Münir DERMAN (ks) SOHBETLERİ-51

Cevapla
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Münir DERMAN (ks) SOHBETLERİ-51

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

Resim İFLAH OLANLAR

Yüce HÂLIK bütün kâinatı kusursuz yaratmıştır.
Şimdi, hepimiz veliyyullah olsak duâ etsek güneş gerisin geri doğmaz, vakti gelecektir. Gerisin geri doğarsa ALLAH’ın bu âyetine göre demek ki hatâlı yaratılmıştır.
Onun için, duâyı yaparsınız kuyruğa girersiniz. Otobüste bile kuyruğa giriyorsunuz. Sinemâya bilet alırken kuyruğa giriyorsunuz. Akşam Ramazan’ın güzel kokularını burunlara getiren pide almak için kuyruğa giriyorsunuz. “Efendim öne git! Önn..” Millet mırıldanmaya başlar. Sen de utanırsın.
Onun için “duâ ettim kabul edilmedi” diye katiyen İslâm Dîni’nde keder yoktur.
Duâ, muhakkak zamânı geldiği zaman müstecab olur.
Bulut gelir, yağmur dolu, bakarsın “aman kuraklık var” zamânı gelmedi mi bulut gider. “Ve sahabun hayrun lehu matarun”İçi yağmur dolu bulut gelir tepeye.
Faksıt makzayati’l- araci” Vakit gelmediği için eşref saat gelemediği için çeker bulut gider.
Eğer duânız sıraya girmişse dünyâda da olmamışsa ahrette önünüze çıkar duânız.
Hadis-i kudsî ve Hadis-i Peygamberî var. Bir adamcağız ahrete intikal etmiş dünyâda bir iyiliği yokmuş ama adam musallî adammış bakmış ki defter-i amalinde bir çok şeyler var.“Bunlar nerden?” demiş.“Senin dünyâda iken “müstecab olmadı!” dediğin duâlarının netîcesidir bu” demiş.
ALLAH indinde hiçbir şey geri çevrilmez. Ancak Peygamberlerin duâsı derhal müstecab olur. “Neye müstecab oluyor? Ona kader mi değişiyor?” Hayırrr.. Cenâb-ı Peygamberler, Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem Efendimiz, ne zaman duâ edileceğini, o eşref saati bildiği için duâsı kabul olur.

Bir gün Medîne’de kıtlık olmuş. Yâni yağmur yağmamış herkes gelmişler: “Yâ Resûlullah senin duan müstecabdır. Bütün hem muhâcirîn, hem ensar, hem o zaman İslâm olmamış benî İsrâil’den Yahud’lar bile görmüştür.
Var mı böyle kitab?” Vaar!.. İbrânice’den İngilizce’ye, Fransızca’yâ, Alamanca’yâ tercüme edilen bir kitab vardır. Size söyleyeyim onu.
Al-Himyâ” diye bir kitab. Şöyle 300-400 sayfalık bir kitab.
Al-Himyâ” nedir?. Eski İlm-i Kimyâ vardı yâ aha onun ismidir.
Orda yazar, Yahudi yazıyor bunu. Bu ettiği duâyı Yahudi yazıyor.
Çünkü cenâb-ı Peygamberden yalan sadır olmaz.
Hattâ Sallallâhu aleyhi ve sellem Efendimiz, Medîne’ye teşrif etmeden evvel kendisini öldürmek istediler. Kureyş toplandı. Dediler ki: “ kim öldürecek?
Ukkaşe isminde birisi çıktı: “Ben öldürürüm!” dedi. Pehlivan adam, kılıcını hazırlamış. “Şimdik gider hepisini kılıçtan geçiririm!” demiş.
Kureyş’ten başka birisi söylemiş, demiş ki: “ Öldürürsek ne olacak?” demiş. “Bütün Resûlullah’ın sülâlesini peşimize düşman ederiz!”
Abdulmuttalibin Sülâlesi büyük, bizimnen hasım olur!” demiş.
“Biz buna gelin çıkalım: “Yalancıdır!” diye bağıralım!” demiş.
O Resûlullah’ı öldürmek için giden adam bu “Yalancıdır!” diyen adamın kafasına kılıncının sapıyla bir tâne indirmiş, kafasını yarmış.
“Biz demiş kendinin “Peygamber” dediği “Peygamber diye iddiâ edilen AHMED” demiş. “Bizim putlarımızı yalanlar, bizim putlarımızı fenâlaştırır ama o yalan söylemez!” demiş.
Kendi devrinde bile Resûlullah’a yalan söyledi diye bir müşrik cehennemlik bile söylememiştir.
“Yâ Resûlullah duâ et!” demiş. “Kıtlık, kuruluk var!” demiş.
Kaldırmış elini: “Yâ RABBi sen yağmurunu ver!” demiş. Açmış başını. “Mübahale Duası” derler buna. Mübârek başını açar öyle duâ ederdi. Yağmur, bir bulut, başlamış yağmur yağmaya.. Medîne sel gidiyor. Biraz sonra kabileler koşmuş gelmişler: “ Yâ Resûlullah evlerimizi su bastı! Koyunlarımız, develerimiz boğulacak durdur!” Kaldırmış elin: “Yâ RABBi Medîne’ye yağdırma!” Bulutlar böööyle açışmış Medîne bulutsuz kalmış! Bunlar yazılı. Sizin “gavur” dediğiniz heriflerin kitabında yazılı!

