simurg SeSi...

Kullanıcı avatarı
HAYY-DOST
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1856
Kayıt: 16 May 2009, 02:00

Re: simurg SeSi...

Mesaj gönderen HAYY-DOST »

Bu gün işime gelirken çoğu defa yaptığım gibi okulun bahçesinden geçerek kestirmeden geldim.
O yolu yürümekten çok hoşnutum.
Mis kokulu çam ağaçları, birkaç yerde de elma erik gibi meyve ağaçları var.
Bir de, çok bitki kuruyup yok olduğu halde yaz sıcaklarında, dipdiri duruşuyla sanki "Hayy! Hayy'" diye zikrediyormuş gibi algıladığım, yoncalar....
Arada bir beni çocuk yıllarımda ki köy bahçelerimizdeki ANılara götüren , "dört yapraklı yonca" arama merakım var ki, gönüllere şenlik...
Çam ağaçlarının altından geçerken, durur ve derin derin nefeslenirim.
Ak ciğerlerim de bir rahatlama hissederim.
Çam esansının kokusu da gayet sarih burnuma doğru esince....
RUHumun bayramı olur sanki....
"Bu duygularımı yalnız başıma mı yaşamalıyım acaba? Yoksa anlatmalı mıyım dostlara? Diye geçirdim kalbimden...
Bazen insan öyle mahzun, öyle aciz, öyle garib hissediyor ki kendisini...
Bırakın dudaklarınızda kelimelere dönüşmesini, düşüncesini bile yaşamak gereksiz gibi geliyor..
Simurg kardeşimin dediği gibi, arada ne kelimeler, ne ses, ne de fiil olsun istemiyor insan.
Yağmura hasret kurumuş yanık yanık bekleyen topraklar gibi, canı çekilmekte olan saramış boynunu bükmüş yapraklar gibi,
"Hâlim sana ayan beyan ey yüce HÂLIKım" diyen hâl diliyle mahzun ve melûl ......
Kim istemez Halilullah(AS) gibi naz ve niyazla İndeAllah'da makbul bir kul olmayı..
Öyle Allah dostları var ki, saf ve temiz gönüllerle, telsiz, telgrafsız, ve de telefonsuz konuşurlar...
Mesafeler çıkar aradan çok uzaktakileri görürler..
Aletsiz edavatsız uzakları duyarlar...
Aradaki aracıları, çıkarabilmek biz fanilerin işi olmasa gerek.
Ancak, araya aracılar koyan "El BÂKİ" adedini değiştirip, sebebler perdesini kaldırırsa ,biz fanilerde müthiş bir izzet ve ikrama mazhar olmuş sayılırız.
Öyle bir Hallâk-ı Rahim ki, "arıya vahiyeder", tur dağında Hz Musa(AS) ile konuşur, HALİL(AS)i için ateşi yakmaz eder, Hz İsa (AS)ya diriltme gücü verir,
annesi Hz Meryem'e babasız çocuk yaratır,
Habib (SAV)ine sayısız mucizeler lütfeder, velilerine kerametler ihsan eder....Daha saymakla bitmez özel haller ve durumlar......
Gıpta ile izlediğim, hayranlıkla imrendiğim, Kudreti sonsuzun İzzet veİ ikramları.....
Ama ya ben???*
Baştan aşağı pür kusur.....
Dört bir yanı günah.....
Hem aciz, hem muhtacc....
Ben kimim ki, böyle lütuflar umayım Allah'ımdan?
Her zaman derim nefsime; ne özellğimiz var ki sebeblere uğramadan Allah'dan isteyelim?
İlaçsız şifa, doktorsuz deva ummak; ekmeden biçmek, uğraşsız gayretsiz hasat toplamak ve saire işte..
İstemeden verirse, hak etmeden ikrâm ederse, layık değilken bağışlar af ederse, bu da "O" nun şanındandır ..
Azâmet ve Kibriyâsındandır....Kim ne diyebilir?...
Çok severim güzel bir söz var...Kimin dilinden çıkmış bilemiyorum şu an:
"Cehennem hak edilir, cennet ise Allah'tan ikrâm"
Allah cellecelalühü'ün ikrâmına uğrayanlardan olmak dusıyla...
Esselamü aleyküm dostlarım....
SELAT VE SELAM ALEMLERE RAHMET OLARAK, GÖNDERİLEN
RESULALLAH(SAV) EFENDİMİZİN VE ÂL VE ASHABININ VE EHLİ BEYTİNİN ÜZERİNE OLSUN BİLDİKLERİMİN
VE BİLMEDİKLERİMİN SAYISINCA
......
Resim
Kullanıcı avatarı
gullale
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1362
Kayıt: 16 Oca 2008, 02:00

Re: simurg SeSi...

Mesaj gönderen gullale »

Resim

Bilmeyen ne bilsin BİZi
Bilenlere SELÂM olsun


diyen Yûnus babam hesâbı, yaş kemâle erince olana bakış, olanı ÂNlayış ve kelâm ediş işte bu hâli bürünüyor HAYYdan DOSTum, ZÂRı GÜL kardeşim...

Gençlik gaflet ve cehâlet perdesinde daha güçlü ve daha başedilir göstermekte kendine kendini... Olanlar çoğalmadı, zorlaşmadı, ağırlaşmadı... Omuzlar düştü, bel büküldü, kuvvet eksildi... Yol aynı yol, yokuşmuş meğer hep koşturduğum bir zamanlar...

Topraktan halkedildik toprak olmaya yaklaşıyoruz. Yerde süründük ayaklandık yere eğiliyoruz... Bu arada murâdullah hevâsında nereye yaptık inşaatımızı pek de belli değil... Her mevsim kuşlar yuvalarını yeniden inşa etmekte... Yavrulayacak kuşlar... Yavru kuşlar çıkmakta her mevsim bu yuvadan uçuncaya değin... Bu arada yavrulamış, yuvadan uçurmuş yavrularını, yaşlanmış kuşlar ne eder bilemiyorum. Zira her mevsim yuva yapan kuşlar yavrulamaya aday olanlar... Kayıp bir yerdeler herhalde...

İnsan... Yuvaya yeni katılsa da yuvadan uçsada yaşlansa da İÇte büyümeyen aynı yaşta kalan kalabalıklar içinde yapayalnız başrol oynayan...

Es-selâm ola yüreğine... AYNı hâl AYNı kâl deminden...
Resim
Kullanıcı avatarı
simurg
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 928
Kayıt: 01 Haz 2009, 02:00

Re: simurg SeSi...

Mesaj gönderen simurg »

Resim

İşte böyle bir resim görünce herşeyi bırakıp
resimdekilerin arasına katılmak istiyor insan.
Nasılda candan,gönülden gülmekteler.
neye baktıklarını bilmiyorum,
ama her ikiside aynı yöne dönük olduğu için düşünmekteyim ki;
her nereye bakmakta iseler, aynı şeyi görüyorlar.

İnsan kıyamıyor hallerine, pür neşe, safi çocuk her ikiside.
Can yani, kalıbı ha deve olmuş,ha insan,ne farkı var.
Can Birr'miş ya Can'dan bakabiliyorsak fark göremiyoruz.
Rabbim Biz'e de nasib etsin inşaallah böylesi ezelden ebede sonsuz gülmeyi. Amin
Resim
Kullanıcı avatarı
simurg
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 928
Kayıt: 01 Haz 2009, 02:00

Re: simurg SeSi...

Mesaj gönderen simurg »

Yeni öğrendiğim bir kıssayı yazayım,
öğrendiklerimiz ile amil olmayı da Yüce Rabbimizden dua ve niyaz edelim inşaallah.

Kıssa çok ilginçti, hemde çok komik.
Biliniyordur muhakkak ama ben yine de yazmak istemekteyim.

Bişr-i Hafi Hazretlerine bir adam gelmiş,
"Bana İsm-i Azam'ı öğret.Bana İsm-i Azam'ı öğret." diye de tutturmuş.
Devamlı aynı talebini dile getirip durmaktaymış.
Bişr-i Hafi Hazretleri de, adama,
"Meclisimize gel,git. Sohbetlerimizde bulun. Hizmet gayretinde ol hele" demiş.
Adam gelip gitmekte ama, Bişr-i Hafi Hazretlerini de hiç rahat bırakmamaktaymış.
"Bana İsm-i Azam'ı öğret."
"Bana İsm-i Azam'ı ne zaman öğreteceksin."
Yakasını bırakmıyormuş Hazretin.

Bişr-i Hafi Hazretleri birgün bu adamı yanına çağırmış, demiş ki;
"Şimdi sana mühim bir görev vereceğim, ama çok mühim. Çok dikkatli olacaksın.
Bak bu kutuda çok kıymetli bir emanet var. Ama içini açıp sakın haa bakmayacaksın.
Böylece bu kutuyu, buradan 6-7 KM uzaklıktaki, falan yerde bir dostumuz var ona götürüp teslim edeceksin.
Ama sakın kutuya da bir zarar getirmeyeceksin"

Adam böylesi çok önemli bir göreve layık görüldüğü için çok sevinmiş.
"Peki Efendim" demiş. Almış kutuyu yola koyulmuş.
Yolda hem gidiyor hemde içi içini yiyormuş.
"Acaba kutunun içinde ne var? Ben bu kutuyu götürüyorum ama içinde ne var?"
Bir ara burnuna yaklaştırıp koklamış,içindekini kokusundan anlamak istemiş, koku falan gelmemiş.
Kulağına götürmüş, yine ses yok. Şöyle bir sallamış, o vakit içinden tıkır mıkır bir ses gelmiş.
Biraz daha sallamış, aa içeride kıpır kıpır birşey var.

İyice meraklanmış.
İçindeki acaba , in midir cin midir?
Acaba bana verilecek olan İsm-i Azam'ın sırrı mıdır?
Derken dayanamamış, demiş ki;
"Şu kutuyu açayım, nasıl olsa yine kapatırım. Bakayım içindeki neymiş"

Sonra kutuyu açmış, ama açar açmaz da içinden bir fındık faresi zıplamış kaçmış.
Adam;"Allah cezasını vermesin, buda fareymiş, işte kaçtı yakalayamam da şimdi"
demiş ama içinden bir taraftan da Hz. Bişr-i Hafi'ye başlamış söylenmeye.
"Benim gibi bir adama yapılacak iş mi bu? Koca Şeyh benimle eğleniyor mu?
Hem kötü şeyler söylüyor, hemde Hz Şeyh'e bühtan ediyormuş.

