Kul İhvÂNi KEHF Sûresi Sohbeti

Cevapla
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Kul İhvÂNi KEHF Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

Kul İhvÂNi KEHF Sûresi Sohbeti.. 08.01.2010

ResimEs-Selâmu aleykum ve Rahmetullâhi ve Berekâtuhu.

EÛZU BİLLÂHİ MİNE'Ş-ŞEYTÂNİ'R-RACÎM
Bİ'SMİ'LLÂHİ'R-RAHMÂNİ'R-RAHÎM..


istiğfar antivirüsüMüz:

Subhaneke allahümme ve bi hamdike, eşhedu en lâ ilâhe illâ ente vahdeke lâ şerike leke estağfiruke ve’etubileyke!. Ve Huve’r- Rahîmu’l- Vedûd celle celâlihu
Ve'l-HaMduliLLÂhiraBBu’l-ÂleMîNN!.

Yâ RaBBu'l-âlemin, ya Rasûllallah sallallahu aleyhi ve sellem istecertu!.
ALLAH! ALLAH! ALLAH! RaBBî Lâ uşrike bî şeyin!
Ve Lâ HavLe VeLâ Kuvvete İLLâ BilLLahi'L- ALiyyi'L- Aziym!.
Es salâtu ve’s- selâmu aleyke Yâ Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem!.


Resim
Resim'' Allâhumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ Muhammedin
Abdike (Muhammediyyeti) ve
Nebiyyike (Mahmudiyyeti) , ve
Rasûlike (Ahmediyyeti) ve
Nebiyyi’l-Ummiyyi (Habîbiyyeti) ve alâ âlihi, ehl-i beytihi ve sahbihi ve ummetihi... ''
Resim

Allâhumme salli ve sellim ve bârik alâ Seyyidinâ ve Mevlânâ Muhammedin Nûri'z-Zâti. Ve's-sirri's-sâriî fî cemi'i'l-âsâri. Ve'l-esmâi ve's-sıfâti Ve alâ âlihi ve sahbihi ve sellim adede kemâl'illâhi ve kemâ yelîku bikemâlihi.
Biadedi ilmiken dâimen kesiren mübâreken tayyiben fîh yâ RaBBu'l -Âlemîn!..


ALLAHu zü’L- CeLÂL’in, bize emredip de, bizden beklediği ve hesaba çekeceğini buyurduğu, “mutlaka hesaba çekerim sizi” buyurduğuna karşılık, tevbe istiğfarımızı RABBu’-L ÂLEMîN’e sunuyoruz..

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, İŞe BAŞLarken çekilen besmele hakkında Hadis-i Şeriflerinde;
“Bir şeye başlarken besmele çekin, bana salâvât getirin, istiğfar edin, hamd edin, ne iş yapacaksanız yapın vesonunu salâvâtla kapatın!.” Esasını yaşamış ve emretmiştir..
Önce eûzubesmele..


Euzü billâhi mine’ş-şeytânirracîm..
Bismillâhirrahmânirrahîm..


Kur'ÂN-ı Kerîmde ALLAHu zü’L- CeLÂL;

فَإِذَا قَرَأْتَ الْقُرْآنَ فَاسْتَعِذْ بِاللّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ
Resim---"Fe izâ kara’tel kur’âne festeız billâhi mine’ş- şeytâni’r- racîm (racîmi).: Öyleyse Kur’ân-ı Kerim’i okuduğun zaman recmedilmiş (taşlanmış) şeytandan hemen Allah’a sığın.” (Nahl 16/98)

RESÛLuLLAH sallallahu aleyhi vesellem Efendimizin BESMELE Hadis-i Şeriflerinden:

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Besmele ile başlanmayan her önemli iş noksan kalır." buyurmuştur.
(Beyhekî)


Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Besmele ile yazı yazanın haceti kolaylaşır, Allahü Tealâ da razı olur." buyurmuştur.
(Deylemî)


Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Sıkıntıya düşen, “Bismillâhirrahmanirrahîm ve lâ havle ve lâ kuvvete illâ billahi’l- aliyyi’l- azîm” derse, her türlü sıkıntıdan kurtulur.” buyurmuştur.
(Deylemî)


Resim---Hz Âişe (radiyallahu anha) anlatıyor: ''Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem lar ki: ''Sizden biriniz bir şey yerse “Bismillah.: Allah’ın adıyla” desin. Başta söylemeyi unutmuşsa, sonunda şöyle söylesin: ''Bismillâhi fi evvelihi ve âhirihi'.: Başında da sonunda da bismillah” desin." buyurdu.
(Ebû Dâvud; Et'ıme,Tirmizî; Et'ıme.)


Resim---Yine Hz Âişe (r.anha) anlatıyor: ''Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ashabından altı kişi içerisinde yemek yiyordu. Derken bir bedevî geldi (besmele çekmeksizin) iki lokma yiyiverdi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem:'' Eğer bu adam besmele çekseydi yemek hepinize yeterdi!.''
buyurdu.
(Tirmizî; Et'ıme.))


Resim---Vahşî ibn-u Harb anlatıyor: ''Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in ashabı dediler ki: ''Yâ Resûlullah! Biz yiyoruz, ancak bir türlü doymuyoruz (ne yapalım?)”dediler. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: ''Ayrı ayrı yemekte olmayasınız!'' diye sordu. “Evet” dediler. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem de: ''Öyleyse yemeğinizde toplanın (bir sofra kurarak hep beraber yiyin) yemeğe Allah'ın ismini zikrederek/“Bismillahirrahmanirrahîm” diyerek başlayın. Böyle yaparsanız yemeğiniz, hakkınızda mübârek kılınır.'' buyurdu.
(Ebû Dâvud; Et'ıme, İbn-ü Mace; Et'ıme.)


Resim---Ümeyye ibn-i Mahşiyy (radiyallahu anhu) anlatıyor: ''Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem otururken bir adam besmele çekmeden yemek yiyordu. Yemeği yemiş geriye tek lokması kalmıştı. Onu ağzına kaldırırken: “Bismillahi evvelehû ve âhirehû'” dedi. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem güldü ve: ''Şeytan onunla birlikte yemeye devam etti. Ne zaman ki Allah'ın ismini zikretti, (şeytan) karnındakileri hep kustu!.'' buyurdu.
(Ebu Dâvud; Et'ıme.)


Resim---Hz Câbir (radiyallahu anhu) anlatıyor: “Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdular ki:'' Kişi evine döndüğü zaman içeri girerken ve yemek yerken Allah'ın adını zikrederse, şeytan (avânelerine): ''Size burada gecelemek de yok akşam yemeği de yok!'' der. Ama kişi eve girerken Allah'ı zikreder fakat akşam yemeğini yerken zikretmezse, şeytan (avânelerine): ''Akşam yemeğine kavuştunuz ama burada gecelemek mümkün değil!'' der. Adam eve girerken ve yemeğe başlarken: “Bismillah” diyerek Allah'ı zikretmezse, şeytan (avânelerine): ''Yemeğe de yetiştiniz, yatmaya da!.'' der.." buyurdu.
(Müslim; Eşribe, Ebû Dâvud; Et'ıme.)


Resim---Buhârî'nin İbn-i Abbas (radiyallahu anhu) dan rivâyetinde Peygamberimiz aleyhisselâm şöyle buyurmuşlardır: ''Şâyet sizden birisi eşine yaklaşmak istediğinde:'' Bismillah. Ey Allah'ım! Beni şeytandan, şeytanı da bize ihsan ettiğin (çocuk) den uzaklaştır.'' der. Sonra aralarındaki bu yakınlıktan onlara bir çocuk takdir edilir veya hükmedilirse; Şeytan o çocuğa ebediyyen zarar veremez.'' buyurmuştur.
(Buhârî, Kitab-ün Nikâh; 66.))


“ElhamdullahirRABBu’-L ÂLEMîN”
diyoruz..
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi KEHF Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e salâvât;

Resim

İnşâe ALLAHu’r- RAHMÂN biz, genellikle sohbetlerimizin başlarında bir salâvât işliyorduk bu epeyden beri aksadı.. Ama yine de şöyle bir giriş ve onun devamı olması için Şeyhu’l- Hazîn kaddesallahu sırrahu Hazretlerinin 12 beyitlik salâvâtının birinci kısmını okuyalım İnşâe ALLAH..

Şeyhu’l- Hazîn kaddesallahu sırrahu, 1819-1890 yıllarında yaşamış Abdulkadir Geylanî kaddesallahu sırrahu Efendimizin torunlarındandır. Siirt civarında yaşamıştır. iyi bir tahsil görmüştür. Bağdatta en büyük bir zât yetiştirmiştir kendisini.. Devrin en büyük insanlarından birisidir.. Meşhur insan diye biliniyor, anılıyor, kendisi özellikle tasavvufun hakikatı konusunda büyük bir zât..
Çocukları, torunları tarafından yolları yürütülmüştür.. Ancak pek çok yollar gibi, o yollar da neticede siyasete vs. bulaşmıştır..
Ama ALLAH celle celâlihu yardım etsin..
Siirtli Azîz Hocam Muhammed Sıddık kaddesallahu sırrahu da, Şeyhu’l- Hazîn kaddesallahu sırrahu'nun oğlu Şeyh Alaaddin kaddesallahu sırrahu tarafından yetiştirilmiş bir zât idi..

Şeyhu’l- Hazin Hazretleri 1819 yılında doğmuştur.
Miladi 1890-hicrî 1308’de vefât eden Şeyhü’l Hazîn kaddesallahu sırrahu, Sultan Abdulhamid devrinde hacca gitmiştir.. Büyük bir kervanla ve kalabalıkla gitmiştir.. Medine’ye ulaştıkları zaman kendisi girmemiştir.. Siiertli Hocamdan bildiğim kadarıyla pazartesi sabahı varmıştır ama, perşembe akşamına kadar Medine dışarılarda hurmalıklarda dolaşmıştır.. İnsanlar telâş etmişlerdir.. Sanki deli bir mecnun hali gibi hâl gözükmüştür.. 12 beyitlik "Gayatu’l- Hayrat" o’nun Salâvât-ı Şerifidir.. Bu salâvâtı Medine’de o hurma bahçeleri arasında, bizim tâbirimizle türkü çağırır gibi söylemiştir durmadan.. Ve pek çok insanın şehâdetiyle cuma sabah namazından önce, Mescid-i Nebî’den selâ edilerek okunmaya başlanmıştır..

Şeyh Muhammed Hazretleri Mescid-i Nebî’ye girdiğinde ise, bizzât insanlarca görüldüğü üzere Mescid-i Nebevî Türbedârı olan zât tarafından kapıda karşılanılmıştır.
İçeri girdiğinde Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e.: “Es Selâmu aleyküm yâ Ceddî!.:Es Selâm SANA OLsun Eyy ATAm!. ” buyurduğunda,
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin de: “Ve aleyküm es selâm yâ Şeyhu’l- Hazîn!.” buyurmuştur.
Esas ismi MuhaMMeddir ve o zamana kadar “Şeyhu’l- Hazin” diye bir kelime duyulmamıştır..

Ama, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin o mübârek sesi ve sözü duyulmuştur ve “Hazîn” ismini almıştır o gündür bu gündür.. Doğuda meşhurdur çocuklarına şeyhlerin ismi verilir.. Ama asla “Hazin” ismi verilmemiştir, verilenler de telef olmuştur yaşamamıştır.. Ve bu ismi kimseye verilememiştir..
Şehmuz “Şeh Musa” demektir.. Mardinli meşhur bir zâttır.. “Şeyh Musa”yı =>“Şehmuz” yapmışlardır ve bu ismi veriyorlar, güneydoğuda pek çok Şehmuz ismi vardır.. Fakat, "Şeyhu’l- Hazîn" ismi verilemez, verildiği takdirde zayiat olmuştur ve yaşamamışlardır..
Hazin, hüzünlü anlamında ya da hazine anlamında bir kelimedir..

Hazîn.: Hüzünlü. Keder meydana getiren. Acı uyandıran..
Hazin.: (Hızane. den) Hazine nâzırı. Bekçi.
Hazine.: Define. Kıymetli şeyleri saklayacak sağlam yer.

Şeyhü’l Hazîn kaddesallahu sırrahu Hazretlerinin bu salâvâtını vird edinmiş özellikle bizim yolumuzda olanlardan, bizden kadın erkek çekmektedirler ve çekerizz.. Antalya’da Yaşar can, mutlaka her sabah namazından önce çekmektedir çeken kızlarımız da vardır..
Meselâ Aksaray'da Hacı Mahmud ve Almanya'da Yiğenim Zehrâ onlardandır..

Ben kendimin de bizzât yaşadığım, Şeyhü’l Hazîn kaddesallahu sırrahu Hazretlerinin Gayatu’l- Hayrat Salâvât-ı Şerifi ile ilgili ilginç bir hatıram vardır..
Biz yaz aylarında Lara Sahilindeki DSİ Kampında, tahta barakalarda kalmaktaydı. Benim hazırladığım, Siirtli Hocamın Kitapları yeni basılmıştı ve yenilerini hazırlamakta idim..
Gayatu’l- Hayrat Salâvât-ı Şerifi’nin olduğu kısmı her gün okuyordum.. Vird edinmiştim..
Ama bir gün, bir cumartesi gecesi, çok sevdiğim bir kovboy filmi olduğu için okuyamadım, daha doğrusu vakit çok geçti, çok uykum vardı ve hemen uyumam lâzımdı.. Yattım.. Ama, ben tam uyumaya hazırlanırken içerde, iç odada ahşaptan yapılmış bir rafımız vardı, kendimiz yapmıştık tahtalardan felân.. Rafların üzerinde yanyana değil üst üste duran kitapların orta yerinde bulunan kitapların birazı gürültüyle döküldü.. Kalkıp koştum ki, Gayatu’l- Hayrat Salâvât-ı Şerifi olan kitap da düşmüş ve Şeyhu’l- Hazin Hazretlerinin salâvât sayfası açıktı.. Halbuki o yeni basılmış kitaptaki bu sayfayı insan eliyle açsa bile anında kapanmaktaydı.. Çünkü öyle bir ayrım yok, yeni basılmış bir kitap.. Ama o salâvât sayfası ayrık duruyordu.. Hemence abdest alıp salâvâtı ALLAH celle celâlihu’nun izniyle okudum..

Bir gün sonra Siirtli Hocamın meşhur ikindi sohbetine gittiğimde, MuhaMMed Sıddık kaddesallahu sırrahu Hocam sohbetine başlamadan önce her zaman yaptığı gibi bu salâvâtla başladı..
Sonra bana baktı ve gözlerinin içinden gülerek-gülümseyerek.: “Abdullatiiif gördün değil mi Mübârek Şeyhü’l Hazîn kaddesallahu sırrahu Hazretlerinin kendi salâvâtına sahıp çıkmasına ne dersin!?.” dedi.. Kimseler bir şey anlamadı ama benim feleğim şaştı ve anladım ki =>GÖRene VAR!. KÖRe=>Ne Var?!.

Biz bunları bizzat yaşadık ALLAH celle celâlihu rızası için söylüyorum.. Bunlar gerçekten HAYy insanlardır.. Bunlar için; yokluk, ölmek, doğmak yokktur!.

Bu gün cumâyı, Aksarayımızın gÖZ BeBeği Somuncu Babada kıldık.. her taraf dolu tâbi.. Her taraf cadde dolusu insan..Türbenin ve câmisinin önünden geçen yola halılar seriliyor, orda kılınıyor cumâ..

Yazıyor Levhada kapıdan girerken bilirsiniz:

Somuncu Babam kaddesallahu sırrahu, Nâz-NiYâZ NEFes’ine şöyle girer:


Biz ol uşşak-ı serbâzız
Akıl rüşd bize yâr olmaz..
Mey-i aşk ile sermestiz
Bize hergiz humâr olmaz..


Biz MuhaMMedî HAKk ÂŞIKLarız ki, Serbâzız/korkusuz, cesur, cesâretli, yiğitleriz..
Rüşdüne/Nakle ERmemiş Ham Akıl Mürşid bozuntularının verceği safsata ve hayale dayalı bilgilerine ihtiyacımız yoktur ve bize yâr olmaz..
Biz, Rüşde/Nakle ERmiş, NURLanmış, Silm Akıl ve VicdÂN Sâhibi; MuhaMMedî İlim, İrade, İdrak ve Fiilen İştirakte, Kendini ve RABBını BİLip-TANımakta =>MuhaMMedî Hasbî-Habibî Hizmetçilerle BİZ BİR-İZ Hamd OLsun!.

Biz, AŞKuLLAH’a yön BULuş Meylimizden dolayı SERmestiz/Başı dönmüş ve kendinden geçmiş hÂLdeyiz..
Bize asla ve asla HAKk TeÂLÂ AŞKından bAŞKa bir nesne/şeyy, humâr olmaz, kendimizden geçiremez..


Diriyiz dâim, ölmeyiz
Karanularda kalmayız
Çürüyüp toprak olmayız
Bize leyl ü nehâr olmaz..


Biz Ezel-Ebed ElHAYyu’l HUu OLan ALLAH celle celâlihu NÛRuyuz hep DİRİyiz dâimîyiz ve ÖLüp yok olmayız.
Kabir Karanlıklarında da kalamyız.. Çürüyüp toprak daolmayız.. ve bizim asla gece gündüz zaman DİLimi olmaz hep NURULLAH Işığıyız..


Bizim illerde ay ü gün
Sebat üzre durur dâim
Televvün erişip ona
Gehi bedr ü hilâl olmaz…


Bizim AŞKuLLAH DiYÂRında günler ve aylar değişken değildir TEKBİR-Likte sabit durur dâimâ.
Televvün/Bu HÂLe hâle, enkten renge girme, renk değiştirme dönekliği ve kararsızlığı asla olamaz.
Ve ondandır ki BİZim AŞKuLLAH ÂY’ımız beder/Ayın en parlak olduğu dolunay veya en az ışık verdiği hilâl hâli olamaz…

“Somuncu Baba” olarak da bilinen Şeyh Hamid-i Velî Hazretleri, Osmanlı Padişahı Yıldırım Bayezid Han zamanında yaşamıştır. Miladi 1331 tarihinde Kayseri’nin Akçakaya Köyünde doğmuştur.
Anadolu’yu manevî fetih için gelen Horasan erenlerinden Şemseddin Musa Kayseri’nin oğludur. Soyu Peygamber Efendimiz Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e ulaşır, 24. kuşaktan torunudur, Seyyiddir.
Şeyh Hamid-i Velî Hazretleri ilk tahsilini babası Şemseddin Musa Kayserî’den almıştır. Bilge kişiliği olan Şeyh Hamid-i Velî Hazretleri, ilim alanındaki çalışmalarını Şam, Tebriz ve Erdebil’de sürdürmüştür. Alaaddin Erdebili’den ve Bayezid-i Bistami’nin ruhaniyetinden manevî terbiye almıştır. Dinî ve dünyevî ilimlerle ilgili icâzet alarak, irşad vazifesi için Anadolu’ya dönmüş Bursa’ya yerleşmiştir. Bursa’da çilehânesinin yanında yaptırdığı ekmek fırınında somun pişirip çarşı pazar dolaşarak “Somunlar Müminler!.” nidâsıyla insanlara ekmek dağıtmıştır. Bu sebeple Şeyh Hamid-i Velî Hazretleri, “Somuncu Baba” ve “Ekmekçi Koca” olarak da tanınmıştır. Zamanın Padişahı Yıldırım Beyazıd Han Niğbolu Zaferini kazanınca Allah’a şükür nişânesi olarak Bursa Ulu Camiini yaptırmıştır. Ulu Cami’nin açılış hutbesini Şeyh Hamid-i Velî Hazretleri okumuş, hutbede Fatiha Sûresini yedi farklı şekilde yorumlamıştır. Bu olağanüstü hutbeyi dinleyen cemaat Şeyh Hamid-i Velî Hazretlerine büyük bir teveccüh ve tazim göstermiştir. Manevî kişiliği ve bilgelik yönü ortaya çıkan Şeyh Hamid-i Velî Hazretleri şöhretten korktuğu için talebeleriyle birlikte Bursa’dan ayrılarak Aksaray’a gelmiştir.

Aksaray’da, Hacı Bayramı Velî Hazretlerini dünyaya ve âhirete ait ilimlerde eğiterek yetiştirmiş, irşad vazifesi için Ankara’ya görevlendirmiştir. Şeyh Hamid-i Velî Hazretleri, 1412 (h. 815) tarihinde AKSARAY’da ebedi âleme göç etmiştir. Kabri şerifleri, kendi zamanında halvethane olarak kullanılan, misk ü anber kokulu, şimdiki Şeyh Hamid-i Velî Câmii bahçesi içerisindedir.. Şeyh Hamid-i Velî Hazretlerinin Yusuf Hakiki ve Halil Taybi adında iki oğlu bilinmektedir. Yusuf Hakiki Aksaray’da yaşamış burada vefât etmiştir. Diğer oğlu Halil Taybi ise, hacdan döndükten sonra Darende’ye gelerek yerleşmiş ve burada vefât etmiştir.

Somuncu Baba, Nefes’ine şöyle girer:


Biz ol uşşak-ı serbazız
Akıl rüşd bize yar olmaz
Mey-i aşk ile sermestiz
Bize hergiz humar olmaz..


Burada “akl”ı, rasyonel yetiyi, İlahî hakikat’i bulmak bakımından eksik gören, geleneksel irfanî cevhere bir gönderme buluyoruz. Akıl, İbn Arabi’nin dediği gibi, insanı “nihai yakîne ulaştıramaz” Bunun için ham aklı aşmak, onu terk etmek, onun, bir sınırlama, bağlama, kayıt altına alma olduğunu bilmek, idrak etmek gerekir. Bu bağlamda Nasrettin Hoca’nın, “bindiği dalı kesmesi” veya merkebe ters binmesi hatırlanabilir. Merkebe ters binmekle, Hoca, aklın ancak, geride kalanı, olup biteni görebileceğini, geleceği ve olmakta olanın ilerisine geçemeyeceğini, bunun yolunun ancak gönülden geçtiğini imâ etmektedir. Kezâ bindiği dalı kesmek, insanın akıl bağından kurtulması, aşk iklimine kanatlanması anlamına gelmektedir.

Prof. Dr. Yalçın Koç’un “Anadolu Mayası” adlı kitabında belirttiği üzere insan bindiği dalı kesmeden zemine, toprağa inemez. Toprağa inmeyen, zemin bulamaz ve toprak üzerinde gerçekleşecek olan yola giremez. Akıl, bağdır. Gerçeği bir esasa bağlamaya, onu sınırlamaya çalışır. Oysa İlahi Hakikat sınırlanamaz, o sonsuz ve mutlaktır. O halde, akıl bağını terk etmek ve kanatlanmak gerekir. Aşk, uçmaktır, hakikat semasına doğru kanatlanmaktır..

Şeyh Hamid-i Velî Hazretleri: “Akıl rüşd bize yar olmaz” derken, Şeyh Galib’in ifadesiyle: “Tedbirini terk et!. Takdir, Hüda’nındır!.” demek istemektedir. AKLını, NAKLine terk eden, İlahî Aşk’ın şarabından içer, onunla sarhoş olur, dolayısıyla sarhoşluktan da kurtulur, zirâ, o, ilahî sarhoşluğa erişmiştir. İnsanın benliğini terk etmesi halinde kendisinde tecellilerin olacağı, müşâhadelere mazhar edileceği, bu durumda da, ALLAH celle celâlihu’ya ulaşma yollarının irade ve tedbiri dışında açılacağı söylenir.
Şeyh Hamid-i Velî, tıpkı Hz. Mevlâna gibi: “Üzüm sarhoşluğu değil benim sarhoşluğum/benim sarhoşluğumun sonu yok!.” demektedir.

İkinci bentte,


Diriyiz dâim, ölmeyiz
Karanularda kalmayız
Çürüyüp toprak olmayız
Bize leyl ü nehar olmaz..


Derken de, ancak tenlerin öleceğini, canların ebediyen diri kılınmış olduğunu söylemekte ve örtük olarak da, “ölmeden evvel ölünüz” hadisine atıfta bulunmaktadır.
Bu durumda insanın ruhunun karanlıklarda kalmayacağı, En Nûr olan ALLAHu zü’L- CELÂL’in İlahî Nuruyla ışıyacağını, çevresine de ışıklar saçacağını ifâde etmektedir..

Böyledir, Şeyh Hamid-i Velî kaddesallahu sırrahu gibi zâtlar, Eşrefoğlu Rumî kaddesallahu sırrahu’nun da dediği gibi: “Kendi derdin söyler, gayrı hikayet etmez”ler..
Bu nefeste olduğu gibi, onların şiirleri, İnsan-ı Kâmil olarak kendi hikayeleridir. Kendi Hakikatleri ve Sırlarıdır.
Zirâ, Şeyh Hamid-i Velî Hazretleri: “Yapmayacağınızı ne söylersiniz” uyarısının ne anlama geldiğini iyi bilir.
Sözleri de bir nevi salih amelleridir..
Bu mısrada buyurduğu gibi, karanlıklarda kalmaz, çürüyüp toprak olmaz onlar.
Onların katında ne gece vardır ne gündüz.
Onlar ne Doğu’dandır ne de Batı’dan, onlar güneş gibidir, Güneş ne Doğuludur ne Batılı.:


Bizim illerde ay ü gün
Sebat üzre durur daim
Televvün erişip ona
Gehi bedr ü hilal olmaz..


