Münir DERMAN (ks) SOHBETLERİ-37

Cevapla
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Münir DERMAN (ks) SOHBETLERİ-37

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim


MERHAMET ve MUHAMMED aleyhi's-selâm

Esselâtü vesselâmü aleyke Ya Seyidî Ya Resûlullah!
Huzbiyedî kad dâkat hilleti edrikni yâ Resûlullah!.
Subhâneke Yâ Allâm, tealeyke Yâ Selâm!
Ecirnâ minen- nâr vebi affike Yâ Mücir!
ALLAHümme entel Mennânü Bediüs- semâvâti vel- ardı yâ zel-Celâli vel-İkram!
Yâ Hayyu! Yâ Kayyumu!. Yâ ALLAHu celle celâlihu!.

Bismillâhir- Rahmânir- Rahîm.
Bu akşam biraz fazla konuşacağız kendinizi ona göre ayarlayın. Gözünüz kapanıp yatakta uykuda kalmasın!
Geçen buradan çıkarken bir arkadaşımız süâl sormuştu vakit yoktu cevâb vermedim onun hakkında biraz konuşacağım.
Ondan sonra da ne kadar yanaşabilirsek Rasûlullah sallALLAHu aleyhi ve sellem den bahsedeceğim.
Kafaları hayatın sonsuzluğuna inanan, fakat ölmekten ölüm derecesinde korkan insanlar olmuştur. Kelimelere iyi dikkat edin!

Fen, düşünce gücünün en büyük âbidelerinden biridir. Aya gidiyorlar. Gözle görülmeyen mikropları görüyorlar.
Fakat fen, kudsal otoriterleri yıkar. İnancı, “batıl” der yıkar.
İnsan bu günkü haliyle bütün dünya Amerika’nın en medeni insanından Afrika’nın Kotanto maymuna benziyen yamyamına kadar, bu günkü insan traşlı bir maymundan başka bir şey değildir. Günah işle, tekrar işle, çok dikkat edin sözüme oğlum! hiçbir kitab da bulamazsınız bunu!
Beni bir rüzgar attı buraya, sizi de evvel attı böööyle bir harman oluyoruz bakalım ne tarafa fırlayacağız!
Günah işle, tekrar işle, adam öldür, hırsızlık yap, ALLAH bu gibi kimseye yine ulaşır oğlum!.
Fakat serin kanlılıkla ALLAH’tan uzak durup varlığını isbata çalışan kimseye ALLAH ulaşmaz oğlum!
Münkirler, korkaklıklarını örtmeye çalışan korkaklardır. Günah, insanı ALLAH’tan uzak tutan güvensizlik ve korku demektir.
İmansız; kendini suya bırakmayan, bir ayağıyla dibe kuma basıp, yüzmeye çalışan gibidir.. “ben yüzüyorum!” der.
Şirkler; ALLAHın Mezârıdır oğlum! Çünkü bu insanlar ALLAHı öldürdüler haaa! Anlıyorsunuz ne demek istediğimi..
İsâ’ya “ALLAH” dediler ve astılar kendileri, ama asılmadı! Çirkinlikte gizlenen güzelliği, güzellikte gizlenen çirkinliği göremediler, Papa Hazretleri dahil olduğu halde! Bundan dolayı inananların bile kafaları bulandı.
Geçende içinizden bir İslâm kişi bana bir süâl sormuştu. Kendisine cevâb verdim ama kapalı söyledim oğlum! Çünkü bu süâli sormak neden içine doğdu bu arkadaşın? Belki içinizdedir şimdi.
Süâl.. İslâmın merhamet ve şefkat derecesi çok olan bir insanı tarafından sorulurdu bu süâl. Sorduğu süâl bir insanın, şefkat ve merhameti çok olan bir insan sorabilir bunu. Amma niçin sorar? Şimdi bu arkadaş içinizdeyse daha memnun olacaktır o kapalı sözümden.
Dedelerimizin devrinde böyle bir süâl sormak hiçbir kimsenin aklına bile gelmezdi. Çünkü bu süâlin cevâbı sokak mârifeti gibiydi, yalan söylemek yoktu. Bilmem efendim birinin kolundan tutmak vardı, bu gün bunlar yok! Bunlar olmadığı için o süâli sordu o arkadaş.
“İslâm Dininden olmayanlara Fatiha-yı Şerife okunmamasının sebebini” sordu. “Okunur mu? Okunmaz mı?”
İslâm Dininden olmayanlara Fatiha-yı Şerife okunmamasının sebebi dinsiz bir insana okunacak olursa Fatihaya hürmetsizlik olur. Anlaşıldı mı?
Bazı şeyler tersine söylenir. “Sen okuma!” dedim geçtim. O da dedi ki: “Hoca her halde atlattı beni! Yahutta gırgır geçti!”
Hiç gırgır yoktur İslâmda hiç! İslam Dini akla uyan bir dindir oğlum, bir kimyager nasıl tahlil ederse öyle tahlil eder en müşkil cevâb tüp içinde bile en dinsize anlatılır!
“Efendim Ehl-i kitabdır onlar!”
Evet amma, “Hazreti İsa da Rabbın oğludur!!.” Derler.
Hani Ehl-i kitab olmak oğlum hani!
“Efendim babasız doğdu! Babası kim?”
“ALLAH”
Öyle olursa Hazreti Âdemin en birinci ALLAH olması lâzım..

Mağfiret ve Gufranı Cenâb-ı ALLAH, kendisine hass kılmıştır.
Kime vereceğini biz bilemeyiz. Fakat görünürde Fatihayı haketmişse ALLAH bir sebebini halk eder okunan bulunur. Fatiha-yı Şerifeyi ağzına alacak temizlik ve tevfik’a insanlar mazhariyetlerini kaybettiklerinden Cenâb-ı ALLAH kelâmını hıfz için yerien çiçek gönderiyor şimdi. Fatihayı koruyor Cenâb-ı ALLAH haaa! Anlaşıldı mı?
Her şeyin bir sebebi vardır. Bu günkü cemiyyetin Fatihası, çiçek oğlum! Bazı zenginler, kendileri bilmedikleri için hem çiçek göderiyorlar hem de para vererek Kur'ân-ı Kerim okutuyorlar!
Efendim mevlüd okunurmuş. Kur'ân okut, mevlüd okunmayı Kur'âna tercih etme! Kur'ân okuttuktan sonra mevlüd okut! Mevlüdde de efendim Kur'ân okunurmuş! Demek mevlüd olmasa Kur'ân okunmayacak!
Kur'ân mezârlık kitabı değildir oğlum!.
“Efendim mevlüd?”
Evet, bu mevlüd okutma demek değildir. Evvelâ Kur'ân okuyabilmek için mevlüd var ya..
“Peki Efendim bu kadar senedir mevlüd okunuyor, bunu sen nereden ortaya çıkardın?” diye kafanızda düşünceler toplanır. Hatta kendikendine tekmeleyen insan olur “Ne söylüyor bu Efendi, bu Hoca.. Biz mevlüd okutuyorduk. Hele dur bakalım bu kadar ülemâ, veli geçti onlar bir şey söylemediler de sen mi söylüyorsun, be adamm!” demeee!.. Dur bakalım altından ne çıkacak!.
Resul-i Ekremin hadisini, bildirdiği haberlere hürmetsizlik ve günah olmasın diye gelecek nesilleri kurtarmak için sustular onlar. Şimdi ağızları belde toplandı.. şimdi ben söylüyorum onların yerine anladın mı?!.
Parayla Kur'ân okunmaz! Kur'ân ona lânet eder! Cehennemde yerini arasın Hadis-i Peygamberi, buyur!..
O büyük insanlar niçin sustular?.
Mevlüd okuyana mevlüd içün para veriyoruz değil mi? Hem de Kur'ân okutuyor ölümüz için bu sûretle Kur'ândan para alınmıyor, kurtuluyor anladın mı aslanım! Eski büyükler onun içün seslerini çıkarmadılar.
İmamı Birgivî.. Devir yaptırırlar bilirsiniz, İslam Dininde devir yoktur oğlum! İmamı Birgivî’yi ta ben siz doğmadan okudum. İmamı Birgivî hazretleri.. Mü’minin mü’mine duası kabul olur. Sen bana dua edersin benim için temizsin, ben sana dua ederim senin için temizim, ALLAH bu duasını kabul eder. Peki “Mü’minin mü’mine duası kabul olur.” Gelir ortaya geldik oturduk, aldık verdik, verdik aldık herif namazdan oruçtan kurtuldu!. Bu demek değildir.
Bu gidişle öyle bir hal alacak ki nasıl şu arzuhâl yazıcıların bürosu var ya işte öyle 50 sene sonra bakacaksın “Devir Bürosu” diyecek.. “Buyurun Efendim kaç kişi? Ne kadar parası vardı?” hesab makinası “tıkk’tıkkk” şu kadar para, buyurun makbuzu çıktı, bu olacak işte..
Bir zenginin parası varsa çağırır mahallenin hafızını İmamını: “İmam Efendi, benim babam şu kadar para bıraktı biz şu kadar bin lira veriyoruz, kendine lâzımsa içinden biraz al, mahallenin fâkirlerine dağıt!”
Devir budur!. Aldım verdim 15 defa, 15 de darbe vurur bu yooo yooo! İslam dininde ruhbanlık yasaktır!
Cenâze olayı, cenâze merasimi, çiçek, bando cenâze merasimi bu değildir!
Ahrete intikal etmiş bir insanın ruhuna, yeğâne mağfiret definesi Fâtihadır. Bunun başka türlüsü yoktur oğlum! yoldur, yoldur, Türkçe ana dilinde yoldur. Bunlar hakkında süâl sormaaa!
İnsan olan hatasını anlar, susar tamire gider veya gitmez, daha fazlası azıtır işi.
Çiçek, ölüye faydası olsaydı Cenâb-ı ALLAH çiçekleri aşağı doğru çıkarırdı.
Sen saksıya çiçeği koy, çevir aşağı çiçek yine yukarı, “jeotropizm” derler buna fende.. çiçek yine yukarı doğru çıkar. Çiçek, bu gün doğrudan doğruya tapma, Totem âdetinin aslî kisveye bürünmüş şeklinden başka bir şey değildir.
Saygı duruşu, heykel önüne çiçek koyup saygı duruşu bunların hepisi küfürdür. “Ama kime küfürdür?”
Aha buna küfürdür, 5 vakit namaz kılana küfürdür. “Ben İslamım!” demeyene hiçbir şey değildir!
Cenâzesi var gidiyoruz, çiçekleri var, götür çiçekleri, ölüye bir zararı dokunmaz ki, ölüye bir zararı yoktur. Cenâzenin adına, cenâzenin babası, amcası, dedesi orda, onlar bekliyorlar bizi. Hee bir defa gittik.. “Biz kılmayacağız, siz yobazlar kılın!” Onu demek istiyorlar.
Madem öyleydi oğlum, bunların haberleri yok kıldırma namazını!. Yıkatma.. Sıkı mı? Korkuyorlar ama söyleyemiyorlar. Bunların hepisi ahrete intikal etti. Ölüye hakarettir oğlum!
Efendim bu söyledilerim 5 vakıt secdeye kapanan, yalan söylemeyen, haram yemeyen, hakiki İslam için doğrudur oğlum!
“Efendim ben ölürsem ne yapacağım?”
Sen de çiçek koy!. Zâten ben hakiki İslamsam ALLAH göndermez o çiçeği, yok bozukluk varsa çiçekler dolar oğlum!
“Çiçeğin bir zararı mı var?”
Hâşâ yok Efendim! Ölüye zararı var yahu! Hakaret ediyorsun hem arkadaşım diyorsun hem arkasından gıybet ediyorsun! Çiçeğin ne zararı var, mezâra dik çiçek.. ağaç dik, mağaç dik ama bunu fazilet vesilesi sayma!
Bir adam ölüyor yüzbinlerce liralık çiçek gidiyor. Topla o paraları da 3 yetim okuttur, fenâ mı?
Ama onu bozduğu için, ölümü insanlar bugün dejenere ettiler! Zirâ kitabları dejenere olmuştur. Böyle olanlara da yakışan da ancak budur.
İnsanlar, ölümü hayvan mertebesine bu suretle sokmağa çalışıyorlar, amma muvaffak olamayacaklar. amma muvaffak olsalar, mezâr süâli kendiliğinden ortadan kalkar hep hayvan oluruz yahu, kurtulduk gittik! Kurtulamayacağımız için hayvan yapamayacaklar diyorum, yoksa evvelden bir kerâmetim yok haaa!
Hani öyle bir şey oluverse, hayvan oluversek de bitti!. Ne süâl var ne de bir şey, salla kuyruğunu geçgit..
Çünkü hayvanlara süâl ve diriltme, cennet ve cehennem, azab gibi mefhumlar lâyık değildir.
“Efendim peki, hayvanlara diriltme yok!” dediniz Eshab-ı Kehf’in; Yemlinâ, Mekselinâ, Mislinâ, Mernuş, Debernuş, Şâzenuş, Kefeştatayyuş.. bir de KITMİr diye köpekleri var bu cennete gidecek.
Bilmem neyin kargası, bilmem neyin devesi, bilmem neyin buzağısı onları karıştırma oğlum bunları! Söylersek et yiyemezsin! Avcılar tüfeklerini kendi başlarına çevirir atarlar, onları karıştırma! Süt yiyemezsin, işi çok karıştırmağa gelmez, deşersen altı çapanoğlu çıkar, titremeğe başlarsın!.. onun için bildiğiniz kadar yeter..
Ziynet, inci, altın, konfor, diğer kimselerden üstün olmak arzusunun vazgeçilmez bir tezâhurudur.
“Efendim benim saatim altın olsun! şeyim de inci olsun!”
Bunlar haram değil, dünya malı haram değil!
Dünya malı sana ALLAHı unutturursa o zaman haramdır. Çünkü bunlar tekebbür eder insanı. Fazla hırs yapar, fazla hırssa haramdır.
Normal arzu, fiiller tesbihtir. “Ve emmâ bi ni’meti rabbike fe haddis.” Âyet-i kerime.
ALLAHın nimetlerinden bahset! “Ne güzel insan! Ne güzel bıyıkları var! Ne güzel gözleri var! Ne temiz giyinmiş! Ne güzel çiçek! Ne güzel meyvalar!”
ALLAHın nimetlerini methediyorsun:
Ve emmâ bi ni’meti rabbike fe haddis.
ALLAHın nimetlerini methedmek, ALLAHa teşekkür etmek, ALLAHa karşı şükranını göstermek demektir.
Yaz gelip: “yandım efendim ne biçim yaz idi!” “Kış geldi dondum!” böyle insanlık olmaz oğlum! Başını eğeceksin rıza göstereceksin! Esas onda!.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: Münir DERMAN (ks) SOHBETLERİ-37

