8.12. ALLAH (cc) ve EL RAHMÂN (cc)ESMÂ ZEVKİ

Cevapla
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

8.12. ALLAH (cc) ve EL RAHMÂN (cc)ESMÂ ZEVKİ

Mesaj gönderen nur-ye »

ÖZ TASAVVUF

Resim

8. BÖLÜM: ALLAHÜ ZÜ'L-CELÂL

Latif YILDIZ

8.12. ALLAH (cc) ve EL RAHMÂN (cc)ESMÂ ZEVKİ

ALLAH İsmi Celîli öylesine kapsamlıdır ki her hususu içine alır. (Elif-Lâm-Lâm-Elif -(yazılmayan, okunan) -He)

Elif: EHADİYYET: Hakikatlerin öz hakikati. Kendi özünde, yüce Zâtında mücerred (tek, tecrid edilmiş, soyulmuş, çıplak), sırf, mutlak Zâtîliğinde isimsiz, sıfatsız, târifsiz bilinemezlikte tek ve eşsiz oluş.
Hiçbir nisbet ve işâret söz konusu olamaz Ulûhiyyet perdesidir...
Zâtındaki mutlakiyyettir.

Lâm: CELÂLÎYYET: EL AZÜZܒl-AZÎMܒl-CEBBÂR (celle celâluhu)’nun Azametini ve EL KADÎR (celle celâluhu)’nun küllî şey’e kudretini izharıdır.
Zܒl-CELÂLÎ VE’l-İKRAM (celle celâluhu)’dur.
Subhânî sistemdeki en yüce tecellîdir.
EL RAHMÂN (celle celâluhu)’nun Rahmâniyyeti ile küllî şey’e şâmildir.
Emrullah’daki Celâlîyyettir.

Lâm: CEMÂLÎYYET: EL ALÎM (celle celâluhu), ilmiyle küllî şey’i muhit ve EL LATÜFܒl-HABÎR (celle celâluhu), küllî şeyden haberdâr ve küllî şey için EL RAHÎM (celle celâluhu) Rahîmiyyeti ile lûtfu ikrâm ve ihsân edicidir.
Rızaullah ve Cemâlullah ise zirvesidir. Muradullahdaki Cemâlîyyettir.

Elif: (Lâ’nın çekeri, yazılmadan okunan) KEMÂLÎYYET: Mutlak kemâl Zâtına mahsus olan ALLAH Teâlâ kulluk imtihanında kemâlâtı emretmiştir.
Kulun her nefesi yeni bir nefes ve yeni bir tekemmüldür.
Kulun her tekemmülü ise yeni bir tecellîdir.
“Kûn fe yekûn” tezgâhı her nefes çalışır.
Nefeslerin sayılı olması Şe’enullah Şehrindeki şehâdet sûresidir. Onun için her nefesin tevhidi vardır!
Şimdinin tevhidini söylersek: “Lâ ilâhe illâ ALLAH” desek daha bitmeden o gider ve yeni şimdi gelir...

He: Hüve: Hu: HAKKANİYYET: ALLAH Teâlâ Zâtında ve mahlûkatında doğru ve âdildir.
EL HAKKU’l-ADLܒl-AZÎZ (celle celâluhu) izzet sahibidir.
Zâtı itibariyle azîz, kıymetli yüce ve uludur.
Bu ise Ulûhiyyet hakkıdır.
Zât-i HAKK’ın, Hakk-ı ZÂTΒdir.
Kulluğun, Fakriyet-Acziyyet -Zillet-İllet v.d. vasıflarının tümünün tersine ve fazlasına ALLAH Teâlâ zâten sahibdir.
“HU”esmâsı yüce bir esmâdır. Hülasadır.

ALLAH İsm-i Şerîfi; Vâcibü’l-Vücûd (Varlığı Zâtî itibariyle zâten lâzım ve lâyık olan) ALLAH (celle celâluhu) dâim-kaim var olan tektir.
İzâfi Varlığın, Varından Var edicisidir.
Halkın tüm; Eşyâ-Esmâ-Sıfat ve Zât Özellik, Vasıf, Fiil ve Dilemelerini dahi kapsamakla beraber Zâtına ait tüm hususları da kapsar.
Özünde Zâtendir.
Bildirdiği kadar bilinir ve naklsiz akılla O’nu arayışların sonu hüsran olur.
Zâtullahın EL Zâhir zuhûru normal şartlarda aklı durdurur.
Şunu çok rahatlıkla söyleyebiliriz ki gözüken mevcûd; izâfî (geçici, gel-geç, iğreti), cismi görünümlerdir ve gerçek VÜCÛD asla değildir.
Mevcûdâtın birliğini Vahdet-i Vücûd sanmak ise nakle ulaşmamış aklın kendi ürünüdür.

EL RAHMÂN ismi celîli ise; ilâhî sıfat ve kemâlleri kapsar. Celâlîyyetle ikrâm eder.
İncir meyvesinin bunaltıcı sıcakta olgunlaşıp bal baklava gibi tadlanmasından tutun da doğuran her canlının canhıraş cığlık ve acılarının ardından yavrusuna olan büyük merhamet ve sevgisine kadar...

EL RAHMÂN (celle celâluhu) ismi El Ahad, El Vahid, El Ferd, El Hayy, El Azîz v.d. gibi Zâtî isimlerden olmayıp El Alîm, El Kadîr, v.d. gibi sıfatî isimlerdendir ve kendi özünde 7 sabit sıfatı (Sıfat-ı Sübûte) kapsar.
Hayatın var oluş sebebi Merhametullahtır, bu âlem ise rahmânî hayatın tecellî tezgâhıdır.

EL RAHMÂN: Elif-Lâm-Ra-Ha-Mim-Elif (çeker) -Nun... Harflerini Sıfat-ı Sübûte Kabları (bardakları) gibi düşünüp zevkedebiliriz:

1-Elif-Hayat: EL HAYY (celle celâluhu): Herşeyin Hayy’lığı (diriliği), mutlak ve Zâtında HAYY olan ALLAH (celle celâluhu)’dandır ve dilediği kadar devâmlı ve vardır.
Dirilik öylesine önemli ki cansız tuzu yiyen canlı, özünde dirildiğini görür.
Can dediğimiz; cansızı, canın parçası kılan oluşumun adıdır.

2-Lâm- İlim: EL ALÎM (celle celâluhu): İlmiyle Küllî şey’i mühit olan ALLAH (celle celâluhu)’dan kelâmullahKur’ân-ı Kerîm’den ve Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’den akla yüklenen kadar kulda zuhûru vardır.
Âlemde olan Âdem’dedir.
İlim, ma’lûma tâbi’dir.
Yoksa ütobiktir. (hayalcidir.)

3-Ra-Kudret: EL KADÎR (celle celâluhu): Azamet ve kudretiyle küllî şeyin kaderini takdir ve kaza (icrâ’) eden ALLAH (celle celâluhu). Havli (potansiyel güc) ve kuvveti olandır.
Lâ havle velâ kuvvete illâ billâhi’l-Âlîyyü’l-Azîm.

4-Ha-İrade: EL MÜRÎD (celle celâluhu): İrâde, meşiyet ve emirde Mutlakiyyeti olan ALLAH (celle celâluhu) dilemesi ve iradesiyle küllî şeye, küllî şekilde hâl verir ve alır.
İnsana yansıması irade-i cüz’iye kadardır...

5-Mim- Sem’i: EL SEMΒ (celle celâluhu): Mutlak duyucu ALLAH (celle celâluhu).

6-Elif- Basar: EL BASÎR (celle celâluhu): Mutlak görücü ALLAH (celle celâluhu).

7-Nun-Kelâm: EL MÜTEKELLİM (celle celâluhu): ALLAHÜ Zܒl-CELÂL kelâm, Kelâmullah olanKur’ân-ı Kerîm’i elimizdedir.
(KÛN!) kelâmı mevcûdatın oluşumudur.
Kaf, Nun’a varmadan “fe yekûn oluverdi!” olur.
Nun ise Nurullahın mevcûdattaki zuhûru kâinâtın sûret ve sîret hokkası ve kabıdır.
Ulûhiyyet ve Ubûdiyyet arasındaki bağı akıl sağlar.
Aklı olmayanın hiçbir şeyi olmaz.
Akıl, sistemin Sahibini ve Ustasını eserlerinden bilir, tanır, inanır ve Emrullah’ı yaşar...
Resime bakar, ressamı görür.

Bu yedi sübûti sıfatın insanoğlunda ve mahlûkatta tecellîsi ise:

1-Hayat:

ALLAHÜ Zܒl-CELÂL’in Zâtına mahsus olan mutlak hayattır.
Halkedilen herşeyin kendi nefsi için varlığı hayatıdır.

