Zü’l- Celâli Ve’l- İkram!

Cevapla
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Zü’l- Celâli Ve’l- İkram!

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

Zü’l- Celâli Ve’l- İkram (celle celâlihu)

Zül, sahibi demektir. Arapçada sahib oluştur.
Zü’l- Celâl, Celâl sahibi olandır. Celâle sahib olandır.
Ve’l- İkram, ikrama da sahib olandır.
Cenâb-ı Hakk Celle Celâlihu Celâlinden ikram eder daima.
Gübreden gülü çıkarır.
Bir kadın kıyamet koparır bir daha doğurursam diye ,
Ama çocuğunu kucağına aldığı zaman Cemâl olur.
Her şey zıddıyla tesviye edildiğinde ancak TEVHİD olur.
Lâ ilâhe inkardır. İllallah ikrardır. İkisi beraber ŞEHADETtir.
Birini çıkarırsanız şehadet değildir o.
İkisini seviyeliyeceğiz. Muhammedî Seviyeye getireceğiz.
Birini öldürmeyeceğiz. Birini kaldırmayacağız. Seviyeleyeceğiz o kadar...

Körü körüne Ateşe gerek yok demeyeceksiniz, ATEŞ lâzım.
Ateş 37 derecede Cennettir.
40 derece de Cahim Cehennemidir- Yandırıcı Cehennem Kur’ânımızdaki.
30 derecede sıtma hastalığıdır. bu da Zemharira Cehenemidir –Dondurucu Cehennem Kur’ânımızdaki.
Oysa ateş-Isı, 37 derecede Naim Cennetidir Kur’ânımızdaki.
Hepimizin vücud ısısına bir bakın lütfen.


Muhammedî Seviye, tesviye daima esastır.
Zü’l- Celâli Ve’l- İkram buradaki El Kerîm, ikramdan El Kerîm Esmâsı var.
Aşağıda ise Celâl, Celîl ve Celâl esmâları var.
Zü’l- Celâli, Celâl Celîldendir çünkü. Onlara bir bakın.
Celîl , Celâlette, muhkemlikte, metanette, selâmette oluştur.
Yani mevcud ve potansiyel gücünde mertebesi kimseye ihtiyaç olmayandır. Daha doğrusu lânet ve lütuf cem’i yapabilendir.
Yaptığı zaman Lâm’ın biriyle lânet yapabilir.
Diğer Lâm’la halife de yapabilir. Bu imkanı var yani.
Bunu cana ve cihana, cana ve cisme CEM’ edebilir .
Bu gücü olan demektir Celîl onun içinde çift Lâm taşıdığı için benim anladığımı söylüyorum, Ateşlidir .
Tehlikedir Celâl İsmi. El Celâl ismi Tehlikeden kastım dikkat edilmesi gereken bir şeydir. Neden?
Kime ne dediyse yaptırır.
Onun için hiçbir varlık, insan dışında varlığının kendi programının dışına çıkamaz katiyen.
Öldürseniz de bir köpeğe koyunluk yaptıramazsınız.
Sistemde değişiklik yaptıramazsınız.
Tek insan hariç o da imtihan olduğu için.
Celâl, Zülcelâl, Cenâb-ı Hakk Celle Celâlihu kahrının, azametinin tecellîsini tüm varlık üzerine tecellî. Tecellî diyoruz bak.
Tecellî de bu anlamdadır zâten.
Menfi müsbet her ne yapıyorsa mutlaka yapar anlamındadır.
Tecellî de CELÂL kökündendir demek istiyorum.
Celâl tecellîsi ile ikram edendir Zü’l- Celâli Ve’l- İkram .
Bunun kuralı Emrullah’a uyuştur.
Aksi Celâl hemen lânet olarak tecellî eder.
Bizim elimizde bir kablo var ucu açık.
Emrullah diyor ki fiş tak ve kullan. İkram edecek sana.
Ham akılda diyor ki ne gerek fişe var.
Ben alırım elime! Aldığında ne oluyor?
Sanki lânet gibi müthiş bir yok ediş olur. Oysa lütuftu o işe yarayacaktı!.

Şunu demek istiyorum, Celâldeki lütuf kurallara bağlıdır.
Tersi ise negatifi ise kuralsızlıktan dolayıdır. İkramı da böyledir çünkü.
Ateşi normal kullandığınızda ısınırsınız aksi takdirde evi yakarsınız.
Celâl tecellîsidir bunlar bütün. Onu anlatmaya çalışıyorum.
Ateş ocakta aşı pişirir ama tersi olduğunda insanı yakar.
İnkar edene Celâl tecellîsi, ikrar edene ordaki Lâm Muhammedîyet kazanır Cemâl’e dönüşür.
Lütuf kabul edene, kurala uyana derhal aynen elektrik gibi bakmışsınız ışık olmuş, alet çalıştırıyor.
Muhammedî lütufa dönüş, Muhammedîyete dönüşür .
Ordaki lânet tecellîsi kalkar yerine Muhammedî BİZim işimize yarayacak fiilen hayatta kullanabileceğimiz hale getirir bunu. Cemâle getirir.
Cenâb-ı Hakk Celle Celâlihu Celâlet sahibi oluşu, Azim mertebesi anlaşılamaz oluşuna Celâl denir.
Bir yanda Celâl bir yanda ikram. Celâl lütuf ve ihsanla tecellî edişidir, Cenâb-ı Hakkın.
Kahren de gelir lânet olarak, Lütfen de gelir lütuf olarak.
Bunun ikisi de Celâlle gelir.
Lâzım ve lâyık olana yalınız. Kime lâyıksa, kime lâzımsa o onu bulur.
Tıpkı bu NAR-NUR Tecellîsi gibidir.
Terse NAR haline dönüşür. Normal ise NUR-İkram haline dönüşür.
Bizim Muhammedî tasavvuf âlemimizde terhib-tergib dediğimiz korku ve rağbet tenzir-tebşir, Havf u Recâ ile ancak bu Celâl Tecellîsinden korunulur.
Recâ ile Cemâl Tecellîsine rıza ve ihsanullah aranır.
Bunun için zâten celâlin ters geleninden lânetinden havf eder, recâ eder ki CEMÂL doğsun. Havf-u Recâ bu demektir. Ve önemli bir şeydir.
Aşk u Cezbe, Sıdk u Huşû. Havf u Recâ, Zühd ü Takvâ
Bunlar Kâbenin dört yüzü gibidir tasavvufta . Ve havf u Recâ da çok önemlidir.
Böyle havf edecek. MELÂMETte böyledir çünkü mesela.
“Bir kişi af olmayacak desen o benim!” der. KORKar.
“Bir kişi affedilecekmiş desen o benim!” diye bu kadar da UMar .
İşte Celâl Tecellîsi böyle bir, Celâl Esmâsı böyle bir esmâdır ki araya canı sokarsın iki Lâm ın arasına, bu da olabilir, bu da olabilir. Şaşar kalır .
Bir yüzünde Firavun, bir yüzünde Musa (as) var gibi araya girer çünkü Celâl Tecellîsi zor tecellîdir. Onu demek istiyorum.
Onun için Celle Celâlihu deriz Allah’a.
Çünkü Allah cc. Allah’ta da çift Lâm vardır. Esmâdır demek istiyorum.
Celle Celâlihu getirir, Allah Celle Celâlihu.

Celâl Tecellîsi korkulan bir tecellîdir.
Bize çok bağlıdır bizde ayarımız tam olmadığı için korkmamız gereken bir tecellîdir.
Zül ikram, Allahu Zülcelâl insanoğlunu mükerrem kılmıştır.


وَلَقَدْ كَرَّمْنَا بَنِي آدَمَ وَحَمَلْنَاهُمْ فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ وَرَزَقْنَاهُم مِّنَ الطَّيِّبَاتِ وَفَضَّلْنَاهُمْ عَلَى كَثِيرٍ مِّمَّنْ خَلَقْنَا تَفْضِيلاً
" Ve le kad kerramna beni ademe ve hamelnahüm fil berri vel bahri ve razaknahüm minet tayyibati ve faddalnahüm ala kesirim mimmen halakna tefdiyla: “Şanım hakkı için biz benî ademi tekrîm ettik karada ve denizde binidlere yükledik ve hoş hoş ni'metlerden besledik, yarattıklarımızdan çoğunun üzerine geçirdik” (İsrâ 17/70)

“And olsun ki insanoğlunumükerrem kıldı!”
Kerem sahibi. Halbuki El Kerîm olan kendisidir Allahu Zülcelâl’in .
Ama insana bu sıfattan da yüklemiştir.
Maddî manevî bütün nimetleri İmkan Âleminde insana verir.
Ama imtihan eder. Tahkikî Tevhidi, bilip, anlayıp, yaşayıp, şâhid olup öyle hesaba gelmeyi emreder.
İmkanla imtihan ederken ikram ettiği bütün maddî manevî tüm nimetleri karşılığında hesaba çeker.
Ve karşılıksız vermiştir bunları zâten.
Ve sonsuz bu nimetleri, sayılamayacak bu nimetlerinin tümünün ikram sahibi, kerem sahibi El Kerîm olan kendisidir.