Mesaj gönderen kulihvani »


Cennetteki güzellikleri ifâdeye vesile olduğundan ALLAHın nimetlerini.. cennette inciler vardır, altınlar vardır, altından muhallebi ırmakları vardır, hocalar söylerler daha vardır. Ben bir dafa bir hocayı dinledim çok sene, 30 sene evvel, ramazandan da çıktık, ikindi namazından sonra kapıda konuşuyoruz, bir yerde hükümet tabibiyim. Herhalde hoca denk geldi hatırına, ağutos ayı.. dedi ki: “orada dağlar et dedi böyle kızarmış, alırsın tekrar bulursun!”
“ALLAHuekber, hoca dedim, nerde bu var yavv!” dedim. Dağ kızarmış et, kesip aldı mı yerine oluyoo!..
Oraya insan olarak değil kul olaraka gideceğiz! İnsan beşer Cenâb-ı ALLAH Kur'ân-ı Kerimde Nas, Beşer, İnsan, Âdem diye bahseder, kul olarak bahsetmez! Rasûlullah sallALLAHu aleyhi ve sellem Efendimiz:
Ben ALLAHın kuluyum! der. Kul olmak çok güç iş!.
ALLAHın nimetlerini, şunları, bunları methetmek fiilî zikiridir. Fiilî zikir vardır, dille zikir vardır. Zekat vermek fiilî zikirdir. Altın, gümüş, inci bir hikmet düzeni için yaratılmıştır.

Yahrucu min humel lûluu vel mercân.. Fe bi eyyi âlâi rabbikumâ tukezzibân
“Bunlar da mı yalan?” diyor!.
Bir şeye dâvet ediyor seni, hududuna gel, vitrinden bak, vitrini kırıp da içerdeki halıları çalma! Alıyor polis onları!.

Dünyada canlı-cansız her şey’in yekdiğerine bir münasebeti, bir “zevceyn” alâkası vardır, çift yaratılmıştır. Bu da büyük bir hikmettir. Bu günkü cemiyet insanları, bedeni ile ruhî bir gerilim vardır, damar sertliği, yarım başağrısı, mide ülseri, nefes darlığı, kolit, tansiyon, kalb yetersizlikleri iş adamının masasının çekmecesinde çeşitli vitaminlar vardır, seninlen konuşurken çıkarır.. Ne o?.
Vitamin B, vitamin C.. tamam.. içki, spor, deniz, av bunları kaldırmak arzusunda oluşlarındadır. Fakat bunlarla bu ortadan kalkmaz! Kalkmayacaktır da!..
Orta çağda beşeriyyet cüzzam hastalığından korkardı.. Rönasans devrinde frengi, napolitan hastalığı, napolitan Kartaca’ya geçmiştir.
Bundan sonraki çağda Gut hastalığı, mafsallarda Gut hastalığı olur, damla hastalığı, enita kondri fazla şişmek..
Romantik çağda, o çağdada da tüberkilozdan korkulur.
Hep bu “OLmaktan”.. Ne “OLmak?.”
Aha bunlar oğlum!
Türkçemizde bir kelime vardır “OLmak” masdarı. “OLmak” ne olmak?
“Avukat olmak. Tembel olmak, hasta olmak, olmak!.” deyip de geçmeyin hergün kullanırsınız, ben size bir olmağı anlatayım da bir bakın!.
Almancada "Rain" değil mi? Biliyorsunuz.. frasızcada "ete"r, İngilizce de “to be” olmak, Türkçede de "aziz olmak, usta olmak, doktor olmak, mühendis olmak, bakan olmak, hasta olmak, mesud olmak, bedbaht olmak!" Çok iyi dikkat edin! Mahkum olmak, rezil olmak, binlerce “oLmak” vardır.

Fakat, dikkatinizin üstünde ve her zaman bu kelimeleri kullandığınız halde farkına varamadığınız bunların bir inceliğinden bahsedeceğim size iyi dikkat edin!
Nezle olmak, İslam dininde bu kazadır. Şâhid olmak, tesadüftür oğlum!
Fikrin olmak, mârifettir.. Zengin olmak, kısmettir.. Bakan olmak, şanstır.. Usta olmak, sabırdır oğlum!
Bu “Olmak” lar takdir ve kaderdir.
Yazı gelir, yazı!. Alın Yazısı!. Bunlar hep dünyaya aiddir.. ahret âlemine aid değildir. Orada ALLAHın rahmeti tecellî ettiğinden takdir ve kader âhirete teşmil edilemez, uygulanamaz!. ALLAHın rahmeti te, ettiği zaman hiçbir kader ve kaza olmaz!
Yangında yanıyoruz, arabanın altında kalıp ölüyoruz, ilahî mağfiret tecellîsi.. ahrette tecellî eder, âhiretede insan beşer olarak gitmez!
İslam olmak, ALLAHın bir lütfudur ve fiilîdir.
Velî olmak onun olmağı yok.. Velî olmak, o nasıl olur? Onun olmağı yok, söyleyemem onu!.
Nihâyet peygamber olmak!. Ancak onu söylerim.. meyvanın oluşu, ağacın mevcudiyeti lâzımdır, ağaç olmasa meyva olmaz.. Toprak lâzımdır, SU lâzımdır, Güneş lâzımdır, münasib-uygun Hava lâzımdır.. amma bunların meyvayı olduran, gizli pencere, perdeler, olduran bambaşkadır!. O vesileyle olursa insan velî olur..

Peygamber olmak.. o, ALLAHın kendi zâtına mahsus zât-i ecellî âlâlarının murad ve arzusudur.. Resûl olmak ki o, peygamber değil.. Peygamber başka, Resûl başka.. Resûl olmak, o tektir o.. O, Cenâb-ı ALLAHın Tecellî Muradının şiddet halindeki arzu-yu teâlîleridir o.. yalnız Resûli Ekrem Efendimize aiddir o..
Resûl.. bunları bir defa anlatalım ki, Resûli Ekrem Efendimize nasıl yaklaşacağız, onu anlatacağız!.
Resûl, tektir oğlum!
O da, Resûli Ekremdir.. evveli O’dur sonu yoktur, “Hâteme’n- nebîyyîn”dir..
Ruhlarla teması O’nunla irade etmiştir Cenâb-ı ALLAH.. Ruh, ALLAHtandır ya..
“Sana ruhtan sorarlarsa söyle Habibim:
kulir rûhu min emri rabbî ALLAH’ımın emrindendir.. ALLAH’a aiddir o.. ALLAH ruha o kadar kıymet veriyor ki, araya başka birisi girip de onu şeyetmesin diye kendi temiz meleği Azraili şey ediyor.. Azrail onu alıyor, usulünce götürüyor.. Cenâb-ı vâcibu’l- Vücûd, Resûlün ruh-u muallâlarına mahsus kılmıştır onu..
Ruh-u muallâlarına değil ruhları, Resûldür, cesedleri Nebîdir.
Cesed-i muallâlarına Nebîlik verildiği için.. yâni Resûllük Âdemiyyetine aiddir, Nebîlik İnsaniyyetine aiddir Rasûlullah sallALLAHu aleyhi ve sellemin.
Mühr-ü Nübüvvet de, Cesed-i muallâlarına İnsaniyyet tarafına aid olduğu için, Hatemü’n- Nebîyyi olması dolayısıyla sıfatıyle Nebîlik sıfatı üzerinden kalktı mı Hatemü’n- Nebîyyi Ruh-u muallâlarını teslim ettiği zaman herhâl kaybolmuştur.
O halde Nebîliği doğrudan doğruya Ehl-i Beytle devâm eder.
Diğer Peygamberler Resûl değil Nebîdirler. Âdem Safîyullah, Musâ kelîmullah, İbrahim Halilullah, İsâ halimullah aleyhume's-selâtu vesselâmdır.