Onun için vakıt gelmedikten sonra duâ müstecab olmaz.
“Duâ müstecab olmadı” diye de duânın peşini bırakma!
Cenâb-ı ALLAH kulunun “Ud'û rabbekum tedarruan ve hufyeh” âyetine,
Gizli ve gözleriniz yaşlı olarak duâ ediniz” âyetine göre.
Bir müdded geciktirir senin ağlaman, gözyaşın Cenâb-ı ALLAH’ın hoşuna gider.“Bir daha kulum şey etsin! Sesini işiteceğim!” der. Hadis-i kudsî bunlar benim uydurmam değil!
Zâten uyduramam ben! Öyle uydurucu lakırtı söyleyemem!

Onun için, ezanda bilirsiniz “hayye ale’l-felah! felâha buyurun hadi!” “felah ney imiş?”
Kur'ân-ı Kerîm’in âyetlerinin birinde “ulâike humu’l-muflihun: onlar felah bulacaklardır.” “Neden felah bulacaklar? Ne felahı?” “Ulâike humu’l- muflihûn”, bu “ulâike humu’l- muflihûn” ALLAHa inananlara âittir. İçine dal, bir sükut görürsün bu âyetin.

Yalnız çok dikkat buyurun bir “ulâike humu’l- muflihûn” un.. İbnu’n-Nakkaş, İbnu’n-Nakkaş 632 hicrîde yaşamıştır, bunun 340 kitabı vardır.
Bir gün İbnu’n-Nakkaş ismi hiçbir tefsire müracaat etmeden Resûlullah’ın ruhâniyetine sığınarak tefsiri yazmıştır. Bir de Ni’metullah’ın 2 ciltlik kitabı vardır. Ni’metullah’ın asıl ismi Ni’metullah’ın fakat mahlası Nahcivanî. Bu da Kur'ân’ın hiçbir yerden istiâne edilmeden doğrudan doğruya Resûlullah’ın ruhâniyetine sığınarak Kur'ân’ın bâtınî mânâsını yazmıştır. Gâyet selis bir arapçaynan, az Arapça bilen bile onu anlar, Nahcivânî’nin tefsiri. O çok sonradır, bundan nihâyet 190 sene evvel o kadar da yok.
Fakat İbnu’n-Nakkaş 500 seneden fazla. 600-700 sene var. İbnu’n-Nakkaşın şeyleri..
“Ulâike humu’l- muflihûn” “onlar felah bulacaklardır.”
Fakat, Kur'ân-ı Kerîm’de neden felah bulacakları, neden zafere ulaşacakları tayin edilmemiştir. Gizlidir, “onlar felah bulacaklardır.” “Neden felah bulacaklar, neden kazanacaklar?” Kur'ân-ı Kerîm’de bu âyette gizlidir. Niçin böyle demiştir Cenâb-ı ALLAH?
Herkesin isteği başkadır oğlum!. Elbette Herkesin isteği başka bulunsun diye Cenâb-ı ALLAH onlar “ulâike humu’l- muflihûn
Sen duâ edersin: “Yâ RABBi bana helâl rızık ver!” Ötekisi ev yaptırıyor: “Yâ RABBi çocuklarımın başını sokmak için bana biraz rızık bolluğu ver de şu evimi yapıyım!” Arada fark var!
Öteki der ki: “benim çocuğum sakat bir tek evlâdım var Yâ RABBi sen şifâ ihsan eyle Yâ RABBi!” Ötekisi başka, Ötekisi başka…

