GÜL-den KARANFİL-den

Cevapla
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

GÜL-den KARANFİL-den

Mesaj gönderen Gariban »

Resim

GÜL’den KARANFİL’den..

garibÂN

Geçen haftaydı, sonbaharın soğukluğu ani sıcaklık düşmeleri ve esen kuvvetli rüzgârla kendini hissettirmeye başlamış, evimin bulunduğu köy yolunda tarlalar arasında, böyle bir havada eve doğru yokuşlu yola koyulmuş gidiyordum. Tarlaların arasında yürürken yol kenarında öbek öbek üst üste atılmış toprak atıkları arasında üç beş tomur açmış bir karanfil çiçeği tek başına yalnız kalmış, kaba topraklar arasında rüzgâra karşı boynunu eğmiş, âdeta yaşam çabası veriyordu. Çevresinde metrelerce uzakta biraz yabanî ottan başka bir şey yoktu. İçimden bir ses “git sök onu!” dedi. Köküne zarar vermeyecek şekilde kazarak toprağıyla beraber yerinden çektim. Çok kolay teslim etmişti kendisini. Bizim bahçeye getirdim ve diğer çiçeklerin arasında yer kazıp oraya diktim. Can suyu verip bıraktım. Bir kaç günde serpildi, bir çok tomurcuk verip neşelendi. Can suyu dememin nedeni sudaki El-Hayy celle celâlihu esmâsına hürmetendir.

KaRaNFilin kokusu nasıl çıkar bilir misiniz, çiçeğin yapraklarının içinden çıktığı tomurcuk dibini iki parmağınız arasında biraz sıkar sıvazlarsanız mis gibi koku salar hemen. Boynu sıkılmayan karanfil koku salmaz. Âşıklarda böyle, kalbleri, Rabbın Rahmanîyyet ve Rahîmiyyet parmakları arasında biraz çile sıkıştırmalarıyla ve çeşitli belâlar ile sıvazlandıkça, kendilerinden mis gibi AhlakuLLaH kokuları yayılır. Bülbülü şakıtan çilesidir. Gül dikenli gövdeler üzerinde yükselir açar ve muhteşem kokusunu SALLar!.

Yayılır bu rayihâlar da!. Bunları koklamak için de ona göre burun gerek. Her burun Rahmanî kokuları almaz. Sinekle arı, kargayla bülbül arasında fark vardır. Alamaz değil, ALmaz!.. Burunda bir şey yok, leş kokusuna alışmış başka kokuların farkında değildir . Rahmanî kokulara nezle olmuş bir burunla nasıl ulaşabilirsiniz? Mânâların, sûretlerin ardında saklı olması gibi akıl için bin bir lezzet, ses ve koku da, akla örtü olmuştur ve insanı imanî lezzet, Rabbanî ses ve Rahmanî kokudan gâfil etmiştir.
Münir Derman Hocamız, bâzen yazılarında bahseder: “Güllerin hepsi bir tek gülü gizlemek için yaratılmıştır!.” derken bundan dem vurmaktadır. Petekteki bal mumu bala perdedir ama arılar için değil!..

Resim

Yaratılan her akıl Rabb’ı tarafıdan bir kemâlat süreci içerisinde kaderi ve kadarınca terbiye edilmekte, bâzen İNiş bâzen ÇIKışlarla, çeşitli belâlardan geçirilmektedir.

Bugün öglen namazına duracakken gözüm dışarıda, bahçe kapısının kenarlarındaki sarmaşık güle erişti. Yazın üzerinde güllerle çatıya tırmanan, dallarında türlü türlü kuşların öttüğü bu sarmaşığın destek ipi, sonbaharda esen kuvvetli rüzgardan dolayı kopmuş, boynu ağırlığını taşıyamayıp bulunduğu yerden aşağıya eğilmişti. Üzerindeki çiçekler ve yapraklar solup dökülmüş garib bir hale gelmişti.