Musâ “erinî enzur ileyk: Ya Rabbi Bana Kendini göster.” Dedi, düştü bayıladı. “len terânî” diyor. Beni göremezsin Ya Musâ!.
fe lemmâ tecellâ rabbuhu lil cebeli cealehu dekkan ve harra mûsâ saıkan dayanamadı devrildi gitti.
İbrahim va’dini unuttu, ismâili kurban etmeye gitti, teslim olup koç indirildi Halilullah oldu. Zemzem onun hürmetine dünyaya fışkırdı. İsâ Halim oldu.
Ama bunların hepisine ALLAH tarafından bir öneri bir mucize hediye edildi.
Resûl-i Ekrem bir şey istemedi. mi’raca çıktı bir yay boyu kadar yanaştı. Baş gözüyle görmek ona nasib oldu.
“Niçin göklere çıktı ALLAH orada mı?”
Oğlum, kafana sapık düşünceler getirme! ALLAH gökte değil. Zaman ve mekan yok orada.
“Eeee, dua ederken göğe bakıyoruz Hoca Efendi!”
Bizi yaratanımıza şükranımızı ifade ettiği için en temiz yer olarak orayı seçiyoruz yavvv, ondan oraya bakıyoruz..

Dünya yuvarlak aha şuaradan Münih’ten kaldırdık yukarısı ne olacak?
Bunun için Hakk gökten bizim için yağmur indirir. Yağmur suyunun terkibinde hiçbir şey yoktur oğlum içinizde kimyager var!
Sulardaki bulunan madenler, maddeler topraktan alınır, ve topraktan çıkan sularda vardır bu şeyler.
Hatta size bir şey söyleyim deniz suyu çok geç donar.
Burada Münih’de gidin bakalım kimya laboratuvarına sorun bakalım bilecekler mi?
Deniz suyu donduğu zaman buzu tuzsuzdur oğlum! Balık bile farkında değildir hah! Bu büyük bir hikmettir haaa büyük bir hikmettir bu.
“Bu hikmeti biliyor musun?”
Biliyorum ya oğlum!
“Anlat!”
Anlatamam! Anlattım burası birbirine karışır, kapıdan zor çıkarız hepimiz.. her şey anlatılmaz!. Üniversiteler mahvolur oğlum!
Sen işte dilini “vırr vırrr”ını biliyorsun! Sen gel bi secdeye kafanı bir sür şöyle, kafanın kemikleri şöyle bi törpülensin ondan sonra bu işler çıkar!
Onun için insan vücudu bir elektirik feneridir, içinde pilleri var ampülü var bir de yukarısında şeyi var.
Pil ne? ALLAHın verdiği rızıktır.
Ampül aha işte el fenerini haturlayın, konuştuğum zaman gözünüzün önüne.. pili, er Rezzâk esmasından gelen rızıktır. Ampülü Kalbdir, Nur-u Rasûlullah, Nur-u MîM var ya MîM harfiyle başlayan hah o.
Sîret-i Resûl, Adab-ı Resûl?
“Amuca Peygamberin ahlâkı nasıldı, ne yer ne içerdi, nasıl hareket ederdi, nasıl konuşurdu?”
Sîret-i Resûl… Sünnet-i Resûl, yaptığı hareketler ve de şeriat koyan emirleri var.
İnsanı Âdemiyet Mertebesine yükseltmek için kurulmuştur bunlar.
Bir pıhtıdan cüneyn, cüneynden küçük bir çocuk, çocuktan büyük bir insan haline geldin değil mi?
Şimdi buradaki pili bozan; haram hased, yalan, dedikodu, gıbta, kanatsızlık, sabırsızlık, gıybet bu pili bozar.
Eğer bunları yapmazsan yukardaki pile bastığın zaman hani o noktaya ki o el “lâ ilâhe illâllah” elidir, piline bastı mı işlem başlar..
Onun için, el sallamaynan ateş sönmez üfülemek lâzım, üfülemenin de mikdarı vardır az üfülersin ateş alevlenir fazla üfülersin söner.


Salavat-ı şerife, lâ ilâhe illâllah” tayyib kelimeleri de aynen böyledir, bunların ölçüsü kadar lâzımdır insana.
Bütün canlılar Nur-u MuhaMMedi sallALLAHu aleyhi ve sellemden südûr eden el Hayy esmasıyla yaratıldığından İnd-i İlahîyyede feyazan eden Nur-u MuhaMMedi herkesin kalbine mütemadiyen gelmektedir.
Bu Nur, beşerî ve nefsanî perdeyle örtülü olduğundan insanlar bunun farkında değildir.
Bu Nur, dinsizinde de imansızında da hepisinde vardır ve Bu Nur beşerîdir.

Lâ ilâhe illâllah” demek “bende bir şey yoktur, Bu Nur vardır, yani ALLAH vardır ben yokum!” demektir.
Bu Nur da, MuhaMMed sallALLAHu aleyhi ve sellemin Nurudur demektir.
Tevhid ile bu perdeyi kaldırmak, kendini yok EDeBİLmek demektir. O zaman Nur görünmeye başlar bu sözler de cesed-i mübarekin, Resûlün yeri yoktur, cesed ancak bağdadır, cesede bağlanmak için mebde’ ve başlangıçtır onun için
men arafe nefeseh fekad arefe rabbehu bunu izâh eden veciz kelimelerdir. Yani “nefsini bilen ALLAHını bilir”
Nefis perdesiyle kapalıdır.
Onun için, Musâya “len teranî: Beni göremezsin! Bu cesedin olduğu için nefsinle berabersin bununlan beni göremezsin!” dedi. O iddiâ etti “kütt!” diye düştü bayıldı.
İşte bazı sırlar vardır söylemeyim hepimiz kaçarız buradan oğlum, birbirimizi ezeriz!..
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: Münir DERMAN (ks) SOHBETLERİ-37

Mesaj gönderen kulihvani »

Bir Hadis-i Peygamberide: Tubâ le men reanî amene bihi. Sümme Tubâ, Sümme Tubâ, Sümme Tubâ ve men amene bi gâlemeniha: Ne mutlu beni görene! Ne mutlu beni göreni, göreni, göreni, göreni görene! diyor. Her zaman görürüz.
Kıyamet kadar sahabe vardır oğlum. Sahabe Resûlullahı gören yahu.. belki içimizde sahabe de vardır, tabiin de vardır, tebatabiin de vardır. “Nasıl?”
Resûlullahı rüyâsında gören insan Resûlullahı görmüştür. Resûlullahı şeytan temessül edemez. Şeytan, Resûlullahı, bulutu suyu koyunu temessül edemez, diğerlerinin şekline girebilir.
Onun için, birisi Rasûlullah sallALLAHu aleyhi ve sellemi rüyâsında gördü mü dilini kesmeli, kimseye söylemeyeceksin onu, senin kudretin ölçülüyor, o sahada olur işte. Onu da sen söylemedin ben seni gördüm konuştuk, ben habersiz tabiin oldum yahu!.
Onun için, kıyamete kadar devâm eder bu Nebîlik.
Elden ele kıyamete kadar sahabe, tabiin, tebetabiin vardır..

Ne mutlu ne mutlu ne mutlu beni göreni, göreni, göreni, göreni görene! buyurmuştur.
“Efendim Hazreti Âdeme secde ettiler!”
Evet ettiler, bu ta’zim tahiyyat secdesidir, ibadet secdesi değildir. “Es selât ü vesselâmu aleyke yâ Rasûlullah!” diyoruz.
Çok dikkat buyurun,
İnnallâhe ve melâiketehu yusallûne alen nebîyyi, yâ eyyuhâllezîne âmenû sallû aleyhi ve sellimû teslîmâ
Ben ALLAH ve melâikelerim Resûl-i Ekreme, Nur-u Rasûlullaha salavat-ı şerife getiriyoruz ey mü’minler siz de getirin!
O hâlde salavat-ı şerife farzdır, farz. İmam-ı Azam bizim mezhebimizde bunu hafiflettirmiştir.

alen nebîyyi, yâ eyyuhâllezîne âmenû sallû aleyhi ve sellimû teslîmâ tamamıyle Rasûlullahın potasında eriyen için farzdır. Velîyullah için farzdır.
Biz bir defa söyleriz bu farzdan kurtuluruz. Çünkü getirdiğiniz bu farz Rasûlullaha aiddir doğrudan doğruya, bir defa söylenebîlir. Gece “ALLAHumme salli alâ MuhaMMed ve âli MuhaMMed” oğlum.
“Es selâtu ves selâm sana aleyke sana olsun yâ Rasûlullah!”
“Ve inneke illâ rahmeten lil âlemîn” demektir bu. ALLAHın duası rahmeti sana olsun!
ALLAHumme, Cenâb-ı Peygamberden dozajı inerek bende olan Rasûlullah’ın Nuruna, kendine dua ediyorsun, haberin olmadan.
Yalınız çok dikkat edin muhterem İslam gardaşlar!
Meselâ Müezzin Efendi “alâ Resûlinâ salâvat” “ALLAHumme salli alâ MuhaMMed ve âl-i MuhaMMed” deriz değil mi?
Rasûlullaha salavat-ı şerife getirdik. O doğrudan doğruya Rasûlullahın cesed-i muallâlarına aiddir. Yani insanî tarafına. Bizde de insanî taraf varsa O’ndan bize gelir çok dikkat buyurunuz.
Yalınız Müezzin Efendi, teravih namazında salavat-ı şerife getireceksiniz!: “ALLAHumme salli alaaaaa MuhaMMed!” dedi mi doğrudan doğruya Nur-u MuhaMMedîdedir bunu getirmek farzdır o anda.
“salli alâaaaa MuhaMMed!” dedi mi Rasûlullahın Nuru.. “ALLAHumme salli alâ MuhaMMed ve âli MuhaMMed” demek mecburiyetindeyiz farzdır orda dikkat buyurun!
Kur'ân-ı Kerimde bile Rasûlullahın mübârek ismi iki yerde, biri Rasûlullahın Nur-u Muallâlarına âiddir, bir de cesed-i muallâlarına âiddir. Diğer taraflarda Tâ-Hâ, Elif-Lâm-Mim, el Müddesir bir çok isimlerle hitab eder. ALLAH bile Rasûlullahın MiM harfiyle başlayan ismini her yerde kullanmaz.
Yalınız bir âyet-i kerime vardır Kur'ân-ı Kerimde o aynı zamanda melekutun salavat-ı şerifesidir, aynı zamanda âyet-i kerimedir. Doğrudan doğruya Resûl-i Ekrem Efendimize aiddir. İçinde MiM harfi yoktur
İnnâ a’taynâkel Kevser. Fe salli li rabbike venhar. İnne şânieke huvel ebterbu Doğrudan doğruya Nur-u Resûl-i Ekrem Efendimizedir. ALLAH Rasûlullah Efendimize şey ediyor, içinde MiM harfi yoktur. O, o aynı zamanda İlahî Salâvat-ı şerife, aynı zamanda âyet-i kerimedir.
Ki büyükler söyler: “Borçlarını vermiş tamamıyle temiz olmuş bir insan, namaz kılar, oruç tutar, yalan söylemez
İnnâ a’taynâkel Kevser e devâm ederse Rasûlullah sallALLAHu aleyhi ve sellemi rüyâda görmeden ruhları kabz edilmez.” söylenir eski kitablarda vardır.
O halde, “ALLAHumme salli ala MuhaMMed” demek, “her AN MuhaMMed, her an alâ MuhaMMed” demektir.
Salâvat hicretin ikinci yılında emrolunmuştur. Peygamberimizin olan hakkı üzerine kaza etmektir.
Meşhur Zîmahşerî vardır büyük türk İslam âlimlerinden bu salavat-ı şerife için “vâcib” der.

