KELİME'den/ NOKTA'ya

Cevapla
Kullanıcı avatarı
simurg
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 928
Kayıt: 01 Haz 2009, 02:00

KELİME'den/ NOKTA'ya

Mesaj gönderen simurg »

KELİME’den NOKTA’ya
/
Resim

Şimdi yeni bir seyr-ü sefer hazırlığındayız yine.
MaSALL’larla büyüyeceğimizi ummuştuk hayatın en başından bu yana,
Oysa şimdi geldiğimiz noktada “masal olacağız hissi ile” kıvranıp duruyoruz.

Herşey masal çünkü, bizlerde öyleyiz.
Biliyoruz/ Bilmiyoruz.
Önemli olan bunu fark etmiş olmamız da değil üstelik.

Cümle gerçekliklerimiz rüyaüstü rüyalar.
Görmek kişinin kabiliyeti ile orantılı.
Doğrudan yada dolaylı.

Tüm yaşanılanlar, tasarlanmamış varsayımların masalları.
Masal dinlemeyi çok sevmiştim hep,
içimdeki "masall peşinde yürümek duygusu" bunun neticesi sanırım.
Taş’tan daha çorak bir gönül ile, masal anlatmak, yazmak neyime,
onuda hiç bilemeyeceğim sanırım.
Ama bilmeye de gerek yok zaten, yazalım.
Yazarken yaşamışa yakın bereketleniriz belkide.

/

Bir masal içinde kendime şaşıyordum bir vakit evvel,
Çöl’dü önümdeki, yaşanası olduğu kadar kaçılamayası bir çöl.
İçinde bulduğumda kendimi, yani Çöl’e girerken
“ayakkabılarını çıkar” demişlerdi.
“Neden” diyecektim fırsatım olsa idi.
Masallar ve rüyalarda fırsat yoktur.
Olan olur. Ve her şey ancak Olan’dır.
Gerisi sadece seyir.

/

Bir de bakmıştım ki, ayaklar yalınayak, çıplak.
Başımızın üzeri çıplak değil ama, orada “başüstüne’ler,emre uyuşlar” var,
Kutlu bir tac gibi durmaktalar.
Ağır yalnız. Hemde çok ağır ve mesuliyeti büyük.

Düşürmemek gerek çünkü.
Bir kere başüstüne alınmışsa bir şey, onu oradan düşürmek olmaz.
Ölünür ve o vakite kadar da gereği ne ise o yapılır.
Rüyalar bile bunu böyle gördürmüştür.
Masall’larda böyle söylemiştir.
İnsan, Çöl’de yalınayak bulunca kendisini, kendisinden başka birşey görmez oluyor.

/

Aradan hayli vakit geçti,
Sorsalar bir AN yada daha azı idi.
Zamanı sözlerimize katamıyoruz artık.
Kelimelerin Ruh’una disiplin ve sadakat ile süzülmek ihtiyaç ve hissi içerisinde Ruhumuz çünkü.

Bu hissin bir neticesi olsun,
İmkan olsun da, bu şekilde yazılsın ömr-ü hikayemiz diledik şimdi.
Ve, dua'mızlada SAD’akatin emrindeyiz inşaallah.
Elden geldiğince, Kalb’imiz yettiğince!

MaSALL lisanından bakarsak eğer,
Buna inanırsak ve bu inanıştan bakabilirsek,
Göreceğiz ki, her birimiz de bir KELİME’yiz.
Topluluk halindeki tüm insanlar, varlıklar, her ŞEY bir KELİME.

/

Kişilerin ismini sildik artık.
Herkesi, hayatın kendisi sayıp inandığımız,
bu İlahi masalın bir kelimesi olarak kabul ettik.
Ve KENDİ’mizi de elbette.
Hedefimiz nokta.
Sesimiz soluğumuz noktaya doğru.
Üfürüleceğiz kelimelerin sinesine,
Ve kelimelerden sihirli sayhalar sessiz ve sedasız bize üfürülecek inşaallah.

/

Aynı Kur’an-ı Kerim’imiz deki gibi!
(Aşikar-gizli) bir söyleşi üslubuyla.
Bütün Ayet-i Kerimelerimiz biribiri ile diyalog halindeymişler meğer.

Ezel-ebed daimiyyetinde, devr-i tekamül diyalogları yaşamakta imişler.
Ve biz onları sanmışız ki; birer heykel silüetler ve sabit yazılmış dizidizi inciler!
Hiçbir şeyin öylece durduğu yerde durağan olmadığını anlayamadığımızdan,
yada anlayışımızı kısıtlı sınırlı alanlara hapsettiğimizden,
dokunulması ve düşünce yürütülmesi tehlikeli sayarak bazen de
Kur’an-ı Kerim'imizin Ayetlerine yüksek sabit kutsallık atfederken,
Onlardan nasılda uzaklaşmışız.