Yolun gerisini gitmemiş, dönmüş gelmiş Bişr-i Hafi Hazretlerinin huzuruna çıkmış.
Bişr-i Hafi Hazretleri adamı görünce,
"Ne oldu kutuyu açtın değil mi" demiş
Adam ise, "açtım" demiş.
Bişr-i Hafi Hazretleri;" Ne çıktı içinden"
Adam;"Fare"
Bişr-i Hafi Hazretleri;" Fare yanında mı?"
Adam;"Kaçtı gitti"
Bişr-i Hafi Hazretleri; "Be hey insafsız" demiş
"sen daha minicik bir fındık faresine sahip çıkamıyorsun,
elinde tutamıyorsun, İsm-i Azam gibi cümle tecelliyatın kalbi olan bir sırr sana nasıl verilsin.
verilmiş olsa sana zulüm edilmiş olmaz mı?
Ne zaman emanete sahipb çıkabilecek ehliyeti kazanırsın, nefsinin elinden teslimiyyetle azad olursun,
ancak o zaman sana sırr'lar ve perdeler ayan olur" demiş.
ve adamı hem ikaz hemde irşad etmiş.
...
Şimdi bu kıssayı ilk dinlediğimde sonunu nefessiz bir şekilde bekledim.
sonra birkaç defa daha dinlesim ki, ibret alamadığım bir noktası kalmasın.
İnşaallah dersimi almışımdır ve inşaallah hazm etmeyi de Rabbim nasib ve ihsan buyursun.

denenmeden birşey öğrenemiyoruz bazen,
aklımız bizi böylesi tuzaklara düşürebilmekte.
Akıl çok önemli bir cevher ve nimet-i ilahi isede, kullanmakta ki hatalar daima Biz'e ait.
Rabbim emanetlere sadık olmayı,
Emirlere teslimiyyet ile rıza göstermeyi,
Kalb huzuru ve sükunetimiz içinde, Biz'i haddi aşmaktan hıfz ve muhafaza buyursun inşaallah.
Amin.
Resim
Kullanıcı avatarı
simurg
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 928
Kayıt: 01 Haz 2009, 02:00

Re: simurg SeSi...

Mesaj gönderen simurg »

Komşunun tatile giderken bize emanet bırakmış olduğu akvaryumundaki balıklardan üç tanesi ölmüş,
çok üzüldüm, canlıları kimse emaneten sahiplenmesin.
elbetteki biz kasten öldürmedik ama,
emaneti bırakan,emanetini aynen geri almak ister,
gidip üç tane başka balık alıp akvaryuma mı koysam bilemedim,
ya birde, komşu geri dönünceye kadar balıkların diğerlerinden de ölenler olursa.
balık almak mesele değilde, aynısını bulabilir miyim bilmiyorum yarın sabah balıkçıya bakacağım.
hiç bilgimiz olmayan bir sahada eminlik iddiasında bulunmuş olmak, diye bile adlandırılabilir bu durum,
bakabileceğimizin teminatını vermek demek oldu, balıkları emaneten kabul etmek.
bu ciddi bir ibret oldu bana.
Aslında sabah ben uyurken annem almış emanete.
sorumluluk bana kaldı, bu sebeple üzgünüm.
bu kadarcık emanet bile ne kadar ağır geliyor insana,
emanetin hakkını verememiş olmak çok müteessir ediyor.

Oysa dağların taşların kabul etmediği Rabbimizin emanetini Biz yüklenmedik mi?
Bu emanete ne derece sadık ve sahib çıkabilmekteyiz acaba?

Rabbim her vesileden dersler ile, ham aklıma terbiye veriyor sanırım.
Şu ezelde yüklendiğimiz emaneti çok iyi bilmek ve sahiblenebilmek için gayret versin Rabbi Tealamız inşaallah,
Amin.
Resim
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

Re: simurg SeSi...

Mesaj gönderen Gariban »

Sevgili Simurg can,
Rabbimiz bize ne ilginc hadiseler ile ders veriyor degil mi?
Gectigimiz gun Rafi amca'da idim,
Bir kac aydir bu yasli amca ile birbirimize bir hayli alistik,
Iki katli bir evin icinde yasamakta, kapilarina alarm taktirmis hirsizlara karsi cunku bu ulkede yaslilarin evlerini tesbit edip onlara zarar veren ve hirsizlik eden cok kisi var. Gece disari cikmaz mesela. Yalniz yasamakta, bugunlerde de yolda yururken dengesini kaybetmekte endiselendi , bende haliyle uzuldum.
"eger hasta olur kalkamazsan yemegini kim isitacak, sana kim bakacak, nasil yapacaksin bunca isini?" dedim.
"Ben omrum boyunca Rabbimdan rizkima dair bir sey talep etmedim, diger insanlar el acip cesit cesit seyler isterler Allah'tan, ben bunlari istemedim, lakin dualarimda hep beni Sen'den gayri kimseye elden ayaktan dusurupte muhtac etme diye sihhatim icin cok dua ederim. Ne yapalim, O'na tevekkul etmekteyim" dedi.
Kendi kendime sahiplenmeye calismakta idim Rafi amca'yi sanki neredeyse alip donuste Turkiye'ye getirecektim, oysa ne bana ne de baskasina guvenmekteydi, tevekkulunu Rabbina baglamisti ve orasi onun icin en saglam yerdi. Eve gelip namaza durdum, bir hayli aglamakli oldum, Allah hep dogru insanlari karsima cikarmakta idi. Buna dair sukrettim. Allah ve Resulu icin insanlara sahip cikmak, bunun bilincinde olarak kucuge sevgi ve yasliya saygi gostermek yardim etmek bir musluman icin cok elzemdir. Bunun altinda ezildigimdendir uzuntum.

Komsunun baliklarina gelince, siz elinizden geleni yapmissiniz, akvaryum sahte bir ortamdir, akvaryumda balik beslemek yanlistir bastan, orada suyun sicakligindan, icindeki bakteriye kadar bilip bilmedigimiz yuzlerce seyi o yapay ortamda siz kontrol edemezsiniz, bunu yapmak icin onlarca alet edavat gelistirilsede bunlarin hic biri gercek tabiati tutturamaz, siz ancak yem verebilirsiniz, bir yavru disari kacsa yense bunu kontrol edemezsiniz mesela, onlari akvaryuma koyan ilk kisi bunun sorumlulugunu uzerine almis, olen baliklarin yerinide dolduramazsiniz. Bu yuzden akvaryumlarda cok balik olur. O kisiye "ben bunlarin yasamlarini garanti ederim size " sozude vermediniz. Siz sadece akvaryum sahibi ile Rabbi arasinda bir alet gibi elinizden geleni yapmissiniz, iyi niyetle. Akvaryumu size veren kisi sizin baliklar hakkindaki bilginizi, kabiliyetinizi olcmedi, sizden onlarin yasamlarinin garantisine dair bir sozde almadi. Baliklari kastende oldurmediniz. Kendinize zann ile anlasmasiz sorumluluklar yuklemeyin. Balik satin alip kisiye vermeniz kasti olmayan bir hususta baliklarin yasamina dair sorumlulugu yuklendiginizi teyid ediyor oldugunuzu gosterir, bence sahibi gelince bu hususu ona aciklamaniz daha uygun olurdu ve o kiside sizi anlayacaktir diye dusunmekteyim kardesim.

Es Selam ve Sevgiyle
garibAN
Resim
Kullanıcı avatarı
simurg
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 928
Kayıt: 01 Haz 2009, 02:00

Re: simurg SeSi...

Mesaj gönderen simurg »

Biz'e düşünme kuvvesi veren ve tefekkür ile Hakk'da ayaklarımızı sabit kılan Rabbimize sonsuz hamdü senalarımız olsun.
KAF suresini dinlemekteydim ve okuyan hoca'da öylesine tane tane ve sesiyle manayı her dilden söyler gibiydi ki,
bana bile manadan çok az da olsa birşey ulaştı galiba.

"Ölüm sarhoşluğu bir hakikat olarak insana gelirde ona (işte bu senin öteden beri kaçıp durduğun şeydir denir)
Sur'a üfürülür, işte bu tehdit (in gerçekleşme) günüdür.
Her can beraberinde bir sevk edici, birde şahitlik edici melekle gelir.
Ona (Andolsun ki sen bundan gaflette idin.Şimdi gaflet perdeni açtık.
Artık bugün gözün keskindir) denir."

Yukarıda dinlediğim Ayet-i kerimelerden birkısmının alt yazıdan meal'ini kaydettim.
Üzerinde düşündüren kısım bu idi çünkü.
Demek ki, Sur'a üfürülmesi demek, her nefs için ayrı ayrı olmakta belkide.
Dört büyük meleği
Mikail Aleyhisselam (Beden)
İsrafil Aleyhisselam (Nefs)
Cebrail Aleyhisselam (Kalb)
Azrail Aleyhisselam (Ruh)
makamlarında vazifeli ve hükümleri icra etmekte olan melekler olarak anladım bir an.

Ve diğerlerinide düşündüm ama,
öncelikle ölümü nefslerimizin tadacak olması sebebiyle,
ve Ayette geçtiği haliyle Sur'a üfürülmesi, "bir insanın ölümü" şeklinde anlayabileceğimiz anlama sevkettiği için,
buraya takıldım.

Hiç bir sahada boşluk asla yok.
Bilmediğimizden anlayamıyoruz ama
düşününce kendimizi zorlasak bile boş olan bir saha ve boşluk asla bulamayacağız sanırım.
Biz nefeslerimizin bize üfürülmesi ve nefeslerimizin yenidem bizden alınması arasında dünya hayatına dahil olmaktayız.
Aslında nefes ihtiyacı olmadan da ilk Yaratılış AN'ımızdan itibaren varız.
Hiç de yok olmayacağız.
Bu varlık safhalarının birinde sadece dünya sahasında imtihan dediğimiz imkanlarla denenmekte olduğumuz kesin.

Hep İsrafil Aleyhisselam'ın SUR'a üfürmesi denilince, kainatın bu şekilde var edildiğini düşünmüştüm,
şimdi kendime kadar gelip, bu hali daha yakin bir halde anlamaya çalışmaktayım.

Yine Kuran-ı Kerimde KAF Suresinde,
"Andolsun insanı Biz yarattık ve nefsinin ona verdiği vesveseyi de biliriz.
Çünkü Biz ona şahdamarından daha yakınız."
denilmekte.
Yani nefs, sur, üfürülme, vesvese, hepside biribiriyle bağlantılı
şahdamarından daha yakın olmak ise, Rabbinin insana nefsi kadar yakın olması gibi geliyor bu akşam bana.

Seher vaktinde şahdamarımızdan daha yakin olan Rabbimizin
Kelam-ı Kadimini dinlemek nasibini Biz'e lutfeden Rabbimize sonsuz hamd ve senalar olsun.
Elhamdülillahirabbülalemin.
Evvelce Kura-ı Kerim okuduğumda yada dinlediğimde kendimi beğenir,
iyi bir iş yapmış edası ile kendime pay çıkarırdım.
Şükürler olsun ki,
beni bu fiilde kullandığı için Rabbime şükredecek kadar idrak nasibim oldu, hamdolsun.

