HADİSLERLE İSLAM...

Peygamber Efendimizin (sav) mübarek sözleri ve Kudsi Hadisler.
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4965
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: HADİSLERLE İSLAM...

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

TEFSİR VE TEVİL

Resim--299-) Amr b. Şuayb'ın, babası aracılığıyla dedesinden naklettiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem bir grubun tartıştıklarını işitmiş ve onlara: "Sizden öncekiler işte böyle helâk oldular. ALLAH'ın Kitabı'nın bir kısmını diğeriyle mukayese ediyor (çelişki arıyor)lardı. Oysa ALLAH'ın Kitabı, bir kısmı diğerini doğrulamak üzere indi. Kur'ân'ın bazı âyetlerini ileri sürerek diğerlerini yalanlamayın. Onun (mâhiyetini) bildiğiniz âyetleri üzerinde konuşun; bilmediklerinizi ise onu bilene bırakın." buyurmuştur.
(İbn Hanbel, Müsned, II, 185)

Resim--300-) Cündeb b. Abdullah'ın naklettiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Kur'ân'ı, kalbleriniz kaynaştığı müddetçe okuyup müzâkere edin. Ayrılığa düştüğünüzde ise onun başından kalkın." buyurmuştur.
(Buharâ, Fedailü'l- Kur'ân, 37; Müslim, İlim, 3)

Resim--301-) İbn Abbas'ın naklettiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Kim Kur'ân hakkında bilgisizce konuşursa, cehennemdeki yerine hazırlansın." buyurmuştur.
(Tirmizî, Tefsiru'l-Kur'ân, 11)

Resim--302-) İbn Abbas anlatıyor: Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem beni kucakladı ve: "Allah'ım, ona hikmeti ve Kur'ân'ın tevilini öğret." buyurdu.
(İbn Mâce, Sünnet, 11)

Resim--303-) Hz. Aişe radiyallahu anha, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'in: "Kim hesaba çekilirse helâk olur." sözünü duyunca, ona Kur'ân'daki "(Ameli kendisine sağ elinden verilenler) kolay bir hesaba çekilecek." âyetini hatırlatmıştı. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem âyetin mânâsını "Bu senin dediğin ancak (defterinin kişiye gösterilmesi anlamında) arzdır, yoksa her kim ince hesaba çekilirse helâk olur." sözüyle açıklamıştı.
(Buharî, ilim. 36)

فَأَمَّا مَنْ أُوتِيَ كِتَابَهُ بِيَمِينِهِ
" Fe emmâ men ûtiye kitâbehu bi yemînihî.: Fakat kitabı (hayat filmi) sağından verilen kimse ise.” (İnşikak 84/7)

فَسَوْفَ يُحَاسَبُ حِسَابًا يَسِيرًا
"Fe sevfe yuhâsebu hısâben yesîrâ (yesîran).: İşte o, kolay bir hesapla hesaba çekilecek.” (İnşikak 84/8)

Resim--304-) Kur'ân müminlerden namaz kılmalarını istemiş, fakat onun nasıl, ne vakit ve kaç rekat kılınacağını açıklamamıştı. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Ben nasıl namaz kılıyorsam siz de öyle kılın." buyurarak, âyetin nasıl uygulamaya geçirileceğini ashabına göstermişti.
(Buharî. Ezân , 18)

Resim--305-) Şamlı İbrahim b. Abdurrahman el-'Uzrî'nin Resûlullah'a sallallahu aleyhi vesellem isnad ettiği şu söz de böylece doğrulanmıştır: "Bu ilmi sonraki nesillerden dürüst ve kabiliyetli olanlar alıp aktaracak ve onu câhillerin yorumlarından, bâtıl ehlinin istismarından ve haddi aşanların saptırmalarından koruyacaktır. "
(Beyhakî, es Sünenü'l- kubrâ, X, 350; Taberanî, Müsncdü'ş- Şamiyyin, I, 344)

nOt:

TEFSİR: Mestur, gizli bir şeyi aşikâr etmek. Mânâyı izhâr etmek. * Anladığını anlatmak. Bildiği kadar açıklamak. * Kur'ân-ı Kerim'in mânâsını anlatan kitab..

TE’VİL: (Tef'il veznindendir) Bir nesneye redd ve irca' etmek. Döndürmek. Te'vil kelimesi, bazı müfessirlere göre, rücu' mânasına olan "Evl: " den alınmıştır. Müfessirlerce: Bir âyet-i kerimenin mânasını bir nesneye irca' ile beyan etmektir. Bazılarınca da (Evvel: ) lâfzından alınmış olup kelâmı evveline sarf ve irca' eylemektir. Bazılarınca da hükümet ve siyaset mânasına olan (İyalet: ) den alınmıştır ki, te'vil eden kimse, zihin ve fikrini kelâmdaki sırrın tetebbuuna taslit etmekten ibarettir ki, kelimeden maksud olan mâna zâhir ve söyleyenin muradı aşikâr ola. Tefsir ve te'vil beynindeki fark ise: Tefsir: Nüzul-ü âyetin sebebinden bahs ve lügat cihetinden kelâmın mevzuuna müteallik maddeye mübâşerettir. Te'vil ise: Âyetlerin sırlarını ve istar-ı kelimatı (kelimeler perdesini ve zarını) inceden inceye araştırmak ve âyetin mâna ihtimâllerinin birini tâyin etmekten ibarettir ki, muhtelif vecihlere muhtemel olan âyetler olur. Kur'ânın anlaşılmasında birinci mertebe tenzil, ikinci mertebe te'vildir.Te'vil, bundan başka "rüya tâbir etmek" mânasına gelir ve "hoş kokulu bir nebat" adıdır. (Kamus Tercemesi)
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4965
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: HADİSLERLE İSLAM...

Mesaj gönderen Hakan »


Resim

SÜNNET

لَقَدْ كَانَ لَكُمْ فِي رَسُولِ اللَّهِ أُسْوَةٌ حَسَنَةٌ لِّمَن كَانَ يَرْجُو اللَّهَ وَالْيَوْمَ الْآخِرَ وَذَكَرَ اللَّهَ كَثِيرًا
"Lekad kâne lekum fî resûlillâhi usvetun hasenetun limen kâne yercûllâhe ve’l- yevme’l- âhıra ve zekerallâhe kesîrâ (kesîran).: Andolsun, sizin için, Allah'ı ve ahiret gününü umanlar ve Allah'ı çokça zikredenler için Allah'ın Resûlü'nde güzel bir örnek vardır.” (Ahzâb 33/21)

قُلْ إِن كُنتُمْ تُحِبُّونَ اللّهَ فَاتَّبِعُونِي يُحْبِبْكُمُ اللّهُ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَاللّهُ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
"Kul in kuntum tuhibbûnallâhe fettebiûnî yuhbibkumullâhu ve yagfir lekum zunûbekum, vallâhu gafûrun rahîm(rahîmun).: De ki: “Eğer siz Allah'ı seviyorsanız, o taktirde bana tâbi olunuz ki Allah da sizi sevsin ve sizin günahlarınızı mağfiret etsin (sevaba çevirsin). Ve Allah "Gafur"dur, "Rahîm"dir.” (Âl-i İmrân 3/31)

مَّنْ يُطِعِ الرَّسُولَ فَقَدْ أَطَاعَ اللّهَ وَمَن تَوَلَّى فَمَا أَرْسَلْنَاكَ عَلَيْهِمْ حَفِيظًا
"Men yutiı’r- resûle fe kad atâallâh (atâallâhe), ve men tevellâ fe mâ erselnâke aleyhim hafîzâ (hafîzen).: Kim Resûl'e itaat ederse, böylece andolsun ki Allah'a itaat etmiş olur. Ve kim yüz çevirirse, o taktirde Biz seni, onların üzerine muhafız olarak göndermedik.” (Nisâ 4/80)

وَمَن يَعْصِ اللّهَ وَرَسُولَهُ وَيَتَعَدَّ حُدُودَهُ يُدْخِلْهُ نَارًا خَالِدًا فِيهَا وَلَهُ عَذَابٌ مُّهِينٌ
“Ve men ya’sıllâhe ve resûlehu ve yeteadde hudûdehu yudhılhu nâran hâliden fîhâ.Ve lehu azâbun muhîn(muhînun).: Ve kim Allah'a ve O’nun Resûl'üne isyan eder ve O'nun sınırlarını aşarsa, onu, içinde ebedî kalacakları ateşe koyar. Ve onun için "alçaltıcı azap" vardır.” (Nisâ 4/14)

بِالْبَيِّنَاتِ وَالزُّبُرِ وَأَنزَلْنَا إِلَيْكَ الذِّكْرَ لِتُبَيِّنَ لِلنَّاسِ مَا نُزِّلَ إِلَيْهِمْ وَلَعَلَّهُمْ يَتَفَكَّرُونَ
"Bil beyyinâti vez zuburi, ve enzelnâ ileykez zikre li tubeyyine lin nâsi mâ nuzzile ileyhim ve leallehum yetefekkerûn(yetefekkerûne).: Beyyinelerle (ispat vasıtaları ile) ve semavî kitaplarla (resûller gönderdik) onlara indirilenleri, insanlara beyan etmen (açıklaman) için sana da zikri (Kur’ân-ı Kerim’i) indirdik. Umulur ki böylece onlar, tefekkür ederler.” (Nahl 16/44)

يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ إِنَّا أَرْسَلْنَاكَ شَاهِدًا وَمُبَشِّرًا وَنَذِيرًا
"Yâ eyyuhân nebiyyu innâ erselnâke şâhiden ve mubeşşiran ve nezîrâ (nezîran).: Ey Nebî (Peygamber)! Muhakkak ki Biz, seni şahit, müjdeleyici ve nezir (uyarıcı) olarak gönderdik.” (Ahzâb 33/45)

وَدَاعِيًا إِلَى اللَّهِ بِإِذْنِهِ وَسِرَاجًا مُّنِيرًا
“Ve dâîyen ilâllâhi bi iznihî ve sirâcen munîrâ (munîran).: Ve O’nun (Allah’ın) izni ile Allah’a davet eden ve nurlandırıcı sirac (kandil) olarak (gönderdik).” (Ahzâb 33/46)

الَّذِينَ يَتَّبِعُونَ الرَّسُولَ النَّبِيَّ الأُمِّيَّ الَّذِي يَجِدُونَهُ مَكْتُوبًا عِندَهُمْ فِي التَّوْرَاةِ وَالإِنْجِيلِ يَأْمُرُهُم بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَاهُمْ عَنِ الْمُنكَرِ وَيُحِلُّ لَهُمُ الطَّيِّبَاتِ وَيُحَرِّمُ عَلَيْهِمُ الْخَبَآئِثَ وَيَضَعُ عَنْهُمْ إِصْرَهُمْ وَالأَغْلاَلَ الَّتِي كَانَتْ عَلَيْهِمْ فَالَّذِينَ آمَنُواْ بِهِ وَعَزَّرُوهُ وَنَصَرُوهُ وَاتَّبَعُواْ النُّورَ الَّذِيَ أُنزِلَ مَعَهُ أُوْلَئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ
"Ellezîne yettebiûne’r- resûlen nebiyye’l- ummiyyellezî yecidûnehu mektûben indehum fî’t- tevrâti ve’l- incîli ye’muruhum bi’l- ma’rûfi ve yenhâhum ani’l- munkeri ve yuhıllu lehumu’t- tayyibâti ve yuharrimu aleyhimu’l- habâise ve yedau anhum ısrahum ve’l- aglâlelletî kânet aleyhim, fellezîne âmenû bihî ve azzerûhu ve nasarûhu vettebeûn nûrellezî unzile meahu, ulâike humu’l- muflihûn (muflihûne).: Onlar ki, yanlarındaki Tevrat'ta ve İncil'de (geleceği) yazılı bulacakları ümmi haber getirici (Nebi) olan elçiye (Resul) uyarlar; o, onlara marufu (iyiliği) emrediyor, münkeri (kötülüğü) yasaklıyor, temiz şeyleri helal, murdar şeyleri haram kılıyor ve onların ağır yüklerini, üzerlerindeki zincirleri indiriyor. Ona inananlar, destek olup savunanlar, yardım edenler ve onunla birlikte indirilen nuru izleyenler; işte kurtuluşa erenler bunlardır.” (A'rÂf 7/157)

مَّا أَفَاء اللَّهُ عَلَى رَسُولِهِ مِنْ أَهْلِ الْقُرَى فَلِلَّهِ وَلِلرَّسُولِ وَلِذِي الْقُرْبَى وَالْيَتَامَى وَالْمَسَاكِينِ وَابْنِ السَّبِيلِ كَيْ لَا يَكُونَ دُولَةً بَيْنَ الْأَغْنِيَاء مِنكُمْ وَمَا آتَاكُمُ الرَّسُولُ فَخُذُوهُ وَمَا نَهَاكُمْ عَنْهُ فَانتَهُوا وَاتَّقُوا اللَّهَ إِنَّ اللَّهَ شَدِيدُ الْعِقَابِ
"Mâ efâallâhu alâ resûlihî min ehli’l- kurâ fe lillâhi ve li’r- resûli ve li zî’l- kurbâ ve’l- yetâmâ ve’l- mesâkîni vebni’s- sebîli key lâ yekûne dûleten beyne’l- agniyâi minkum, ve mâ âtâkumu’r- resûlu fe huzûhu ve mâ nehâkum anhu fentehû, vettekûllâh (vettekûllâhe), innallâhe şedîdu’l- ikâb (ikâbi).: Allah'ın o (fethedilen) şehir halkından Resûlü'ne verdiği fey, Allah'a, Resûl'e, (ve Resûl'e) yakın akrabalığı olanlara, yetimlere, yoksullara ve yolda kalmışlara aittir. Öyle ki (bu mallar ve servet) sizden zengin olanlar arasında dönüp dolaşan bir devlet olmasın. Resûl size ne verirse artık onu alın, sizi neden sakındırırsa artık ondan sakının ve Allah'tan korkun. Şüphesiz Allah, cezası (ikâbı) pek şiddetli olandır.” (Haşr 59/7)

Resim--306-) Cabir b. Abdullah'ın rivayet ettiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem hutbesinde teşehhüdden sonr: "Sözün en güzeli ALLAH celle celâlihu’ın Kitabı'dır. Rehberliğin en güzeli ise MuhaMMed'in rehberliğidir." buyururdu.
(İbn Hanbel, Müsned, III, 320)

Resim--307-) Ebü Hüreyre'nin naklettiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Bana itaat eden, ALLAH'a itaat etmiştir. Bana isyan eden de Allah'a isyan etmiştir... " buyurmuştur.
(Müslim, İmâre, 33)

Resim--308-) Ebu Hüreyre' den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Size ne emrettimse onu yapınız; size neyi yasakladımsa ondan sakınınız." buyurmuştur.
(İbn Mâce, Sünnet, 1)

Resim--309-) lrbad b. Sâriye şöyle anlatmaktadır: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem bir gün sabah namazından sonra gözleri yaşartan, kalbleri hüzünlendiren son derece dokunaklı bir konuşma yaptı. (Öyle ki ashabdan) biri (dayanamayarak), "Yâ Resûlullah! Sanki veda konuşması yaptın, bize ne tavsiye edersin?" dedi. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şu tavsiyelerde bulundu: "Size ALLAH'a karşı sorumluluk bilincinde olmayı ve Habeşli bir köle de olsa (başınızdaki idareciyi) dinleyip itaat etmeyi tavsiye ederim. Çünkü benden sonra yaşayacak olanlarınız çok ihtilaflar görecekler. Sonradan çıkarılmış (aslı olmayan) şeylerden ise sakının! Çünkü sonradan çıkarılmış her şey bid'attir. Sizden kim bu dönemlere ulaşırsa, benim sünnetime ve doğru yolu bulan, hidayete erdirilmiş halifelerin sünnetine sarılsın! Bunlara azı dişlerinizle (tuttuğunuz gibi sımsıkı) sarılın."
(Tirmizî, İlim, 16; Ebu Davûd, Sünnet, 5)

Resim--310-) İmam Mâlik'e ulaştığına göre Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu şaşırmayacaksınız: ALLAH'ın Kitabı ve Peygamberinin sünneti." buyurmuştur.
( İmam Mâlik, Muvatta', Kader, 3)

Resim--311-) Osman b. Maz'ün gündüzleri oruç, geceleri de namaz kılarak vaktini geçirmeye başlamıştı. Bu sebepten eşi Havle'yi de ihmal etmişti. Bu durum Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'e bildirilince Osman'ı çağırmış ve: "Yoksa benim sünnetimden (hayat tarzımdan) yüz mü çevirdin?.." buyurdu.
(İbn Hanbel, Müsned, VI, 267; Ebü Davûd, Tatavvu', 27; Darimî , Nikah, 3)

Resim--312-) Âhiret için ne gibi ameller yapabileceklerini istişare etmek üzere, aralarında Hz. Ebü Bekir, Hz. Ali, Abdullah b. Mes'üd, Abdullah b. Amr b. As'ın da bulunduğu on sahabi, Osman b. Maz'ün'un evinde toplandılar ve birtakım kararlar aldılar. Onlardan birisi: "Ben, yaşadığım müddetçe geceleri hep namaz kılacağım." dedi. Diğeri: "Ömrüm boyunca hep oruç tutacağım, asla oruçsuz günüm olmayacak." dedi. Üçüncüsü de: "Kadınlardan uzak kalacağım ve hiç evlenmeyeceğim." dedi. Daha sonra Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem kendilerini bu şekilde dünyadan soyutlamayı düşünen sahabilerinin yanlarına gelerek onlara: "Şöyle şöyle diyenler sizler misiniz? Allah'a yemin ederim ki, Allah'tan en çok korkanınız ve ona karşı gelmekten en çok sakınanınız benim. Böyle olduğu halde ben bazen oruç tutuyor, bazen de tutmuyorum. (Gecenin bir kısmında) namaz kılıyor, (bir kısmında ise) uyuyorum ve kadınlarla da evleniyorum. Benim sünnetimden yüz çeviren, benden değildir." buyurdu.
(Buharî, Nikah, I )

Resim--313-) Zübeyr b. el-Avvam arasında Harre mevkiindeki hurmalıkları sulayan kanalların kullanımı konusunda anlaşmazlık çıkmıştı. Bu kanallardan akan su önce Zübeyr'in bahçesine uğruyor, ardından Medineli adamın bahçesine geliyordu. O adam Zübeyr'e: "Suyu bırak, gelsin." dedi. Fakat Zübeyr bunu kabul etmedi. Bu durum kendisine aktarıldığında Resûlullah'a sallallahu aleyhi vesellem: "Zübeyr! Önce sen sula, sonra suyu komşuna salıver." buyurdu. Bunu işiten adam, Resûlullah sallallahu aleyhi veselleme: "Zübeyr senin halanın oğlu olduğu için (mi ona öncelik verdin)! " diye kızgın bir şekilde tepki gösterdi. Adamın bu sözü üzerine Resûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem yüzünün rengi değişti ve: "Zübeyr! Sen sula, suyu (hurma ağaçlarının köklerine) ulaşıncaya kadar tut (sonra salıver)." dedi. Zübeyr, bu olay üzerine şu ayetin nazil olduğunu söylemiştir: "Hayır! Rabbine andolsun ki onlar, aralarında çıkan çekişmeli işlerde seni hakem yapıp sonra da verdiğin hükme, içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın, tam bir teslimiyetle boyun eğmedikçe iman etmiş olmazlar."
(Nisâ, 4/65; Buharî, Musakat, 6)

فَلاَ وَرَبِّكَ لاَ يُؤْمِنُونَ حَتَّىَ يُحَكِّمُوكَ فِيمَا شَجَرَ بَيْنَهُمْ ثُمَّ لاَ يَجِدُواْ فِي أَنفُسِهِمْ حَرَجًا مِّمَّا قَضَيْتَ وَيُسَلِّمُواْ تَسْلِيمًا (Nisâ 4/65)
“Fe lâ ve rabbike lâ yu’minûne hattâ yuhakkimûke fîmâ şecera beynehum, summe lâ yecidû fî enfusihim haracen mimmâ kadayte ve yusellimû teslîmâ (teslîmen).: Artık hayır, Rabbine andolsun ki, aralarında çekiştikleri şey hakkında, seni hakem tayin edip, sonra da senin verdiğin hükümden dolayı “içlerinde bir sıkıntı duymaksızın tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça” îmân etmiş olmazlar.” (Nisâ 4/65)

Resim--314-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Kim Allah'a ve Resulü'ne itaat ederse doğru yolu bulmuştur.Kim onlara isyan ederse ancak kendisine zarar verir. Allah'a hiçbir şekilde zarar veremez." buyurdu.

Resim--315-) Ebu Hüreyre' den nakledildiğine göre, bir gün Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Ümmetimin hepsi cennete girecektir, yüz çeviren müstesna!" Orada bulunanlar "YâResûlullah, yüz çeviren kim?" diye sorunca, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Bana itaat eden cennete girer. Bana isyan eden yüz çevirmiş demektir." buyurdu.
(Buharî , i'tisam, 2)

Resim--316-) Enes b. Mâlik'in amcasının oğlu Sa'd b. Hişam Medine'ye geldiğinde, Hz. Aişe'den kendisine Resûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem ahlâkını anlatmasını istemişti. Aişe: "Sen Kur'ÂN okuyorsun değil mi?" diye sorunca Sa' d, "Evet." cevabını verdi. Bunun üzerine müminlerin annesi, "İşte Hz. Peybamber'in ahlakı Kur'ÂN idi." dedi.
(Müslim , Müsafirin, 139; Ebü Davûd, Tatavvu', 26)

Resim--317) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Hac ibadetinin gereklerini benden öğrenin." buyurdu.
(Müslim, Hac, 310)

Resim--318-) Hayber'in fethi esnasında İslam'la şereflenen İmran b. Husayn mescitte oturduğu bir esnada, şefaat ile ilgili konuşurlarken adamın biri, "Ey Ebu Nüceyd! Bize Kur'ÂN'da bulunmayan konulardan bahsediyorsunuz! " diyerek onun Kur'ÂN'dan değil de Resûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem sünnetinden bahsetmesinden rahatsız olmuştu. Bunun üzerine İmran öfkelenerek:
-Sen Kur'ÂN'ı okuyorsun (değil mi?)
-Evet.
-Akşam namazının üç, yatsı namazının dört, sabah namazının iki, öğle namazının dört, ikindi namazının dört rekat olduğunu Kur'ÂN'da bulabiliyor musun?"
-Hayır.
-Bu hususları nereden öğrendiniz? Bizden öğrenmediniz mi? Biz de bunları Resûlullah'tan sallallahu aleyhi vesellem öğrendik. Siz her kırk dirhem için bir dirhem, şu kadar sürüsü olana şu kadar koyun; şu kadar devesi olana şu kadar deve zekat vereceğine dair Kur' ÂN ' da bir hüküm bulabiliyor musun?
-Hayır.
-Bu hususları nereden öğrendiniz? Biz onları Resûlullah'tan sallallahu aleyhi vesellem öğrendik. Siz de bizden. Yine "Kur' ÂN 'da “. . . Beyt-i Atik'i tavaf etsinler.” buyruluyor. Tavafın yedi (şavt) olduğunu, Makam-ı İbrahim arkasında iki rekat namaz kılınacağını Kur' ÂN 'da bulabiliyor musun? Bu hususları kimden öğreniyorsunuz? Bizden öğrenmiyor musunuz? Biz bunları da Resûlullah'tan sallallahu aleyhi vesellem öğrendik." dedi. Aralarındaki konuşma bu minvâl üzere devam ettikten sonra adam "Beni ihyâ ettin, Allah da seni ihyâ etsin!" diyerek İmran b. Husayn'ın haklı olduğunu kabul etti.
(İbn Abdülber, istıab, s. 521: Taberanî , elMu'cemu'l-kebir, XVlll , 219; Ebü Davûd, Zekat, 2; Hâkim , Müstedrek, I, 159 (1/110))

Resim--319-) Abdullah b. Ömer, kendisine: "Biz Kur' ÂN 'da korku namazını ve hazar namazını (barış ve güven zamanında meskun olduğun yerde kılınan namazı) bulduğumuz halde, (neden) sefer namazını bulamıyoruz?" diye sorulduğunda: "Biz bir şey bilmezken, ALLAH bize MuhaMMed'i gönderdi ve biz de onun ne yaptığını görmüşsek, öyle yapıyoruz." cevabını vermişti.
( İmam Mâlik, Muvatta', Kasru's- salat, 2; ibn Mâce, ikâmet, 73)

Resim--320-) Peygamber (aleyhisselâm) Hayber günü ashabına birtakım yasaklar getirmiş, ardından da: "Sizden biriniz köşesine yaslanarak (câhilce) ALLAH'ın şu Kur' ÂN 'da yasakladığı şeylerden başka hiçbir şeyi yasaklamadığını mi zannediyor? Şunu iyi bilin ki: Vallahi ben (hem) öğüt verdim (hem bazı şeyleri) emrettim, (hem de bazı şeyleri) yasakladım. (Benim emrettiğim ve yasakladığım) bu şeyler ya Kur' ÂN kadar yahut da ondan daha fazladır ... " buyurmuştu.
(Ebu Davâd, fiarac, 31, 33)

Resim--321-) Resûlullah'tan sallallahu aleyhi vesellem: "Size ne emrettimse onu yapınız; size neyi yasakladımsa ondan sakınınız. " buyurdu.
(İbn Mâce, Sünnet, 1)

Resim--322-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem hutbe okurken: "Ey insanlar! Allah size haccı farz kılmıştır. Öyleyse haccedin!" buyurmuştu. Bunun üzerine bir adam ayağa kalkarak "Her sene mi ya Resulallah?" diye sordu ve Resûlullah'ın (aleyhisselâm) sessiz kalmasına aldırmayarak sözünü üç defa tekrarladı. Sonunda Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Evet desem her sene vâcib olurdu ve siz de buna güç yetiremezdiniz." buyurdu ve şunu ilâve etti: "Ben sizi (serbest) bıraktığım müddetçe siz de beni bırakın. Sizden öncekiler, çok soru sormalarından ve peygamberlerinin buyrukları üzerinde ihtilaf etmelerinden dolayı helak olup gitmişlerdir. Size bir şey emrettiğimde gücünüzün yettiğince onu yapın, size bir şeyi yasakladığımda da onu terk edin! "
(Müslim, Hac, 412)

Resim--323-) Resûlullah'tan sallallahu aleyhi vesellem Efendimizin, kıyamet günü alimlerin önünde yürüyeceğini söyleyerek ilmî kişiliğini övdüğü genç sahabisi Muaz b. Cebel'i Yemen'e vâli olarak göndereceği zaman aralarında şöyle bir konuşma geçmişti:
-(Sana bir dava geldiğinde) nasıl hüküm vereceksin?
-ALLAH 'ın Kitabı'na göre hüküm vereceğim.
-(O konuda) ALLAH'ın Kitabı'nda bir hüküm bulamazsan?
-Resülullah'ın (aleyhisselâm) sünneti ile (karar vereceğim).
-Resulullah'ın (aleyhisselâm) sünnetinde de yoksa?
-Kendi görüşümle ictihad ederek bir karara varacak ve ona göre hüküm vereceğim.
Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Resulü'nün elçisini (Resulü'nün arzuladığı cevabı vermeye) muvaffak kılan ALLAH'a hamdolsun." buyurmuştu.
(lbn Sa' d, Tabakat, ll/347; Tirmizî, Ahkam, 3; Ebu Davûd, Kada', (Akdiye), 512/3 47 lbn Sa' d , Tabakat, II/347)

Resim--324-) Resûlullah'tan sallallahu aleyhi vesellem: "Sizden birinizi, emrettiğim veya yasakladığım bir konu kendisine iletildiğinde, sakın köşesine yaslanmış olarak (câhilce), 'Biz ALLAH'ın Kitabı'nda ne bulursak ona uyarız (hadis tanımayız!)' derken bulmayayım!'' buyurdu.
(Tirmizî, İlim, 10)

Resim--325-) Resûlullah'tan sallallahu aleyhi vesellem Efendimizin küçük bir bebek iken vefât eden oğlu İbrahim' in defni esnasında kazılan mezarda göze hoş görünmeyen bir açıklığı düzelttirmesi ve sonra: "Bu, ölüye ne fayda ne de zarar verir, ancak hayattakilerin gözüne hoş görünür. Biriniz bir iş yaptığında onu en güzel şekilde yapsın. Zira ALLAH kişinin, işini sağlam yapmasından hoşlanır." buyurdu.
(İbn Sa'd , Tabakat, I, 142; Taberanî, el- Mu 'cemü'l- kebir, XX IV,306)

Resim--326-) Resûlullah'tan sallallahu aleyhi vesellem: "İşlerin en şerlisi (din konusunda) sonradan ortaya çıkanlardır. Sonradan ortaya çıkan her şey bid'attir. Her bid'at dalalettir. Her dalalet insanı cehenneme götürür." buyurdu.
(Nesaî, Salatü'l- ideyn, 22; Müslim, Cum'a, 43)

Resim--327) Resûlullah'tan sallallahu aleyhi vesellem"Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu şaşırmayacaksınız: Allah'ın Kitabı ve Peygamberinin sünneti." buyurdu.
( İmam Mâlik, Muvatta', Kader, 3)
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4965
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: HADİSLERLE İSLAM...