Bu bent, önceki bendin devamı mahiyetindedir.
“Bize leyl ü nehar olmaz” ifadesindeki sırlar bu bentte açılmaktadır..
Bizim katımızda, bizim ilimizde, bizim mekânımızda, hakikatimizde ne ay vardır ne gün. Biz, daima sebat üzere dururuz..
Burada yine örtük biçimde “Sekine(t)” Hakikatine atıf vardır.
“Sebat üzre durur dâim”, aynı zamanda: “Göz ne şaştı, ne de başka bir yana baktı” âyetine de atıf bulmak mümkündür. Pir Sultan Abdal’ın bir dizesi de aynı sırrı söyler : “Gözlerim de Şah Yolundan ayrılmaz!.”
Sekine’nin sözlük anlamı: Karar, rahat, sakinlik, dinlenme, yerleşme, gönül rahatlığı, kendisine güven, düşmanlarına korku vermedir..
“Büyük Huzur” anlamına gelen ıstılahî yönünü ise doğru yansıtabilmek için Guénon’un bir belirlemesine başvurmak yerinde olacaktır.
“İslâm Maneviyatı ve Taoculuğa Giriş” adlı eserinde Guénon şöyle der: “Kozmik çarkın merkezine yerleşmiş olan bilge kişi, bu çarkı, görülüp fark edilemez bir biçimde, onun hareketine katılmaksızın, yalnızca varlığıyla hareket ettirir. Onun mutlak ilgisizliği, kendini herşeye egemen kılar, çünkü artık hiçbir şeyle etkilenemez. “Mükemmel Sessizlik”e ulaşmıştır. HAYyat ve ÖLüm onun için birdir. Evrenin çökmesi hiçbir şekilde onun telâşlanmasına neden olmaz. İnceden inceye, iç denetim yapa yapa, o değişmez gerçeğe ulaşmış, biricik evrensel ilkeyi tanımayı başarmıştır. Varlıkları alınyazılarına göre serbestçe hareket etmeleri için kendi kendilerine bırakır. Kendisi ise bütün yazgıların merkezinde hareketsiz durur. Bu iç durumun zahirî belirtisi, “sarsılmazlık”tır. Zafer uğruna savaş halindeki bir ordunun üzerine tek başına saldırıya geçen bir kahramanın sarsılmazlığı değil elbet, ama gökyüzünden, yeryüzünden ve bütün varlıklardan üstün olan, kendisinin hiç bağlı olmadığı bir bedende duran, duygularının kendisine sağladığı görüntülerden hiçbirisini gözönünde bulundurmayan, hareketsiz ünitesinde, evrensel bilgisiyle herşeyi bilen ruhun sarsılmazlığıdır bu.” demektedir.

Guénon’un anlattığı bu hikmet, insanlara egemen olan ruh’la ilgilidir.
Nitekim, gerçek ârif, kendine rağmen hareket etmeme fiili içinde bulunarak gücünü üstlenmemeye özen gösterecek olsa, hiçbir şeye karışmamaktan doğacak zamanlarını, “doğal” eğilimlerini serbestçe akmaya bırakmada kullanırdı. Kuşkusuz kudret, bu bilgenin ellerine düşmüş olmaktır. Organlarını devreye sokmadan, bedeni duyularından yararlanmadan hareketsiz şekilde konumlanmışken, manevî gözle herşeyi görebilecektir. Tefekküre dalmış bir durumda gök gürültüsü gibi her şeyi sarsıp inletecektir. Fizikî gökyüzü, hava, uysalca onun ruhunun hareketlerine uyarlanacaktır. Bütün varlıklar tozun rüzgârı takip ettiği gibi, onun hiçbir şeye karışmama eğilimini izleyecektir.
Bu bize örneğin şeylerin, ârif ve bilgelerin fiziksel olarak da sürekli aynı konumda ve sessiz bir biçimde oturuşlarını da açıklar. Gerçi o maddî bir duruştur ama, o duruşu da manevî konum belirlemektedir.
Bir şeyh veya bilge ile karşılaşan herkes bu gözleme sahip olacaktır..
Martin Lings’in, ünlü Şazelî şeyhi Şeyh el-Alevî’yi anlattığı “Yirminci Yüzyılda Bir Velî” kitabında bu hikmetle ilgili bir bahis yer alır.
Şeyhin bir süre hekimliğini üstlenen Fransız agnostik Dr. Marcel Carret’in gözlemleri konuya ışık tutar niteliktedir: “Onu ilk gördüğümde edindiğim izlenim, karşımda alelâde bir şahsiyetin olmadığıydı. Dâvet edildiğim oda diğer bütün Müslüman odaları gibi mobilyasızdı. Yalnızca sonradan kitap ve elyazmalarıyla dolu olduğunu öğrendiğim iki sandık vardı. Yer, boydan boya halı ve hasırla kaplıydı. Bir köşede kilimle kaplı bir şilte vardı; Şeyh, burada arkasında birkaç yastık, dimdik, elleri dizlerinin üstünde, aynı anda tamamen doğal olan hareketsiz bir şekilde bağdaş kurmuş oturuyordu..
Ertesi gün ve ondan sonraki birkaç gün iyileşinceye kadar onu görmeye gittim. Her seferinde onu aynı şekilde hareketsiz, aynı durumda, aynı yerde, gözlerinde uzak bir bakış, dudaklarında hafif bir tebessüm, bir gün öncesine göre sanki bir santim bile hareket etmemiş, zamanın etkileyemediği bir heykel gibi dururken buldum.”
Carret’in bu gözlemi tümüyle gerçektir ve sözünü etmeye çalıştığımız hali, “sekine(t)”yi ifâde etmektedir.
Çünkü bilge kişi, kozmik çarkın merkezindedir ve İlâhî Hakikat’le arasında ya çok az perde kalmıştır veya gözlerinden o perdeler tümüyle giderilmiştir..

Her iki durumda da onu, dışsal olaylar ve formlar heyecanlandırmayacak ve etkilemeyecektir.
Son olarak merhum Zahid Kotku Hazretlerinin halinden bir örnek aktaralım. Ersin Gürdoğan’dan öğrendiğimize göre, Ay’a inişin gerçekleştiği ve televizyondan yayınlandığı akşam bir grup talebe şeyhin huzurundadır. Mutad hadis dersleri yapılıyordur. Birazdan, yani aya ilk adımın naklen yayınlanacağı an, Kotku Hazretlerinin çevresindeki herkes üst kata, televizyonun olduğu daireye gider. Şeyh yalnız kalır. Döndüklerinde ise mübârek hiçbir şey sormaz ve söylemez, derse kaldığı yerden devam eder..

Şeyh Hamid-i Velî kaddesallahu sırrahu Hazretleri: “Sebat üzre durur daim” derken bu büyük sırrın denizine dalmaktadır. Sonrasında:


Televvün erişip ona
Gehi bedr ü hilal olmaz..


İfâdesiyle bunu taçlandırmaktadır. Televvün, renklenmek, renkten renge girmek, halin farklılaşmasıdır. Sabit’in karşıtı olan bu hal, henüz seyr-i sülukunu tamamlamamış kişilere özgüdür..
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi KEHF Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »

Somuncu BaBam kaddesallahu sırrahu BUYurur ki;

Biz ol uşşak-ı serbâzız
Akıl rüşd bize yâr olmaz
Mey-i aşk ile sermestiz
Bize hergiz humâr olmaz!.


*

Diriyiz dâim, ölmeyiz
Karanularda kalmayız
Çürüyüp toprak olmayız
Bize leyl ü nehâr olmaz!.


*

Bizim illerde ay ü gün
Sebat üzre durur dâim
Televvün erişip ona
Gehi bedr ü hilâl olmaz!.


Uşşak.: (Âşık. c.) Âşıklar.
Serbâz.: (c.: Serbâzân) f. Korkusuz, cesur, cesâretli. Yiğit.
Sermest.: f. Başı dönmüş, kendinden geçmiş.
Hergiz.: f. Aslâ, kat'iyyen. Hiçbir Sûretle.
Humâr.: Sarhoşluk veren ve haram olan içkiden sonra gelen baş ağrısı.
Karanu.: Karanlık.
Leyl ü nehâr.: Gece ve Gündüz.
Sebat.: Yerinden oynamamak, dayanmak. Kararlı olmak. Sözde durmak, ahde vefâ etmek. İman ve İslâmiyete hizmette, Allah'a ibâdet ve taatta sâbit ve berkarar olmak. Bir meslekte, meşru bir kanaatte veya bir fikirde kararlı bulunmak, sağlamlık göstermek.
Televvün.: (Levn. den) (c.: Televvünât) Renkten renge girme. Renk değiştirme. Döneklik, kararsızlık.
Bedr.: (Bedir) Dolunay. Ayın en parlak olduğu hâli.
Hilâl.: Yeni ay şekli. Yeni ay..


Gece gündüz olmaz bize.. ölü diyen gelmesin buraya.. bizi ölü sanan gelmesin.. bizim testi kırılmıştır suyumuz meydandadır.. topraktan toprağa teslimdir..

Şeyhu’l- Hazin Hazretleri kaddesallahu sırrahu da, işte böyle bir zâttır ki, bu salâvâtı okunduğu zaman Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin huzurunda okumuştur. Bendenizin de bu Ramazanda gittiğimde Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in Ravzası’na, kabri şerifin olduğu kısma sol elimi koymak kaydıyla ayakta ve yedi kere her gün Yâsîn okumam bittiğinde bu salâvâtı da okumuştum.. Yol yoldur yola kim giderse ona aittir. Yâni Hâlim can, Aksaray’dan Adana’ya giden bir yol vardır ki, bu yolda affedersin köpek de gitse bu yoldan gider, kral da kölede o yola düştü mü gider.. Ters yola düştü mü de, ALLAH celle celâlihu korusun şunu demek istiyorum önemli olan yoldur.. Bu büyüklerimiz ALLAHu zü’L- CeLÂLin, Kur'ÂN-ı Kerîmin, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin, EhL-i Beyt aleyhumusselâm’ın ve ALLAH Dostlarının yolları.. MuhaMMedî Mü’minler bu Sırat-ı Mustakîm YOLUnu; Sadakatla, Samimiyetle ve Sabırla Selâmet için yürümüşlerdir ve yürütmüşlerdir.. Hiçbir dünya leşi bunları çevirememiştir yollarından, inançlarından, imanlarından, amellerinden, ahlâk ve hallerinden fire verdirmemiştir.. Bunun sebepleri vardır. Herkes bilir ki, hele dağda az işi olanlar bizim gibi yaylayı felân sevenler, koyunu keçiyi sevenler bilirler ki, sürüyü çobanın köpeği korur.. Yine bilirler ki, çoban da köpeğini korur.. Sürüyü çoban köpeği korur da, köpeği de çoban korur.. Yalnız öyle ite-köpeğe, kurda-çakala boğdurtmaz demek istiyorum.. Hatta öyle korur ki, ekmeğinin yarısıyla onu doyurur.. Bütün bunlar bu yolun özellikleri ve güzellikleridir.. Şeyhu’l- Hazin Hazretleri de böyle yaşamıştır.. Devrin padişahı Abdulhamid Han, Mescid-i Nebevî türberdâra emretmiştir, ferman göndermiştir.. “Orada bir acâyib hal olursa bana bildir” diye bildirilmiştir.. Böyle bir zât geldi, böyle işler oldu.. Söylendiğine göre yüz bin civarında hacı varmış.. O zamanlar için binlerce insanın önünde böyle bir hal oldu.. ve kendisi ferman göndermiştir yâni Şeyhu’l- Hazin Hazretlerinden Tarikat izini istemiştir, icâzet istemiştir, yol istemiştir ve verilmiştir kendisinin de mektubu vardır yâni bağlılığını bildiren..

Nice HÂL Ehli vardır ki, bu dünyada devreder dururlar atomlar gibi, âlemler gibi, galaksiler gibi Efendim.. Yıldızlar güneşler, aylar, insanlar, ömürler gibi, zamanlar gibi dönerler dururlar bu; DevrÂN Âleminde, SeyrÂN Âleminde olanlar vardır.. Bunların meydana getirdiği olayları seyreder dururlar.. CevLÂN Âlemi vardır, olayların meydana getirdiği zamanları seyreder dururlar.. HayrÂN Âlemi vardır, hayrÂNda insanları vardır, gökyüzündeki bulutlar gibi.. Bulut Adam, yağar da yağarlar yağar da yağarlar.. Her yerde, Her zaman, Her halde ve her nefeste ALLAHu zü’L- CeLÂLin lütfu keremini ve rahmetini indirirler bunlar.. Rahmeteli’l- âlemin olan Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin gözyaşları gibi Rahmetidirler.. Hani diyoruz ya; Buz Adam, Su Adam, Buhar Adam, Bulut Adam.. İşte bunlar böyle hayrattır.. On iki beyit uzun olur diye birinci beyti okuyalım sonra da öbürlerinden okuruz İnşâe ALLAH!.
Bismillâhirrahmânirrahîm.. “be” ile.. İsmi ile.. ALLAH ismi ile.. Er RahmÂN Er Rahîm olan ALLAH’ın ismiyle başlıyorum “be”yim BİLEyim BİZ BİR-İZ-im bu salâvâtta Şeyhu’l- Hazin Hazretleri buyuruyor ki.:


ALLAHumme salli adde mesâkîli zerreyâti'l-vücûdi bi'd-devâmi
Ve adde ma kad ehâta bihi ilmuke yâ Allâmi
Mimmâ kâne ve mâ kad yekûnu ebede'l-âbidîne
Alâ seyyidinâ MuhaMMedîn ve âlihi ve sahbihi ve cemi'il enbiyâi aleyhimu's-selâmi..


ALLAHumme ALLAH’ım sall et Zâhir ve Bâtın lutuflarının sahibi kıl bizi.. Zâhir ve Bâtından.. Çünkü bir insan Zâhiri ve Bâtını ile vardır Evvel ve Âhiri ile değil.. Evvel ve Âhiri ALLAHu zü’L- CeLÂLdedir.. Kişinin kendinin yapacağı bir şey yoktur.. şimdi gözüken ve gözükmeyen iki kişiliği vardır bir gözüken Beden Heykeli ve onu sürekli kullanan Nefsi birde onun içerisinde Kalb ve Ruh dediğimiz Bâtın olan yönü vardır.. Birincisini Aklıyla, ikincisini Nakliyle yürütmesi lâzım.. Bu ikisi de lutuftur Zâhir ve Bâtın Lutuflarıyla insan vardır.. İşte burda lütufları, lânete çevirmek Hizbuşşeytanlıktır.. ALLAH’ın Lutf ü Keremini bu izzet ve şerefini bu yüceliğini emrin dışında kullanmak, emrin dışına sürüklemek, tevhidsiz olarak ikiliğe düşürmek şeytanlıktır ve ksin olarak lânete götürür..
Bunun için CeLâL gibi çift lâm, ALLAH gibi çift lâm.. Lütuf ve Lânet at başı gider.. Ancak “ALLAH!. ALLAH!.” derken terse gidiverdiği ÂNda Hizbuşşeytan oluverir, Hizbullah.. Bunun için diyorum “SALL” bizde çok önemlidir.. Sıladır, Sıla-yı Rahîmdir.. Rahîm ve RahmÂN olan ALLAH’a ulaşım yoludur.. bu ise ancak ALLAH’ın Rasûlu olan Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemle mümkündür..
Böyle emretmiştir ALLAHu zü’L- CeLÂL Kur'ÂN-ı Kerîminde;

ALLAH ve Rasûlune teslim olun müslüman olun
ALLAH ve Rasûlune iman edin mü’min olun
ALLAH ve Rasûlune tâbi olun Evliyâullah ALLAH Dostu olun.. ALLAH celle celâlihu düşmanı olmayın.. Olursanız Hizbuşşeytan olursunuz.. ALLAH ve Rasûlune itaat edin Ehlullah olun ALLAH’ın Ehli olun. Şeytan Ehli olmayın Ehli Şeytan olmayın..

Bunlar neyle oluyor “salla” oluyor.. SaLL ulaşımdır, kavuşumdur. Öyle bir ulaşımdır ki, Sıla-yı Rahîm deriz yâni göbeklerimizden çekerseniz analarımızın rahminde buluşuruz.. Bunlar Sıla-yı Rahîm ehlidirler..
İşte kardeşler gibi mecbur böyle bir sall vardır, ALLAH’ımızda Rasûlullahımızda..
Bunu iyi anlamak lâzım salât namazdır. Bitti mi?. Duadır.. Salât kavuşmadır, BİLişme BULuşma OLuşma ve YAŞAmadır.. Yemek yemek gibi bir iştir. Ama midenin işi değil, kalbin işidir.. Demin söylediğim gibi sadece midesiyle yaşayan; pislik fabrikası gibi, dünyanın en modern pislik fabrikası gibi.. Özür dilerim açık konuşmak zorundayız!. Mutfak ve tuvâlet arasında bir pislik borusu gibi. Basit iğrenç “belhume dallun.: hayvandan da aşağı”.. Çünki ondan daha akıllı hayvan yok k!.

Böyle bir hayat Hizbuşşeytanlıktır, kötülüktür, SALLsızlıktır, DALLdır.. o sallın “sad”ı noktalanıverir de “Dat” olur DALL’e dönüşür..
Sapıklığa döner, terse döner.. İşte o DALL DaLâLettir, DALLdır.. SALL ise, “RESÛL”da SaLLedendir zâten, SaLL YoLudur.. Onun için buyuruyor ALLAHu zü’L- CeLÂL.. Hâşâ: “Doğrudan tek başına ALLAH’a gideceğim” diyor!. hangi ALLAH’a Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemsiz!. RESÛLden ALLAH’a gidilir!.
Kur'ÂN-ı Kerîmi okumadığı için, anlamadığı için, bilmediği için.. Ya da bilip de yapmadığı için..
Kur'ÂN-ı Kerîmde ALLAHu zü’L- CeLÂL.:


1-) ALLAH'A ve RESÛLÜNE TESLİM OLUN!: Ahzâb 33/56; Âl-i İmrân 3/20..
2-) ALLAH'A ve RESÛLÜNE İMAN EDİN!: A'raf 7/158; Nûr 24/47, 62; Fetih 48/9, 13; Hucurât 49/15; Hadîd 57/7, 19, 21; Mücâdile 58/4; Saff 61/11..
3-) ALLAH'A ve RESÛLÜNE TÂBİ OLUN !: Âl-İ İmrân 3/172; Enfâl 8/24..
4-) ALLAH'A VE RESÛLÜNE İTÂAT EDİN!: Âl-İ İmrân 3/32, 132; Nisâ 4/13, 59, 69, 80; Mâide 5/92; Enfâl 8/1, 20, 46; Tevbe 9/71; Nûr 24/47, 52, 54; Ahzâb 33/31, 33, 66, 71; Muhammed 47/33; Feth 48/17; Hucûrat 49/14; Mücâdile 58/13; Tegâbûn 64/12
5-) ALLAH'ın RESÛLÜNE İTAAT EDİN!: Nisâ 4/64; Nûr 24/56..

Âyetlerinde geçmektedir.


Siz çıkın sorun sokaktaki insana: “Kime inanıyorsunuz?.” Otomatik cevap: “ALLAH’a inanıyorum!.” der.
Rasûlullah nereye gitti?. ALLAHu zü’L- CeLÂL, Kur’ÂN-ı Kerîminde ALLAH ve Rasûlune iman edin buyuruyor.. İmama sorun yarın, Müftüye sorun isterseniz!. Şunu demek istiyorum; İslam Dinimizin, Kur’ÂN-ı Kerîmle ana bağları ne kadar da zayıflamıştır..
Ancak hafızların böyle bir teganniyle çeşitli makamlarda okuyarak insanları coşturup bir takım şeylere sokması, anlamadığı kelimelerin nağmelerine kapılmasının dışında elinde ne kalmaktadır!.
Çok ilginçtir ki anlamadığı için bu yüzden öyle imamlara rastlarız ki cuma günü Cuma farzında öyle münafık âyetleri bulup getiriyor sallıyor genellikle bir tek âyet..
Yahu kardeşim, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Sûre-yi Alâ-yı okurdu, şunu okurdu, bunu okurdu bir bak hadislere.. Niye o rahmet ayatlerini okumuyorsun da bu zahmet âyetlerini getiriyorsun.. zaman dersen hutbede dilencilik aldı gidiyor..
Çünkü bilmiyor hadisi.. Ne dediğini bilmiyor bu imam!.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in ravzasının mescidinde imam, “Tebbet yeda” yı birkaç kere okuyunca.. ne buyurmuş Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Edeb ya imam edeb!. Amcamı başıma kakıp durma!. Sûre mi bulamadın!.”
ALLAH’ın kelâmıdır.. “Firavun” Kelimesi ALLAH’ın kelâmıdır, ona da sevap verilir.. Kur'ÂN-ı Kerîmden okuduğu için, Kur’ÂN-ı Kerîmden olduğu için sevap verilir.. Firavun olduğu için değil!. Ama bir de edeb vardır!. O kadar güzel sûreler var ki insanın içi açılır, ruhu uçar havalara..

İşte SALL bizi Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem kanalıyla ALLAH’a götürüşteki YOLdur. Bunun için SALL kendi aramızdaki SALLar.. Selâmlarımızdır, Selâmetlerimizdir ki..

ALLAHu zü’L- CeLÂL, Kur’ÂN-ı Kerîminde;


وَإِذَا حُيِّيْتُم بِتَحِيَّةٍ فَحَيُّواْ بِأَحْسَنَ مِنْهَا أَوْ رُدُّوهَا إِنَّ اللّهَ كَانَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ حَسِيبًا
Resim---"Ve izâ huyyîtum bi tahıyyetin fe hayyû bi ahsene minhâ ev ruddûhâ. İnnallâhe kâne alâ kulli şey’in hasîbâ (hasîben).: Ve bir selâmla selâmlandığınız zaman, o taktirde siz, ondan daha güzeli ile selâm verin veya onu (aynen) iade edin. Muhakkak ki Allah, herşeyi en iyi hesap edendir.” (Nisâ 4/86)

إِنَّ اللَّهَ وَمَلَائِكَتَهُ يُصَلُّونَ عَلَى النَّبِيِّ يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا صَلُّوا عَلَيْهِ وَسَلِّمُوا تَسْلِيمًا
Resim---"İnnallâhe ve melâiketehu yusallûne alân nebiyyi, yâ eyyuhâllezîne âmenû sallû aleyhi ve sellimû teslîmâ (teslîmen).: Muhakkak ki Allah ve melekleri, Nebî’ye (Peygamber’e) salât ederler. Ey iman edenler, siz (de) O’na salât edin! Ve (O’na) teslim olarak salât edin!.” (Ahzâb 33/56)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem hadis-iŞeriflerinde;

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Siz, iman etmedikçe cennete giremezsiniz; birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olamazsınız. Yaptığınız zaman birbirinizi seveceğiniz bir şey söyleyeyim mi? Aranızda selâmı yayınız!.” buyurdu.
(Müslim, Îmân 93)

Resim---Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre,
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Allah Teâlâ Âdem aleyhisselâmı yaratınca ona:
“Git şu oturmakta olan meleklere selâm ver ve senin selâmına nasıl karşılık vereceklerini de güzelce dinle; çünkü senin ve senin çocuklarının selâmı o olacaktır, buyurdu. Âdem aleyhi’s-selâm meleklere: “es-Selâmü aleyküm,” dedi.
Melekler: “es-Selâmü aleyke ve rahmetullâh, karşılığını verdiler. Onun selâmına “ve rahmetu’l-lâh”ı ilâve ettiler.”
buyurdu.
(Buhârî, Enbiyâ 1; İsti’zân 1; Müslim, Cennet 28)

Resim---Abdullah İbni Amr İbni Âs radıyallahu anhümâ şöyle dedi.. “Bir adam, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e: “İslâm’ın hangi özelliği daha hayırlıdır?” diye sordu.
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Yemek yedirmen, tanıdığın ve tanımadığın herkese selâm vermendir”
buyurdu.
(Buhârî, Îmân 20; İsti‘zân 9, 19; Müslim, Îmân 63)

Es selâmu aleykum Hâlim can biz seninle aynı yolun yolcularıyız..
“İyide, doğruda, güzelde, hakta ve hayrda BİZ BİR-İZ İnşâe ALLAH !.” demektir “es selâmu aleyküm”
“Benden sana “silm” gelir, “dâru’s- selâm” gelir, cennet gelir, “sin, lâm, mim” gelir, iyilikler güzellikler gelir” diye karşıya verilen bir garantidir.. Bizim de Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem arasındaki salâvât!.
Ne diyor: “Peygamber aleyhisselâma dua ediyoruz, rahmet diliyoruz!”..
Rahmetenli’l- âlemin olan Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e dua mı?. “Sen ne yapıyorsun?” “Rahmet diliyorum!. İyide, Rahmeti önce bir kendine dile kendine!. O çeşme gibi akıyor.. Sen bi kere “yandım susadım” de de suya çık!. “Su gönderiyorum!.” Deme.. Yâni bunları anlayamıyorum ben!. Doğruyu şimdi anlamazsak ne zaman anlayacağız?!.
Demek, SALL tâbi ki, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemden önce ALLAH Dostlarıyla SALL etmemiz lâzım, ulaşmamız lâzım.. Bilişip, buluşup onlardan bir tâlim terbiyelerini görmemiz lâzım, elbette lâzım!.
Bilgisayar Çağında tırnak başı kadar bir kutucuğun içinde bütün bilgileri bulunca uçuyor mu insanlar bu bilgileri buldu diye.. Bize ordünaryus profösör mü oluyor, kalb doktoru mu oluyor bilgisayardan okuyuverdi diye.. Olmuyor, olursa da nalbant oluyor!. Bunlar bilemeyişten oluyor!.
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi KEHF Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e olan SALLımız salâvâttır. Peygamberimiz aleyhisselâtı vesselâma ulaşım yollarımızdır.. ALLAHu zü’L- CeLÂL ile aramızdaki salât elbette duadı, namazdır. Ancak tâbiki namazdır. Neden?. Namaz kadar zamanı, ALLAH celle celâlihu’ya tahsis ettiğimiz bir dilim var mıdır?. Beden Nefis Kalb ve Ruhumuzun tümünü o zaman dilimi içerisinde ALLAHu zü’L- CeLÂLa ayırmıyor muyuz?. Zaman Orucu tutmuyormuyoruz?. Namazda, SALLda, elbette kıblemizde, Beden Kıblemizde Beytullah ALLAH’ın evi olacak. Herkesin bu TEK-BİR NOKTAya dönmesi lâzımdır. Rastgele birdönüşte, nasıl namaz olacak ki, olmaz!. Dairenin merkezi gibi bütün dünyadaki insanlar her ÂN her bir vakit vardır. Vakit çıkmadan vakitgiremez!. Her ÂN.. Şimdi şu ÂNda bir yerde sabahtır, bulunduğu boylama göre dünyanın neresindeyse bir yerde öğlendir, akşamdır, yatsıdır, seherdir, duhadır.. Ne bileyim ben evabindir, teheccüd namazıdır.. hepsi şu ÂNda olmaktadır. Burada yatsı okunurken bir başka yerde sabah okunmakta aynı zamanda.. Yalnız şimdi telsizlerimiz olsa şu ÂNda desek ki burda akşam okunuyor diyelim ki Gariban diyor ki burda ikindi okunuyor.. Bir başkası “Japonyadayım burda sabah okunuyor” diyor.. Aynı ÂNda zaman diliminde.. fakat KÜREde daire olduğumuz için her ÂN, her saniye “ALLAHu EKBER!.” Var her NOKTAda.. Hasbî Hizmet Peygamberimiz aleyhisselâtı vesselâmın EZÂNI susmaz hamd olsun!. Hep her ÂN bu devam eder.. Bunu azıcık teknik bilgisi olan bilir ki, Ekvator üzerinde bir dairenin her noktasında zaman yürümektedir.. Yine herkes bilir ki, bir uçak zaman dilimine ayarlansa hiç durmadan güneş doğarken dünyayı dolaşır.. O ÂN öyle bir ortamdır ki, hızını ayarladığı için 1600 km/saat Dünyanın dönüş hızıyla aynı olunca, ayarlar bitmeyen bir zaman içine düşer demek istiyorum..

