El Kavîyyü - Zü'l-Kuvvetü celle celalihu

Cevapla
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

El Kavîyyü - Zü'l-Kuvvetü celle celalihu

Mesaj gönderen aNKa »

Resim-------------Resim
---EL KAVÎYYÜ (Zâtî)---------------- ZÜ'L-KUVVETÜ (Zâtî)


Kuvvet: Maddî ve mânevî (bedenî, nefsî, kalbî, ruhî fikrî, ahlâkî v.s.) etkide bulunma, başka etkilere tepki gösterip direnme gücü ve yeteneği.
Kuvvet, dil bilgisinde işi yapabilmek ve işe gücü yetmek mânâsında masdar olup güc, kudret, tâkat, yetenek, meleke mânâlarında isimdir.
Kuvvet, zaafın zıttıdır (Rûm 30/54 bkz.).

Her zerrenin özüne, lâzım ve lâyık olan kuvvet ilâhî ve fıtrî proğram gereği yüklenmiştir.
Durmadan dirilik enerjisi neşreden güneşten tutun da atomun çekirdeği etrafında dönen elektronların dönmeleri için gerekli güce kadar sonsuz sırlar saklıdır bu İlâhî Sistemde...
Elbette kulluğun dört ana sıfatı; fakriyet, acziyet, zillet ve illettir.
Bunların tümü de kahredici ve mutlak kuvvet karşısında tek kelime ile zaafiyettir.
Zâten kulluk da böyle olduğunu kâmilen bilip gereğini yapmaktır.

Kur'ân-ı Kerîm'de 29 yerde kuvvet, 1 yerde kuvvetin çoğulu kuvâ ve 11 yerde ise kavî benzetme sıfatı olarak geçmektedir.
Kuvvet kelimesi 3 âyette ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL'e nisbet edilmiştir.

El Kavîyyü ismi, kuvvet (güclü olup gücü yetmek, bir işi işlemek için imkân sahibi olmak) kökünden sıfattır.
Kemiyyet ve keyfiyetçe kudret sahibi, Kadîr ve Kavî olan ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL…
Malükâtını etkileyen Kadîr…
Mahlükâtından etkilenmeyen Kavî…
Kullarına, tercih ve cüz'i iradeleri gereği lâzım ve lâyıkınca kuvvet veren Mukvî…
Kavî ismi ise 2 yerde şedidü'l-ıkab (şiddetli azar) terkibi ile ve 7 yerde de Azîz ismiyle beraber olarak ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL'e nisbet edilmiştir.
Azîz, Cebbâr, Kadîr, Kahhâr, Metîn, Muktedir isimleriyle mânâ tümlüğü vardır

El Kavîyyü : Sağlam, zorlu, kavî, kudreti ve kuvveti var olup, yok edilemeyen.
Gücü yeten.
İ'timad edilen mu'temed.
Sahihliği sağlam olan...

Zü'l-Kuvvetü : Kuvvet sahibi olan Mutlak güclü kuvvetli olan ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL.


Kaviye : Kavî, güclü, kuvvetli olmak.
Kaviye : Çok şiddetli acımak.
Takviye : Kuvvetlendirmek. Takviye etmek.
Kuvvet : Güc, kuvvet, şiddet, zor.

Kuvvet, kelâm ilminde tâkat ( tâklar, gücler ), istitâat (güc yeterlik), vüs' (güc kapasitesi) ve kudret kelimeleriyle anlâm tamamlayıcısıdır.
Ancak kuvvet bir fiilin öncesinde ve işlenişinde olması gereken lâzım ve lâyıktır.
Kul için kuvvetin etken ya da edilgen olması farketmez.
Kendisine tedâvi için ilâç zerkeden doktorda ise iki hâl birliktedir ve doktor bu uygulayışın etken süjesi (etkileyen öznesi) ve ayni zamanda edilgen objesi (etkilenen nesnesi)dir.
Kuvvet; kuvvede gizli (potansiyel) havl iken, fiilde bizzâtihi kuvvetdir.
Kudretullahda havl iken Azametullahda kuvvettir.
"Velâ havle velâ kuvvete illâ billâhi'l-alîyyü'l-Azîm" sırrı da budur.

Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): "Velâ havle velâ kuvvete illâ billâhi'l-alîyyü'l-Azîm" hadîs-i şerîfinde; ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL'in gözüken ve bilinen Azametullah kuvveti ile henüz ortaya çıkmamış bilinememekle beraber akıllara sığmayan potansiyel Kudretullah havlini mutlak sahibine teslim ederek meded dilemiştir.

Aklın kulluk imtihanında, tercih (hak-bâtıl, inanma) ve cüz'i irade (hayr-şer, işleme) uygulanışı, sınırlı sorumlu bir kuvvet imkânı ile mümkündür.
Kuvvet, nefsin imtihanında beden âletlerini kullanabilme gücü ve melekesidir.
Onun için Muhammedî anlayış, aklın selâmet yönündeki tekemmülünün meyvesidir.

Resim--- Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in gecenin bir kısmında teheccüd için kalktıklarında duası: "ALLAH'ım! Hamd Senin içindir. Sen, göklerin ve her yerin ve bunlardaki her şeyin dâimî müdebberisin (Sen kayyumsun). Yine her hamd Sen'in içindir, Sen göklerin ve her yerin ve bunlardaki her şeyin Nûrusun. Yine her hamd Sen'in içindir, Sen göklerin ve her yerin ve bunlarda bulunan her şeyin sahibisin (Melîkisin). Yine her hamd Sen'in içindir, Sen HAKKsın, Senin vaadin de haktır. Seni görmek de (âhirette) haktır. Sözün haktır. Cennetin de haktır. Cehennemin de haktır. Nebîlerinde haktır. Muhammad (sallallahu aleyhi ve sellem) haktır. Kıyamet günü de haktır. ALLAH'ım! Sana teslim oldum, ve Sana imân ettim. Seni vekîl edindim (güvendim) Ve Sana yöneldim. Yalnız Sana (bürhânlarına) dayanarak (düşmanlarla) mücâdele ettim. Aramızda yalnız Seni Hakem kıldım. İşlediğim, işleyebileceğim, gizli yaptığım ve aleni (açıkca) işlediğim bütün günahlarımı bağışla!..Mukaddim (önceden gönderen, takdim eden) Sensin. Muâhhir (te'hir eden, geciktiren) Sensin. Senden başka gerçek ilâh yoktur. Yalnız Sen varsın. Yahut Senden gayrı (başka) ibâdete lâyık ilâh yoktur. Hakîmâne tasarruf da, tam kuvvet de ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL ile kâimdir."
(Buhârî, Teheccüd, Dua, Tevhid; Müslim, Salât; İbni Mâce, Salât; Nesâî, Salât)

Vücûd, Vâcibü'l-Vücûd olan ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL'in zâtının muktezâsıdır.
Mevcûdat, geçici ve izâfî vücûdlarını ve varlıklarını, ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL'in nûrundan iktisab etmişler (edinmişlerdir).
Mutlak Nûr'un sınırlı ve sorumlu yansımaları (cisim, isim, resim) olan mahlükâtına, ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL'in sonsuz nimet ve lûtfüdür.

