ALLAH'I ZİKİR

Cevapla
Kullanıcı avatarı
meryemnur
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 943
Kayıt: 20 Şub 2009, 02:00

ALLAH'I ZİKİR

Mesaj gönderen meryemnur »






ALLAH’I ZİKİR



Ey aziz kardeşim, ALLAH’ı zikretmek, kadın erkek bütün müminlere farzdır. HAK Teâlâ ,

“Ey iman edenler, ALLAH’ı çokça anın” (Ahzab 33/41) buyuyrmuştur. ALLAH Teâlâ yine Kur’ân-ı Kerîm’in başka yerinde şöyle buyurmuştur.

“O (kâmil akıl sahibi olan olgun) kişiler ayakta iken, otururken ve yanları üstüne yatarken hep ALLAH’ı zikrederler, göklerin ve yerlerin yaratılışını düşünürler” (Âl-i İmrân 3/191).


Zikrullah üç mertebedir:

Birincisi,
dil ile yapılır. Gönül ondan gafildir. Bu zikir avamın zikridir.

İkincisi, hem dille hem gönülle yapılır. Bu zikir havassın zikridir.

Üçüncüsü, en ileri mertebedeki zikirdir. Hem dille hem gönülle hem de bütün uzuvlarla birlikte yapılır. Bu zikir havassü’l havassın zikridir.

Sadece dil ile yapılıp gönül ondan gafil olduğu zikirden, kimseye zerre kadar fayda yoktur. Belki azap ve cezalandırma vardır.

Niçin ALLAH’ın zikrini gafletle yaptın diye ALLAH Teâlâ hesap sorar. Cenâb-ı HAK gafletle zikretmeyi, gafletle namaz kılmayı nehyetmiştir. Kullarına “gafillerden olmayın” diye buyurmuştur.

“Yalvararak ve korkarak sabah akşam sessizce RABB’ini an” (A’râf 7/205) buyurmuştur.


Şu üç şeyin ALLAH Teâlâ indinde sinek kadar değeri olmadığına bütün şeyhler fikir birliği etmişlerdir:

1.
Gafletle ALLAH’ı zikretmek

2. Sünnete uymadan salavat getirmek.

3. Kalp huzuru olmadan namaz kılmak.


ALLAH dostları, dil ile yapılan zikir laklakadır, buyurmuşlardır.

Sahabenin büyüklerinden Hz. Enes (r.a.) rivayet ediyor:

Resûlullah (s.a.v.) buyurdu:

-Lâ ilâhe illallah sözü yüce ve kerim bir kelimedir. O sözü kim ihlâs ile söylerse cennet o kişiye vâcip olur. Kim de inanmadan söylerse elinden malı, kanı alınır, akıtılır. Gideceği yer de cehennemden başka bir yer değildir.

(Hakim Tirmizi, Nevadirü’l Usul, 1/91)

Dili ile söyleyip gönlüyle gafil olana yalancı denir.

Şeyh Safi (k.s.) bu konuda bir mesele buyurmuştur:

“Bir kimse mahkemede kadı huzurunda bilmediği bir şeye şahitlik etse, kendine gereken ceza uygulanır.

Kelime-i şehadeti gafletle söylerse, şer’an ona günah yoktur. Ama hakikatte günahkâr olur. Tarikatta ise bilmediği bir şeye şahitlik eden gibi cezalandırılır. Fakat onun bu cezası nefsini daima zorlayarak, kahrederek ve nefsine riyâzet emrederek taklitten tahkike ulaşıp kalp itminanına kavuşmasıdır.

“(Onlar ALLAH’a ve diğer iman esaslarına) iman ederler ve gönülleri ALLAH’ın zikriyle sükûnete erenlerdir. İyi bilin ki kalpler ancak ALLAH’ı zikretmekle mutmaindir”
(Ra’d 13/28)

Kalplerin tatmin olması gerçi zikrullah iledir ama bu yalnız dil ile söylemekle olmaz. Belki tevhidin manasına vâkıf olup bütün her şeyiyle onunla ilgilenmekle mümkün olur. Ancak bu şekilde ALLAH’a vâsıl olunur.

Mesela çok susamış, suzuzluktan çölde giderken “su.. su..” diye sayıklaması susuzluğunu gidermez. Ancak suyu içtiğinde susuzluğu gider.

Talip de bunun gibi devamlı zikrullah ile meşgul olarak gönlünü HAK Teâlâ’nın muhabbetiyle ateşleyerek çalışırsa, ALLAH’a kavuşma arzusunun susuzluğu ona galip gelir. Şevke ve ızdıraba gelir. Vüsul ele geçmeden, kalp tatmin olmaz. Üzerinden gaflet giderilmez. Fakat talip zevki bulunca kalp tatmin olur.



Eşrefoğlu Rumi (k.s.)
Müzekki'n Nüfus
بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمـَنِ الرَّحِيم

O Peygamber, inananlara kendi canlarından daha yakındır..…

Ahzâb Sûresi, 6
Kullanıcı avatarı
meryemnur
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 943
Kayıt: 20 Şub 2009, 02:00

Re: ALLAH’I ZİKİR

Mesaj gönderen meryemnur »


Resim


...devâmı


İkinci mertebe dediğimiz zikir, hem dil hem de gönül ile yapılan zikirdir. Yani huzur-ı kalp ile yapılan zikirdir. Onu başarana HAKK Teâlâ çok sevaplar ve cennet içinde köşkler, saraylar, hûriler ve gılmanlar verir. Ama maksat bunlar değildİr, başkadır. Şimdi onu da bildireyim.

Zikrullahın fazileti ve sevâbı çoktur. Hepsini söylersek söz uzar. Her birinden bir çeşni tattırayım. Tâliplerin ALLAH’ı zikretmesiyle, gönüllerindeki hicabı, zikrullah ile kaldırma maksadına ulaşmaları kolay olsun.

Şimdi bilmiş ol ki kalp huzuru ile ALLAH’ı zikretmenin yani devamlı ve çok çok ALLAH’ı zikretmenin etkisi, menfaati çoktur. En önemli etkisi, gönülde muhabbetullahın meydana gelmesidir. Bu zikir gönülde ALLAH’tan başka ne varsa, onların sevgisinden uzaklaştırır. Şeytanın vesveselerini kesip, şeytanı avare eder. Şeytanın tuzaklarını bozar. Îmanı sağlamlaştırır. Gönlün pasını giderir. Gönlü nurlandırır, ışıklandırır, aydınlatır ve diriltir. HAKK Teâlâ, Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle buyurmuştur:

“İmanda kâmil olanlar ancak onlardır ki ALLAH Teâlâ anıldığı vakit kalbleri titrer” (Enfâl 8/2)

Ne zaman ALLAH zikredilirse gönül cilalanır. O cilalanmadan dolayı gönülde korku meydana gelir. Ne zaman ki gönül zikrullahtan lezzet bulur, o zaman iman üzerine iman ortaya çıkar.

Eğer, “İman üzerine iman olur mu?” diye soracak olursan, kitabın başında imanı üç mertebe üzerine açıklamıştık ve zikrullah gönül pasını giderir demiştik.

Onun için Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem efendimiz şöyle buyurdu:

“Her nesnenin bir parlatıcısı vardır. Kalbin parlatıcısı ‘lâ ilâhe illallah Muhammedun rasûlullah’ demektir.

(Beyhâki, Şuabü’l-İmân, 1/396)


Zikir, gönül âlemindeki karanlığı giderir, basiret gözünü açar. Zikrullahın faydası çoktur. Bu kadar yeter. Biraz da sevâbını söyleyelim.

Ebû Hüreyre (r.a.), Rasûlullah’tan (s.a.v.) rivâyet ederek buyurur ki:

ALLAH’ı zikretmek sadaka vermekten üstündür. Zikrullah oruç tutmaktan da faziletlidir.”

(Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/190);Tirmizi, Daavat, 6; İbn Mâce, Edeb,53)



Muâz b. Cebel’in (r.a.) rivayet ettiği bir başka hadis-i şerifte Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurur:

- Size hayırlı amellerden bir haber vereyim mi? O amel sizi bütün günahlardan arındırır. Dercelerinizi yüceltir. Sizin için altın, gümüş bağışlamaktan hayırlıdır. Hatta kâfirlerle vuruşup onlardan birinin öldürülmesinden veya sizin öldürülüp şehid düşmenizden daha hayırlıdır.

- Buyur yâ Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem, dediler.


- O amel ALLAH Teâlâ’yı zikretmektir.

(Tirmizi, Daavat, 6)


Bir başka hadis-i şerifte de şöyle buyrulmuştur:

“İnsanoğlunu ateşten kurtaran zikrullahtan başka hiçbir amel yoktur.”

(İbn Ebû Şeybe, el-Musannef, 7/71)


Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem efendimiz şöyle buyurmuşlar:

“Mi’rac gecesi gökte nurdan bir şehir gördüm. Dünyadan bin kat daha büyüktü. Nurdan zincirlerle asılı duruyordu. O şehrin yüz bin kapısı vardı. Her kapının önünde bağlar ve bahçeler bulunuyordu. Her bahçede nurdan köşkler vardı. Her köşkte de nurdan yetmiş oda vardı. Her odanın yüz bin kapısı vardı. Kapıların bir kanadı altından, bir kanadı gümüştendi. Her odanın önünde bir de nurdan taht vardı. Her tahtın üzerinde ipekten yetmiş döşek vardı. Her döşeğin üzerinde birer hûri kızı oturuyordu. Hûri kızlarının bütün âzaları nurdandı. O hûrilerden bir tanesi serçe parmağını dünyaya gösterseydi, ayın ve güneşin ışığı kaybolurdu.”

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem efendimiz şöyle buyuruyor:

- Ben sordum, yâ RABBi, bu azametli makam acaba hangi peygamberindir? HAK Teâlâ hazretleri bana buyurdu:

- Ey habîbim, bu makam sıdk ve ihlâsla bir kere ‘lâ ilâhe illallah’ diyen kulumundur. Ondan sonra Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:

- Her kim ihlâsla ‘lâ ilâhe illallah’ derse cennete girer.

( Hakîm Tirmizi, Nevadirül Usul, 1/91)

Şimdi ey kardeş, ALLAH’ı zikretmenin fazileti, menfaati, sevabı çoktur. Hepsi yazmaya kalksam ne mürekkep ne kağıt ne de kalem yeter. İnsanlar ve cinler kâtip olsa yazmaya güçleri yetmez. Yeri geldiğinde faziletinden, özelliklerinden, sevabından bahsedeceğiz. İbâreyle, harfle, sözle anlatabildiğim kadarıyla anlatacağım. Tâlipler, okuyanlar, dinleyenler bu kitabın faydalarından mahrum kalmasınlar inşALLAH.


Eşrefoğlu Rumi (k.s.)
Müzekki'n Nüfus

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمـَنِ الرَّحِيم

O Peygamber, inananlara kendi canlarından daha yakındır..…

Ahzâb Sûresi, 6
Kullanıcı avatarı
meryemnur
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 943
Kayıt: 20 Şub 2009, 02:00

Re: ALLAH’I ZİKİR

Mesaj gönderen meryemnur »


بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمـَنِ الرَّحِيم


“(Resûlüm!) Sana vahyedilen Kitab'ı oku ve namazı kıl. Muhakkak ki, namaz, hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar. ALLAH'ı anmak elbette (ibadetlerin) en büyüğüdür. ALLAH yaptıklarınızı bilir.”

Ankebût, 45
بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمـَنِ الرَّحِيم

O Peygamber, inananlara kendi canlarından daha yakındır..…

Ahzâb Sûresi, 6
Kullanıcı avatarı
Ahmed
Admin
Admin
Mesajlar: 1128
Kayıt: 27 Şub 2010, 02:00

Re: ALLAH’I ZİKİR

Mesaj gönderen Ahmed »

meryemnur yazdı:

Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor:

- Ben sordum, yâ Rabbi, bu azametli makam acaba hangi peygamberindir? HAK Teâlâ hazretleri bana buyurdu:

- Ey habibim, bu makam sıdk ve ihlâsla bir kere ‘lâ ilâhe illallah’ diyen kulumundur. Ondan sonra Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:

- Her kim ihlâsla ‘lâ ilâhe ilallah’ derse cennete girer.

( Hakîm Tirmizi, Nevadirül Usul, 1/91)

Daha ne denebilir ki, artık susma zamanı!

ALLAH (CC) RAZI OLSUN!!!
***"En Kötü KÖRlük, gÖZünü GÖRmeyiştir!.." Kul İhvani
Kullanıcı avatarı
meryemnur
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 943
Kayıt: 20 Şub 2009, 02:00

Re: ALLAH’I ZİKİR

Mesaj gönderen meryemnur »



Âmin değerli kardeşim,
MEVLÂM cümlemizden razı olsun ve bizleri gerçek zâkirlerinden eylesin inşALLAH..



Resim



... devâmı

Şimdi bu tevhidin yani “lâ ilâhe ilallah” demenin bir NURu vardır. Talibin kalbinde zikrullahın NURu bir kere yerleşti mi, zikredenlerden bir daha gitmez. Kabrine bile birlikte girer. Kabir azabından onu korur. Nefsin çirkin sıfatlarının her biri korkunç canavarlar şeklinde kabirde hücum ettiğinde o NUR ortaya çıkar. Kabirde azap edecek canavarlar o nurdan kaçarlar.

HAK Teâlâ, ümmet-i Muhammed’in isyan eden günahkârlarının cehenneme sürülmesini emir buyurduğunda zikir ehlinin yüzleri kararmaz, bıyunlarına zincir takılmaz. Lâ ilâhe ilallah fazileti orada da imdatlarına yetişir. Zebâniler, bunları alıp feryadü figan içinde cehenneme götürürler. Cehenneme vardıklarında cehennem mâlikleri bunları yüzleri kararmış, boyunlarına zincir vurulmamış görünce şaşırırlar. “Cehenneme hiç böyle bir kavim gelmemişti” derler. Zebâniler,

- Bize böyle emredildi, derler. Cehennem mâlikleri bunlara sorar:

- Sizler hangi kavimsiniz, kimin ümmetisiniz? Bunlar:

- Bizler lâ ilâhe ilallah diyen ümmetteniz. Bizim peygamberimize Kur’an indi. Biz de o Kur’an-ı okurduk. Günde beş vakit namaz kılardık. Haftada bir kere de Cuma namazı kılardık. Yılda bir ay oruç tutardık. Yılda iki bayram namaza giderdik. Kâbe’yi ziyaret edip malımızın zekâtını verirdik. Lakin cehennemin heybetinden kıyamet gününün dehşetli hallerinden, halk içindeki amellerimiz bâtıl olduğundan biz rezil olduk. Utandığımız için de Peygamberimiz’in adını anamadık.