Mesaj gönderen Hakan »


Resim

FIKIH ve İCTİHAD

Resim--328-) İbn Abbas'ın naklettiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: ''Allah her kimin iyiliğini dilerse, onu dinde fâkih kılar (dinin inceliklerini anlama konusunda ona kabiliyet verir)." buyurmuştur.
(Tirmizî, İlim, 1; Buharî, İlim, 13; Müslim, İmâre, 175)

Resim--329-) Resûlullah'tan sallallahu aleyhi vesellem: "İnsanlar, gümüş ve altın madenleri gibi madenlerdir. Cahiliye döneminde iyi olanlar Müslüman olduktan sonra da iyi olurlar. Yeter ki, İslam'ı tam olarak kavrasınlar." buyurdu.
(Müslim, Birr, 160; Vakıdî, Meğazi, II, 547)

Resim--330-) Resûlullah'tan sallallahu aleyhi vesellem: "İkisi de hayır üzeredir. Ama biri, diğerinden daha üstündür. Bir kısmı, Allah'a dua ediyor ve ondan bir şeyler istiyorlar. Allah onlara ister verir, isterse vermez. Diğerleri ise, fıkıh (dini anlamaya yönelik meseleler) ve ilim öğreniyorlar ve bilmeyene öğretiyorlar. Bunlar daha üstündür." dedikten sonra: "Şüphe yok ki, ben de sadece bir öğretici olarak gönderildim." buyurdu.
(Darimî, Mukaddime, 32)

Resim--331-) Resûlullah'tan sallallahu aleyhi vesellem: "Şeytan için fakih (dini hakkıyla kavramış) bir insanı ayartmak, bin âbidi ayartmaktan daha zordur. " buyurdu.
(Tirmizî, ilim, 19; ibn Mâce Sünnet, 17)

Resim--332-) Resûlullah'tan sallallahu aleyhi vesellem: "Haya, iffet, kalbine değilse de diline sahib olma ve fıkıh (dini derinden anlama) imandandır. Bunlar dünyevi kazançları eksiltseler bile âhirette kişiyi zenginleştirecek hususlardandır. Âhirette sağlayacakları kazanç çoktur. Kötü söz, kabalık ve cimrilik nifak alâmetleridir. Kişiyi dünyada zenginleştirseler de, âhirette yoksullaştıran hususlardandır. Âhirette kaybettirdikleri daha çoktur. " buyurdu.
(Darimî, Mukaddime, 43)

Resim--333-) Zeyd b. Sabit’den, Resûlullah'tan sallallahu aleyhi vesellem: ''Allah, bizden bir hadis işitip, başkasına aktarana kadar onu belleyen kişinin yüzünü ak etsin. Fıkıh (dini hakkıyla anlamaya yönelik bilgiler) öğrenip onu kendisinden daha kavrayışlı olanlara aktaran nice kimseler vardır! Fıkıh öğrenen nice kimseler de vardır ki haddi zâtında kendileri fâkih (derin kavrayış sahibi) değildir." buyurdu.
(Ebu Davûd, İlim, 10; Tirmizî, İlim, 7)

Resim--334-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Her kim, kendisine sorulan bir meseleyi yahut kendisinden istenilen bir bilgiyi bile bile gizler de cevâbını vermezse, kıyamet günü ona ateşten bir gem vurulacaktır." buyurdu.
(Ebü Davûd, İlim, 9)

Resim--335-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem döneminde yaşanan acı bir olay, bilmeden fetvâ vermenin kötü sonuçlarını gösteren örneklerden sadece biridir. Seferdeyken kafası yarılan bir sahabiye arkadaşları su olduğu için teyemmüm yapamayacağını söylemişlerdi. Bu fetvâ üzerine yaralı sahabi başını yıkamış ve bu nedenle de vefât etmişti. Olayı duyunca Resûlullah'tan sallallahu aleyhi vesellem, buna sebeb olanları şu sözüyle azarlamıştı: "Onu öldürdüler, Allah da onların canını alsın! Mâdemki bilmiyorlar, bir bilene sorsalardı ya! Cehâletin ilâcı sormaktır. " buyurdu.
(Ebu Davûd, Taharet, 125)

Resim--336-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Kuşkusuz Allah, ilmi kullarının arasından çekip almaz. Bilakis âlimlerin vefâtıyla ilmi alır. Sonunda hiç âlim kalmayınca, insanlar câhil kimseleri önder edinirler. Onlara birtakım sorular sorulur, onlar da bilgisizce fetvâ verirler. Böylelikle hem kendileri sapar hem de ansanları) saptırırlar. " buyurdu.
(Buharî, İlim, 34)

Resim--337-) Hz. Ömer'in şu sözü, görüş bildirecek yahut hüküm verecek kişinin sahib olması gereken ahlâkî duruşa işâret etmektedir;
Ömer radiyallahu anhu: "Ey insanlar! Re'y (şahsi kanaat ve düşünce), ancak Resûlullah'a aitse isabetlidir. Çünkü Allah ona (doğruyu bizzât) göstermiştir. Bizim re'ylerimiz ise, (doğru olanı bulmak için gücümüz nispetinde ortaya konan) fikri gayret ve zanndan ibârettir."
(Ebu Davûd, Kada' (Akdiye), 7)

Resim--338-) Resûlullah'tan sallallahu aleyhi vesellem bilgisizce ya da sağlam bir bilgiye dayanmadan hüküm veren insanları şöyle uyarmaktadır: "Bilgisizce verilen bir fetvâ ile amel eden kimsenin günahı, o fetvâyı verene aittir. " buyurdu.
(Ebü Davûd, İlim, 8; İbn Mâce, Sünnet, 8 )

Resim--339-) Amr b. el-As’dan, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Hakim, hüküm verirken ictihad eder (gücü nisbetinde çaba sarf eder) de sonunda isabetli karar verirse, iki sevab kazanır. Eğer ictihad eder de sonunda hata ederse, bir sevab kazanır." buyurdu.
(Müslim, Akdiye, 15)

Resim--340-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Ben ancak bir insanım. Siz bana bazı davalarla geliyorsunuz. Belki biriniz delilini diğerinden daha güzel ifâde eder ve ben ondan duyduğuma göre (onun lehine) hüküm veririm. Bu şekilde kime (yanlışlıkla) kardeşinin hakkından bir şey vermişsem, asla onu almasın. Zirâ böyle bir durumda ona ben ancak bir ateş parçası vermiş olurum." buyurmuştur.
(Buharî, Ahkâm, 20)

Resim--341-) Esed Kabilesine mensub Vabisa b. Ma'bed'in naklettiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ona: "İyilik ve kötülüğü(n ne olduğunu) sormaya mı geldin?" (Vabisa diyor ki) "Evet" dedim. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, parmaklarını birleştirip göğsüne vurarak üç defa: "Kendine danış, kalbine danış ey Vabisa!" buyurdu (ve devam etti): "İyilik, gönlü huzura kavuşturan ve içe sinen şeydir. Kötülük ise insanlar sana fetvâ verseler (onaylasalar) bile, gönlü(nü) huzursuz eden ve için)de bir kuşku bırakan şeydir." buyurmuştur.
(Dârimî, Büyü', 2)

Resim--342-) Abdullah b. Amr b. el-As, Allah Resülü'nü (sav) şöyle derken işittiğini nakleder: "Kuşkusuz Allah, ilmi kullarının arasından çekip almaz. Bilakis alimlerin vefa tıyla ilmi alır. Sonunda hiç alim kalmayınca, insanlar cahil kimseleri önder edinirler. Onlara birtakım sorular sorulur, onlar da bilgisizce fetva verirler. Böylelikle hem kendileri sapar hem de (insanları) saptırırlar. "
(Buharı, İlim, 34)

Resim--343-) Muaz radiyallahu anhu'n anlattığına göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem onu Yemen'e (vali olarak) gönderirken ona: “(Sana bir dava geldiğinde) nasıl hüküm vereceksin?” buyurdu.
Muaz: “Allah 'ın Kitabı'na göre hüküm vereceğim.”
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: (O konuda) Allah'ın Kitabı'nda bir hüküm bulamazsan?
Muaz: Resûlullah'ın (aleyhisselâm) sünneti ile (karar vereceğim).
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Resûlullah'ın sünnetinde de yoksa?”
Muaz: “Kendi görüşümle ictihad ederek bir karara varacak ve ona göre hüküm vereceğim.”
Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Resûlü'nün elçisini (Resûlü'nün arzuladığı
cevabı vermeye) muvaffak kılan Allah'a hamdolsun." buyurmuştu.
(Tirmizî, Ahkâm, 3; Ebu Davûd, Katla', (Akdiye), 11)

Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4965
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: HADİSLERLE İSLAM...

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

BİLGİ AHLÂKI

Resim--344-) Osame b. Zeyd'in işitip naklettiğine göre ... , Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Kıyamet günü bir adam getirilip cehenneme atılır ve bağırsakları dışarı fırlar. O kişi, eşeğin değirmen taşı ile döndüğü gibi bağırsaklarıyla birlikte dönmeye başlar. Derken etrafına cehennemlikler toplanır ve: “Ey falan, ne bu hal? Sen iyiliği emredip, kötülükten alıkoymaz mıydın?” derler. O da: “Evet, ben iyiliği emrederdim, ama onu kendim yapmazdım. Kötülükten alıkoyardım, ama onu kendim yapardım.” diye karşılık verir." buyurmuştur.
(Müslim, Zühd, 51)

Resim--345-) Ebü Hüreyre'den rivâyet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Her kim, bildiği bir konuda kendisine danışılır da onu gizlerse kıyamet günü ağzına ateşten bir gem vurulur." buyurmuştur.
(Tirmizî, İlim, 3; Ebu Davûd, İlim, 9)

Resim--346-) Ebü Hüreyre'den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: ''Allah'ın rızası için öğrenil(mesi gerek)en bir ilmi, sırf dünya menfaati elde etmek için öğrenen bir kimse kıyamet günü cennetin kokusunu (dahi) alamayacaktır. " buyurmuştur.
(Ebü Davûd, İlim, 12; İbn Hanbel, Müsned, ıı, 338)

Resim--347-) İbn Mes'üd'un (radiyallahu anhu) işitip naklettiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: ''Ancak iki kişiye haset (gıbta) edilir. Bunlar, Allah'ın kendisine mal verdiği ve onu hak yolunda harcayan kimse ile Allah'ın kendisine (ilim ve) hikmet verdiği ve ona göre karar verip, onu başkalarına da öğreten kimsedir." buyurmuştur.
(Buharî, Zekât, 5; Müslim, Müsafirîn, 268)

Resim--348-) Ebü Hüreyre'den (radiyallahu anhu) rivâyet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: ''Allah'ım, bana öğrettiklerinle beni faydalandır. Bana fayda verecek ilmi bana öğret ve ilmimi artır... "buyurmuştur.
(Tirmizî, Deavât 128; İbn Mâce, Sünnet, 23)

Resim--349-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem bilgisini başkalarına aktaran ama kendisini bundan mahrum bırakan kişileri, “etrafını aydınlattığı halde kendisini yakan kandil”e benzetmiştir.
(İbn Ebu Şeybe, Musannef, Zühd, 59; Taberanî, el-Mu 'cemu 'l- Kebir, II, 165)

Resim--350-) Genç sahabi Muaz der ki: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem tavaf yaparken ona yanaştım ve: "İnsanların hangisi en şerlidir?" diye sordum. "Allah'ım (bizi) affet! (Muaz!) sen şerden değil, hayırdan sor. İnsanların en şerlileri en şerli âlimler, en hayırlıları da en hayırlı âlimlerdir." buyurdu.
(Darimî, Mukaddime, 34; Taberanî, Müsnedü'ş- Şamiyyin, l, 258)

Resim--351-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemi ziyarete gelen bir heyet içinde bulunan Talk b. Ali'nin bu esnada işittiği ve Ebu Hüreyre, Enes b. Malik, Ebu Said el-Hudri, Abdullah b. Ömer, Abdullah b. Mes'ud, Abdullah b. Amr gibi önde gelen sahabilerin ve Ata' b. Ebu Rebah, Nafi', el-Esved ve Said b. Cübeyr gibi tabiun neslinden alimlerin naklettiği bir rivayete göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Her kim, bildiği bir konuda kendisine danışılır da onu gizlerse kıyamet günü ağzına ateşten bir gem vurulur. "
(Taberanl, elMu'cemü'l-kebir, Vlll, 334; Tirmizi, İlim, 3; Ebu Davud, İlim, 9)

Resim--352-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Sadakanın en faziletlisi, Müslüman kişinin öğrendiklerini Müslüman kardeşine öğretmesidir."buyurmuştur.
(İbn Mace, Sünnet, 20)

Resim--353-) Ebu Hüreyre'den Sald b. Yesar aracılığıyla nakledilen bir sözünde Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem bu duruma dikkat çekmiş ve şöyle buyurmuştur: ''Allah'ın rızası için öğrenil(mesi gerek)en bir ilmi, sırf dünya menfaati elde etmek için öğrenen bir kimse kıyamet günü cennetin kokusunu (dahi) alamayacaktır."
(Davud, ,İlim, 12; Ibn Hanbel, II, 338)

Resim--354-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "İlmi, alimlere karşı övünmek, cahillerle münakaşa etmek ve insanların teveccühünü kazanmak için öğrenmeyiniz. Kim böyle yaparsa o kimse ateştedir." buyurmuştur.
(İbn Mace, Sünnet, 23)

Resim--355-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: " ... Dünyadayken ilim iğrenmiş, öğretmiş ve Kur'an okumuş bir adam kıyamet günü Allah'ın huzuruna getirilir. Yüce Allah ona olan nimetlerini hatırlatır ve o da bunları tasdik eder. Sonra Allah ona 'Peki bunlara (nimetlerime) karşılık ne yaptın?' diye sorar O da 'Ya Rabbi! İlim öğrendim, öğrettim ve senin (rızan) için Kur'an okudum.' der. Yüce Allah, 'Hayır, yalan söyledin. Sen, 'Falan kimse alimdir.' desinler diye ilim öğrendin ve 'O, kâri'dir iyi bir Kur'an okuyucusudur).' desinler diye Kur'an okudun, nitekim böyle denildi de.' buyurur. Sonra Allah emreder ve o kişi yüz üstü sürüklenerek cehenneme atılır.'' buyurdu.
(Muslim , İmare, 152)

Resim--356-) İbn Mes'üd'dan rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: ""Allah, bizden bir şey işitip, işittiği gibi başkasına ulaştıran kişinin yüzünü ak etsin. Kendisine (bilgi) ulaştırılan nice kimseler vardır ki onu işiten (ve kendisine aktaran kimse)den daha kavrayışlıdır." buyurdu.
(Tirmızi, llim, 7)

Resim--357-) Enes b. Malik (ra)dan rivayet edildiğine göre;Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Bilgiyi layık olmayana öğreten kişi, domuza, değerli taşlar, inci ve altın(dan yapılmış bir gerdanlık) takmış sayılır. " buyurdu.
(İbn Mace, Sünnet, 17)

Resim--358-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: ''Allah'ım! Faydasız ilimden sana sığınırım.", ''Allah'ım, bana öğrettiklerinle beni faydalandır. Bana fayda verecek ilmi bana öğret ve ilmimi artır." buyurdu.
(Nesai, lstiaze, 21;İbn Mace, Sünnet, 23; Tirmizl, Deavat 128; İbn Mace, Sünnet , 23 )
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4965
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: HADİSLERLE İSLAM...

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

FERÂSET

Resim--359-) Ebu Hüreyre' den (radiyallahu anhu) nakledildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Mü’min, bir delikten iki kere sokulmaz." buyurmuştur.
(Buharî, Edeb, 83; Müslim, Zühd, 63)

Resim--360-) Ebü Saıd'den nakledildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Tökezlemeyen, hâlim (akıllı) olmaz, tecrübe edinmeyen hâkim olmaz." buyurmuştur.
(Tirmizî, Birr, 86; Buharî, el-Edebü'l- Müfred, 199)

Resim--361-) Ebü Saıd el-Hudri'den nakledildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Mü’minin ferasetinden sakının. Çünkü o, Allah'ın nuruyla bakar." buyurdu ve ardından: "Elbette bunda ferâset sahibleri için ibretler vardır." (Hicr, 15/75) âyetini okudu."
(Tirmizi, Tefsiru'l-Kur'an, 15; Taberanl, el-Mu'cemü'l-kebir, VIII, 102)

إِنَّ فِي ذَلِكَ لآيَاتٍ لِّلْمُتَوَسِّمِينَ
"İnne fî zâlike le âyâtin li’l- mutevessimîn (mutevessimîne).: İşte bunda, ibretle izleyenler için, elbette âyetler-deliller-ibretler vardır.” (Hicr 15/75)

Resim--362-) Ebü Hüreyre'den nakledildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: ''Allah Teala şöyle buyurmuştur: 'Her kim benim velî bir kuluma düşmanlık ederse ona harb ilân ederim. Kulum bana, kendisine farz kıldığım şeylerden daha hoş olan bir şeyle yaklaşamaz. Kulum bana nâfile ibadetlerle de yaklaşmaya devam eder. Sonunda onu severim. İşte o zaman onun işiten kulağı, gören gözü, sımsıkı tutan eli, yürüyen ayağı mesâbesinde olurum. Benden bir şey isterse bunu ona mutlaka veririm. Bana sığınırsa onu mutlaka korurum ...” buyurmuştur.
(Buharî, Rikak, 38)

Resim--363-) Mekke'de şiirleriyle Resûlullah'ı sallallahu aleyhi vesellem hicveden ve müşrikleri Müslümanların aleyhine kışkırtan Ebu Azze Abdullah b. Amr b. Umeyr adında bir şâir vardı. Bu şâir, Bedir Savaşı'nda esir alınmıştı. O gün Resûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem huzuruna getirilmiş ve fâkir olduğunu, fidye verecek malı mülkü bulunmadığını ve âilesinin kalabalık olduğunu söyleyerek bağışlanma talebinde bulunmuştu. Ayrıca Resûlullah sallallahu aleyhi veselleme, bir daha kendisiyle savaşmayacağına dair söz vermişti. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem de onu serbest bırakmıştı.
Ne var ki Ebu Azze Mekke'ye gittikten sonra, şiirleriyle müşrikleri Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem aleyhine kışkırtmaya devam etti. İşbu Ebu Azze, aradan bir yıl geçtikten sonra bu kez Uhud Savaşı'nda Müslümanların karşısına çıktı. O, daha önce Resûlullah sallallahu aleyhi veselleme verdiği sözü hatırlatsa da Mekkeli müşriklerden Safvan b. Ümeyye, malı ve ailesi konusunda kendisine teminat vererek onu bu savaşa katılmaya ikna etti. Ebu Azze, Uhud'da da esir düştü. Kureyşli tek esir olarak Resûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem huzuruna getirildiğinde, zorla getirildiğini ve Mekke' de bakıma muhtaç kızları olduğunu söyleyerek yine bağışlanma talebinde bulundu. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Bana verdiğin söz nerde kaldı!. Hayır, vallahi Mekke'de: “Muhammed'i iki kez aldattım.” diyerek sakalını ovuşturamayacaksın." dedi ve ekledi: "Mü’min bir delikten iki kere sokulmaz!.” Sonra da Asım b. Sabit'e, (savaş suçundan dolayı) onu cezâlandırması talimatını verdi.
(İbn Sa'd, Tabakat, II, 43; Beyhakî, Es Sünnetü’l- Kübrâ, VI, 523; Beyhakî, Es- Sünnetü’l- Kübrâ, IX, 112)

Resim--364-) Enes b. Mâlik rivayet ettiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Allah'ın, işâretlerle insanları tanıyan kulları vardır." buyurdu.
(Bezzâr, Müsned, II, 323; Taberanî , el Mu'cemü 'l- Evsat, lll, 207)

Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4965
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: HADİSLERLE İSLAM...

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

RÜYÂ

Resim--365-) Ebu Hüreyre'nin naklettiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: " ... Rüyâ üç çeşittir: (Birincisi) Allah'tan bir müjde olan salih rüyâdır. (İkincisi) şeytandan kaynaklanan üzücü rüyâdır. (Üçüncüsü ise) kişinin yaşadıklarından bazılarının rüyâsına yansımasıdır . . . " buyurmuştur.
(Müslim, Rüyâ, 6)

Resim--366-) Hz. Aişe (radiyallahu anha) anlatıyor: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ilk vahiy almaya başlaması uykuda doğru rüyâ (rüyâ-ı sadıka) görmekle olmuştur. Onun istisnasız bütün rüyâları gün gibi gerçek çıkardı. .."
(Buharâ, Ta'bir, 1)

Resim--367-) Ebü Said el-Hudrl'den, Resûlullah'ı sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyururken işittiği nakledilmiştir: "Sizden biri hoşlandığı bir rüyâ görürse, (bilsin ki) bu, Allah'tandır. O kişi bu rüyâdan dolayı Allah'a hamdetsin ve onu anlatsın. Bunun dışında hoşuna gitmeyen bir rüyâ görürse, bu da şeytandandır. Rüyânın kötü etkisinden Allah'a sığınsın ve ondan kimseye söz etmesin. Böyle yaparsa, o rüyâ kendisine zarar vermez."
(Buharî, Ta'bir, 3)

Resim--368-) İbn Ömer' den nakledildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "En büyük iftira, kişinin görmediği rüyâyı gördüğünü söylemesidir." buyurmuştur.
(Buharî, Ta'bir, 45)

Resim--369-) Ebü Hüreyre'den nakledildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: " . . . Rüyâsı en doğru olanınız, en doğru sözlü olanınızdır ... "buyurmuştur.
(Müslim, Rüyâ, 6)

Resim--370-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem rüyâlar üzerinde duruyor ve genellikle: "Bu gece aranızda rüyâ gören var mı?" diyerek söze başlardı.
(Buharî, Cenâiz , 93)

Resim--371-) Abdullah b. Ömer, Resûlullah sallallahu aleyhi veselleme rüyâlarını yorumlattıran insanlara imrenerek, âdeti olduğu üzere Resûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem mescidinde kaldığı bir gece kendi kendine şöyle demişti: "Eğer sen iyi bir adam olsan, bu kişilerin gördüğü gibi sen de rüyâ görürsün." Ardından: ''Allah'ım, eğer ben iyi bir adamsam, bana öyle bir rüyâ göster de, onu Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem benim için tâbir etsin!" diye dua ederek uykuya daldı. Uykusunda ellerinde demir sopa bulunan iki melek yanına gelmiş, onu cehenneme götürmüşlerdi. Bu sırada, korku içerisinde: “Allah'ım cehennemden sana sığınırım!.” diyerek dua etmeye başlayan Abdullah'ın karşısına çıkan bir başka melek ona: "Korkutulmayacaksın. Sen ne iyi insansın! Keşke biraz daha fazla namaz kılsan!" demişti. Sonra iki melek onu etrafı kuyu gibi duvarlarla örülmüş cehennemin kenarına kadar götürmüş, Abdullah, orada aralarında Kureyş'ten bazı insanların da bulunduğu kimselerin baş aşağı zincirlerle asılmış olduklarını görmüştü. Sonra melekler onu oradan alıp sağ tarafa doğru götürmüşlerdi. Abdullah b. Ömer bu rüyâsını ablası Hafsa aracılığı ile Resûlullah'a sallallahu aleyhi vesellem iletti. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem de, meleklerin rüyâsında onun için söylemiş olduğu: ''Abdullah ne iyi insan! Keşke biraz daha fazla namaz kılsa!" sözünü tekrarladı.
(Buhar’i, Ta'bir, 35, 36)

Resim--372-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, Müslümanların müjde niteliğindeki rüyâları görmeye devam edeceğini bildirmiştir. Zirâ kendisine "Dünya hayatında onlar için müjdeler vardır." âyetinin yorumu sorulduğunda Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, bahsedilen müjdeyi "mü’minin gördüğü ve onunla ilgili görülen rüyâ" olarak açıklamıştır.
(Tirmizî, Rüyâ , 3; İbn Mâce , Tâbiru'r- rüyâ, 1)

لَهُمُ الْبُشْرَى فِي الْحَياةِ الدُّنْيَا وَفِي الآخِرَةِ لاَ تَبْدِيلَ لِكَلِمَاتِ اللّهِ ذَلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ
"Lehumu’l- buşrâ fî’l- hayâti’d- dunyâ ve fî’l- âhırati, lâ tebdîle li kelimâtillâh (kelimâtillâhi), zâlike huve’l- fevzu’l- azîm (azîmu).: Onlara, dünya hayatında ve ahirette müjdeler (mutluluklar) vardır. Allah’ın sözü değişmez. İşte O, fevz-ül azîmdir.” (Yûnus 10/64)

Resim--373-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ilk vahiylerin geldiği sırada kendisine yol gösteren ama erken ölen Varaka b. Nevfel'i beyaz bir elbise içinde görmüş ve bunu onun cennete girdiği şeklinde tevil etmişti.
(Tirmizî, Ruyâ, 10)

Resim--374-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem yine rüyâsında insanların kiminin üzerinde kısa, kiminde ise uzun gömlekler görmüş, bunu o kişilerin dini hassasiyetlerine bağlamıştı.
(Müslim , Fedâilu’s- sahabe, 15)

Resim--375-) Bir gün de rüyâsında kendisine bir tas süt getirilmiş, bu sütten içtikten sonra onu Hz. Ömer'e vermişti. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, rüyâsındaki bu sütün, bilgiyi simgelediğini belirtmişti.
(Müslim , Fedâilu’s- sahabe, 16)

Resim--376-) Rüyâsında bir ev gören ve bu evin gördüğü en güzel ev olduğunu anlatan Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, sonra bunun şehidlere âit olduğunu bildirmişti.
(Buharî , Cihâd, 4)

Resim--377-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem kötü bir rüyâ gören kimsenin kalkıp namaz kılmasını, yatış şeklini değiştirmesini önermiştir.
(Müslim, Rüyâ, 5-6)

Resim--378-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem rüyâsında başının kesildiğini gören bir adama gülümseyerek: "Şeytan birinizle uykuda oynadığında onu herkese anlatmasın!" şeklinde nükteli bir cevab vermiştir.
(Muslim, Rüyâ, 16)

Resim--379-) Gördüğü rüyâlardan dolayı hastalandığını düşünen Ebü Seleme, bunu Ebü Katade'ye anlatınca o, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Biriniz hoşlanmadığı bir rüyâ görürse sol tarafına üç kez tükürsün ve rüyânın kötü etkisinden Allah'a sığınsın. Böyle yaparsa o rüyâ kendisine zarar vermez." buyurdu.
(Müslim, Rüyâ, 1)

Resim--380-) Ebu Hüreyre'nin rivayet ettiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Rüyâ ancak bilge veya samimiyetle tavsiyede bulunabilecek kişilere anlatılır." buyurdu.
(Tirmizî, Rüyâ, 7)

Resim--381-) Resûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem namaz vakitlerinde insanları bir araya nasıl toplayacağını düşündüğü bir sırada ashabdan Abdullah b. Zeyd'e rüyâsında ezân öğretilmiş, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem de bunu onaylayarak Bilâl'den ezânı bu şekilde okumasını istemiştir.
(Ebu Davûd, Salat, 27; İbn Mâce, Ezân, 1)

Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4965
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: HADİSLERLE İSLAM...

