ESMAu'L- HÜSNÂ'nın KUR'ÂN-ı KERİM AÇILIMI

Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: ESMAUL- HÜSNA'NIN KUR'AN-I KERİM AÇILIMI

Mesaj gönderen Gul »

EL HAKÎMU'L-ALÎMU celle celâluhu : Hikmet sâhibi-Bilen. (7 defâ)

(En'âm 6/83, 128, 139)(3 defâ),
(Hicr 15/25) (Neml 27/6)(Zuhruf 43/84)(Zâriyat 51/30)


Resim

(En'âm 6/83, 128, 139)(3 defâ)

وَتِلْكَ حُجَّتُنَا آتَيْنَاهَا إِبْرَاهِيمَ عَلَى قَوْمِهِ نَرْفَعُ دَرَجَاتٍ مَّن نَّشَاء إِنَّ رَبَّكَ حَكِيمٌ عَلِيمٌ

Resim---Ve tilke huccetunâ âteynâhâ ibrâhîme alâ kavmih(kavmihî), nerfeu derecâtin men neşâ’(neşâu), inne rabbeke hakîmun alîm(alîmun) : İşte kavmine karşı İbrâhîm’e verdiğimiz delillerimiz.. Biz dilediğimiz kimsenin derecelerini yükseltiriz. Şüphesiz ki RABBin hüküm ve hikmet sâhibidir, hakkıyla bilendir. (En'âm 6/83)


وَيَوْمَ يِحْشُرُهُمْ جَمِيعًا يَا مَعْشَرَ الْجِنِّ قَدِ اسْتَكْثَرْتُم مِّنَ الإِنسِ وَقَالَ أَوْلِيَآؤُهُم مِّنَ الإِنسِ رَبَّنَا اسْتَمْتَعَ بَعْضُنَا بِبَعْضٍ وَبَلَغْنَا أَجَلَنَا الَّذِيَ أَجَّلْتَ لَنَا قَالَ النَّارُ مَثْوَاكُمْ خَالِدِينَ فِيهَا إِلاَّ مَا شَاء اللّهُ إِنَّ رَبَّكَ حَكِيمٌ عَليمٌ

Resim---Ve yevme yahşuruhum cemîa(cemîan), yâ ma’şere'l-cinni kadisteksertum mine'l-ins(insi) ve kâle evliyauhum mine'l-insi rabbenestemtea ba’dunâ biba’dın ve belağnâ ecelen ellezî eccelte lenâ, kâle'n-nâru mesvâkum hâlidîne fîhâ illâ mâ şâallâhu, inne rabbeke hakîmun alîm(alîmun) : Onların hepsini bir araya toplayacağı gün şöyle diyecektir: “Ey cin topluluğu! İnsanlardan pek çoğunu saptırıp aranıza kattınız.” Onların insanlardan olan dostları, “Ey RABBimiz! Bizler birbirimizden yararlandık ve bize belirlediğin süremizin sonuna ulaştık” diyecekler. ALLAH da diyecek ki: “ALLAH’ın diledikleri (affettikleri) hâriç, içinde ebedî kalmak üzere duracağınız yer ateştir.” Ey Muhammed! Şüphesiz senin RABBin hüküm ve hikmet sâhibidir, hakkıyla bilendir. (En'âm 6/128)


وَقَالُواْ مَا فِي بُطُونِ هَذِهِ الأَنْعَامِ خَالِصَةٌ لِّذُكُورِنَا وَمُحَرَّمٌ عَلَى أَزْوَاجِنَا وَإِن يَكُن مَّيْتَةً فَهُمْ فِيهِ شُرَكَاء سَيَجْزِيهِمْ وَصْفَهُمْ إِنَّهُ حِكِيمٌ عَلِيمٌ

Resim---Ve kâlû mâ fî butûni hazihi'l-en’âmi hâlisatun li zukûrinâ ve muharremun alâ ezvâcinâ, ve in yekun meyteten fehum fîhi şurekâu, seyeczîhim vasfehum, innehu hakîmun alîm(alîmun) : Bir de dediler ki: “Şu hayvanların karınlarındaki yavrular (canlı olursa) sırf erkeklerimize âittir. Karılarımıza ise haramdır.” Eğer ölü olursa, o vakit onda hepsi ortaktırlar. ALLAH, onların bu tür nitelemelerinin cezâsını verecektir. Şüphesiz O, hüküm ve hikmet sâhibidir, hakkıyla bilendir.(En'âm 6/139)


(Hicr 15/25) (Neml 27/6)(Zuhruf 43/84)(Zariyât 51/30)


وَإِنَّ رَبَّكَ هُوَ يَحْشُرُهُمْ إِنَّهُ حَكِيمٌ عَلِيمٌ
Resim---Ve inne rabbeke huve yahşuruhum, innehu hakîmun alîm(alîmun) : Şüphesiz senin RABBin onları diriltip bir araya getirecektir. Şüphesiz O, hüküm ve hikmet sâhibidir, hakkıyla bilendir. (Hicr 15/25)


وَإِنَّكَ لَتُلَقَّى الْقُرْآنَ مِن لَّدُنْ حَكِيمٍ عَلِيمٍ

Resim---Ve inneke le tulekka'l-kur’âne min ledun hakîmin alîm(alîmin) : Şüphesiz bu Kur’an sana, hüküm ve hikmet sâhibi, hakkıyla bilen ALLAH tarafından verilmektedir.(Neml 27/6)


وَهُوَ الَّذِي فِي السَّمَاء إِلَهٌ وَفِي الْأَرْضِ إِلَهٌ وَهُوَ الْحَكِيمُ الْعَلِيمُ
Resim---Ve huvellezî fî's-semâi ilâhun ve fî'l-ardı ilâh(ilâhun), ve huve'l-hakîmu'l-alîm(alîmu) : O, gökte de ilâh olandır, yerde de ilâh olandır. O, hüküm ve hikmet sâhibidir, hakkıyla bilendir. (Zuhruf 43/84)


قَالُوا كَذَلِكَ قَالَ رَبُّكِ إِنَّهُ هُوَ الْحَكِيمُ الْعَلِيمُ

Resim---Kâlû kezâliki kâle rabbuk(rabbuki), innehu huve'l-hakîmu'l-alîmu : Onlar dediler ki: “RABBin böyle buyurdu. Şüphesiz O, hüküm ve hikmet sâhibidir, hakkıyla bilendir.” (Zariyât 51/30) .
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: ESMAUL- HÜSNA'NIN KUR'AN-I KERİM AÇILIMI

Mesaj gönderen Gul »

EL HAKÎMU'L-HABÎRU celle celâluhu : Hikmet Sâhibi-Haberdâr olan. (4 defa)

Resim

(En'âm 6/ 18, 73) (2 defa)
( Hud 11/1)( Sebe' 34/1)


وَهُوَ الْقَاهِرُ فَوْقَ عِبَادِهِ وَهُوَ الْحَكِيمُ الْخَبِيرُ
Resim---Ve huvel kâhiru fevka ıbâdih(ıbâdihî), ve huvel hakîmul habîr(habîru) :O, kullarının üstünde her türlü tasarrufa sahiptir. O, hüküm ve hikmet sahibidir, herşeyden haberdardır.(En'âm 6/ 18

وَهُوَ الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضَ بِالْحَقِّ وَيَوْمَ يَقُولُ كُن فَيَكُونُ قَوْلُهُ الْحَقُّ وَلَهُ الْمُلْكُ يَوْمَ يُنفَخُ فِي الصُّوَرِ عَالِمُ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ وَهُوَ الْحَكِيمُ الْخَبِيرُ
Resim---Ve huvellezî halakas semâvâti vel arda bil hakk(hakkı), ve yevme yekûlu kun fe yekûn(yekûnu), kavluhul hakk(hakku), ve lehul mulku yevme yunfehu fîs sûr(sûri), âlimul gaybi veş şehâdeh(şehâdeti), ve huvel hakîmul habîr(habîru) : O, gökleri ve yeri hak (ve hikmet) ile yaratandır. "Ol!" dediği gün herşey oluverir. O'nun sözü gerçektir. Sûr'a üflendiği gün de hükümranlık O'nundur. Gizliyi ve açığı bilendir ve O, hikmet sahibidir, her şeyden haberdardır.(En'âm 6/73)

الَر كِتَابٌ أُحْكِمَتْ آيَاتُهُ ثُمَّ فُصِّلَتْ مِن لَّدُنْ حَكِيمٍ خَبِيرٍ
Resim---Elif lâm râ kitâbun uhkimet âyâtuhu summe fussılet min ledun hakîmin habîr(habîrin) : Elif. Lâm. Râ. (Bu sana indirilen), hikmet sahibi (ve) her şeyden haberdar olan (Allah) tarafından âyetleri sağlamlaştırılmış, sonra da açıklanmış bir kitaptır.( Hud 11/1)

الْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِي لَهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ وَلَهُ الْحَمْدُ فِي الْآخِرَةِ وَهُوَ الْحَكِيمُ الْخَبِيرُ
Resim---El hamdu lillâhillezî lehu mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ardı ve lehul hamdu fîl âhireh(âhireti), ve huvel hakîmul habîr(habîru) :Hamd, göklerde ve yerde bulunanların hepsinin sahibi olan Allah'a mahsustur. Ahirette de hamd O'na mahsustur. O, hikmet sahibidir, (her şeyden) haberi olandır.( Sebe' 34/1)
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: ESMAUL- HÜSNA'NIN KUR'AN-I KERİM AÇILIMI

Mesaj gönderen Gul »

EL HAKÎMU'L-HAMÎDU celle celâluhu : Hikmet Sâhibi-Hamde lâyık olan. (1 defa)
(Fussilet 41/42)


Resim

لَا يَأْتِيهِ الْبَاطِلُ مِن بَيْنِ يَدَيْهِ وَلَا مِنْ خَلْفِهِ تَنزِيلٌ مِّنْ حَكِيمٍ حَمِيدٍ
Resim---Lâ ye’tîhil bâtılu min beyni yedeyhi ve lâ min halfih(halfihî), tenzîlun min hakîmin hamîd(hamîdin) :Batıl, ona önünden de, ardından da gelemez. (Çünkü Kur'an,) Hüküm ve hikmet sahibi, çok övülen (Allah)tan indirilmedir.(Fussilet 41/42)
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: ESMAUL- HÜSNA'NIN KUR'AN-I KERİM AÇILIMI

Mesaj gönderen Gul »

EL ALÎMU'L-HAKÎMU celle celâluhu :

Resim

Bilen-hikmet sâhibi (29 defa)
(Bakara 2/32) (Nisâ 4/11, 17, 24, 26, 92, 104, 111, 170, (8 defa))(Enfal 8/71)(Tevbe 9/15, 28, 60, 97, 106, 110) (6 defa))(Yûsuf 12/ 6, 83, 100) (3 defa))(Hacc 22/ 52)(Nûr 24/ 18, 58, 59) (3 defa))( Ahzâb 33/ 1)(Feth 48/4)(Hucurât 49/8) (Mümtehine 60/10)(Tahrîm 66/2)(İnsan 76/30)


قَالُواْ سُبْحَانَكَ لاَ عِلْمَ لَنَا إِلاَّ مَا عَلَّمْتَنَا إِنَّكَ أَنتَ الْعَلِيمُ الْحَكِيمُ

Resim---Kâlû subhâneke lâ ilme lenâ illâ mâ allemtenâ inneke entel alîmul hakîm(hakîmu) :Melekler, “Seni bütün eksikliklerden uzak tutarız. Senin bize öğrettiklerinden başka bizim hiçbir bilgimiz yoktur. Şüphesiz her şeyi hakkıyla bilen, her şeyi hikmetle yapan sensin” dediler.(Bakara 2/32)


يُوصِيكُمُ اللّهُ فِي أَوْلاَدِكُمْ لِلذَّكَرِ مِثْلُ حَظِّ الأُنثَيَيْنِ فَإِن كُنَّ نِسَاء فَوْقَ اثْنَتَيْنِ فَلَهُنَّ ثُلُثَا مَا تَرَكَ وَإِن كَانَتْ وَاحِدَةً فَلَهَا النِّصْفُ وَلأَبَوَيْهِ لِكُلِّ وَاحِدٍ مِّنْهُمَا السُّدُسُ مِمَّا تَرَكَ إِن كَانَ لَهُ وَلَدٌ فَإِن لَّمْ يَكُن لَّهُ وَلَدٌ وَوَرِثَهُ أَبَوَاهُ فَلأُمِّهِ الثُّلُثُ فَإِن كَانَ لَهُ إِخْوَةٌ فَلأُمِّهِ السُّدُسُ مِن بَعْدِ وَصِيَّةٍ يُوصِي بِهَا أَوْ دَيْنٍ آبَآؤُكُمْ وَأَبناؤُكُمْ لاَ تَدْرُونَ أَيُّهُمْ أَقْرَبُ لَكُمْ نَفْعاً فَرِيضَةً مِّنَ اللّهِ إِنَّ اللّهَ كَانَ عَلِيما حَكِيمًا

Resim---Yûsîkumullâhu fî evlâdikum liz zekeri mislu hazzıl unseyeyn(unseyeyni), fe in kunne nisâen fevkasneteyni fe lehunne sulusâ mâ terak(terake), ve in kânet vâhideten fe lehân nısf(nısfu). Ve li ebeveyhi li kulli vâhidin min humâs sudusu mimmâ terake in kâne lehu veled(veledun), fe in lem yekun lehu veledun ve varisehû ebevâhu fe li ummihis sulus(sulusu), fe in kâne lehû ıhvetun fe li ummihis sudusu, min ba’di vasiyyetin yûsî bihâ ev deyn(deynin). Âbâukum ve ebnâukum, lâ tedrûne eyyuhum akrabu lekum nef’â(nef’en), farîdaten minallâh(minallâhi). İnnallâhe kâne alîmen hakîmâ(hakîmen) :Allah, size, çocuklarınız(ın alacağı miras) hakkında, erkeğe iki dişinin payı kadarını emreder. (Çocuklar sadece) ikiden fazla kız iseler, (ölenin geriye) bıraktığının üçte ikisi onlarındır. Eğer kız bir ise (mirasın) yarısı onundur. Ölenin çocuğu varsa, geriye bıraktığı maldan, ana babasından her birinin altıda bir hissesi vardır. Eğer çocuğu yok da (yalnız) ana babası ona varis oluyorsa, anasına üçte bir düşer. Eğer kardeşleri varsa, anasının hissesi altıda birdir. (Bu paylaştırma, ölenin) yapacağı vasiyetten ya da borcundan sonradır. Babalarınız ve oğullarınızdan, hangisinin size daha faydalı olduğunu bilemezsiniz. Bunlar, Allah tarafından farz kılınmıştır. Şüphesiz Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.(Nisâ 4/11)


إِنَّمَا التَّوْبَةُ عَلَى اللّهِ لِلَّذِينَ يَعْمَلُونَ السُّوَءَ بِجَهَالَةٍ ثُمَّ يَتُوبُونَ مِن قَرِيبٍ فَأُوْلَئِكَ يَتُوبُ اللّهُ عَلَيْهِمْ وَكَانَ اللّهُ عَلِيماً حَكِيماً

Resim---İnnemât tevbetu alâllâhi lillezîne ya’melûnes sûe bi cehâletin summe yetûbûne min karîbin fe ulâike yetûbullâhu aleyhim. Ve kânallâhu alîmen hakîmâ(hakîmen) : Ancak Allah'ın kabul etmesini vaad buyurduğu tevbe, o kimseler içindir ki, bilmeyerek günah işleyip hemen tevbe edenlerin tevbesidir. İşte Allah bunların tevbelerini kabul eder. Allah alîmdir hakîmdir. (Her şeyi bilendir, hikmet sahibidir).(Nisâ 4/17)


وَالْمُحْصَنَاتُ مِنَ النِّسَاء إِلاَّ مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُكُمْ كِتَابَ اللّهِ عَلَيْكُمْ وَأُحِلَّ لَكُم مَّا وَرَاء ذَلِكُمْ أَن تَبْتَغُواْ بِأَمْوَالِكُم مُّحْصِنِينَ غَيْرَ مُسَافِحِينَ فَمَا اسْتَمْتَعْتُم بِهِ مِنْهُنَّ فَآتُوهُنَّ أُجُورَهُنَّ فَرِيضَةً وَلاَ جُنَاحَ عَلَيْكُمْ فِيمَا تَرَاضَيْتُم بِهِ مِن بَعْدِ الْفَرِيضَةِ إِنَّ اللّهَ كَانَ عَلِيمًا حَكِيمًا

Resim---Vel muhsanâtu minen nisâi illâ mâ meleket eymânukum, kitâballâhi aleykum, ve uhille lekum mâ varâe zâlikum en tebtegû bi emvâlikum muhsinîne gayra musâfihîn(musâfihîne). Fe mâstemta’tum bihî minhunne fe âtûhunne ucûrehunne farîdah(farîdaten). Ve lâ cunâha aleykum fîmâ terâdaytum bihî min ba’dil farîdah(farîdati). İnnallâhe kâne alîmen hakîmâ(hakîmen) :Bir de harb esiri olarak sahibi bulunduğunuz cariyeler müstesna, evli kadınlarla evlenmeniz de size haram kılındı. Bütün bunlar Allah'ın üzerinize farz kıldığı hükümlerdir. Bunların dışında kalanlar ise iffetli olarak zina etmeksizin mallarınızla mehir vermek suretiyle evlenmek istemeniz size helal kılındı. O halde onlardan nikah ile faydalanmanıza karşılık mehirlerini kendilerine verin ki, bu farzdır. O mehri takdir edip kesinleştirdikten sonra birbirinizi razı etmenizde bir mahzur yoktur. Şüphesiz ki Allah her şeyi çok iyi bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.(Nisâ 4/24)


يُرِيدُ اللّهُ لِيُبَيِّنَ لَكُمْ وَيَهْدِيَكُمْ سُنَنَ الَّذِينَ مِن قَبْلِكُمْ وَيَتُوبَ عَلَيْكُمْ وَاللّهُ عَلِيمٌ حَكِيمٌ

Resim---Yurîdullâhu li yubeyyine lekum ve yehdîyekum sunenellezîne min kablikum ve yetûbe aleykum. Vallâhu alîmun hakîm(hakîmun) :Allah sizlere bilmediklerinizi bildirmek ve sizden öndekilerin yollarını göstermek ve salâha rücuunuzu görerek günahlarınızı bağışlamak dileyor, Hem Allah alîmdir hakîmdir(Nisâ 4/26)


وَمَا كَانَ لِمُؤْمِنٍ أَن يَقْتُلَ مُؤْمِنًا إِلاَّ خَطَئًا وَمَن قَتَلَ مُؤْمِنًا خَطَئًا فَتَحْرِيرُ رَقَبَةٍ مُّؤْمِنَةٍ وَدِيَةٌ مُّسَلَّمَةٌ إِلَى أَهْلِهِ إِلاَّ أَن يَصَّدَّقُواْ فَإِن كَانَ مِن قَوْمٍ عَدُوٍّ لَّكُمْ وَهُوَ مْؤْمِنٌ فَتَحْرِيرُ رَقَبَةٍ مُّؤْمِنَةٍ وَإِن كَانَ مِن قَوْمٍ بَيْنَكُمْ وَبَيْنَهُمْ مِّيثَاقٌ فَدِيَةٌ مُّسَلَّمَةٌ إِلَى أَهْلِهِ وَتَحْرِيرُ رَقَبَةٍ مُّؤْمِنَةً فَمَن لَّمْ يَجِدْ فَصِيَامُ شَهْرَيْنِ مُتَتَابِعَيْنِ تَوْبَةً مِّنَ اللّهِ وَكَانَ اللّهُ عَلِيمًا حَكِيمًا

Resim---Ve mâ kâne li mu’minin en yaktule mu’minen illâ hataâ(hataen), ve men katele mu’minen hataen fe tahrîru rakabetin mu’minetin ve diyetun musellemetun ilâ ehlihî illâ en yessaddakû. Fe in kâne min kavmin aduvvin lekum ve huve mu’minun fe tahrîru rakabetin mu’mineh(mu’minetin). Ve in kâne min kavmin beynekum ve beynehum mîsâkun fe diyetun musellemetun ilâ ehlihî ve tahrîru rakabetin mu’mineh(mu’minetin), fe men lem yecid fe sıyâmu şehreyni mutetâbiayni tevbeten minallâh(minallâhi). Ve kânallâhu alîmen hakîmâ(hakîmen) :Bir mü’minin bir mü’mini öldürmesi olacak şey değildir. Ancak yanlışlıkla olması başka. Kim bir mü’mini yanlışlıkla öldürürse, bir mü’min köleyi azad etmesi ve bağışlamadıkları sürece ailesine diyet ödemesi gerekir. (Öldürülen kimse) mü’min olur ve düşmanınız olan bir topluluktan bulunursa, mü’min bir köle azad etmek gerekir. Eğer sizinle kendileri arasında antlaşma bulunan bir topluluktan ise ailesine verilecek bir diyet ve mü’min bir köle azad etmek gerekir. Bunlara imkân bulamayanın, Allah tarafından tövbesinin kabulü için iki ay ard arda oruç tutması gerekir. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.(Nisâ 4/92)


وَلاَ تَهِنُواْ فِي ابْتِغَاء الْقَوْمِ إِن تَكُونُواْ تَأْلَمُونَ فَإِنَّهُمْ يَأْلَمُونَ كَمَا تَأْلَمونَ وَتَرْجُونَ مِنَ اللّهِ مَا لاَ يَرْجُونَ وَكَانَ اللّهُ عَلِيمًا حَكِيمًا

Resim---Ve lâ tehinû fîbtigâil kavm(kavmi). İn tekûnû te’lemûne fe innehum ye’lemûne kemâ te’lemûn(te’lemûne), ve tercûne minallâhi mâ lâ yercûn(yercûne). Ve kânallâhu alîmen hakîmâ(hakîmen) : Düşmanınız olan topluluğu takip etmekte gevşeklik göstermeyin. Eğer siz acı duyuyorsanız, kuşkusuz sizin acı duyduğunuz gibi onlar da acı duyuyorlardır. Oysa ki siz, Allah'tan onların ümit edemeyecekleri şeyleri umuyorsunuz. Allah, her şeyi bilendir, hikmet sahibidir.(Nisâ 4/104)


وَمَن يَكْسِبْ إِثْمًا فَإِنَّمَا يَكْسِبُهُ عَلَى نَفْسِهِ وَكَانَ اللّهُ عَلِيمًا حَكِيمًا

Resim---Ve men yeksib ismen fe innemâ yeksibuhu alâ nefsihî. Ve kânallâhu alîmen hakîmâ(hakîmen) :Kim bir günah kazanırsa, onu ancak kendi aleyhine kazanmış olur. Allah, her şeyi hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.(Nisâ 4/111)


يَا أَيُّهَا النَّاسُ قَدْ جَاءكُمُ الرَّسُولُ بِالْحَقِّ مِن رَّبِّكُمْ فَآمِنُواْ خَيْرًا لَّكُمْ وَإِن تَكْفُرُواْ فَإِنَّ لِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ وَكَانَ اللّهُ عَلِيمًا حَكِيمًا

Resim---Yâ eyyuhân nâsu kad câekumur resûlu bil hakkı min rabbikum fe âminû hayran lekum. Ve in tekfurû fe inne lillâhi mâ fîs semâvâti vel ard(ardı). Ve kânallâhu alîmen hakîmâ(hakîmen) :Ey insanlar, Resul size, Rabbi'nizden hakkı (gerçeği) getirdi. Kendi yararınıza olarak ona inanın. Eğer inkâr ederseniz, bilin ki göklerde ve yerde olanların hepsi Allah'ındır. Allah bilendir, hikmet sahibidir.(Nisâ 4/170)


وَإِن يُرِيدُواْ خِيَانَتَكَ فَقَدْ خَانُواْ اللّهَ مِن قَبْلُ فَأَمْكَنَ مِنْهُمْ وَاللّهُ عَلِيمٌ حَكِيمٌ

Resim---Ve in yurîdû hıyâneteke fe kad hânullâhe min kablu fe emkene minhum, vallâhu alîmun hakîm(hakîmun):Eğer sana hainlik etmek isterlerse, (bil ki) onlar daha önce Allah’a da hainlik etmişlerdi de Allah onlara karşı (sana) imkân vermişti. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.(Enfal 8/71)


وَيُذْهِبْ غَيْظَ قُلُوبِهِمْ وَيَتُوبُ اللّهُ عَلَى مَن يَشَاء وَاللّهُ عَلِيمٌ حَكِيمٌ

Resim---Ve yuzhib gayza kulûbihim, ve yetûbullâhu alâ men yeşâ'u, vallâhu alîmun hakîm(hakîmun) :Ve kalblerindeki öfkeyi gidersin. Allah dilediğine tevbeyi nasib eder. Allah her şeyi bilir, hüküm ve hikmet sahibidir.(Tevbe 9/15)


يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ إِنَّمَا الْمُشْرِكُونَ نَجَسٌ فَلاَ يَقْرَبُواْ الْمَسْجِدَ الْحَرَامَ بَعْدَ عَامِهِمْ هَذَا وَإِنْ خِفْتُمْ عَيْلَةً فَسَوْفَ يُغْنِيكُمُ اللّهُ مِن فَضْلِهِ إِن شَاء إِنَّ اللّهَ عَلِيمٌ حَكِيمٌ

Resim---Yâ eyyuhellezîne âmenû innemâl muşrikûne necesun fe lâ yakrebul mescidel harâme ba’de âmihim hâzâ ve in hıftum ayleten fe sevfe yugnîkumullâhu min fadlihî in şâe, innallâhe alîmun hakîm(hakîmun) :Ey iman edenler! Allah'a ortak koşanlar ancak bir pislikten ibarettir. Artık bu yıllarından sonra, Mescid-i Haram’a yaklaşmasınlar. Eğer yoksulluktan korkarsanız, Allah dilerse lütfuyla sizi zengin kılar. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.(Tevbe 9/28)


إِنَّمَا الصَّدَقَاتُ لِلْفُقَرَاء وَالْمَسَاكِينِ وَالْعَامِلِينَ عَلَيْهَا وَالْمُؤَلَّفَةِ قُلُوبُهُمْ وَفِي الرِّقَابِ وَالْغَارِمِينَ وَفِي سَبِيلِ اللّهِ وَابْنِ السَّبِيلِ فَرِيضَةً مِّنَ اللّهِ وَاللّهُ عَلِيمٌ حَكِيمٌ

Resim---İnnemas sadakâtu lil fukarâi vel mesakîni vel âmilîne aleyhâ vel muellefeti kulûbuhum ve fîr rikâbi vel gârimîne ve fî sebîlillâhi vebnissebîl(vebnissebîli), farîdaten minallâh(minallâhi), vallâhu alîmun hakîm(hakîmun) : Sadakalar, ancak fakirler, miskinler, zekat toplama görevlileri, kalpleri islamiyete ısındırılmak istenenler, köleler, borçlular, Allah yolundakiler, yolda kalmışlar içindir. Allah tarafından kesin olarak böyle farz edildi. Allah, herşeyi bilendir, hikmet sahibidir.(Tevbe 9/60)


الأَعْرَابُ أَشَدُّ كُفْرًا وَنِفَاقًا وَأَجْدَرُ أَلاَّ يَعْلَمُواْ حُدُودَ مَا أَنزَلَ اللّهُ عَلَى رَسُولِهِ وَاللّهُ عَلِيمٌ حَكِيمٌ

Resim---El a'râbu eşeddu kufren ve nifâkan ve ecderu ellâ ya'lemû hudûdemâ enzelallâhu alâ resûlih(resûlihî), vallâhu alîmun hakîm(hakîmun) :Bedeviler küfür ve nifak bakımından daha beterdirler; bununla beraber Allah'ın Resulüne indirdiği hükümlerin sınırlarını bilmemeye daha layıktırlar; Allah, bilendir, hikmet sahibidir.(Tevbe 9/97)


وَآخَرُونَ مُرْجَوْنَ لِأَمْرِ اللّهِ إِمَّا يُعَذِّبُهُمْ وَإِمَّا يَتُوبُ عَلَيْهِمْ وَاللّهُ عَلِيمٌ حَكِيمٌ

Resim---Ve âharûne murcevne li emrillâhi immâ yuazzibuhum ve immâ yetûbu aleyhim, vallâhu alîmun hakîm(hakîmun) :Diğer bir kısmı da Allah'ın iradesine bırakılmışlardır; ya onlara azap eder veya tevbelerini kabul buyurur. Allah, herşeyi bilendir, hikmet sahibidir.(Tevbe 9/106)


لاَ يَزَالُ بُنْيَانُهُمُ الَّذِي بَنَوْاْ رِيبَةً فِي قُلُوبِهِمْ إِلاَّ أَن تَقَطَّعَ قُلُوبُهُمْ وَاللّهُ عَلِيمٌ حَكِيمٌ

Resim---Lâ yezâlu bunyânuhumullezî benev rîbeten fî kulûbihim illâ en tekattaa kulûbuhum, vallâhu alîmun hakîm(hakîmun) :Onların kurmuş oldukları bu türlü binalar, kalpleri parça parça olmadıkça, kalblerinde bir nifak düğümü olup kalacaktır. Allah, alîmdir, hakîmdir.(Tevbe 9/110)


وَكَذَلِكَ يَجْتَبِيكَ رَبُّكَ وَيُعَلِّمُكَ مِن تَأْوِيلِ الأَحَادِيثِ وَيُتِمُّ نِعْمَتَهُ عَلَيْكَ وَعَلَى آلِ يَعْقُوبَ كَمَا أَتَمَّهَا عَلَى أَبَوَيْكَ مِن قَبْلُ إِبْرَاهِيمَ وَإِسْحَقَ إِنَّ رَبَّكَ عَلِيمٌ حَكِيمٌ

Resim---Ve kezâlike yectebîke rabbuke ve yu allimuke min te’vîlil ehâdîsi, ve yutimmu ni’metehu aleyke ve alâ âli ya’kûbe kemâ etemmehâ alâ ebeveyke min kablu ibrâhîme ve ishâk(ishâke), inne rabbeke alîmun hakîm(hakîmun) :Ve işte öyle, rabbın seni seçecek ve sana ehadisin te'vilinden ılimler öğretecek, hem sana hem âli Ya'kuba ni'metini bundan evvel ataların İbrahim ve İshaka tamamladığı gibi tamamlıyacak, şüphe yok ki rabbın alîmdir, hakîmdir. (Yûsuf 12/6)


قَالَ بَلْ سَوَّلَتْ لَكُمْ أَنفُسُكُمْ أَمْرًا فَصَبْرٌ جَمِيلٌ عَسَى اللّهُ أَن يَأْتِيَنِي بِهِمْ جَمِيعًا إِنَّهُ هُوَ الْعَلِيمُ الْحَكِيمُ

Resim---Kâle bel sevvelet lekum enfusukum emrâ(emren), fe sabrun cemîl(cemîlun), asallâhu en ye’tiyenî bihim cemî’â(cemî’an), innehu huvel alîmul hakîm(hakîmu) :Yakub, “Nefisleriniz sizi bir iş yapmağa sürükledi. Artık bana düşen, güzel bir sabırdır. Umulur ki, Allah onların hepsini bana getirir. Çünkü O, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir” dedi. (Yûsuf 12/83)


وَرَفَعَ أَبَوَيْهِ عَلَى الْعَرْشِ وَخَرُّواْ لَهُ سُجَّدًا وَقَالَ يَا أَبَتِ هَذَا تَأْوِيلُ رُؤْيَايَ مِن قَبْلُ قَدْ جَعَلَهَا رَبِّي حَقًّا وَقَدْ أَحْسَنَ بَي إِذْ أَخْرَجَنِي مِنَ السِّجْنِ وَجَاء بِكُم مِّنَ الْبَدْوِ مِن بَعْدِ أَن نَّزغَ الشَّيْطَانُ بَيْنِي وَبَيْنَ إِخْوَتِي إِنَّ رَبِّي لَطِيفٌ لِّمَا يَشَاء إِنَّهُ هُوَ الْعَلِيمُ الْحَكِيمُ

Resim---Ve refea ebeveyhi alel arşı ve harrû lehu succedâ(succeden), ve kâle yâ ebeti hâzâ te’vîlu ru’yâye min kablu kad cealehâ rabbî hakkâ(hakkan), ve kad ahsene bî iz ahrecenî mines sicni ve câe bikum minel bedvi min ba’di en nezegaş şeytânu beynî ve beyne ıhvetî, inne rabbî latîfun limâ yeşâ’(yeşâu) innehu huvel alîmul hakîm(hakîmu) :Ana babasını tahtın üzerine çıkardı. Hepsi ona (Yûsuf’a) saygı ile eğildiler. Yûsuf dedi ki: “Babacığım! İşte bu, daha önce gördüğüm rüyanın yorumudur. Rabbim onu gerçekleştirdi. Şeytan benimle kardeşlerimin arasını bozduktan sonra; Rabbim beni zindandan çıkararak ve sizi çölden getirerek bana çok iyilikte bulundu. Şüphesiz Rabbim, dilediği şeyde nice incelikler sergileyendir. Şüphesiz O, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.” (Yûsuf 12/100)


وَمَا أَرْسَلْنَا مِن قَبْلِكَ مِن رَّسُولٍ وَلَا نَبِيٍّ إِلَّا إِذَا تَمَنَّى أَلْقَى الشَّيْطَانُ فِي أُمْنِيَّتِهِ فَيَنسَخُ اللَّهُ مَا يُلْقِي الشَّيْطَانُ ثُمَّ يُحْكِمُ اللَّهُ آيَاتِهِ وَاللَّهُ عَلِيمٌ حَكِيمٌ

Resim---Ve mâ erselnâ min kablike min resûlin ve lâ nebiyyin illâ izâ temennâ elkaş şeytânu fî umniyyetih(umniyyetihî), fe yensehullâhu mâ yulkış şeytânu summe yuhkimullâhu âyâtih(âyâtihî), vallâhu alîmun hakîm(hakîmun) :Biz senden önce bir resul ve bir nebi göndermedik ki, o bir şey yapmak arzu ettiğinde, şeytan onun arzularına şüpheler karıştırmasın. Bunun üzerine Allah şeytanın karıştırdığı şüpheyi derhal giderir. Sonra da Allah, ayetlerini güçlendirir. Allah, bilendir, hikmet sahibidir. (Hacc 22/52)


وَيُبَيِّنُ اللَّهُ لَكُمُ الْآيَاتِ وَاللَّهُ عَلِيمٌ حَكِيمٌ

Resim---Ve yubeyyinullâhu lekumul âyât(âyâti), vallâhu alîmun hakîm(hakîmun) :Ve Allah, size ayetlerini açıklıyor. Allah, herşeyi bilendir, hikmet sahibidir. (Nûr 24/18)


يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لِيَسْتَأْذِنكُمُ الَّذِينَ مَلَكَتْ أَيْمَانُكُمْ وَالَّذِينَ لَمْ يَبْلُغُوا الْحُلُمَ مِنكُمْ ثَلَاثَ مَرَّاتٍ مِن قَبْلِ صَلَاةِ الْفَجْرِ وَحِينَ تَضَعُونَ ثِيَابَكُم مِّنَ الظَّهِيرَةِ وَمِن بَعْدِ صَلَاةِ الْعِشَاء ثَلَاثُ عَوْرَاتٍ لَّكُمْ لَيْسَ عَلَيْكُمْ وَلَا عَلَيْهِمْ جُنَاحٌ بَعْدَهُنَّ طَوَّافُونَ عَلَيْكُم بَعْضُكُمْ عَلَى بَعْضٍ كَذَلِكَ يُبَيِّنُ اللَّهُ لَكُمُ الْآيَاتِ وَاللَّهُ عَلِيمٌ حَكِيمٌ

Resim---Yâ eyyuhellezîne âmenû li yeste’zinkumullezîne meleket eymânukum vellezîne lem yeblugûl hulume minkum selâse merrât(merrâtin), min kabli salâtil fecri, ve hînetedaûne siyâbekum minez zahîrat(zahîrati), ve min ba’di salâtil ışâi, selâsu avrâtin lekum, leyse aleykum ve lâ aleyhim cunâhun ba’de hunn(hunne), tavvâfûne aleykum ba’dukum alâ ba’d(ba’dın), kezâlike yubeyyinullâhu lekumul âyât(âyâti), vallâhu alîmun hakîm(hakîmun) :Ey iman edenler! Ellerinizin altında bulunanlar (köleleriniz) ve sizden henüz bulûğ çağına ermemiş olanlar, günde üç defa; sabah namazından önce, öğleyin elbiselerinizi çıkardığınız vakit ve yatsı namazından sonra (yanınıza girecekleri zaman) sizden izin istesinler. Bu üç vakit sizin soyunup dökündüğünüz vakitlerdir. Bu vakitlerin dışında (izinsiz girme konusunda) ne size, ne onlara bir günah vardır. Birbirinizin yanına girip çıkabilirsiniz. Allah, âyetlerini size işte böylece açıklar. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. (Nûr 24/58)


وَإِذَا بَلَغَ الْأَطْفَالُ مِنكُمُ الْحُلُمَ فَلْيَسْتَأْذِنُوا كَمَا اسْتَأْذَنَ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ كَذَلِكَ يُبَيِّنُ اللَّهُ لَكُمْ آيَاتِهِ وَاللَّهُ عَلِيمٌ حَكِيمٌ

Resim---Ve izâ belegal etfâlu minkumul hulume felyeste'zinû kemeste'zenellezîne min kablihim, kezâlike yubeyyinullâhu lekum âyâtih(âyâtihî), vallâhu alîmun hakîm(hakîmun) :Çocuklarınız erginlik çağına geldiklerinde, kendilerinden öncekilerin izin istedikleri gibi izin istesinler. İşte Allah âyetlerini size böyle açıklar. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. (Nûr 24/59)


يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ اتَّقِ اللَّهَ وَلَا تُطِعِ الْكَافِرِينَ وَالْمُنَافِقِينَ إِنَّ اللَّهَ كَانَ عَلِيمًا حَكِيمًا

Resim---Yâ eyyuhen nebiyyuttekillâhe ve lâ tutıil kâfirîne vel munâfikîn(munâfikîne), innallâhe kâne alîmen hakîmâ(hakîmen) :Ey peygamber, Allah'tan kork, kafirlere ve münafıklara itaat etme. Muhakkak ki, Allah bilendir, hikmet sahibidir.( Ahzâb 33/ 1)


هُوَ الَّذِي أَنزَلَ السَّكِينَةَ فِي قُلُوبِ الْمُؤْمِنِينَ لِيَزْدَادُوا إِيمَانًا مَّعَ إِيمَانِهِمْ وَلِلَّهِ جُنُودُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَكَانَ اللَّهُ عَلِيمًا حَكِيمًا

Resim---Huvellezî enzeles sekînete fî kulûbil mu’minîne li yezdâdû îmânen mea îmânihim, ve lillâhi cunûdus semâvâti vel ard(ardı), ve kânallâhu alîmen hakîmâ(hakîmen) :O, inananların imanlarını kat kat artırmaları için kalplerine huzur ve güven indirendir. Göklerin ve yerin orduları Allah’ındır. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.(Feth 48/4)


فَضْلًا مِّنَ اللَّهِ وَنِعْمَةً وَاللَّهُ عَلِيمٌ حَكِيمٌ

Resim---Fadlen minallâhi ve ni’meh(ni’meten), vallâhu alîmun hakîm(hakîmun) :Allah, kendi katından bir lütuf ve nimet olarak böyle yaptı. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir(Hucurât 49/8)


يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَتَّخِذُوا عَدُوِّي وَعَدُوَّكُمْ أَوْلِيَاء تُلْقُونَ إِلَيْهِم بِالْمَوَدَّةِ وَقَدْ كَفَرُوا بِمَا جَاءكُم مِّنَ الْحَقِّ يُخْرِجُونَ الرَّسُولَ وَإِيَّاكُمْ أَن تُؤْمِنُوا بِاللَّهِ رَبِّكُمْ إِن كُنتُمْ خَرَجْتُمْ جِهَادًا فِي سَبِيلِي وَابْتِغَاء مَرْضَاتِي تُسِرُّونَ إِلَيْهِم بِالْمَوَدَّةِ وَأَنَا أَعْلَمُ بِمَا أَخْفَيْتُمْ وَمَا أَعْلَنتُمْ وَمَن يَفْعَلْهُ مِنكُمْ فَقَدْ ضَلَّ سَوَاء السَّبِيلِ

Resim---Yâ eyyuhellezîne âmenû lâ tettehızû aduvvî ve aduvvekum evliyâe, tulkûne ileyhim bil meveddeti ve kad keferû bi mâ câekum minel hakk(hakkı), yuhricûner resûle ve iyyâkum en tû’minû billâhi rabbikum, in kuntum harectum cihâden fî sebîlî vebtigâe merdâtî tusirrûne ileyhim bil meveddeti ve ene a’lemu bi mâ ahfeytum ve mâ a’lentum, ve men yef’alhu minkum fe kad dalle sevâes sebîl(sebîli) :Ey İman edenler! Benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olanları dost edinmeyin. Siz onlara sevgi gösteriyorsunuz. Hâlbuki onlar size gelen hakkı inkâr ettiler. Rabbiniz olan Allah’a inandınız diye Resûlü ve sizi yurdunuzdan çıkarıyorlar. Eğer rızamı kazanmak üzere benim yolumda cihad etmek için çıktıysanız (böyle yapmayın). Onlara gizlice sevgi besliyorsunuz. Oysa ben sizin gizlediğinizi de, açığa vurduğunuzu da bilirim. Sizden kim bunu yaparsa, mutlaka doğru yoldan sapmıştır.(Mümtehine 60/10)


قَدْ فَرَضَ اللَّهُ لَكُمْ تَحِلَّةَ أَيْمَانِكُمْ وَاللَّهُ مَوْلَاكُمْ وَهُوَ الْعَلِيمُ الْحَكِيمُ

Resim---Kad faradallâhu lekum tehillete eymânikum, vallâhu mevlâkum, ve huvel alîmul hakîm(hakîmu): Allah, yeminlerinizin (keffaretle) çözülmesini size farz (veya meşru) kıldı. Allah, sizin mevlanız (sahibiniz, yardımcınız)dır. O, bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.(Tahrîm 66/2)


وَمَا تَشَاؤُونَ إِلَّا أَن يَشَاء اللَّهُ إِنَّ اللَّهَ كَانَ عَلِيمًا حَكِيمًا

Resim---Ve mâ teşâûne illâ en yeşâallâh(yeşâallâhu), innallâhe kâne alîmen hakîmâ(hakîmen): Allah’ın dilemesi olmadıkça siz dileyemezsiniz. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.(İnsan 76/30)
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: ESMAUL- HÜSNA'NIN KUR'AN-I KERİM AÇILIMI

Mesaj gönderen Gul »

EL ALİYYU'L-HAKÎMU celle celâluhu :

Resim

Yüce-Hikmet Sâhibi. (2 defa)

(Şurâ 42/51)(Zuhruf 43/4)


وَمَا كَانَ لِبَشَرٍ أَن يُكَلِّمَهُ اللَّهُ إِلَّا وَحْيًا أَوْ مِن وَرَاء حِجَابٍ أَوْ يُرْسِلَ رَسُولًا فَيُوحِيَ بِإِذْنِهِ مَا يَشَاء إِنَّهُ عَلِيٌّ حَكِيمٌ
Resim---“Ve mâ kâne li beşerin en yukellimehullâhu illâ vahyen ev min verâi hıcâbin ev yursile resûlen fe yûhıye bi iznihî mâ yeşâu, innehu aliyyun hakîm(hakîmun) : Allah, bir insanla ancak vahiy yoluyla veya perde arkasından konuşur, yahut bir Rasul gönderir, ilmi, planı dâhilinde izniyle sünnetinin, düzeninin yasaları içinde, iradesinin tecellîsine uygun olanları vahyeder. O yücedir, hikmet sahibi ve hükümrandır.” (Şurâ 42/51)

وَإِنَّهُ فِي أُمِّ الْكِتَابِ لَدَيْنَا لَعَلِيٌّ حَكِيمٌ
Resim---“Ve innehu fî ummil kitâbi ledeynâ le alîyyun hakîm(hakîmun) : Nezdimizdeki ana kitapta, Levh-i Mahfuz’da mevcut olan Kur’ân elbette yücedir, hikmetlerle doludur, hükümranlık sağlar.” (Zuhruf 43/4)



EL AZÎZU'L-HAKÎMU celle celâluhu : Güçlü-Hikmet Sâhibi olan. (47 defa)

(Bakara 2/129, 209, 220, 228, 240, 260) (6 defa),
(Âl-i İmrân 3/ 6, 18, 62, 126) (4 defa),
(Nisâ 4/56, 158, 165) (3 defa),
(Mâide 5/38, 118) (2 defa),
( Enfal 8/10, 49, 63, 67) (4 defa),
( Tevbe 9/40, 71) (2 defa),
(İbrâhim 14/4)(Nahl 16/60) (Neml 27/9),
(Ankebut 29/26, 42) (2 defa),
(Rum 30/27),
(Lokman 31/9, 27) (2 defa),
(Sebe' 34/27)(Fâtır 35/2)(Zümer 39/1)(Mü'min 40/8)(Şurâ 42/3) ,
(Câsiye 45/2, 37) (2 defa),
(Ahkaf 46/2),
(Feth 48/7, 19) (2 defa),
(Hadîd 57/1),
(Haşr 59/1, 24) (2 defa),
(Müntehine 60/5) ( Saff 61/1),
(Cum'a 62/1, 3) (2 defa),
(Tegâbün 64/18).