Mahlûkatta hayat:
a-) İnsanı kâmillerin hayatı: El Hayy (celle celâluhu)’nun halk edilenlerdeki en mükemmel ve mürekkem tezâhürüdür. Resûller, Nebîler ki İlliyyunlar, Mukarrebunlar, Müheyminler, Seçilmişler, Mustafeynler...
b-) Normal imtihan içinde olan insanlar ve cinler... Bunların tam Hayy olmaları; tevhidi tercih ve tekemmül için gayret ve sabırlarına bağlıdır.
c-) Hayvanlar: Kendi özlerine programlanıp fıtraten yüklenen hayat tarz ve tavrını yaşarlar... Köpek, köpekçe ve koyun, koyunca...
d-) Bitkiler: Bunlarda emredileni sergilerler..Çınar, çınarca. Yosun, yosunca.
e-) Cansız gözüken cisimlerin de hayatları, sınırlı ve görevleri vardır. Kâinâttaki tüm mahlûkat, sistemin ustası ve Sahibi olan Rabbü’l-âlemin’i kendi dilince tesbih etmekte “Sebbeha!” ve: “Ben burada ve görevimin başında, kaderimin yörüngesinde, tesbih edip yüzüyorum işte!” demektedirler.
Eşyâ (şeyler) dan yükselen “Yâ Hayy (celle celâluhu) !” nidâsı (esmâ), sıfat yoluyla Zâta ulaşır...
Ve eşyâ kendi özünde diridir...

2-İlim:

Zâtî, aslî ve küllî (mutlak) ilim El Alîm (celle celâluhu)’ya aittir. Mahlûkatta zuhûru ise; hayvanlarda özel iç güdü ve hayatını sürdürecek kadar fıtraten lâzım ve lâyıkı kadardır. İmtihanla mükellef (insan ve cin) lerde ise; verilen akıl nuru kadar asgarî, zarurî ve tasdikî ilimi bilmesi için gerekli imkan sağlanmıştır.
Ve karşılığında imtihanı başarma tercihi, gayreti ve gereğini yapma çabası istenmiştir.

Resim--- “Ölü iken dirilttiğimiz ve kendisine insanlar arasında yürüyebileceği bir nur (ışık, akıl) verdiğimiz kimse, karanlıklar içinde kalıp ondan hiç çıkmayacak durumdaki kimse gibi olur mu? İşte kâfirlere yaptıkları böyle süslü gösterilmiştir.” (En’âm 6/122)

Cenne: Arabça’da iyi-güzel-hoş şeyleri örtmektir. Cennet, can, cenin v.s.
Kefere: Arabça’da kötü-pis-çirkin şeyleri örtmektir.
Kâfir, küfür, kefere v.s.
Kâfir; öylesine gafil, câhil ve kötü tercihi itibariyle sapık kimsedir ki kendi varlığı ile varlığın aslı ve ustası olan ALLAH Teâlâ’yı örttüğünü sanan ve söyleyen Firavun’dur...

3-İrade:

Şüphesiz ki mutlak ve Zâtî irade EL HAKK (celle celâluhu)’da; nisbî, izâfî ve cüz’î irade ise imtihanla mükellef emâneti taşıyanlardadır (İns ve Cin).
İrade ilimle tanışan aklın, nakle ulaşıp Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’e teslim ve tâbi’ olup edebiyle edeblenip ilâhî istikamete meyli ile başlar.
İlgi ve âlâka duyar, nefsin kalbî yakınlığı artar, temizlik derdine düşer, kalb mâsivâ sevgisinden arınıp (tasfiye), bunlara sebeb sevgi yurdu (hubb) olunca tatmîn olan nefs, El Vedûd (celle celâluhu)’dan “Vüd”de (yakinî dostluk sevgisine) ulaşır.
Bu mayanın hamuru kabartması ve tekneden taşar hale getirmesi ise ilâhî aşktır, Aşk...
Aşkın sebebi Azametullah (hüşû’) ve Kudretullah (hüzû’)’a gark oluştur...

4-Kudret:

Kudreti Zâtî sübûti ile sabit olan EL KADÎR (celle celâluhu), kullarına lâzım ve lâyıkınca, kabiliyet ve isti’dâdınca ve kaderince gereken nisbî kudret yansıtmayı bahşetmekte ve lûtfetmektedir. Onun için:
Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “Lâ havle vela kuvvete illâ billahil âlîyyi’l-Azîm: hasenâtı yapmak ve seyiatı yapmamak için gereken havl (potansiyel güç) ve kuvvet (mevcûd güç) aslen ve zâten Âzim (ulu) olan ALLAHÜ Zܒl-CELÂL’dedir” buyurup O’nu vekil ediniyor...
Ve bize emrediyor.

İmkanla imtihanı başarabilmek için sınırlı, sorumlu, izâfî, nisbî ve cüz’i kudretle donatılan insan bu gücü; ya mûti (itâat eden) olup evliyâlık veya asî (isyân eden) olup eşkiyâlıkta kullanmakta ve imtihan olmaktadır.
Muradullah, Kudretullahla, Emrullaha olup, âleme ve âdemoğluna iner.
Azametullahla, denetlenir ve Merhametullah veya Adâletullahla hesabı görülür...

5-Kelâm:

ALLAHÜ Zܒl-CELÂL’in Zâtî izzet makamından olunca; mahlûkatın “Mim”i, akledilenlerin mayası ve mânâsı olur.

Resim--- “Birşeyi yaratmak istediği zaman O’nun yaptığı “KÛN: ol!”demekten ibârettir. “Fe yekûn: hemen oluverir” (Yâsîn 36/82)
Resim--- “Sonra duman halinde olan göğe yöneldi, ona ve yerküreye: “İsteyerek veya istemeyerek, gelin!” dedi. İkisi de: “İsteyerek geldik!” dediler.” (Fussilet 41/11)
Resim--- “Ey ehl-i kitâb! Dininizde aşırı gitmeyin ve ALLAH hakkında gerçekten başkasını söylemeyin. Meryem oğlu İsa Mesih, ancak ALLAH’ın Resûlüdür, (O) ALLAH’ın Meryem’e ulaştırdığı “KÛN: ol!” kelimesidir; O’ndan bir ruhtur. Şu halde ALLAH’a ve Peygamberine imân edin...” (Nisâ 4/171)

Tüm mahlûkat: “Emredilip, fıtraden önümüze programlanan görevleri yapacağız!” dediler.
İnsanın hissedebildiği veya akledebildiği mahlûkat, ALLAH Teâlâ’nın kelimesi (kelâmı) dir.
Mahlûkat; İlmullah’da bulunan mânâların (a’yân-ı sabite sîretlerinin) sûrete bürünmüş halleridir.
Cisim giyen canlardır...
A’yân-ı sabite ise; insanın hakikati ve ömrünün özeti ve tohumudur.
Dünya bardaklarına dolacak usâre, öz, mayadır.
Kelâm ALLAH Teâlânın Rübûbiyyet makamından izhar buyurulursa, kudsiyyet yolu ve ünsiyyet dili ile vahiy ve mukâleme olur...
Kur’ânda pek çok âyet var...
Her iki halde de Rabbü’l-âlemin’in kelimeleri sınırsız ve bilinemezdir:

Resim--- “De ki: “Eğer RABB’imin sözlerini yazmak için deniz mürekkeb olsaydı, kesinlikle RABB’imin sözleri tükenmez; deniz tükenirdi, bir misli de yardımcı getirsek bile!” (Kehf 18/109)
Resim--- “Eğer yeryüzündeki ağaçlar hep kalem olsa, deniz de mürekkep olsa arkasında da yedi deniz (mürekkeb olup kendisine katılsa) ALLAH’ın sözleri (Kelimetullah) tükenmez. Gerçekten ALLAH AZÎZU’l-HAKÎM’dir.” (Lokman 31/27)

Kelâm; ALLAHÜ Zܒl-CELÂL’in Muhammedî lûtfü olan kerâmeti, keremi ve ikrâmıdır.
İnsan kelâmla hayvanlardan ayrılır.
Bir kelâmla İslâm’a girer veya çıkar.
Tevhidî şehâdetle Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’e teslim olup (Teslimiyyet-İslâmiyyet), ALLAH Teâlâya istikamet ve Kemâlât bulur.
Kelâm: Şerîatta söz, tarikatta sohbet, mârifette zevk ve hakikatta hazzdır.

6-Semî’:

EL SEM’İ (celle celâluhu) mutlak duyucudur.
Zâtî itibariyle dâim ve kaim işiticidir.
Sesden ve sözden münezzehtir.
Aklî izâhı da yoktur bu duyuşun.
Sadece kendi Zâtına mahsus mutlak duyucu olduğu bildirilmiştir.
Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’e sıla edip tâbi’ ve teslim olanlar, İlâhî Kelâmullah’ı 7 letâifin 14 kulağı ile duyunca: “Semiğnâ ve ateğnâ: duyduk ve uyduk!” derler.
Bunlar, Ehl-i Kur’ân olan Muhammedî, Hamîdî, Ahmedî ve Habibîlerdir....

Resim--- “Andolsun ki Biz sana seb’an mine’l-mesanî: tekrarlanan yedi (âyeti) yi ve Kur’âni’l-Azîmi verdik.” (Hicr 15/87)

Kur’âni’l-Azîm: Kelâmullah olup zâtî kelâmdır, mutlak, kesin ve değişmezdir.
Seb’an mine’l-mesanî: ALLAH Teâlâ’nın yedi sıfatı sübutiyyesinin zuhûratlarıdır.

Muhammed (Aleyhi’s-Selâm), Zâtî kelâma mazhar ve muhatab Habibullahtır.
Musa (Aleyhi’s-Selâm) ise sıfatî kelâma mazhar Kelimullahtır.
Diğer seçkinlerin ve insanların ise ilâhî duyuş ve uyuşları; görev, isti’dâd ve kabiliyetlerincedir.
Önemli olan özünden duyuştur ve tümüyle uyuştur...