İnnallâhe ve melâiketehu yusallûne alen nebîyyi, yâ eyyuhâllezîne âmenû sallû aleyhi ve sellimû teslîmâ

Âl, Arapçada kendisi demektir. Âl-i Musâ, Musâ’nın kendisi.. Âl-i MuhaMMed Resûl-i Ekremin kendisi..
Burası muhterem cemaat çok incedir incelerin incesi.. Bu inceliği anlayanlar bu taata mazhar olurlar. Bu gibilere Hakkın kelâmı âdet hilafına yani, harfsiz, savtsız, sessiz, keyfiyetini idarak edemeyerek ve yanız bir cihetten değil bütün cihetlerde sari olur ve bütün uzuvlarıyla işitirler Abdulaziz Debbağ Hazretleri “el İbriz” kitabında yazar.
Anlatmıştım Geylanî Hazretleriyle Ahmeder Rufaî Hazretlerinin yanına bir çocuk gelmiş de “ben gizleniyim de bulun” hikayesi..


Hadislerden bahsedeceğim biraz da..
Dua eden kimse Resûl-i Ekreme salavat-ı şerife etmedikçe duası perdelidir oğlum!
Dergah-ı İlahiyyede icâbet vaki’ olmaz. Tebaranî de İbni Mesud söyledi.
Rasûlullah sallALLAHu aleyhi ve sellem Efendimizin Hadisleridir. Her dua semaya çıkmaktan men’ edilmiştir. Yani uruc etmekten Cenâb-ı ALLAHa varmaktan men’ edilmiştir.

Bana selâtu u selâm olursa dua yükselir diyor Cenâb-ı Peygamber.
Yanında Ben anıldığım zaman Bana selâtu u selâm etmeyen kişinin burnu yere sürülsün! diyor.
Niçin “kafası sürünsün” demiyor. Burun rüyâya aiddir rüyâda koku yoktur bilirsiniz. “burnu yere sürülsün!”

Kim bana salavat getirmeyi unutursa ona cennetin yolu unutturulur diyor. Rasûlullah Efendimizi söylüyor.
Kim kabrim yanında Bana selât ederse, ben onu ALLAHa kasem ederim ki işitirim” diyor Cenâb-ı sallALLAHu aleyhi ve sellem.

Kim uzakta bulunursa bana salavat getirirse, bana ulaştırılır o salavat-ı şerife diyor. ALLAHın yeryüzünde seyahat eden melekleri vardır. Salavatı bana onlar ulaştırırlar diyor.
"Cuma günü bana çok salat getirin, o gün selâtlar bana arz olunur diyor Rasûlullah sallALLAHu aleyhi ve sellem.
Sabah namazından sonra iş yaparken “ALLAHumme salli ala MuhaMMed ve ali MuhaMMed”
Mayıster geldi “tamam mayıster”.. “ALLAHumme salli ala MuhaMMed ve ali MuhaMMed”..
Sen de.. öyle çekerek çekerek fabrika alt-üst olur hepisi secde etmeğe başlarlar.. seni bırakta beni dinle, ben senin 2 misli yaşındayım..
Hazreti Ali kerremullahi veche, Kerremullahi veche ne demektir? Hn?
“ALLAH onun yüzünü aziz kılsın!” demektir.
Kerremullahi veche: “ALLAH onun yüzünü aziz kılsın!” demektir.
“Ene nuktatun Taht-ı BâBâ” buyurmuş Hazreti Ali kerremullahi veche.
Çok ince derin bir manası var. “B”nin altındaki sır olan NOKTAya vakıfım ben!” der.
“B”nin altındaki NOKTAyı bilirim!” der. Bu nedir?
“B”nin yüzü yerdedir oğlum, yere bakar. Elif önünde yüzünü yere koymuştur. Bunları anlamak için çile çekmek lâzım.
İbadet eden başkadır, bilen başkadır, bilerek ibadet eden yine başkadır. İbadet edip bilen daha bambaşkadır oğlum.
Bir hadis-i Resûl-i Ekremde gözün buğusundan, gönlün kaynayışını sezen Salihler sözü anıldığı yere rahmet iner feyz ü mağfiret yağar!” diyor.
Şurada bir Velî hikayesi anlatsak vALLAHi de billâhi hadis-i Peygamberiye göre buraya Cenâb-ı ALLAHın mağfiret yağar!.
İslamda bir kalb ilmi vardır, bu bir deryadır, bu deryanın içine giren ya batar, battı mı tamamıyle batar, çıktı mı da tamamıyle çıkar. Büyük Alllah dostu velîler. Öyle olanlar nefs-i mutmainneyi aşmışlardır. Bunlar için büyük müjde âyetleri vardır. Yani nefs-i levvameyi aşmış, nefs-i mutmainney e gelmişlerdir. Onlar için,
Yâ eyyetuhen nefsul mutmainneh. İrciî ilâ rabbiki râdıyeten mardıyyeh. Fedhulî fî ibâdî. Vedhulî cennetî
Sen benden hoşnut, Rabbın senden razı sevgili kulum gir cennetime işte âyet-i kerime..
Ben bütün kainata sığmaaam, hakiki bana inananın kalbine sığarım bir hadis-i kudsîde. ALLAH Dostlarının hallerini bilmeyenler onlara saygı duymaz.
Onların iç âlemini ve akıl almayan bazı hallerini çözemeyen onlara hürmet edemez.
Hürmet, saygı bu gün menfaat içindir, yalancı münafık kimselerin mârifeti haline gelmiştir.
Onun için bir belâya uğradığınız zaman ALLAH sevgisi için belâ şarttır oğlum!
Her vilâyet halini belâ tayin eder, sebebi ALLAH sevgisi iddia edilmesin, kul kibre girmesin, tevazu içinde yüzsün diye.
Aziz cemaat bir musibet karşısında, bu felâketten dolayı ALLAHa şikâyet etmeyiniz! Zira ALLAHtan şikâyet etmiş olursunuz.
Bir zarara uğradığınız zaman bundan dolayı öfkelenip sağa sola çarpmayınız! ALLAHın takdirine isyan etmiş olursunuz!
Hiç kimsenin kadere yüklenerek hak taleb etmeye yetkisi yoktur!
“Ed-dünya sicnü'l-mümin ve cennetü'l-kâfir”
Dünya mümin için bir cehennem azabıdır kafir için cennettir.
Asrımızda Dünyayı arayan çooook, ahreti arayan çok az. Hakkı arayan azdan da az!
Hakiki imanda olan “Neden oldu?” lakırtılarını bilmez.
Bunları izaha kalkmış, baş üstüne, hoş geldi sefalar getirdi. Belâ karşısında Müslüman sabırlı olur.
Dünyada hiçbir prensibe bağlı olmayanlar rahat eder. Onlar da hiçbirine söz vermeyenlerdir oğlum! Yer onlar gibi çoğunu yuttu oğlum! Rüzgar onlar gibi nicelerinin külünü dağıttı! Şimdi arasan onlardan iz bile bulamazsın!
İşte bunlar için Resûl-i Ekrem ne buyuruyor biliyor musunuz:
Üzüntüm âhir zamanda gelecek ÜMMetim içindir!
Bu günün dünyası kainata nisbetle çok zeki çok âlim çok akıllı inasanlarla dolu bir dünya.
Müsbet ilim çerçevesinde sıkışıp kalan yalınız insan ruhu Âdemiyyet hamulesidir, halbuki diğer taraftan dünya ahrete nisbetle serseri ve delilerle doludur. Beşeriyet bu günkü kadar tarihte buhran geçirmemiştir. Eski devirlerde ızdırablar mevzi’i idi, bu gün ise cihan şümuldür.
İlimciler “ilmin nazarında dinin kıymeti yoktur” diyorlar. Dinciler de i’tiraz ederler buna. Biribirine “havv havvv” gider bunlar!
“Efendim sen kafir oldun! O dinsizdir” “Efendim, çiçek.. Tabiat yarattı” der âlim.. öteki: “Nasıl tabiat yarattı, ALLAH yarattı!” der.
İkisi de AYNını söylüyor farkında değiller, farkında değiller. Kuyruk uzunluğu farkı var arada yalnız! Aralarında mücadele var demek, ne ilimde ne de dinde hakkıyla bir şey bilmediklerinden bu hal çok dikkat buyurun. Mücadele din ile ilim arasında yoktur, olamaz. Yarı bilgi ile yarı dinli arasında vardır.
Utlubu'l ilme mine'l-mehdi ile'l-lahd" Beşikten mezâra kadar ilim tahsil ediniz!
Ikra’ bismi rabbikellezî halak. Halâkal insâne min alak. İkra’ ve rabbukel Ekrem. Ellezî alleme bil kâlem. Alleme’l- insâne mâ lem ya’lem
Kâlemle, kâlem daha dünyada kâlem icadı yokken ALLAH: “kâlemlen yaz!” diyor.
“Beşikten mezâra kadar ilim tahsil ediniz!”
“Bilenle bilmeyen bir olur mu?” âyet-i kerime..
Şimdiii pekiii, Hoca Efendiyle profösör niye birbirine “havv havvv” diyor?
Silahı, ilim-fen buldu değil mi makinalı tüfek bastı mı “prinrrttt!” diye atıyor.
Bunlar bulundu nasıl bulundu? İşte kimya makine şöyle böyle bulundu bu kitaplarla bulunmuştur!..
“Peki bunu nerde kuallanacağız?” desem o sorana..
Ulan oğlum silah ihtimalinin hedefini ilim dahi bilmez! Bunu kullanan kimsenin ahlâk ve mâneviyat şuuru tahrib olur, değil mi? Burdaki kitaplarda yoktur.
İlim ışık olduğu dakikadan itibaren dinden başka bir şey değildir.
Bu günkü medeniyet tıpkı bacakalrından biri alabildiğine uzamış diğeri kısa kalmış topal bir insan gibidir.
İnsanını vicdani ahlâk fazileti onu kullanmasıdır, “onu kullanıyım mı kullanmayım mı?” der. Fen söylemez onu bulur onu.. O halde ikisi birbiriynen beraberdir.
Onun için aziz cemaat hakiki saâdetin anahtarı aha burada asılıdır.
Semadan rahmet yağar herkesin gönlüne damla damla düşer, yağmuru deniz kuşu da alır sadef de, sadef bir damla alır İNCİ olur, öbürlerinde damlalar yok olur. İşte ALLAH sevgisi de böyledir. Damlanın düşeceği gönül sadef olur yoksa diğerlerine hiçbir şey olmaz.
Yahrucu min humel lûluu vel mercân. Fe bi eyyi âlâi rabbikumâ tukezzibân
Gaibden gelen seslere inanmak lâzım, gaib görülemeyen değil, görünmeyendir oğlum!.
“Efendim gusül temizliktir” “hee” “ abdest temizliktir” “ona da hee” “Namaz idmandır” “ona da hee” “oruç perhizdir Efendim bunların bir çok faideleri vardır”
Hep profösörler söylüyor bilmem ne profösörü söylediği gibi, dinen böyle söylemek uygun değildir.
Namaz idmandır, oruç perhizdir, abdest temizliktir, gusül temizliktir!
Dinen yasaktır bu! Bu nokta çok mühimdir, EMİRdir o kadar!
Nass olan yerde ictihad yapılmaz, şeriatte büyük kaidedir bu!.