Rabbim Biz'i daima sevdiğin ve beğendiğin iş ve amellerde olacak şekilde bir hayatın içerisinde bulundur,
Biz'i haddi aşmaktan, sevmediğin her türlü hastalıklı zahir ve batın işlerden,
isyan,bühtan,küfür,garaz ve zalimlikten hıfz ve muhafaza eyle.
Biz'i samimi,sadık,sabırlı,selamet ehli mü'minlerden eyle,
Biz'i affet,bağışla, mağfiretinle pak eyle,
kalblerimizi her türlü pis pas ve çirkinlik hallerinden arındır ve Rahmetine gark eyle,
Resul-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz Hazretlerinin şefaatlerine ve muhabbetlerine nail eyle.
Layıklığımıza göre değil, Kereminle Lutf'unla Rahmetinle muamele eyle inşaallah.

Kabul etmeyeceği duayı aklımıza bile getirmeyen Rabbimizsin,
Sen'den Cemalullah nimetini talep ederiz inşaallah.
Bildiklerimizle amel etmemizi nasib eyle ki,
bilmediklerimizi öğrenecek hale gelmemizin yolu açılsın.

Rabbimizsin, sonsuz merhamet ve Kerem sahibisin,
Kerim kulların ile dostluk ihsan eyle cümlemize,
ki, Kerimlerle her iş kolay ve güzeldir inşaallah.
Ve biz'i ebedi hüsrana uğrayacak olmaktan azad eyle, koru,muhafaza eye inşaallah.
Amin Ya Muin Celle Celaluhu.
Resim
Kullanıcı avatarı
simurg
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 928
Kayıt: 01 Haz 2009, 02:00

Re: simurg SeSi...

Mesaj gönderen simurg »

Hayy Allah razı olsun garibAN kardeşim
Doğru demektesin, yeni balık alsam hakikatende tuhaf şekilde kendimi kabahatli ilan etmiş olacağım,
bunu hiç düşünmemiştim.
Yeni balık almayacağım.
Ve hayretle okudum yazdıklarını, çünkü yavru balıklarda iki tane kalmış,
üç idiler, ve sanırım bir tanesi küçük havuzun ince aralıklı kenarından dışarı kaçmış ve diğer büyük olanlar tarafından yenilmiş.
Hiç düşünmemiştim evvelce ama hayatımın geri kalanında asla balık beslemeyeceğimi artık biliyorum.
Kuş severim ben, hele ne kadar minik olurlarsa ve sesleri ciyaklamaktan öte daha net ve az olursa daha çok severim,
Kuş besleme hevesim vardı, belli bir süre sonra edinmeyide düşünmüştüm,ama bu kafeste hapsetmek ve ölünce üzülmek meselesi ondan da vazgeçirdi.
Kuşlar rızkını Allah'ın verdiği, tabiatın süsü,neşesi çok özel varlıklar,
uzaktan seyretmek en güzeli.

ve pehlivan kardeşim Allah senden de razı olsun.
Hava çok sıcak ve dediğin gibi akvaryum hayli ısınmış görünüyor,
içerisinde devamlı çalışan ve hava tazeleyen bir motor var ama,
ısınmasına mani değil anladığım kadarıyla,
şimdi ilk işi gidip pet şişede soğuk su koyacağım akvaryumun içine,
pul kadar vücurları var, bayılmak üzeredirler belkide,
sağolasın.

Balıklardan bahsederken bu kadar çok faydalı yardım alabileceğimi ummamıştım,
şükürler olsun içim bile rahatladı.
Çok teşekkür ederim Allah razı olsun kardeşlerim.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: simurg SeSi...

Mesaj gönderen kulihvani »

"Es SELÂMu aleyküm Hocam, Kâbemizi kafa ve kalb gözüyle seyrederek ve ömrümün en güzel günlerini nasib ettiği için RABBımıza şükrederek ilk iftarımıza dakikalar kala ses vermek istedim, muhammedinur BİZ BİR-İZ canlarımıza derunî selamlarımı iletmenizi dilerim.
her yerde her zaman ve herhalde elimden ve gönlümden gelediğince BİZ BİR-İZ şuuru içinde tüm kardeşlerim için dualar etmekteyim ve her canımızın bir parçası olduğum inancındayım hamdolsun..
dualarınızı beklerim inşaALLAH..
ALLAHa emanetsiniz..."

simurg..
Resim
Kullanıcı avatarı
der-ya
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 853
Kayıt: 29 Eki 2011, 07:01

Re: simurg SeSi...

Mesaj gönderen der-ya »

Ve aleyküm selam

daimi Muhabbetle...
Eğer göğün yedi kat üstüne çıkmaksa niyetin, Aşktan güzel merdiven bulamazsın.
Eğer aşkı bulmaksa niyetin, Aramadan duramazsın. -
Yunus Emre.k.s
Kullanıcı avatarı
simurg
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 928
Kayıt: 01 Haz 2009, 02:00

Re: simurg SeSi...

Mesaj gönderen simurg »

Es Selâm Dâim Selâm Can'ım Hocam ve Can Kardeşlerim,
(Aşağıdaki bölümü yazıp kaydedip bekleteceğim inşaallah.
Çünkü "sessiz sedâsız git ve dön!" emri üzerindeyim.
Başım gözüm üzere, emri aldık kabul ettik, uyacağız inşaallah ve elhamdülillah)
Dönmek varsa nasibde, o zaman döne döne yazacaklarımın ilk adımı olacak aşağıdaki satırlar.
İnşaallahüRahman. Âmin!.

.......

2012 senesinin Ramazan-ı Şerif’inde,
Yani önümüzdeki Ramazan-ı Şerifimizde
Yani ben tam kırk yaşımda iken,
Yani Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz Hazretlerinin ilk Vahiy almaya başladığı yaşa ulaşmış iken,
Ve kendimi daha evvel hiç hissetmediğim kadar kimsesiz ve darda hissettiğim bir tuhaf zamanlarda iken,
inşaallah Ümre için 1 ay boyunca Mekke ve Medine’de bulunmak imkan ve lutfu bana erişti.
Lütuflar Lâyık olmaya ve o lutfa değer olmaya bakmıyormuş meğer,
Ancak ve ancak Rabbimizin Nâil etmesi ile imiş .
Elhamdülillahirabbülâlemin!.

Daha gitmeden, döndükten sonra yazacaklarıma atıf yapmak bir tuhaf durum,
Daha gitmeden dönmeyi düşünmek de bir abes iş amma ve lâkin,
düşündürülenin ardında da saklıdır bir hikmet elbet demekteyiz.
Ve sadece seyreden olarak yaşadıklarımıza,
yaşayacaklarımıza, sabırla itaat etmekte boyun kesmekteyiz.
Elhamdülillahirabbülâlemin!.

......

Gitmeler hep geriye dönmeler için sanıyor insanlar,
Oysa dönüşmedikten sonra dönmenin ne mânâsı var ki.

Kâbe’yi tavaf etmek “dönmek” demek olmasa gerek,
Dönüşe dönüşe “tav’ına” gelmek, veya
Her taMaMlanan dairede başka bir Kalbî Âleme geçiş kapısına varmak demek belki de.
Döndüğümde benden geriye ne kalmış olacak hiç bilmiyorum.
Giderken, ve hayatımın bu en muhteşem gitmesinin arefesinde bomboşum.
İstenen belki de sadece budur!.

Ancak, en azından coşmak kadar olsun kendime, hallerime ârif olmayı diliyorum.
Neye dönüşeceğimi? Bilmiyorum.
Nelerimi hibe edip, yerine yeni neler edineceğim? Onu da hiç bilmiyorum!
“Gerçek mânâda ne kadar “hiç” olduğumu anlamam nasibim olsun yeter” diyorum.
Bir hiç olduğumu anlayabilmeyi, fark edebilmeyi başarabilmek duasındayım.
Ya bir avuç kül
Ya gözle görülmez toz duman
Veya, ebedî bir deliliğe bahane zırvalarım olacak, belki de tüm yaşadıklarım.

“DöNüşmeye ADay” bir can olarak Dönebilirsem eğer,
binlerce nefsi ölümün elinden çıkıp doğrulabilmişim demektir.

Yok eğer: "Deve gittin, Deve geldin!" dersem kendime,
O zamanda bin kere ölsem yine vah bana yazık bana!.

Ölmeyi ne çok istedim bu hayatta, yaşamaktan da fazla,
Ve delice ürperdiğim Hadis-i Şerifelerin ilki: “Ölmeden evvel ölünüz” idi.
Hiçbir yaşamak gerçek değildi çünkü,
Bilmediğim ölümün gerçekliği yanında.
Ölüm'den başka gerçek olmamasının sebebi,
Hiç bir doğumun, bir ölümden ayrı ve gayri olmaması yüzünden.

Ve Ölümü dost bilmeyen de, yaşama dost olamayacaktı zâten.

Ölümü öğrenmeden yaşamayı başaramayışımızın sebebi bu.
“DeLilik” de işte tam bunun adı.

“Saçmalamak” adına yürüyen, dönünce devam edecek kaldığı yerden.
Ve’s- Selâm...
Resim
Kullanıcı avatarı
simurg
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 928
Kayıt: 01 Haz 2009, 02:00

Re: simurg SeSi...

Mesaj gönderen simurg »

ve döndüm...

23 Ağustos Perşembe sabahın ilk saatlerinde,
sabah ezanı daha okunmamışken İstanbul'a ulaştık.
Yani döndük.

Türkiye'ye dönmüş olmak eve gelmiş olmak demek gibi gelmedi ama bana.
Zâhiren evimize yaklaşıyor olduğumuz halde,
Bâtınen öyle değildi,
çok garip bir "uzaklaşıyor olma" duygusunun sarmaladığı kalbim ferahlanacağına darlanıyordu.

Şimdi ise daha o dakikalarda yerleşmeye başlamış bir hasret duygusu büyüyor kalbimde.
Şimdi her yer gurbet bana ve,
bir ay boyunca misâfir edebiyle bulunduğum o yerler ise aslî vatanım ve kalbimin anayurdu sanki.

Bu duygumun ise, beni yeniden o kutlu yerlere taşıyacak olan yegâne vasıta olacağını hissetmekteyim,
ve artık bu sevinç ve ümit içerisinde yaşamaktayım.

Rabbim bu ümremizi son ümremiz eylemesin inşaallah,
BİZ’leri tekrar tekrar ziyaret etmekle şereflenen kullarından eylesin!

Can ten’de iken, imkan elde iken,
ve kalbimiz bu hasretleri kendisine yar edinmiş iken,
BİZ’leri o mubarek mekanlardan ayrı gayrı koymasın inşaallah, Âmin!.