Onun için “ulâike humu’l- muflihûn” “Bana dönüp, Bana yardım edenler felah bulacaklardır.”
Burdaki “neden felah bulacakları” iş’ar buyurulmadığı için, herkese şâmil olsun diye. ALLAH herkesin ALLAH’ııı!. Gönül almağa bak! Gönül almağa bak!

Bir kısmı “Ulâike humu’l- muflihûn” dan âyeti işitirler, bir kısmı saâdet-i ebediyye’yi arzu ederler.
“Yâ RABBi yârın huzurda beni mahçub eyleme! Rezil eyleme!”
ALLAH kulunu tahkir etmez, rezil de yapmaz!. Ama edebsizlik yaparsan el-KAHHAR Esmâsıyla seni te’dib eder!. Te’dib etmek, terzil ve tahkir etmek değildir! Kulağını çekmektir, yola gel demektir! Bir kısmı ateşten korunmayı arzu eder: “Yâ RABBi Sen beni ateşten muhafaza eyle!”
Bir kısmı “Yâ RABBi Sen benden râzı ol! Rızâ-yı İlâhiyyeyi ister!”
Bir kısmı Rü’yet-i İlâhiyyeyi ister: “Yâ RABBi cemâlinle beni müşerref kıl!” der.

Muflihun” o halde neye felah bulacaklarını tâyin etmiyor. Sükutla Cenâb-ı ALLAH bu âyetin içinde bir şey gizliyor. Her âyetin 7 mânâsı vardır oğlum buna Kur'ân-ı Kerîm Tefsirinde “İ’CAZ” derler. Biri bizim anlayacağımız şey Âyât-ı Muhkemât: “Şunu şöyle yap! Bunu böyle yap!” Bir de Âyât-ı müteşâbihat vardır, gizli âyetler onları ehli anlar.

Bu sizin gibi Secde-yi RAHMANa.. Bakın ALLAH’ın büyüklüğüne sevgisine, şimdi titreyeceğiz hepimiz birlikte!. “Ulâike humu’l- muflihûn” Çok dikkat buyurun aziz müslümanlar!
O halde Secde-yi RAHMANa kapananın bir kısmı “ulâike humu’l- muflihûn” “onlar muhakkak felah bulacaklardır.” demesinde saâdet-i ebediyyeyi arzu edenler, kavuşacaklardır.
Ateşten kurtulmayı arzu edenler, Ateşten kurtulacaklardır.
Rızâ-yı İlâhiyi tahsil için uğraşanlar, Rızâ-yı İlâhiyeye kavuşacaklardır. Ru’yet-i İlâhiyyeyi, Cemâl-i İlâhiyyeyi görmek isteyenler, bir gün ona muhakkak mazhar olacaklardır.

