1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

FATİH VE İSTANBUL

Gönderilme zamanı: 30 May 2009, 02:23
gönderen zahidzenderun
Resim


29 MAYIS 1453



“İstanbul mutlaka feth olunacaktır.


O’nu feth eden komutan ne güzel komutan ve

O’nu feth eden asker ne güzel askerdir”




( Ahmet b. Hanbel, Müsned IV, 225.)




Sevgili Peygamberimiz (s.a.v)’in bu müjdesine kavuşmak şerefi,

Türk hükümdarı Fatih Sultan Mehmet ve
Onun şanlı ordusuna nasip olmuş.





"YA BEN İSTANBUL'U ALIRIM

YA DA İSTANBUL BENİ..."





Gürleyen topların sesleri,

fethi müjdeleyen tekbir sedaları arasında

Bizans düşmüş ve feth gerçekleşmiştir.

İstanbul’u fethetmeyi kendisine nasip ettiği için

Rabbine hamd ederek şükür secdesine kapanan

genç hükümdar,çıkardığı bir fermanla; can, mal, ırz,
namus emniyetini,inanç hürriyetini garanti altına almış.



Fatih Sultan Mehmet, gayr-i müslimlere bile

yardım elini uzatmış,yoksulları doyurmuş,

adaleti yerleştirmiş ve zulme son vermiş.

O, sadece İstanbul’u değil, gönülleri de fethetmiş.



Böylece İstanbul kısa zamanda dünyanın, ilim, sanat,

teknik ve kültür merkezlerinden biri haline gelmiştir.

Unutmayalım ki, Fatih Sultan Mehmet’in başarılı

olmasının sırrı,sağlam bir maneviyat,

ilim ve teknoloji eseridir.



Zira imanın yerini küfrün, ilmin yerini cehaletin,

adaletin yerini zulmün, birliğin yerini ayrılığın,

güzel ahlakın yerini ahlaksızlığın aldığı toplumların

başarılı olmaları mümkün değildir.



İstanbul’un fethinin tarihimizde çok önemli bir yeri var.

Bu olayı bütün yönleriyle anlamaya çalışmamız gerekir.

Bunun yanında geleceğe hazırlanmak için de

İstanbul’un fethini gerçekleştiren kahramanların sahip

olduğu değerleri gençlerimize anlatalım anlatmalıyız…



İstanbuldan ,Fatihten, Fetihten söz edip de

Fetih Marşından bir kıta yazmadan geçilmez ...








Arif Nihat Asya

…

Sen de geçebilirsin yârdan, anadan, serden…

Senin de destanını okuyalım ezberden…

Haberin yok gibidir taşıdığın değerden…

Elde sensin dilde sen… gönüldesin baştasın;

Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın!..






"İSTANBULUN FETHİ KUTLU OLSUN"

Gönderilme zamanı: 30 May 2009, 13:22
gönderen Nurten
CANAN IN KÜN EMRİYLE
RESUL ÜN HİMMETİYLE
FATİH İN DESTEĞİYLE
GÜN DOĞACAK İSLAMBOL A

Gönderilme zamanı: 30 May 2009, 13:24
gönderen Nurten
MANEVİ HAZZIN YAKIYOR
YÖNÜN KABE YE BAKIYOR
RESUL MÜHRÜ VURULUYOR
GÜN DOĞACAK İSLAMBOL A

Gönderilme zamanı: 30 May 2009, 19:30
gönderen Hilmi
Yukarida verdiginiz hadis-i serifin sahihligini Türk olmayan bazi müslümanlar kabul etmemekte,bu hadisin uydurma oldugunu söylemekteler.bu nedenle forumlarda diger basliklar altinda geçen hadis tartismalari aklima geldi.yani hadislerin sahihligini tartisan tek müslüman millet biz degiliz.selam ve dua

Gönderilme zamanı: 30 May 2009, 20:57
gönderen Gariban
Sevgili Hilmi can,
Ashabiye(ırkçılık, kabilecilik v.s) maalesef İslam ümmeti içindede yerleşmiş durumda, hoşlarına gideni kabul eder gitmeyeni red ederler. Red sebebini dinlemek lazım, neye dayanmakta. Muhakkak Osmanlı’nın topraklarını genişlettiğinde himayemiz altına giren bir memleketin içinden köklenmiştir bu düşünceler.