İşte böyle bir Zaman Orucuna girersek, Zaman Orucu tutarsak, bu zamanı mutlaka ALLAHu zü’L- CeLÂL’e tahsis edersek bunun adına ne denir?. SALÂT denir elbette!. Mutlak İmamız Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ise, elbette Mutlak İmamız Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ise, “ALLAH ve Rasûlune teslim ol!.” buyurdu ve olduk! “İman et teslim ol!.” buyurdu ve biz de olduk!. Kıyamda ayaktayız “ALLAHu EKBER!.” dedik. “İman et!” buyurdu. Biz de ettik, nefsimiz kafayı eğdi, rukû’ etti.. “Tâbi ol!” buyurdu.. Bastırdık çift secdeyi.. “İtâat et!” buyurdu. Oturduk dizlerimizin üzerine “Eşhedu en lâ ilâhe iİLLALLAH ve eşhedu enne MuhaMMeden Rasûlulllah!” dedik..
Nereye vardık?. “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in Şehâdeti”ne iştirak ettik!.

Onun için;


Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Salât mü’minin mi’racıdır.” buyuruyor.
(Fahreddin Râzî, et-Tefsîru’l-Kebîr, c: 1, s: 226, Sûreden Çıkarılan Akli İncelikler bölümü; Âlûsî, Rûhu’l-Meânî, c: 10, s: 453, Tevbe suresi 74. âyetin tefsiri)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Kul Rabbine en ziyade secdede iken yakın olur, öyle ise secdede duayı çok yapın.” buyuruyor.
(Ebû Hureyre radıyallâhu anh’dan;Müslim, Salât, 215, (482); Ebû Dâvud, Salât, 152.)

ALLAHU zü’L- CeLÂLimiz ise Kur'ÂN-ı Kerîmde;

كَلَّا لَا تُطِعْهُ وَاسْجُدْ وَاقْتَرِبْ*
Resim---"Kellâ, lâ tutı’hu vescud vakterib.: Hayır! Ona itaat etme ve secde et ve (Allah’a) yakın ol!” (Secde Âyeti) (Alak 96/19)

Elbette SALÂt, her mü’minin mi’racıdır.. Nedir mi’rac?. RABBu’-L ÂLEMîNe rucû’ etmektir. Rucû’ etmek ne demektir?. Geldiği yere dönüştür..

RAZİYyetEN =>MERZİYyetEN RÜCÛ’.:

يَا أَيَّتُهَا النَّفْسُ الْمُطْمَئِنَّةُ
Resim---“Yâ eyyetuhân nefsu'l- mutmainnetu: Ey mutmain (tatmin bulmuş) nefis,” (Fecr 89/27)

ارْجِعِي إِلَى رَبِّكِ رَاضِيَةً مَّرْضِيَّةً
Resim---“İrciî ilâ rabbiki râdıyeten mardıyyeten: Razı olmuş ve kendisinden razı olunmuş bir halde Rabbine dön.” (Fecr 89/28)

فَادْخُلِي فِي عِبَادِي
Resim---“Fedhulî fî ibâdî: Gir kullarımın içine!” (Fecr 89/29)

وَادْخُلِي جَنَّتِي
Resim---“Vedhulî cennetî: Ve cennetime gir!” (Fecr 89/30)

Dikkat ediniz ki, ALLAHu zü’L- CeLÂL: “Cennetimin içine gir!” buyurmuyor “Cennetime gir!.” buyuruyor.
Fedhulî fî ibâdî.. “Kullarımın içine gir!” buyuruyor.
Sanki Hâlim Can sen İzmirdesin, Menderes Irmağı sizin körfeze akıyor Ege Denizine akıyor.. Irmağın içindeyken “fî ibâdî” buyuruyor. Binlerce damla koşarak coşarak gidiyor oraya.. Ne zaman ki Ege Denizine vardı..
“Vedhulî fî cennetî” buyurmuyor. Çünkü sen, cennetî-cennetime, Ege Denizime geldin artık.. Burda Menderes miş, Meriç Irmağıymış, öte beri yok!. O isimleri dağlarda SILAsı Ege Denizine coşup koşarken idi..
Bunları iyi anlamamız lâzım..

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin kim olduğunu;
Teslimiyyet Şûruyla Müslim olarak BİLmek,
MuhaMMedî NÛRunu BULmak,
İstikâmet SüRÛRunda OLmak
Ve Şehâdet ÂLeMinde ONURunu YAŞA!.mak ANA İLKemizi,
İŞimiz kolay olsaydı, pazarda satılsaydı üç kağıtçı açık gözler çoktan karaborsaya düşürürlerdi..

Ve fiilen orda olmak ve yaşamak tüm bu SALL içindedir bir tek rekatta; Kıyam, Kıraat, Rucû’, Sücûd yapıyorsanaz tek rekat namaz kılın.. Bu dördünü birden yaşarsınız işte buna “salât” denir..
ALLAHümme SALLi.. Öyle bir SALL et Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemi’n; Şeriatına, Tarikatına, Mârifetine, Hakikatına yâni; İmanına Ameline Ahlâkına ve Hallerine bizi ulaştır!.
Yâ RABBî lutf ü kerem et, zâhir ve bâtın bize bunu lütfet!.
ALLAH’ım kullî şeyi halk eden; Eşyâyı Olayı Zamanı ve Zannı halk eden SENsin!.


KÜLLî ŞEYy'i YARatAN ->HAKk TeÂLÂ.:

اللَّهُ خَالِقُ كُلِّ شَيْءٍ وَهُوَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ وَكِيلٌ
Resim---"Allahu hâliku kulli şey’in ve huve alâ kulli şey’in vekîl (vekîlun).: Allah, herşeyin Yaratıcısı’dır ve O, herşeye vekildir.” (Zümer 39/62 )

ذَلِكُمُ اللَّهُ رَبُّكُمْ خَالِقُ كُلِّ شَيْءٍ لَّا إِلَهَ إِلَّا هُوَ فَأَنَّى تُؤْفَكُونَ
Resim---"Zâlikumullâhu rabbukum hâliku kulli şey’in lâ ilâhe illâ huve fe ennâ tu’fekûn (tu’fekûne).: İşte o Allah ki, sizin Rabbinizdir. Herşeyi Yaratan’dır. O’ndan başka İlâh yoktur. Öyleyse nasıl döndürülüyorsunuz?.” (Mümin 40/62)

ResimResim

BedENimi ->FiiLimi ->DÜŞÜNcemi YARatAN ->HAKk TeÂLÂ.:

ALLAHu Zü'l-Celâl: “Kâinâtı ben yarattım! Bedenini ben yarattım! Fiillerini ben yaratmaktayım! Düşüncelerinizi de ben yaratırım..” buyurmaktadır..

Zü'l-Celâli Ve'l- İkrâmü :
Resim

Sizi Yaratan BENim.:

وَمَا خَلَقْتُ الْجِنَّ وَالْإِنسَ إِلَّا لِيَعْبُدُونِ
Resim---“Ve mâ halaktu'l- cinne vel inse illâ li ya'budûni.: Ve Ben, insanları ve cinleri (başka bir şey için değil, sadece) Bana kul olsunlar diye yarattım.” (Zariyat, 51/56 )

FiiLLerinizi Yaratan BENim.:

وَاللَّهُ خَلَقَكُمْ وَمَا تَعْمَلُونَ
Resim---"Vallâhu halakakum ve mâ ta’melûn (ta’melûne).: Ve (oysaki) sizi de, yaptığınız şeyleri de Allah yarattı.” (Sâffat 37/96) (Zariyat, 51/56 )

فَلَمْ تَقْتُلُوهُمْ وَلَكِنَّ اللّهَ قَتَلَهُمْ وَمَا رَمَيْتَ إِذْ رَمَيْتَ وَلَكِنَّ اللّهَ رَمَى وَلِيُبْلِيَ الْمُؤْمِنِينَ مِنْهُ بَلاء حَسَناً إِنَّ اللّهَ سَمِيعٌ عَلِيمٌ
Resim ---“Fe lem taktulûhum ve lâkinnallâhe katelehum, ve mâ rameyte iz rameyte ve lâkinnallâhe ramâ, ve li yubliyel mu’minîne minhu belâen hasenâ (hasenen), innallâhe semîun alîm: Onları siz öldürmediniz (Bedir’de o kâfirleri kendi kuvvetinizle öldürmediniz), ama onları Allah öldürdü; (Ey Rasûlüm, bir avuç toprak) attığın zaman sen atmadın, ama Allah attı. Mü'minleri kendinden güzel bir imtihanla imtihan etmek için (yaptı.) Şüphesiz Allah, işitendir, bilendir.” (Enfâl 8/17)

DÜŞÜNceLerinizi Yaratan BENim.:

وَمَا تَشَاؤُونَ إِلَّا أَن يَشَاء اللَّهُ رَبُّ الْعَالَمِينَ
Resim ---“Ve mâ teşâûne illâ en YEŞÂALLÂHu RaBBu'l- âlemin (âlemîne): Ve âlemlerin RaBBi Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz.”(Tekvîr 81/29)

Resim

ÖZden de ÖZde AKRABa..
AŞKta CÂNda CÂNAN OLmak..:

Ben size sizden daha yakınım:


وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ وَنَعْلَمُ مَا تُوَسْوِسُ بِهِ نَفْسُهُ وَنَحْنُ أَقْرَبُ إِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَرِيدِ
Resim---"Ve lekad halakne’l- insâne ve na’lemu mâ tuvesvisu bihî nefsuh (nefsuhu), ve nahnu AKREBu ileyhi min habli’l- verîdi:Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin ona ne vesveseler vermekte olduğunu biliriz. Biz ona şahdamarından daha yakınız-AKRABAyız..””(Kaf 50/16)



Resim


3. SALÂVÂT-I ŞERÎFEmİZ : İmâm-ı ALî kerremullahi vecheye ait salâvâtı şerîfe:


Resim

TÜRKÇESİ: Lebbeyke Allahümme Rabbiye ve sâ’deyke Resim Salâvâtu’llahi’l-Berri’r-Rahîm Ve’l-melâiketi’l-mukarrebîn Resim Ve’n- nebîyyine ve’s-sıddıkîne ve’ş-şühedâi ve’s-sâlihîn Resim Vemâ sebbiha leke min şey’in yâ Rabbe’l-âlemîne Resim Alâ seyyidinâ ve Mevlânâ Muhammedin ibni Abdillahi hâtemi’n- nebîyyîne Resim Ve Seyyidi’l-mürselîne ve imâmi’l-mûttâkîne Resim Ve Resûli Rabbü’l-âlemîne’ş-şâhidi’l-beşiri’d- dâi ileyke bi iznike es sirâce’l-münir Resim Ve aleyhi’s- salâtü ve’s- selâmû ve rahmetullahi ve berâkâtuhu.

MÂNÂSI:
“Emret (buyur) ALLAH’ım! Ve başim-gözüm üstüne (emret, saâdetle Senden mutluluk istiyorum), RABB’im, ALLAH’ım! İyilik ve merhamet dolu Salâvâtullahı, gözde (yakîn) meleklerin salâvâtı, peygamberlerin, sıddıkların, şehîdlerin, sâlihlerin; Ey âlemlerin RABBi Seni tesbih (ve tenzih) eden herşeyin salâvâtı, Efendimiz Abdullah oğlu Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)’e, Hatemü’l-Enbiyâya (peygamberlerin sonuncusuna), peygamberlerin Efendisine, müttakîlerin (günâhlardan korunup ALLAH'a sığınanların) imâmına; âlemlerin RABBinin, şâhid ve müjdeci Resûlüne, Senin izninde Sana dâvet eden ve aydınlatan kandile (sayısız- sonsuz) selâm (sıla, salâvât, rahmet, istiğfâr, dua, ulaşım) olsun!”
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi KEHF Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »

Resim


Sen atmadın BEN atıyorum!.
Düşüncelerinizi de BİZ dilersek yaratırız!.
Âlemlerin RaBBi ALLAH dilemedikçe siz dileyemezsiniz!.


Yâni yaratan O!. Sen tercihini yaparsın ve o tercihini yaratın O dur!. Tetiği sen çekersin de, o olayı O yaratır!. Senin zannını ki, tercihini de O yaratır ve fiiliyata sokar.
Bir başka ifâdeyle annesi doğurduğu çocuğunu balkona koyup donduruyor, RahmÂN ve Rahîm olan ALLAH celle celâlihu o çocuğu öldürüyor, öldürme işlemini yaratıyor!. Ancak, Annesini Hak ve Hayr ile mükellef yarattığı için Şerri istemesinden dolayı yakasından yapışıyor: “Seni merhametsiz seni!.” Diye..

İşte böyle bir İmkanla İmtihan Âleminde yaşıyoruz!.
Bunları biliyorsunuz. Çocuk düşüyor yedinci kattan yara bereyle kurtuluyor ki, dilerse öldürmez ve bu RABBımız TeÂLÂ’nın ZATî Muradı ve apayrı bir şey!.

Biz Şeyhu’l- Hazin Hazretleri kaddesallahu sırrahu’nun Muhteşem Salâvâtına devam edelim..


ALLAHumme salli adde mesâkîli zerreyâti'l-vücûdi bi'd-devâmi
Ve adde ma kad ehâta bihi ilmuke yâ Allâmi
Mimmâ kâne ve mâ kad yekûnu ebede'l-âbidîne
Alâ seyyidinâ MuhaMMedîn ve âlihi ve sahbihi ve cemi'il enbiyâi aleyhimu's-selâmi..


İşte bütün bunlar SALL içindedir.
ALLAHümme SALLi adde.. Şu miktarda adette olsun ki..

Adde mesâkîli zerreyâti'l-vücûdi bi'd-devâmi.. Mevcûd zerrelerin ağırlığı ve devamınca olsun her ne ki zerrelerin miskalleri/ağırlıkları.. Yâni bir toz zerresi kadar dahi olsa vücûda gelişi.. Dikkat edin yaratılışı, atomun yaratılışını düşünün ki, kâinâtın da yaratılışı aynıdır.. Bütün sistemle aynıdır ve “KÛN =>fe yeKÛN”den ibadettir..
bi'd-devâmi.. devamı kadar olsun. Ne kadar zerre halk edilmişse onların varlıkları ve varlıklarının devamı kadar olsun ki, bu devam Sonsuz olmaktan bile münezzeh olan ALLAHu zü’L- CeLÂLin ebedî devamı kadardır..
ALLAHu zü’L- CeLÂL öyle sahibdir, Mâlike’l- mülktür, Mâlikiyevmiddindir, her ÂN sahibdir..
SALLimiz Salâvâtımız bu kadar çok olsun!. Bu bağlantımız bu kadar ebedî olsun yâni..

Ve adde ma kad ehâta bihi ilmuke yâ Allâmi..
Bakın, yalvarışa bakın ey ALLÂM, öğretenlerin en öğreteni âlimlerin en ÂLİMi.. Yâni mânâ âleminin RABBısı olan ALLAHu zü’L- CeLÂL, ben bu isteğimi o kadar çok istiyorum ki..

El Âlim celle celâluhu:
Resim

El Alîm celle celâluhu:
Resim

El Allâm celle celâluhu: En çok bilen, her şeyi hakkı ile bilen. Cenâb-ı HAKk TeÂLÂ’ya mahsus bir sıfat olup, başka mahluka denemez..


Şu miktarda istiyorum ki;

Mimmâ kâne ve mâ kad yekûnu ebede'l-âbidîne..
Ve adde ma kad ehâta bihi ilmuke yâ Allâmi..

Neyi ihate ediyorsa kapsıyorsa yutuyorsa.. bi ilmike.. SENin ilmiyin içinde ne var ise ben de yâ ALLÂM her şeyi bilici olan ALLAHu zü’L- CeLÂL.. Bakınız, El Âlim değil, El Alîm de değil El ALLÂM ki, mübalağalısı, en çoğu.. benim düşünebileceğimin en şeyi.. Şedde dâimâ şiddet yapar, kerre yapar “âlim kere âlim” gibi demek yâni.. Ey ALLÂM, SENin ilmin neyi kapsıyorsa ben bu kadar çok bir bağlılık istiyorum, bu kadar candan yürekten istiyorum!.


Mimmâ kâne ve mâ kad yekûnu ebede'l-âbidîne..
Bakın BİZ BİR-İZ YOLumuz!. Aynı MuhaMMedî Meslekte ve Meşrebdeyiz,aynı Sırat-ı Mustakîm YOLumuzdayız hamd olsun!.
Şeyhu’l- Hazin kaddesallahu sırrahu dedimiz atamız büyüğümüz ile EL ELe EL YEDuLLAHa Hamdolsun!.
Mimmâ kâne.. her ne ki oluyor şu ÂNda, Şe’ÂNuLLAHta, “KÛN fe yeKÛN”de şimdi şu ÂNda..
ALLAH celle celâlihu, sonsuz yaratıcı olarak sonsuz yaratmaktadır her ÂN!. Yok etmeye gerek çünkü YOKLUK YOKk!. her ÂN YENiden yaratmakta.. Mimmâ kâne.. her ne ki oldu oluyor şu ÂNda..

Ve mâ kad yekûnu ebede'l-âbidîne.. Ebedî ebedler ebedî kadar, el Ebed olan ALLAHu zü’L- CeLÂLin Ebedliği kadar..

El Ebed celle celâluhu:
Resim

Her ne ki olacaksa, tüm bunlar kadar olsun ebedler kadar olacaklar ve olanlar kadar olsun bu SALLimiz, bu bağlılığımız, bu ulaşımız, bu BİZ BİR-likteliğimiz, biz birliğimiz; Alâ seyyidinâ MuhaMMedîn.. Dinin sahibi olan MuhaMMed aleyhisselâtı vesselâm için OLsun.. Bunu istiyorum.. Ve âlihi ve ona âli için, Ehl-i Beyti için; kanını, canını, dinini, imanını ALLAH celle celâlihu’dan korkarak, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemden utanarak, insanlık şerefini haysiyetini yaşayarak ve koruyarak, canından da öte koruyorak.. âyet vardır peygamberiniz nefislerinizden evladır diye âyet vardır.:

النَّبِيُّ أَوْلَى بِالْمُؤْمِنِينَ مِنْ أَنفُسِهِمْ وَأَزْوَاجُهُ أُمَّهَاتُهُمْ وَأُوْلُو الْأَرْحَامِ بَعْضُهُمْ أَوْلَى بِبَعْضٍ فِي كِتَابِ اللَّهِ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ وَالْمُهَاجِرِينَ إِلَّا أَن تَفْعَلُوا إِلَى أَوْلِيَائِكُم مَّعْرُوفًا كَانَ ذَلِكَ فِي الْكِتَابِ مَسْطُورًا
Resim---"En nebiyyu evlâ bi’l- mu’minîne min enfusihim ve ezvâcuhu ummehâtuhum, ve ulû’l- erhâmi ba’duhum evlâ bi ba’dın fî kitâbillâhi mine’l- mu’minîne ve’l- muhâcirîne illâ en tef’alû ilâ evliyâikum ma’rûfâ (ma’rûfen), kâne zâlike fî’l- kitâbi mestûrâ (mestûran).: Nebî (Peygamber), mü’minler için kendi nefslerinden daha evlâdır (yakındır). Ve O’nun (Nebî’nin) zevceleri, onların ANNEleridir. Ve rahîm sahibleri (akrabalar), onlar birbirlerine, ALLAH’ın Kitab’ında, mü’minlere ve muhacirlere yakın olduklarından daha yakındır. Ancak dostlarınıza iyilik yapmanız hariç. İşte bunlar, Kitab’ta satır satır yazılıdır.” (Ahzâb 33/6)

Diyorun ki canından da öte koruyarak sahib çıkan Âli MuhaMMed aleyhisselâtı vesselâma da olsun ..
ve sahbihi.. sahabelerine de olsun. kim bu sahabeleri? sahabe kimdir?. “haBBe”ye sahib çıkandır.. haBBe nedir?. Hakikat-ı MuhaMMedîyedir, Habibullahtır.. Sahabe kimdir?. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e sahib çıkandır ve kendisine sahib çıkılandır.. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selleme kim sahib çıktıysa ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemde kime sahib çıktıysa, iki el gibi BİRleştilerse; BİLiştiler, BULuştular ve OLuştularsa SAHABEdir..
Eğer sahabe olmadıysa ki, öz amcası aralarında bir göbek yok Ebu Leheb Hizbuşşeytan’ı tercih etti. Diğer amcası Hazma radiyallahu anhu ise Hizbullah’ı tercih etti..
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in amcaları.. Bunları iyi anlamak lâzım ki, sahabe ne demek!. Hz. Hamza radiyallahu anhu sahabedir.Karşı gelen ötekileri sahabe değildiler..
Çok görüştüler, konuştular, hatta kırk yaşına kadar Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Ben Rasûlullahım!.” deyinceye kadar en çok sevenlerden birisi de Ebu Leheb idi. Ne zaman ki: “Ben Rasûlullahım!.” Buyurdu kıyamet koptu!.
Ebu Talib.. Kim Ebu talib?. Ali kerremallahu vechehu’nin öz babası, öz, öz!. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in amcası ve doğduğu günden itibaren evinde kaldığı kişi.. Hem yetim hem öksüz olarak yeğenini baba gibi büyüten adam. O kadar çok sahib çıkıyor ki Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem vefakâr.. Efendimiz öyle ısrar ediyor, yalvarıyor yakarıyor: “Etme gitme ben ALLAH’ın Rasûlulahıyım!.” buyurnuca ne diyor Ebu Talib: “Korktu derler!” diyor. Niye “korktu” derler. “Ben Abdullaha sahib çıkarım Rasûlullaha çıkamam, zâhirine çıkarım bâtınına çıkamam!.” Demek istiyor. Ne buyuruyor ALLAHu zü’L- CeLÂL:


لَعَلَّكَ بَاخِعٌ نَّفْسَكَ أَلَّا يَكُونُوا مُؤْمِنِينَ
Resim---"Lealleke bâhıun nefseke ellâ yekûnû mu’minîn (mu’minîne).: Onlar mü'min olmayacaklar diye neredeyse kendini kahredeceksin (öyle mi?)” (Şuarâ 26/3)

وَلَوْ نَشَاء لَجَعَلْنَا مِنكُم مَّلَائِكَةً فِي الْأَرْضِ يَخْلُفُونَ
Resim---"Ve lev neşâu le cealnâ minkum melâiketen fî'l- ardı yahlufûn (yahlufûne).: Eğer biz dilemiş olsaydık, elbette sizden melekler kılardık; yeryüzünde (size) halef (yerinize geçenler) olurlardı.” (Zuhrûf 43/60)

İlahî görevi Rasûlullahlığına karşı kullar için yapacak bir şey varmı?. ALLAH celle celâlihu yardım etsin!.

Bundandır ki dört kadın örnek gösterilir, nurun içinden nara dönen gabirunlar; Lût aleyhisselâmın ve Nûh aleyhisselâmın hanımları ki, Nûh aleyhisselâmın hanımı peygamberler doğurmuştur ancak sonUÇta nurdan nara yürümüştür, SALLdan DALLa yürümüştür, Selâmetten Dalâlete dönmüştür..

Ve NÂRın içinde yetişenMeryem aleyhasselâm ve Firavunun karısı Âsiye Vâlidemiz, gübrenin göbeğinden açan bir MuhaMMed aleyhisselâm GÜLLeri gibi..


ALLAHu zu'l-Celâl buyuruyor ki bakın NARdan NÛRa geçen ilk İKİ kadını size örnek gösteriyorum; hz.Meryem aleyha’s-selâm ve hz.Asiye aleyha’s-selâm:

وَضَرَبَ اللَّهُ مَثَلًا لِّلَّذِينَ آمَنُوا اِمْرَأَةَ فِرْعَوْنَ إِذْ قَالَتْ رَبِّ ابْنِ لِي عِندَكَ بَيْتًا فِي الْجَنَّةِ وَنَجِّنِي مِن فِرْعَوْنَ وَعَمَلِهِ وَنَجِّنِي مِنَ الْقَوْمِ الظَّالِمِينَ
Resim---"Ve dareballâhu meselen lillezîne âmenû'mraete fir’avn(fir’avne), iz kâlet rabbi'bni lî indeke beyten fî'l-cenneti ve neccinî min fir’avne ve amelihî ve neccinî mine'l-kavmi'z-zâlimîn(zâlimîne).: Ve ALLAH, iman edenlere firavunun eşini örnek verdi: “RABBim, Senin katında cennette benim için bir ev inşa et ve beni firavundan ve onun yaptıklarından kurtar. Ve zâlimler kavminden beni kurtar.” demişti.”
(Tahrîm 66/11)

وَمَرْيَمَ ابْنَتَ عِمْرَانَ الَّتِي أَحْصَنَتْ فَرْجَهَا فَنَفَخْنَا فِيهِ مِن رُّوحِنَا وَصَدَّقَتْ بِكَلِمَاتِ رَبِّهَا وَكُتُبِهِ وَكَانَتْ مِنَ الْقَانِتِينَ
Resim---Ve meryeme'bnete ımrâne'lletî ahsanet fercehâ fe nefahnâ fîhi min rûhınâ ve saddekat bi kelimâti rabbihâ ve kutubihî ve kânet mine'l-kânitîn(kânitîne).: İmran'ın kızı Meryem ki, onun iffeti ahsendi. Bu sebeple onun içine Rûh'umuzdan üfledik. Ve o, RABBinin kelimelerini ve kitaplarını tasdik etti. Ve o, kânitin olanlardan oldu.
(Tahrîm 66/12)

Nur'dan Nâr'a geçen iki gabirunu-gebereni gösteriyorum Lut aleyhi’s-selâm karısı ve Nuh aleyhi’s-selâm karısı.. masal söylemiyorum çünkü Kur’ân-ı Kerim masal kitabı değildir hâşâ!..

