Derdimi Paylaşabilir misiniz?

Yardım edebiliriz.
Cevapla
Kullanıcı avatarı
illaedep
Aktif Üye
Aktif Üye
Mesajlar: 122
Kayıt: 25 Eki 2007, 02:00

Derdimi Paylaşabilir misiniz?

Mesaj gönderen illaedep »

Güzel gören Güzel görünen Dostlara Selam Olsun...

Forum başlığından da anlayacağınız gibi kafamda dönüp duran düşünceler beni düşündürmekte, bu düşüncelerden çıkmam içinde Siz Dostların Gönüllerine İhtiyaç Duymaktayım.

--Kendimizi eksik görmemiz, hiç bir konuda tamam olduk diyememiz, kendimize olan güvenimizi mi zedeliyor, düşünmekteyim..

--Bilim hızla çığır açmaya devam ediyor, yetişen varsa, tüm gelişmelerden haberdar olan varsa ve bunlar üzerinde tefekkür eden insanlar varsa neden göremediğim konusunda düşünmekteyim..

--İnsanların birbirlerinin yüzlerine bakıpta tebessüm etmeden gönül rahatlığı ile geçmelerini, düşünmekteyim..

--İş hayatında yer alamadığımızdan, kariyer basamaklarını tırmanamadığımızdan dolayı soyutlanmış insanlar olarak görülmekten dolayı, düşünmekteyim..

-- Hayat karışık, çözmeden yol alınamayacağı konusunu, düşünmekteyim..

--Alemlere sığmayan, Ancak Bir Mümin Kulunun Gönlüne Sığan O Allah'ı yaşayamadan yaşanır mı, düşünmekteyim..


Peki ben bu düşüncelerin içerisinde nasıl sıyrılacağım bir BİLENİNİZ var mı?
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

Mesaj gönderen Gariban »

--Kendimizi eksik görmemiz, hiç bir konuda tamam olduk diyememiz, kendimize olan güvenimizi mi zedeliyor, düşünmekteyim..

Şeyh Bawa Muhayeddin’in bir kitaptan yazılarını okuyordum, kendisini karıncadan küçük adam olarak nitelerdi.
Bunu her konuşmasının arasında soylerdi.
Biz bu hayata bebek olarak doğarız ve öğreniriz ama bazı çocuklar ben öğrendim, olgunlaştım demeye başlayınca onların gelişmesi durur, sakın ola ben öğrendim demeyin derdi.
Bu lafı söylemek insanın manevi ilerlemesini durdurur.
Kendinizi eksik bilmeniz öğrenmeye karşı sizi motive eder ve aczinizide hal ile itiraf etmeniz demektir.
Böyle olan bir kul devamli yükselir, ilerleme kaydeder.
Mevlana ile Şems muhabbet ederlerken tarikatların birinden bir talebe gelir Mevlana’ya :
“Şeyhimiz vefat etti bize şeyh bulurmusunuz der”.
Mevlana’da kendi muridlerinden birisini onlara gönderir sonra Şems’e dönerek :
“İyiki Şeyh dedi, Mürid deseydi biz ne yapardık” der.
İnsan genç yaşların verdiği böbürlenme ve kibir ile kendisine hemen olgunluk etiketini yapıştırır, böyle kişinin ilerlemesi durur.
Eskiden tarikatlara kişi kendisini dünyanın en berbat adamı hissetmeden kimseyi almazlardı.
İnsan etrafindaki insanları sürekli incelerse ve başkalarının güzel yanlarını görür ve kendinden onları bu alanlarda üstün tutar hatta o güzel sıfatlara gıpta eder.
Mesela herkes bir lağımcının, copcunun yaptığı işi yapamaz bu sabır ister, onca insanın pisliğiyle uğraşan bu insanların yaptıklarına karsı saygı duyar ben bunu yapamam der.
Kendinde bu eksikliği kabul eden insan mutlu olur, kabul edemeyen kişi kendini yüksekte görür ve başkalarını hep kendi seviyesinden aşağıda görür.
Güvensizlik ise kişi eğer kalkıp da ilmini gösteriş için göstermek konumuna geldiğinde görülür.
Kişi bunu gösteremediği kendini bu alanda eksik hissettiği için bundan dolayı elem çeker.
Halbuki bilmemek ayıp değildir.
İmam-i Ebu Hanife hazretlerine 50 soru sormuşlar yalnız dördüne cevap vermiş diğerlerine bilmiyorum demiş.
Bilmiyorum diyebilen kişi mutludur.