Resim

Tevfik: Uygun düşürme. * Uydurma. Muvafık kılma. * Cenab-ı Hakkın kuluna yardım etmesi.
Mazhar: Sahib olma, nâil olma. Şereflenme. * Bir şeyin göründüğü, izhar olunduğu yer. Çıktığı yer.
Tabiin: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem sahabelerine ulşamış ve tabi olmuş büyüklerimiz.
Tebetabiin: Tabiinleri takib edip tabi olan büyüklerimiz.
Kabz: Tutmak. Ele almak. Kavramak. Almak. * Tahsil etmek.

Meşhur Zîmahşerî vardır büyük türk İslam âlimlerinden:

ZAMAHŞERÎ VE TEFSİRİ
Kaddesallahu sırrahu


Prof. Dr. İsmâil CERRAHOĞLU

İslam İlim âleminde büyük bir şöhrete erişmiş olan Mahmud b. Ömer ez-Zamahşerî, 467 11075 senesi Receb ayının 27. çarşamba günü Harizm'in büyük bir kasabası olan Zamahşer'de, Melikşahın hükümdarlığı devresinde dünyaya geldi.

Eski tarihçilerin, müslüman seyyah ve coğrafyacıların, hakkında verdikleri gösterişli bilgilerden anlaşıldığına göre, Harizm, Orta Asyanın medeni gelişmesinde büyük tesiri olan ehemmiyetli bölgelerden biridir. Müellifimiz ez-Zamahşerî, böyle bir bölgede, ilim ve âlimleri seven, çeşitli şehirlerde ilim müesseseleri inşa ettiren, cemiyet hayatını sükun ve emniyete kavuşturan, ferdi hayat yaşayışım en yüksek seviyeye ulaştıran, Nizâmu'I-Mülk gibi bir vezirin hüküm sürdüğü bir devirde
ortaya çıkmıştı. O devirde âlimler, zamanın gailelerinden uzak olarak, ilimle meşguloluyorlar, geçimIeri için başka iş sahalarında çalışmak mecburiyetini hissetmiyorlardı.

ez-Zamahşerînin ailesi hakkında fazla bir bilgiye sahip değiliz. Kendi ifadelerinden anlaşıldığına göre, dinî emirlere riayet eden bir aileden gelmektedir. Annesinin, duaları kabulolunan saliha, ince ve atıfet sahibi bir kadın olduğunu söyler. Çocukluğunda yakaladığı bir kuşun ayağının kırılmasına sebeb oluşu neticesinde, Annesi de onun ayağının kırılmasını Allahtan istemiş ve daha sonraları bu istek tahakkuk etmekle, annesini duaları kabul olunan bir kadın olarak tanıtmak ister. Babası da, sebebi pek iyi bilinmeyen bir hadise neticesinde hapsedilmiş ve hapisde iken 494/1101 senesinde vefat etmiştir. Divânu'l-Edeb adlı eserindeki şiirlerinden anlaşıldığına göre, babası, kendini dine vermiş, gecelerini ibadet, gündüzlerini oruçla geçiren, ibadetlerini aksatmıyan, âlim, edib, malı az ve ona ehemmiyet vermiyen zühd ve takva
sahibi bir insandı.

Her zaman ve her devirde olduğu gibi, o zamanda da ilim elde etmek için âlim namzedleri şehir şehir dolaşırlar, gittikleri yerlerdeki âlimlerden feyz alırlardı. ez-Zamahşeri de, böyle hir namzed olma yaşına gelince, Saman oğullarının elinde bulunan, ilim ve edep yönünden yıldızların doğduğu bir yer olan Buhâra’ya ilim almak İçin gitti. Babası vefat ettiğinde o, ilim talebi için memleketinden uzaklarda bulunuyordu. Fakir fakat muttakî bir aile içinde yetişen ez-Zamahşerî, ileride hayatına tesir edecek ilk ilmi ve edebi bilgileri hu âile muhiti içerisinden almıştı. Onun ilmı ve fikri gelişmesine en fazla tesir eden, Mahmud b. Cerir ed-Dâbbî el-Isfahanî (Öl. 507/1113) olmuştur. Bu zat dil bilgilerinde, nahivde ve edeb'te zamanının yegânesi olarak bilinir. Bir müddet Harizm'de ikamet etmiş, onun ilminden ve ahlâkından insanlar istifafle etmişlerdi. O insanlardan biri belki de en mühimmi ez-Zamahşerî idi.

el-Mufassal ve Esâsu'l-Belega adlı eserlerinde bu hocasının Lte’siri açık olarak görülür. ed- Dâbbî, ez-Zîmahşerîye sadece dil ve nahiv yönünden tesir etmemiş, aynı zamanda ona itizâlî fikirlerini de aşılamıştı. Çünkü bu zat, mantık, felsefe ve itizâl yönünde de kuvvetli ve mezhebini yaymakta hırslı bir kimse idi. Hârizm'de itizâlî fikirleri öyle sağlam bir şekilde yaymış olacak ki, artık Hârizm kelimesi, mutezile kelimesi ile
eş anlamlı bir manayn gelmeye başlamıştı. Hocası ile talebesi arasındaki bu münasebet sadece ilim çerçevesi içerisinde kalmamış, o, ez-Zamahşerîye malî yönden olduğu gibi, Onun devlet ricâli yanında şöhrete ulaşmasınada yardımı olmuştur. Nizâmu'I-Mülk yanında mevkii olan bu zât, en iyi talebesi olarak ez Zamahşerî'yi, ilim âşıkı olan bu meşhur vezire tanıtmıştı. O, Şiirlerinde Im Hziri medheder ve över. Melikşâh zamanında devlet ricâli ile olan münasebetlerinin artmasına rağmen, mal ve hırs yönünden büyük emellerine ulaşamadığı anlaşılan ez-Zamahşerî, Horasana gitti ve orada, Ebu’I- Feth Ali b. el-Huseyn el-Erdistanî ve Ubeydllah b. Nizâmi'I-Mülk'ü medh etti. Daha sonra, Selçuklulann merkezi olan Isfahan'a geldi. İslama yaptığı hüyük hizmetlerinden dolayı Melikşah'ı öven şiirler söyledi.

512 senesinde yakalandığı bir hastalık, kendisindeki mansab ve mala karşı olan aşırı hırstan onu kurtardı. Bu gibi tamahlardan kurtuluşun, melik ve hükümdarların civarından uzaklaşmakla mümkün olabileceğini anladı. Ve bu maniâlardan kurtulmak için Mekke’ye gitmeye karar verdi. Bu arada da Bağda’da uğradı. Bağdatta Ebu'I-Hattab b. d-Batar, Ebû Said eş-Şakanî, Ebu Mansur el-Hârisî'den hadis işitti. ed-Diımeganî ve eş-Şerîf eş-Şecerî gibi fâkihlerle görüştü. Daha sonra Mekke’ye giderek, fazilet sahibi el-Emîru'l-Alevî, Ubeyy b. İsâ h. Hamza b. Vahhâs'ın büyük yardımlarını gördü. ez-Zamahşerî, ilim almak için çeşitli beldeleri dolaşmış ve şöhreti ufukları aşmış olmasına rağmen, bu çeşitli bölgelerdeki hocaları kaynaklarda birer birer zikredilmemiştir.

Yukarıda saydığımız hocalarından başka, Ebu'l-Hasen Ali b. Muzaffer en-Neysâburî, Ehu'n-Nasr el-Isbahânî, Ebu Mansur el-Cevâlikî’den de ilim almıştı. Mekkede, 518 senesinden önce Sibeveyh'in meşhur "Kitab"ını Abdullah b. Talha b. Muhammed h. Abdillah el-Yâburî (Ö. 5I8/1124) den okuduğu bilinmektedir. Mekke’de biraz kaldıktan sonra eski dilcilerin yaptıkları gibi, arab beldelerini dolaşmaya başladı.
Esrâru'l-Belâğâ'da (T-R-B) maddesinde arap topraklarmdaki bütün türbelere girdiğini ve onları gördüğünü söyler. Yemende Hemedân’ı ziyaret etti ve oradaki "Âli Zerîri" övdü.

Mekke’de eserler telife yönelmiş, tedrise başlamış olmasına rağmen, ez-Zamahşerîyi, vatan hasreti ile dolu olarak Hârizme dönmeye kararlı olduğunu görüyoruz. O, Hürizm'e döndükten sonra, Harzemşah lakabını
alan Muhammed b. Anuştekin (Ö. 52l/1127) ona orada bir ev tahsis etmiş ve Ez-Zamahşerî bu zatın yanında iyi bir mevki elde etmişti. Bu zat ölünce yerine geçen oğlu Atsız (Ö. 551/1156) zamanında, müellifimizin durumu daha da sağlamlaşmıştı. Mukaddimetu'I-Edeb adlı eserini bu zata ithaf etmiştir.

ez-Zamahşerî bir ara Şam'a da uğramış, İslama büyük hizmeti dokunan, Bâtinîler ve Hristiyanlarla mücadele eden Tâcu'l-Melik (Ö.526/1132) i medhü sena etmişti. Tekrar Mekke’ye döndüğünde İbn Vahbâs'ın yardımı ile yerleşmiş ve tefsirindeki mukaddimesinden anlaşılacağı üzere, Hazreti Ebu Bekrin hilafet müddeti kadar bir zaman sürecinde Kur'ân Tefsiri "el Keşşaf" ını tamamlamıştı. Bu bereketli yer sayesinde bir çok eserleri telif etmiş olmasma rağmen, yine vatan hasreti galebe çalmış ve Mekke’den ayrılmaya karar vermişti. Memleketine dönerken 533 senesinde Bağdat'a tekrar uğradı ve hu arada bazı dile âit kitabları Ebu Mansûr el-Cevâlikî'ye okudu. Sonra vatanına döndü. Atsız'dan hürmet ve itibar gördü. 538 /1144 senesi arefesinde, Hârizm'in Cüreaniyye kasabasında vefat etti. İbn Batuta, onun türbesini gördüğünü söyler.

ez- Zamahşerî, hayatının büyük bir bölümünü ilme ve eser telifine vermiş, evlâdı ıyal mesuliyetinden uzak kalmış nadir şahsiyetlerden biridir. Böyle kıymetli eser verişinin, velûd oluşunun sebebini, Divânu'l- Edeb adlı eserindeki bir şiirinde, ana babanın, aile ve evlat terbiyesindeki güçlükleri dile getirerek "bu sebebten evlenip nesil üretmekten vazgeçtim, en güzel yol olan mesihilik (ruhbanlık) yolunu seçtim" demek suretiyle, izah etmektedir. Kısaçası o, nefsini tamamen ilmIe adamıştı.
Talebeleri ve eserleri onun indinde, sulbünden gelecek nesilden daha hayırlı idi. Hakikaten müellifimiz, kendisi hakkında söylenenlere bihakkın layık olmakla beraber, Mutezile mezhebinin görüşlerini benimsemiş ve o fikirleI'in yayıcısı olması yönünden ağır tenkidlere uğramıştır. Fıkıhda Hanefi mezhebine mensubdu. Bir ayağı topal ve takma idi. Ayağının kırılması hususunda kaynaklar üç rivayet zikrediyorlarsa da, şüphe yok ki bu üç rivayet bir birinin mütemmimi kabilindendir. Bu rivayetlerden birincisi, çocukluğunda yakaladığı bir kuşun ayağının kırılmasına sebeb oluşu neticesinde Annesinin de onun ayağının kırılması için dua etmesi;
İkincisi, ilim almak için şehirden şehire dolaşırken, çok soğuk bir günde ayağının donması neticesinde kopması; Üçüncüsü ise, ilim almak için yaptığı seyahatlerin birinde bindiği hayvandan düşmesi neticesinde
ayağının kırılmasıdır. Bu üç haber genellikle kaynak eserlerde ayrı ayrı geçer. Bazen beraberce bulunur, bazende bunlardan biri diğerlerine tercih edilir. Halbuki her üç haber de aynı hadise içerisinde varid olması
mümkündür. Zira coğrafyacılar, Harizm bölgesinin soğuğunu anlatmakla bitirememektedirler. O bölgede seyahatlerde donan insanlar pek çoktur.
ez-Zamahşerî de ilim için yaptığı seyahatlerin birinde ayağı donmuş ve bu halde iken bindiği hayvandan düşmüş olabilir. Tıbben sabittir ki, donan bir uzuv sert bir, yere çarpınca kırılıp kopabilir. Çocukluğunda
bir kuşun ayağını kırmış olması ve annesinin bedduası bu hadiseden sonra çağırışım yapılmak suretiyle hadisenin içerisine girmiş olabilir.
Kısacası bu üç rivayet, kanaatımızca aynı hadisenin çeşitli yön lerinin ifadelerinden başka bir şey değildir.

ez-Zamahşerî, şüphesiz asrının imâmı, edeb ve nahiv ilimlerinde meseller darbeden faziletli bir nahivci idi. Tefsirde, nahivde dilde, edebde ve diğer ilimIerde delici bir zekâya mâlikti. Böyle bir zatın etrafında
pek çok talebe toplanmış, onlara, edeb, dil, tefsır, hadıs, nahiv konularını öğrettiği gibi, mensub bulunduğu mutezile akide sistemini de öğretmekten ve onları kendi mezhebine davetten geri kalmamıştır.