Cehennem malikleri:

- Kur’an Muhammed (s.a.v.) üzerine indi. Söylediğiniz ameller de onun şeriatının gereğiydi. Onun ümmetinin işleriydi. Niçin onun adını bilmiyorsunuz? Yerde, gökte, cennette, cehennemde insanlar, cinler, denizdekiler bütün hepsi biliyor, onun adını bilmeyen kimse olabilir mi?

Cehennemin maliklerinden Muhammed (s.a.v.) adını işitince bunlar:

- Hay ALLAH, evet biz Muhammed (s.a.v.) ümmetiyiz derler. Cehennemin heybetinden, sıcaklığının hararetinden, korkunçluğundan etkilenerek ağlaşmaya başlarlar. Cehennem mâlikleri bunlara sorar:

- Ey ümmet-i Muhammed! Sizin tuttuğunuz oruçlar, kıldığınız namazlar, haclarınız, zekâtlarınız, zikirleriniz, tesbihleriniz, yaptığınız ameller nereye gitti? Sizi cennete ulaştırmaya yetmedi mi? Buraya neden geldiniz?

Bunlar da şöyle cevap verirler:

- Bizler bu saydığımız amelleri işlerdik fakat müslümanları incitirdik, haram yerdik, gıybet ederdik, yalan söylerdik, elimizin altındakilere zulüm yapardık. Mahşer yerine geldiğimizde bizim üzerimizde hakkı olanları çağırdılar. Onlar da bizden davacı oldular. Bunun üzerine bizim amellerimizi alıp onlara verdiler. Onlar bizim amellerimizle cennete gittiler. Bizi de aldanmış ve mahrum bir durumda cehenneme gönderdiler. Üzerlerinde kul hakkı bulunanların ellerinden bütün amelleri alınır ama sadece lâ ilâhe ilallah nurunu kimse alamaz. Onu mizana bile koymazlar. Zira lâ ilâhe ilallah demeye hiçbir şey karşılık olamaz. Bunlar cehennem mâliklerine ,

- Bize müsaade edin de biraz ağlaşalım, derler. Cehennem mâlikleri onlara izin verirler. Hepsi birden ağlamaya başlarlar. O kadar çok ağlarlar ki gözlerindeki yaşlar tükenir, kan ağlarlar. Cehennem mâlikleri onlara:

- Siz bu ağlamayı dünyadayken yapacaktınız. Orada kimseyi incitmeseydiniz kimsenin hakkı üzerinize geçmezdi. Bu azaba da uğramazdınız. Şimdi ağlamanın size bir faydası yoktur. Zira her şey yerinde gerekir. Cehennem mâlikleri zebânilere,

- Gelin bunları hemen ateşe koyun, derler. Zebâniler bunları tutup ateşin içine atarlar. Bunlar hep bir ağızdan,


“Lâ ilâhe ilallah” diye çağırışmaya başlarlar. Ateş bunların nidasını duyar duymaz bunlardan kaçar, onları yakmaz. Mâlikler ateşe:

- Bu isyankârları niçin yakmıyorsun, niçin kaçıyorsun? Ateş cevap verir:

- Bunların üzerine varınca “lâ ilâhe ilallah” diye bağırışıyorlar. O sözden çıkan NUR, kaçmasak bizi bile yakacak. Sıcaklığımızı söndürüyor. Hem HAK Teâlâ bize “lâ ilâhe illallah” diyenleri yakmaya izin vermedi.

Cehennem mâlikleri bu konuda âciz kalırlar ve kendi kendilerine,

- Eğer biz bunların fiyatlarına aldırış etmeyip bunları ateşte bırakırsak cehennemi söndürürler, derler. HAK Teâlâ hazretlerine niyaz ederler:


- Yâ ilâhi! Burada bir bölük kavim var. Ateş bunlara hücum ettikçe bunlar “lâ ilâhe ilallah” derler. Ateş onlardan kaçar gibi kaçıyor. Onları yakmıyor. Eğer onlar “lâ ilâhe ilallah” demekte ısrar ederlerse onların NURu cehennemin ateşini söndürecek.

HAK Teâlâ buyurur ki:

- “Lâ ilâhe ilallah” sözünü ihlâsla söyleyenleri ateşte yakmayacağıma ben söz verdim. Onlar benim gerçek zakirlerimdir. Onları ateşten çıkarın, cennete ulaştırın.

Onları NURdan buraklara bindirip cennete götürürler.

Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:

“Lâ ilâhe ilallah, diye şehadet edenlerin cesetlerine, ALLAH ateşi haram kılar. Onları cennete vâcip kılar.
(Buhari, Salât, 46)



Bir başka hadis-i şerifte Resûlullah (s.a.v.) şöyle müjde verir.

Enes b. Mâlik (r.a.) rivayet etmiştir:

“Kıyamet gününde HAK Teâlâ şöyle buyuracak:

- ‘ Lâ ilâhe ilallah’ diyenleri benim arşımın gölgeliğine yaklaştırın. Zira ben onları seviyorum.”

(Deylemi, Müsned, 5/251)


Bu hadisin manası “lâ ilâhe ilallah” demeye devam edenler, evliyaullahtan olurlar. Çünkü Resûlullah’a (s.a.v.) sordular.

-Evliyaullah kimdir? Resûlullah (s.a.v.) cevap verdi.

-ALLAH’ın zikrine devam edenlerdir.

(Abdullah b. Mübarek, Zühd, s.82)



Eşrefoğlu Rumi (k.s.)
Müzekki'n Nüfus
بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمـَنِ الرَّحِيم

O Peygamber, inananlara kendi canlarından daha yakındır..…

Ahzâb Sûresi, 6
Kullanıcı avatarı
hamdolsun
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 496
Kayıt: 23 Ara 2009, 02:00

Re: ALLAH’I ZİKİR

Mesaj gönderen hamdolsun »

L A İ L A H E ...İ L L A A L L A H...

“Bu sarık bu başla beraber çıkar” diyen gibi LA İ LAHE İLLA ALLAH...

gittiğimiz yolun dönüşünü en iyi bilen kendi öz maceramızda LAİLA HE İLLA ALLAH ...

ustam bu nasıl bir LAİLAHE İLLA ALLAHTIR...

Hanzala münafık mı oldu asla o aşkına şahid oldu LAİLAHE İLLA ALLAH dedi ...

hem hanzala beni görmemiş belli ...bende LAİLA HE İLLA ALLAH diyorum ama ben münafık oldum Hanzala aşkına şahid oldu benki LA İLAHE de ihtisas yapmış kendi öz macerasından kaçmış İ L L A ALL AH diyebilme cesaretini gösterebilmşmiyim ? HAYIR

hanzala LAİLAHE İLLA ALLAH dedi...
Kullanıcı avatarı
meryemnur
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 943
Kayıt: 20 Şub 2009, 02:00

Re: ALLAH'I ZİKİR

Mesaj gönderen meryemnur »


Resim


... devâmı

Bilmiş ol ki bütün ameller “lâ ilâhe ilallah”a bağlıdır. “Lâ ilâhe ilallah” demeyenin ameli bâtıl olur. Onun için iman bu kelimeden başka bir kelimeyle gerçekleşemez.

Resûlullah Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurur:

“İnsanlarla ‘lâ ilâhe ilallah’ deyinceye kadar savaşmakla emrolundum. Zira bu kelime tevhidin kelimesidir. Şirkten ayrılmaktır. Küfür ile imanın arasını ayırır.”

(Müslim, İman,33)



Diğer bir hadis-i şerifte de,

“Lâ ilâhe ilallah cennetin anahtarıdır” buyruluyor.

(Ahmed b. Hanbel, Müsned, 5/374)



Bir başka hadis-i şerifte de,

“Zikrin efdali, lâ ilâhe ilallahtır” buyrulmuştur.

(Tirmizi, Daavat, 9)


Doğrusu bu ‘Lâ ilâhe ilallah’ kimde sabit olursa ona hiçbir zaman zeval yoktur. Bir kimse ihlâsla “yâ ALLAH” dese HAK Teâlâ azametiyle,

-Yâ kulum, der.

HAK Teâlâ dünyayı “evtad” denilen zatlarla korur. Onların zikri daima “ALLAH ALLAH” demektir. Onların “ALLAH ALLAH” zikri biterse kıyamet kopar. Nitekim Resûlullah (s.a.v.) buyuruyor:

“Yeryüzünde ‘ALLAH ALLAH’ dendiği sürece kıyamet kopmaz.”(Müslim, İman,234)



“Lâ ilâhe ilallah” demek çok büyük bir ibadet olduğu için ALLAH, kullarından bu zikri çokça yapmalarını istemiştir.

“Ey iman edenler, ALLAH’ı çok çok anın” (Ahzâb 33/41).



Eşrefoğlu Rumi (k.s.)
Müzekki'n Nüfus

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمـَنِ الرَّحِيم

O Peygamber, inananlara kendi canlarından daha yakındır..…

Ahzâb Sûresi, 6
Kullanıcı avatarı
hamdolsun
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 496
Kayıt: 23 Ara 2009, 02:00

Re: ALLAH'I ZİKİR

Mesaj gönderen hamdolsun »

''EŞHEDÜ ENLA İLAHE İLLA ALLAH VE EŞHEDÜ ENNE MUHAMMEDEN ABDUHU VE RASULİHİ''
Kullanıcı avatarı
meryemnur
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 943
Kayıt: 20 Şub 2009, 02:00

Re: ALLAH'I ZİKİR

Mesaj gönderen meryemnur »



...devâmı

Kelime-i tevhide devamla, gönül dünyadan uzaklaşır. İlâhi NURa kabiliyetli olur. Orada bir kök yeşerir. Nefsin kökünü kurutur.

Kur’ân-ı Ker’îm’de ALLAH Teâlâ şöyle buyurur:

“Görmedin mi ki ALLAH nasıl bir misal getirdi? Güzel söz (kelime-i tevhid) kökü toprakta sabit, dalları gökte olan güzel bir ağaç gibidir” (İbrahim 14/24).

Resim

Bu âyet-i kerîme buna işâret eder.

Ancak zikir ALLAH ve Rasûlü’nün sallallâhu aleyhi ve sellem efendimiz buyurduğu şekilde kâide ve şartları yerine getirilerek yapılırsa zikrullahın fazîletleri ele geçer.

Gerçi kişi “lâ ilâhe ilallah” demekle mümin olur ama gönüldeki perdeleri gideremez.

Mâdem ki zikirden faydalanmak şartlarını yerine getirmekle mümkün oluyor, bu kâideleri sana bir bir açıklayayım. ALLAH’ın ve Rasûlu’nun sallallâhu aleyhi ve sellem emrettiği zikir nasıl olurmuş öğren. Sen de zikrullahın sevâbından ve fazîletinden mahrum kalma inşALLAH.

Şimdi ey kardeş, HAKK yolunda bizimle berâber olmak isteyen yoldaş, yukarı da da söylediğim gibi gerçek zikir ikinci mertebedeki zikirdir. Gafletsiz, kalp huzuruyla yapılan zikirdir. Böyle zikredene HAKK Teâlâ cennetler verir, cennetlerin içinde hûriler, gılmanları, kasırları, çeşit çeşit sevapları yine yukarıda ettiğim gibi verir. Ama maksut olan bu zikir değildir. Bütün kaide ve şartlarıyla Cenâb-ı HAKK’ın emrettiği, ALLAH Teâlâ’nın istediği zikrullah şudur: Tâlip, zikir ede ede zikrini dilden kalbe, kalbinden rûhuna ulaştırır.