Her nefes bir ders ve tâlim imkanı idi.
Her AN başka bir âlem idi,
sanki yepyeni gözler, yepyeni duyular ile herşeyi ve tüm varlığı yeniden anlama fırsatı idi,
her insan apayrı güzeldi,
ve insandan insana her hâl, tavır, davranış hatta bir bakış,
Hakk tecellîleri ve Hakk’tan Hakk’la Hakk’ta Hakk’ka vasıta cevherler idi.

Şükürler yetmedi eksik kaldı.
Çünkü böylesi ni'metlerin şükrü, ne yaparsak yapalım lâyıkı ile edâ da edilemezdi.

Sabır bir kopmaz ayrılmaz sarsılmaz, imanımız kadar kuvvetli öz hassamız ve kuvvemiz idi.
Zerre kızmadım hiç bir şeye, kızamadım, elimden gelmedi çünkü,
Zerre öfke hissetmedim ne kalbimde ne nefsimde, bunu aklım bile unutmuştu,
Zerre kadar buğz oluşmadı gönlümde,
yüzüm tebessümü sabitledi üzerine,ağlarken bile güldüğüme kendim bile şaştım

Kendimin bile şaşırdığım acâyip başka birisi haline dönüştürdü Rabbim.
Hamdolsun demekten başka da ne lisanımda kelimem var,
ne de kalbimde hamd'den başka bir duygum.

İnşaallah bu hüsn-ü hâl ve hüsn-ü ahlâkımızı daima muhafaza etmek nasib etsin Rabbimiz!.
Biz’e bağışladığı bu güzel Ahlâk-ı Muhammediyye’yi cümle ehl-i imana da bağışlasın ve ihsan buyursun inşaallah!.

Derdim dediklerim bir gelgeç oyundan ibaretmiş meğer,
Arzum dediklerim ise hevâ ve hevesimin gölgesinden başka bir şey değilmiş.
Aslolan Ruh-u muallâ neşesi ile neşelenmek ve zevketmek imiş,
Ki; kadarımız kaderimizce yaşadıklarımız kâfi idi elhamdülillah.

Açlığı, susuzluğu ORUÇ sanmışım bu yaşıma kadar.
Orucun aslı Rabbinden başkası ile olmamak, olamamakmış meğer, anladım ki ne anladım elhamdülillah.
Zemzem bir SU değilmiş, kana kana içtik, içtikçe yandık elhamdülillah.
Tavaf dönmek değilmiş, tavaf tavaf mirac'ta idik elhamdülillah.

Her can ile BİZ'dik.
Sahurda niyetten önce içmek için hazırladığımız bir bardak suyu içmedik biribirimize verdik,

yandık, yanarken yine içmedik karşımızdakine uzattık,
Havz-ı Kevser'i anladık kardeşimizin yüzündeki sevinçte.
verdikçe çoğaldık, akşama kadar susuz kalırız sandık kalmadık.

Kerbelâ Çöllerinde SU'suzluk imtihanını kendisine kabul eden,
Ümmet-i Muhammed düçâr olmasın diye bu derdi kendisi göğüsleyen
Hz. Hüseyin Radıyallahu Anh atamızın şefkat elini, Cedd-i Mübârekinden miras Muhammedî Merhametini
taa kalbimizin üzerinde hissettik,
Kerbelâ Çöllerinden farksız taşlaşmaış taraflarımız yeşerdi,çiçeklendi,
gördük, bildik, sevindik, şükürlere durduk.

Hurma'nın zenginliği karşısında fakrimizi öğrendik.
"Yarım hurma ile de olsa sadaka veriniz!" ne demekmiş, anladık elhamdülillah.
Verilen bir hurmayı yemeden başkasına uzatırken ellerimiz titremedi,

Yemeden doymayı anladık elhamdülillah.

Ve;
ben geldiğim o yerlere doyamadım Yâ Rabbim,
her şeye doydum, suya kandım, ama sana kulluğa doyamadım Ya Rabbülâlemin!.

Yeni bir emir beklemekteyim şimdi,
kulağım gönlüm kapıda o seste.

"Sessiz sedasız git. Ama dönme, orada kal!"
Lütfen Yâ İlahî! Yâ Rabbim! İnşaallah!. ve tüm gönlüm ile Âmin! Yâ MuîN!..
Resim
Kullanıcı avatarı
simurg
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 928
Kayıt: 01 Haz 2009, 02:00

Re: simurg SeSi...

Mesaj gönderen simurg »

Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
simurg
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 928
Kayıt: 01 Haz 2009, 02:00

Re: simurg SeSi...

Mesaj gönderen simurg »

Yukarıdaki resmi, Hira Dağı'nın zirvesinde çektim.
Fotoğraf makinemi semaya çevirip,
ellerimi tüm samimiyetim ve içtenliğim ile açıp
dua ettiğim gökyüzünün o AN'daki halinin görüntüsünü daima hatırlamak için fotoğraflamak istemiştim.

Benim gözümden baktığım gökyüzü simsiyah idi,
hiçbir yıldız görmemiştim,
ve zaman itibarı ile de siyah'tan başka bir rengi gösterecek en ufak bir güneş ışığı yansımamaktaydı.

Teravih namazının ardından yola çıkıp,zirveye yürümüş idik,
ve saat yaklaşık 01:30/02:00 civarında idi.

Geri döndüğümde resimdeki pırıltı tarzındaki noktalara çok şaşırmıştım.
Sizlerle de paylaşmak için sitemize kaydetmek istedim inşaallah.

Gökyüzü, sema, gökcisimleri, yıldızlar, seyyareler, adını bilip söyleyemediğimiz cümle varlıklar daima dönmekteler,
ve kainatta dönmeyen hiçbir varlık da bulunmamakta ya,

ve biz görmesek de herşey yerli yerinde,
ve biz hiç işitmiyor olsak bile her varlık muhakkak Rabbimizi kendi hal lisanı ile daima tesbih etmekte ya,

ben bu akşam çook ilginç ve hiç işiteceğime ihtimal vermediğim bir şey öğrendim.
Dünya, yani üzerinde yaşamakta olduğumuz şu dev cüsseli kul varlık,
yörüngesinde dönmesi esnasında bir ses çıkartmakta imiş.

Bu esasen çok ilginç bir bilgi,
dünyanın dönmesi sırasında uzayda yol aldığı için,
uzay da boşluk olduğu için, hava olmayan yerden ses çıkamayacağına hükmederek,
Dünya bir zikir yapmakta ise de, sesi hiç işitilmeden zikretmektedir sanmakta idim.
ama bunu düşünmemiş ve bilmiyor olsak bile,
her varlığın tesbihat ve zikirde daim ve kaim olduğunu bildiğimizden zaten iman etmiş olduğumuz bir şeydi bu yine de.

Beni çok şaşırtan şu oldu:
Dünya bu dönüşü sırasında "LÂ" notasının perdesinden ses çıkartmakta imiş.

Bunun neresi ilginç?
Şu bakımdan,
dünyanın kendisi bile daima "LÂ" demekteyse
biz hala "dünya" demek ile ne çok aldanmaktayız.

Dünya'nın gereği kadar kullanmamız lazım olan bir vasıta olduğundan,
peşinden koşmamamız ve asla tamah etmemeiz gereken bir manası olduğundan haberdarız.

Ama dünya'nın kendisi bile "LÂ" diye diye sema etmekte ise daha ne söyleyebilirz ki.
Dünya bir oyun ve eğlence sahasından ibaret evet,
ama biz oyunu çok mu sevmekteyiz ki, dünya'ya "LÂ" diyememekteyiz çok zaman.

Dönmenin cazibesi hala beni terketmemişken,
bütün dönmeler benimle iletişim halinde gibi hissetmekte olduğum şu zamanlarda,
bu bilginin de bana ulaşmış olması boşuna değil muhakkak.

Sonsuz semalarda, sema'yı işitmeyi dua etmek istiyor kalbim.
Bende bu "LÂ" yı işitmek ve benliğime "LÂ!" demek istiyorum.

Dua'nın aslı da, duaya vasıta olacak bir emel ve dilek kalbimize yol bulacak ki,
duamız harekete geçsin, ellerimiz dilimiz kalbimiz herşeyimiz dua'da CEM' olsun
Yani BİZ DUA OL'alım diye nefsen dilekler filizlenip dile gelmekte.
Duanın özü de böylece bizde tecellî etsin inşaallah. Âmin!.
Resim
Kullanıcı avatarı
HAYY-DOST
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1856
Kayıt: 16 May 2009, 02:00

Re: simurg SeSi...

Mesaj gönderen HAYY-DOST »

HOŞGELDİN SEFALAR GETİRDİN,
KOKULAR SAÇTIN GÖNLÜME,
KAPILAR AÇTIN ÖMRÜME....
ÖZLEMİYLE YANDIĞIM MÜBAREK YERLERE GİDİP DÖNDÜN YA...
BEN DE BURALARA GELİP, TEKRAR ORAYA DÖNMEYİ NASIL ARZULAMAKTAYIM BİR BİLSEN...
DAHA YIL TAMAM OLMADAN NASIL TEKRAR GİDERİMİN HESAPLARINA DÜŞTÜM...
YAA KISMET İŞTE BAKALIM NEYLER MEVLÂM?
TEKRAR HOŞ GELDİN ...
NE GÜZEL ANLATABİLİYORSUN YAŞADIKLARINI..
ALLAH RAZI OLSUN. HATIRALARIMI SULADIN HEPSİ ÇİÇEK AÇTI...
MUHAMMEDÎ GÜLLER ,TOMURLAR CANLANDI...
BURAM BURAM KOKMAYA BAŞLADI.. SENİN YOKLUĞUNDA HEP BUNU HİSSETTİM.. DÖNDÜĞÜNE NE İYİ ETTİN CAN KARDEŞİM SİMURG
.....
Resim
Kullanıcı avatarı
simurg
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 928
Kayıt: 01 Haz 2009, 02:00

Re: simurg SeSi...

Mesaj gönderen simurg »

Kıymetli HAYY-DOST Can'ım teşekkür ederim.
Dönmekten anlatmk istediğim (dön)mek idi.
Yine de teşekkür ederim,

En güzel ve mubarek şehir Mekke imiş,
Ve Medine tabii ki,
yani oralara tekrar tekrar gel'lmek istememiz kadar normal,doğal bir arzu daha olamaz elbette.

Şimdi tam İstanbul'a ulaştığımız dakikalarda yaşadığım bir olayı nakl'edeyim inşaallah.
Yenikapı denizotobüsleri terminalinde bilet kuyruğuna girmiştim.
Telefon ile alınmış olan biletlerimizi teyit edip,
yolcu giriş salonuna geçmek için beklemekteydim.
çok uzun bir kuyruk idi.

Artık iyice kanıksadığımız tahammül hali ile sızlanmadan,
sıranın epey zaman sonra gelecek olmasından hiç şikayet etmeyi düşünmeden beklemekte idim.

