BEN-Sen-O

Cevapla
Kullanıcı avatarı
gullale
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1362
Kayıt: 16 Oca 2008, 02:00

BEN-Sen-O

Mesaj gönderen gullale »

ResimSALLındı da bir HAYYal âlemine... FİKRin SURRundan SEYRÂN ederken DİLe düşeni ELe verdi, KALEMe söyledi İÇimmm...

VAKİT BİR VAKİTti ki, ÂN, KUN İÇindeydi...
Mütekellim ve Muhatab;
RABB ve Melekler idi...
Mütekellim-Muhatab olarak RABB "BEN" ve "SİZ" - Melekler "SEN" ve "BİZ" diyordu...

RABB "BEN" dedi. "O"nu yaratıcıyım!!!. ÂNda sesleniliyor duyuluyordu???...
Melekler, "ARZ"da kan dökecek-fesad çıkaracak BİRİni mi vâr edecekSİN?" dediler RABBe...
RABB "SİZ" bilmezsiniz "BEN" bilirim dedi! Melekler, SUBHAN'sın, "BİZ" "SEN"in "BİZ"e öğrettiklerinden başka bilmeyiz dediler...
"O"nu "ÂDEM"i yarattı!

"O" ARZda kâim iken "BEN" dedi "O"na ÎMÂN ettim!

KUN İÇinde ne vakit ve nerede nasıl kelâm edildi ise edildi... FEYEKUN İÇinde kelâm
"O"nda OLdu! "BEN" dedi, "O" RABBe îmân ettim...

RABB, hâl bu iken "SEN" dedi nebîlerine ve Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem efendimize?

"ONLAR" dedi BA'ZISI BA'ZISINA aduvv olarak ARZda SEYRÂNa serilenlere...

"O" OLunca "BEN" diyen ÂDEMe, Melekler "BİZ" yapanız dedi DEVRÂN'da "O"na...

Resim
AYNayı aldım ELime...
BAKtım KENDİMe...

"ben" GÜLdü SIRR İÇinden "BEN"e...
Ve's-selâm!



EÛZU BİLLÂHİ MİNE'Ş-ŞEYTÂNİ'R-RACÎM
Bİ'SMİ'LLÂHİ'R-RAHMÂNİ'R-RAHÎM
Resim

وَإِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلاَئِكَةِ إِنِّي جَاعِلٌ فِي الأَرْضِ خَلِيفَةً قَالُواْ أَتَجْعَلُ فِيهَا مَن يُفْسِدُ فِيهَا وَيَسْفِكُ الدِّمَاء وَنَحْنُ نُسَبِّحُ بِحَمْدِكَ وَنُقَدِّسُ لَكَ قَالَ إِنِّي أَعْلَمُ مَا لاَ تَعْلَمُونَ

Ve iz kâle rabbuke lil melâiketi innî câilun fî'l-ardı halîfeh(halîfeten), kâlû e tec’alu fîhâ men yufsidu fîhâ ve yesfiku'd-dimâ(dimâe), ve nahnu nusebbihu bi hamdike ve nukaddisu lek(leke), kâle innî a’lemu mâ lâ tâ’lemûn(tâ’lemûne).
RABBin Meleklere: "Ben yeryüzünde bir halîfe yaratacağım" dediği vakit onlar: "Â! Oradaki nizamı bozacak ve yeryüzünü kana bulayacak mı yaratacaksın? Oysa biz sana devamlı hamd, ibâdet yapıp, Sen’i tenzih etmekteyiz!" dediler. RABB: "Ben, sizin bilmediğiniz pek çok şey bilirim" buyurdu.
2 / BAKARA - 30



وَعَلَّمَ آدَمَ الأَسْمَاء كُلَّهَا ثُمَّ عَرَضَهُمْ عَلَى الْمَلاَئِكَةِ فَقَالَ أَنبِئُونِي بِأَسْمَاء هَؤُلاء إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ

Ve alleme âdeme'l-esmâe kullehâ summe aradahum alel melâiketi fe kâle enbiûnî bi esmâi hâulâi in kuntum sadikîn(sadikîne).
Ve Âdem'e bütün esmâyı ta'lim eyledi, sonra o âlemîni melâikeye gösterip «Haydin da'vânızda sâdıksanız bana şunları isimleriyle haber verin» buyurdu
2 / BAKARA – 31



قَالُواْ سُبْحَانَكَ لاَ عِلْمَ لَنَا إِلاَّ مَا عَلَّمْتَنَا إِنَّكَ أَنتَ الْعَلِيمُ الْحَكِيمُ

Kâlû subhâneke lâ ilme lenâ illâ mâ allemtenâ inneke ente'l-alîmu'l-hakîm(hakîmu).
Subhânsın Yâ RABB! Bizim için senin bize bildirdiğinden başka ilim ne mümkin, o alîm, hakîm sen, şüphesiz sensin» dediler
2 / BAKARA – 32



قَالَ يَا آدَمُ أَنبِئْهُم بِأَسْمَآئِهِمْ فَلَمَّا أَنبَأَهُمْ بِأَسْمَآئِهِمْ قَالَ أَلَمْ أَقُل لَّكُمْ إِنِّي أَعْلَمُ غَيْبَ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ وَأَعْلَمُ مَا تُبْدُونَ وَمَا كُنتُمْ تَكْتُمُونَ

Kâle yâ âdemu enbi’hum bi esmâihim, fe lemmâ enbeehum bi esmâihim, kâle e lem ekul lekum innî a’lemu gaybe's-semâvâti ve'l-ardı ve a’lemu mâ tubdûne ve mâ kuntum tektumûn(tektumûne).
Ey Âdem, bunlara onları isimleriyle haber ver! buyurdu. Bu emir üzerine Âdem, onlara isimleriyle bunları haber verince buyurdu ki: «Size demedim mi Ben her halde göklerin ve yerin sırrını bilirim! Ve sizin açıkladığınız ve gizlediğiniz şeyleri de biliyorum!»
2 / BAKARA – 33



وَإِذْ قُلْنَا لِلْمَلاَئِكَةِ اسْجُدُواْ لآدَمَ فَسَجَدُواْ إِلاَّ إِبْلِيسَ أَبَى وَاسْتَكْبَرَ وَكَانَ مِنَ الْكَافِرِينَ

Ve iz kulnâ lil melâiketiscudû li âdeme fe secedû illâ iblîs(iblîse), ebâ vestekbere ve kâne mine'l-kâfirîn(kâfirîne).
Hani meleklere: Âdem'e secde edin demiştik de onlar hemen secde edivermişlerdi. Sâdece İblîs kaçınmış, büyüklük taslamış ve kâfirlerden olmuştu.
2 / BAKARA – 34



وَقُلْنَا يَا آدَمُ اسْكُنْ أَنتَ وَزَوْجُكَ الْجَنَّةَ وَكُلاَ مِنْهَا رَغَداً حَيْثُ شِئْتُمَا وَلاَ تَقْرَبَا هَذِهِ الشَّجَرَةَ فَتَكُونَا مِنَ الْظَّالِمِينَ

Ve kulnâ yâ âdemuskun ente ve zevcuke'l-cennete ve kulâ minhâ rağaden haysu şi’tumâ ve lâ takrabâ hâzihi'ş-şecerete fe tekûnâ mine'z-zâlimîn(zâlimîne).
Dedik ki: «Ey Âdem, sen ve eşin cennette oturun, ikiniz de ondan dilediğiniz yerde bol bol yeyin, fakat şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zâlimlerden olursunuz.»
2 / BAKARA - 35



فَأَزَلَّهُمَا الشَّيْطَانُ عَنْهَا فَأَخْرَجَهُمَا مِمَّا كَانَا فِيهِ وَقُلْنَا اهْبِطُواْ بَعْضُكُمْ لِبَعْضٍ عَدُوٌّ وَلَكُمْ فِي الأَرْضِ مُسْتَقَرٌّ وَمَتَاعٌ إِلَى حِينٍ