7-Basar:

Kafa gözünün görüşüdür.
Eserden ustasına uzanan yoldur.
Devrân âlemindekileri ve devredişlerini, seyrân sahnesinde seyrediş; kendisinin de oynadığı ve seyrettiği bir oyundur.
Oyunun özü, son nefesteki şehâdet sözüdür...
Özden görüş olan kalbî basîret ise, naklî verilerle aklî verilerin tevhidi olan ilâhî görüştür.
Basar ve basîreti dürbün gibi düşün...
İster âfâka (muhite), istersen enfüse (merkeze) bak, El Hakk (celle celâluhu)’yu göreceksin.
Yeter ki uyur, uyurgezer ve sarhoş olma.
Muhammedî bir uyanık ol...
Esas körlüğün naklî ilme körlük olan basîret (kalb) körlüğü olduğunu unutma...
Kabuk ve öz dedik diye takılıp kalma...
Seni, beni, onu (mâsivâyı) bırakta “Muhammedî Biz” olup HAKK’a bak...
Subhân (celle celâluhu)’nun sisteminde noksan arama da mükemmeli seyret...
Kendini yorup nefsine zulmetme...

İnsan aklının tanıdığı herşey Rahmâniyyet tecellîsinin zuhûrudur.

Resim--- “O Rahmân, Arş’a istiva etmiştir.” (Tâ Hâ 20/5)

ALLAH (celle celâluhu); EL RAHMÂN (celle celâluhu) ismiyle aklın bilebileceği herşey ve her Hususu İlim, Kudret, Kahr, Azamet, Mâlikiyyet v.d. sıfatlarıyla istîl⒠edip yutmuştur ve muhittir.
Rahmâniyyet; genel, belirsiz ve karışık nimet ikrâmıdır.
Ni’met, ibret ve hikmet karışıktır ve iç içedir.
Rahîmiyyet ise özel (hususî), sırf ve saf ni’met ikrâmıdır. Has ve kâmilleredir.
Bütün bu söylenenlerde aklımızın noksanlığından HAKK’ın kemâline sığınıp eşsiz ve zıdsız olan ALLAHÜ Zܒl-CELÂL’i tenzih ederiz.
Anlayabilmek ve antalabilmek için söylenenlerden El GAFÛR (celle celâluhu)’nun bağışlamasını dileriz.
Teşbihe girmeden Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in sözlerine bakarız.

Ne var ki işin aslını aklımız kadar anlamaz isek hayalî bir inanç içinde bocalar dururuz.
Onun için hükmetmeden sadece zevk ederiz:

Fâtiha Fütûhatı Olan 4 Ana İlâhlık Şartı:

Resim

Bu âlemde küllî şeyin aslı ve özü haktır.
Eşyânın hakikati haktır.
İmtihan sahnesinde eşyâların sûretleri tatbikat yapan askerler gibi mavi elbiseliler ve kırmızı elbiseliler olurlar.
Gül için gübre, temiz ve güzel; insan burnu için, pistir ve çirkindir. Evi ısıtan ve yemeği pişiren ateş cennet, nur ve güzel iken; evi ve canı yakan ateş cehennem, nar ve çirkindir...
Ondandır ki Muhammed (Aleyhi’s-Selâm)’ın mutlak Münâdisi (çağırıcısı) olduğu sırat-ı müstakîm olan ilâhî hidâyet yolu ifrat (maksimum) ve tefrit (minimum) ten ayrı, uzak ve ortalarındaki i’tidal (optimum) yolu olup; adâlet üzeredir.

Muradullah’ın özü cemâldir.
Ancak, cemâl sonuçtur ve meyvedir.
Cemâle ulaşım için Emrullah’ın Celâl Çölünden geçip kemâliyyet (olgunluk) yolunu izlemelisin...
İnsan, celâl içinde kemâliyle cemâle (güzelliklere ve özelliklere) mazhar olabilir.
Bu ise Rabbü’l-âlemin’in kulu olarak şu an içinde bulunduğumuz imkanlarla imtihandır...
“Eşyânın hakikatı haktır” sözümüz askıda kalmasın diye arz edelim ki bu âlemdeki zuhûrat Zâtının iktizası (lâzım ve lâyıklığı) dır. Eşyâ: halkedilenler, zıdlar halinde zuhûr eder ki Subhânî Sırlarla imtihan olabilelim.
Herşey özünün emrinde ve icrâ’cısıdır (uygulayıcısıdır).
Ancak herşeyin özünde aslen ve zâten hakk vardır.
Nasıl mı?
Hidrojen en hafif ve çok yanıcı bir gazdır ve tek kolludur (H→ + 1).
Oksijen ise tek yakıcı gazdır ve denge ve düzeni için iki kolu eksiktir (O→ -2).
Bu iki zıddın eksiklerini birbirinden tamamlayarak eşleşip doğurdukları çocuk her canlıyı hayy: diri kılan “su”dur...
Mâe: sudur- bileliktir...
Görüldüğü gibi yanıcı ve yakıcı oluş isimleri emânet isimlerdir...

Devrânda BUZ : Suyun tefritteki hâli olan buz hâlinde sahib olduğu özellikleri icrâ eder.
Seyrânda SU : Suyun i’tidaldaki hâli olup su hâlinde sahib olduğu özellikleri icrâ eder.
Cevlânda BUHAR : Suyun ifrattaki hâli olup buhar hâlinde sahib olduğu özellikleri icrâ eder.
Hayrânda BULUT : Suyun hakikatteki hâli olup bulut (rahmet,
saf,arı) hâlinde sahib olduğu özellikleri icr⒠eder.


Bu işin aslı astarı ise: dördünün de formülüne bir bakalım:
MTVRES530-2
İ’tidale dönüşüp eriyen buz, yoğunlaşan buhar ve yağan Rahmet sudur.
SU... Bu, “asl”a rücû’ ve Muhammedî mi’râctır...

Buz (bedensel nefs) erirse devrân sürmesi sona erer (buzluk hükmü kalkar), suyun (kendini tanımaya başlayan nefs) seyrânı (kimlik, neden ve niçinlik) başlar...
İçindeki şeytânî pis ve posaları tezkiye (temizleme) eder...
Berrâk gözükmesine rağmen tadı (ahlâkı) Muhammedî olmayan (tuzlu, ekşi, acı, tatlı) suyu cevlâna (arıtmaya, kaynatmaya, tasfiyeye) sokup damla damla kanatlandırıp Sübhani Sem⒠da “Sebbeha Cevlânı”ında canlar eyler...
Böylesine kemâlâtta celâlîyyet çilesi çekenler el-ele, kan-kana, can-cana Muhammedî muhabbet, merhamet, hasbî hizmet, bereket ve rahmet bulutları oluştururlar...
Âşıkların gözyaşlarının düştüğü mermerlerden can çiçekleri yeşerir...
Firavun’un sînesine yağsa Musa (Aleyhi’s-Selâm) keser...
Cehenneme düşse İbrahimî Cennet eyler...
Bütün bunlar ise Muhammedî Mârifetler ve hakikatlerdir...
Onun için gözümüzün ve özümüzün nuru Efendimiz, Sahibimiz ve herşeyimiz Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “Yâ RABB! Eşyânın hakikatini bildir...”buyuruyor.

Âcizâne;
Şerîat İnsanı BUZ gibi,
Tarikat İnsanı SU gibi,
Mârifet İnsanı BUHAR gibi ve
Hakikat İnsanı Rahmet BULUTları gibi dememi lûtfen hoşgör ve doğrudur...
İnsanoğlu aklının alamayacağı kadar Muazzam, Mükemmel, Mükerrem ve Muhteşem donatılmış, soyut (mânevî) -somut (maddî) âlet ve edevâtla imtihan sahnesine sürülmüştür...
Kâinât denilen Kemâlât Köyünde Müezzin-i Mutlak (sallallahu aleyhi ve sellem)’i duymaz (teslimiyyet) ve İmâm-ı Mutlak (sallallahu aleyhi ve sellem)’e uymaz (istikamet) ise vay haline...
Milyarlarca akıl ve mantık, ve bir o kadar yollar ve yanlışlar... İnsan; insanların en kâmilini duyar ve uyarsa, insanın gelişini-işini-gidişini anlar ve gereğini yapar...

Resim--- “Biz emâneti göklere, yere ve dağlara teklif ettik de onlar bunu yüklenmekten çekindiler, korktular. İnsan yüklendi. Doğrusu o, çok zâlim çok câhildir.” (Ahzâb 33/72)

Emânet: Elif-Mim-Nun’dur aslı.
Bu ise; Seçilmiş (Mustafa) Muhammed (Aleyhi’s-Selâm)’la insanlara isale olan (teslim olana ulaşan) Nur-u Muhammed yâni Nurullahdır.
Yâni “Nur’u Mim”dir...
Nun; Mim ile lûtfedilen emniyyet...
Akıl ikrâm edilen insan; zâtî, sıfatı, esmâi ve eşyâi isimlere mazhar olarak emâneti yüklendi.
El Celîl (celle celâluhu) olan ALLAHÜ Zܒl-CELÂL’in tüm tecellîlerine mazhar ve Rahmetenli’l-âlemin olan Muhammed (Aleyhi’s-Selâm)’ın nuru eşfak (şafak, şefik, daha şevkatli) makamıdır.
İmtihan âlemine gelen insanoğlu Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’e değil de İblise teslim olursa Muhammedî nurdan yoksun zulmet (karanlık) içinde kalır ve karanlığın sahibi zâlimlerin kör dövüşünü oynar...
İblisin kışkırttığı nefsî hevâ ve hevesinin ehli olup câhillerden olur...
Böylecede ALLAHÜ Zܒl-CELÂL’in, insanoğlunun en kâmili ve kerîmi olan Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in, kendi nefsinin kendisi için halk edilen bu imtihan evi kâinâtın hakkını vermeyen bir zâlim; kadr-ü kıymetini bilmez bir câhildir.
Bu ise öz hakikatının insanoğluna meçhul kalmaması için ilâhî bir uyarıdır.