Resim

(Bakara 2/129, 209, 220, 228, 240, 260) (6 defa)

رَبَّنَا وَابْعَثْ فِيهِمْ رَسُولاً مِّنْهُمْ يَتْلُو عَلَيْهِمْ آيَاتِكَ وَيُعَلِّمُهُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَيُزَكِّيهِمْ إِنَّكَ أَنتَ العَزِيزُ الحَكِيمُ
Resim---Rabbenâ veb’as fîhim resûlen minhum yetlû aleyhim âyâtike ve yuallimuhumul kitâbe vel hikmete ve yuzekkîhim inneke entel azîzul hakîm(hakîmu) :“Rabbimiz! İçlerinden onlara bir peygamber gönder; onlara âyetlerini okusun, kitabı ve hikmeti öğretsin ve onları her kötülükten arındırsın. Şüphesiz, sen mutlak güç sahibisin, hüküm ve hikmet sahibisin.”(Bakara 2/129)

فَإِن زَلَلْتُمْ مِّن بَعْدِ مَا جَاءتْكُمُ الْبَيِّنَاتُ فَاعْلَمُواْ أَنَّ اللّهَ عَزِيزٌ حَكِيمٌ
Resim---Fe in zeleltum min ba’di mâ câetkumul beyyinâtu fa’lemû ennallâhe azîzun hakîm(hakîmun) :Size, apaçık belgeler (ayetler) geldikten sonra yine ayağınız kayarsa, bilin ki Allah, gerçekten üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.(Bakara 2/209)

فِي الدُّنْيَا وَالآخِرَةِ وَيَسْأَلُونَكَ عَنِ الْيَتَامَى قُلْ إِصْلاَحٌ لَّهُمْ خَيْرٌ وَإِنْ تُخَالِطُوهُمْ فَإِخْوَانُكُمْ وَاللّهُ يَعْلَمُ الْمُفْسِدَ مِنَ الْمُصْلِحِ وَلَوْ شَاء اللّهُ لأعْنَتَكُمْ إِنَّ اللّهَ عَزِيزٌ حَكِيمٌ
Resim---Fîd dunyâ vel âhirah(âhirati) ve yes’elûneke anil yetâmâ kul ıslâhun lehum hayr(hayrun) ve in tuhâlitûhum fe ıhvânukum vallâhu ya’lemul mufside minel muslih(muslihi) ve lev şâallâhu le a’netekum innallâhe azîzun hakîm(hakîmun) :Dünya ve ahiret hakkında düşünesiniz, diye böyle yapıyor. Bir de sana yetimleri soruyorlar. De ki: “Onların durumlarını düzeltmek hayırlıdır. Eğer onlara karışıp (birlikte yaşar)sanız (sakıncası yok). (Onlar da) sizin kardeşlerinizdir. Allah, bozguncuyu yapıcı olandan ayırır. Allah, dileseydi sizi zora sokardı. Şüphesiz Allah mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.(Bakara 2/220)

وَالْمُطَلَّقَاتُ يَتَرَبَّصْنَ بِأَنفُسِهِنَّ ثَلاَثَةَ قُرُوَءٍ وَلاَ يَحِلُّ لَهُنَّ أَن يَكْتُمْنَ مَا خَلَقَ اللّهُ فِي أَرْحَامِهِنَّ إِن كُنَّ يُؤْمِنَّ بِاللّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ وَبُعُولَتُهُنَّ أَحَقُّ بِرَدِّهِنَّ فِي ذَلِكَ إِنْ أَرَادُواْ إِصْلاَحًا وَلَهُنَّ مِثْلُ الَّذِي عَلَيْهِنَّ بِالْمَعْرُوفِ وَلِلرِّجَالِ عَلَيْهِنَّ دَرَجَةٌ وَاللّهُ عَزِيزٌ حَكُيمٌ
Resim---Vel mutallakâtu yeterabbasne bi enfusihinne selâsete kurûin, ve lâ yahıllu lehunne en yektumne mâ halakallâhu fî erhâmihinne in kunne yu’minne billâhi vel yevmil âhır(âhıri), ve buûletuhunne ehakku bi reddihinne fî zâlike in erâdû ıslâhâ(ıslâhan), ve lehunne mislullezî aleyhinne bil ma’rûf(ma’rûfi), ve lir ricâli aleyhinne dereceh(derecetun), vallâhu azîzun hakîm(hakîmun) :Boşanmış kadınlar kendi kendilerine üç ay hâli (hayız veya temizlik müddeti) beklerler. Eğer Allah’a ve ahiret gününe inanıyorlarsa, Allah’ın kendi rahimlerinde yarattığını gizlemeleri onlara helâl olmaz. Kocaları bu süre içinde barışmak isterlerse, onları geri almağa daha çok hak sahibidirler. Kadınların, yükümlülükleri kadar meşru hakları vardır. Yalnız erkeklerin kadınlar üzerinde bir derece farkı vardır. Allah, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.(Bakara 2/228)

وَالَّذِينَ يُتَوَفَّوْنَ مِنكُمْ وَيَذَرُونَ أَزْوَاجًا وَصِيَّةً لِّأَزْوَاجِهِم مَّتَاعًا إِلَى الْحَوْلِ غَيْرَ إِخْرَاجٍ فَإِنْ خَرَجْنَ فَلاَ جُنَاحَ عَلَيْكُمْ فِي مَا فَعَلْنَ فِيَ أَنفُسِهِنَّ مِن مَّعْرُوفٍ وَاللّهُ عَزِيزٌ حَكِيمٌ
Resim--- Vellezîne yuteveffevne minkum ve yezerûne ezvâcâ(ezvâcen), vasıyyeten li ezvâcihim metâan ilel havli gayre ıhrâc(ıhrâcın), fe in harecne fe lâ cunâha aleykum fî mâ fealne fî enfusihinne min ma’rûf(ma’rûfin), vallâhu azîzun hakîm(hakîmun) :İçinizden ölüp geriye dul eşler bırakan erkekler, eşleri için, evden çıkarılmaksızın bir yıla kadar geçimlerinin sağlanmasını vasiyet etsinler. Ama onlar (kendiliklerinden) çıkarlarsa, artık onların meşru biçimde kendileri ile ilgili olarak işlediklerinden dolayı size bir günah yoktur. Allah mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.(Bakara 2/240)

وَإِذْ قَالَ إِبْرَاهِيمُ رَبِّ أَرِنِي كَيْفَ تُحْيِي الْمَوْتَى قَالَ أَوَلَمْ تُؤْمِن قَالَ بَلَى وَلَكِن لِّيَطْمَئِنَّ قَلْبِي قَالَ فَخُذْ أَرْبَعَةً مِّنَ الطَّيْرِ فَصُرْهُنَّ إِلَيْكَ ثُمَّ اجْعَلْ عَلَى كُلِّ جَبَلٍ مِّنْهُنَّ جُزْءًا ثُمَّ ادْعُهُنَّ يَأْتِينَكَ سَعْيًا وَاعْلَمْ أَنَّ اللّهَ عَزِيزٌ حَكِيمٌ
Resim---Ve iz kâle ibrâhîmu rabbî erinî keyfe tuhyil mevtâ kâle e ve lem tu’min kâle belâ ve lâkin li yatmainne kalbî kâle fe huz erbeaten minet tayri fe surhunne ileyke summec’al alâ kulli cebelin minhunne cuz’en summed’uhunne ye’tîneke sa’yâ(sa’yen), va’lem ennallâhe azîzun hakîm(hakîmun) :Hani İbrahim, “Rabbim! Bana ölüleri nasıl dirilttiğini göster” demişti. (Allah ona) “İnanmıyor musun?” deyince, “Hayır (inandım) ancak kalbimin tatmin olması için” demişti. “Öyleyse, dört kuş tut. Onları kendine alıştır. Sonra onları parçalayıp her bir parçasını bir dağın üzerine bırak. Sonra da onları çağır. Sana uçarak gelirler. Bil ki, şüphesiz Allah mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.”(Bakara 2/260)


(Âl-i İmrân 3/ 6, 18, 62, 126) (4 defa)

هُوَ الَّذِي يُصَوِّرُكُمْ فِي الأَرْحَامِ كَيْفَ يَشَاء لاَ إِلَهَ إِلاَّ هُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ
Resim---Huvellezî yusavvirukum fîl erhâmi keyfe yeşâ’(yeşâu), lâ ilâhe illâ huvel azîzul hakîm(hakîmu) : O, sizi rahimlerde, dilediği gibi şekillendirendir. O’ndan başka ilâh yoktur. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.(Âl-i İmrân 3/6)

شَهِدَ اللّهُ أَنَّهُ لاَ إِلَهَ إِلاَّ هُوَ وَالْمَلاَئِكَةُ وَأُوْلُواْ الْعِلْمِ قَآئِمَاً بِالْقِسْطِ لاَ إِلَهَ إِلاَّ هُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ
Resim---Şehidallâhu ennehû lâ ilâhe illâ huve, vel melâiketu ve ulûl ilmi kâimen bil kıst(kıstı), lâ ilâhe illâ huvel azîzul hakîm(hakîmu) : Allah şehadet eyledi şu gerçeğe ki, başka tanrı yok, ancak O vardır. Bütün melekler ve ilim uluları da dosdoğru olarak buna şahittir ki, başka tanrı yok, ancak O aziz, O hakîm vardır.(Âl-i İmrân 3/18)

إِنَّ هَذَا لَهُوَ الْقَصَصُ الْحَقُّ وَمَا مِنْ إِلَهٍ إِلاَّ اللّهُ وَإِنَّ اللّهَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ
Resim---İnne hâzâ le huvel kasasul hakk(hakku), ve mâ min ilâhin illâllâh(illâllâhu), ve innellâhe le huvel azîzul hakîm(hakîmu) : Şüphesiz bu (İsa hakkındaki) gerçek kıssadır. Allah’tan başka hiçbir ilâh yoktur. Şüphesiz Allah, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.(Âl-i İmrân 3/62)

وَمَا جَعَلَهُ اللّهُ إِلاَّ بُشْرَى لَكُمْ وَلِتَطْمَئِنَّ قُلُوبُكُم بِهِ وَمَا النَّصْرُ إِلاَّ مِنْ عِندِ اللّهِ الْعَزِيزِ الْحَكِيمِ
Resim---Ve mâ cealehullâhu illâ buşrâ lekum ve li tatmeinne kulûbukum bih(bihî), ve men nasru illâ min indillâhil azîzil hakîm(hakîmi) : Allah, bunu size sırf bir müjde olsun ve kalpleriniz bununla yatışsın diye yaptı. Yardım ve zafer ancak mutlak güç sahibi, hüküm ve hikmet sahibi Allah katındadır.(Âl-i İmrân 3/126)


(Nisâ 4/56, 158, 165) (3 defa)

إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُواْ بِآيَاتِنَا سَوْفَ نُصْلِيهِمْ نَارًا كُلَّمَا نَضِجَتْ جُلُودُهُمْ بَدَّلْنَاهُمْ جُلُودًا غَيْرَهَا لِيَذُوقُواْ الْعَذَابَ إِنَّ اللّهَ كَانَ عَزِيزًا حَكِيمًا
Resim---İnnellezîne keferû bi âyâtinâ sevfe nuslîhim nâra(nâran). Kullemâ nadicet culûduhum beddelnâhum culûden gayrahâ li yezûkûl azâb(azâbe). İnnallâhe kâne azîzen hakîmâ(hakîmen) :Şüphesiz âyetlerimizi inkâr edenleri biz ateşe atacağız. Derileri yanıp döküldükçe, azabı tatmaları için onların derilerini yenileyeceğiz. Şüphesiz Allah, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.(Nisâ 4/56)

بَل رَّفَعَهُ اللّهُ إِلَيْهِ وَكَانَ اللّهُ عَزِيزًا حَكِيمًا
Resim---Bel rafaahullâhu ileyh(ileyhi). Ve kânallâhu azîzen hakîmâ(hakîmen) :Bilâkis Allah onu (İsa'yı) kendi nezdine kaldırmıştır. Allah izzet ve hikmet sahibidir.(Nisâ 4/158)

رُّسُلاً مُّبَشِّرِينَ وَمُنذِرِينَ لِئَلاَّ يَكُونَ لِلنَّاسِ عَلَى اللّهِ حُجَّةٌ بَعْدَ الرُّسُلِ وَكَانَ اللّهُ عَزِيزًا حَكِيمًا
Resim--- Rusulen mubeşşirîne ve munzirîne li ellâ yekûne lin nâsi alâllâhi huccetun ba’der rusul(rusuli). Ve kânallâhu azîzen hakîmâ(hakîmen) :Müjdeleyiciler ve uyarıcılar olarak peygamberler gönderdik ki, peygamberlerden sonra insanların Allah’a karşı bir bahaneleri olmasın. Allah, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.(Nisâ 4/165)

(Mâide 5/38, 118) (2 defa)

وَالسَّارِقُ وَالسَّارِقَةُ فَاقْطَعُواْ أَيْدِيَهُمَا جَزَاء بِمَا كَسَبَا نَكَالاً مِّنَ اللّهِ وَاللّهُ عَزِيزٌ حَكِيمٌ
Resim---Ves sâriku ves sârikatu faktaû eydiyehumâ cezâen bimâ kesebâ nekâlen minallâh(minallâhi) vallâhu azîzun hakîm(hakîmun) :Hırsızlık eden erkek ve kadının, yaptıklarına karşılık bir ceza ve Allah'tan bir ibret olmak üzere ellerini kesin. Allah izzet ve hikmet sahibidir.(Mâide 5/38)

إِن تُعَذِّبْهُمْ فَإِنَّهُمْ عِبَادُكَ وَإِن تَغْفِرْ لَهُمْ فَإِنَّكَ أَنتَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ
Resim--- İn tuazzibhum fe innehum ibâduk(ibâduke), ve in tagfir lehum fe inneke entel azîzul hakîm(hakîmu) :'Onlara azabedersen, doğrusu onlar Senin kullarındır; onları bağışlarsan, Güçlü olan, Hakim olan şüphesiz ancak Sensin.'(Mâide 5/118)


( Enfal 8/10, 49, 63, 67) (4 defa)

وَمَا جَعَلَهُ اللّهُ إِلاَّ بُشْرَى وَلِتَطْمَئِنَّ بِهِ قُلُوبُكُمْ وَمَا النَّصْرُ إِلاَّ مِنْ عِندِ اللّهِ إِنَّ اللّهَ عَزِيزٌ حَكِيمٌ
Resim---Ve mâ cealehullâhu illâ buşrâ ve li tatmainne bihî kulûbukum ve men nasru illâ min indillâh(indillâhi), innallâhe azîzun hakîm(hakîmun) :Allah bunu, sadece bir müjde olsun ve onunla kalpleriniz yatışsın diye yapmıştı. Yoksa yardım ancak Allah katındandır. Şüphesiz Allah, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir. (Enfâl 8/10)

إِذْ يَقُولُ الْمُنَافِقُونَ وَالَّذِينَ فِي قُلُوبِهِم مَّرَضٌ غَرَّ هَؤُلاء دِينُهُمْ وَمَن يَتَوَكَّلْ عَلَى اللّهِ فَإِنَّ اللّهَ عَزِيزٌ حَكِيمٌ
Resim---İz yekûlul munâfikûne vellezîne fî kulûbihim maradun garrehâulâi dînuhum, ve men yetevekkel alallâhi fe innallâhe azîzun hakîm(hakîmun) :Hani münafıklar ve kalplerinde hastalık bulunan kimseler, “Bunları dinleri aldatmış” diyorlardı. Hâlbuki kim Allah’a tevekkül ederse, hiç şüphesiz Allah mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.(Enfâl 8/49)

وَأَلَّفَ بَيْنَ قُلُوبِهِمْ لَوْ أَنفَقْتَ مَا فِي الأَرْضِ جَمِيعاً مَّا أَلَّفَتْ بَيْنَ قُلُوبِهِمْ وَلَكِنَّ اللّهَ أَلَّفَ بَيْنَهُمْ إِنَّهُ عَزِيزٌ حَكِيمٌ
Resim---Ve ellefe beyne kulûbihim, lev enfakte mâ fîl ardı cemîan mâ ellefte beyne kulûbihim ve lâkinnallâhe ellefe beynehum, innehu azîzun hakîm(hakîmun) :Ve onların kalblerini uzlaştırdı. Sen, yeryüzündekilerin tümünü harcasaydın bile, onların kalblerini uzlaştıramazdın. Ama Allah, aralarını bulup onları uzlaştırdı. Çünkü O, üstün ve güçlü olandır, hüküm ve hikmet sahibidir.(Enfâl 8/63)

مَا كَانَ لِنَبِيٍّ أَن يَكُونَ لَهُ أَسْرَى حَتَّى يُثْخِنَ فِي الأَرْضِ تُرِيدُونَ عَرَضَ الدُّنْيَا وَاللّهُ يُرِيدُ الآخِرَةَ وَاللّهُ عَزِيزٌ حَكِيمٌ
Resim---Mâ kâne li nebiyyin en yekûne lehû esrâ hattâ yushıne fîl ard(ardı), turîdûne aradad dunyâ, vallâhu yurîdul ahıreh(ahırete), vallâhu azîzun hakîm(hakîmun) :Hiç bir peygambere, yeryüzünde kesin bir zafer kazanıncaya kadar esir alması yakışmaz. Siz dünyanın geçici yararını istiyorsunuz. Oysa Allah (size) ahireti istemektedir. Allah, üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.(Enfâl 8/67)

(Tevbe 9/40,71) (2 defa)

إِلاَّ تَنصُرُوهُ فَقَدْ نَصَرَهُ اللّهُ إِذْ أَخْرَجَهُ الَّذِينَ كَفَرُواْ ثَانِيَ اثْنَيْنِ إِذْ هُمَا فِي الْغَارِ إِذْ يَقُولُ لِصَاحِبِهِ لاَ تَحْزَنْ إِنَّ اللّهَ مَعَنَا فَأَنزَلَ اللّهُ سَكِينَتَهُ عَلَيْهِ وَأَيَّدَهُ بِجُنُودٍ لَّمْ تَرَوْهَا وَجَعَلَ كَلِمَةَ الَّذِينَ كَفَرُواْ السُّفْلَى وَكَلِمَةُ اللّهِ هِيَ الْعُلْيَا وَاللّهُ عَزِيزٌ حَكِيمٌ
Resim---İlla tensurûhu fe kad nasarahullâhu iz ahrecehullezîne keferû sâniyesneyni iz humâ fîl gâri iz yekûlu li sâhibihî lâ tahzen innallâhe meanâ, fe enzelallâhu sekînetehu aleyhi ve eyyedehu bicunûdin lem terevhâ ve ceale kelimetellezîne keferûs suflâ, ve kelimetullâhi hiyel ulyâ vallâhu azîzun hakîm (hakîmun) :Eğer siz ona (Peygamber’e) yardım etmezseniz, (biliyorsunuz ki) inkâr edenler onu iki kişiden biri olarak (Mekke’den) çıkardıkları zaman, ona bizzat Allah yardım etmişti. Hani onlar mağarada bulunuyorlardı. Hani o arkadaşına, “Üzülme, çünkü Allah bizimle beraber” diyordu. Allah da onun üzerine güven duygusu ve huzur indirmiş, sizin kendilerini görmediğiniz birtakım ordularla onu desteklemiş, böylece inkâr edenlerin sözünü alçaltmıştı. Allah’ın sözü ise en yücedir. Allah, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir. (Tevbe 9/40)

وَالْمُؤْمِنُونَ وَالْمُؤْمِنَاتُ بَعْضُهُمْ أَوْلِيَاء بَعْضٍ يَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنكَرِ وَيُقِيمُونَ الصَّلاَةَ وَيُؤْتُونَ الزَّكَاةَ وَيُطِيعُونَ اللّهَ وَرَسُولَهُ أُوْلَئِكَ سَيَرْحَمُهُمُ اللّهُ إِنَّ اللّهَ عَزِيزٌ حَكِيمٌ
Resim---Vel mu’minûne vel mu’minâtu ba’duhum evlîyâu ba’d(ba’din), ye’murûne bil ma’rûfi ve yenhevne anil munkeri ve yukîmûnas salâte ve yu’tûnez zekâte ve yutîûnallâhe ve resûleh(resûlehu), ulâike se yerhamuhumullâh(yerhamuhumullâhu), innallâhe azîzun hakîm(hakîmun) : Mü’min erkekler ve mü’min kadınlar birbirlerinin dostlarıdır. İyiliği emreder, kötülükten alıkoyarlar. Namazı dosdoğru kılar, zekâtı verirler. Allah’a ve Resûlüne itaat ederler. İşte bunlara Allah merhamet edecektir. Şüphesiz Allah mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.(Tevbe 9/71)


(İbrâhim 14/4)(Nahl 16/60) (Neml 27/9)

وَمَا أَرْسَلْنَا مِن رَّسُولٍ إِلاَّ بِلِسَانِ قَوْمِهِ لِيُبَيِّنَ لَهُمْ فَيُضِلُّ اللّهُ مَن يَشَاء وَيَهْدِي مَن يَشَاء وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ
Resim---Ve mâ erselnâ min resûlin illâ bi lisâni kavmihî li yubeyyine lehum, fe yudillullâhu men yeşâu ve yehdî men yeşâ’(yeşâu), ve huvel azîzul hakîm(hakîmu) :Biz her peygamberi, ancak kendi kavminin diliyle gönderdik ki, onlara (Allah’ın emirlerini) iyice açıklasın. Allah, dilediğini saptırır, dilediğini de doğru yola iletir. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.(İbrâhim 14/4)

لِلَّذِينَ لاَ يُؤْمِنُونَ بِالآخِرَةِ مَثَلُ السَّوْءِ وَلِلّهِ الْمَثَلُ الأَعْلَىَ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ
Resim---Lillezîne lâ yu’minûne bil âhıreti meselus sev’(sev’i), ve lillâhil meselul â’lâ, ve huvel azîzul hakîm(hakîmu) :Kötü sıfatlar ahirete inanmayanlara aittir. En yüce sıfatlar ise Allah’ındır. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.(Nahl 16/60)

يَا مُوسَى إِنَّهُ أَنَا اللَّهُ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ
Resim---Yâ mûsâ innehû enallâhul azîzul hakîm(hakîmu) :“Ey Mûsâ! Gerçek şu ki, ben mutlak güç sahibi, hüküm ve hikmet sahibi olan Allah’ım.”(Neml 27/9)


(Ankebut 29/26, 42) (2 defa)

فَآمَنَ لَهُ لُوطٌ وَقَالَ إِنِّي مُهَاجِرٌ إِلَى رَبِّي إِنَّهُ هُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ
Resim---Fe âmene lehu lût (lûtun) ve kâle innî muhâcirun ilâ rabbî, innehu huvel azîzul hakîm(hakîmu) Bunun üzerine Lût, ona (İbrahim’e) iman etti. İbrahim, “Ben, Rabbime (gitmemi emrettiği yere) hicret edeceğim. Şüphesiz O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir” dedi.(Ankebut 29/26)

إِنَّ اللَّهَ يَعْلَمُ مَا يَدْعُونَ مِن دُونِهِ مِن شَيْءٍ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ
Resim---İnnallâhe ya’lemu mâ yed’ûne min dûnihî min şey’(şey’in), ve huvel azîzul hakîm(hakîmu) Şüphesiz Allah, onların, kendini bırakıp da başka ne tür şeylere taptıklarını biliyor. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.(Ankebut 29/42)


(Rum 30/27) (1 defa)

وَهُوَ الَّذِي يَبْدَأُ الْخَلْقَ ثُمَّ يُعِيدُهُ وَهُوَ أَهْوَنُ عَلَيْهِ وَلَهُ الْمَثَلُ الْأَعْلَى فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ
Resim---Ve huvellezî yebdeul halka summe yuîduhu, ve huve ehvenu aleyh(aleyhi), ve lehul meselul a’lâ fîs semâvâti vel ard(ardı), ve huvel azîzul hakîm(hakîmu) : Hem yaratmayı ilkin yapan O'dur. Sonra onu çevirip yeniden yapacak olan da O'dur ki, bu O'na çok kolaydır. Göklerde ve yerde en yüksek şan ve şeref O'nundur. O çok güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.(Rum 30/27)


(Lokman 31/9, 27) (2 defa)

خَالِدِينَ فِيهَا وَعْدَ اللَّهِ حَقًّا وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ
Resim---Hâlidîne fîhâ, va’dallâhi hakkâ(hakkan), ve huvel azîzul hakîm(hakîmu) :Onlar orada ebedî olarak kalacaklardır. Bu, Allah'ın gerçek bir vaadidir. O, çok güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.(Lokman 31/9)

وَلَوْ أَنَّمَا فِي الْأَرْضِ مِن شَجَرَةٍ أَقْلَامٌ وَالْبَحْرُ يَمُدُّهُ مِن بَعْدِهِ سَبْعَةُ أَبْحُرٍ مَّا نَفِدَتْ كَلِمَاتُ اللَّهِ إِنَّ اللَّهَ عَزِيزٌ حَكِيمٌ
Resim---Ve lev enne mâ fîl ardı min şeceretin aklâmun vel bahru yemudduhu min ba’dihî seb’atu ebhurin mâ nefidet kelimâtullâh(kelimâtullâhi), innellâhe azîzun hakîm(hakîmun) :Eğer yeryüzündeki ağaçların tümü kalem ve deniz de -onun ardından yedi deniz daha eklenerek- (mürekkep) olsa, yine de Allah'ın kelimeleri (yazmakla) tükenmez. Şüphesiz Allah, üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.(Lokman 31/27)


(Sebe' 34/27)(Fâtır 35/2)(Zümer 39/1)(Mü'min 40/8)(Şurâ 42/3)

قُلْ أَرُونِي الَّذِينَ أَلْحَقْتُم بِهِ شُرَكَاء كَلَّا بَلْ هُوَ اللَّهُ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ
Resim---Kul erûniyellezîne elhaktum bihî şurekâe kellâ, bel huvallahul azîzul hakîm(hakîmu) :De ki: “Allah’a ortak tuttuklarınızı bana gösterin! Hayır! (Hiçbir şey Allah’a ortak olamaz.) Aksine O, mutlak güç sahibi, hüküm ve hikmet sahibi Allah’tır.”(Sebe' 34/27)

مَا يَفْتَحِ اللَّهُ لِلنَّاسِ مِن رَّحْمَةٍ فَلَا مُمْسِكَ لَهَا وَمَا يُمْسِكْ فَلَا مُرْسِلَ لَهُ مِن بَعْدِهِ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ
Resim---Mâ yeftehillâhu lin nâsi min rahmetin fe lâ mumsike lehâ, ve mâ yumsik fe lâ mursile lehu min ba’dih(ba’dihî), ve huvel azîzul hakîm(hakîmu) :Allah, insanlara rahmetinden her neyi açarsa artık onu tutacak, kısacak kimse yoktur. Her neyi de tutar kısarsa onu da ondan sonra salacak yoktur. O, öyle güçlüdür, öyle hikmet sahibidir.(Fâtır 35/2)

تَنزِيلُ الْكِتَابِ مِنَ اللَّهِ الْعَزِيزِ الْحَكِيمِ
Resim---Tenzîlul kitâbi minallâhil azîzil hakîm(hakîmi) :Kitab’ın indirilmesi mutlak güç sahibi, hüküm ve hikmet sahibi Allah tarafındandır. (Zümer 39/1)

رَبَّنَا وَأَدْخِلْهُمْ جَنَّاتِ عَدْنٍ الَّتِي وَعَدتَّهُم وَمَن صَلَحَ مِنْ آبَائِهِمْ وَأَزْوَاجِهِمْ وَذُرِّيَّاتِهِمْ إِنَّكَ أَنتَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ
Resim---Rabbenâ ve edhilhum cennâti adninilletî vaadtehum ve men salaha min âbâihim ve ezvâcihim ve zurriyyâtihim inneke entel azîzul hakîm(hakîmu) : “Ey Rabbimiz! Onları da, onların babalarından, eşlerinden ve soylarından iyi olanları da, kendilerine vaad ettiğin Adn cennetlerine koy. Şüphesiz sen mutlak güç sahibisin, hüküm ve hikmet sahibisin.”(Mü'min 40/8)

كَذَلِكَ يُوحِي إِلَيْكَ وَإِلَى الَّذِينَ مِن قَبْلِكَ اللَّهُ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ
Resim---Kezâlike yûhî ileyke ve ilellezîne min kablikellâhul azîzul hakîm(hakîmu) :O, Aziz ve Hakim olan Allah, sana ve senden öncekilere böyle vahyetmektedir.(Şurâ 42/3)



(Câsiye 45/2, 37) (2 defa)

تَنزِيلُ الْكِتَابِ مِنَ اللَّهِ الْعَزِيزِ الْحَكِيمِ
Resim---Tenzîlul kitâbi minallâhil azîzil hakîm(hakîmi): Kitab’ın indirilişi, mutlak güç sahibi, hüküm ve hikmet sahibi Allah tarafındandır.(Câsiye 45/2)

وَلَهُ الْكِبْرِيَاء فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ
Resim---Ve lehul kibriyâu fîs semâvâti vel ard(ardı), ve huvel azîzul hakîm(hakîmu) :Göklerde ve yerde ululuk O’na aittir. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.(Câsiye 45/37)


(Ahkaf 46/2)

تَنْزِيلُ الْكِتَابِ مِنَ اللَّهِ الْعَزِيزِ الْحَكِيمِ
Resim---Tenzîlul kitâbi minallâhil azîzil hakîm(hakîmi) :Kitab’ın indirilişi, mutlak güç sahibi, hüküm ve hikmet sahibi Allah tarafındandır.(Ahkaf 46/2)


(Feth 48/7, 19) (2 defa)

وَلِلَّهِ جُنُودُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَكَانَ اللَّهُ عَزِيزًا حَكِيمًا
Resim---Ve lillâhi cunûdus semâvâti vel ard(ardı), ve kânallâhu azîzen hakîmâ(hakîmen) :Göklerin ve yerin orduları Allah’ındır. Allah, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.(Feth 48/7)

وَمَغَانِمَ كَثِيرَةً يَأْخُذُونَهَا وَكَانَ اللَّهُ عَزِيزًا حَكِيمًا
Resim---Ve megânime kesîreten ye’huzûnehâ, ve kânallâhu azîzen hakîmâ(hakîmen) :Allah onları elde edecekleri birçok ganimetlerle de mükâfatlandırdı. Allah çok güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.(Feth 48/19)


(Hadîd 57/1)

سَبَّحَ لِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ
Resim---Sebbeha lillâhi mâ fîs semâvâti vel ard(ardı), ve huvel azîzul hakîm(hakîmu) :Göklerdeki ve yerdeki her şey Allah’ı tespih etmektedir. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.(Hadîd 57/1)


(Haşr 59/1, 24) (2 defa)

سَبَّحَ لِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ
Resim---Sebbeha lillâhi mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ard(ardı), ve huvel azîzul hakîm(hakîmu) :Göklerdeki ve yerdeki her şey Allah’ı tespih etmektedir. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.(Haşr 59/1)


هُوَ اللَّهُ الْخَالِقُ الْبَارِئُ الْمُصَوِّرُ لَهُ الْأَسْمَاء الْحُسْنَى يُسَبِّحُ لَهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ
Resim---Huvallâhul hâlikul bâriûl musavviru lehul esmâul husnâ, yusebbihu lehu mâ fîs semâvâti vel ard(ardı) ve huvel azîzul hakîm(hakîmu) :O, yaratan, yoktan var eden, şekil veren Allah’tır. Güzel isimler O’nundur. Göklerdeki ve yerdeki her şey O’nu tesbih eder. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.(Haşr 59/24)


(Müntehine 60/5) (Saff 61/1)

رَبَّنَا لَا تَجْعَلْنَا فِتْنَةً لِّلَّذِينَ كَفَرُوا وَاغْفِرْ لَنَا رَبَّنَا إِنَّكَ أَنتَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ
Resim---Rabbenâ lâ tec’alnâ fitneten lillezîne keferû, vagfir lenâ rabbenâ, inneke entel azîzul hakîm(hakîmu) :“Ey Rabbimiz! Bizi, inkâr edenlerin zulmüne uğratma. Bizi bağışla. Ey Rabbimiz! Şüphesiz sen mutlak güç sahibisin, hüküm ve hikmet sahibisin.”(Müntehine 60/5)


سَبَّحَ لِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ
Resim---Sebbeha lillâhi mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ard(ardı), ve huvel âzîzul hakîm(hakîmu) :Göklerdeki ve yerdeki her şey Allah’ı tespih eder. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.(Saff 61/1)


(Cum'a 62/1, 3) (2 defa)

يُسَبِّحُ لِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ الْمَلِكِ الْقُدُّوسِ الْعَزِيزِ الْحَكِيمِ
Resim---Yusebbihu lillâhi mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ardıl melikil kuddûsil azîzil hakîm(hakîmi) :Göklerdeki ve yerdeki her şey, mülkün sahibi, mukaddes, mutlak güç sahibi, hüküm ve hikmet sahibi olan Allah’ı tespih eder.(Cum'a 62/1)

وَآخَرِينَ مِنْهُمْ لَمَّا يَلْحَقُوا بِهِمْ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ
Resim---Ve âharîne minhum lemmâ yelhakû bi him, ve huvel azîzul hakîm(hakîmu) :(Allah, o peygamberi) onlardan henüz kendilerine katılmayan başkalarına da göndermiştir. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.(Cum'a 62/3)


(Tegâbün 64/18)

عَالِمُ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ
Resim---Âlimul gaybi veş şehâdetil azîzul hakîm(hakîmu) :O, gaybı da görünen âlemi de bilendir, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir. (Tegâbün 64/18)



Et TEVVÂBU'L-HAKÎMU celle celâluhu : Tevbeleri kabul edici-Hikmet Sâhibi olan. (1 defa)
(Nûr 24/10)


Resim

وَلَوْلَا فَضْلُ اللَّهِ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَتُهُ وَأَنَّ اللَّهَ تَوَّابٌ حَكِيمٌ
Resim---Ve lev lâ fadlullâhi aleykum ve rahmetuhu ve ennellâhe tevvâbun hakîm(hakîmun) : Eğer Allah'ın sizin üzerinizde fazlı ve rahmeti olmasaydı ve Allah gerçekten tevbeleri kabul eden hüküm ve hikmet sahibi olmasaydı (ne yapardınız)?(Nûr 24/10)



El VÂSİ'U'L-HAKÎMU celle celâluhu : Lûtfu geniş-Hikmet Sâhibi olan. (1 defa)

(Nisâ 4/130)


Resim

وَإِن يَتَفَرَّقَا يُغْنِ اللّهُ كُلاًّ مِّن سَعَتِهِ وَكَانَ اللّهُ وَاسِعًا حَكِيمًا
Resim---Ve in yeteferrekâ yugnillâhu kullen min seatihî. Ve kânallâhu vâsian hakîmâ(hakîmen) :Eğer ikisi ayrılacak olurlarsa, Allah her birine 'genişlik (rızık ve ihsan) kaynaklarından' kazandırır (ihtiyaçlardan korur.) Allah, (rahmetiyle) geniş olandır, hüküm ve hikmet sahibidir.(Nisâ 4/130)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: ESMAUL- HÜSNA'NIN KUR'AN-I KERİM AÇILIMI

Mesaj gönderen kulihvani »

64- El Hâliku celle celâluhu

El Hâliku : Küllî ŞEY’i-Eşyâyı örneksiz, misilsiz, tek olarak mutlak yaratıcı olan ALLAHU ZÜ'L-CELÂL.

Resim

Resim

65- El Hallâku celle celâluhu

El Hallâku : Mahlûkatını halk eden, yaratan, mahlûk olmayan ve yaratılmayan tek takdir eden, takdirine göre icâd eden ve şeklini, ölçüsünü v.s. lâzım ve lâyıkıyla tasvir eden Hallâk celle celâluhu... Mutlak Hâlik, yaratıcı, yaratan, var eden ALLAHU ZÜ'L-CELÂL.

Resim

El Hallâku :
Resim


Halk “yaratmak” masdarından sıfat ismidir. Halk etmede takdir etmek olan; planlı, amaçlı, ölçülü ve şuûrlu olarak düzenlemek, dengelemek ve ölçmek de vardır.
İlâhî Hılkiyyette; mevcûd olmayanı, örneksiz ve yardımsız olarak lâzım ve lâyık şekil ve hâlde kendine mahsus bir "şey" olarak, Şehâdet Âlemi olan kâinâtta var eylemek esastır.



الَّذِي لَهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَلَمْ يَتَّخِذْ وَلَدًا وَلَمْ يَكُن لَّهُ شَرِيكٌ فِي الْمُلْكِ وَخَلَقَ كُلَّ شَيْءٍ فَقَدَّرَهُ تَقْدِيرًا
Resim---Ellezî lehu mulkus semâvâti vel ardı ve lem yettehız veleden ve lem yekûn lehu şerîkun fîl mulki ve halaka kulle şey’in fe kadderahu takdîrâ: Göklerin ve yerin mülkü O'nundur; çocuk edinmemiştir. O'na mülkünde ortak yoktur, her şeyi yaratmış, ona bir düzen vermiş, belli bir ölçüyle takdir etmiştir.
(Furkân 25/2)

Planlı ve ölçülü bir sekilde takdir eden demektir. Var eden, icat eden demektir.