Selam ve sevgiler
Gariban

Gönderilme zamanı: 30 May 2009, 21:06
gönderen zahidzenderun
Resim



Bakmayın günümüzdeki insanların çorak gibi görünmesine.. Bu millet, tarihinde öldükten sonra bile hayatı ve eserleriyle “hoş bir sâd┠bırakmış pek cok büyük insan yetiştirdi..

Mesela Peygamberin övgüsüne mazhar olan Fatih Sultan Mehmed…

Şüphesiz Şehzade Mehmet’in kulağına Peygamber (as.)ın müjdesini ilk fısıldayan iffet, şefkat ve basiret örneği annesi Hüma Hatundur. Oğlunu karnında taşımaya başladığı andan itibaren Sünnet-i Seniyyye terbiyesi vermiş, abdestsiz yere basmamış, besmelesiz emzirmemiştir. Mukaddes hedefini ve asli vazifesini dem dem ruhuna nakşedenlerin başında o gelir.

Müslümanın ezeli emeli, peygamber tebşiri İslambol’un oğlu tarafından fetholunacağını sanki keşfen bilmiş, oğlunu fatih’e yaraşır tarzda yetiştirmek için gerekli her şeyi yapmış, müstesna bir kabiliyeti yetiştirip tarihe emanet eden
mükemmel babası Sultan II.Muraddır.

Bir ev düşünün.. İçinde yaşayanlardan hiçbiri, hiçbir sabah namazını kazaya bırakmıyor. Günün her saatinde kubbeleri Kur’an tilavetinin insani vecde getiren ilahi terennümleriyle yıkanıyor.. Küçükten büyüğe herkes hayrat düşünüyor, iyilik konuşuyor. İşte Fatih’in evi…

Talebesinin ruhunu gergef gibi işlemiş, kozasını örmüş, nihayet ipekböceğini kozasından çıkarıp uçmaya başlayınca, önünde tek bi hedef olması için Fatih’i benzersiz bir hükümdar yapan Ak Şemseddin’den bahsetmeye bilmem gerek var mı?

İşte Fatih bu şartlar altında Fatih oldu.

Eğer imkanlarınız hatta dünyanızı aşan büyük hedefleriniz,kalıcı emelleriniz varsa.. Eğer sizi hedefinize ulaştırıp emellerinizi gerçekleştirebilecek sabra, sebata, ihlas ve gayrete sahipseniz…

Ve eğer bu uğurda bazı çilelere, dertlere, yorgunluklara, güçlüklere sıkıntılara katlanmayı göze alabiliyorsanız.. Rahmet tecelli eder ve hedefinize ulaşırsınız.


Sihirli formül ise şu: insan + hedef + gayret = ZAFER

~ ~ ~

Fethin 506. şanlı yılında, ruhları şâd olsun ecdâdın….

Gönderilme zamanı: 30 May 2009, 21:51
gönderen Hilmi
Dogrudur gariban,irkçilik illeti olsa gerek.bi de kendi hükümdarlari ve milletleri bu övgüye mazhar olamadigindan dolayi nefslerini cok dinleyip kiskanmis olabilirler :) zahid kardes fethin 506. Yildönümü demissin, 1959 geri götürmüssün bizi ömrün uzun olsun insallah

Gönderilme zamanı: 30 Mar 2010, 17:07
gönderen HAS-AN
Resim

Fatih Sultan Mehmed

Yedinci Osmanlı padişahı ve İstanbul'un Fatihi.

Saltanatı: 1451-1481
Babası: II. Murat Han - Annesi:Hatice Alime Hüma Hatun
Doğumu: 30 Mart 1432 Vefatı: 3 Mayıs 1481






Sultan Murat Han, oğlu şehzade Mehmet'i yalnız din ve fen ilimlerinde yüksek bir tahsil yaptırmak ve bir takım kültür dillerine (Arapça, Farsça, Latince, Yunanca ve Sırpça) sahip olarak yetiştirmekle kalmadı. O, bu kudretli ve kabiliyetli şehzadeye tecrübeli devlet adamlarından ve büyük alimlerden müteşekkil yüksek bir muhiti, maddi-manevi bakımlardan devrin en üstün bir ordusunu ve nihayet bütün düşmanlarını ve Haçlı ordularını yere seren rakipsiz ve sağlam bir devleti de miras bırakmıştı.