ضَرَبَ اللَّهُ مَثَلًا لِّلَّذِينَ كَفَرُوا اِمْرَأَةَ نُوحٍ وَاِمْرَأَةَ لُوطٍ كَانَتَا تَحْتَ عَبْدَيْنِ مِنْ عِبَادِنَا صَالِحَيْنِ فَخَانَتَاهُمَا فَلَمْ يُغْنِيَا عَنْهُمَا مِنَ اللَّهِ شَيْئًا وَقِيلَ ادْخُلَا النَّارَ مَعَ الدَّاخِلِينَ
Resim---Dareballâhu meselen lillezîne keferû'mraete nûhın ve'mraete lût(lûtın), kânetâ tahte abdeyni min ibâdinâ sâlihayni fe hânetâhumâ fe lem yuğniyâ anhumâ minallâhi şey’en ve kîledhulen nâre mea'd-dâhılîn(dâhilîne).: ALLAH, kâfirlere, Hz. Nûh'un ve Hz. Lut'un hanımını örnek verdi. İkisi de, sâlih kullarımızdan iki kulumuzun (nikâhı) altındaydı. Fakat ikisi de ihânet etti. Bu yüzden ikisine de, ALLAH'tan bir şeye (azâba) karşı, onlardan (eşlerinden) bir fayda olmadı (onları kurtaramadılar). Ve onlara: “İkiniz de ateşe girenlerle berâber (ateşe) girin.” denildi.”

(Tahrîm 66/10)

İKİ-lik İmtihÂNI-TARLamız Kadınlarımız..

GaBiRUN: Haktan ve HaYRdan-YÂRdan geRi DÖNen DÖNekler..

Zaman zaman söylüyoruz dönen “gabirun” dur diye bu ne anlamındadır?.
Hakka ve Hayra ters dönüş anlamındadır.
Lut aleyhi’s-selâmın karısı, Nuh aleyhi’s-selâmın karısı ve oğlu..
sık sık söylenen gabirunlardan gebermişlerdendirler örnek olarak..
Gabirundur toz kadar değeri bu kadar bile yok anlamındadır.
Gabirun toz demektir bir değeri yok anlamındadır.


Ve ZOR-kor İŞ ki;
Nuh aleyhi's-selâmın Karısı ve Oğlu OLmak ,
İbrahîm aleyhi's-selâm’ın Babası OLmak,
Nûh ve Lût aleyhumu's-selâmların Karısı oLmak.. KULLuk TECİHleri..


فَأَنجَيْنَاهُ وَأَهْلَهُ إِلاَّ امْرَأَتَهُ كَانَتْ مِنَ الْغَابِرِينَ
Resim---Fe enceynâhu ve ehlehû illemreetehu kânet minel gâbirîn: Bunun üzerine biz, karısı dışında o’nu (Lût'u) ve ailesini kurtardık; o (karısı) ise (helake uğrayanlardan- geride kalanlardan- kalıb yere geçenlerden) geride kalanlardandı.
(A'raf 7/83)

ALLAHu zu'l-Celâl buyuruyor ki bakın NARdan NÛRa geçen ilk İKİ kadını size örnek gösteriyorum; hz.Meryem aleyha’s-selâm ve hz.Asiye aleyha’s-selâm:

وَضَرَبَ اللَّهُ مَثَلًا لِّلَّذِينَ آمَنُوا اِمْرَأَةَ فِرْعَوْنَ إِذْ قَالَتْ رَبِّ ابْنِ لِي عِندَكَ بَيْتًا فِي الْجَنَّةِ وَنَجِّنِي مِن فِرْعَوْنَ وَعَمَلِهِ وَنَجِّنِي مِنَ الْقَوْمِ الظَّالِمِينَ
Resim---Ve dareballâhu meselen lillezîne âmenû'mraete fir’avn(fir’avne), iz kâlet rabbi'bni lî indeke beyten fî'l-cenneti ve neccinî min fir’avne ve amelihî ve neccinî mine'l-kavmi'z-zâlimîn(zâlimîne).: Ve ALLAH, iman edenlere firavunun eşini örnek verdi: “RABBim, Senin katında cennette benim için bir ev inşa et ve beni firavundan ve onun yaptıklarından kurtar. Ve zâlimler kavminden beni kurtar.” demişti.”

(Tahrîm 66/11)

وَمَرْيَمَ ابْنَتَ عِمْرَانَ الَّتِي أَحْصَنَتْ فَرْجَهَا فَنَفَخْنَا فِيهِ مِن رُّوحِنَا وَصَدَّقَتْ بِكَلِمَاتِ رَبِّهَا وَكُتُبِهِ وَكَانَتْ مِنَ الْقَانِتِينَ
Resim---Ve meryeme'bnete ımrâne'lletî ahsanet fercehâ fe nefahnâ fîhi min rûhınâ ve saddekat bi kelimâti rabbihâ ve kutubihî ve kânet mine'l-kânitîn(kânitîne).: İmran'ın kızı Meryem ki, onun iffeti ahsendi. Bu sebeple onun içine Rûh'umuzdan üfledik. Ve o, RABBinin kelimelerini ve kitaplarını tasdik etti. Ve o, kânitin olanlardan oldu.
(Tahrîm 66/12)

Nur'dan Nâr'a geçen iki gabirunu-gebereni gösteriyorum Lut aleyhi’s-selâm karısı ve Nuh aleyhi’s-selâm karısı.. masal söylemiyorum çünkü Kur’ân-ı Kerim masal kitabı değildir hâşâ!..

ضَرَبَ اللَّهُ مَثَلًا لِّلَّذِينَ كَفَرُوا اِمْرَأَةَ نُوحٍ وَاِمْرَأَةَ لُوطٍ كَانَتَا تَحْتَ عَبْدَيْنِ مِنْ عِبَادِنَا صَالِحَيْنِ فَخَانَتَاهُمَا فَلَمْ يُغْنِيَا عَنْهُمَا مِنَ اللَّهِ شَيْئًا وَقِيلَ ادْخُلَا النَّارَ مَعَ الدَّاخِلِينَ
Resim---Dareballâhu meselen lillezîne keferû'mraete nûhın ve'mraete lût(lûtın), kânetâ tahte abdeyni min ibâdinâ sâlihayni fe hânetâhumâ fe lem yuğniyâ anhumâ minallâhi şey’en ve kîledhulen nâre mea'd-dâhılîn(dâhilîne).: ALLAH, kâfirlere, Hz. Nûh'un ve Hz. Lut'un hanımını örnek verdi. İkisi de, sâlih kullarımızdan iki kulumuzun (nikâhı) altındaydı. Fakat ikisi de ihânet etti. Bu yüzden ikisine de, ALLAH'tan bir şeye (azâba) karşı, onlardan (eşlerinden) bir fayda olmadı (onları kurtaramadılar). Ve onlara: “İkiniz de ateşe girenlerle berâber (ateşe) girin.” denildi.”
(Tahrîm 66/10)


Resim

Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi KEHF Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »

Resim
Şöyle diyor gibi: “Yâ RABbî!.Çok cefânı çektim.. SEN bana cennette bir köşk binâ edersin değil mi binâ?.” diyor. Binâ, binâ ne demek nur bileliği demektir. Nur Bileliği demek, ALLAHunuru’s-semâvâtı ve’l- ârd.. Şimdi gördüğün gökyüzünde yer yüzünde her ne varsa ALLAH’ın Nurudur..Küllî ŞEyy için geçerlidir.. Bu nurla BİLElik.. Bunu anlayabiliyor musun, yaşayabiliyor musun, iştirak edebiliyor musun, işte bu hakikattir. Sahabelik budur..
Diğeri de Meryem aleyhisselâm biliyorsunuz. Bir insanın tahammül etmesi asla mümkün olmayandır. Bir iftira felân değil, daha beteri yâni tek başına kimseye bir şey anlatamayacak halde.. Kucağında bir bebek ama, ne bebek.. Ergin bebek, göbek bağsız bebek ne diyor: “Ben Rasûlullahım!. Ne diyor Meryem aleyhisselâm’a: “Sen sus, işaret et de ki: “Ben konuşmuyorum, ben söz orucu tutuyorum..” de. Bırakda Mehdi konuşsun. Mehdi, beşikte demek.. Beşikteki konuşsun!. Duyanlar ise: “Sen bizimle eğleniyor musun el Âl-i İmrân soyundan Harun’un Kız kardeşi senin baban değerli bir insandı, annende azgın hâşâ kötü bir kadın değildi ne iş seninkisi!.” Diyorlar. Ne diyor bebek: “Ben Rasûlullahım, şunları şunları bilirim şunları şunları yaparım!.”
Duyanlardan bir kısmı: “O zaman ALLAH’ın oğlusun!.” Deyip ifrata düştüler. Ötekiler ise ne demişlerdi: “ Sen bu çocuğu dağdaki çobandan peydahlamışsın!.” Deyip zinâ tefrit iftirasında onlar da kâfir olmuşlardı.. “Sen ALLAH’ın Rasûlulahısın” diyen o kadar gaibdi ki, gökteki nem gibi.. Onun için Mârifet Makamıdır İsâ aleyhisselâm, Meryem Aleyhasselâm.. Yâni havadaki nem gibi oluşumu çok iyi anlaşıla.. Anlayanlar anlayabilir demek istiyorum.. İşte böylesine bir sahabedir .. Bunlar kime sahib çıktılar?. ALLAHu zü’L- CeLÂL’e sahib çıktılar ve ALLAHu zü’L- CeLÂL de onlara sahib çıktı.. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e sahib çıktılar. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem de onlara sahib çıktı. Ehl-i Beyt aleyhumusselâm’a sahib çıktılar. Onlar da ona sahib çıktı. ALLAH Dostlarına sahib çıktı, ALLAH Dostları da ona sahib çıktılar. Siz çocuğunuza sahib çıkarsanız, çocuğunuz da size sahib çıkarsa baba olursunuz. Kendinize sahib çıkarsanız içiniz dışınıza sahib çıkar da, dış düzeniniz iç dengeniz sahib çıkarsa, iç dengeniz dış düzeninize sahib çıkarsa, siz dürbün gibi bakıldığında net gören insansınız..
Ama içiniz diyelim ki başka hava çalıyor, dışınız başka hava çalıyor.. Bu nedir?. İşte Hasan Dağının çat ayazında kaynar suyu dökersen çay bardağının çat diye çatlaması gibi çatırtı dünyayı tutuyor. Neden?. Sahib çıkmıyor, içi dışına sahib çıkmıyor, çıkamıyor ki, yerleşemiyor!. Sahabelik böyle önemli bir şeydir. Onu demek istiyorum...

Ve âlihi ve sahbihi.. Başka.. ve cemii’l- enbiyâi.. Kim ki ALLAH’ın nebîsidir ne demek nebî?. Bilelik Nurunu taşıyan elektrik hatları gibi ALLAH’tan haberci olan aleyhimu's-selâm.. Onların üzerinde ALLAH’ın selâmı olsun!. Neymiş selâm ki?. Nedir selâm olunca ne oluyormuş?. İşte Dâru’s- Selâm oluyor.. “fehduli cenneti” oluyor ya.. Buyurun Dâru’s- Selâma diyorlar ya.. Es Selâm esmâsı tek fiil köklü esmâdır, fiillerden kök alan, elde edilen bir tek o vardır ki, o da Es Selâm.. Ben çok dikkat etmişim ve bütün bu âlemlerin tümünün “silm” “islam” bu demektir ki zaten kökeni zâten Es Selâm’a çıkar. Es Selâm esmâsı böyle Hâlimcan..
Muhteşem bir esmâdır, Muazzam bir esmâdır.. Onun içindir ki, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem durmadan birbirinize selâm yükleyin, selâm yükleyin.. Selâm Esmâsıyla BİLişin BULuşun OLuşun YAŞAyın emretmiştir.. Aramıza bir ağaç girse tekrar karşılaşsak esselâmlaşırdık ve ve’l- Asr okurduk buyuruyor sahabe..

Bakınız Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem buyruklarına;


Resim--- Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh) şöyle dedi: “Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Biriniz (din) kardeşiyle karşılaştığı zaman ona selâm versin. Eğer aralarına bir ağaç, duvar veya (büyükçe) bir taş girer sonra da onunla karşılaşırsa ona yine selâm versin.” buyurdu.
(Ebu Davud 5200, Buharî Edebu’l-Müfred 1010)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Selâmı yayar, açları doyurur, sıla-i rahimde bulunur, gece herkes uyurken namaz kılarsanız, selâmetle Cennete girersiniz.” buyurmuştur.
(Tirmizî)

Resim---Abdullah İbni Amr İbni Âs radıyallahu anhümâ şöyle dedi: “Bir adam, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e: “İslâm’ın hangi özelliği daha hayırlıdır” diye sordu?
Resûl-i Ekrem aleyhisselâm: “Yemek yedirmen, tanıdığın ve tanımadığın herkese selâm vermendir”
buyurdu.
(Buhârî, Îmân 20; İsti‘zân 9, 19; Müslim, Îmân 63.)

Resim---Âişe radıyallahu anhâ şöyle dedi: “Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bana: “Şu zât Cibrîl aleyhi’s-selâm’dır; sana selâm ediyor” buyurdu. Ben de: “Ve aleyhi’s-selâm ve rahmetullâhi ve berekâtühu” dedim.
(Buhârî, Bed’ü’l-halk 6; İsti’zân 16; Müslim, Fezâilü’s-sahâbe 90–91)

Resim---Tirmizî’nin Ebû Ümâme radıyallahu anh’den rivâyetine göre bir adam: “Yâ Resûlallah! İki kişi birbirleriyle karşılaşınca onlardan hangisi daha önce selâm verir?” diye sordu. Peygamber Efendimiz de: “Allah Teâlâ’ya daha yakın olan” buyurdu.
(Tirmizî, İsti’zân 6.)

Resim---Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivâyet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Sizden biriniz bir meclise vardığında selâm versin. Oturduğu meclisten kalkmak istediği zaman da selâm versin. Önce verdiği selâm, sonraki selâmından daha üstün değildir. ” buyurdu.
(Ebû Dâvûd, Edeb 139; Tirmizî, İsti’zân 15.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Canım kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki; İman etmeden Cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmeden de iman etmiş olmazsınız. Size yaptığınız takdirde birbirinizi seveceğiniz bir işi göstereyim mi? Selâmı aranızda yaygınlaştırınız.” buyurmuştur.
(Müslim, İman: 17; Ebû Dâvûd, Edeb: 27)

Resim---Ebû Ümâme radıyallahu anh’den rivâyet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “İnsanların Allah katında en makbulü ve O’na en yakın olanı, önce selâm verendir.” buyurdu.
(Ebû Dâvûd, Edeb 133. Benzer bir rivâyet için bk. Tirmizî, İsti’zân 6.)

Resim---Ebû Hüreyre (radiyallahu anhu)’den rivâyete göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Canım kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki; İman etmeden Cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmeden de iman etmiş olmazsınız. Size yaptığınız takdirde birbirinizi seveceğiniz bir işi göstereyim mi? Selâmı aranızda yaygınlaştırınız.” buyurdu.
(Müslim, İman: 17; Ebû Dâvûd, Edeb: 27.)

Resim---Aişe radiyallahu anha Annemiz: “Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Ey Aişe! Bu Cibril’dir. Sana selâm söylüyor!’” dedi. Ben de: “Aleyhi’s-Selâm ve rahmetullah ve berekatuhu” diyerek cevap verdim…” buyurmuştur.
(Tirmizî 4130, 4131, Buharî 6253, Müslim 2447/90, İbni Mâce 3696.)

Resim---İmrân b. Husayn (radiyallahu anhu)’den rivâyete göre, bir adam Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e geldi ve: “Esselâmü Aleyküm” (Allah’ın selâmı üzerine olsun) , dedi. Peygamber aleyhisselâm da: “On” buyurdu. Bir başka adam daha geldi: “Esselâmü aleyküm ve rahmetüllahi.” (Allah’ın selâm ve rahmeti üzerinize olsun) dedi. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Yirmi” dedi. Bir başka adam daha geldi ve: “Esselâmü aleyküm ve rahmetullahi ve berekatüh” (Allah’ın selâmı rahmeti ve bereketi üzerinize olsun) dedi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem de: “Otuz” buyurdu. Yani değişik şekillerde selâm verenler, değişik miktarlarda sevap kazandılar.
(Dârimî, İstizan, 27.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “İnsanların en âcizi dua etmeyen, en cimrisi de selâm vermeyendir.” buyurmuştur.
(Taberanî.)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, bu kadar önem veriyordu..
Şimdi özellikle Antalya da felân birine selâm verdin mi adam dönüp diyor ki: “Biz nerden tanışıyorduk?.”
Biz çok yaşadıkbunları. Sakallı adam yahu adam müslüman kılığında yâni benim de sigortalarım gevşek: “Vallahi Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemden tanıştığımızı sanıyordum arkadaş, kusura bakma.. ALLAHu zü’L- CeLÂL’den tanıştığımızı sanıyordum.. Yâni hatamı ettim selâm verdim diye!.” demişimdir sofunun birine..

Tersi de vardır.. Bir zaman oğlum Mustafa orta okulda mı lisede mi okuyordu nerde okuyordu Aksaray’a geldik. Tâbi burası öyle bir yer yol boyunca herkes “esselâmu aleyküm” ve “aleyküm esselâm”..
Mustafa dedi ki: “Baba ne kadar çok seni tanıyan var burada!.” diyor.. Bilmiyor ki bura Antalya değil Aksaray.. herkes selâmlaşır birbiriyle burda.. Şimdilerde gittikçe burası da yozlaşıyor ama.. Eskiden yolda sokakta selâm vermeden geçsen bakarlar kimdir yabancı mı garip bir adam diye..

Selâm ALLAH’ın selâmıdır ve böyle yaygın verilir.. işte Şeyhu’l- Hazin Hazretlerinin birinci salâvâtı böyledir..
Ey ALLAH’ım mevcûd zerrelerinin ağırlığı ve devamınca. Ey âlimler âlimi olan ilmiyin kuşattığınca ebedîyete kadar olacaklar ve olanlarca bizim Efendimiz dinimizin sahibi bizim sahibimiz MuhaMMed aleyhisselâtı vesselâma, O’nun şerefli âline yâni lutfu bize aktaran bu yüce iliğe.. bel kemiğine demiyorum içindeki iliğe.. ve onun yüce sahabelerine değerli sahabelerine ve bu ana kadar bize nur taşıyan ALLAH’ın Nebîlerine ve Ümmeti MuhaMMedîn cümlesine salât ve selâm olsun!. Diliyoruz ki hepsi Dâru’s- Selâmda buluşsunlar/BULuşalım İnşâe ALLAHurRahmÂN.. Böyle güzel bir şeydir bu.. İnşâe ALLAH bunun devamını da getireceğiz bu harika bir güzelliktir!.
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi KEHF Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

Evet şimdi bazı kardeşlerimizde oturup konuştuğumuzda bir konu var bu bunu araya koyalım da bizim yaşadığımız hayatın düzenlenmesi açısından ve dengelenmesi açısından yararlı olur diye düşündük.
İnşâe ALLAH birlikte zevk edelim Kehf Sûresinde Hızır aleyhisselâm ve Musâ aleyhisselâmla ilgili bir husus vardır. Kehf Sûresi biliyrsunuz Kehf çift gözlü “he” ve “fe” dir. Yâni ben şöyle anlıyorum bir insanın iç hüviyetinin oluşumu süresidir bir insanın bâtının oluşum süresidir Kehf Sûresi buna uygundur buradaki mağarada olan insandır. Buradaki olanlar da insanda olmaktadır. Öyle ilginçtir ki, burdadır o iki kişi vardı ya.. Bağ bahçe birisi: “Burası benim ebedîyyen yaşarım” diyordu. Öbürü “lâ havle velâ kuvvete illâhi billâhi’l- aliyyi’l- azîm” de dedi.. sabahleyin gittiler ki yerle bir oluvermişti.. Buradadır her şey buradadır.. Kur’ÂN-ı Kerîmin orta kelimesidir.. hani diyorlar ya Fahreddin Razî ve diğer tefsirlercilerimiz: “Saydık biz Kur’ÂN-ı Kerîmi harf harf orta yeri neresi dedik Kehf Sûresindeki o “iltifat etmesinler dikkat edin”deki “iltifat” kelimesidir.. Lütuf kelimesidir.. İşte hani birini gönderiyorlar ya şehre “git de bize bir şeyler al gel sakın birilerine iltifat etme ki peşine adamları takma” oradaki o kelime olduğunu söylüyorlar..
Çok güzellikleri ve fazileti olan bir Sûredir bununla ilgili hadisler çoktur.:


Resim1. (693)- Ebu'd-Derdâ (radıyallahu anh) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdu ki: "Kim Kehf sûresinin başından -bir rivâyette; sonundan- on âyet ezberlerse Mesih Deccâl'in şerinden emin olur."
(Müslim, Salâtu'l-Müsâfirin 257, (809); Ebu Dâvud, Melâhim 14, (4323); Tirmizî, Fedâilu'l-Kur'ân 6, (2888).)

Resim2.(694)- İbnu'l-Müseyyeb diyor ki: "Mal ve oğullar dünya hayatının süsüdür. Ama bâki kalaak faydalı işler, sevap olarak da, emel olarak da Rabbinin katında daha hayırlıdır" (Kehf, 46) âyetinde geçen "bâki kalacak faydalı işler", kulun sarfedeceği "Allahu ekber", "Sübhanallah", "Elhamdulillah" "Lailahe İllallah", "Lâhavle velâ kuvvete illa billâh" sözlerdir." (Muvatta, Kur'ân 22, (1, 210).)

الْمَالُ وَالْبَنُونَ زِينَةُ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَالْبَاقِيَاتُ الصَّالِحَاتُ خَيْرٌ عِندَ رَبِّكَ ثَوَابًا وَخَيْرٌ أَمَلًا
Resim"El mâlu ve’l- benûne zînetu’l- hayâti’d- dunyâ, ve’l- bâkıyâtu’s- sâlihâtu hayrun inde rabbike sevâben ve hayrun emelâ (emelen).: Mal ve çocuklar dünya hayatının ziynetidir (süsüdür). Bâki (kalıcı) olan salih ameller (nefsi ıslâh edici ameller), sevap olarak ve emel (ümit) olarak, Rabbinin katında daha hayırlıdır.”
(Kehf 18/46)

Resim3. (695)- Said İbnu Cübeyr anlatıyor:
"İbnu Abbas (radıyallahu anhümâ)'a dedim ki:
"Nevf el-Bekkâlî, İsrâ-iloğullarının peygamberi olan Hz. Musâ (aleyhisselam), Hızır'ın arkadaşı olan Mûsa olmadığını zannediyor."
Bana şu cevâbı verdi: "Allah'ın düşmanı yalan söylüyor. Ben Übeyy İbnu Ka'b (radıyallahu anh)'ı dinledim.Demişti ki: "Ben Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'tan işittim, şunu anlattı:
"Musâ (aleyhisselam) Benî İsrâil'e hutbe irâd etmek üzere ayağa kalktı. Kendisine, "insanların en bilgini kimdir?" diye soruldu. O: "Benim" diye cevap verdi. Cenab-ı Hak, "Allahu a'lem (yani en iyi bilen Allah'tır)" demediği için Musâ'yı azarladı. Ve: "İki denizin birleştiği yerde bulunan bir kulum senden daha âlimdir" diye ona vahyetti.
Hz. Musâ (aleyhisselam):
"- Ey Rabbim ben onu nasıl bulabilirim?" diye sordu. Kendisine:
"- Bir zenbile bir balık koy, onu sırtına al. Balığı nerede yitirirsen o zat oradadır" dendi.
Dendiği gibi yaparak yola çıktı. Kendisiyle beraber, hizmetçisi olan Yuşa İbnu Nûn da yola çıktı. Beraberce yürüyerek bir kayanın yanına geldiler. Hz. Musâ ve hizmetçisi dinlenmek üzere orada yattılar. Balık kımıldayarak zenbilden çıkıp denize kaydı. Allah ondan suyun akıntısını tuttu. Öyle ki su kemer gibi oldu. Balık için bir kanal meydana gelmişti. Hz. Mûsa (aleyhisselam) ve hizmetçisi (balık için olduğunu bilmeksizin) bu manzaraya şaşırdılar. Günlerinin geri kalan kısmı ile o gece boyu da yürüdüler. Musâ'nın arkadaşı ona, balığın gitmesini haber vermeyi unutmuştu. Sabah olunca Hz. Mûsa (aleyhisselam) hizmetcisine: "Hele sabah kahvaltımızı getir. Biz bu yolculukta yorulduk" dedi. Ama emrolunduğu yere gelinceye kadar yorulmamıştı. Hizmetçi:
"- Hani bir kayanın yanına gelmiş yatmıştık ya! Ben balığı orada unuttum. Onu hatırlatmayı, bana mutlaka şeytan unutturdu. Balık denize şaşılacak şekilde sıvışıp gitmişti" dedi.
Mûsa (aleyhisselam): "Bizim aradığımız orasıydı" dedi ve hemen izlerinin üzerine geri döndüler.
İzlerini takiben yürüyerek kayaya kadar geldiler. Mûsa (aleyhisselam) orada örtüsüne bürünmüş bir adam gördü ve ona selâm verdi. Hızır aleyhisselâm ona:
"- Senin bu yerinde selâm ne gezer!"
"- Ben Mûsa'yım."
"- Benû İsrâil'in Mûsa'sı mı?"
"- Evet."
"- Sen, Allah'ın sana öğrettiği bir ilmi bilmektesin ki ben onu bilmem. Ben de Allah'ın bana öğrettiği bir ilmi bilmekteyim ki, onu da sen bilemezsin."
"- Allah'ın sana öğrettiği hakkı bana öğretmen şartıyla sana uymamı kabul eder misin?"
"- Sen benimle beraber olmak sabrını gösteremezsin. Mahiyet ve hikmetini bilmediğin şeye nasıl sabredeceksin ki?"
"- İnşaalleh sen beni çok sabırlı bulacaksın. Hem ben senin hiç bir emrine karşı gelmeyeceğim."
"- Öyleyse gel. Ancak, mâdem bana tâbi olacaksın, ben sana haber vermedikçe bana hiç bir şey sormayacaksın!" dedi. Hz. Mûsa (aleyhisselam):
"Tamam!" dedi.
Hz. Mûsa ve Hz. Hızır (aleyhisselam) beraberce gittiler. Deniz kıyısında yürüyorlardı. Bir gemiye rastladılar. Kendilerini gemiye almalarını söylediler. Gemi sahipleri Hızır (aleyhisselam)'ı tanıdılar. Ve ücret istemeksizin onları gemiye aldılar.
Hızır (aleyhisselam), gidip, geminin tahtalarından birini deldi. Hz. Mûsa (aleyhisselam) ona:
"- Bak, bunlar bizi bedava gemilerine aldılar, sen gidip gemilerini deldin, adamları boğacakın. Hiç de yakışık olmayan bir iş yaptın!" dedi.
Hızır:
"- Ben sana, "benimle bulunmaya sabredemezsin" demedim mi?" dedi.
Hz. Mûsa:
- “Unuttuğum şey sebebiyle beni sigaya çekme. Bu iş sebebiyle bana zorluk çıkarma!” ricasında bulundu.
Sonra bunlar gemiden indiler. Sahil boyu yürürken, çocuklarla oynayan bir yavrucak gördüler. Hızır (aleyhisselam) yavrucağı yakaladığı gibi eliyle başını kopararak çocuğu öldürdü. Mûsa (aleyhisselam):
- “Masum bir çocuğu kısas hakkın olmaksızın niye öldürdün. Bu çok yadırganacak bir iş!” dedi.
- “Ben sana demedim mi, sen benim beraberliğime sabredemezsin!" diye Hızır (aleyhisselam), Musâ'ya çıkıştı. Hz. Musâ:
- Ama bu birinciden de şiddetli idi" dedi ve ilâve etti: "Bundan sonra sana bir şey sorarsam, beni arkadaş etme, nazarımda bu hususta haklı sayılacaksın" dedi.
Yola devam ettiler. Bir köye geldiler. Halktan yiyecek birşeyler istediler. Ama kimse onları ağırlamadı. Köyde yıkılmak üzere olan bir duvara rastladılar. Hızır (aleyhisselam) eliyle şöyle göstererek: "Eğilmiş" diyordu. Onu doğrulttu. Hz. Mûsa (aleyhisselam) ona:
- “Bir cemaat ki, kendilerine geliyoruz, bize ilgi gösterip, ağırlamıyorlar, yiyecek vermiyorlar. Sen onlara bedava iş yapıyorsun, dilesen ücret alabilirdin!" dedi.
Hızır (aleyhisselam), Hz. Musâ'ya:- "Artık birbirimizden ayrılma zamanı geldi. Şimdi sana sabredemediğin şeylerin te'vilini haber vereceğim" dedi.
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bu ara ilâve etti:
"- Allah Mûsa'ya rahmet buyursun. Keşke, Hz. Hızır'la beraberliğe sabretseydi de macerâlarını bize nakletseydi, bunu ne kadar isterdim!"
Râvi devam ediyor: Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Birinci (soru)su Musâ'nın bir unutması idi. Bir serçe gelerek geminin kenarına kondu. Sonra denizden gagasıyla su aldı. Hz. Hızır bunu göstererek Hz. Mûsa'ya, "Bak, dedi. Benim ve senin ilmin ve diğer mahlukatın ilmi, Allah'ın ilminden, şu kuşun denizden eksilttiği kadar eksiltir."