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

HİDÂYET

Resim--382-) Ebu Hüreyre' den nakledildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, amcası (Ebu Talib) ölürken kendisine: "Lâ ilâhe illallah (Allah'tan başka ilâh yoktur.) de ki ben de onunla kıyamet gününde senin için şahidlik edeyim." dedi. Amcası bundan kaçınınca Allah: "Şüphesiz ki sen sevdiğin kişiyi hidayete erdiremezsin . . . " (Kasas, 28/56) ayetini indirdi.
(Müslim, İman, 41)

إِنَّكَ لَا تَهْدِي مَنْ أَحْبَبْتَ وَلَكِنَّ اللَّهَ يَهْدِي مَن يَشَاء وَهُوَ أَعْلَمُ بِالْمُهْتَدِينَ
"İnneke lâ tehdî men ahbebte ve lâkinnallâhe yehdî men yeşâu, ve huve a’lemu bi’l- muhtedîn (muhtedîne).: Gerçek şu ki, sen, sevdiğini hidayete erdiremezsin, ancak Allah, dilediğini hidayete erdirir; O, hidayete erecek olanları daha iyi bilendir.” (Kasas 28/56)

Resim--383-) Tabiîn büyüklerinden Kudüslü Abdullah b. Flrüz ed-Deylemî, bir gün meşhür sahabı Abdullah b. Amr b. el-As'a gelerek: "Senin, “Şâki (isyankar) kişi anasının karnında şâki olandır.” dediğini duydum." der. Bunun üzerine abid sahabı Abdullah b. Amr: "Bir kimsenin bana yalan bir şey isnad etmesini doğru bulmam." dedikten sonra Hz. Peygamber' den şu hadisi işittiğini söyler.Abdullah b. ed-Deylemî aracılığıyla, Abdullah b. Amr'ın, Resûlullah'tan sallallahu aleyhi vesellem şöyle işittiği nakledilmektedir: "ALLAHu zü’l- Celâl, mahlukatını karanlık içerisinde yaratır ve nurunu onlar üzerine yayar. O nur kime isabet ederse hidâyeti bulur. İsabet etmediği kimseler ise şaşar." Abdullah b. Amr: "İşte bunun için 'Allah'ın ilmi üzere kalem kurudu.' (Her şey Allah'ın ezeli bilgisiyle gerçekleşti.) diyorum." demiştir.
(Tirmizî, İman, 18; İbn Hanbel, Müsned, I I , 176)

Resim--384-) Câbir'den nakledildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem insanlara hitab ederken önce lâyık-ı vechile Allah'a hamd ve senâ eder, sonra da: "Bir kimseye Allah hidayet verirse artık onu saptıracak yoktur; Allah'ın saptırdığına da hidayet verecek yoktur. Sözün en hayırlısı Allah'ın Kitabı'dır." buyururdu.
(Müslim, Cum'a, 45)

Resim--385-) (Resülullah'ın torunu) Hasan b. Ali (radiyallahu anhu) şöyle demiştir: ''Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem vitirde okumam için bana şu duâyı öğretti: “Allah'ım, hidâyete erdirdiklerinle beraber beni de hidâyete erdir. Sıhhat ve afiyet verdiklerinle beraber bana da afiyet ver. Himâye ettiğin kimseler gibi beni de himâye et. Bana verdiğin ni’metleri bereketlendir. Verdiğin hükmün şerrinden beni koru. Hükmü sen verirsin, senin üstüne hüküm verecek kimse yoktur. Senin dost olduğun kimse asla zelil olmaz. Eksiklikler sana yakışmaz. Ey Rabbimiz! Yücesin ve kutlusun."'
(Tirmizî, Vitr, 10)

Resim--386-) Ebu Hüreyre'den nakledildiğine göre, Yemame reisi Sümame, hicretin yedinci yılı Muharrem ayında, Necid Bölgesine yönelik düzenlenen askerî bir sefer esnasında esir alındı. Daha önce Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemin bir elçisini öldürmeye teşebbüs ettiği için Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem onun cezâlandırılmasını istemişti. Derken Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem tutuklu haldeki Sümame'ye: "Yanında bana sunacağın ne var?" diye sorduğunda, Sümame: "İyi bir şey." dedi ve ekledi: "Eğer beni öldürürsen, kanı helâl birini öldürmüş olursun. Eğer bana lütufta bulunursan (canımı bağışlarsan) şükreden birine iyilik yapmış olacaksın. Eğer (kurtuluş fidyem için) mal istersen, ne kadar dilersen işte malım." Üç gün tekrar eden bu görüşmenin neticesinde Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, Sümame'nin serbest bırakılması talimatını verdi. Gördüğü iyi muamelenin de etkisiyle orada Müslüman olan Sümame şu samimi itirafta bulunmuştur: "Ey Muhammed, vallahi yeryüzünde benim için senin yüzünden daha nahoş bir yüz yoktu! Şimdi senin yüzün benim için bütün yüzlerden daha güzel oldu. Vallahi senin dininden daha fazla nefret ettiğim bir din yoktu! Artık bana göre senin dinin bütün dinlerden daha güzeldir. Vallahi benim için senin beldenden daha sevimsiz bir belde yoktu. Şimdi belden de benim için bütün beldelerden sevimli oldu!"
(Ibn Kesîr, Bidâye, III, 285; İbn Sa'd, Tabakat, V, 550; Buharî, Meğazi, 71; Müslim, Cihad, 59)

Resim--387-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "hedy", "Sözün en doğrusu Allah'ın Kitabı'dır ve hayat tarzının en güzeli de Hz. Muhammed'in sîretidir (hedyü Muhammed) .. . " buyurmuştur.
(İbn Hanbel, Müsned, III, 310)

Resim--388-) Enes b. Mâlik vasıtasıyla aktarılan bir hadiste Hz. Peygamber (aleyhisselâm) bizlere bu hususta çok önemli bir mesaj vermektedir: "Son anına bakmadan biri hakkında (sadece) hoşunuza gittiği için hemen karar vermeyin. Kişi, uzun zaman ya da bir dönem iyi işler yapar ki bu halde ölse cennete gidecektir. Ancak sonra bozulur ve kötü işler yapar. Başkası da bir dönem hep kötü işler yapar. Öyle ki, o vaziyette ölse cehenneme gidecektir. Sonra düzelir ve iyi işler yapar. Allah, kişinin hayrını isterse ölümünden önce onu yönlendirir." Oradakiler: "Allah nasıl yönlendirir?" deyince Peygamberimiz: "Ona iyi işler yapma imkanı verir ve o halde ruhunu alır. " buyurdu.
(İbn Hanbel, Müsned, III, 121)

Resim--389-) Hz. Ali kerremallahu vechehu'den nakledildiğine göre hidâyet rehberi Nebî (aleyhisselâm), bir hadisinde bu hakikati kendine has bir üslupla ifade etmiştir. Resul-i Ekrem bir gün oturmuş, elindeki ağaç dalı ile toprağı çiziyordu. Birden başını kaldırdı ve şöyle dedi: "Sizden her bir kişinin, cennet ya da cehennemdeki yeri bilinmektedir." Bunun üzerine oradakiler: "Peki ey Allah'ın Resûlü! O zaman biz niçin çalışıyoruz ki?" dediler. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ise: "İyi işler yapmaya devam edin, herkes, yaratılışına kolay geleni seçecektir." (dedi ve şu âyetleri okudu): "Kim infak eder, takva sahibi olmaya çalışır ve güzeli/doğruyu (sürekli) tasdik ederse, huzur (cennet) yolunu ona kolaylaştırırız. Kim de cimrilik yapar, kendi kendine yeterli olduğunu kabul eder ve güzeli/doğruyu (sürekli) yalanlarsa, sıkıntı (cehennem) yolunu ona kolaylaştırırız."
(lbn Hanbel, 1, 83)

فَأَمَّا مَن أَعْطَى وَاتَّقَى
"Fe emmâ men a’tâ vettekâ.: Fakat kim verdi (infâk etti) ve takva sahibi oldu ise.” (Leyl 92/5)

وَصَدَّقَ بِالْحُسْنَى
"Ve saddeka bi’l- husnâ.: Ve en güzel olanı doğrularsa,” (Leyl 92/6)

فَسَنُيَسِّرُهُ لِلْيُسْرَى
"Fe se nuyessiruhu li’l- yusrâ.: Ona en kolay olan(a ulaşmay)ı kolaylaştıracağız.” (Leyl 92/7)

وَأَمَّا مَن بَخِلَ وَاسْتَغْنَى
"Ve emmâ men bahıle vestagnâ.: Ve fakat kim cimrilik etti ve kendini müstağni (hiçbir şeye muhtaç olmayan, zengin ve kendi kendine yeterli) gördü ise.” (Leyl 92/8)

وَكَذَّبَ بِالْحُسْنَى
"Ve kezzebe bi’l- husnâ.: Ve en güzel olanı yalan sayarsa,” (Leyl 92/9)

فَسَنُيَسِّرُهُ لِلْعُسْرَى
"Fe se nuyessiruhu li’l- usrâ.: O taktirde Biz, ona zor olanı (kötü akıbete götüren yolu) kolaylaştıracağız.” (Leyl 92/10)

Resim--390-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Bir kimseye Allah hidâyet verirse artık onu saptıracak yoktur; Allah'ın saptırdığına da hidâyet verecek yoktur. Sözün en hayırlısı Allah'ın Kitabı'dır." buyurdu.
(Müslim, Cuma', 45)

Resim--391-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz, ensarın Huneyn ganimetlerinin dağıtılması esnasındaki sitemkâr tavırları karşısında onlara şöyle seslenmiştir: "Ey ensar topluluğu! Ben, sizi dalalette bulmadım mı? Allah size benim vasıtamla hidâyet vermedi mi? Sizi dağınık bularak benim vasıtam ile bir araya getirmedi mi? Sizi fâkir bularak benim vasıtam ile zengin etmedi mi?"
(Buharî, Meğazi, 57; Müslim, Zekât, 139)

Resim--392-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, bir defasında da hizmetçiliğini de yapmakta olan genç bir Yahudi hastalanınca onu hasta yatağında ziyâret etmiş, bel ki de son kez Müslüman olması çağrısında bulunmuştu. Yahudi: "Allah'tan başka ilâh olmadığını ve Hz. Muhammed'in onun kulu ve elçisi olduğunu" ikrar ederek İslam'ı kabul etti. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Benim vasıtamla bu genci ateşten kurtaran Allah'a hamdolsun." diyerek şükretti ve oradan ayrıldı.
(Nesaî, Es Sünenü’l- Kübrâ, V, 173)

Resim--393-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Hayber'de Hz. Ali kerremallahu vechehu'ye hitaben: ''Allah'a yemin olsun ki senin aracılığınla Allah'ın bir kişiye hidâyet vermesi, senin için, kızıl develere sahib olmandan daha iyidir." buyurmuştur.
(Buharî, Ciâd, 102; Müslim, Fedailu's-sahabe, 34; Ebu Davûd, İlim, 10)

Resim--394-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem İslam'ı seçenlere namazı öğrettikten sonra dua etmesi için şu cümleleri öğretirmiş: ''Allah'ım! Beni affet, bana merhamet et, bana hidâyet ve afiyet ver ve beni rızıklandır."
(Müslim , Zikir, 35)

Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4965
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: HADİSLERLE İSLAM...

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

KELİME -yi ŞEHÂDET

Resim--395-) Abdullah b. Ömer anlatıyor; Babam Ömer b. Hattab'ın bana naklettiğine göre ... Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem:"İslam, Allah'tan başka ilâh olmadığına, Muhammed'in Allah'ın Resûlü olduğuna şehâdet etmen; namazı dosdoğru kılman, zekatı vermen, Ramazan orucunu tutman ve gücün yeterse Kâbe'yi haccetmendir." buyurmuştur.
(Müslim, İman, 1)

Resim--396-)İbn Ömer'in (radiyallahu anhu) naklettiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "İslam beş esas üzerine kurulmuştur: Allah'tan başka ilah olmadığına ve Muhammed'in Allah'ın Resulü olduğuna şehâdet etmek, namaz kılmak, zekat vermek, haccetmek ve Ramazan orucunu tutmak." buyurmuştur.
(Buharî, İman, 2)

Resim--397-) Ubade b. Samit'den rivâyet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Her kim: “Şehâdet ederim ki tek olan Allah'tan başka ilâh yoktur, (ortağı da yoktur); Muhammed O'nun kulu ve elçisidir; İsâ da Allah'ın kulu ve Allah'ın kullarından bir kadının oğlu, Meryem'e ulaştırdığı (emriyle onda var ettiği) kelimesi ve Allah'tan (gelen) bir ruhtur. Cennet haktır, cehennem haktır.” derse Allah onu, cennetin sekiz kapısından hangisini dilerse oradan cennetine koyar." buyurmuştur.
(Müslim, İman, 46)

Resim--398-)Enes b. Malik radiyallahu anhu anlatıyor: “Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem binitiyle giderken arkasında oturan Muaz'a seslendi: "Ya Muaz b. Cebel!" Muaz: "Buyur yâ Resûlallah! Emret!." diyerek cevab verdi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem tekrar: "Yâ Muaz!” diye seslendi. Muaz: "Buyur yâ Resûlallah! Emret!." dedi. Bu durum üç defa tekrarlandı. Daha sonra Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Kim kalbiyle tasdik ederek Allah'tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed'in Allah'ın Resûlü olduğuna şehâdet ederse Allah ona cehennemi haram kılar...” buyurdu.
(Buharî, İlim, 49)

Resim--399-) Muaz b. Cebel, Resûlullah'ı sallallahu aleyhi vesellem’i peşi sıra takib ediyor, diğer sahabiler ise binekleri üzerinde sağa sola dağılmış bir halde onların peşinden aheste aheste geliyorlardı. Peygamber Efendimiz, yüzündeki örtüyü kaldırıp gerisine bakınca ordunun içinden kendisine en yakın kişinin Muaz olduğunu gördü ve onu yanına çağırarak şöyle söyledi: "Ey Muaz!" "Buyur, yâ Resûlallah!." dedi Muaz. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Yaklaş!" buyurdular. Muaz, hemen Resûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem’in yanına geldi. O kadar yaklaştı ki binekleri birbirine değiyordu. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki: "İnsanların bizden bu kadar uzaklaşacağını tahmin etmiyordum." Muaz: "Yâ Resûlallah, insanlar uyukluyor ve binekleri sağa sola dağılmış vaziyette, kâh yayılıyor kâh yürüyorlar." dedi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Evet, ben de uyuklamışım." buyurdu. Muaz, Resûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem müjde verici yüzünü (tavrını) ve kendisine yaklaştığını fark edince şöyle dedi: "Yâ Resûlallah! İzin verirsen beni hüzünlendirip rahatsız eden bir konuyu sormak istiyorum." dedi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem:"Buyur, dilediğini sor." buyurdu. Muaz: "Yâ Resûlallah! Bana, kendisiyle cennete girebileceğim bir amel/iş söyle, başka bir şey sormayacağım." dedi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: ''Aferin! Sen bana çok mühim bir soru sordun. Bu, Allah'ın hayrını murad ettiği kişiye kolaydır." dedi ve bu sözünü üç kere tekrarladı. Böyle durumlarda Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, iyi anlaşılsın diye sözünü üç kere tekrar ederdi. Sonra buyurdu ki: ''Allah'a ve âhiret gününe iman etmen, namaz kılman, Allah'a hiçbir şeyi şirk koşmadan ibâdet etmendir ki, ölünceye kadar bu hal üzere kalmalısın.” Bunun üzerine Muaz: "Yâ Resûlallah, bir daha tekrarla!" deyince, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, bu sözünü de üç kere tekrarladı ve: "Ey Muaz! İstersen sana bu işin başından, direğinden ve zirvesinden bahsedeyim." buyurdu. Muaz: "Elbette yâ Resûlallah, annem babam sana fedâ olsun, buyur!" dedi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Bu işin başı, senin Allah'tan başka ilâh olmadığına, O'nun ortağının bulunmadığına ve Muhammed'in de O'nun kulu ve peygamberi olduğuna şehâdet etmendir. Bu işin direği namaz kılmak ve zekat vermektir. Bu işin zirvesi de Allah yolunda cihaddır. Ben, namaz kılıncaya, zekat verinceye, Allah'tan başka ilâh olmadığına ve ortağının bulunmadığına, Muhammed'in O'nun kulu ve peygamberi olduğuna şehâdet edinceye kadar insanlarla mücadele etmekle emr olundum. Bunları yerine getirirlerse haklı bir sebeb olmadıkça (hukukun gerektirdiği dışında) canlarını, mallarını korumuş olurlar. (Gizlediklerinin) hesabı ise Allah'a kalacaktır.” buyurdu.
(İbn Hanbel, Müsned, 245)

Resim--400-) "Cibrîl hadisi" diye meşhur olan hadis-i şerifte anlatıldığına göre bazı sahabilerin de bulunduğu bir mecliste, insan sûretinde gelen Cebrâil (aleyhisselâm) ile Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem arasında İslam, iman ve ihsan kavramlarının ne olduğu konusunda sorulu cevablı bir konuşma yaşanmıştır. Bu konuşmada Cebrâil'in (aleyhisselâm) "İslam nedir?" sorusuna Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: " ... İslam, Allah'tan başka ilâh olmadığına, Muhammed'in de Allah'ın Resûlü olduğuna şehâdet etmen; namazı dosdoğru kılman, zekatı vermen, Ramazan orucunu tutman ve gücün yeterse Kâbe'yi haccetmendir. " diye cevab vermiş; "İman nedir?" sorusuna da, ''Allah'a iman etmendir." cevabıyla başlayıp ardından diğer iman esaslarını sıralamıştır.
(Müslim, İman, I; Buharî, İman, 37.)

Resim--401-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "İslam beş esas üzerine kurulmuştur: Allah'tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed'in Allah'ın Resûlü olduğuna şehâdet etmek, namaz kılmak, zekat vermek, haccetmek ve Ramazan orucunu tutmak." buyurmuştur.
(Buharî, iman, 2)

Resim--402-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, Muaz b. Cebel'i Yemen'e, Ehl-i kitabdan bir topluma vâli olarak gönderirken: "Oraya vardığında önce onları, Allah'tan başka ilâh olmadığına ve benim Allah'ın Resûlü olduğuma (inanmaya) çağır.. " buyurdu.
(Buharî, Zekat, I)

Resim--403) Mikdad b. Esved, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e: "Yâ Resûlallah! Şâyet bir kâfirle vuruşurken kılıcıyla bir elimi kesip koparsa, sonra da kaçıp bir ağacın arkasına sığınıp (canını kurtarabilmek için): “Ben Allah'a teslim oldum.” dese onu öldürebilir miyim?" diye sorması üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Onu öldürme!" buyurdu. "Ya Resülallah! Ama o elimi kestikten sonra Müslüman olduğunu söyledi!" diyen Mikdad'a: "Onu öldürme. Çünkü eğer onu öldürürsen o, senin onu öldürmeden önceki konumuna geçer (Müslüman olduğu için
onun canı dokunulmaz olur). Sen de onun, bu sözü söylemeden önceki durumuna düşersin (bir Müslüman'ı öldürdüğün için dokunulmazlığın ortadan kalkar ve sana kısas uygulanır)." buyurdu.
(Buharî, Meğâzi, 12)

Resim--404-) Resûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellemgenç komutanlarından Üsame b. Zeyd şöyle anlatır: "Resülullah (sav), askeri bir birlik içinde bizi Huraka kabilesi üzerine gönderdi. Geldiğimizi haber alan kabile mensupları korkup kaçtı. Ancak onlardan birine yetişip yakalayınca hemen, 'La ilahe illallah' (Allah'tan başka ilah yok) dedi ise de onu öldürdük. Daha sonra bu olayı Resûlullah'a sallallahu aleyhi vesellem anlatınca buyurdular ki, 'Kıyamet günü la ilahe illallah sözü karşına çıktığında ne yapacaksın!' Ben, 'Ama ya Resülallah! Sırf silah korkusundan dolayı böyle söyledi.' deyince, 'Kalbini yarıp baktın da mı korktuğu için böyle söylediğini anladın? Kıyamet günü, la ilahe illallah sözü karşına çıktığında ne yapacaksın!' buyurdu.
Bu sözü o kadar çok tekrarladı ki içimden; 'Keşke şimdi Müslüman olmuş olsaydım da (ve bu hadiseyi hiç yaşamasaydım)' dedim."
(Ebu Davud, Cihad, 95)

Resim--405-) İtban b. Malik bir gün Resûlullah'a sallallahu aleyhi vesellem gelip, "Ya Resülallah! Ben kabilemin mensuplarına namaz kıldırıyorum fakat gözlerim görmez olduğu için yağmur yağdığında aramızdaki vadiyi su basması sebebiyle mescitlerine gidip namaz kıldıramıyorum. Ya Resülallah! Gönlüm ister ki bana gelip evimde namaz kıldırsan da senin namaz kıldırdığın yeri namazgah edinsem." dedi. Bunun üzerineResûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz, "İnşallah, bunu yapacağım." buyurdu. Ertesi gün Hz. Ebu Bekir ile birlikte İtban'ın yanına gelen Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem eve girdi, daha oturmadan İtban'a evinin neresini namazgah yapmak istediğini sordu ve gösterilen yerde iki rekat namaz kıldırdı. Ardından bir şeyler yemek için beklerlerken Resûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem geldiğini duyan pek çok kimse İtban'ın evinde toplandı. İçlerinden biri, "Malik b. Duhşun nerede?" diye sordu. Orada hazır bulunanlardan biri, "O bir münafıktır! Allah ve Resulü'nü sevmez." dedi. Bunun üzerine Peygamber (sav) o kimseye, "Böyle deme! Görmüyor musun ki o, 'la ilahe illallah' diyor ve bununla Allah'ın rızasını istiyor." buyurdu. O kişi de, ''Allah ve Resulü en iyi bilendir." dedi. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, "Şüphesiz ki Yüce Allah, kendi rızasını umarak 'la ilahe illallah' diyen kimseyi ateşe haram etmiştir." buyurdu.
(Buharı, Et'ıme, 15; Buharı, Salat, 46)

Resim--406-)Resûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem, "Ölmek üzere alanlarınıza 'La ilahe illallah' (sözünü) telkin ediniz!" buyurdu.
(Ebu Davud, Cenaiz, 15, 16; Nesaî, Cenaiz, 4)

Resim--407-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Son sözü 'la ilahe illallah' olan kimse cennete girer." buyurdu.
(Ebu Davud, Cenaiz, 15, 16)

Resim--408-) Talha b. Ubeydullah'tan (ra) rivayet edildiğine göre: "Bir gün Hz. Ömer, Talha'yı üzgün görür ve ona üzüntüsünün sebebini sorar. Talha, Resûlullah'tan sallallahu aleyhi vesellem duyduğu, 'Ben öyle bir söz biliyorum ki herhangi bir kimse onu ölüm anında söylerse o söz, ruhunun cesedinden ayrıldığı esnada rahat etmesini sağlar ve kıyamet gününde onun için nur olur.' hadisindeki 'söz'ün ne olduğunu hayattayken Resûlullah'a sallallahu aleyhi vesellem soramadığına hayıflandığını söyler. Bunun üzerine Hz. Ömer, 'Ben o sözü biliyorum. O, Resûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem amcası Ebü Talib'den ölürken söylemesini istediği 'la ilahe illallah' sözüdür." der. Ardından "Eğer Hz. Peygamber, amcası için bu sözden daha faydalı bir şey bilseydi mutlaka ona, onu söylerdi."
(Müslim, İman, 41; lbn Hanbel, 1, 28; lbn Mace, Edeb, 54; 1; İbn Hanbel, 1, 37)

Resim--409-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, "İnkar edenler, "Keşke Müslüman olsaydık." diye çok arzu edeceklerdir." ayetini de, "Ehl-i tevhid olanlar cehennemden çıkarılıp cennete konulduğunda kafirler de Müslüman olmuş olmayı arzu edeceklerdir." şeklinde tefsir etmiştir.
(Tirmizi, iman, 17)

رُّبَمَا يَوَدُّ الَّذِينَ كَفَرُواْ لَوْ كَانُواْ مُسْلِمِينَ

Rubema yeveddüllezine keferu lev kanu müslimin

İnkâr edenler zaman zaman, keşke biz de müslüman olsaydık, diye arzu ederler. (Hicr Suresi 15/2)

Resim--410-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Rabbine andolsun ki onların hepsine amellerini soracağız." ayetindeki "amel" kelimesini, "La ilahe illallah sözü" diye tefsir etmiştir.
(Tırmizi, Tefsıru·ı Kur'an, 15)


فَوَرَبِّكَ لَنَسْأَلَنَّهُمْ أَجْمَعِيْنَx

Fe ve rabbike le nes'elennehüm ecmeiyn

Rabbin hakkı için, mutlaka onların hepsini sorguya çekeceğiz. (Hicr Suresi 15/92)

عَمَّا كَانُوا يَعْمَلُونَ

Amma kanu ya'melun

Yaptıklarından dolayı(Hicr Suresi 15/93)

Resim--411-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "En faziletli zikir, la ilahe illallahtır." buyurdu.
(Tırmizi, Deavat, 9)


Resim--412-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "La ilahe illallahü ve Allahü ekber sözleri, gök ile yer arasını doldurur." buyurdu.
(Darimi, Taharet, 2)

Resim--413-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, "Sabah akşam yüzer kere 'la ilahe illallah' diyen kimsenin, İsmailoğulları'ndan yüz köle azat etmiş gibi sevap kazanacağını..." buyurdu.
(Tirmizi . Deavat, 61)

Resim--414-) Ömer' den (ra) nakledilen başka bir rivayette Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, "Her kim güzelce abdest alır, sonra 'Eşhedü en la ilahe illallahu vahdehU la şerike leh ve eşhedü enne Muhammeden abdüha ve Resulüh' derse ona, sekiz cennet kapısı açılır ve dilediği kapıdan cennete girer. "buyurdu.
(Müslim, Taharet, 17; Darimi, Taharet, 43;

Resim--415-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem döneminde hadis yazan genç sahabiler arasında yer alan Abdullah b. Amr'ın rivayet ettiği bir hadise göre her biri göz görebildiğince uzun, doksan dokuz günah defteriyle Allah'ın huzuruna gelen bir kulun, bu günah defterleri ile üzerinde, "Eşhedü en la ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdüha ve Resulüh" yazılı olan "kelime-i şehadet" sözünün günah sevap terazisine konulduğunda, bu sözün bulunduğu terazinin kefesi ağır basacaktır. Çünkü hiçbir şey Allah'ın adıyla ölçüldüğünde ondan daha ağır gelmez." buyurdu.
(Tirmizi, İman, 17)

Resim--416-) "Şefaat hadisi" diye bilinen bir hadiste, "La ilahe illallah" diyen kimseler için Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimizin, Allah'tan şefaat dileyeceği; Allah Teala'nın da izzeti, celali, kibriya ve azameti hakkı için, "La ilahe illallah" diyenlerin hepsini cehennemden çıkaracağını" buyurdu.
(Buhari, Tevhid, 36)

Resim--417-)Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: ''Allah' tan başka ilah yoktur, diyen ve kalbinde bir arpa ağırlığında hayır bulunan herkes cehennemden çıkarılacaktır. Sonra (yine) Allah'tan başka ilah yoktur diyen ve kalbinde bir buğday tanesi ağırlığında hayır bulunan herkes cehennemden çıkarılacaktır. Sonra (yine) Allah'tan başka ilah yoktur diyen ve kalbinde zerre kadar hayır bulunan herkes cehennemden çıkarılacaktır." buyurmuştur.
(Müslim, İman, 325)

Resim--418-)Ebü Hüreyre'nin "Kıyamette senin şefaatine nail olacak en mutlu insan kimdir?" sorusuna Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz, "Sözlerime olan düşkünlüğünü gördüğümden dolayı bu soruyu herkesten önce senin soracağını tahmin etmiştim." dedikten sonra, "Kıyamette şefaatim vesilesiyle en mutlu olacak kişi, samimi bir şekilde, gönlünden gelerek 'La ilahe illallah' diyen kimsedir." cevabını vermiştir.
(Buharı, ilim, 33)

Resim--419-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Bir kimse, ezanı işittiğinde 'Ben de eşi ve benzeri olmayan tek Allah'tan başka ilah olmadığına, Muhammed'in O'nun kulu ve Resulü olduğuna şehadet ederim. Rab olarak Allah'ı, Resul olarak Muhammed'i ve din olarak İslam'ı kabul ettim.' derse, günahları bağışlanır." buyurmuştur.
(Nesai, Ezan, 38; Ibn Hanbel, 1, 181)


Resim--420-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Kim kalbiyle tasdik ederek Allah'tan başka ilah olmadığına ve Muhammed'in Allah'ın Resulü olduğuna şehadet ederse Allah onu cehenneme haram kılar.'' buyurdu.
(Buharı, ilim, 49)

Resim--421-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, Hudeybiye' de yağmurlu bir gecenin sabahında, sabah namazını kıldırdıktan sonra ashaba döner ve "Rabbiniz ne buyurdu, biliyor musunuz?" diye sorar. "Allah ve Resulü bilir." diyen sahabilere şu cevabı verir: "(Bu gece) bazı kullarım mümin, bazıları da kafir olarak sabahladı. Her kim 'Allah'ın fazlı ve rahmeti sebebiyle yağmur yağdı.' demişse o, yıldıza değil bana iman etmiş; kim de )alan ve falan yıldız batıp doğduğu için yağmur yağdı.' demişse o bana değil yıldıza iman etmiş demektir.''
(Buharı, lstiska, 28)

Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4965
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: HADİSLERLE İSLAM...

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

ALLAHu zü’L- CeLÂL’e İMÂN

Resim--422-) Enes b. Mâlik anlatıyor: Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem binitiyle giderken arkasında oturan Muaz'a seslendi: "Ya Muaz b. Cebel!" Muaz: "Buyur yâ Resûlallah! Emret!" diyerek cevab verdi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem tekrar: "Ya Muaz!" diye seslendi. Muaz: "Buyur yâ Resûlallah! Emret!" dedi. Bu durum üç defa tekrarlandı. Daha sonra Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Kim kalbiyle tasdik ederek Allah'tan başka ilâh olmadığına ve MuhaMMed'in Allah'ın Resûlü olduğuna şehâdet ederse Allah ona cehennemi haram kılar." buyurdu.
(Buharî, İlim, 49)

Resim--423-) Enes (b. Mâlik) tarafından nakledildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Şu üç özellik kimde bulunursa o kimse imanın tadını alır: Allah ve Resûlü'nü her şeyden çok sevmek, bir kimseyi yalnızca Allah rızası için sevmek, Allah kendisini kurtardıktan sonra tekrar inkarcılığa dönmekten ateşe atılmaktan kaçındığı gibi kaçınmak." buyurmuştur.
(Müslim, İmân, 67)

Resim--424-) Ebu Hüreyre' den (radiyallahu anhu) nakledildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Kim (günde) yüz defa “Lâ ilâhe illallahü vahdeha lâ şerike leh, lehü'l- mülkü ve lehü'l- hamdü ve hüve alâ küllî şey'in kadîr.: Allah'tan başka ilâh yoktur, O'nun hiçbir ortağı yoktur, mülk O'nundur ve hamd O'nadır. O'nun her şeye gücü yeter.” derse bu, o kimse için on köleyi azad etme sevabına denktir. Ona yüz iyilik yazılır ve yüz günahı silinir. (Bu söyledikleri) o günün akşamına kadar onun için şeytana karşı bir sığınak olur. Bundan daha fazlasını yapan kişiden başka, hiç kimse onun bu yaptığından daha faziletli bir iş yapamaz." buyurmuştur.
(Buharî, Deavât, 64)

Resim--425-) Muaz b. Cebel anlatıyor: Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ile Tebük Seferi'nden dönüyorduk. Onun yalnız olduğunu görünce: "Yâ Resûlallah! Bana cennete girmemi sağlayacak bir davranış söyler misin?" dedim. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “ Aferin sana! Sen önemli bir konu hakkında soru sordun. Fakat bu, Allah'ın kendisi için kolaylaştırdığı kişiye kolay gelir. Farz namazı kılarsın, farz olan zekatı verirsin ve O'na hiçbir şeyi ortak koşmayarak Allah'a kavuşursun . . . " buyurdu.
(İbn Hanbel, Müsned, V, 237)

Resim--426-) Ebu Hüreyre' den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "İmanın yetmiş küsur şubesi vardır. Bunların en üstünü “Lâ ilâhe illallah: Allah'tan başka ilâh yoktur.” sözüdür. En alt derecesi ise yoldaki eziyet veren şeyleri kaldırmaktır. Hayâ da imanın bir şubesidir." buyurmuştur.
(Nesaî, İman, 16; Müslim, iman, 58)

Resim--427-) Rabia kabilesinin Abdülkays koluna mensub, on üç kişilik bir heyet uzun ve meşakkatli bir yolculuğun ardından Medine'ye gelir. İslam'ı öğrenmek için birçok zahmete katlanan heyet Resûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem huzuruna çıktığında Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem onları: "Hoş geldiniz!" diyerek karşılar. Heyet adına Abdullah b. Avf söz alır ve: "Yâ Resûlallah! Bizler sana uzak beldelerden, meşakkatli yolculuklar yaparak geliyoruz. Ayrıca bizim memleketimizle Medine arasında kâfir olan ve bize düşmanlık eden Mudar Kabilesi yaşadığından bizler sana ancak savaşmanın yasak olduğu haram aylarda gelebiliriz. Bize özlü bir şeyler tavsiye et de onları geride bıraktığımız kabilemizin insanlarına anlatalım, hem de cennete girmemize vesile olsun." der. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem onlara: “yalnızca tek olan Allah'a iman etmelerini” söyler. Peşinden de “Yalnızca tek olan Allah'a iman etmek ne demektir bilir misiniz?" diye sorar. Onların: "Allah ve Resûlü daha iyi bilir." diyerek cevab vermeleri üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Allah'tan başka ilâh olmadığına ve MuhaMMed'in Allah'ın elçisi olduğuna iman etmek, namazı dosdoğru kılmak, zekatı vermek, Ramazan orucunu tutmaktır." buyurur. Daha sonra da onları "Söylediklerimi iyice ezberleyin ve geride bıraktığınız kabile halkına da anlatın." diyerek uğurlar.