Şimdi gelelim “Ulâike humu’l- muflihûn
Ey menfî ruhlu mu’teriz, paraya tapan, her şeyi inkâr eden adam!. Ona da var burda!
“Sen cehennemde felah bulursun!”
“Ey Sâlih cennette felah bulursun!”
“Ey Rızâ-yı İlâhiyeye nâil olan, ey Ârif! sen Rızâ-yı İlâhiyeye nâil olursun!”
“Ey Âşık, aşk içinde.. Sen, Ru’yet-i İlâhiyyeye mazhar olursun!” demektir. “Ulâike humu’l- muflihûn”

O halde Cenâb-ı ALLAH cehennemi bile bir felah yeri buluyor.
Bizim biryerimize bir leke damlasa çay dökülse, biraz ıslatırız leke kayboldu. “Efendim çay lekesi kaybolmaz!” Birisi de: “kaybolur!” der seninde için ferahlar. Yağ dökülse ee bunu sabunla silersin, benzinle felan o da kayboldu.. Üstüne birisi zeytin yağı döktü, pantolonun üstünden aşağı ne yapacaksın “üzülme kardeşim”
“Yâhu daha yeni yaptırdım, başka pantolon yaptıramayacağım!”
“Gel seni şurda kuru temizleme var oraya götürelim” der.
Götürürsün oraya “ ahah bunu!..” “Sen hiç merak etme!” der
Gidersin, içine ferahlık gelir. Gidersin 3 gün sonra ki tertemiz olmuş: “kaç para?” “6 lira ver!” der, veririsin.
Bir de boyacıların kovboy pantolonları vardır, her tarafı yağ içinde onu götürsen islimciye seni kovar: “Oğlum git işine ben bunu 100 liraya bile yapamam!” der, “yenisin al!”
Ahaa insanların üstüne sokakta gidiyorsun birisi sigara içiyor yanında sen oruçlusun!
Üzülme üzülme onun o şeyi sana bulaşır, yâhut birisi yanında küfür eder, birisi şunu yapar bunu yapar üzülürsün.. o üzüntüler nasıl üzüldüğün gibi, vücûdunda bâzen islam vücûdunun kabul etmeyeceği lekeler yapar.
Hani şöyle yapıyoruz. O akşam eve gittiğiniz zaman 70 defâ Cenâb-ı Peygamber bile tesbih ederdi: “Estağfirullah! Estağfirullah! Estağfirullah! Estağfirullah!”
Ama otobüste biri ayağına bastı: “Kusura bakma Beyefendi!” dedi. “Estağfirullah!” Ordaki Estağfirullah değil bu!..
Bu: “Yâ RABBi ben bilemedim, farkına varamadım, gaflet içindeyim, belki haberim olmadan bu senin makarrın olan mahfazan olan vücûda bir pislik gelmiştir onları benden hoş gör de gideriver, İslâm’ın fırçasıdır. Estağfirullah, çamuru şöyle çitelemesidir. Leke oldu leke, benzin lâzım evde boyuna benzin sabunlu su falan.. Bir büyük edebsizlik yaptın olur ya insan.. bir meclise gittin herif sana zorunan “İçeceksin!” dedi. “yâhu ben içmem!” ederdin.. etmezdin.. Ağzından içeri döktüler bilmem neyi..
Yâhutta nefsine kapıldın gittin bir edebsizlik yaptın bir yerde: “Ulan ben ne yaptım!” Hemen şeytana atarsın kafasına işi.. sen şeytana: “gel gel dedin gel de ben bir şeyler yapacağım da senin üzerine atayım!” demektir o. “Şeytan da neyimiş?
İslâm şeytan çoktan kovar. Abdestli gez şeytan yanına yanaşmaz insanın. Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem Efendimizden şeytan kaçardı.“Niçin? Korkar mıydı?”
Hayııır melek neden korksun. Cenâb-ı Peygamber rahmeten li’l-âlemin.. şeytan da bir nev’i rahmet taşıyor.. “Nasıl?
Seni edebsizliğe alıştırır, sonra “Aman Yâ RABBi!” dersin hasta olursun gider eczahâneden ilaç alırsın.
Eğer şeytan olmasaydı Cenâb-ı ALLAH rahmetini dağıtamazdı.
Çünkü Kur'ân-ı Kerîm’de âyet var: “Herkes tam düzgün olaydı, Ben edebsizlik yapacak bir güruh halkederdim. Şeytan da lâzım adama.. Ha öyle bir şeye uğradım!.
O zaman böyle o yağ fırçaynan çıkmaz! Öyle de çıkmaz benzin lâzım o da ne “Tövbe”
Akşam ağlarsın “Yâ! RABBi, ben edebsizlik yaptım biliyorum çünkü Sen benim içimdesin, Senin gözünün önüde edebsizlik yaptım. Sen SETTÂR Esmânnan bunu örtüver! yayma etrâfa Yâ RABBi ben bir daha yapmayacağım!” Aha o da benzinle silmedir, benzinle silmedir… “Ama ulan bu kolay iş be! Bir hafta sonra yine yaparım yine gelirim: “Yâ RABBi şöyleydi! Yâ RABBi böyleydi!” ALLAH yine affeder.
Sen paran yok gittin şuradaki dükkâncı Mehmet Efendi’ye dedin ki: “Mehmet Efendi bana 5 lira ver aybaşında veririm!” “Al!.”.. Ay başı geldi vermedin: “Mehmet Efendi 5 lira daha ver ayın 15 inde veririm!” “Peki al oğlum!” Ayın 20 sinde gittin: “Mehmet Efendi bir 5 lira daha verir misin?”
Bir 5 lira, Bir 5 lira, Bir 5 lira.. 3 ay herifi şöyle şey ettin 4.üncü ay 10 para isteyemezsin artık edeb başlar insanda..
Aha bunu düşünürsen ALLAH’a deki:” ben bir edebsizlik yapacağım, bir daha bir daha!” yok öyle bir şey!. O da tövbe..
Ama pantol iyice şey etti, yağ oldu artık evde çıkmasının imkânı yok islimciye gideceksin kuru temizleyiciye.. Öyle bir edebsizlik yaptın çok büyük, onu ne yapacağız?
Onun içinde Tövbe-yi Nasuh var. “Tövbe-yi Nasuh ne?” Hekâyesi var sen Hekâyesini bırak!
Tövbe-yi Nasuh, yanına bir şâhid alacaksın, secdeye kapanan bir şâhid: “gel bakalım İmam Efendi gel Hacı Ömer efendi, gel Mehmet efendi otur şurda herkes çıktıktan sonra:
kardeşim ben bir edebsizlik yaptım ama sana edebsizliğimi söylemeyeceğim. Sen şâhid ol bak ağlıyorum Cenâb-ı ALLAHa tövbe edeceğim. Sen bana şâhid ol bir daha bunu tekrar etmeyeceğim.” Aha Tövbe-yi Nasuh odur. ALLAH gine affeder.
Artık öyle edebsizlik yaptın ki tutacak tarafın yok, şu boyacının kovboy pantolonu gibi.
Onu.. kardeşim hiç uğraşma onunda temizleneceği yeri var yarın ahîrette cehennem islimine verirler seni tertemiz olursun!.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: Münir DERMAN (ks) SOHBETLERİ-51