İlâhî isimlerden çoğu fiilî sıfatlara dayanmaktadır. Hâlik ismi de yaratma fiiline dayanır.
Ve Tekvin-Yaratma husunda ALLAHu zü’l- CeLÂL, Âlim-i Mutlak ve Murid-i Mutlaktır.:


وَرَبُّكَ يَخْلُقُ مَا يَشَاء وَيَخْتَارُ مَا كَانَ لَهُمُ الْخِيَرَةُ سُبْحَانَ اللَّهِ وَتَعَالَى عَمَّا يُشْرِكُونَ
Resim---Ve rabbuke yahluku mâ yeşâu ve yahtâr(yahtâru), mâ kâne lehumul hıyarat(hıyaratu), subhânallâhi ve teâlâ ammâ yuşrikûn: Rabbin, dilediğini yaratır ve seçer; seçim onlara ait değildir. Allah, onların ortak koştuklarından münezzehtir, yücedir.”
(Kasas 28/68)

Hılkıyyetin temeli vâcibu’l- VüCÛD NÛRundan; izafî, iğreti gel-geç gölge “EŞYÂ-ŞEYler” MevCÛD KILış, iCÂD ediş ve yeniden YARATış vardır:

وَإِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلاَئِكَةِ إِنِّي خَالِقٌ بَشَرًا مِّن صَلْصَالٍ مِّنْ حَمَإٍ مَّسْنُونٍ
Resim---Ve iz kâle rabbuke lil melâiketi innî hâlikun beşeren min salsâlin min hamein mesnûn: Hani Rabbin meleklere demişti: "Ben, kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan bir beşer yaratacağım.”
(Hicr 15/28)

خَلَقَ الْإِنسَانَ مِن صَلْصَالٍ كَالْفَخَّارِ
Resim---Halakal insâne min salsâlin kel fehhâr: İnsanı, ateşte pişmiş gibi kuru bir çamurdan yarattı.”
(Rahmân 55/14)

وَخَلَقَ الْجَانَّ مِن مَّارِجٍ مِّن نَّارٍ
Resim---Ve halakal cânne min mâricin min nâr: Cinleri öz ateşten yarattı.”
(Rahmân 55/15)

“HALAKA” kökünden türemiş çeşitli siga ve kiplerde olmak üzere 236 defa
Geçer.. Halk kelimesi Kur'ân-ı Kerîm'de 171 yerde fiil, 52 yerde masdar olarak ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL'e nisbet edilmiştir. El Hâlik ismi Allah’ın sıfatı olarak Kur'ân-ı Kerimde 8 âyette 4 kez de “Hâlıkun” şeklinde çoğul olarak zikredilir el Hâlik celle celâluhu:


ذَلِكُمُ اللّهُ رَبُّكُمْ لا إِلَهَ إِلاَّ هُوَ خَالِقُ كُلِّ شَيْءٍ فَاعْبُدُوهُ وَهُوَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ وَكِيلٌ
Resim---“Zâlikumullâhu rabbukum, lâ ilâhe illâ huve, hâliku kulli şey’in fa’budûh(fa’budûhu),ve huve alâ kulli şey’in vekîl(vekîlun).: İşte Rabbiniz olan Allah budur. O'ndan başka ilah yoktur. Her şeyin yaratıcısıdır, öyleyse O'na kulluk edin. O, her şeyin üstünde bir vekildir.”
(En'âm 6/102)

قُلْ مَن رَّبُّ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ قُلِ اللّهُ قُلْ أَفَاتَّخَذْتُم مِّن دُونِهِ أَوْلِيَاء لاَ يَمْلِكُونَ لِأَنفُسِهِمْ نَفْعًا وَلاَ ضَرًّا قُلْ هَلْ يَسْتَوِي الأَعْمَى وَالْبَصِيرُ أَمْ هَلْ تَسْتَوِي الظُّلُمَاتُ وَالنُّورُ أَمْ جَعَلُواْ لِلّهِ شُرَكَاء خَلَقُواْ كَخَلْقِهِ فَتَشَابَهَ الْخَلْقُ عَلَيْهِمْ قُلِ اللّهُ خَالِقُ كُلِّ شَيْءٍ وَهُوَ الْوَاحِدُ الْقَهَّارُ
Resim---“Kul men rabbus semâvâti vel ard(ardı), kulillâh (kulillâhu), kul e fettehaztum min dûnihî evliyâe lâ yemlikûne li enfusihim nef’an ve lâ darrâ(darren), kul hel yestevil a’mâ vel basîru em hel testevîz zulumâtu ven nûr(nûru), em cealû lillâhi şurekâe halakû ke halkıhî fe teşâbehel halku aleyhim, kulillâhu hâliku kulli şey’in ve huvel vâhidul kahhâr: De ki: "Göklerin ve yerin Rabbi kimdir?" De ki: "Allah'tır." De ki: "Öyleyse, O'nu bırakıp kendilerine bile yarar da, zarar da sağlamaya güç yetiremeyen birtakım veliler mi (tanrılar) edindiniz?" De ki: "Hiç görmeyen (a'ma) ile gören (basiret sahibi) eşit olabilir mi? Veya karanlıklarla nur eşit olabilir mi?" Yoksa Allah'a, O'nun yaratması gibi yaratan ortaklar buldular da, bu yaratma, kendilerince birbirine mi benzeşti? De ki: "Allah, her şeyin yaratıcısıdır ve O, tektir, kahredici olandır."
(Ra'd 13/16)

وَإِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلاَئِكَةِ إِنِّي خَالِقٌ بَشَرًا مِّن صَلْصَالٍ مِّنْ حَمَإٍ مَّسْنُونٍ
Resim---“Ve iz kâle rabbuke lil melâiketi innî hâlikun beşeren min salsâlin min hamein mesnûn: Hani Rabbin meleklere demişti ki: "Ben kupkuru bir çamurdan, şekillenmiş kara balçıktan bir insan yaratacağım."
(Hicr 15/28)

ثُمَّ خَلَقْنَا النُّطْفَةَ عَلَقَةً فَخَلَقْنَا الْعَلَقَةَ مُضْغَةً فَخَلَقْنَا الْمُضْغَةَ عِظَامًا فَكَسَوْنَا الْعِظَامَ لَحْمًا ثُمَّ أَنشَأْنَاهُ خَلْقًا آخَرَ فَتَبَارَكَ اللَّهُ أَحْسَنُ الْخَالِقِينَ
Resim---Summe halaknen nutfete alakaten fe halaknel alakate mudgaten fe halaknel mudgate ızâmen fe kesevnel izâme lahmen summe enşe'nâhu halkan âhar(âhara), fe tebârekallâhu ahsenul hâlikîn: Sonra o su damlasını bir alak (embriyo) olarak yarattık; ardından o alak'ı (hücre topluluğu) bir çiğnem et parçası olarak yarattık; daha sonra o çiğnem et parçasını kemik olarak yarattık; böylece kemiklere de et giydirdik; sonra bir başka yaratışla onu inşa ettik. Yaratıcıların en güzeli olan Allah, ne yücedir.”
(Mu'minûn 23/14)

يَا أَيُّهَا النَّاسُ اذْكُرُوا نِعْمَتَ اللَّهِ عَلَيْكُمْ هَلْ مِنْ خَالِقٍ غَيْرُ اللَّهِ يَرْزُقُكُم مِّنَ السَّمَاء وَالْأَرْضِ لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ فَأَنَّى تُؤْفَكُونَ
Resim---Yâ eyyuhen nâsuzkurû ni’metallâhi aleykum, hel min hâlikın gayrullâhi yerzukukum mines semâi vel ard(ardı), lâ ilâhe illâ huve fe ennâ tû’fekûn: Ey insanlar, Allah'ın üzerinizdeki nimetini anın. Gökten ve yerden sizi rızıklandıran Allah'ın dışında bir başka yaratıcı var mı? O'ndan başka ilah yoktur. Öyleyse nasıl olur da çevriliyorsunuz?”
(Fâtır 35/3)


إِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلَائِكَةِ إِنِّي خَالِقٌ بَشَرًا مِن طِينٍ
Resim---İz kâle rabbuke lil melâiketi innî hâlikun beşeren min tîn: Hani Rabbin meleklere: "Gerçekten ben, çamurdan bir beşer yaratacağım" demişti.”
(sâd 38/71)

اللَّهُ خَالِقُ كُلِّ شَيْءٍ وَهُوَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ وَكِيلٌ
Resim---Allahu hâliku kulli şey’in ve huve alâ kulli şey’in vekîl(vekîlun).: Allah, her şeyin yaratıcısıdır. O, her şey üzerinde vekildir.”
(Zümer 39/62)

ذَلِكُمُ اللَّهُ رَبُّكُمْ خَالِقُ كُلِّ شَيْءٍ لَّا إِلَهَ إِلَّا هُوَ فَأَنَّى تُؤْفَكُونَ
Resim---Zâlikumullâhu rabbukum hâliku kulli şey’in lâ ilâhe illâ huve fe ennâ tu’fekûn: İşte bu, sizin Rabbiniz Allah'tır; her şeyin yaratıcısıdır; O'ndan başka ilah yoktur. Öyleyse nasıl olur da çevriliyorsunuz?”
(Mü'min 40/62)

هُوَ اللَّهُ الْخَالِقُ الْبَارِئُ الْمُصَوِّرُ لَهُ الْأَسْمَاء الْحُسْنَى يُسَبِّحُ لَهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ
Resim---Huvallâhul hâlikul bâriûl musavviru lehul esmâul husnâ, yusebbihu lehu mâ fîs semâvâti vel ard(ardı) ve huvel azîzul hakîm: O Allah ki, yaratandır, (en güzel bir biçimde) kusursuzca var edendir, 'şekil ve suret' verendir. En güzel isimler O'nundur. Göklerde ve yerde olanların tümü O'nu tesbih etmektedir. O, Aziz, Hakimdir.”
(Haşr 59/24)

2 âyette Ahseni'l- Hâlikin:

ثُمَّ خَلَقْنَا النُّطْفَةَ عَلَقَةً فَخَلَقْنَا الْعَلَقَةَ مُضْغَةً فَخَلَقْنَا الْمُضْغَةَ عِظَامًا فَكَسَوْنَا الْعِظَامَ لَحْمًا ثُمَّ أَنشَأْنَاهُ خَلْقًا آخَرَ فَتَبَارَكَ اللَّهُ أَحْسَنُ الْخَالِقِينَ
Resim---Summe halaknen nutfete alakaten fe halaknel alakate mudgaten fe halaknel mudgate ızâmen fe kesevnel izâme lahmen summe enşe'nâhu halkan âhar(âhara), fe tebârekallâhu ahsenul hâlikîn: Sonra o su damlasını bir alak (embriyo) olarak yarattık; ardından o alak'ı (hücre topluluğu) bir çiğnem et parçası olarak yarattık; daha sonra o çiğnem et parçasını kemik olarak yarattık; böylece kemiklere de et giydirdik; sonra bir başka yaratışla onu inşa ettik. Yaratıcıların en güzeli olan Allah, ne yücedir.”
(Mü'minûn 23/14)

أَتَدْعُونَ بَعْلًا وَتَذَرُونَ أَحْسَنَ الْخَالِقِينَ
Resim---Eted’ûne ba’len ve tezerûne ahsenel hâlikîn: "Siz Ba'le tapıp da yaratıcıların en güzeli (olan Allah'ı) mı bırakıyorsunuz?"
(Sâffât 37/125)
ba'l: bir put adı..

1 âyette ta'zîmen çoğul olarak: "onu siz mi yaratıyorsunuz? Yoksa yaratanlar Biz miyiz?" ifâdesiyle:

أَأَنتُمْ تَخْلُقُونَهُ أَمْ نَحْنُ الْخَالِقُونَ
Resim---E entum tahlukûnehû em nahnul hâlikûn: Onu sizler mi yaratıyorsunuz, yoksa yaratıcı Biz miyiz?”
(Vâkıa 56/59)

Kur'ân-ı Kerim de 2 âyette el Hâlik ismi ile aynı kökten türeyip onun mübâlâğa sigasıyla kullanımı olan el Hallâk ism-i şerîfi temelde, devamlı, sürekli, mükemmel ve hakkıyla yaratan ALLAHu zü’l- CeLÂL ismidir ki Şe’ENuLLahın her ÂN İŞLemesidir Hılkıyyet!.

إِنَّ رَبَّكَ هُوَ الْخَلاَّقُ الْعَلِيمُ
Resim---İnne rabbeke huvel hallâku’l- alîm: Çünkü Rabbin, yaratan ve bilenin ta kendisidir.”
(Hicr 15/86)

أَوَلَيْسَ الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ بِقَادِرٍ عَلَى أَنْ يَخْلُقَ مِثْلَهُم بَلَى وَهُوَ الْخَلَّاقُ الْعَلِيمُ
Resim---E ve leysellezî halakas semâvâti vel arda bi kâdirin alâ en yahluka mislehum, belâ ve huvel hallâkul alîm: Gökleri ve yeri yaratan, onların bir benzerini yaratmağa kadir değil mi? Elbette (öyledir); O, yaratandır, bilendir.”
(Yâsin 36/81)

Birlikte esmâu'l-hüsnâ serisi hâlinde ise :

-"HUVE'LLAHU'L-HÂLİKU'L-BÂRİU'L-MUSAVVİRU LEHU'L-ESMÂU'L-HÜSNÂ."...

هُوَ اللَّهُ الْخَالِقُ الْبَارِئُ الْمُصَوِّرُ لَهُ الْأَسْمَاء الْحُسْنَى يُسَبِّحُ لَهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ
Resim---Huvallâhul hâlikul bâriûl musavviru lehul esmâul husnâ, yusebbihu lehu mâ fîs semâvâti vel ard(ardı) ve huvel azîzul hakîm: O Allah ki, yaratandır, (en güzel bir biçimde) kusursuzca var edendir, 'şekil ve suret' verendir. En güzel isimler O'nundur. Göklerde ve yerde olanların tümü O'nu tesbih etmektedir. O, Aziz, Hakimdir.”
(Haşr 59/24)

EL Hallâk; sürekli ve mükemmel bir şekilde yaratıp duran, şu anda Şe'nullah'a şâhid olan ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL
MuhaMMedî Tasavvufun can damarlarından birisi de; sürekli var ediş - yok ediş Şeenî "KÛN feye KÛN"u tüm yaratılanların her AN yeniden varedilip - yok edilip - var edilmesi, yaratmasını sürekli tâzelemesi, bir şeyi bir daha kullanmadan varlıklarını yenilemesi ve devamlı kılması sırrına ulaşan ve vahye muhatab ve mükellef tek varlık olan insanoğlunun El Hallâk isminin sırrına ve hünerine MuhaMMedî şuûrla ulaşması zevki ve hazzıdır.
Mevcûdat için Şeen-Şe’n-ŞeÂN; nabız atışı gibi, elektiriğin gelişindeki mekik akımı gibi ya da ayrı ayrı çekilen resimlerin belli bir hızla ve ard arda insanoğlunun gözünün önünden geçirilmesiyle (sinema makinesi) resimleri sürekli ve hareket ediyor sanması gibidir. Şu devran âleminde devamlı devr halk içindir. Gerçek ve mutlak sabitlik El Hakk'a mahsustur. Halk için sonsuz hareket hâl-i hazırdır vesselâm…


El Hâliku : Eşyâyı örneksiz, misilsiz, tek olarak mutlak yaratıcı olan ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL.
El Hallâku : Mahlûkatını halk eden, yaratan, mahlûk olmayan ve yaratılmayan tek takdir eden, takdirine göre icâd eden ve şeklini, ölçüsünü v.s. lâzım ve lâyıkıyla tasvir eden Hallâk celle celâluhu... Mutlak Hâlik, yaratıcı, yaratan, var eden ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL.
Hallaka : Bir şeyi düzeltmek.
İhtelaka : Yaratmak.
El halâku : Haktan, hayrdan,iyilik ve güzellikten nasib ve hisse.
El halku : Halk, mahlûk, yaratık, insanlar.
El hilkatü : Hilkat, yaratılış, fıtrat, terkib.
El hilku : Ahlâk, huy, seciye, din.
El Hâliku celle celâluhu ve El Hallâku celle celâluhu isimlerinin yaratmak fiilinden dolayı, yaratan ile eş anlamlı olarak el Bâriu ismiyle, anlam yakınlığı dolayısıyla da sûret veren el Musavviru ismiyle anlam yakınlığı vardır.
Şu âyet-i kerimelere baktığımız zaman bu yaratma sıfatlarının ilişkisini görürüz.:


وَلَقَدْ خَلَقْنَاكُمْ ثُمَّ صَوَّرْنَاكُمْ ثُمَّ قُلْنَا لِلْمَلآئِكَةِ اسْجُدُواْ لآدَمَ فَسَجَدُواْ إِلاَّ إِبْلِيسَ لَمْ يَكُن مِّنَ السَّاجِدِينَ
Resim---Ve lekad halaknâkum summe savvernâkum summe kulnâ lil melâiketiscudû li âdeme fe secedû illâ iblîs(iblîse), lem yekun mines sâcidîn: Andolsun sizi yarattık, sonra size şekil verdik, sonra da meleklere, Âdem'e secde edin! diye emrettik. İblis'in dışındakiler secde ettiler. O secde edenlerden olmadı.”
(A'râf 7/11)

فِي أَيِّ صُورَةٍ مَّا شَاء رَكَّبَكَ
Resim---Fî eyyi sûretin mâ şâe rekkebek: Dilediği bir surette seni tertib-terkib etti, biçimde oluşturdu.”
(İnfitâr 82/8)
rakkebe-ke: terkip etti, tertip etti, farklı şeyleri biraraya getirdi..

Şu âyet-i kerimedeyse El Musavviru ismiyle ilişkisi açıktır:

هُوَ الَّذِي يُصَوِّرُكُمْ فِي الأَرْحَامِ كَيْفَ يَشَاء لاَ إِلَهَ إِلاَّ هُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ
Resim---Huvellezî yusavvirukum fîl erhâmi keyfe yeşâ’(yeşâu), lâ ilâhe illâ huvel azîzul hakîm: Döl yataklarında size dilediği gibi suret veren O'dur. O'ndan başka ilah yoktur; üstün ve güçlü olandır, hüküm ve hikmet sahibidir.”
(Âl-i İmrân 3/6)

El Bâriü :
Resim
El Musavviru :

Resim

SÖZün ÖZü her ÂN YENiden Yaratmak El Hâliku ve El Hallâku olan ALLAH celle celâluhuya aittir ŞeÂNULLAHta:

إِنَّ رَبَّكُمُ اللّهُ الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضَ فِي سِتَّةِ أَيَّامٍ ثُمَّ اسْتَوَى عَلَى الْعَرْشِ يُغْشِي اللَّيْلَ النَّهَارَ يَطْلُبُهُ حَثِيثًا وَالشَّمْسَ وَالْقَمَرَ وَالنُّجُومَ مُسَخَّرَاتٍ بِأَمْرِهِ أَلاَ لَهُ الْخَلْقُ وَالأَمْرُ تَبَارَكَ اللّهُ رَبُّ الْعَالَمِينَ
Resim---İnne rabbekumullâhullezî halakas semâvâti vel arda fî sitteti eyyâmin summestevâ alel arşı, yugşîl leylen nehâre yatlubuhu hasîsen veş şemse vel kamere ven nucûme musahharâtin bi emrih(emrihi), e lâ lehul halku vel emr(emru), tebârekallâhu rabbulâlemîn: Semaları ve arzı altı günde yaratan, muhakkak ki sizin Rabbiniz Allah'tır. Sonra arşa istiva etti. Gündüz, onu süratle talep eden (takip eden) gece ile örtülür. Ve güneş ve ay ve yıldızlar O'nun emrine musahhardır (boyun eğmişlerdir). Yaratma ve emir O'nun değil mi? Âlemlerin Rabbi mübarektir, şanı yücedir.”
(A’râf 7/54)
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: ESMAUL- HÜSNA'NIN KUR'AN-I KERİM AÇILIMI

Mesaj gönderen Gul »

EL HALLÂKU'L-ALÎMU celle celâluhu : Mükemmel halk eden-Bilen. (2 defa)

Resim

(Yâsîn 36/81) (Hicr 15/86)


أَوَلَيْسَ الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ بِقَادِرٍ عَلَى أَنْ يَخْلُقَ مِثْلَهُم بَلَى وَهُوَ الْخَلَّاقُ الْعَلِيمُ
Resim---E ve leysellezî halakas semâvâti vel arda bi kâdirin alâ en yahluka mislehum, belâ ve huvel hallâkul alîm(alîmu) : Gökleri ve yeri yaratan Allah’ın, onların benzerini yaratmaya gücü yetmez mi? Evet yeter. O, hakkıyla yaratandır, hakkıyla bilendir. (Yâsîn 36/81)


إِنَّ رَبَّكَ هُوَ الْخَلاَّقُ الْعَلِيمُ
Resim---İnne rabbeke huvel hallâkul alîm(alîmu) : Şüphesiz, Rabbin hakkıyla yaratanın (ve her şeyi) bilenin ta kendisidir. (Hicr 15/86)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: ESMAUL- HÜSNA'NIN KUR'AN-I KERİM AÇILIMI

Mesaj gönderen kulihvani »


66- El Halîmü celle celâluhu

El Halîmü :
Kullarının hata ve suçlarına karşılık, iradesiyle yumuşaklık gösterip acele ve öfkeyle hareket etmeyen. Merhameten ve muhabbeten halkedip kulluk imtihanına saldığı kullarına karşı sabırlı, temkinli, acele ve öfkeli muâmele etmeyip yumuşak davranan ve gelecekte fırsatlar tanıyan ALLAH-u Zü’L-CELÂL’e .

Resim

El Halîmü :
Resim

Hilm: “Sabırlı ve temkinli, akıllı ve ağırbaşlı, yumuşak olmak” masdarından sıfat fiil. Doğuştan/yaratılıştan-fıtrî olan huy yumuşaklığı. Vakar. Sükûn.
Halume: Kişi yavaş ve ağır başlı olmak.
Halleme: Birini halîm, uslu kılmak.
Hilm: Hilim, sabır, yavaşlık. Akıl.
Ehlâm: Akıllar.
Halîme fiilinden ismi fail olarak türetilmiş olan el-Halîm ALLAH celle celâluhu ismi, yapılan kötülüğe karşılık vermemek, hemen cezalandırmamak, gazap anlarında nefse hakim olmak, çok sakin, ağırbaşlı ve yumuşak huylu olmak anlamlarına gelmektedir.
Halîm; cezalandırmaya gücü yettiği halde, suçluların cezasını hemen vermeyen, mühlet tanıyandır.
Halîm; kullarına karşı müsamahakâr davranandır.
Halîm; mühlet veren, cezaları erteleyendir.
Halîm; kullarının isyanlarına rağmen onları gizli ve açık nimetlerini vermeye devam edendir.
Halîm; isyan eden kullarına tevbe etmeleri için yeterli süre tanıyan ALLAH celle celâluhu ismidir.

Aslında hilm, ifsaddır.
İfsad: Bozmak. Azdırmak. Fesada uğratmak. Fitne salmak. Karıştırmak.
HuLM: Uyku. Rüya, hülya. İhtilâm olmak. Açık saçık rüya. Akıl.
HuLM : Uykudur çünkü sûreti sîretinden ayırır ifsad eder..

SÛRET ile SÎRET aıyırımı ise, MuhaMMedi Şuûr ister.. bâtına perdesiz olan Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, Cebrâil aleyhi's-selâmı insan sûretinde melek sîretinde görürken, aklı perdeli bir kişi sadece insan sûretinde görmüştür..

Halîm celle celâluhu ismi, Kur'ân-ı Kerîm'de 15 âyette geçmiş olup; 11âyette ALLAH-u Zü'L-CELÂL'e nisbet edilmiştir. 6 âyette Gafûr, 3 âyette Alîm, 1 âyette Ganî, 1 âyette Şekûr ismiyle birlikte geçmiştir ve bu âyetler aşağıda verilecektir.


لاَّ يُؤَاخِذُكُمُ اللّهُ بِاللَّغْوِ فِيَ أَيْمَانِكُمْ وَلَكِن يُؤَاخِذُكُم بِمَا كَسَبَتْ قُلُوبُكُمْ وَاللّهُ غَفُورٌ حَلِيمٌ
Resim---“Lâ yuâhızukumullâhu bil lagvi fî eymânikum ve lâkin yuâhızukum bi mâ kesebet kulûbukum vallâhu gafûrun halîm: Allah sizi, yeminlerinizdeki 'rastgele söylemelerinizden, boş, amaçsız sözler'den dolayı sorumlu tutmaz; fakat kalplerinizin kazandıklarından dolayı sorumlu tutar. Allah bağışlayandır, yumuşak davranandır.”
(Bakara 2/225)

قَوْلٌ مَّعْرُوفٌ وَمَغْفِرَةٌ خَيْرٌ مِّن صَدَقَةٍ يَتْبَعُهَآ أَذًى وَاللّهُ غَنِيٌّ حَلِيمٌ
Resim---Kavlun ma’rûfun ve magfiretun, hayrun min sadakatin yetbeuhâ ezâ(ezen), vallâhu ganiyyun halîm: Güzel bir söz ve bağışlama, peşinden eziyet gelen bir sadakadan daha hayırlıdır. Allah hiç bir şeye ihtiyacı olmayandır, yumuşak davranandır.”
(Bakara 2/263)

وَلَكُمْ نِصْفُ مَا تَرَكَ أَزْوَاجُكُمْ إِن لَّمْ يَكُن لَّهُنَّ وَلَدٌ فَإِن كَانَ لَهُنَّ وَلَدٌ فَلَكُمُ الرُّبُعُ مِمَّا تَرَكْنَ مِن بَعْدِ وَصِيَّةٍ يُوصِينَ بِهَا أَوْ دَيْنٍ وَلَهُنَّ الرُّبُعُ مِمَّا تَرَكْتُمْ إِن لَّمْ يَكُن لَّكُمْ وَلَدٌ فَإِن كَانَ لَكُمْ وَلَدٌ فَلَهُنَّ الثُّمُنُ مِمَّا تَرَكْتُم مِّن بَعْدِ وَصِيَّةٍ تُوصُونَ بِهَا أَوْ دَيْنٍ وَإِن كَانَ رَجُلٌ يُورَثُ كَلاَلَةً أَو امْرَأَةٌ وَلَهُ أَخٌ أَوْ أُخْتٌ فَلِكُلِّ وَاحِدٍ مِّنْهُمَا السُّدُسُ فَإِن كَانُوَاْ أَكْثَرَ مِن ذَلِكَ فَهُمْ شُرَكَاء فِي الثُّلُثِ مِن بَعْدِ وَصِيَّةٍ يُوصَى بِهَآ أَوْ دَيْنٍ غَيْرَ مُضَآرٍّ وَصِيَّةً مِّنَ اللّهِ وَاللّهُ عَلِيمٌ حَلِيمٌ
Resim---Ve lekum nısfu mâ terake ezvâcukum in lem yekun lehunne veled(veledun), fe in kâne lehunne veledun fe lekumur rubuu mimmâ terakne min ba’di vasıyyetin yûsîne bihâ ev deyn(deynin). Ve lehunner rubuu mimmâ teraktum in lem yekun lekum veled(veledun), fe in kâne lekum veledun fe lehunnes sumunu mimmâ teraktum min ba’di vasıyyetin tûsûne bihâ ev deyn(deynin). Ve in kâne raculun yûrasu kelâleten ev imraetun ve lehû ahun ev uhtun fe li kulli vâhidin min humâs sudus(sudusu), fe in kânû eksera min zâlike fe hum şurakâu fîs sulusi min ba’di vasiyyetin yûsâ bihâ ev deynin gayra mudârr(mudârrin), vasıyyeten minallâh(minallâhi). Vallâhu alîmun halîm: Eşlerinizin, eğer çocukları yoksa, geride bıraktıklarının yarısı sizindir. Şayet çocukları varsa, -onunla yapacakları vasiyetten ya da (ayıracakları) borçtan sonra- bu durumda bıraktıklarının dörtte biri sizindir. Sizin çocuğunuz yoksa, geriye bıraktıklarınızdan dörtte biri onların (kadınlarınızın)dır. Eğer sizin çocuğunuz varsa geriye bıraktıklarınızdan sekizde biri onların (kadınlarınızın)dır. (Yine bu hükümler,) Edeceğiniz vasiyet veya (varsa) borcun düşülmesinden sonradır. Mirası aranan erkek ya da kadın, çocuğu ve babası olmayan bir kimse olup erkek veya kız kardeşi bulunursa onlardan her biri için altıda bir vardır. Eğer bundan fazla iseler, bu durumda -kendisiyle yapılan vasiyette ya da (varsa) borçtan sonra- üçte bir'de -zarara uğratılmaksızın onlara ortaktırlar. (Bu size) Allah'tan bir vasiyettir, Allah, bilendir, (kullara) yumuşak olandır.”
(Nisâ 4/12)

تُسَبِّحُ لَهُ السَّمَاوَاتُ السَّبْعُ وَالأَرْضُ وَمَن فِيهِنَّ وَإِن مِّن شَيْءٍ إِلاَّ يُسَبِّحُ بِحَمْدَهِ وَلَكِن لاَّ تَفْقَهُونَ تَسْبِيحَهُمْ إِنَّهُ كَانَ حَلِيمًا غَفُورًا
Resim---Tusebbihu lehus semâvâtus seb’u vel ardu ve men fîhinn(fîhinne), ve in min şey’in illâ yusebbihu bi hamdihî ve lâkin lâ tefkahûne tesbîhahum, innehu kâne halîmen gafûrâ: Yedi gök, yer ve bunların içindekiler O'nu tesbih eder; O'nu övgü ile tesbih etmeyen hiç bir şey yoktur, ancak siz onların tesbihlerini kavramıyorsunuz. Şüphesiz O, halim olandır, bağışlayandır.”
(İsrâ 17/44)

إِن تُقْرِضُوا اللَّهَ قَرْضًا حَسَنًا يُضَاعِفْهُ لَكُمْ وَيَغْفِرْ لَكُمْ وَاللَّهُ شَكُورٌ حَلِيمٌ
Resim---“İn tukridûllâhe kardan hasenen yudâıfhu lekum ve yagfir lekum, vallâhu şekûrun halîm: Eğer Allah'a güzel bir borç verecek olursanız, onu sizin için kat kat arttırır ve sizi bağışlar. Allah Şekûr'dur (şükrü kabul edip çok ihsan eden), Halim'dir (cezayı vermekte acele etmeyendir).”
(Teğâbün 64/17)

2 âyette İbrahîm aleyhisselâm'a nisbet edilmiştir:

وَمَا كَانَ اسْتِغْفَارُ إِبْرَاهِيمَ لِأَبِيهِ إِلاَّ عَن مَّوْعِدَةٍ وَعَدَهَا إِيَّاهُ فَلَمَّا تَبَيَّنَ لَهُ أَنَّهُ عَدُوٌّ لِلّهِ تَبَرَّأَ مِنْهُ إِنَّ إِبْرَاهِيمَ لأوَّاهٌ حَلِيمٌ
Resim---“Ve mâ kânestigfâru ibrâhîme li ebîhi illâ an mev’ıdetin vaadehâ iyyâhu, fe lemmâ tebeyyene lehû ennehu aduvvun lillâhi teberree minhu, inne ibrâhîme le evvâhun halîm: İbrahim'in babası için bağışlanma dilemesi, yalnızca ona verdiği bir söz dolayısıyla idi. Kendisine, onun gerçekten Allah'a düşman olduğu açıklanınca ondan uzaklaştı. Doğrusu İbrahim, çok duygulu, yumuşak huyluydu.”
(Tevbe 9/114)

le evvâhun: muhakkak, gerçekten çok üzülen, yüreği çok sızlayan, çok yalvaran.
Halîmun: çok merhametli ve çok yumuşak kalpli.

إِنَّ إِبْرَاهِيمَ لَحَلِيمٌ أَوَّاهٌ مُّنِيبٌ
Resim---“İnne ibrâhîme le halîmun evvâhun munîb: Doğrusu İbrahim, yumuşak huylu, duygulu ve gönülden (Allah'a) yönelen biriydi.”
(Hûd 11/75)

Munîbun: Allah'a yönelen, dönen kimse.

1 âyette Şuayib aleyhisselâm'a nisbet edilmiştir:

قَالُواْ يَا شُعَيْبُ أَصَلاَتُكَ تَأْمُرُكَ أَن نَّتْرُكَ مَا يَعْبُدُ آبَاؤُنَا أَوْ أَن نَّفْعَلَ فِي أَمْوَالِنَا مَا نَشَاء إِنَّكَ لَأَنتَ الْحَلِيمُ الرَّشِيدُ
Resim---“Kâlû yâ şuaybu e salâtuke te’muruke en netruke mâ ya’budu âbâunâ ev en nef’ale fî emvâlinâ mâ neşâu , inneke le entel halîmur reşîd: Dediler ki: "Ey Şuayb, atalarımızın taptığı şeyleri bırakmamızı ya da mallarımız konusunda dilediğimiz gibi davranmaktan vazgeçmemizi senin namazın mı emrediyor? Çünkü sen, gerçekte yumuşak huylu, aklı başında (reşid bir adam)sın."
(Hûd 11/87)

er reşîdu: irşad eden, rüşde ermiş.

1 âyette ise İsmâil aleyhisselâm'a nisbet edilmiştir:
İbrahim aleyhi's-selâm diliyle:


رَبِّ هَبْ لِي مِنَ الصَّالِحِينَ
Resim---“Rabbi heb lî mines sâlihîn: "Rabbim, bana salihlerden (olan bir çocuk) armağan et."
(Sâffât 37/100)

فَبَشَّرْنَاهُ بِغُلَامٍ حَلِيمٍ
Resim---“Fe beşşernâhu bi gulâmin halîm: Biz de onu halim bir çocukla müjdeledik.”
(Sâffât 37/101)

El Halîmü celle celâluhu isminde "kudreti yettiği hâlde cezâlandırmama ve tamamen affetmeyip fırsat tanıyıp erteleme" mânâları da vardır. Zâlimin zûlmüne ve mâzlumun ahına anında karşılıklarının verilmemesi, kulluk imtihanında kulun tercih ve cüz'i irade davranışlarını sergilemesine imkan tanıma cilveleridir.
Allah mutlak varlıktır. O, zaaf belirtisi olan kızgınlık, sinirlilik, acelecilik gibi insana mahsus hallerden beridir, munezzehtir. O mutlak Hilmi ve yumusak sabrı ile kullarına fırsat ustune fırsat verir ki, kendine giden istikameti, doğru cizgiyi tutabilsinler.
ALLAH celle celâluhu’nun adına “din”dediği sırat-ı mustakimin SON-UÇ maksadı, kullarının insanî melekelerini iyi kullanmalarını sağlayıp, onları kemâle erdirmesi, ruhî üstünlüklere ulaştırıp, Allah’a yakînlik OLuşturması ve O’nunla bâki olup FeNâfiLLaha kavuşumudur..
El Halîmü ismiyle; El Afvvü, El Gaffâru, El Gafûru, Et Tevvâbü, EL Habîru, El Muhsî, El Vâsiu, El Kadîru, El Kaviyyü, El Metînü, El Muktediru ve Es Sabûru isimleri arasında anlam tamlamaları vardır.
El Halîmü : Kullarının hata ve suçlarına karşılık, iradesiyle yumuşaklık gösterip acele ve öfkeyle hareket etmeyen. Merhameten ve muhabbeten halkedip kulluk imtihanına saldığı kullarına karşı sabırlı, temkinli, acele ve öfkeli muâmele etmeyip yumuşak davranan ve gelecekte fırsatlar tanıyan ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL.
El Halîmü celle celâluhu İsmi hadis-i şeriflerde de geçmektedir:


Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Kime yumuşak huylu olmaktan bir pay verilmişse ona hayırdan nasibi verilmiş demektir. Kim de yumuşak huyluluk payından mahrum kılınmışsa hayırdan nasip alamamış demektir. Kıyamet günü, müminin tartıda en ağır gelen iyi ameli güzel ahlâktır. Şüphesiz ki Allah, güzel ahlaka aykırı kötü iş işleyip çirkin söz söyleyene öfkelenir.” buyurdu.

(Buhari/el-Edebu’l-Müfred 464. Tirmizi 2013)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Allah bir aile halkı hakkında hayır dilerse onları birbirlerine karşı yumuşak huylu ve anlayışlı kılar.” buyurdu.
(Camiu’s-Sağir 393)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Gerçek pehlivan güreşte rakibini yenen değil, öfkelendiği zaman öfkesine hakim olandır.” buyurdu.

(Ebu Davud 4779)

Resim---Abdulkays Eşecc radiyallahu anhu şöyle anlatıyor: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bana şöyle buyurdu:Gerçekten sende Allah‟ın sevdiği iki huy var. Ben dedim ki: “Yâ Rasûlullah, bunlar hangi huylardır?” Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: - Bunlar yumuşak huyluluk ve hayadır, buyurdu. Dedim ki: “Bunlar bende eskiden beri mi var, yoksa yeni mi bulunuyor?” Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Eskiden beri” buyurdu. Ben de: “Beni iki ahlâk üzere yaratıp da onları seven Allah‟a hamd olsun, dedim.” buyurdu.
(Buhari, el-Edebu’l-Müfred 584)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, iki şey arasında seçim yapma durumunda kalırsa günah olmadığı sürece bunların en kolay olanını seçerdi. Eğer günah olacaksa bu işten insanların en uzak duranı O olurdu. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem kendisi için intikam almazdı. Ancak Allah‟ın haramlarından biri çiğnendiği zaman, Azîz ve Celîl olan Allah için intikam alırdı.” buyurdu.
(Müslim/Fezail 77)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Eğer günahlarının bağışlanmasını ve dileğinin gerçekleştirilmesini istersen şu kelimelerle Allah’a dua et: “Allah’tan başka ilah yoktur. O tektir, ortağı yoktur. Halîm ve Kerîmdir. Allah’tan başka ilah yoktur. O yücedir, büyüktür.”
(İ.Ahmed, Müsned, 1/158; Nesaî, Amelu’l-Yevm ve’l-Leyle 637.)
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: ESMAUL- HÜSNA'NIN KUR'AN-I KERİM AÇILIMI

Mesaj gönderen Gul »

EL HALİMU'L-ĞAFÛRU celle celâluhu : Hâlim olan-Bağışlayan. (2 defa)
(İsrâ 17/44)(Fâtır 35/41).

Resim

تُسَبِّحُ لَهُ السَّمَاوَاتُ السَّبْعُ وَالأَرْضُ وَمَن فِيهِنَّ وَإِن مِّن شَيْءٍ إِلاَّ يُسَبِّحُ بِحَمْدَهِ وَلَكِن لاَّ تَفْقَهُونَ تَسْبِيحَهُمْ إِنَّهُ كَانَ حَلِيمًا غَفُورًا
Resim---Tusebbihu lehus semâvâtus seb’u vel ardu ve men fîhinn(fîhinne), ve in min şey’in illâ yusebbihu bi hamdihî ve lâkin lâ tefkahûne tesbîhahum, innehu kâne halîmen gafûrâ(gafûren) :Yedi gök, yer ve bunların içindekiler O'nu tesbih eder; O'nu övgü ile tesbih etmeyen hiç bir şey yoktur, ancak siz onların tesbihlerini kavramıyorsunuz. Şüphesiz O, halim olandır, bağışlayandır.(İsrâ 17/44)

إِنَّ اللَّهَ يُمْسِكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ أَن تَزُولَا وَلَئِن زَالَتَا إِنْ أَمْسَكَهُمَا مِنْ أَحَدٍ مِّن بَعْدِهِ إِنَّهُ كَانَ حَلِيمًا غَفُورًا
Resim---İnnallâhe yumsikus semâvâti vel arda en tezûlâ, ve le in zâletâ in emsekehumâ min ehadin min ba’dih(ba’dihî), innehu kâne halîmen gafûrâ(gafûran) :Şüphesiz Allah gökleri ve yeri, nizamları bozulmasın diye tutuyor. Andolsun ki onların nizamı eğer bir bozulursa, kendisinden başka hiç kimse onları tutamaz. Şüphesiz O, halîmdir, çok bağışlayıcıdır.(Fâtır 35/41).



EL GAFÛRU'L-HALÎMU celle celâluhu : Bağışlayıcı-Hâlim olan. (4 defa)
(Bakara 2/225, 235) (2 defa)
(Âl-i İmrân 3/155)(Mâide 5/101).