Resim--428-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Allah'a iman, "Kalb ile tasdik, dil ile ikrar ve organlar ile amel etmektir" buyurmuştur.
(İbn Mâce, Sünnet , 9)

Resim--429-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: " Kişi, Allah'ı Rab; İslam'ı din, MuhaMMed'i peygamber olarak gönülden benimserse" imanın tadını almış demektir.” buyurmuştur.
(Müslim, İman, 56)

Resim--430-)Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: Kişi, ''Allah için sever, Allah için buğz eder, Allah için verir, Allah için engel olursa imanını olgunlaştırmış, kemale erdirmiş demektir" buyurdu.
(Ebü Davud, Sünnet, 15)

Resim--431-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: ''Allah'tan başka ilâh yoktur, O'nun ortağı da yoktur. Mülk ve hamd O'na aittir. O her şeye kadirdir. Güç ve kuvvete ancak Allah'ın yardımı ile erişilir. Kâfirler hoşlanmasa da biz samimiyetle kendisinden başka ilâh olmayan Allah'a, nimet ve güzel övgü sahibine ibadet ederiz." buyurdu.
(Müslim, Mesâcid, 139; İbn Hanbel, Müsned, IV, 6)

Resim--432-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Savaştan, hac veya umre yolculuğundan dönerken ve yolculuk esnasında bir tepeye tırmandıkları zaman da üç defa tekbir getirmeyi ve: ''Allah'tan başka ilâh yoktur. O, birdir, ortağı yoktur. Mülk O'nundur, hamd yalnız O'nadır. O'nun her şeye gücü yeter. Biz seferden memleketimize dönenleriz, tevbe edenleriz, sadece Allah'a ibâdet edenleriz, secde edenleriz ve sadece Rabbimize hamdedenleriz. Allah vaadine sadıktır. Kuluna yardım etmiş, bütün düşman grupları tek başına O hezimete uğratmıştır. " buyurmuştur.
(Buharî, Umre , 12; Ebü Davûd, Cihâd, 158)

Resim--433-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem bir gün kendisinden hizmetçi isteyen damadı Hz. Ali ve kızı Hz. Fatıma'ya şu öğüdü vermiştir: "İyi dinleyin! Size benden istediğiniz hizmetçiden daha hayırlı olan bir şeyi öğreteyim. İkiniz uyumak üzere yatağınıza girdiğinizde otuz üç kere “Allahü ekber”, otuz üç kere, “Sübhanallah”, otuz üç kere de, “Lâ ilâhe illallah” deyiniz. İşte bunları söylemek, ikiniz için bir hizmetçiden daha hayırlıdır."
(Buhariî, Deavât , 11; Ebü Davûd, Harac, 19, 20)

Resim--434-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, Fâkir olduğu için zenginlerin mallarını infak ederek elde ettikleri faziletlere ulaşamamaktan yakınan Ebu Zerr'e hitâben şöyle demiştir: "Söylediğin takdirde bunu söyleyenlerden başka hiç kimsenin elde edemeyeceği (kadar mükafatı olan) bazı kelimeleri sana öğretmemi istemez misin?" Ebu Zer: "Evet isterim, Yâ Resûlallah! " deyince, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Her namazın sonunda otuz üç kere “Allahü ekber”, otuz üç kere '”Sübhânallah”, otuz üç kere “Elhamdülillah” diye Allah'a hamd etmelisin. Sonra da bunu “Lâ ilâhe illallahü vahdehu lâ şerike leh lehü'l- mülkü ve lehü'l- hamdü ve hüve alâ küllî şey'in kadîr.” diye bitirmelisin." buyurdu.
(İbn Hanbel, Müsned, II, 238)

Resim--435-) Muaz b. Cebel, Resûlullah'a sallallahu aleyhi vesellem’e: "Yâ Resûlallah Bana cennete girmemi sağlayacak bir davranış söyler misin?" diye sorunca, bu soruyu çok beğenen Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ona: "Aferin sana! Sen bana önemli bir soru sordun fakat bu iş Allah'ın hayır dilediği kişiye kolaydır." buyurduktan sonra, "Allah'a ve âhiret gününe iman eder, namaz kılar, yalnızca bir olan Allah'a kulluk eder, O'na hiçbir şeyi ortak koşmaz, ölünceye kadar da bu hal üzere kalırsın." diyerek mukabelede bulunmuştur. Muaz ile sohbetine devam eden Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, ona dinden bahsetmiş ve şöyle buyurmuştur: "Bu işin (dinin) başı, “Allah'tan başka ilâh olmadığına, O'nun ortağının bulunmadığına ve MuhaMMed'in de O'nun kulu ve peygamberi olduğuna iman etmek, bu işin (dinin) direği namaz kılmak ve zekat vermek, bu işin (dinin) zirvesi de Allah yolunda cihad etmektir." buyurmuştur.
(İbn Hanbel, Müsned, V, 245; lbn Hanbel, Müsned, V, 237)

Resim--436-) Resûlullah'a sallallahu aleyhi vesellem genç sahablsi Muaz'ı gün gelip Yemen'e vâli olarak gönderirken :"Sen Ehl-i kitabdan olan bir topluma (yönetici olarak) gidiyorsun. Onları ilk önce Allah'a kulluk etmeye dâvet et. Bunu kabul ederlerse onlara her gün ve gece Allah'ın beş vakit namazı farz kıldığını söyle. Eğer bunu uygularlarsa, onlara Allah'ın aralarından zengin olanların mallarından alınıp fakirlere verilmek üzere zekatı farz kıldığını söyle. " buyurmuştur.
(Buharî, Zekat, 41)

Resim--437-) Resûlullah'a sallallahu aleyhi vesellem Cibrll hadisinde islam'ı tarif ederken "Allah'a ibadet edip O'na hiçbir şeyi ortak koşmamaktır." buyurdu.
(Buhari, lman, 37)

Resim--438-.) Resûlullah'a sallallahu aleyhi vesellem: "Nelerin kendisini cehennemden kurtaracağını ve cennete koyacağını" soran bir sahabîye: ''Allah'a şirk koşmadan ibâdet etmeye devam et, farz namazı kıl, farz olan zekatı ver, Ramazan orucunu tut, insanların sana davranmasını istediğin şekilde onlara davran, insanların sana davranmasını istemediğin şekilde onlara davranmayı terk et!" buyurdu.
(İbn Hanbel, Müsned, VI, 384)

Resim--439-) Resûlullah'a sallallahu aleyhi vesellem: "İmanın yetmiş küsur şubesi vardır. Bunların en üstünü “Lâ ilâhe illallah.: Allah'tan başka ilâh yoktur.” sözüdür. En alt derecesi ise yoldaki eziyet veren şeyleri kaldırmaktır. Haya da imanın bir şubesidir. " buyurdu.
(Nesaî, İman, 16; Müslim, İman, 58)


Resim--440-) Resûlullah'a sallallahu aleyhi vesellem:"Her kim Allah'a ve ahiret gününe iman ediyorsa komşusuna eziyet etmesin. Her kim Allah'a ve ahiret gününe iman ediyorsa misafirine ikramda bulunsun. Her kim Allah'a ve ahiret gününe iman ediyorsa ya hayır söylesin ya da sussun" buyurdu.
(Buhari, Edeb, 3; Müslim, 75)

Resim--441-) Resûlullah'a sallallahu aleyhi vesellem:"Varlığım elinde olan Allah'a yemin olsun ki, iman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız. " buyurdu.
(Davûd, Edeb, 130)

Resim--442-)Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem İmanın en üstün hâlini soran Muaz b. Cebel'e: "İnsanları Allah için sevip, onlara Allah için buğz ettiğinde, dilini Allah'ı zikirde kullandığında (iman en üstün hale ulaşmış olur)." diyerek cevab vermiş, bunun üzerine Muaz: "Yâ Resûlallah, başka hangi hallerde iman daha muteber olur?" deyince, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Kendin için istediğini insanlar için de istediğin, kendin için istemediğini onlar için de istemediğin zaman." buyurdu.
(lbn Hanbel, Müsned, V, 248)

Resim--443-) " Yâ Resûlallah, bana İslam ile ilgili, hakkında başka kimseye soru sormama gerek kalmayacak bir şey söyle." diyen Süfyan b.Abdullah'a Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem cevabı: ''Allah'a iman ettim de, sonra dosdoğru ol. " buyurdu.
(Müslim, İman, 62; İbn Hanbel, Müsned, III, 413)

Resim--444-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, kendisine: "Maşallah ve maşi'te" (Allah dilerse ve sen dilersen her şey olur.) diyen kişiyi "Beni Allah'a denk mi tutuyorsun? Bilâkis 'Maşaallah' de!" diyerek ikâz etmiştir.
(ibn Hanbel, Müsned, 1, 215)

Resim--445-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Hz. Ömer'in câhiliyeden kalma bir alışkanlıkla babasının adına yemin ettiğini duyunca: ''Allah atalarınız adına yemin etmenizi yasaklamıştır; yemin edecek kimse Allah adına yemin etmeli veya susmalıdır." buyurmuştur.
(Tirmizî, Nüzür, 8.)

Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4965
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: HADİSLERLE İSLAM...

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

ALLAH ve RESÛLÜ’ne İTÂAT

Resim--446-) İbn Mes'ud radiyallahu anhu’dan rivâyet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem hutbe irad ettiği zaman: ''. .. Kim Allah'a ve Resûlü'ne itâat ederse doğru yolu bulmuştur. Kim onlara isyân ederse ancak kendisine zarar verir. Allah'a hiçbir şekilde zarar veremez." buyururdu.
(Ebu Davâd, Salât, 221, 223)

Resim--447-) Ebu Hüreyre'den rivâyet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: " ... Size bir şeyi yasakladığım zaman ondan kaçının. Bir şey emrettiğim zaman gücünüzün yettiği ölçüde onu yerine getirin." buyurmuştur.
(Buharî, İ'tisam, 2)

Resim--448-) Ebü Hüreyre'nin naklettiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Bana itâat eden, Allah'a itâat etmiştir. Bana isyan eden, Allah'a isyan etmiştir. .." buyurmuştur.
(Müslim, İmâre, 33)

Resim--449-) Rafi' b. Hadle anlatıyor: Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Medine'ye geldiğinde Medineliler hurma ağaçlarını aşılıyorlardı. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Ne yapıyorsunuz?" diye sorunca onlar da: "Bunu öteden beri yaparız." dediler. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Sanırım bunu yapmasanız daha hayırlı olur." buyurdu. Onlar da aşılamayı bıraktılar. Akabinde hurmalar az ürün verdi. Bu durumu Hz. Peygamber'e bildirdiklerinde o: "Ben ancak bir insanım, size dininizle ilgili bir şey emredersem onu alın, kendi görüşüme göre bir şey emredersem (unutmayın ki) ben ancak bir insanım." buyururdu.
(Müslim, Fedâil, 140)

Resim--450-) Ebu Hüreyre'den nakledildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Ümmetimin hepsi cennete girecektir, yüz çeviren müstesnâ!" buyurunca orada bulunanlar: "Yâ Resûlullah, yüz çeviren kim?" diye sorunca, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Bana itâat eden cennete girer. Bana isyan eden yüz çevirmiş demektir." şeklinde cevap vermiştir.
(Buharî, İ'tisam, 2)

Resim--451-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: " . . . Kim Allah'a ve Resûlü'ne itâat ederse doğru yolu bulmuştur. Kim onlara isyan ederse ancak kendisine zarar verir. Allah'a hiçbir şekilde zarar veremez. " buyurmuştur.
(Ebu Davûd, Salât, 221, 223)

Resim--452-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Hiçbiriniz beni babasından, evlâdından ve bütün insanlardan daha çok sevmedikçe gerçekten iman etmiş olmaz. " buyurdu.
(Buharî, iman, 8; Müslim, iman , 70)

Resim--453-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, Mekkelilerden yeni Müslüman olanlara yüzer deve dağıtmaya başlayınca, Medineli Müslümanlardan bazıları rahatsız olmuş, bu dağıtımdan hoşnut olmadıklarını dile getirmişlerdi. Söylentileri duyan Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ensarı bir araya topladı ve onlara: "Kulağıma gelen bu sözleriniz ne demek oluyor?" diye sordu. Ensarın önde gelenleri: " Yâ Resûlullah, söz sahibi aklı başında olanlarımız hiçbir şey söylemediler. Fakat yeni yetme gençler: “Allah, Resûlullah'ı bağışlasın. Kılıçlarımızdan hâlâ onların kanları damlarken, bizi bırakıp Kureyşlilere veriyor.” diye söylendiler." diyerek Resûlullah sallallahu aleyhi veselleme durumu arz ettiler. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Ben küfürden yeni kurtulmuş bazı insanlara onları İslam'a ısındırmak için (bolca) verdim. Onlar ganimet mallarıyla evlerine dönerken, siz Allah'ın Resûlüyle evlerinize dönmeye razı değil misiniz? Vallahi sizin götüreceğiniz, onların götürdüklerinden çok daha hayırlıdır." buyurunca, ensar, hep bir ağızdan: " Yâ Resûlullah! Bizler razıyız." diyerek cevap verdiler.
(Müslim, Zekât, 132 )
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4965
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: HADİSLERLE İSLAM...

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

MELEKLERE İMÂN

Resim--454-) Ebü Hüreyre'den nakledildiğine göre, bir gün Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem insanların arasında oturuyordu. Yanına bir adam geldi ve: "Yâ Resûlullah, imân nedir?" diye sordu. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu: "Allah'a, meleklerine, kitabına, O'na kavuşmaya ve peygamberlerine imân etmendir. (Aynı şekilde) öldükten sonra son dirilişe iman etmendir ... " (Soran kişi yanından ayrıldıktan sonra) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Bu (gelen) Cibrtl'dir, insanlara dinlerini öğretmek için geldi." buyurdu.
(Müslim, İmân, 5)

Resim--455-) Hz. Aişe'nin rivâyet ettiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle: "Melekler nurdan, cinler alevli ateşten, Âdem ise size (Kur'ân'da) târif edildiği üzere (balçıktan) yaratılmıştır." buyurmuştur.
(Müslim, Zühd, 60)

Resim--456-) Ebu Hüreyre veya Ebu Said el-Hudrl'den rivâyet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "İnsanların amellerini kayıt altına alan meleklerden başka bir de Allah'ın yeryüzünde dolaşan melekleri vardır. Bunlar Allah'ı zikreden topluluklara rastladıklarında: “Aradığınız işte burada, haydi gelin! “ diye birbirlerine seslenirler. Hemen oraya gelerek dünya semasına kadar onları çepeçevre kuşatırlar. Allah, o meleklere sorar: 'Kullarımı bıraktığınızda onlar ne yapıyorlardı?” Onlar da: “Biz onları bıraktığımızda sana hamdediyor, seni tazim ediyor ve seni anıyorlardı.” diye cevap verirler." buyurmuştur.
(Tirmizî, Deavât, 129)

Resim--457-) Abdullah (b. Mes'ûd) tarafından rivâyet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Allah'ın yeryüzünde dolaşan ve ümmetimin gönderdikleri selamları bana ulaştıran melekleri vardır." buyurmuştur.
(Nesaî, Sehiv, 46)

Resim--458-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem bir defâsında Cebrail'e: "Bize yaptığın bu ziyâretleri artırmana engel olan nedir?" demekten kendini alamamıştı. Buna yanıt yine Cebrâil aracılığıyla gelmişti: "Biz (melekler), ancak Rabbinin buyruğuyla ineriz. Önümüzdekiler, arkamızdakiler ve bunlar arasındakiler hep O'nundur. Rabbin unutkan değildir."
(Meryem, 19/64; Buharî, Bed'ü' l- halk, 6; Tirmizî, Tefsiru’l- Kur'ân, 19)

وَمَا نَتَنَزَّلُ إِلَّا بِأَمْرِ رَبِّكَ لَهُ مَا بَيْنَ أَيْدِينَا وَمَا خَلْفَنَا وَمَا بَيْنَ ذَلِكَ وَمَا كَانَ رَبُّكَ نَسِيًّا
"Ve mâ netenezzelu illâ bi emri rabbike, lehu mâ beyne eydînâ ve mâ halfenâ ve mâ beyne zâlike, ve mâ kâne rabbuke nesiyyâ (nesiyyen).: Ve biz (resûl melekler), Rabbinin emri olmaksızın inmeyiz. Bizim önümüzde, arkamızda ve bunların arasında olanlar, O’nundur. Ve senin Rabbin, (seni) unutmuş değildir.” (Meryem 19/64)

Resim--459-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Allah'ın yeryüzünde dolaşan ve ümmetimin gönderdikleri selamları bana ulaştıran melekleri vardır. " buyurmuştur.
(Nesaî, Sehiv, 46; lbn Hanbel, Müsned, 1, 387)

Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4965
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: HADİSLERLE İSLAM...

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

KİTAPLARA İMÂN

Resim--460-) Ebu Said (el-Hudri)'den nakledildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: " . . . Ve Allah'ın sözünün diğer sözlere üstünlüğü, Allah'ın, yarattıklarına olan üstünlüğü gibidir." buyurmuştur.
(Tirmizî, Fedailü'l- Kur'ân, 25)

Resim--461-) Ebü Zer anlatıyor: ... Bir gün Hz. Peygamber'e (aleyhisselâm), "Allah kaç kitap indirdi?" diye sordum. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, şu cevabı verdi: ''Allah yüz dört kitap indirmiştir. Bunlardan elli sahife Şit'e, otuz sahife İdris'e, on sahife İbrahîm'e ve on sahife de Tevrat'tan önce Musa'ya indirmiştir. Ayrıca Tevrat, İncil, Zebur ve Kur'ân'ı da indirmiştir . . . "
(İbn Hıbbân, Sahih, II, 276)

Resim--462-) Ebu Hüreyre anlatıyor: Ehl-i kitab (Yahudiler) Tevrat'ı İbranice olarak okuyorlar, Arapça olarak Müslümanlara açıklıyorlardı. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Siz Ehl-i kitabı (Yahudileri) ne tasdik edin ne de yalanlayın. (Ancak) şöyle deyin: “Biz, bize indirilene de size indirilene de iman ettik (Ankebüt, 29/46). "'
(Buharî, İ'tisam, 25)

وَلَا تُجَادِلُوا أَهْلَ الْكِتَابِ إِلَّا بِالَّتِي هِيَ أَحْسَنُ إِلَّا الَّذِينَ ظَلَمُوا مِنْهُمْ وَقُولُوا آمَنَّا بِالَّذِي أُنزِلَ إِلَيْنَا وَأُنزِلَ إِلَيْكُمْ وَإِلَهُنَا وَإِلَهُكُمْ وَاحِدٌ وَنَحْنُ لَهُ مُسْلِمُونَ
"Ve lâ tucâdilû ehle’l- kitâbi illâ billetî hiye ahsenu illâllezîne zalemû minhum ve kûlû âmennâ billezî unzile ileynâ ve unzile ileykum ve ilâhunâ ve ilâhukum vâhıdun ve nahnu lehu muslimûn (muslimûne).:” İçlerinde zulmedenleri hariç olmak üzere, Kitap Ehliyle en güzel olan bir tarzın dışında mücadele etmeyin. Ve deyin ki: "Bize ve size indirilene iman ettik; bizim ilahımız da, sizin ilahınız da birdir ve biz O'na teslim olmuşuz." (Ankebût 29/46)

Resim--463-)Ebü Hüreyre'den Resûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem şöyle dediği nakledilmiştir: "Muhammed'in canını elinde tutan Allah'a yemin ederim ki bu ümmetten bir Yahudi veya Hıristiyan beni işitir, sonra da benim kendisiyle gönderildiğim (vahy)e iman etmeden ölürse mutlaka ateş ehlinden olur."
(Müslim, İmân, 240)


Resim--464-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, "ALLAHu zü’L- CeLÂL şöyle buyurur: “Benim kitabımı okumak ve beni zikretmekten dolayı kim benden bir şey isteyecek durumda olmazsa, ben o kimseye isteyenlere verdiğimden daha üstününü veririm. Allah'ın sözlerinin diğer sözlere üstünlüğü, Allah'ın, yarattıklarına üstünlüğü gibidir. "
(Tirmizî, Fedai lü'l- Kur'ân, 25)

Resim--465-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Allah katında, kendi sözünden daha yüce hiçbir söz yoktur. Kullar da Allah'a, kendi sözünden daha sevimli hiçbir sözle karşılık vermemişlerdir." buyurmuştur.
(Darimî , Fedailü' l- Kur'ân, 5)

Resim--466-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Size öyle bir şey bırakıyorum ki ona sarıldıktan sonra asla sapıtmazsınız. O, Allah'ın Kitabı'dır. " buyurmuştur.
(Müslim, Hac, 147)

Resim--467-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem:, damadı Hz. Ali'ye: "Allah'ın Kitabı'nda sizden öncekilerin bilgisi ve sizden sonrakilerin haberi vardır. Aranızdaki meselelerin hükmü ondadır. O, (hak ile batılı birbirinden ayıran) kesin bir hüküm olup anlamsız boş söz ve oyun değildir. Allah onu terk eden zorbayı rezil eder. Her kim doğru yolu Allah'ın Kitabı'ndan başkasında ararsa Allah onu sapıklığa düşürür. O, Allah'ın sağlam ipidir ve hikmet dolu sözleridir. O, dosdoğru yoldur. Ona dayanarak konuşan tasdik olunur. Onunla amel eden sevap kazanır, onunla hükmeden adaletli davranmış, ona davet eden doğru yola iletmiş olur. " buyurmuştur.
(Tirmizî, Fedailü'l- Kur'ân, 14)
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4965
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: HADİSLERLE İSLAM...

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

ALLAHu zü’L- CELÂL’in KİTÂBI

Resim--468-) Cabir b. Abdullah'tan gelen rivayete göre, Allah Resulü (sav) bir hutbesinde: "…Sözlerin en doğrusu, Allah'ın Kitâbı; hal ve tavrın en güzeli ise MuhaMMed'in hâl ve tavrıdır...” buyurdu.
(Nesaî, İdeyn, 22)

Resim--469-) Ebu Hüreyre'den rivâyet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Hiçbir peygamber yoktur ki, insanların inanmaları için kendisine mu’cizeler verilmiş olmasın. Bana verilen ise Allah'ın vahyettiği vahiy (Kur'ÂN-ı Kerîm)dir. Bu sâyede ben kıyamet günü ümmeti en çok olan peygamber olacağımı ümit ediyorum.” buyurmuştur.
(Buharî, İ'tisam, 1)

Resim--470-) Hz. Aişe radiyallahu anha'dan nakledildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Kur'ÂN'ı ezberleyip okuyan kişi, Allah katındaki seçkin meleklerle birlikte olacaktır. Kur'ÂN'ı zorlanarak-kekeleyerek de olsa devamlı okumaya çalışan kişiye ise iki kat ecir vardır.” buyurmuştur.
(Buharî, Tefsir, (Abese) 1)

Resim--471-) Osman b. Affan radiyallahu anhu' dan gelen rivayete göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Sizin en hayırlınız, Kur'Ân'ı öğrenen ve öğretendir." buyurmuştur.
(Tirmizî, Fedailü'l- Kur'ÂN, 15)

Resim--472-) Ebu Hüreyre'den gelen rivayete göre Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "…Kur'ÂN'ı öğrenin, onu okuyun ve okutun. Kur'ÂN'ı öğrenen, okuyan ve gereğini yapan kimse, her tarafa koku yayan misk dolu bir kaba benzer. Kur'ÂN'ı öğrendiği halde (onu okumayan ve okutmayan) yatıp uyuyan kimse ise ağzı bağlı bir misk kabına benzer." buyurmuştur.
(Tirmizî, Fedailü'l- Kur'ÂN, 2)

Resim--473-) Sakif kabilesinden Evs b. Huzeyfe radiyallahu anhu arkadaşlarıyla birlikte Medine' de Resûlullah sallallahu aleyhi veselleme misâfir oldukları günleri şöyle anlatır: “Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, yatsı namazından sonra yanımıza gelir ve bize Mekke' de çektiği sıkıntıları anlatırdı." der ve şöyle devâm eder: "Bir gece yanımıza biraz geç geldi. 'Yanımıza gelmekte gecikmenizin sebebi nedir yâ Resûlallah?!.” Deyince bize: “Kur'ÂN'dan her gün okuduğum kadarını (hizbimi/hergün okumama gerekeni) bitirmeden çıkmak istemedim.” buyurdu. Sabah olunca bu konuyu sahabilere sorduk. Onlar: "Biz Kur'ÂN'ı üç sûre, beş sûre, yedi sûre, dokuz sûre, on bir sûre, on üç sûre şeklinde hiziblere (bölümlere) ayırıyoruz. Mufassal sûrelerin hizbi de Kaf Sûresinden başlayıp sonuna kadardır." dediler.
(İbn Hanbel, Müsned, ıv. 9; İbn Mâce, İkamet, 178)

Resim--474-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Ebu Musa el Eş'ari radiyallahu anhu'ya: "Hz. Davûd gibi güzel sesle ve ahenkle okuduğu" için övgüde bulunmuş ve: "Dün gece senin Kur'ÂN okuyuşunu dinlerken beni bir görmeliydin!" buyurmuştur.
(Muslim, Musâfirin, 236)

Resim--475-) Resûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem, Abdullah b. Mes'ûd, Muaz b. Cebel, Übey b. Ka'b ile Ebü. Huzeyfe'nin azadlı kölesi Sâlim’i: "Kur'ÂN'ı şu dört kişiden öğrenin!." ifâdesiyle örnek gösterdiği Kur'ÂN'ı en iyi bilen ve en güzel okuyan sahabilerdi.
(Buharî, Fedailu’l- Kur'ÂN, 8; Muslim, Fedilü’s- sahabe, ll6)

Resim--476-) Resûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem: "Kur'an'ı ezberleyip okuyan kişi, Allah katındaki seçkin meleklerle birlikte olacaktır. Kur'an'ı zorlanarak da olsa devamlı okumaya çalışan kişiye ise iki kat ecir vardır." buyurdu.
(Buhari. Tdsır, (Abese) 1)

Resim--477-) Resûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem: "Kur'an'ı düşünerek tekrar edin! Çünkü onun insanın ezberinden silinip gitmesi, devenin bağından kurtulup kaçmasından daha hızlıdır! " buyurdu.
(Buhari, Fedailü'l Kur'an, 23; Muslım, Müsafirin, 228: Dôrimi, Rikak, 32)

Resim--478-) Resûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem:"Kur'an okuyan mümin turunç gibidir; tadı da güzeldir kokusu da güzeldir. Kur'an okumayan mümin hurma gibidir; tadı güzeldir ama kokusu yoktur. Kur'an okuyan günahkar kişi reyhan otu gibidir; kokusu güzeldir ama tadı acıdır. Kur'an okumayan günahkar kişi ise ebucehil karpuzu gibidir; hem tadı acıdır hem de kokusu yoktur. " buyurdu.
(Buhari, Tevhid, 57)

Resim--479-) Resûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem: "Kur'an-ı Kerim'i okuyan ve hükümleriyle amel edenin anne-babasına kıyamet günü bir taç giydirilir. Bu tacın ışığı şayet aranızda olmuş olsa, dünya evlerindeki güneş ışığından daha güzeldir. O halde bununla amel eden hakkında ne düşünürsünüz?" buyurdu.
(Ebu Davud, Vitr, 14)

Resim--480-) Resûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem:"Size öyle bir şey bıraktım ki ona sıkı sarılırsanız sapıtmazsınız: Allah'ın Kitabı!" buyurdu.
(Muslım, Hac, 147)

Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4965
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: HADİSLERLE İSLAM...

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

PEYGAMBERLERE İMÂN

Resim--481-) Ebu Hüreyre anlatıyor: "Bir gün Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem insanların arasında oturuyordu. Bir adam geldi ve: "Yâ Resûlullah, imân nedir?" diye sordu. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Allah'a, meleklerine, kitabına, O'na kavuşmaya, peygamberlerine imân etmendir. (Aynı şekilde) öldükten sonra son dirilişe imân etmendir. .. " (Soran kişi yanından ayrıldıktan sonra) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki: "Bu (gelen) Cibril'dir, insanlara dinlerini öğretmek için geldi." buyurdu.
(Müslim, imân, 5; Buharî, İmân, 37)

Resim--482-) Rebah b. Abdurrahman b. Huveytıb'dan, ninesinin şöyle dediği nakledilmiştir: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyururken işittim: ... Bana imân etmeyen kimse Allah'a da imân etmemiştir ... "'
(İbn Hanbel,Müsned, VI, 382)

Resim--483-) Ebü Hüreyre'den rivâyet edildiğine göre,Resûlullah'a sallallahu aleyhi vesellem: "Hangi amel daha değerlidir?" diye soruldu. ''Allah'a ve Resûlü'ne imandır." buyurdu.
(Nesaî, İmân, 1)

Resim--484-)Ebü Hüreyre'den nakledildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Ben dünyada ve âhirette Meryem oğlu İsa'ya insanların en yakın olanıyım. Peygamberler, ataları bir, anneleri ayrı kardeştirler. Dinleri ise tektir." buyurmuştur.
(Buharî, Enbiyâ, 48)

Resim--485-) Enes b. Mâlik'ten rivâyet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Ne mutlu, beni görüp de imân edenlere!" sözünü bir kere söyledi. "Ne mutlu, beni görmeden iman edenlere!" ifâdesini ise yedi defa tekrarladı.
(İbn Hanbel, Müsned, Ill, 155)

Resim--486-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Muhammed'in canını elinde tutan Allah'a yemin ederim ki bu ümmetten bir Yahudi veya Hıristiyan beni işitir, sonra da benim kendisiyle gönderildiğim (vahy) e iman etmeden ölürse mutlaka cehennemliklerden olur." buyurdu.
(Müslim, İman, 240)

Resim--487-) Sahabeden biri bir gün "Ya Resulallah! Bizden daha hayırlı biri var mıdır? Biz Müslüman olduk ve seninle birlikte cihad ettik." sorusuna şöyle karşılık vermişlerdi: "Evet, sizden sonra gelecek bir topluluk (sizden daha hayırlı olacaktır). Zira onlar beni görmedikleri halde, bana iman edecekler. "
(Ibn Hanbel, IV, 107; Darimi, Rikak, 31)

Resim--488-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "İnsanların en hayırlıları, benim çağımdakilerdir." buyurdu.
(Müslim, Fedailü's sahabe, 212)

Resim--489-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Gönülden tasdik ederek Allah'tan başka ilah olmadığına ve Muhammed'in O'nun Resulü olduğuna şehadet eden kimseyi Allah mutlak surette cehenneme haram kılar." buyurdu.
(Buhari, İlim, 49)
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4965
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: HADİSLERLE İSLAM...