Bununla beraber 21 yaşında tahta oturan genç Hakan, daha ilk günlerde devleti ve ordusunu daha büyük hamleler yapacak bir kudrete ulaştırdı. Şehzadeliğinden beri bir an önce İstanbul'u fethetmek ve Hazret-i Peygamber'in "Konstantiniyye (İstanbul) muhakkak fethedilecektir. Bu fethi yapacak hükümdar ne güzel hükümdar ve onun askerleri ne güzel askerdir." müjdesine mashar olmak istiyordu. Bu gaye ile askerî tarihin kaydettiği ilk büyük ateşli silahlar ve toplar ile ordusunu dayanılmaz bir kudret haline getirdi. Ayrıca 1000 yıllık tarihi boyunca bütün muhasaraları muvaffakiyetsizliğe uğratan surları aşmak için seyyar kuleler kurdu. Nihayet 6 Nisan'da başlayan kuşatma, 22 Nisan'da Fatih'in donanmayı Beşiktaş'tan Haliç'e indirmesiyle çok şiddetli bir duruma girdi. 29 Mayıs 1453'te yapılan son taarruzla şehri alarak Ortaçağ'a son verdi.

Beyaz bir at üzerinde ve muhteşem bir alayla Topkapı'dan şehre giren Fatih Sultan Mehmet, doğruca Ayasofya'ya gitti. Kapıya gelince attan inip, secdeye vardı. Mabedi temizletti, tasvirlerden kurtardı ve ilk Cuma namazını orada bütün gazilerin sevinç ve heyecanları içinde kıldı. Daha sonra Ayasofya'nın kıyamete kadar cami kalmasını yazılı vasiyet ve vakıf eyledi.

Fatih Sultan Mehmet bundan sonra, Osmanlı Devleti'ni bir Cihan İmparatorluğu haline getirme ve İslamiyet'i bütün dünyaya yayma mücadelesine girişti. O; "Dünyada tek bir din, tek bir devlet, tek bir padişah ve İstanbul da cihanın payitahtı olmalıdır" diyordu. Nitekim bu gaye ile Fatih kısa zamanda Anadolu'da İsfendiyar, Trabzon, Karaman ve Akkoyunlu memleketlerini ilhak etti. Dulkadir beyliği ile Kırım hanlığını tabiiyeti altına aldı. Yunanistan, Arnavutluk, Bosna-Hersek, Sırbistan (Belgrad hariç), Eflak-Boğdan ve sair ülkeleri fethetti. Birçok krallık, imparatorluk, hanlık ve beylik ortadan kaldırıldı ve Osmanlı toprakları Tuna'dan Fırat'a kadar yayıldı. Anadolu'da milli birlik tesis edildi.

Bu büyük Türk Sultanı 1481 senesi ilkbaharında üç yüz bin kişilik bir ordunun başında olarak yeni bir sefere çıktı. Ancak, Hünkar çayırı denilen mevkide hastalandı ve çok geçmeden 3 Mayıs 1481'de vefat etti. Özel doktoru olan Yahudi dönmesi Yakup Paşa tarafından zehirlendiği de söylenmektedir. Naşı, adına yaptırdığı caminin bahçesine defnedildi. Sonra üzerine türbe yapıldı.

Fatih Sultan Mehmet, ince yüzlü, uzunca boyla, dolgun vücutlu olup, seyrek güler, yüzüne bakıldığında hürmet ve korku telkin ederdi. Her şeyi öğrenmek isteyen zeki bir araştırıcı idi. Harp sanatından çok hoşlanır, yapacağı seferlerden en yakınlarını bile haberdar etmez ve bunların gizli kalmasına çok dikkat ederdi. "Sırrıma sakalımın bir tek telinin vakıf olduğunu bilsem onu yolar atarım" sözü meşhurdur.

Soğuğa-sıcağa, açlığa-susuzluğa ve yorgunluğa karşı çok dayanıklı idi. Trabzon üzerine çıktığı seferde Zigana dağlarını yaya olarak bin bir müşkilatla geçerken yanında bulunan Uzun Hasan'ın annesi, Sara Hatun; "Ey oğul! Bir Trabzon için bunca zahmet değer mi?" deyince, yüce Hakan; "Bu zahmet din yolunadır, ahirette Allahü tealanın huzuruna varınca inayet ola. Zira elimizde İslam kılıcı var. Eğer bu zahmeti ihtiyar etmezsek bize gazi demek yalan olur" cevabını verir.