Düşündürücü ve acıtıcı bir hisle burun buruna bulduğum için kendimi,
Artık bu eksikliklerin tamm olması adına say-ü gayretimi esirgememeye niyet ve azm ettim inşaallah. Âmin!.

/

Bütün inciler devamlı büyümekte ve nefes alıp vermekteymiş meğer!
İnci, Sedef’in bağrında habbeden zerreye nasıl dönüşmekteyse,
zerresini günden güne devredip nasıl görünür kılmaktaysa kendisini,
Büyüyüp, yetişip, vakti erdiğinde Sedef’in bağrındaki serüvenini,
Onun dışındaki başka bir serüvene devşiriyorsa,
Bu devredilen serüvenlerden nasıl hasretlikler doğuyorsa,
Kur’an-ı Kerimimizde ki tüm Ayet-i Kerimeler de Kalbimizde, aynı bu şekilde yürümekteymiş meğer.
O'na hasretimiz, ihtiyacımız, mecburiyet ve mahkumluğumuz da hep bundanmış.

/

Hasretlik mi?
O SÖZ’ün/ SES’e muhabbeti işte.
En büyük muhabbetler hasretliklerle anıldığından olsa gerek.
Sevda varsa Hasretlik illa olacak!

Yoksa muhabbetin aslı astarı,
(Muhabbet eden- Muhabbet edilen)in daimi BİRR ve Cem halinde olması zaten.

Gözlerin görüşü SÖZ’ü anlamayacağından.
Bizde artık SÖZ’leri gözlerimizle takip etmemeliyiz anlamına geliyor bu.

Bakışımız kelime kelime MANA’yı Kalb’imize alabilmek adına olmalıymış.
İlk anladıklarımızdan birisi;
Hiçbir İnci, Sedef’ten ayrıldığında hafızasını da bırakmamış geride!
Hafıza canlı kalabilmenin, Mana’da yaşayabilmenin esrarı demekmiş bu yüzden.
Hayalindeki Asl’i Vatan hatırası sönmemiş,silinmezmiş insanların.
Noktadan sonraki seferin vücudunda yaşanacak olan,
(AsL’dan Fasl’dan Vasl’a) yolculuk tamamıyle buna bağlıymış çünkü..

/

Bir hikayeyi seyretmek, onu yaşamakla aynı şey midir? dersek.
Bunu bilmiyoruz işte.
Seyrimizi yazıyoruz sadece.
Belkide yaşamaya Hakkı olamayanları veya Liyakati bulunmayanları,ancak seyredip yazmakla teselli ediyorlardır.

Kim bilebilir ki?
Kimseler de bilmese olur zaten.
Bilinmek ümidi belki boş bir çabadır,
Aslolan ise;
KENDİ’mizi (BİL’mek BUL’mak OL’mak YAŞA’mak) NİYET ve DUA’mızdır.

/

Mana’nın AV-UC’unda AV olmak!
Bu, bir masal içerisinde olsa bile, çok dinlendirici, iyileştirici bir şey.
Mana sancısı çekmek-Madde için acılara garkolmaktan evladır inşaallah dedirtiyor insana.

[Akıl geride kalmış şekilde ayakkabısız (akılsız) çöl halimizle yazdıklarımızı,
Buraya kaydederken Akıl süzgecinden geçirdik.
Mana’ya kast oldu ve iyi de olmadı aslında.
Lakin gelişine yazılanlar, geldiği yerdeki hali saklamak istiyor bazen]

/

Bu masal, Muharrem bereketiyle başlandı yazılmaya,
Sonuna kadar yazılıp teslim edilecek.
Gerisi Vakt’in Sahibine bırakılacak inşaallah.

/

Sine’mizde ok yarası!
Taze kan! Derin sızı!
Muharrem’in Can şehidlerini selamlıyor,
İçmiş oldukları Hayy şerbetine Es-Selam’lar sunuyoruz. inşaallah ve hamdolsun.

/

Yaralanmadan YAR’e varılmış mıdır hiç?
Düz yolda yorulmadan yürümek ER’lerin kaderinde yokmuş.
En güzel manayı en yüksek dağa saklamak dilemiş mana’nın Sahib’i.
Bu yüzden, bu yolun çıkışı böyle zor kılınmış,
Kalbi zayıf ve rahatına düşkün olanlar, aradan seçilsin diyeymiş belki de.