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

MU’CİZE

Resim--490-) Ebu Hüreyre' den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Hiçbir peygamber yoktur ki, insanların inanmaları için kendisine mu’cizeler verilmiş olmasın. Bana verilen ise ALLAH'ın vahyettiği vahiy (Kur'ÂN-ı Kerîm) dir. Bu sâyede ben kıyamet günü ümmeti en çok olan peygamber olacağımı ümit ediyorum ." buyurmuştur.
(Buharî, İ'tisam, 1)

Resim--491-) İbn Abbas'ın naklettiğine göre, Kureyşliler, Yahudilere gelerek: "Musâ size (mu’cize olarak) ne getirdi?" dediler. Onlar: "Asasını ve bembeyaz görünen el (yed-i beyza) mu’cizesini." dediler. Sonra Hıristiyanlara gelerek: "İsâ('nın mu’cizeleri) nasıldı?" dediler. Onlar da: "Körü ve alacalıyı iyileştirir, ölüleri diriltirdi." diye cevab verdiler. Sonra Resûlullah'a sallallahu aleyhi vesellem geldiler ve dediler ki: "Rabbine dua et de Safa Tepesini bizim için altın haline getirsin." Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem de ALLAH'a dua etti. Bunun üzerine: "Göklerin ve yerin yaratılmasında ve gece ile gündüzün peş peşe gelmesinde akıl sahipleri için elbette ibretler vardır." âyeti nâzil oldu (ve onlara), “Bu ayetleri düşünsünler!'”(denildi)."
(Taberanî, el-Mu'cemü'l- Kebir, XII, 10)

إِنَّ فِي خَلْقِ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ وَاخْتِلاَفِ اللَّيْلِ وَالنَّهَارِ لآيَاتٍ لِّأُوْلِي الألْبَابِ
"İnne fî halkı’s- semâvâti ve’l- ardı vahtilâfi’l- leyli ve’n- nehâri le âyâtin li ulî’l- elbâb (ulî’l- elbâbı).: Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün ardarda gelişinde temiz akıl sahipleri için gerçekten Âyetler vardır.” (Âl-i İmrân 3/190)

Resim--492-) Abdullah (b. Mesûd) tarafından nakledildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem zamanında ay iki parçaya bölündü. Parçanın birini(n görünmesini) dağ engelledi, diğer parça ise dağın üzerinde (görünüyor) idi. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: ''ALLAH'ım! Şâhid ol!." buyurdu.
(Müslim, Sıfatü'l- münafıkin, 45)

Resim--493-) Bir seferinde Resûlullah'a sallallahu aleyhi vesellem bir tas su getirilir, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem elini suyun içerisine koyar ve parmakları arasından su fışkırmaya başlar. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurur: "Haydi abdest almaya geliniz. Gökten inen berekete geliniz." Orada bulunanların hepsi o sudan abdest alır. Bu olayı anlatan Abdullah b. Mesûd sözlerine şunları eklemekten kendini alamamıştır: "Siz mu’cizeleri azab (sebebi) kabul ediyorsunuz. Oysa biz Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem zamanında onları bereket (vesilesi) kabul ederdik.''
(Tirmizî, Menâkıb, 6)

Resim--494-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, mübarek elini küçücük bir kaba daldırmış ve o kaptan yetmiş seksen kişi abdest almıştır.(Buharî, Vudu', 46)
Hudeybiye' de bir kaptaki suya elini sokmuş, bereketlenen su bin beş yüz kişinin su ihtiyacını karşılamıştır.(Buharî, Menâkıb, 25)
Tebük Seferi sırasında Tebük suyundan elini yüzünü yıkamış, bunun üzerine su birden çoğalmış ve orada bulunan herkes bu sudan kanasıya içmiştir. (Müslim, Fedâil, 10)

Resim--495-) Bir gün Muzeyne Kabilesinden bir grup Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'i ziyârete gelir. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem onlar için yemek hazırlanmasını ister. Ona, azıcık hurmadan başka bir şey olmadığı söylenir. Bunun üzerine o, gidip yiyecek bulunan yerin kapısını açar; bir de bakarlar ki orası hurmayla doludur. Herkes ihtiyacı kadar alır. En son kişi de alacağını aldığı halde hurmalardan bir tane bile eksilmez.
(Ibn Hanbel, Müsned, IV, 174)

*

Mu’cize: İnsanların, yapmasında âciz kaldıkları ve ancak Allah tarafından peygamberlere nasib olan hârika. Kerametten yüksek, fevkalâde hâdise. Mu'cize, Halik-ı Kâinat tarafından peygamberlerin hakkaniyetine ait bir tasdiktir. Sahih hadislerle mu'cizeler haber verilmiş ve tesbit edilmiştir..
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4965
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: HADİSLERLE İSLAM...

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

ÂHİRETE İMÂN

Resim--496-) İbn Ömer' den nakledildiğine göre, Cebrail (aleyhisselâm) Resûlullah'a sallallahu aleyhi vesellem’e: "İman nedir?" diye sordu. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "İman; Allah'a, meleklerine, kitablarına, peygamberlerine, âhiret gününe, hayır ve şerriyle kadere inanmaktır ...” buyurdu.
(İbn Hanbel, Müsned, l, 28; Buharî, İmân, 37)

Resim--497-) Ebu Hüreyre'den nakledildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: ''Allah'a ve âhiret gününe imân eden kişi misâfirine ikram etsin. Allah'a ve âhiret gününe imân eden kişi komşusunu rahatsız etmesin. Allah'a ve âhiret gününe imân eden kişi ya hayır söylesin ya da sussun." buyurdu.
(Ebu Davûd, Edeb, 122, 123)

Resim--498-) Ebu Hüreyre'den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Kıyamet gününde tüm haklar sahiblerine kesinlikle verilecektir. Hatta boynuzsuz koyunun boynuzlu koyundan hakkı alınır. "buyurdu.
(Tirmizî, Sıfatü'l- kıyame, 2)

Resim--499-)Şeddad b. Evs'ten nakledildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Akıllı kişi kendisini hesaba çeken ve ölümden sonrası için çalışandır. Âciz kişi ise arzularına uyup bir de Allah'tan (bağışlanma) umandır.” buyurdu.
(Tirmizî, Sıfatü'l- kıyame, 25)

Resim--500-) Ukbe b. Amir'in Hz. Ömer'den naklettiğine göre, Hz. Ömer (radiyallahu anhu) Resûlullah'ı sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyururken işitmiştir: ''Allah'a ve âhiret gününe imân ederek ölen kimseye, “Cennetin sekiz kapısının hangisinden dilersen gir.”denilir."
(İbn Hanbel, Müsned, I, 17)

Resim--501-) Mekkeli müşriklerin dayanılmaz işkenceleri karşısında Habeşistan'a hicret eden ilk Müslümanlar, nihayet Medine'ye dönmeye başlamışlardı. Müslümanlar onlardan Habeşistan hatıralarını dinlemek istiyorlardı. Böyle bir anda Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem yanlarında belirdi ve: "Habeş diyârında gördüğünüz ilginç olayları bizimle paylaşabilir misiniz?" dedi muhacirlere. Muhacirlerin genç olanları hemen: "Elbette Yâ Resûlullah!" dediler ve anlatmaya başladılar: "Biz bir gün otururken yaşlı bir rahibe, başının üstünde su testisi taşıyarak yanımızdan geçti. İleride bir gençle karşılaştı. Genç, yaşlı rahibeyi arkasından itti. Kadıncağız düştü ve su testisi kırıldı. Kadın yerden kalktı ve gence yönelerek şöyle dedi: 'Ey zâlim! Allah, kürsüyü kurup gelmiş geçmiş herkesi huzurunda topladığında, eller ve ayaklar konuşup yaptıklarını anlattıklarında, Allah'ın huzurunda benim halimle, kendi halinin nasıl olduğunu öğreneceksin!" Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem burada söze girdi ve şöyle dedi: "Rahibe doğru söylemiş, rahibe doğru söylemiş. Zayıfların güçlülerden hakkını alamadığı bir toplumu Allah günahlarından arındırıp nasıl temize çıkarır?" buyurdu.
(İbni Mâce, Fiten, 20)

Resim--502-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: ''Allah'a ve âhiret gününe inanan asla içki içilen sofrada oturmasın! Allah'a ve âhiret gününe inanan hamamda peştamalsız yıkanmasın .. . " buyurdu.
(İbn Hanbel, Müsned, l ,20)

Resim--503-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: ''Allah'a ve âhiret gününe inanan kadın kocasının dışındaki bir cenâze için üç günden fazla yas tutmasın." buyurdu.
(İbn Hanbel, Müsned, VI, 250)

Resim--504-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: ''Allah'a ve âhiret gününe imân eden, eşit miktarda olmadıkça altına karşılık altını satmasın, hamile olmadığı anlaşılıncaya (adet görünceye) kadar esir dul kadınla ilişkiye girmesin. " buyurdu.
(İbn Hanbel, Müsned, IV, 110)

Resim--505-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: ''Allah'a ve âhiret gününe imân eden kişinin zina etmesi, taksim edilmemiş ganimet malını satması, Müslümanlara ait ganimet elbiseyi giyip eskiterek geri vermesi, Müslümanlara ait ganimet hayvanına binip zayifladıktan sonra iade etmesi helal değildir." buyurdu.
(İbn Hanbel, IV, 108)

Resim--506-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: ''Allah Mekke'yi dokunulmaz kıldı. Allah'a ve âhiret gününe inanan kişinin Mekke'de kan dökmesi ve Mekke'nin ağacını kesmesi helâl değildir." buyurdu.
(Buharî, ilim, 37)

Resim--507-) Bir kudsî hadiste Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “ALLAH celle celâlihu: "Ben, salih kullarıma hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın işitmediği ve hiç kimsenin hayal bile edemeyeceği nimetler hazırladım. " buyurdu.” buyurdu.
(Müslim, Cennet, 2)

Resim--508-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: ''Akıllı kişi kendisini hesaba çeken ve ölümden sonrası için çalışandır. Âciz kişi ise arzularına uyup bir de Allah'tan (bağışlanma) umandır" buyurdu.
(Tirmizî, Sıfatü'l kıyame, 25)

Resim--509-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "İnsanoğlu kıyamet günü beş şeyden; ömrünü nerede ve nasıl tükettiğinden, gençliğini nerede ve nasıl geçirdiğinden, malını nerden kazanıp nerede harcadığından, öğrendiği bilgilerle yaşayıp yaşamadığından hesaba çekilmedikçe hiçbir tarafa hareket edemeyecek, yerinden kımıldayamayacaktır. " buyurdu.
(Tirmizî, Sıfatü'l kıyame, 1)

Resim--510-) Resûlullah'a sallallahu aleyhi vesellem, "Müminlerin en akıllısı (şuurlusu) kimdir?" diye sorulduğunda o: "Ölümü en çok hatırlayan ve ölümden sonraki hayatı için en güzel şekilde hazırlanan kimsedir." buyurdu.
(İbn Mâce, Zühd, 3l)

Resim--511-) Resûlullah'a sallallahu aleyhi vesellem: "Ölü ile beraber kabre kadar üç şey gider: Âilesi, malı ve amelleri. Bunlardan ikisi yani ailesi ve malı geri döner üçüncüsü olan ameli kendisiyle baş başa kalır. " buyurdu.
(Nesaî, Cenâiz, 52)

Resim--512-)Ümmetinin âhirette yoldaşsız ve rehbersiz kalıp mutluluğu tadamayacak olma ihtimalini Resûlullah'a sallallahu aleyhi vesellem düşünmüş, bir kabrin kenarında oturmuş, gözyaşı dökmüş ve arkadaşlarına, "Kardeşlerim! Ölüm için hazırlık yapın." buyurmuştur.
(İbn Mâce, Zühd, 19)


Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4965
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: HADİSLERLE İSLAM...

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

KADER

Resim--513-) Abdullah İbni Ömer: “Babam Ömer b. el-Hattab şunları anlattı: “Bir gün biz Resûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellemin yanındayken bembeyaz elbiseli, simsiyah saçlı bir adam çıkageldi. Üzerinde yolculuğa dâir hiçbir belirti yoktu ve bizden de kimse onu tanımıyordu. Peygamber'in yanına oturdu ve dizlerini onun dizlerine yaslayıp ellerini onun uyluklannın üzerine koydu ...: "Bana iman hakkında bilgi ver." dedi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Allah'a, meleklerine, kitablarına, peygamberlerine ve âhiret gününe iman etmendir. Kezâ hayrı ve şerriyle kadere inanmandır." buyurdu.
(Müslim, İman, 1)

Resim--514-) Tavus aracılığıyla ... Abdullah b. Ömer'den nakledildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Her şey bir kadere (ölçü ve plana) göredir . . . " buyurmuştur.
(Müslim, Kader, 18; İmam Mâlik, Muvatta', Kader, 1)

Resim--515-) Hz. Ali kerremallahu vechehu'den rivâyet edildiğine göre ... , Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Sizden hiçbir kimse ve hiçbir canlı yoktur ki cennet ve cehennemdeki yeri ile sâid (mutlu) veya şâki (bedbaht) olduğu yazılmış olmasın ... " buyurmuştur.
(Buharî, Cenâiz, 82; Müslim, Kader, 6)

Resim--516-) Ömer b. el-Hattab, (kendisine "Hani Rabbin (ezelde) Âdemoğullarının sulblerinden zürriyetlerini almış, onları kendilerine şâhid tutarak: “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” demişti. Onlar da: “Evet, şâhid olduk (ki Rabbimizsin).” demişlerdi. Böyle yapmamız kıyamet günü: “Biz bundan habersizdik.” dememeniz içindir. " (A'râf, 7/172) âyetinin anlamı sorulduğunda) şöyle demiştir: "Bu âyet Resûlullah'a sallallahu aleyhi vesellem sorulmuş ve O (aleyhisselâm) şu açıklamayı yapmıştı: “Allah Teâlâ Âdem'i yarattı. Sonra kudret (eli) ile sırtını sıvazladı ve ondan bir nesil çıkarttı: “Bunları cennet için yarattım. Cennetliklerin amelini işleyecekler.” buyurdu.. Sonra Âdem'in sırtını sıvazlayıp bir nesil daha çıkarttı; “Bunları cehennem için yarattım. Cehennemliklerin amelini işleyecekler.” buyurdu. Bu sırada birisi: “Yâ Resûlallah, bu durumda amelin ne anlamı kalır?” diye sordu. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Allah, kulunu cennet için yarattığında, ona, cennetliklerin ameli üzere ölünceye kadar cennetlik ameli işletir. Sonra onu cennete koyar. Kulunu cehennem için yarattığında ona, cehennemliklerin ameli üzere ölünceye kadar cehennemlik ameli işletir. Sonra onu cehenneme koyar.” buyurdu."
(İmam Mâlik, Muvatta', Kader, 1)

وَإِذْ أَخَذَ رَبُّكَ مِن بَنِي آدَمَ مِن ظُهُورِهِمْ ذُرِّيَّتَهُمْ وَأَشْهَدَهُمْ عَلَى أَنفُسِهِمْ أَلَسْتَ بِرَبِّكُمْ قَالُواْ بَلَى شَهِدْنَا أَن تَقُولُواْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ إِنَّا كُنَّا عَنْ هَذَا غَافِلِينَ
"Ve iz ehaze rabbuke min benî âdeme min zuhûrihim zurriyyetehum ve eşhedehum alâ enfusihim, e lestu birabbikum, kâlû belâ, şehidnâ, en tekûlû yevme’l- kıyâmeti innâ kunnâ an hâzâ gâfilîn (gâfilîne).: Ve kıyâmet günü, gerçekten biz bundan gâfildik (gâfilleriz) dersiniz diye (dememeniz için), senin Rabbin, Âdemoğullarının sırtlarından onların zürriyetlerini aldığı zaman onları, nefsleri üzerine şâhid tuttu. (Allahû Tealâ şöyle buyurdu): “Ben, sizin Rabbiniz değil miyim?” Dediler ki: “Bilâkis Evet, (Sen, bizim Rabbimizsin), biz şâhid olduk.” (A'râf 7/172)

Resim--517-) Abdullah b. Abbas, bir gün aynı binit üzerinde Resûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem: arkasındayken onun kendisine şöyle dediğini anlattı: "Delikanlı! Sana bazı şeyler öğreteceğim. Allah'ı gözet ki Allah da seni gözetsin. Allah'ı gözet ki Allah'ı (dâima) yanında bulasın. Bir şey istediğinde Allah'tan iste! Yardıma muhtaç olduğunda Allah'tan yardım dile! Şunu bil ki bütün insanlar sana fayda vermek için toplansa Allah'ın takdiri dışında sana fayda veremezler. Ve yine bütün insanlar sana zarar vermek için toplansa Allah'ın takdiri dışında sana hiçbir şeyde zarar veremezler. Bu konuda kalemler kaldırılmış (karar verilmiş), sayfalar kurumuştur (hüküm kesinleşmiştir)."
(İbn Hanbel, Müsned, 1, Tirmizî, Sıfatu'l- kıyame, 59)

Resim--518-) Ebü Huzame'nin rivâyet ettiğine göre, babası Resûlullah'a sallallahu aleyhi vesellem: "Yâ Resûlullah! Şifâ niyetiyle yaptığımız okumalar, tedavi olduğumuz ilâçlar ve korunma tedbirleri, Allah'ın takdirinden bir şeyi geri çevirir mi?" Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Onlar da Allah'ın takdiridir." buyurmuştur.
(Tirmizî, Tıb, 21)

Resim--519-) Hicretin on yedinci senesinde Ebü Ubeyde b. el-Cerrah komutasındaki İslam ordusu, Şam'a gelen Hz. Ömer ile Suriye-Hicâz sınırındaki Serğ Köyü'nde buluşur. Ebu Ubeyde, Şam civârında vebâ salgını olduğunu bildirir. Hz. Ömer de durumu görüşmek üzere muhacir ve ensarı toplar ve istişârelerde bulunur. Ne var ki istişârelerden bir sonuç alınamaz. Kimisi: "Sen bir görev için çıktın, bundan geri dönmeni uygun görmüyoruz." derken kimisi de: "İnsanları tehlikeye atmanı doğru bulmuyoruz." der. Hz. Ömer, istişârelerine devam eder ve son olarak Mekke fethine katılmış muhacirlerle, Kureyş'in ileri gelenlerini toplar. Bu son istişâreden ittifakla geri dönme ve insanları vebâ tehlikesine atmama görüşü çıkar. Bunun üzerine Hz. Ömer, Medine'ye geri dönülmesi emrini verir. Fakat ordu komutanı Ebu Ubeyde, bu durumu kader inancıyla bağdaştırmamış olacak ki halifeye: "Allah'ın kaderinden mi kaçıyorsun?" diye sorar. Hz. Ömer: “Keşke bunu sen söylemiş olmasaydın Ey Ebü Ubeyde. Evet, Allah'ın bir kaderinden diğer bir kaderine kaçıyoruz." diye cevab verir ve şöyle devam eder: "Develerini otlatmak için, biri verimli diğeri kıraç iki yamaçlı bir vadiye götürsen ve onları ister otu bol yerde ister çorak yerde otlatsan, sonuçta her iki yerde de Allah'ın kaderiyle otlatmış olmaz mısın?" diye sorar. Bu sırada, daha önce bir işi için aralarından ayrılmış olan Abdurrahman b. Avf çıkagelir ve: "Bu konuyla ilgili bende bir bilgi var." diyerek Resûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurduğunu nakleder: "Şâyet bir yerde vebâ hastalığı olduğunu işitirseniz oraya gitmeyin. Bir yerde vebâ hastalığı çıkarsa ve siz orada bulunursanız vebâdan kaçarak oradan çıkmayın." Kararının isabetli olduğu Resulullah'ın hadisiyle de teyid edilince, Hz. Ömer, Allah'a hamdeder, orduya geri çekilme emri verip Medine'ye döner.
( İmam Mâlik, Muvatta', Câmi, 7; Müslim, Selâm, 98; İbn Hacer, Fethu'l- bâri, X, 184)

Resim--520-) Hz. Ali kerremallahu vechehu'nin anlattığı şu hadisede: "Bir keresinde Medine' deki Bâki' Kabristânı'nda bir cenâzede bulunuyorduk. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem yanımıza gelip oturdu. Biz de onun çevresine toplandık. Elinde bir çubuk vardı. Başını düşünceli bir şekilde aşağıya doğru eğdi ve elindeki çubukla yerde çizgiler çizmeye başladı. Sonra: “Hiç kimse, hiçbir canlı yoktur ki cennet ve cehennemdeki yeri ile saîd (mutlu) veya şâkı (bedbaht) olduğu yazılmış olmasın.” buyurdu."
(Buharî, Cenâiz, 82; Müslim, Kader, 6)

Resim--521-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Lâ havle velâ kuvvete illâ billah" (Allah'tan gayrı güç ve kuvvet yoktur) buyurdu.
(Müslim, Zikir, 47)

Resim--522-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: ("Maşaallah" olarak bilinen) ''Allah'ın dilediği olur, dilemediği de olmaz." buyurdu.
(Ebu Davûd, Edeb, 100-101)

Resim--523-) Selmân-ı Fârisî'nin rivayet ettiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: ""Kazayı ancak duâ değiştirebilir, ömrü yalnız iyilik uzatır. " buyurmuştur.
(Tirmizî, Kader, 6)

Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4965
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: HADİSLERLE İSLAM...

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

MÜ’MİN

Resim--524-) İbn Ömer (radiyallahu anhu) anlatıyor: "Bir gün Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem (benim de aralarında bulunduğum bir topluluğa): “Bana bir ağaç söyleyin ki o ağaç Müslüman'a benzer, Rabbinin izniyle her zaman meyve verir ve yaprakları da dökülmez.” buyurdu. İçimden: “Bu, hurma ağacıdır.” demek geldi. Fakat orada Ebu Bekir ve Ömer varken konuşmayı uygun bulmadım. Ancak onlar da konuşmayınca Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem:”'Bu, hurma ağacıdır.” buyurdu."
(Buharî, Edeb, 89)

Resim--525-) İbn Ömer'in naklettiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Mü’min güzel koku satan kimseye benzer. Onunla beraber oturursan sana faydası olur, beraber yürürsen sana faydası olur, beraber iş yaparsan yine sana faydası olur." buyurmuştur.
(Taberanî, el-Mu'cemü'l-kebir, XII, 319)

Resim--526-) Ebu Hüreyre' den (radiyallahu anhu) nakledildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Mü’min, yeşil ekine benzer. Rüzgarla eğilir (takat yıkılmaz). Rüzgar sakinleştiğinde yine doğrulur. İşte mü’min de böyledir; o da bela ve musibetler sebebiyle eğilir (takat yıkılmaz). Kâfir ise sert ve dimdik selvi ağacına benzer ki Allah onu dilediği zaman (bir defa da) söküp devirir. " buyurmuştur.
(Buharî, Tevhld, 31)

Resim--527-) Abdullah b. Amr b. el-As'ın işittiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Muhammed'in canı elinde olan Allah'a yemin olsun ki mü’min altın parçasına benzer; sahibi ona körükle üflese bile değişmez ve azalmaz . .." buyurmuştur.
(İbn Hanbel, Müsned, II, 199; NM253 Hâkim, Müstedrek, I, 110 (1176))

Resim--528-) Abdullah b. Amr b. el-As'ın işittiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi: " . . . Muhammed'in canı elinde olan Allah'a yemin olsun ki mü’min bal arısına benzer; güzel şeyler yer, güzel şeyler üretir, (güzel yerlere) konar, (konduğu yeri de) kırmaz ve bozmaz." buyurmuştur.
(İbn Hanbel, Müsned, II, 199; Hakim, Müstedrek, I, 110 (1176))

Resim--529-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Öyle bir ağaç vardır ki bereketi Müslüman'ın bereketine benzer.' buyurdu.
(Buharî, Et'ime, 42)

Resim--530-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Mü’minlerin iman bakımından en mükemmeli, ahlâk bakımından en güzel olanıdır." buyurdu.
(Ebu Davûd, Sünnet, 15)

Resim--531-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Kim bir iyilik yaptığında seviniyor, bir kötülük yaptığında üzülüyorsa o mümindir." buyurdu.
(lbn Hanbel, Müsned,IV, 399)

Resim--532-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Mü’min, saf ve alicenâbdır; fâcir ise düzenbâz ve alçaktır. " buyurdu.
(Ebu Davûd, Edeb, 5)

Resim--533-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Mü’min, ne insanları karalayan, ne lânet eden, ne kaba ve kötü sözlü, ne de hayasız birisidir." buyurdu.
(Tirmizî, Birr, 48)

Resim--534-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Cimrilik ve kötü ahlak asla bir mü’minde bulunmaz." buyurdu.
(Tirmizî, Birr, 41)

Resim--535-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Laf taşıma, sövüp sayma ve soy sopla övünme cehennemdedir; bunlar bir mü’minde bir araya gelmemelidir." buyurdu.
(Taberanî, el Mücemmü'l Kebir, Xll, 340)

Resim--536-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Mü’min, güzel ahlâkı sebebiyle (gündüzlerini) oruçla, (gecelerini) namazla geçiren kişinin derecesine ulaşır. " buyurdu.
(Ebu Davûd, Edeb, 7)

Resim--537-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Mü’minin ferâsetinden sakının!. Çünkü o Allah’ın nuruyla bakar.” buyurdu.
(Tirmizî, Tefsiru’l-Kur’ân, 16; Suyûtî, el Câmiu’s Sağir, 1, 24)

Resim--538-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Müslüman, diğer Müslümanların elinden ve dilinden güvende olduğu kimsedir. Mü’min de insanlann canları ve mallarının güvende olduğu kişidir." buyurdu.
(Tirmizî, İman, 12)

Resim--539-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Hiçbiriniz kendisi için istediğini mü’min kardeşi için de istemedikçe iman etmiş olmaz." buyurmuştur.
(Buharî, İman, 7)

Resim--540-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Allah'a kavuşacağı güne kadar mü’min erkek ve kadınların kendisine, çocuğuna ve malına sıkıntı ve musibet gelmeye devam eder. " buyurdu.
(Tirmizî, Zühd, 56)

Resim--541-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Mü’minin durumu ne ilginçtir! Her hali kendisi için hayırlıdır. Bu durum yalnız mümine mahsustur. Başına sevinecek bir hal geldiğinde şükreder; bu onun için hayır olur. Başına bir sıkıntı geldiğinde ona sabreder; bu da onun için hayır olur." buyurdu.
(Müslim, Zühd, 64)

Resim--542-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "İnsanın yediği şeylerin en güzeli, elinin emeğidir." buyurdu.
(Ebu Davûd, Büyû (İcare) 77)

Resim--543-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Mü’min, günahlarını üzerine düşüverecek bir dağ gibi büyük görür. fücir (fütursuzca günah işleyen) kimse ise günahlarını burnu üzerine konan ve kovalayınca kaçacak bir sinek gibi görür." buyurdu.
(Tirmizî, Sıfatu'l kıyame, 49; İbn Hanbel, Müsned, I, 382)

Resim--544-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Mü’min, yularından bir yere bağlanmış ata benzer; o at gezip dolaşır sonra da bağlandığı yere geri döner. Mü’min de unutarak hata işler ve sonra yine imana döner." buyurdu.
(İbn Hanbel, Müsned, 111, 39)

Resim--545-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Allah'ım! Beni, iyilik yaptıkları zaman sevinç duyan, kötülük yaptıkları zaman da bağışlanma dileyen kullarından eyle. '" buyurdu.
(İbn Mâce, Edeb, 57)

Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4965
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: HADİSLERLE İSLAM...