Zü’l- Celâli Ve’l- İkram Esmâsı Kur’ân-ı Kerimimizde Rahmân Sûresinde iki kere geçmektedir:

وَيَبْقَى وَجْهُ رَبِّكَ ذُو الْجَلَالِ وَالْإِكْرَامِ
"Ve yebka vechu rabbike zulcelali vel'ikrami. : Bakı o Rabbının yüzü o zülcelâli vel'ikramAncak azamet ve ikram sahibi Rabbinin zâtı bâki kalacak.” (Rahmân 55/27)


تَبَارَكَ اسْمُ رَبِّكَ ذِي الْجَلَالِ وَالْإِكْرَامِ
"Tebarakesmu rabbike zil celali vel ikram. : Yüce çok yüce rabbının adı onun o celâl, onun o ikram” (Rahmân 55/78)

فَبِأَيِّ آلَاء رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ
" Febieyyi alai rabbikuma tukezzibani.: Öyleyken Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?” (Rahmân 55/28)

Zü’l- Celâli Ve’l- İkram olarak geçer zâten orda da siz bu nimetlerden hangilerini yalanlıyorsunuz?
Niye iki tane? Maddî manevî, Zâhir- Bâtın verilenler.
İnsana verilenler. Ya da AKIL ve NAKİL. Bunlar da insana nimettir.
Aklımızın oluşu da bir nimettir.
Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vessellem’in nakli getirişi de bir nimettir.
Akıl kendini bilip, Rabbini bilecekti.
Kendini bilecekti. Nakli bulacaktı.
Birlikte olacaktı. Şehadet edecekti ve yaşayacaktı.
Şu ANda El Hayy olan Allahu Zülcelâlin Hayy olan şahidi olacaktı.
Bu bakımdan da Zü’l- Celâli Ve’l- İkram i düşünmemiz gerekir.
Zü’l- Celâli Ve’l- İkram kendisi de öyledir. Onu demek istiyorum.
Lâ ilâhe İllallah gibidir. Celâl Lâ ilâhe gibi temizleyendir.
İllallah ikramdır zâten. Tevhid gibidir bu esmâ.
Yani mânâ bakımından söylüyorum.
El Celîl mutlak kendi güç, kuvvetinde lânet ediş ve lütuf verişte en büyük olan yüce Allah Celle Celâlihudur.
Celâl de Celîl gibidir. Kayıdsız, kuyudsuz Azamet ve Celâliyet çok kadir kıymeti ve mertebesi olan anlamındadır.
Sonsuz kereminden ikramından kullarına hadsiz hesapsız şükreden kullarına lütuf olarak, küfredene ise lânet olarak tecellî eden, celâliyet gösteren bu.
Çok dikkat etmek lâzım!
Zü’l- Celâli Ve’l- İkram, şükredene lütuf etmekte, küfredene lânet etmek hakkının sahibi olan demektir.
Çünkü Celâliyette böyle bir şey vardır. Neden?
İkramı, “ikrama nankörlük yapan, hainlik yapana cehennem yapacağım!” buyuruyor. Âyetler çok çünkü var.
Öbürüne ne diyor “Daru’s Selâm yapacağım!”
Yaaa buna çok dikkat etmemiz gerekiyor diye söylüyorum.
Bu aslında bizim üzerinde çalıştığımız esmâ idi yani bir zamanlar bunun üzerinde bayağı çalışılmıştır.
Burda insan kendisi tercih ve cüz’i irade kullanıyor imtihanda.
Aklı olduğu için duyduğu için tebliği, gördüğü için Kâinâtı kendisinin bir tercih yapması gerekiyor.
Ve cüz’i irade kullanıyor. Yani İLMen bildiği şeyi irade edebiliyor.
Karar veriyor İDRAK edip doruğa çekiyor tepeye ve İŞTİRAKe geçiyor fiilen işleyerek imtihanı içinde yaşıyor.
Diğer varlıklarda böyle bir şey yoktur. Herkes kendi ana görevi ne ise aksesuardır.
İmtihan kağıdı gibi, kâlem gibi herkes bir yerde kullanılmaktadır. İnsan için kullanılmaktadır.
Hür türlü varlık bir sebebi vardır, hikmeti vardır ve de hakikaten onlar o işte kullanılırlar.

Burda İCLÂL kökü, Celâlin de Cemâlin de Celîl inde temelinde olan iclal kökü kullanılmıştır. Bu da çok önemlidir.
Yani bütün Allahu Zülcelâl Esmaları inasana hizmetteyken çok az esmâ bildiğim kadarıyla şiddet esmâlarıdır. İntikam alıcıdır, kahredicidir, kahhardır, manidir meneder.
ED- DÂRRU, EL- KÂBIZU, EL- KAHHÂRU, EL-KÂHİRU, EL- MÜMÎTÜ,
EL- MÂNİ'U. EL- MÜNTAKİM܅

Ed dardır zarar verir, dalal, saptırır.
Bu esmâlarda tercihlere göre kullanır. Kendi esmâlarıdır Allahu Zülcelâlin ve ağır şekilde söyler.
Allah intikam alıcıdır diye. Tüm bunlar celâl tecellîsidir.
Yani celâli ciddiye almamak durumunda Allahu Zülcelâl bunu hiç affetmez.
Çünkü kendisine karşı şey yapılmıştır.
Ama benim bu hususta size söyleyeceğim şey Kemâl da bununla ilgilidir. Cemâlle ilgilidir çünkü.
Bu olgunluğa erdiği zaman çok cemâl kemâle dönüyor. Sizin olur artık.
Meyve vermiş bir ağaca dönersiniz, sizden artık cemâl fışkırır. Celâl susar.
Cemâlullah, Muradullahı Emrullahta işleyenler Cemâlullaha giderler.
Bir de Cemâlde bir şey vardır, Muhammed Aleyhisselâmın güzellîği vardır.
Onun için hizmet ile desti kemâl, himmet ile seyri cemâl.
Nedir himmet?
Himmet çift Mimlidir. Zâhir ve Bâtın Muhammedî lütfa ermektir.
Hakk olmasıdır. Ne demek?
Verenin de alanında Muhammedî olması lâzım.
Fişinde Pirizinde, alanında vereninde. Ellerin ellerin...


إِنَّ الَّذِينَ يُبَايِعُونَكَ إِنَّمَا يُبَايِعُونَ اللَّهَ يَدُ اللَّهِ فَوْقَ أَيْدِيهِمْ فَمَن نَّكَثَ فَإِنَّمَا يَنكُثُ عَلَى نَفْسِهِ وَمَنْ أَوْفَى بِمَا عَاهَدَ عَلَيْهُ اللَّهَ فَسَيُؤْتِيهِ أَجْرًا عَظِيمًا
" İnnellezine yübayiuneke innema yübayiunellah yedüllahi fevka eydihim fe men nekese fe innema yenküsü ala nefsih ve men evfa bi ma ahede aleyhüllahe fe se yü'tihi ecran aziyma: Muhakkak ki sana biat edenler ancak Allah'a biat etmektedirler. Allah'ın eli onların ellerinin üzerindedir. Kim ahdini bozarsa, ancak kendi aleyhine bozmuş olur. Kim de Allah ile olan ahdine vefa gösterirse Allah ona büyük bir mükâfat verecektir.” (Fetih 48/10)

“Sana biat edenlerin, ellerini ellerine verenlerin ellerinin üzerinde Allah’ın elleri var!.”
Bu senin elinden Allahu Zülcelâlin eline kadar Muhammedî ellerdir bunlar.
Zü’l- Celâli Ve’l- İkram gerçekten muhteşemdir.
Daha fazla bilgi için ana sayfadaki esmâlar var.
Orda esmâlarda Tirmizi’nin listesinde de vardır.
Hepisinde de vardır da. Orda üç tane liste vardır orda çünkü esmâlara basarsanız.
Tirmizi, İbn-i Mace, İbn-i Hacer. İbn-i Hacer Kur’an-ı Kerîmdekileri tespit etmiştir.
İbn-i Mace ve Tirmizi’de kendileri Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vessellemin hadisinden esmâlar getirmişlerdir.
Ama bunların tümü hadisle gelen birbirinden çıkardığımız zaman 140 esmâ vardır.
Bir zaman bu esmâlar üzerinde çalışmıştık bunların orda detaylı bilgisi vardır.
Size bunu söyleyen arkadaşımız neden söyledi 100 tane çekmeyi bilemiyorum ama.
Esmâdır harikadır hepsi güzeldir. Bütün esmâlar harikadır zâten.
Herkesin kendi bir sırrı vardır.
Ama sabah namazından sonra Zü’l- Celâli Ve’l- İkram , celâlinden ikram eden, zülcelâl ü velikram, celâlinden ne ikram eder onu biz bilemeyiz.
Bir sahabe çok sevilen bir sahabe gelmiyor.
Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vessellem soruyor diyor ki “nerede?”
“Çok hasta oldu . Sekarete düştü.”
Allah Allah. Bir günde nasıl oldu ki hemen olmuş. Bir bakalım ziyaret edelim. Yanına girince Rasûlullah Salllahu Aleyhi Vesellem diyor ki:
“Sen zararlı bir ot mu yedin? Bir şey mi yedin?” diyor.
O sahebede diyor ki: “Ya Rasûlullah ben dün dedim ki Ya Rabbi öbür tarafta çekeceklerim varsa birazını burada çekeyim!” demiştim.
Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vessellem cevap veriyor:
“Fesubhanallah. Burada çekeceğine beni affet deseydin ya!”

Modern Tarikatçı geçinen Meşhur bir vatandaşın şu anda Antalya’da olan bir avukat arkadaşa Hacı Osman Efendinin sağlığında anlattığı ve çektiği bir zikir var.
Birlikte hacca gitmişlerdi Hacı Osman Efendiyle.
Ed Dalâl esmâsını çektirdiğini duydum.
Ed Dalâl, sapıklık esmâsını çektirdiğini duydum.
“Fesubhanallah" dedi Hacı Osman Efendi. "Ne işi var bu çocuğun Ed Dalâl esmâsıyla, sapıklık esmâsıyla, bu ne demek bu?” dedi.

Yani esmâları çekerken de, çekende de, çektirende de bir düzen olsa iyi olur derim. Sizin için demiyorum ama.
Bu Zü’l- Celâli Ve’l- İkram güzel bir esmâdır.
Çekilir, hepimiz çekeriz ama. Neden çektiriyorlar, nasıl çektiriyorlar. Kim diyor bilemiyorum.
Ama Zülcelâl Velikram olduğu için söylüyorum çekilmez demiyorum fakat ben bilmiyorum diyorum.
Ama birisi dese ki Ed Darr çekeceğim. Zarar veren, yani zarara sokan esmâyı çekeceğim dese ki derim:
“Yavv niye Ed Darr’ı çekiyorsun. Ed Darrı çekeceğine ne bileyim ben Er Rezzak’ı çek. Zültikam, intikam esmâsını çekeceğine Er Rauf’u çek!” gibi ne bileyim ben.
Esmâları çekenin, çektirenin bir sebebi bir bilenin olması uygun olur.