Resim

Rüzgar onu sağa sola vururken, dibindeki yaz-kış yaprak dökmeyen bu kısa çalı bitkisi dallarıyla onun yardımına koşmuş, âdeta kollarıyla sarmaşığın kolları birbirini kucaklayan iki insan gibi birbirine kilitlenmiş, sarmaşığın boynunun kırılması önlenmişti.. ve bu yukaridaki fotoğraftaki birbirine kaynaşmış BiR olmuş manzara ortaya çıkmıştı. Bir “ÂN” dura kaldım, düşünmeden edemedim. HAKk’ın yardım eli yaptığı işlerle görülür, çeşitli şekillerde tecellî eder, hızır gibi yardıma koşar, mahlukatına değişik şekillerde yardım eder. MuhaMMedî yolda, dervişler de “BİZ BİR-İZ” BİZliğinde birbirlerine MuhaMMedî eLLerini uzatırlar!.

قُلْ مَن بِيَدِهِ مَلَكُوتُ كُلِّ شَيْءٍ وَهُوَ يُجِيرُ وَلَا يُجَارُ عَلَيْهِ إِن كُنتُمْ تَعْلَمُونَ
“Kul men bi yedihî melekûtu kulli şey’in ve huve yucîru ve lâ yucâru aleyhi in kuntum ta’lemûn (ta’lemûne).: De ki: “Her şeyin melekûtu elinde (yed-i kudretinde) olan kimdir ki, o himaye eder ve kendisine karşı kimse himaye edilemez. Eğer siz bilir kimseler oldunuz iseniz (söyleyin bakalım!)” (Mü'minûn 23/88)

فَسَقَى لَهُمَا ثُمَّ تَوَلَّى إِلَى الظِّلِّ فَقَالَ رَبِّ إِنِّي لِمَا أَنزَلْتَ إِلَيَّ مِنْ خَيْرٍ فَقِيرٌ
“Fe sekâ lehumâ summe tevellâ ilez zılli fe kâle rabbi innî limâ enzelte ileyye min hayrin fakîr (fakîrun).: Bunun üzerine ikisine sulayıverdi, sonra gölgeye çekildi de: “Yâ Rabbî! Ben cidden bana indirdiğin hayırdan dolayı bir fakirim” dedi” (Kasas 28/24)

Yaşamdaki stress ve fırtınalar geldiğinde, kendinizi taşıyamazsınız, sizde kendinizi müstağnî görmeyip, fakir boynunuzu secdeye eğin şimdiden, Hakkın Rahimîyyet ELi onun kırılmasına müsâde etmez, elleriyle secdeye eğilen başı kucaklar!. Siz yukarıdan yere seviyelenirken yer, gök gibi olur size!. ve sarıldığınız ağaç, kökü gökte dalları size uzanan TuBâ Ağacı olur eğer “garib”seniz!.

وَلَا تُصَعِّرْ خَدَّكَ لِلنَّاسِ وَلَا تَمْشِ فِي الْأَرْضِ مَرَحًا إِنَّ اللَّهَ لَا يُحِبُّ كُلَّ مُخْتَالٍ فَخُورٍ
"Ve lâ tusa’ir haddeke lin nâsi ve lâ temşi fîl ardı merahâ (merahan) innellâhe lâ yuhıbbu kulle muhtâlin fehûr (fehûrin): "İnsanlara avurdunu-yanağını çevirip (büyüklenme) ve böbürlenmiş olarak yeryüzünde yürüme. Çünkü Allah, büyüklük taslayıp böbürleneni sevmez." (Lokmân 31/18)


يَا أَيُّهَا النَّاسُ أَنتُمُ الْفُقَرَاء إِلَى اللَّهِ وَاللَّهُ هُوَ الْغَنِيُّ الْحَمِيدُ
"Yâ eyyuhen nâsu entumu'l- fukarâu ilâllâhi, vallâhu huvel ganiyyu'l- hamîd (hamîdu).: Ey insanlar, siz Allah'a (karşı fakir olan) muhtaçlarsınız; Allah ise, Ğaniy (hiç bir şeye ihtiyacı olmayan)dır, Hamid (övülmeye layık)tır.” (Fâtır 35/15)

Yaşam içerisinde üzerinde tırmandığınız ipler birden kopabilir, türlü türlü belalara düçar olabilirsiniz, bütün ipler koparsa kopsun, eğer özünüzdeki hablul verid ipini koparmazsanız diğerlerinin bir önemi yok.