Hadis-i Şerîfin orjinalinde buyurulan, "ALLAHümme: ALLAHım!" İbâdette tek hak sahibi…
Tevhid, ancak ve ancak ALLAH lafzı ile mümkündür.
Diğer Esmâü'l- Hüsnâ ile tevhid olamaz ve olmazsa olmaz İlâhî kuralı: "lâ ilâhe illâ ALLAH" dır…
Akl-ı selimin kulluk hamdi, ezelen ve ebeden tüm kemâl sıfatlarıyla hamd ü senâ hakkının mutlak sahibi ve El Hamîd olan ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL'edir.
Kayyim, kıyâm, kayyûm, kâim olan ve mahlükâtına geçici yaşamak kudretini lâzım ve lâyıkınca veren ve vermeye devam eden O'dur.
Varlığı bâkî olup fenâ erişemeyen kâim ve dâim olan O'dur…
İsm-i fâil sigasıyla buyurulan nûr, münevvir (nûrlandıran, tenvir eden) demektir.
Külli Tecellîlerin, Zât'tan eşyâ'ya kadar zevkî izâhı bu noktada gizlidir. Ve bu sır, her zerrenin özündeki AKDES NOKTASI'ndaki özel ve güzel sır-rı sıfırıdır…
Nûr Sûresi 24/35 âyetini alıcı gözle bir daha gözleyiniz, özleyiniz ve de izleyiniz ki kendi özünüzde gizli zannettiğiniz kara deliğiniz olan Nûr-u Mim kaynağınızdan rahmet fışkırsın ve ak deliğe dönüşsün inşâallah…
Boşa kürek çekme, derya sende ve sen de bir damlasısın…
Bu muhteşem münevvir oluş, ârifler (ulül elbâb) için, ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL'in Mutlak Mûcîd oluşunun çok ince sırla buyuruluşudur…
Bilinemezlik karanlığından insan aklının bilinirlik sahasına çıkaran, onunla herşey anlaşılan ve onunla yaşanan Nûrullah…
Melîk-i mutlak; mülkünü sınırsız saltanatıyla idare eden ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL…
Melk, saltanattır.
Melîk, melkten türeyendir.
Mâlik-i mutlak, mülkünün ortaksız sahibi olan ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL…
Milk, mülk sahibi olup Mâlik de milkten türeyendir…
HAKK, varlığı, vücûdu ve Ûlühiyyeti kayıdsız şartsız zâtına mahsus olan ALLAH-U ZÜ'L-CELÂLdir..
O'ndandır ki hakikât ve sahih olup, akl-ı selimin idrak edip varlığına inandığı her şey haktır..

Azîz kardeşim!
ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL'in bildiği gibi ben âciz âşık kardeşinizin ortaya çıkmak, kitab yazmış olmak vs. gibi bir emeli hamdolsun olmadı.
Tek arzumuz, her hususta yalnız bıraktığımız gençlerimize, Muhammedî şuûru, Kur'ânî sürûru ve İlâhî nûru biliş, buluş, oluş ve yaşayışları için şart olanı elde edişte tüm gücümle hasbî ve habibî hizmettir.
Bu ise katıksız, saf ve sadece Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in gönül hoşnutluğu ile ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL'in rızasını kesin dileğimin çabasıdır.
Bunu şunun için arzettim ki, konuları her seviyedeki akla anlatım için tekrar, temsil ve tezekkür ediyoruz.
Bakınız, bizim yaratılış sebebimiz olan kulluk (ibâdet) aslında tüm hayatımızı kapsamaktadır.
Nefsimizin kendisi, inancı, düşünceleri, her türlü işlevi ve fiilleri ibâdettir.
Zirâ yaşam proğramımız Emrullahla bildirilmiş ve Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) de tebliğ edip bizzât uygulamıştır.
Bizi, fiillerimizi ve iki âyet-i celilede bildirildiği üzere düşüncelerimizi de yaratıp durmakta ve El fâ'alün olan ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL'in İlâhî işlerini iyice anlaya bilelim diye esmâ tecllîlerini sesli düşünerek ve gerçek kardeşce inceliyoruz.
İş denilince ve kulluk imthanı da sağlanan imkânlar içinde işler demek olunca, havl (potansiyel) ve kuvvet ilk gereken, lâzım ve lâyık olan olur.
Tüm esmâlara mazhar olsak bile kuuvvetimiz olsun ki uygulaya bilelim de imtihanı başaralım.
Onun için pek çok âyet ve hadîsten bazılarını anlayışınıza arz azmimizi hoş görmenizi dilerim.

Cüneyd (Kaddasallahu sırrehu): "Dildeki sözün, kalbdeki özünü aşmasın!.. Kâal (söz), hâli geçmesin!..." dediğinde kendisine: " Hâl nedir?" diye sorana ise Cüneyd (Kaddasallahu sırrıhu): "Lâ havle velâ kuvvete illâ billahi'l aliyyü'l âzim. Hasbunallah ve ni'mel vekil" buyuruyor.
Çünkü, hâli; HAKK (celle celâluhu)'nun Hazır ve Nazır olması, güç ve kuvvetin O'nda olduğu ve Vekîl edinilmesinin şart olduğu şeklinde idrak edip anlıyor ve yaşıyor.