/

Naz’ı Niyaz’ı AYN’ı zevkle yaşamak kime sunulmuş ise,
İşte o “Baht-ı Yar”olmuş zaten Ezelden-Ebede.
Oyalanmak yok,
Durmak istesen de duracak yer yok.
Molalar ayaküstü nefesler arası Ruhu’muzun fısıldadıklarını dinleyişler.

Şimdi kelime’yiz artık.
Asıl yolculuk nokta’da başlayacakmış.

Kelimeler masalı, nokta masalına ne vakit devrolur bilmiyoruz.
Şimdi Kelime’yiz Kelime’deyiz, Kelime’nin içindeyiz.
Sonrasına Hakk Nasibimizce şâhid olacağız inşaallah ve Âmin!.

/

Kelime’nin ilk çıkışı ne zaman idi?
Bu dallar dolusu kelime ne zaman doğmuştu acaba?
Şeceretü’l- Kevn Ağacı.
Belki de Kelime Ağacı.

Altında dinlenmek güzel olmalı.
Lakin ebediyet arzusu meyveleri tek tek görmeyi mi diledi acaba?.
Bütün suç arzu’nun sanırım.
Yoksa Ağacın gölgesi de pek serin ve bereketli bir yerdi eminim.

/

Her şey vardı. Her şey varolmak sancısındaydı.
Zahmetler hep bunun içindi.
Rahmet’in anası Zahmetti çünkü.
Her şeyin olduğu ama olmadığı AN’da.
Kelimeler boğaza inmemişken daha.
“Olmayan” ama “olmaya aday” olanları nasıl seyredeceğiz.
Olmayan şey- ZevkEtmek zincirinin gözlerden görülemeyen saklı meyhanesinde kendi başına sarhoşluk deminde miydi?.
Ayıktırmak vakti mi erişti sonra?

Birisi seslendi de?
Eyy kıyamete kadar ağızdan çıkacak olan ses’in SÖZ HAL’inde uyuyanları.
Kelimeler meydanı hazır, siz neredesiniz?
Böyle mi oldu?

/

"Belâ" ben buradayım.
ben ama kim ki bu "ben".
sen sormasaydın, hiç aklıma gelmeyecekti "buradayım " demek.
hay Allah'ım! "ben "haaa!
birde "ben" bak şu işe!.

demek "ben" varmış burada?
acaba daha neler var "ben'den başka"?
isyan var mı mesela?
itaat, iman?
neremde saklı ben'i yakıp "sen" de mahvolmak duygusu?
Kalbim diyeceğim mesela?
bunca "ben" le ben nasıl başedeceğim acaba?

bir ince ağlamak isteği geldi şimdi?
bu neyin nesi de, gözümden de yaşlar çıktı?

Kendimden kendime anlamamı isteyen kim?
bunca gürültü hiç yoktu biraz önce?
Taa ki, sen soruncaya kadar?
"Ben sizin Rabbiniz değil miyim?"

/

Bir kere konuşmayı öğrenmeye görelim.
Hiç susmayız bir daha.
Dil’den Kalb’e konuşuruz.
Kalb’den Kalb’e ulaşırız.
Kalb’imize kanat olur kelimelerimiz de,
Biz uçarız Alemlerin gözbebeklerinde sonra.

/

hangi dalın hangi meyvesiysek kaderimiz o olmak.
Daldan dala özenmek kabahat.
Daldan izinsiz ayrılmak hata.
O meyvenin bana göre üstünlüğü yok
(ben ateştenim, o ise çamurdan) demek yasak.
Ebedi hüsran bu demek.
Sırası gelen kelime cümlenin en uygun yerinde dile gelecek nasılsa!
Yer beğenmemek olmaz.
Sözü silip baştan yazmak yok çünkü.

Ve;
Kelimeler noktaya mühürlü.
İşte bu kelimelerin masalı.
Daha yeni başladı, bakalım yazarken yaşanılacak, olanlardan sonra,
Kaf/Nun Kalesinin içinde nasıl mağfiyet ocağına düşmüşler olacağız?
Onu bilmiyoruz işte.
Seyredip söyleyeceğiz.
Hoş geldin manama“KELİME”.
Hoş geldin Muharrem’imin bereketi.
Susuzlukla başladık yanmaya, yandıkça yağacağız gibi elhamdülillah.

(devam edecek)
Resim
Resim
Cevapla

“Tasavvuf” sayfasına dön