Resim

لاَّ يُؤَاخِذُكُمُ اللّهُ بِاللَّغْوِ فِيَ أَيْمَانِكُمْ وَلَكِن يُؤَاخِذُكُم بِمَا كَسَبَتْ قُلُوبُكُمْ وَاللّهُ غَفُورٌ حَلِيمٌ
Resim---Lâ yuâhızukumullâhu bil lagvi fî eymânikum ve lâkin yuâhızukum bi mâ kesebet kulûbukum vallâhu gafûrun halîm(halîmun) :Allah sizi kasıtsız yeminlerinizden sorumlu tutmaz. Lâkin kasıtlı yaptığınız yeminlerinizden dolayı sizi sorumlu tutar. Allah gafûrdur, halîmdir.(Bakara 2/225)


وَلاَ جُنَاحَ عَلَيْكُمْ فِيمَا عَرَّضْتُم بِهِ مِنْ خِطْبَةِ النِّسَاء أَوْ أَكْنَنتُمْ فِي أَنفُسِكُمْ عَلِمَ اللّهُ أَنَّكُمْ سَتَذْكُرُونَهُنَّ وَلَكِن لاَّ تُوَاعِدُوهُنَّ سِرًّا إِلاَّ أَن تَقُولُواْ قَوْلاً مَّعْرُوفًا وَلاَ تَعْزِمُواْ عُقْدَةَ النِّكَاحِ حَتَّىَ يَبْلُغَ الْكِتَابُ أَجَلَهُ وَاعْلَمُواْ أَنَّ اللّهَ يَعْلَمُ مَا فِي أَنفُسِكُمْ فَاحْذَرُوهُ وَاعْلَمُواْ أَنَّ اللّهَ غَفُورٌ حَلِيمٌ
Resim---Ve lâ cunâhe aleykum fîmâ arradtum bihî min hitbetin nisâi ev eknentum fî enfusikum, alimallâhu ennekum se tezkurûnehunne ve lâkin lâ tuvâıdûhunne sirran illâ en tekûlû kavlen ma’rûfâ(ma’rûfen), ve lâ ta’zimû ukdeten nikâhı hattâ yeblugal kitâbu eceleh(ecelehu), va’lemû ennallâhe ya’lemu mâ fî enfusikum fahzerûh(fahzerûhu), va’lemû ennallâhe gafûrun halîm(halîmun) :(İddet beklemekte olan) kadınlarla evlenme hususundaki düşüncelerinizi üstü kapalı biçimde anlatmanızda veya onu içinizde gizli tutmanızda size günah yoktur. Allah bilir ki siz onları anacaksınız. Lâkin, meşru sözler söylemeniz müstesna, sakın onlara gizlice buluşma sözü vermeyin. Farz olan bekleme müddeti dolmadan, nikâh kıymaya kalkışmayın. Bilin ki Allah, gönlünüzdekileri bilir. Bu sebeple Allah'tan sakının. Şunu iyi bilin ki Allah gafûrdur, halîmdir.(Bakara 2/235)


إِنَّ الَّذِينَ تَوَلَّوْاْ مِنكُمْ يَوْمَ الْتَقَى الْجَمْعَانِ إِنَّمَا اسْتَزَلَّهُمُ الشَّيْطَانُ بِبَعْضِ مَا كَسَبُواْ وَلَقَدْ عَفَا اللّهُ عَنْهُمْ إِنَّ اللّهَ غَفُورٌ حَلِيمٌ
Resim---İnnellezîne tevellev minkum yevmel tekal cem’âni, inne mestezellehumuş şeytânu bi ba’di mâ kesebû, ve lekad afâllâhu anhum innallâhe gafûrun halîm(halîmun) : (Uhud'da) iki ordu karşılaştığı gün, sizi bırakıp gidenleri, sırf işledikleri bazı hatalar yüzünden şeytan (yerlerinden) kaydırmıştı. Yine de Allah onları affetti. Çünkü Allah, çok bağışlayıcıdır, halîmdir.(Âl-i İmrân 3/155)


يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ لاَ تَسْأَلُواْ عَنْ أَشْيَاء إِن تُبْدَ لَكُمْ تَسُؤْكُمْ وَإِن تَسْأَلُواْ عَنْهَا حِينَ يُنَزَّلُ الْقُرْآنُ تُبْدَ لَكُمْ عَفَا اللّهُ عَنْهَا وَاللّهُ غَفُورٌ حَلِيمٌ
Resim---Yâ eyyuhâllezîne âmenû lâ tes’elû an eşyâe in tubde lekum tesu’kum, ve in tes’elû anhâ hîne yunezzelul kur’ânu tubde lekum afâllâhu anhâ vallâhu gafûrun hâlîm(hâlîmun) :Ey imân edenler! Öyle şeylerden sual etmeyiniz ki, eğer size açıklanırsa sizi müteessir eder. Ve eğer siz Kur'an'ın nüzul ettiği sırada sorarsanız onlar size açılır. Allah Teâlâ onlardan af buyurmuştur. Ve Allah Teâlâ gafûrdur, halîmdir.(Mâide 5/101)



EL ĞANİYYU'L-HALİMU celle celâluhu : Ganî ve Hâlim olan. (1 defa)
(Bakara 2/263)

Resim

قَوْلٌ مَّعْرُوفٌ وَمَغْفِرَةٌ خَيْرٌ مِّن صَدَقَةٍ يَتْبَعُهَآ أَذًى وَاللّهُ غَنِيٌّ حَلِيمٌ
Resim---Kavlun ma’rûfun ve magfiretun, hayrun min sadakatin yetbeuhâ ezâ(ezen), vallâhu ganiyyun halîm(halîmun) :Güzel bir söz ve bağışlama, peşinden eziyet gelen bir sadakadan daha hayırlıdır. Allah hiç bir şeye ihtiyacı olmayandır, yumuşak davranandır. (Bakara 2/263)



EL ALÎMU'L-HALÎMU celle celâluhu :

Resim

Bilen ve Hâlim olan. (3 defa)
(Nisâ 4/12)(Hacc 22/59) (Ahzâb 33/51).


وَلَكُمْ نِصْفُ مَا تَرَكَ أَزْوَاجُكُمْ إِن لَّمْ يَكُن لَّهُنَّ وَلَدٌ فَإِن كَانَ لَهُنَّ وَلَدٌ فَلَكُمُ الرُّبُعُ مِمَّا تَرَكْنَ مِن بَعْدِ وَصِيَّةٍ يُوصِينَ بِهَا أَوْ دَيْنٍ وَلَهُنَّ الرُّبُعُ مِمَّا تَرَكْتُمْ إِن لَّمْ يَكُن لَّكُمْ وَلَدٌ فَإِن كَانَ لَكُمْ وَلَدٌ فَلَهُنَّ الثُّمُنُ مِمَّا تَرَكْتُم مِّن بَعْدِ وَصِيَّةٍ تُوصُونَ بِهَا أَوْ دَيْنٍ وَإِن كَانَ رَجُلٌ يُورَثُ كَلاَلَةً أَو امْرَأَةٌ وَلَهُ أَخٌ أَوْ أُخْتٌ فَلِكُلِّ وَاحِدٍ مِّنْهُمَا السُّدُسُ فَإِن كَانُوَاْ أَكْثَرَ مِن ذَلِكَ فَهُمْ شُرَكَاء فِي الثُّلُثِ مِن بَعْدِ وَصِيَّةٍ يُوصَى بِهَآ أَوْ دَيْنٍ غَيْرَ مُضَآرٍّ وَصِيَّةً مِّنَ اللّهِ وَاللّهُ عَلِيمٌ حَلِيمٌ

Resim---Ve lekum nısfu mâ terake ezvâcukum in lem yekun lehunne veled(veledun), fe in kâne lehunne veledun fe lekumur rubuu mimmâ terakne min ba’di vasıyyetin yûsîne bihâ ev deyn(deynin). Ve lehunner rubuu mimmâ teraktum in lem yekun lekum veled(veledun), fe in kâne lekum veledun fe lehunnes sumunu mimmâ teraktum min ba’di vasıyyetin tûsûne bihâ ev deyn(deynin). Ve in kâne raculun yûrasu kelâleten ev imraetun ve lehû ahun ev uhtun fe li kulli vâhidin min humâs sudus(sudusu), fe in kânû eksera min zâlike fe hum şurakâu fîs sulusi min ba’di vasiyyetin yûsâ bihâ ev deynin gayra mudârr(mudârrin), vasıyyeten minallâh(minallâhi). Vallâhu alîmun halîm(halîmun) :Yapacakları vasiyetten ve borçtan sonra eşlerinizin, eğer çocukları yoksa, bıraktıklarının yarısı sizindir. Çocukları varsa bıraktıklarının dörtte biri sizindir. Çocuğunuz yoksa, sizin de, yapacağınız vasiyetten ve borçtan sonra, bıraktığınızın dörtte biri onlarındır (zevcelerinizindir). Çocuğunuz varsa, bıraktığınızın sekizde biri onlarındır. Eğer bir erkek veya kadının, anababası ve çocukları bulunmadığı halde (kelâle şeklinde) malı mirasçılara kalırsa ve bir erkek yahut bir kızkardeşi varsa, her birine altıda bir düşer. Bundan fazla iseler üçte bire ortaktırlar. (Bu taksim) yapılacak vasiyetten ve borçtan sonra, kimse zarara uğramaksızın (yapılacak)tır. Bunlar Allah'tan size vasiyettir. Allah her şeyi hakkıyle bilendir, halîmdir.(Nisâ 4/12)

لَيُدْخِلَنَّهُم مُّدْخَلًا يَرْضَوْنَهُ وَإِنَّ اللَّهَ لَعَلِيمٌ حَلِيمٌ

Resim---Le yudhılennehum mudhalen yerdavneh(yerdavnehu), ve innallâhe le alîmun halîm(halîmun) :O kesinlikle onları hoşnut olacakları bir yere koyacaktır. Çünkü Allah herşeyi çok iyi bilir ve çok şefkatlidir. (Hacc 22/59)

تُرْجِي مَن تَشَاء مِنْهُنَّ وَتُؤْوِي إِلَيْكَ مَن تَشَاء وَمَنِ ابْتَغَيْتَ مِمَّنْ عَزَلْتَ فَلَا جُنَاحَ عَلَيْكَ ذَلِكَ أَدْنَى أَن تَقَرَّ أَعْيُنُهُنَّ وَلَا يَحْزَنَّ وَيَرْضَيْنَ بِمَا آتَيْتَهُنَّ كُلُّهُنَّ وَاللَّهُ يَعْلَمُ مَا فِي قُلُوبِكُمْ وَكَانَ اللَّهُ عَلِيمًا حَلِيمًا

Resim---Turcî men teşâu minhunne ve tu’vî ileyke men teşâu, ve menibtegayte mimmen azelte fe lâ cunâha aleyk(aleyke), zâlike ednâ en tekarre a’yunuhunne ve lâ yahzenne ve yerdayne bimâ âteytehunne kulluhunn(kulluhunne), vallâhu ya’lemu mâ fî kulûbikum ve kânallâhu alîmen halîmâ:Onlardan dilediğini geriye bırakır, dilediğini de yanına alırsın. Boşadığın hanımlarından arzu ettiğini tekrar yanına almanda, senin üzerine bir günah yoktur. Böyle yapman onların mutlu olmalarına, üzülmemelerine ve hepsinin, senin verdiklerine razı olmalarına daha uygundur. Allah, kalplerinizde olanı bilir. Allah hakkıyle bilendir, halîmdir.(Ahzâb 33/51)




Resim

ŞEKÛRUN HALÎM celle celâluhu : Şükredilen- Hâlim olan. (1 defa) (Teğâbün 64/17)

إِن تُقْرِضُوا اللَّهَ قَرْضًا حَسَنًا يُضَاعِفْهُ لَكُمْ وَيَغْفِرْ لَكُمْ وَاللَّهُ شَكُورٌ حَلِيمٌ
Resim---“İn tukridûllâhe kardan hasenen yudâıfhu lekum ve yagfir lekum, vallâhu şekûrun halîm: Eğer Allah'a güzel bir borç verecek olursanız, onu sizin için kat kat arttırır ve sizi bağışlar. Allah Şekûr'dur (şükrü kabul edip çok ihsan eden), Halim'dir (cezayı vermekte acele etmeyendir).”
(Teğâbün 64/17)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: ESMAUL- HÜSNA'NIN KUR'AN-I KERİM AÇILIMI

Mesaj gönderen kulihvani »

66- El HAMÎDU celle celâluhu

El Hamîdu : Senâ, medh ve hamde lâyık olan. Hamd hakkı olan. Evvel-âhir-zâhir ve bâtında hamd sadece kendisine mahsus olan. Zâtında, sıfatlarında, isimlerinde ve eşyâlarında övülen ve hamd mutlak hakkı olan ALLAHu zü’l- CELÂL.

Resim

El Hamîdü :
Resim

İnsan aklı; nakille buluşup mevcûdu, Vâcbü'l-Vücûd'a; gözüken varlığı, gaib/ olduğu HÂLde gözükmeyen "Mutlak Var"a; eserleri, Ustasına; resimleri, Ressamına ircâ' edince, ister "ürûc" ister "rücû'" olsun, MuhaMMedî Mi'râc'ını yaşar ve hamdeder. Gayrısı şuûrsuz şamatalardır … Zâten esmânın zuhûru sistemin sahibini senâ içindir.
Şu muhteşem kâinâtta dönüyor zannedilen ZeRRELer-KüRRELerin Hayy SeBbehası.. Oysa her AN ve her Nefeste durmadan, YENİDEN YARATıldığı HÂL sırrını yaşayan aklın Subhânî Senâsı, Hâl-i Hazıra HAMDdir.
Şükür, bir ni’mete karşı teşekkür iken; hamd, ALLAHu zü’l- CELÂL'in naklen bildirilen tüm kemâl sıfatlarıyla övgüye, takdire ve hayran kalınırlığa mutlak hak sahibi oluşunun aklen anlayış ve inanışını arzdır…
İsim ve masdar olan hamd; iyilik, güzellik, mükemmellik, üstünlük, erdemlilikle niteleyip övmek mânâlarını içerir. El Mecîdü isminde verdiğimiz ve hadîs olan salâvât en güzel örnektir. Hamdetmek, şükretmek, medhetmek ve senâ etmek arasında ilişkiyle beraber anlam farklılıkları da vardır. Şükürde, kişinin kendi nefsine yönelik bir iyiliği vereni bilip ilân edip övmesi ve teşekkürü vardır. Hamd ise nefsine yönelik olsun olmasın lütf ü ihsanın mutlak sahibini bilip, anlayıp, takdir edip, hayran kalıp bu duygularını açıkca arzıdır. Hamd, ni’met ve ihsan karşılığı olan AKLın ŞÜKRüdür. HAMDî övgüde, mükemmel vasıflar senâ edilirken; medh etmekte, her SEVİYEdeki iyilik veya üstünlük övülebilir. Senâ da medh gibidir. AKLın ANLAyış teşekkürü saydığımız HAMDde, şükür, medh, senâ, rıza, sevgi, saygı, takdir ve tâzim duygularını ARZ-SUNuş da vardır.
Kısacası hamd, “nefsini ve Rabbini bil”en kulun; var oluş, yaşayış ve hesaba çekiliş için kendisine hasbî hibe edilen her türlü ni’met ve ihsanın sahibini bilip inanarak aklen şükrüdür.

MuhaMMedî Şuûr ve Nûrla hak ve hayr üzere yapacağı Sürûr ve Onûr İbâdetleri de aslında ve zâten ALLAHu zü’l- CELÂL'in hamd hakkını teslim ve ilândır. Akıl ve nakil tellerinden oluşan tevhid hattının "can" a taşıdığı "celâl-cemâl" ceryanı; dünyasını, dinini ve âhiretini tıpkı elektirik gibi aydınlatacaktır. Nûrullah, Nûr-u MuhaMMed, İmân Nûru… Hakk-ı Zât'ı, Zât-ı HAKK'a teslim edişe aklen, naklen ve haklen hamdedecek, şehâdetinin de şâhidi olacak, iki omuzunda doğumdan ölüme kadar kapanmayan kameralar ile tesbit edilecek ve sonunda Muradullah olan ve salihlere vaadedilen cennetlere Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in kalbinde girecektir.


El Hamîdü : Senâ, medh ve hamde lâyık olan. Hamd hakkı olan. Evvel-âhir-zâhir ve bâtında hamd sadece kendisine mahsus olan. Zâtında, sıfatlarında, isimlerinde ve eşyâlarında övülen ve hamd mutlak hakkı olan ALLAHu zü’l- CELÂL.

Hamide : Övmek. Razı olmak, Hakkını ödemek, Teşekkür etmek.
Hammede : Tekrar tekrar övmek.
Hammedallahu : ALLAHu zü’l- CELÂL'e çok hamdedip senâ etmek.
El hamdü : Hamd. Şükür. Güzel şeylerle övgü. Rıza. Hoşnutluk.
El hammede : Çok hamdeden.
Hamdele : "Elhamdülillâhi" demek.

Hamd kelimesinden türemiş olan el-Hamid ismi, bir nefsin BİRİsinden gördüğü iyilik ve ihsanlardan dolayı o ZÂTı; Ta'zim ve teşekkür kasdıyla övmek, yüceltmek, meth-ü-senâ edip yüceltmek anlamlarına gelmektedir. Cenab-ı Hakk'a karşı kullarının, memnuniyet ve sevinçlerini, şükürlerini, övgülerini derunî bir “TAMM”Lükle sunuşlarıdır HaMD..
“TÜMM”Lükleri ise NebiYyü’l- ÜMMî ÜMM-ANA”lığında KüLLî ŞeYyin her nefes ŞÜKüR sunuşlarıdır inşâe ALLAH!.

Hamd; şükürden daha geniş ve kapsamlıdır. Hamd ancak ve ancak yalnızca ALLAHu zü’l- CeLÂL’e yapılır. Şükür ise, hem ALLAHu zü’l- CeLÂL’e yapılır, hem de iyilik görülen insanlara teşekkür edilir.
Hamd ediş, AKLI Olanlar içindir şükür ise tüm yaratılanları hayvanları ve bitkileri hatta taşları bile kapsar Hacerü’l- Esved gibi..
Su verilen çiçeğin gülmsemesi Susuz kuşun ötüş teşekkürü..

El Hamîd; Yarattıklarına, Muhtaçlarına, Mecburlarına, Me’murlarına ve de Mahkumlarına; Sebilullah, karşılıksız ihsan ve lütufta bulunan, ettiği her iyilik, her iş, her şey ve ihsanları herKES/her ŞEY tarafından kabul edilen, her yerde her halükârda ve, her dilde mutlak sûrettte övülmeye LÂYIK olan ve; her HÂLde-HerKESe ve HER ŞEYE Mutlaka LÂZIM OL-ÂN yegâne ZÂTtır..


Kur'ân-ı KerimimİZde el Hamîd ALLAH celle celâluhu:

Hamd, Kur'ân-ı Kerîm'de tümü de ALLAHu zü’l- CELÂL'e izâfe edilmiş olarak 43 yerde geçmektedir. Bunlardan 23 âyette "El hamdü lillâhi", 1 âyette "fe lillâhi'l-hamdü", 4 âyette "lehü'l-hamdü" ifâdesiyle buyurulmuştur.
Hamd (iyilik,güzellik,övmek) masdarından sıfat ismidir. Hamd kavramı Kur'ân-ı Kerîm'de 61 yerde ALLAHu zü’l- CELÂL'e nisbet edilip bunlardan 17 sinde Hamîd ism-i şerîfi geçmektedir.


El Hamîd ismi, 1 âyette Lafzullah yerine Sırati'l- Hamîd olarak el Hamîd ALLAH celle celâluhu:

وَهُدُوا إِلَى الطَّيِّبِ مِنَ الْقَوْلِ وَهُدُوا إِلَى صِرَاطِ الْحَمِيدِ
Resim---“Ve hudû ilet tayyibî minel kavli ve hudû ilâ sırâtıl hamîd: Her sözün hoşuna eriştirilmişler, hem de çok hamdedilen Allah'ın yoluna iletilmişlerdir.”
(Hacc 22/24)

El Hamîd ismi İKİL İsim OLarak ise;

10 âyette el Ganiyyu’l- Hamîd celle celâluhu: (Bakara 2/267) (Nisâ 4/131) (İbrâhim 14/8) (Hacc 22/64) (Lokmân 31/12) (Lokmân 31/26) (Fatır 35/15) (Hadîd 57/24) (Mümtehine 60/6) (Teğâbün 64/6)

4 âyette el Azîzi’l-Hamîd celle celâluhu: (İbrâhim 14/1) (Sebe' 34/6) (Bürûc 85/8)

1 âyette el-Hamîdu’l- Mecîd celle celâluhu: (Hûd 11/73)
1 âyette el-Hakîmu’l- Hamîd celle celâluhu: (Fussilet 41/42)
1 âyette el-Velîyyu’l- Mecîd celle celâluhu: (Şûrâ 42/28)

Kur'ân-ı Kerimde "hamd" ile başlayan 5 sûre-yi celîle vardır.:

Bu hamd, bu övgü, dâimiyyet mâsivâsının hakikatını beyân âlemlerin KÛN feyeKÛN İŞLeminin RaBBi ALLAHu zü’l- CELÂL'e aittir:

الْحَمْدُ للّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ
Resim---“El hamdu lillâhi rabbi’l- âlemîn: Hamd Alemlerin Rabbi'nedir.”
(Fâtiha 1/2)

Bu hamd, bu övgü, bir yaratıcı kudretin varlığını idrak edebilmemizin bir şükrüdür:

الْحَمْدُ لِلّهِ الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضَ وَجَعَلَ الظُّلُمَاتِ وَالنُّورَ ثُمَّ الَّذِينَ كَفَرُواْ بِرَبِّهِم يَعْدِلُونَ
Resim---El hamdu lillâhillezî halakas semâvâti vel arda ve cealez zulumâti ven nûr(nûra), summellezîne keferû bi rabbihim ya’dilûn: Hamd, gökleri ve yeri yaratan, karanlıkları ve aydınlığı (nuru) kılan Allah'adır. (Bundan) Sonra bile, inkâr edenler, Rablerine (bir takım varlıkları ve güçleri) denk tutuyorlar.”
(En'âm 6/1)

Bu hamd, bu övgü, yanlı ve yalnız Kur'ân-ı Kerim’ini ReSÛLü Eliyle KULLarına sunan ve o’nu dosdoğru delil kılan ALLAHu zü’l- CELÂL'e aittir:


الْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِي أَنزَلَ عَلَى عَبْدِهِ الْكِتَابَ وَلَمْ يَجْعَل لَّهُ عِوَجَا
Resim---“El hamdulillâhillezî enzele alâ abdihil kitâbe ve lem yec'al lehu ıvecâ: Hamd, Kitabı kulu üzerine indiren ve onda hiç bir çarpıklık kılmayan Allah'a aittir.”
(Kehf 18/1)

Bu hamd, bu övgü; semâlardaki, yeryüzündeki ve ahretteki tüm OLAN ve OLuşların, ve tüm Hükmün ve Haber ALmanın mutlak Sahibi ALLAHu zü’l- CELÂL'e aittir:

الْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِي لَهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ وَلَهُ الْحَمْدُ فِي الْآخِرَةِ وَهُوَ الْحَكِيمُ الْخَبِيرُ
Resim---“El hamdu lillâhillezî lehu mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ardı ve lehul hamdu fîl âhireh(âhireti), ve huvel hakîmul habîr: Hamd, göklerde ve yerde olanların tümü kendisine ait olan Allah'ındır; ahirette de hamd O'nundur. O, hüküm ve hikmet sahibidir, haber alandır.”
(Sebe 34/1)

Bu hamd, bu övgü; semâları ve yeryüzü yaratan, melekleri hizmette elçileri kılan, her şeye kadîr olan ziyâde halk etme hakkı olan ALLAHu zü’l- CELÂL'e aittir:

الْحَمْدُ لِلَّهِ فَاطِرِ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ جَاعِلِ الْمَلَائِكَةِ رُسُلًا أُولِي أَجْنِحَةٍ مَّثْنَى وَثُلَاثَ وَرُبَاعَ يَزِيدُ فِي الْخَلْقِ مَا يَشَاء إِنَّ اللَّهَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ
Resim---“Elhamdu lillâhi fâtırı’s- semâvâti ve’l- ardı câili’l- melâiketi rusulen ulî ecnihatin mesnâ ve sulâse ve rubâa, yezîdu fî’l- halkı mâ yeşâu, innallâhe alâ kulli şey’in kadîr: Hamd, gökleri ve yeri yaratan, ikişer, üçer ve dörder kanatlı melekleri elçiler kılan Allah'ındır; O, yaratmada dilediğini arttırır. Şüphesiz Allah, her şeye güç yetirendir.”
(Fâtır 35/1)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: ESMAUL- HÜSNA'NIN KUR'AN-I KERİM AÇILIMI

Mesaj gönderen kulihvani »

Hamîd: Bütün övgüleri kendine has kılan, övülmeye tek lâyık olan; övülen ve kendisinin de övmesi lâzım olan kemÂL Sıfatları sahibi ve TEK-BİR HaMD Edilen el Hamîd ALLAH celle celâluhu ..

Her Fen BİLen BİLir ki, ALLAHu zü’l- CeLÂL’in yarattığı, her MevCÛD VARLık zeRResi ki tümm cisimler, ısındıkları zaman hacimleri genişler, yoğunlukları azalır.. ve soğuyunca küçülür, yoğunlukları artar-yoğunlasırlar..
Ancak Nedeni-İzâhı imkÂNsız İlahî bir SIRR ki, SU bu kâidenin dışındadır.
SU; hem gaz, hem sıvı, hem katı halde bulunabilen SU, en yüksek ve kıyas kabul edilen, deniz seviyesinde normal şartlarda (+ 40 C) de (1 gr/cm3) olan SUyun yoğunluğu -> (+ 40 C) ÜSTünde-ISIndıkça da, ALTında-Soğudukça da AZalır-düşer..
Her ısınan cisim genişler, genleşir ancak SU hariç ki -> tıpkı saff MuhaMMedî Hakk ÂŞIKLar gibi ve’s- SeLÂM!.
Ne garibdir ki su ARZada ARŞa da GENişLer.. ERirkende DONarken de hafifler.. İkİ YÜZLü ŞEY gibi AYNa SU.. İkİ YÜZsüz saff CAM gibi SU..
Soğudukça donan dondukça Yüzen AYSBERGLerin altında sayısız cAN YAŞAmakta Kutuplarda ve derin ırmakların koynunda..

Bu müthiş ve muazzam Sistemi her ÂN YeNiden Yaratıpdurmakta olan, ALLAHu zü’l- CeLÂL’imİZe sonsuz HAMD olsun ki doğrusu teknik bir insÂN olarak bu HAMDim, AKLımın ve tÜMM DUYgularımın SECDe EDiŞ HaYRÂNlığımdır elbet!..
Hamdediş Hakikat-ı MuHAMMeDiyyemizdeki ÖZü-HAMDi BİLiş-BULuş-OLuş-YAŞAyış ŞENliğidir ŞE’NULLAHta..
HaMDediş bizim meşhur “BİZ BİR-İZ” TEKliğimizin Işıklanması-NUR SAÇamasıdır.. ki ÖZünde el Vahidu’l- Kahhariyyet kadri ve kaderi vardır ki güneşin iç ısısı 8.0000C sanılmaktadır..
AHADî AHMeDî MaHMuDî MuhaMMeDî HaMD ki Daimiyyetin MâsiVÂ Hakikatı Olan NÛR-u MîM CeRReyÂNın her ÂLET ve HerKES ve hER ŞEYde teCELLÎsi-TeZÂHuRu ve de MERKEZde RABBını BİLip-BULup-OLup da FiiLen YAŞAyanlara AŞK OLsun İNŞâe ALLAHu TeâLâ.. ONLar o kervÂN KıtMÎRLeri ve VAKTin PÎRLeridiler ki, NAKLini BULmamış hamm AKIL işi asla Değildir..

BAKınızı yüce RABbu’l- ÂLEMînimİZ ve Yüce Rahmetenli’l- ÂLEMîn Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemİZ Nasıl da MUŞtulmakta ve KaLKındırmakta HAMD EDici KÛN feyeKÛN KervÂNcıLarımızı:


التَّائِبُونَ الْعَابِدُونَ الْحَامِدُونَ السَّائِحُونَ الرَّاكِعُونَ السَّاجِدونَ الآمِرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَالنَّاهُونَ عَنِ الْمُنكَرِ وَالْحَافِظُونَ لِحُدُودِ اللّهِ وَبَشِّرِ الْمُؤْمِنِينَ
Resim---“Et tâibûnel âbidûnel hâmidûnes sâihûner râkiûnes sâcidûnel âmirûne bil ma’rûfi ven nâhûne anil munkeri vel hâfizûne li hudûdillâh (hudûdillâhi), ve beşşiril mu’minîn: Tevbe edenler, ibadet edenler, hamd edenler, (İslam uğrunda) seyahat edenler, rükû edenler, secde edenler, iyiliği emredenler, kötülükten sakındıranlar ve Allah'ın sınırlarını koruyanlar; sen (bütün) mü'minleri müjdele.”
(Tevbe 9/112)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem : “ALLAH kıyamet gününde insanları kulakların duyacağı ve gözlerin göreceği tek bir alanda toplayacaktır. Herkes hazır olduğunda bir çağrıcı kalkar ve:“Bollukta ve darlıkta ALLAH‟a HAMDedenler neredeler?” diye seslenir. Sayıları az olan bu topluluk kalkar ve hiçbir hesaba çekilmeden cennete girer. Çağrıcı bu defa:“Vücûdlarını yataklarından uzaklaştırarak korku ve ümitle Rablerine yalvaranlar ve kendilerine verdiğimiz rızıklardan infak edenler:
تَتَجَافَى جُنُوبُهُمْ عَنِ الْمَضَاجِعِ يَدْعُونَ رَبَّهُمْ خَوْفًا وَطَمَعًا وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنفِقُونَ
Resim---“Tetecâfâ cunûbuhum anil medâcıi yed’ûne rabbehum havfen ve tamaan ve mimmâ razaknâhum yunfikûn: Onların yanları (gece namazına kalkmak için) yataklarından uzaklaşır. Rablerine korku ve umutla dua ederler ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak ederler.”
(Secde 32/16) neredeler?” diye seslenir.
Sayıları az olan bu topluluk da kalkar ve hiçbir hesaba çekilmeden cennete girer. Sonra çağrıcı: “Şimdi de kendilerini hiçbir ticaretin ve alışverişin ALLAH‟ı anmaktan alıkoymadığı kimseler:

رِجَالٌ لَّا تُلْهِيهِمْ تِجَارَةٌ وَلَا بَيْعٌ عَن ذِكْرِ اللَّهِ وَإِقَامِ الصَّلَاةِ وَإِيتَاء الزَّكَاةِ يَخَافُونَ يَوْمًا تَتَقَلَّبُ فِيهِ الْقُلُوبُ وَالْأَبْصَارُ
Resim---Ricâlun lâ tulhîhim ticâratun ve lâ bey’un an zikrillâhi ve ikâmis salâti ve îtâiz zekâti yehâfûne yevmen tetekallebu fîhil kulûbu vel ebsâr: (Öyle) Adamlar ki, ne ticaret, ne alışveriş onları Allah'ı zikretmekten, dosdoğru namazı kılmaktan ve zekatı vermekten 'tutkuya kaptırıp alıkoymaz'; onlar, kalplerin ve gözlerin inkılaba uğrayacağı (dehşetten allak bullak olacağı) günden korkarlar.”
(Nur 34/37) kalksın!” diye seslenir. Sayıları az olan bu topluluk da kalkar ve hiçbir hesaba çekilmeden cennete girer. Sonra diğer insanlar kalkarlar ve hesaba çekilirler.” Buyurdu..
(Kenzu’l- Ummal 43385)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Bir kulun çocuğu öldüğü zaman ALLAH, meleklerine: “Kulumun çocuğunu aldınız mı?” diye sorar. Melekler: “Evet!” derler. ALLAH: “Onun gönlünün meyvesini mi aldınız?” diye sorar. Melekler: “Evet, derler. ALLAH: “Peki kulum ne yaptı? diye sorar. Melekler: “Sana HAMDetti ve: “Biz ALLAH‟a aidiz ve O‟na döneceğiz.” dedi” derler. Bunun üzerine ALLAH şöyle buyurur: “Kuluma cennette bir ev yapın, adını da “HaMD EVi” koyun.” Buyurdu..
(Tirmizî/Cenâiz 36)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bir kimsenin: “Müslüman olmamdan dolayı ALLAH’a hamdolsun!” diyen birini işitti. Bunun üzerine: “Muhakkak ki sen, ALLAH’a büyük bir Nİ’METten dolayı HAMDediyorsun!” buyurdu.
(Abdullah ibni Mübarek, Kitabu’z-Zühd ve’r-Rekâik, 911)

MuhaMMeDî MuhaBBEte DAYanan İsLÂM Dinimizde yüzyıllardır ki karşılaşıldığında hal hatır sorulur da cevâba Mutlaka: “El HamduLiLLAH!” diye başlanıp öylece bitilirdi.. Şimdiler de de var “hamdolsun” yerine"Teşekkür ederim, sağ olasın!" denmekte oysa HAM bulutun yağmuru baştan aşağı yıkayıcı sulayıcı ve yaşatıcıdır oysa elbette harflerin içi boş değilse. Yoksa, tüm ni’metlerimiz gibi “HAMD” sözümüz de buharlaşmakta, yerine nefretler bırakarak….

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ashab-ı Güzînden biri ile karşılaştı ve ona: “Nasıl sabahladın?” diye sordu.
Adam: “Sapasağlam!” cevabını verdi.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem yine: “Nasıl sabahladın?” diye sordu.
Adam tekrar: “Sapasağlam!” cevabını verdi.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem yine: “Nasıl sabahladın? diye sordu.
Adam bu defa: “Elhamdulillah-ALLAH’a hamdederim. Hayır üzere sabahladım!” cevabını verdi.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem de: “İşte benim senden istediğim buydu!” buyurdu.

(Abdullah ibni Mübarek, Kitabu’z-Zühd ve’r-Rekâik, 937)

Ömer ibnu’l-Hattab radiyallahu anh’a bir adam selâm verdi.
O da selamını alarak: “Nasılsın?” diye sordu. Adam: “Elhamdulillah, ALLAH’a hamdederim!” cevabını verdi.
Bunun üzerine Ömer: “Ben de zâten ALLAH’a hamd etmen için sormuştum!” dedi.

(Abdullah ibni Mübarek, Kitabu’z-Zühd ve’r-Rekâik, 205)

Abdullah İbn Ömer radiyallahu anh’a şöyle dedi:
“Bir günde, birçok defa birbirimizle karşılaşıp halimizi sormayı düşünürdük. Bunu da sadece ALLAH’a hamdedelim diye isterdik.”

(Abdullah ibni Mübarek, Kitabu’z-Zühd ve’r-Rekâik, 207)

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem BİZ MuhaMMedî Mü’minlere ÖRNEK Hayatında; yemekten önce-sonra, aksırınca, sabah-akşam zikirlerinde, yatarken-uyanınca ve daha pek çok durumda ALLAH'a hamd etmiş ve bize de bu sünnetleri ulaştıran pek çok hadis vardır.

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem namazda dahi, ruku’dan başını kaldırdığında şöyle dua ederdi:


Resim

Resim---“ALLAH‟ım! Senin için ruku’ ettim. Sana iman ettim ve sana teslim oldum. Kulağım, gözüm, beynim, kemiğim, sinirim ve ayağımın taşıdığı (bedenim) senin için yürekten boyun eğdi!.”
(Nesaî, İftitah, 27)

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem gece namazına başlamadan önce şöyle dua ederdi:

Resim

Resim--- “ALLAH‟ım! Bütün hamd ve övgüler sanadır. Sen göklerin, yerin ve içindekilerin nurusun. Bütün hamd ve övgüler sanadır. Sen göklerin, yerin ve içindekilerin efendisisin. Bütün hamd ve övgüler sanadır. Sen göklerin, yerin ve içindekilerin Rabbisin. Bütün hamd ve övgüler sanadır. Sen göklerin, yerin ve içindekilerin hükümdarısın. Sen haksın. Vadin haktır. Sözün haktır. Sana kavuşmak haktır. Cennet ve cehennem haktır. Peygamberler haktır. Muhammed (s.a.v) haktır. Kıyamet günü haktır.
ALLAH‟ım! Sana teslim oldum. Sana güvenip dayandım. Sana iman ettim. Tevbe edip sana döndüm. Senin düşmanlarına düşman oldum. Ve senin hükmüne başvurdum. Öyleyse yaptığım ve yapacağım, gizli ve açık günahlarımı bağışla. Öne geçiren ve geride bırakan sensin. Senden başka hiçbir ilah yoktur. Sen benim ilahımsın. Senden başka hiçbir ilah yoktur.”

(Buharî, Cuma 27; Müslim, Salatu’l- Müsafirin 17)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“ALLAH‟ın en çok sevdiği sözler şu dört cümledir:
1- “SubhânALLAH (ALLAH’ı bütün eksik sıfatlardan uzak tutarım)”,
2- “El HaMDulillah (Bütün hamd ve övgüler ALLAH’a aittir)”,
3- “Lâ ilâhe illALLAH (ALLAH’tan başka hiçbir ilah yoktur)”,
4- “ALLAHu EKBeR (ALLAH en büyüktür)”
Bu cümlelerden hangisiyle başlarsan başla zararı yoktur (fark etmez)!.”

(İ.Ahmed,Müsned V/21; Kenzu’l-Ummal 1993)

Bu âlemde HAMD Edeceğimiz Ni’met-i UZMâMIZ, “MuhaMMed aleyhi's-selâm”dır hamd olsun!
Kur'ân-ı Kerim ve İsLÂM ve küLLî ŞeY’e ASL-NÛR OLuşu Ni’meti ve Hidâyet ReHBer-ReSÛLLuğü, şu ÂN da her ÂN da Şe’ÂNuLLAhta İnZÂL-TeCELLÎsi OLup durmaktadır gönüL gÖZLülere YAĞan YAĞMur gibi HAMD OLsun!.


Resim

“El hamdu lillâhi rabbi’l- âlemîn” SÖZünü DUYuş,
Ve de “El hamdu lillâhi rabbi’l- âlemîn” SESine UYuşta,
SANA “El hamdu lillâhi rabbi’l- âlemîn” yâ RaBBeNÂ celle celâluhu..

Sana SONsuz ve Sınırsız SaLÂt ü SeLÂM OLsun Yâ RaSûLuLLaH sallallahu aleyhi ve sellem!.


SALÂVÂT-I ŞERÎFELERİMİZ

1. SALÂVÂT-I ŞERÎFE : İbni Hacer el Heytemî’nin, Salâvât-ı Şerîfe Câmi’asında,
Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’den vârid bütün salâvâtları kendisinde toplayan,
hadis-i Şerîf mesnedli ve en fâzilletli salâvât olduğunu belirttiği salâvât:


Resim
TÜRKÇESİ:Allahümme salli alâ seyyidinâ ve mevlânâ Muhammedîn Resim abdike ve nebîyyîke ve Resûlike ve'n nebîyyil-ümmiyyi Resimve alâ alî seyyidinâ Muhammedin ve ezvâcihi ümmühâtil-minîne ve zürriyetihi ve Ehl-i Beytihi ve sahbihi Resim Kemâ salleyte alâ seyyidinâ İbrâhîme ve alâ âli seyyidinâ İbrâhîme fil-âlemîn Resim İnneke Hamîdun Mecîd.

MÂNÂSI: ALLAHım! Kulun, Nebîn, Resûlün ve Nebîyyil-Ümmîn olan Efendimiz ve sahibimiz Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)’e ve Efendimiz ve Sahibimiz Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)’in ailesine ve müminlerin anneleri eşlerine ve zürriyetine ve ehl-i beytine ve sahabelerine salât ve selâm eyle! Efendimiz İbrâhim (aleyhisselâm)’a ve Efendimiz İbrâhim (aleyhisselâm)’ın ailesine âlemler içinde salât ve selâm ettiğin gibi salât ve selâm eyle! Çünkü Sen Hamîdsin-Mecîdsin!”

(bereketli kıl: meymenetli, uğurlu, hayırlı, faydalı, saâdetli, mutlu, kutlu, birr ehli, iyilikçi kıl...)


Resim

Resim

TÜRKÇESİ: Allahumme bârik alâ seyyidinâ ve mevlânâ Muhammedin abdike ve nebiyyike ve Rasûlike ve'n nebîyyil-ummiyyi Resim ve alâ âli seyyidinâ Muhammedin ve ezvâcihi ummihâtil-mu’minîne ve zurriyetihi ve Ehl-i Beytihi ve sahbihi Resim Kemâ bârekte alâ seyyidinâ İbrâhîme ve alâ âli seyyidinâ İbrâhîme fil-âlemîn Resim İnneke Hamîdun Mecîd.

MÂNÂSI: ALLAHım! Kulun, Nebîn, Resûlün ve Nebîyyîl-Ümmîn olan Efendimiz ve Sahibimiz Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)’e ve Efendimiz ve Sahibimiz Muhammed (salallahu aleyhi ve sellem)’in ailesine ve müminlerin anneleri eşlerine ve zürriyetine ve ehl-i beytine ve sahabelerine; Efendimiz İbrâhim (aleyhisselâm)’a ve Efendimiz İbrâhim (aleyhisselâm)’ın ailesine âlemler içinde bereket ihsân eylediğin gibi bereket ihsân eyle! Şüphesiz ki Sen Hamîdsin-Mecîdsin

(bereketli kıl: meymenetli, uğurlu, hayırlı, faydalı, saâdetli, mutlu, kutlu, birr ehli, iyilikçi kıl...)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: ESMAUL- HÜSNA'NIN KUR'AN-I KERİM AÇILIMI

Mesaj gönderen kulihvani »

67- EL HASÎBÜ celle celâluhu

El Hasîbü : Karşılıksız bedavâ verip duran. Hayrın ve cömertliğin kaynağı olan. Hesab edici ve hesaba çekici olan yeterlilik sahibi. Herşeye ve herkese yeterli, kâfi olan. Mutlak hesaba çekici ve hesab görücü olan ALLAHu zü’l- CELÂL..