Eşrefoğlu Rûmi (k.s.)
Müzekki'n Nüfus


بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمـَنِ الرَّحِيم

O Peygamber, inananlara kendi canlarından daha yakındır..…

Ahzâb Sûresi, 6
Kullanıcı avatarı
hamdolsun
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 496
Kayıt: 23 Ara 2009, 02:00

Re: ALLAH'I ZİKİR

Mesaj gönderen hamdolsun »

"Allah'tan başka fail olmadığını, yaratma, rızık verme, yaşatma, öldürme zengin ve fakir yapma hep Allah'ın elindedir. Bunu görünce O'ndan başkasına bakmazsın, O'ndan korkar, O'ndan umarsın. Zira yalnız fail O'dur. O'ndan başkası değildir. Kainatta bir zerre bile müstakil bir kuvvete sahip değildir. Bu mükaşefe kapısı sana açıldı mı meseleyi anlamış olursun. Seni bu makamdan döndüren şeytandır. Hayvanlara, cansızlara bakıyor, işi onlara bağlıyorsun, ekinin çıkmasını yağmura nisbet diyorsun. Yağmurun yağmasını buluta, rüzgâra dayandırıyorsun. Bu, tevhid hakikâtlerine aykırıdır. Ama rüzgârın hava olduğunu, havanın da kendi başına hareket edemeyip bir muharrik tarafından harekete getirildiğini, onu harekete getirenin de başka biri tarafından harekete getirildiğini, güneşin, ayın yıldızların, bulutun ve bütün hayvan ve cansızların Allah'ın kudret elinde olduğunu düşünürsen sonunda Allah'tan başka fail olmadığını anlarsın .... Biz sana üçüncü tevhid denizinden bazı damlalar sunduk. Bütün bunlar 'la ilahe illaallah' sözünün altında mevcuttur."
Kullanıcı avatarı
Hacer
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 505
Kayıt: 03 Nis 2007, 02:00

Re: ALLAH'I ZİKİR

Mesaj gönderen Hacer »

ALLÂHU AZİMU'Ş-ŞÂN'I ZİKRETMEKLE İLGİLİ ÂYETLER:

1-)ALLAH’ı zikretme- anma en büyüktür
(Ankebut-45)

2-)Beni (ALLAH)ı anın ki, Bende sizi anayım
(Bakara-152)

3-)Ey Îmân edenler! ALLAH’ı çok zikredin
(Ahzab-41)

4-)Ayık olun! Kalpler, ALLAH’ı zikretmekle mutmain olur
(Ra’d-28)

5-)ALLAH’ı çok zikredin ki kurtulasınız”. (Cuma-10)

6-)Onlar ayakta, oturarak ve yanlarına yatmış halde ALLAH’ı zikrederler ve göklerin yerini nesnelerini düşünürler
(Al-i imran-191)

7-)RABBinin ismini zikret
(Ala-15)

8 -)Zikrim için namaza kalk”.
(Tâhâ-14)

9-)Namaz, kötülüklerden münkerden kurtarır. Zikrullah ise en büyük olandır
(Ankebut-45)

10-)Unuttuğun zaman RABBini zikret”. (Kehf-24)

11-)Ya Muhammed! Sabah akşam beni zikret
(A’raf-205)

12-)Sabah akşam beni tesbih et!
(Tâhâ-130)

13-)İster ALLAH deyiniz, isterse RAHMAN; hangisini çağırırsanız çağırın; güzel isimlerin hepsi onundur
(İsra-110)


14-)Güzel isimler O'nundur; onlarla çağırınız
(A’raf-180)

15-)Mü’minler onlara denir ki; ALLAH anıldığı zaman, kalpleri titrer
(Enfal-2)

16-)Bir kimsenin sînesini ALLAH açarsa, O RABBi tarafından verilen bir Nur üzerine yürür. Kalpleri ALLAH’ı zikretmeye katılaşan kimselere yazıklar olsun
(Zümer-22)

17-)Sen ancak zikre uyan ve görmeden Rahman’a büyük saygı gösteren kimseleri uyarabilirsin...
(Yâ Sin-11)

18-)Onlar, ALLAH’ın zikrine dalarlar
(Hadid-16)

19-)Sonra ciltleri yumuşar ve kalpleri Allah’ın zikrine dalar… ALLAH’ın zikri üzerine olurlar…
(Zümer-23)

20-)ALLAH size nasıl hidâyet ettiyse, ALLAH’ı öyle zikrediniz
(Bakara-198)

21-)Atalarınızı andığınız gibi, hattâ daha kuvvetli bir anışla ALLAH’ı zikredin
(Bakara-200)

22-)Sayılı günlerde ALLAH’ı zikredin (tekbir alın)
(Bakara-203)

23-)Bilmediğiniz şeyleri size öğrettiği şekilde ALLAH’ı zikredin
(Bakara-239)

24-)RABBini çok zikret ve sabah akşam (O’nu) tesbih et!
(Âl-i İmran-41)

25-)Namazı bitirdiğiniz zaman, ayakta,oturarak ve yanlarınız üzerinde (uzanarak) ALLAH’ı zikredin
(Nisa-103)

26-)RABBinin adını zikret ve bütün gönlünle O’na yönel
(Müzemmil-8)

27-)Sabah akşam RABBinin adını zikret”.
(İnsan-25)

28-)ALLAH’ın mescidlerinde, ALLAH’ın adının zikredilmesine engel olan ve onların harâb olmasına çalışından daha zâlim kim vardır?
(Bakara-114)

29-)Münâfıklar (iki yüzlüler), ALLAH’ı (güya) aldatmağa çalışırlar. Oysa O, onları aldatır. Namaza kalktıkları zaman da üşene üşene kalkarlar, insanlara gösteriş yaparlar. ALLAH’ı pek az zikrederler
(Nisa-142)

30-)Şeytan, içki ve kumar ile aranıza düşmanlık ve kin sokmak ve sizi Allah’ı zikretmekten ve Namaz kılmaktan alıkoymak ister (istiyor)
(Maide-91)

31-)Nefsini, sabah akşam, rızâsını isteyerek RABBlerine yalvaranlarla berâber tut. Gözlerin dünyâ hayâtının süsünü isteyerek onlardan başka yana sapmasın. Kalbini bizi anmaktan (zikretmekten) alıkoyduğumuz, keyfine uyan ve hep aşırılık olan kişiye itaat etme
(Kehf-28)

32-)O gün cehennemi kafirlere açıkça göstermişizdir. Onlar ki beni zikretmeye karşı gözleri perde içinde idi. Ve dinlemeye tahammül edemezlerdi
(Kehf-100-101)

33-)Ama kim beni zikretmekten yüz çevirirse, onun için dar bir geçim vardır. Kıyamet (Haşır) günü onu kör olarak süreriz
(Tâha-124)

34-) "De ki; “Gece gündüz, sizi RAHMAN’dan kim koruyacak?” “Hayır! Onlar, RABBlerinin zikrinden yüz çeviriyorlar
(Enbiya-42)

35-)ALLAH, tek olarak anıldığı zikredildiği zaman, Âhirete inanmayanların kalpleri ürker. Ama O’ndan başka (ilâh)ları anıldığı zaman hemen sevinirler
(Zümer-45)

36-)Kim RAHMAN’ın zikrine karşı kör olursa, ona bir şeytanı saldırırız; artık o, onun arkadaşı olur
(Zuhruf-36)

37-)Şeytan onları kuşatmış, onlara Allah’ı zikretmeyi unutturmuştur. Onlar şeytan’ın hizbi (tarafı-yandaşı)dır. Muhakkak ki şeytan’ın hizbi kaybedecektir
(Mücadele-19)

38-)Ey inananlar! Mallarınız ve çocuklarınız sizi Allah’ı zikretmekten alıkoymasın
(Münafikun-9)

39-)Kim RABBini zikretmekten yüz çevirirse (Rabbi) onu, alt eden bir azâba sokar(Cin-17)

40-)Bilmediğinizi zikir ehline sorun(Nahl-43)

41-)Onlar ki, Allah zikredildiği zaman, kalpleri titrer. Başlarına gelene sabrederler, Namazı kılarlar ve kendilerine verdiğimiz rızıktan dağıtırlar- infak ederler
(Hac-35)

42-)Ey îmân edenler! Cumâ günü Namaz için çağrıldığı(nız) zaman, ALLAH’ı zikretmeğe-anmaya koşun-mesâi ayırın ve alışverişi bırakın
(Cuma -9)

43-)Ve onlar bir kötülük yaptıkları, ya da nefislerine zulmettikleri zaman, ALLAH’ı hatılayarak- (zikrederek) hemen günahlarının bağışlanmasını dilerler…
(Âl-i İmran-135)

44-)Ve topluca ALLAH’ın ipine yapışın ve ayrılmayın; ALLAH’ın size olan nîmetini hatırlayın-zikredin: Hani siz birbirinize düşman idiniz; (ALLAH) kalplerinizi uzlaştırdı. O’nun nimetiyle kardeşler haline geldiniz. Siz ateşten bir çukurun kenarında bulunuyordunuz. (ALLAH) sizi ondan kurtardı…
(Âl-i İmran-103)

45-)RABBini, içinden yalvararak ve korkarak, yüksek olmayan bir sesle sabah akşam zikret; gafillerden olma!
(A’raf-205)

46-)RABBinin yanında olanlar, büyüklük taslayıp O’na ibadet etmekten (kulluktan) geri kalmazlar, (daima) O’nu tesbih ederler. Ve O’na secde ederler
(A’raf-206)

47-)Ey İman edenler! Bir toplulukla karşılaştığınız zaman, sebat edin ve ALLAH’ı çok zikredin ki başarıya erişesiniz
(Enfal-45)

48-)Beni zikretmekte-anmakta gevşeklik etmeyin
(Tâhâ-42)

49-)(Bu kandil) Allah’ın yüceltilmesine ve içlerinde adının zikredilmesine-anılmasına izin verdiği evlerdedir. Onların içinde sabah akşam O’nu tesbih ederler:
(Nur-36)

50-)Kendilerini ne ticaretin, ne de alışverişin Allah’ı anmaktan-zikretmekten, Namaz kılmaktan, zekat vermekten alıkoymadığı erkekler. (onlar) yüreklerin ve gözlerin (dehşetten) ters döneceği günden korkarlar”.
(Nur-37)

51-)Andolsun ALLAH’ın Rasûlunde-Elçisinde sizin için ALLAH’a ve Âhiret gününe kavuşmaya inanan ve ALLAH’ı çok zikreden kimseler için, en güzel örnek vardır”. (Ahzab-21)

52-)… ALLAH’ı çok zikreden erkekler ve zikreden kadınlar; (işte) ALLAH bunlar için bağış ve büyük mükâfat hazırlamıştır
(Ahzab-35)

53-)Ve o’nu sabah akşam tesbih edin
(Ahzab-42)

54-)Yüz çevir şu adamdan ki bizim zikrimizden yüz çevirdi ve dünyâ hayâtından başka bir şey istemedi
(Necm-29)
Resim
Kullanıcı avatarı
meryemnur
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 943
Kayıt: 20 Şub 2009, 02:00

Re: ALLAH'I ZİKİR

Mesaj gönderen meryemnur »


Değerli katkılarınız için teşekkür ederim,
Rızâya kavuşmanızı dilerim,
sevgiyle...