(Buhârî, Tefsir, Kehf 2, 3, 4, İlm 16, 19, 44, İcâre 7, Şurût 12, Bed'u'l-Halk 11, Enbiyâ 27, Tevhid 31; Müslim,Fedâil 170, (2380); Tirmizî, Tefsir, Kehf, (3148); Ebû Davûd, Sünnet 17, (4705, 4706, 4707).)

Resim4. (696)- Ebu'd-Derdâ (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), "duvarın altında onların bir hazinesi vardı" (Kehf, 82) âyetini açıkladı ve: "O hazine altın ve gümüştendi" buyurdu. (Tirmizî, Tefsir, (3153).)

وَأَمَّا الْجِدَارُ فَكَانَ لِغُلَامَيْنِ يَتِيمَيْنِ فِي الْمَدِينَةِ وَكَانَ تَحْتَهُ كَنزٌ لَّهُمَا وَكَانَ أَبُوهُمَا صَالِحًا فَأَرَادَ رَبُّكَ أَنْ يَبْلُغَا أَشُدَّهُمَا وَيَسْتَخْرِجَا كَنزَهُمَا رَحْمَةً مِّن رَّبِّكَ وَمَا فَعَلْتُهُ عَنْ أَمْرِي ذَلِكَ تَأْوِيلُ مَا لَمْ تَسْطِع عَّلَيْهِ صَبْرًا

Resim"Ve emmâ’l- cidâru fe kâne li gulâmeyni yetîmeyni fî’l- medîneti ve kâne tahtehu kenzun lehumâ ve kâne ebûhumâ sâlihan, fe erâde rabbuke en yeblugâ eşuddehumâ ve yestahricâ kenzehumâ rahmeten min rabbike ve mâ fealtuhu an emrî, zâlike te’vîlu mâ lem testı’ aleyhi sabrâ (sabran).: Ve duvar ise şehirde iki yetim (erkek) çocuğa aitti. Onun altında, onlara ait bir define vardı. Ve onların babası salih (bir kimse) idi. Bu sebeple Rabbin, o ikisinin gençlik çağına erişmesini ve Rabbinden bir rahmet olarak, defineyi çıkarmalarını istedi. Ve ben, onu kendi emrim ile (kendi isteğimle) yapmadım (Allah’ın emriyle yaptım). İşte bu, sabırlı olmaya güç yetiremediğin şeylerin (olayların) yorumudur.”
(Kehf 18/82)

Resim5. (697)- Zeyneb Bintu Cahş (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bir gün korkulu bir vaziyette odaya girdi. Şöyle diyordu: "Lâ ilâhe illallah, yaklaşan bir belâdan Arabın vay hâline. Bugün, Ye'cüc ve Me'cüc'ün seddinden şöyle bir gedik açıldı." baş parmağı ile şehâdet parmağını halka yaparak gösterdi. Ben:
- "Ey Allah'ın Resulü, yani içimizde sâlih kimseler olduğu halde toptan helâk mı olacağız?" dedim.
- "Evet, dedi, fenalıklar artarsa öyle olur."

(Buharî, Enbiyâ 7, Menâkıb 20, Fiten 4, 28; Müslim, Fiten 1, (2880); Tirmizî, Fiten 23, (2188).)

Resim6. (698)- Ebû Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), (Zülkarneyn'in inşa ettiği) sed hakkında buyurdular ki: "(Ye'cüc ve Me'cüc) onu hergün oyuyorlar. Tam delecekleri sırada başlarında bulunan reis: "Bırakın artık, delme işini yarın yaparsınız" der. (Onlar bırakıp gidince) Allah, seddi, daha sağlam olacak şekilde eski hâline iâde eder. Böylece günler geçer, kendilerine takdir edilen müddet dolar ve onların insanlara Musâllat olmalarını Allah'ın arzu ettiği vakit gelir. O zaman başlarındaki reis: "Haydi dönün, yarın inşaallah bunu deleceksiniz" der -ve ilk defa inşaallah tabirini kullanır-."
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) devamla der ki: "Dönüp giderler. Ertesi gün geldikleri vakit seddi ne halde bırakmışlarsa öyle bulurlar ve (o günkü çalışma sonunda) delerler. Açılan delikten insanların üzerine boşanırlar. (Önlerine çıkan) suları içip kuruturlar. İnsanlar onlardan korkup kaçar.
Ye'cüc ve Me'cüc göğe bir ok atar. Bu ok kana bulanmış olarak kendilerine geri döner. Şöyle derler: "Arzda olanları ezim ezim ezdik, semâda olanları da alçaltıp alt ettik."
Allah onları enselerinden yakalayacak bir kurt gönderir. Bu kurt onları toptan helâk edip, herbirini parçalanmış halde yere serer."
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) sözünü şöyle tamamladı: "Muhammed'in nefsini elinde tutan Zât'a kasem olsun, yeryüzündeki bütün hayvanlar, onların etinden yiyerek canlanır, sütlenir ve semirir."
(Tirmizî, Tefsir, Kehf, (3151); İbnu Mâce, Fiten 33, (4080).)

Resim7. (699)- Mus'ab İbnu Sa'd anlatıyor: "Babama şu âyet hakkında sordum: "Ey Muhammed! "Size amelce en çok zararlı olanları haber verelim mi?" de.." (Kehf, 103) ve dedim ki: "Burada kastedilenler Harûrîler midir?" Bana:"
- Hayır, onlar Yahudiler ve Hıristiyanlar'dır. Çünkü Yahudiler, Muhammed (aleyhissalâtu vesselâm)'i tekzib ettiler. Hıristiyanlar ise cenneti tekzib ettiler ve: "Cennette ne yiyecek ne de içecek vardır" dediler."
(Buharî,Tefsir, Kehf 5.)

Resim8. (700)- Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) haber veriyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdu ki: "Kıyamet günü, şişman, iri bir adam mizana getirilip tartılır da, Allah indinde sinek kanadı kadar ağırlığı olmadığı görülür." Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ilâve etti: "Dilerseniz şu âyeti okuyun: "Bunlar, Rablerinin âyetlerini ve O'na kavuşmayı inkâr edenlerdir.Bu yüzden işleri boşa gitmiştir. Kıyamet günü biz onlar için hiçbir tartıda bulunmayacağız" (Kehf, 105).
(Buharî, Tefsir, Kehf 6; Müslim, Kıyame 18, (2785).)

أُولَئِكَ الَّذِينَ كَفَرُوا بِآيَاتِ رَبِّهِمْ وَلِقَائِهِ فَحَبِطَتْ أَعْمَالُهُمْ فَلَا نُقِيمُ لَهُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَزْنًا
Resim"Ulâikellezîne keferû bi âyâti rabbihim ve likâihî fe habitat a’mâluhum fe lâ nukîmu lehum yevmel kıyameti veznâ(veznen).: İşte onlar, Rablerinin âyetlerini ve O'na kavuşmayı inkar edenlerdir. Artık onların yapıp ettikleri boşa çıkmıştır, kıyamet gününde onlar için bir tartı tutmayacağız.”
(Kehf 18/105)

Resim9. (701), Ebu Sa'd İbnu Fadâle (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ı işittim şöyle demişti: "Allah geleceği kesin olan mahşer gününde insanları topladığı zaman bir kimse şöyle bir duyuruda bulunur: "Kim işlediği bir amelde Allah'a birini ortak koşmuş ise sevâbını ondan istesin. Zirâ Allah, şirkin her çeşidine en müstağni olan Zât'tır."
(Tirmizî,Tefsir, Kehf, (3152).)

ResimResûlullah sallallahu aleyhi vesellem:"Kim, Kehf Sûresinin evvelinden (bir rivayette sonundan) on âyet ezberlerse, Deccâl'den korunmuş olur." buyurdu.
(Müslim, Müsâfirûn, 257; Ebû Dâvud, Menâhim, 14; Tirmizî, Fiten, 59; İbn Mâce, Fiten, 33).

ResimEbu Said El-Hudri (r.a)'dan şöyle dediği rivayet edilmiştir.: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem:"Cuma gününde kehf Sûresini okuyan kimseye iki cuma arası nur ile aydınlatılır." buyurdu.
(Nesaî, amelu'l-yevmi ve'l-leyle,528).

ResimResûlullah sallallahu aleyhi vesellem:"Cuma gecesi Kehf Sûresini okuyan, Kıyamette, yerden göğe kadar bir nurla aydınlanır. İki cuma arasında işlediği (küçük) günahlar da afvolur." buyurdu.
(Değişik rivayetler için bk. et-Terğıbü ve't-Terhib, Kitabu'l- Cuma, 1/512-513).

ResimSahâbeden Üseyd b. Hudayr, Kehf Sûresini okumuştu. Evinde de bir atı vardı. Bu sırada at ürkmeğe, deprenmeğe başladı. Bunun üzerine (Üseyd): "Yâ Râb! Sen âfetten emin kıl!." diye dua etti. Hemen onu duman gibi bir şey, yahut bir bulut kapladı. Sonra (Üseyd) bu olayı Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'e anlattı. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Oku ey kişi. Çünkü o bulut gibi görünen şey Sekîne'dir. Kur'ân dinlemek için yahut Kur'ân'ı yüceltmek için inmiştir." buyurdu.
(Buhârî, Menâkıb, 25; Buhârî, Fedâilu'l-Kur'ân, 11; Tirmizî, Fedâilu'l-Kur'an, 6).

Siirtli Hocamın yolunda kesinlikle cuma günleri Kehf Sûresi okunur. Okuyamayanlar başından sonundan onar âyetler okuyorak bende varım ama vaktim yok gibi şeylerle iştirak etmiş olurlar..

ResimResûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Her kim Kehf Sûresinin başından üç âyet okursa Deccâl fitnesinden korunur.” buyurdu.
(Ebû’d-Derdâ radiyallahü anhu’dan; Tirmizî, Kur’ân’ın Fazîletleri, 5)

ResimResûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Her kim Kehf Sûresinin başından on âyeti ezber ederse Deccâl’in fitnesinden korunmuş olur.” buyurdu.
(Ebû’d-Derdâ radiyallahü anhu’dan; Müslim, Salâti’l-Misâfirîn, 44).

Deccâl kim bu deccâl!. Başka hadisler vardır âhir vakit yaklaşınca elli tane deccâlun çıkar bunlar iblisten beterdir her şeyi yaparlar pek çok hatta öyle hadisler vardır ki, bir insanı kiyi biçer aradan geçer gördünüz mü der öyle maharetler gösterirler ki gübreyi altına çevirirler ama MuhaMMedî olanlar derler ki: “Biz zâten seni biliyoruz sen: “Lâ İLâhe İLLALLAH MuhaMMeden Rasûlullah” diyemezsin her şeyi yaparsın ama bunu diyemezsin!.”

ResimResûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Deccâl, doğu taraftan çıkar.” buyurmuştur..
(Müslim, Ebu Davûd, Tirmizî, İ.Mace, İ.Ahmed, İ. Ebi Şeybe, Hâkim).

ResimResûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Deccâl, Mekke ve Medine’ye giremez.” buyurmuştur..
(Buharî, Müslim, Tirmizî, İ. Ahmed).

ResimResûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Deccâl, bir kimseyi öldürüp diriltecektir.” buyurmuştur..
(Buharî, Müslim).

ResimResûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Miracda Deccâl’ı da gördüm.” buyurmuştur..
(Buharî, Müslim, İ. Ahmed).

ResimResûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “İsâ inince, Deccâl’ı öldürecektir.” buyurmuştur..
(Müslim, Ebu Davûd).

هَلْ يَنظُرُونَ إِلاَّ أَن تَأْتِيهُمُ الْمَلآئِكَةُ أَوْ يَأْتِيَ رَبُّكَ أَوْ يَأْتِيَ بَعْضُ آيَاتِ رَبِّكَ يَوْمَ يَأْتِي بَعْضُ آيَاتِ رَبِّكَ لاَ يَنفَعُ نَفْسًا إِيمَانُهَا لَمْ تَكُنْ آمَنَتْ مِن قَبْلُ أَوْ كَسَبَتْ فِي إِيمَانِهَا خَيْرًا قُلِ انتَظِرُواْ إِنَّا مُنتَظِرُونَ
Resim"Hel yanzurûne illâ en te’tiyehumu’l- melâiketu ev ye’tiye rabbuke ev ye’tiye ba’du âyâti rabbike, yevme ye’tî ba’du âyâti rabbike lâ yenfeu nefsen îmânuhâ lem tekun âmenet min kablu ev kesebet fî îmânihâ hayrâ (hayran), kulintezırû innâ muntezırûn (muntezırûne).: Onlar, kendilerine meleklerin gelmesini mi, ya da Rabbinin gelmesini mi veya Rabbinin bazı ayetlerinin gelmesini mi bekliyorlar? Rabbinin ayetlerinden bazılarının geleceği gün, daha önce iman etmemişse veya imanıyla bir hayır kazanmamışsa hiç kimseye imanı yarar sağlamaz. De ki: "Bekleyin, biz de şüphesiz beklemekteyiz.” (En’âm 158)

Bu âyet-i kerimeyi açıklayan Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem buyuruyor ki:

ResimResûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Şu üç şey ortaya çıkınca, iman etmemiş veya imanından hayır görmemiş olana, imanı fayda vermez: Güneşin batıdan doğması, Deccâl ve Dabbet-ül-arz.” buyurmuştur..
(Müslim, Tirmizî, Beyhekî).

ResimResûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Her Peygamber, ümmetini Deccâl ile korkuttu.” buyurmuştur..
(Buharî, Müslim).

ResimResûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Ümmetimden hak üzere devam edenler, Deccâl’le de savaşırlar.” buyurmuştur..
(Ebu Davûd).

ResimResûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Âdem aleyhisselamdan, Kıyamete kadar, Deccâl’dan büyük fitne yoktur.” buyurmuştur..
(Müslim).

ResimResûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Deccâl’ın bir gözü kördür.” buyurmuştur..
(Buharî, Müslim, Ebu Davûd, Ebu Nuaym).

Başka hadisler vardır âhir vakit yaklaşınca elli tane “Deccâlun” çıkar bunlar iblisten beterdir, her şeyi yaparlar.. öyle hadisler vardır ki özellikleri vardır bunların. Hayır gözüküp şer işleyenlerdir iyi gözüküp kötülük yapanlardır “ALLAH!.” diye diye kandıran insanlardır deccâlun olanlar.
Deccâlin kendisi de şerlerin en şerli olarak âhir zamanda gelecek bir yaratıktır..
Ama Deccâlun; islamı sapıtmaya çalışan, islamın içine yerleştirilmiş cübbeli cübbesiz kılıfsız heriflerin çoğu deccâlundur.. Bunlarla ilgili yayınlanmaya devam ediyor Siirtli Hocamın “Âhir Zaman Fitneleri” kitapları vardır bu husustaki hadisler âyetlerle bunu çok güzel işlemişti..
Bendeniz de bu kitabın yazılmasını o sohbetlerin kâleme alınmasında yâni banttan.. O zaman kaset çalardık.. Kasetten yazıya dökmekte bizzât tek başıma olan kişiydim.. O konuları da işlemiştik.. Hocamın son eserlerini yayınlamayı da Ankakuşu Alican ALLAH razı olsun yürütmekte göreceğiz orada..
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi KEHF Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »

*
Resim


MUSÂ OLup HIZIR’ın BUL
Sadakatın SABRı MakBUL
HÂL-i HAZIR =>HÂZiNEsi
CÂN-ında CÂNÂN-ına KUL!.

aleyhumusselâm..


ZEVK 7574

YEDi rENk NeFS =>şU BEDENde =>ÂSHÂBı KEHF=>GöNüL GÂRı
İmkÂNLa =>İmtihÂN =>KULLuk.. =>şU ÂLEM =>KıtMÎR DiYÂRı

EMMÂREsi =>LeVVÂMesi
MÜLHiME =>MutMÂİNNesi
RÂZiYyeten =>MERZiYyesi
==>NEFS-i SÂFiYye SÎNEsi
BİLip=>BULup=>OLup=>YAŞA!. =>CÂNda=>CÂNÂN NAZLı YÂRı!.


18.04.16 00:24
brsbrsmd.. tktktratkkmddLignLmm..


GÂR: Mağara. İn. Kehf.
Kehf: Mağara, in. Sığınacak yer altı.
ÂSHÂB: Sahib çıkan ve çıkılan.


Resim

ResimResûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Her kim Kehf Sûresinin başından üç âyet okursa Deccâl fitnesinden korunur.” buyurmuştur..
(Müslim, Müsafirin, 27; Ebu Davûd, Melahım, 14; Tirmizî, Fedailü’l-Kur’ÂN, 6).

Deccâlden maksad, kıyametin büyük alâmetlerinden olmak üzere,
kıyamete yakın ortaya çıkacağı mütevatir derecesinde haberlerle sabit olan deccâldir. O, uluhiyet iddiasında bulunacak ve birtakım harikalar (istidrac/hakkı ve hakiki değeri olmadığı halde ve kabiliyetsizliğine rağmen bir kimsenin kesret-i ni’mete mazhar olması ve bu sebeple küfür ve isyana devam etmesi ile azab ve gazab-ı İlâhiyeye yaklaşmasını gösterecektir. Yeryüzündeki en büyük fitne, Deccâl Fitnesidir..

Birisi çıkıp da.: “Ben âhir zamanda yaşamıyorum!.” diye bilir.
Yok yok âhir vakitte yaşıyoruz hiç merak etme!. Hemde deccâl saldırısındayız ki grip gibi, virüs gibi her tarafı sardı, her tarafı sardı haram ve yalan at başı gidiyor. Artık sokaktaki dindâr gözükmeyen insanlar, dindâr gözüken fakat, din adına banka Kur’ÂN, İhlas ismini kullanan o faizin padişahı insanlar tarafından yürütülür hale dönmüştür. Öylesine labil olmuştur ki, yalama olmuş civâtaya dönmüştür ALLAH korusun!.
Petrol yeşili elbiseler giyip yakasız gömlekle ne bileyim ben Erenköy merenköy gibi yerlerde.. bizim köyde değil şurda burda bir sürü fırıldaklar döndürülmektedir..
Kimseye bir şey demiyorum ben sadece Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin yolunu yol bilirim başka yol bilmem..

Ama, neler gördük neler duyduk kulaklarımla kulaklarımla 1968 den beri tanırım Yaşar Nuri denilen adamı.. O daha hukuk fakultesinde okurken ben onu Erzurum’a götürmüştüm.. Hiçbir kâlem kelâm bilmezken "Fikir ve Sanatta Hareket Dergisimizde erenlerden aldığı sözleri seçer "Altın Damlalar"ı senelerce yazmıştır. Fikir ve Sanatta Hareket Dergisi ciltlerini bulanlar varsa ki, benimkiler suya gitti yâni yok oldu.. Orada görecektir ki onun yazılarını o zamanları söylüyorum..
Sonra, Petrol Vakfı.. Meşhur Germiklioğlu sahib çıktı çünkü Yaşar Nuri çok zeki bir insandı..
Ondan sonra masonların eline düştü Hürriyet Gazetesine geçti sonra televizyonda kendim kendisinden duydum: “Kim oluyormuş İmamı Azam?.” diye kendisinden duydum..
Ve Yine: “Ben hiç bir hadise inanmıyorum sözünü kendisinden” duydum. “Bir tek hadis biliyorum o da Aişe Vâlidemizden gelen ve yalan hadis uydurana şu cezâ vardır!.” Hadisi..
Bu gibi laflar bunlar çok yanlış ve kötü şeylerdi. Bunu kendisinin yüzüne de söylemişimdir bir Antalya’ya gelişinde yüzüne.. Beni gördüğünde seneler geçtiği için tanımamıştır.. Latif Yıldız deyince.. Abi şu bu felân demiştir.. çok değişmişti..

Neden öyle yapmıştım?. Çünkü o konferansında Alper Önder, Nimet Terzioğlu vs. onlarla birlikte gittik..
Yaşar Nuri: “Kadın erkek eşittir!.” dedi..
Kim getirmişti onu Antalya’ya?. “Akdeniz Üniversitesi Lions Kulubü” getirmişti kadınlar.. Kitaplar kamyonla gelmişti oraya.. İmzalamaktan bileği kopuyordu.. Birtaraftan da hâlâ Lions Kadınlarına: “Kadın erkek eşittir!.” kim çıkardı bunu diyordu..
Ara verdiğinde ben aşağıya indim, kitap imzalıyordu Ben: “Sen hiç ALLAH’tan korkmuyor musun? Erkekleri kadınlardan bir derece faziletli yarattık!." âyetleri yok mu?.