Resim

El Hasîbü :
Resim

Lügatta Husbân, hisâb (saymak, hesab etmek, hesaba çekmek,) masdarından sıfat isim olup mahlükatının hesabını bilendir.
Haseb (asâletli ve şerefli olmak) masdarından sıfat isim olarak ise, Aslen ve Zâten şerefi yüce anlamındadır.
Hasb masdarının if'al kip çekimiyle Hasîb : yeten, kâfi gelendir.
Şu yüce kâinât kurgusunda müthiş bir denge-düzen matematiği ve hesab seriliği seyredilip durmaktadır..
Husbân kavramı Kur'ân-ı Kerîm'de 37 yerde ALLAHu zü’l- CELÂL'e nisbet edilmiştir.
Bunlardan 3 âyette el Hasîb İsmi olarak (Nisâ 4/6, 86; Âhzâb 33/39) geçmekte ve "kâfî gelendir, yerterlidir" anlamındadır.:


وَابْتَلُواْ الْيَتَامَى حَتَّىَ إِذَا بَلَغُواْ النِّكَاحَ فَإِنْ آنَسْتُم مِّنْهُمْ رُشْدًا فَادْفَعُواْ إِلَيْهِمْ أَمْوَالَهُمْ وَلاَ تَأْكُلُوهَا إِسْرَافًا وَبِدَارًا أَن يَكْبَرُواْ وَمَن كَانَ غَنِيًّا فَلْيَسْتَعْفِفْ وَمَن كَانَ فَقِيرًا فَلْيَأْكُلْ بِالْمَعْرُوفِ فَإِذَا دَفَعْتُمْ إِلَيْهِمْ أَمْوَالَهُمْ فَأَشْهِدُواْ عَلَيْهِمْ وَكَفَى بِاللّهِ حَسِيبًا
Resim---“Vebtelûl yetâmâ hattâ izâ belagûn nikâh(nikâha), fe in ânestum minhum ruşden fedfeû ileyhim emvâlehum, ve lâ te’kulûhâ isrâfen ve bidâren en yekberû. Ve men kâne ganiyyen felyesta’fif, ve men kâne fakîran felye’kul bil ma’rûf(ma’rûfi). Fe izâ defa’tum ileyhim emvâlehum fe eşhidû aleyhim. Ve kefâ billâhi hasîbâ: Yetimleri, nikaha erişecekleri çağa kadar deneyin; şayet kendilerinde bir (rüşd) olgunlaşma gördünüz mü, hemen onlara mallarını verin. Büyüyecekler diye israf ile çarçabuk yemeyin. Zengin olan iffetli olmaya çalışsın, yoksul olan da artık maruf (ihtiyaca ve örfe uygun) bir şekilde yesin. Mallarını kendilerine verdiğiniz zaman, onlara karşı şahid bulundurun. Hesap görücü olarak Allah yeter.”
(Nisâ 4/6)

وَإِذَا حُيِّيْتُم بِتَحِيَّةٍ فَحَيُّواْ بِأَحْسَنَ مِنْهَا أَوْ رُدُّوهَا إِنَّ اللّهَ كَانَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ حَسِيبًا
Resim---“Ve izâ huyyîtum bi tahıyyetin fe hayyû bi ahsene minhâ ev ruddûhâ. İnnallâhe kâne alâ kulli şey’in hasîbâ: Bir selamla selamlandığınızda, siz ondan daha güzeliyle selam verin ya da aynıyla karşılık verin. Şüphesiz, Allah her şeyin hesabını tam olarak yapandır.”
(Nisâ 4/86)

الَّذِينَ يُبَلِّغُونَ رِسَالَاتِ اللَّهِ وَيَخْشَوْنَهُ وَلَا يَخْشَوْنَ أَحَدًا إِلَّا اللَّهَ وَكَفَى بِاللَّهِ حَسِيبًا
Resim---“Ellezîne yubelligûne risâlâtillâhi ve yahşevnehu ve lâ yahşevne ehaden illallâh(illallâhe), ve kefâ billâhi hasîbâ: Ki onlar (o peygamberler) Allah'ın risaletini tebliğ edenler, O'ndan içleri titreyerek korkanlar ve Allah'ın dışında hiç kimseden korkmayanlardır. Hesap görücü olarak Allah yeter.”
(Âhzâb 33/39)

Kur'ân-ı Kerimde çokca geçen hisâb kelimesi, ALLAHu zü’l- CELÂL'e nisbetinde "halkına kâfî gelmek, hesablarını bilip hesaba çekmek ve karşılığını vermek" anlamı içerir:


ثُمَّ رُدُّواْ إِلَى اللّهِ مَوْلاَهُمُ الْحَقِّ أَلاَ لَهُ الْحُكْمُ وَهُوَ أَسْرَعُ الْحَاسِبِينَ
Resim---“Summe ruddû ilâllâhi mevlâhumu’l- hakk (hakkı), e lâ lehu’l- hukmu ve huve esrau’l- hâsibîn: Sonra gerçek mevlaları olan Allah'a döndürülürler. Haberiniz olsun; hüküm yalnızca O'nundur. Ve O, hesap görenlerin en süratli olanıdır.”
(En’âm 6/62)

وَنَضَعُ الْمَوَازِينَ الْقِسْطَ لِيَوْمِ الْقِيَامَةِ فَلَا تُظْلَمُ نَفْسٌ شَيْئًا وَإِن كَانَ مِثْقَالَ حَبَّةٍ مِّنْ خَرْدَلٍ أَتَيْنَا بِهَا وَكَفَى بِنَا حَاسِبِينَ
Resim---“Ve nedau’l- mevâzînel kısta li yevmi’l- kıyâmeti fe lâ tuzlemu nefsun şey’â (şey’en) ve in kâne miskâle habbetin min hardelin eteynâ bihâ, ve kefâ binâ hâsibîn: Biz, kıyamet günü için adalet terazileri kurarız. Artık kimseye, hiçbir şekilde haksızlık edilmez. (Yapılan iş,) bir hardal tanesi kadar dahi olsa, onu (adalet terazisine) getiririz. Hesap gören olarak biz (herkese) yeteriz.”
(Enbiyâ 21/47)

MuhaMMedî Tasavvufta hisab; haseb ve nesebin Habibî anlayış yaşayışı ve zincir zevki, şefâat şerefi ve şanıdır.
HaSB: (Haseb) Birisinin sülâlesi cihetinden iftihar yolu ile saydığı iyilik. Mal, din, millet. Kerem, fiil ve amelde yüksek şeref, iyi iş, sâlih amel. Şeref, asalet, şan, kadr ve haysiyet. Dolayı, cihetiyle, gereğince.

Tüm özellik ve güzellikleri zâtına mahsus olan (İhlâs 112/1-4) ALLAHÜ ZÜ'LCELÂL'in kullarına Hasbîliği, Kâfiliği, kuluna Kemâlât Kerâmetidir..

Esmâu’l- Hüsnâ içinde Hasîb ismiyle;
Kadîr, Ganî, Mugnî, Câmi', Muhsî, Alîm, Habîr, Şehîd, alî, Celîl, Kerîm, Mâcid ve Mecîd isimlerinin anlam tamamlayıcılığı vardır.


El Hasîbü : Karşılıksız bedavâ verip duran. Hayrın ve cömertliğin kaynağı olan. Hesab edici ve hesaba çekici olan yeterlilik sahibi. Herşeye ve herkese yeterli, kâfi olan. Mutlak hesaba çekici ve hesab görücü olan ALLAHu zü’l- CELÂL.
Hasabe : Saymak, hesabetmek, takdir etmek, ölçmek.
Hasibe : Zannetmek.
Hasube : Soylu, şerefli olmak.
İhtesebe : Sanmak, tahmin etmek, addetmek.
Hisab : Sayma, sayı.Kâfi, yeter. İnsan topluluğu

Kur'ân-ı KerimimİZde;
Yarattıklarını ZeRRe-KüRRe, SüNNetULLAH denge-düzen hesabı üzerine Şe’ÂNuLLAHta her ÂN yepyeniden yaratıp İŞLeten ve de her sey üzerinde hakkı ile hesap yapan ALLAHu zü’l- CELÂL.:
Kâinâtta her ÂN geçerli, fizikî formüller, kimyasal denklemlerle, astronomik, trigonometrik, logaritmik, geometrik, matematiksel vs..hesablar..:


وَإِذَا حُيِّيْتُم بِتَحِيَّةٍ فَحَيُّواْ بِأَحْسَنَ مِنْهَا أَوْ رُدُّوهَا إِنَّ اللّهَ كَانَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ حَسِيبًا
Resim---“Ve izâ huyyîtum bi tahıyyetin fe hayyû bi ahsene minhâ ev ruddûhâ. İnnallâhe kâne alâ kulli şey’in hasîbâ: Bir selamla selamlandığınızda, siz ondan daha güzeliyle selam verin ya da aynıyla karşılık verin. Şüphesiz, Allah her şeyin hesabını tam olarak yapandır.”
(Nisâ 4/86)

MevCÛDatının muhasebesini ZÂTen yapan ALLAHu zü’l- CELÂL.:

لِيَعْلَمَ أَن قَدْ أَبْلَغُوا رِسَالَاتِ رَبِّهِمْ وَأَحَاطَ بِمَا لَدَيْهِمْ وَأَحْصَى كُلَّ شَيْءٍ عَدَدًا
Resim---“Li ya’leme en kad eblegû rısâlâti rabbihim ve ehâta bimâ ledeyhim ve ahsâ kulle şey’in adedâ: Öyle ki onların, Rablerinden gelen risaleti (insanlara gönderilenleri) tebliğ ettiklerini bilsin. (Allah,) onların nezdinde olanları sarıp kuşatmış ve her şeyi sayı olarak da sayıp tesbit etmiştir.”
(Cinn 72/28)

ALLAHu zü’l- CELÂL. insÂN aklının içindekilerin ve davranışlarındakilerin de hesabını tutan, bilen ve sorandır:

وَابْتَلُواْ الْيَتَامَى حَتَّىَ إِذَا بَلَغُواْ النِّكَاحَ فَإِنْ آنَسْتُم مِّنْهُمْ رُشْدًا فَادْفَعُواْ إِلَيْهِمْ أَمْوَالَهُمْ وَلاَ تَأْكُلُوهَا إِسْرَافًا وَبِدَارًا أَن يَكْبَرُواْ وَمَن كَانَ غَنِيًّا فَلْيَسْتَعْفِفْ وَمَن كَانَ فَقِيرًا فَلْيَأْكُلْ بِالْمَعْرُوفِ فَإِذَا دَفَعْتُمْ إِلَيْهِمْ أَمْوَالَهُمْ فَأَشْهِدُواْ عَلَيْهِمْ وَكَفَى بِاللّهِ حَسِيبًا
Resim---“Vebtelûl yetâmâ hattâ izâ belagûn nikâh(nikâha), fe in ânestum minhum ruşden fedfeû ileyhim emvâlehum, ve lâ te’kulûhâ isrâfen ve bidâren en yekberû. Ve men kâne ganiyyen felyesta’fif, ve men kâne fakîran felye’kul bil ma’rûf(ma’rûfi). Fe izâ defa’tum ileyhim emvâlehum fe eşhidû aleyhim. Ve kefâ billâhi hasîbâ: Yetimleri, nikaha erişecekleri çağa kadar deneyin; şayet kendilerinde bir (rüşd) olgunlaşma gördünüz mü, hemen onlara mallarını verin. Büyüyecekler diye israf ile çarçabuk yemeyin. Zengin olan iffetli olmaya çalışsın, yoksul olan da artık maruf (ihtiyaca ve örfe uygun) bir şekilde yesin. Mallarını kendilerine verdiğiniz zaman, onlara karşı şahid bulundurun. Hesap görücü olarak Allah yeter.”
(Nisâ 4/6)

إِنْ حِسَابُهُمْ إِلَّا عَلَى رَبِّي لَوْ تَشْعُرُونَ
Resim---“İn hısâbuhum illâ alâ rabbî lev teş’urûn: Onların hesabı yalnızca Rabbime aittir, eğer şuurundaysanız (anlarsınız.)"
(Şuarâ 26/113)

Unutmamalıyız ki;
HiSAb, BİLElik Sahibliği Hakikatıdır ve, el HaKk ALLAH celle celâluhu hakkıdır ve O, kullarına her hususta kâfidir..


El Kâfî:
Resim

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemimİZ ise, her ÂN hazır HÂLde DUYup UYmamız emredilen NÛRumuzudr:

يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ حَسْبُكَ اللّهُ وَمَنِ اتَّبَعَكَ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ
Resim---“Yâ eyyuhân nebiyyu hasbukallâhu ve menittebeake minel mu'minîn: Ey Peygamber! Sana ve sana uyan mü'minlere Allah yeter.”
(Enfâl 8/64)

Onun içindir ki, EL HASÎBÜ celle celâluhu ismi gönül diline dolayıp vird edinenlerin İŞlerinin denge-düzeni bozulmaz, bozuk isleri düzelir. Sürekli çekenlerde büyük bir güven duygusu doğar. Korku, evham silinir yok olur, ruhî güven yücelişi başlar ve ömür boyu sürer gider..

EL HASÎBÜ celle celâluhu İsmi şerîfini iyi düşünüp anlayıp son-UÇ hesabına hazır olmalıyız:


فَأَمَّا مَنْ أُوتِيَ كِتَابَهُ بِيَمِينِهِ
Resim---“Fe emmâ men ûtiye kitâbehu bi yemînih: Artık kimin kitabı sağ yanından verilirse,”
(İnşikak 84/7)

فَسَوْفَ يُحَاسَبُ حِسَابًا يَسِيرًا
Resim---“Fe sevfe yuhâsebu hısâben yesîrâ: O, kolay bir hesap (sorgu) ile sorguya çekilecek,”
(İnşikak 84/8)

وَيَنقَلِبُ إِلَى أَهْلِهِ مَسْرُورًا
Resim---“Ve yenkalibu ilâ ehlihî mesrûrâ: Ve kendi yakınlarına sevinç içinde dönmüş olacaktır.”
(İnşikak 84/9)

وَكَأَيِّن مِّن قَرْيَةٍ عَتَتْ عَنْ أَمْرِ رَبِّهَا وَرُسُلِهِ فَحَاسَبْنَاهَا حِسَابًا شَدِيدًا وَعَذَّبْنَاهَا عَذَابًا نُّكْرًا
Resim---“Ve keeyyin min karyetin atet an emri rabbihâ ve rusulihî fe hâsebnâhâ hisâben şedîden ve azzebnâhâ azâben nukrâ: Rabbinin ve O'nun elçilerinin emrinden uzaklaşıp azmış nice memleketler vardır ki, biz onları (ahalisini) çetin bir hesaba çekmiş ve onları görülmemiş azaba çarptırmışızdır.”
(Talâk 65/8)

Ve bu ağır hesabdan çıkış-kurtuluş yollarından birisi de Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin şu buyruğu:

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Üç şey vardır ki, onlar kimde bulunursa Allah, onun hesabını kolaylaştırır, onu rahmetiyle cennete koyar. Bu özellikler şunlardır:
1- Sana vermeyene verirsin,
2- Sana zulmedeni affedersin,
3- Seninle bağlarını koparanla sen iyi ilişkilerini sürdürürsün.” buyurmuştur.

(Câmiu’s– Sağîr ; 1836 324 Kitabu‟z-Zühd ve’r-Rekaik/Abdullah ibni Mübarek 306.)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem : " Sizden biriniz arkadaşını mutlaka övmek istiyorsa: "filânın şöyle şöyle olduğunu zannediyorum, bununla birlikte herkesin iç yüzünü bilip onu hesaba çekecek olan ALLAh'tır, kimseyi ALLAH nezdinde tezkiye edemem!" desin." buyurmuştur.
(Buharî, Edeb, 54,95; Müslim, Zühd, 65)

Ömer Îbnu’l-Hattab radiyallahu anhu şöyel buyurmuştur: “Hesaba çekilmeden önce kendinizi hesaba çekin. Çünkü bu hesabınız için kolaylık sağlar. Günahlarınız tartılmadan önce, amellerinizi tartın. “Büyük arz olunuş günü” için çeyiz hazırlayın ki;

يَوْمَئِذٍ تُعْرَضُونَ لَا تَخْفَى مِنكُمْ خَافِيَةٌ
Resim---“Yevme izin tu’radûne lâ tahfâ minkum hâfiyeh: O gün (hesab için) arzolunursunuz. Sizden hiçbir sır gizli kalmaz.”
(Hâkka 69/18)”
(Kitabu‟z-Zühd ve’r- Rekaik/Abdullah ibni Mübarek 306.)

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Hendek Savaşında RaBBimiz ALLAH celle celâluhu ya bu ismiyle dua etmiş ve düşman ordularının helâkını istemiştir:

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Ey kitâbı indiren! Bulutları sevk eden! Sorgulaması süratli olan Allah'ım! DüŞmanları hezimete uğrat. Allah'ım onları yenilgiye uğrat ve onları perişan et!."
(Îbni Mace 2796. Ebu Davud 2631. Ahmed 4/353)

Kur'ân-ı KerimimİZdeyse ALLAHu zü’l- CELÂL.:

فَإِن تَوَلَّوْاْ فَقُلْ حَسْبِيَ اللّهُ لا إِلَهَ إِلاَّ هُوَ عَلَيْهِ تَوَكَّلْتُ وَهُوَ رَبُّ الْعَرْشِ الْعَظِيمِ
Resim---“Fe in tevellev fe kul hasbiyallâh(hasbiyallâhu), lâ ilâhe illâ hûve, aleyhi tevekkeltu ve huve rabbul arşil azîm: (Ey Muhammed!) Yüz çevirirlerse de ki: Allah bana yeter. O'ndan başka ilâh yoktur. Ben sadece O'na güvenip dayanırım. O yüce Arş'ın sahibidir.”
(Tevbe 9/129)

Ni’metullah içinde yaşayışın hesabının şiddetini Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle bildirimiştir:

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem : "Nasıl zevk ve neşe içinde olurum! Sur sahibi boruyu ağzına almış, ne zaman üfürmesi emredilecek diye izin bekliyor!" buyurunca bu ashabı kirama pek ağır geldi o zaman Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem : "Hasbinallahu ve ni'mel vekîlü : ALLAH bize yeter O ne güzel vekildir” deyiniz" buyurmuştur.

(Tirmizî, Tefsirü Sûreti 39/6-7)

الَّذِينَ قَالَ لَهُمُ النَّاسُ إِنَّ النَّاسَ قَدْ جَمَعُواْ لَكُمْ فَاخْشَوْهُمْ فَزَادَهُمْ إِيمَاناً وَقَالُواْ حَسْبُنَا اللّهُ وَنِعْمَ الْوَكِيلُ
Resim---“Ellezîne kâle lehumun nâsu innen nâse kad cemeû lekum fahşevhum fe zâdehum îmânâ(îmânen), ve kâlû hasbunâllâhu ve ni’mel vekîl: Onlar, kendilerine insanlar: "Size karşı insanlar topla(n)dılar, artık onlardan korkun" dedikleri halde imanları artanlar ve: "Allah bize yeter, O ne güzel vekildir" diyenlerdir.”
(Âl-i Îmrân 3/173)

Tamm Kulluk gereğini İŞleyerek Tümm tevekkül edeceğimiz ALLAHu zü’l- CELÂLdir:

وَيَرْزُقْهُ مِنْ حَيْثُ لَا يَحْتَسِبُ وَمَن يَتَوَكَّلْ عَلَى اللَّهِ فَهُوَ حَسْبُهُ إِنَّ اللَّهَ بَالِغُ أَمْرِهِ قَدْ جَعَلَ اللَّهُ لِكُلِّ شَيْءٍ قَدْرًا
Resim---“Ve yerzukhu min haysu lâ yahtesib(yahtesibu), ve men yetevekkel alâllâhi fe huve hasbuh(hasbuhu), innallâhe bâligu emrih(emrihî), kad cealallâhu li kulli şey’in kadrâ: Ve onu hesaba katmadığı bir yönden rızıklandırır. Kim de Allah'a tevekkül ederse, O, ona yeter. Elbette Allah, kendi emrini yerine getirip gerçekleştirendir. Allah, her şey için bir ölçü kılmıştır.”
(Talâk 65/3)

Yunus aleyhisselâmın Duası: “Lâ ilâhe illâ ente subhâneke innî kuntu mine’z- zâlimin.. Hasbiyallahu Lâ İlâhe İllâ Hu, aleyhi tevekkeltü ve Hüve Rabbül-Arşi’l- Azîm : Senden başka ilah yoktur, sen bütün noksanlıklardan münezzehsin, muhakkak ki ben nefsime zulm edenlerden oldum. Bana Allah yeter. O'ndan başka el ilâh yoktur. Ben O'na tevekkül ettim ve büyük Arşın Rabbi O'dur."

وَذَا النُّونِ إِذ ذَّهَبَ مُغَاضِبًا فَظَنَّ أَن لَّن نَّقْدِرَ عَلَيْهِ فَنَادَى فِي الظُّلُمَاتِ أَن لَّا إِلَهَ إِلَّا أَنتَ سُبْحَانَكَ إِنِّي كُنتُ مِنَ الظَّالِمِينَ
Resim---“Ve zennûni iz zehebe mugâdıben fe zanne en len nakdire aleyhi fe nâdâ fiz zulumâti en lâ ilâhe illâ ente subhâneke innî kuntu minez zâlimîn: Balık sahibi (Yunus'u da); hani o, kızmış vaziyette gitmişti ki; bundan dolayı kendisini sıkıntıya düşürmeyeceğimizi sanmıştı. (Balığın karnındaki) Karanlıklar içinde: "Senden başka ilah yoktur, sen yücesin, gerçekten ben zulmedenlerden oldum" diye çağrıda bulunmuştu.”
(Enbiyâ 21/87)

Cüneydi Bagdadî kaddasallahu sırrıhu: "Dildeki sÖZün, kalbdeki ÖZünü aşmasın!.. Kâal (söz), hâli geçmesin!" dediğinde, "Hâl nedir?" diye sorana: "Lâ havle vela kuvvete illâ billahi'l-aliyyü'l-âzim. Hasbunallah ve ni'mel vekil" buyuruyor.

Bütün bunları “MuhaMmedî Tevhid”i anlamak ve yaşamakta Hasbî/karşılıksız.-ALLAH celle celâluhu rızası için, Hizmet için âcizâne arz ediyorum ki.. Kâmil KULLukta nedir Hasbî Hizmet:

Kâmil Tevhid ve Şâhidi oluş: “Şehâdet” ->Hikmettir..


Eşhedü enlâ ilâhe illâ ALLAH: Nazarî, Hükmî Hikmettir (teorik).
Ve eşhedü enne Muhammede’r Rasûlullah: Amelî, Tatbikî Hikmettir (pratik).

KemâLât: Kendisinden başka ilâh olmayan ALLAHu zü’l- CELÂL’e hükmen, kesinlikle inanıp, O’nun Rasûlü MuhaMmed aleyhisselâm’a (söz-fiil-ahlâk ve hâlde) teslim olup,imân edip, tâbi’ olup ve itâat ederek onun gibi yaşamak ve Huzurullah’a çıkmaktır...

Var oluşumuz, inançlarımız ve yaptıklarımız hep bunun içindir. Bu hikmetin menbağı olan Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem; hikmetin, hulk (huy, tabîat) ile ilgisinden dolayı buyuruyor:

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Tâhalluku bi ahlâki’llahi Teâlâ: ALLAH’ın ahlâkıyla ahlâklanınız.” buyurmuştur.
(Münâvî, "et-Te'ârîf", s. 564)

ÖZ-ün ÖZ-ü:

MuhaMMedî Kul Ahlâkı ->Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in Ahlâkı ->Kur'ân-ı Kerim Ahlâkı ->AhLâkuLLaHtır..

وَإِنَّكَ لَعَلى خُلُقٍ عَظِيمٍ
Resim---“Ve inneke le alâ hulukın azîm: Ve şüphesiz sen, pek büyük bir ahlak üzerindesin.”
(Kalem 68/4)

Aziz kardeşlerim!.
İnsÂNın fıtrî yapısı; teorik olarak hakikat ilmi ve gerçek bilgilerle, pratik olarak da irfânla temizlenerek KemÂLe erecek tarzda ve kıvamdadır. Tevhidin hikmetini anlayan Mü’min, Kâmil bir Âriftir. İrfan ve Erkân Ehlidir... Halka Hasbî Hizmete ehliyetli olan hikmet ehli bir MuhaMMedî ÂŞIKtır ve’s- SeLÂM..

Bu güzeller güzeli İsm-i Şerif Hörmetine;
Hasbî-Habibî Hizmetini, Merhametini, Muhabbetini ve de Hakikatını Şefâatında ŞİFÂmız OLarak DİLediğimiz RaSûLuLLah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimize GÜLce bir SALâvât SALLayalım inşae ALLAHu Teâlâ:


Resim

18. SALÂVÂT-I ŞERÎFE :
Sultan Muhammedi’l-Gazzevî Hazretlerinin salâvâtı olup,
sabah 3 akşam 3 okunması gönül ehlince tavsiye edilmiştir.


TÜRKÇESİ:
Allâhümme salli ve sellim alâ seyyidinâ ve Mevlânâ
Muhammedin mahtelefel melevâni Resim Ve teâkabel aserâni Resim
Ve kerrerel cedidâni Resim Vestekbelel ferkadân Resim
Ve belliğ ruhahu ve ervâha ehli beytihi minna ettehiyyete vesselâm.


MÂNÂSI :
Allahım! Ey Rabbim! Sabahtan öceki şafaklar ayrılıp gitikçe,
akşamdan önceki gurublar onları takib ettikçe,
gündüz ve gece tekrarlanıp mevcûd oldukça,
yıldızlar
(kutup yıldızı ve diğerleri) istikbâlde durup (yüzünü) döndükçe
Seyidimiz Efendimiz Muhammed
(sallallahu aleyhi ve sellem)'e salât ve selâm ediver!
Bizim tahiyyemizi
(hakta ve hayırda diriliş duamızı)
ve selâmımızı
(sılaya ulaşım arzumuzu)
O'nun ruhuna ve Ehl-i Beyt'inin ruhuna ulaştırıver!



Resimالله أكبر كبيرا و الحمد لله كثيرا و سبحان الله بكرة و أصيلا
"Allahu ekber kebira, velhamdülillahi kesira ve subhanallahi bükraten ve esila"


Resim---Biz, Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem ile birlikte namaz kılarken, cemaatten biri aniden: "Allahu ekber kebiri, velhamdülillahi kesira, subhanallahi bükraten ve asila (Allah, büyükte büyüktür, Allah'a hamdimiz çoktur, sabah akşam tesbihimiz Allaha'dır!") dedi. Resulullah (sav) efendimiz: "Bu sözleri kim söyledi?" diye sordu. Söyleyen adam: "Ben, ey Allah'ın Resulü" dedi. Resulullah (sav) efendimiz: "O sözler hoşuma gitti. Sema kapıları onlara açıldı" buyurdu. İbnu Ömer (ra) der ki: "Söylediği günden beri o zikri okumayı hiç terketmedim."
(Nesai, bir rivayette şu ziyadede bulunmuştur: "On iki adet meleğin, bu sözleri (yükseltmek üzere) koşuştuklarını gördüm.")
(Müslim, Mesacid 150, (601); Tirmizi, Da'avat 137, (3586); Nesai, İftitah 8, (2,125))
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: ESMAUL- HÜSNA'NIN KUR'AN-I KERİM AÇILIMI

Mesaj gönderen kulihvani »

67- EL HAYYU celle celâluhu:

El Hayy : Devâmlı hayat sahibi, mutlak diri, maddî manevî dirilerin dirilik kaynağı, hayat veren tek.. Mutlak diri, gerçek hayat sahibi ve Bâkî olan ALLAHu zü’l- CELÂL’e .

Resim

El Hayy :

Resim

68- EL MUHYÎ celle celâluhu:

El Muhyî : Maddî-mânevî hayat verip dirilten, canlandıran, canı var eden ve ruh veren. Diri ve hayatta kılma gücünün mutlak sahibi ve can verici olan ALLAHu zü’l- CELÂL’e .

Resim

El Muhyî :
Resim


EL HAYYU celle celâluhu..
EL MUHYÎ celle celâluhu…

Bu HaYYatta ->"KÛN"u DUYan "HAYY"a Uyan küLLî ŞEY Hayat Sahibidir.
HaYYat -> her ÂN yENiden Yaratış Şe'ÂNuLLahının "KüLLî ŞEYyin AYNı"nı yENiden "İHYÂ"sıdır ..
El HaYy celle celâluhu ->el Muhyî ->İLâhî Feyz ->HaYyat..

İhYÂ: Diriltmek. Yeniden hayata kavuşturmak. Canlandırmak. Şenlendirmek. Uyandırmak


ResimResimResim

Hayy ismi Arapça dilbilgisinde “yaşamak, diri ve canlı olmak”
anlamlarına gelen; hayât, hayevân (diri ve canlı olmak, yaşamak) kökünden bir sıfat isimdir.


Hayiye: Diri, canlı ve gelişir olmak.
Hayy: Diri, canlı ve hayat sahibi.
Ehyâ: Diri kılmak, diriltmek.
Hayyahullah: ALLAHu zü’l- CELÂL için, yaşatmak.
Hayya: Selâm vermek. Bir şey'e çok yaklaşmak.
Haya: Bolluk, verimlilik, yağmur, tevbe.
Hayat: Hayat, doğum-ölüm arası merhâle, ölümün zıttı.


Hay, Hayatta olan.. Mutlak Hayat, ALLAH celle celâluhu’ya mahsus, târifsiz ve mutlak sıfat ve fiillerin akla görünümüdür ve anlayışıdır.
Kullarındaki hayat ise, Kulluk İmtihanı için izâfi, iğreti gelip geçici ve gölge olarak verilen, esma-i hüsnanın tecellîleri olan/dayalı beslenme, çoğalma, hareket etmek özelliğinde olan yarım nefeslik hayattır.
Üstelik diğer bütün isimlerin çıkış yeri, bütün yaratma ve yaşatma tecellîlerin kaynağı Hayy ismi, Kayyum ile birlikte ism-i azam sayılmıştır.
Allah Hay’dır, mutlak hayat sahibidir. O’nun hayatında bir değişme, bir başkalaşım olamaz. O, Ebedîdir.

وَتَوَكَّلْ عَلَى الْحَيِّ الَّذِي لَا يَمُوتُ وَسَبِّحْ بِحَمْدِهِ وَكَفَى بِهِ بِذُنُوبِ عِبَادِهِ خَبِيرًا
“Ve tevekkel ale’l- hayyillezî lâ yemûtu ve sebbih bi hamdih (hamdihî), ve kefâ bihî bi zunûbi ibâdihî habîrâ: Sen, asla ölmeyen ve daima diri olan (Allah)a tevekkül et ve O'nu hamd ile tesbih et. Kullarının günahlarından O'nun haberdar olması yeter.” (Furkân25/58)

ALLAHu zü’l- CELÂL, hayat dediğimiz ve mahiyetini bilmediğimiz bu üstün özelliği, yarattıklarının bir kısmına bahşetmistir. Muhyî olan ALLAH celle celâluhu, hayatı hem icad etmiş hem de her ÂN yeniden yaratarak KÛN feyeKÛN olarak devam ettirmektedir.
CANlılık-DİRİlik Akıl bazında; beslenme, üreme, hareket etme ile fark edilip, algılanabilmektedir.
İnsanın yaratılışı Kur'ân-ı Kerimimizde;

فَإِذَا سَوَّيْتُهُ وَنَفَخْتُ فِيهِ مِن رُّوحِي فَقَعُوا لَهُ سَاجِدِينَ
“Fe izâ sevveytuhu ve nefahtu fîhi min rûhî fe kaû lehu sâcidîn: "Onu bir biçime sokup, ona ruhumdan üflediğim zaman siz onun için hemen secdeye kapanın." (Sâd 38/72)

فَإِذَا سَوَّيْتُهُ وَنَفَخْتُ فِيهِ مِن رُّوحِي فَقَعُواْ لَهُ سَاجِدِينَ
“Fe izâ sevveytuhu ve nefahtu fîhi min rûhî fekaû lehu sâcidîn: Ona şekil verdiğim ve ona ruhumdan üflediğim zaman, siz hemen onun için secdeye kapanın!” (Hicr 15/29)

“Ruh nedir?” sorusunun cevabını bilemiyoruz, hiç bir zaman da bilemeyeceğiz çünkü bu ham akıl terazisine sığmaz NAKLen ancak!.

وَيَسْأَلُونَكَ عَنِ الرُّوحِ قُلِ الرُّوحُ مِنْ أَمْرِ رَبِّي وَمَا أُوتِيتُم مِّن الْعِلْمِ إِلاَّ قَلِيلاً
“Ve yes’elûneke ani’r- rûh (rûhı), kuli’r- rûhu min emri rabbî ve mâ ûtîtum mine’l- ilmi illâ kalîlâ: Sana ruh'tan sorarlar; de ki: "Ruh, Rabbimin emrindendir, size ilimden yalnızca az bir şey verilmiştir." (İsrâ17/85)

ALLAH celle celâluhu, hayatı ve ölümü KULLuk imtihanı için var etmistir:

الَّذِي خَلَقَ الْمَوْتَ وَالْحَيَاةَ لِيَبْلُوَكُمْ أَيُّكُمْ أَحْسَنُ عَمَلًا وَهُوَ الْعَزِيزُ الْغَفُورُ
“Ellezî halaka’l- mevte ve’l- hayâte li yebluvekum eyyukum ahsenu amelâ (amelen), ve huve’l- azîzu’l- gafûr: O ki, hanginizin daha güzel davranacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratmıştır. O, mutlak galiptir, çok bağışlayıcıdır.” (Mülk 67/2)

Mutlak el Muhyî celle celâluhu olan ALLAHu zü’l- CELÂL, bütün canlıları sudan diri kılmıştır:

أَوَلَمْ يَرَ الَّذِينَ كَفَرُوا أَنَّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ كَانَتَا رَتْقًا فَفَتَقْنَاهُمَا وَجَعَلْنَا مِنَ الْمَاء كُلَّ شَيْءٍ حَيٍّ أَفَلَا يُؤْمِنُونَ
“E ve lem yerellezîne keferû ennes semâvâti ve’l- arda kânetâ retkan fe fetaknâhuma, ve cealnâ mine’l- mâi kulle şey’in hayy (hayyin), e fe lâ yu’minûn: O inkâr edenler görmüyorlar mı ki, (başlangıçta) göklerle yer, birbiriyle bitişik iken, biz onları ayırdık ve her canlı şeyi sudan yarattık. Yine de onlar inanmayacaklar mı?” (Enbiyâ 21/30)

إِنَّ اللّهَ لَهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ يُحْيِي وَيُمِيتُ وَمَا لَكُم مِّن دُونِ اللّهِ مِن وَلِيٍّ وَلاَ نَصِيرٍ
“İnnallâhe lehu mulku’s- semâvâti ve’l- ard (ardı), yuhyî ve yumît (yumîtu), ve mâ lekum min dûnillâhi min veliyyin ve lâ nasîr: Gerçek şu ki, göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır; diriltir ve öldürür. Sizin Allah'tan başka veliniz ve yardımcınız yoktur.” (Tevbe 9/116)

وَاللّهُ أَنزَلَ مِنَ الْسَّمَاء مَاء فَأَحْيَا بِهِ الأَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا إِنَّ فِي ذَلِكَ لآيَةً لِّقَوْمٍ يَسْمَعُونَ
“Vallâhu enzele mine’s- semâi mâen fe ahyâ bihi’l- arda ba’de mevtihâ, inne fî zâlike le âyeten li kavmin yesmeûn: Allah gökten bir su indirdi ve onunla yeryüzünü ölümünden sonra diriltti. Şüphesiz ki bunda dinleyen toplum için bir ibret vardır.” (Nahl 16/65)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: ESMAUL- HÜSNA'NIN KUR'AN-I KERİM AÇILIMI

Mesaj gönderen kulihvani »

Külli şey'in varlığı, Mutlak Zâtının eseri olan Hayyü'l- Kayyûm olan ALLAHu zü’l- CELÂL…
Dirilğin (hayyın, hayatın) mutlak kaynağı olan ALLAHu zü’l- CELÂL'in El Fâ'alün (fiilin fâili oluş) isminin zuhûru El Hayy isminde tecellîsiyle ve temel oluşuyladır. Niçinsiz ve nasılsız mutlak hayy oluş elbette zâtına mahsus olup her türlü benzetme ve düşünceden tenzih ederiz.
Hayy isminin, Evvel, Âhir, Zâhir, Bâkî, Vâris ve Hakk isimleriyle de anlam ilişkisi vardır.

Rabbimizin uluhiyyetle ilgili en önemli isimleri arasında bulunan el-Hay ismi; ebedî bir hayatla daima diri olan anlamına gelmektedir ve ezelî olandır. Hay, hayat sahibi ve canlılığın kaynağı olandır.

Kur'ân-ı Kerîm'de, ALLAHu zü’l- CELÂL için hayy, mutlak ölümsüz, bâkî ve diri mânâsında olup mevcûd canlılar için fenâ (geçici, izâfi, sınırlı, sorumlu ve sonlu oluş) esastır.
Kur'ân-ı Kerîm'de ihyâ (diriltmek, yaşatmak) masdarında fiil çekimiyle türeyen kelimeler 48 âyette geçer ve ALLAHu zü’l- CELÂL'e nisbet edilmiştir.
Bunların 18’i “imâte” (öldürme) fiili ile beraber zikredilmiştir. İsimlerden 4’ü “hay”, 2’si “muhyî” şekillerinde olmak üzere 6’sı Allah’ı nitelemektedir. 3 âyette de “kayyûm” ismi ile birlikte zikredilmiştir: Bakara 2/255; Âl-i İmrân 3/2; Tâhâ 20/111.