Subhaneke Allahumme ve bihamdike eşhedu en Lâ ilâhe ille ente vahdeke lâ şerike leke estağfiruke ve utubi ileyh.

Bu biliyorsunuz antivirüs gibi bir şeydir.
Rasûlullah Sallallahu aleyhi Vesellem Efendimizin hadisi şerifidir.
Abdestlerden sonra ve sohbetlerden sonra 3 defa okunması istenmiştir.


Elhamdulillahi Rabbül âlemin.

Allahümme salli ala seydina muhammedîn abdike ve nebiyyike ve rasûlike nebiyyil ümmiyyil ve ala alihi ve sahbihi ve ehl-i beytihi. Ya Rabbül âlemin. Selâmün aleyküm.

Allah gecelerimizi gündüz eylesin Hakkta ve hayr da buluştursun!
Bizi Rasûlullah Sallallahu aleyhi Vesellem Efendimizin;
TEVBE BİZ-BİRliğini
DUA BİZ-BİRliğini
RIZABİZ-BİRliğini
ŞEHÂDET BİZ-BİRliğini
BİLİp, BULup, OLup da YAŞAyANlardan KILsın!..
İnşâallah…
En son kulihvani tarafından 09 May 2009, 22:21 tarihinde düzenlendi, toplamda 5 kere düzenlendi.
Resim
Kullanıcı avatarı
MINA
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2740
Kayıt: 25 Eki 2008, 02:00

Mesaj gönderen MINA »

amin..amin...amin...İnşâallah…
İnşâ eden Zü’l- Celâli Ve’l- İkram (celle celâlihu)

sevgiyle.......
''Ve Allah'a Sımsıkı Sarılın...''

Hacc / 78
Kullanıcı avatarı
habibi
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1059
Kayıt: 26 Eki 2008, 02:00

Mesaj gönderen habibi »

amin....

amin....


kalbiii aminnnnnn.......


RAHMAN razı ve hoşnut eylesin İNŞALLAH....
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Mesaj gönderen kulihvani »

değerli cankardeşlerimiz,
karîblik yakînlik yurdu minacan,
sevgi tohumu can habbemiz habibican,
derunî dualarınıza candan âminler...

ciddi bir çile çarşısı olan geçen ömrümüze baktığımızda,
Rabbimiz celle celâlihu nun kıymetli ikramlarını nasıl da celâl içinde sunduğuna şâhidiz..

elhamdülillahirabbilâlemîn..

muhabbetle..
Resim
Kullanıcı avatarı
nur_umim
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1113
Kayıt: 19 Ağu 2007, 02:00

Mesaj gönderen nur_umim »

ZÜ'L-CELÂLİ VE'L- İKRÂMÜ-EL CELÎLÜ-EL CELÂLÜ

ZÜ'L-CELÂL (Celâlet) : Cenâb-ı HAKK (celle celâluhu)'nun kahrının ve azametinin tecellîsi olup tüm varlık, celâl tecellîsi ile kendisine ihsân edilen ikrâmdan emredildiği şekilde faydalanır.
Aksine davrananlar ise mahvolurlar.
Ateş ocakta aşı pişirir, ancak kurallara uyulmazsa insanı da yakar.
İnkâr edene Celâl tecellîsi, ikrâr edene Cemâl tecellîsi...

Cenâb-ı HAKK (celle celâluhu)'nun; vahdaniyetine delil olarak yarattığı şeylerin künhü, ihata ve hislerle idrakten uzak ve celîl (celadet sahibi, âzim, mertebesi anlaşılamaz) oluşuna celâl denilir.
Bir yanda celâl bir yanda ikrâm (cemâl : lütûf ve ihsânla tecellî).
Cenâb-ı HAKKIN sıfat-ı ezelîyesinde celâlî ve cemâlî tecellîsi; sıfat-ı efaliyesinin (bu âlemde) tecellîsinde: Kahr (lânet) -lütuf, hüsn-heybet, inkâr-ikrâr, haram-helâl, yalan-sıdk, tenzih-tezyîn v.s.vardır.
Âhiret âleminde ise cehennem-cennet, nar-nûr, olarak tecellî eder...
Muhammedî tasavvuf âleminde: Terhib (korku)-tergib (rağbet), tenzir-tebşir, havf-recâ ki havf ile celâl tecellîsinden korunurken, recâ ile cemâl tecellîsine rıza ve İhsânullah aranır...


ZÜ'L İKRÂM: İnsanoğlunu mükerrem kılan Cenâb-ı Hakk (celle celâluhu), imkan (maddî-manêvi tüm ni'metleri) ile imtihan (tevhid-i tahkikî bilip anlayıp, yaşayıp, şâhid olup öyle hesaba gelmek) da karşılıksız ve sonsuz ni'met veren ikrâm sahibidir.


CELÎL: Celâdet (eşsiz kuvvet, şiddet, muhkemlik, metanet, salâbet) sahibi olup kuvvet ve kudretinde (potansiyel güc) mertebesi büyük ve Azîm ve kimseye muhtaç olmayan tek.

Celâl ve celâle (azamet sahibi, büyük, yüce, münezzeh olmak. Uzun ömürlü olmak.) kökünden türeyen bir sıfat isismdir.
El Celâlü ismi; kayıdsız şartsız azamet sahibi, kadr ü kıymeti ve mertebesi en yüce olan ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL.
Kur'ân-ı Kerîm'de Zü'l-Celâl terkibiyle Rahman 55/27,78 âyetlerinde geçmektedir.


Celle : Büyük ve ulu olmak.
Cellü : Gül, yasemin
Celâ : Açıklamak. Gelini süslemek. Cilâlamak. Pasını gidermek.
Cellâ : Açık. Vâzıh. Cilâlı.

El Celîlü : Mutlak büyük ve ulu olan ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL.

El Celâlü : Kayıdsız ve kıyassız azamet ve celâliyyet sahibi, kadr ü kıymeti ve mertebesi en yüce olan ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL.

Zü'l-Celâli Ve'l- İkrâmü : Sonsuz kereminden ikrâmını kullarından şükredene lütûf, küfredene ise lânet etme (celâliyyet) hakkının mutlak sahibi olan ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL.
Celâl ve ikrâm sahibi olan Cenâb-ı HAKK (celle celâluhu).


Aklı olan insanın tercih ve cüz'i irade imtihanı dolayısıyla yapılan bu târif, diğer varlıklar (hayvan, bitki ve cansızlar) da ise kendilerine fıtraten yüklenen ne ise "o şeylik" dışına asla çıkamama İlâhî engelidir.
Koyun asla kurtluğa kalkışamaz…
Şartları oluşan tohum çimlenmek zorundadır…
Oksijen yakıcı, hidrojen yanıcı ve su ise daima söndürücü olmak zorunda gibi…

İclâl masdarından doğan celâlden doğan Celîl ise; zâtî sıfatlarından tecrid (soyutlanmış) etmenin mümkün olmadığı (ta'til), zâtına izâfe edilecek sıfatların yaratılmışlık özelliklerini asla taşımadığı (teşbih), akıl ve duyularla mâhiyetini tanımanın ve anlamanın imkânsızlığı (tesbih), Ulühiyyetinin aşkınlığının bilinmesi ve şâhid olunması zâtî hakkı olduğu (tâzim), varlığının başlangıcı olmadığı (kıdem), sonunun da gelmeyeceği (bekâ), kulluk imtihanında hakka inanıp hayrı işleyen kısacası Muradullahı duyan ve Emrullaha uyan kullarını sonsuz merhameti ve muhabbeti gereği yücelteceği (kemâl), Külli şey'in üzerinde geçerli ve ezici olan Celâliyyetiyle her zerreyi insanoğlunun tevhid kemâlinde hizmetçi kılarak nimetlerini sayısız yollardan lûtfen ikram etmekte olduğu (yaşam) ve sonunda daha nice ihsanını bahşedeceği vaadi (cemâl) mânâlarını da cem' eder.

El Celîlü ism-i şerîfi ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL'in tüm sıfatlarının mutlak kemâlini bildirirken, El Kebiru ismi zâtının, El Azîmü ismi ise zât ve sıfatlarında Azametullah kemâlini ilân eder ve yaşatır.
Onun için her şey, her şeyliğini yaparken insan aklından dolayı tercih ve cüz'i iradesiyle kulluk imtihanı içinde sınırlı sorumlu olarak kısmî, izâfi ve geçici bir serbestlik içinde bırakılacak şekilde yaratılmıştır ve su gibi azîz ve kâmil bir kişi olabileceği gibi zehir gibi zelil ve câhil bir kişi olmayı da tercih edip seçebilir.
Sünnetullahın bu hârika ve ince sırrı sebebiyle kimisi, Ebu Kemâl olan Rahmetenli'l-âlemîn Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'i mutlak imâm bilir, bulur, olur ve uyar; kimisi ise kulluk imtihanı gereği halkedilen iblis'e ve onun Ebu Cehillerine uyar ve kölesi olur, iki âlemde de bulacağını bulur, olacağını olur.