Yolcular yaz mevsiminin her türlü koşuluna uygun olarak giyinmişler,
ve büyük şehir kültür ve alışılmış yaşantısınında etkisi ile,
bizim küçük ilçemizde alışageldiğimizden çok daha farklı tarzlarda görünmekteydiler.

Filimlerdeki insanlara benzemiş olan bu kadar çok insanın
bir arada ve çok yakınımda bulunuyor olmasından tuhaf bir tedirginlik hissi yaşadığımı farkedip,
bunun neden böylesine etkili olduğunun hesaplama ve didiklemelerini yapmaktaydım kalbimde.

Kendi alemimde iken, yakınıma gelmiş birisi seslendi,
geldiğini bile farketmediğimden,bana mı seslenmekte diye etrafa göz gezdirdim önce.

"Abla merhaba,nereden geldiğinizi söyler misiniz?" dedi.
Giyimim, bir aydan fazladır artık kimliğim gibi üzerime raptolmuş olan siyah yerlere uzanan giysilerden oluştuğu için,
ve ben hiç kendimi ayrı ve farklı görmediğim halde,insanların dikkatini çekmiş olacağını anladığımdan tedirginlik hissetmeye bile başladım aniden.

"Neden sordunuz kardeşim" dedim
"Abla,yanlış anlamayın, eğer ümre'den gelmekte iseniz size söylemek istediklerim olduğu için rahatsız etmiştim, müsade var mı?" dedi
"Evet,doğru düşünmüşsünüz, ümredeydik Ramazan boyunca elhamdülillah ve az evvel geldik" dedim.
"İlk defa mı gitmiştiniz" dedi
"Evet bu ilk idi ama inşaallah son olmaz" dedim.
"Ve şimdi de, en kısa zamanda, veya en elverişlisi gelecek Ramazan ayında da nasıl yaparım da, yeniden bu ziyareti gerçekleştiririm diye düşünmektesinizdir büyük olasılıkla" dedi.

"Evet" dedim.
Öylesine yerinde ve isabetli bir tesbit idi ki,
gerçekten de,bütün aklım, zahiren geride bıraktığım, ama batıni ve manevi olarak kendimle gezdirdiğim,
buna rağmen çok ciddi özlemeye başladığımı hissettiğim o yerlere yeniden gidebilmeyi diliyor,
ve bunun nasıl olabileceğine dair planlar üretmeye çabalıyordum.
Herşeyin kesinlikle kader ve takdir-i İlahi olduğunu öğrendiğim için,duamı başa alıp,
kulca tedbirlerimi geri bırakmaya çalışsam da,
"bir sene çok çalışsam ve tasarruf etsem, bu yolculuk hiç de zor değil, imkan bulmak kolay" düşüncesi içerisindeydim.

"Evet, inşaallah gelecek sene de Ramazan-ı Şerif ayını bu seneki tecrübelerimide kullanarak,
daha verimli ve bereketli kılmak adına,muhakkak yeniden gitmeliyim diye düşünmekteyim" dedim.

"Ben tahmin ettiğim için geldim zaten yanınıza" dedi. Ve devam etti.
Yaşım otuz, 6-7 senedir hac ve ümre yapan insanlara rehberlik yapmak benim işim, dedi.
Bu sene gidemedim,kısmet olmadı,organizasyon işlerinin Türkiye'den yapılması gereken kısmı idi bu sene işim" dedi

Sormadım,ama anladığıma göre özel tur veya gezi firmalarından birisinde bir işi var herhalde dedim kendi kendime.

O devam etti,
"Ablacığım, bu seneler boyunca öğrendiğim çok önemli bir şey var ki,
o da,oralara çok sık ve devamlı gitmemek gerektiği.
Öyle insanlar gördüm ki, ilk kez gitmenin feyzi ve yaşattığı sürprizler çok fazladır ve insanı şaşırtır.
Devamlı gidenlerde ise bir gına gelmesi, işin ciddiyetinden uzaklaşma görülür,
yaşlı bir teyzeyi tekerlekli iskemlede tavaf yaptırırken, öndeki kalabalığa kötü sözler beddualar ettiğine şahit oldum,
defalarca gelmekten,artık laçkalaşan bir tavır sergileyebilmekte insanlar.
Ciddiyeti hiç unutmamak lazım, ve özlemek çok daha faydalı aslında.
Hatta 4 ve 5 sene aralar ile gelmek lazım bile diyebilirim.

Nasıl ki insan çok kirlenir, pislenir, gider hamama yıkanır, ohh nede rahatladım, sıhhat ve dinçlik buldum, der.
Aynı temizlenmiş insanı 5 dk sonra yeniden aynı hamama soksanız bunalır,
aman nereden de geldim buraya, ne gereği vardı, terledim sıkıldım,der huysuzlaşır.

İnsan halleri başka başka.
Aşk ile gelen inat ile gidebiliyor.
İstekle gelen,kaçmaya yer arayabiliyor."

Bunları ve kendi içimde düşünürken işitmeyi kaçırdığım başka bir sürü sözler söyledi.
Şaşırmıştım ama işittiklerime değildi şaşkınlığım,
bu uyarı ve ikazın, en etkili olacağı ve en gerekli olduğu zamanda,
hiç tanımadığım birisini vasıta ederek bana ulaştırmasında Rabbimin mesajı idi şaşırtan.

Demek arsızlıkla davranmamak, nimete nankör olmamak lazım idi,
ele geçen imkanın şükrünü edecek ve hazm edebilecek bir süre geçmesi gerekliydi.

Daha Ayağımın tozu ile, bu sene bu Lütf-u Rabbani ile nimetlendik, şereflendik elhamdülillah,
Can ten'de iken, imkan henüz elde iken, bu manevi ziyafete nail olduk sonsuz hamdolsun Rabbime demem,
ve bu duyguyu çok ilerilere taşımam gerekiyordu kalbimde.

Şimdi tamda bu hal üzere olmanın zamanı idi.
Ve vakir yeniden aynı nimetlere ulaşma duası vakti değildi.
Bu düpedüz arsızlık yüzüszlük sayılabilir, edepsizlik diye bile isimlendirilebilirdi.

İçimden çok şükrettim Rabbime.
Bu insanı bana gönderip, uyaran uyandıran Rabbime sonsuz hamd ve senalar olsun idi.

Tanıdığım birileri söylemiş olsalardı belkide,
"yeniden gelmemi istemiyor olabilirler, bu yüzden böyle söylüyorlardır" bile diyebilirdi ham aklım.

Ama şimdi diyemezdi, çünkü tanımadığım insanın bana bir kast ve garazı olamazdı.

.
Şimdi Can HAYY-DOST Can'ım,
Rabbimiz inşaallah son ümremiz etmesin ümremizi,
inşaallah ömür kifayet etsin de, hasretin vuslat olduğu yeni kavuşmalar yaşansın kalb ve ruhlarımızda.

Allah'ü alem kalbim yeniden gideceğime dair çok ümitli, ama vakti geldiğinde,
anılar tazelenmek için can hiraş boğazımızı düğüm düğüm ettiğinde inşaallah.

Ben henüz o düğüm düğüm hasret kıvamında bir özlemi hiç hissetmedim kalbimde,
bu yolculuk öncesi de ne olduğunu anlayamadan kendimi orada bulmuş olduğumdan dolayı,
geride bıraktığım bazı insanlar için, içimde uzaklığın acısı ve ateşi ile ağlayıp,
ne kadar saklamaya çalışsam da salya sümük bir kelime fazla sesini duymak için telefona sarıldığım zamanlarım oldu.

İlk zamanlarda ne kadar uzun ve bitmez bir zaman gibi bile gelmişti bir ay.
Zaman nihayete erip, yeniden yola çıkacağımız güne kadar döneceğime bile inanamamıştım.
.
Demem o ki, çok büyük bir hızla değişen, devr-i daim eden duygular ile de baş etmek kolay olmadı.
içimden "Allah'ım buraya gelenleri, ne kadar özleyecekleri insan var ise, onlarla beraber getir buraya" diye dua bile ettim.
.
Çeşitliliği, akla sığmazlığı ve kendiliğindenliği ile dua bahsinde bir devrim oldu benim için bu ümre ziyaretim, hamdolsun.

Oradaki yoğunbakım tarzı ibadet dönemini buraya taşımak imkanı ise neredeyse hiç yokmuş meğer,
sanmıştım ki, sayısız rekatlı namazlarım olacak, atlamadan tutulan oruçlarım adet halini alacak,
bu her dilden, milletten,görüntüden insanlarla yaşadığımız gibi döndüğümüz zaman memleketmizde de
selamlaşma, insanlara el uzatıp,el tutma,
can'dan kalb'ten bu benim din iman kardeşim, canımdan öte benden evla bir kuldur, onu kendime tercihim bir lutuf değil,
aksine görev ve memuriyetimdir,
tarzı düşüncelerim devam edecek ve asla hayali hülyalar haline dönüşmeden,
bundan sonra kişiliğimiz parçası hatta önemli bir bölümü olacak sanmıştım.

Olduğu miktarda var, ancak orada insan sihirli ve mucize bir yerde bulunduğundan,
halleri ve hareketleri bile kendisini aşar tarzda cereyan ediyor.

Olsun ve sonsuz şükürler olsun.
Derslerimizdi her AN yaşadıklarımız, olgunlaşma, arınma,törpülenme ve posamızdan elenip süzülme zamanımızdı.
Şimdi muhakkak bu yaşanılanlar boşuna yaşanmadılar,
ve muhakkak getirisi,kazandırdıkları ve etkileri olacak ve olmakta hamdolsun.
.
Şikayet etmeyi utanç hali olarak görmeye başlamış olmak bile sonsuz bir güzelliktir bizler için elhamdülillah.
.
Her yaşadığımız bir sebep gereği idi illaki,
ve kesinlikle sonuçlarıda yaşanılıp görülecek.

Rabbi Tealamız daima Hakk ve Hayr üzere yaşatsın BİZ'leri,
Rabbim alan el değil, veren el olmakla imtihan etsin inşaallah.
Vermenin verebilmenin ve karşılıksız hesapsız beklentisiz feda edebilmenin lezzeti ile Biz'leri Hayy ve Kaim kılsın inşaallah.

Bir güç bulabilirsem Ümre'ye gidiş maceramı satır satır yazmak istiyorum.
Layık asla olmadığım halde,
hatta böylesi nimetlerle müşerref olabilecek en son kul benimdir olduğum halde,
bu Lutf-u İlahi 'lere nailiyyetime ömrümce şükrüm yetmeyecek.

Rabbim cümle ehl-i iman , ehl-i Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)kardeşlerimi
Ayn_el Yakin görmek ile nasiblendirsin inşaallah
Hakikatini idrake güç yetiremesek de, edep ile gitmek ve edeben olmak ile şerefyab etsin inşaallah.

Amin.
Resim
Kullanıcı avatarı
simurg
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 928
Kayıt: 01 Haz 2009, 02:00

Re: simurg SeSi...