Ayni kökten Muhyî (diri kılan, can veren) ismi 2 âyette ALLAHu zü’l- CELÂL'e nisbet edilmiştir:

فَانظُرْ إِلَى آثَارِ رَحْمَتِ اللَّهِ كَيْفَ يُحْيِي الْأَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا إِنَّ ذَلِكَ لَمُحْيِي الْمَوْتَى وَهُوَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ
“Fenzur ilâ âsâri rahmetillâhi keyfe yuhyi’l- arda ba’de mevtihâ, inne zâlike le muhyî’l- mevtâ, ve huve alâ kulli şey’in kadîr: Allah'ın rahmetinin eserlerine bir bak: Arzı, ölümünün ardından nasıl diriltiyor! Şüphesiz O, ölüleri de mutlaka diriltecektir. O, her şeye kadirdir.” (Rûm 30/50)

وَمِنْ آيَاتِهِ أَنَّكَ تَرَى الْأَرْضَ خَاشِعَةً فَإِذَا أَنزَلْنَا عَلَيْهَا الْمَاء اهْتَزَّتْ وَرَبَتْ إِنَّ الَّذِي أَحْيَاهَا لَمُحْيِي الْمَوْتَى إِنَّهُ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ
“Ve min âyâtihî enneke tere’l- arda hâşiaten fe izâ enzelnâ aleyhe’l- mâehtezzet ve rebet, innellezî ahyâhâ le muhyî’l- mevtâ, innehu alâ kulli şey’in kadîr: Senin yeryüzünü kupkuru görmen de Allah'ın âyetlerindendir. Biz onun üzerine suyu indirdiğimiz zaman, harekete geçip kabarır. Ona can veren, elbette ölüleri de diriltir. O, her şeye kadirdir.” (Fussilet 41/39)

Kul için doğum-hayat-ölüm serüveninde Mutlak Hayy olan ALLAHu zü’l- CELÂL'in BİLinip ANLAşılması ve ona göre yaşam hakk olandır.
Hay, Kur'ân-ı Kerîm'de 5 âyette ALLAHu zü’l- CELÂL'e nisbet edilmiştir:

اللّهُ لاَ إِلَهَ إِلاَّ هُوَ الْحَيُّ الْقَيُّومُ لاَ تَأْخُذُهُ سِنَةٌ وَلاَ نَوْمٌ لَّهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الأَرْضِ مَن ذَا الَّذِي يَشْفَعُ عِنْدَهُ إِلاَّ بِإِذْنِهِ يَعْلَمُ مَا بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ وَلاَ يُحِيطُونَ بِشَيْءٍ مِّنْ عِلْمِهِ إِلاَّ بِمَا شَاء وَسِعَ كُرْسِيُّهُ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضَ وَلاَ يَؤُودُهُ حِفْظُهُمَا وَهُوَ الْعَلِيُّ الْعَظِيمُ
“Allâhu lâ ilâhe illâ huve’l- hayyu’l- kayyûm (kayyûmu), lâ te’huzuhu sinetun ve lâ nevm (nevmun), lehu mâ fî’s- semâvâti ve mâ fi’l- ard (ardı), menzellezî yeşfeu indehû illâ bi iznih (iznihî) ya’lemu mâ beyne eydîhim ve mâ halfehum, ve lâ yuhîtûne bi şey’in min ilmihî illâ bi mâ şâe, vesia kursiyyuhu’s- semâvâti ve’l- ard (arda), ve lâ yeûduhu hıfzuhumâ ve huve’l- aliyyu’l- azîm: Allah... O'ndan başka ilah yoktur. Diridir, kâimdir. O'nu uyuklama ve uyku tutmaz. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O'nundur. İzni olmaksızın O'nun katında şefaatte bulunacak kimdir? O, önlerindekini ve arkalarındakini bilir. (Onlar ise) Dilediği kadarının dışında, O'nun ilminden hiç birşeyi kavrayıp kuşatamazlar. O'nun kürsüsü, bütün gökleri ve yeri kaplayıp kuşatmıştır. Onların korunması O'na güç gelmez. O, pek yücedir, pek büyüktür.” (Bakara 2/255)

اللّهُ لا إِلَهَ إِلاَّ هُوَ الْحَيُّ الْقَيُّومُ
“Allâhu lâ ilâhe illâ huve’l- hayyu’l- kayyûm: Allah... O'ndan başka ilah yoktur. Diridir, kâimdir.” (Âl-i İmrân 3/2)

وَعَنَتِ الْوُجُوهُ لِلْحَيِّ الْقَيُّومِ وَقَدْ خَابَ مَنْ حَمَلَ ظُلْمًا
“Ve anetil vucûhu li’l- hayyi’l- kayyûm (kayyûmi), ve kad hâbe men hamele zulmâ (zulmen): Bütün yüzler (insanlar), diri ve her şeye hakim olan Allah için eğilip boyun bükmüştür. Zulüm yüklenen ise, gerçekten perişan olmuştur.” (Tâhâ 20/111)

وَتَوَكَّلْ عَلَى الْحَيِّ الَّذِي لَا يَمُوتُ وَسَبِّحْ بِحَمْدِهِ وَكَفَى بِهِ بِذُنُوبِ عِبَادِهِ خَبِيرًا
“Ve tevekkel ale’l- hayyillezî lâ yemûtu ve sebbih bi hamdih (hamdihî), ve kefâ bihî bi zunûbi ibâdihî habîrâ: Ölümsüz ve daima diri olan Allah'a güvenip dayan. O'nu hamd ile tesbih et. Kullarının günahlarını O'nun bilmesi yeter.” (Furkân 25/58)

هُوَ الْحَيُّ لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ فَادْعُوهُ مُخْلِصِينَ لَهُ الدِّينَ الْحَمْدُ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ
“Huvel hayyu lâ ilâhe illâ huve fed’ûhu muhlisîne lehud dîn (dîne), el hamdu lillâhi rabbi’l- âlemîn: O, Hayy (diri) olandır. O'ndan başka ilah yoktur; öyleyse dini yalnızca kendisine halis kılanlar olarak O'na dua edin. Alemlerin Rabbine hamdolsun.” (Mü’min 40/65)

Yine Kur'ân-ı Kerimde;
ALLAHu zü’l- CELÂL'in yeryüzünü diriltmesi ve canlandırması:

وَاللّهُ أَنزَلَ مِنَ الْسَّمَاء مَاء فَأَحْيَا بِهِ الأَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا إِنَّ فِي ذَلِكَ لآيَةً لِّقَوْمٍ يَسْمَعُونَ
Vallâhu enzele mines semâi mâen fe ahyâ bihil arda ba’de mevtihâ, inne fî zâlike le âyeten li kavmin yesmeûn: Allah gökten su indirdi, ölümünden sonra yeri onunla diriltti; işitebilen bir topluluk için bunda gerçekten bir ayet vardır.” (Nahl 16/65)

ALLAHu zü’l- CELÂL'in iman edenleri güzel bir hayatla yaşatması:

مَنْ عَمِلَ صَالِحًا مِّن ذَكَرٍ أَوْ أُنثَى وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَلَنُحْيِيَنَّهُ حَيَاةً طَيِّبَةً وَلَنَجْزِيَنَّهُمْ أَجْرَهُم بِأَحْسَنِ مَا كَانُواْ يَعْمَلُونَ
“Men amile sâlihan min zekerin ev unsâ ve huve mu’minun fe le nuhyiyennehu hayâten tayyibeh (tayyibeten), ve le necziyennehum ecrehum bi ahseni mâ kânû ya’melûn: Erkek veya kadın, mümin olarak kim iyi amel işlerse, onu mutlaka güzel bir hayat ile yaşatırız. Ve mükâfatlarını, elbette yapmakta olduklarının en güzeli ile veririz.” (Nahl 16/97)

ALLAHu zü’l- CELÂL'in kullarını hayat verecek şeylere çağırması:

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ اسْتَجِيبُواْ لِلّهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُم لِمَا يُحْيِيكُمْ وَاعْلَمُواْ أَنَّ اللّهَ يَحُولُ بَيْنَ الْمَرْءِ وَقَلْبِهِ وَأَنَّهُ إِلَيْهِ تُحْشَرُونَ
“Yâ eyyuhâllezîne âmenûstecîbû lillâhi ve lir resûli izâ deâkum limâ yuhyîkûm, va'lemû ennallâhe yehûlu beynel mer'i ve kalbihî ve ennehû ileyhi tuhşerûn: Ey iman edenler, size hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah'a ve Resûlü'ne icabet edin. Ve bilin ki muhakkak Allah, kişi ile kalbi arasına girer ve siz gerçekten O'na götürülüp toplanacaksınız.” (Enfal 8/24)

İmâm Alî keremallahi veche: "Bedir savaşı başlayınca bir miktar savaştım. Sonra Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in yanına geldim ve ne yapmak istediğine bakmak isyiyordum. Secde etmiş şöyle diyor buldum: "Yâ Hayyu yâ Kayyum! Birahmetike estegisû!: Ey dâim diri ve kâim kayyum olan ALLAH'ım, rahmetinle Sana sığınıyor ve yardımını diliyorum." Oradan ayrılıp tekrar bir miktar daha savaştım, tekrar geldim, o hâlâ secde hâlinde idi ve: "Yâ Hayyu yâ Kayyum! Birahmetike estegisû!" buyuruyordu. Ben oradan ayrılıp tekrar bir miktar daha savaştım, tekrar geldim, o hâlâ ayni hâlde devâm ediyordu. ALLAH zafer verinceye kadar bu hâlde devâm etti" buyurmuştur.
(Rezin tahric etmiştir. İbni Hacer, Hâkim ve Nesâî'nin rivâyet ettiğini Fethü'l-Bâri, 8-291 de belirtmiştir)

Bir Sahabe şöyle dua etmişti: "Ey Allah'ım , hamdlerim sanadır, ni’metleri veren sensin, senden başka ilâh yoktur. Sen semâvât ve arzın celâl ve ikram sahibi yaratıcısısın, Hayy ve Kayyumsun (kâinâtı ayakta tutan hayat sahibisin.) Bu isimlerini şefaatçi yaparak senden istiyorum!"
(Bu duayı işiten) Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem sordu: "Bu adam neyi vesile kılarak dua ediyor, biliyor musunuz?"
Sahabeleri:"Allah ve Resulü daha iyi bilir?" dediler.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Nefsimi kudret elinde tutan Zat'a yemin ederim ki, o Allah'a, İsm-i Azam'ı ile dua etti. O İsm-i Azam ki, onunla dua edilirse Allah icabet eder, onunla istenirse verir." buyurdu.
(Enes radiyaallahu anhudan; Tirmizî, Da'avat 109 (3538); Ebu Davud, Salat 368, (1495); Nesai, Sehv 57, (3, 52)

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Allah'ın İsm'i Azam'ı şu iki âyettedir:
1- İlahınız, tek olan ilâhdır, ondan başka ilâh yoktur, O Rahmân ve Rahim'dir." (Bakara 2/163).
2- Al-i İmran süresinin baş kısmı: Elif-Lam-Mim. O Allah ki, O'ndan başka ilâh yoktur, O Hayy ve Kayyumdur" (Al-i İmran 3/1-2). buyurdu.
(Esmâ Bintu Yezid radiyaallahu anhudan; Ebu Davud, Salat 358, (1496); Tirmizî, Da'avat 65, (3472)

وَإِلَهُكُمْ إِلَهٌ وَاحِدٌ لاَّ إِلَهَ إِلاَّ هُوَ الرَّحْمَنُ الرَّحِيمُ
“Ve ilâhukum ilâhun vâhid (vâhidun), lâ ilâhe illâ huver rahmânur rahîm (rahîmu).: İlâhınız bir tek Allah'tır. O'ndan başka ilâh yoktur. O, rahmândır, rahîmdir.” (Bakara 2/163)

الم
“Elif lâm mîm.: Elif, Lam, Mim.” (Âl-i İmrân 3/1)

اللّهُ لا إِلَهَ إِلاَّ هُوَ الْحَيُّ الْقَيُّومُ
“Allâhu lâ ilâhe illâ huve’l- hayyu’l- kayyûm: Hayy ve Kayyûm olan Allah'tan başka ilâh yoktur.” (Âl-i İmrân 3/2)

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Allah’ın, kendisi ile duâ edildiğinde kabul edilen İsm-i Azamı şu üç sûrededir: “Bakara, Âl-i İmrân ve Tâ-Hâ’” buyurmuştur.
(Câmiü’s-Sağîr, 1/592)

وَعَنَتِ الْوُجُوهُ لِلْحَيِّ الْقَيُّومِ وَقَدْ خَابَ مَنْ حَمَلَ ظُلْمًا
“Ve anetil vucûhu li’l- hayyi’l- kayyûm (kayyûmi), ve kad hâbe men hamele zulmâ (zulmen): Bütün yüzler (insanlar), diri ve her şeye hakim olan Allah için eğilip boyun bükmüştür. Zulüm yüklenen ise, gerçekten perişan olmuştur.” (Tâhâ 20/111)

İmam Ali kerremullahi veche’den gelen İsm-i Azam Duasında:
Yâ Ferdu celle celâluhu!
Yâ Hayyu celle celâluhu!
Yâ Kayyûmu celle celâluhu!
Yâ Hakemu celle celâluhu!
Yâ Adlu celle celâluhu!
Yâ Kuddûsu celle celâluhu!

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Allah’ım! Beni hak yoldan saptırmandan senin izzet ve yüceliğine sığınırım. Senden başka ilâh yoktur. Sen ölmeyen dirisin. Cinler ve insanlar ise ölümlüdür.” buyurmuştur.
(Müslim, Zikir, 67)

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem kızı Fatıma aleyha's-selâm’a şöyle buyurmuştur: “Sabahladığın ve akşamladığın zaman seni şu duayı okumaktan alıkoyan nedir: “Ey Hayy ve Kayyum olan Allah’ım! Senin rahmetini diliyorum. Bütün işlerimi düzelt. Göz açıp kapayıncaya kadar bile beni kendimle baş başa bırakma.”
(Nesaî, Amelu’l-Yevm ve’l-Leyle 570)

Hz. Enes şöyle demiştir: Peygamber (aleyhi's-selâm) ile beraberdim. Bir adam dua edip şöyle dedi: “Ey gökleri yoktan yaratan! Ey Hayy (her şeye hayat veren) ve Kayyum (kullarının işlerini düzenleyen) olan! Ben Sen‟den istiyorum.” Peygamber (aleyhi's-selâm) buyurdu ki: “Ne ile dua ediyor, biliyor musunuz? Canımı elinde bulundurana yemin ederim ki, bu adam dua edilince mutlaka kabul edilecek bir isim ile Allah‟a dua etti.”
(Ebu Davud, 1495)

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle dua ederdi: “Ey Hayy (diri) ve Kayyum (kullarının bütün işlerini düzenleyen) olan! Rahmetinle Sen’den yardım isterim. Bütün işlerimi düzelt ve yoluna koy. Beni göz açıp kapanıncaya kadar bile kendime bırakma.”
(Hakim, Müstedrek 1/545)

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Kim üç defa, “Kendisinden başka hiçbir ilah olmayan Hayy ve Kayyum olan Allah‟tan bağışlanma diler ve O’na tevbe ederim” derse, savaştan kaçmış da olsa günahları bağışlanır.” buyurdu.
(Tirmizî, 3577; Ebu Davud/Salat 7; Hakim/Müstedrek 1/511; İbni Ebi Şeybe/Musannef 10/300)

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, uyandığı zaman şu duayı okumuş ve ümmetine/bize de okumamızı tavsiye etmiştir: "El hamdulillahillezi ahyaen ba’demâ emâtenâ ve ilehi’n- nuşûr: Bizi öldükten (uykuya daldıktan) sonra dirilten Allah‟a hamdolsun. Dönüş O’nadır.”
(Buharî, Daavat 7-8, Ebû Davûd 5049, Tirmizî 3417)

MuhaMMEdî Sûfiyyenin muhakkiklerine göre vücûd, Hakk’ın zâtıyla kâim olan vücûdun sıfatıdır ki o Zât’a hüviyyet derler. Hayât ve ulûhiyyet hüviyetin sıfatıdır. Zât’ın hüviyeti, ilâhî taayyünün evveli ve âhiri kelâmdır. Taayyün-i kevnînin evvelli de Rûh-u MuhaMMedî, âhiri ise Neş’e-yi İnsâniyedir. Ve âlemde hayy olmadık nesne yoktur.
Yeter ki ham akıllar, yaratıklara ait olan Vahdet-i MevCÛD ile YARATANa Has olan Vahdet-i VüCÛDu birbirine karıştırmasınlar!.

EL HAYYÜ celle celâluhu ZEVKİ:

Kur'ân-ı Kerimde ALLAHu zü’l- CELÂL;
Öldürmeye şiddetle yasaklarken hayat vermeyi övmüştür.. Diriliş ve Cennet için İslâm Dinine çağrı Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemindir.

مِنْ أَجْلِ ذَلِكَ كَتَبْنَا عَلَى بَنِي إِسْرَائِيلَ أَنَّهُ مَن قَتَلَ نَفْسًا بِغَيْرِ نَفْسٍ أَوْ فَسَادٍ فِي الأَرْضِ فَكَأَنَّمَا قَتَلَ النَّاسَ جَمِيعًا وَمَنْ أَحْيَاهَا فَكَأَنَّمَا أَحْيَا النَّاسَ جَمِيعًا وَلَقَدْ جَاء تْهُمْ رُسُلُنَا بِالبَيِّنَاتِ ثُمَّ إِنَّ كَثِيرًا مِّنْهُم بَعْدَ ذَلِكَ فِي الأَرْضِ لَمُسْرِفُونَ
“Min ecli zâlik (zâlike), ketebnâ alâ benî isrâîle ennehu men katele nefsen bi gayri nefsin ev fesâdin fî’l- ardı fe ke ennemâ katelen nâse cemîa (cemîan) ve men ahyâhâ fe ke ennemâ ahyen nâse cemîa (cemîan) ve lekad câethum rusulunâ bi’l- beyyinâti summe inne kesîran minhum ba’de zâlike fî’l- ardı le musrifûn: Bu nedenle, İsrailoğullarına şunu yazdık: Kim bir nefsi, bir başka nefse ya da yeryüzündeki bir fesada karşılık olmaksızın (haksız yere) öldürürse, sanki bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de onu (öldürülmesine engel olarak) diriltirse, bütün insanları diriltmiş gibi olur. Andolsun, elçilerimiz onlara apaçık belgelerle gelmişlerdir. Sonra bunun ardından onlardan bir çoğu yeryüzünde ölçüyü taşıranlardır.” (Mâide 5/32)

Mutmâin olmuş mü’min insanın AKLı NAKLen Nûr-u MuhaMMed'e kavuşunca Hayy olan (dirilen) kalbin her atıştaki " YÂ HAYY!..." sesini, sistem dinler ve inler.. ve de her nefeste dirilir ve diriltmekte MuhaMMedî Hasbî Hizmetçi olur..
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: ESMAUL- HÜSNA'NIN KUR'AN-I KERİM AÇILIMI

Mesaj gönderen kulihvani »

EL HAYYU'L-KAYYÛMU celle celâluhu : Ezelî ebedî diri olan-Varlıkları ayakta tutan. (3 defa)
(Âl-i İmrân 3/2)


Resim


El Hayy :
Resim

El Kayyûmü :
Resim




اللّهُ لاَ إِلَهَ إِلاَّ هُوَ الْحَيُّ الْقَيُّومُ لاَ تَأْخُذُهُ سِنَةٌ وَلاَ نَوْمٌ لَّهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الأَرْضِ مَن ذَا الَّذِي يَشْفَعُ عِنْدَهُ إِلاَّ بِإِذْنِهِ يَعْلَمُ مَا بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ وَلاَ يُحِيطُونَ بِشَيْءٍ مِّنْ عِلْمِهِ إِلاَّ بِمَا شَاء وَسِعَ كُرْسِيُّهُ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضَ وَلاَ يَؤُودُهُ حِفْظُهُمَا وَهُوَ الْعَلِيُّ الْعَظِيمُ
“Allâhu lâ ilâhe illâ huve’l- hayyu’l- kayyûm (kayyûmu), lâ te’huzuhu sinetun ve lâ nevm (nevmun), lehu mâ fî’s- semâvâti ve mâ fi’l- ard (ardı), menzellezî yeşfeu indehû illâ bi iznih (iznihî) ya’lemu mâ beyne eydîhim ve mâ halfehum, ve lâ yuhîtûne bi şey’in min ilmihî illâ bi mâ şâe, vesia kursiyyuhu’s- semâvâti ve’l- ard (arda), ve lâ yeûduhu hıfzuhumâ ve huve’l- aliyyu’l- azîm: Allah... O'ndan başka İlâh yoktur. Diridir, kâimdir. O'nu uyuklama ve uyku tutmaz. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O'nundur. İzni olmaksızın O'nun katında şefaatte bulunacak kimdir? O, önlerindekini ve arkalarındakini bilir. (Onlar ise) Dilediği kadarının dışında, O'nun ilminden hiç birşeyi kavrayıp kuşatamazlar. O'nun kürsüsü, bütün gökleri ve yeri kaplayıp kuşatmıştır. Onların korunması O'na güç gelmez. O, pek yücedir, pek büyüktür.” (Bakara 2/255)

اللّهُ لا إِلَهَ إِلاَّ هُوَ الْحَيُّ الْقَيُّومُ
Resim---Allâhu lâ ilâhe illâ huve’l- hayyu’l- kayyûm (kayyûmu) : Hayy ve kayyûm olan Allah'tan başka ilâh yoktur.(Âl-i İmrân 3/2)

وَعَنَتِ الْوُجُوهُ لِلْحَيِّ الْقَيُّومِ وَقَدْ خَابَ مَنْ حَمَلَ ظُلْمًا
“Ve aneti’l- vucûhu li’l- hayyi’l- kayyûm (kayyûmi), ve kad hâbe men hamele zulmâ (zulmen): Bütün yüzler (insanlar), diri ve her şeye hakim olan Allah için eğilip boyun bükmüştür. Zulüm yüklenen ise, gerçekten perişan olmuştur.” (Tâhâ 20/111)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: ESMAUL- HÜSNA'NIN KUR'AN-I KERİM AÇILIMI

Mesaj gönderen kulihvani »

69- EL İLâHu celle celâluhu:

El İlâhu: Mutlak Mutlakiyyeti, ZÂTına mahsus ve küllî şey'in kendisine kulluk etmesine ZÂTen hakkı olan ALLAHu zü’l- CELÂL

Resim

EL İlâhu:
Resim

Uluhet (ilâhet, ulûhiyyet; tapınmak, kulluk etmek) kökünden veya veleh, eleh (hayran kalıp hayret etmek, gönülden bağlanıp sığınmak) kökünden veya leyh (gizli olup insan duyu idrakinin üstünde bulunmak) kökünden türemiş olabileceği söylene gelmiştir.
Uluhiyyet: İlâhlık. ALLAHu zü’L- CeLÂL’in kâinattaki tasarruf ve hâkimiyeti ile herşeyi kendisine ibadet ve itaat ettirmesi.
Uluhiyyet-i Mutlaka: Kayıt altında olmayan, mutlak uluhiyyet. Ancak bir tek El İlâhın, ALLAHu zü’L- CeLÂL’in’in Mutlak Mâbud oluşu.
İlâh ismi genel olarak kullanıla gelen şekliyle; hak veya bâtıl, tapılan ve ibâdet edileni gösterir. “Âlihe” olarak çoğulu kullanılmıştır ki Türkçede tanrı ve tanrılar demek gibidir.
“ALLAH” ism-i şerîfi ise, ALLAHu zü’l- CELÂL’in şahsına münhasır, zâtına mahsus ve apayrı olup, harf-i târifsiz olup tüm târiflerin cem' torbasıdır …
Kendine ibâdet edilen, ALLAHu zü’L- CeLÂL.. Her şeyden çok sevilen, tâzim ve tesbih edilen Allah Teâlâ ve Tekaddes Hazretleri.

EL İLâHu celle celâluhu İsmi, Tirmizî ve İbni Mâce Hadislerde buyrulan İsimler Listelerinde olmayıp İbni Hacer’in Kur'ân-ı Kerimde geçen isimler listesinde bulunan isimlerdendir.

İlâh kelimesi Kur'ân-ı Kerîm'de 147 yerde geçmekle birlikte genellikle içerik olarak "Lâ iLâhe iLLâ ALLAH" şeklinde, nefiyden sonra tasdik esaslı tevhid formülüdür.:

فَاعْلَمْ أَنَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا اللَّهُ وَاسْتَغْفِرْ لِذَنبِكَ وَلِلْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ وَاللَّهُ يَعْلَمُ مُتَقَلَّبَكُمْ وَمَثْوَاكُمْ
Resim---Fa’lem ennehu lâ ilâhe illâllâhu vestagfir li zenbike ve lil mu’minîne vel mu’minât(mû’minâti), vallâ hu ya’lemu mutekallebekum ve mesvâkum.: Şu halde bil; gerçekten, Allah'tan başka İlâh yoktur. Hem kendi günahın, hem mü'min erkekler ve mü'min kadınlar için mağfiret dile. Allah, sizin dönüp dolaşacağınız yeri bilir, konaklama yerinizi de.” (MuhaMMed 47/19)


El İlâhu: Mutlak Mutlakiyyeti, ZÂTına mahsus ve küllî şey'in kendisine kulluk etmesine ZÂTen hakkı olan ALLAHu zü’l- CELÂL…
İlahî: Cenâb-ı Hak ile alâkalı, Allah'a dâir. Cenab-ı Hakk'a aid ve müteallik. Ey Allahım, ey İlâhım! (meâlinde duâ içinde söylenir). Edb: Tasavvufî şairler tarafından dinî ve İlâhî fikirleri havi olmak üzere yazılmış olan ve makamla okunan şiirler.
Elehe: Kulluk etmek. Korumak.Himâye etmek.
Ellehe: Kulluk ettirmek, ilâhlaştırmak..


Resim

TevhiDuLLaH, Kur'ân-ı Kerimimizde her yönüyle insanoğlu aklına anlatılmış ve İlahî NAKLe ulaşım yolu ki Sırat-ı Mustakîmi ANLAtılmıştır:

اللَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ لَهُ الْأَسْمَاء الْحُسْنَى
Resim---Allâhu lâ ilâhe illâ huve, lehul esmâul husnâ.: Allah; O'ndan başka İlâh yoktur. En güzel isimler O'nundur.” (TÂHÂ 20/8)

إِنَّنِي أَنَا اللَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا أَنَا فَاعْبُدْنِي وَأَقِمِ الصَّلَاةَ لِذِكْرِي
Resim---İnnenî enallâhu lâ ilâhe illâ ene fa’budnî ve ekımis salâte li zikrî.: "Gerçekten Ben, Ben Allah'ım, Ben'den başka İlâh yoktur; şu halde Bana ibadet et ve beni zikretmek için dosdoğru namaz kıl." (TÂHÂ 20/14)

إِنَّمَا إِلَهُكُمُ اللَّهُ الَّذِي لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ وَسِعَ كُلَّ شَيْءٍ عِلْمًا
Resim---İnnemâ ilâhukumullâhullezî lâ ilâhe illâ hûv(huve), vesia kulle şey’in ilmâ(ilmen).: "Sizin İlâhınız yalnızca Allah'tır ki, O'nun dışında İlâh yoktur. O, ilim bakımından her şeyi kuşatmıştır." (TÂHÂ 20/98)

فَتَعَالَى اللَّهُ الْمَلِكُ الْحَقُّ لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ رَبُّ الْعَرْشِ الْكَرِيمِ
Resim---Fe teâlallâhul melikul hakk(hakku), lâ ilâhe illâ hû(huve), rabbul arşil kerîm(kerîmi).: Hak melik olan Allah pek yücedir, Ondan başka İlâh yoktur; Kerim olan Arş'ın Rabbidir.(Mü'minûn 23/116)

اللَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ رَبُّ الْعَرْشِ الْعَظِيمِ*
Resim---Allâhu lâ ilâhe illâ huve rabbul arşil azîm(azîmi).: "O Allah, O'ndan başka İlâh yoktur, büyük Arş'ın Rabbidir." (Neml 27/26)

وَهُوَ اللَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ لَهُ الْحَمْدُ فِي الْأُولَى وَالْآخِرَةِ وَلَهُ الْحُكْمُ وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ
Resim---Ve huvallâhu lâ ilâhe illâ huve, lehul hamdu fîl ûlâ vel âhırati ve lehul hukmu ve ileyhi turceûn(turceûne).: O, Allah'tır, kendisinden başka İlâh yoktur. İlkte de, sonda da hamd O'nundur. Hüküm O'nundur ve O'na döndürüleceksiniz.” (Kasas 28/70)

قُلْ إِنَّمَا أَنَا مُنذِرٌ وَمَا مِنْ إِلَهٍ إِلَّا اللَّهُ الْوَاحِدُ الْقَهَّارُ
Resim---''Kul innemâ ene munzirun ve mâ min ilâhin ilallahul vâhıdul kahhâr(kahhâru).: De ki: "Ben, yalnızca bir uyarıcıyım. Bir olan, kahreden Allah'tan başka bir İlâh yoktur." (Sâd 38/65)

غَافِرِ الذَّنبِ وَقَابِلِ التَّوْبِ شَدِيدِ الْعِقَابِ ذِي الطَّوْلِ لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ إِلَيْهِ الْمَصِيرُ
Resim---''Gâfiriz zenbi ve kâbilit tevbi şedîdil ikâbi zît tavl(tavli), lâ ilâhe illâ hûve, ileyhil masîr(masîru).: Günahı bağışlayan, tevbeyi kabul eden, cezası pek şiddetli olan ve lütuf sahibi (Allah'tan). O'ndan başka İlâh yoktur. Dönüş O'nadır.” (Mü'min 40/3)

هُوَ الْحَيُّ لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ فَادْعُوهُ مُخْلِصِينَ لَهُ الدِّينَ الْحَمْدُ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ
Resim---''Huvel hayyu lâ ilâhe illâ huve fed’ûhu muhlisîne lehud dîn(dîne), el hamdu lillâhi rabbil âlemîn(âlemîne).: O, Hayy (diri) olandır. O'ndan başka İlâh yoktur; öyleyse dini yalnızca kendisine halis kılanlar olarak O'na dua edin. Alemlerin Rabbine hamdolsun.” (Mü'min 40/65)

وَهُوَ الَّذِي فِي السَّمَاء إِلَهٌ وَفِي الْأَرْضِ إِلَهٌ وَهُوَ الْحَكِيمُ الْعَلِيمُ
Resim---''Ve huvellezî fîs semâi ilâhun ve fîl ardı ilâh(ilâhun), ve huvel hakîmul alîm(alîmu).: Göklerde İlâh ve yerde İlâh O'dur. O, hüküm ve hikmet sahibidir, bilendir.” (Zuhrûf 43/84)

لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ يُحْيِي وَيُمِيتُ رَبُّكُمْ وَرَبُّ آبَائِكُمُ الْأَوَّلِينَ
Resim---''Lâ ilâhe illâ huve yuhyî ve yumît(yumîtu), rabbukumve rabbu âbâikumul evvelîn(evvelîne).: O'ndan başka İlâh yoktur; diriltir ve öldürür. Sizin de Rabbinizdir, geçmiş atalarınızın da Rabbidir.” (Duhân 44/8)

هُوَ اللَّهُ الَّذِي لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ عَالِمُ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ هُوَ الرَّحْمَنُ الرَّحِيمُ
Resim---''Huvallâhullezî lâ ilâhe illâ huve, âlimul gaybi veş şehâdeh(şehâdeti), huver rahmânur rahîm(rahîmu).: O Allah ki, O'ndan başka İlâh yoktur. Gaybı da, müşahede edilebileni de bilendir. Rahman, Rahim olan O'dur.” (Haşr 59/22)

هُوَ اللَّهُ الَّذِي لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ الْمَلِكُ الْقُدُّوسُ السَّلَامُ الْمُؤْمِنُ الْمُهَيْمِنُ الْعَزِيزُ الْجَبَّارُ الْمُتَكَبِّرُ سُبْحَانَ اللَّهِ عَمَّا يُشْرِكُونَ
Resim---''Huvallâhullezî lâ ilâhe illâ huve, elmelikul kuddûsus selâmul mû’minul muheyminul azîzul cebbârul mutekebbir(mutekebbiru), subhânallâhi ammâ yuşrikûn(yuşrikûne).: O Allah ki, O'ndan başka İlâh yoktur. Melik'tir; Kuddûs'tur; Selam'dır; Mü'min'dir; Müheymin'dir; Aziz'dir; Cebbar'dır; Mütekebbir'dir. Allah, (müşriklerin) şirk koştuklarından çok yücedir.” (Haşr 59/23)

إِلَهِ النَّاسِ
Resim---İlâhin nâs(nâsi).: İnsanların (gerçek) İlâhına;” (Nâs 114/3)

فَإِن تَوَلَّوْاْ فَقُلْ حَسْبِيَ اللّهُ لا إِلَهَ إِلاَّ هُوَ عَلَيْهِ تَوَكَّلْتُ وَهُوَ رَبُّ الْعَرْشِ الْعَظِيمِ
Resim---''Fe in tevellev fe kul hasbiyallâh(hasbiyallâhu), lâ ilâhe illâ hûve, aleyhi tevekkeltu ve huve rabbul arşil azîm(azîmi).: Eğer onlar yüz çevirirlerse, de ki: "Bana Allah yeter. O'ndan başka İlâh yoktur. Ben O'na tevekkül ettim ve büyük arşın Rabbi O'dur." (Tevbe 129)

وَهُوَ اللَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ لَهُ الْحَمْدُ فِي الْأُولَى وَالْآخِرَةِ وَلَهُ الْحُكْمُ وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ
Resim---''Ve huvallâhu lâ ilâhe illâ huve, lehul hamdu fîl ûlâ vel âhırati ve lehul hukmu ve ileyhi turceûn(turceûne).: O, Allah'tır, kendisinden başka İlâh yoktur. İlkte de, sonda da hamd O'nundur. Hüküm O'nundur ve O'na döndürüleceksiniz.” (Kasas 28/70)

أَمْ كُنتُمْ شُهَدَاء إِذْ حَضَرَ يَعْقُوبَ الْمَوْتُ إِذْ قَالَ لِبَنِيهِ مَا تَعْبُدُونَ مِن بَعْدِي قَالُواْ نَعْبُدُ إِلَهَكَ وَإِلَهَ آبَائِكَ إِبْرَاهِيمَ وَإِسْمَاعِيلَ وَإِسْحَقَ إِلَهًا وَاحِدًا وَنَحْنُ لَهُ مُسْلِمُونَ
Resim---''Em kuntum şuhedâe iz hadara ya’kûbel mevtu, iz kâle li benîhi mâ ta’budûne min ba’dî kâlû na’budu ilâheke ve ilâhe âbâike ibrâhîme ve ismâîle ve ishâka ilâhen vâhidâ(vâhiden) ve nahnu lehu muslimûn: Yoksa siz, Yakub'un ölüm anında, orada şahidler miydiniz? O, oğullarına: "Benden sonra kime ibadet edeceksiniz?" dediğinde, onlar: "Senin İlâhına ve ataların İbrahim, İsmail ve İshak'ın İlâhı olan tek bir İlâha ibadet edeceğiz; bizler ona teslim olduk" demişlerdi.” (Bakara 2/133)

İlâhen Vâhidâ- Tek bir İlâh:
Bakara 2/133,163; Nisâ 4/87; Mâide 5/73; Tevbe 9/31; İbrâhim 14/52; Nahl 16/22; Kehf 18/110; Enbiyâ 21/108; Hac 22/34; Ankebût 29/46; Sâffât 37/4; Sâd 38/5; Fussilet 41/6..

يَا أَيُّهَا النَّاسُ اذْكُرُوا نِعْمَتَ اللَّهِ عَلَيْكُمْ هَلْ مِنْ خَالِقٍ غَيْرُ اللَّهِ يَرْزُقُكُم مِّنَ السَّمَاء وَالْأَرْضِ لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ فَأَنَّى تُؤْفَكُونَ
Resim---''Yâ eyyuhen nâsuzkurû ni’metallâhi aleykum, hel min hâlikın gayrullâhi yerzukukum mines semâi vel ard(ardı), lâ ilâhe illâ huve fe ennâ tû’fekûn(tû’fekûne).: Ey insanlar, Allah'ın üzerinizdeki nimetini anın. Gökten ve yerden sizi rızıklandıran Allah'ın dışında bir başka yaratıcı var mı? O'ndan başka ilah yoktur. Öyleyse nasıl olur da çevriliyorsunuz?” (Fatır 35/3)

Lâ ilâhe illâ huve fe ennâ tû’fekûn: O'ndan başka ilâh yoktur. Öyleyse nasıl olur da çevriliyorsunuz: Nahl 16/2; Fatır 35/3; Mü'min 40/62
Allâhu lâ ilâhe illâ huvel hayyul kayyûm: Âl-i İmrân 3/2.
Lâ ilâhe illâ huve yuhyî ve yumît: A'raf 7/158.
Lâ ilâhe illâ huvel azîzul hakîm: Âl-i İmrân 3/18,62.

كَذَلِكَ أَرْسَلْنَاكَ فِي أُمَّةٍ قَدْ خَلَتْ مِن قَبْلِهَا أُمَمٌ لِّتَتْلُوَ عَلَيْهِمُ الَّذِيَ أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ وَهُمْ يَكْفُرُونَ بِالرَّحْمَنِ قُلْ هُوَ رَبِّي لا إِلَهَ إِلاَّ هُوَ عَلَيْهِ تَوَكَّلْتُ وَإِلَيْهِ مَتَابِ
Resim---Kezâlike erselnâke fî ummetin kad halet min kablihâ umemun li tetluve aleyhimullezî evhaynâ ileyke ve hum yekfurûne bir rahmân(rahmâni), kul huve rabbî lâ ilâhe illâ hû(hûve), aleyhi tevekkeltu ve ileyhi metâb(metâbi).: Böylece biz seni, kendisinden önce nice ümmetler gelip geçmiş olan bir ümmete (elçi olarak) gönderdik; sana vahyettiklerimizi onlara okuyasın diye. Oysa onlar Rahman'a nankörlük ediyorlar. De ki: "O, benim Rabbimdir, O'ndan başka ilah yoktur. Ben O'na tevekkül ettim ve son dönüş O'nadır." (Ra'd 13/30)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: ESMAUL- HÜSNA'NIN KUR'AN-I KERİM AÇILIMI

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

Resim

Aziz kardeşlerim;
el İLÂH celle celâluhu İsm-i Şerîfi, Tevhidin KULLuğa bakan esmâ yüzüdür ve çok önemlidir..
TEVHİduLLAH ve Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLemce uygulamasına bakalım inşâe ALLAHu TeâLâ..

Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem, Hüviyyet Lutfünün Risâleten ULAŞıM SaLLına görevli olna Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLemdir..

EL İLâH celle celâluhu İsm-i Şerifi, İslam Dininin Başlangıç ve SONuç TAMMLanış-TÜMMLeniş NOKTası Olan TevhiduLLAH’ın temel ismidir..
İnsanoğlunun DİRİsi-DÜNyâsı da ÖLÜsü-Âhiri de, DİNi de TEMELde TEVHİDdir.. Hiçbir şartı olmayan ancak KENDİsi ŞaRT olan “TEVHİD”e girmeden İslam OLmak imkansızdır.

TEVHİD -> İLâHe İLLâ ALLAH..tır..
TEVHİD -> ALLAH’dan başka el İLÂH yoktur.. demektir..
Buradaki en önemli husus, ALLAHu Zü’l- CeLÂL’in tek eşsiz mutlak el İLÂH olduğudur..

Tevhid, Uluhiyyet hakkını ALLAHu zü’l- CELÂL’e mutlak anlamda tahsis ediştir.
El İLâH celle celâluhu İsm-i Şerifi ise TEVHidin Olmazsa olmaz İSMidir..
Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem’e KULak verip DUYup UYmak ÜMMeti olmak şarttır ki;

Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem, TEVHİDin önemini ve açık gizli Zikredilmesini Hadis-i Şeriflerinde buyurmuştur:

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Ölülerinize (ölmek üzere olanlara) “Lâ ilâhe illâllah” demeyi telkin edin." buyurdu.
(Müslim, Cenâiz, 1, 2; Tirmizî, Cenâiz 7; Ebû Dâvud, Cenâiz 20; Nesâî, Cenâiz 4)

مَنْ ماَتَ وَهُوَ يَعْلَمُ أَنَّهُ لاَ إِلَهَ إِلاَّ اللهُ دَخَلَ الْجَنَّةَ
رواه مسلم
Resim---Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “Kim, ALLAH’tan başka hakkıyla ibâdete lâyık hiçbir İLâhın olmadığını bilerek ölürse, cennete girer.” Buyurdu.
(Osman b. Affan radiyallahu anhu'dan; Müslim)

أَشْهَدُ أَنْ لاَ إِلَهَ إِلاَّ اللهُ وَأَنيِّ رَسُولُ اللهِ لاَ يَلْقَى اللهَ بِهِماَ عَبْدٌ غَيْرَ شاَكٍّ فِيهِمَا إِلاَّ دَخَلَ الْجَنَّةَ
رواه مسلم
Resim---Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: "ALLAH’tan başka hakkıyla ibâdete lâyık hiçbir ilâhın olmadığına ve benim ALLAH’ın elçisi olduğuma şehâdet ederim ki bir kul, (kıyâmet gününde) bu ikisinde (ALLAH’tan başka hakkıyla ibâdete lâyık hiçbir ilâhın olmadığına ve benim de ALLAH’ın elçisi olduğuma) şüphe etmeden ALLAH’ın huzûruna çıkarsa, cennete girer." buyurmuştur.
(Ebu Hureyre'den; Müslim)

... مَنْ لَقِيْتَ مِنْ وَرَاءِ هَذَا الْحَائِطِ يَشْهَدُ أَنْ لاَ إِلَهَ إِلاَّ اللَّهُ مُسْتَيْقِنًا بِهَا قَلْبُهُ فَبَشِّرْهُ بِالْجَنَّةِ
رواه مسلم
Resim---Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: "(Ey Ebu Hureyre!) Bu duvarın arkasında, kalbinden gelerek ALLAH’tan başka hakkıyla ibâdete lâyık hiçbir ilâhın olmadığına kalbinden şüphesiz olarak inanan kimseye rastlarsan, onu cennetle müjdele!" buyurmuştur.
(Ebu Hureyre'den; Müslim)

{ماَ مِنْ أَحَدٍ يَشْهَدُ أَنْ لاَ إِلَهَ إِلاَّ اللهُ ، وَأَنَّ مُحَمَّداً عَبْدُهُ وَرَسُولُهُ صِدْقاً مِنْ قَلْبِهِ إِلاَّ حَرَّمَهُ اللهُ عَلىَ النَّارِ } [ متفق عليه ]
Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Hiç kimse yoktur ki, Allah’tan başka hakkıyla ibâdete lâyık hiçbir ilâhın olmadığına ve Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-’in Allah’ın kulu ve elçisi olduğuna, samimî olarak kalbden şehâdet etsin de, Allah Teâlâ da ona cehennemi haram kılmış olmasın.” buyurdu.
(Muaz b. Cebel radiyallahu anhu'dan; Buhârî ve Müslim)

{أَسْعَدُ النَّاسِ بِشَفاَعَتيِ مَنْ قاَلَ لاَ إِلَهَ إِلاَّ اللهُ خاَلِصاً مِنْ قَلْبِهِ أَوْ نَفْسِهِ}[ رواه البخاري ]
Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "(Kıyâmet günü) şefaatime nâil olacak en bahtiyâr kişi, kalbinden veya nefsinden: “Lâ ilâhe illallah” diyendir." buyurdu.
(Ebu Hureyre radiyallahu anhu'dan; Buhârî)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Efdeli zikri Lâ İlâhe illallah: Zikrin faziletlisi “Lâ ilâhe illallah’tır” buyurdu.
(Cabir (r.a.)’den; Tirmizî, Riyazü’s Salihin, Diy.İşl.Bşk. Yayın., 1976, C.3, S.39.; İbn Mâce, Sünen, C. 2, S. 1249)

Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem’in Ashab-ı Güzine cemâat olarak TEVHİD Telkini:

Resim--- Yâ’lâ anlatıyor: Bana babam Şeddad B. Evs nakletti: Ubâde b. Es Samit de yanında onu tasdik ediyordu. Babam dedi ki: Biz Nebî sallallahu aleyhi ve sellem ’in yanında idik. (Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem): “İçinizde garib (yabancı) yâni ehl-i kitâbdan biri var mı?” buyurdu.
“Hayır! Yâ Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem” dedik.
Kapının kapatılmasını emir buyurdu ve: “Ellerinizi kaldırınız ve “Lâ ilâhe illâ ALLAH”deyiniz.” buyurdu.
Biz de bir müddet ellerimizi kaldırıp dediğini tekrar ettik.
Sonra: “Elhamdülillah. ALLAH’ım şüphesiz ki Sen beni bu kelime-i tevhid ile gönderdin, bana onu emrettin ve onun karşılığında cenneti va’dettin. Sen va’dinden dönmezsin.” buyurdu.
Sonra: “Size müjdeler olsun. Şüphesiz ki ALLAH sizi bağışladı.” Buyurdu.
(İmâmı Ahmed (Hasen isnadla), Tabârani ve diğerleri)

Resim---Şedâd İbni Evs (radiyallahu anhu)dan: “Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ’in yanında idik. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem : “İçinizde garib var mıdır? Yâni ehli kitâbtan!” buyurdu.
Biz de: “Hayır (yoktur, biz hepimiz MuhaMMedîyiz) Yâ Resûlullah!” dedik.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem : “Kapıyı kapatın!” diye emretti. Sonra: “Ellerinizi kaldırın ve “Lâ ilâhe illâllah””deyiniz buyurdu.
Biz de ellerimizi kaldırarak: “Lâ ilâhe illALLAH” dedik (Bunun üzerine) Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem : “Elhamdülillahi!: ALLAH’ım; şüphesiz ki sen, beni bu kelimeyle (tebliğe) gönderdin, bu kelimeyle cenneti va’deddin ve şüphesiz ki sen, va’dinden dönmezsin!”Sonra Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem : “Müjdeler olsun size, ALLAH sizi mağfiret kıldı!"
(İşte böylece Ashab-ı Güzine cemâat halinde tevhidi telkin etti.)