Celîl'in mâzi fiili olan "celle" ile Azîz'in mâzi fiili olan "azze" birlikte "azze ve celle" sözü ile ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL'in maddî-mânevî tecllîlerini azametiyle ortaya çıkarışı (zühûrat) ululanır, yüceltilir ve şâhidi oluş şerefi yaşanır. Burada bir nebzecik de olsa söz zevki ve hâl hazzına girelim İnşâallah.
El azîz ismi şerîfindeki, özdeki "ze" nin mânevî sahib oluş, "ye"nin kul yaşamındaki, "ze" maddî sahib oluş, "ayn" ı ise Zâtullah'a mahsus Ayniyyet olarak zevkedersek, "azze" dediğimiz zaman sınırlı-sorumlu sahib oluşlarımızın yok olduğunu anlarız ve hakku'l- HAKK'ı (HAKK'ın hakkı) teslim etmiş oluruz.
"Celle" dediğimiz de ise; ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL'in Muradullah hikmeti gereği, sanki bir usturanın bir yüzü "lâ" lâneti diğer yüzü ise "lâm" İlâhî lûtfü olmuş da usturanın agzında "cem" olup kulluk imtihanı olarak biz insanların alın yazısı ve parmak izi olmuş gibi…
Muradullah ile Emrullah arasındaki kulluk kemâli köprüsü…
Sistemin sahibini tanıyışın tevhid türküsü…
İnanışın yaşayış şâhidliği…
Nârın nûra dönüş devrânı…
Livechillah Cemâlullah'a vechen cehd ediş erdemi ve seyrânı…
İki cihân cennetinde hâl-i hazır ve Huzurullah'da, Habîbullah havzasında ve de ravzasında, açıkçası rızasında ebedî oluş şuûru, onuru ve cevlânı…" Asıl" a şükür ve "vekil" e teşekkür kulluk kıvancı ve hayrânı…

"Celle celâlihu: Azameti yüce ve ulu olan" demek olup Esmâü'l-Hüsnâ sonlarında söylenir ki saygı, bilinç ve samîmiyyetimizi ifâde edip, söylediğimizi kulağımız duyup ve de kalbimiz uygulama emrini versin de teyp bandı gibi boşu boşuna söylenip durmayalım.
Her esmânın kendisine mahsus sır, bereket ve hünerlerinden faydalanalım kulluk kemâlâtımızı tamamlayalım İnşâallah…

El Celâlü ism-i şerîfini ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL'in kahr ve gazabına tahsis etmeyi asla doğru bulmuyoruz.
Celâlde, Zâtullah'ın izzet perdesi oluşu vardır ve bu mutlak hakkıdır da…
Kulları yönünden ise kulluk kemâlâtı oluşmasında tıpkı yazı tahtası gibi ana unsurdur.
Sözde tasavvuf ehli geçinip celâl-cemâl münâkaşası açanlar, altın tozu dolu tasta hayal gülleri yetiştirmeye ugraşıp da gübreyi taşa tutan ve midesiyle kalbi arasının dört parmak olduğundan habersiz lâf ebeleridir…
Cemâldeki Muhammedî lütûf cem'i elbette celâldeki; lânet-lütûf, inkâr-ikrâr imtihanı tecellîlerinden sonraki Muhammedî meyvedir ki ezelî Ahdullah tohumunu ebedî Şehâdetullah tohumuna (âhiret âleminin tohumuna) sılâ ettirip ulaştırmıştır.
İşte Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in Rahmetenli'l-âlemîn ve Şâfîü'l- âlemîn oluş şerefiini anlayış şuûru ve Muhammedî Nûr'a ulaşım sürûru ve Muhammedî yaşayış onuru…
Onun için celâlde insan için haşyet, dehşet ve heybet hissedilmesi doğaldır.
Çocuğunu çok seven anne, dayanılmaz agrı ve acılar içinde doğurmadan nasıl olacak da bağrına basıp anlatılmaz bebek kokusunu ve sevgisini tadabilecek ve yaşayabilecektir…

Zâten insan aklı fıtrî proğramı gereği mutlak celâli anlayamaz, kadarınca-kaderince izâfî celâli anlar ve kemâlât yoluna devâm eder.
ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL, Sünnetullah'ı gereği Emrullah doğrultusunda Muradullah'ı gözeten kullarına; celâl-kemâl-cemâl yolu olan Sırat-ı Müstakîm hidâyetini nâsib eder ve vaadidir, vaadinden de hâşâ dönmez.
Cemâl peşinde koşanların ilk anlaması gereken şey, cemâlin tecellî noktası olan Nûr-u Mim (Nûr-u Muhammed)'i iyice bilmesi, anlaması, özünde bulması ve de hayatında yaşaması şuûrudur.
İlk halkedilen "şey" i bilelim ve bulalım ki O'nunla olalım.
Ve o ilk noktanın hareketinden (devrânından, mevcûdiyyetinden) tüm şekiller, harekesinden (seyrânından, masdarından) tüm mânâlar türesin…

Akıl, nakille buluştuktan sonra cisime can ceryânı bağlanır da dışa bakar şekili (cisim-cihân), içe bakar Vekil'i (Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'i) görür, hayat imâmına uyar, kısacası kendini (nefsinin abdullah oluşunu) bilir ve RABB'ini bilir de Muhammedî inanç, amel, ahlâk ve hâl içinde her zaman, her yer ve her hâlde HAKK'ın şâhidi olur…"Asl" ı ise "hable'l-verid" vuslatında bâsîretle Rabbü'l-âlemîn olarak yakînü'l-yakîn bilir, bulur ve yaşar gider…
Hayal ile hakikât, ırak ile yakîn arasındaki "sır" aklın hamlığı ve tek yönlü "benlik" yansıtmasıdır.
Akl-ı selîm cem' camında ise "dış-iç" ve "olsun-olmasın" yoktur ve sadece "olan" vardır ki o da "hükm-ü HAKK" tır.
Onun içindir ki Muhammedî; salih, ârif, âşık ve kâmillerin Kemâlât Kâbesi'nin dört yüzünde; aşk ü cezbe, zühd ü takvâ, sıdk u huşû ve havf ü recâ; tavanında üns ü heybet, tabanında ise hayret ü dehşet yazmaktadır. Elbette sözümüz, özündekini okuyanı duyan ve uyanadır…
Yakıştırıp takıştırdığımızı zannetme de özünden dinle ki; şekil-akıl-vekîl-Asıl dörtlüsü bizzâtihi "tevhid" dir. "lâ-ilâhe-illâ-ALLAH"…
Gerçek olmayıp izâfi, geçici ve kısacası "lâ" olan "şekil" dir.
Mevcûdatın masdar vekîli olan Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in tebliğ, tenzir ve tebşir buyurduğu nakle tenezzül etmeyip, öğretimsiz ve eğitimsiz kaldığı için nefsini "ilâh" sanan "akıl"dır.
Ham aklın "hiç bir ilâh yoktur" inat ve direnmesi karşısında, İlâhî Vekîl: "illâ: ancak" itiraz ve "ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL hariç" rızasını, rahmet kaynağı olduğu kâinâta haykırınca, eserler "usta"sını, resimler "ressam"ını, abdler "RABB"ini bilir ve de şah damarından da yakîn bulur ve emîn bir şâhidi olarak ebedî yaşar.
Cehâlette ölür de kemâlâtta doğar ki bir daha ölmez, olsa olsa ölümü tadar ve zevk eder (zâikatü'l- mevt neş'esini de meşk etmiş olur kulluğu gereği şu Esmâullah'ın şe'n şehrinde).


Kul İhvânî'm "sır" serilmez
Çilesiz "sır" ra erilmez
"Ölü" ler ölür dirilmez
Sağlar Hüseyin Hüseyin...


Azîz kardeşim, uyanık ve ayık ol ki cemâl cennetlerinin kemâl yolu, kulluk imtihanının Çile Çölü olan "celâl" den geçmektedir…
Zihnini boşuna yorma kul olan herkes için Sünnetullah budur…
Celâl ile Cemâl'in ara kesiti; inkâr ile ikrârın da ara kesiti olan; insan aklının, tercihini hakka imân ve cüz'i iradesini hayr işleme yönünde kullanış şuûrudur ki bunun Rahmetenli'l-âlemin ve Şâfîü'l- âlemîn olan tek eşsiz örneği Muhammedî Şuûr'dur.
Elbette insan sûretinde yaratılıp, aklı olup, hür olup, rüşde ulaşıp da yitiğni aramayan ahmaktır ve bulduğu hâlde arayan da ahmaktır.
Bulma yolları kasden kapatılan, el atma dalları budanan ve fitneler içinde mânen yapayalnız kalan Muhammedî Gençlerimize, nefislerini ve RABB'lerini bilmeleri, bulmaları ve olmaları hususunda hasbî ve habibî hizmet ise Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in adına, hesabına, şerefine ve de sadece "livechillah" için hâlisen, sıddîken ve adîlen kulluk kemâlâtımızdır..

Kemâl : Türkçemizde zât, vücûd ve sıfat bakımından olgun, ergin ve yetkin olma hâli diye târif edilebilen kemâl, bir şeyin veya hususun lâzım ve lâyıkınca tamlığı ve tümlüğüdür.
Bu tamlık ve tümlük nitelik ve nicelikçe yeterli ve yerinde ise kâmildir.

Muhammedî Tasavvufta ise kemâl; kul için takdir edilen hayat imtihanının, Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in vahyî Emrullah'ı tebliğini, tenzirini, tebşirini duyup ve ayni zamanda bizim gibi bir Abdullah olarak harfiyyen tatbikine iştirak edip uyarak Muradullah'a ulaşıma lâyık ve müstehak olmak hâlidir.
Elbette zâtı, sıfatı, isimleri ve fiilleri itibâriyle mutlak kemâl, ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL'in hakkıdır. Biz kulluk kemâlinden bahsediyoruz .
Birilerinin ortaya çıkıp da kâinâttaki resimlerin ressamı olma arzu ve hayaline bu günkü bilgisayar gençliği değil de kargalar bile gülerler.
Ve yine birisi Firavunluğunu ilân edip: "Bu âlemi ve insanları ben yarattım!" dese ona sadece acınır.
Ancak, kişilerin özlerindeki; gizli, bencil ve şirke çekici özel firavunluk kör düğümleri ve çözüm yolları Muhammedî Tasavvufun öğretim ve eğitim (tâlim-terbiye) metodları ile mümkündür ve emredilmiştir.
Onun içindir ki Muhammedî çizgiden sapmadan, yakıştırıp- sokuşturmadan, ifratsız (aşırısız), tefritsiz(yeterince) ve i'tidal (adalet) üzere hakkı ve hayrı, akıl-nakil imkanları içinde gençlerimizle konuşmak, anlaşmak ve yaşamak arzumuz ve amacımız ALLAH rızası içindir hamdolsun.
İlk işimiz ise, ham aklın; Muhammedî mektebde öğretim (ilim tâlimi) ve eğitim (edeb terbiyesi) ile kemâlini temindir ki aklın bu hâline akl-ı selim denir. HAKK'a imân eden ve hayra azmeden akl'a "aşk" diyoruz.
Akıl-nakil hattının taşıdığı Nûr-u Muhammed ve onunda aslı olan Nûrullah, bizim tüm âletlerimizi çalışır ve iş görür hâle getirecektir.
Kemâlât; bu hâle ulaşımı biliş, anlayış ve yaşayış şuûrunun gelişimidir.
Bu gelişim, insan nefsinin dışarda bir şey arayış ve ulaşımı olmayıp bizzât kendisinin kemâlâtı (olgunlaşması, erginliği ve yetkinliği) dir.
Esfeli safilinden illiyyine ulaşım seyr ü sülûküdür.
Ve kulluk imtihani kemâlâtıdır.
Muradullah ve Emrullah bunun içindir.
Bu muhteşem sistemin ve göz bebeği insanın yaratılışı da bunun içindir. Her hâlde hedef ise Cemâlullah'tır.