Resim


YETMİŞ BİN


..... “Akşam içinizde gece namazı kılan var mı?”
Ya var, ya yok, ya var.
“Gündüz namazı kılmıyor.”
Hepiniz bir iştesiniz ne bileyim ben.
Abdestli gezin. Aha bu âyetin içinden o hırsızlık anahtarını çalabilmek için birinci şartı oğlum abdestli gezin.
Yataktan kalkıp akşam yatağa girinceye kadar abdestli.
“Efendim ben abdestimi tutamıyorum.”
Bir dakkada alırsın abdesti. Çabuk al be birâder. Üç defa yıkama elini bir defa yıka. Abdest al!
“Ama ben iyi abdest alacağım.”
E iyi abdest alma usûlu de var a evladım.
Bozuldu. Al abdestini, abdestsiz bir sâniye geçirme, geçirme.
Aha burdan çıktın. Bazısı sıkıştı, gittin helâya. Al ordan git.
“Efendim kahvede oturacağım.”
Kahvedeyken gidiyoken abdestini al.
Git kahvenin musluğuna al eline bir avuç su.
Su al avucuna. Ağzına sür, burnuna sür. Yüzüne sür.
Elbisenin üstünden koluna sür. Başına sür şapkanın üstünden.
Ayakkabının üstüne sür abdest taklidi yap.
“Yâ RABBi eğer mümkün olaydı ben güzel bir abdest alacaktım” demektir bu.
Bu bu tertibi kaybetme.
Şimdi girişebiliyor musunuz abdestli gezmeğe söz veriyorsanız anahtarı çıkarayım.
Yok efendim “dır dır” efendim şöyleydi de.
Şöylenen benim işim yok.
Bu lakırtıları da hiçbir yerde duyamazsınız.
Ahirette yakın, kıyâmette yakın hepisi yakın, o halde bir şey çalmak lâzım oğlum.
O halde hırsızlığa niyet ettin. Hırsızlığın birinci şartı abdest.
Abdestliyken sokakta, işte, torna mı yapıyorsun, ayakkabıcı mısın nesin yanında bir tesbihcik bi şey.
Mütemâdiyen bu günden itibâren ben başlayacağım de.
“Neye başlayacağım?”
Bu günden îtibâren ben başlayacağım bitti.
“Abdestli gezmeye niyet ettikten sonra başlayacağım” de.
“Neye başlayacağım?.” Söyleme başlayacağını söyleme niyetini.
Ben başlayacağım. Neye?
“Lâ ilâhe illallah , Lâ ilâhe illallah , la ilahe illallah, Lâ ilâhe illallah Lâ ilâhe illallah!” ister bağırarak söyle, ister dört nala tırıs atar bağırarak caddelerde gez.
İster içinden “Lâ ilâhe İllallah Lâ ilâhe İllallah!.” Gece gündüz. Günde en aşağıya bin defa “Lâ ilâhe İllallah.” Ama doksan dokuz değil.
“Efendim ben çok çekerim" yoooo bin bir de değil!
Ne dokuz yüz doksan dokuz virgül üç çeyrek ne bin bir bir çeyrek tam bin tâne çek.
Her gün yaptı mı evde her gün bir çızık çiz.
Hanı sucular gelir eve tebeşirnen çızıyor ya.
Kahveciler kahve getirir haaa onun gibi çiz.
Yetmiş gün. Yetmiş tâne yaptı mı, efendim ben aylağım günde dört bin tane çekerim.
Daha iyi yetmiş günde dört tâne yetmiş bin eder.
Hanı “Ben yapacağım” dedin ya niyet ettin.
Ne yapacağını söylemedin değil mi. İyi kafanıza koyun.
“ yetmiş bin bitti mi Yâ RABBi yetmiş bin bitti yetmiş gün evvel ben sana hani dedim ki yapacağım hah. Şu yetmiş bin yok mu Lâ ilâhe illallah cebime koyacağım ve koydum!”
Şöyle de ikrar et.
“Cebime koyacağım, koydum” lakırtı, niyyet.
Şimdi o senin yanında dursun.
Baktın ki kıkırdayacaksın gidiyorsun.
Belli olur insan kıkırdıyıncağı, bir kaza geçirir.
Bilmem ne hastalığı olur doktorlar gelir doktorlar gider.
Sende hadi hadi al. Nalları ya vefât edeceğini anlarsın ya nalları dikmeyeceğini anlarsın.
Vefât başka nalları dikmemek başka tabi.
Nalları hayvan diker.
Zıbarmak var, gebermek var çeşitli.
Ama secdeye başını koyan vefât eder.
Daha kuvvetli koyan vefât etmez kalıp değiştirir.
Daha kuvvetli olan hiç ölmez.
ALLAH’a ısmarladık ben ev değiştiriyorum der gider.
Ölüm yoktur İslâm’da. Ölme yok ne ölümü.
Ben şimdi yukarı mahallede ; Anamın mezarına gittim.
Okudum geldim işte ordan yürüyerek buraya kadar geldik.
Yolda bir doktor arkadaş gördü beni hiç tanımayan hadi bindirdi getirdi kaçırmayalım diye.
Dün akşam rüyâda anamı gördüm.
Gece namazını kıldıktan sonra. İki günde bir gidiyorum.
Güldü: “Oğlum dedi ne yorarsın kendini yukarı bu kadar gelip gidiyorsun!” dedi.
“Yâ ana dedim ben geleceğim sen istersen kov!”
“Ben rahatım rahatım oğlum” dedi.
“Nerden rahat?.” Anam seksen altı yaşındaydı.
Yirmi tâne yetmiş bin şeyi varımış. Kendisi söyledi bana.
Hayâtında çekmiş. Bir ikisini hediye etmiş.
“Ölmeden evvel dedi oğlum beş tâne de sana verdim tut al” dedi.
Ben görmeden o çekiverdi koydum cebime. Cebimde bakıyorum yok bir şey.
Ölürken onları kendine hediye ettim.
Yetmiş bini koy cebine fazlasını da koy.
Baktın birisi hebâ ettim der tamam.
Aha Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem Efendimiz mubârek rûhu muallâlarını teslim ettiği ‘Âişe Vâlidemizin dizindeyken inen âyet.
Yine ‘Âişe Vâlidemiz bu hadisi naklediyor.
Hz. ‘Âişe’den vârid.
Diyor ki bir gün Sallallâhu Aleyhi ve sellem efendimizin huzûruna bir sahâbe geldi.
Gözleri yaşlı “ne oldun?” dedi. Ya ehi..
“Yâ Rasûlullah dedi vâlidemi defnettim” demiş.
Rasûlullah “başın sağ olsun” demiş.
“Yâ Rasûlullah acaba anamın aşağıdaki hâli nedir” demiş.
Rasûlullah’ın yanında Numeyra isminde bir sahâbe var. Numeyra.
Ebû Numeyra kendisi köleden âzad edilmiş ama Numeyra da bir hassa varımış.
Bir tâne daha varıdı öyle bir sahâbe onda da bir hassa varıdı.
Cenâze namazına kim hangisinin cenâze namazına giderse millet peşine takılırmış gidermiş.
Gitmedi mi anlarmışlar ki o ölen münâfıktır. ALLAH öyle bir hassa vermiş.
“Yâ Numeyra demiş bak bakalım şunun anasına” demiş.
Rasûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem. Numeyra şöyle yüzünü koymuş.
Kaldırmış yüzünü ki ah ile ağlıyor : “Yâ Rasûlullah azâb içinde!” demiş.
Bunun üzerine o adama demiş ki. “Git yetmiş bin tevhid getir demiş ananın rûhuna şey et demiş, hediye et!” demiş.
Oradan bir sahâbe demiş “Yâ Rasûlullah benim yetmiş binim cebimde” demiş.
“Ben versem olur mu?
"Ver ona” demiş. Vermiş. Hediye etmiş.
Numeyra gine yüzünü şey etmiş gülerek uyanmış Yâ Rasûlullah cenneti âlâ da demiş kadın.
Bunlar elektrikten daha kuvvetli tesir eder. Anladın mı?
Vakıt yok. Boş geçirme Lâ ilâhe illallah hattâ burdaki Müslüman kadınları ALLAH ömürlerini uzun etsin.
Hayâlarını hz. ‘Âişe Hayâsı etsin.
Boş zamanları çoktur.
Oturun kızım Lâ ilâhe illallah lâ ilâhe illallah.. doksan dokuz buçuk değil dokuz yüz doksan tam bin! unuttum yok!
“Ben beş bin tâne çekerim!” Çek!
“Bir gecede yetmiş bin çekerim!” Çek tahammül edebilirsen.
Yavaş yavaş çek koy, bir yere.
O bittimi yetmiş bin daha bir yetmiş bin daha. Kuliyet, kulibet.
“Böyle a insanlar olmasaydı gök kubbesi devrilirdi” diyor Cenâb-ı Rasûlullah kuliyet, kulibet aha bu günü yaşamamız böyle tevhidleri okuyup da ne kadar üzerimize hediye eden mubârekler var.
Öyle olmasa mezarlardan yukarı fışkırır millet. Mezarlardan yukarı fışkırır.
“Efendim hıristiyan mezarlığından niye fışkırmıyor?” Yağmur, oğlum, hristiyan mezarlığı, İslam mezarlığı hristiyan tarlası, kâfir tarlası dinliyor mu.
Onun bir mubârek ALLAH’ın sevgilisinin bir göz yaşı, bir gecedeki bir dakîkalık duâsı bir milyon kişiyi kurtarır.
Sen İslamların içinde hepisi boş, geveze mi zannediyorsun.
Neler vaaaaar neler var. Onların yüzü suyu hürmetine duruyoruz.
Bizim yüzümüzün suyu hürmetine de duran var.
Bak aha burdaki bu kadar mubârek yüzlü. Sizin yüzünüzde nur var ama sen onu göremezsin.
“Vucûhun yevme izin nâdıreh (nâdıretun). İlâ rabbihâ nâzıreh(nâziretun” Secdeye başını koyanların şeyinde sücud eseri vardır diyor Cenâb-ı ALLAH Kur’ânı Kerim’de.
Ama aynada göremezsin onu.
Aynaya beyhûde bakma onu görmek için başka göz lâzım.
Onun için abdestli gez aha bu dediğimi yap. Aha âyet.
Bak işte o âyet-i kerimeyi okudu.
Bana da Şu âyet-i kerime’de şöyle lakırdılar varıdı kafamdan çıktı size söyledim.
O çok büyük iş haa.
“Lâ İlâhe İllallah!”
“Efendim Lâ ilâhe illallah cennetin kapısının anahtarı.”
Orada o kadar çok kapı var ki oğlum.
Şimdiden anahtarı cebine koy.
Daha iyi değil maymuncuk bu işte. Aha ortada.
Ben söylemiyorum âyet söylüyor.
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem efendimiz söylüyor. İnan buna inan bu böyle......


ALLAH DOSTU
Münir DERMAN (ks)


YETMİŞ BİN
'den alıntıdır..

Resim
بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمـَنِ الرَّحِيم

O Peygamber, inananlara kendi canlarından daha yakındır..…

Ahzâb Sûresi, 6
Kullanıcı avatarı
Sibgatullah
Yeni Üye
Yeni Üye
Mesajlar: 14
Kayıt: 28 Oca 2011, 15:04

Re: ALLAH'I ZİKİR

Mesaj gönderen Sibgatullah »

Her kim de beni zikretmekten yüz çevirirse, onun için dar bir geçim vardır. Kıyamet (Haşır) günü onu kör olarak süreriz
(Tâha-124)

İşte yukarda da paylasilmis olan ve bizim kanimizi donduran ayet-i celile bu.

konuyu ilk actigimda bu ayet hatrima geldi ve ekleyeyim dedim.

kardesimiz yazmis zaten Allah cc razi olsun.bu ayet üzerinde cok tefekkür etmek ve zikrullahin önemini cok iyi kavramak gerek..

sözlerimiz nefsimize..

paylasimlar icin ; Cezakallahu hayran.

El Baki Hu vel Baki
Sıbgatallâh(sıbgatallâhi) ve men ahsenu minallâhi sıbgaten, ve nahnu lehu âbidûn.
Kullanıcı avatarı
hamdolsun
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 496
Kayıt: 23 Ara 2009, 02:00

Re: ALLAH'I ZİKİR

Mesaj gönderen hamdolsun »



''zikr-i yar ''
''EŞHEDÜ ENLA İLAHE İLLAALLAH VE EŞHEDÜ ENNE MUHAMMEDEN ABDUHU VE RASULİHİ ''
bizi aşkına sahip çıkmamış kendi öz şahadetini tatmaktan ayırma Ya Rabbbii Ey Latifff Lütfett Yarabbii

sana gelmek için yar yar
yol yok mu sanki
niyazla geliiriiimmmmm
nazlaaa gelirimmm
sen bana bir kere ''gel'' de yeter kii ...

üç nun... daim üç nun'umuz hakta ve hayırda olsun nazarımız ..niyazımız ..niyetimiz ...
Kullanıcı avatarı
meryemnur
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 943
Kayıt: 20 Şub 2009, 02:00

Re: ALLAH'I ZİKİR

Mesaj gönderen meryemnur »




... devâmı

Şimdi ey aziz kardeş, HAK yolunda bizimle beraber olmak isteyen yoldaş, yukarıda da söylediğim gibi gerçek zikir ikinci mertebedeki zikirdir. Gafletsiz, kalp huzuruyla yapılan zikirdir. Böyle zikredene HAK Teâlâ cennetler veirir, cennetlerin içinde hûriler, gılmanları, kasırları, çeşit çeşit sevapları yine yukarıda ettiğim gibi verir. Ama maksut olan bu zikir değildir. Bütün kaide ve şartlarıyla Cenâb-ı HAKK’ın emrettiği, ALLAH Teâlâ’nın istediği zikrullah şudur: Talip, zikir ede ede zikrini dilden kalbe, kalbinden ruhuna ulaştırır. Zikir ruha ulaştığında talibin üzerine ilâhî muhabbet üstünlük kurar. Talibin nefsanî sıfatlarının hepsi yok olur. Gönlü dedikodudan boşalır. Marifetle dolar, kalpteki perdeler kalkar, basiret gözü açılır. Mutlak mâbud olan mâşuğun cemâli müşahede olunur. Gerçek maksut olan üçüncü zikir budur. Havassa mahsus olan ikinci mertebedeki zikir de makbuldür,fakat asıl istenen bu üçüncü mertebedeki zikirdir.

Bu zikir sayesinde gönüldeki perdeler dünyada iken kalkar. Kul Mevlâ’sı ile münasebet kurar. Bu ne zaman olur? Kul “lâ ilâhe illallah” dediğinde, ALLAH’tan gayriyi unutup hatta nefsini bile unutuyorsa bu hal gerçekleşir. HAK Teâlâ, Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurur:

“Unuttuğun zaman RABB’ini an” (Kehf 18/24)

Bu âyet-i kerime, “RABB’ini zikrettiği zaman RABB’inden başka her şeyi unut. Hatta kendi nefsini dahi unut” demek istiyor; bir de, “Ölümünde olduğu gibi ALLAH’tan gayrisini unut” demektir.

Zikrin, ortak koşulmadan yapılması, “lâ ilâhe illallah” denildiğinde ALLAH’tan gayrı ne varsa unutmakla mümkündür. Bunu yapabilmek için de zikre o kadar çok devam etmelidir ki zikir kalbe yerleşsin, kalpten ruha yetişsin. O zaman talipte ALLAH’a yakınlığın eserleri ve ilâhî muhabbet ortaya çıkar. Yukarıda söylendiği gibi talipteki beşeri sıfatlar yok olur. Hatta talip kendi ismini bile unutur. Dünya ve dünyanın içindekileri de unutur.

Adın nedir, diye sorulsa zikrini yaptığı sevgilisinin adını söyler.


Hallâc-ı Mansûr’un Sözü

Hallâc-ı Mansûr’un (k.s.) başına böyle bir durum gelmiştir: Hallâc, lâ ilâhe illallah sözünü o kadar fazla söyledi ki zikri kalbine, kalbinden ruhuna ulaştırdı. Orada yakınlığın alametleri ve ilâhî muhabbet oluştu. Kendi ismini, dünyayı ve dünyadakileri unuttu. Çünkü ALLAH’ı zikrederek aşka düştü. Aşk âlemi manevi sarhoşluk âlemidir. Hallâc (k.s.) aşk âleminde beşerî sıfatlarını yok etti.

- Sen kimsin, dediler.

- Ben HAKK’ım, dedi.

Ayılıp kendini gelince, beşerî âleme dönünce sen böyle söyledin, dediler.

- Ne söylediğimi bilmiyorum, dedi.

- Şöyle söyledin, dediler yine.

- Ne söylediğimi biliyorum, dedi.

Gerçekten de bilemezdi, manevî sarhoştu. Onu yakalayıp tövbe etmesini istediler. Tövbe etmesine rağmen onu öldürdüler.

Talipler birkaç yerde “enelhak” iddiasına düşebilir. Biri zikrullahı çok yapmaktandır. Zikrin nuru talibe galip gelir. Talip beşeri özelliklerinden uzaklaşır, kendi ismini ve ALLAH’tan gayrısını unutur. Zikir nurunun üstün gelmesinden dolayı adın nedir denildiinde, ismini zikrettiği zatın adını söyler.

Bu hal Bâyezid-i Bistâmî hazretlerinin de (k.s.) başına gelidğinde,

- Noksan sıfatlardan arınmış olan zatım ne büyüktür, dedi. O bunu söylediğinde kendisinde beşeriyet sıfatlarından hiçbir şey kalmamıştı.

Müridleri kendisine,

- Niçin böyle dedin, diye sordular. Sultanü’l ârifîn Bâyezid-i Bistâmî (k.s.) şöyle dedi:

- O sözü söylediğimde sizler niçin şeriatı uygulamadınız. Bir daha benden böyle bir şey duyarsanız, hemen elinize geçen silahı alıp bana şeriatın hükmünü uygulayınız.

Bâyezid-i Bistâmî (k.s.), tekrar o makamdaki haline geri döndüğünde,
“Noksan sıfatlardan arınmış zatım ne kadar büyüktür” sözünü söyledi.

Müridleri derhal ellerine ne geçtiyse kılıç, hançer her biri bir silahla Bâyezid-i Bistâmî’ye (k.s.) vurdular. Bâyezid’in bir kılına bile zarar veremediler. Bâyezid tekrar beşeriyet âlemine döndüğünde,

- O sözü yine söylediniz, dediler. Bâyezid-i Bistâmî (k.s),

- Peki siz ne yaptınız, diye sordu. Müridler,

- Sizin buyurduğunuz gibi elimize geçirdiğimiz çeşitli silahlarla size vurduk, fakat hiçbiri size tesir etmedi, dediler.