Resim--- " O, kullarının üstünde yegâne kudret ve tasarruf sahibidir. Size koruyucular gönderir. Nihayet birinize ölüm geldi mi elçilerimiz (görevli melekler) onun canını alır. Onlar vazifede kusur etmezler." (En'am 6/61)

Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billahi'l- Aliyyi'l- Azîm: Ulu ve yüce ALLAH Teâlâ'nın izni ve yardımı olmaksızın ne bir fayda elde etmeye ne de bir zararı uzaklaştırmaya (mahlûkat elinde) hiç bir potansiyel güç ve gözüken kuvvet yoktur demektir. Onun için :

Resim--- Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): "Tevekkeltü alallah : Ben ALLAH Teâlâyı vekil edindim" buyurdu.
(Ebu Dâvud, Edeb 103; Tirmizî, Dua 34; İbni Mâce, Dua 8)

Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in buyurup açıkladığı gibi : Hakka inanıp, hayrı yapmak ve hasenâta (iyiliklere) kavuşmak hususunda gerekli gerçek havlin (henüz ortaya çıkmamış ama hazır bekleyen potansiyel gücün) ve hâlihazır var olan kuvvetin ancak ALLAH (celle celâluhu) da olduğuna inanıp, O'nu vekil kılıp O'na güveniyoruz ve diyoruz ki : "Velâ havle velâ kuvvete illâ billahi'l Âlîyyi'l Azîm!..."
Bâtıldan kaçınmak, şerri yapmamak ve seyyiâta (kötülüklere) düşmemek, hususunda korunabilmek için gerekli ve gerçek havl ve kuvvetin ancak külli şey'in RABB'ısı El Aliyyi'l-Azîm ALLAH (celle celâluhu) da olduğuna inançla O'na dayanıp, güvenip vekilimiz kılıyoruz!...
Ve yine diyoruz ki : "Velâ havle velâ kuvvete illâ billahi'l Âliyyi'l Azîm!" Bunca mânevî lütûf, ikrâm ve ihsânı hibe edip hasbî bağışlayan ALLAH Teâlâyı salâtımızla ululuyoruz:

"Subhânallahi ve'l-hamdulillahi ve lâ ilâhe illallahu vallahu ekber velâ havle velâ kuvvete illâ billâhi'l Âlîyyi'l Azîm" : "ALLAH (celle celâluhu) Subhândır (noksanlıktan berî), ve hamd (aklî ve naklî övgü) ALLAH (celle celâluhu) içindir!... Ve ALLAH'dan başka ilâh yoktur. Ve ALLAH Ekberdir (en yüce ve uludur, kibriya hakkıdır, birr ve bereketi hibe eden O'dur.) Ve bunları gerçek anlayıp gereğini yapabilecek havl (potansiyel güc) ve kuvvet ancak EL ÂLÎYYÜ'L-AZÎM olan ALLAH (celle celâluhu)dadır. Veya bu söylediklerimi anlayabilip yerine getirebilme gücü ve kuvvetinin gerçek sahibi olan ALLAH'ımdan havl ve kuvvet diliyorum. O'nu vekil kılıp O'na sığınıyorum, O'na dayanıp ve O'na güveniyorum!" diyorum gibi düşüne biliriz!...

Resim--- Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): " Yeryüzünde herhangi bir kimse "Lâ ilâhe illâllahu Vallahu ekberu velâ havle velâ kuvvete illâ billahi" derse hataları deniz köpügü kadar olsa dahi örtülür." buyurdu.
(İbni Ömer (ra) dan; Sahih olarak; İmâmı Ahmed ve Tirmizî)

Resim--- Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): "Kalıcı sâlih amelleri çokça yapınız!" buyurdu. "Onlar nelerdir Yâ Rasûlullah!" denildi. "Tekbir (ALLAHUEKBER), Tehlil (Lâ ilâhe illâ ALLAH), Tesbih (Subhânallah), Velhamdülillah, Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billah" sözleridir." buyurdu.
(Ebu Saîd el Hudri (ra) dan; İmâmı Ahmed, Ebu Yâ'lâ, Nesâî, İbn Hibban, Hâkim)