Ferd olarak TEVHid telkinine gelince:

Resim---İmâm-ı Alî (keremullahi veche), Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e:
“Yâ Resûlullah! Kuluna en kolay ve ALLAH katında en fazîletli ve ALLAH’a en yakın olan yol hususunda bana yol yol göster” diyerek sordu.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem : “En efdâli (fazîletlisi), benim ve benden önceki peygamberlerin söylediği “Lâ ilâhe illallah”Velev ki 7 semâ terazinin bir kefesine konsa (diğerine de tevhid konsa) onlara ağır basar.
Alî (kv): “Nasıl zikredeyim Yâ Resûlullah?”
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem : “Gözlerini kapat ve beni üç kere (söylerken) dinle, sonra sen söyle 3 kere (söylerken), ben dinleyeyeyim.
Ve Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem gözleri kapalı olarak ve sesini yükselterek 3 kere “Lâ ilâhe illallah” buyurdu. Alî (kv) dinledi.
Sonra Alî (kv) gözlerini kapatıp sesini yükselterek 3 kere “Lâ ilâhe illallah” dedi.
Ve Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem dinledi.
(Âriflerin menkıberleri (Menakib-ül Ârifin), Cev. Tahsin Yazıcı, MEB yayınları. S.708-709, C.3, S.405.)

İşte insanoğlu ve onun imtihan aracı olarak halkedilen kâinâtın var oluş sebebi olan ALLAHÜ ZÜ’l-CELÂL’in Ulûhiyyetininin ilânı “ İLâHe İLLâ ALLAH” Tevhidinin cemâat olarak Halâka-i Zikirde ve ferd (bir kişi) olarak İmâm-i Alî (keremullahi veche)’nin şahsında Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem’in zikir takbikatının temeli budur.
O gündür, bugündür cehri (sesli) zikri esas alan Kadîrî ve benzeri Tarikat-ı Âlîyye mensubları ellerini birbirlerine Mekalid-i Muhabbet (muhabbet kilidi) olarak kenetleyip halâka halinde, ayakta, aynı hareketi yaparak ve hep birlikte hârika bir ahenkle, sesli olarak “ İLâHe İLLâ ALLAH!” diye zikr edegeldiler ve kıyâmete kadar da gidecek İnşâallah.
İmâm Alî (keremullahi veche) Efendimize nisbet edilen tarikatlarda ana unsur cehrî Tevhid Zikridir.

İmâmı Alî (keremullahi veche) ile Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem diz dize oturmuşlardır.
Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem:
“Ben üç kere “ İLâHe İLLâ ALLAH” derken, sen gözlerini kapa ve dinle!” buyurması:

"Bütün letâiflerinle, can kulağınla dinle ve özünle iştirak et!" anlamındadır.
Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem’in üç kere buyurması ise:

Birinci “ İLâHe İLLâ ALLAH”: Lâ mabûde illallah:ALLAH celle celâluhu’dan başka tapılacak mabûd (ilâh) yoktur. Putperestlik, müşriklik yok!
Ulûhîyyet ancak ve ancak ALLAHÜ ZÜ’l-CELÂL’indir.

İkinci “ İLâHe İLLâ ALLAH”: Lâ mevcûde illallah: ALLAH celle celâluhu’dan gayrı gerçek mevcûd (vücûd sahibi) yoktur.
Mevcûd gözükenlerin varlığına sebeb olan, isterse onları yok edenden gayri hakikat varlığı olan yoktur (Fenâfillah Mertebesi). Sonsuz resim mevcud ancak gerçek vücud sahibi bir tane (ressam) EL AHADÜ’l-VÂHİD celle celâluhu var.

Üçüncü “ İLâHe İLLâ ALLAH”: Lâ meşhude ilallah: ALLAH celle celâluhu’dan gayrı görülen-şehâdet edilen yoktur. (Bekabillah mertebesi)

Ana kaynaktan NuR-u MuhaMMedîyyeyi alan İmâm Alî (keremullahi veche) Efendimizin tüm letâifleri Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem’e teslim ve Tâbi’ olup, İlâhî İstikamete girip göreceğini görünce;
Akdes Noktasında hayret ve dehşet içinde kalıyor.
Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem: “Sırrını sakla!” buyurmasına rağmen;
İçinde kargı (kamış) yetişmiş kör (battal, yıkık) bir kuyuya sırrını mırıldanmış da oralardaki bir ÇOBAN-KıtMÎR bu kamışlardan bir kaval yapmış çalmak için, üfürünce derunî ve ilâhî bir sesle SıRRAlî'yi inlemeye başlamış kaval!..
Hâlâ İNLEmekte DUYuyormusun-UYu-YOR musun?..
İsmâil Hakkı Bursevî Hazretleri: “Mevlevî Neyi”nin aslı budur!” buyuruyor.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: ESMAUL- HÜSNA'NIN KUR'AN-I KERİM AÇILIMI

Mesaj gönderen kulihvani »

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, Hadis-i Şeriflerinde de TEVHİD’in önemi buyurulmuştur:

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Efdâli’z -zikri Lâ İlâhe illallah: Zikrin faziletlisi (erdemlisi) Lâ ilâhe illALLAH’tır” buyurdu.
(Câbir radiyallahu anhu’dan; Tirmizî, Riyazü’s Salihin, Diy.İşl.Bşk. Yayın., 1976, C.3, S.39.; İbn Mâce, Sünen, C. 2, S. 1249.)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Bir anlık tefekkür, bir yıllık ibadetten hayırlıdır”. “Bir anlık tefekkür, yetmiş yıl ibadetten hayırlıdır”. “Bir anlık tefekkür, bin yıl ibadetten hayırlıdır” buyurdu.
(Sırrül Esrar, Seyyid Abdülkadir Geylani, S.33, Çev. A. Akçiçek, Bahar Yayın., 1968-İstanbul)

Resim---Evs radiyallahu anhu söylüyor ve Ubadet İbn-i Sâmid radiyallahu anhu hazır olmakla onu tasdik ediyordu. Dedi ki: “Huzur-u Resûlullah’da bulunuyorduk. Buyurdular ki: “İçinizde garib, yani Ehl-i Kitap’tan kimse var mı?.. “Yoktur, Yâ Resûlallah! dedik. Kapıyı kapatmamızı emrettiler ve ellerinizi kaldırın: “Lâ İlâhe illALLAH!” deyiniz buyurdular.
Bir saat kadar ellerimizi kaldırdık ve “Tevhid”i zikrettik. Sonra “Elhamdülillah! Ya Rab! Sen, Beni bu Kelime ile ba’settin ve Onu emrettin ve Onunla Cennet’i vaad buyurdun. Senin vaadinde hulf (sözünde durmamak) olmaz…” Sonradan bize dönerek: “Mübeşşer (mutlu) olunuz! Hz. ALLAH, sizi mağfur kıldı (bağışladı)” buyurdu.
(Hâkim, “Müstedrek” adlı eserinde Evs’ten rivâyet eder; Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, C. 3, Tarikat Maddesi, MEB Yayınları.)

Resim---Ashabtan Hanzala radiyallahu anhu Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e gelerek: “Hanzala münafık oldu! Çünkü Senin yanında bulunduğumuzda bize Cenneti ve Cehennemi hatırlatıyorsun. O esnada onları gözle görür gibi oluyoruz. Senin yanından çıktığımızda ise hanım, çoluk çocuk ve geçim işleriyle meşgul oluyoruz. Bu sebeple çok şeyi unutuyoruz!” deyince,
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Nefsim elinde olan ALLAH’a yemin olsun ki, eğer siz Benim yanımda bulunduğunuzda elde ettiğiniz hali muhafaza edip zikre devam edebilseydiniz, Melekler sizinle yataklarınızda ve yollarınızda musafaha ederdi. Fakat Yâ Hanzala! Bazen öyle, bazen böyle olur” buyurdu ve bunu üç defa tekrar etti.
(Müslim, Tövbe, 12; Tirmizî, Kıyame, 59 (Hadis No: 2514)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “ İman, yetmiş küsur şubedir. En faziletlisi “Lâ İlâhe illALLAH”, en alt derecesi yoldaki bir eziyeti kaldırmaktır. Hayâ da İmandan bir şubedir” buyurdu.
(Müslim, İman, 57-58; Buharî, İman, 3; Ebu Davud, Sünnet, 14; Nesai, İman, 16; Ahmed, Müsned, 2, 414,442; İbn Mâce, Mukaddime, 9)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Yakîni öğreniniz!” buyurdu.
(Ebu Nuaym, Hilye, 6, 95; Ali el Muttaki, Kenzu’l Ummal, 3, 438 (Hadis no:7337), Zebidi, İthafu’s Sâde, 1, 409)[/i]

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Yakîn, tamamıyla İmandır!” buyurdu.
(Beyhaki, Kitabü’z Zühd, 361 (No:984); Ebu Nuaym, Hilye, 5, 24; Taberani, el-Mu’cemu’l Kebir, 9, 107; Hâkim, Müstedrek, 2, 442)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “ALLAH’tan başka hiçbir İlâh olmadığına, Muhammed’in ALLAH’ın Resûlü olduğuna şehâdet edinceye, Namazı kılıp Zekatı verinceye kadar insanlarla savaşmakla emrolundum. Bunları yaptıklarında canlarını ve mallarını Benden korumuş olurlar. Ancak İslâm’ın hakkı olarak alınan kısımları hariç” buyurdu.
(Müslim, İman, 24-26; Tirmizî, İman, 1; Nesai, Chad,1; İbn Mâce, Fiten,1; Buharî, İman, 17, İ’tisam, 28)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Bazen Kalbimde bir bulanıklık ve örtülü olma hali hisseder, hemen ALLAH’a yetmiş defa (bir başka rivâyette yüz defa) tövbe ve istiğfar ederim” buyurdu.
(Müslim, Zikir, 41; Ebu Davud, Vitr, 26)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Gözlerin görmediği, kulakların işitmediği ve insan aklından geçmeyen şeyler vardır” buyurdu.
(Buharî, Bedu’l Halk, B.8; Tevhid, B. 35; Müslim, İman, 312, Cennet, 5-6)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Günahtan tövbe eden, günahsız kimse gibidir!” buyurdu.
(İbn Mâce, Zühd,30; Taberani, el Mu’cemu’l Kebir, 10, 50; Beyhaki, Şuabu’l İman, 5, 439; Acluni, Keşfü’l Hafa, 1, 296)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “(İlmi ile amel eden) Âlimler, Peygamberlerin; (Sabreden) Yoksullar-Fukara, Ermişlerin Varisleridir” buyurdu.
(Buharî, İlim, 10; Ebu Davud, İlim, 1; İbn Mâce, Mukaddime, 17; Tirmizî, İlim, 19; Acluni, Keşfu’l Hafa, 2, 64)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “ALLAH Taalâ’nın yollarda gezen ve Ehl-i Zikri arayan Melekleri vardır. ALLAH’ı zikreden bir cemaat buldukları zaman birbirlerine; aradığınız buradadır, geliniz derler” buyurdu.
(İbn Hanbel, Müsned, C.2, S. 359.)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “ALLAH’ı zikretmek için toplanan bir Cemaatı Melekler kuşatır, Onları Rahmet kaplar. Üzerlerine Sekinet ve Vakar iner. Cenâb-ı Hak da Onları katında bulunan Meleklere metheder” buyurdu.
(Müslim, Zikir, 38-39; Tirmizî, Kur’an, 10)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “ALLAH, ALLAH diyen biri bulundukça Kıyamet kopmaz” buyurdu.
(Müslim, İman, 66.)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:“Sözlerim Şeriat, Davranışlarım Tarikat, Halim Hakikattır” buyurdu.
(Aclunî, Keşfu’l- Hâfâ, C.2, S. 4.)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
“Dostları arasındaki Şeyh, Ümmeti arasındaki Peygamber gibidir”
buyurdu.
(Suyuti, el-Leali, 1, 154; Acluni, Keşfu’l- Hâfâ, C.2, S. 17.)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Cennet bahçelerine uğradığınız zaman, otlayın (nasibinizi alın)”. Ashab sordu: “Ya Resûlallah, Cennet bahçeleri nedir? Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “(Onlar) Zikir halkalarıdır; çünkü ALLAH’ın gezip dolaşan Melekleri vardır, Onlar Zikir halkalarını ararlar. Bu Zikir halkalarına geldikleri zaman, Onları kuşatırlar” buyurdu.
(İbn-i Ömer (radiyallahu anhu)’dan; El Ezkâr, Nevevî, terc. A.Fikri Yavuz, S.42.)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:“ALLAH’ı Zikretmek için oturan bir toplumu muhakkak ki Melekler çevreler ve Rahmet Onları kaplar; Üzerlerine Huzur iner ve ALLAH Tealâ Bunları, Kendi Katında olanlara ( Meleklere…) anlatıp över” buyurdu.
(Ebu Said el Hudri ve Ebu Hureyre (radiyallahu anhuma)’dan; Müslim, Tirmizî)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Müferridûn öne geçmişlerdir”. Sahabiler dediler ki: “Müferridûn kimlerdir Yâ Resûlallah?”
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “ALLAH’ı çok zikreden erkekler ve kadınlardır” buyurdu.
(Ebu Hureyre (radiyallahu anhu)’dan; Müslim, Tirmizî)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Kim okumasını âdet edindiği Zikrini yahut Ondan bir kısmını (geceleyin yerine getirmeyip) uyur da sonra onu, sabah Namazı ile öğle Namazı arasında okursa, geceleyin onu okumuş (Zikretmiş) gibi kendisine sevap yazılır” buyurdu.
(Ömer ibni’l Hattab (radiyallahu anhu)’dan; Müslim, Ebu Davud, Tirmizî, Muvatta.)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Rabbını zikreden kimse ile O’nu zikretmeyenin durumu, ölü ile diri gibidir!” buyurdu.
(El Ezkâr, Nevevî, Buharî)

Resim---Muhacirlerden Sahabiye Yüseyre Hanım’dan rivâyet edildiğine göre, “Peygamber aleyhi's-selâm, kadınlara Tekbir, Takdis, Tesbih ve Tehlil getirip bunları gözetmeyi (ihmal etmemeyi) ve parmak uçları ile saymalarını (böylece Zikir sayılarını doldurmalarını) emretmiştir. “Çünkü parmaklar ve (bütün iş organları) yapılanlardan sorumludurlar ve yapılan işleri haber vermek için konuşturulurlar” buyurdu.
(Buharî ve Müslim)

Resim---Sahabi Abdullah b. Büsr (radiyallahu anhu)’dan rivâyet edilmiştir: “Bir adam dedi ki: “Yâ Resûlallah! İslâm’ın hükümleri bana çok gelmektedir; bana bir şey bildir de, ben ona bağlanayım, tutunayım; dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (aleyhi's-selâm) Ona şöyle buyurdu: “Dilin devamlı ALLAH Teâlâ’yı Zikirden ıslak kalsın!”(El Ezkâr, Nevevî, Tirmizî)

Resim---Ebu Said el Hudri (radiyallahu anhu)’dan rivâyet edlmiştir:
“Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e soruldu: Kıyamet Gününde, ALLAH Taalâ Katında derece bakımından en faziletli ibadet hangisidir? Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “ALLAH’ı çok Zikredenlerdir” buyurdu. Ben dedim ki: “Yâ Resûlallah! Azîz ve Yüce olan ALLAH yolunda savaşan gaziden de mi (daha üstündürler)?.. Peygamber (aleyhi's-selâm): “Eğer gazi, kılıcı ile kılıcı kırılıncaya ve kanla bulaşıncaya kadar kâfirlere ve müşriklere kılcı ile vuraydı, ALLAH’ı Zikredenler yine Ondan daha faziletli olurdu”, buyurdu.
(El Ezkâr, Nevevî; Tirmizî)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Melikiniz (Rabbınız) Katında amellerinizin en hayırlı ve en verimlisini, derecelerin en yükseğini, altın ve gümüş harcayıp yedirmenizden size daha hayırlısını, düşmanınızla karşılaşıp onların boyunlarını vurmanızdan size daha hayırlısını bildireyim mi?” (Ashab):
“Evet” dediler. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
“ALLAH Taalâ’yı Zikretmektir!”
buyurdu.
(Ebu Derdâ (radiyallahu anhu)’dan; Nevevî, Tirmizî, İbn-i Mâce; Hâkim, El Müstedrek.)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “İçerisinde ALLAH Zikredilen evlerin misali ile içerisinde ALLAH zikredilmeyen evlerin misali; diri ile ölünün misali gibidir” buyurdu.
(Ebu Musa (radiyallahu anhu)’dan; Buharî, Daavât, 66; Müslim, Salatü’l Müsafirin, 211 (799)

Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: ESMAUL- HÜSNA'NIN KUR'AN-I KERİM AÇILIMI

Mesaj gönderen kulihvani »

70- EL KÂDÎMu celle celâluhu:

Resim

El Kadîmü:
Resim


71- EL MUKADDİMu celle celâluhu:

Resim

El Mukaddimü:
Resim


72- EL MUKADDEMu celle celâluhu:

Resim


73- EL MuâHHiRu celle celâluhu:


Resim

El Muâhhiru:
Resim

Kıdem ->kâdeme “varlığının üzerinden uzun zaman geçmek” kökünden türemekle beraber ALLAHu zü’l- CELÂL için varlığının başlangıcı “kıdemi” olmaması ve başkasına ihtiyaç duymadan mutlak vücûd sahibi “Vâcbü'l- vücûd” oluşu anlamındadır. Başlangıcı ve başka birine ihtiyacı olmayan Mutlak Mukaddim olan ALLAHu zü’l- CELÂL, yaratıklarından önce Kadîm var olan idi. El Evvel ise yaratıkları olmadan ve düşünülmeden var olan ALLAHu zü’l- CELÂL. Zamanlı Kadîm ve zamansız Evvel…
El Kadîmu, El Mukadiu, El Mukaddemu ve El Muâhhiru İsm-i Şerifleri Kur'ân-ı Kerimde geçmemekle beraber Hadis-i şeriflerde buyurulmuştur.

El Kadîmü : Ezelî olup varlığının başlangıcı olmayan. Evveli olmayan ALLAHu zü’l- CELÂL..

El Mukadimü : Eşyâyı ilk defa yaratıp takdim eden ve yerli yerine koyan, sunan, âleme getiren, öne geçiren.Mutlak takdim edici olan ALLAHu zü’l- CELÂL..

El Mukaddemü
: Zaman, mekan v.s. cihetiyle önsüz olan en evvelleri yaratan. En kıdemli ve ilk olan. Kıdem ve önceliğinin başlangıcı olmayan zâtî ve aslî kadîm olan ALLAHu zü’l- CELÂL..

EL Âhiru : Varlığının sonu olmayan bâkî olan... Sonsuz olan...Sonucu olmayan mutlak Bâkî ve dâim olan ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL..

El Muâhhiru : Eşyâyı yerlerinde tehir eden, hesaba çekmeyi geciktiren, sonraya bırakan. Sonsuz olup en sonları yaratan. Arkadan sonu, âhiri olmayan ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL..


Kâdeme: Önlerine geçmek.
Kadüme: Eski, kadîm olmak.
Kadime: Bir işe yönelmek. Razı olmak.
Ekdame: Öne geçmek. Kıdemli olmak.
Tekaddeme: Öne geçmek. Üstün gelmek. Tazyik etmek.
Ekâdemü: Ayak. Öncelik. İyilik.
Âhhare: Geri bırakmak. Geciktirmek. Engellemek.
Teâhhare: Arkada kalmak, geri kalmak, gecikmek.
Âhiru: Son, uç, nihayet, bitim.
El âhiretü: Âhiret, ölüm sonrası, hayat yurdu.
El uhrâ: Âhiret.
El uhur: Geri, her şeyin sonu, arka, ense.
Mukaddem: Zaman ve mekân cihetiyle daha evvel olan. Askerin ön tarafına sevkedilen karakol. Değerli, üstün. Küçükten büyüğe sunulan, takdim edilen.
Mukadim: (Kıdem. den) Takdim eden. Sunan. Öne, ileriye geçiren. Öne koyan. Cür'etli çeri kimse. Gözün pınarı, ("mukdim-ül ayn" da derler.)



el MUKADDİM ve el MUÂHHİR İsm-i Şerifleri Birbirlerini terste-zıttan TAMMlayan İsm-i Şeriflerdir bu bakımdan BİRLikte inceleyelim inşâe ALLAHu TeÂLâ..

el MUKADDİM: ALLAHu zü’L- CeLÂL, küllî Şey’i, canlı ve cansız ile kâinâtta yarattığı bütün varlıkların bazısını bazısına, zaman, mekan, imkan ve değer, rütbe ve şeref gibi HÂL bakımından farklı kılıp -takdim edip- öne alıcı OLuşta mutlak el MUKADDİM ALLAH celle celâluhudur.

El-Muahhiru ALLAH celle celâluhu, Eşyayı yerlerine te'hir eden demektir. Kim takdime hak kazanırsa ona takdîm eder, kim de te'hîre hak kazanırsa ona da te'hîr eder.

el MUAHHİR: Mukaddim İsm-i Şerifinin zıddı olup, aynı şekilde tehir edici, erteleyici, geriye bırakıcı OLuşta mutlak el MUAHHİR ALLAH celle celâluhudur.
ALLAHu zü’L- CeLÂL, Kur'ân-ı Kerimde de buyurduğu üzere bütün varlıkları DEHR içindeki zamansız zaman dilimlerinde yaratmaktadır el ÂN dahi yeniden.

Dünya ve insanın tehir–geri bırakma- bakımından yaratılış zincirinin neresinde olduğunu ancak ALLAH celle celâluhu bilir.

هَلْ أَتَى عَلَى الْإِنسَانِ حِينٌ مِّنَ الدَّهْرِ لَمْ يَكُن شَيْئًا مَّذْكُورًا
Resim---Hel etâ alel insâni hînun mined dehri lem yekun şey’en mezkûrâ(mezkûren).: Gerçek şu ki, insanın üzerinden, daha kendisi anılmaya değer bir şey değilken, uzun zamanlardan (dehr) bir süre (hin) gelip geçti.” (İnsân 76/1)

Arzı sudan, meleği insandan önce yaratmış, takdim etmiş, insanı ise tehir etmiştir. Kısacası her Baba kendisinin taşımakta olduğu neslinden önce mukaddem, her nesil de babasından sonra ki muaahhirdir. Bu bitki ve hayvan zürriyet zinciri içinde geçerli olan bir Sünnetullahtır..
ALLAHu zü’L- CeLÂL, Muradı içinde dilediğinin yaratılışını öne-ileriye alması bakımından Mukaddim, sonraya-geriye bırakması bakımından Muahhirdir.

Yine insanları, akıl nimetiyle diğer varlıklardan mükerrem kılıp,tümüne takdim buyurmuştur:

وَلَقَدْ كَرَّمْنَا بَنِي آدَمَ وَحَمَلْنَاهُمْ فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ وَرَزَقْنَاهُم مِّنَ الطَّيِّبَاتِ وَفَضَّلْنَاهُمْ عَلَى كَثِيرٍ مِّمَّنْ خَلَقْنَا تَفْضِيلاً
Resim---Ve lekad kerremnâ benî âdeme ve hamelnâhum fî’l- berri ve’l- bahri ve razaknâhum minet tayyibâti ve faddalnâhum alâ kesîrin mimmen halaknâ tafdîlâ (tafdîlen).: Ve andolsun ki; Âdemoğlunu kerem sahibi (şerefli) kıldık. Onları karada ve denizde taşıdık. Ve onları helâl şeylerden rızıklandırdık. Ve onları yarattıklarımızın çoğundan fazilet (açısından) üstün kıldık.” (İsrâ 17/70)

ALLAHu zü’L- CeLÂL
’in, Mukaddim/ takdim edip öne alması ve Muahhir/ tehir edip sona bırakması isimleri kullarında ve yaratıklarında farklı sekillerde tecellî etmekte ve farklı kılmaktadır. Kur'ân-ı Kerimimizde pek çok örnekleri mevcuddur:

**
İnsanlar arasından, Peygamberleri öne alması.:

وَإِسْمَاعِيلَ وَالْيَسَعَ وَيُونُسَ وَلُوطًا وَكُلاًّ فضَّلْنَا عَلَى الْعَالَمِينَ
“Ve ismâîle velyesea ve yûnuse ve lûtâ(lûtan), ve kullen faddalnâ alel âlemîn(âlemîne).: Ve İsmail (aleyhisselâm) ve İlyesea (aleyhisselâm) ve Yunus (aleyhisselâm) ve Lut (aleyhisselâm), hepsini âlemlere üstün kıldık.” (En’âm 6/86)

Allah velî kullarını diğerler insanların önüne alması.:

أَلا إِنَّ أَوْلِيَاء اللّهِ لاَ خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلاَ هُمْ يَحْزَنُونَ
“E lâ inne evlîyâ allâhi lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn(yahzenûne).: Muhakkak ki Allah'ın evliyasına (dostlarına), korku yoktur. Onlar, mahzun olmazlar, öyle değil mi?” (Yûnus 10/62)

İman eden ve kendine ilim verilenleri, diğer insanların önüne alması.:
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِذَا قِيلَ لَكُمْ تَفَسَّحُوا فِي الْمَجَالِسِ فَافْسَحُوا يَفْسَحِ اللَّهُ لَكُمْ وَإِذَا قِيلَ انشُزُوا فَانشُزُوا يَرْفَعِ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا مِنكُمْ وَالَّذِينَ أُوتُوا الْعِلْمَ دَرَجَاتٍ وَاللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ خَبِيرٌ
“Yâ eyyuhâllezîne âmenû izâ kîle lekum tefessehû fîl mecâlisi fefsehû yefsehıllâhu lekum, ve izâ kîlenşuzû fenşuzû yerfeillahullezîne âmenû minkum vellezîne ûtûl ilme derecât(derecâtin), vallâhu bi mâ ta’melûne habîr(habîrun).: Ey iman edenler, size meclislerde "Yer açın" dendiği zaman, yer açın; Allah size genişlik versin. Size: "Kalkın" denildiği zaman da kalkın. Allah, sizden iman edenleri ve kendilerine ilim verilenleri derecelerle yükseltsin. Allah, yaptıklarınızdan haberdârdır.” (Mücâdele 58/11)

Muttaki olan kullarını öne alması.:

يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِنَّا خَلَقْنَاكُم مِّن ذَكَرٍ وَأُنثَى وَجَعَلْنَاكُمْ شُعُوبًا وَقَبَائِلَ لِتَعَارَفُوا إِنَّ أَكْرَمَكُمْ عِندَ اللَّهِ أَتْقَاكُمْ إِنَّ اللَّهَ عَلِيمٌ خَبِيرٌ
“Yâ eyyuhen nâsu innâ halaknâkum min zekerin ve unsâ ve cealnâkum şuûben ve kabâile li teârefû, inne ekremekum indallâhi etkâkum, innallâhe alîmun habîr(habîrun).: Ey insanlar! Muhakkak ki Biz, sizi bir erkek ve bir kadından yarattık. Ve sizi milletler ve kabileler kıldık ki, birbirinizi (soyunuzu, babalarınızı) tanıyasınız. Muhakkak ki Allah'ın indinde en çok kerim olanınız (ikram olunanınız, en şerefli olanınız), (ırk ya da soy olarak değil) en çok takva sahibi olanınızdır. Muhakkak ki Allah, en iyi bilen ve haberdar olandır.” (Hucurât 49/13)

Şehidler, Sıddıklar, Sâlihleri insanların önüne alması.:

وَمَن يُطِعِ اللّهَ وَالرَّسُولَ فَأُوْلَئِكَ مَعَ الَّذِينَ أَنْعَمَ اللّهُ عَلَيْهِم مِّنَ النَّبِيِّينَ وَالصِّدِّيقِينَ وَالشُّهَدَاء وَالصَّالِحِينَ وَحَسُنَ أُولَئِكَ رَفِيقًا
“Ve men yutiıllâhe ver resûle fe ulâike meallezîne en’amellâhu aleyhim minen nebiyyîne ves sıddîkîne veş şuhedâi ves sâlihîn(sâlihîne), ve hasune ulâike rafîkâ(rafîkan).: Ve kim, Allah'a ve Resûl'e itaat ederse, o taktirde işte onlar, Allah'ın kendilerine ni'met verdiği nebîlerle (peygamberlerle) ve sıddîklerle ve şehitlerle ve salihlerle beraberdirler. Ve işte onlar ne güzel arkadaştır.” (Nisâ 4/69)

İnsanların kimini kiminin önüne alması.:

وَهُوَ الَّذِي جَعَلَكُمْ خَلاَئِفَ الأَرْضِ وَرَفَعَ بَعْضَكُمْ فَوْقَ بَعْضٍ دَرَجَاتٍ لِّيَبْلُوَكُمْ فِي مَا آتَاكُمْ إِنَّ رَبَّكَ سَرِيعُ الْعِقَابِ وَإِنَّهُ لَغَفُورٌ رَّحِيمٌ
“Ve huvellezî cealekum halâifelardı ve refea ba’dakum fevka ba’dın derecâtin li yebluvekum fî mâ âtâkum, inne rabbeke serîul ikâbi ve innehu le gafûrun rahîm(rahîmun).: Ve sizi yeryüzünün halifeleri yapan, size verdiği şeylerle sizi imtihan etmek için, bir kısmınızın derecelerini diğer bir kısmınızın üstüne yükselten O'dur. Muhakkak ki; senin Rabbin, cezası çabuk olandır. Ve muhakkak ki; O, mutlaka Gafur'dur (mağfiret edendir), Rahîm (rahmet nuru gönderen)'dir.” (En’âm 6/165)

İnsanların geçimlerini de farlı kılışı.:

أَهُمْ يَقْسِمُونَ رَحْمَةَ رَبِّكَ نَحْنُ قَسَمْنَا بَيْنَهُم مَّعِيشَتَهُمْ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَرَفَعْنَا بَعْضَهُمْ فَوْقَ بَعْضٍ دَرَجَاتٍ لِيَتَّخِذَ بَعْضُهُم بَعْضًا سُخْرِيًّا وَرَحْمَتُ رَبِّكَ خَيْرٌ مِّمَّا يَجْمَعُونَ
“E hum yaksimûne rahmete rabbik(rabbike), nahnu kasemnâ beynehum maîşetehum fîl hayâtid dunyâve refa’nâ ba’dahum fevka ba’dın derecâtin li yettehıze ba’duhum ba’dan suhriyyâ(suhriyyen), ve rahmetu rabbike hayrun mimmâ yecmaûn(yecmaûne).: Rabbinin rahmetini onlar mı taksim ediyorlar? Biz onların dünya hayatında maişetlerini (geçimlerini) aralarında taksim ettik. Onların bir kısmının derecelerini, diğerlerinin üzerine yükselttik (üstün kıldık). Onların bir kısmı diğerlerini emrinde çalıştırsın diye. Ve senin Rabbinin rahmeti, onların topladığı şeylerden (başka insanları çalıştırmayıp biriktirdikleri paradan) daha hayırlıdır.” (Zuhrûf 43/32)


İnsanlar arasından, Peygamberleri öne alması (En’âm 6/86)
Allah velî kullarını diğerler insanların önüne alması (Yûnus 10/62)
İman eden ve kendine ilim verilenleri, diğer insanların önüne alması (Mücâdele 58/11)
Muttaki olan kullarını öne alması (Hucurât 49/13)
Şehidler, Sıddıklar, Sâlihleri insanların önüne alması (Nisâ 4/69)
İnsanların kimini kiminin önüne alması (En’âm 6/165)
İnsanların geçimlerini de farlı kılışı (Zuhrûf 43/32)

ALLAHu zü’L- CeLÂL
’in; her ÂN Yeniden YARATış SeBBeHası Şe’ÂNULlahında, yarattığı maddî-somut, manevî-soyut KüLLî Şey’i, takdim edip one alması veya tehir edip sona bırakması el ÂN İŞLemekte olan Sünnetullahtır, tavrı ve tarzıdır..

Mukaddim; hikmeti gereği bazı kullarını öne geçirendir.
Muahhir; hikmeti gereği bazı kullarını geride bırakandır. Diğer avrlıları da değer ve çeşitli hususlarda farklı kılan ALLAH celle celâluhu..

İslam Dininde İnsÂN AKLında “VARLIK” Anlayışı:

Küllî Şeyi yaratan ALLAHu zü’L- CeLÂL’in VARlığı Zâtına Mahsustur:Vâcibu’l- VüCÛDdur Yarattıklarına Fiil ve Te’sir edebdir.
Küllî Şeyin VARlığı İzafîdir: istidat ve kabul etme özelliği vardır.

ALLAHu zü’L- CeLÂL
’in El Âlim ve el ALîm celle celâluhu esmâlarının tecelllîsi olan BİLeBİLiş ve ANLAyışı dağlar taşlar değilde Ancak AKL-ı SiLM Sahibi RÜŞDe ermiş İNSÂN Kabul etmiş/yor/caktır..:

إِنَّا عَرَضْنَا الْأَمَانَةَ عَلَى السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَالْجِبَالِ فَأَبَيْنَ أَن يَحْمِلْنَهَا وَأَشْفَقْنَ مِنْهَا وَحَمَلَهَا الْإِنسَانُ إِنَّهُ كَانَ ظَلُومًا جَهُولًا
Resim---"İnnâ aradnel emânete ales semâvâti vel ardı vel cibâli fe ebeyne en yahmilnehâ ve eşfakne minhâ ve hamelehal insân(insânu), innehu kâne zalûmen cehûlâ(cehûlen).: Biz emâneti göklere, yere ve dağlara teklif ettik de onlar bunu yüklenmekten çekindiler, (sorumluluğundan) korktular. Onu insan yüklendi. Doğrusu o (insan) çok zâlim ve çok câhildir!..." (Ahzâb 33/72)

KULLuk KemâLÂt Zincirinde;
El MuKADDİm celle celâluhu dan BESLenen NEBîLer aleyhumu's-selâm HÂLİsler.
El MuAHHİr celle celâluhu dan BESLenen Mü’MiNLer ise MuHLİslerdir.
MuHLİs: AKLının ve vicdanının Fıtrî Temizliğini koruyan ki aklın ihlas sahibi olandır. Muhlisin “İLK AHD”i ->HÂLİs ve ASLı üzeredir ve fASLen bunu isbatlar..

أَلَا لِلَّهِ الدِّينُ الْخَالِصُ وَالَّذِينَ اتَّخَذُوا مِن دُونِهِ أَوْلِيَاء مَا نَعْبُدُهُمْ إِلَّا لِيُقَرِّبُونَا إِلَى اللَّهِ زُلْفَى إِنَّ اللَّهَ يَحْكُمُ بَيْنَهُمْ فِي مَا هُمْ فِيهِ يَخْتَلِفُونَ إِنَّ اللَّهَ لَا يَهْدِي مَنْ هُوَ كَاذِبٌ كَفَّارٌ
Resim---E lâ lillâhid dînu’l- hâlis (hâlisu), vellezînettehazû min dûnihî evliyâ, mâ na’buduhum illâ li yukarribûnâ ilâllâhi zulfâ, innallâhe yahkumu beynehum fî mâ hum fîhi yahtelifûn (yahtelifûne), innallâhe lâ yehdî men huve kâzibun keffâr (keffârun).: Haberin olsun; halis (katıksız) olan din yalnızca Allah'ındır. O'ndan başka veliler edinenler (şöyle derler:) "Biz, bunlara bizi Allah'a daha fazla yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz." Elbette Allah, kendi aralarında hakkında ihtilaf ettikleri şeylerden hüküm verecektir. Gerçekten Allah, yalancı, kafir olan kimseyi hidayete erdirmez.” (Zumer 39/3)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem “Muhakkak ki Allah, bu Kur.an sayesinde kimi toplumlari yüceltir, kimi toplumlari ise alçaltır.” buyurmuştur.
(Müslim, 817; İbni Mâce, 218; Darimî, 3365; İ. Ahmed 233)

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ALLAHu zü’l- CeLÂLimize Mukaddim ve Muahhir isimleriyle dua etmiştir:

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
Resim
“Allah‟ım! Yaptığım ve yapacağım, gizli ve açık işlediğim, haksızlık ettiğim ve benden daha iyi bildiğin günahlarımı bağışla. İstediğini derece bakımından öne alıp üstün tutan da, dilediğini derece bakımından geride bırakan da Sen‟sin. Sen’den başka hiçbir ilah yoktur."
buyurmuştur.
(Nesaî/İftitah 27; Ebu Davûd/Salât 17)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: ESMAUL- HÜSNA'NIN KUR'AN-I KERİM AÇILIMI

Mesaj gönderen kulihvani »

74- El KâDiRu celle celâluhu:

Resim

El Kâdiru:
Resim

75- EL KaDîRu celle celâluhu:

Resim

El Kadîru:
Resim

76- EL MuKTeDiRu celle celâluhu:

Resim

El Muktediru:
Resim


El Kadîru: Her hususta mutlak kudret (güc, tâkat, varlık, ehliyet, kabiliyet, becerebilme, zenginlik, ALLAH Tealâ'ya mahsus ezelî ve ebedî ve şu anda bütün kâinâtta tasarruf etme sıfatı) sahibi ve kudretin asıl kaynağı.

El Kâdiru: Kudreti (gücü) ve iktidarı olan (işi yapabilen, gücü yeten). Gücünü Zâtından alan... Mutlak kudret sahibi ALLAHu zü’l- CELÂL.

El Muktediru: Külli şeyi halkeden mutlak gücü yeten iktidârı olan ALLAHu zü’l- CELÂL..

Esmâ-yı Hüsnâdan bu üç İsmullah, ALLAHu zü’l- CELÂL’in İlâhî Kudretinin; mutlak sahibi oluşu, kullanabilişi ve kâinâtta kullanışını bildirir.
Kadr, Kudret kökünden bir sıfattır.
Kudret ise, gücü yetmek, ölçü ile yapmak, plânlamak, kıymetini bilmek, rızkını daraltmak..
El Kadîr ismi, Kur'ân-ı Kerîm'de kudret 103 yerde ALLAHu zü’l- CELÂL'e nisbet edilmektedir. 74 yerde isim 29 yerde fiil şeklindedir. El Kâdir ismi ise 45 âyette geçmekte ve genellikle
tek başına kullanılarak “ve hüve ‘alâ külli şey’in kadîr” şeklinde, münhasıran ALLAH celle celâluhu’yu vasfederken, bazı âyetlerde “Alîm, Afüvv ve Rabb” isimleriyle bitişik olarak da geçmektedir.

وَأُخْرَى لَمْ تَقْدِرُوا عَلَيْهَا قَدْ أَحَاطَ اللَّهُ بِهَا وَكَانَ اللَّهُ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرًا
Resim---Ve uhrâ lem takdirû aleyhâ kad ehâtallâhu bihâ, ve kânallâhu alâ kullî şey’in kadîrâ (kadîren).: Ve (daha) başka (nice nimetler de, ki) siz henüz onlara güç yetirmiş değilsiniz (ama) gerçekten Allah, onları kuşatmıştır. Allah, her şeye güç yetirendir.” (Fetih 48/21)

أَوْ يُزَوِّجُهُمْ ذُكْرَانًا وَإِنَاثًا وَيَجْعَلُ مَن يَشَاء عَقِيمًا إِنَّهُ عَلِيمٌ قَدِيرٌ
Resim---Ev yuzevvicuhum zukrânen ve inâsâ (inâsen), ve yec’alu men yeşâu akîmâ (akîmen), innehu alîmun kadîr (kadîrun).: Veya erkekler ve dişiler olarak çift (ikiz) verir. Dilediğini kısır bırakır. Gerçekten O, bilendir, güç yetirendir.” (Şûrâ 42/50)

وَهُوَ الَّذِي خَلَقَ مِنَ الْمَاء بَشَرًا فَجَعَلَهُ نَسَبًا وَصِهْرًا وَكَانَ رَبُّكَ قَدِيرًا
Resim---Ve huvellezî halaka mine’l- mâi beşeren fe cealehû neseben ve sıhrâ (sıhran), ve kâne rabbuke kadîrâ (kadîren).: Ve insanı bir sudan yaratıp onu, neseb ve sihriyyet (sahibi) kılan O'dur. Senin Rabbin güç yetirendir.” (Furkân 25/54)

Kur'ân-ı Kerimimizde Kadr-Kadîr Kudreti geçen âyetlerimiz;
Bakara 2/106,109, 148,259,284; (Âl-i İmrân 3/26,29, 165,189; Nisâ 4/133,14;) (Mâide 5/17,19,40, 120; En'âm 6/17, 37,65; Enfâl 8/41; Tevbe 9/39; Yûnus 10/24; Hûd 11/4; Nahl 16/70,77; İsrâ 17/99; Hacc 22/6,39; Mü'minûn 23/18,95; Nûr 24/45; Furkân 25/54; Ankebût 29/20; Rûm 30/50, 54; Ahzâb 33/27; Fâtır 35/1, 44; Yâsîn 36/81; Fussilet 41/39; Şûrâ 42/9,29, 50; Ahkâf 46/33; Fetih 48/21; Kıyâmet 75/4,40; Mürselât 77/23; Târık 86/8.

Âyet sonlarındaki İkİLi Esmâlarda;

Afuvven Kadîrâ: Nisâ 4/149.
Alîmu’l- Kadîr: Nahl 16/70, Rûm 30/54, Fâtır 35/44, Şurâ 42/50.
Rabbuke Kadîrâ: Furkân 25/54.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: ESMAUL- HÜSNA'NIN KUR'AN-I KERİM AÇILIMI

Mesaj gönderen kulihvani »

EL KâDiR, her şeye gücü yeten, kudretli, istediğini istediği şekilde yapma gücüne sahip olan, istediği bir şeyi icad edip var etme gücüne sahip olan mutlak kudret sahibi.