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

MÜNÂFIKLIK

Resim--546-) İbn Ömer'in rivâyet ettiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Münâfık, iki sürü arasında gidip gelen şaşkın koyun gibidir. Bir o sürüye gider, bir bu sürüye!" buyurmuştur.
(Müslim, Sıfatü'l- münâfıkin, 17)

Resim--547-) Abdullah b. Ka'b'ın, babasından rivâyet ettiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Mümin, rüzgarın yatırıp kaldırdığı (ama zarar vermediği) yeşil ekin gibidir. Münâfık ise dimdik iken, rüzgarın bir defa da kökünden sökü verdiği selvi ağacı gibidir." buyurmuştur.
(Buharî, Merdâ,l)

Resim--548-) Ebü Hüreyre'nin rivâyet ettiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle dua ederdi: "Allah'ım! Bozgunculuktan, münâfıklıktan ve kötü ahlâktan sana sığınırım."
(Ebu Davûd, Vitr, 32)

Resim--549-) Abdullah b. Amr'ın rivâyet ettiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Şu dört özellik kimde bulunursa o, tam bir münâfık olur. Kimde bu niteliklerden biri bulunursa onu terk edinceye kadar kendisinde münâfıklıktan bir özellik vardır: Kendisine bir şey emânet edildiğinde hıyânet eder. Konuştuğunda yalan söyler. Söz verdiğinde cayar. Husumet sırasında haktan sapar." buyurmuştur.
(Buharî, İmân, 24)

Resim--550-) Ebü Hüreyre'nin (radiyallahu anhu) rivâyet ettiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Kıyamet günü Allah katında insanların en kötülerinin şunlara bir yüzle, bunlara diğer bir yüzle gelen ikiyüzlüler olduğunu görürsün!" buyurmuştur.
(Buharî, Edeb, 52)

Resim--551-) Hicretin beşinci yılı, Beni Mustalik Seferi'nin yapıldığı günlerdi. Cehcah b. Kays adlı bir muhacir ile ensardan Sinan b. Veberal kavga etmiş, bunun üzerine muhacirler ve ensar arasında hararetli bir tartışma başlamıştı. Bu sırada durumu fırsat bilen münâfıkların lideri Abdullah b.Übey b. Selül, muhacirlere karşı ensara destek olarak: "Bize karşı çağrıda bulundular öyle mi? Resûlullah'ın yanındakilere yardım etmeyin ki etrafından dağılıp gitsinler. Medine'ye dönersek en şerefli ve güçlü olan, zelil ve güçsüz olanı muhakkak oradan çıkaracaktır!" dedi. Onun bu küstahça sözlerine şâhid olan Zeyd b. Erkam duyduklarını hemen kendisinden büyüklere nakletti. Onlar da Hz. Peygamber'e bildirdi. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, önce Zeyd b. Erkam'ı çağırıp dinledi, ardından olanları bir de karşı taraftan dinlemek üzere Abdullah b. Übey'i ve arkadaşlarını yanına çağırttı. Fakat onlar böyle bir şey demediklerine d âir yemin ettiler. Bunun üzerine Hz. Peygamber Zeyd'e inanmayarak onları tasdik etti. Zeyd, ömründe hiçbir şeye bu kadar üzülmemişti fakat elinden gelen başka bir şey de yoktu. Evine kapandı. Nihâyet iyice bunaldığı bir sırada Allah Teâlâ Münâfıkün Sûresini indirdi ve gerçek ortaya çıktı. Ardından Zeyd b. Erkam'ı yanına çağıran Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Ey Zeyd! Şüphesiz Allah, seni tasdik etti." buyurdu.
(Buharî, Tefsir, (Münâfıkun) 1)

Resim--552-)Beni Mustalik Seferi'nde Abdullah b. Übey ile ilgili gerçek ortaya çıktığında, "İzin ver de şu münafığın boynunu vurayım!" diyen Hz. Ömer'e, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Bırak onu! İnsanlar: “MuhaMMed arkadaşlarını öldürüyor!” demesinler. " buyurdu.
(Müslim, Birr, 63)

Resim--553-) Resûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem bulunduğu bir mecliste, münâfık olduğunu zannederek Malik b. Duhşum adlı sahabiyi: "O, Allah ve Resülü'nü sevmeyen bir münâfıktır." diye itham eden bir kişiyi uyarmış ve diliyle Allah'a inandığını ikrar ederek O'nun rızasını dileyen kimseye Allah'ın cehennemi haram kıldığını buyurmuştur.
(Müslim, Mesâcid, 263)

Resim--554-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem "Allah'ım! Bozgunculuktan, münâfıklıktan ve kötü ahlâktan sana sığınırım." buyurdu.
(Ebu Davûd, Vitr, 32, Nesâî, İstıâze, 21)

Resim--555-) Bir defasında Abdullah b. Ömer'in yanına gelen bazı kimselerin: "Biz âmirlerimizin huzurunda onların lehine konuşuyor, oradan çıktığımızda ise aksini söylüyoruz." demeleri üzerine İbn Ömer: "Biz böyle bir davranışı münâfıklık kabul ederdik." demiştir.
(Buharî, Ahkâm, 27)

Resim--556-) Resûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem katiblerinden ve seçkin sahabilerden Hanzala el-Üseyyidi, bir gün ağlayarak Hz. Ebü. Bekir'in yanına gelmişti. Hz. Ebü. Bekir ona: "Nasılsın Hanzala?" diye sorunca o: "Hanzala münâfık oldu!” diye cevap verdi. Hz. Ebü. Bekir şaşkınlığını gizleyemeyerek: "Sübhanallah! Ne diyorsun?" dedi. Bunun üzerine Hanzala: "Resûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem huzurunda iken o bize cennet ve cehennemi anlattığında onları gözümüzle görmüş gibi oluyoruz. Resûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem huzurundan ayrılıp çoluk çocuğumuza karışarak işlerimizin başına geçtiğimizde ise, o duyduklarımızın pek çoğunu unutuyoruz." diye dert yandı. Ardından Hz. Ebü. Bekir ona: "Ey Hanzala! Allah'a yemin olsun ki biz de aynı durumdayız." diyerek Resûlullah'a sallallahu aleyhi vesellem gitmeyi teklif etti ve beraber gittiler. Hanzala, Hz. Ebü. Bekir'le paylaştığı sıkıntısını Resûlullah'a sallallahu aleyhi vesellem arz etti. Onu dikkatle dinleyen Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, bunun üzerine : "Beni yaşatan Allah'a yemin ederim ki siz, her zaman yanımdan kalktığınız gibi kalsaydınız melekler, oturduğunuz yollar üzerinde ve yataklarınızda sizinle musafaha ederlerdi. Fakat ey Hanzala! (İnsân bu) Bâzen öyle, bâzen böyle" buyurdu.
(Müslim, Tevbe, 12; Tirmiz, Sıfatu'l- kıyâme, 59)

Resim--557-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Din nasihattır/samimiyettir” buyurdu. “Kime Yâ Rasûlallah?” diye sorduk. O da; “Allah’a, Kitabına, Peygamberine, Müslümanların yöneticilerine ve bütün müslümanlara” diye cevab verdi.
(Müslim, İmân, 95.)
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4965
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: HADİSLERLE İSLAM...

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

ŞİRK

Resim---558-) Ebu İdris diyor ki: "Muaviye'yi hutbe verirken dinledim. O, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'den az hadis naklederdi. Hutbesinde Resülullah'ın şu sözlerini işittiğini naklediyordu: “Bir mü’mini kasten öldüren kimse veya Allah'ı inkar etmiş olarak ölen kimse hariç, Allah'ın her günahı bağışlayacağı umulur."
(Nesaî, Muharebe, 1)

Resim---559-) Abdullah (b. Mes'üd) (radiyallahu anhu) anlatıyor: Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e: "Allah katında en büyük günah nedir?" diye sordum. "Seni yarattığı halde Allah'ın bir denginin olduğunu kabul etmendir." buyurdu.
(Buharî, Tefsir, (Furkân) 2)

Resim---560-) Abdullah (b. Mes'üd) tarafından rivâyet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Her kim Allah'a bir şeyi ortak koşarak ölürse cehenneme girer." buyurmuştur.
(Müslim, İmân, 150)

Resim---561) Abdurrahman'ın, babası Ebü Bekre' den rivâyet ettiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Size en büyük günahın ne olduğunu söyleyeyim mi?" diye sorunca, ashab: "Evet, buyur Yâ Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem!" dediler. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: ''Allah'a ortak koşmak ve anaya babaya saygısızlık etmektir .. . " buyurdu.
(Buharî, Edeb, 6)

Resim---562-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Bir adam (din) kardeşini kâfirlikle itham ederse ikisinden biri bu söz sebebiyle kâfir olur." buyurdu.
(Müslim, İman, 111)

Resim---563) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Bir Müslüman, bir Müslüman'a 'kâfir' dediğinde, şayet o gerçekte kâfirse (söz yerini bulmuş) olur. Fakat eğer o kâfir değilse bunu söyleyen kendisi kâfir olur. " buyurdu.
(Ebu Davûd, Sünnet, 15)

Resim---564-) Azılı inkarcılardan Übey b. Halef bir gün çürümüş kemikleri alıp eliyle kırarak: "Ey Muhammed, Allah şu çürümüş kemikleri nasıl diriltecek?" diye sormuştu. Cevabını geciktirmeden kesin ve net bir şekilde veren Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Onları Allah diriltecek. Sonra öldürecek Sonra da seni cehenneme sokacak." diyerek Rabbinin şu ayetini okudu: "De ki: Onları ilk defa yaratmış olan diriltecek. Çünkü O, her türlü yaratmayı gayet iyi bilir."
( Yâsîn 36/79; Taberî , Camiu'l- beyân, XX, 554)

قُلْ يُحْيِيهَا الَّذِي أَنشَأَهَا أَوَّلَ مَرَّةٍ وَهُوَ بِكُلِّ خَلْقٍ عَلِيمٌ
Resim---"Kul yuhyîhâllezî enşeehâ evvele merratin, ve huve bi kulli halkın alîm (alîmun).: De ki: “Onu ilk defa inşa eden (Yaratan), ona hayat verecek. Ve O, bütün yaratışları En İyi Bilen’dir.” (Yâsîn 36/79)

Resim---565-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Allah'ın kullar üzerindeki hakkı, O'na, şirk koşmaksızın ibâdet etmek; kulların Allah üzerindeki hakkı, kendisine şirk koşmayana azab etmemektir.'' buyurdu.
(Buharî, Cihâd, 46)

Resim---566-) Ashabın Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem komutasında Hudeybiye'ye gittiği gece yağmur yağar. Bunun üzerine münâfıkların lideri Abdullah b. Übey: "Bu yağmur güz mevsimi yıldızının işidir!. Şi'ra yıldızından dolayı bize yağmur yağdı." der. Ardından Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, ashaba sabah namazını kıldırır, selâm verir ve yüzünü cemaate dönerek: "Rabbimizin ne dediğini biliyor musunuz?" buyurur. Ashab büyük bir teslimiyet içerisinde: "Allah ve Resulü daha iyi bilir." cevabını verir. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: ''Allah buyurdu ki: “(Bu gece) kullarımdan kimi mü’min kimi de kâfir olarak sabahladı. Kim: “Allah'ın fazlı ve rahmetiyle yağmur yağdı” derse o bana imân etmiş, yıldızın yağmur yağdırdığını inkar etmiştir. Kim de: “Yıldızın şöyle doğup batmasıyla yağmur yağdı derse beni inkar etmiş, yıldıza imân etmiştir. "'der.
(Vakidî, megâzi, II, 590;Buharî, İstiskâ, 28)

Resim---567-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Allah ve sen istersen" diyen kimseye, "Beni Allah ile denk mi tutuyorsun!" sözüyle tepki göstererek sadece, "Maşaallah". (Allah isterse) demesini istemiştir.
(İbn Hanbel, Müsned, 215)

Resim---568-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Kim Allah'tan başkasının adına yemin ederse şirk koşmuştur. " buyurdu.
(Ebu Davûd, Nüzur, 4)

Resim---569-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Kim: “Lat'a yemin olsun ki” diyerek yemin ederse derhal “Lâ ilâhe illallah' (Allah' tan başka ilah yoktur.) desin. " buyurdu.
(Ebu Davûd, Nüzur, 3)

Resim--570-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Ümmetim hakkında en çok korktuğum şey, Allah'a ortak koşmalarıdır. Bilmiş olunuz ki: “Onlar, güneşe, aya veya puta tapacaklar” diyecek değilim. Fakat onlar birtakım ibâdetleri Allah'tan başkası için işleyecekler ve gizli bir şehvet arzulayacaklar." buyurdu.
(İbn Mâce, Zühd, 21)

Resim---571-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, Hz. Ebü Bekir'e hitaben: "Bu canı bu tende tutan Allah'a yemin ederim ki gerçekten şirk, karıncanın deprenişinden daha gizlidir. Sana, söylediğin zaman şirkin azını ve çoğunu senden giderecek bir şey söyleyeyim mi? De ki: “Allah'ım! Bildiğim halde şirk koşmaktan sana sığınırım, bilmeden şirk koştuysam senden mağfiret dilerim." buyurdu.
(Buharî, El Edebü’l- Müfred, 250)

Resim---572-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: ''Allah'ım, fâkirlikten, kufürden, şirkten, nifâktan ve görsün, duysunlar diye yapılan amelden sana sığınırım." buyurdu.
(İbn Hibbân, Sahih, III, 300)
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4965
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: HADİSLERLE İSLAM...

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

RIZIK

Resim---573-) Ebu Hüreyre'den nakledildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "ALLAH'ın eli doludur. Gece gündüz yaptığı cömertçe lütuflar, O'nun elindekileri tüketmez."; "Gökleri ve yeri yarattığı günden beri neler verdiğini görmüyor musunuz? (Bütün bu verdikleri) ALLAH'ın elindeki hiçbir şeyi eksiltmemiştir." Ve ekledi: "O'nun arşı, suyun üzerindedir. Diğer elinde de terazi vardır (adildir). O, kimine az verir, kimine de çok verir." buyurmuştur.
(Buharî, Tevhid, 19)

Resim---574-)Halid (el-Esedî)'nin oğulları Habbe ve Seva' anlatıyor: “Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem bir şeyi tamir etmekle meşgul iken yanına gittik ve ona yardım ettik. O da bize şöyle dedi: "Başlarınız hareket ettiği (yaşadığınız) sürece rızık konusunda ümitsizliğe düşmeyin. Annesi insanı, kıpkırmızı ve çıplak olarak doğurur. Sonra Yüce ALLAH onun rızkını verir." buyurdu.
(İbn Mâce, Zühd, 14)

Resim---575-) Ebu Hüreyre'nin naklettiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Sizden aşağıda olanlara bakın; yukarıda olanlara bakmayın. Bu, ALLAH'ın (size verdiği) ni’metleri küçümsememeniz bakımından daha uygun olur." buyurmuştur.
(Müslim, Zühd, 9)

Resim---576-) Mikdam'dan (radiyallahu anhu) rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Kesinlikle hiç kimse kendi el emeğinden daha hayırlı bir yemek yememiştir ... " buyurmuştur.
(Buharî, Büyü', 15)

Resim---577-) Cabir (b. Abdullah)'ın naklettiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Kime bir ni’met verilir ve o da o ni’meti dile getirirse, onun şükrünü yerine getirmiş olur. Eğer onu gizlerse, ni’mete nankörlük etmiş olur." buyurmuştur.
(Ebu Davûd, Edeb 11)

Resim---578-) Amr b. Şuayb'ın, babası aracılığıyla dedesinden naklettiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "ALLAH, ni’metinin eserinin kulunun üzerinde görülmesini sever." buyurmuştur.
(Tirmizî:, Edeb, 54; İbn Hanbel, Müsned, IV, 438)

Resim---579-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem bir gün Ömer'in (radiyallahu anhu) üzerinde beyaz bir elbise görür:"Bunu yeni mi aldın, yoksa yıkandı mı?" diye sorar. "Yok" der Ömer (ra), "Yıkandı da ondan böyle görünüyor yâ Resûlallah." Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle dilekte bulunur: "Yeni elbiseler giyesin, hamdederek yaşayasın ve şehid olarak ölesin. Ve ALLAH seni dünyada ve âhirette göz aydınlığı ile rızıklandırsın. "
(İbn Hanbel, Müsned, II, 87; İbn Mâce, Libâs, 2; Abdurrezzâk, Musannef, XI, 223)

Resim---580-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Duyduğu incitici sözlere karşı ALLAH'tan daha sabırlı davranabilen kimse yoktur. O'na ortak koşarlar, çocuğu olduğunu söylerler. Ama ALLAH onlara âfiyet vermeye ve onları rızıklandırmaya devam eder." buyurdu.
(Müslim, Sıfatü'l- Münafıkın, 49)

Resim---581-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: ''ALLAH'ın eli doludur. Gece gündüz yaptığı cömertçe lütuflar, O'nun elindekileri tüketmez. Gökleri ve yeri yarattığı günden beri neler verdiğini görmüyor musunuz? (Bütün bu verdikleri) ALLAH'ın elindeki hiçbir şeyi eksiltmemiş tir."; "O'nun arşı, suyun üzerindedir. Diğer elinde de terazi vardır (adildir). O, kimine az verir, kimine de çok verir." buyurdu.
(Buharî, Tevhid, 19)

Resim---582-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Başlarınız hareket ettiği (yaşadığınız) sürece rızık konusunda ümitsizliğe düşmeyin. Çünkü şüphesiz annesi insanı, kıpkırmızı ve çıplak olarak doğurur. Sonra Yüce ALLAH ona rızık verir." buyurdu.
(İbn Mâce, Zuhd, 14)

Resim---583-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Eğer siz ALLAH'a gerçekten güvenip tevekkül edebilseydiniz, kuşları rızıklandırdığı gibi sizi de mutlaka rızıklandırırdı: Kuşlar sabah karınları açlıktan çökmüş olarak yuvalarından çıkarlar, akşam karınları doyup şişmiş olarak evlerine dönerler. "' buyurdu.
(İbn Mâce, Zühd, 14; Tirmizî, Zühd, 33)

Resim---584-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: ''ALLAH, istiğfara devam eden kimsenin her sıkıntısı için bir çıkış yolu ve her kederi için bir ferahlık sağlar. Onu hiç beklemediği yerden rızıklandırır.'' buyurdu.
(Ebu Davûd, Vitr, 26; İbn Mâce, Edeb, 57)

Resim---585-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem eskimiş elbiselerle yanına gelen bir kişiye malı mülkü olup olmadığını sormuş, maddî durumu oldukça iyi olan Mâlik b. Nadle isimli bu zâtın develeri, koyunları, atları ve köleleri olduğunu söylemesi üzerine ona şu tavsiyede bulunmuştur: ''ALLAH sana bir mal verdiği zaman O'nun ni’metinin ve ikramının izleri üzerinde görülsün."
(Ebu Davûd, Libâs, 14; Nesaî, Zînet, 54)

Resim--586-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, niçin sabahlara kadar ibadetle meşgul olduğunu soran Hz. Aişe'ye de: "Şükreden bir kul olmayayım mı?'' buyurdu.
(Müslim, Sifatü'l- Münafıkın, 81)

Resim---587-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Bizi doyurup sulayan, ihtiyaçlarımızı gideren ve bizi barındıran ALLAH'a hamdolsun. İhtiyaçlarını karşılayacak ve kendisini barındıracak kimsesi olmayan nice insanlar vardır. '' buyurdu.
(Müslim, Zikir, 64)

Resim---588-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Senin verdiğin rızıkla orucumu açtım. '' buyurdu.
(Ebu Davûd, Sıyâm, 22)

Resim---589-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ihrama girince, "Buyur ALLAH'ım buyur! İşte çağrına uydum da geldim. övgü sana, ni’met senin, varlık senin. " buyurdu.
(Buharî, Hacc, 26)

Resim---590-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Bana verdiğin ni’metleri itiraf ederim. Günahımı da itiraf ederim." buyurdu.
(Buharî, Deavât, 2)

Resim---591-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: ''Âdemoğlu iki şeyi hiç sevmez. Birisi ölümdür; oysa ölüm, mümin için fitneden/imtihandan iyidir. İkincisi ise, malının mülkünün az olmasıdır; oysa mal mülk ne kadar az olursa, hesabı da o kadar az olur." buyurdu.
(İbn Hanbel, Müsned, V, 428)

Resim---592-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem de, kıyamet gününde kullara ni’metlerle ilgili sorulacak ilk sorunun: "Senin vücudunu sağlıklı kılmadık mı? Sana soğuk sulardan içirmedik mi?" şeklinde olacağını buyurdu.
(Tirmizî, Tefsirü'l- Kuran, 22)

Resim---593-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: ''ALLAH'ım! Günahlarımı bağışla, rızkımı genişlet ve bana verdiğin rızıkları bereketli kıl!" buyurdu.
(Tirmizî, Deavât, 78)

Resim---594-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, ALLAH kullarına şöyle buyurmuştur: "Ey Âdemoğlu! Infak et ki, ben de sana infak edeyim."buyurdu.
(Müslim, Zekât, 36)
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4965
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: HADİSLERLE İSLAM...

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

BEREKET

Resim---595-) Vahşi b. Harb'in, babası aracılığı ile dedesinden naklettiğine göre, Resûlullah'ın sallallahu aleyhi veselleme ashabı: "Yâ Resûlullah, yiyoruz ama doymuyoruz!" deyince Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz: "Ayrı ayrı yiyor olmalısınız." demiş, onla da: "Evet" deyince Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Yemeği topluca yiyin ve (başlarken) Allah'ın adını anın ki, bereketli olsun.” buyurmuştur.
(Ebü Davûd, Et'ıme, 14; İbn Mâce, Et'ıme, 17)

Resim--596-) İbn Abbas'ın naklettiğine göre .. ., Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Sizden biri yemek yediği zaman: “Allah'ım, bu yemeği bizim için bereketli eyle ve bize bundan daha hayırlısını ikram eyle.” desin." buyurmuştur.
(Ebu Davûd, Eşribe, 21)

Resim--597-) Hakim b. Hizam'ın naklettiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: ''Alışverişte bulunanlar birbirlerinden ayrılmadıkları sürece kararlarını değiştirme hakkına sahihdirler. Eğer doğruyu söyler ve (malın ayıbını) açıkça dile getirirlerse, alışverişlerinde kendilerine bereket ihsan edilir. Ama yalan söyler ve (kusurları) gizlerlerse alım satımlarının bereketi yok olur gider." buyurmuştur.
(Müslim, Buyü', 47; Buharî, Buyü', 19)

Resim--598-) Ebu Hüreyre'nin naklettiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem kendisine ilk ürün getirildiğinde şöyle buyururdu: ''Allah'ım, şehrimizde (Medine'de) meyvelerimizde ve ölçeklerimizde bereket üstüne bereket ver!"
(Müslim, Hac, 474)

Resim--599-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Bereket Allah'tandır. " buyurdu.
(Buharî, Eşribe , 31)

Resim--600-) Bir gün, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, babasından kalan borçları ödeyemediğini ve alacaklıların kapısında beklediğini yana yakıla anlatan genç sahabi Câbir b. Abdullah'a hurmalarını toplayıp sınıflamasını söyler. Sonra bereketlenmesi için hurma yığınının yanına gelir ve oraya oturur. Onun mübârek desteğiyle Câbir bütün borçlarını ödediği halde hala hurmaları (sanki) el değmemiş gibi durmaktadır.
(Megazi, 18)

Resim--601-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Sadaka malı eksiltmez!" buyurdu.
(Müslim, Birr, 69)

Resim--602-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Sahura kalkın! Çünkü sahurda bereket vardır." buyurdu.
(Buharî, Savm, 20; Müslim, Siyâm, 45)

Resim--603-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem sahur sofrasına davet ederken; "Haydi! Bereketli yemeğe buyur." der.
(Ebu Davûd, Sıyâm, 16)

Resim--604-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Rızkının genişletilmesini ve ecelinin geciktirilmesini (ömrünün uzatılmasını) arzu eden, akrabalarını görüp gözetsin." buyurdu.
(Buharî, Büyû, 13; Ebu Davûd, Zekât 45)

Resim--605-) Bir gün Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, henüz imandan nasibini alamamış bir misafirine süt ikram eder. Adam, üst üste tam yedi tas süt içer. Ama ertesi sabah İslam'ın aydınlığına uyanan aynı insan, artık Muhammed ümmetinin bir ferdi olduğu gün ikram edilen bir tas süt ile doyar. İşte o zaman değişimin getirdiği bereketi izah için Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem der ki: "Mümin bir mide dolduracak kadar içer, kÂfir ise yedi mide doldurana kadar içer.'"
(Müslim, Eşribe, 186, Tirmizî, Etime, 20)

Resim--606-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Allah'ım, bu yemeği bizim için bereketli eyle ve bize bundan daha hayırlısını ikram et." buyurdu.
(Buharî, Etime, 54; Ebu Davûd, Eşribe, 21)

Resim--607- Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Birinizin lokması yere düşerse hemen alıp üstündeki kiri temizledikten sonra onu yesin, şeytana bırakmasın. Çünkü siz, bereketin yemeğin hangi kısmında olduğunu bilemezsiniz" buyurdu.
(Müslim, Eşribe, 136; Ebu Davûd, Etime, 49)

Resim--608-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "bir kişinin yemeği iki kişiye, iki kişinin yemeği dört kişiye ve hatta dört kişinin yemeği sekiz kişiye yeter." buyurdu.
(Müslim, Eşribe, 181)

Resim--609-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Hz. Ebu Bekir'in kızı Esma'yı: "Ver ve hesab etme! Yoksa Allah da sana hesablayarak verir." diyerek ikaz etmiştir.
(Müslim, Zekât, 88; Buharî, Zekât, 21)

Resim--610-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Yalan yere edilen yemin, malın sürümünü artırır ama bereketi yok eder." buyurdu.
(Buharî , Buyü', 25)

Resim--611-) Annesi Ümmü Süleym ile birlikte huzuruna gelen küçük hizmetçisi Enes için Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: ''Allah'ım, (bu yavruya) bolca mal ve evlad nasip et. Verdiğin (nimetler)in kendisi için bereket dolu olmasını ihsan buyur. " diye dua eder.
(Buharî, Deavât, 47; Müslüm Fedailu's- Sahabe, 142)

Resim--612-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: ''Allahümme barik alâ MuhaMMedin ve alâ âli MuhaMMed. Kemâ barekte ala İbrahîme ve alâ âli İbrahîm. İnneke Hamidün Mecîd." (Allah'ım, MuhaMMed'e ve MuhaMMed'in âilesine bereket ver! Tıpkı İbrahîm'e ve İbrahîm'in âilesine bereket ihsan ettiğin gibi! Kuşkusuz sen övgüye en lâyık ve şanı en yüce olansın.) buyurdu.

Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4965
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: HADİSLERLE İSLAM...

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

NAZAR

Resim---613-) İbn Abbas'tan nakledildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Nazar (göz değmesi) gerçektir. Eğer kaderin önüne geçecek bir şey olsaydı nazar onun önüne geçerdi..." buyurmuştur.
(Müslim, Selâm, 42)

Resim---614-) Hz. Aişe'nin naklettiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "(Nazar'dan) Allah'a sığının. Çünkü göz değmesi (nazar) gerçektir."
(İbn Mâce, Tıb, 32)

Resim---615-) İbn Abbas'tan (radiyallahu anhu) nakledildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Hasan ile Hüseyin için duâ ederek şu sözlerle Allah'a sığınırdı: "Eazü bikelimati'llahi't- tammeti min külli şeytanin ve hammetin ve min külli aynin lammetin.: Her tür şeytandan, haşereden, kem nazardan Allah'ın tam kelimelerine -sonsuz iradesine ve hükmüne- sığınırım.” Sonra da: “Atanız İbrahim de bu duâyı oğulları İsmâil ile İshak için yapardı." derdi.
(Buharî, Enbiyâ, 10)

Resim---616-) Ebü Hüreyre'nin naklettiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Kim düğüm yapar sonra ona üf1erse sihir yapmış olur. Kim sihir yaparsa şirk koşmuş olur. Kim de (kendisini koruması için nazarlık ve benzeri) bir şey takarsa, o taktığı şeyin korumasına havale edilir."
(Nesaî, Muharebe, 19)

Resim---617-) Bir gün Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ashabı ile birlikte Mekke'ye doğru yola çıkmıştı. Cuhfe yakınlarında Harrar denilen yere geldiklerinde bir dereye rastladılar. Medineli sahabi Sehl b. Huneyf, burada yıkanmak istedi. Sehl, beyaz tenli, yakışıklı bir insandı. O sırada Medine'ye ilk hicret eden sahabilerden olan Âmir b. Rebia, Sehl'i gördü ve birden ağzından onu öven sözler dökülüverdi. Hemen ardından Sehl olduğu yere yıkıldı. Görenler durumu alelâcele Resûlullah'a sallallahu aleyhi vesellem bildirdiler. Sehl, ne başını kaldırabiliyor ne de ayağa kalkabiliyordu. Muhtemelen Âmir'in nazarı değmişti kendisine. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, onlara kimden şüphelendiklerini sordu. Onlar da: ''Âmir b. Rebia ona baktı." dediler. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, Âmir'i derhal yanına çağırtarak öfkeli bir şekilde: "Neden biriniz kardeşini öldürüyor?" dedi ve ekledi: "Biriniz kardeşinde beğendiği, hayran kaldığı bir şey gördüğü zaman ona mübârek olması için duâ etsin."
(İbn Hanbel, Müsned, lll, 486: İbn Hacer, Fethu'l- bâri, 204)

Resim---618-) Ca'fer b. Ebu Talib Müte Savaşı'nda şehid düştüğünde Esma bnt. Umeys ile evliydi ve geriye üç yetim bırakmıştı. Bunlardan biri de Abdullah b. Ca'fer idi. O, başlarına gelen bu felâket günlerini şöyle anlatır: " Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Ca'fer ailesine üçüncü gün gelip: “Artık kardeşim için ağlamayın.” buyurdu. Sonra: “Kardeşimin çocuklarını bana getirin.” dedi. Bizi Resûlullah'a sallallahu aleyhi vesellem götürdüler. Birer kuş yavrusu gibi idik. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Bana berberi çağırın.” buyurdu ve bizi tıraş ettirdi." Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem bu çocukların iyice zayıflamış olduklarını görünce Esmâ'ya, bir ihtiyaçlarının olup olmadığını sordu. Bunun üzerine Esmâ: "Hayır, bir ihtiyaçları yok; ancak onlara çabuk nazar değiyor." dedi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Öyleyse onlara rukye yap (duâ oku)!" deyince, Esmâ, bunu yapması için Hz. Peygamber'e (aleyhisselâm) ricâda bulundu. Fakat Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, Esmâ'dan, çocuklarına kendisinin okumasını istedi.
(Buharî, Cihad, 183, Azimabadî, Avnu'l- Mabud, XI, 164; Ebu Davûd, Tereccül, 13; Nesaî, Zinet, 57; Müslim, Selâm, 60)

Resim---619-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem eşi mü’minlerin annesi Ümmü Seleme'nin evinde, benzi sararmış bir kız çocuğu gördüğünde: "Bu çocuğa nazar değmiş, ona hemen rukye (okuyarak tedavi) edin." buyurdu.
(Buharî, Tıb, 35; Muslim, Selâm, 59)

Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4965
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: HADİSLERLE İSLAM...