Fe ezellehumâ'ş-şeytânu anhâ fe ahrecehumâ mimmâ kânâ fîh(fîhi), ve kulnâhbitû ba’dukum li ba’din aduvv(aduvvun), ve lekum fî'l-ardı mustekarrun ve metâun ilâ hîn(hînin).
Bunun üzerine şeytan onları(n ayağını) oradan kaydırdı, içinde bulundukları (cennet yurdu)ndan çıkardı. Biz de: «Birbirinize düşman olarak inin, orada belirli bir vakte kadar sizin için bir karar yeri ve bir nasib vardır.» dedik.
2 / BAKARA – 36



وَإِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلاَئِكَةِ إِنِّي خَالِقٌ بَشَرًا مِّن صَلْصَالٍ مِّنْ حَمَإٍ مَّسْنُونٍ

Ve iz kâle rabbuke lil melâiketi innî hâlikun beşeren min salsâlin min hamein mesnûn(mesnûnin).
Ve hani RABBin meleklere: "Ben, demişti, kuru çamurdan, şekillenmiş bir çamurdan bir beşer yaratacağım."
15 / HİCR – 28



فَإِذَا سَوَّيْتُهُ وَنَفَخْتُ فِيهِ مِن رُّوحِي فَقَعُواْ لَهُ سَاجِدِينَ

Fe izâ sevveytuhu ve nefahtu fîhi min rûhî fekaû lehu sâcidîn(sâcidîne).
«Artık Ben onu tesviye ettiğim ve ona RÛHumdan üflediğim zaman siz hemen onun için secde ediciler olarak yere kapanın.»
15 / HİCR – 29



فَسَجَدَ الْمَلآئِكَةُ كُلُّهُمْ أَجْمَعُونَ

Fe secede'l-melâiketu kulluhum ecmaûn(ecmaûne).
Bunun üzerine bütün melekler hep birden secde ettiler.
15 / HİCR – 30



إِلاَّ إِبْلِيسَ أَبَى أَن يَكُونَ مَعَ السَّاجِدِينَ

İllâ iblîs(iblîse), ebâ en yekûne mea's-sâcidîn(sâcidîne).
Yalnız İblis hariç. O secde edenlerle berâber olmaktan çekinmişti.
15 / HİCR - 31



قَالَ يَا إِبْلِيسُ مَا لَكَ أَلاَّ تَكُونَ مَعَ السَّاجِدِينَ

Kâle yâ iblîsu mâ leke ellâ tekûne mea's-sâcidîn(sâcidîne).
"Ey İblis!" diye buyurdu RABB, "Seni yere kapananlarla berâber olmaktan alıkoyan sebep ne?"
15 / HİCR - 32



قَالَ لَمْ أَكُن لِّأَسْجُدَ لِبَشَرٍ خَلَقْتَهُ مِن صَلْصَالٍ مِّنْ حَمَإٍ مَّسْنُونٍ

Kâle lem ekun li escude li beşerin halaktehu min salsâlin min hamein mesnûn(mesnûnin).
İblis: «Benim, kuru bir çamurdan, biçimlendirilmiş bir balçıktan yarattığın bir insana secde etmem olacak şey değildir!» dedi.
15 / HİCR - 33



إِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلَائِكَةِ إِنِّي خَالِقٌ بَشَرًا مِن طِينٍ

İz kâle rabbuke li'l-melâiketi innî hâlikun beşeren min tîn(tînin).
Hani RABBin meleklere demişti ki: «Ben çamurdan bir insan yaratmaktayım.»
38 / SÂD - 71



فَإِذَا سَوَّيْتُهُ وَنَفَخْتُ فِيهِ مِن رُّوحِي فَقَعُوا لَهُ سَاجِدِينَ

Fe izâ sevveytuhu ve nefahtu fîhi min rûhî fe kaû lehu sâcidîn(sâcidîne).
«Onu tesviye edip, düzeltip de RÛHumdan ona üfledim mi derhal ona secdeye kapanın.»
38 / SÂD - 72
Resim
Cevapla

“Tasavvuf” sayfasına dön