Resim--- “... (Resûlüm!) Sen: “ALLAH”de, sonra onları bırak, daldıkları bataklıkta oynaya dursunlar!” (En’âm 6/91)

İnsan, İblisin benlik bataklığına düşmeye görsün...
Gaflet, cehâlet, dalalet ve ihânet...
Beterin beteri...
ALLAH bizi korusun!

Emin, Kâmil ve Âmil olan Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem); imtihan için olan, ilâhî tecellî (şe’en) karşısında, kulluk kemâlâtını harfiyyen tebliğ edip tatbik etmiştir.
İlâhî ikrâm olan Kur’ân-ı Kerîm’de:

Resim--- “Biz onu, Kur’ân olarak insanlara dura dura okuyasın diye (âyet-âyet, sûre-sûre) ayırdık; ve onu peyder pey indirdik.” (İsrâ 17/106)

Kemâl tecellîlerinin Muhammedî Meydana Rıza Rahmeti olarak yağışı...

Şerîat-ı Muhammedî Tarikat-ı Muhammedî Mârifet-i MuhammedîHakikat-ı Muhammedî tekemmülü ve tenezzülü...

Resim--- “RAHMÂN Kur’ân-ı öğretti. İnsanı yarattı. Ona açıklamayı öğretti.” (Rahmân 55/1-4)

Dikkat et ki ilk önce, tek ve son olarak Kur’ân’ı, Ruh-u Muhammed (Aleyhi’s-Selâm)’a öğretti.
Sonra insanları yarattı.
Ve insanlara Kur’ân’ı, Resûl-ü Kibriyâsı (sallallahu aleyhi ve sellem)’e beyân ettirdi.
Yâni Rasülünün diliyle beyân buyurmuştur.
Ve halen de devâm etmektedir...
Bu öz lezzetini, zevkini ve hazzını ise Ehl-i Kur’ân, ALLAH Teâlânın yeryüzündeki nur kabları ve tecellî tezgâhları olan dışı garib görünümlü içi karib (yakîn) olanlar anlarlar...
Onlar kimler mi?

Resim--- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem):
“Dikkat edin! Uyanık olun! Size en hayırlınızı haber vereyim mi?” Sahabiler: “Belâ, bildir Yâ Resûlullah!” dediklerinde Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “Hayırlınız onlardır ki görüldükleri zaman ALLAH (cc)hatırlanır.” buyurmuştur.

(Esmâ binti Yezid (ra) dan; İbni Mâce, Sünen-Zühd 4119 ve İmâmı Ahmed)
Resim--- Muaz bin Cebel (radiyallahu anhu)’ya Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “Sana cennet padişahlarını (sıfatlarını) haber vereyim mi?” buyurdu. Bende: “Belâ, haber ver” dedim. Resûlullah (sav): “Zayıf olup, zayıf görülen (toplamca fakîr-fukara bilinip önemsenmeyen mütevâzi, kalendervâri olan) eski (gösterişsiz) elbiseleri olan, kendisine hiç değer verilip iltifat edilmeyen; (ancak, birşeyin olup-olmaması için) ALLAH’a yemin (veya dua) ederse, ALLAH onun yeminini (duasını) doğru çıkaracağı kimsedir. (Öylesine ALLAH katında değerlidir!) “ buyurdu.
(İbni Mâce, Sünen-Zühr 4115)

İşte böylesi kimseler bilirler, inanırlar ve yaşarlar ki:

Resim--- “Battığı zaman yıldıza andolsun ki sahibiniz (arkadaşınız Muhammed) sapmadı ve azıtmadı da. Hevâdan (arzusuna göre) söylemiyor. O (Kur’ân) sadece vahyolunan bir vahiydir. Ona kuvvetli çok güçlü olan öğretti.” (Necm 53/1-5)

Din: Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’e boyun eğip, teslim olup ilâhî istikameti kabul etmektir.

Resim--- “(Rasülûm!) Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.” (Enbiyâ 21-107)
Resim--- “(Ey Muhammed!) yüz çevirirlerse de ki: ALLAH bana yeter. O’ndan başka ilâh yoktur Ben sadece O’na güvenip dayanırım. O yüce arşın sahibidir.” (Tevbe 9/128)

Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’e teslim ve tâbi’ olup-olmamak kulun kişisel tercihine kaldı...

İşteKur’ân-ı Kerîm’in, ikrâm kitâbımızın anahtarı Fâtiha Sûresi böylesine önemlidir.
Kulluk kapısının (İslâmiyyet) kilidinin (tevhid) anahtarı (miftahı) Fâtiha Sûre-i celîlesinin içeriği, mânâsı ve ruhudur.
Bu vuslatın usülünü ise Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) teslim olanlara tebliğ, tâlim ve terbiye etmektedir.
“Livaü’l-Hamd Sancağı” dediğimiz Muhammedî Oluş Şuûru ve Nuru, tüm âlemler için HAKK’ın tecellî ve temaşâ kevser kaynağıdır.
Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in Rahmeti; Rahmâniyyet Zuhûrunda kapsamlı, Rahîmiyyet Tecellîsinde ise sırf rahmettir Muhammedîlere...

Her Fâtiha okuyuşumuz yenidir.
Mübârek ve Muhteşem Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem), yağmur yağarken ridasını sıyırıp omuzuna yağan rahmet damlasını göstererek:
“Bak yâ Aişe! RABB’ımın son yarattığı...” buyuruyor.
Her Fâtiha (Kur’ân) okuyuşumuz, Muhammedî Şuûrla Rabbü’l-âlemin’in Rahmetenli’l-âlemin semâsından garib gönüllerimize (çile çöllerimize) yağan rıza rahmeti, cemâl canları ve ilâhî ihsânlardır...
Bunu böyle bil!..
ALLAH Teâlâ, ilk 4 âyette halkının diliyle kendinden haber veriyor ve Rasülüne teslimiyetle 5. Âyeti celîlede:
“Yalnızca Sana ibâdet eder ve yalnızca Senden dileriz!”ile kulluk kemâlini ilân buyuruyor.

6. Âyet-i celîle ile sırat-ı müstakîm istikametini dilememizi emrediyor. Tüm tecellîlerin zuhûrat sıratı ki:

Resim--- “(O yol) göklerin ve yerin sahibi olan ALLAH’ın yolu (Sıratillah) dur. Dikkat edin, bütün işler (umur, ömür) sonunda ALLAH’a döner.” (Şurâ 42/53)

7. Âyet-i celîlede ise sapmayan sâlih müşâhidlerin ve gazabdan kurtulan ehl-i rıza’nın erdiği ni’metleri dilememizi emir buyurup öğretmektedir...

Muhammedî Şuûrun Neş’esi, Nurun Sürûru ve Bileliğin Bereketi; insanoğlunu bu âhir zamanın fitne fırtınasının esfelinden, Azametullahın zuhûr yeri, nazargâhı ilâhî, üns ve küds âlemi olan Arşın üstüne Sıratillaha yol açar...

Resim--- “(O) Arşi’l-Mecîd (Şerefli Arş)’in sahibidir.” (Bürûc 85/15)
Resim--- “O, Arşi’l-Azîm (Yüce Arş)’in sahibidir.” (Tevbe 9/129)

Akıl-Nakl-Tevhid-İbadette i’tidal-Tevazû’-İhlâs-Kabir-
Mahşer-Cennet-Resûlullah (Sav):
Akıl, rüşdüne erer de naklle buluşur, birleşir ve tevhid ederse, fazîletli fikirler doğar... Yoksa zırvalar...
Kur’ân-ı Kerîm binlerce misâllerle doludur.
Âdem (Aleyhi’s-Selâm) ALLAH Teâlâ’nın:

Resim--- “... Eğer şu ağaçtan yerseniz her ikiniz de kendine kötülük eden zâlimlerden olursunuz, dedik” (Bakara 2/35)
Resim--- “Ve onlara: “Ben gerçekten size öğüt verenlerdenim”diye yemin etti.” (A’râf 7/21)

Âdem (Aleyhi’s-Selâm) ALLAHÜ Zܒl-CELÂL’in buyruğu ile şeytânın yemini arasında kalıp aklına (kendi bilgisine) güvenince, cennetten (saâdetevinden) dünyaya (şekâvet evine) indi...
İlâhî imtihan böylesine çetin ve çetrefillidir.
İlâhî ihbar nefsedir.
Ve insan nefsi tek sorumludur ve tek nefstir.

Resim--- “Ey insanlar sizi bir tek nefsten yaratan ve ondan da eşini yaratan ve ikisinden bir çok erkekler ve kadınlar üretip yayan RABBınızdan sakının....” (Nisâ 4/1)

İblis; ALLAHÜ Zܒl-CELÂL’den gayriye secdede şaşırdı ve hasede düşdü.
İlâhî İhbarı (Âdem (as)’e secdeyi) anlayamadı, direndi ve lânetlendi...
İblisin sultası ihlâs sahiblerine geçmez.
Zirâ muhsinler, kulluğa mâni’ olan kesâfeti silip ilâhî letâfete ulaşmışlardır.
Kulluk kemâlâtının ve ibâdetin iliği ise ihlâstır...
İblisiyyet, süregendir ve şu anda da iş başındadır...