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

FAL, KEHÂNET, BÜYÜ, UGURSUZLUK, İNANÇ ZÂFİYETİ

Resim---620-) Ebu Mes'üd'dan nakledildiğine göre, oğlu ibrahim'in vefâtı ile o gün gerçekleşen güneş tutulması arasında bir bağ kurulması üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Güneş ve ay hiç kimsenin ölümünden ya da hayatından dolayı tutulmazlar. Lakin onlar Allah'ın âyetlerinden iki âyettir. Siz, onların tutulduklarını gördüğünüz zaman hemen namaz kılın." buyurmuştur.
(Buharî, Küsuf, 13)

Resim---621-) Ebü Hüreyre' den (radiyallahu anhu) nakledildigine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Helâk eden şeylerden kaçının: Allah'a şirk koşmak ve sihir yapmak!" buyurmuştur.
(Buharî, Tıb, 48)

Resim---622-) Ebü Hüreyre' den nakledildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Kim düğüm yapar sonra ona üflerse sihir yapmış olur. Kim sihir yaparsa şirk koşmuş olur. Kim de (kendisini koruması için nazarlık ve benzeri) bir şey takarsa o taktığı şeyin korumasına havale edilir." buyurmuştur.
(Nesaî, Muharebe, 19)

Resim---623-) Katan b. Kabisa, babasının Resûlullah'ı sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyururken işittiğini nakletmiştir: "Kuşun ötmesini, uçmasını uğursuzluk saymak, ufak taşlar atarak veya kum üzerine çizgiler çizerek fal açmak, sihir ve kehânet çeşitlerindendir."
(Ebu Davûd, Tıb, 23)

Resim---624-) Ebü Hüreyre şöyle demiştir: "Peygamber (aleyhisselâm) tefeülden (bir şeyi uğurlu, hayırlı saymaktan) hoşlanır ve tıyeradan (bir şeyi uğursuz saymaktan) hoşlanmazdı."
(İbn Mâce, Tıb, 43)

Resim---625-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, bir gece, ensardan bir toplulukla birlikte otururken, kayan bir yıldız görmüş ve etrafın birden aydınlanmasına neden olan bu yıldızla ilgili ashabına şu soruyu sormuştu: "Câhiliye döneminde bunun gibi bir yıldız kaydığı zaman sizler ne derdiniz?" Ashab: "Allah ve Resûlü bilir. Biz bu gece büyük bir adam doğdu ve bu gece büyük bir adam öldü” derdik cevabını verirler. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Yıldız ne bir kimsenin doğumu ne de ölümü için kayar!" buyurarak onlara yıldızlar ve onlardan haber veren kahinlerle ilgili şu açıklamayı yapar: 'ALLAH celle celâlihu bir şey hakkında hüküm buyurduğu zaman arşı taşıyan melekler tesbih ederler. Arkasından onlardan sonra gelen gök ehli tesbih eder. Tâ ki tesbih şu alt semânın sakinlerine ulaşır. Sonra arşı taşıyanların arkasından gelenler arşı taşıyanlara: 'Rabbiniz ne buyurdu?” diye sorarlar. Onlar da ne buyurduğunu kendilerine haber verirler. Böylece gökyüzü sâkinleri birbirleriyle haberleşir. Nihâyet haber şu alt semâya ulaşır. Ve cinler işitileni kaparak onu (kâhin) dostlarına aktarır ve yıldızla taşlanırlar. Bu bilgiler geldiği şekilde aktarılmış ise gerçektir. Fakat bunlara ilâvelerde bulunurlar ve yalan karıştırırlar."
(Müslim, Selâm, 124; Tirmizî, Tefsiru'l- Kur'ân, 34)

Resim---626-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Ashabıyla Hudeybiye' den Medine'ye döndüğü gece yağmur yağmış, hâlâ eski alışkanlıklarının etkisinde olan bazı insanlar da gökyüzündeki yıldızlarla yağmur arasında ilişki kurmuşlardı. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, sabah namazından sonra ashabına dönerek: "Rabbinizin ne buyurduğunu biliyor musunuz?" diye sordu ve şöyle dedi: "Allah Teâlâ, şöyle buyurdu: “Kullarımdan bir kısmı mü’min, bir kısmı da kafir olarak sabahladı.” “Allah'ın lütfu ve rahmetiyle yağmur yağdı.” diyen bana iman etmiş, yıldızı(n yağmur yağdırma gücünü) reddetmiştir. “Yıldızın doğuşu veya batışı ile yağmur yağdı.” diyenler ise beni inkar etmiş, yıldıza iman etmiştir."
(Buharî, İstiska, 28; Müslim, İman, 125)

Resim---627-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: " ... Kim de bir kâhine gider ve onun sözlerini tasdik ederse Muhammed'e indirileni inkar etmiş olur. " buyurdu.
(lbn Mâce, Taharet, 122; Ebu Davûd, Tıb, 21)

Resim---628-) Ezd-i Şenue kabilesinden olan ve hastalara okumakla tanınan Dımad isimli zâta Mekkeli bazı sefihler: "Muhammed delidir." demişler, o da ona okursam belki şifâ bulur diye düşünerek Resûlullah'a sallallahu aleyhi vesellem gelmişti. Ancak O’nun sözlerini işittikten sonra: "Vallahi, ben kâhinlerin sözlerini de sihirbâzların sözlerini de şâirlerin sözlerini de dinledim ama seninki gibi hiçbir söz işitmedim. Bunlar gerçekten söz deryâsının derinliklerine ulaşmış. Ver elini sana İslamiyet üzerine biât edeyim! " diyerek iman etmişti.
(Müslim, Cum'a, 46)

Resim---629-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Kim yıldızlardan bir ilim alırsa sihir ilminden bir dal almış olur. Yıldızlar ilmini artırdıkça sihir ilmini artırmış olur." buyurmuştur.
(Ebu Davûd, Tıb, 22; lbn Mâce, Edeb, 28)

Resim---630-) Necidli iki adamın hitâbet sanatının güzel bir örneğini sunarak sözleriyle insanları kendilerine hayran bırakmaları üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Şüphesiz bazı sözler büyülüdür." buyurmuştu.
(Buharî, Tıb, 51)

Resim---631-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Helâk eden şeylerden kaçının: Allah'a şirk koşmak ve sihir yapmak" buyurmuştur.
(Buharî, Tıb, 48)

Resim---632-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "İslam'da uğursuzluk yoktur, tefeül (bir şeyi hayırlı ve uğurlu saymak) ondan daha hayırlıdır." diyerek fe'l sözünden hoşlandığını bildirmiş; ashabın "Fe'l nedir?" sorusunu ise, "Birinizin işittiği salih sözdür." buyurmuştur.
(Buharî, Tıb, 44; Müslim, Selâm, 111)

Resim---633-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, Mekke'nin fethedildiği gün Kabe'ye girdiğinde Kureyş müşriklerinin İbrahim ve İsmail'i (aleyhumusselâm) ellerinde “ezlâm” denilen fal kalemleriyle resmettiklerini görünce: "Allah bunları yapanları kahretsin. Allah'a yemin ederim ki bu iki peygamber, hiçbir zaman böyle fal kalemleriyle rızık ve kısmet aramamışlardır." buyurmuştu.
(Buharî, Enbiya, 8 )

Resim---634-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem üç defâ, "Uğursuzluğa inanmak şirktir." buyurdu.
(Ebu Davûd, Tıb, 24; İbn Mâce, Tıb, 43)

Resim---635-) Bir gün, İslam'la yeni tanıştığı anlaşılan Sülem kabilesinden Muaviye b. el-Hakem Resûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem huzuruna gelerek ona şöyle demişti: "Yâ Resûlullah! Ben câhiliyeden yeni kurtulmuş biriyim. Allah Teâlâ bize İslam'ı getirdi. Bizden bazı kimseler kahinlere gidiyor (ne dersiniz)?" Bu soruya karşılık Hz. Peygamber ona: "Sen gitme." dedi. Muaviye tekrar sordu: " Yâ Resûlullah! Bazılarımız da, uğursuzluğa inanıyorlar (buna ne dersiniz)?" Resul-i Ekrem ise: "Bu, onların içlerinden geçen bir düşüncedir. Bu düşünce onları sakın işlerinden alıkoymasın!'' buyurdu.
(Müslim, Mesâcid, 33; Müslim, Selâm, 121)

Resim---636-) Hz. Aişe tarafından şu şekilde düzeltilmiştir: "Kur'ÂN'ı MuhaMMed'e indiren Allah'a yemin ederim ki Resûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem asla böyle bir şey söylemedi. Fakat o, Câhiliye devri insanları, kadında, atta ve evde uğursuzluğun bulunduğuna inanırlardı.” buyurdu."
(İbn Hanbel, Müsned, Vl, 240.)

Resim---637-) Câhiliye halkı insanların ölüp defnedildikten sonra mezarlarından baykuş olarak çıktıklarını düşünerek baykuşu da uğursuz sayarlardı. Resûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem: "Baykuşta uğursuzluk yoktur." buyurdu.
(Ebu Davûd, Tıb, 24; Buharî, Tıb, 19; Müslim, Selâm, 114)

Resim---638-) Resûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem: "Safer (ayının) uğursuzluğu diye bir şey yoktur." buyurdu.
(Buharî, Tıb, 19)

Resim---639-) Resûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem: "ğul" (hayalet, hortlak) "Gul diye bir şey yoktur." buyurdu.
(Müslim, Selâm, 107)

Resim

وَسَخَّرَ لَكُمُ اللَّيْلَ وَالْنَّهَارَ وَالشَّمْسَ وَالْقَمَرَ وَالْنُّجُومُ مُسَخَّرَاتٌ بِأَمْرِهِ إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ لِّقَوْمٍ يَعْقِلُونَ
Resim-- Ve sehhara lekümül leyle ven nehara veş şemse vel kaner ven nücumü müsahharatüm bi emrih inne fi zalike le ayatil li kavmiy ya'kilun.: O, geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı sizin hizmetinize verdi. Yıldızlar da Allah'ın emri ile hareket ederler. Şüphesiz ki bunlarda aklını kullananlar için pek çok deliller vardır. ( Nahl Suresi 16/12)

وَلَقَدْ جَعَلْنَا فِي السَّمَاء بُرُوجًا وَزَيَّنَّاهَا لِلنَّاظِرِينَ
Resim-- Ve le kad cealna fis semai bürucev ve zeyyennaha lin nazirin.:Andolsun, biz gökte birtakım burçlar yarattık ve seyr edenler için onu süsledik. ( Hicr Suresi 15/16)

وَحَفِظْنَاهَا مِن كُلِّ شَيْطَانٍ رَّجِيمٍ
Resim-- Ve hafiznaha min külli şeytanir racim.: Onları, taşlanmış (kovulmuş) her şeytandan koruduk. ( Hicr Suresi 15/17)

إِلاَّ مَنِ اسْتَرَقَ السَّمْعَ فَأَتْبَعَهُ شِهَابٌ مُّبِينٌ
Resim-- İlla menisterekas sem'a fe etbeahu şihabüm mübin.: Ancak kulak hırsızlığı eden müstesna. Onun da peşine açık bir alev sütunu düşmüştür. ( Hicr Suresi 15/18)

أَلَا لِلَّهِ الدِّينُ الْخَالِصُ وَالَّذِينَ اتَّخَذُوا مِن دُونِهِ أَوْلِيَاء مَا نَعْبُدُهُمْ إِلَّا لِيُقَرِّبُونَا إِلَى اللَّهِ زُلْفَى إِنَّ اللَّهَ يَحْكُمُ بَيْنَهُمْ فِي مَا هُمْ فِيهِ يَخْتَلِفُونَ إِنَّ اللَّهَ لَا يَهْدِي مَنْ هُوَ كَاذِبٌ كَفَّارٌ
Resim-- Ela lillahid dinül halis Vellezinettehazu min dunihi evliya' ma na'büdühüm illa li yükarribuna ilellahi zülfa innellahe yahkümü beynehüm fi ma hüm fihi yahtelifun innellahe la yehdi men hüve kazibün keffar.: Dikkat et, hâlis din yalnız Allah'ındır. O'nu bırakıp kendilerine bir takım dostlar edinenler: Onlara, bizi sadece Allah'a yaklaştırsınlar diye kulluk ediyoruz, derler. Doğrusu Allah, ayrılığa düştükleri şeylerde aralarında hüküm verecektir. Şüphesiz Allah, yalancı ve inkârcı kimseyi doğru yola iletmez. ( Zümer Suresi 39/3)

وَجَعَلُواْ لِلّهِ شُرَكَاء الْجِنَّ وَخَلَقَهُمْ وَخَرَقُواْ لَهُ بَنِينَ وَبَنَاتٍ بِغَيْرِ عِلْمٍ سُبْحَانَهُ وَتَعَالَى عَمَّا يَصِفُونَ
Resim-- Ve cealu lillahi şürakael cinne ve halekahüm ve haraku lehu benine ve benatim bi ğayri ilm sübhanehu ve teala amma yesifun.:Cinleri Allah'a ortak koştular. Oysa ki onları da Allah yaratmıştı. Bilgisizce O'na oğullar ve kızlar yakıştırdılar. Hâşâ! O, onların ileri sürdüğü vasıflardan uzak ve yücedir. ( En'am Suresi 6/100)

ذَلِكَ بِأَنَّ اللَّهَ هُوَ الْحَقُّ وَأَنَّ مَا يَدْعُونَ مِن دُونِهِ هُوَ الْبَاطِلُ وَأَنَّ اللَّهَ هُوَ الْعَلِيُّ الْكَبِيرُ
Resim-- Zalike bi ennellahe hüvel hakku ve enne ma yed'une min dunihi hüvel batilü ve ennellahe hüvel aliyyül kebir.: Böyledir. Çünkü Allah, hakkın ta kendisidir. O'nun dışındaki taptıkları ise bâtılın ta kendisidir. Gerçek şu ki Allah, evet O, uludur, büyüktür. ( Hac Suresi 22/62)

إِنَّا زَيَّنَّا السَّمَاء الدُّنْيَا بِزِينَةٍ الْكَوَاكِبِ
Resim-- İnna zeyyennes semaed dünya bi zinetinil kevakib.: Biz yakın göğü, bir süsle, yıldızlarla süsledik. ( Saffat Suresi 37/6)

وَهُوَ الَّذِي جَعَلَ لَكُمُ النُّجُومَ لِتَهْتَدُواْ بِهَا فِي ظُلُمَاتِ الْبَرِّ وَالْبَحْرِ قَدْ فَصَّلْنَا الآيَاتِ لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ
Resim-- Ve hüvellezi ceale lekümün nücume li tehtedu biha fi zulümatil berri vel bahr kad fassalnel ayati li kavmiy ya'lemun.: O, kara ve denizin karanlıklarında kendileri ile yol bulasınız diye sizin için yıldızları yaratandır. Gerçekten biz, bilen bir toplum için âyetleri geniş geniş açıkladık. ( En'am Suresi 6/97)

قُلْ مَن يَرْزُقُكُم مِّنَ السَّمَاء وَالأَرْضِ أَمَّن يَمْلِكُ السَّمْعَ والأَبْصَارَ وَمَن يُخْرِجُ الْحَيَّ مِنَ الْمَيِّتِ وَيُخْرِجُ الْمَيَّتَ مِنَ الْحَيِّ وَمَن يُدَبِّرُ الأَمْرَ فَسَيَقُولُونَ اللّهُ فَقُلْ أَفَلاَ تَتَّقُونَ
Resim-- Kul mey yerzükuküm mines semai vel erdi emmey yemliküs sem'a vel ebsara ve mey yuhricül hayye minle miyyiti ve yuhricül meyyite minel hayyi ve mey yüdebbirul emr fe seyekulunellah fe kul efela tettekun.: (Resûlüm!) De ki: Size gökten ve yerden kim rızık veriyor? Ya da kulaklara ve gözlere kim mâlik (ve hakim) bulunuyor? Ölüden diriyi kim çıkarıyor, diriden ölüyü kim çıkarıyor? (Her türlü) işi kim idare ediyor? "Allah" diyecekler. De ki: Öyle ise (Ona âsi olmaktan) sakınmıyor musunuz? ( Yunus Suresi 10/31)

أَلَمْ تَرَ أَنَّ اللَّهَ يَسْجُدُ لَهُ مَن فِي السَّمَاوَاتِ وَمَن فِي الْأَرْضِ وَالشَّمْسُ وَالْقَمَرُ وَالنُّجُومُ وَالْجِبَالُ وَالشَّجَرُ وَالدَّوَابُّ وَكَثِيرٌ مِّنَ النَّاسِ وَكَثِيرٌ حَقَّ عَلَيْهِ الْعَذَابُ وَمَن يُهِنِ اللَّهُ فَمَا لَهُ مِن مُّكْرِمٍ إِنَّ اللَّهَ يَفْعَلُ مَا يَشَاء
E lem tera ennellahe yescüdü lehu men fis semavati ve men fil erdi veş şemsü vel kameru ven nücumü vel cibalü veş şeceru ved devabbü ve kesirum minen nas ve kesirun hakka aleyhil azab ve mey yühinillahü fe ma lehu min mükrim innellahe yef'alü ma yeşa'.: Görmez misin ki, göklerde olanlar ve yerde olanlar, güneş, ay, yıldızlar, dağlar, ağaçlar, hayvanlar ve insanların birçoğu Allah'a secde ediyor; birçoğunun üzerine de azap hak olmuştur. Allah kimi hor ve hakir kılarsa, artık onu değerli kılacak bir kimse yoktur. Şüphesiz Allah dilediğini yapar. ( Hac Suresi 22/18)

فَلَمَّا قَضَيْنَا عَلَيْهِ الْمَوْتَ مَا دَلَّهُمْ عَلَى مَوْتِهِ إِلَّا دَابَّةُ الْأَرْضِ تَأْكُلُ مِنسَأَتَهُ فَلَمَّا خَرَّ تَبَيَّنَتِ الْجِنُّ أَن لَّوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ الْغَيْبَ مَا لَبِثُوا فِي الْعَذَابِ الْمُهِينِ
Resim-- Felemma kadayna aleyhil mevte ma dellehüm ala mevtihi illa dabbetül erdi te'külü minseeteh Fe lemma harra tebeyyenetil cinnü el lev kanu ya'lemunel ğaybe ma lebisu fil azabil mühin.: Süleyman'ın ölümüne hükmettiğimiz zaman, onun öldüğünü, ancak değneğini yiyen bir ağaç kurdu gösterdi. (Sonunda yere) yıkılınca anlaşıldı ki cinler gaybı bilselerdi, o küçük düşürücü azap içinde kalmazlardı. (Sebe Suresi 34/14)

ِنَّ اللَّهَ عَالِمُ غَيْبِ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ إِنَّهُ عَلِيمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ
Resim-- İnnellahe alimü ğaybis semavati vel ard innehu alimüm bi zatüs sudur.: Allah, göklerin ve yerin gaybını bilir. O, kalplerin içinde ne varsa onu da hakkıyla bilendir. ( Fatır Suresi 35/38)

عَالِمُ الْغَيْبِ فَلَا يُظْهِرُ عَلَى غَيْبِهِ أَحَدًا
Resim--'Almulğaybi fela yuzhiru 'ala ğaybihi ehaden.: O bütün görülmeyenleri bilir. Sırlarına kimseyi muttali kılmaz; Cin Suresi 72/26)

إِلَّا مَنِ ارْتَضَى مِن رَّسُولٍ فَإِنَّهُ يَسْلُكُ مِن بَيْنِ يَدَيْهِ وَمِنْ خَلْفِهِ رَصَدًا
Resim--İlla menirteda min resulin feinnehu yesluku min beyni yedeyhi ve min halfihi resaden.: Ancak, (bildirmeyi) dilediği peygamber bunun dışındadır. Çünkü O, bunun önünden ve ardından gözcüler salar, Cin Suresi 72/27)

فَذَكِّرْ فَمَا أَنتَ بِنِعْمَتِ رَبِّكَ بِكَاهِنٍ وَلَا مَجْنُونٍ
Resim-- Fe zekkir fema ente bi ni'meti rabbike bi kahiniv ve la mecnun.: (Resûlüm!) Sen öğüt ver. Rabbinin lütfuyla sen ne bir kâhinsin, ne de bir deli. Tur Suresi 52/29)

وَلَا بِقَوْلِ كَاهِنٍ قَلِيلًا مَا تَذَكَّرُونَ
Resim-- Ve la bilkavli kahinin kaliylen ma tezekkerune.: Bir kâhin sözü de değildir (o). Ne de az düşünüyorsunuz! Hâkka Suresi 69/42)

قَالَ إِن كُنتَ جِئْتَ بِآيَةٍ فَأْتِ بِهَا إِن كُنتَ مِنَ الصَّادِقِينَ
Resim-- Kale in künte ci'te bi ayetin fe'ti biha in künte mines sadikiyn.: (Firavun) dedi ki: Eğer bir mucize getirdiysen ve gerçekten doğru söylüyorsan onu göster bakalım. A'raf Suresi 106)

فَأَلْقَى عَصَاهُ فَإِذَا هِيَ ثُعْبَانٌ مُّبِينٌ
Resim-- Fe elka asahü fe iza hiye su'banüm mübin.: Bunun üzerine Musa asasını yere attı. O hemen apaçık bir ejderha oluverdi! A'raf Suresi 107)

وَنَزَعَ يَدَهُ فَإِذَا هِيَ بَيْضَاء لِلنَّاظِرِينَ
Resim-- Ve nezea yedehu fe iza hiye beydaü lin nazirin.: Ve elini (cebinden) çıkardı. Birdenbire o da seyredenlere bembeyaz görünüverdi. A'raf Suresi 108)
قَالَ الْمَلأُ مِن قَوْمِ فِرْعَوْنَ إِنَّ هَـذَا لَسَاحِرٌ عَلِيمٌ
Resim-- Kalel meleü min kavmi fir'avne inne haza le sahirun alim.:Firavun'un kavminden ileri gelenler dediler ki: Bu çok bilgili bir sihirbazdır. A'raf Suresi 109)


يُرِيدُ أَن يُخْرِجَكُم مِّنْ أَرْضِكُمْ فَمَاذَا تَأْمُرُونَ
Resim-- Yüridü ey yuhriceküm min erdiküm fe maza te'mürun.: O,sizi yurdunuzdan çıkarmak istiyor. Ne buyurursunuz? A'raf Suresi 110)

قَالُواْ أَرْجِهْ وَأَخَاهُ وَأَرْسِلْ فِي الْمَدَآئِنِ حَاشِرِينَ
Resim-- Kalu ercih ve ehahü ve ersil fil medaini haşirin.: Dediler ki: Onu da kardeşini de beklet; şehirlere toplayıcılar (memurlar) yolla. A'raf Suresi 111)

يَأْتُوكَ بِكُلِّ سَاحِرٍ عَلِيمٍ
Resim-- Ye'tuke bi külli sahirin alim.:Bütün bilgili sihirbazları sana getirsinler. A'raf Suresi 112)


وَجَاء السَّحَرَةُ فِرْعَوْنَ قَالْواْ إِنَّ لَنَا لأَجْرًا إِن كُنَّا نَحْنُ الْغَالِبِينَ
Resim-- Ve caes seharatü fir'avne kalu inne lena le ecran in künna nahnül ğalibin.:Sihirbazlar Firavun'a geldi ve: Eğer üstün gelen biz olursak, bize kesin bir mükâfat var mı? dediler. A'raf Suresi 113)


قَالَ نَعَمْ وَإَنَّكُمْ لَمِنَ الْمُقَرَّبِينَ
Resim-- Kale neam ve inneküm le minel mükarrabin.: (Firavun): Evet hem de siz mutlaka yakınlarımdan olacaksınız, dedi. A'raf Suresi 114)


قَالُواْ يَا مُوسَى إِمَّا أَن تُلْقِيَ وَإِمَّا أَن نَّكُونَ نَحْنُ الْمُلْقِينَ
Resim-- Kalu ya musa imma en tülkiye ve imma en nekune nahnül mülkiy.: (Sihirbazlar), Ey Musa sen mi (önce) atacaksın, yoksa atanlar biz mi olalım? dediler. A'raf Suresi 115)


قَالَ أَلْقُوْاْ فَلَمَّا أَلْقَوْاْ سَحَرُواْ أَعْيُنَ النَّاسِ وَاسْتَرْهَبُوهُمْ وَجَاءوا بِسِحْرٍ عَظِيمٍ
Resim-- Kale elku fe lemma elkav seharu a'yünen nasi vesterhebuhüm ve cau bi sihrin aziym.:"Siz atın" dedi. Onlar atınca, insanların gözlerini büyülediler, onları korkuttular ve büyük bir sihir gösterdiler. A'raf Suresi 116)


وَأَوْحَيْنَا إِلَى مُوسَى أَنْ أَلْقِ عَصَاكَ فَإِذَا هِيَ تَلْقَفُ مَا يَأْفِكُونَ
Resim-- Ve evhayna ila musa en elki asak fe iza hiye telkafü ma ye'fikin.: Biz de Musa'ya, "Asanı at!" diye vahyettik. Bir de baktılar ki bu, onların uydurduklarını yakalayıp yutuyor. A'raf Suresi 117)

فَوَقَعَ الْحَقُّ وَبَطَلَ مَا كَانُواْ يَعْمَلُونَ
Resim-- Fe vekaal hakku ve betale ma kanu ya'melun.:Böylece gerçek ortaya çıktı ve onların yapmakta oldukları yok olup gitti. A'raf Suresi 118)

فَغُلِبُواْ هُنَالِكَ وَانقَلَبُواْ صَاغِرِينَ
Resim-- Fe ğulibu hünalike venkalebu sağirin.:İşte Firavun ve kavmi, orada yenildi ve küçük düşerek geri döndüler. A'raf Suresi 119)

وَأُلْقِيَ السَّحَرَةُ سَاجِدِينَ
Resim-- Ve ülkiyes seharatü sacidin.:Sihirbazlar ise secdeye kapandılar. A'raf Suresi 120)


قَالُواْ آمَنَّا بِرِبِّ الْعَالَمِينَ
Resim-- Kalu amenna bi rabbil alemin.: "Âlemlerin Rabbine iman ettik" dediler. A'raf Suresi 121)

رَبِّ مُوسَى وَهَارُونَ
Resim-- Rabbi musa ve harun.: "Musa'nın ve Harun'un Rabb'ine " dediler. A'raf Suresi 122)

فَلَمَّا جَاءهُمُ الْحَقُّ مِنْ عِندِنَا قَالُواْ إِنَّ هَـذَا لَسِحْرٌ مُّبِينٌ
Resim-- Fe lemma caehümül hakku min indina kalu inne haza le sihrum mübin.: Katımızdan onlara hak (mucize) gelince: "Bu elbette apaçık bir sihirdir" dediler. Yûnus Suresi 10/76)

قَالَ مُوسَى أَتقُولُونَ لِلْحَقِّ لَمَّا جَاءكُمْ أَسِحْرٌ هَـذَا وَلاَ يُفْلِحُ السَّاحِرُونَ
Resim-- Kale musa e tekulune lil hakki lemma caeküm e sihrun haza ve la yüflihus sahirun.: Musa: "Size hak geldiğinde onun için (hep böyle) mi dersiniz? Bu bir sihir midir? Halbuki sihirbazlar iflâh olmazlar" dedi. Yûnus Suresi 10/77)

قَالُواْ أَجِئْتَنَا لِتَلْفِتَنَا عَمَّا وَجَدْنَا عَلَيْهِ آبَاءنَا وَتَكُونَ لَكُمَا الْكِبْرِيَاء فِي الأَرْضِ وَمَا نَحْنُ لَكُمَا بِمُؤْمِنِينَ
Resim-- Kalu e ci'tena li telfitena amma vecedna aleyhi abaena ve tekune lekümel kibriyaü fil ard ve ma nahnü leküma bi mü'minin.: Onlar dediler ki: Babalarımızı üzerinde bulduğumuz (dinden) bizi döndüresin ve yeryüzünde ululuk sizin ikinizin olsun diye mi bize geldin? Halbuki biz size inanacak değiliz. Yûnus Suresi 10/78)

وَقَالَ فِرْعَوْنُ ائْتُونِي بِكُلِّ سَاحِرٍ عَلِيمٍ
Resim-- Ve kale fir'avnü'tuni bi külli sahirin alim.: Firavun dedi ki: Bilgili bütün sihirbazları bana getirin! Yûnus Suresi 10/79)

فَلَمَّا جَاء السَّحَرَةُ قَالَ لَهُم مُّوسَى أَلْقُواْ مَا أَنتُم مُّلْقُونَ
Resim-- Felemma caes seharatü kale lehüm musa elku ma entüm mülkun.: Sihirbazlar gelince Musa onlara: Atacağınızı atın, dedi. Yûnus Suresi 10/80)

فَلَمَّا أَلْقَواْ قَالَ مُوسَى مَا جِئْتُم بِهِ السِّحْرُ إِنَّ اللّهَ سَيُبْطِلُهُ إِنَّ اللّهَ لاَ يُصْلِحُ عَمَلَ الْمُفْسِدِينَ
Resim-- Fe lemma elkav kale musa ma ci'tüm bihis sihr innellahe seyübtilüh innellahe la yuslihu amelel müfsidin.: Onlar (iplerini) atınca, Musa dedi ki: "Sizin getirdiğiniz sihirdir. Allah onu boşa çıkaracaktır. Çünkü Allah bozguncuların işini düzeltmez." Yûnus Suresi 10/81)

فَتَوَلَّى فِرْعَوْنُ فَجَمَعَ كَيْدَهُ ثُمَّ أَتَى
Resim-- Fe tevella fir'avnü fe cemea keydehu sümme eta.: Bunun üzerine Firavun dönüp gitti. Hilesini (sihirbazlarını) topladı; sonra geri geldi. Tâhâ Suresi 20/60)

قَالَ لَهُم مُّوسَى وَيْلَكُمْ لَا تَفْتَرُوا عَلَى اللَّهِ كَذِبًا فَيُسْحِتَكُمْ بِعَذَابٍ وَقَدْ خَابَ مَنِ افْتَرَى
Resim-- Kale lehüm musa veyleküm la tefteru alellahi keziben fe yüshiteküm bi azab ve kad habe meniftera.: Musa onlara: Yazık size! dedi, Allah hakkında yalan uydurmayın! Sonra O, bir azap ile kökünüzü Tâhâ Suresi 20/61)keser! İftira eden, muhakkak perişan olur.