EL CELÎLÜ (celle celâluhu) ZEVKİ:

Celâl sıfatlarının tecellîsine mazhariyetten nâsibi olup acziyet, fakriyet, zillet ve illetle sıfatlanıp ve sırf kulluk yapmaya mutmaîn olunca; kalbi tecellî ile cilâlanıp, canlanıp ve cıvıl cıvıl nûrlanınca; Cemâlullah'a can atar ve sevinç, bilinç ve bilelikle kulluk yapar, umar ve bekler...
Her güzellikte gerçek Celîl ve Cemil olanı görür de, ilâhî aşkla Mâşukuna âşık olurlar...


(Kul İhvanî Divanından)
Resim
Kullanıcı avatarı
MINA
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2740
Kayıt: 25 Eki 2008, 02:00

Mesaj gönderen MINA »

nur_umim yazdı:ZÜ'L-CELÂLİ VE'L- İKRÂMÜ-EL CELÎLÜ-EL CELÂLÜ

ZÜ'L-CELÂL (Celâlet) : Cenâb-ı HAKK (celle celâluhu)'nun kahrının ve azametinin tecellîsi olup tüm varlık, celâl tecellîsi ile kendisine ihsân edilen ikrâmdan emredildiği şekilde faydalanır.
Aksine davrananlar ise mahvolurlar.
Ateş ocakta aşı pişirir, ancak kurallara uyulmazsa insanı da yakar.
İnkâr edene Celâl tecellîsi, ikrâr edene Cemâl tecellîsi...
.
Geçenlerde İçimden geçen bir soruya bu yazı ile cevabı almış oldum...
Allah c.c razı olsun nur_umim kardeşim...
Soran ''O''
Cevap veren 'O''
BİZ den BİZe DUYuran ''O'' c.c.
Lâ mevcude illâ Hu...........

elhamdülillah....

sevgiyle.....
''Ve Allah'a Sımsıkı Sarılın...''

Hacc / 78
Kullanıcı avatarı
sdemir
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 487
Kayıt: 24 Mar 2008, 02:00

Mesaj gönderen sdemir »

Allahümme salli ala seydina muhammedîn abdike ve nebiyyike ve rasûlike nebiyyil ümmiyyil ve ala alihi ve sahbihi ve ehl-i beytihi. Ya Rabbül âlemin. Selâmün aleyküm.

Allah gecelerimizi gündüz eylesin Hakkta ve hayr da buluştursun!
Bizi Rasûlullah Sallallahu aleyhi Vesellem Efendimizin;
TEVBE BİZ-BİRliğini
DUA BİZ-BİRliğini
RIZABİZ-BİRliğini
ŞEHÂDET BİZ-BİRliğini
BİLİp, BULup, OLup da YAŞAyANlardan KILsın!..
İnşâallah…



Aminnnn İnşallah
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/sdemirimza.gif[/img]
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Mesaj gönderen kulihvani »

Saadetli kardeşim candan duanıza candan ÂMİN!.

Gerçekten muaazam bir Emaü'l- Hüsna Zü’l- Celâli Ve’l- İkram (celle celâlihu)...

BUnun Sırrına eremeyen ham akıllar zıtların zevkine eremezler..
Zıtları SEViyeleyiyp Tevhide ulaşamazlar.
Celâlinden İkramı anlayamazlar..

Canları Güzel GÜL KOKlamak ister,
Ancak Gübrenin yenip-koklanmayacağını ve,
sadece GÜL Tohumu ile SEViyelendiğinde GÜLün OLacağını,
İlim-İrade-İdrak edip de İştirakta Yaşayamazlar!..
O zamanda Altın Tozunda Naylon GÜLcülük yaparlar din adına Tasavvufta..

Kendisini kendisine ZIT gören nice ahmak akıl görürsünüz ki,
Kendi Nefsini ÖLdürmeye ömür harcar da onu,
İlahi İlim Öğretimi ve Muhammedi Edeb Eğitimi Ocağına Sokmaz-Sokamaz!..

Oysa O
NEFSi İçin Bakınız Yaratan El Halık (celle celâlihu) ne buyurmakta:


يَا أَيَّتُهَا النَّفْسُ الْمُطْمَئِنَّةُ
ارْجِعِي إِلَى رَبِّكِ رَاضِيَةً مَّرْضِيَّةً
فَادْخُلِي فِي عِبَادِي
وَادْخُلِي جَنَّتِي

Ya eyyetühenNEFSü’l- Mutmeinnetü.
İrci'iy ila rabbiki radiyeten merdiyyeten.
Fedhuliy fiy 'ibadiy.
Vedhuliy cennetiy.


Ey mutmain olan NEFS!
Sen O’ndan razı, O da senden razı olarak Rabbine dön!
(İyi) kullarımın arasına gir.
Cennetime gir!..


(Fecr 89/27-309

GÖRenedir GÖRene!
KÖRe ne ki Köre ne?...
Resim
Kullanıcı avatarı
safa-merve
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 649
Kayıt: 16 Eki 2008, 02:00

Mesaj gönderen safa-merve »

Resim
Zü'l-Celâli ve'l İkrâm (celle celâlihu):
Allah, (azze ve celle) Celâl, Azamet, Şeref, Kemâl Fazl-ı Kerem ve İkrâm Sahibidir. Her şeyin önünde boyun eğdiği yüce Varlıktır ki O, bütün varlıklarına her an türlü türlü ikramlarda bulunur. Celâl ve ululuk sahibidir. İkram ve ihsan edicidir. Hürmet ve saygıya yegâne lâyık ve tüm büyüklüklere sahip olandır. Celâl; büyüklük, ululuk manasınadır. Büyüklük alâmeti olan ne kadar kemâlât varsa hepsi Allah'a (azze ve celle) mahsustur. Mahlûkattaki kemâlât, O'nun kemâlinin zayıf bir gölgesi ve işaretidir. Mahlûkat üzerine akıp taşmakta olan sayıya gelmez, sınır kabul etmez nimetler hep O'nun ihsanı ve ikramıdır. O nimetlerin zerresinde olsun hiç kimsenin hakkı yoktur
...


"Büyüklük ve ikram sahibi Rabbinin Adı yücelerden yücedir."
(Rahman Suresi 78. Âyet Meali)

Ey bütün nimetlerin Sahibi olan Allah'ım!
Ey gerçek ihsan sahibi olan Allah'ım!
Ey gerçek fazl-ı kerem sahibi olan Allah'ım!
Ey gerçek âzamet Sahibi!
Ey gerçek ikram Sahibi!
Ey Zü'l Celal-i Ve'l İkram!
Ey Allah!
...
İhsanının ve ikramının sonu yoktur Allah'ım!
Sınırsız ve sonsuzdur nimetlerin!
Celal ve İkram Sahibisin Sen!
Sofran açıktır her an!
Müminde kâfir de rızıklanır bu sofradan!
İkramın dostlarınadır ancak, ey Zü'l Celal-i Ve'l İkram!
Sonsuz ihsanından ve ikramından bizi de nasipdar eyle!
Ya Ya Z'ül Celal-i Ve'l İkram!
Ya Allah!
Kerem ve ihsan Sahibisin Sen!
Bütün Azamet ve ikramlar Sana aittir!
Nimetini herkese, ikramını dostlarına Sunarsın!
Ya Z'ül Celal-i Ve'l İkram!
Ya Allah!
Dostun kıl bizi!
İhsanının ve ikramını esirgeme bizden!
...
Kayıp bir koru içinde yolunu şaşırmış bir serçe gibiyiz şimdi,
İhsanına muhtacız Allah'ım!
İkramına muhtacız!
"Nefsin arzuladığı her şey"i Sunduğun Cennetine al bizi Rabb'im!
İkramınla bizi altından ırmaklar akan Cennetine al!
"Yapılan ikramın son derece ihtişamlı olduğu" Cennetine al bizi Rabb'im!
"Yemişleri ve gölgelikleri sürekli olan" Cennetini ikram eyle bize!
Bize Allah'ım;
Cennetine girecek ameller yapmamızı nasip eyle!
Ne kadar günahkâr olsak da;
Tevbe edecek güç ver bize Rabb'im!
Tevbemizi kabul eyle Dergâhında!
Z'ül Celal-i Ve'l İkram Adının hürmetine ya Rab!
İkramını ve ihsanının esirgeme bizden!
Bizden rahmetini esirgeme!...


"Ancak azamet ve ikram sahibi Rabbinin zâtı bâki kalacaktır."
(RahmanSuresi 27. Âyet Meali)
...
Ey âzamet ve İkram sahibi!
Ey Z'ül Celal-i Ve'l İkram!
En bahtsız günümüzde sabr-ı cemil ikram eyle bize!
Ve ikram eyle Yüce Adının güzelliğini kalbimize!
İkram ettiğin gibi ilmi Ali'ye; (r.a)
Bize de Seni bilecek ilim ikram eyle!
Ebubekir'e (r.a) cömertlik ikram ettiğin gibi Allah'ım!
Cömertlik ikram eyle bize de!
Z'ül Celal-i Ve'l İkram Adınla Rabb'im!
Ömer'in (r.a) etrafa haşyet salan imanından ikram eyle!
Ve Osman'ın (r.a) edebinden ikram eyle bize;
Ya Z'ül Celal-i Ve'l İkram!
Müeddep kullarından eyle bizi!
...
Resulullah'ın (sallallahu aleyhi ve sellem) diliyle şahitlik ederim şimdi Sana.
"Allahumme ente's Selâmu ve minke's Selâmu tebârekte yâ Zü'l Celâli Ve'l İkrâm!"
"Ey Allah'ım!
"Sen Selamsın ve Selam Sendendir!. Sen yücesin! Ey Celal ve İkram Sahibi!"
...
Dostluğuna muhtacız Allah'ım!
Senin Kapına gelen boş dönmez!
Mahrum edilmez senin Kapına gelen!
Bize dostluğunu bahşet!
İhsanını bahşet bize Allah'ım!
Z'ül Celal-i Ve'l İkram Adınının hürmetine;
İkramda bulun bize ‘o dehşetli gün' de.
‘O dehşetli gün'de Allah'ım!
‘Arşın gölgesinde gölgelenenlerden' eyle bizi!