--Bilim hızla çığır açmaya devam ediyor, yetişen varsa, tüm gelişmelerden haberdar olan varsa ve bunlar üzerinde tefekkür eden insanlar varsa neden göremediğim konusunda düşünmekteyim..

Hangi kaynaklari okuduğunuz ve nerelerden beslendiğinizi gözden geçirin.
Hem ülkemizde hemde bakşa ülkelerde, bilim ve İslam’ı birleştirmeye gayret eden insanlar mevcuttur.
Fakat bunlar kafalarında takke ile gezmedikleri için gizli kalmışlardır.
Öyleki bulunduğum beldemizdeki Basildon hastanesindeki 100 doktorun 50 si müslümandır.
Bir çok müslüman bilim adamı bir icatla gelmese dahi, bu icatın yapıldığı bir takımın üyesi konumunda arka planda görev almaktadırlar.
Başarı takımın yada şirketlerin kabul edilsede arka planda içinde bir müslümanın parmagida vardir.
Ben bunlara bazen yurtdışı TV proğramlarında tesadüf ediyorum.
Bunları inceleyen yabancı müslüman sitelerde mevcuttur.
Bir gün Şeyh Tosun Bayrak’ın sohbetine teşrif ettim ve bana bir çok batılı ilim adamının müslüman olduğuna şahit olduğunu anlatıyordu.
Oxford üniversitesinde Cambridge üniversitesinde , Harward Business School gibi yerlerde öğretim üyesi olarak çalışan müslüman kişiler mevcuttur, bunlardan bir tanesi benim hocamdı.
Bunlar seminerler vermektedir.
Kalbinizi müsterih tutun pozitif olun ve araştırın.


--İnsanların birbirlerinin yüzlerine bakıpta tebessüm etmeden gönül rahatlığı ile geçmelerini, düşünmekteyim..

Bu gayet doğal bir şey.
İnsanların çoğu uyurgezer yaşantıya devam etmekteler.
Mutluluk ve huzur yaşadığımız dünyaya kendimizi kaptırdığımızda elimizden gidecektir.
Nefsanî tutkuların kölesi olmuşsak mutluluk bulamayız, ve bir çok insanda bunu bulamıyor zaten.
Akıllarımız sürekli dünya ile meşgul.
İnsanlar birbirine karşı yabancılık güvensizlik hissediyor, kapı komşularıyla merdivende karşılaşıp selam vermemek için merdivenleri hızlı çıkıyor ve ya onların kapısının kapanmasını bekleyip sonra merdivenleri çıkıyor.

Bu batıdada çok görulen bir hastalık mesela, bunun ardında bir çok gizli kalb hastalığı mevcut, kibirde buna dahil.
Sizin burada yapmanız gereken dünyayı değiştiremeyeceğinizi bilip Allah’a yönelerek kendinizde huzur bulmanız ve etrafınızdakilerede bunu gülümseyerek hissettirmenizdir.
Başkalarına güven vermeniz ve çevrenizdekilere yararlı olmanızdır.

Eski kaldığımız apartmanda böyle bir durum vardı. İnsanların gülümsemeleri bile yalancıydı.
Bir gün köfte pişirdim, biraz fazla yaptım, yan komşudaki İngiliz gence biraz götüreyim dedim. Eşim dediki bu ülkede bu hareket normal değil tuhaf karşılarlar İngilizler bunu anlamazlar dedi.

Dedim insan insandır, hareket açıklanınca anlayış gösterirler dedim.
Bir tabağa bir kaç köfte koyup komşunun kapısını çaldım, genç adam açtı, sonra kendisine bizde adettir, birisi bir şey pişirince yan komşuna bundan tattırır dedim.
Adam teşekkür etti sonra yedikten sonra kapımı çaldı.
Tabağı yıkayıp içine bir kaç tanede bisküvi koymuş, çok lezzetli olduğunu mutlaka Basildon’da bir lokanta açmamız gerektigini söyledi.
Siz kendiniz pozitif olun etrafınızdakilere iyi örnek olun onlarda tebessüme başlarlar.