Resim--- “Onlardan gücünün yettiği kimseleri dâvetinle şaşırt; süvarilerinle, yayalarınla (piyade) üzerlerine bas gürültüyü (yaygaraya boğ); mallarına, evlâdlarına ortak ol; Onlara va’dlerde bulun. Fakat şeytân onlara aldatma (gurûr) dan başka ne emreder?” (İsrâ 17/64)
Resim--- “İblis: “Senin mutlak kudretine (izzetine) andolsun ki onlardan ihlâsa erdirilmiş (muhlisin) kulların hariç hepsini mutlaka azdıracağım”dedi.” (Sad 38/82-83)

Her mekanda olan şeytân, nefse (akla) dünyayı sevdirir “Faâl olan tabîat (eşyâ) ve nurun aslı olan nardır. Ona tap!” der.
Cehâleti bulaştırır, müslümanı, alışkanlıklar halinde içi boş ibâdetlere sürükler, Kendine tâbi’, uşak kılar, gaybî (bilinemez) işlerin peşine salar, vesvese verir, dinini ve inancını çürütür...
Sâlih amel işleyenlere, kendi işlerini sevdirir, ihlâsı unutturur kibre ya da riyâya sokar...
Tekemmülü (kemâlâtı) durdurup olduğu hâli en iyi hâl sandırır.

Resim--- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in: “Günü gününe eşit olan zarardadır!” buyuruğunu unutturur ve sulhtan, islâhtan, iflâhtan uzaklaştırır.
Mâsiyet (kötülük) işletip bir de: “ALLAH Teâlâ kerîmdir!.” diye güvendirir, tevbeyi engeller ve vakit var vesvesesi verir...
Üstün ve değerli has insanlara bile sataşıp riyâ ve sû’mâ (gizli riyâ-ihlâssız iş) ile ahlâk ve hâllerini bozmak, işi-gücüdür.
“Herşeyin hakikatı hak ise, sizde haksınız, o hâlde kimseye tâbi’ olmayın hakikat ehli olun!”gibi zındık zevkleriyle Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) ile olan teslimiyyet ve istikamet bağlarını kişinin kendisine kestirdi mi deme gitsin keyfine mel’unun ki imândan düşürdü mü belâsıyla başbaşa bırakıp, çeker gider!..
Bu hususta biliyorsun ki âyetler vardır.
Çâresi ise:

Resim--- “Eğer şeytânın fitnesi seni dürterse hemen ALLAH’a sığın çünkü O mutlak işiten, bilendir.” (A’râf 7/200)

Euzû besmele İblisin işini bitirir...
Yine de dikkatli ve tetikte olmak gerekir ki:
Resim--- “Böylece Biz, her peygambere insan ve cin şeytânlarını musallat kıldık...” (En’âm 6/112)
Netice olarak İblis, şeytânları ve şeytânlaştırdıkları hepsi birer imtihan araçlarıdırlar...

Bütün bunca tehlikelerle dolu bu imtihan âlemin (mayınlı saha) den emniyetli geçiş, ancak ve ancak Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) olan Muhammed (Aleyhi’s-Selâm)’a ihlâslı teslimiyet ve ALLAH Teâlâ’nın ihsânına istikametle mümkündür.

İhsân: Hazır ve Nazırın huzurunda hâlihazır oluş ve sükût, sükûn içinde sekînet-i Muhammedîyye ile sabırla duruştur.
Bu hâlin bilinmesi, bulunması, olunması ve korunması Muhammedî oluş şuûruna ve nuruna ulaşan için kolay, lâzım ve lâyıktır.
Ve o kimse Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in, İ’tikadı (Sözleri, Akvâli), Amelî (Sünneti Seniyyesi), Ahlâkı ve Hâllerini izler...
Her yerde, her anda, her hâlde ve her nefeste gözetlenip görüldüğünü bilir.
Geçmişe tevbe eder, geleceğe dua eder, şu anda olanlara rıza gösterip şükür ve sabreder...
Dünyaya saldırmaz ve sevmez...
Azmeder ve RABB’ımıza tevvekkül eder, tafviz eder, ihlâslı ibâdet eder, sadık ve âdil olur; yakinlik, lûtf-ü- kerem ve ihsân bulur... İbâdetini (kulluğunu) ifrat ve tefritten uzak, i’tidal, sırat-ı müstakîm ve Fırka-i Nâciye yolu üzere icr⒠eder (uygular).
Bilir ki ibâdet, Emrullahı harfiyyen yerine getirip ve HAKK’ın hakkını ifâdır.
İ’tidal ve ihlâs ile ibâdet iflâh için şarttır.
Ancak insanoğluna bağışlanan (hibe edilen) bunca maddî-mânevî ni’met karşısında kendisine Rabbü’l-âlemin adâletle muamele ederse, ni’metler ve ibâdetler kefelere konulup tartılırsa kul dâima kaybeder...
Onun için iflâh olmanın (ebedî kurtuluşun) Merhametullah ile olduğunu bilir ve Mürşid-i Mutlak Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’i duyar ve uyar:

Resim--- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “Karibu ve seddidu: (Ey mü’minler) İbadetlerinizde ifrata kaçıp, yorulup onlardan soğumayınız, i’tidal üzere ihlâsla gereği gibi ve kadarını yapınız. Çünkü hiç birinizi ameli kurtaracı değildir.” buyurunca sahabiler: “Seni de mi yâ Resûlullah?” dediler. Resûlullah (sav): “Evet, beni de (kurtaramaz) ancak; ALLAH’ın rahmeti ve fazlı bürümedikçe!” buyurmuştur.
(Cündüb (ra) dan; İbni Mâce, Sünen-Zühd 4207 ve Buhârî, Müslimde)
Resim--- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “Ey insanlar! Yapabileceğiniz amellere girişin. Siz amelden usanmadıkça Yüce ALLAH sevâbdan usanmaz. Amellerin hayırlısı ise devâmlı olandır.”
(Buhârî, Îmân 32; Ebu Dâvud, Tatavvu 27; Nesâî, Kıble 13; İbni Mâce, Zühd 28; Muvatta, Salâtü’l-Leyl 4)

Rabbü’l-âlemin’e ibâdetini (kulluğun gereklerini) arz etmede, Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in hoş, kolay ve rahat olan rıza yolunu izler:

Resim--- Aişe (Radiallahu anha): (Birgün) bir kadın yanımda bulunuyordu. Biraz sonra Resûlullah (sav) odama girdi: “Bu kadın kimdir?” diye sordu ben de: “Falancadır, hiç uyumaz (deyip gece kıldığı namazları anlattım) Resûlullah (Sav): “Bırak... Sizin üzerine olan takatiniz kadarıdır (yapabileceğiniz kadar nâfileler) Fevallahi (ALLAH’a yemin ederim ki), Siz usanıncaya kadar ALLAH usanmaz (ibâdet ettikçe lûtfeder) buyurdu. Aişe (ra): “Resûlullah (sav)’e en sevimli din (ibâdet) sahibinin devâmlı yerine getirdiği (ifâ ettiği) idi.”demiştir.
(İbni Mâce, Sünen-Zühr 4238; Buhârî, Müslim, Ebu Dâvud, İmâmı Mâlik, İmâmı Ahmed)

Usanmak ve bıkmak insan içindir.
Burada müşâkâle sanatı kullanılmıştır. Mecâzidir.
Nasıl olsa usanır bıkarsınız, en iyisi güç ve takatinizce,neşe ve zevk içinde, devâmlı her gün, vird edinerek...

Muhammedî şuûrunu dirilten mü’min; eline, beline, diline ve haline sahib çıkar.
Susar ve Sahibimiz Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’i dinler:
Resim--- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “Seni işkillendirecek şeyi bırak, işkillendir-meyeceğe geç!” buyurmuştur.
(Buhârî, Buyû 3; Tirmizî, Kıyâmet 60; İ. Ahmed III/153)
Resim--- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “Kim ALLAH’a ve âhiret gününe inanıyorsa hayr söylesin veya sussun.” buyurmuştur.
(Ebu Hureyre (ra)’dan İbni Mâce, Sünen-Fitem 3971; Buhârî, Müslim)
Resim--- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “İyiliği emretmek, fenâlığı men etmek ve ALLAH Azze ve Celle’yi zikretmek dışında kalan Âdemoğlunun konuştuğu sözleri onun aleyhinde olup lehinde değildir.” buyurmuştur.
(Ümmü Habibe (ra) validemizden; İbni Mâce, Sünen-Fiten 3974; Tirmizî, Hâkim, Beyhâkî)
Resim--- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “Kişinin mâlâyânî (boş sözleri) yi terketmesi müslümanlığının güzelliklerindendir.” buyurmuştur.
(Ebu Hureyre (ra) dan; İbni Mâce, Sünen, Fiten 3976)

Muhammedî âşık uyanıklığına uyanır ve İblisin ahmaklık uykusuna yatmaz:
Resim--- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “Mü’min bir yılan deliğinden iki defa sokulmaz.” buyurmuştur.
(İbni Ömer (ra) dan; İbni Mâce, Sünen-Fiten, 39r2; Buhârî, Müslim, Ebu Dâvud)