Mesaj gönderen simurg »

Resim

bu resim inşaallah görünür halde olur.
Mekke-i Mükerreme'de Mescid-i Haramın sanırım Kuzeydoğu tarafında
ve yaklaşık Kabe'ye 500 metre yakınlıktaki bu 10 dönüm kadar olan boş bırakılmış
ve etrafı duvarlarla çevrilerek muhafaza edilmiş alan,

İslam'ın ilk şehidi olan Hz. Sümeyye Annemizin şehid edildiği yer.
Hergün birkaç defa önünden geçmek ve Fatiha-i Şerifler hediye edip kendisine muhabbet izhar etmek
imkanı ile şereflenmiş idik.

Her karış alanı otel vs şeklinde kullanıp,doldurdukları ve neredeyse bütün Mekke-i Mükerreme'yi dev bir inşaat alanı haline getirdikleri halde,
bu mübarek yere şükürler olsun dokunmamışlar, ve hiç bir zamanda dokunup imha edemezler inşaallah.

Orada bir sabah uzun uzun kalıp Hz. Sümeyye Annemizin şehid edilmesi hadisesini düşünüp,
çok da mahzun olmuştum.
Bütün Mekke-i Mükerreme'nin tamamında taa o zamanlardan kalan
ve tarihte yaşanmış bütün hüzünlü hadiselerin izlerini insana bugün bile yaşatan hissettiren
çok ciddi kederli bir hava olduğunu düşünüyorum.

Mekke-i Mükerreme çok ağır, hani ben gibi bir gafile bile tesir edecek kadar ağır ve yoğun yorucu bir atmosfere sahip,
sebepleri bence mâlum değil elbette.

Ama İslam'ın hayal etsek bile yetersiz kalacak derecede çok zor ve ağır imtihan şartları ile inzal olduğunu bilmekteyiz.
benim hayal gücüm yetersiz, imkanlarım elverdiğince kalbime bu zorluklardan hisseler katmaya gayret ettim
lâkin yine de Rabbü'l aleminimizin burada Celâl İsm-i Şerifi ve Sıfat-ı Şerifi, Fiil-i Şerifi ile tecellî ettiğini öğrendim.
El-Celâl İsm-i Şerifi sinirlilik, öfke, kızgınlık demek değil imiş.

Bu ismin manası, her nerede,ne şekilde ve ne durumda olursa olsun zerreden kürreye muhakkak tesir etmiş olan, ve fark edilmesi imkansız şekilde kendisini zuhur ettirmiş olan demek imiş.

Ve burasıda Rabbü'l âleminimizin bu şekilde tecelligahı olunca,
her zerrenin Rububiyyet sıfatının tesirinde ve terbiye altında olmak durumundan kaynaklandığından ağır, yoğun yoruculuk halinde bulunduğunu söylemek istiyorum.
Resim
Kullanıcı avatarı
simurg
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 928
Kayıt: 01 Haz 2009, 02:00

Re: simurg SeSi...

Mesaj gönderen simurg »

Resim

Bu Hacerü'l- Esved'le göz göze geldiğimiz AN'lardan sadece bir tanesi idi.
Resim çekmeye çalışana kadar yaşadığı AN'ı hissetmeye yöneliyor insan.
Her ne hikmettir bilmem,
bütün insanlar O'na yaklaşmaya çalıştığı için mi böyledir?

Hacerü'l- Esved hizasına yaklaşınca ister istemez O'na doğru çekiliyor insan.
O akan kalabalığın içerisinde bir yuvarlanan zerre misali O'na doğru meyletmek kaçınılmaz.

İnsan mı meyletmekte,
Yoksa O mu kendisine Cezb etmekte bilemedim.
Ama engellenemez bir şekilde bu insanın istikameti oluveriyor.

Tavaf'ta her çark ediş, Hacerü'l- Esved'in önünden yeniden geçmek için sanki.
O'nun tarafından yeniden görülmek,
bir kez daha hatırlanılmak için.

Tavaf tamam olduğunda ise şükretmek Farz.
Öyle kuvvetli ve eşsiz bir nimete gark olmuştur ki insan,
şükretmesi kat'i ve elzemdir.
Zâten şükür duygusu tüm tavaf boyu insanı bırakmıyor.
Her tavaf da hissettiğim şey,
6. ve 7. şaftlarda kalbim heyecanından kendisini somut ve benden ayrı bir varlıkmış gibi hissettirmekte idi.

Evvel ki şaftlar hazırlık gibi idi sanki.
Ve insan Hiç olduğunu Kalbinden başka bir anlamı olmadığının duygusu ile
ve bu duyguların hapsinde yukarıya doğru bir yay çizdiğini hissediyor.
Aşağı yukarı demek bile tuhaf aslında.

İnsan sanırım yüksek mânâsından ötürü yükseklerin malı lâkin,
kendisini aşağılara düşürüp sürüklediği içinde,
içinde bulunduğu durum ve hali asıl kabul etmekte.

İşte aslolanın bu olmadığını anlıyor insan.
Herkes Birr halde yapmakta bu yolculuğu.
Demek ki, tek başına halinden çıkıp manasına kavuşmak imkanı hiç yok.
Cümle âlemler ve mahlukat hepside biribirisine muhtaç-mecbur-me'mur-mahkum.

Çokta Birr olmak ancak BİRR'in mânâsı.
Yoksa bir başına makinenin kopuk bir cihazatından faksızız sanırım.
Ve bu sebepten ötürü de ne kadr çok dilersek dileyelim,
asla çalışamayız.

Cümle esmâ sıfatlar için, sıfatlar fiiller için,
fiifller ise Birr için
ve İnsan ancak böylece İnsan.
Yoksa emrin hükmüne tamm itaat edemedikten sonra haa var olmuşuz, ha varlığımızı yok saymışız.
Hep bir aldanmaca!
İnsanın kendisini aldatmasından daha büyük bir zâlimlik ise daha icad edilmemiştir her halde!.
Resim
Kullanıcı avatarı
simurg
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 928
Kayıt: 01 Haz 2009, 02:00

Re: simurg SeSi...

Mesaj gönderen simurg »

Resim

Burası ise, Hacerü'l- Esved ve Altın Kapı (Kâbe'nin Kapısı arasında bulunan
Mültezem, denilen yeri görebileceğimiz bir resim.
O'nu da yazarız inşaallah!.
Resim
Kullanıcı avatarı
simurg
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 928
Kayıt: 01 Haz 2009, 02:00

Re: simurg SeSi...

Mesaj gönderen simurg »

Kâl ehli değil,
Hâl ehli olmak lazım.
Hâl'den hâl'e geçmek çok zor,
Hâl'de makam kılmak lâzım.

Karargâh'ım, Kıble'm, KALB'im
Kalbim'deki Ali Şah'ım (Kerremallahi vechehu)
MuhaMMed'im (sallallahu aleyhi ve sellem) Aşk mihengim
MuhaBBetullah'a (Celle Celaluhu) varmak lâzım.

Saz oyunu, SÖZ oyunu
Hani bu sürünün karakoyunu,
Post-u Dost'a s-atmak lazım
"LÂ" dan gayrı, dil oyunu.

Huu Dost kapın beklerim,
El'im ER'sin diye boyum beslerim
Dost-um Bâki, ben Fâni-yem
Fenâ-sında İZ İZ'lerim.

Gül kokulu mabet-lerde
İkrâ kıl-dım nöbetlerde
Kalb-im hasta seherlerde
Devâ-sını tez beklerim

Hira Seccade-mi aldın
Kalb-im secdeler de YU-dun
Dağ, Taş, kelamın duyurdun
"Ente Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'la Şâd OL-dun.

Gel-dim geri, kalamadım
Mi'rac buydu, bilemedim
Kalmak kader olsa idi
Resulullah (sallalahu aleyhi ve sellem) döner miydi

Dön-mek varsa yol bitmezmiş
Asıl OL-AN, İZ sürmekmiş
Adımlarla yol üstünde
Gâh sürünüp, Gâh koşmakmış

Dâr-ı dünya, Dâr-ı Bekâ
Ya Var OL-ur, ya da rü'yâ
Ham AKL'ım Nur peşinde,
Gâh aydınlık, Gâhı kara

Kara gecenin seheri ırak,
ırak-lara bakmak firak
Ümitsizlk imkânsızlıkmış
İmkanlara kaçmak gerek

Deli imiş pervâneler
Dönemeyen divâne'ler
Ahmaklığı zevk edenler
Dönenlere yuh çekmişler

Dön'emeyen yol alamaz
Adım neymiş anlayamaz
"Daha Yaklaş" denilirse
Sağ kademini, sol üzerine alamaz

Bir'lik muradın tamam
Sana lâzım Azim ile Kerem
Yetişir elbet tez ZamAN
Sabr-ın ile bekle her AN.

Güler idim ben hâlime,
Gül'ler küserdi Kalb-ime
Ağlamayı öğrendim de
Gül bahçesi doğdu Gönl-üme

Yan-mak laf ile değil
Gönlün OD-a atmak ile
Damla damla erimek ise
Çöl-ü Gönl-üne çekmek imiş

Ekmek lâzım değilmiş AÇ'a
Aşk ile kesilirmiş İmsak'lar
Nefs-im doyup sus-sun dersen
Aşk keser onu yeme içmekten

Aşk ORUC'un iftarı yok
Aşk namazın Selâm'ı yok
Dâim Kıyam, tahiyyat yok
Kalbim DİRİ OL-sun dersen

Gel bu mevsim de sus-alım RUH-um
Sonrakine Allah Kerim
Sus-mak ile konuşmanın arası iki nefes
İki nefes arasında dinlenelin, DİN-lenelim.

Çok yorguna sormuşlar,
ekmek mi istersin döşek mi
Adam "Ahh!." etmiş,
Yok mu boşta bir kabir...

Es Selâm- Dâim Selâm
Resim
Kullanıcı avatarı
simurg
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 928
Kayıt: 01 Haz 2009, 02:00

Re: simurg SeSi...

Mesaj gönderen simurg »

Bu gün bir program dinlerken arada anlatılan hikaye çok ilgimi çekti.
Başarabildiğim ölçüde aktarayım inşaallah.

İmam-ı Gazali bahçesindeki kuşları çok severmiş,
onları beslermiş.
Güvercinler bahçeyi ev bellemiş, daimi beslenir orada vakit geçirirlermiş.

Konuşmacı burada şunu da ilave etti.
"Haa güvercin demişken, ekseri kuş kısmı, ve özellikle de bu güvercin taifesi Allah'ın sevdiği,
Allah'a yakin olan zatları çok iyi seçebilmektedirler. Onların yanına gelirler özellikle.
Kolay kolay herkes bahçesine, evine, eline alıştıramaz onları.
Her nasıl biliyorlar ise, onlar bilir ve Allah'ın sevdiklerine, Ehl-i muhabbet olanlara muhabbet etmeyi seçerler."