وَالْمُطَلَّقَاتُ يَتَرَبَّصْنَ بِاَنْفُسِهِنَّ ثَلٰثَةَ قُرُٓوءٍۜ وَلَا يَحِلُّ لَهُنَّ اَنْ يَكْتُمْنَ مَا خَلَقَ اللّٰهُ ف۪ٓي اَرْحَامِهِنَّ اِنْ كُنَّ يُؤْمِنَّ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِۜ وَبُعُولَتُهُنَّ اَحَقُّ بِرَدِّهِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ اِنْ اَرَادُٓوا اِصْلَاحًاۜ وَلَهُنَّ مِثْلُ الَّذ۪ي عَلَيْهِنَّ بِالْمَعْرُوفِۖ وَلِلرِّجَالِ عَلَيْهِنَّ دَرَجَةٌۜ وَاللّٰهُ عَز۪يزٌ حَك۪يمٌ۟
Resim“Velmutallekâtu yeterabbesne bi-enfusihinne śelâśete kurû(in)(c) velâ yehillu lehunne en yektumne mâ ḣaleka(A)llâhu fî erhâmihinne in kunne yu/minne bi(A)llâhi velyevmi-l-âḣir(i)(c) ve bu’ûletuhunne ehakku biraddihinne fî żâlike in erâdû islâhâ(an)(c) velehunne miślu-lleżî ‘aleyhinne bilma’rûf(i)(c) velirricâli ‘aleyhinne derace(tun)(k) va(A)llâhu ‘azîzun hakîm(un).: Boşanmış kadınlar kendi kendilerine üç 'ay hali ve temizlenme süresi' beklerler. Eğer ALLAH'a ve ahiret gününe inanıyorlarsa ALLAH'ın rahimlerinde yarattığını saklamaları onlara helal olmaz. Kocaları, bu süre içinde barışmak isterlerse, onları geri almada (başkalarından) daha çok hak sahibidirler. Onların lehine de, aleyhlerindeki maruf hakka denk bir hak vardır. Yalnız erkekler için onlar üzerinde bir derece var. ALLAH Aziz'dir. Hakim'dir.” (Bakara 2/228)

اَلرِّجَالُ قَوَّامُونَ عَلَى النِّسَٓاءِ بِمَا فَضَّلَ اللّٰهُ بَعْضَهُمْ عَلٰى بَعْضٍ وَبِمَٓا اَنْفَقُوا مِنْ اَمْوَالِهِمْۜ فَالصَّالِحَاتُ قَانِتَاتٌ حَافِظَاتٌ لِلْغَيْبِ بِمَا حَفِظَ اللّٰهُۜ وَالّٰت۪ي تَخَافُونَ نُشُوزَهُنَّ فَعِظُوهُنَّ وَاهْجُرُوهُنَّ فِي الْمَضَاجِعِ وَاضْرِبُوهُنَّۚ فَاِنْ اَطَعْنَكُمْ فَلَا تَبْغُوا عَلَيْهِنَّ سَب۪يلًاۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ عَلِيًّا كَب۪يرًا
Resim“Erricâlu kavvâmûne ‘alâ annisâ-i bimâ faddala(A)llâhu ba’dahum ‘alâ ba’din vebimâ enfekû min emvâlihim(c) fe-ssâlihâtu kânitâtun hâfizâtun lilġaybi bimâ hafiza(A)llâh(u)(c) vellâtî teḣâfûne nuşûzehunne fe’izûhunne vehcurûhunne fî-lmedâci’i vadribûhun(ne)(s) fe-in eta’nekum felâ tebġû ‘aleyhinne sebîlâ(en)(k) inna(A)llâhe kâne ‘aliyyen kebîrâ(n).: ALLAH'ın, bazısını bazısına üstün kılması ve onların kendi mallarından harcaması nedeniyle erkekler, kadınlar üzerinde 'sorumlu gözeticidir.' Saliha kadınlar, gönülden (ALLAH'a), itaat edenler, ALLAH nasıl koruduysa görünmeyeni koruyanlardır. Nüşuzundan/ Serkeşlik etmelerinden korktuğunuz kadınlara (önce) öğüt verin, (sonra onları) yataklarda yalnız bırakın, (bu da yetmezse hafifçe) vurun. Size itaat ederlerse aleyhlerinde bir yol aramayın. Doğrusu ALLAH yücedir, büyüktür.” (Nisâ 4/34)

Bu âyetleri sen bilmezmisin ki, birkaç tane kirli Siyonist kadın için; ALLAH celle celâlihu, Kur'ÂN-ı Kerîm ve peygamberimiz Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’i inkâr ettin!.” deyince, Nimet abi beni zor kurtarmıştır o kadınların hücumundan..
Yaşar Nuri, bırakıverdi kitap imzalamayı ve ok gibi içeri girdi. Daha yerine oturmadan: “Yanlış anlaşıldım herhalde ben öyle demedim!.” dedi. Aşağıdan bir başka deli Derviş çıktı saldırdı: “Öyle dedin kâfir öyle dedin kâfir!.” diyerek saldırdı..

Şunu demek istiyorum kim olursa olsun, kim olursa olsun!.
İsterse Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin amcası olsun Ebu Leheb ise, artık adı Ebu Lehebtir. Yine amcası Hamza ise, Hamza radıyallahu anhudur..
Böyle bir dindir İslam Dini..
Lâ İLâhe İLLâ ALLAH böyle aradan çatlayıverdi..
Bir tarafta kalan İnkÂRda.. Bir tarafta kalan İKRÂRda olur.. Yâni SEVİYElendi mi Dâru’s- Selâm olur..

Bunları iyi anlayalım diye söylüyorum, biz televizyon sohbeti yapmıyoruz.. Bizim kendi canımız kanımız bunun içerisinde.. Benim çocuklarım var, öz çocuğum yâni bizzât çocuklarım var, en yakınlarım var, mecbur olduklarım var ve bizzât can ciğer dostlarım var!.
Birlikte yetişelim birlikte hepimiz öğrenciyiz ki, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin öğrencisiyiz!. Doğruyu bulalım bilelim diye yürüyoruz dosdoğru “emr olunduğun gibi dosdoğru OL!”alım diye!.

Yaşar Nuri, kurduğu partinin genel merkezine almak istemiş beni..
Antalyadaki oradaki bilgisayarcı bir arkadaş vardı geldi: “Hocam sizi Parti yönetimine yazdık!” dedi.
Ben de: “Benim siyasetle ilgim yok, onunla da ilgim yok!.” dedim..
Şunu demek istiyorum bir işim yok kimseyle!.
Ama bir şey var kim ki, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e, kim ki Kur’ÂN-ı Kerîme açık şekilde bilerek inanarak bakmıyorsa, “deccâlun”un taa kendisidir ve bu açıktır. Başka yolu yoktur!. Onu demek istiyorum!.
Yoksa kişilerle felân zerre kadar ilişkimiz ALLAH için yoktur!. İşimiz yok onlarla kimseyle..


Kehf Sûresinin Fâziletleri Çoktur.:

ResimResûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Her kim Cuma gecesi veyâ günü Kehf Sûresini okursa, o kişiye okuduğu yerden Mekke-i Mükerreme’ye kadar ulaşan bir nur ihsan edilir. Bir daha ki Cuma’ya kadar yapacağı günahlar bağışlanır. Sabah’a kadar 70.000 melek kendisine dua eder. Bütün hastalıklardan, özellikle verem, karın tümörü, alaca ve cüzzam hastalıklarından kendisine afiyet verilir ve Deccâlin fitnesinden kurtarılır.” buyurmuştur..
(Müslim, Salatü’l- Müsâfirin, 257; Tirmizî, Fezâilü’l- Kur'ÂN, 6).

ResimResûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Cuma Gecesi Kehf Sûresini okuyan kimseye, kendisi ile Beytül-Atik (Kâbe) arasındaki mesafe kadar nur ile aydınlatılır." buyurmuştur..
(Nesaî, Amelü’l-Yevm, 528; Darimi, Fedâilü’l- -Kur’ÂN,18, no.3410).

ResimResûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Cuma gecesi Kehf Sûresini okuyan, Kıyamette, yerden göğe kadar bir nurla aydınlanır. İki cuma arasında işlediği (küçük) günahlar da affolur." buyurmuştur..
(Değişik rivâyetler için bk. et-Terğıbü ve't-Terhib, Kitabu'l-Cuma, 1/512-513).

ResimResûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Her kim Kehf Sûresini Cuma günü okursa, iki Cuma arası nur ile aydınlatılır.” buyurmuştur..
(Hâkim, Müstedrek, 2/399; Suyutî, Câmi’u’s- sağir, 8929; Zebidî İthaf, 3/292).

(Cuma Gecesi: Perşembe gününü Cuma’ya bağlayan gecedir.)

ResimResûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Cuma günü Kehf Sûresini okuyan, sekiz gün içerisindeki her fitneden korunmuştur. O arada deccâl çıksa, ona dokunamaz!.” buyurmuştur..
(Zebidî, İthaf, 3/292).

Buradaki kelimelere bakmak lâzım.. Arz ve semâvâtı.. Arz, madde âlemimizdir. Semâvât, manevî âlemimizdir.. Arz, aklımızdır. Semâvât, naklimizdir.. Arz, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem gibdir. Semâvât, ALLAH celle celâlihu gibidir.. Mi’rac, rucû’ budur.. Bunlar hep muhteşemliklerdir buradan oraya kadar nur olur.. Ne olur nur olunca?. Yedinci kat gök hangi gökmüş ne bileyim ben, plotona varsak mı varırmışız mı?. bunları çok iyi anlamak lâzım: “Âlemdeki Âdemdedir” “NEFSini/Kendini bilen RABBini bilir/tanır”..
Kendini bilen, Arzdır.. İşte RABBini bilendir Semâvât, duyulandır olduğu halde gözükmeyendir.. RABB celle celâlihu, cereyan gibidir.. Yok zannedersiniz, elinizi değdiğiniz de yaptığıyla ortaya çıkar!. Doğuruverir, ortaya çıkarır!. Öldürüverir, yok eder!.

Onun için, kendimiz kendimize sahib çıkmalıyız!. Şahdamarımızdan yakın olan RABBımız celle celâlihu'ya sahib çıkmalıyız ki sahib çıkılalım! Raziyeten, merdiyeten nedir?. Raziyeten nedir? Kimden razı olacakmışız?. Elbette RABBımızdan razı olacakmışız, sahib çıkacakmışız. Merdiyeten zâten bize sahibmiş mâlikiyevmiddin miş çok basitmiş bu..
Demek ki, insan Prize ve Fişe sahib çıkacakmış.. Çıkacak cereyan istiyorsa başka yol mu var?. Doğruyu dosdoğru anlamazsak nasıl gideceğiz, ne yapacağız evet ne yapacağız?. Çok akıllı insan gördük, birlikte yaşadık çok olaylar yaşadık, kader Kaderullah erken gidenler oldu, kafa taslarına toprak doldu.. Çok akıllıydı ama, hiç haram helâla bakmazlardı hiç!. Uçan kuş kurtulamazdı ellerinden..
Yok gibi hareket ederlerdi ama, vardı RABBu’-L ÂLEMîN indiriverdi bir hırıltı bile duyulmadı!.

Dikkat etmemiz için söylüyorum.. Kehf Sûresiyle işgili başka hadisler de vardı.:


ResimSahâbeden Üseyd b. Hudayr, Kehf Sûresini okumuştu. Evinde de bir atı vardı. Bu sırada at ürkmeğe, deprenmeğe başladı. Bunun üzerine (Üseyd): “Yâ Râbb! Sen âfetten emin kıl!.” diye dua etti. Hemen onu duman gibi bir şey, yahut bir bulut kapladı. Sonra (Üseyd) bu olayı Hz. Peygambere (aleyhisselâm) anlattı. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Oku ey kişi. Çünkü o bulut gibi görünen şey Sekîne'dir. Kur'ân dinlemek için yahut Kur'ân'ı yüceltmek için inmiştir." buyurmuştur..
(Buhârî, Menâkıb, 25; Buhârî, Fedâilu'l-Kur'ân, 11; Tirmizî, Fedâilu'l-Kur'an, 6).

ResimResûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Kim, Kehf Sûresinin evvelinden (bir rivâyette sonundan) on âyet ezberlerse, Deccâl'den korunmuş olur." buyurmuştur..
(Müslim, Müsâfirûn, 257; Ebû Dâvud, Menâhim, 14; Tirmizî, Fiten, 59; İbn Mâce, Fiten, 33).

ResimResûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Kim Kehf Sûresinin başından on âyet ezberle(yip okumaya devam ede)rse, deccâlin şerrinden emîn olur (korunur). Her kim Kehf Sûresinin son on âyetini okursa ve sonrada deccâl çıksa, ona asla zararı dokunmaz.” buyurmuştur..
(Müslim, Müsafirin, 27; Ebu davûd, Melahim, 14, Ahmed bin Hanbel, Müsned, 5/196; 6/449, 450; Tirmizî, Fedâilü’l- Kur’ÂN,6).

ResimResûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Her kim uyuyacağı zaman Kehf Sûresinin sonunu (veya son 10 âyeti) okursa o kişi için kıyamet gününde başından ayağına kadar nur olur.” buyurmuştur..
(Zebidî, İthaf, 5/161).

ResimResûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Her kim yatacağı vakit Kehf Sûresinin son âyetini okursa, o kişi için yattığı yerden Mekke’ye kadar parlayan bir nur olur ki, o nurun içi meleklerle doludur. O melekler, o kişi yattığı yerden kalkıncaya kadar ona dua ederler. Eğer yattığı yer Mekke’de ise, bu âyeti okuduğu zaman yattığı yerden Beyt-i Mâmur’a kadar parıl parıl parlayan bir nur ona ihsân edilir ki, o nurun içi meleklerle doludur. O kişi uyanıncaya kadar o melekler kendisine dua ve istiğfar ederler.” buyurmuştur..
(Heysemî, Mesme’uz- zevâid, 10/129).

ResimResûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Belirli bir saatte uyanmak isteyen kimse, Kehf Sûresinin ilk ve son 10 âyet-i kerimelerini yatmadan önce okursa, ALLAHu TeÂLÂ üç melek indirir, onlar onu namaza kaldırırlar, Namazı kılıp:
“ALLAH’ım! senin katında en değerli ve en sevgili vakitler hangileriyse, beni o vakitlerde uyandır. Beni, Senin katında en güzel olan işlerde çalıştır. Beni Sana yaklaştıracak ve fazlası ile Sana yakın kılacak işlerde kullan. Beni, Senin gazabına neden olabilecek şeylerden de sonsuza dek uzaklaştır.
ALLAH’ım! Senden diliyorum ki, Bana veresin. Çünkü ancak Sen verirsin. Senden mağfiret diliyorum ki, bağışlanayım. Çünkü ancak Sen bağışlarsın. Sana dua ediyorum ki, duama icabet edersin. Çünkü duaları ancak Sen kabul edersin.
ALLAH’ım Beni azabına karşı güvendirme, Senden başkasına terk etme, beni rezil etme, bana zikrini unutturma ve beni gâfillerden eyleme” (şeklinde) dua ettiğinde onlar (melekler) “Âmin!.” derler. Gece namazına uyanamazsa, bu sefer o melekler ibâdet eder ve sevabı da o kimseye yazılır.”
buyurmuştur..
(Ebu Talib El-Mekki, Kutu’l- Kulub, 194; Zebidî, İthaf, 5/162).

ResimAbdullah ibni Abbas (radiyallahu anhu)’dan rivâyetle, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Kehf Sûresine Tevrat’ta “Hâile’ ismi verilmiş. Çünkü o okuyucusuyla Cehennem ateşi arasında perde olur.” buyurmuştur..
(Suyutî, Câmi’u’s-sağir, 4/115, no:4725; Beyhakî, Şü’abü’l- İman).

ResimResûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Size azameti yerle gök arasını dolduran, bu Sûreyi yazana da o kadar ecir kazandıran, kendisini Cuma günü okuyanın bir daha ki Cuma’ya ve üç gün fazlasına kadar bağışlanacağı ve uyurken sonundaki 10 âyeti okuyanı, istediği saatte ALLAH’ü TeÂLÂ’nın uyandıracağı bir Sûre haber vereyim mi?”
Sahabe-i Kiram (ALLAH Hepsinden Razı Olsun):”Buyur Yâ Resûlullah!” deyince,
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem:“(Bu Sûre) Ashab-ı Kehf’in Sûresidir.”
buyurmuştur..
(Suyutî, Câmi’u’s- sağir, 3/104, no2862; Zebidî, İthaf, 3/292).

Ve Kehf Sûresi HAKk DOStlarının ÇALar Saati gibidir.:

ResimResûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Her kim gece kalkmak istediği zaman Kehf Sûresinin sonunu okursa, o (zamanda) kalkar." buyurmuştur..
(Darimî, Fedâilü’l- Kur’ÂN, 18, no.3409).buyurdu.
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi KEHF Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

KEHF'i BİL!.mek GÂRBİL!.mek
>KITMİR'in SIRRI'nı->SİL!.mek
==>ALLAH'a ve <==RASÛLÜ'ne
TESLİM OL!..up da =>EĞİL!.mek!.

celle celâlihu..
sallallahu aleyhi vesellem..


Ben burada, Kehf Sûresinin bizim zâhir görüntümüzü hayatımız ve içinde bunu yöneten aslında bâtın hayatımızla direk ilgili olduğunu söylüyorum. Yâni ben öyle zevk ediyorum. Biz hükmetmeyiz, tefsir bizim elimizde var istediğimiz tefsir açıp okuruz. Meâl de çok biz birlikte anlamaya çalışıyoruz. Diyoruz ki, ben bunu anlıyorum biraz sonra diyeceğiz Hâlim can ne ne anlıyorsun kardeşim ben de bunu anlıyorum hocam işte bunları birleştiririz zâten BİZ BİRİZ.. Bunlardan yolumuzu bulmaya çalışıyoruz, hayatımızı yönlendirmeye çalışıyoruz. Niye yaratıldık, niye yaşıyoruz ve nere gidiyoruz-u çözmeye çalışıyoruz. Çünkü biz dağdaki bir keçi koyun değiliz ki ağaç da değiliz, biz ALLAHu zü’L- CELÂL’in yarattığı insan sûretinde yarattığı, akıl verdiği ve “Benim halifemsin” buyurduğu.. Yoksa, Hizbuşşeytansın, aduvvunmübinden de betersin. Çünkü Firavunsun, münafıksın.. gibi çok ağır ağır lânet gibi, lutfu reddetme gibi büyük hatanın içerisine insan dininde ve dünyasında düşer ALLAH korusun!.
Bunlar bizim kendi aramızdaki zevklerimizdir. Buraya geçmeden önce şu bizim bildiğimiz ama, içimizde birkaç arkadaşın katıldığı onlar içinde bir hususun bilinmesi doğrudur ki, ALLAHu zü’L- CeLÂL Kur’ÂN-ı Kerîmde çeşitli âyetlerde
BEDEN, NEFİS, KALB ve RUH katmanlarını iç içe, bunlar birbirine geçmiş haldedir. Beden şu bedendir bir altındaki Sadr ve Sîne dediğimiz kısım, burayı esas kullanan kısım, baş rolu oynayan aklın da esas orada anası olan orada olan NEFİS kısmı bunun içerisinde bir iç çekirdek gibi KALB ve içerisinde böyle bir ceryan gibi RUH ve devamı olan öbür açılımlar bu dördü; BEDEN, NEFİS, KALB ve RUH çeşitli âyetlerle sorumlu kılınmıştır. Ötekiler burayı tamamlayanların devam edeceği iştir yâni RUHtan sonra SIR, HÂFİ, AHFÂ, AKDES bunlar neden.. Çünkü o bölüm Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in kontrolünde ve rotasında yürünen bir yerdir ve sülük dönemidir..

Ben zâten, sokaklardaki tasavvuf simsarlarının, tehvid tüccarlarının düşüncelerine hiç katılmıyorum.. Öyle iki tane kelâm ile: "Sen artık, Fenâfi’n- Nefs oldun, Fenâfi’ş- Şeyh oldun, Fenâfi’r- Rasûl oldun, Fenâfillâh oldun!."
Ben bunlara inanmıyorum, kabul etmiyorum zâten ben içmediğim çaya çay demem bu yalandır yaşanmamıştır ALLAH korusun, ALLAH’a sığınırım!.
Hiçbir kardeşimi de yanlışa sürüklemem ALLAH’ın izniyle!. Dosdoğru!. Nasıl ekmeği yiyorsa, suyu içiyorsa ALLAH’ın namazını da böyle kılmalı ve bunun zevkini ve huzurunu öbüründe nasıl duyuyorsa fiilen duymalı..
Çünkü bunun midesiyle kalbi vardır ve ikisinin arası dört parmaktır ki,
Lâ İLâhe İLLALLAH”tır. Oysa, midesinde gördüğü pislik-gübre, Kalbindeki NÛR-u MuhaMMed'dir ve GÜLdür..

Çok özür dilerim ben irticalen konuşan bir insanım, kendim için neyi düşünüyorsam karşımdaki için de, yanımdaki insan için de düşünen bir insanım!. İnsan olarak böyleyim.. Yol olarak ise, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in açık seçik tescilli bir Kervan Köpeğiyim!.
Ben hiçbir zaman Sadakattan ve Samimiyetten başka bir sermayemiz olamaz, başka hiçbir şey bizim sermayemiz olamaz!. Sermayemiz Sadakatımızdır, Samimiyetimizdir, İhlasımızdır ve bu konuda Sabrımızdır..

İnşâe ALLAH ALLAH’a sığınırız tek arzumuz SELÂMETULLAHtır.. Bundan hiç mi hiç, zerre kadar, tüm dünyaları da verseler, derimizi de yüzseler ALLAH’ın izniyle dönmeyiz çok şükürler olsun!.
Bizi bu âleme getiren atalarımız bizi bu şeref içinde bıraktılar İnşâe ALLAH!. Bu şeref içinde çocuklarımıza torunlarımıza bırakırız ALLAH’a duamız budur, sâlih nesiller versin!. Bu anlamda anlayalım diye söylüyorum, BEDEN dediğimiz; madde âlemidir, âlet âlemidir, fiilen işin yapıldığı âlemdir. NEFİS dediğimiz, bunu yürüten, kararı verendir, tercih yapandır!. ALLAHu zü’L- CeLÂL, kimsenin yerine tercih yapıp, kimseyi bundan mahkum etmez hâşâ!.
Musâ aleyhisselâm’a arka çıkıp Firavun’a oyun yapmaz, tuzak kurmaz!. İkisi de ALLAHu zü’L- CeLÂLin Nurundan halk edilir, ikisinin de annelerinin memeleri RahmÂN ve Rahîm memeleridir, ikisinin de annesinin sevgisi eşittir!. On sekiz yaşına geldiler mi, bedenen ve aklen ergenliğe erdiler mi tercih yaparlar!. Birisi/ Firavun der ki: “Enâ rabbukumu-l-a’lâ”
“Ey insanlar sizin en yüce RABBınız benim!” der mi?. Der!. O kişi ne olur?. Firavun olur!. Ne zaman?. işte bu zamanda işinden dolayı Firavun olur!. Musâ aleyhisselâmda der ki.: “Olur mu hiç!. Sen bir resimsin, Ressam değilsin ki!. Neden kanıyor ve kandırılıyorsun, neden Sistemin Sahibini inkar ediyorsun ahmakça!.” Der.. O da, Musâ aleyhisselâm olur bunu demek istiyorum..


فَقَالَ أَنَا رَبُّكُمُ الْأَعْلَىٰ
Resim---"Fekâle enâ rabbukumu-l-a’lâ; “Firavun): “Sizin en yüce Rabbiniz benim” dedi." (Nâzi’ât 79/24)

Yoksa, ALLAHu zü’L- CeLÂL kendi yaratıp kendisi de onun yerine tercih yapmaz!. Kur'ÂN-ı Kerîmde EMRuLLAHı BİLdirmiş ve HİDÂYet Yollarını göstermiştir.:

وَهَدَيْنَاهُ النَّجْدَيْنِۚ
Resim---“Ve hedeynâhu-nnecdeyn(i).: Biz ona "iki yol-iki amaç" gösterdik.” (Beled 90/10)

اِنَّا هَدَيْنَاهُ السَّب۪يلَ اِمَّا شَاكِرًا وَاِمَّا كَفُورًا
Resim---“İnnâ hedeynâhu-ssebîle immâ şâkiran ve-immâ kefûrâ(n).: “ Gerçekten Biz ona yol gösterdik. Artık ya şükreder veya nankör olur./ Biz ona yolu, yöntemi gösterdik, doğru yolu aydınlatıcı bilgiler verdik. Ya şükreden mü'min bir kul olacak, ya nankör bir kul, azılı bir kâfir olacak.” (İnsân 76/3)

كُتِبَ عَلَيْكُمُ الْقِتَالُ وَهُوَ كُرْهٌ لَكُمْۚ وَعَسٰٓى اَنْ تَكْرَهُوا شَيْـًٔا وَهُوَ خَيْرٌ لَكُمْۚ وَعَسٰٓى اَنْ تُحِبُّوا شَيْـًٔا وَهُوَ شَرٌّ لَكُمْۜ وَاللّٰهُ يَعْلَمُ وَاَنْتُمْ لَا تَعْلَمُونَ۟
Resim---“Kutibe ‘aleykumu-lkitâlu vehuve kurhun lekum(s) ve’asâ en tekrahû şey-en vehuve ḣayrun lekum(s) ve’asâ en tuhibbû şey-en vehuve şerrun lekum(k) va(A)llâhu ya’lemu veentum lâ ta’lemûn(e).: “ Savaş, hoşunuza gitmediği halde üzerinize yazıldı (farz kılındı). Olur ki hoşunuza gitmeyen bir şey, sizin için hayırlıdır ve olur ki, sevdiğiniz şey de sizin için bir şerdir. Allah bilir de siz bilmezsiniz.” (Bakara 3/216)

قُلْ مَا يَعْبَأُ بِكُمْ رَبِّي لَوْلَا دُعَاؤُكُمْ فَقَدْ كَذَّبْتُمْ فَسَوْفَ يَكُونُ لِزَامًا
Resim---“Kul mâ ya’beu bikum rabbî lev lâ duâukum, fe kad kezzebtum fe sevfe yekûnu lizâmâ(lizâmen) : “De ki: "Sizin duanız olmasaydı Rabbim size değer verir miydi? Fakat siz gerçekten yalanladınız; artık (bunun azabı da) kaçınılmaz olacaktır." (Furkân 25/77)

Kur'ân-ı Kerimimizde;

1-) ALLAH'A ve RESÛLÜNE TESLİM OLUN!:
(Ahzâb 33/56) (Âl-i İmrân 3/20)


إِنَّ اللَّهَ وَمَلَائِكَتَهُ يُصَلُّونَ عَلَى النَّبِيِّ يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا صَلُّوا عَلَيْهِ وَسَلِّمُوا تَسْلِيمًا
Resim---“İnnallâhe ve melâiketehu yusallûne alen nebiyyi, yâ eyyuhellezîne âmenû sallû aleyhi ve sellimû teslîmâ(teslîmen): “Şüphesiz, Allah ve melekleri Peygambere salat ederler. Ey iman edenler, siz de ona salat edin ve tam bir teslimiyetle ona selam verin.” (Ahzâb 33/56)

فَإنْ حَآجُّوكَ فَقُلْ أَسْلَمْتُ وَجْهِيَ لِلّهِ وَمَنِ اتَّبَعَنِ وَقُل لِّلَّذِينَ أُوْتُواْ الْكِتَابَ وَالأُمِّيِّينَ أَأَسْلَمْتُمْ فَإِنْ أَسْلَمُواْ فَقَدِ اهْتَدَواْ وَّإِن تَوَلَّوْاْ فَإِنَّمَا عَلَيْكَ الْبَلاَغُ وَاللّهُ بَصِيرٌ بِالْعِبَادِ
Resim---“Fe in hâccûke fe kul eslemtu vechiye lillâhi ve menittebean(menittebeani), ve kul lillezîne ûtûl kitâbe vel ummiyyîne e eslemtum, fe in eslemû fe kadihtedev, ve in tevellev fe innemâ aleykel belâg(belâgu), vallâhu basîrun bil ibâd(ibâdi): “Eğer seninle çekişip tartışırlarsa, de ki: "Ben, bana uyanlarla (tâbi olarak-teslimiyetle) birlikte, kendimi Allah'a teslim ettim." Ve kitap verilenlerle ümmilere de ki: "Siz de teslim oldunuz mu?" Eğer teslim oldularsa, gerçekten hidayete ermişlerdir. Fakat yüz çevirdilerse, artık sana düşen yalnızca tebliğ(etmek)dir. Allah, kulları hakkıyla görendir.” (Âl-i İmrân 3/20)

Emânet.: ALLAhu zü’L- CeLÂL’in dağlara taşlara teklif edip de, kabul etmediği ve Âdemoğlunun hemence, kabul ettiği KULLuk EmÂNeti..