Âmin! Âmin! Âmin!
V'el Hamdülillahi Rabbi'l Âlemin!



Neşe Kutlutaş
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/safa_merve.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
sdemir
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 487
Kayıt: 24 Mar 2008, 02:00

Mesaj gönderen sdemir »

Ya Zü’l- Celâli Ve’l- İkram (celle celâlihu)


Âmin! Âmin! Âmin!
V'el Hamdülillahi Rabbi'l Âlemin!
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/sdemirimza.gif[/img]
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen nur-ye »

Yazılan tüm kelimeler, Dua niyetiyle Ya Zü’l- Celâli Ve’l- İkram (celle celâlihu)un huzurunda kabul olanlardan olsun...İNŞAALLAH!


Âmin! Âmin! Âmin!
Resim
Kullanıcı avatarı
HAYY-DOST
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1856
Kayıt: 16 May 2009, 02:00

ZÜL CELALİ VEL İKRAM CC

Mesaj gönderen HAYY-DOST »

SELAMÜNALEYKÜM
AY BEN BUYAZILARI İÇİM TİTREYERK OKUDUM.
ACABA NE DERECE DOĞRU OLUR BİLEMİYORUM AMA SİZLERLE YAŞADIĞIM BİR HALİ PAYLAŞMALIYIM DİYE DÜŞÜNÜYORUM.
SEVGİLİ DOSTLAR NEREDEN ALDIM NASIL BAŞLADIM ŞİMDİ TAM HATIRLAMIYORUM.
HERGÜN TESBİHLERİMİN ARASINDA BİR TESBİH DE ZÜL CELAL İ VEL İKRAM OKUYORDUM.
DEMEKKİ BENİM HATALARIM YÜZÜN DEN ÜZERİMDE Kİ KAHIR YÜKÜ ÇOK ARTTI.
ÖYLE GARİP ŞEYLER YAŞADIM Kİ EN İYİSİ ANLATMAYAYIM.
ARTIK ÇOK BUNALDIĞIM GÜNLERDEYDİ.
NEDEN BÜTÜN BUNLAR SORGUSU HUZUR BIRAKMAMIŞTI BENDE.
ERHAMANER RAHİM İN OLAN RABBİM ALLAH CC IN BİR LÜTFU OLSA GEREK; BİR GECE RÜYAMDA GAYBİ BİR SES ZÜL CELALİ VEL İKRAM ZİKRİNİ ZEL CEMALİ VEL İKRAM OLARAK DEĞİŞTİRİP O HALDE ZİKRETMEMİ SÖYLEDİ.
BEN DE ÖYLE YAPTIM.
HER ŞEY YAVAŞ YAVAŞ DEĞİŞMEYE SIKINTI BULUTLARI YAĞMUR ADÖNÜŞMEYE BAŞLADI.
SONRA BİR BÜYÜĞÜMÜN ÖĞÜTÜNÜ HATIRLADIM:
GÖTÜREMİYECEĞİNİZ YÜKLERİN ALTINA ALLAH EMRİ OLMADIKCA GÖNÜLLÜ GİRMEYİN ALLAH CC DAN HEP RAHMET VE KOLAYLIK DİLEYİN
ONDAN SONRA ÖYLE YAPMAYA GAYRETLİ OLDUM.
TÜM MUHAMMEDİNUR MENSUBLARINA RABBİMİZİN İZZETLİ İKRAMLARINI DİLER İMTİHANLARINDA KOLAYLIK VE BAŞARILAR TEMENNİ EDERİM.
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Mesaj gönderen Gul »

ALLAHÜ ZܒL-CELÂL’İN SIFATLARI

Zihnen, kalben ve fiilen EL HAKK (celle celâluhu) olan Rabbü’l-âlemin’in Zâtı ile ilgili kavramlardır.
İnsanoğlu; İlim, İrade ve İdrakle oluşturduğu tahkik imânını sâlih amelleri ile isbat ederken-İştirakle sistemin Sahibini tanır.
Îmân ve kulluğun sâlih amellerini, tanıdığı RABB’ısına yapar.

Cibril (Aleyhi’s-Selâm) sorular sorduğu hadisinde:

--- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’ e: “İhsân nedir?” sorusuna Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) cevâbında: “ALLAH’ ı görüyormuş gibi O’na ibâdet etmendir; gerçekte sen O’nu görmüyorsan da O seni görmektedir.” buyurmuştur.
(Buhârî, Îmân 37; Müslim, Îmân 1,5,7)


Rabbü’l-âlemin’i Kur’ân-ı Kerîm’ de niteleyen kavramlara sıfat veya isim denilmesi terminolojik olup, mâhiyet ve mânâ açısından bir şey değiştirmeyeceği açıktır.
Kur’ân-ı Kerîm’de ALLAH Teâlâ, kendisini anlatmaktadır.
Burada da önemli olan İslâm Dininin sıratı müstakîmi olan i’tidâl üzere olmaktır.
İfrata götürüp, Zât-ı İlâhîye’yi mahlûkatına benzeterek teşbih; tefrite götürüp, Zât-ı İlâhîye’yi niteleyen sıfatlardan tecrid edip ta’til hatasına düşmemektir.
Mâhiyeti ve keyfiyeti bildirildiği kadar bilinebilen sıfatlar hususunda kopan fırtınalar aslında normal bir müslümanı ise pek fazla ilgilendirmemektedir.
Fikir edinmek için sıfat tasniflerini de verelim.

Tenzihi Sıfatlar

Selbî (olumsuzlukla ilgili) sıfatlar olup, ALLAHÜ Zܒl-CELÂL’in Zât’ını ve Ulûhiyyet akidesini belirleyen ve nisbeti mümkün olmayan âcizlik, eksiklik, hata, yaratılmışlık v.s. kavramları Zâtullah’dan uzaklaştırıp tenzih etmektir.
Tenzih: İnsan vasıflarından olup RABB’ımızın her türlü eksiklik ve noksanlıktan uzak olduğuna inanmaktır.

--- “Hiçbir şey O’nun benzeri değildir.” (Şurâ 42/11 bkz.)

Âyeti celîlesinde ALLAHÜ Zܒl-CELÂL ilâhî kuralını koymuştur:

1-Vücûd:yokluğu asla düşünülemez ve varlığı mutlakadır.
EL HAYYUMU’l-KAYYUM (cc)dur.
2-Kıdem: varlığının başlangıcı olmayıp ezelin ezelidir.
EL EVVEL (cc)dur.
3-Bekâ: varlığının sonu olmayıp ebedîn ebedîdidir.
EL ÂHİR (cc)dur.
4-Muhalefetün li’l-havadis: yarattıklarına asla benzemez ve benzetilemez.
5-Kıyam bi nefsihi: varlığı için başkasına ihtiyacı olmayan dâim ve kaimdir.
6-Vahdaniyyet: Ulûhîyyetinde, Rübûbîyyetinde ve herşeyinde şeriki, ortağı asla olamaz.

Subûti Sıfatlar

ALLAHÜ Zܒl-CELÂL’in Zât-i Âlisine mahsus sıfatları olup esmâü’l-hüsnânın zâtî subûtî kısmını oluşturur.
ALLAH Teâlâ ile kâinât arasındaki münâsebetleri ve özellikle Rabbü’l-âlemin ile abdi (kulu) arasındaki ilgi ve alâkayı bildiren Sani’ (sanatını icr⒠eden) nin mânevî- subûtî sıfatlarıdır.
Sabit, ısbatlanmış ve anlaşılmış sıfatlardır:

1- Hayy: ALLAH Teâlâ diridir.
2- Alîm: ALLAH Teâlâ bilendir.
3- Semî’: ALLAH Teâlâ işitendir.
4- Basîr: ALLAH Teâlâ görendir.
5- Kadîr: ALLAH Teâlâ herşeye gücü yetendir.
6- Mürîd: ALLAH Teâlâ dilemesinde mutlak tektir.
7- Mütekellim: ALLAH Teâlâ kelâm eden, konuşandır.