كَلَّا إِنَّ الْإِنسَانَ لَيَطْغَى
"Kellâ inne'l- insâne le yatgâ.: Hayır, muhakkak ki insan gerçekten azgınlık yapar.” (Alak 96/6)

أَن رَّآهُ اسْتَغْنَى
"En reâhustagnâ.: Kendini müstağni görmesi (Allah'a ve hiçbir şeye ihtiyacı olmadığını sanması) sebebiyle.” (Alak 96/7)

الَّذِينَ يَنقُضُونَ عَهْدَ اللَّهِ مِن بَعْدِ مِيثَاقِهِ وَيَقْطَعُونَ مَا أَمَرَ اللَّهُ بِهِ أَن يُوصَلَ وَيُفْسِدُونَ فِي الأَرْضِ أُولَئِكَ هُمُ الْخَاسِرُونَ
"Ellezîne yenkudûne ahdallâhi min ba’di mîsâkıh (mîsâkıhî), ve yaktaûne mâ emerallâhu bihî en yûsale ve yufsidûne fî'l- ard(ardı) ulâike humu'l- hâsirûn (hâsirûne).: Onlar (fâsıklar), (kâlû belâ günü Allah'a verdikleri) misaklarından sonra Allah'ın Ahdi`ni bozarlar. Ve Allah'ın, O'na (Allah'a) ulaştırılmasını emrettiği şeyi keserler. Ve yeryüzünde fesad çıkarırlar. İşte onlar hüsrÂNda olanlardır.” (Bakara 2/27)

Kokuya geri dön garibAN!.
Şeyh öğrencilerine bir gül uzatmış “koklayın!” demiş hepsi koklamışlar “kokusunu târif edin!” demiş öğrenciler kalakalmışlar. Manevî kavramları târif etmek de öyle zordur. Bu yüzden HAKk ÂŞIKlar AŞK’ı bir türlü kelimelere sığdıramamışlar, AŞK bir koku olmuş:


Târife sığmıyor AŞKın anlamı
Ancak çeken bilir bu derdi, gâmı
Bir kördüğüm baştan sona tamamı
Çözemedim çözülmüyor MihribÂNn!.
(Abdurrahim Karakoç)


Mutlulukta böyle!.
Hepimiz bir “mutLuLuk” kavramından dem vururuz da, mutsuzluk- mutluluk ne ki?. Ne aradığını bilmeyen insan, onu buldugunda nasıl “AN”lasın, onu nasıl yaşasın?.
Belkide mutsuz olduğu ANlar, mutlu olduğudur da ANlamıyordur!..

Hz.Rumî kaddesallahu sırrahu “Divan-i Kebir”de mutluluğa şöyle bir târif getirmis buyrun:


"Dünyada yarım ekmeği olanın, oturmak için bir de yuvası bulunanın iyi bir hâli vardır. O, kimseyi dilemez, istemez. Kimse de onu istemez, dilemez!. Böyle bir kişiye: "Neşe ile yaşa!.” de! . Çünkü, o isteklerden, arzulardan kurtulmuş, MUTLU olmuştur. Onun KENDİNE GÖRE hoş bir “ÂLeM”i vardır!."

Demek ki, istekler ve arzular insanı mutsuz ediyor, ne zaman? Gerçekleşmediklerinde hayal kırıklığı ve elem, gerçekleştiklerinde ise geçici oluşları ve yeni isteklere gebe oluşları ile tatminsizlikler!.. Fâni ve maddî hic bir şey insanin içindeki SUsuzluğu gideremiyor. Manevîyyatın gül kokusu mutluluğuna ise, burunlar nezle. Nezle olduğu için de o mutlu kişinin hâlindeki güzel kokuyu alıp öyle olmak istemiyor, kendinde mutluluğu bulan da diğerinin halini dileyip istemiyor!.