2-) ALLAH'A ve RESÛLÜNE İMAN EDİN!:
(A'raf 7/158) (Nur 24/47, 62) (Fetih 48/9, 13) (Hucurât 49/15) (Hadid 57/7, 19, 21) (Mücâdile 58/4) (Saff 61/11)

3-) ALLAH'A VE RESÛLÜNE TÂBİ OLUN- istecibü!:
(Âl-İ İmrân 3/172) (Enfâl 8/24)

4-) ALLAH'A VE RESÛLÜNE İTÂAT EDİN!:
Âl-İ İmrân 3/32, 132; Nisâ 4/13, 59, 69, 80; Mâide 5/92; Enfâl 8/1, 20, 46; Tevbe 9/71; Nûr 24/47, 52, 54; Ahzâb 33/31, 33, 66, 71; Muhammed 47/33; Feth 48/17; Hucûrat 49/14; Mücâdile 58/13; Tegâbûn 64/12

ALLAH'IN RESÛLÜNE İTAAT EDİN!:
(NİSA 4/64) (NÛR 24/56)


وَمَا أَرْسَلْنَا مِن رَّسُولٍ إِلاَّ لِيُطَاعَ بِإِذْنِ اللّهِ وَلَوْ أَنَّهُمْ إِذ ظَّلَمُواْ أَنفُسَهُمْ جَآؤُوكَ فَاسْتَغْفَرُواْ اللّهَ وَاسْتَغْفَرَ لَهُمُ الرَّسُولُ لَوَجَدُواْ اللّهَ تَوَّابًا رَّحِيمًا
Resim---Ve mâ erselnâ min resûlin illâ li yutâa bi iznillâh(iznillâhi). Ve lev ennehum iz zalemû enfusehum câûke festagferûllâhe vestagfera lehumur resûlu le vecedûllâhe tevvâben rahîmâ(rahîmen): “Biz her peygamberi -Allah'ın izniyle- ancak kendisine itaat edilmesi için gönderdik. Eğer onlar kendilerine zulmettikleri zaman sana gelseler de Allah'tan bağışlanmayı dileseler, Resûl de onlar için istiğfar etseydi Allah'ı ziyadesiyle affedici, esirgeyici bulurlardı.” (Nisâ 4/64)

وَأَقِيمُوا الصَّلَاةَ وَآتُوا الزَّكَاةَ وَأَطِيعُوا الرَّسُولَ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ
Resim---"Ve ekîmûs salâte ve âtûz zekâte ve atîûr resûle leallekum turhamûn(turhamûne): “Namazı kılın; zekâtı verin; Peygamber'e itaat edin ki merhamet göresiniz.” (Nûr 24/56)

ALLAHU ZÜ’L-CELÂL; Teslim olmak, İmân etmek, Tâbi’ olmak ve İtâat etmek hususunda Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i hep ZÂTıyla BİRlikte buyurmuştur.

Resim

Bir İlahiyatçı Profosör’e ben, i’tiraz edeceğini düşünerek bir hadise başlarken: “Raufu’r- Rahîm olan Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem” dediğim zaman hemence elini kaldırıp: “Küfre girme!. Raufu’r- Rahîm olan ALLAH celle celâlihudur. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, aracı mı haa aracıya gerek yok!.” demişti..

ALLAHu zü’L- CeLÂL Kur'ÂN-ı Kerîminde ne buyurursa buyursun taş kafalı adam cehâlet cübbesini çıkarmıyor/çıkaramıyor maalesef!..


Oysa, ALLAHu zü’L- CeLÂL, Resûlüllah Aleyhisselâm Efendimiz için Kur’ÂN-ı Kerim’de şöyle buyurmuştur:

لَقَدْ جَاءكُمْ رَسُولٌ مِّنْ أَنفُسِكُمْ عَزِيزٌ عَلَيْهِ مَا عَنِتُّمْ حَرِيصٌ عَلَيْكُم بِالْمُؤْمِنِينَ رَؤُوفٌ رَّحِيمٌ
Resim---"Lekad câekum resûlun min enfusikum azîz (azîzun), aleyhi mâ anittum harîsun aleykum bi’l- mu’minîne RAÛFun RAHîM (rahîmun).: “ Andolsun ki; size, sizin içinizden azîz bir Resûl geldi. Sizin üzüldüğünüz şey, O'na ağır gelir (O'nu üzer). Size çok düşkün, mü’minlere şefkatli ve merhametlidir.” (Tevbe 9/128)

ResimResim

Daha beteri de var.. Kimin uşağı bilmiyorum..
Galip Kuşçuoğlu, aynen şöyle yazıyor Kitabında.: “Rasûlullaha gerek yok!." Kitapları orada Antalya'da işte o Kuşçuoğlu denen adam var ya hâşâ: “Rasûlullaha gerek yok! Ne fark eder, “Lâ İLâhe İLLALLAH MuhaMMeder Rasûlullah” diyeceğine “Lâ İLâhe İLLALLAH İsâ Ruhullah!.” desin!." diyor..

Galip Kuşçuoğlu Antalya’da Kepezde/Mazı Dağında Câmisi var!. Kitapları hâlâ orada satılıyordur kendisi de orada Antalya’da idi. Ölmediyse isteyen gitsin kendisinden alsın okusun!.
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi KEHF Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

Demek istiyorum ki, parayla mı sapıklık!.
İnsan nefsi bu İmtihan Âleminde en etkin başrol oyuncusudur..
Yâ eyyuhe’n- nefsi mutmainne.. ey tatmin olmuş nefis imanı tam olan nefis işte nefis budur.. Hizbullah nefsi budur..
Hizbuşşeytan nefsi değildir. Hizbuşşeytan nefsi, kendi kendini İKİLİKte bırakırve TEVİD TEKLiğine ulaşamaz.. Bu nefs, bedenini sonUÇta leş yapan, çürüten bir aklın zavallılığıdır, akmaklığıdır ve yanlışlığıdır..

İşte nefis budur.. bunu anlamamız için söylüyorum.. nefsi söyleyeceğiz birazdan.. kalb dediğimiz, iç sistem.. beden benim âlet bölgemdir ilim bölgem.. nefis pîr bölgesidir. pir kimdir?. pîr o dur ki, hani Yûnus Emre Baba var ya.. bir de Tabtuk Baba vardır.. Tabtuk Baba görünüşte hiçbir şey bilmeyen, eseri bile olmayan birisi gibidir.. o bizim meşhur olan Yûnusumuz kırk yıl ona odun taşımıştır sırtında.. “sakın eğri odun getirme dergâhımıza!.” Tabtuk Babamın Dergâhına eğri odun yakışmaz dosdoğru olsun!.

Biliyorsunuz anlatıyordum benim çok hoşuma gittiği için.. insan bu, nefsinin en büyük tehlikesi HASEDdir.. İblis hastalığı ki çâresi çok zor ve hasedin büyük tehlikesi vardır.. yalan, hasedden doğar anası haseddir.. hased, hepimizin başında olan bir şeydir.. yalnız bende, sende değil hepimizde vardır.. Kul Kemâlâtı gereğiyle eğitilmesi öğretilmesi anlaşılarak halli gerek..
Bir anlamda ben şöyle diyorum Antalyadakiler bilirler portakal çağlasını yersen ağzın acıyla yanar.. Bekle olgunlaşmasını.. yâni ona hizmet et ki, göreceksin o gübreden gül çıkacak anlamındadır bu.. onun için buyuruyor Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem “şeytanımı müslüman ettim” diye..Sen de müslüman ettiğin zaman göreceksin ki, Firavun müslüman olursa Musâ aleyhisselâm yolunda olur.. çünkü bunları anti parantez olarak söylüyorum bildiğimiz halde..

Ne diyor Yûnus Emre Baba için diğer dervişler: Tabtuk Baba’nın yanından hiç kalkmıyoruz ve çok şeyler öğrendik, Yûnus ise dağlarda geziyor, sadece odun taşıyan birisi. ama ne zaman ki dergâha giriverse elpençe kalkıveriyor Tabtuk Baba: “Yûnusum da Yûnusum!.” Diyor.”
Bu nasıl bir şey ki bu muhabbet, içerdeki bu yangın herkesi harekete geçiriyor..
Diyorlar ki “Tabtuk Baba, Yûnus sırtında odun taşıya taşıya yanır oldu yanır yanır..”
Bizim yörükçede yâni afvedersiniz hayvanların yük taşımaktan eşeklerin palanı vurur da, yaraları yanır olur kirli sular akar çokça. ama yük hayvanıdır başka hayvanı yoktur.. onun yaralarına merhem yapar timar yapar. ama hayvan çok acı çeker böyle bir hal yâni kapanmayan yara anlamındadır..
“Yûnus’a bir eşek alsak!.” Diyorlar.
Mubarek tâbi rontgenlerini çekip duruyor ya zâten radardan izliyor ya izlemiyorsa zâten yuh olsun yalancının tekidir ALLAH korusun..
“İyi diyor çağırın gelsin Yûnus’a bir eşek alalım. eşek değil mi alt tarafı!.” Gelmiş Yûnus Emre Baba kanter içinde odunu indirmiş.. Ötekilerin keyfi yerinde yâni Yûnus’a bi çimtik atacaklar..
“Baba çağırıyor seni!.” diyorlar. “hayrola beni çağırmazdı nedir ki?.”
Tabtuk Baba : “diyor ki oğul evlâd bu kardeşlerin iyi niyetli insanlar seni çok seviyorlar ve diyorlar ki senin omuzların yara-yanır olmuş benim haberim yok sende bir şey demiyorsun, ip kesmiş omuzlarını bir eşek alsak diyorlar ne dersin?.” deyince ne diyor Yûnus: “Hay hay Efendim benden akıllı bir eşek bulursanız derhal alın. gezin hayvan pazarını Yûnustan akıllı bir eşek varsa, Taptuğa lâzımsa buyurun!. “diyor.

Barbaros not al geçen de demiştim düşün sabaha kadar bizim için..
Yâni şunu demek istiyorum ki, Tabtuk Baba’nın kapısında akıllı eşek lâzım!.
Ne diyordu Derbentli’m: “Ulan çoban âşıklar ölmez, eşekler ölür!.”
Âşıktır çünkü gönül ehlidir, kalb ehlidir. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i BİLmiş BULmuş ve yüreğinde OLmuştur. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin imanına, ameline, ahlâkına ve hallerine sahib çıkmıştır. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, Mürşid-i Mutlak MuhaMMed aleyhisselâmdır..
MuhaMMedî Âşıklar, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin arkasında kıyama durmuşken başka imam aramazlar. Onların Pîri, Ali keremullahi veçhedir ki, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin avucuna doğmuştur avucunda doğmuştur Kâbe’nin Kıblesinde, göbeğini de Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem düğümlemiştir, zemzemle o yıkamıştır. Ne büyük bahtır ki Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem:


Resim---Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “Ey Ali Cenâzemi sen yıkayacaksın, borcumu ödeyeceksin mezarıma beni sen koyup örteceksin ZİMMETimi sen îfâ edeceksin ve sen dünyâ ve âhirette sancağımın sâhibisin.”
(Ebû Said (r.a.)'den; Deylemî Musnedu'l-Firdevs)

Öyle de olmuştur biliyorsunuz. yedi kişiyle kılınmıştır cenâzesi sekizincisi Fatma Vâlidemizdir.. Dünya garip bir dünyadır..

İşte o MuhaMMedî Âşıklar, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin arkasında “ALLAHu EKBER!.” demiş ellerini bağlamıştır..
Bana sorsan benim mürşidin kim?.” Diye.. Mürşid-i Mutlak MuhaMMed aleyhisselâmdır..
Diğer Hak Tarikat Mürşidleri de, Mürşid-i Mutlak MuhaMMed aleyhisselâm arkasında kıyamdadır..
Kendi kafasındaki ham aklından konuşan “Ben mürşüdim şuyum buyum” diyenler hayalperestlerdir.

Ben hayatımda hiç birisinden duymadım “mürşidim ben!” diyenini..
Onun için her yola çıkılmaz ALLAH korusun!.
MuhaMMed aleyhisselâmın yolu, ALLAH’ın yolu yanlışa götürmez dosdoğruluk ister!. Uydur gaydır işlerin dışına çıkalım diye söylüyorum..

Ruh, emr âlemindendir ki, emri veren âlemdendir..


Resim---İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) Yahudilerden bir gruba uğradı. Onlardan bazısı: "Muhammed'e ruh hakkında sorun" dedi; bazısı da: "Sakın sormayın, hoşunuza gitmeyecek şeyler işitirsiniz" diye aralarında konuştular. Sonunda kalkıp: "Ey Ebu'l-Kâsım bize ruh'tan anlat, (ruh nedir?)" dediler. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bir müddet sessiz durdu. Ben anladım ki kendisine vahiy inmektedir. Sonra okudu: "Sana ruhtan sorarlar; de ki, ruh Allah'ın emrinden ibârettir. Size onun hakkında az bir ilim verilmiştir" (İsrâ, 85).
Bir rivâyette: "Onun hakkında az bir ilim verilmiştir" denmektedir. A'meş: "Bizim kıraatımızda böyledir"
demiştir..
(Buhârî, İlm 47, Tefsir, Benû İsrâil 13, İ'tisâm 3, Tevhid 28, 29; Müslim, Münâfıkûn 32, (2794); Tirmizi, Tefsir (3140)

وَيَسْأَلُونَكَ عَنِ الرُّوحِ قُلِ الرُّوحُ مِنْ أَمْرِ رَبِّي وَمَا أُوتِيتُم مِّن الْعِلْمِ إِلاَّ قَلِيلاً
Resim--- "Ve yes’elûneke anir rûhı, kulir rûhu min emri rabbî ve mâ ûtîtum minel ilmi illâ kalîlâ(kalîlen).: Sana ruh'tan sorarlar; de ki: "Ruh, Rabbimin emrindendir, size ilimden yalnızca az bir şey verilmiştir." (İsrâ 17/85)

İşin ötesine gitmek Münir Hocamın dediği gibi “söylenemeyecek şeylerdir, söylenemezler vardır” diyor ya.. çünkü söylesen adam diyecek ki ALLAH’ın uzanımıdır yok şudur yok uydur gaydır.. zâten atomu ALLAH yapmaya çalışıyor bi de tutup öyle böyle desen iyice şeye gider..
Ama Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e: “Ruh emir âlemindendir âyetinden ne anlayalım?” diye sorunca “aklınız kadar anlayın!” buyuruyor. Herkes kabı kadar anlasın, fincanı olan bir fincan, kazanı olan kazan kadar alsın, barajı olanda bir baraj alsın, helâlı hoş olsun. ellerinden öperiz Fahreddin Razi Efendimize devamlı fatiha okuruz, bu kadar muazzam bir insan. Elmalı Hocam meselâ hep okurum çünkü hep severim. çünkü bu kadar bize iyilik bırakmışlar. düşünebiliyor musunuz Hasan Dağı gibi ekmek bırakmışlar, benim gibi bir milyon insan yese yine bitmez. ne büyük nimet değil mi. halbuki o gündür bu gündür on milyar insan geçmiş belki yirmi milyar insan geçmiş değil mi. geçmiştir bu yollardan bu zaman diliminden hepsi ıvır zıvır zavar olmuştur.. yâni zavar nedir değirmende buğdayın taş ayarını iyi yapmazsan un yerine hayvan yemi kepek gibi çıkar zavar diye ona derler..

Azizkardeşim, aklını ALLAH yoluna şehâdette kullanmazsan, şeytana peşkeş çekersen o akıl cehennemin zümerası olur.
Bir kişiye hitab etmiyorum yanlış anlaşılmasın. İşte bu dörtlü, Kehf Sûresinde zevk ediliyor.. Musâ aleyhisselâm, beden nefis kalb
28 peygamber vardır ve 7 nefis aşaması vardır. Her nefis aşamasına sanki benim zevkimce 4 peygamber düşüyormuş gibi.. 4X7=28 yapmak..
Benim âcizane anlayabildiğim kadarıyla BEDEN =>TOPRAK gibidir özellikleri bakımından. NEFİS =>ATEŞ gibidir maximum ve minimumda cehennem.. minimumda Zemherira =>Dondurucu Cehennem ki ateşten yaratılan Şeytanı dondurur.
Adam akıllı din düşmanı ya, ALLAH düşmanı ya ne diyor: “Ben şaşıyorum şu Müslümanlara ki ALLAH “Şeytanı ateşten yarattık” diyor.. “ateşe sokacağım” diyor..
İyi de, Zemheri Cehennemi ne olacak, Zemherira ne olacak şiddetli dondurucu cehennem ne olacak.. çünkü o Kur’ÂNı hiç okumadı okumadı minimuma düştüğü zaman çok kötü.. maksimuma çıktığı zaman da çok kötü..


مُتَّكِئِينَ فِيهَا عَلَى الْأَرَائِكِ لَا يَرَوْنَ فِيهَا شَمْسًا وَلَا زَمْهَرِيرًا
Resim--- "Muttekiîne fîhâ alâl erâiki, lâ yeravne fîhâ şemsen ve lâ zemherîrâ(zemherîran).: Orada tahtlar üzerinde yaslanırlar. Orada güneş (şiddetli sıcak) ve şiddetli dondurucu soğuk görmezler.” (İnsân 76/13)

Câhim =>İfrat CeheNNemi..
Zemheri=>Tefrit CeheNNemi..
Cennet =>İ’tidâl Ilıklığı..


Seviyelediği zaman ifrat ve tefrit değil i’tidal.. maximum minimum değil optimum.. dosdoğru orta yola ortaya vurduğu zaman Sırat-ı Müstakîme..Nedir CeNNet?.
Vücud ısısınız 30 C dereceye düşerse sıtma tutar bin tane battaniye vız gelir tırıs gider..
Ama 40 C dereceyi geçti mi ne olur?. Cehennemin zümarası olur ve sizi buzlar soğutamaz..
37 C derece oldu mu CeNNetin taa kendisi.. Nerdeymiş mesele, SEVİYElenmedeymiş.. Hani ateş, cehennemdi.. ateşin çokluğu ve yokluğu cehennemdir.. i’tidali değil.. bunları iyi anlamamız lâzım.. biz bu bakımdan tasavvufun Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selleminin yoluna bir yol açmıyoruz.. Biz Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin yolundaki pisi pası dilimizle yalayarak kaldırmaya çalışıyoruz.. yoksa yol açıktır zâten ama, toz çok..

Onun için Musâ aleyhisselâm, Kâbe’nin NEFS yüzünde tâlim ve terbiyesinde başöğretmen gibidir, o bölümün baş öğretmeni gibidir. Kendisini de izlediğimizde gerçekten ateşle yakın ilişkileri vardır. Birini öldüren tek peygamberdir. Başına gelenlere bakarsanız tıpkı nefsimize benzer. yaşama budur Musevî oluş o aşamalardan geçerken olur. Bir kişi diyelim ki İstanbul’dan yürüyerek ya da araçla Kâbe’ye gidiyorsa Konya’ya geldi mi Konya’yı tanısın, kalsın orada bir hafta Konya’yı tanısın.
Biz bunu yaptık meselâ öyle anlatayım biz Antalya’dan çıktık otobüsle Urfa’ya vardık bir hafta orada kaldık oraları gezdik Urfalı olduk ama Urfa olmadık. Musul’a geçtik Yûnus aleyhisselâmın mezârını felân orada gördüm biz Musullu olduk. Bağdat’a gittik Bağdatlı olduk Abdulkadir Geylanî kaddesallahu sırrahu türbesini, İmamı Azam kaddesallahu sırrahu Musâ Kâzım kaddesallahu sırrahu Efendimizi vs. ziyaret ettik.. Kerbelâ’ya vardık Kerbelâ-lı olduk, Mekke’li Medine’li olduk, hacı olduk.. Hiçbir zaman “ora” olmadık..
Bu 28 peygamberler de bizim aşamalarımızda şehirler gibidir. İbrahîm aleyhisselâma vardığımız zaman gerçekten hanif dinini islam dininin şeriatının tümünü onda görürüz.. dört kuş keseceksin şunu yapacaksın bunu yapacaksın.. Kâbe’yi kuracaksın şeriatın tümünü, sanki Şeriatın baş öğretmeni gibi görürsünüz orada onu demek istiyorum.. Siz İbrahîm aleyhisselâm olmazsınız da “İbrahîmî” olursunuz.. Artık İbrahîm aleyhisselâm gibi cömert olursunuz. İbrahîm aleyhisselâm gibi sağlam şehâdet tevhid ehli olursunuz, şu olursunuz bu olursunuz her şey olursunuz, Halil olursunuz, Hâlim olursunuz..

Ama Musâ aleyhisselâm ülkesinde “musevî” olmanız içinde onun gibi olmalısınız, millet danaya öküze şuna buna taparken biz de görelim senin RABBını derken şunu derken bunu derken böyle yardım edeceğiniz kişi böyle yaparken kaçarken göçerken, Medyen’de Şuayib aleyhisselâmı zâhir âlemde bulurken. Şuayib aleyhisselâmın kuyusundan kızının koyunlarını suladı diye “hadi 8 yıl kapımda hizmetçilik yap ama sen 10 a çıkarırsan onu da sen bilirsin kızımın hangisini istiyorsan sana nikah edeyim”.. evet ne zaman ki zamanı tamam oldu tekrar dönerken bir kar bastırdı anladığım kadarıyla belki de hâmileydi hanımı.. siz hele şurda bir duldada durun karşı dağda bir ışık var umarım ki size oradan bir ateş parçası getiririm de ısınır yolumuzu buluruz.. kar tipi bitince ben şu tur dağına bir çıkıvereyim bakıyım, karşıda dağ gözüküyor ya.. tüm bunlar hayatımızda yaşanır.. nefsimiz bunları yaşar bu aşamalardan geçer İnşâe ALLAH.. ve bütün izleyeceğimiz basacağımız yer Musâ aleyhisselâmın ayak izleri olursa o, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin MahMud izleridir, hamd izleridir, Makam-ı Mahmud izleridir.. Oralardan geçersek oralara basarız bunu zâten göreceğiz.. Yoksa ayrı gayrı yok nerden çıkarmışlar şu din, bu din yok “ALLAH’ın bir dini var” “ALLAH’ın bir insanı var”.. ALLAH’ın on tane insanı târifi yok.. Efendim gözleri değişik, renkleri değişik anladım anladım kim değiştiriyor bunları..
Ak Denizde balıklar vardır.. İnsanlar benzetip isim koyup söylüyorlar, melek balığı, köpek balığı vs. diye insanlar diyorlar. Diyecekler tâbi tanıyabilmek için ama köpek mi o balık, melek mi?.

İyi anlamak lâzım işte Musâ aleyhisselâm Tarikat Âleminde böyle ilginç..
Mârifet Âlemine geçtiğinde İsâ aleyhisselâmın işleri vardır..

Sanki âletlerimizin markaları değişiktir vs vs.dir çok vs.ler vardır da birleştiğimiz bir yer de vardır. Bütün âletlerimiz Keban’a bağlıdır. Şimdi şarteli indiriverseler baka kalırız. Keban güzel bir yermiş değil mi.. Birleşim yeriymiş değil mi, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem gibi..
Keban’ın da ötesi vardır yalnız Keban’ı yaratan da var onu söylemek istiyorum..

Nur-u MuhaMMed’i iyi anlamak lâzım. Nurullahı iyi anlamak lâzım..
Bizim yolumuz; İlimsiz, Edebsiz ve İrfansız câhillerin yolu değildir, dosdoğru yoldur ALLAH’ın izniyle.. Onun için hepimiz birbirimizin hizmetçisiyiz, talebeleriyiz.. Çok bilenimiz çok hizmetçidir afedersiniz yük eşeği gibidir..
Ben Adana Erkek Lisesinde okurken tatile geldiğimde Babacağızım ALLAH razı olsun beni hiç çalıştırmazdı, Hoca Amcam da öyle, çok saygı duyardı okuduğum için.. Ben gezen tozan insandım yâni tatil boyunca.. Obruk Çukuru diye bu gün gösterdim ya, o Ana Tepesinin oradan geliyoruz, Hasib Amca vardı Deli Hasib derlerdi. Çok değerli bir insandı bence. Onun birkaç tane eşeği vardı. Bir tanesi çok güzel palanlar dikilmiş, bey atı gibi çok fiyakalı eşek.. O hayvan da öbür hayvanlarla birlikte komşunun ekinlerine girdi. Hasib Amca da deli ya zâten.. Elinde sopası komşunun ekinine zarar veriyorlar diye gitti hepsini dövüyor. Ama onu dövmüyor. Bu benim dikkatimi çekti dedim ki: “Yahu Hasib Amca, sen öbürlerini dövdün ama buna hiç vurmuyorsun!” “Vurmam Latif Bey dövdüklerim yük eşeği idi, bu benim süs eşeğim dövmem onu.. süs eşeğimi dövmen yük eşeklerimi döverim!.” Dedi.
Biz yük eşeğiyiz bizim yerimiz bellidir biz asla süs eşeği olmayız.
ALLAH’ın izni ve inayetiyle biz kendimiz yetişmeye ve yetiştirmeye çalışıyoruz anlamaya ve anlatmaya çalışıyoruz. Hepimiz biriz şimdi ben burada bırakayım Hâlim sen konuş diyeyim benzer şeyler söyleyecektir. Her biri aynı şeylerden konuşacaklar.. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemden ve Kur’ÂN-ı Kerîmden konuşacaklar..
İşte mesele bu ya zâten mesele bu ya ben çöktüm diye çökecekmi bu yol!. O gelecek öbürü gelecek gelmeyecek mi.. gelecek.. bunlar nasıl gelecek.. bunlarda böyle böyle gelecek nasıl?. komonda tâlimi gibi..