Bâyezid-i Bistâmî (k.s.) vücudunu açtı. O kadar darbe indirilmesine rağmen vücudunda o darbelerden en ufak bir eser yoktu. Bâyezid (k.s.) :

- Bana bir iğne getirin. Kendisine verilen iğneyi vücuduna batırınca acısını hissetti. Kan akmaya başladı. Bâyezid müridlerine dedi ki:

Asıl Bâyezid bu Bâyezid değildi.

Sonra dedi ki:

- HAK Teâlâ talibin gönlüne nazar eder. Onun gönlüne marifetini yerleştirir. İşte o zaman talibin dili HAKK’ın tercümanı olur. Yani talip marifeti tahsil ettikten sonra talibin dili de marifetullahı anlatır. Şöyle ki, Hz. Musa’nın (a.s.) ağaçtan hitab-ı izzeti duyduğu ayet-i kerime ile sabittir.

“Nihayet oraya varınca mübarek yerdeki vadinin sağ kıyısındaki ağaçtan ses geldi: Ey Musa, şüphesiz ki âlemlerin RABBi olan ALLAH benim. Yüzünü dön ve korkma çünkü sen emniyette olanlardansın.”
(Kasas 28/30)

Rahmanın hitabı bir ağaçtan hem de yaban ağacından gelir de insandan, insan ağacından gelmez mi?


Eşrefoğlu Rûmi (k.s.)
Müzekki'n Nüfus

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمـَنِ الرَّحِيم

O Peygamber, inananlara kendi canlarından daha yakındır..…

Ahzâb Sûresi, 6
Kullanıcı avatarı
meryemnur
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 943
Kayıt: 20 Şub 2009, 02:00

Re: ALLAH'I ZİKİR

Mesaj gönderen meryemnur »




...devâmı


Şeyh Irâkî (k.s.) bir beyitinde şöyle diyor:

"Güneş ayna gibi bir demire varsa, o demire sorsan,' Ben bir demir parçasıyım' demezdi.

Güneşe ben de zerre gibi birdenbire düşsem; beni, 'Ben güneşim' demekten kimse alıkoyamazdı.


Evet, hiçbir zaman "ene'l-HAKK" demekle Hallâc (k.s.) HAKK olmaz. İşte bu noktada birçok talip yanıldı. Gerçeği şöyle anladılar. Seyr-i maallahı, maiyyet zannettiler. Bu durumda maiyyet o manaya gelmez. HAKK Teâlâ'nn vahdeti vardır. Orada kul kendini görmez. Beşerî sıfatlardan tamamen soyutlanır.

Bunun manası şöyle açıklanabilir:

Bir kimse bir damla suyu götürüp denize bıraksa ikisi arasındaki ayrılık denizin birliğinde kaybolur. Diğer bir yönüyle de birlik olmaz. Çünkü damla da damladır. Bunların arasında deniz denizdir ki, ayrılık ehline göre meydandadır. O anda deniz harekete geçip dalgalansa, o zaman irade denizin eline geçer. Damlanın hükmü olmaz. Fakat damla da denizle birlikte hareket eder.

Hallâc'ı (k.s.) öldürenlerin delili şu âyet-i kerimeydi:

"İçinizden kim dininden döner de kâfir olarak ölürse bu gibilerin yaptıkları iyi şeyler dünyada da ahirette de boşa gitmiştir."

(Bakara 2/217)

Yoksa Hallâc-ı Mansûr (k.s.) o sözü söylediğinde sarhoştu. Sarhoşun sözüne itibar edilmez. Çünkü birkaç bölük insandan kalem kaldırılmıştır, günahları yazılmaz. Onların küfrüne de itibar yoktur. Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem efendimiz buyuruyor:

"Şu üç kişiden kalem kaldırılmıştır (sorumlu değildirler):

1. Uyuyanlar uyanıncaya kadar.

2. Ergenlik çağına girene kadar çocuklar.

3. Akıllanıncaya kadar deliler.

(Ebu Davud, Hudud,16)

Bir başka hadis-i şerifte:

Unutarak ve hatâ ile yapılan işlerden kalem kaldırıldı" buyrulmuştur.
(Buhari, Hudud,22)

Hallâc-ı Mansûr'un (k.s.) ise müslüman olduğu sarhoşluk hâlinden çıktıktan sonra yaptığı tövbeden bellidir. Dolayısıyla Hallâc'ın kâfir olduğu düşünülmesin.

Hallâc-ı (k.s.) ve bâzı şeyhleri kâfirlikle suçluyorlarmış. Onların durumları bu fâkihlerin zoruna gidiyormuş.

Ey aziz,bu zikrulllahla alakalı birçok söz ve haber vardır, lisana gelmez, akıl idrak edip anlayamaz.
Bu sözüm sana acayip gelmesin. Böyle durumlar mecazi aşkta bile olur. Bir kişi sevgilisinin adını devamlı çokça zikretse, sevgilisinin aşkından dolayı kendi ismini unutur, dünyayla ilgilenmez. O zaman o kimseye adını sorsalar, o da Hallâc (k.s.) gibi zikrettiği sevgilisinin adını söyler.
Kısaca söylemek gerekirse gerek hakiki gerek mecazi aşka düşenler aşk kendilerine galip geldiğinde kendi isimlerini ve başka şeyleri gönülden çıkartıp temizler. Zikrettiği sevgilinin adını gönlüne yerleştirir. Geri kalanı unutur.

Meşhur Mecnun'a sorarlar:

- Adın nedir?

- Leylâ, dedi.

Nereye baksa gözüne Leyla'dan başka birşey gözükmezdi. Gönlü Leylâ ile doluydu. Dilinden Leylâ'dan başka birşey duyulmazdı. Leylâ'dan başka bir isim bilmezdi. Bütün isimleri unutmuştu.
Acayip sırdır: Sâdık âşık olanlar dostun adından başka bütün her şeyden gönlünü temizler.
Bir gün Mecnun, âşkından sarhoş gibi ve deli divâne halde şehrin içinde geziyordu. Bir yandan "Leylâ Leylâ" diyerek feryat figan edip sevgilisini çağırıyordu. Leylâ, bunun inlemelerini işitti, kalbi merhâmete geldi ve kendi kendine,

- Varayım şu miskine bir görüneyim. O benim için gece gündüz yalvarıp duruyor. Ben de bir hatırını sorayım, dedi. Kalktı hazırlandı. Mecnunun yanına varıp tam karşısında durdu.

Bu arada Mecnun "Leylâ Leylâ" zikriyle şehirden ayrılıp sahraya gitmişti. Güneşe karşı bir yerde oturup Leylâ'nın zikriyle meşguldü.

Leylâ, Mecnun'un dört bir yanını dolanarak kendini göstermeye çalıştı. Mecnun kendisine hiç iltifat etmedi. "Leylâ" zikrine devam ediyordu.

Mecnun o kadar çok Leylâ dedi ki kendinden geçip baygın düştü. Fakat kendisi baygın bir hâlde yatarken bile vücudunun bütün âzalarından "Leylâ" sesi geliyordu. Bu da acayip bir sırdır.

Leylâ bu işten bir şey anlamadı. Bu arada Mecnun, kendine geldi. Tekrar "Leylâ Leylâ" diye zikrine başladı. Leylâ bu sefer güneşten tarafa Mecnun'un karşısında durunca gölgesi Mecnun'un üzerine düştü. Mecnun başını kaldırıp Leylâ'nın yüzüne baktı ve sordu:

- Kimsin, necisin? Leylâ:

- Aşk elinden hâlin nicedir? Mecnun:

- Benim halimi niye soruyorsun? Git, benim yanıma gelme, yoksa sende benim gibi deli olursun. Tanış mısın, yabancı mısın ben seni bilemedim? Leylâ,

- Leylâ Leylâ diye devamlı istediğin benim. Nasıl bilmezsin, dedi. Mecnun:

- Var git işine. Âlem bana hep Leylâ oldu. Gönlüm Leylâ ile doludur. Eğer sen Leylâ isen ya bendeki bu Leylâ kimidir, dedi.

Şimdi maiyette maiyyet (beraberlik) nasıl olur, muğayeret (ayrılık) nedir, bu hikâyeden anlaşıldı.
Şimdi ey aziz kardeşim, şunu gerçek olarak bil ki, kişinin kendinden geçmesi yâni beşerî sıfatlardan arınması bâzı zamanlar olur. Beşeri sıfatlar dediğimiz o mutlak sıfatlardan akıldan, hasetten, anlayıştan, vehimden, hayalden kurtulunur. Âşıklara ve ALLAH dostlarına bazan namaz kılarken mahviyet hâli üstün gelir. Kendilerinden geçerler. Kendilerine geldiklerinde tekrar abdest alıp namazlarını kılarlar.

Beşeri sıfatlar da iki türlüdür. Biri yukarıda anlattığımdır. Diğerini de yeri geldiğinde anlatacağım inşâe ALLAH.

Bunların her birinin işâretleri vardır. Zikir rûha yerleşip aşk rûha üstünlük kurduğunda tâlibin beşeri sıfatlarını yok etmesinin işâretlerini sana anlatacağım. İşit, öğren. Her bağırıp çağırmayı zikir sanmayasın. Her düşüp bayılmayı, fenâ hlinden dolayı zannetmesin. Her hayâle kapılamayasın. Bu yolda hayaller çoktur. Bâzıları ne yapacağını bilmez, onların ardınca sürüklenir. Yok yere ömrünü çürütür...


Eşrefoğlu Rûmi (k.s.)
Müzekki'n Nüfus
بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمـَنِ الرَّحِيم

O Peygamber, inananlara kendi canlarından daha yakındır..…

Ahzâb Sûresi, 6
Kullanıcı avatarı
meryemnur
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 943
Kayıt: 20 Şub 2009, 02:00

Re: ALLAH'I ZİKİR

Mesaj gönderen meryemnur »


Şunu bil ey aziz kardeş, kim sûfilerin yolunda yürümek istiyorsa önce tövbe-i nasuh denilen tövbeyi yapmalıdır.

HAKK Teâlâ şeytan hakkında,

“Zira şeytan sizin düşmanınızdır, sizde onu düşman bilin” (Fatır 35/ 6) buyuruyor.

Şeytan tövbe edene düşmanlığını arttırır. Miskin tövbekârın günahlara bağlı kalmasını ister. Tövbeyi bozması için uğraşır. Şeytan çok kötü bir düşmandır. O tövbe edeni görür fakat tövbe eden onu göremez. Âyet-i kerimede şöyle buyurur:
“Zira o da onun ordusu da sizi kendilerini göremeyeceğiniz yerlerden görürler. Biz mümin olmayanlara şeytanları dost kıldık”

(A’raf 7/27)

Resim


Şeytan çok kuvvetli bir düşmandır. O çok kuvvetli, miskin tövbekâr ise zayıftır. Bu durumda tövbe eden kimse onun hilelerinden kurtulmak için kendine sağlam bir kale bulmalıdır. O sağlam kale “lâ ilâhe illallah”tır. Bu hadis-i kudsî sabittir.

HAKK Teâlâ şöyle buyurur:

“Lâ ilâhe illallah kelimesi benim kelimemdir. Her kim benim kaleme girerse azâbımdan emin olup kurtulur.”

(Ali el-Müttaki, Kenzül Ummal nr. 158,235,1869)


Tövbe eden kişinin şeytanın şerrinden emin olmak için öncelikle yapacağı iş, kendini bu zikrin kalesine koyup devamlı bu zikirle meşgul olmasıdır.

Acem erenleri demişlerdir ki:

Ey Bârî-i Hudâ, senin isminin yakınında her hastaya sığınacak bir yer vardır. Senin kalene nice şahlar ve müflisler sığınmışlardır.

Bu kaleye girenler iki türlüdür:

1. Hiçbir zaman bu kaleden çıkmayanlar.

2. Bâzan giren, bâzan çıkanlar.


Kalede devamlı kalanlar gece gündüz zikirle meşgul olanlardır.

HAKK Teâlâ, Kur’ân-ı Kerim’de onları över. Onlar için “kâmil erler” buyurur.

“Öyle adamlar vardır ki ne ticâret, ne alım satım onları ALLAH’ı zikretmekten alıkoyar”

(Nur 24/37)

O kaleye girip çıkanlar, bâzan zikirle bâzan da alışverişle uğraşırlar. Onların durumlarından korkması gerekir. Çünkü şeytan tuzağa düşürmek için hazır bir şekilde beklemektedir. Ansızın hîlesine düşebilirler.

O zikrin kalesinden çıkmamak için çok çalışmak gerekir. Ancak o kalede olunursa şeytanın tuzağından emin olunur. Sonsuza kadar o kalede kalmalıyız. Vallâhu’l-a'lem..


Eşrefoğlu RUMİ (k.s.)
بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمـَنِ الرَّحِيم

O Peygamber, inananlara kendi canlarından daha yakındır..…

Ahzâb Sûresi, 6
Kullanıcı avatarı
meryemnur
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 943
Kayıt: 20 Şub 2009, 02:00

Re: ALLAH'I ZİKİR

Mesaj gönderen meryemnur »

Resim



ALLAH DOSTU
Münir DERMAN (ks)



LÂ İLÂHE İLLALLAH!



"Yok dedim oğlum cin var mı!"
"Efendim dedi o cin yok!"dedi şimdi.
Gittim karşıya orda cin vâr ordan al.
Dedi ki: "Karşıya bak bende yok!" dedi.
İllâ kendisindekini sokuşturacak bana.
Aha "mü’min mü’minin aynasıdır.”Aynanın arkası bile değil mü’minin mü’mine.
Görülür, arkasını da çevir. Bir şey olduk biz bir şey, ama ne.
Söylenmez burda.
Terâzi mala tamah etseydi yanlış tartardı oğlum. Ne korsan aynını tartar.
Cenâb-ı Peygamberin bir hadisi var.
"Ben sizden peygamberlik için ücret istemiyorum.”
Diğer bir hadisinde diyor ki:
"Gönlünde sabırı olmayana ALLAH îman vermemiştir.”