Mü’min kul; ALLAHÜ Zܒl-CELÂL’in bu cihânda ikrâmı olan sıhhat ve boş zamanı hakka ve hayra harcar:
Resim--- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “İki nimet vardır ki insanlardan pek çoğu bu ikisinde aldandılar: Sıhhat ve boş vakit.” buyurmuştur.
(İbni Abbas (ra) dan; İbni Mâce, Sünen, Zühd 4170; Buhârî, Müslim)

ALLAHÜ Zܒl-CELÂL’e i’timat eder, güvenir, azmeder ve tevekkül eder. Kanâat ehli olur ve Habibullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in hayatını örnek alır ve rahatlar.
Gözü ve gönlü zengin zevk ehli olur.
Kalbi emin olur; fakîrse şükreder, zenginse fakîrlere hasbî hizmet eder ve fakîrin kıymetini bilir.
Mütevâzi giyer ve alçakgönüllü yaşar:
Resim--- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “Eğer siz hakkıyla ALLAH’a tevekkül etseydiniz sabahleyin aç gidip akşamleyin tok olarak (yuvalarına) dönen kuşları rızıklandırdığı gibi sizi de muhakkak rızıklandırırdı.” buyurmuştur.
(Ömer bin El Hattab (ra) dan; İbni Mâce, Sünen-Zühd 4164)
Resim--- Aişe (Radiallahu anha): Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in yattığı yatak içi lif (hurma yaprağı) ile dolu dabaklanmış deri idi.”demiştir.
(İbni Mâce, Sünen-Zühd 4151; Buhârî, Müslim, Tirmizî)
Resim--- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “ALLAH’ım! Muhammedîn ev halkının rızkını geçinecek kadarcık kıl!” buyurmuştur.
(Ebu Hureyre (ra) dan; İbni Mâce, Sünen-Zühd 4139; Buhârî, Müslim, Tirmizî ve Nesâî)
Resim--- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “İslâm Dinine hidâyet edilen (erdirilen), yetecek derecede rızkı verilen ve buna kanâat eden kimse felâh bulmuştur.” buyurmuştur.
(Abdullah bin Amr bin El âs (ra) dan; İbni Mâce, Sünen-Zühd 4138; Müslim, Tirmizî ve İmâm Ahmed)
Resim--- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “Zenginlik mal çokluğundan değildir. Lâkin zenginlik (gına) nefs (ve gönül) zenginliğidir.” buyurmuştur.
(Ebu Hureyre (ra) dan; İbni Mâce, Sünen-Zühd 4137)
Resim--- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “Sizden kim vücûdca sağlıklı, kalben emin olup yanında günün yetecek kadarcık rızkı bulunursa bütün dünya ona verilmiş gibidir.” buyurmuştur.
(Ubeydullah bin Mihsân el Ensari (ra) dan; İbni Mâce, Sünen-Zühd 4141; Tirmizî ve Buhârî, Edebü’l-Müfret kitâbında rivâyet etti)
Resim--- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “Yaşlı kimsenin kalbi iki sevgide dâima gençtir: Hayat (yaşama) sevgisi ve mal sevgisi.” buyurmuştur.
(Ebu Hureyre (ra) dan; İbni Mâce, Sünen-Zühd 4234; benzerini Buhârî; Nesâî-Rikakta; Müslim- Zekâtta; Tirmizî-Zühd’e)
Resim--- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “Âdemoğlunun iki dere dolusu malı olsa bununla beraber bir üçüncüsünü ister. Adem oğlunun nefsini topraktan başka hiçbir şey dolduramaz.ALLAH tevbe edenin tevbesini kabul eder.” buyurmuştur.
(Ebu Hureyre (ra) dan; İbni Mâce, Sünen-Zühd 4235; benzerini Buhârî, Müslim, Tirmizî, İmâmı Ahmed, Enes (ra) dan; rivâyet ettiler.)
Resim--- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “Mü’minlerin fakîrleri cennete, zenginlerden yarım gün (yâni) beşyüzyıl önce girerler.” buyurmuştur.
(Ebu Hureyre (ra) dan; İbni Mâce, Sünen-Zühd 4122)
Resim--- Ebu Saîd Hudri (radiyallahu anhu): “Miskinleri seviniz çünkü ben Resûlullah (sav)’i duasında; “ALLAH’ım! Beni miskin olarak yaşat, miskin olarak öldür ve miskinler zümresiyle haşret!” buyurduğunu işittim”dedi.
(İbni Mâce, Sünen-Zühd 4126; Ve benzeri Enes (ra) dan; Tirmizî-Zühd; Ubade bin Es Samid (ra) dan; aynı sını Taberâni ve Beyhakî riavâyet ettiler.)

Miskin: sükûnet ehli, Mütevâzi, kıt kanâat geçinen, ganî, kibirsiz, kalender, dünyaya değer vermeyen, kalbi sükûn ehli, zühd-ü takvâ ehli ve dünyaya saldırgan olmayan kişidir.

Resim--- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “Bezaze imândandır” buyurmuştur.
(Ebu Umame El Harisi (ra) dan; İbni Mâce, Sünen-Zühd 4118, Hâkim ve İmâm Ahmed)

Bezaze: eski püskü, sert, gösterişsiz elbise giymektir, mütevâzı-kalender.

İblisin; nefsin hevâ ve hevesini körükleme kapısı ve tuzağı olan tamah, hırs, şehvet gibi mal, mevki gösteriş düşkünlüğü ve benlik belâsı olan davranışlar için Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in bedduasını asla unutmaz.

Resim--- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “ALLAH bana alçak gönüllü olmanızı vahyetti. Artık hiç kimse diğerine karşı böbürlenmesin.” buyurmuştur.
(Müslim, Cennet 51)
Resim--- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “ALLAH Zât-ı Ulûhiyyeti için Mütevâzi olanı yükseltir.” buyurmuştur. (Müslim, Birr 19)
Resim--- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “Gerçekten ALLAH (cc)bana sizin mütevazı olmanız gerektiğini vahyetti tâ ki kimse kimseye haksızlık etmesin ve kimse kimseye övünmesin!” buyurmuştur.
(İyaz b. Himâr (radiyallahu anhu)’dan; Müslim; Askalânî, Bûlüğü’l- Merâm 1555/1320)
Resim--- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “Sadaka hiçbir malı azaltmaz. (bir suçluyu afv sebebiyle ALLAH bir kulunun acak izzetini (şerefini) arttırır. Hem ALLAH için tevazu gösteren hiçbir kimse yoktur ki ALLAH onu yükseltmesin.” buyurmuştur.
(Ebu Hureyre (radiyallahu anhu)’dan; Müslim; Askalânî, Bûlüğü’l- Merâm 1558/1322)
Resim--- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “Biriniz mal ve hılkatça kendisinden üstün birini görünce kendisinden aşağı olana bakıversin.” buyurmuştur.
(Ebu Hureyre (radiyallahu anhu)’dan; Müslim)
Resim--- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “Kendinizden aşağı olana bakın; sizden daha üstün olana bakmayın çünkü bu (türlü haretket) ALLAH’ın size olan nimetini tahkîr etmemeniz için daha uygundur.” buyurmuştur.
(Ebu Hureyre (radiyallahu anhu)’dan;Buharî; Müslim; Askalânî, Bûlüğü’l- Merâm 1467/1236)
Resim--- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) kendisine: “ALLAH’ın dilediği ve senin dilediğin”diyen kimseye: “Sen beni ALLAH ile denk mi tuttun? Hayır bilakis, ALLAH’ın dilediği!” buyurmuştur. (İmâm Ahmed, Müsned I-214)

Zâhir Zevkin İncisi, Ledûn İlmin Lûtfü Nesl-i Necib Zeynel Abidin (radiyallahu anhu) Hazretleri iftira eden birisine:
“Dediğin gibiysem ALLAH beni bağışlasın, değilsem seni bağışlasın!”

Yine kendisi için: “Münâfık!” diyen kimseye: “Hâlimi gözden geçireyim:
1- Nefsimde nifâk var mı? Var ise beni uyardığın için sana iki teşekkür...
2- Nefsimde nifâk yok ise; neden sana öyle gözükmüşüm deyip dikkat edeceğim ve sana bir teşekkür!” buyurmuştur.

Resim--- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “Dinar (altın) kulu, dirhem (gümüş) kulu, saçaklı elbise kulu, kareli elbise kulu olan kimse mutsuz olsun! Eğer verilirse razı olur; verilmezse (emredileni) ifâ etmez. Kulluk yapmaz” buyurmuştur.
(Ebu Hureyre (ra) dan; İbni Mâce, Sünen-Zühd 4135)
Resim--- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “Altın kulu, gümüş kulu ve kareli (süslü) elbise kulu olan kimse, sürünsün ve baş aşağıya yuvarlansın vücûduna da diken batınca, cımbızla çıkaran bir kimseyi de bulamasın!!!” buyurmuştur.
(Ebu Hureyre (ra) dan; İbni Mâce, Sünen-Zühd 4136; Buhârî-Cihâd ve Rikak kitâblarında)

İhlâsın düşmanı riyâdan, hakkın ve hayrın baş düşmanı hasedden, kendini beğenip başkasında noksan arayıp hakir görmekten kesinlikle samimîyet ve ciddîyetle kaçınır:

Resim--- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “Kim (ibâdetinde) riyâkârlık ederse ALLAH da onu halka teşhir eder. Kim (ibâdetini halka) işittirirse ALLAH’da onu halka (niyetini) işittirir.” buyurmuştur.
(Cündüb (ra) dan; İbni Mâce, Sünen-Zühd 4207; Buhârî, Müslim)
Resim--- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “Hased, ateşin odunu yediği gibi sevâbları yer (tüketir), sadaka da suyun ateşi söndürdüğü gibi hataları söndürür. Namaz mü’minin nurudur. Oruç da ateşten koruyucu kalkandır.” buyurmuştur.
(Enes (ra) dan; İbni Mâce, Sünen-Zühd 4210)
Resim--- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “Müslüman kardeşini hakir görmesi, bir kimseye şer olarak yeter!” buyurmuştur. (Ebu Hureyre (ra) dan; İbni Mâce, Sünen-Zühd 4213)

Özünü hakka ve hayra çevirir. Kalbi iyi niyet kıblesini haktan ve hayırdan saptırmaz.