İnsan, ASLına VuSLat edene kadar bakî bir mutlulugu bulamıyor, bu Gökkubbe altında bunu bularak yaşayanlar da kıyâmete kadar mevCÛDdur!.

GÜLün dikenler üzerinde yükselişi gibi mutluluğa giden yol da, yer yer dikenli. GÜLün gübreden çıkışı gibi mutlulukta çekilen acı ve çilelerden çıkıyor HAKK yolunda. Çile es-SaBûR Esmâsını tecellî ettiriyor. Hocamız Kul İhvÂNi bu yüzden hep: “GÜL altın tozunda büyümez, en güzel GÜLLer gübrede büyüyenlerdir!.” der.
Bela’ya şikâyet es SaBûR esmasının çıkışını zedeliyor ve câhil İnsÂN işte bUNu BİLmiyor!.

Niğde Aksaray’da yaşamış ERENLerimizden Derbentli Hasan Baba kaddesallahu sırrahu ile hocamız Kul İhvÂNi’nin bir konuşması geliyor aklıma ve eklemeden edemiyorum.

Derbentli Hasan Baba kaddesallahu sırrahu: “Çoban Çoban, ayağımdaki ayakkabıyı başımdaki takkeden daha çok seviyorum?.”
Kul İhvani: “Neden Baba?”
Derbentli Hasan Baba kaddesallahu sırrahu: “Haka da basıyor boka da basıyor, gıkı çıkmıyor!.. aMMa ben hep şuna şaşarım ki namaz kılarken çıkarıyorum ayağımdaki garibÂNımı.. “

Derbentli Hasan Baba’nın ayakkabıları bedeni gibi, bu âlemde bedenimizle fiillerde bulunuyoruz, İNişli ÇIKışlı yollarda, zorluklardan HAHk’ı BULmalıyız ki, şehâdete ERişelim.
“Lâ İlâhe” İnKÂR Gübresinden -> “İllâ ALLAH” İkrÂR GÜLümüz çıksın ve TEVHİDi BİLip BULup OLup YAŞAyalım “BİZ BİR-İZ” OLarak , Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem’de OLarak inşâe ALLAHu TeÂLÂ!.

O zaman bir gün namaza durduğumuzda bize de bir gün: “NALınlarını çıkar!.” denilir inşâe ALLAHu TeÂLÂ!.

إِنِّي أَنَا رَبُّكَ فَاخْلَعْ نَعْلَيْكَ إِنَّكَ بِالْوَادِ الْمُقَدَّسِ طُوًى
"İnnî ene rabbuke fehla’ na’leyk (na’leyke), inneke bil vâdi'l- mukaddesi tuvâ (tuven).: Yâ Musâ Haberin olsun, BENim BEN, RABBin, hemen pabuçlarını çıkar; çünkü sen mukaddes vâdide, Tuvâ'dasın!” (TâHâ 20/12)

Resim

Karanfille girdik konuya, güllendik ve karanfille başa dönerek tekrar devam ediyoruz. Şu fırtına ortasında ıssız bir yerde RAHMet bulmuş tomur tomur açmış bu çiçeğin, boş bir arazide tek başına olmasına nasıl gönlüm razı gelmeyip de bir his, içimden: “al onu götür güzel bir bahçeye dik!” dediyse, “onun muHABBEtinden ANLAyan bir bahçeye dahil et!” DEdiyse. Bu âlem içindede karanfil gibi gönlü olanları bir gün bir manevî el çeker götürür ve Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin GÜL BAHÇESİne diki verir inşâe ALLAHu TeÂLÂ!.

“Doğru ile yanlış arasında bir bahçe var, orada buluşacağız” (Hz.Rumî kaddesallahu sırrahu)


nOt: kul ihvÂNi Kıtmirimizin de hep DEdiği;
Gübre-GÜL, Zehir-ZEMZEM, Kötü-İYİ, Tefrit-İFRAT, İnKÂR-İKRÂR Arasındaki,
SıRR-ı SıFıR ki, SIRAT-ı MUtakÎm MutLAK MutLuLuk NÖTR ÇİZgisi.. DÂRü’s- SeLÂM DiYÂRımızz!. cÂN-cÂNÂN bAHhçemİZz!.