Bu bilgi bütün kalbimden onay almıştı ve kendimi tebessüm eder buldum bir anda.

Hz. İmam-ı Gazali, bakmış ki bir süredir bir güvercin bir karakarga ile birlikte dolaşmakta.
Birlikte uçmakta, oynamakta, yeme suya gelmekte.
Hep birlikteler ama.
Çok şaşırmış.
Demiş ki; Ya Huu! Bunların yedikleri biribirine benzemez,
huyları tabiatlar benzemez.
Birisi leş yer, hatta ne bulursa onu yer (karakarga)
Birisi ise ille de darı bulursa yer.
Nedir bu işteki hikmet diye, hem düşünmeye hemde onları takip etmeya başlamış.

Sonra birgün yakın bir yerden hallerine muttali olmuş ki, birde ne görsün?
İkside topalmış.

Koca İmam-ı Gazali şaşırmış kalmış.
"Bu iş cezbe kanunlarına hiç uymuyor sanmıştık ama, meğer tamda uyarmış da Biz bilmez imişiz" demiş.

Yani onları bir araya çeken, cezb eden, ortak noktada buluşturan şey ikisinin de topal olması imiş.
Diğer aykırılık ve benzemezlikleri bir kenara koyup, bu ortak noktada hemhal oluvermişler bu hayvanlar meğer.

Konuşmanın seyri şu şekilde devam etti.
Koca bir topluluk arasında, diyelim yüz kişi olsun,
aralarında bir tane münafık bulunsun, oraya sonradan gelmiş olan bir münafık gider kendi gibi olanın yanıbaşına oturuverir.

Diyelim yine yüz kişi, hepsi de münafık olsun, aralarında bir tane ehl-i iman bulunsun,
dışarıdan sonradan gelen bir iman sahibi zat, nasıl bilir bilinmez, doğru gider o mü'min zatın yanına ilişir.

Bu hep böyledir.
İnsanlar olsun, hayvanlar olsun, her mahluk kendi kavm'ini muhakkak bulur.
Ayn'ı bu şekilde cennet ehli biribirini,
azmışlar biribirini,
talipler biribirini,
Aşık'lar biribirini muhakkak bulur.
a tabiatında vardır henüz farkında değildir bilmiyordur, ama meyili vardır,
yada aşikar o topluluğun hali üzeredir, ama illa kendisi gibiye karşı bir çekim hisseder.
.
Konuşma devam etti, konular değişti, ama ben bu mesele üzerinde düşünmekten uzaklaşamadım.
Biz Bir İz, demekteyiz.
ve burada da her birimiz biribirimizden fıtraten, huy ve tabiaten ve birçok bakımlardan da farklılıkları olan kimseler isek de,
bir tane çok önemli çekim kuvveti ile bir arada bulunmaktayız.
Elhamdülillah ve sonsuz şükürler olsun Rabbimize,
ve Biz'leri daima Hakk ve Hayr'da Biz Bir İz, kılsın inşaallah.

Nur-u Muhammedi, Hakikat-i Muhammedi, Aşk'ullah ve Aşk-ı Resulullah muradımız için
içimizde Rabbimizin bahşetmiş olduğu özelliklerin neticesi olarak bu Nimet-i İlahiye içerisinde bulunmaktayız.

Şükrümüzü eda edebilmeye imkanımız ın dahi olamadığını bilmekteyiz elhamdülillah.
Zamanın geçer akçesi olan (AlperVahit Can'ın çok hoşuma giden deyimi ile) tırıvırı şeylerde değil de,
böylesi, Rabbimizin emr-i İlahiyesi ve Murad-ı İlahiyesi olan bir hal üzere meşguliyet ile abad olmaktayız.

Elhamdülillah.

Rabbim Muhammedi edeb ve irfan ile daima yolda ve İz'de OL-mamızı
ve inşaallah Matlubumuza Nail OL-mamızı nasib ve ikram eylesin cümlemize. Amin.
Resim
Kullanıcı avatarı
simurg
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 928
Kayıt: 01 Haz 2009, 02:00

Re: simurg SeSi...

Mesaj gönderen simurg »

simurg yazdı:Resim

Burası ise, Hacerü'l- Esved ve Altın Kapı (Kâbe'nin Kapısı arasında bulunan
Mültezem, denilen yeri görebileceğimiz bir resim.
O'nu da yazarız inşaallah!.
Ve yazalım inşaallah.
Kâbe-i Şerifin, Hacerü'l- Esved ile Altın kapı arasında kalan,
resimde görebileceğimiz bölümüne "Mültezem" deniliyor.
Kelime olarak da mânâsını araştırdım onu ekleyeyim önce,

MÜLTEZEM NEDİR?
Kâbe'nin kuzey doğu duvarında yerden 2 m. yükseklikte Kâbe'nin kapısı vardır
Hacerü'l- Esved'in bulunduğu köşe ile Kâbe kapısı arasında kalan kısma mültezem denir
"Mültezem" kelimesi, bir şeyi üzerine gerekli kılmak, sarılmak, sarmaşmak anlamına gelen "iltezeme" fiilinden türemiş bir isimdir.
Harem bölgesine dışarıdan gelenler,
Mekke'den ayrılmadan yapması vâcib olan sadr/vedâ tavafının yedi şaftını da tamamladıktan sonra,
zemzem kuyusuna giderek zemzemden içerler,
daha sonra imkân bulurlarsa Kâbe'nin kapısına gelir ve eşiğini öperler.
Sonra da mültezeme gelerek vücudunu Kâbe'ye yapıştırır,
sağ yanağını da koyar ve Kâbe'nin örtüsüne yapışıp ağlayarak dua ederler.
Ağlayamayan, ağlıyormuş gibi yapar.
Geri geri giderek Kâbe'den çıkar.


Mültezem, hakkında Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz Hazretleri'nin,
Hz. Ömer'e (radıyallahu anh) Efendimize,
"Ya Ömer burası sığınılacak yerdir. Burası ağlanılacak ve Rabbimize yalvarılacak yerdir.
Ve tüm dua ve yalvarmalarımızın hemen mukabele göreceği yerdir.
orada ağla Ya Ömer!.
."
dediğini anlattı Biz'e kafilenin hanım hocası.

Bu çok ilgimi çekti.
Çünkü insanların oraya öyle yapışarak durduklarını görmüş,
ağlayarak, inleyerek ve kendilerinden geçerek mırıldandıklarını uzaktan da olsa işitmiştim.
Hep erkekler idi elbette.
Doğrusu hiç hanım görmedim orada.
Zâten Hacerü'l- Esved'e dahi hanımlar yanaşamıyordu bile.
Çünkü o kalabalıkta oraya ulaşmak neredeyse mümkün olamıyordu.

Ancak oraya ulaşmanın Hadis-i Şerif ile beyan edilmiş bir hususiyeti olmasından dolayı insan,
"Ahh yanaşabilseydim, Ahh bir lahzacık olsa oraya ulaşmış olsaydım!" demeden edemiyor.
Bu eksiklik duygusunu giderebilmek için ise insan elinden gelen çabayı göstermeye çalışıyor.

Ben de, oradan her geçişimde kalbimden bir yöneliş ile mültezeme yönelmekte idim.
"Yanaşamıyorsam bâri, zâhiren uzaktan da olsa,
şu bulunabildiğim yakınlıktan, oradaki insanlara dahil olmaya çalışayım!" dedim kendi kendime.
mültezem'in hizasına gelince dönebildiğim kadar ona dönüp
kendimi onun yanında imiş gibi hissederek dua etmeye gayret ettim.

Ve anladığım şu oldu.
Orası, Kâbe'nin Sîne'si idi bana göre.
Çünkü ancak bir Sîne, sığınıldığında sarar, sarmalar, avutur, teselli eder ve naz'lar insanı.
Hele ağlayan birisi ise o sığınan, ne büyük şefkat ve merhamet ile bağrına basar Sîne'sini açan kişi.

Anne gibi tıpkı.
Ve annesinin nazladığı bir yavrunun ağlamaları nasıl usul usul dinerse,
gönlü olur, sevinir ve bu aidiyet duygusu ile bütün üzüntü, keder, acılar ve yaralarının sızısını unutursa,
insan da, Rabbinin sinesine başını koymuş da,
derdinden-tasasından,
günahından-ağırlıklarından,
şirkinden-putundan orada arındırılıp,
temizlenmiş ve üstüne üstlük sevilip okşanmış hissi ile kendisinde geçiyor.

Ben uzaktan bunları hissettiğime göre, oraya başını koyanlar neler hissetmekte idi hiç hayal bile edemiyorum.
Rahmet üstüne Rahmet, her köşesi ayrı bir ikramât ve berekâta kavuşturmakta insanı Kâbe'nin..

Rabbimizin Beyt'i,
ve oradaki herkes de, Beytullah'ta Rabbimizin misâfiri.
Hem öyle kendiliğinden çat kapı gelen türden değil,
nasib ve ihsan olarak oraya gelmesi buyurulmuş, dâvet edilmiş misâfirler.

İkramların zâhiri olanları ayrı, batınî olanları ayrı özellik ve güzelliklerde olacak elbette.
Misâfirler bilse de bilmese de, bu böyle.

Rabbi Teâlâ cümle kardeşlerime bu kutlu misâfirlerden olmayı nâsib ve ihsan etsin inşâallah.
Âmin!..
Resim
Kullanıcı avatarı
gullale
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1362
Kayıt: 16 Oca 2008, 02:00

Re: simurg SeSi...

Mesaj gönderen gullale »

Resim
simurg yazdı:
der-ya yazdı:Kâb-ı Kavseyni Ev Ednâ
İki yay aralığı kadar ya da daha yakın" demek olan bu tabir; esasında Efendimiz'in Mi'rac münasebetiyle Allah'a yakınlığının derecesini ifade için şeref nüzul olmuştur.



Bu ifadeyi okuyunca yeni öğrenmiş olduğum bir şeyi burada aktarmak istedim inşaallah.

Sema etmeye başlamadan evvel, semazenlerin “ayak mühürleme” denilen bir âdetleri varmış .
Sağ ayak sol ayağın üzerine alınıp, sonra yine geri bırakılmaktaymış.
Ayak mühürlemenin mânâsını ise şu şekilde ifâde ve târif etmekteler.