Resim--- Resûlulullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “Kul sakıncalı şeyden korktuğundan dolayı sakıncasız şeyi (çok sakıncalı gözükmeyip,şüpheli olan) bırakmadıkça müttakîler derecesine ulaşamaz.” buyurmuştur.
(Atiyye Es Sadi (ra) dan; (Sahabi), İbni Mâce, Sünen-Zühd 4215; Tirmizî-Sıfatül Kıyâme de)

Açlıktan ölecek durumda olmanın dışında sakıncalı olan haramdır. Tıkabasa yememek kaydıyla sakıncasız olan mübahtır.
Az yemek şartıyla hiç sakıncasız olan helâldir.

Resim--- Resûlulullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “İnsanlar niyetleri (ölürler ki) üzere haşr olurlar (Öldüğü hâl üzere dirilir...).” buyurmuştur.
(Câbir (ra) dan; İbni Mâce, Sünen-Zühd 4230)

Böylece kul ilmi; Kelâmullahtan okur, hikmeti; Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’den dinler ve hikmet avcısı gibi onu arar.
İlmi ve hikmeti Habibî hâlde kullanır, uyanır ve tevbe eder.

Resim--- Resûlulullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “Hikmetli söz mü’minin yitiğidir. Onu nerede bulursa almaya en çok hak sahibidir.” buyurmuştur.
(Ebu Hureyre (ra) dan; İbni Mâce, Sünen-Zühd 4169)
Resim--- Resûlulullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “Keyys (akıllı, şuûrlu, ileri görüşlü) kimse o kimsedir ki nefsini (RABB’ına karşı) köleleştirir, ölümden sonrası için amel işler. Âciz kimse de o kimsedir ki nefsini hevâsına (arzusuna) uydurur (haram-helâl tanımaz) sonra da ALLAH’tan (mağfiret, yardım v.s.) temenni eder!” buyurmuştur.
(Ebu Yâ’lâ Şeddad bin Evs (ra) dan; İbni Mâce, Sünen-Zühd 4260; Tirmizî, İmâmı Ahmed, Hâkim)
Resim--- Resûlulullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “Günâhtan tevbe eden hiç günâhı olmayan kimse gibidir.” buyurdu
(Abdullah İbni Mesud (ra) dan; İbni Mâce, Sünen-Zühd 4250)
Resim--- Resûlulullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “Eğer siz hiç günâh işlemeseydiniz; ALLAH, günâh işleyen ve günâhlarından tevbe ve istiğfâr eden bir topluluk yaratır da onları bağışlardı.” buyurmuştur.
(Müslim, Tevbe 10)
Resim--- Resûlulullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “Şüphesiz, kıyâmet günü şefâatim ümmetimden büyük günâh (günâhı kebair) işleyenleredir.” buyurmuştur.
(Câbir bin Abdillah (ra) dan; İbni Mâce, Sünen-Zühd 4310 ve Tirmizî; benzerini Enes (ra) dan; Tirmizî, Ebu Dâvud, Nesâî ve İmâmı Ahmed)

Kâmil mü’min insanların dönüp dolaşıp varacakları yerin kabiri olduğunu iyice anlar ve Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’i dinler ki kabir nedir, cennetlik ve cehennemliklerin kabirde hâlleri nicedir, kıyâmetin mahşeri dehşetini seyredercesine, Muhammedî mü’minlerin hâl ve ikrâmlarını güzelliklerini görür, Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in şefâatına şâhid olur, cennet-cehennem terazinin dengesini ve konaklarının vârislerini tanır. Hülâsa Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in hak ve hayr olan hadis bahçelerinde şöyle bir dolaşır:

Resim--- Resûlulullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “Biriniz öldüğünde; varacağı yer sabah-akşam kendisine gösterilir. Eğer cennet ehlinden ise Ehl-i Cennet (makamın) dan; cehennemlik ise Ehl-i Cehennem (hücrelerin) den (biri gösterilir). (Her) ölüye: İşte kıyâmet günü diriltilinceye kadar senin (mak’adın) durağın buradır!”denilir” buyurmuştur.
(İbni Ömer (ra) dan; İbni Mâce, Sünen-Zühd 4270; Buhârî, Müslim, Tirmizî, Nesâî)
Resim--- Resûlulullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “Ölü (mü’min) kabre girdiği zaman; (Kendisine) güneş batıyormuş gibi temsil edilir de bunun üzerine ölü, oturup ellerini gözlerine sürerek: “Beni bırakınız, namaz kılayım!”der buyurmuştur.
(Câbir bin Abdillah (ra) dan; İbni Mâce, Sünen-Zühd 4272, Zevâid)
Resim--- Resûlulullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “Mü’minin ruhu, kendisinin dirileceği gün cesedine geri dönünceye kadar cennet ağaçlarında rızıklanan bir kuştur.” buyurmuştur.
(Ka’b bin Mâlik (ra) dan; İbni Mâce, Sünen-Zühd 4271; Nesâî ve Taberâni)
Resim--- Aişe (Radiallahu anha): Ben: “Yâ Resûlullah! Kıyâmet günü insanlar nasıl haşredilecekler diye sordum.”Resûlulullah (sav): “Yalın ayak ve çıplak!” buyurdu. Ben: “Ve kadınlar da (çıplak) mı?” dedim. Resûlullah (sav): “Kadınlar da (öyle)” buyurdu. Ben: “Yâ Resûlullah hayâ etmezler mi (utanmazlar mı)” dedim. Resûlullah (sav): “Yâ Aişe! Haşr işi insanların birbirine bakmasından çok daha şiddetlidir!” buyurmuştur.
(İbni Mâce, Sünen-Zühd 4276, Buhârî, Müslim, Nesâî)
Resim--- Resûlulullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “Âlemlerin RABB’i için insanların kalktıkları gün” (Mütaffifin 83/6) âyeti hakkında: “Onların her biri iki kulağının yarılarına kadar tere batmış olarak ayakta (huzurda) bekleyip dururlar!” buyurmuştur.
(İbni Ömer (ra) dan; İbni Mâce, Sünen-Zühd 4278; Buhârî-Rikak; Müslim-Cennet; Tirmizî-Sıfatu’l-Kıyâme; Nesâî-Tefsir)
Resim--- Aişe (Radiallahu anha): Ben Resûlullah (sav) “O gün yeryüzü başka bir yere dönüştürülür, göklerde... Ve hepsi Vahidül Kahhar (tek ve kahredici) olan için fırlarlar (çıkarlar, bâriz olurlar)” (İbrâhim 14/48) âyetini sordum ve insanlar o gün nerede olacak?” dedim. Resûlullah (sav) buyurdu ki: “SIRAT üzerinde!”
(İbni Mâce, Sünen-Zühd 4279; Müslim-Sıfatül Münâfıkın; Tirmizî-Tefsir; İmâmı Ahmed)
Resim--- Resûlulullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “Siz (kıyâmet günü) benim yanıma, abdest izlerinden dolayı yüzleriniz, kol ve bacaklarınız nurlu olarak geleceksiniz. (Bu nur) ümmetimin alâmeti olup onlardan başkasında bulunmaz.” buyurmuştur.
(Ebu Hureyre (ra) dan; İbni Mâce, Sünen-Zühd 4282; Buhârî ve Müslim)
Resim--- Resûlulullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “Cennet ehli 120 saftır, 80 (saf) bu ümmetten, 40 saf da diğer ümmetlerden oluşur.” buyurmuştur.
(Süleyman bin Büreyde (ra) dan; İbni Mâce, Sünen-Zühd 4289; Tirmizî, İmâmı Ahmed, Hâkim, İbni Hibban ve Beyhakî)
Resim--- Resûlulullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “(Kevser) havuzunda gökdeki yıldızlar adedince altın ve gümüş bardaklar görülür.” buyurmuştur.
(Enes bin Mâlik (ra) dan; İbni Mâce, Sünen-Zühd 4305; Buhârî ve Müslim)
Resim--- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “Kıyâmet günü olduğu zaman ben peygamberlerin İmâmı, Hatîbi ve şefâatlerinin Sahibi olurum. Öğünmeden (söylüyorum).”buyurdu.
(Ubey bin Ka’b (ra) dan; İbni Mâce, Sünen-Zühd 4314 ve Tirmizî. Menakib’de)
Resim--- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “Muhakkak bir takım insanlar (mü’min) cehennemden benim şefâatımla çıkacaklar. Onlar (cennette) cehennemlikler diye adlandırı-lacaklardır.” buyurmuştur.
En son nur-ye tarafından 30 Eki 2009, 22:14 tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kere düzenlendi.
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen nur-ye »