Fiilî Sıfatlar

Hânefi (amelde imâmımız) -Mâtürîdî (i’tikadda imâmamız) anlayışında olanlar;
ALLAH Teâlâ ile kâinât ve insan ilişkilerini ifâde eden sıfatları kadim kabul ederek Zât-ı İlâhîyye’ye nisbet ederek tekvîn (yaratmak oluşturmak, yapmak) terimi ile ifâde etmişler ve bunu subûtî sıfatlara 8. Sıfat olarak eklemişlerdir.
Rabbü’l-âlemin Kaza-Kader, İrade ve Meşiyeti (dilemesi) ile sistemini var edip adâletle saltanatını sürdürmektedir.
İnsanoğlunu, sınırlı ve sorumlu olan akıl ve seçenek yapma (tercih) imkanlarıyla imtihan yapmaktadır.
İhtiyarî fiillerinden iki âlemde de sorumludur.
Kur’ân-ı Kerîm bunu baştan başa her kademedeki akıllara anlatmaktadır.
Pek çok münâkaşa ve problem yaşanmasına rağmen akl-ı selim sahibleri insanın aklı, fikri, dilemesi ve fiillerinin, sınırlı ve sorumlu olduğunu anlar.
Hanefi-Maturîdî sistemde;
Kader: Kâinâtta olacak herşeyin yaratıcı olan ALLAH Teâlâ tarafından ezelde bilinip takdir edilmiş olmasıdır.
Kaza ise zamanı gelince hayat sahnesine çıkmasıdır.
İnsana herşeyi veren ALLAH Teâlâdır.
Hakk ve hayr ile bâtıl ve şer ikililerinden birisini seçme ve ihtiyarî fiille uygulama imkanını insanoğluna tanıyan Rabbü’l-âlemin’in, bâtıl ve şerre rızası yoktur ve yasağı vardır.
Hakk ve hayra ise rızası olup yapılması için emri vardır.
İmtihan da budur...
Bu imtihan öylesine kişisel ve özeldir ki hiçbir nefs bir başkasının imtihanını ve hesabını veremez.
Geçmişin kader konusundaki münâkaşaları teorik (nazarî) olup, pratikte ise önemli olan neticedir.
Bu şehirde binlerce anahtar vardır.
Ancak biz, bizim evimizin kapısını açacak anahtarı temin etmeliyiz...
Biz kulları olarak; Fakîr, Âciz, Zelil ve Âliliz.
ALLAH Teâlâ ise hazır- nazır ve murakıb olarak bizim hayrımızı murad edendir.
Bütün hücre ve zerreler ALLAH Teâlâ’yı;
heran, her yer ve her halde tesbih etmektedir:
İnsan sûretinde yaratılan ve aklı olan her insan, enfüsü (iç) ve âfâkı (dış) seyrederse görür ki bu hayatta yaşarken, ölümsüzlük sırrına ulaşabilmek için Habibullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in MUHAMMEDÎ oluş şuûruna kavuşmalı, sıla etmelidir.
İnsan için seçme ve imtihan olma sınır ve sorumluluğu vardır. Seçeneklerini hakka ve hayra kullanıp İlâhî davayı (tevhid) ve Nebevî Dâveti (tebliğ) duyan ve uyanlar ile geri kalan tüm sistem:

--- “Görmezmisin ki göklerde olanlar ve yerde olanlar, güneş, ay, yıldızlar, dağlar, ağaçlar, hayvanlar (debelenenler) ve insanların bir çoğu (hakkı ve hayrı tercih edenler) ALLAH’a secde ediyor; bir çoğunun (bâtılı ve şerri tercih edenlerin) üzerine de azab hakk olmuştur (hak etmişlerdir) ALLAH kimi hor ve hakir kılarsa, artık onu değerli kılacak (ikrâm edecek) bir kimse yoktur. Şüphesiz ki ALLAH dilediğini yapar...” (Hacc 22/18)

Elbette akıl, şuûr ve imkan sahibi olan insan ve cinler seçim yaparak imtihan olurken; imkan verilmeyen herşey, herşeyce RABB’ısını tesbihine devâm etmektedir.
Yaratılış gayesine uygun ve kuralları sabittir.
Serçe, hep serçece; gül, gülce; demir, demirce...
Herşey, herşeyce...
Herkes, herkesce...


--- “Yedi gök, yer ve bunlarda bulunan herkes O’nu tesbit etmektedir. O’nu hamd (övgü) ile tesbih etmeyen hiçbirşey yoktur. Ne varki siz onların tesbihini anlamazsınız. O, hâlimdir, bağışlayıcısıdır.” (İsrâ 17/44)


Cansız sanılan atomun çekirdeği etrafındaki sonsuz döngü ve tesbih sesini dinle...

Azîz kardeşim,
Muhakkak ki bizler sıradan insanlarız.
Allâme-i cihân olmak için değil de RABB’ımıza kulluğumuzu; emir ve murad edildiği, Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in tebliğ ve tatbik ettiği gibi yapabilmenin ilmi, iradesi, idraki ve iştiraki için canla başla çabalıyoruz...
Bizim yaptığımız; âhir zaman şartlarının; dini, dünyası ve âhireti konusunda insanların akıllarını ve gönüllerini karıştırdığını ve canlarından bıktırdığını görerek mütevâzi ve Muhammedî bir müslim ve mü’min olarak; bilebildiğim, bulabildiğim, duyabildiğim, görebildiğim ve anlayabildiğim kadarıyla ALLAH Teâl⠑nın rızası ve Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimizin gönül hoşnutluğunu temin için hasbî hizmet azmimizi arzdan ibârettir.

Maddî- mânevî çileli bir hayat yolcusu ve aşk mübtelâsı olarak özellikle ve mutlaka Kur’ân-ı Kerîm ve sahih hadisi şerîflere bağlı kalarak,
ALLAH Dostlarının bizlere mîrâs bıraktıkları ve ulaşabildiğimiz her eserden arının çiçek özü topladığı gibi, geleceğin İlâhî Âşıklarına:
“HAKK’ ta, HAKK’ tan, HAKK’ a, HAKK’ la” düstüruyla tıpkı bir elektrik direği gibi el ele ve gönül gönüle Nur-u Muhammed’i taşımaya hasbî hizmet inancı ve hâliyle takdime çalıştım...

Ben; tek başıma dağlarda hebâ olmaya mahkûm bir damla, şeytânın ve nefsin hevâsı elinde oyuncak ve netice olarak içimdeki emânete hâin ve dışımdaki ni’mete zâlim birisi iken beni gaflet uykusundan uyandıran ve MUHAMMEDÎ deryaya kavuşturan herkese ve herşeye medyûn-i şükrânım...
Bu, bir inanç, anlayış ve şuûr işidir.
“Semiğnâ ve ateğnâ yâ Rabbenâ! İyyake na’büdü ve iyyake nestain yâ Rabbenâ!”
“Ben”lik, i’tirazdır! “Biz” ise, rızadır...
“Biz” buyuran Sahibimiz ve herşeyimiz Habibullah (sallallahu aleyhi ve sellem) dir.
“Biz Ak Deniz”inde “Ben” damlasını arayıp soran zavallıya Ak Deniz’in cevâbı: “Biz Muhammedîyiz... Senin aradığın “Ben”damlası dağlardaki türkü idi... Sahilde sıla buldu ve Muhammedî oldu Elhamdülillahi Rabbü’l-âlemin!” olacaktır.
Unutma!.. Yaşamın şakası ve mühlet vermesi yoktur...
Anladığımız kadarını yaşarız...
Az ve öz ile Muhammedî oluş şuûruna ulaşabiliriz.
Gerisine Sahibimizi ve Rabbü’l-âlemin’imizi vekil ederiz...

Bu satırları karalarken ben de sizlerle birlikte neler öğrendim neler...
ALLAHÜ Zܒl-CELÂL tıpkı insanın nabız atışı gibi sonsuz küçük zaman içinde “Küllî şeyi” yok eder ve var eder.
Birşeyi iki kere kullanmaktan münüzzehtir.
Bir nefes önceki sen, değilsin sen...
İyi düşün...
Hiçbir şey, bir önceki şey değildir...
Herkes ve herşey her an yepyepi bir nesl-i cedid...
Çok bilmek mesele değil.
Muhammedî Metodun esaslarını aklımız kadar anlayıp hemence uygulamak önemli olan...
Dikkat etmeliyiz ki nefsin mayasında imtihan gereği; heran, her yer ve herhalde; haktan ve hayırdan, bâtıla ve şerre kayıcılık özelliği vardır.
Tıpkı akan suyun daha aşağısını bulunca akıverdiği gibi, kaşla göz arasında akıp gider...

Nefs; gizli arzu, heves ve hükmünü çaktırmadan icr⒠ettiriverir.
En fazîletlisi ile en rezili karmakarışık ve iç içe girmiş olan dünya lezzetleri; geçici ve sonucu kesinlikle acı olduğu ve yenilenmezse bıktırıcı ve saldırıcı yaptığı halde nefs; kandırıcı arkadaşı (şeytân) nın teşvikiyle her an fırsat kollar durur...
Bunları ümitsizlikle söylemiyorum!
El İblâs: Şaşkınlık içinde ümit kesmedir.
İblis ise ümitsizliğin ta kendisidir...
Bizler ise hamdolsun Muhammedîyiz.
4 unsur (Toprak, Su, Ateş, Hava) ve letâiflerimizi tevhid üzere tutan Kâhrullah’ı biliriz...
Mü’miniz; ni’mete şükreder, derte sabreder, âdil hükmeder ve hakkı söyleriz.
Kalble tevbe ve dille istiğfâr ederiz.
Rabbü’l-âlemin’e şükretmekteki eksiklik ve âcizliğimizin idraki olarak hamdimizi arzederiz.
Onun için İslâm’ın 5 şartı gibi (Elhamdülillahi) ile başlayan 5 sûre-i şerîfeyi (Fâtiha, En’âm, Kehf, Sebe’, Fâtır) Muhammedî hamd ile meşkederiz.
Denaet (alçaklık), gaflet, cehâlet, dalalet ve ihânet ehlinin zulmünden kurtarıp Muhammedî Şuûra ulaşmamızı ilhâm, izin, inâyet, ve hidâyet edişinedir hamd meşkimiz...

--- “Bizi zâlimler topluluğundan kurtaran ALLAH’a hamd olsun!” (Mü’minun 23/28) deriz...

Cennetteki Muhammedîlerin; kıldan ince kılıçtan keskin imkanla tevhid İmtihanı olan sırat-ı müstakîm sıratını geçtiklerinde “Bizden tasayı gideren ALLAH’a hamd olsun!”

--- “... Bizi buna (cennet ni’metine) kavuşturan ALLAH’a hamd olsun...” (A’râf 7/43 bkz.). “... Bize verdiği sözde sadık olan ve bizi dilediğimiz yerinde oturacağımız bu cennet yurduna vâris kılan ALLAH’a hamd olsun. Sâlih amelde bulunanların mükâfâtı ne güzelmiş!”
Hamdlerini, ruhen duyup; kalben, nefsen ve lisanen iştirak ederiz...

Delikanlı bir genç gibi duran, yaşlanmayan ve uslanmayan nefsimizin MUHAMMEDÎ Metodla öğretim ve eğitimine önem verip; Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’e, İlmullaha, Tâatullaha, Haşyetullaha, Muhabbetullaha, Mârifetullaha ve İhsânullah olan Rızaullaha kendi rızasıyla; İlim, İrade, İdrak ve İştirakle kavuşmasını temin ve tekemmül için her nefeste çabalar ve kontrol ederiz...