Kudret: Gücün, kuvvetin ilim ve irade ile yönlendirilebilir şeklidir.
Güc ve Kuvvet: Başkaları üstünde etki meydana getirebilme, onların şekli, pozisyonu, durumu ve hareketi üzerinde değişiklikler meydana getirebilme yetki-etki özelliğidir.


İşte bu etkili olabilme özelliği ilim ve iradeye bağlı olmadan var olup bunlar tarafından yönlendirilmemiş haline kuvvet denir. Sahip olunan bu kuvvetin kendi ilmi ve iradesi ile yönlendirilmiş şekline de kudret denir. Bu kudrete sahip olana da Kâdir denir. BU kudrete sahip olan ve de fiileln uygulayabilene Kadîr denir. Barajlardaki suyun bir potansiyel enerji gücü vardır ki MuhaMMedî Mânâda benzeriyse Kâdir Sıfatıdır.. Yüksekdeki suyu düşürerek tübini döndürürsen elektirik enerjisi elde eder kullanırsın sanki MuhaMMedî Mânâda Kadîr-Kudret Tecellîsi oallan Azemetullah gibidir..
Mutlak Kudret sahibi Mutlak Kâdir olan ALLAH celle celâluhu.
Bu Bâtın Kudretini ve zâhirde Azametiyle gösteren el Kadîr olan ALLAH celle celâluhu..

El Kâdiru celle celâluhu İsmi, Tirmizî ve İbni Mâce Listesinde de bulunmaktadır.
El Kadîru celle celâluhu İsmi, Kur'ân-ı Kerimde geçmekte ve ve İbni Hacer listesindedir.
El Muktediru celle celâluhu İsmi ise üçünde de bulunmaktadır.
Bu üç ismin Kavî, Cebbâr, Azîz, Kahhâr isimleriyle mânâ ilişkisi vardır.

Muktedir, Kudret kökünden türemiş olan el-Muktedir ismi; hazırlamak, tanzim etmek, şeref sahibi olmak, güç yetmek, malik ve hakim olmak, vakit belirlemek, taksim etmek, ölçmek, biçmek, sıkmak ve daraltmak anlamlarına gelmektedir.
Muktedir; her şeye karar veren, belirleyen, üzerinde güç sahibi olan, kendisine hiçbir yasak, engel ve rakibi olmayan kudretini bilfiil ortaya koyandır. Yani iktidar sahibi olup, kullanma yetkisine ve ehliyetine, geçmiş, şua an ve gelecekte sınırsız ve sorumsuzca sahib olan ALLAH celle celâluhu..
El Muktedir celle celâluhu ismi Kur'ân-ı Kerimde 4 âyette geçmektedir:

كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا كُلِّهَا فَأَخَذْنَاهُمْ أَخْذَ عَزِيزٍ مُّقْتَدِرٍ
Resim---Kezzebû bi âyâtinâ kullihâ fe ehaznâhum ahze azîzin muktedir (muktedirin).: Onlar, mucizelerimizin hepsini inkâr ettiler. Biz de onları öyle yakalayıverdik ki, her şeye gâlib olana (Allah’a) böyle (yapmak) yaraşır.” (Kamer 54/42)

فِي مَقْعَدِ صِدْقٍ عِندَ مَلِيكٍ مُّقْتَدِرٍ
Resim---Fî mak’adi sıdkın inde melîkin muktedir (muktedirin).: Çok kudretli, mülkünün sonu olmayan (Allah)ın yanında doğruluk makamındadırlar.(Kamer 54/55)

وَاضْرِبْ لَهُم مَّثَلَ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا كَمَاء أَنزَلْنَاهُ مِنَ السَّمَاء فَاخْتَلَطَ بِهِ نَبَاتُ الْأَرْضِ فَأَصْبَحَ هَشِيمًا تَذْرُوهُ الرِّيَاحُ وَكَانَ اللَّهُ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ مُّقْتَدِرًا
Resim---Vadrıb lehum mesele’l- hayâti’d- dunyâ ke mâin enzelnâhu mine’s- semâi fahteleta bihî nebâtu’l- ardı fe asbeha heşîmen tezrûhu’r- riyâh (riyâhu), ve kânallâhu alâ kulli şey'in muktedirâ (muktediren).: Onlara, dünya hayatının örneğini ver; gökten indirdiğimiz suya benzer, onunla yeryüzünün bitkileri birbirine karıştı, böylece rüzgarların savurduğu çalı çırpı oluverdi. Allah, her şeyin üzerinde güç yetirendir.” (Kehf 18/45)

أَوْ نُرِيَنَّكَ الَّذِي وَعَدْنَاهُمْ فَإِنَّا عَلَيْهِم مُّقْتَدِرُونَ
Resim---Ev nuriyennekellezî vaadnâhum fe innâ aleyhim muktedirûn (muktedirûne).: Ya da kendilerine va'dettiğimiz şeyi onlara gösteririz ki, biz gerçekten onların üstünde güç yetirenleriz.” (Zuhrûf 43/42)

Kudret kelimesi; bir işe güc yetirip işlemeyi esas alan kuvvet, istitâat, tâkat, vüs' gibi kelimelerle anlam tamlaması yakınlığı olan ve MuhaMMedî Tasavvufta çok önemli bir terimdir. Kudret, maddî-mânevî bir fiilin işlenebilmesi için lâzım ve lâyık olan maddî-mânevî imkan ve vasıtaların bulunması esasıdır. Kudret olsun ki güc yetirebilmekten (istitâat) bahsedilebilsin. Fıkıhta da kudreti (yetenek ve olanak donanımı) olmayana teklif olmayıp sorumluluk yoktur. Köre, görmekten dolayı teklif ve sorumluluk olamayacağı gibi.
ALLAHu zü’l- CELÂL, her şahsı –nefsi- ancak gücünün yettiği ölçüde mükellef-yükümlü kılar:

لاَ يُكَلِّفُ اللّهُ نَفْسًا إِلاَّ وُسْعَهَا لَهَا مَا كَسَبَتْ وَعَلَيْهَا مَا اكْتَسَبَتْ رَبَّنَا لاَ تُؤَاخِذْنَا إِن نَّسِينَا أَوْ أَخْطَأْنَا رَبَّنَا وَلاَ تَحْمِلْ عَلَيْنَا إِصْرًا كَمَا حَمَلْتَهُ عَلَى الَّذِينَ مِن قَبْلِنَا رَبَّنَا وَلاَ تُحَمِّلْنَا مَا لاَ طَاقَةَ لَنَا بِهِ وَاعْفُ عَنَّا وَاغْفِرْ لَنَا وَارْحَمْنَآ أَنتَ مَوْلاَنَا فَانصُرْنَا عَلَى الْقَوْمِ الْكَافِرِينَ
Resim---Lâ yukellifullâhu nefsen illâ vus’ahâ lehâ mâ kesebet ve aleyhâ mektesebet rabbenâ lâ tuâhıznâ in nesînâ ev ahta’nâ, rabbenâ ve lâ tahmil aleynâ ısran kemâ hameltehu alellezîne min kablinâ, rabbenâ ve lâ tuhammilnâ mâ lâ tâkate lenâ bih (bihî), va’fu annâ, vagfir lenâ, verhamnâ, ente mevlânâ fensurnâ ale’l- kavmi’l- kâfirîn (kâfirîne).: Allah, hiç kimseye güç yetireceğinden başkasını yüklemez. (Kişinin nefsinin) Kazandığı lehine, kazandırdıkları aleyhinedir. "Rabbimiz, unuttuklarımızdan veya yanıldıklarımızdan dolayı bizi sorumlu tutma. Rabbimiz, bize, bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme. Rabbimiz, kendisine güç yetiremeyeceğimiz şeyi bize taşıtma. Bizi affet. Bizi bağışla. Bizi esirge, Sen bizim mevlamızsın. Kâfirler topluluğuna karşı bize yardım et." (Bakara 2/286)

Elbette Hitabullah, duyma gücü -mânevî, nefsin nakle ve Muradullaha imânı- ve uyma gücü -maddî, bedenle Emrullaha uygun ameli- olan kimseye/nefse/akıla olup bir bütündür.
Ve kulluk imtihanı ise bu bütünün yaşayış kemâlidir.

Kudret (kadr), ALLAHu zü’l- CELÂL'e nisbet edildiğinde, aklın bilebileceği veya bilemeyeceği tüm maddî-mânevî kılış ve oluşların mutlak Zâtullah'a mahsus ve Ahadiyyet bilinemezliğiyle perdeli oluşudur. Kudretin karşılığı ise, kul için "acziyyet aczi" dir.

Kudret, Kur'ân-ı Kerîm'de 103 âyette ALLAHu zü’l- CELÂL'e nisbet edilmiştir. ALLAHu zü’l- CELÂL'in kudretini; "takdir" sigasıyla geçen âyetlerde takdiri; mahlükatına sınırlı-sorumlu kudret vermesi veya Şe'enullah'ta "şey"lerini Muradullah Hikmeti gereği belli miktar, biçim,ve içerikte var “KÛN feyeKÛN” etmesi şeklinde ANLAyaBİLmekteyiz. Bizler aslında ALLAHu zü’l- CELÂL'in kılış ve oluş tavrı, tarzı, sitili olan Sünnetullah'ın güc yetirme, plân, proje, takdir etme ve uygulamasının nicelik, nitelik ve nasıllığının peşinde asla değiliz.
Biz nefsimizin ve RABB'ımızın sıfatlarını bildirdiği (şer'î) üzere BİLip, BULup, ANLAr-OLup kulluk imtihanını başararak YAŞAmak ve hesaba GİTmek istiyoruz.
Akılları, kudreti sonsuz Kudretullahın Kahhârî seyrine dâvet ediyoruz. Mümkini, Mevcûd kılabilme kudreti ve sonsuz alternatiflerden birisini bir zamanda tecellî ettirebilme iradesi, mutlak bilici olan El Alîm'in ezelî HAKkıdır.

İşte bunun için, Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem önemli bir ise karar verileceği sırada hayırlı olanın gerçeklesmesi için yapılmasını tavsiye ettiği duânın başlanğıcında ALLAHu zü’l- CELÂL'in kudretine işâretle şöyle niyaz etmekteydi ve bize de bu duâyı emânet etmekteydi:

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "ALLAH'ım! Sen'den, Senin ilim ve kudretinden hayır beklerim. Senin büyük lütfûndan taleb ederim. Sen Kâdirsin, benim gücüm yetmez; Sen bilirsin, ben bilmem, Sen bütün gizlilikleri bilensin." buyurmuştur.
(Buhârî,Teheccüd, 25, Tevhid, 10;Tirmizî, Vitr,18; Ebu Dâvud, Vitr, 31)


Kadera : Bir şeye güc yetirip kâdir olmak. Bir şeyi diğer bir şeyle kıyaslamak. Bir şeyi plânlamak ve hazırlamak. ALLAHu zü’l- CELÂL'i tâzimetmek. Takdir ve hükmetmek. bakıp tedbir etmek.
Kaddera : Takdir ve hükmetmek. Muktedir kılmak.
İktedera : Gücü yetmek.
Tekaddera : Hazırlanmak. Mukadder olmak.
İstakdera : ALLAHu zü’l- CELÂL'den hayır takdiri istemek.
Kadr : Mikdar, meblag. Kadr. Şeref. Hürmet. Vekar. Takat. İtibar. Değer, kıymet. Haysiyet. Derece miktarı. Takat. Takdir, rızkı taksim eylemek. Gına.
Kâdir: Bir işi yapmaya gücü yeten. Kudret sâhibi ve herşeye kudreti yeten Bir işi yapmaya gücü yeten. Kudret sâhibi ve herşeye kudreti yeten.
Kadîr: Mukaddir. Muktedir. Kudreti mutlak olan ve her hususa muktedir olan. Nihayetsiz kudret sahibi ve aynı zamanda fiilen uygulayan.
Kader : Kader. Kaza. Hüküm. Hükm-ü İlâhî. Bir şeyin eşiti.
Kudret : Kudret. Takat. Kuvvet.


Vâcibu’l- VüCÛD (Kâdir) ->KÛN -> feyKÛN (Kadîr) ->MevCÛD (Makdur)

El Kâdiru : “KÛN” Kudreti (gücü) ve iktidarı olan (işi yapabilen, gücü yeten). Gücünü Zâtından alan... Mutlak kudret sahibi ALLAHu zü’l- CELÂL.

El Kadîru : İktidarı olup Uygulamaya da Muktedir, Her hususta mutlak kudret (güc, tâkat, varlık, ehliyet, kabiliyet, becerebilme, zenginlik, ALLAH Tealâ'ya mahsus ezelî ve ebedî ve şu anda bütün kâinâtta tasarruf etme sıfatı) sahibi ve kudretin asıl kaynağı ALLAHu zü’l- CELÂL..

ALLAHu zü’l- CELÂL;
“KÛN!” EMRiyle KudretuLLahta el Kâdir,HaKk celle celâluhudur..
“feye KÛN” OLUŞumuyla da AzametuLLAHta el Kadîr celle celâluhu HaLKında Muktedir olandır.

إِنَّ رَبَّكُمُ اللّهُ الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضَ فِي سِتَّةِ أَيَّامٍ ثُمَّ اسْتَوَى عَلَى الْعَرْشِ يُغْشِي اللَّيْلَ النَّهَارَ يَطْلُبُهُ حَثِيثًا وَالشَّمْسَ وَالْقَمَرَ وَالنُّجُومَ مُسَخَّرَاتٍ بِأَمْرِهِ أَلاَ لَهُ الْخَلْقُ وَالأَمْرُ تَبَارَكَ اللّهُ رَبُّ الْعَالَمِينَ
Resim---İnne rabbekumullâhullezî halaka’s- semâvâti ve’l- arda fî sitteti eyyâmin summestevâ alâ’l- arşı, yugşî’l- leyle’n- nehâre yatlubuhu hasîsen ve’ş- şemse ve’l- kamere ve’n- nucûme musahharâtin bi emrihi, e lâ lehu’l- halku ve’l- emr (emru), tebârakallâhu rabbu’l- âlemîn (âlemîne).: Gerçekten sizin Rabbiniz, altı günde gökleri ve yeri yaratan, sonra arşa istiva eden Allah'tır. Gündüzü, durmaksızın kendisini kovalayan geceyle örten, güneşe, aya ve yıldızlara kendi buyruğuyla baş eğdirendir. Haberiniz olsun, yaratmak da, emir de (yalnızca) O'nundur. Alemlerin Rabbi olan Allah ne yücedir.” (A’râf 7/54)

İnsanoğlunun yaratılışı/fıtratındaysa bu Kudreti ZÂTuLLAHtan AYNen BİLip, BULup, OLup, YAŞAyarak ŞâHiDi OLmak Özelliğinin VARLığı Hakktır:

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Her doğan, İslâm fıtratı üzerine doğar. Sonra, anne-babası onu Hıristiyan, Yahudî veya Mecusî yapar.” buyurdu.
(Buhârî, Cenâiz 92; Ebû Dâvut, Sünne 17; Tirmizî, Kader 5)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: ESMAUL- HÜSNA'NIN KUR'AN-I KERİM AÇILIMI

Mesaj gönderen kulihvani »

ÂYET SONu İKİLİLeri:

EL AFUVVU'L-KADÎRU celle celâluhu :

Resim

Çok Affedici kudreti olan. (1 defa)
(Nisâ 4/149)


إِن تُبْدُواْ خَيْرًا أَوْ تُخْفُوهُ أَوْ تَعْفُواْ عَن سُوَءٍ فَإِنَّ اللّهَ كَانَ عَفُوًّا قَدِيرًا

Resim---İn tubdû hayran ev tuhfûhu ev ta’fû an sûin fe innallâhe kâne afuvven kadîrâ(kadîran) :Bir hayrı açıklar veya gizlerseniz ya da bir kötülüğü bağışlarsanız, şüphe yok ki, Allah çok bağışlayan, herşeye gücü yetendir. (Nisâ 4/149)


EL ALÎMU'L-KADÎRU celle celâluhu :

Resim

Bilen-kudreti olan. (4 defa)

(Nahl 16/70) (Rûm 30/54)(Fâtır 35/44)(Şurâ 42/50)


وَاللّهُ خَلَقَكُمْ ثُمَّ يَتَوَفَّاكُمْ وَمِنكُم مَّن يُرَدُّ إِلَى أَرْذَلِ الْعُمُرِ لِكَيْ لاَ يَعْلَمَ بَعْدَ عِلْمٍ شَيْئًا إِنَّ اللّهَ عَلِيمٌ قَدِيرٌ

Resim---Vallâhu halakakum summe yeteveffâkum ve minkum men yureddu ilâ erzelil umuri li keylâ ya’leme ba’de ilmin şey’a(şey’en), innallâhe alîmun kadîr(kadîrun) : Allah, sizi yarattı. Sonra sizi öldürecek. İçinizden kimileri de, bilgili olduktan sonra hiçbir şeyi bilmesin diye ömrünün en düşkün çağına ulaştırılır. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, (her şeye) hakkıyla gücü yetendir.(Nahl 16/70)


اللَّهُ الَّذِي خَلَقَكُم مِّن ضَعْفٍ ثُمَّ جَعَلَ مِن بَعْدِ ضَعْفٍ قُوَّةً ثُمَّ جَعَلَ مِن بَعْدِ قُوَّةٍ ضَعْفًا وَشَيْبَةً يَخْلُقُ مَا يَشَاء وَهُوَ الْعَلِيمُ الْقَدِيرُ

Resim---Allâhullezî halakakum min da’fin summe ceale min ba’di da’fin kuvveten summe ceale min ba’di kuvvetin da’fen ve şeybeh(şeybeten), yahluku mâ yeşâu, ve huvel alîmul kadîr(kadîru) : Allah, sizi güçsüz olarak yaratan, sonra güçsüzlüğün ardından bir güç veren, sonra gücün ardından bir güçsüzlük ve yaşlılık verendir. O, dilediğini yaratır. O, hakkıyla bilendir, hakkıyla kudret sahibidir.(Rûm 30/54)


أَوَلَمْ يَسِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَيَنظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ وَكَانُوا أَشَدَّ مِنْهُمْ قُوَّةً وَمَا كَانَ اللَّهُ لِيُعْجِزَهُ مِن شَيْءٍ فِي السَّمَاوَاتِ وَلَا فِي الْأَرْضِ إِنَّهُ كَانَ عَلِيمًا قَدِيرًا

Resim---E ve lem yesîrû fîl ardı fe yenzurû keyfe kâne âkıbetullezîne min kablihim ve kânû eşedde minhum kuvveh(kuvveten), ve mâ kânallâhu lî yu’cizehu min şey’in fîs semâvâti ve lâ fîl ard(ardı), innehu kâne alîmen kadîrâ(kadîren) :Yeryüzünde dolaşıp kendilerinden öncekilerin sonunun nasıl olduğuna bakmadılar mı? Oysa onlar kendilerinden daha da kuvvetli idiler. Göklerdeki ve yerdeki hiçbir şey, Allah’ı âciz bırakacak değildir. Şüphesiz O, hakkıyla bilendir, hakkıyla kudret sahibidir. (Fâtır 35/44)


أَوْ يُزَوِّجُهُمْ ذُكْرَانًا وَإِنَاثًا وَيَجْعَلُ مَن يَشَاء عَقِيمًا إِنَّهُ عَلِيمٌ قَدِيرٌ

Resim---Ev yuzevvicuhum zukrânen ve inâsâ(inâsen), ve yec’alu men yeşâu akîmâ(akîmen), innehu alîmun kadîr(kadîrun) : Yahut onları, hem erkek hem de kız çocukları olmak üzere çift verir. Dilediğini de kısır kılar. O, her şeyi bilendir, her şeye gücü yetendir.(Şurâ 42/50)



وَهُوَ الَّذِي خَلَقَ مِنَ الْمَاء بَشَرًا فَجَعَلَهُ نَسَبًا وَصِهْرًا وَكَانَ رَبُّكَ قَدِيرًا

Resim---“Ve huvellezî halaka mine’l- mâi beşeren fe cealehû neseben ve sıhrâ (sıhran), ve kâne rabbuke kadîrâ (kadîren).: Ve sudan beşeri (insanı) yaratan, O'dur. Sonra ona neseb ve sıhriyyet kıldı (verdi). Ve senin Rabbin Kaadir'dir (herşeye gücü yeten).” (Furkân 25/54)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: ESMAUL- HÜSNA'NIN KUR'AN-I KERİM AÇILIMI

Mesaj gönderen kulihvani »

77- El Kâfî celle celâluhu:

Resim

El Kâfî:
Resim

Kifâyet (yeterli oluş) masdarından isim olan Kâfî (yeten, muradına eren) ismi, Kur'ân-ı Kerîm'de çeşitli şekillerde 29 yerde geçmekte ve isim olarak, sadece 1 âyette sıfattan isimdir:

وَتَوَكَّلْ عَلَى اللَّهِ وَكَفَى بِاللَّهِ وَكِيلًا
Resim---Ve tevekkel alâllâh (alâllâhi) ve kefâ billâhi vekîlâ (vekîlen).: ALLAH'a güven. Vekil olarak ALLAH yeter." (Ahzâb33/3)

Tüm özellik ve güzellikleri zâtına mahsus olan ALLAHÜ ZÜ'L-CELÂL'in kullarına kâfiliği, kula kemâlât kerâmetidir.
El Kâfî : Her hususta kifâyet eden; elverişli, yeterli olan; elverip yetişen. Azamet ve kudreti zâtına mahsus olup mahlükatına el veren, yetişen ve yeterli olan ALLAHu zü’l- CELÂL.


Kefâ: Bir şeyi birine yetiştirmek. Yettirmek. ALLAH korumak.
Kefaet: Denklik. Denk olmak. Beraberlik. Bir şeye yeterlik. Küfüv oluş.
İktefâ: Bir şeyle yetinmek, onunla kanaat etmek.
Küfy: Yeten şey, kifâyet.
Küfv: şerik. Nazir, akran, denk, eş, benzer, misil. Hemtâ.
Kafî: Birine uyup peşinden giden.
Kâfi: Kifâyet eden. Vâfi, başka şeye ihtiyaç bırakmayan. Yeten, yetişen, elveren. Yeterli, varlığı mevcudatın bütün ihtiyaçlarına yeten
Vâfi: (Vefâ. dan) Tam, elverişli, kâfi, yeter. * Sözünün eri. * Va'dini mutlak yerine getiren.


“Kefâ” kökü; yetmek, yerine gecmek, ihtiyacını gidermek, korumak, gücü yetmek anlamlarını içerir.
ALLAHu zü’L- CeLÂLe nisbette el Kâfi: Kuluna her hususta yeten,
onun ihtiyaclarını gideren, onu isteklerine-muradına erdiren ALLAH celle celâluhu..

Yarattığı İmkÂNlarla-SEBEBlerle KULLuk İmtihanı SON-UÇunda, Hesap sorucu olarak da ALLAH celle celâluhu ZÂTen kâfidir:

وَابْتَلُواْ الْيَتَامَى حَتَّىَ إِذَا بَلَغُواْ النِّكَاحَ فَإِنْ آنَسْتُم مِّنْهُمْ رُشْدًا فَادْفَعُواْ إِلَيْهِمْ أَمْوَالَهُمْ وَلاَ تَأْكُلُوهَا إِسْرَافًا وَبِدَارًا أَن يَكْبَرُواْ وَمَن كَانَ غَنِيًّا فَلْيَسْتَعْفِفْ وَمَن كَانَ فَقِيرًا فَلْيَأْكُلْ بِالْمَعْرُوفِ فَإِذَا دَفَعْتُمْ إِلَيْهِمْ أَمْوَالَهُمْ فَأَشْهِدُواْ عَلَيْهِمْ وَكَفَى بِاللّهِ حَسِيبًا
Resim---Vebtelû’l- yetâmâ hattâ izâ belagûn nikâh (nikâha), fe in ânestum minhum ruşden fedfeû ileyhim emvâlehum, ve lâ te’kulûhâ isrâfen ve bidâren en yekberû. Ve men kâne ganiyyen felyesta’fif, ve men kâne fakîran felye’kul bi’l- ma’rûf (ma’rûfi). Fe izâ defa’tum ileyhim emvâlehum fe eşhidû aleyhim. Ve kefâ billâhi hasîbâ (hasîben).: Yetimleri, nikaha erişecekleri çağa kadar deneyin; şayet kendilerinde bir (rüşd) olgunlaşma gördünüz mü, hemen onlara mallarını verin. Büyüyecekler diye israf ile çarçabuk yemeyin. Zengin olan iffetli olmaya çalışsın, yoksul olan da artık maruf (ihtiyaca ve örfe uygun) bir şekilde yesin. Mallarını kendilerine verdiğiniz zaman, onlara karşı şahid bulundurun. Hesap görücü olarak Allah yeter.” (Nisâ 4/6)

أَلَيْسَ اللَّهُ بِكَافٍ عَبْدَهُ وَيُخَوِّفُونَكَ بِالَّذِينَ مِن دُونِهِ وَمَن يُضْلِلِ اللَّهُ فَمَا لَهُ مِنْ هَادٍ
Resim---E leysallâhu bi kâfin abdeh (abdehu), ve yuhavvifûneke billezîne min dûnih (dûnihî), ve men yudlilillâhu fe mâ lehu min hâd: Allah, kuluna yeterli değil mi? Seni O'ndan başkalarıyla korkutuyorlar. Allah, kimi saptırırsa, artık onun için bir yol gösterici yoktur.” (Zümer 39/36)

Böylesi sağlam inancın garantisi yine Kur'ân-ı Kerimdedir:

رَبِّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا إِن كُنتُم مُّوقِنِينَ
Resim---Rabbi’s- semâvâti ve’l- ardı ve mâ beynehumâ, in kuntum mûkinîn: Eğer kesin bir bilgiyle inanıyorsanız (Allah), göklerin, yerin ve bu ikisi arasında bulunanların Rabbidir.” (Duhân 44/7)

لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ يُحْيِي وَيُمِيتُ رَبُّكُمْ وَرَبُّ آبَائِكُمُ الْأَوَّلِينَ
Resim---Lâ ilâhe illâ huve yuhyî ve yumît (yumîtu), rabbukumve rabbu âbâikumu’l- evvelîn: O'ndan başka ilâh yoktur; diriltir ve öldürür. Sizin de Rabbinizdir, geçmiş atalarınızın da Rabbidir.” (Duhân 44/8)

وَلَئِن سَأَلْتَهُم مَّنْ خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ لَيَقُولُنَّ اللَّهُ قُلْ أَفَرَأَيْتُم مَّا تَدْعُونَ مِن دُونِ اللَّهِ إِنْ أَرَادَنِيَ اللَّهُ بِضُرٍّ هَلْ هُنَّ كَاشِفَاتُ ضُرِّهِ أَوْ أَرَادَنِي بِرَحْمَةٍ هَلْ هُنَّ مُمْسِكَاتُ رَحْمَتِهِ قُلْ حَسْبِيَ اللَّهُ عَلَيْهِ يَتَوَكَّلُ الْمُتَوَكِّلُونَ
Resim---Ve le in seeltehum men halaka’s- semâvâti ve’l- arda le yekûlunnallâh (yekûlunnallâhu), kul e fe raeytum mâ ted’ûne min dûnillâhi in erâdeniyallâhu bi durrin hel hunne kâşifâtu durrihi ev erâdenî bi rahmetin hel hunne mumsikâtu rahmetihi, kul hasbiyallâh (hasbiyallâhu), aleyhi yetevekkelu’l- mutevekkılûn (mutevekkılûne).: Andolsun, onlara: "Gökleri ve yeri kim yarattı?" diye soracak olsan, elbette "Allah" diyecekler. De ki: "Gördünüz mü, haber verin; Allah'tan başka taptıklarınız, eğer Allah bana bir zarar dileyecek olsa, O'nun zararını kaldırabilirler mi? Ya da bana bir rahmet vermeyi istese, O'nun rahmetini tutup önleyebilecekler mi" De ki: "Allah, bana yeter. Tevekkül edecek olanlar, O'na tevekkül etsinler." (Zümer 39/38)

ALLAH celle celâluhu’nun sebebler “İNÂYET”i, her şeyin dizginini elinde tuttuğunu gösteren sonuçlar “KİFÂYET”iyle Sünnetullahta uyumludur ve de Peygamberlerinin şehâdetinde ve sünnetinde uygulayıcıdır:

وَيَقُولُ الَّذِينَ كَفَرُواْ لَسْتَ مُرْسَلاً قُلْ كَفَى بِاللّهِ شَهِيدًا بَيْنِي وَبَيْنَكُمْ وَمَنْ عِندَهُ عِلْمُ الْكِتَابِ
Resim---Ve yekûlullezîne keferû leste murselâ (murselen), kul kefâ billâhi şehîden beynî ve beynekum ve men indehu ilmul kitâb (kitâbi).: Kâfir olanlar: Sen resûl olarak gönderilmiş bir kimse değilsin, derler. De ki: Benimle sizin aranızda şahit olarak Allah ve yanında Kitab'ın bilgisi olan (Peygamber) yeter.” (Ra'd 13/43)

“Kefâ” kökünün Kur'ân-ı Kerimde geçtiği âyet-i celîleler:

ve kefâllahü’l- mü'minine.: Ahzâb 33/25.
kefâ billahi şehida.: Nisâ 4/79, 166; Yûnus 10/29; Ra'd 13/43; İsrâ 17/65; Fetih 48/28.
kefâ bihi şehidem.: Ahkaf 46/8.
kefa billahi beyni ve beyneküm şehida:. Ankebût 29/52.
kefâ bihi şehidem beyni ve beyneküm ve hüvel ğafurur rahiym.: Ahkâf 46/8.
kefa billahi hasiba.: Nisâ 4/66; İsrâ 17/96; Ahzâb 33/39.
kefâ billâhi alîmâ.: Nisâ 4/70.
kefâ billâhi vekilâ.: Nisâ 4/81, 132, 171; Ahzâb 33/3, 48.
kefâ billâhi nasîrâ.: Nisâ 4/79.
kefa billahi veliyyev ve kefâ billahi nasîrâ.: Nisâ 4/45.
kefa bihi bi zünubi ibadihi habira.: Furkân 25/58.
kefâ bi rabbike.: İsrâ 17/17, 65; Furkân 25/31, 58.
kefâ bi nefsike’l- yevme.: İsrâ 17/14.
kefâ bina hasibin.: Enbiyâ 21/47.
kefâ billahi hasiba.: Ahzâb 33/39.
bi hamdih ve kefâ bihi.: FurkâN 25/58
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: ESMAUL- HÜSNA'NIN KUR'AN-I KERİM AÇILIMI

Mesaj gönderen kulihvani »

78- El Kahhâru celle celâluhu:

Resim


El Kahhâru:
Resim

El Kahhâru: Gâlib-i mutlak, kahra muktedir. Ziyâdesiyle (sınırsız) yok edici, batırıcı... Üstünlüğüne hudud olmayan ve mutlak gâlib ALLAHu zü’l- CELÂL.. Mutlak kudret ve tasarruf sahibi olan ALLAHu zü’l- CELÂL..



79- El Kâhiru celle celâluhu:

Resim

El Kâhiru:
Resim

El Kâhiru: Üstün gelen; kahredici, zorlayıcı, mecbur edici olan. Mutlak gâlibiyyet sahibi olan ALLAHu zü’l- CELÂL..


El Kahhâru : Galib-i mutlak, kahra muktedir. Ziyâdesiyle (sınırsız) yok edici, batırıcı.. Üstünlüğüne hudud olmayan sonsuz ve mutlak galib ALLAHu zü’l- CELÂL. Mutlak kudret ve tasarruf sahibi olan ALLAHu zü’l- CELÂL.

El Kahhâru ismi, İlahî adaletin tecellî esmâsıdır. Hakim, karşı konulmaz ve mutlak galib gelendir. ALLAHu zü’l- CELÂL, El Kahhâru ismiyle cehennemi yaratır.
El Kahhâru isminin karşıtı El Latîf ismidir ki, merhametin, rahmetin ve hilmin ile tecellî esmâsıdır. ALLAHu zü’l- CELÂL, El Latîf ismiyle cenneti yaratır..

El Kâhiru :Üstün gelen; kahredici, zorlayıcı, mecbur edici olan. Mutlak galibiyyet sahibi olan ALLAHu zü’l- CELÂL.

Kahr (yenmek, üstün gelmek, zorla yaptırmak, zor kullanarak istediğini yapmak) kökünden mübâlâğa sıfatıdır.

Mutlak kudret ve tasarruf sahibi olan ALLAHu zü’l- CELÂL'in El Kahhâr ismi Kur'ân-ı Kerîm'de 51 âyette geçmekte ve 41 âyette ALLAHu zü’l- CELÂL'e nisbet edilerek sıfatlarından biri olarak kullanılmıştır.

Kur'ân-ı Kerîm'de esmâ olarak, şirki reddedip tevhidi esas alan Vâhid isminden sonra Yusuf 12/39, Ra'd 13/16, Sâd 38/65, Zümer 39/4 âyet-i celîlelerinde. Kıyametin anlatımında, İbrahîm 14/48, Mü'mim 40/16 âyet-i celîlelerinde geçmektedir.

يَوْمَ هُم بَارِزُونَ لَا يَخْفَى عَلَى اللَّهِ مِنْهُمْ شَيْءٌ لِّمَنِ الْمُلْكُ الْيَوْمَ لِلَّهِ الْوَاحِدِ الْقَهَّارِ
Resim---Yevme hum bârizûn (bârizûne) lâ yahfâ alâllâhi min hum şey’un, li menil mulku’l- yevm (yevme), lillâhi’l- vâhidi’l- kahhâr (kahhâri).: O gün, orta yere çıkarlar. Onlardan hiçbir şey Allah'a karşı gizli kalmaz. (Allah sorar:) "Bugün mülk kimindir? Bir olan, Kahhar olan Allah'ındır." (Mü'mim 40/16)

El Kâhiru ismi Kur'ân-ı Kerimde şu âyet-i celîlelerde geçmektedir;

وَهُوَ الْقَاهِرُ فَوْقَ عِبَادِهِ وَهُوَ الْحَكِيمُ الْخَبِيرُ
Resim---Ve huvel kâhiru fevka ıbâdihî, ve huve’l- hakîmu’l- habîr (habîru).: O, kullarının üstünde kahhardır (yegâne gâlip), ve O, hakîmdir (hikmet sahibi), herşeyden haberdardır (habîrdir).'' (En'âm 6/18)

وَهُوَ الْقَاهِرُ فَوْقَ عِبَادِهِ وَيُرْسِلُ عَلَيْكُم حَفَظَةً حَتَّىَ إِذَا جَاء أَحَدَكُمُ الْمَوْتُ تَوَفَّتْهُ رُسُلُنَا وَهُمْ لاَ يُفَرِّطُونَ
Resim---Ve huve’l- kâhiru fevka ibâdihî ve yursilu aleykum hafazah (hafazaten), hattâ izâ câe ehadekumu’l- mevtu teveffethu rusulunâ ve hum lâ yuferritûn (yuferritûne).: O, kulları üzerinde kahredici (kahhar) olandır. Size koruyucular gönderiyor. Sonunda sizden birinize ölüm gelip çattığı zaman, elçilerimiz onun 'hayatına son verirler.' Onlar (bu işte, ne eksik ne fazla) kusur etmezler.” (En'âm 6/61)

El Kahhâr isminin, Kâhir, Gâlib, Azîz, Kâdir, Muktedir, Kavî, Metîn, Cebbâr, Mâliki'l-mülk isimleri arasında mânâ tamamlama ve kapsama ilişkileri vardır.


Kahera: Birine galib gelmek.

EL KAHHÂRU celle celâluhu ZEVKİ :

Kul ciddî ve samimî bir öğretim ve eğitim gayretiyle nefsini kemâle erdirip ezelî ve azılı düşmanı şeytânla yol ve bağlantılarını keserek açıkça düşmanı olan şeytânı kahr eder. Abdi (kulu) olarak bilir ki RABB'ı EL KAHHARU olan RABBÜ'L-ÂLEMİNdir. En ağır esmâdır.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: ESMAUL- HÜSNA'NIN KUR'AN-I KERİM AÇILIMI

Mesaj gönderen kulihvani »

EL VÂHİDU'L-KAHHÂRU celle celâluhu : Vâhid olan-Çok kahredici olan. (6 defa)
(Yûsuf 12/39)( Ra'd 13/16)(İbrâhim 14/48)(Sâd 38/65) (Zümer 39/4)(Mü'min 40/16)

Resim

يَا صَاحِبَيِ السِّجْنِ أَأَرْبَابٌ مُّتَفَرِّقُونَ خَيْرٌ أَمِ اللّهُ الْوَاحِدُ الْقَهَّارُ
Resim---Yâ sâhibeyis sicni e erbâbun muteferrikûne hayrun emillâhul vâhıdul kahhâr(kahhâru) :"Ey zindan arkadaşlarım, birbirinden ayrı (bir sürü) Rabler mi daha hayırlıdır, yoksa kahhar (kahredici) olan bir tek Allah mı?"
(Yûsuf 12/39)

قُلْ مَن رَّبُّ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ قُلِ اللّهُ قُلْ أَفَاتَّخَذْتُم مِّن دُونِهِ أَوْلِيَاء لاَ يَمْلِكُونَ لِأَنفُسِهِمْ نَفْعًا وَلاَ ضَرًّا قُلْ هَلْ يَسْتَوِي الأَعْمَى وَالْبَصِيرُ أَمْ هَلْ تَسْتَوِي الظُّلُمَاتُ وَالنُّورُ أَمْ جَعَلُواْ لِلّهِ شُرَكَاء خَلَقُواْ كَخَلْقِهِ فَتَشَابَهَ الْخَلْقُ عَلَيْهِمْ قُلِ اللّهُ خَالِقُ كُلِّ شَيْءٍ وَهُوَ الْوَاحِدُ الْقَهَّارُ
Resim---Kul men rabbus semâvâti vel ard(ardı), kulillâh(kulillâhu), kul e fettehaztum min dûnihî evliyâe lâ yemlikûne li enfusihim nef’an ve lâ darrâ(darren), kul hel yestevil a’mâ vel basîru em hel testevîz zulumâtu ven nûr(nûru), em cealû lillâhi şurekâe halakû ke halkıhî fe teşâbehel halku aleyhim, kulillâhu hâliku kulli şey’in ve huvel vâhidul kahhâr(kahhâru) : (Resûlüm!) De ki: "Göklerin ve yerin Rabbi kimdir?" De ki: "Allah'tır." O halde de ki: "O'nu bırakıp da kendilerine fayda ya da zarar verme gücüne sahip olmayan dostlar mı edindiniz?" De ki: "Körle gören bir olur mu hiç? Ya da karanlıklarla aydınlık eşit olur mu?" Yoksa O'nun yarattığı gibi yaratan ortaklar buldular da bu yaratma onlarca birbirine benzer mi göründü? De ki: Allah her şeyi yaratandır. Ve O, birdir, karşı durulamaz güç sahibidir.
(Ra'd 13/16)

يَوْمَ تُبَدَّلُ الأَرْضُ غَيْرَ الأَرْضِ وَالسَّمَاوَاتُ وَبَرَزُواْ للّهِ الْوَاحِدِ الْقَهَّارِ
Resim---Yevme tubeddelul ardu gayrel ardı ves semâvâtu ve berezû lillâhil vâhıdil kahhâr(kahhâri) :Yerin başka bir yere, göklerin de (başka göklere) dönüştürüldüğü gün, onlar tek olan, kahhar olan Allah'ın huzuruna çıka(rıla)caklardır.
(İbrâhim 14/48)

قُلْ إِنَّمَا أَنَا مُنذِرٌ وَمَا مِنْ إِلَهٍ إِلَّا اللَّهُ الْوَاحِدُ الْقَهَّارُ
Resim---Kul innemâ ene munzirun ve mâ min ilâhin ilallahul vâhıdul kahhâr(kahhâru) : De ki: "Ben, yalnızca bir uyarıcıyım. Bir olan, kahreden Allah'tan başka bir ilah yoktur."
(Sâd 38/65)

لَوْ أَرَادَ اللَّهُ أَنْ يَتَّخِذَ وَلَدًا لَّاصْطَفَى مِمَّا يَخْلُقُ مَا يَشَاء سُبْحَانَهُ هُوَ اللَّهُ الْوَاحِدُ الْقَهَّارُ
Resim---Lev erâdallâhu en yettehıze veleden lastafâ mimmâ yahluku mâ yeşâu subhâneh(subhânehu), huvallâhul vâhıdul kahhâr(kahhâru) :Eğer Allah bir evlât edinmek isteseydi, elbette yarattıklarından dilediğini seçerdi. O yücedir. O, tek ve kahhâr olan Allah'tır.
(Zümer 39/4)

يَوْمَ هُم بَارِزُونَ لَا يَخْفَى عَلَى اللَّهِ مِنْهُمْ شَيْءٌ لِّمَنِ الْمُلْكُ الْيَوْمَ لِلَّهِ الْوَاحِدِ الْقَهَّارِ
Resim---Yevme hum bârizûn(bârizûne) lâ yahfâ alâllâhi min hum şey’un, li menil mulkul yevm(yevme), lillâhil vâhidil kahhâr(kahhâri) :O gün onlar (kabirlerinden) meydana çıkarlar. Onların hiçbir şeyi Allah'a gizli kalmaz. Bugün hükümranlık kimindir? Kahhâr olan tek Allah'ındır.
(Mü'min 40/16)


Resim
Resim
Resim
Cevapla

“Kul İhvani Divanında Esmalar” sayfasına dön