Dr. Münir Derman kaddesallahu sırrahu Hocamız, kitabında şöyle diyordu: “Sizin İlahî Rahmete ulaşmaya gücünüz yetmese de İlahî Rahmetin size ulaşmaya gücü yeter!.”

قُلْ يَا عِبَادِيَ الَّذِينَ أَسْرَفُوا عَلَى أَنفُسِهِمْ لَا تَقْنَطُوا مِن رَّحْمَةِ اللَّهِ إِنَّ اللَّهَ يَغْفِرُ الذُّنُوبَ جَمِيعًا إِنَّهُ هُوَ الْغَفُورُ الرَّحِيمُ
"Kul yâ ıbâdiyellezîne esrefû alâ enfusihim lâ taknetû min rahmetillâh (rahmetillâhi), innallâhe yagfiru'z- zunûbe cemîâ (cemîan), innehu huve'l- gafûru'r- rahîm (rahîmu).: De ki: Ey kendi nefisleri aleyhine haddi aşan kullarım! Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin! Çünkü Allah bütün günahları bağışlar. Şüphesiz ki O, çok bağışlayan, çok esirgeyendir.” (Zümer 39/53)

KARANFiLLi GÜLLü bir HAYyat SÜReLim inşâe ALLAHu TeÂLÂ!.

Fakat BeLâlara SaBıR iLe inşâe ALLAHu TeÂLÂ!.
Resim


ZEVK-i garibÂN

ATEŞten gömLek GİYmektir ->İbrahîmi OLÂNın hÂLi
ARA KESitte YAŞAmak -> DERvİŞin ->ÜMit - hayÂLi
Dırdır EDip DURma garibÂN,
->Es Sabûr ESmâsın KuşÂN!.
ATEŞten ->ÇiÇekler ÇIKar!. ->GÜL ve KaRaNFiL misÂLi!..


Es SeLÂM ve SEVgiyle
garibÂN


27 Ekim 2014
kÂMİLoba..istnbL..
Resim
Kullanıcı avatarı
der-ya
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 853
Kayıt: 29 Eki 2011, 07:01

Re: GÜL’DEN KARANFİL’DEN

Mesaj gönderen der-ya »

Pek BİR ZEVKli tefekkür OLmuş....Gönlüne rahmet OLsun Gariban Can...
Amell defterinde GÜLsün sana inşaallah....


Gariban yazdı:
Resim

.[/size]
Bir de yukarıdaki resim de karanfilin yanında beyaz bir kağıt var ya hani...Toprağa düşmüş tevafuken, Şekli ilgimi çekti..NEYe benziyor sence?
Gönlümce şöyle, bir Gariban kull, belki bir derviş..Yani BİR İNSAN, başını kalbine yaslamış, dalmış derin fikire,
HAYR OLsun...
Karanfiller de eğilmiş onu zevkle İZliyorlar, BAK bir daha..Bana öyle geldi
Eğer göğün yedi kat üstüne çıkmaksa niyetin, Aşktan güzel merdiven bulamazsın.
Eğer aşkı bulmaksa niyetin, Aramadan duramazsın. -
Yunus Emre.k.s
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

Re: GÜL-den KARANFİL-den

Mesaj gönderen Gariban »

Allah razı olsun Der-ya can,
Siz İÇinizdeki güzellikle bakmışsınız o beyaz şeye. O beyaz şey bir plastik kovadan kopmuş kırık bir plastik parçası. O bir fidana yahut çiçeğe saksılık yapmıştı. Vefât eden bir insanın bedeni misâli yahut dünya hayatı gibi. Saksılar hep çiçek yetiştirir zâten. Kabında büyüyor her şey. Çiçeğin ona hürmeti olsun o eğiliş.

Sevgiyle
garibAN
Resim
Cevapla

“Tasavvuf” sayfasına dön