8.12. ALLAH (cc) ve EL RAHMÂN (cc)ESMÂ ZEVKİ DEVAMI


Resim--- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “Muhakkak bir takım insanlar (mü’min) cehennemden benim şefâatımla çıkacaklar. Onlar (cennette) cehennemlikler diye adlandırı-lacaklardır.” buyurmuştur. (İmran bin Husayn (ra) dan; İbni Mâce, Sünen-Zühd 4315)
Resim--- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “Cehennem ateşi (mü’min) Âdemoğlunun secde yeri dışında kalan bedenini yer. ALLAH ateşe secde eserini yemeyi yasakladı.” buyurmuştur.
(Ebu Hureyre (ra) dan; İbni Mâce, Sünen-Zühd 4326; Nesâî benzirini tatbikte)
Resim--- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “Kulun RABB’ine en yakın olduğu an secde anıdır.” buyurmuştur.
(Müslim, Salât 215)
Resim--- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “Sizden hiçbir kimse yoktur ki iki konağı olmasın. Bir konak cennette diğer konak da cehennemdedir. Ölüp de ateşe girdiğinde cennetteki konağına cennet ehli vâris olur (o kimse de onların ateşteki konağına vâris olur). İşte bu: “Ulâike hümü’l-vârisün: işte onlar vârislerdir.” (Mü’minun 23/10) Kavlullahın teyididir.” buyurmuştur.
(Ebu Hureyre (ra) dan; İbni Mâce, Sünen-Zühd son hadis-i şerîfi 4341)
Resim--- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “Kim cenneti üç kere istese, cennet: “ALLAH’ım onu cennete dahil et” der. Kim üç kere ateşten korunmasını isterse cehennem: “ALLAH’ım onu ateşten koru!” der. buyurmuştur.
(Enes bin Mâlik (ra) dan; İbni Mâce, Sünen-Zühd 4330; Tirmizî, Nesâî, İbni Hibban, Hâkim)

Kul bilir ki kulu cennete veya cehenneme sokan ilk, ana ve kesin şart i’tikadî (imân ve inancın Muhammedî oluşu) olup ameller ise cennet derecelerini yükseltir ve cehennem derekelerini (dibe doğru negatif dereceler) alçaltır.
Kâmil mü’min oluş zâten cennete sokar.
Ameller ise lûtfi ikrâmı artırır ta ihsâna kadar.

Resim--- Ebu Hureyre (radiyallahu anhu)’dan: Resûlullah (sav)’e: “Cennete sokan amellerin en çoğu hangisidir?” diye soruldu da Resûlullah (sav): “Takvâ ve güzel ahlâk” buyurdu. “Cehenneme sokan günâhların en çoğu hangisidir?” diye soruldu. Resûlullah (sav): “Şu iki organ: Ağız ve ferc (üreme organı) !” buyurmuştur. (İbni Mâce, Sünen-Zühd 4246)

Güzel ahlâkın kaynağı ise Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’dir:

Resim--- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “İnnemâ bû’stü li ütemmime sâliha’l-hülûk!: Şüphesiz ki ben, güzel (sâlih, islâh edici) ahlâkı tamamlamak için gönderildim.” buyurmuştur.
(İmâmı Tirmizî ve diğer İmâmlar)
Resim--- Aişe (Radiallahu anha): “SizKur’ân-ı Kerîm’i okumuyor musunuz? O’nun ahlâkı tamamen Kur’ân’dı!.” buyurmuştur.
(Ebu Dâvud, Sünen II-56 H.no: 1342)
Resim--- Aişe (Radiallahu anha): “O’nun ahlâkı Kur’ân’dan ibârettir.” buyurmuştur.
(Müslim, Selatü’l-Misâfirin 139)
Resim--- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “İnsanlara teşekkür etmesini bilmeyen, ALLAH’a da teşekkür edemez!” buyurmuştur.
(Buhârî, Edebü’l-Müfred 218; Ebu Dâvud, Sünen IV-253; Tirmizî, Sünen IV-1954)
Resim--- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “Merhamet etmeyene merhamet olunmaz.” buyurmuştur.
(Buhârî, Edeb 18)
Resim--- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “Mü’minin izzeti; O’nun, insanlara karşı istignâsı (ihtiyaçsızlığı, zengin tavırlı duruşu) dır.” buyurmuştur.
(Ebu Nuaym, Hilye II-253)
Resim--- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “Tadıp da şükredenin ecir ve sevâbı, aç kalıp da sabredenin ecri ile aynı dır.” buyurmuştur.
(Tirmizî, Sünen V-653 h.no: 2486;İbni Mâce, Sünen I-561 h. No: 1764)
Resim--- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “Günâh (insanın) kalbinde daralma meydana getiren şeydir.” buyurmuştur.
(Müslim, Birr 14)

Bütün bu muhteşem buyrukları buyuran, hayatında tatbik eden ve yaşayan Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in kendisi ise; Mübârek, Muhterem, Nezih, Nazif, Lâtîf, Şerîf, Atuf ve Merhametli ve Mütevâzi idi.

ALLAHÜ Zܒl-CELÂL’in Abdullahı (ALLAH’ın kulu) olarak:
Resim--- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “Ben de bir beşerim. Sıradan bir insanın sevindiği gibi sevinir, gelişi güzel bir insanın gazablandığı (öfke) gibi gazablanırım.” buyuruyor.
(Müslim IV-2008;Ebu Dâvud IV-298; İmâm Ahmed; Müsned II-243)
Resim--- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “(Yâ RABBi!) Öfkenden rız’âna sığınırım. Cezândan affınasığınırım!” buyurmuştur.
(Müslim, Salât 222)
Resim--- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “Dünyadan bana kadın ve güzel koku sevdirildi; namaz da gözümün nuru kılındı!” buyurmuştur.
(Nesâî III-61-62; Hâkim, Müstedrek II-160)

ALLAHÜ Zܒl-CELÂL’in Resûlü, Resûlullah olarak ise:
Resim--- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “Sizden herhangi biriniz beni evlâdından, babasından ve bütün insanlardan daha çok sevmedikçe (hakiki) mü’min olamaz!” buyurmuştur.
(Enes (ra) dan; Buhârî, Müslim, Nesâî, İbni Mâce)

Bu böyledir, zirâ:
Resim--- “Peygamber, mü’minler nazarında kendi canlarından daha önce gelir (evlâdır)...” (Ahzâb 33/6)
Resim--- “Yok, yok! RABB’ine yemin ederim ki onlar aralarında çıkan çapraşık işlerde seni hakem yapıp, sonra da verdiğim hükümden nefslerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça imân etmiş olmazlar.” (Nisâ 4/65)

Resim--- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “İçinizde ALLAH’ı en çok bileniniz ve O’ndan en çok sakınanınız (müttakîniz) benim!” buyurmuştur.
(Buhârî, Edeb 72; Müslim Fezâil 127-128)
Resim--- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) hayatta iken, hadis yazan Abdullah Amr (ra): “Neşeli ve öfkeli iken de yazayım mı?” diye sorunca Resûlullah (sav): “Vallahi buradan (mübârek ağzını işaretle) ne çıkarsa, o muhakkak doğrudur.” buyurmuştur.
(Ebu Dâvud, Sünen III-434)
Resim--- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “Beni gören gerçekten HAKK’ı görmüştür.” buyurmuştur.
(Ebu Katade (ra) dan; Buhârî, Tâ’bir 110; Müslim, Rüyâ 11-1776; İmâm Ahmed, Müsned V-306)
Resim--- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “Beni rüyâda gören kimse uyanık iken de görecektir veya beni uyanık halde görmüş gibidir. Zîrâ şeytân benim sûretime giremez....” buyurmuştur.
(Ebu Hureyre (ra) dan; Ebu Dâvud, Edeb 688-5023 ve benzeri hadisler: Buhârî, İlim 38, Edeb 109; Müslim Rüyâ 10,11-1775)

Azîz kardeşim,
Muhammedî Tasavvuf neticede;
“Ben”i, “Biz”in içine çağırır;
“Halk”ve “EL HÂLİK (celle celâluhu)” yu bildirir, anlatır, inandırır, mutmaîn kılar ve râziyyeten, merzîyyeten sırrına erdirir.
RABB’ına döndürür, Muhammedî “Biz” deryasına gark eder ve can cennetlerine sokar.
Bu ise ALLAH Teâlâ’nın kulları için va’dettiği lûtf-ü-keremi ve ihsânıdır. (Fecr 89/27-30 bkz.)

Bizim âcizâne tezimiz; şu bunu demiş, bu şunu demişten ziyâde kulluk meselesinin aslını astarına akıllarımıza anlatıp, adam gibi kulluk yapmayı temin etmek, kolaylaştırmak ve canla başla isteyerek ve inanarak yapmak için Muhammedî Muhabbet ve merhametle hasbî hizmet etmektir.
Kesinlikle; Kur’ân-ı Kerim, sahih hadis-i şerîfler ve Muhammedî ALLAH Dostlarının zevkleri yolunu izleriz.
Dava (tevhid) Sahibi ALLAH Teâlâ ve
Dâvet (tebliğ) Sahibi Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’i biliriz.
Biz ise Ehl-i Duayız (selâm, islâm, selâmet)...
Gayrisi ehl-i dünya, ehl-i denâettır (alçaklık)...
Resim
Cevapla

“Kul İhvani Divanında Esmalar” sayfasına dön