EL HAYYU’l-KAYYUM (celle celâluhu) (çok faâl, mutlak idrak sahibi ve kendi Zâtıyla kaim diri) olan Rabbü’l-âlemin’i hazır, nazır ve murakıb bilen mü’minler olarak:

--- Resûllullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “Euzu Billahi mine’ş- şeytâni’r-racim min hemezâtîhi (: Şeytânın vesvese, dış sokuşturması, dürtüştürmesi ve tuzaklarından) ve nefhahi (: iç üfürmeleri) ve nefsihi (: bizzât kendisinden ALLAH’a sığınırım)” buyurduğu gibi söyleriz. (Tirmizî, Mevâkid 66-2/10; İbni Mâce, İkâme 21-265,266)
--- “Euzu bike Rabbi en yehduruni: Yanımda bulunmalarından RABBim Sana sığınıyorum” (Mü’minun 23/98) âyeti celîlesiyle diyoruz.

Elbiseleri kefenleri olan ölüler halindeki inadî câhillerden ve şeytânın yandaşlarından da RABBımıza sığınırıyoruz.
Zîrâ İblisi, takvâsız ilmi, şerefsiz şeytân yapmıştır.
Mütevâzı Muhammedîler olarak emredilenleri i’tidal üzere yerine getirmeye çabalarken Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in kullukla ilgili;
Akvâline, Amellerine Ahlâkına ve Hallerine ulaşmayı maksad ve hedef biliyoruz.
Bunun için de Bedenimizi Terbiye, Nefsimizi Tezkiye (temizleme) Kalbimizi Tasfiye (arıtma) ve tıpkı cam bir ampülün üstündeki lekeler gibi islenmiş olup içine emmeden aslî paklığını yüzeysel olarak yitirmeye yüz tutmuş Ruhumuzu, gerçeği olduğu gibi gösterebilmesi ve HAKK’ın Tecellîsine uygun hale gelmesi için cilâlayıp Tecliyesine canla başla tevhid (i’tidal) üzere Muhammedî Tasavvufla uğraşıyoruz.

Bu “Bel┠bazarında ne alıcı ne de satıcıyız, geçerken uğradık. Çırılçıplak, pak ve bebek olarak girdiğimiz bu çile çarşısından yine çırılçıplak, pak ve dede olarak çıkmaya azmimiz ve duamız vardır.
Nefsimizin kendi traşını önüne indirip, saçı ve suçu ak mı kara mı görsün diye, âcizâne çalışma çabamızın sonucu tevhiddir...

http://www.muhammedinur.com/modules.php ... e&pid=4236
Resim
Kullanıcı avatarı
Tahiri
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 649
Kayıt: 09 May 2007, 02:00

Mesaj gönderen Tahiri »

safa-merve yazdı:Resim
Zü'l-Celâli ve'l İkrâm (celle celâlihu):
Allah, (azze ve celle) Celâl, Azamet, Şeref, Kemâl Fazl-ı Kerem ve İkrâm Sahibidir. Her şeyin önünde boyun eğdiği yüce Varlıktır ki O, bütün varlıklarına her an türlü türlü ikramlarda bulunur. Celâl ve ululuk sahibidir. İkram ve ihsan edicidir. Hürmet ve saygıya yegâne lâyık ve tüm büyüklüklere sahip olandır. Celâl; büyüklük, ululuk manasınadır. Büyüklük alâmeti olan ne kadar kemâlât varsa hepsi Allah'a (azze ve celle) mahsustur. Mahlûkattaki kemâlât, O'nun kemâlinin zayıf bir gölgesi ve işaretidir. Mahlûkat üzerine akıp taşmakta olan sayıya gelmez, sınır kabul etmez nimetler hep O'nun ihsanı ve ikramıdır. O nimetlerin zerresinde olsun hiç kimsenin hakkı yoktur
...


"Büyüklük ve ikram sahibi Rabbinin Adı yücelerden yücedir."
(Rahman Suresi 78. Âyet Meali)

Ey bütün nimetlerin Sahibi olan Allah'ım!
Ey gerçek ihsan sahibi olan Allah'ım!
Ey gerçek fazl-ı kerem sahibi olan Allah'ım!
Ey gerçek âzamet Sahibi!
Ey gerçek ikram Sahibi!
Ey Zü'l Celal-i Ve'l İkram!
Ey Allah!
...
İhsanının ve ikramının sonu yoktur Allah'ım!
Sınırsız ve sonsuzdur nimetlerin!
Celal ve İkram Sahibisin Sen!
Sofran açıktır her an!
Müminde kâfir de rızıklanır bu sofradan!
İkramın dostlarınadır ancak, ey Zü'l Celal-i Ve'l İkram!
Sonsuz ihsanından ve ikramından bizi de nasipdar eyle!
Ya Ya Z'ül Celal-i Ve'l İkram!
Ya Allah!
Kerem ve ihsan Sahibisin Sen!
Bütün Azamet ve ikramlar Sana aittir!
Nimetini herkese, ikramını dostlarına Sunarsın!
Ya Z'ül Celal-i Ve'l İkram!
Ya Allah!
Dostun kıl bizi!
İhsanının ve ikramını esirgeme bizden!
...
Kayıp bir koru içinde yolunu şaşırmış bir serçe gibiyiz şimdi,
İhsanına muhtacız Allah'ım!
İkramına muhtacız!
"Nefsin arzuladığı her şey"i Sunduğun Cennetine al bizi Rabb'im!
İkramınla bizi altından ırmaklar akan Cennetine al!
"Yapılan ikramın son derece ihtişamlı olduğu" Cennetine al bizi Rabb'im!
"Yemişleri ve gölgelikleri sürekli olan" Cennetini ikram eyle bize!
Bize Allah'ım;
Cennetine girecek ameller yapmamızı nasip eyle!
Ne kadar günahkâr olsak da;
Tevbe edecek güç ver bize Rabb'im!
Tevbemizi kabul eyle Dergâhında!
Z'ül Celal-i Ve'l İkram Adının hürmetine ya Rab!
İkramını ve ihsanının esirgeme bizden!
Bizden rahmetini esirgeme!...


"Ancak azamet ve ikram sahibi Rabbinin zâtı bâki kalacaktır."
(RahmanSuresi 27. Âyet Meali)
...
Ey âzamet ve İkram sahibi!
Ey Z'ül Celal-i Ve'l İkram!
En bahtsız günümüzde sabr-ı cemil ikram eyle bize!
Ve ikram eyle Yüce Adının güzelliğini kalbimize!
İkram ettiğin gibi ilmi Ali'ye; (r.a)
Bize de Seni bilecek ilim ikram eyle!
Ebubekir'e (r.a) cömertlik ikram ettiğin gibi Allah'ım!
Cömertlik ikram eyle bize de!
Z'ül Celal-i Ve'l İkram Adınla Rabb'im!
Ömer'in (r.a) etrafa haşyet salan imanından ikram eyle!
Ve Osman'ın (r.a) edebinden ikram eyle bize;
Ya Z'ül Celal-i Ve'l İkram!
Müeddep kullarından eyle bizi!
...
Resulullah'ın (sallallahu aleyhi ve sellem) diliyle şahitlik ederim şimdi Sana.
"Allahumme ente's Selâmu ve minke's Selâmu tebârekte yâ Zü'l Celâli Ve'l İkrâm!"
"Ey Allah'ım!
"Sen Selamsın ve Selam Sendendir!. Sen yücesin! Ey Celal ve İkram Sahibi!"
...
Dostluğuna muhtacız Allah'ım!
Senin Kapına gelen boş dönmez!
Mahrum edilmez senin Kapına gelen!
Bize dostluğunu bahşet!
İhsanını bahşet bize Allah'ım!
Z'ül Celal-i Ve'l İkram Adınının hürmetine;
İkramda bulun bize ‘o dehşetli gün' de.
‘O dehşetli gün'de Allah'ım!
‘Arşın gölgesinde gölgelenenlerden' eyle bizi!


Âmin! Âmin! Âmin!
V'el Hamdülillahi Rabbi'l Âlemin!



Neşe Kutlutaş
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen nur-ye »

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمـَنِ الرَّحِيم

" Ve alleme Âdeme'l- esmâe küllehâ.....:Âdem'e bütün isimleri öğretti....."
(Bakara 2/31)

Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): " ALLAH (cc)'ın 99 ismi vardır. Kim bunları ezberlerse cennete girer. ALLAH tektir, teki sever." buyurmuştur.
(Ebu Hureyre (ra) dan; Buhârî, Da'avât 68; Müslim, Zikr 5-2677; Tirmizî, Da'avât 87-3502)
Resim
Kullanıcı avatarı
anlamak
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 546
Kayıt: 12 May 2008, 02:00

Re: Zü’l- Celâli Ve’l- İkram!

Mesaj gönderen anlamak »

Allahümme salli ala seydina muhammedîn abdike ve nebiyyike ve rasûlike nebiyyil ümmiyyil ve ala alihi ve sahbihi ve ehl-i beytihi. Ya Rabbül âlemin. Selâmün aleyküm.

Allah gecelerimizi gündüz eylesin Hakkta ve hayr da buluştursun!
Bizi Rasûlullah Sallallahu aleyhi Vesellem Efendimizin;
TEVBE BİZ-BİRliğini
DUA BİZ-BİRliğini
RIZABİZ-BİRliğini
ŞEHÂDET BİZ-BİRliğini
BİLİp, BULup, OLup da YAŞAyANlardan KILsın!..
İnşâallah…




Âminnnn İnşaallah
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/anlamak.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Re:

Mesaj gönderen nur-ye »

nur-ye yazdı: Yazılan tüm kelimeler, Dua niyetiyle Ya Zü’l- Celâli Ve’l- İkram (celle celâlihu)un huzurunda kabul olanlardan olsun...İNŞAALLAH!


Âmin! Âmin! Âmin!
Resim
Cevapla

“Kul İhvani Divanında Esmalar” sayfasına dön