Mesaj gönderen kulihvani »

Onun için aziz cemâat,
Dünyâ çürük bir cevizdir, onu uzaktan seyreyle. “Ceviz bak ne güzel!” dersin ama içi çürüktür. Alıp açtın mı içini canın sıkılır cevize benzer içi, yersin bozuktur ceviz zehir gibidir tükürürsün, uzaktan seyret.
Onun için Cenâb-ı Peygamber: “Ed-dünyâ sicnin mü’minin, cennetü’l- kâfirun” demiş.
Onun için dünyâ, hakiki mü’min için “sicn”dir bir nev’i cehennem azabıdır. Kâfir için de cennettir “oooh!” Ne yapalım?.. “Bu gün yaptığım yanıma kâr çünkü toprak olacağım!”
Ötekisi Ru’yetullah’ı görecek, mahkeme-yi kübrâda milletlerin edebsizliklerini nasıl ettiğini görecek, Resûlullah’ı görecek.. “Aman! Aman! Aman! Aman!” derken işte islim üzerindedir o!. Onun için sıkıntı içindedir.
Böyle yaparsan, ALLAH insanın gözüne bir sürme çeker ağam!
Her türlü doğru yolu görürsün, böyle olursan kendi gözünü bırakır O’nun gözüyle görmeye çalışırsın. Kendi aklını bırakır O’nun sözünü tutarsın. “Efendim namaz ne olacak ki? Yat kalk, yat kalk!”
Akıl bunu diyor: “Ulan nedir bu 30 sene kıl kıl bunun sonu yok!” akıl böyle söyler. Sen bırak onu ALLAH böyle mi diyor? sen yap!
Namaz, oruç, bütün ibâdet insanın şeklini değiştirmez. 2 kulaklıyken 3 kulaklı yapmaz. 3 cm. kulağın varsa 4 cm. yapmaz onu. Kilon 50 ise 52 olmaz! Gözün mâvi ise sarı olmaz!
Saçın sarı ise siyah olmaz! Beyaz ise kırmızı olmaz!. Peki ibâdet ne yapar?
İbâdet, insanda bulunan bir Lemha-yı İlâhiye ve Nûr-u Resûlullah vardır, onun ortaya çıkıp onunla seni işletmesine yardım eder, ibâdet budur.