Meşhur talebderinden bir kaçını zikredelim:

Tabaristânda, Ebu'l Mahâsın İsmail b. Abdillah et-Tavili,
Abyurt'da, Ebu'l-Mahâsın Abdurrahim b. Abdillah el-Bezzâ'r,
Zamahşer'de, Ebu Amr Amir b. el-Hasen es-Simsar,
Semerkant'da, Ebu Sa'd Ahmed b. Mahmud eş-Şatı,
Harizm'de, Ebu Tahir Samân b. Abdilmelik el-Fakih.

Bunlardan başka, Muhammed b. Ebi'l-Kâsım Baycuk Ebu'l-Fadl el-BukâH el-Harizm'i Zeynu'I.Meşayih, Ya'kub b. Ali b. Muhammed b. Ca'fer Ebu Yusuf el-Belhi, Ali b. Muhammed b. Ali b. Ahmed b.
Mervan el-Kumranİ el-Harızmİ Abu'l-Hasen, el.Muvaffak b. Ahmed b. Ebi Sa'id İshak Ebu'l-Müeyyed, Uleyy b. Hamza b. Vahhas Ebil't-Tayyib, onun meşhur talebelerinden birkaçıdır.

Geniş ilim sahibi ve çeşitli ilimIerde şöhrete ulaşmış olan ez Zamahşerînin, gerek hayatını ve gerekse eserlerinin tahkiklerini yapanların verdikleri bilgilerden istifade ederek, eserlerini basılmış olanlar ve basılmamış olanlar olarak iki gurubda sıralamamız mümkündür.


Basılmış olanlar:

- el-Keşşaf an Hakâiki't-Tenzil ve Uyuni'l-Ekâvil fi Vücuhi't- Te'vil.
- el-Fâik fi Garibi'l-Hadis.
- Kitabu'l-Cibıil ve'l-Emkine ve'l-Miyah.
- Nevâbiğu'I- Kelim veya (el-Kelim en-Nevâbiğ).
- Etvâku'z- Zeheb (en-Nesaihu's-Sıgar).
- Makâmât (en.Nesaihu'I-Kibâr).
- Şerhu Makâmât.
- Rebiu'l-Ebrâr ve Nususu'I-Ahbâr.
- el- Unmûzec.
- el- Mufassal fi Sin'ati'l- İ'rab.
- el.Mufred ve'l-Muellef.
- el-Muhâccât ve'l-Mütemmem
- Esasu'l-Belâlga.
- Mukaddimetu'I- Edeb.
- el-Kustâsu'l-Müstakim fi İlmi'l-Arûz.
- el-Mustaksâ. fi Emsâli'l- Arab.
- A'cebu'I-Aceb fi Şerhi Lâmiyeti'l-Arab.
- ed- Durr ed-Dâ' ir el-Muntahab fi Kinâyât ve'stârât ve Teşbihâti'l- Arab.
- Hasâisu'l- Aşereti'l- Kirâmi' l- Berere.
- Mesıle fi Kelimeti'ş- Şehâde.


Çeşitli kütüphanelerde yazma halinde bulunan veya kaybolması muhtemel olan diğer eserleri:

- Nüketu'l-A'rab fi Garibi'l- I'rab.
- Şerhu'l-Mufassal.
- Şerhu Kitâbı Sibeveyh.
- Muhtasaru'l-Muvafaka Beyanu Ehli'l- Beyti ve's-Sahabe.
- Minhâc fi Usuli'd- Din.
- Nuzhetu'l-Mütenis ve Nahzate'l-Muktebis (ez-Zamahşerîye ait olmadığı da söylenir).
- Ruusu'I- Mesâil.
- er-Râid fi'l- Ferâid.
- Kitabu Müteşâbihi Esmai'r.Ruvât.
- Kitabu Şakfâiku'n-Nu'mân.
- Tesliyetu'd-Dârir.
- Divânu Hutab.
- Divânu Resâil.
- el-Emâli fi Kullî fenn.
- Hiâiye ale'I- Mufassal.
- el-Mufred ve'l-Murekkeb.
- Samîmu'l- Arabiyye.
- Cevâhiru'l- Luga.
- Kitabu'l- Ecnâs.
- el-Esma ve'l-Luga.
- Sevâiru'l- Emsâl.
- Risâletu'l- Mesele.
- Mu'cemu'I-Hudûd.
- Dâlletu'n-Nâşid.
- Kitabu Akli'l- Kullî.
- Risâletu'l- Esrâr.
- Divunu't- Temsil (TemessüI).
- er-Risâletu'n- Nâsiha.
- Divânu Şi'ir.
- Kitâbu'ş- Şâfi.
- Ruhu'l- Mesâil.
- el- Muhâdarât.
- Marsiyye.
- Esraru't- Takdis.
- Esrâru'l- Mevadi' .
- er- Risâletu'l- M ubkiyye.
- Ziyâdetu'I- Nüsûs.
- Şerhu Ebyâti'l- Keşşâf:
- Şahu Muhtasari'l- Kâdurî.
- Talebetu'l- Ufât fi Şerhi't- Tasarrufât.
- Fususu'l- Ahbâr.
- Fususu'n- Nusûs.
- Kelimetu' l- Ulemâ.
- Menâsiku'l- Hacc.
-Nesâihu'l- Mülûk.


Bu eserler, ez. Zamahşerînin hereketli ilim hayatının delilleridir. ez. Zamahşerînin bu çalışmaları genellikle bidayette edeb, dil ve nahiv yönlerinde ağırlığını gösterir. Bunlardan başka tefsir, hadis, ve fıkıh
sahasında da eserler yazmıştır. Ez Zarnahşerînin bu eserlerinin herbiri, nefislerde ve asrının sosyal bozukluklarında birer ihtilal meydana getirecek mahiyettedir. Bu esederde felek ve nücuma dair bilgiler, sultan ve emirecre nasihatler, ilim adamlarının izzeti nefis sahibi, mütevazi ve sabırlı olmalarına dâir tavsiyeler, halka öğütler ve taklitten sakınmalarına dair vaazlar, mukallidlere, rüşvet alan kadılara ve mala perestij edenlere, dinlerini dünya ile değişenlere hücümlar ve târizler vardır.


Abdulaziz Debbağ Hazretleri “el İbriz” kitabında yazar:

Abdulaziz Debbağ kaddesallahu sırrahu:

Abdülazîz b. Mes'ûd b. Ahmed ed-Debbâş el-Hasenî el-Bekrî (ö. 1132/1720), Hızıriyye tarikatının kurucusu olarak kabul edilen Faslı mutasavvıftır. 1090'da (1679) Fas'ta doğdu. Görüş ve düşüncelerinin nakledildiği “el-İbrîz” adlı eserde devrinin gavs'ı olarak tanıtılmasına rağmen hayatı hakkında yeterli bilgi yoktur. Kaynaklar ona nisbet edilen bu eseri zikretmekle yetinirler.
Kendisiyle Receb 1125'te (1713) tanıştığını, şeyhinin o sıralarda otuz beş yaşında olduğunu söyleyen müridi ve el-İbrîz'in derleyicisi Ahmed b. Mübarek (ö, 1156/1743), onu eşi bulunmayan tasarruf sahibi bir velî olarak anmasına, Allah, Kur'an, kâinat ve insan hakkında söylediği her sözü mutlaka kabul edilmesi gereken ilâhî bir sır gibi göstermeye çalışmasına karşılık, hayatının ana çizgileri konusunda doyurucu bilgi vermez. Meselâ, adı geçen eserde şeyhinin henüz kırk bir yaşını tamamlamadan öldüğünü birkaç defa tekrarlamasına rağmen ölüm tarihi ve sebebinden hiç bahsetmez.
Bununla beraber bizzat Debbâğ, el-İbrîz'de kendisinin Hz. Peygamber'in rüyadaki emirleri üzerine gerçekleşen bir evliliğin meyvesi olduğunu söyler ve büyük bir velî olacağının doğumundan çok önce haber verildiğine dikkat çeker; Hz. Hasan soyundan olduğunu, âlim ve tasavvufa ilgi duyan bir ailenin ikinci çocuğu olarak 1679'da dünyaya geldiğini, 1699'da annesini kaybedince babasının ikinci defa evlen-diğini anlatır. Ayrıca soyunun ve tarikat silsilesinin Hz. Ebû Bekir'e dayandığını, dolayısıyla Sünnî ve Sıddîkî olduğunu, onun sırlarının vârisi bulunduğunu belirtir. İlk şeyhi Hızır'ın yanı sıra on Sıddîk şeyhten feyz aldığını, annesini kaybettiği yıl, daha sonra evleneceği kadının ve ondan doğacak iki oğlu ile kızının kendisine açık bir şekilde gösterildiklerini ve her şeyin gördüğü gibi gerçekleştiğini ifade eder.

Ahmed b. Mübârek'in, onun hem “Ümmî” bir zat olduğunu sık sık tekrarlaması, hem de bütün âlemlere, dillere, geçmişe, içinde yaşanılan zamana ve geleceğe ait bilmediği ve bilemeyeceği hiçbir şeyin bulunmadığını ilâve etmesi, gerçeği ifadeden çok, onu tam anlamıyla bir “İnsân-ı kâmil” olarak takdim etme gayretiyle açıklanabilir. Çünkü el-İbrîz'in muhtevasından Abdülazîz ed-Debbâğ'ın hadis, tefsir, fıkıh ve kelâm İlimlerini iyi bildiği, mükemmel bir tasavvuf kültürüne sahip bulunduğu, Bâyezîd-i Bistâmî, Hallâc, Hakîm-i Tirmîzî, Gazzâlî, İbnül-Arabî, İbnü'l-Fârız ve benzerlerinin nübüvvet, velayet, keşf ve varlık hakkındaki görüşlerini okuduğu anlaşılmaktadır. (bk. TDV İslam Ansiklopedisi, Abdülaziz Debbağ md.)