Resim--- Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): "Subhânallahi, velhamdülillahi, ve lâ ilâhe illâllahu, vallahu ekber velâ havle velâ kuvvete illâ billahi" diye zikret çünkü bunlar kalıcı sâlih amellerdir. Ağacın yaprağını döktüğü gibi bunlar da günâhları (hataları) dökerler ve bunlar cennet hazinelerindendirler." buyurdu.
(Ebu'd Derda (ra) dan; Taberâni-Ömer (ra) dan ise İbni Mâce Muhtasar olarak)

Resim--- Ebu Vakkas ibni Sâd (ra) dan: Bir bedevi Rasûlullah (sav)'e geldi ve: "Bana okuyacağım bir dua öğret" dedi. Rasûlullah (sav) de: "Lâ ilâhe İllâllahu vahdahu lâ şerike lehu, ALLAHUEKBER kebîran velhamdülillahi kesira. Ve Subhânallahi Rabbü'lâlemîn. Ve lâ havle ve lâ kuvvete illâ billahi'l Azîzi'l Hakîm." de" buyurdu. Bedevi: " Bu RABBim içindir. Benim için ne var?" dedi. Rasûlullah (sav) de: "Allahümmağfirli verhamni vehdini verzukni: ALLAH'ım beni bağışla, bana merhamet et, beni hidâyete erdir ve bana rızık ver!" de" buyurdu.
Ebu Mâlik el Eşâri rivâyetinde: "Bana afiyet ver!" ilâvesi vardır. Bir rivâyette ilâve olarak: " Şüphesiz ki bunlar senin dünya ve âhiretine yararlı her türlü güzel şeyleri ihtivâ eder."

(Ebu Vakkas İbni Sâd (ra) dan; Müslim)

Resim--- Bir kimse gelerek: "Yâ Rasûlullah (sav)! Benim Kur'ân'dan bir şeyler almaya gücüm yetmiyor. Bana kifâyet edecek bir şeyi öğret!" deyince Rasûlullah (sav): "Subhânallah, ve'lhamdülillah ve Lâ ilâhe illâllah, VALLAHUEKBER, ve lâ havle ve lâ kuvvete illâ billahi" de. Buyurunca o kimse: "Yâ Rasûlullah! Bu (zikir) ALLAH (cc) içindir. Benim için (dua olarak) ne söyleyim?"dedi. Rasûlullah (sav): "ALLAH'ım bana merhamet et, afiyet ver, hidâyet ver, rızık ver" buyurunca adam ellerini sıkıp göstererek: "Şöylece!(sımsıkı belledim) " dedi. Bunun üzerine Rasûlullah (sav): "İşte bu adam iki elini de hayırla doldurdu!" buyurdu.
(İbni Ebi Evfa (ra) dan; Ebu Dâvud, Salât 139-832; Nesâî, İftitah 32-2,143)

Resim--- Ömer İbni Hattab (Radiyallahu anhu)'dan: Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): Müezzin, "ALLAHuekber, ALLAHuekber!" deyince sizden kim (samimî olarak): " ALLAHuekber, ALLAHuekber" derse; sonra muezzin:"Eşhedü ellâ ilâhe illallah" deyince: "Eşhedü ellâ ilâhe illallah" derse; sonra muezzin: "Eşhedü enne Muhammeden Rasûlullah" deyince: "Eşhedü enne Muhammeden Rasûlullah" derse; sonra muezzin: "Hayye ala's-salâh" deyince: "Lâ havle velâ kuvvete illâ billah" derse; sonra müezzin: ALLAHuekber, ALLAHuekber" deyince: "ALLAHuekber, ALLAHu ekber" derse sonra müezzin: "Lâ ilâhe illallah" deyince: "Lâ ilâhe illallah"ı kalbinden (samîmîyyet ve ciddîyetle) derse cennete girer."
( Müslim, Sâlât 12 (385); Ebu Dâvûd, Salât 36 (527)