Onun için binlerce senedir binlerce kişi dünyânın her yerinde her vaktında Kâbe’ye teveccüh edip hep ALLAHa secde etmektedirler.
Muhiddin Arabî, İmâm-ı Gazalî, İbnu’r-Rüşd, İbnu Haldun, bilmem efendim Abdulkadir Geylânî, Ahmed er-Rufâî, Ahmedi Halvanî, Abdurrahmanı Sebkî ne kadar İmâm Azam, İmam Mâlik, İmam Şafi, İmam Hanbelî binlerce, milyonlarca ALLAH’ın büyükleri gelmiş, kitabları hâlâ devâm etmekte. Bunlar mı akılsız da yeni şimdi Fizik Âlimi akıllı?. Akılla karıştırmayacaksın.
Çünki şu mihrabda hakîkî saâdetin anahtarı şu oyukta gizlidir.
ALLAH’ın rahmeti Kâbe büyük bir adesedir, büyük bir adese.. Rahmet-i İlahî o adeseye iner, oradan bütün kâinat perdesine akseder. Onlar gelir gelir gelir, nasıl ki radyo dalgaları Ankara’nın her tarafına dağılır kimin anteni varsa ona gelir.. Nerede mihrab varsa o mihrabdan içeri girer, İmam Efendinin kalbinden geçer bütün buradaki saf bağlamış mü’minlerin kalbinde tecellî eder. Feyz-i İlâhî bu..

İşte İslâm’da Devlet dedikleri budur. Diğerleri arada bir kapı gıcırtısı gibi kalııır, ve esâsen de öyledir.
Bu sözleri Sırr Köşesinin Kapısının Gıcırtısı olarak kabul et sen! Bu ses kapının kapanmasından mı gelir, yoksa açılmasından mı buna da dikkat etmek lâzım
Bir herif gelir: “Efendim Veliyyullah oldum!” “Ne?” “Ses alıyorum, bana ilham oluyor! Vahiy geliyor
Kapının kapanma gıcırtısıdır ooo!. Açılış gıcırtısında insanın dili kapanır.. Kapı sesi duyulur kapı görünmeeez! Çok daha büyük bir lakırtı bu!. Sesi duymazsınız görürsünüz!. “Ses görülür mü?” Görülüüüüür! Kapıyı da göremezsiniz..