"Ayak mühürlemenin mânâsı mekansızlıktır.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz
mekandan öteye bir mekana,
mekansızlığa eriştiğinde,
Allah’ü Teâlâ’nın “daha yaklaş!” hitabından sonraki hâlini anlatmaktadır.
"daha yaklaş!" dediğinde Allah'ü Teâlâ, nereye basacak?
Mekan yok.
Sidretü’l- münteha’dan öte,
"OL" emrine tâbii olmuş bir şey yok orada.
Sidretü’l- münteha “nihayet” demektir.
Varlığın nihayeti demektir.
Nihayet ağacı, sidresi ne demektir.
"OL" emrine tâbii olan mahluk âlemine ait mahluklar demektir.
Oradan öteye Cebrâil aleyhisselam geçemiyor.
Efendimiz Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem geçiyor ancak,
“daha yaklaş” denildiğinde ise Sarf yok. Lafız yok.
Nasıl yapmış Efendimiz?
İşte mübârek kadem-i şerifini diğer kadem-i şerifinin üzerine koymuş.
Kendi istikâmetini, kendi aşkını, kendisine yol edinmiş.
Efendimizin bir adı da "Sırat-ın müstakim" dir.
Bir adı da Sıratullah’tır.
Kendi bedenini sırat edinmiş,
Allah’a vasıl olmak için kendi bedenini yol edinmiştir.
Ayak mühürlenmesi Sırat-ı müstakim’de
“ben, benliğimi fedâ ettim, ayağımın altında yol olmasa da, Allah’ın bürhanı ve yolu olarak ben Allah’a fedâyım!" demektir
."

Bu dinlediklerimizden ise şunları düşündük,
Demek ki Rabbimize yakınlıkta, iki ayak bile uzaklık demek.
Demek ki, biribirinin aynısı bile olsa, (ayak gibi) iki tane ayrı şeye tahammül yok.
Yakınlık öylesine bir yakınlık ki, aradaki ayağın iki olmasını bile ayrılık kabul ediyor.
Demek ki, adım atacak kadar mesafenin olmadığı bir yer kadar yakınlaşıldığı zaman bile,
daha da fazla yakınlaşmak imkanı var.
o ise, kendini yok sayarak, Birlik haline kavuşabilmek.

Ben demenin, benliğin her çeşidi muhakkak bir perde ve uzaklık,
uzaklık demek ise mahrumiyet demek,
mahrumiyetin ise yakıcı bir azab olduğu kesin.
Bütün ikilemeler, Zıtlık halinin anlaşılması ile varlığı kavramak için,
Ancak varlığı Tek Bir VAR olarak algılayabilmenin yolu, o karşıtlıkları biribirinden ayırmadan kabul edebilmek gönlümüzde..



Sevgili Simurg CAN kardeşim, yazında bahsettiğin "ayak mühürlemek" sağ ayak baş parmağını sol ayak başparmağı üzerine koymak, sol elini sağ omzuna, sağ elini de sol kolunun üzerinden sağ omzuna koymak, boynu bükmek olarak tarif edilen "niyaz duruşu" Mevlevîlerde, âdeta elini kolunu bağlayıp tam bir teslîmiyyet manzarası olarak yerini almış ...Ayak mühürlemek, Boyun bükmek... Derviş işi... Âşık işi... YOL işi...

Yazında Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem efendimizin Mi'râc esnâsında Ayak mühürlediğini bunun en yakına yaklaşmak olduğunu paylaştığın kısım, Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem efendimizin "CeNNet ANAların ayağı altındadır" hadis-i Şerîf'ini hatırlattı. Derman doktorum da bir sohbetinde sormakta zaten. Neden "ayakları altında" değil de "ayağı altında" denilmiştir diye... Ayaklardan biri RAHİMİYYET diğeri RAHMÂNİYYETİ simgelediğini düşünürsek, RAHİMİYYET ayağı üzerinde berkadem oluşu RAHİMİYYETe cemolarak RAHMÂNİYYETe yaklaşabilmek ve Bİ'SMİLLÂHİ'R-RAHMÂNİ'R-RAHÎM i hatmetmek mi acaba?.. ALLÂHu a'lem. Ve's-selâm!
Resim
Kullanıcı avatarı
gullale
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1362
Kayıt: 16 Oca 2008, 02:00

Re: simurg SeSi...

Mesaj gönderen gullale »

Canan kardeşimizin daha önce paylaştığı bir yazıda bu yazılanları besler mâhiyette olduğundan buraya almak istedim. Es-SELÂM Selimliği, El-EMÎN eminliği üzerimize ola in şâe ALLAH!
canan yazdı:NAZAR BER KADEM :

" Nazar " , bakma , göz önüne getirme , düşünce , görüş manalarındadır . " Ber " , yukarı , üst manalarında , " Kadem " ise , iz , ayak , adım manalarına gelmektedir .

Nazar , gönlün bakışıdır . Bu , gözün tabii görüşünden farklıdır . Nazar , gelişigüzel bakma değil , gönülle iradeli yöneliştir . Kadem'in adım anlamı davranışı , ayak manası ise yürüyüşü anlatır . Buna göre , nazar ber kadem , önüne bakmak , ayaklarının üzerine bakmak demektir .

Nakşibendi sûfileri " nazar ber kadem " tabiriyle salikin hem zahirine hem de batınına ait pek çok edebi anlatmak isterler . Bunlar şu şekilde özetlenebilir .

Kalbe gelen perde , genellikle çevre ile lûzumsuz ilgilenmelerin neticesidir . Gözün gördükleri kalbi meşgul eder . Göz bir fotoğraf makinesi gibi çektiği filimleri kalbe gönderir . Kalpde arşivlenen bu filimler çoğu zaman kalbi meşgul etmektedir .

Bu sebeple Nakşibendilikte salike , konsantrasyonu dağılmasın , kalbinin huzuru ve iç alemdeki sûkun hali bozulmasın diye lûzumsuz bakışlardan sakınarak ayağının ucuna , yürüyeceği yere , önüne bakması tavsiye edilir . Hûş der dem , enfûsi dağınıklılığı düzeltirken , nazar ber kadem , afaki hallerden gelen tefrikayı , dağınıklığı önlemek üstünedir .

Bu kaide de , Resûlullah Aleyhisselâm Efendimizin sünnetine ittiba da vardır . Çünkü Efendimiz , seri adımlarla , hafifçe başlarını önüne eğerek , gözleri yerebakar bir şekilde yürürler , sağa sola bakmazlar , bakmak istediği zaman da bütün vücudunu bakacağı yöne çevirirdi .

Bu kaideye uymak , aynı zamanda salike tevazu erdemliği kazandırır . Dik ve böbürlenerek yürümek kibrin vecahilliğin alameti olduğu gibi , ayaklarının ucuna bakarak yürümek de tevazu sahibi olmanın nişanesidir . Nazar ber kadem kaidesine uyan salik de bu yürüyüşünün devamlılığında tevazuya ulaşır .

Bu kaidenin salike bir başka faydası , devamlı ilerlemesine yardımcı olmasıdır . Ayaklarının ucuna bakarak , sağla solla meşgul olmayan salikin yolda ayaklarının takılması da söz konusu değildir . Bu sebeple devamlı ilerleme halindedir .

Ahmed Sirhindi ( İmam Rabbani ) k s der ki :

"" Nazar ber kadem , hak yolcusunun gözü ayağının ilerisine geçmez anlamında anlaşılmamalıdır . Bu kaideden anlaşılması gereken şudur : Göz devamlı ileri bakmalı , ayak da onu takip etmelidir . Çünkü yüksek makamlara önce göz dikilir , sonra adım atılır . İnsan gözünü yükseklere dikerse , gayretini de ona göre kullanır . Maneviyat yolunda aza kanaat eden az kazanır . Oturan yol almaz . Çalışan mahrum olmaz "" .

Gazzizade Abdüllatif k s :

"" Göz görmedikçe gönül rahat eder denilmiştir . vatanından çıkıp yine makamına gelinceye kadar nazarı kademinde olan dervişin gönlü perişan olmaz , topluluk içerisinde zihni dinç , gönlü rahat olur "" buyurmuştur .

Alıntı < Nakşibend Yolunun Esasları . Şaban Karaköse >
En son gullale tarafından 12 Nis 2022, 01:38 tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kere düzenlendi.
Resim
Kullanıcı avatarı
simurg
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 928
Kayıt: 01 Haz 2009, 02:00

Re: simurg SeSi...

Mesaj gönderen simurg »

Bu aralar kendime bazı kurslar buldum,
bu şekilde yetişmek ve gelişmemize daha fazla katkımız olacağı düşüncesindeyim çünkü.
Rabbim muvaffak etsin inşaallah

İnsan hep içine kulak kesilip,
ne ses geliyorsa oraya odaklanıp orada yaşamaktan kaçınmalı sanmaktayım.

Çünkü kolay geldiği için midir?
yoksa böyle birisi olmak için yaratıldığım için midir?
veya seçeneklerim arasında meşgul olmayı sen sevdiğim şey olduğu için midir?
tam olarak bilememekle birlikte,
bazen bunun yorucu ve insanı kendi içerisine hapsedici bir şey olduğunu düşünmekteyim.

Kendisiyle memnun olan, herkesle ve herşeyle de barışık olabilir belki,
ama bu bazen memnuniyetsizliğin ve
aynı çemberde dönüp durmanın da sebebi olabiliyor.

İnsan ne yaparsa yapsın zaman akıp gidiyor,
yeni şeyler öğrenebilmek imkanı reddedilemez bir nimet-i ilahi,
bu imkanı, imkanlar elverdiğince kullanmak iyi ve doğru olacaktır sanırım.

Neden yazdım şimdi bunları?
Yok Yok kendimi methetmek,
bakın ben ne iyi işler yapıyorum demek için, yazmadım, estağfirullahelazim.

İmkanlar çok sayıda arttı son zamanlarda her yerde,
eskiden mumla aradığımız güzellikleri yanıbaşlarımızda bulur olduk,
ancak imkan ve nimetler fazlalaştık.a rağbeti de azalmakta hani,
insanlar ulaşabildikleri şeylerin kıymetini bilememekte,
ulaşamayacağı her şeye de çok büyük bir azim duymakta.

herşey bil-mek ile başladığı için,
BİL-BUL-OL-YAŞA
dörtlümüzdeki ilk aşama BİL'mek olduğu için,
her bilinen BUL'unmaya gitmek için bir vasıtadır diye bilmekteyiz
BUL-unan OL-maya adaydır,
ve OL-an olduğunda ancak YAŞA-nabilecektir ya,
o bakımdan, çok zayi ettiğimiz zamanımız var bence.

benim öyle yani,
hani "kişiyi nasıl bilirsin? kendin gibi" demişler ya,
bende herkesin boşa geçen zamanı vardır diye sanmakta olduğumdan (ben gibi)
bu zamanın değerlendirilebilmesinin imkanlar alemi olan şu dünyamızın
çok önemli bir gerekliliğini hatırlatmayı diledim acizane.

Değeri, nimet elden gittiğinde anlaşılan şeylerden çünkü boş vakit,
bir diğeri sıhhat,
öbürü ise gençlik,
ve işte imkan elden gitmeden kıymetini bilenlerden OL-mamızı Rabbimden naz ve niyaz ederim inşaallah.
Amin.
Resim
Cevapla

“Tasavvuf” sayfasına dön