Fatih, büyük ilim, din, kültür ve sanat adamlarını etrafında toplayarak İslam medeniyetine yeni bir hamle verdi ve İstanbul'u devrinde bu medeniyetin ve dünyanın en yüksek bir merkezi halime getirdi. Molla Gürani, Hocazade, Molla Hüsrev, Hızır Bey, Molla Yegan, Ali Kuşçu ve Akşemseddin meclisinin en mühim simaları idi. Devrinde Osmanlı Devleti'nin bütün temel müessese ve teşkilatı en mükemmel bir hale geldi. Zeytinyağı döktürerek insanlık tarihinde "yağla makine soğutmasını", havan topunun balistik hesap ve planını yaparak dik mermi yollu ilk silahı keşfeden de odur. Yine onun devrinde başta İstanbul olmak üzere, imparatorluğun bütün şehirleri cami, mescit, medrese ve sair eserlerle donatılmıştır.

Bunu Böyle Bilesiniz

Fatih Sultan Mehmet Han'ın namaz kılınmasına dikkat edilmesi hususunda Rum vilayetlerine gönderdiği ferman şöyledir: "Allahü teala, emirlerinin yerine getirilmesini bize nasip ve müyesser eylesin. Bu hükümde bildirmek istediğim husus şudur: Rum diyarındaki şehir ve kasabalarda ve buraların köylerinde yaşayan müslüman ahali, İslam dininin emir buyurduğu farzları yapıp, sünnetlerine riayet etmekte, Kelam-ı kadime ve Furkan-ı mecide yani Kur'an-ı kerime, hadis-i şeriflere uymakta gevşeklik gösterip muhalefet ederler imiş. Allahü tealanın "Namazı ikame ediniz:" emrini çiğneyip; "Namaz dinin direğidir. Onu dosdoğru kılan dinini ikame etmiş olur. Terk eden dinini yıkmış olur." hadis-i şerifine uymayıp, tuğyan yoluna sapanlar ve böylece mescit ve camileri viraneye ve harabeye döndürüp, fısk ve fücur, yani günah işlenen yerleri mamur ederler imiş. Bu ve buna benzer haberler bize ulaşıyor. Eğer bunlar doğru ise, emr-i bil ma'ruf ve nehy-i anil münker eylemek üzerime vacip olduğundan, ileri gelen bir adamımı bu iş için vazifelendirdim. O inceleyip takip edecek. Şöyle emir eyledim ki: "Her kim namazı terk ederse, dövülmek ve mali cezaya çarptırılarak ta'zir eylemek meşru olduğundan, İslam dininin emri gereği artık Rum diyarında namazını geçirenler tespit edilip, tamam haklarından gelinsin. Halka namaz kılmaları tenbih edilip, kılmayanlar hakarete uğratılıp teşhir edilsin. Hiç kimse ne olursa olsun bu icraata mani olmaya!.. Rum sancağı beyleri ve kadıları ve subaşıları ve bunların emrindeki diğer memurlar gönderdiğim vazifeliyle bu hususta elbirlik edip yardımcı olalar. Böylece İslamiyet'in yüce ahkâmı, emri ve yasaklarını yerine getirmekte gevşeklik ve tenbelliğe asla meydan verilmeye, Öyle ki, mescitler dolacak, medreseler mamur edilecek ve din-i İslam kuvvetlendirilmiş olacaktır. Böylece müslümanlar refah, huzur ve saadet içinde olup, Padişahın devam-ı devletine ve kudretinin artmasına duacı olacaklardır. Bunu böyle bilesiniz. Alamet-i şerifeme (tuğrama) itimat kılasınız."

ALINTI

Re: FATİH VE İSTANBUL

Gönderilme zamanı: 16 Eki 2016, 12:06
gönderen Gariban
Hilmican Yazmış: "Doğrudur gariban, ırkçılık illeti olsa gerek. bi de kendi hükümdarları ve milletleri bu övgüye mazhar olamadığından dolayi nefslerini çok dinleyip kıskanmış olabilirler zahid kardeş fethin 506. Yıldönümü demişsin, 1959 geri götürmüşsün bizi ömrün uzun olsun inşallah"

Ne garip Hilmi can, Zahid can bu duandan 6 ay sonra vefat etmiş. O AN aklımıza bile gelmezdi, gel geç dün-ya...

Re: FATİH VE İSTANBUL

Gönderilme zamanı: 10 Mar 2018, 10:49
gönderen Hilmi
Doğ Gariban, gel geç dünyadır bu. Zahid kardeşe Allah rahmet etsin.