Onun için Cenâb-ı Peygamber: “Verdiğini geri alan kişi kustuğunu geri yiyen köpeğe benzer!”
ALLAH’ın emrinden, nehyinden başka bir şeyin etrâfında dönüp-dolaşmamak lâzımdır.
Çocuğa verilen memeden çıkan süt, geri dönmez oğlum, akar gider..
Hevâ hevese kapılma! ÂD Kavmi’nin felâketlerini târihte okuyorsun.
Balık, hava hevâsına kapılarak oltanın peşine düşmüş, kızgın tavaya düşmüştür oğlum!
İhlas sâhibi olanlar verdiğini geri almazlar, sözünde dururlar.
Mal; sadakasını ver, sadaka vermekle mal azalmaz oğlum!
Hayır yapmak malı kaybolmaktan kurtarır. Bunlar hep Resul’un sözü, altın..
Altın; zekat vermekle coşar, fazlalaşır.. Namaz, insanı kötülükten fenâlıktan kurtarır.. Zekat vermen, keseni kurutur zannetme. Namaz da, seni kurtlardan temizler.
Tatlı meyva, dalların yaprakların arasında gizlidir. Ebedî yaşayış da, ölümün içinde gizlidir.
Gübre, bir sûretle toprağın gıdâsı olmuş.. Gübre atarız toprağa, bir sûretle toprağın gıdâsı olur değil mi besler toprağı. Yer bu gıdâ ile bir meyve çıkarır ortaya.
Varlık da yoklukta gizlidir. Onun için secde etmede çok şeyler gizlidir.
Hani “Âdeme ruhumdan üfüledim!” diyor Cenâb-ı ALLAH, var yâ dediği: Varlık yok mu o üfülemek varlığı insanda en sonunda o kalır işte, o da ne?. Ruh.. Ruh öteki âleme gider, Ebedî Âleme..

El Kahhâru:
Resim


Resim

Müstecâb: Hoş görülen. * İstediği kabul edilen. İcâbet olunmuş.
Eşref saat: Saatlerin şereflisi. Uğurlu ve işlerin rast gittiği, dua ve dileklerin kabul edildiği an.
İntikal: Bir yerden bir yere nakletmek. Tebdil-i mekân etmek. * Göçmek, geçmek. * Sirâyet. Bulaşmak. * Bir şeyin miras olarak kalması. * Bir mes'eleden diğer bir hususu veya neticeyi anlamak.
Yahud: Yahudi.
Hasım: (Hasım) Muhâlif. Karşı taraf. Düşman.
Müşrik: ALLAH'a ortak kabul eden, şirk işleyen. ALLAH'tan başkasına ibâdet eden. (Bak: Şirk)
İş’ar: Yazı ile haber vermek. Anlatmak, bildirmek.
Tahkir: Hareket etmek. Hor görmek. Küçük görmek. Aşağı ve alçak addetmek.
Terzil: Rezil etme. İtibarını kırma.
Müşerref: Şereflenmiş, şerefli. Herkesce kıymetli.
Rü’yet: Görmek, bakmak. İdare etmek. Göz ile veya kalb gözü ile görmek. * Akıl ile müşahede derecesinde bilmek, idrak etmek, tefekkür etmek, düşünmek. * Araştırmak.
İ’CAZ: Âciz bırakmak. Acze düşürmek, şaşırtmak. * Edb: Mu'cize derecesinde düzgün ve icazlı söz söylemek. Benzerini yapmada herkesi acze düşürmek. Güzel söz söylemekte insanların muktedir olmadıkları derece. * Mu'cizelik olan şey
Müteşâbih: Birbirine benzeyenler. * Fık: Mânası açık olmayan âyet ve hadis. Kur'an-ı Kerim'in ve hadislerin mecazî mânalara gelen ifadeleri. "Muhkem" olmayan âyet veya hadis. * Zâhirî mânası kastedilmeyen ve teşbih ve temsil yoluyla hakikatlerin beyanında kullanılan ifade.
Muhkem: Sağlam. Metin. Sıkı sıkıya. Kuvvetli. Tahkim edilmiş. Sağlamlaştırılmış. * Fık: Tefsir edilenlerden daha kuvvetli olan söz. İhtimalli olmayan söz.
Makarr: (Karar. dan) Karar yeri. Karargâh. Kararlı yer. Merkez. Pâyitaht.
Mahfaza: (Hıfz. dan) Küçük kutu, kap. Zarf.
Sicn: (C.: Sücun) Hapis, zindan.
Mahkeme-yi kübrâ: Öldükten sonra, âhiretteki ve ALLAH (C.C.) huzurundaki mahkeme. Bütün insanların muhakemesinin huzur-u İlâhiyede yapılacağı yer.
Lemha: Bir göz atmak. * Şimşeğin bir defa çakışı.
Teveccüh: Bir şeye doğru yönelme, bir tarafa dönme. Çevrilme. * Mânen üzerine düşme. * Aid olmak. * Hoşlanmak. * Sevgi, alâka.