فَتَنَازَعُوا أَمْرَهُم بَيْنَهُمْ وَأَسَرُّوا النَّجْوَى
Resim--Fe tenazeu emrahüm beynehüm ve eserrun necva.: Bunun üzerine onlar, durumlarını aralarında tartıştılar; gizli gizli fısıldaştılar. Tâhâ Suresi 20/62)

قَالُوا إِنْ هَذَانِ لَسَاحِرَانِ يُرِيدَانِ أَن يُخْرِجَاكُم مِّنْ أَرْضِكُم بِسِحْرِهِمَا وَيَذْهَبَا بِطَرِيقَتِكُمُ الْمُثْلَى
Resim--Kalu in hazani le sahirani yüridani ey yuhricaküm min erdiküm bi sihrihima ve yezheba bi tarikatikümül müsla.: Şöyle dediler: "Bu ikisi, muhakkak ki, sihirleriyle sizi yurdunuzdan çıkarmak ve sizin örnek yolunuzu ortadan kaldırmak isteyen iki sihirbazdırlar sadece." Tâhâ Suresi 20/63)

فَأَجْمِعُوا كَيْدَكُمْ ثُمَّ ائْتُوا صَفًّا وَقَدْ أَفْلَحَ الْيَوْمَ مَنِ اسْتَعْلَى
Resim--Fe ecmiu keydeküm sümme'tu saffa ve kad eflehal yevme menista'la.: "Öyle ise hilenizi kurun; sonra sıra halinde gelin! Muhakkak ki bugün, üstün gelen kazanmıştır." Tâhâ Suresi 20/64)

قَالُوا يَا مُوسَى إِمَّا أَن تُلْقِيَ وَإِمَّا أَن نَّكُونَ أَوَّلَ مَنْ أَلْقَى
Resim--Kalu ya musa imma en tülkiye ve imma en nekune evvele men elka.: Dediler ki: Ey Musa! Ya sen at veya önce atan biz olalım. Tâhâ Suresi 20/65)

قَالَ بَلْ أَلْقُوا فَإِذَا حِبَالُهُمْ وَعِصِيُّهُمْ يُخَيَّلُ إِلَيْهِ مِن سِحْرِهِمْ أَنَّهَا تَسْعَى

Resim--Kale bel elku fe iza hibalühüm ve isiyyühüm yühayyehü ileyhi min sihrihim enneha tes'a.: Hayır, siz atın, dedi. Bir de baktı ki, büyüleri sayesinde ipleri ve sopaları, kendisine gerçekten koşuyor gibi görünüyor. Tâhâ Suresi 20/66)

فَأَوْجَسَ فِي نَفْسِهِ خِيفَةً مُّوسَى
Resim--Fe evcese fi nefsihi hiyfetem musa.: Musa, birden içinde bir korku duydu. Tâhâ Suresi 20/67)

قُلْنَا لَا تَخَفْ إِنَّكَ أَنتَ الْأَعْلَى
Resim--Kulna la tehaf inneke entel a'la.:"Korkma! dedik, üstün gelecek olan kesinlikle sensin." Tâhâ Suresi 20/68)

وَأَلْقِ مَا فِي يَمِينِكَ تَلْقَفْ مَا صَنَعُوا إِنَّمَا صَنَعُوا كَيْدُ سَاحِرٍ وَلَا يُفْلِحُ السَّاحِرُ حَيْثُ أَتَى
Resim--Ve elki ma fi yeminike telkaf ma saneu innema saneu keydü sahir ve la yüflihus sahirü haysü eta.: "Sağ elindekini at da, onların yaptıklarını yutsun. Yaptıkları, sadece bir büyücü hilesidir. Büyücü ise, nereye varsa (ne yapsa) iflah olmaz." Tâhâ Suresi 20/69)

فَأُلْقِيَ السَّحَرَةُ سُجَّدًا قَالُوا آمَنَّا بِرَبِّ هَارُونَ وَمُوسَى
Resim--Fe ülkiyes seharatü sücceden kalu amenna bi rabbi harune ve musa.: Bunun üzerine sihirbazlar secdeye kapandılar; "Harun'un ve Musa'nın Rabbine iman ettik" dediler. Tâhâ Suresi 20/70)

قَالَ آمَنتُمْ لَهُ قَبْلَ أَنْ آذَنَ لَكُمْ إِنَّهُ لَكَبِيرُكُمُ الَّذِي عَلَّمَكُمُ السِّحْرَ فَلَأُقَطِّعَنَّ أَيْدِيَكُمْ وَأَرْجُلَكُم مِّنْ خِلَافٍ وَلَأُصَلِّبَنَّكُمْ فِي جُذُوعِ النَّخْلِ وَلَتَعْلَمُنَّ أَيُّنَا أَشَدُّ عَذَابًا وَأَبْقَى
Resim--Kale amentüm lehu kable en azene leküm innehu le kebirukümüllezi allemekümüs sihr fe le ükattianne eydiyeküm ve ercüleküm min hilafiv ve le üsallibenneküm fi cüzuin nahli ve le ta'lemünne eyyüna eşeddü azabev ve ebka.: (Firavun) Şöyle dedi : Ben size izin vermeden önce ona inandınız öyle mi! Hakikat şu ki o, size büyü öğreten ulunuzdur. Şimdi elleriniz ile ayaklarınızı tereddüt etmeden çaprazlama keseceğim ve sizi hurma dallarına asacağım! Böylece, hangimizin azabının daha şiddetli ve sürekli olduğunu iyice anlayacaksınız. Tâhâ Suresi 20/71)

قَالُوا لَن نُّؤْثِرَكَ عَلَى مَا جَاءنَا مِنَ الْبَيِّنَاتِ وَالَّذِي فَطَرَنَا فَاقْضِ مَا أَنتَ قَاضٍ إِنَّمَا تَقْضِي هَذِهِ الْحَيَاةَ الدُّنْيَا
Resim--Kalu len nü'sirake ala ma caena minel beyyinati vellazi fetarana fakdi ma ente kad innema takdiy hazihil hayated dünya.: Dediler ki: "Seni, bize gelen açık açık mucizelere ve bizi yaratana tercih edemeyiz. Öyle ise yapacağını yap! Sen, ancak bu dünya hayatında hükmünü geçirebilirsin." Tâhâ Suresi 20/72)

إِنَّا آمَنَّا بِرَبِّنَا لِيَغْفِرَ لَنَا خَطَايَانَا وَمَا أَكْرَهْتَنَا عَلَيْهِ مِنَ السِّحْرِ وَاللَّهُ خَيْرٌ وَأَبْقَى
Resim--İnna amenna bi rabbina li yağfira lena hatayana ve ma ekrahtena aleyhi mines sihr vallahü hayruv ve ebka.: "Bize, hatalarımızı ve senin bize zorla yaptırdığın büyüyü bağışlaması için Rabbimize iman ettik. Allah, (mükâfatı) en hayırlı ve (cezası) en sürekli olandır." (Tâhâ Suresi 20/73)

وَاتَّبَعُواْ مَا تَتْلُواْ الشَّيَاطِينُ عَلَى مُلْكِ سُلَيْمَانَ وَمَا كَفَرَ سُلَيْمَانُ وَلَـكِنَّ الشَّيْاطِينَ كَفَرُواْ يُعَلِّمُونَ النَّاسَ السِّحْرَ وَمَا أُنزِلَ عَلَى الْمَلَكَيْنِ بِبَابِلَ هَارُوتَ وَمَارُوتَ وَمَا يُعَلِّمَانِ مِنْ أَحَدٍ حَتَّى يَقُولاَ إِنَّمَا نَحْنُ فِتْنَةٌ فَلاَ تَكْفُرْ فَيَتَعَلَّمُونَ مِنْهُمَا مَا يُفَرِّقُونَ بِهِ بَيْنَ الْمَرْءِ وَزَوْجِهِ وَمَا هُم بِضَآرِّينَ بِهِ مِنْ أَحَدٍ إِلاَّ بِإِذْنِ اللّهِ وَيَتَعَلَّمُونَ مَا يَضُرُّهُمْ وَلاَ يَنفَعُهُمْ وَلَقَدْ عَلِمُواْ لَمَنِ اشْتَرَاهُ مَا لَهُ فِي الآخِرَةِ مِنْ خَلاَقٍ وَلَبِئْسَ مَا شَرَوْاْ بِهِ أَنفُسَهُمْ لَوْ كَانُواْ يَعْلَمُونَ
Resim-- Vettebeu ma tetlüş şeyatiynü ala mülki süleyman, ve ma kefera süleymanü ve lakinneş şeyatiyne keferu yüallimunen nasas sihra ve ma ünzile alel melekeyni bi babile harute ve marut, ve ma yüallimani min ehadin hatta yekula innema nahnü fitnetün fe la tekfür, fe yeteallemune minhüma ma yüferrikune bihi beynel mer'i ve zevcih, ve ma hüm bi darrine bihi min ehadin illa bi iznillah, ve yeteallemune ma yedurruhüm ve la yenfeuhüm, ve le kad alimu le menişterahü ma lehu fil ahirati min halakiv ve le bi'se ma şerav bihi enfüsehüm, lev kanu la'lemun.: Allah tarafından kendilerine, yanlarında bulunanı tasdik edici bir elçi gelince ehl-i kitaptan bir gurup, sanki Allah'ın kitabını bilmiyormuş gibi onu arkalarına atıp terkettiler. (Bakara 2/102)

قُلْ أَعُوذُ بِرَبِّ الْفَلَقِ
Resim-- Kul e'uzü birabbilfelak.: De ki:"Ben ağaran sabahın Rabbine sığınırım, (Felak Suresi 113/1)

مِن شَرِّ مَا خَلَقَ
Resim-- Minşerri ma halak.: Yarattığı şeylerin şerrinden, (Felak Suresi 113/2)

وَمِن شَرِّ غَاسِقٍ إِذَا وَقَبَ
Resim-- Ve min şerri ğasikin iza vekab.: Karanlığı çöktüğü zaman gecenin şerrinden, (Felak Suresi 113/3)

وَمِن شَرِّ النَّفَّاثَاتِ فِي الْعُقَدِ
Resim-- Ve min şerrinneffasati fiyl'ukad.: Ve düğümlere üfürüp büyü yapan üfürükçülerin şerrinden , (Felak Suresi 113/4)

وَمِن شَرِّ حَاسِدٍ إِذَا حَسَدَ
Resim-- Ve min şerri hasidin iza hased.:Ve kıskandığı vakit kıskanç kişinin şerrinden sabahın Rabbine sığınırım! (Felak Suresi 113/5)

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ إِنَّمَا الْخَمْرُ وَالْمَيْسِرُ وَالأَنصَابُ وَالأَزْلاَمُ رِجْسٌ مِّنْ عَمَلِ الشَّيْطَانِ فَاجْتَنِبُوهُ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ
Resim--Ya eyyühellezine amenu innemel hamru vel meysiru vel ensabü vel ezlamü ricsüm min ameliş şeytani fectenibuhü lealleküm tüflihun.: Ey iman edenler! Şarap, kumar, dikili taşlar (putlar), fal ve şans okları birer şeytan işi pisliktir; bunlardan uzak durun ki kurtuluşa eresiniz. (Mâide Suresi 5/90)

حُرِّمَتْ عَلَيْكُمُ الْمَيْتَةُ وَالْدَّمُ وَلَحْمُ الْخِنْزِيرِ وَمَا أُهِلَّ لِغَيْرِ اللّهِ بِهِ وَالْمُنْخَنِقَةُ وَالْمَوْقُوذَةُ وَالْمُتَرَدِّيَةُ وَالنَّطِيحَةُ وَمَا أَكَلَ السَّبُعُ إِلاَّ مَا ذَكَّيْتُمْ وَمَا ذُبِحَ عَلَى النُّصُبِ وَأَن تَسْتَقْسِمُواْ بِالأَزْلاَمِ ذَلِكُمْ فِسْقٌ الْيَوْمَ يَئِسَ الَّذِينَ كَفَرُواْ مِن دِينِكُمْ فَلاَ تَخْشَوْهُمْ وَاخْشَوْنِ الْيَوْمَ أَكْمَلْتُ لَكُمْ دِينَكُمْ وَأَتْمَمْتُ عَلَيْكُمْ نِعْمَتِي وَرَضِيتُ لَكُمُ الإِسْلاَمَ دِينًا فَمَنِ اضْطُرَّ فِي مَخْمَصَةٍ غَيْرَ مُتَجَانِفٍ لِّإِثْمٍ فَإِنَّ اللّهَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
Resim--Hurrimet aleykümül meytetü ved demü ve lahmül hinziri ve ma ühille li ğayrillahi bihi vel münhanikatü vel mevkuzetü vel müteraddiyetü ven netiyhatü ve ma ekeles sebüu illa ma zekkeytüm ve ma zübiha alen nüsubi ve en testaksimu bil ezlam zaliküm fisk elyevme yeissellezine keferu min diniküm fe la tahşevhüm vahşevn elyevme ekmeltü leküm dineküm ve etmentü aleyküm ni'meti ve radiytü lekümül islame dina fe menidturra fi mahmesatin ğayra mütecanifil li ismin fe innellahe ğafurur rahiym. Leş, kan, domuz eti, Allah'tan başkası adına boğazlanan, boğulmuş, (taş, ağaç vb. ile) vurulup öldürülmüş, yukarıdan yuvarlanıp ölmüş, boynuzlanıp ölmüş (hayvanlar ile) canavarların yediği hayvanlar -ölmeden yetişip kestikleriniz müstesna- dikili taşlar (putlar) üzerine boğazlanmış hayvanlar ve fal oklarıyle kısmet aramanız size haram kılındı. Bunlar yoldan çıkmaktır. Bugün kâfirler, sizin dininizden (onu yok etmekten) ümit kesmişlerdir. Artık onlardan korkmayın, benden korkun. Bugün size dininizi ikmal ettim, üzerinize nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâm'ı beğendim. Kim, gönülden günaha yönelmiş olmamak üzere açlık halinde dara düşerse (haram etlerden yiyebilir). Çünkü Allah çok bağışlayıcı ve esirgeyicidir. (Mâide Suresi 5/3)

مَا جَعَلَ اللّهُ مِن بَحِيرَةٍ وَلاَ سَآئِبَةٍ وَلاَ وَصِيلَةٍ وَلاَ حَامٍ وَلَـكِنَّ الَّذِينَ كَفَرُواْ يَفْتَرُونَ عَلَى اللّهِ الْكَذِبَ وَأَكْثَرُهُمْ لاَ يَعْقِلُونَ
Resim-- Ma cealellahü mim behiyrativ ve la saibetiv ve la vesiyletiv ve la hamiv ve lainnellezine keferu yefterune alellahil kezib ve ekseruhüm la ya'kilun.: Allah bahîra, sâibe, vasîle ve hâm diye bir şey (meşru) kılmamıştır. Fakat kâfirler, yalan yere Allah'a iftira etmektedirler ve onların çoğunun da kafaları çalışmaz. (Mâide Suresi 5/103)

إِيَّاكَ نَعْبُدُ وإِيَّاكَ نَسْتَعِينُ
Resim--İyyake na'büdü ve iyyake nesteiyn.: (Rabbimiz!) Ancak sana kulluk ederiz ve yalnız senden medet umarız. (Fatiha Suresi 1/5)

وَعِندَهُ مَفَاتِحُ الْغَيْبِ لاَ يَعْلَمُهَا إِلاَّ هُوَ وَيَعْلَمُ مَا فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ وَمَا تَسْقُطُ مِن وَرَقَةٍ إِلاَّ يَعْلَمُهَا وَلاَ حَبَّةٍ فِي ظُلُمَاتِ الأَرْضِ وَلاَ رَطْبٍ وَلاَ يَابِسٍ إِلاَّ فِي كِتَابٍ مُّبِينٍ
Resim--Ve indehu mefatihul ğaybi la ya'lemüha illa hu ve ya'lemü ma fil berri vel bahr ve ma teskutu miv verakatin illa ya'lemüha ve la habbetin fi zulümatil erdi ve la ratbiv ve la yavisin illa fi kitabim mübin.: Gaybın anahtarları Allah'ın yanındadır; onları O'ndan başkası bilmez. O, karada ve denizde ne varsa bilir; O'nun ilmi dışında bir yaprak bile düşmez. O yerin karanlıkları içindeki tek bir taneyi dahi bilir. Yaş ve kuru ne varsa hepsi apaçık bir kitaptadır. (En'âm Suresi 6/59)

اللَّهُ الَّذِي خَلَقَ سَبْعَ سَمَاوَاتٍ وَمِنَ الْأَرْضِ مِثْلَهُنَّ يَتَنَزَّلُ الْأَمْرُ بَيْنَهُنَّ لِتَعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ وَأَنَّ اللَّهَ قَدْ أَحَاطَ بِكُلِّ شَيْءٍ عِلْمًا
Resim--Allahulleziy haleka seb'a semavatin ve minel'ardi mislehunne yetenezzelul'emru beynehunne lita'lemu ennallahe kad ehata bikulli şey'in 'ilmen.: Allah, yedi kat göğü ve yerden bir o kadarını yaratandır. Ferman bunlar arasından inip durmaktadır ki, böylece Allah'ın her şeye kadir olduğunu ve her şeyi ilmiyle kuşattığını bilesiniz. (Talak Suresi 65/12)

قُلِ اللَّهُمَّ فَاطِرَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ عَالِمَ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ أَنتَ تَحْكُمُ بَيْنَ عِبَادِكَ فِي مَا كَانُوا فِيهِ يَخْتَلِفُونَ
Resim--Külillahümme fatiras semavati vel erdi alimel ğaybi veş şehadeti ente tahkümü beyne ibadike fima kanu fihi yahtelifun.: De ki: Ey gökleri ve yeri yaratan, gizliyi de aşikârı da bilen Allah! Kullarının arasında, ayrılığa düştükleri şeyin hükmünü ancak sen vereceksin. (Zümer Suresi 39/46)

اللّهُ لاَ إِلَـهَ إِلاَّ هُوَ الْحَيُّ الْقَيُّومُ لاَ تَأْخُذُهُ سِنَةٌ وَلاَ نَوْمٌ لَّهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الأَرْضِ مَن ذَا الَّذِي يَشْفَعُ عِنْدَهُ إِلاَّ بِإِذْنِهِ يَعْلَمُ مَا بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ وَلاَ يُحِيطُونَ بِشَيْءٍ مِّنْ عِلْمِهِ إِلاَّ بِمَا شَاء وَسِعَ كُرْسِيُّهُ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضَ وَلاَ يَؤُودُهُ حِفْظُهُمَا وَهُوَ الْعَلِيُّ الْعَظِيمُ
Resim--Allahü la ilahe illa hüvel hayyül kayyum, la te'huzühu sinetüv vela nevm, lehu ma fis semavati ve ma fil ard, men zellezi yeşfeu indehu illa bi iznih, ya'lemü ma beyne eydihim ve ma halfehüm, ve al yühiytune bi şey'im min ilmihi illa bi ma şa', vesia kürsiyyühüs semavati vel ard, ve la yeudühu hifzuhüma, ve hüvel aliyyül aziym.: Allah, O'ndan başka tanrı yoktur; O, hayydir, kayyûmdur. Kendisine ne uyku gelir ne de uyuklama. Göklerde ve yerdekilerin hepsi O'nundur. İzni olmadan O'nun katında kim şefaat edebilir? O, kullarının yaptıklarını ve yapacaklarını bilir. (O'na hiçbir şey gizli kalmaz.) O'nun bildirdiklerinin dışında insanlar O'nun ilminden hiçbir şeyi tam olarak bilemezler. O'nun kürsüsü gökleri ve yeri içine alır, onları koruyup gözetmek kendisine zor gelmez. O, yücedir, büyüktür. (Bakara Suresi 2/255)

عَالِمُ الْغَيْبِ فَلَا يُظْهِرُ عَلَى غَيْبِهِ أَحَدًا
Resim--'Almulğaybi fela yuzhiru 'ala ğaybihi ehaden.: O bütün görülmeyenleri bilir. Sırlarına kimseyi muttali kılmaz; (Cin Suresi 72/26)

إِلَّا مَنِ ارْتَضَى مِن رَّسُولٍ فَإِنَّهُ يَسْلُكُ مِن بَيْنِ يَدَيْهِ وَمِنْ خَلْفِهِ رَصَدًا
Resim--İlla menirteda min resulin feinnehu yesluku min beyni yedeyhi ve min halfihi resaden.: Ancak, (bildirmeyi) dilediği peygamber bunun dışındadır. Çünkü O, bunun önünden ve ardından gözcüler salar, (Cin Suresi 72/27)

وَإِن يَكَادُ الَّذِينَ كَفَرُوا لَيُزْلِقُونَكَ بِأَبْصَارِهِمْ لَمَّا سَمِعُوا الذِّكْرَ وَيَقُولُونَ إِنَّهُ لَمَجْنُونٌ
Resim--Ve in yekadulleziyne keferu leyuzlikuneke biebsarihim lemma semi'uzzikre ve yekulune innehu lemecnunun.: O inkâr edenler Zikr'i (Kur'an'ı) işittikleri zaman, neredeyse seni gözleriyle devirivereceklerdi. Hâla da (kin ve hasetlerinden:) "Hiç şüphe yok o bir delidir" derler. . (Kalem Suresi 68/51)

وَإِذَا سَأَلَكَ عِبَادِي عَنِّي فَإِنِّي قَرِيبٌ أُجِيبُ دَعْوَةَ الدَّاعِ إِذَا دَعَانِ فَلْيَسْتَجِيبُواْ لِي وَلْيُؤْمِنُواْ بِي لَعَلَّهُمْ يَرْشُدُونَ
Resim--Ve iza seeleke ibadi anni fe inni karib, ücibü da'veted dai iza deani felyestecibu li vel yü'minu bi leallehüm yarşüdun.: Kullarım sana, beni sorduğunda (söyle onlara): Ben çok yakınım. Bana dua ettiği vakit dua edenin dileğine karşılık veririm. O halde (kullarım da) benim davetime uysunlar ve bana inansınlar ki doğru yolu bulalar. (Bakara Suresi 2/0186)

وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ وَنَعْلَمُ مَا تُوَسْوِسُ بِهِ نَفْسُهُ وَنَحْنُ أَقْرَبُ إِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَرِيدِ
Resim--Ve le kad halaknel insane ve na'lemu ma tuvesvisu bihi nefsuh ve nahnu akrabu ileyhi min hablil verid.: Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin kendisine fısıldadıklarını biliriz ve biz ona şah damarından daha yakınız. (Kaf Suresi 50/16)

وَعَنَتِ الْوُجُوهُ لِلْحَيِّ الْقَيُّومِ وَقَدْ خَابَ مَنْ حَمَلَ ظُلْمًا
Resim-- Ve anetil vücuhü lil hayyil kayyum ve kad habe men hamele zulma.: Bütün yüzler (insanlar), diri ve her şeye hakim olan Allah için eğilip boyun bükmüştür. Zulüm yüklenen ise, gerçekten perişan olmuştur. (Ta Ha Suresi 20/111)

وَقُلْ جَاء الْحَقُّ وَزَهَقَ الْبَاطِلُ إِنَّ الْبَاطِلَ كَانَ زَهُوقًا
Resim--
Ve kul cael hakku ve zehekal batil innel batile kane zehuka.: Yine de ki: Hak geldi; bâtıl yıkılıp gitti. Zaten bâtıl yıkılmaya mahkumdur. (İsra Suresi 17/81)


Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4965
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: HADİSLERLE İSLAM...

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

Bİ'DAT..

Resim---640-) Cerir b. Abdullah'ın naklettiğine göre ... , Bir gün, üzerlerinde yünden basit elbiseler olan birkaç fâkir bedevi, Medine'ye, Resûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem huzuruna geldiler. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem onların içler acısı hallerini görünce çok üzüldü. Ashabını onlara yardım etmeye, onların maddî ihtiyaçlarını karşılamaya teşvik etti. Nedendir bilinmez, sahabe-i kiram yardım getirmekte biraz ağır davrandılar. Teşvikine rağmen, bu yoksul insanlara yardımda acele etmemeleri Resûlullah'ı sallallahu aleyhi vesellemi üzdü. Hatta üzüntüsü öfkeye dönüşerek yüzüne yansıdı. Derken Medineli bir sahabi elinde bir kese gümüş para ile çıkageldi. Sonra bir başkası, sonra bir başkası ve diğer sahabller yardımlarını peş peşe getirmeye başladılar. Bu manzaraya şâhid olan Resûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem yüzünde sevinç tebessümleri belirmeye başladı ve ardından:"Kim İslam'da güzel bir işe öncülük eder ve kendisinden sonra bununla amel edilirse, kendisinden sonra o işi yapanlar gibi sevab alır. Üstelik onların sevablarından da bir şey eksilmez. Kim de İslam'da kötü bir davranışa ön ayak olur ve kendisinden sonra bununla amel edilirse, kendisinden sonra onu yapanlar gibi günah alır. Onların günahlarından da bir şey eksilmez." buyurdu.
(Müslim, İlim, 15)

Resim---641-) Cabir (b. Abdullah) anlatıyor: Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem bize hutbe verdi. ALLAH'a hamd etti ve O'nu layık olduğu biçimde övdü. Sonra: "Sözlerin en doğrusu ALLAH'ın Kitabı'dır. Yolların en iyisi MuhaMMed'in yoludur. İşlerin en kötüsü (dinde) sonradan uydurulanlardır. Ve her bid'at, dalalettir." buyurdu.
(İbn Hanbel, Müsned, III, 310)

Resim---642-) Hz. Aişe radiyallahu anha'nin naklettiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Kim bizim bu dinimizde olmayan bir şeyi sonradan ortaya koyarsa, o reddedilir." buyurmuştur.
(Müslim, Akdiye, 17; Buharî, Sulh, 5)

Resim---643-)Abdullah b. Abbas'ın naklettiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "ALLAH, bid'atını bırakmadıkça bid'at sahibinin amelini kabul etmeyi reddeder." buyurmuştur.
(ibn Mâce, Sünnet, 7)

Resim---644-) Resûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem on yıl hizmetinde bulunmuş olan Enes b. Mâlik bu husustaki serzenişini şu şekilde dile getirmiştir: "Hz. Peygamber'in (aleyhisselâm) devrindeki uygulamalar o denli değişti ki şu an tanıyamaz hale geldim." Kendisine: "Namaz da mı?" diye sorulunca Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Namazı da (kılınması müstehapb vakitlerin dışında kılarak) geciktirmediniz mi?" diyerek cevab vermiştir.
(Buharî , Edeb, 39; Müslim, Fedail, 51, Buharî, Mevakitu's- salât, 7)

Resim---645-) Bir gün üç kişi Resûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem eşlerine gelerek onun ibâdet hayatını sorarlar. Resûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem ibâdetlerine dair ayrıntıları öğrenince bunları kendi hayatları ile mukayese edip az bularak: "Biz kim, Peygamber (aleyhisselâm) kim! ALLAH, Peygamberinin geçmiş ve gelecek bütün günahlarını bağışlamıştır." derler. Dolayısıyla daha fazla ibâdet etmeleri gerektiğine karar verirler. İçlerinden biri geceleri daima namaz kılacağını, diğeri her gün oruç tutacağını, öteki ise hiç evlenmeyeceğini söyler. Onların bu sözlerini işiten Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Şöyle şöyle diyenler siz misiniz? ALLAH'a yemin ederim ki ben aranızda ALLAH'tan en çok korkan ve O'na en bağlı olanım. Bununla beraber ben oruç tutarım, tutmadığım da olur. Namaz kılarım, uykumu da alırım ve evlenirim. Her kim benim sünnetimden yüz çevirirse benden değildir." buyurur.
(Buharî, Nikah, 1)

Resim---646-)Abdülmelik b. Mervan, Gudayf b. Haris es-Sümali'ye cuma günleri minberde duâ için ellerini kaldırmak ve sabah ile ikindi namazlarından sonra kıssa anlatmak âdetini insanlara kabul ettirdiklerini söyleyince Gudayf, onun bu yaptıklarının tam anlamıyla bid'at olduğunu söylemiş ve Resûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurduğunu nakletmiştir: "Ne zaman bir topluluk bir bid'at uydurursa onun karşılığında bir sünnet kaldırılır. Sünnete bağlı kalmak, bid'at uydurmaktan daha hayırlıdır."
(İbn Hanbel, Müsned, IV, 105)

Resim---647-)Abdullah b. Mes'ud'un: "Sünnet çerçevesinde itidalli davranmak, bid'at içerisinde çaba sarf edip yorulmaktan daha hayırlıdır." sözü çok manidârdır.
(Darimî, Mukaddime, 23)


Resim---648-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Dinde sonradan uydurulan her şey bid'attır." buyurdu.
(Nesaî, İdeyn, 22; Mâce, Sünnet, 7)

Resim---649-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Her bid'at dalalettir." buyurdu.
(Ebu Davûd, Sünnet, 5)

Resim---650-) Hz. Ali kerremallahu vechehu de Peygamber Efendimizden işittiklerini kaydettiği Sahife 'de hangi bilgilerin bulunduğunu açıklarken, bid'at çıkaranın veya bid'atçıyı koruyup kollayanın, ALLAH'ın, meleklerin ve bütün insanların lânetini hak edeceğini, ayrıca böyle bir kimsenin farz ya da nâfile hiçbir ibâdetinin kabul edilmeyeceğinin yazılı olduğunu nakletmiştir.
(Buharî, Cizye, 10)

Resim---651-) Bir keresinde Medine vâlisi Mervan b. Hakem bayram namazında sünnette yer alan uygulamanın aksine minberi mescidin dışında namaz kılınan açık alana çıkartmış ve hutbeyi de bayram namazından önce okumuştu. Bu duruma şâhid olan bir kişi Mervan'ı yüksek sesle uyarmış ve onun sünnete muhalefet ettiğini söylemiş, o sırada mescidde bulunan Ebu Saîd el Hudrıîde bu kişinin sözlerini tasdik etmiştir.
(Ebu Davûd , Salât, 239-242; İbn Mâce, Fiten, 20)

Resim

حُرِّمَتْ عَلَيْكُمُ الْمَيْتَةُ وَالْدَّمُ وَلَحْمُ الْخِنْزِيرِ وَمَا أُهِلَّ لِغَيْرِ اللّهِ بِهِ وَالْمُنْخَنِقَةُ وَالْمَوْقُوذَةُ وَالْمُتَرَدِّيَةُ وَالنَّطِيحَةُ وَمَا أَكَلَ السَّبُعُ إِلاَّ مَا ذَكَّيْتُمْ وَمَا ذُبِحَ عَلَى النُّصُبِ وَأَن تَسْتَقْسِمُواْ بِالأَزْلاَمِ ذَلِكُمْ فِسْقٌ الْيَوْمَ يَئِسَ الَّذِينَ كَفَرُواْ مِن دِينِكُمْ فَلاَ تَخْشَوْهُمْ وَاخْشَوْنِ الْيَوْمَ أَكْمَلْتُ لَكُمْ دِينَكُمْ وَأَتْمَمْتُ عَلَيْكُمْ نِعْمَتِي وَرَضِيتُ لَكُمُ الإِسْلاَمَ دِينًا فَمَنِ اضْطُرَّ فِي مَخْمَصَةٍ غَيْرَ مُتَجَانِفٍ لِّإِثْمٍ فَإِنَّ اللّهَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
Resim---"Hurrimet aleykumu’l- meytetu ve’d- demu ve lahmu’l- hınzîri ve mâ uhılle li gayrillâhi bihî ve’l- munhanikatu ve’l- mevkûzetu ve’l- mutereddiyetu ven natîhatu ve mâ ekele’s- sebuu illâ mâ zekkeytum ve mâ zubiha alân nusubi ve en testaksimû bi’l- ezlâm (ezlâmi), zâlikum fisk (fiskun), el yevme yeisellezîne keferû min dînikum fe lâ tahşevhum vahşevni, el yevme ekmeltu lekum dînekum ve etmemtu aleykum ni’metî ve radîtu lekumul islâme dînâ (dînen) fe menidturra fî mahmasatin gayra mutecânifin li ismin fe innallâhe gafûrun rahîm (rahîmun).: Ölmüş hayvan, kan, domuz eti ve ALLAH’tan başkasının adına boğazlanan (kesilen), boğularak, vurularak, yüksek bir yerden yuvarlanarak veya boynuzlanarak ölen ve de yırtıcı hayvan tarafından parçalanıp yenen hayvan (ölmeden kesilmesi hariç) ve putlar adına boğazlanan hayvanlar ve fal okları ile kısmet aramanız size haram kılındı. İşte bunlar fısktır. Bugün kâfirler sizi dîninizden döndüremedikleri için yeise kapıldılar. Artık onlardan korkmayın, Ben'den korkun. Bugün sizin dîninizi kemâle erdirdim. Ve üzerinizdeki ni’metimi tamamladım. Sizin için dîn olarak İslâm’dan razı oldum. Artık kim açlık tehlikesiyle, günaha meyl etmeksizin zarurette (yemek zorunda) kalırsa, muhakkak ki ALLAH Gafûr'dur, Rahîm'dir.” (Mâide 5/3)
Resim
Cevapla

“►Hadis-i Şerifeler◄” sayfasına dön