Hepimiz dinimizi babadan bedâva bir mîras bulduk dini oğlum.
Hepimizin babasından mîras geldi bize değil mi din. Bedâva.
Onun için başını şükretmede çevirdik hepimiz mîras geldi.
Kefene bindirerek bulsaydın bulduğun yerde olurdu.
Babadan, babam kılıyordu ben. Bedâva öğrendik dini bedava geldi.
Ne çileler çekmişler hemi de.
Dışımızdaki elbiseler güzel ama içimizi bir açarsak paramparça oluruz.
Aha bu param parçalığı silkinip atmak için bu lakırtıları söylüyorum size.
Hepimizin bir iyi bir şeysi var. Mihenge vururlar.
Yok bir şey be. Neyimiz olacak?.
Yalan mı söyledik, ırza mı tasallut ettik.
Birisinin parasını mı çaldık. Yetim malı mı yedik.
Devlete mi isyan ettik.
Aha hepimiz orta halli insanlarız.
Hangimizin apartumanı var.
Kimin malını yedik.
Temiziz ya sen bakma benim lakırtılarıma!...
İyice temizlenmek için hanı bâzı sinirli hanımlar vardır.
Kapısının, bizim ev öyle. Kapısının tokmağı tertemizdir.
Her gün vimnen siler.
Aha bende vimnen silmek için söylüyorum.
Öyle korkacak bir şey yok yavvv arkada koskaca Rasûlullah..
Aha hırsızlık anahtarını da öğrediniz, bitti.
İyilik ve kötülükten meydana gelen sûretler gizli olmayıp da meydanda bulunsaydı, küfür ve îman apaçık meydana çıkar, bu âlemde put kalmazdı. Puta tapan da bulunmazdı.
Kimsenin kimseye alay etmeye mecâli kalmazdı.
Dünyâ kıymet kesdi der, kıyâmete hiç kimse, suçsuz giderdi.
ALLAH bütün mütecâzatı gizledi.
Gizledi, gizledi amma âvâmdan gizledi.
Kendine yakîn olanlardan, hayır oğlum.
Ay buluta girse ben bulutun arkasında ayın olduğunu hepimiz biliriz.
Herifin birine demişler ki, bak şimdi hatırıma geldi.
"Ne içtin?”demişler.
"Destidekinden içtim!" demiş.
"Destidekinden!”
"Desti de ne var?"
"İçtiğim şey var!"
demiş.
"Bu gizli laf ne içtin?"demiş. "İçtiğin ne?”
"Desti de gizli olan şeyden içtim!" demiş.

Yağma yok söylenmez, bul testiyi iç!.
Deminden beri, destinin hamurunu yapıyoruz.
Bu sual cevâbı birbirine dolanıp gider, ooooo uzar gider.
Çokta tepelenirse insan, çamura kapılmış eşşek gibi çamura kapılır.
Aldırmayacaksın, dediğimizi yapacaksın. İşine bakacaksın!.
Tahtaların içinde hani küçücük kurt olur.
O yer içinde toz yapar.
Bizim küçüklüğümüzde sünnetçiler o tozu kullanırdı. Yaraya ekerlerdi.
İşte penisilin, o yavv penisilin.
Penisilin akıyor, çürüktür.
Tahta kurdu oğlum. Tahtanın içindeki o küçük kurt.
Tahtanın fidanlık hâlini bilmez oğlum değil mi nerden bilsin.
İnsan bunları bilmediği için bâzen şeytanlaşır.
Bâzen bakarsın melekleşir.
Bâzen toprak kesilir.
Bâzen yırtıcı hayvan!
Ondan sonda da tövbe eder.
Yoooooo. Tövbe zevki oğlum tövbe büyük bir zevktir.
Tövbe zevki, her sarhoşun mezesi olamaz.
Edepsizliği yap: Tövbe estağfirullah!..”
Yoook oğlum!...

"Efendim beni şeytana uydurdun ya!."
Yoo yoo yooo şeytana atfetme.
Bu çok ince bir lakırtıdır ağalar!
Çok ince bir lakırtı çok dinledim.
"Şeytana uydum da şöyle!"
Yo yo yo . Şeytana kabahat bulma!.
Bu lakırtıyı da hiç unutma!
Bu çok büyük bir lakırtı. Deştikçe genişler.

Hz. Âdem’i yarattı Cenâb-ı ALLAH. Koydu cennete, değil mi?
Ondan sonra şeytana:
"Gel buraya dedi. Git!" dedi.
"Her şeyi bilen bir insan yarattım ben topraktan!”dedi orda.
"Git onu kandır de. Elmadan ye armuttan ye ne varsa ye kovacağım onu şeyden!”
Şeytan gitti.
ALLAH’ın izni olmasa şeytan adım atabilir mi?
Başka birinin emrinde mi şeytan?
Çok dikkat buyurun!
Gitti Âdem’i kandırdı. Cennetten atıldı Âdem.
Âdem Cenâb-ı ALLAH’a dedi mi ki: “Ben şeytana uydum!.” Demedi gizledi onu.

"Sen bunu böyle yaptırdın!" demedi.
"Ya RABBi ben nefsime uydum. Nefsime zulmettim. Sen beni affeyle!" dedi. Aha tövbe böyledir.
"Efendim şeytan beni bilmem ne etti de!"Onu kendine bul kendine!.
Şeytanın vekili sen olmuşsun. Anladın m?.
Tövbe böyle olur.

"Ya RABBi ben hatâ ettim nefsimin esiri oldum!"
"Haaa ben oturuyorum gâyet iyi de o gelip beni ku ku ku kışlattı!."
Öyle iş olur mu yavvv..
Abdestli olana şeytan karışmaz yav, yanaşmaz.
Îmannan almışsın abdest burda geldin namazda kılıyorsun.
Birde kafan Muttalib’e gitmiş.
"Ulan koyun ordaydı da. Satamadık da acaba ne edeyim?" de...”
İmam "Allahuekber!" demiş sen karışmışsın.
Sonra dışarıda efendim:
"İmam Efendi sen secdeye gittim de ben secdeyi unuttum. Eeee sehiv secdesi lâzım mı?"
"Eee lâzım yâhut iâde et namazı. Ne oldu sana?"
"Valla şeytan benim kafamı karıştırdı."

Eee hadis nerde yahuuu.
"Abdestli olana şeytan karışmaz!"Şeytanın burda ne işi var.
Şeytana kabahat bulma!.
Bu ince nokta, ince nokta.
Haaa şimdi öteki mahallelere bir dağılır.
Vâiz Efendi dedi ki: "Şeytana kabahat bulma!"
Gider bâzı câhillerin ağzına: "Şeytanı yok etti!"derler..

Secde et yaklaş!. Ve ilâ Rabbike ferğab.
Ancak bundan sonra yanaşabilir ALLAH’a!..
E lem neşrah leke sadrak(sadrake).
Ve veda’nâ ‘anke vizrak(vizrake).
Ellezî enkada zahrak(zahrake).
Ve refa’nâ leke zikrak(zikrake).
Fe inne ma’al ‘usri yusra(yusran).
İnne ma’al ‘usri yusrâ(yusran).
Fe izâ ferağte fensab.
Ve ilâ rabbike ferğab.
Bu temizlikten elem neşrahleke sadrak.
Sadrını yaracaksın!.
Cenâb-ı Peygamberin sadrı yarıldı.
Bizde kendi kendimize yaracağız.
Tamah hislerini, hased hislerini, pislikleri atacağız, işte elem neşrahleke sadrak.
O oldu mu gel diyor. Hele gel bakıyım.
Parayı tutarsın, mıknatıs çekmez.
Hakîkaten parayı çekmez. Demir parçasını çeker.
Para kıymetlidir dünyâ metâıdır da.
Efendim para kıymetli şey metâı ama der pirinçten yapılmış yok bilmem neyden.
Neden yapılırsa yapılsın.
Altını da çekmiyor gümüşü de çekmiyor.
"Niye çekmiyor?"
İçinde bir kargaşalık olursa çeker onu da.
Temizlen "Şuuuup!" diye çeksin a mıknatıs.
Onun için mü’minde ateşi söndürmek imkânı var.
"Yarın yaparım!”deme.
Nice yarınlar geçti nerdeyse ikindi geçecek.
Yarına bırakma işi bu akşamdan başla.
Yaptığımızdan utanıyoruz değil mi?.
Bir edepsizlik yaparsak utanıyoruz.
O halde elimizde bir "ihtiyâr" var demek ALLAH verdi.
Yapıp yapmama da ihtiyârımız varsa…
Yoksa o halde utanma nedir?
Utanma nedir niye utanıyoruz?
Onu söylemem oğlum. Onu sen bul!.
Bu haberi verdim.
Aha bu dediklerimi yap utanma nedir o zaman gör!.
Kim çok uyanıksa o o kadar dertlidir.
Kim işi çok anlamışsa yüzü daha sarıdır oğlum.

Bu mübârek demin söylediğim ALLAH şefâatine nâil eyleye Ayşe Vâlidemiz oturuyormuş.
Yorulmuş böyle bacaklarını uzatmış.
Her zaman ordan geçen bir kör varımış, tamamıyla kör.
O zamânın evleri böyle apartmanlı asansörlü değil ki.
Asansör var o zaman var ama, göğe doğru asansör varıdı o zaman göğ asansörü varıdı.
Burak gelir alır. Sallallâhu aleyhi ve sellemi götürürdü mi’raca.
Var idi asansör o zaman ama bizim gözümüz görmezdi bu asansörü.
Oturuyormuş kör içeri girmiş bir şey almak için.
Ayşe Vâlidemiz bir hışırtıynan hemen dizlerini örtmüş.
Kör demiş: "Ya ‘Âişe demiş. Ne hışırdadın orda demiş. Benim gözlerimin kör olduğunu biliyorsun!” demiş.
Nâmahrem olarak ayaklarının açık maçık felan aceba görür mü?.
"Ben biliyorum senin görmediğini ama demiş, ALLAH görüyor ya!" demiş.
Lakırtıya bak oğlum.
"Bir edepsizliği aman şöyle görmesin, annem görmesin babam görmesin, felanca görmesin!.”
ALLAH görüyor yahu!. ALLAH’tan utanmıyoruz da kuldan utanıyoruz.

Gül mevsimi geçip gülşen harâb olunca gül kokusunu nereden alacaksın. Değil mi? Geçti gitti!.
"Benim ömrüm edepsizliknen geçti, bir şey yapamadım ne olacağım şimdi?
Gülşen bitti gül kokusunu nerden alacağım?"

Gül kokusunu nerden alacağını söyleyim mi sana?
Vereyim mi sırrı nerden alacaksın?
Gül suyundan oğlum, gül suyundan.
Aynen gülşenin kokusunu alırsın.
“Eeee bunun gül suyu nerde?”
Deminden beri onu anlatıyorum yavvvv:
"Lâ İlâhe illallah"Yapamadığından bir şey yetmişbin "Lâ İlâhe İllallah" hazırla kendini.
Göğe kaldır bak kafanı kaldır bak..
"Ya Habibim! Göğe bak. Bak bak. Kusur bulamazsın!”
Gök en temiz yer biliyorsunuz.
Göğe Cenâb-ı Peygamber Efendimize âyeti kerîme de kaldır başını bak yâ habîbim.
Başın ve "huve hasîr" önüne düşer.
Tekrar kaldır bak. Sekiz on defa kaldır bak.
Tertemizdir kusur bulamazsın.
Dediği halde o temiz göğde kusur bulanmadığı halde biz yere, yer üzerinde oturuyoruz.
Yere ne kadar bakmak lâzım ki onun temizliğini bulabilmemiz için, yâni o kadar fazla secde yapmak lâzım.

"Kim ALLAH’ı bilirse onun dili tutulur. ALLAH hakkında bir şey söyleyemez."
Hadis-i Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem.
ALLAH büyüktür. Âmennâ ve saddeknâ.
Merhâmetlidir, rahmeti çoktur. Âmennâ.

"Eeee, ekmeğim yok demin dediğim gibi. Dertten öleceğim. Korkuyorum!"Hani "Tanrı merhâmetliydi!" diyordun?
O halde bu korku ne?
İşte bu bunu böyle söylemek en büyük şirk oğlum.
"Nezle oldum, aman gebersem, param gitti aman gebersem.
Şu evim yandı bilmem ne oldu. Şu işten zarar ettim aman ne!."

Duuuuur!. İslâm bu değil!.
ALLAH düşünceye sığmayan YOK’luk. YOK mu, işte ALLAH ordadır.
Bu cihan denizdir ağam deniz deniz.
Senin vücûdun da balık. Denizde yüzüyor. Rûhun da Yunus.
Yunus, ALLAH’ı tesbih ettiği için balık hazmedemedi onu, kustu dışarı.
Kur’ânda var ya.
"Lâ ilâhe illâ ente subhâneke innî kuntu mine’z-zâlimîn”dedi atladı denize yüzdü, değil mi?.
Yûnus, balığının içine girdi.
ALLAH’ı dâima tesbih ettiği için balık onu hazmedemedi kustu dışarı.
O halde senin Vücûdun balıksa, Rûhun da Yûnus.
Bu deniz, bu dünyâ denizi yüzlerce Yûnus Balıklarıyla dolu.
Sen görmüyorsun ama etrâfında gezinip duruyor.
Sende Yûnus Balığının içinden kurtulmağa çalış.

Aha o "Lâ İlâhe İllallah" nan çalış.
O Peygamber: “Lâ ilâhe illâ ente subhâneke innî kuntu mine’z-zâlimîn”dedi.
Bir "Lâ İlahe İllallah" la kurtuldu.
Bizde yetmiş binnen kurtuluruz.
Haaaah, anladın mı. Unutma bunu!.
Bunları yaptı mı, Tanrı katında büyüklere yer açılır.

"Tanrı katında büyüklerin nazarında pis şeyler temiz olur" der hadis.
Hz. Aişe’nin hadisi bu.