--İş hayatında yer alamadığımızdan, kariyer basamaklarını tırmanamadığımızdan dolayı soyutlanmış insanlar olarak görülmekten dolayı, düşünmekteyim..

Bilimle ilgili soruda buna cevap verdim kanısındayım.

-- Hayat karışık, çözmeden yol alınamayacağı konusunu, düşünmekteyim..

Hayatı nasıl çözeceğiz, bu mümkün mü?
Şeyh Galib’in bir lafı var “Bu terazi bu sikleti kaldırmaz”.
Kaşıkla deniz ölçülmez.
Bizdeki cüz-i akılla herşeyi çözeceğimizi zannetmemeliyiz.
Hele hele ben Allah’ı aklımla bulur kavrarım düşüncesine hiç kapılmamalıyız.
Dışarıya açılarak hayatı çözmeye kalkan kişilerin çoğu bu yoldan husranla dönmüştür.
Hayat sonsuzca bir biri içine geçmiş esma terkiplerinin tecellileri biçiminde sebep ve sonuç ilikşilerine bağlı bir kadere doğru akmaktadır. Bütün herşeyi anlamak ve çözmek mümkünmü?

Bize düşen dışarıya değil, içeriye kendimize yönelmek, kendimizdeki kötü sıfatları bulup onları düzeltmek, Sıbgatullah denen o Allah ahlakıyla boyanmak ve sonra bunu başarabilirsek gözümüze taktığımız birlik gözlüğü ile hayata bakmaktır.
O zaman hayatın değişik kesitinde baktığımız yerlerde bize verilen istidada göre bir takım şeyleri çözer ve bundan mutluluk duyarız ve öğrenmemize devam ederiz.
Öğrenmenin sınırı yoktur.
İmam Aziz Nesefi İnsan-ı Kâmil kıtabında şöyle diyor:
“Şeriat Ehline göre öğrenme ölünce durur, fakat hikmet ehli için ölümden sonra da ahrette öğrenme devam eder.”


--Alemlere sığmayan, Ancak Bir Mümin Kulunun Gönlüne Sığan O Allah'ı yaşayamadan yaşanır mı, düşünmekteyim..

Yaşanmaz tabi fakat bunu düşünerek vakit kaybetmemek, ümidi kırmamak lazım ve elden geleni yapmaya çalışmak gerek…
Bir önceki soruda buna biraz dahil gibi.
Ümit, Korku, Sıdk ve Aşk ile olabildiğince Allah yolunda ilerlemeye çalışmak lazım.
Eğer ümitsizlik gelirse bu duyguyu ağlayarak Allah’a ibadet edip, ilerlemedeki acizliğinizi göstererek, bu ümitsizliği ölümlü bir yöne sürükleyebilirsiniz.
Bir müddet “El-Kabid” sizde etkili olsada bunları yapınca bu yerini “El-Basit”e bırakacak, kalbinizi Allah’ın izniyle umut ve Allah sevgisi ile doldurmuş olacaksınız.
İki gününün bir olmamasi için uğraşmalı.
Musibetlere sabır göstermeli, iman, istikrar, tevekkül ve şükür ile devam etmeli. Allah yardımcımız olsun.
Herşeyin en doğrusunu Allah bilir.
Benim gibi garibanın hatalarını affetmesi temennilerimle.


--Peki ben bu düşüncelerin içerisinde nasıl sıyrılacağım bir BİLENİNİZ var mı?

Herkes bunun cevabını kendinde bulacak inşallah. Allah'tan hepimiz için en hayırlısını diliyorum.
Selam Sevgi ve Dualarımla..


Barbaros
Kullanıcı avatarı
illaedep
Aktif Üye
Aktif Üye
Mesajlar: 122
Kayıt: 25 Eki 2007, 02:00

Mesaj gönderen illaedep »

İçimde ki bu sıkıntıyı GÖREN var mı?
Huzuru yakalayamadığımı, üzüldüğümü BİLEN var mı?
Bu mekanda bulunmamız neden istenmiş DUYAN var mı?
Zıtlıklıklar olmadan olur mu! EMİN olan var mı?
Cevapla

“Yardım” sayfasına dön