Resim

وَلَمَّا جَاء مُوسَى لِمِيقَاتِنَا وَكَلَّمَهُ رَبُّهُ قَالَ رَبِّ أَرِنِي أَنظُرْ إِلَيْكَ قَالَ لَن تَرَانِي وَلَكِنِ انظُرْ إِلَى الْجَبَلِ فَإِنِ اسْتَقَرَّ مَكَانَهُ فَسَوْفَ تَرَانِي فَلَمَّا تَجَلَّى رَبُّهُ لِلْجَبَلِ جَعَلَهُ دَكًّا وَخَرَّ موسَى صَعِقًا فَلَمَّا أَفَاقَ قَالَ سُبْحَانَكَ تُبْتُ إِلَيْكَ وَأَنَاْ أَوَّلُ الْمُؤْمِنِينَ

Resim---Ve lemmâ câe mûsâ li mîkâtinâ ve kellemehu rabbuhu kâle rabbi erinî enzur ileyk(ileyke), kâle len terânî ve lakininzur ilel cebeli fe inistekarre mekânehu fe sevfe terânî fe lemmâ tecellâ rabbuhu lil cebeli cealehu dekkan ve harra mûsâ saıkan, fe lemmâ efaka kâle subhâneke tubdu ileyke ve ene evvelul mu’minîn: Musâ tayin ettiğimiz vakitte (Tûr'a) gelip de Rabbi onunla konuşunca «Rabbim! Bana (kendini) göster; seni göreyim!» dedi. (Rabbi): «Sen beni asla göremezsin. Fakat şu dağa bak, eğer o yerinde durabilirse sen de beni göreceksin!» buyurdu. Rabbi o dağa tecellî edince onu paramparça etti, Musâ da baygın düştü. Ayılınca dedi ki: Seni noksan sıfatlardan tenzih ederim, sana tevbe ettim. Ben inananların ilkiyim.
(A’raf 7/143)

إِنَّ اللَّهَ وَمَلَائِكَتَهُ يُصَلُّونَ عَلَى النَّبِيِّ يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا صَلُّوا عَلَيْهِ وَسَلِّمُوا تَسْلِيمًا
Resim---İnnallâhe ve melâiketehu yusallûne alen nebîyyi, yâ eyyuhâllezîne âmenû sallû aleyhi ve sellimû teslîmâ: ALLAH ve melekleri, Peygamber'e çok salevât getirirler. Ey müminler! Siz de ona salevât getirin ve tam bir teslimiyetle selâm verin.
(Ahzâb 33/56)

وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا رَحْمَةً لِّلْعَالَمِينَ
Resim---Ve mâ erselnâke illâ rahmeten lil âlemîn: (Resûlüm!) Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.
(Enbiyâ 21/107)

إِنَّا أَعْطَيْنَاكَ الْكَوْثَرَ
Resim---"İnnâ a’taynâkel Kevser: (Resûlüm!) Kuşkusuz biz sana Kevser'i verdik.
(Kevser 108/1)

فَصَلِّ لِرَبِّكَ وَانْحَرْ
Resim---Fe salli li rabbike venhar: Şimdi sen Rabbine kulluk et ve kurban kes.
(Kevser 108/2)

إِنَّ شَانِئَكَ هُوَ الْأَبْتَرُ
Resim---İnne şânieke huvel ebter: Asıl sonu kesik olan, şüphesiz sana hınç besleyendir.
(Kevser 108/3)

يَا أَيَّتُهَا النَّفْسُ الْمُطْمَئِنَّةُ
Resim---Yâ eyyetuhen nefsul mutmainneh: Ey iyiden iyiye inanmış, şüpheden kurtulmuş can.
(Fecer 89/27)

ارْجِعِي إِلَى رَبِّكِ رَاضِيَةً مَّرْضِيَّةً
Resim---İrciî ilâ rabbiki râdıyeten mardıyyeh: Dön Rabbine, ondan râzı olarak ve rızâsını kazanmış bulunarak.
(Fecer 89/28)

فَادْخُلِي فِي عِبَادِي
Fedhulî fî ibâdî: Artık katıl kullarımın arasına.
(Fecer 89/29)

وَادْخُلِي جَنَّتِي
Resim---Vedhulî cennetî: Ve gir cennetime.
(Fecer 89/30)

اقْرَأْ بِاسْمِ رَبِّكَ الَّذِي خَلَقَ
Resim---Ikra’ bismi rabbikellezî halak: Yaratan Rabbin adıyla oku.
(Alak 96/1)

خَلَقَ الْإِنسَانَ مِنْ عَلَقٍ
Resim---Halâkal insâne min alak: O insanı bir alâkadan (embriyodan) yarattı.
(Alak 96/2)

اقْرَأْ وَرَبُّكَ الْأَكْرَمُ
Resim---İkra’ ve rabbukel Ekrem: Oku, Rabbin en büyük kerem sahibidir;
(Alak 96/3)

الَّذِي عَلَّمَ بِالْقَلَمِ
Resim---Ellezî alleme bil kâlem: Ki O, kâlemle (yazmayı) öğretendir.
(Alak 96/4)

عَلَّمَ الْإِنسَانَ مَا لَمْ يَعْلَمْ
Resim---Alleme’l- insâne mâ lem ya’lem: İnsana bilmediğini öğretti.
(Alak 96/5)

أَمَّنْ هُوَ قَانِتٌ آنَاء اللَّيْلِ سَاجِدًا وَقَائِمًا يَحْذَرُ الْآخِرَةَ وَيَرْجُو رَحْمَةَ رَبِّهِ قُلْ هَلْ يَسْتَوِي الَّذِينَ يَعْلَمُونَ وَالَّذِينَ لَا يَعْلَمُونَ إِنَّمَا يَتَذَكَّرُ أُوْلُوا الْأَلْبَابِ
Resim---Em men huve kânitun ânâel leyli sâciden ve kâimen yahzerul âhırete ve yercû rahmete rabbih(rabbihî), kul hel yestevîllezîne ya’lemûne vellezîne lâ ya’lemûn(ya’lemûne), innemâ yetezekkeru ulûl elbâb: Yoksa geceleyin secde ederek ve kıyamda durarak ibadet eden, âhiretten çekinen ve Rabbinin rahmetini dileyen kimse (o inkarcı gibi) midir? (Resûlüm!) De ki: Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Doğrusu ancak akıl sahibleri bunları hakkıyla düşünür.
(Zümer 39/9)

يَخْرُجُ مِنْهُمَا اللُّؤْلُؤُ وَالْمَرْجَانُ
Resim---Yahrucu min humel lûluu vel mercân: İkisinden de inci ve mercan çıkar.
(Rahmân 55/22)

فَبِأَيِّ آلَاء رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ
Resim---Fe bi eyyi âlâi rabbikumâ tukezzibân: Şu halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
(Rahmân 55/23)

وَأَمَّا بِنِعْمَةِ رَبِّكَ فَحَدِّثْ
Resim---Ve emmâ bi ni’meti rabbike fe hadis: Rabbinin nimetlerini ise durmayıp söyle!
(Duhâ 93/11)

يَخْرُجُ مِنْهُمَا اللُّؤْلُؤُ وَالْمَرْجَانُ
Resim---Yahrucu min humel lûluu vel mercân: İkisinden de inci ve mercan çıkar.
(Rahmân 55/22)

فَبِأَيِّ آلَاء رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ
Resim---Fe bi eyyi âlâi rabbikumâ tukezzibân: Şu halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
(Rahmân 55/23)

مَّا كَانَ مُحَمَّدٌ أَبَا أَحَدٍ مِّن رِّجَالِكُمْ وَلَكِن رَّسُولَ اللَّهِ وَخَاتَمَ النَّبِيِّينَ وَكَانَ اللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمًا
Resim---Mâ kâne muhammedun ebâ ehadin min ricâlikum, ve lâkin resûlallâhi ve hâtemen nebîyyin(nebîyyine), ve kânallâhu bi kulli şey’in alîmâ: Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir; ancak o, ALLAH'ın Resûlü ve peygamberlerin sonuncusudur. ALLAH, her şeyi bilendir.
(Ahzâb 33/40)

وَيَسْأَلُونَكَ عَنِ الرُّوحِ قُلِ الرُّوحُ مِنْ أَمْرِ رَبِّي وَمَا أُوتِيتُم مِّن الْعِلْمِ إِلاَّ قَلِيلاً
Resim---Ve yes’elûneke anir rûh(rûhı), kulir rûhu min emri rabbî ve mâ ûtîtum minel ilmi illâ kalîlâ: Sana ruh'tan sorarlar; de ki: "Ruh, Rabbimin emrindendir, size ilimden yalnızca az bir şey verilmiştir."
(İsrâ 17/85)

Resim

Şeytan, Resûlullahı, bulutu suyu koyunu temessül edemez:

Resim---Ebû Hüreyre (ra) şöyle demiştir: Resûlullah buyurdu ki: “Benim adımı (kendinize, yahut birbirinize) takınız. Künyemi (yani Ebü’l-Kāsım künyesini) de takınmayınız. (Şu da mâlûm olsun ki), her kim beni rüyâda görürse gerçekte beni görmüş olur. Zira şeytan benim süretime temessül edemez. Bir de, her kim benim ağzımdan bilerek yalan uydurursa cehennemdeki yerine hazırlansın.” (Buhari, İlim, 30)

Resim---Rasûlullah sallALLAHu aleyhi ve sellem: "Rüyâsında beni gören, (hak olarak) beni görmüştür, çünkü şeytan benim (suretim) le hayale giremez."
(Buhārî, Ta‘bir, 10/13.)

Resim---Rasûlullah sallALLAHu aleyhi ve sellem: "Beni rüyâda gören, hakikaten görmüştür, çünkü şeytan benim şeklime giremez."
(Müslim, Rü'yâ, 1/10)

Resim---Resûlullah sallALLAHu aleyhi ve sellem : "Dua sema ile arz arasında mevkûftur (durdurulmuş, tutuklu, bağlı). Ta ki senin peygamberinin üzerine salâvât getirinceye kadar-Bana salat okunmadıkça, ALLAH'a yükselmez. “Beni hayvana binen yolcunun maşrabası yerine tutmayın. Bana, duanızın başında, ortasında ve sonunda salat okuyun!” buyurdu
(Ömer radiyALLAHu anhu’dan; Tirmizî, Salat 352, (486)

Resim---Resûlullah sallALLAHu aleyhi ve sellem: “Bana ve benim ehli beytime salat-ü selâm getirmedikçe, dua, Cenab-ı Hakk’a perdelidir.” buyurdu.
(İbni Mes’ud radiyALLAHu anhudan; Taberanî)

Resim---Resûlullah (sallALLAHu aleyhi ve sellem): “Ragime enfü raculin zükürtü indehu felem yusallî aleyye: yanında adım zikrolunup da bana salâvât getirmeyen kimsenin burnu sürtülsün!" buyurmuştur.
(Tirmizî, Daavat 100; İ.Ahmed N/254)

Resim---Resûlullah sallALLAHu aleyhi ve sellem: “Kim bana salâvat okumayı unutursa, ona cennetin yolu unutturulur” buyurdu.
(Beyhakî)

Resim---Ebû Hüreyre'den: “Rasûlullah sallALLAHu aleyhi ve sellem: «Kabrimin yanında bana salâvat getiren her kişiyi işitirim; uzaktayken salâvat getiren herkese ise muttali kılınırım» buyurdu.
(Kadı lyâz, eş-Şifâ bi-Ta'rîfi Hukûkı'l-Mustafa, Mısır 1950, ll/63-64).