Resim--- Aişe binti Sâd İbni Ebi Vakkas, babasından şöyle işittiğini: " Rasûlullah (sav) ile beraber bir kadının yanına girdik. Kadın, önünde bulunan hurma çekirdeği veya kumla tesbih çekiyordu. Rasûlullah (sav) kadına: "Sana bundan daha kolayını veya daha fazîletlisini haber vereyim mi?" buyurdu ve:
"Subhânallahi adede mâ halaka fi's-semâi: göklerde yarattığı yarattıkları sayısınca ALLAH'ı tesbih ederim."
"Subhânallahi adede mâ halaka fi'l arzî: yerde yarattığı, yarattıkları sayısınca ALLAH'ı tesbih ederim."
"Subhânallahi adede mâ beyne zâlike: gökle yer arasındaki yarattıkları sayısınca ALLAH'ı tesbih ederim."
"Subhânallahi adede mâ hüve halikun: ALLAH (cc)'ın yarattığı mahlûkat sayısınca ALLAH'ı tesbih ederim."
"VALLAHUEKBER misle zâlike: ALLAHUEKBER'i de böyle (yukardaki gibi) söylersin."
"Velhamdülillahi misle zâlike: Elhamdülillahi'yi de böyle (yukardaki gibi) söylersin."
"Velâ ilâhe illallahu misle zâlike: Lâ ilâhe illâ ALLAH'ı da böyle (yukardaki gibi) söylersin.
"Velâ havle velâ kuvvete billahi misle zâlike: Lâ havle velâ kuvvete'yi de böyle (yukardaki gibi) söylersin."

(Ebu Dâvud, Tirmizî, Nesâî, İbn Hibban, Hâkim.)

Resim--- Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): "İsrâ Gecesi İbrâhim (as) ile buluştum (karşılaştım) bana: "Yâ Muhammed ümmetine benden selâm söyle (oku) ve onlara: Cennetin toprağının güzel, suyunun tatlı, alanının düz, ağacının da "Subhânallahi velhamdülillahi ve lâ ilâhi illâllahu VALLAHUEKBER" olduğunu haber ver." dedi" buyurdu.
(İbni Mesûd (ra) dan; Tirmizî)

Tabârani de Evsat ve Sagir'inde: "Velâ havle velâ kuvvete illâ billahi: Kudret ve kuvvet ancak ALLAH'ındır." ilâvesiyle rivâyet etmiştir.

Resim--- Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): "Kişi evinden çıktığında: " Bismillahi tevekkeltü alallahi lâ havle velâ kuvvete illâ billah: ALLAH (cc) adıyla, ALLAH (cc)'a güvendim. Güc ve kudret ancak ALLAH (cc) dandır" derse kendisine: "Bu sana kâfidir. Doğru yola girdirildin, ihtiyacın giderildi. Zararlı şeylerden korundun." denilir ve şeytân ondan uzaklaşır." buyurdu.
(Enes (ra) dan; Tirmizî, Nesâî ve İbn Hibban)

Kuluğun haddini ve hududunu bilen kulları olarak; her zaman, her yer ve her hâlde: ALLAH'ım! Senin havlin (potansiyel gücün) ve kuvvetin (el ân var olan) olmadan biz hiçbir hasenâtı (iyiliği, güzelliği, doğruyu, hakkı ve hayrı) işleyemeyiz.
Onun için Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in diliyle: "Velâ havle velâ kuvvete illâ billahil aliyyülAzîm!" diye dua edip İznullahı ve Avnillahı diliyoruz!...
ALLAH'ım! Senin havlin (potansiyel gücün) ve kuvvetin (el ân var olan) olmadan biz hiçbir seyyiâttan (kötülük, çirkinlik, eğrilik, bâtıl ve şerden) korunamayız.
Onun için Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in diliyle: "Velâ havle velâ kuvvete illâ billahil aliyyülAzîm!" diye yalvarıp İsmetullaha sığınıyoruz!...



KUL İHVANİ
-ESMÂLAR-
Resim
Cevapla

“Kul İhvani Divanında Esmalar” sayfasına dön