Resim


Resim--- Resûlullah sallALLAHu aleyhi ve sellem: "Dünya, mü'minin zindanı, kâfirin de Cennetidir.” Buyurdu.
(Müslim, Zühd: 1; İbn-i Mâce, Zühd:3)

Resim--- Ömer b. Hattab radiyALLAHu anhu anlatır: “ALLAH yolunda cihat için iyi cins bir atımı bir kimseye bağışlamıştım. Bu kişi ata iyi bakamadı ve onun kıymetini bilemedi. Daha sonra bu kişinin atı ucuz fiyata satacağını anladım ve Resûlullah sallALLAHu aleyhi ve sellem'e bu atı satın alma konusunu sordum? Hazreti Peygamber aleyhi's-selâm: "O atı satın alma ve bağışladığın şeyi geriye alma. Çünkü bağışladığı şeyi geriye alan, kustuğunu yiyen köpek gibidir" buyurdu.
(Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3044)

Resim--- Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Sadakasından geri dönen kişi, kusan sonra da bu kustuğunu yiyen gibidir."
(İbn Abbas'dan; Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3048)

Resim--- Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Hibe ettiği şeyi geriye alan, kustuğunu yiyen gibidir" buyurmuştur.
(İbn Abbas'dan; Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3050)

Resim

أُوْلَئِكَ عَلَى هُدًى مِّن رَّبِّهِمْ وَأُوْلَئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ
Resim---Ulâike alâ huden min rabbihim ve ulâike humu’l-muflihûn (muflihûne):İşte onlar, RABBlerinden gelen bir hidâyet üzeredirler ve kurtuluşa erenler de ancak onlardır.(Bakara 2/5)

ادْعُواْ رَبَّكُمْ تَضَرُّعًا وَخُفْيَةً إِنَّهُ لاَ يُحِبُّ الْمُعْتَدِينَ
Resim---Ud'û rabbekum tedarruan ve hufyeh (hufyeten), innehu lâ yuhıbbul mu'tedîn(mu'tedîne): Rabbinize yalvara yakara ve gizlice dua edin. Bilesiniz ki O, haddi aşanları sevmez.” (A’raf 7/55)

Tövbe-yi Nasuh:

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا تُوبُوا إِلَى اللَّهِ تَوْبَةً نَّصُوحًا عَسَى رَبُّكُمْ أَن يُكَفِّرَ عَنكُمْ سَيِّئَاتِكُمْ وَيُدْخِلَكُمْ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ يَوْمَ لَا يُخْزِي اللَّهُ النَّبِيَّ وَالَّذِينَ آمَنُوا مَعَهُ نُورُهُمْ يَسْعَى بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَبِأَيْمَانِهِمْ يَقُولُونَ رَبَّنَا أَتْمِمْ لَنَا نُورَنَا وَاغْفِرْ لَنَا إِنَّكَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ
Resim---Yâ eyyuhellezîne âmenû tûbû ilâllâhi tevbeten nasûhâ(nasûhan), asâ rabbukum en yukeffire ankum seyyiâtikum ve yudhilekum cennâtin tecrî min tahtihel enhâru, yevme lâ yuhzîllâhun nebiyye vellezîne âmenû meah(meahu), nûruhum yes'â beyne eydîhim ve bi eymânihim yekûlûne rabbenâ etmim lenâ nûrenâ vagfir lenâ, inneke alâ kulli şey'in kadîr(kadîrun): Ey iman edenler! Samimi bir tevbe ile ALLAH'a dönün. Umu’l-ur ki Rabbiniz sizin kötülüklerinizi örter. Peygamberi ve Onunla birlikte iman edenleri utandırmayacağı günde ALLAH sizi, içlerinden ırmaklar akan cennetlere sokar. Onların önlerinden ve sağlarından (amellerinin) nûrları aydınlatıp gider de, "Ey Rabbimiz! Nûrumuzu bizim için tamamla, bizi bağışla; çünkü sen her şeye kadirsin" derler.” (Tahrîm 66/8)
Resim
Cevapla

“SOHBET - 51” sayfasına dön