Resim---Ebû Ya'lâ el-Mevsılî, Müsned'inde (Musâ b. Muhammed b. Hıbbân - Ebûbekr el-Hânefî - Abdullah b.,Nâfi' - Ala b. Abdirrahmân tarîkıyla) Hasen b. Alî 'den Resûlüllah'ın şöyle buyurduğunu nakleder: «Evlerinizde namaz kılınız, oraları kabir hâline getirmeyiniz. Benim odamı da (gelegide) bayram yerine çevirmeyiniz. Bana salât ve selâm getiriniz. Şüphesiz getirdiğiniz salât ve selâmlar bana iletilir»
(Aclunî, Keşfü'l-Hafâ 2/25)

Resim---Rasûlullah sallALLAHu aleyhi ve sellem: "Yeryüzünde ALLAH'ın seyyah melekleri vardır. Onlar ümmetimin selâmını (anında) bana tebliğ ederler."
(İbnu Mes'ud’dan; Nesâî, Sehv 46, (3, 43)

Resim---Rasûlullah sallALLAHu aleyhi ve sellem: "Cum'a, en hayırlı günlerinizden biridir. Hz. Adem aleyhisselâm(ıntoprağı) o gün yaratıldı, o gün kabzedildi. (Kıyamette Sur'a) o gün üflenecek, sayha da o günde olacak. Öyleyse o gün bana salâvatı çok okuyun. Zira salâvatlarınız bana arzedilir." Orada bulunanlar: "Salâvatlarımız size nasıl arzedilir? Siz çürümüş olacaksınız!" dediler. Aleyhissalâtu vesselâm: "ALLAH Teala Hazretleri, Arz'a peygamberlerin cesedlerini yemeyi haram kıldı" buyurdular.”
(Evs İbnu Evs ‘den; Ebû Davud, Salât 207, (1047); Nesâî, Cum'a 5, (3, 91,92)

Resim---Rasûlullah sallALLAHu aleyhi ve sellem: “ALLAH celle celâluhu:
مَا وَسِعَنِى سَمَاۤئِى وَلاَاَرْضِى وَلٰكِنَّ وَسِعَنِى قَلْبُ عَبْدِىَ الْمُؤْمِنِ “Ben göklere ve yere sığmam, fakat mü’min kulumun kalbine sığarım.” buyurdu.” Buyurdu..

(El-Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ 2:165; İmam ı Gazâlî, İhyâ-u Ulûmiddîn, 3:14.)

Resim---Rasûlullah sallALLAHu aleyhi ve sellem:Dünya mü'minin zindanı, kafirin ise Cennetidir”
(Müslim, Cennet, 1.)

Resim---Rasûlullah sallALLAHu aleyhi ve sellem:"Üzüntüm, Âhir zamanda gelecek Ümmetim içindir".
( Sırru’l- Esrar, S.23.)

Resim---Rasûlullah sallALLAHu aleyhi ve sellem: “İlim Çin'de de olsa talep edin! Öğrenin!” (Beyhakî)

Resim---Rasûlullah sallALLAHu aleyhi ve sellem: “Beşikten mezâra kadar ilim öğrenmeye çalışınız!”
(Şir'a)

Resim---Rasûlullah sallALLAHu aleyhi ve sellem: “İmran ibn-i Husayn (RadiyALLAHu anhu)'ın anlattığına göre, İmran Kur'ân okuyan, arkasından buna mukabil halktan dünyalık taleb eden birisine rastlamıştı. İnna lillâhi ve inna ileyhi râciun deyip arkasından şu açıklamayı yaptı:Hz. Peygamberimiz (SallALLAHu aleyhi vesellem)'in şöyle dediğini işittim. - Kim Kur'ân okursa (isteyeceğini) ALLAH'tan istesin. Zira bir takım insanlar zuhur edecek. Onlar Kur'ân okuyup okudukları mukabilinde halktan dünyalık isteyecekler.”
(Kütüb-i Sitte, Cild 3, Hadîs No: 434; Tirmizî, Sevâbu'l-Kur'ân 2918)

Resim---Rasûlullah sallALLAHu aleyhi ve sellem: “Kim Kur'ân öğretme karşılığında bir ok yayı alırsa, kıyamet günü ALLAH ona cehennem ateşinden yapılmış bir yay takar.”
(Râmûzu'l-Ehâdîs, Hadîs No: 4928) Kütüb-i Sitte, Cild 16, Hadîs No: 5787)

Resim---Rasûlullah sallALLAHu aleyhi ve sellem: “Cehennemde, kendisinden cehennemin her gün dörtyüz kere ALLAH'a sığındığı bir vadi vardır. Bu vadi ümmeti Muhammed'den olan mürâ-i hafızlar, ALLAH rızası için tasadduk etmeyenler, gösteriş için hacca gidenler, gösteriş için savaşanlar için hazırlanmıştır.” “İnsanlara öyle bir zaman gelecek ki, avam halk Kur'ân okuyacak ibadete kendini verecek, (fakat) bid'at ehlinin işleri ile meşgul olacaklar, hissetmediklere yerden şirke sapacaklar. Söz ve ilimleri vasıtası ile rızık elde edecekler, din-i âlet ederek dünyalık edinecekler. İşte bir gözü kör deccalın uyduları bunlardır.”
(Râmûzu'l-Ehâdîs, Hadîs No: 1658, 6255)

EMÂNet ve AHD NOKtası:

ASL -> ASLiyyet NOKtası -> EVVELi..
AYN -> AYNiyyet NOKtası -> BÂTINı..
AKL -> AKLiyyet NOKtası-> ZÂHİRi..
AKB -> AKiBiyyet NOKtası -> ÂHİRii..

İMaM Ali kerremullahi veche’nin:
“İLiM bİR NOKta idi onu câhiller ÇOĞlattı!”
BUYUrduğunun MÂNÂsı, RUHu, SıRRı bu İLK NOKtadır..

İMaM Ali kerremullahi veche:
“Her İLiM “Besmele” ye, o dahi “ﺐ - Be” harfine, o dah, Be harfinin altındaki “.” NOKta da mündemic*tir, derc edilmiştir, toplanıp içinde CEM’ edilmiştir.”
BUYUrduğunun da MÂNÂsı, RUHu, SıRRı bu İLK NOKtadır..


*Mündemic: İndimac eden, dürülüp sarılan, içine sokulmuş olan. İçine alınmış olan.

Velâyet ŞAHımız İmam Ali kerremullahi veche ne güzel Buyurmakta ki: “Tüm Kur'ân-ı Kerim Fâtihaya, Fâtiha Besmeleye, Besmele “Be- ب ” Harfine DERC edilse-yoğunlaştırılıp içine sokulsa; BEN o “Be” Harfinin NOKTAsı Olurum!” buyurmaktadır.

Ondandır ki Ali kerremullahi veche Sırrına eren İLİM Şehrine SALLeder-ULAşır..

Resim---Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “Ben ilmin şehriyim Ali kapısıdır. Şehre girmek isteyen kapıdan girmelidir!.” buyurdu.
(Hazreti İbn-i Abbas’dan; Hâkim-i Nişaburî Müstedrek C. 3 S. 126)

Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: Münir DERMAN (ks) SOHBETLERİ-37

Mesaj gönderen Gul »

Resim

AŞKın ->İZİ-dir cÂN HoCAM!
BİZ”in BİZİ-dir cÂN HoCAM!
kuL ihvÂNi ->cÂN DAMmLası
BİZ DEnİZİ”dir cÂN HoCAM!..


ZEVK 6203

TEKe TEKte cAN DERmÂNım!. ->hER HÂLinde >HeYyÂreYydi!
Nice HaKk ÂŞIKın GÖRdüMm!. -> SıRR-ı SıFıR >SeYyÂreYydi!
>HAKiKÂT-ı MuhaMMedde ->YOL İZİ-dir MüNÎR DErmÂN!
Nice LÂF cÂNbÂZı ÇIKtı -> YELLenmeden ->TeYyÂreYydi!.


07.08.14 >15:45
Resimbrsbrs..tktktrstttdllmglgnllmm…


DEmem o ki;

LÂF cÂNbÂZı: hani vardır ya HaYyatta “cÂNımı VERirim!” DER de SAÇının TELini gurbÂN eder vallahi.. işte o insancıklar!.

“YELLenme”den ->TeYyÂreYydi: YıLLar önceydi Aksaray ULU CÂMide CUMÂ CEM’indeydik sol yanımda “Derbendli DELi”mİZ vardı.. ara sıra uyanmış AsLÂN gibi homurdanıp beni de ürkütüyordu.. Minberdeki vâiz ise coştukça coşuyordu ve de can kulağıyla dinleyen halk ise herc ü mercdi.. ben pek kulak vermemekteydim.. birden BİZim ASLAN ipimİZi Kırdı ayağa fırladı: “Ulan “Ossuruktan TeYYÂRRe” herif!.. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem TEK-bir CÜMMLe buyurdu!. sen ise sabahtan beri uydurup uydurup “DEDİ ki.." diyorsun.. yeter ulannn!.” dedi ve sâkin bir sesle hadisin tek CÜMMLelik Arapçasını fasih bir Arapçayla okuyup oturdu ağlayarak.. hâlâ İçim yanar ki Arapça da BİLmezdi.. deyü… ve ben niCE DERMÂNcı gördüm ki DEmeye de DEğmezler!..
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: Münir DERMAN (ks) SOHBETLERİ-37

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

TOHUM >ÖZÜnden DİRİLir!
hER cÂN sÖZÜnden DİRİLir!
->KAPI KıtMÎRi >OL-ÂN-Lar
->gÖNüL gÖZÜnden DİRİLir!.


ZEVK 6213

MüNİR DERmÂN ->CEMüL- CEMde ->ALLAH DOSTu AYNen-ASLIn!
->Sı R R-ı S I F I R I-n -> mAHrEMde.. ->FaZL-ı FeRÂSETin fASLın!
->K u l İ h v  N i-n ->İBNül- DEM de ->el L A T î F -in >LeTâFeTi!
->HÂL-i HAZIR->HUZUR ->HEM de.. ->HAKk-ta MuhaMmedî hASLın!.


09.08.14 >23:24
brsbrsshri..tktktrstsszısszvdylnzz..


Resim

EbdÂL-ü-EbRÂR ->ELisÎn!
AHyÂR-ü-AHrÂR ->yELisÎn!
DELi Doktor!”sun DEsÎnLer
->AHKÂR-ü-AHDÂR DELisÎn!.

Resim

RÛHun ŞÂD OLsun SuLtÂNım!
KaBRin NÛR dOLsun SuLtÂNım!
TEKe TEK TEKKemde ->TEK-BİR
HAKK’a ->Hak yOLsun SuLtÂNım!..


Resim

El HaKk el HaYy HEP-HİÇimde
BİLinemEZ -> bİR bİÇim”-de
->KARA SEVdÂM ->ALev ALev
MORGÜL yANgını” -> İÇİMde!..


Resim

“DERDin dOKU”-sunda HoCam
“DERmÂN OKU!”-sunda HoCam
BURcu BURcu -> HasBî HİZMEtt
“HASsret kOKU!”-sunda HoCam!..cÂN HoCam!..

Resim
Cevapla

“SOHBET - 37” sayfasına dön