Şeyh meyhâneye girer.
Meyhânedeki bütün küpler bal olur.
Zarûret vakti, her pisi temiz yapar bilirsiniz.
Öleceğini bildiğimiz zaman domuz eti helâl olur insana bilirsiniz değil mi?
Öleceğini bildiğin halde katırını matırını helâl olmayan şeyleri öleceğini bilirsen şey eder, şeriat..
O halde açlıktan ölme korkusu geldiği zaman bâzı haram olanlar helâl oluyor.
İçki, haram, ama hastasın.
Mü’min bir doktor dedi ki: "şunun içinde alkol var içeceksin!"
İçersin helal olur sana.
Ama meyhâneye gidip de içmek değil haaaa.
Bunu başka türlü te’vil etmeyin!.
Zâten bütün millet etrafta bekliyor.
Bu adam bir şeyler söylesin de tersine lakırtıyı çevirelim.
Ama benim lakırtı demir gibi değil eğilmez çeliktir, bir tarafa doğru eğilir.

Velî zehiri yer bal olur. Biz bal yeriz zehir olur.
Öyle büyük bir insan gördüğün zaman, ona mürşid derler bilirsiniz.
Denize benzeyen bir gönlü vardır.
Deniz hani bâzen medd u cezir olur. Yükselir ve alçalır.
Onun rûhu da öyle yükselir ve alçalır.
Taşar, çekilir. Tekrar taşar çekilir.
Bundan istifâde edeceksen, nefsinin tekmesi altından kurtulanlardır ancak.
Nefsinin tekmesinden kurtuldu mu onun medd u cezirine girersin.
Kazâ ve kader bâzı insanı ahmâk bir hâle sokar, akıllıyı da. Abdal deriz ona abdal.
Dinde abdallar vardır. Varlığını değişmiş olan insanlar vardır.
Tanrının değiştirmesiyle şarabı sirke olan kimse demektir abdal.
İçimizdeki pislik şarap.
Aha onu sirke yap. Herkes sirke yapamaz.
Nohut koy içine der falan olmaz hiç.
Üzümden yapar sirke olmaz.
Ama Yukarı Mahallede Kemâl vardır sirkeci.
Bir sirke yapıyor. Hüneri o.
Senin içindeki o nefis şarabını da sirke yapmak için bir oraya bir maya koyar.
Aha söyledik mayayı yetmişbin!.

"Savaştan evvel yiğitlik olmaz”buyuruyor Cenâb-ı Peygamber.

Bunları yaparsak.
Hani hanımlar yâhut buradakiler Müezzin Efendiler tutar bir iki kişi.
Bu halıları dışarıda asar kilimleri.
Alırlar sopayı ver babam ver "küt! Küt! küt! küt!" gider.
Kilime vuran kilimi dövmez oğlum kilimi dövmez. Kilimdeki tozları götürmek için.
Bâzen korkutucu lakırtı söylesem, iğneleyici tokmak gibi lakırtı söylesem üzerinize almayın!.
Aha bu kilim hikâyesi hatırınıza gelsin anladınız mı?
Rüzgar eser tozları kağıtları ortaya karıştırır fakat rüzgâr görünmez tozların altında gizlenir.
İnsanların, Peygamber Efendimizin sözüdür:
"Her insan kendi dilinin altında gizlidir"

Annesi çocuğunu azarlar: "Hüt! müt!" der.
Çocuğu azarlamıyor çocuğu azarlamıyor, kendi parçası.
Bir felâkete uğrasa Maazalllâhu teâlâ saçını başını yolar kadıncağız.
O anda olan onda olan fenâ huyu azarlar halbuki.

Üzüm suyunu git sor Kemâl Efendiye.
Şarap olsun diye küpe hapsederler, değil mi şarapçılar?.
Kara papaz şarabı bilmem beyaz papaz şarabı, yeşil papaz şarabı sakallı papaz şarabı.
İşte bir çok arabalar geçiyor görüyorsun değil mi vardır.
Kara papaz mı nedir o?.
Papaz karası şarabı işte neyse.
Onu yapan herif, üzüm suyunu şarap olsun diye küpe hapsediyor.
“Niçin küpe hapsediyor?"”
Gizlensin diye.
Arapçada bir tâbir vardır. Hannâs, Hannâs.
Kul eûzu bi rabbin nâsi. Melikin nâsi. İlâhin nâsi. Min şerril vesvâsil hannâs. Ellezî yuvesvisu fî sudûrin nâsi. Mine’l-cinneti ve’n-nâsi.
Hannâs var ya! hah o hannâs!.
Hannâs, hunus, kirpi gibi kafasını içeri çeken demektir.
Yapacağı işte başını içeri çeker kirpi gibi. Şeytan işte o.
Periler gizlidir derler görülmez göze.
İnsan perilerden daha gizlidir oğlum.

"Ben insanın sırrıyım, insan benim sırrım" diyor Cenâb-ı ALLAH.
"El insâne sırrî ve ene sırra.”O halde biz her şeyden gizliyiz. Hannastan da mannastan da.
Kendi kendimizi çevirmek lâzım tabi. Tersine çevirmemiz lâzım.
Nasıl çevirirsen iyi olur?.
Pantollarınızı evde haftada bir ütülerken, hanım evde tersine çevirir onu, kırışıklığı böyle ise, şöyle tersine yapar onu bir ütüler güzel tutsun diye.
İçinizi dışarı çevirin dışa çevirin.
Tövbe işte içini dışına ütüyü iyi yapar.
Ama ben ütü olmayacağım.
Aşağıda o kadar ütüler var ki ne makineler var oğlum.
Cennet, cehennemde. İstediğin kıratta çıkarır.
Izgara mı olacaksın. Şiş mi olacaksın. Kavurma mı olacaksın.
Düdüklü tencere mi istiyorsun hepisi var orda.
Ama buradan hazır gidersen bu ütülüdür denirsin geçer gidersin!.

Peygamberi seviyorsun. ALLAH’ı seviyorsun.
Bir zevk var içinde.
Bu sana yeter bu müjde.
İnsanların gönlünde Tanrı sevgisi artarsa bil ki Tanrı seni seviyor demektir.
ALLAH seni seviyor demektir.
Bunda hiç şüphe etme.
Çeken gizliii!
Fakat göreceğin gözü olmadığından gafletten görmüyoruz.
ALLAH istemese zor gelirsin şuraya oğlum.
O halde ALLAH seni seviyor hah.
Secdenin karşılığını? Nedir bu, secdenin karşılığı?
ALLAH’a yakınlıktır oğlum!.
Secde et de yakın ol!. Ve ilâ rabbike ferğab
Vücûdun secde etmesi, canlarımızın ALLAH’a yaklaşmasına sebebtir.
Hacc, ALLAH’ın Evi’ni ziyârettir. Evi var.
Sana senden yakîn olan içinin haccını yaparsan asıl "EV" lik burda işte.
Onun için kötülere, fesatçılara, isyancılara: "Ya İlahî merhâmet et!" diye duâ edelim inşaallah.
Her hareket edenin bir hareket ettiricisi vardır.
Kendiliğinden oynamaz bir şey.
Cenâb-ı ALLAH bütün insanların, mü’minlerin suçlarını örter örter.
Ama cezâsını da verir oğlum, örter amaa..verir.

"İhtiyatlı davranın" diye bir lakırtı vardır bilirsiniz.
İhtiyatı elden bırakmayın.
Burada lafı gelmişken söyleyim.
İhtiyat diye bir lakırtı var.
İhtiyat, iki tedbir arasında tereddüde düşmemek demektir.
Buradan bir köye gideceksin, değil mi?.
Birisi dedi sana ki:"Sende çok susuyorsun. Bir matara almışsın omuzlarına, mataraylan gidecen!"”
"Niye aldın bunu?."

"Ağam felan köye gidiyorum yolda çeşme meşme yok!"
Eeee yoktur.
İyi.
Termosu taktın koluna.
Biraz ilerde birisi: “Yavvv nereye gidiyorsun bu kadar yüknen?”
“İşte felan köye gidiyorum!”
bilmem ne.
“Eeee bu termos nedir bu testi de elinde?”
"Yavvv yolda su yok.”

"Aman be birâder bırak demiş. Her adım başı çeşme var. Ben o köylüyüm dedi.”
Şimdi, birisi "Su yok!"dedi.
Birisi: "Su var!"dedi.
Sen şimdi tereddüd içindesin.
Burada ihtiyat, korkudan kurtulmaktır değil mi?hah.
Yanına su al! Yoksa dökersin. Ya yoksa, haa ihtiyat bu.
Onun için efendim felanca diyor ki:
"Öldükten sonra hep kömür olacağız yok bir şey ortada!"

Peki yoksa yok ağam ben seni inandıracak değilim.
Aha bu sol yoldaki gibi, su yolu hikâyesini anlattım ya onun gibi tedbirli git! .
Tedbirli git al cebine koy.
Yetmiş buraya, yetmiş buraya yetmiş buraya yetmiş.
Ne kadar cebin varısaaa.
“Efendim ben ceplerime değil sandığa dolduracağım!”
Bavula doldur oğlum. Doldura bildiğin kadar doldur.
Bu, ne demek bu. Birisi sen rahat rahat uyuyorsun şöyle.
Birisi baktı ki öteden bir yılan geliyor sana doğru.
Geldi hemen: "Kalk be!”
“bırak be yav ne uyandırdın beni. Rahat rahat rüya görüyordum burda!”
Kızma.
Uyandığın zaman o adama kızarsın değil mi?
Fakat adamın: "Bak şurada şu var!" dedi mi, o zaman pişman olursun...


KELİMELER:

Cindâr: Muskacı, cinci, büyücü.
Miras: Ölen kimseden akrabalarına ve yakınlarına kalmış olan mal, mülk
Mihenk: (Mihek) Altının ayarını anlamaya mahsus bir taş. Ölçü. İyiyi kötüyü ayıran, ayar âleti. Mc: Bir insanın kıymetini, ahlâkını anlamaya yarayan vasıta.
Tasallut: Musallat olmak. Birini rahatsız etmek. Tebelleş olmak. Tahakkumâne hareket etmek.
Mecal: Tâkat. Güç. Kuvvet. İktidar. İmkân. Fırsat.
Mütecazat: Mücâzat. Cezâ. Suçlara karşı verilen karşılık. Karşılık.
Desti: f. Testi.
Zarûret: Çâresizlik. Muhtaçlık. Sıkıntı. Yoksulluk.
Maazallah: ALLAH’a sığındık. ALLAH korusun.



HADİSLER:
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem : “Mü’min, kardeşinin aynasıdır; ve mü’min mü’minin kardeşidir, onun zarar ve ziyâna uğramasını, helâkını önler, arkasında da onu çevreleyip korur ve ihtiyaçlarını görür”

(Ebû Dâvud, Edebü’l- Müfred)


ÂYETLER:

فَتَلَقَّى آدَمُ مِن رَّبِّهِ كَلِمَاتٍ فَتَابَ عَلَيْهِ إِنَّهُ هُوَ التَّوَّابُ الرَّحِيمُ

“Bu durum devam ederken Âdem, RABBinden bir takım ilhamlar aldı ve derhal tevbe etti. Çünkü ALLAH tevbeleri kabul eden ve merhâmeti bol olandır.”
(Bakara 2/37)



وَيَا آدَمُ اسْكُنْ أَنتَ وَزَوْجُكَ الْجَنَّةَ فَكُلاَ مِنْ حَيْثُ شِئْتُمَا وَلاَ تَقْرَبَا هَـذِهِ الشَّجَرَةَ فَتَكُونَا مِنَ الظَّالِمِينَ

“(ALLAH buyurdu ki) : Ey Âdem! Sen ve eşin cennette yerleşip dilediğiniz yerden yeyin. Ancak şu ağaca yaklaşmayın! Sonra zâlimlerden olursunuz.”

(A’raf 7/19)



أَلَمْ نَشْرَحْ لَكَ صَدْرَكَ
وَوَضَعْنَا عَنكَ وِزْرَكَ
الَّذِي أَنقَضَ ظَهْرَكَ
وَرَفَعْنَا لَكَ ذِكْرَكَ
فَإِنَّ مَعَ الْعُسْرِ يُسْرًا
إِنَّ مَعَ الْعُسْرِ يُسْرًا
فَإِذَا فَرَغْتَ فَانصَبْ
وَإِلَى رَبِّكَ فَارْغَبْ

“E lem neşrah leke sadrak(sadrake). Ve veda’nâ ‘anke vizrak(vizrake).
Ellezî enkada zahrak(zahrake). Ve refa’nâ leke zikrak(zikrake).
Fe inne ma’al ‘usri yusra(yusran). İnne ma’al ‘usri yusrâ. Fe izâ ferağte fensab ve ilâ RABBike ferğab.
بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمـَنِ الرَّحِيم

O Peygamber, inananlara kendi canlarından daha yakındır..…

Ahzâb Sûresi, 6
Kullanıcı avatarı
meryemnur
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 943
Kayıt: 20 Şub 2009, 02:00

Re: ALLAH'I ZİKİR

Mesaj gönderen meryemnur »


بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمـَنِ الرَّحِيم

"Sabah akşam RABBinin ismini an."

İnsan Suresi: 25
بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمـَنِ الرَّحِيم

O Peygamber, inananlara kendi canlarından daha yakındır..…

Ahzâb Sûresi, 6
Kullanıcı avatarı
meryemnur
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 943
Kayıt: 20 Şub 2009, 02:00

Re: ALLAH'I ZİKİR

Mesaj gönderen meryemnur »

acakir77 yazdı:
YEDİNCİ FASIL - EZKAR (ZİKİRLER)

Allah Teala,
"Arafat'tan kalabalıklar halinde dalga dalga indiğinizde, kutsal mahalde Allah'ı anın. O'nun size doğrusunu öğrettiği gibi zikredin / Yolunuzu gerçekten kaybetmişken size doğru yolu gösteren bir ilah olarak anın o'nu"[Bakara,2/98]
buyruğuyla, zikredeceklere zikrin mertebeleri hususunda yol göstermiştir.
Nebi (a.s.m) de
"Benim ve benden önceki peygamberlerin söylediği en üstün zikir (cümlesi), LA İLAHE İLLALLAH'tır" buyurmuştur.

Her bir makam için, ya cehri veya hafi olmak üzere özel bir mertebe vardır.
Önce lisanın zikri, sonra sırasıyla, nefsin, kalbin, ruhun, sırrın, hafinin ve nihayetinde ahfa'l-hafinin zikirleri gelmektedir.

Lisanın zikri ile kalbe unuttuğu Allah(cc) tealanın zikri hatırlatılmış olur.
Nefsin zikri, harfler ve ses ile duyulmayan bir zikirdir.
Bilakis o, batında his ve hareket ile duyulur.
Kalbin zikri, kendi derunundaki celal ve cemali mülahaza etmesidir.
Ruhun zikrinin neticesi, sıfatların tecellilerinin nurlarını müşahede etmektir.
Sırrın zikri, ilahi esrarın mükaşefesini murakabe(gözetlemek) etmektir.
Hafinin zikri, (saf) gerçeğin tahtı üzerinde, Zat'ı ehadiyye'nin hakikatine bakmaktır.

"O, (insanın) gizli (düşüncelerini de) bilir, gizlinin gizlisi(duygularını) da"[Taha, 20/7]
ayetinde ifade edildiği gibi. Buna Allah'tan (CC) başka kimse muuttali olamaz.
Bu derece, bütün alemlerin ulaşılabilecek son noktası ve bütün gayelerin en sonudur.

Şu da bilinmelidir ki, orada başka bir ruh daha vardır.
O, bütün ruhlardan daha latiftir. İşte bu ruh, tıflu'l-meani olup, bu merhaleler vasıtasıyla Allah tealaya çağıran bir latifedir.
Mutasavvıflar:
"Bu ruh, herkes için değil, bilakis havas için söz konusudur" derler.
Nitekim Allah(cc):

"O, kullarından dilediğine kendi iradesiyle vahiy(ruh) indirir ki, (bütün insanları) O'na kavuşacakları Gün(ün gelip çatacağı) konusunda uyarsın" [Gafir, 40/15]
buyurmuştur. Bu ruh, hep kudret alemiyle birlikte hakikat aleminin müşahadesinde olup, asla Allah tealadan başkasına meyletmez.
Rasulüllah'ın (SAV) şu hadisinde buyurduğu gibi :

"Dünya, ahiret ehline; ahiret de, dünya ehline haramdır. Dünya ve ahiretin ikisi de, Allah(CC) ehline haramdır."

Allah(CC) teala'ya vuslun yolu, bedenin, sırat-i müstakim üzere, şeriatin ahkamına bağlılığını her an devam ettirmesidir.
Allah'ın zikrine devam da, talipler üzerine kuvvetli bir farzdır. Nitekim bir ayet-i kerimede

"Onlar ki, ayakta dururken(kıyam), otururken(kuud) ve uyumak için uzandıklarında (cünub) Allah'ı anarlar ve gökler ile yerin yaratılışı üzerinde inceden inceye düşünürler" [Al-i İmran, 3/19]
buyrulmaktadır. Bu ayette geçen "kıyam" dan kasıt, "gündüz" ; "kuud" dan kasıt ta "gece"dir.
"Cünub" kelimesi ile de, "darlık-genişlik, sıhhat-hastalık, zenginlik-fakirlik, saygınlık-zillet gibi hususlar" kastedilmektedir.


Gavsu'l-azâm Abdulkadir Geylâni (k.s.)
Bu değerli inciler için ALLAH (c.c.) razı olsun kardeşim..

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمـَنِ الرَّحِيم

O Peygamber, inananlara kendi canlarından daha yakındır..…

Ahzâb Sûresi, 6
Kullanıcı avatarı
Ahmed
Admin
Admin
Mesajlar: 1128
Kayıt: 27 Şub 2010, 02:00

Re: ALLAH'I ZİKİR

Mesaj gönderen Ahmed »

Amin ecmain, Meryemnur can, Cenab-ı Allah İnşaAllah Her daim Razı olduğu kullardan eyler BİZi!
***"En Kötü KÖRlük, gÖZünü GÖRmeyiştir!.." Kul İhvani
Kullanıcı avatarı
Ahmed
Admin
Admin
Mesajlar: 1128
Kayıt: 27 Şub 2010, 02:00

Re: ALLAH'I ZİKİR

Mesaj gönderen Ahmed »

ESMA-İ HÜSNA'NIN İÇİNDE TOPLANDIĞI ZİKİR
Bil ki; Allahu Teâlâ'nın güzel isimleri şu dört zikir kelimesi içinde toplanmıştır. Bu zikir kelimelerine, "el-bâkı-yâtu's-sâlihât (kula âhirette fayda verecek salih ameller)" denir. Bu kelimeler şunlardır:
"Sübhânellahi ve'l-hamdü lillâhi ve lâ ilahe illâllahu vellâhu ekber"

Şimdi bunları açıklayalım.
Birinci kelime "sübhânellah" zikridir. Buna teşbih etmek denir. Arap dilinde teşbihin mânası; uzak ve temiz tutmaktır. Sübhânellah, Allahu Teâlâ'nın zâtından ve sıfatlarından her türlü ayıp ve kusurları uzak tutmak mânasındadır. Allahu Teâlâ'nın isimleri içinde O'nun zâtının her türlü ayıp ve kusurlardan uzak olduğunu ifade eden bütün isimler, bu zikrin içine girer. Mesela, el-Kuddûs ve es-Selâm isimleri gibi. el-Kuddûs, her türlü ayıp ve kusurdan temiz olan demektir. es-Selâm ise, her türlü âfet ve bozulmadan uzak olan demektir.

İkinci kelime "el-hamdü lillâh" zikridir. Bu zikir, Allahu Teâlâ'nın zâtı ve sıfatlarıyla ilgili bütün kemâl (olgunluk) mânaları içermektedir.
Allahu Teâlâ'nın isimleri içinde zât-ı bari için kemâl ve olgunluk mânaları ifade eden bütün isimler bu zikrin içine girmektedir. el-Alîm, el-Kadir, es-Semî' ve el-Basîr gibi.
Bizler, "sübhânellah" dediğimiz zaman, aklımıza ve hayalimize gelecek bütün noksanlık ve ayıpları Allahu Teâlâ'dan uzak tutmuş oluyoruz. "El-hamdü lillâh", dediğimizde de bildiğimiz, tanıdığımız ve anladığımız bütün yücelik ve kemâl sıfatlarının yüce Allah'a ait olduğunu ifade etmiş oluyoruz. Bizim yüce Allah'tan uzak tuttuğumuz ve O'nda var olduğunu söylediğimiz şeylerin ötesinde öyle büyük bir durum vardır ki, o bizden gizlidir ve biz onun hakikatini bilemiyoruz. İşte bu durumu kısaca "Allahu ekber" sözümüzle ifade etmeye çalışırız.

Allahüekber'in mânası şudur: Allahu Teâlâ, bizim kendisinden uzak tuttuğumuz ve zâtı için ispat ettiğimiz şeylerden daha yücedir; biz ne yapsak O'nu gerçek mânada
yüceltemeyiz. İşte Hz. Peygamber'in (s.a.v) şu sözü bu anlamdadır:
"İlâhî, ben seni hakkıyla övüp yüceltemem; sen kendi zâtını nasıl övüp yüceltiyorsan öylece yücesin."
Müslim, "Salât", 222; Ebû Dâvûd, "Salât", 148; "Vitir", 5; Tirmizî, "Daavât", 75; 112; Nesâî, "Kıyâmü'l-leyl", 51; İbn Mâce, "Duâ", 3

Allahu Teâlâ'nın isimleri içinde bizim bilgi ve idrakimizin üzerinde mâna içeren bütün isimler, "Allahu ekber" zikrinin içine girmektedir; el-A'lâ ve el-Müteâlî gibi...
Varlık âleminde bu sıfatlarla başka bir varlık anlatılsa, biz, yüce Allah'a benzeyen ve O'na ortak olan hiçbir varlığın bulunmadığını söyleyip bunu "lâ ilahe illallah" sözümüzle ifade ederiz.

"Lâ ilahe illallah", Allah'tan başka hiçbir ilah yok demektir. Çünkü ilâh, kendisine kulluk yapılma hakkına sahiptir; kulluğa da ancak yukarıda zikrettiğimiz vasıflara sahip bir zât hak sahibi olur. Allahu Teâlâ'nın isimleri içinde, el-Vâhid, el-Ahad ve Zü'l-Celâli ve'l-ikram gibi, kısaca bütün isimleri içinde taşıyan isimler, "lâ ilahe illallah" sözü içine girmektedir. İbadete ancak bütün cemâl (güzellik) ve kemâl (yücelik), olgunluk sıfatlarına sahip olan zât lâyıktır. Bunlar öyle sıfatlardır ki, onları yüce Allah'tan başka hiç kimse hakkıyla sayamaz ve hakikatini ifade edemez.

Eğer yukarıdaki dört kelimeyi ve içerdiği mânaları, özetle bir kelimenin içinde toplayalım desek, bu kelime "el-hamdü lillah" olurdu.

İlim ve hikmette imam olan Hz. Ali (r.a) demiştir ki:
"Eğer el-hamdü lillah sözünü açıklayarak bir deve yükü kitap yazmak istesem, bunu yapardım."

İşin içyüzü şudur: el-Hamdü lillah (bütün hamdler Allah'a aittir), ifadesi bir övgüdür. Bu övgüde pek çok şey vardır. Övgü ile, kemâl ve yücelik sıfatları ortaya konur. Ayrıca övülen kimseden kusur ve ayıplar uzak tutulur. Bu övgü ile yüce Allah'ın zâtını idrak etmekten âciz kalındığı itiraf edilir. Yine bu övgü ile, bütün kemâl ve üstünlük sıfatlarının sadece yüce Allah'a ait bulunduğu ve O'nun bu sıfatlarda tek olduğu ifade edilir.

Kısaca el-hamdü lillah sözü, diğer bütün mübarek kelimeler için zikrettiğimiz şeyleri içermektedir; çünkü el-hamd kelimesinin başındaki "elif ve lâm" harfleri, Arapça'da bütün hamd (övgü), yüceltme çeşitlerini ifade etmektedir. el-Hamd, bilip bilmediğimiz bütün övgü çeşitlerini içermektedir. Yukarıda zikrettiğimiz şeylerden hiçbiri bu övgünün dışında değildir. İşte ibadete ancak bu zikrettiğimiz sıfatlara sahip yüce yaratıcımız hak sahibidir.

Yüce Allah katında yakınlık elde etmiş hiçbir melek, insanlığa gönderilmiş hiçbir peygamber ve diğer insanlardan hiç kimse, bu itikattan dışarı çıkamaz. Bu itikadın dışına ancak, Allahu Teâlâ'nın kendisini nefsi ile baş başa bıraktığı, kötü arzularına uyan, hak sınırları aşıp yüce Mevlâ'sına isyana dalan kimseler çıkar. Onlar, manevî perdelerle perdelenmiş, hak kapısından kovulmuş, ilâhî yakınlıktan uzaklaştırılmış kimselerdir. Bu dünyada Allahu Teâlâ'nın yüceliğini anlamaktan ve O'nu tanımaktan perdelenen kimsenin, âhirette de O'nun ikramlarından ve cemâlini görmekten perdelenmesi (mahrum kalması) haktır.


İMAM-I GAZALİ - HAK YOLUN ESASLARI
***"En Kötü KÖRlük, gÖZünü GÖRmeyiştir!.." Kul İhvani
Kullanıcı avatarı
meryemnur
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 943
Kayıt: 20 Şub 2009, 02:00

Re: ALLAH'I ZİKİR

Mesaj gönderen meryemnur »

Resim


Her kim derse daim lâ ilâhe illallah
Gönülde dura kâim lâ ilâhe illallah

Endişesi HAKK ola gönlü nûr ile dola
Mahşerde deyu gele lâ ilâhe illallah

Şol dem ki göçe cân-ı lâ- havftır nişanı
Çürümeye hiç teni lâ ilâhe illallah

Aldanmaya şeytan mûnisi olan Rahman
Hem kurtarıser îman lâ ilâhe illallah

Şol gün ki kızar yüzler söylemeye hem sözler
Hoş hüccet söyler diller lâ ilâhe illallah

Var Eşrefoğlu Rûmî terketme bu kelâmı
Değil ale'd-devâmı lâ ilâhe illallah

Cehd eyle mâsivayı tard edegör gönülden
Tenhâ de cân u dilden lâ ilâhe illallah


Eşrefoğlu RUMİ (k.s.)
بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمـَنِ الرَّحِيم

O Peygamber, inananlara kendi canlarından daha yakındır..…

Ahzâb Sûresi, 6
Kullanıcı avatarı
meryemnur
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 943
Kayıt: 20 Şub 2009, 02:00

Re: ALLAH'I ZİKİR

Mesaj gönderen meryemnur »


Resim


HAKK Teâlâ, bazı kelâmında şöyle buyurur: O ki, zikrimde olur, benden dilekte bulunamaz. Ona verdiğim dilekte bulunana verdiğimden daha çoktur.”

Kalbin karışmadığı dil zikri, fayda getirmez, o zikirde fayda yok­tur. Asıl zikir, kalbin zikri, sırrın zikridir; dilin zikri ondan sonra başlar.

HAKK'ı anmanın hakîkî zevkini bulduğun zaman: Beni zikrediniz, sizi zikredeyim; bana şükrediniz, küfre düşmeyiniz.” (el-Bakara, 2/152) meâline gelen âyet-i kerîmenin sırrı zuhur eder.

O'nu an ki, seni ansın...
O'nu an ki, hatâların, günâhın kalma­sın...
Tâat sâhibi olasın, isyânın olmasın...
İşte o zaman seni anar.
Sen de, halkı bırakır O'nunla olursun.
Ve O'nu anmak, seni bir şey istemekten alıkoyar.
Bütün maksûdun O olur.
O zaman cümle arzu­nu bırakırsın.
O, senin bütün arzu merkezini teşkil ederse O'nun ilim hazînelerinin anahtarı eline teslim edilir..




Gavsu'l-azâm Abdulkadir Geylâni (k.s.)
بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمـَنِ الرَّحِيم

O Peygamber, inananlara kendi canlarından daha yakındır..…

Ahzâb Sûresi, 6
Cevapla

“Tasavvuf” sayfasına dön