Söylüyorum zaman zaman şöyle oldu böyle oldu 12 yıl 90 gün oruç tutturuyor.. “cennete gidiyim cehennemden kurtuluyum” diye değil..
“Bu YOLa; Sadakatın, Samimiyetin, Sabrın varsa gidersin!.”
Aynen böyle dedi Sünisî Baba elini böyle tutarak: “Sıkarsan Dâru’s- Selâm’dasın..Dönersen canı cehenneme!.”
Giderken ayrılarak söylediği söz bu idi.. Yâni başka yol yoktu..
Nasıl ayrılacak denenecek insanlar?.


الَّذِي خَلَقَ الْمَوْتَ وَالْحَيَاةَ لِيَبْلُوَكُمْ أَيُّكُمْ أَحْسَنُ عَمَلًا وَهُوَ الْعَزِيزُ الْغَفُورُ
Resim---“Ellezî halaka’l- mevte ve’l- hayâte li yebluvekum eyyukum ahsenu amelâ (amelen), ve huvel azî zu’l- gafur (gafuru): O, amel (davranış ve eylem) bakımından hanginizin daha iyi (ve güzel) olacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı. O, üstün ve güçlü olandır, çok bağışlayandır.” (Mülk 67/2)

Sizi, doğumu yarattık, ölümü yarattık imtihan edelim diye sizi bir deniyelim bakalım hanginiz ahsen en iyi en doğru en güzel ameli işleyecek..
Ruh âlemi bizim değil daha çok Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin âlemidir biz onlardan önce şu Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemi bilmeyi bulmayı bulalım da olmayı ve yaşamayı beraber yaşarız dert etme.. Önce bir bilelim bulalım.. yalnız o da bizim gibi insan Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem İNSAN gibi İNSAN bunların hepsini yaşadı 9 tane hanım.. “Babanızın evine gidin hepiniz bir ay” diye suçlu suçsuz.. iftira ettiler Aişe Vâlidemize.. ALLAHu zü’L- CeLÂL Kur’ÂN-ı Kerîmde Nur Sûresini indirdi onun için yaa.. Dışarı çıkmadı Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem utancından.. Ne diyordu Aişe Vâlidemiz: “ALLAH beni aklayıncaya kadar ben de çıkmıyorum!.”
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem kendisini almaya gittiğinde ne diyor Aişe Vâlidemiz sahih hadis bunlar.. “Özür dile” diyor Ebubekir radiyallahu anh.. “Ben Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemden özür dilemem ancak ALLAH’tan dilerim, iftiraya uğradım!.”
Ve dönüp ne diyor Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selleme: “Hani bir ay demiştin, ama 28 gün oldu geldin bak gördün mü?.”
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem gülerek: “Ya Aişe bilmiyor musun bu ay 28 çekti”
Kamerî ay ama, şubat gibi.. böyle güzellikler ve özellikler var Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin hayatında..

Bedirde dizleri kuma gömülmüştür ellerini gökyüzüne öyle kaldırmıştır ki Ebubekir radiyallahu anh diyor ki: “Ben koltuğunun beyazlığını gördüm ve sırtındaki ridası düştü çırılçıplak kaldı dedim ki: “Yâ Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem RABBu’-L ÂLEMîN duydu seni duydu seni!.”
Ne diyor du Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Biz çok azız insan olarak biz bunlarla başa çıkamayacağız, senin dinin için Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem olarak yapacak bir şeyim kalmadı!” anlamında yâni böyle bir çâresizlik içindeyken bir yağmur serpiştirdi hepimizi uyku bastırdı, toz dumana karıştı..
Biliyorsunuz “üç bin yedi bin redifli giydirilmiş melek” gönderdim buyuruyor ALLAHu zü’L- CeLÂL.. tüm bunları yaşamıştır..
Yeni kesilmiş boşaltılmamış ya da az boşaltılmış deve işkembesi secdedeyken başına geçirilmiştir, içinde kalmıştır. Ebubekir radiyallahu anh dahi seyircidir fakat kimse korkudan yanaşamamıştır ne zaman ki daha 7 yaşında bildiğim kadarıyla Fatma Vâlidemiz geliyor da çırpınıyor etrafında kurtarabileyim içinden diye..
Bu Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemdir.. ama Abdullah aleyhisselâmdır ve imtihan ediliyor.. Düşmanları için ne buyuruyor: “Bilmediklerinden yapıyorlar ya RABBi!.”
Rahmetenli’l- âlemin çünkü.. bir insan için bedduasını bulamazsınız..
Hiçbir peygamberin bir insanın aleyhinde bir sözünü bulamazsınız..
ALLAHu zü’L- CeLÂL her şeyi söyler.. Firavun için, ALLAHu zü’L- CeLÂL her şeyi söyler ama Musâ aleyhisselâm söylemez hiç..

Bu bilgileri neden veriyorum ben böyle anladığım için söylüyorum evet şimdi saat geçmiş evet Hâlimcan nasılsın iyisin İnşâe ALLAH ne diyorsun bu hususlarda buyur..
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi KEHF Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

Hâlimcan: ALLAH razı olsun hocam geçen şeyde sevinen birisi: “sağol ALLAH’ım!.” diyordu şimdi bir fıkra var onu anlatayım da ondan sonra söyleyeceklerimi söyleyim. Uzaya ilişkin projelerin tartışıldığı uluslar arası bir toplantı da işte her ülke kendisi için projesini söylüyor diyor ki: “biz işte gelecekte marsa gideceğiz.” Bir tanesi diyor ki: “Satürn dalgalarını şey yapacağız!” bizim ki de Lazca diyor ki: “Güneşe gideceğuz!.” diyor ondan sonra salonda bir uğultu kopuyor tâbi. “Nasıl olur güneşe gidilir mi?.” felân “o sıcaklığa dayanılır mı?” felân bizim ki böyle onları şey yaparak câhilliklerini hoş görür bir tavırla diyor ki: “Akşam serunluğunda gideceğiz!.” diyor şimdi bulundunuz konumda akşam serinliğinde gitmek çok mantıklı gibi görünüyor ama, güneşe doğru biraz yaklaştıkça işler değişiyor. İnsan aklı garip bir şey hem rehberimiz, hem rakibimiz gibi. Bu yüzden aslında sizin buyurduğunuz gibi işte Firavun’a bir şey diyemiyor. Çünkü her esnâda sınan kendisi karşısındaki insan inanan da olsa inanmayan da olsa aslında her an bizim inancımız sorgulanıyor. Bu anlamda tek rakibimiz kendimiz, kendi aklımız. Bir savaş olsa rakibimizi biliriz ona göre mücadele belirleriz ama iş insanın kendi şeyi olunca aklı rakip olunca iş karışıyor orada. Zâten çâresizlik âcizlik ortaya çıkıyor çâre de ondan sonra çıkıyor belki de tek insanın tek baş edebildiği şey âcizliğiyle yüzleşebilmek olur. Çünkü daha önceden ben şeyken, böyle gençken: “ALLAH’a inanmıyom!.” diyen insanlardan korkardım. Sanki şey olacak bir musibet belâ bulaşacak gibi. Ama işte o durumda iken o öyle gözüküyormuş. Şimdi insan daha başka bakıyor. Çünkü o bulunduğu yerden öyle gözüküyor, bizim bulunduğumuz yerden de böyle görünüyor. Biraz daha kısmet olursa ilerlersek bizde bu hâlimizden korkacağız o anlamda iyi veya kötü deme şansı bırakmıyor insanın inancı. Sizin Musâ aleyhisselâm şeyde o dağ başında gördüğü ateş ve ona doğru gitmesi aslında o esnâda yâni bildiğim kadarıyla zâten bir ateş arıyordu. ALLAH celle celâlihu ona ihtiyacı olan tecellîyle ona çağırdı. Oradan genelleme yaparsak aslında hani “bâb aziz”de diyor ya: “Sen sadece yürü yolunu bulursun!.” İnsana yaşamaktan başka bir şans kalmıyor yâni. Doğru yol doğruyu bulmak, hakkı hakikat bulmak için yaşamaktan başka daha başka ne yapabilirim deme imkanı bırakmıyor yâni.. Bizzâtihi yaşamış kendisi yapılabilecek şeyleri maksimumu o zâten yaşadığı sürece insan Musâ aleyhisselâm gibi aslında o esnâda aradığı ateşten bir anda hakkı bulamıyor ama islamda “illâ bulacağım” diye yola çıkmış olsa yâni iddialı olmak islama ters gibi, iddia sahibi olmak ters gibi orada.. Hani tasavvufta dağ benlik olarak tasvir edilir. Musâ aleyhisselâmda hani diyoruz ya nefs makamındaydı dağın en tepesinde o ateşe görünce sanki o arzuladığı hüznün simgesi olarak ona doğru gider gibi.. Ben öyle düşünüyorum dağın en tepesindeki ateş nefsin benliğin ulaşmak istediği yeri gibi çünkü oradaki ateş orada birilerinin olduğunu gösterir demek ki, onlar çıkabilirse bende çıkabilirim şeyi doğar insanda. Hani demin siz buyurdunuz ya saf dışı ediyorlar çünkü o varken o insanların benlikleri ikinci kalmak zoruna birinci en mükemmel olan en güzel olurken onun o zirveye ulaşması o seviyeye ulaşması mümkün olmadığı için aslında benliğindeki, nefsindeki büyüklenme duygusu onu Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i yok varsaymaya itiyor ve bir süre sonra belki kendisi o en güzel konuma götürübilme şansı imkanı doğacak. Diyor ki: “Sizin en büyük RABBınız ben değil miyim?.” diye..

فَقَالَ أَنَا رَبُّكُمُ الْأَعْلَىٰ
Resim---"Fekâle enâ rabbukumu-l-a’lâ; “Firavun): “Sizin en yüce Rabbiniz benim” dedi." (Nâzi’ât 79/24)

Şeyde futbolda bir kural var Hocam.. Ofsayt denilen bir kural vardır orada şimdi pas atıldığında hani rakip kaleciye en yakın kişi gol atmak amacıyla hareketlenen kişi hani çizgiden bir adım çıkan insan o mahrum bırakılıyor. Uâni benlikte ön plana çıkma arzusu oyunlarda dahi engellenmişken yaşamda engellenmesi gâyet normaldir. Çünkü o hırs, gol atma hırsı o kuralı zaman zaman ihlal etmeye yöneltiyor. O zaman gol atmaya da çok hırslı olmamız lâzım. Yâni şimdi konumuza uyarlarsak ben illâ bu konuda şu olurum demek na kadar yanlışsa, olamam demek de o kadar yanlıştır. Hani şeyde var: “Cehenneme bir kişi gidecek dense ben miyim” diye korkarız. “Cennete bir kişi girecek dense ben miyim” diye umutlanırız. O denge orada Sırat-ı Müstakîm Dengesini bulabilmek ve öyle gidebilmek lâzım. Ama işte zaman zaman yalpalıyoruz zaman zaman gözümüz takıldığı, yan taraflara kaydığımız, zaman kaybettiğimiz oluyor. Ama her hâlükârda şeyi unutmazsak hedefimizi ana gayemizi tamamıyla unutmazsak İnşâe ALLAH ALLAH’a erişiriz. Hakka ve Hayra diyorum teşekkür ediyorum hocam. Dağınık dağınık oldu. Öyle işte bir anda geçen söyledim bizim memlekete gititk ya.. Biz gece gidiyoruz gittiğimiz yol işte Maraş 1000 km. yol buradan giderken arabanın farları en fazla yüz yüzelli metre aydınlatıyor ve ömürde öyle gibi sonunu göremiyorsunuz anca yüz yüzelli metreyi görüyorsunuz öyle gidiyorsunuz. Ondan sonra bir yüz metre daha giderek tamamen son hedefi görmek mümkün değil ama işâretleri izleyerek izleri izleyerek görüyor gibi son noktaya hedefe varabiliyor insan.. İşte bizim işâretimiz de Kur’ÂN-ı Kerîmimiz, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz ve sizlersiniz İnşâe ALLAH öyle yüz metre yüz merte gideriz hocam!.

Kulihvani: ALLAH razı olsun Hâlimcan çok güzel gerçekten demin dediğim gibi BİZ BİR-İZ, kalblerimiz bir gerçekten.. İnançlarımız, fiillerimiz samimi, saf ve tertemiz Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin yüreğinde İnşâe ALLAH cem’ olmayı selâmette buluşmayı ALLAH’ın izni ve inâyetiyle dileyen ve yaşayan kardeşler olarak ne kadar güzel hepimizin arzusu İnşâe ALLAH!. Önümüzdeki bu yüz yüzelli metreyi görebilme, kendi kafa gözlerimizle göre bilme özelliğimizi ALLAHu zü’L- CeLÂL lütf ü kerem eder de, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin gözünden bakmayı ve gördüğünü görmeyi, inanmayı ve yaşamayı hepimize nâsib etsin ve bizi hâlis, muhlis, sıddık ve âdil MuhaMMedîler olarak İnşâe ALLAH!. Âhirimizi, sonumuzu şehâdetle bitirsin İnşâe ALLAH güzel harika şeyler..
Nuriye sesin varmı sen ne diyorsun?.


nuriye: Dinliyorum diğer zamanda da sohbetleri tekliyorum foruma da aktarıyor öğrendiklerimi ben çok zor öğrenen insanım daha kısa sürede öğrenmeye çalışıyorum. soru sarma şeyim artar diye düşünüyorum.

Kulihvani: İnşâe ALLAH, ALLAH’ın izni ve inâyetiyle şüphesiz ama bir hakikat var ki, hepimiz ben başta olmak üzere hepimiz dünkü ben ve biz değiliz. Geçen yılkı gibi değiliz çok şeyler değişti geçti gitti. Ama ALLAH’a çok şükürler olsun hamdü senâlar olsun biz elimizden geldiği kadar sadece ALLAH için birlikte oluyoruz. Hayatlarımızı Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selleme götürmeye çalışıyoruz ki, bu güzellik yetiyor. İnşâe ALLAH ALLAHu zü’L- CeLÂL denkleştirsin!.
Biliyorsunuz bizim sitemiz çok yaşlı site.. En yaşlı sitelerden birisi yâni 2006 da kuruldu o zamanın tekniğiyle kuruldu ve teknik çok hızlı geçti geçen günlerde bir virüs direk merkeze girdi bayağı uğraştırdı. Ancak güncellemeyle kurtarabildik ana server güncellemeyle kurtarabildi, bir iki gün kayıpla arkaya atarak.. Bu da bize yeni bir site kurma mecbureti, gereği getirdi. Ama bizim sitemiz bunu öğreniriz Gökhan’dan çünkü onlara istatitiksler geliyor. Yüzbin siteden on bine düştü sonra iki bine düştü şimdi içerik açısından Almanya’daki o serverin en içerikli en ağır sitelerinden birisi oldu.. O kadar ki, biliyorsunuz resimleri felân bizim server taşıyamaz oldu site çökecek diye artık başka yerlerden resim yüklemeye çalışıyoruz, bizimkileri silmeye çalışıyoruz!.

Şunu demek istiyorum ki, görünürde herhangi bir site sadece bir chat yapan, bir form yapan site dışında gittikçe çok güzel şeyler yapmaktayız.. İnşâe ALLAH yapıyoruz yeni site kurulacak şu anda araştırılıyor en iyisini..

Evet Sefer, sen ne diyorsun bu konularda söylemek istediğin bir şey var mı?.


Sefer: Demin bir konuya değinmiştiniz Yaşar Nuri Öztürkle ilgili olarak senesini hatırlamıyorum ama 2000 yılından önceydi Antalya’da campiramitte’ydi o yaz gitmiştim ortamı ve konuşmasını orada görmüştüm. Çok şey ters gelmişti esasında ben Hocam kayıp yıllarımdan sonra 96-97 yıllarında askerden geldim. Doğuda askerlik yaptım ondan sonra bir şeyini hissettim Yaşar Nuri’nin.. O zaman tanıştım hemen hemen bütün kitaplarını aldım fakat o zaman ki.. Kendi durumumu târif etmem gerekirse karanlıkta bir insan gibi bir yerden ses geliyor o sesi takip ediyorsunuz, görmüyorsunuz çevreninizde de.. Bu dinimizle örnek olacak kimse olmadığı için kendi yolumu bulmaya çalıştım. Çünkü çok kilişelenmiş çok basite indirgemiş bir din anlayışı tatmin etmiyordu beni.. Şu anda kitaplarının hemen hepsini aldım hepsini aldım fakat çok büyük bir kayıp oldu.. bayağı bir zaman bütün kitaplarını okudum.. fakat bir feyz alamadım.. çok yerde tezâtlarını gördüm ve yavaş yavaş soru işâretleri oldu.. bir zaman sonra da siyasete girdi ve tamamen şeyi ortaya çıktı.. yâni kişiliği diyeyim.. düşüncesi yapmak istediği veya hırsı.. bilemiyorum fakat çok zamanımı aldı büyük bir kayba sebep oldu yâni.. işte insan geçmişine baktığı zaman yâni kardeşimizin dediği gibi kendini çok abes görüyor ayıplıyor.. ben de geçirdiğim zamanlara üzüldüm şahsen.. ama belki insan böyle bir yol katedebiliyor.. Şimdi hocam elimde Yaşar Nuri’nin bir sürü kitapları kaldı.. Meâlleri var kütüphaneme koymak istemiyorum, kimseye de veremem ki, verdiğim zaman ben o kişiyi de yanlışa sürükleyeceğim.. yâni açıkcası ne yapacağım bilemiyorum hocam böyle bir zaman geçirdim!.

Kulihvani: Dediğim gibi ben Yaşar Nuriyi, temelinde imam hatip lisesini bitirdiği zaman, bizden sonra çünkü.. O hukuk fakültesine girmeden öncesi Trabzon’dan tanırım çok değerli yönleri olan bir insan, çok zeki bir insan iyi bir aileden gelmiştir.. Fakat onun o hırsı o meşhur süper laz kafası onu uçurmuştur.. Hiç düşünmeden dalmıştır yâni.. Karşısındaki insan avcısı yok siyonistmiş, yok masonmuş, yok şuymuş yok buymuş tezgâhmış felân değil bulduğuna yürümüştür!. Japonya Amerika derken oturmuş kalkmıştır.. yâni burada biliyorsunuz ben DSİde devlet su işlerinde çalıştım ve en üst kademe de çalıştım.. O devir bir saçmalıktı.. Bakanların çakanların bir sürü insanların rüşvet alıp verdikleri yerde işimiz yoktu.. Biz işimizin başındaydık ancak, tepeden vuruluyordu bende diyordum ki rüşvet alana da verene de: “Dosdoğru yürüyün herkes toprak olacak hesaba çekilecek!.”
Doğru yaptım siz şimdi Antalya’dasınız Devlet Su İşlerinde tanıdığınız yüzlerce insan vardır ya da birisi vardır.. Sorsanız Latif Yıldız diye müteahhitse: “aman bize gelmesin de!.” der. Neden?. Herkes deveyi hamuduyla yutarken ben sadece hak ettiğini verdim!.
İyi olduğumu söylemiyorum beni koruyan ALLAHu zü’L- CeLÂL’e ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selleme hamdü senâ ettiğimi söylüyorum!.
Bu iyilik değildir, öyle olmak alçaklıktır!. İşte bu!.

Yoksa kişi felân hiç önemli değildir!. Ahmet Hulusi mi?. Bakın işte bakın hep doğruları söyler!. Söyler de: “Lâ ilâhe..” “hiçbir İlâh yoktur ALLAH vardır!.” Der ve küfrün göbeğine oturur!.


Nedir “Lâ İLâhe İLLÂ ALLAH”?.
Lâ İLâhe.. EL İLÂH ALLAH’tan başka ilâh yoktur!.

ALLAH celle celâlihu.:
Resim

El İlâhu celle celâlihu.:
Resim


Ne diyor adam “İlâh yoktur ALLAH vardır.” diyor.
Kim söylüyor bunu?. Siyonizm söylüyor, Dünya Kiliseler Birliği söylüyor!. Anlamak mümkün değil!.
Neydi
“Lâ İLâhe İLLÂ ALLAH”?.
Lâ İLâhe İLLÂ ALLAH
, İslam Dininin Başta ve Sonda Temeli OLAN Tek Cümlesidir.. Onu çektiniz mi İslam Dinimiz yok olur! Bu CÜMLe kabul edilirse İslam Dinine girilir, reddedilirse ÇIKılır!.
Efendim
“Lâ İLâhe İLLÂ ALLAH” demesin de câmi yaptırsın, Şeytan namına yaptırır!. İsterse ömrü boyunca hatimle namaz kılsın LÂ İLâhe İLLÂ ALLAH’ı yok boşuna uğraşmış!. Çünkü bütün din onun içindir; İbâdet, İtaat İrfan, İkan, İhsan tümü de Tevhid içindir!. Tevhid-i Şehâdet getirmek için son nefes bunu ister!.
Demek istiyorum ki bunun neresini tanıyacağız!. Yine aynı şey söylüyorum biz onun aleyhinde felân söylemiyorum.. Bakın Av. Bekir Çıragöz vardır av. Alper Önder vardır.. ne bileyim ben benim akrabam Mehmet Akkaşoğlu vardır bir numaralı adamıdır.. O zaman 28 kasedinin tümünü onunla gönderip: “Dinlesin benim yanlışım neredeyse göstersin, düzeltmeye söz veriyorum!.” demiştir..
Ama bana ne demiştir Rahmetli Hacı Osman Efendi.:
“O cinli şeytandan uzak dur!.”

Ben onunla ömrümüz boyunca onunla görüşmedim.. Hanımından ayrılmış altın tüccarının kızıyla Amerikalarına gitmiştir onların iç uşakları.. ilk eşi 3 yıl yanımızda kalmıştır.. Biz kimsenin lehinde ya da aleyhinde değiliz!. Biz taraf değiliz ama biz MuhaMMedîyiz!.
Haa.. Ömrümde bir kere orta doğudan gelen mühendis çocuklarla birlikte bir kere gittik şeye, o Konyaaltı'ndaki birinci oteldeki konferansına.. insanlar koyun gibi dinliyor.. ben oturmadan ayakta kapıdan izledim..
İşte, dalga boyundan ışıktan şundan bundan bahsediyordu. O yanımızdaki doçent çocuk fizik doçentiydi..
“Gel ALLAH’ını seversen çıkalım gidelim!. Çünkü bu söylediği şeyler Kiliseler Birliğinin yayınlarıdır İngilizce.. İslamı dejenere etmek için sürülmüştür piyasaya.. Neden, hangi dalga boyundan bahsediyorsun sen.. KüLLî ŞEYy.. bütün kâinât, cennet cehennem dahil bütün yaratıklar ALLAH celle celâlihu katında toplu iğnenin ucu değil bile değil!.
Ne dalga boyu, ne şu ne bu, bilinç boyutu, öte boyutu, böte boyutu!.
Tüm yaratıklar ki, maddî manevî ALLAH celle celâlihu katında hiçbir şey değildir KüLLî ŞEYy.. ALLAHu zü’L- CELÂK tek tek, kalem kalem saymıyor.. Bir tek buyuruyor:
”KÛN!. OL!. =>feyeKÛN..OLur!.”
Tümünü tek kâleme indiriyor KüLLî ŞEYy’in..
“Lâ İLâhe İLLÂ ALLAH”..

Demek istiyorum ki artık o dönem kapandı, yeni çağlar başladı!.
Şimdi derdimiz ve bizim sıkıntımız ne?. Şu bizim kuşağımız bile Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selleme ulaşmakta sıkıntıya düştü, yolu kesen eşkıyâ mı, evliyâ mı belirsiz hale geldi!.
Kur’ÂN-ı Kerîm ortada Hadisi Şerifler ortada!.
Bir de bak bu tarafa!. Demin söyledin alçak adamlar fîzsiz banka yalanıyla öküz kafalı müslümanları “Asya Finans”a topladı.. yemledi ve “Asya Bank” oldu adı da. İşi gücü zâten sömürü ve fâiz oldu!.
Adamlar esir aldığı ve yemlediği geri zekalı şeytan hırslı nursuz nurcuları alıştırdı “Asya Finans.. Fâizsiz sahte mal aldık sattık kâr payı vs. tamamen katmerli sahtekârlık.. sonra “gerek yok banka desen de fark etmez!.” dedi..
Tüm varlığını onlara ipotek eden bir nurcu o savunuyor “faiz değil” diye!. Peki nedir ALLAH’tan kork nedir?. yüzde kaç vereceğini ilan etmiyor mu?. onun kredi kartını kullanırsan eğer ödemediğin zaman ne yapıyor yüzde kaç faiz uyguluyor?. İcraya hangi gün veriyor?. Gecikirsen faizi yok mu?. ne farkı var İş Bankasıyla?.
Haa sen: “Olsun bizim bankamız!.” mı diyorsun!.

Güzel ister NARcı olun ister NURcuyuz deyin siz bizden değilsiniz!.
Siz: “Faiz yiyen ve yediren ALLAHu zü’L- CeLÂL’e savaş açmışlardır harb ilan etmişlerdir!” densiniz siz!.


يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ اتَّقُواْ اللّهَ وَذَرُواْ مَا بَقِيَ مِنَ الرِّبَا إِن كُنتُم مُّؤْمِنِينَ
Resim ---"Yâ eyyuhâllezîne âmenûttekûllâhe ve zerû mâ bakiye miner ribâ in kuntum mu’minîn (mu’minîne).: Ey iman edenler! Allah'tan korkun. Eğer gerçekten inanıyorsanız mevcut faiz alacaklarınızı terkedin." (Bakara 2/278)

فَإِن لَّمْ تَفْعَلُواْ فَأْذَنُواْ بِحَرْبٍ مِّنَ اللّهِ وَرَسُولِهِ وَإِن تُبْتُمْ فَلَكُمْ رُؤُوسُ أَمْوَالِكُمْ لاَ تَظْلِمُونَ وَلاَ تُظْلَمُونَ
Resim ---"Fe in lem tef’alû fe’zenû bi harbin minallâhi ve resûlih (resûlihî), ve in tubtum fe lekum ruûsu emvâlikum, lâ tazlimûne ve lâ tuzlemûn (tuzlemûne).: Şâyet böyle yapmazsanız, ALLAH'a ve Resulüne karşı savaş açtığınızı bilin. Eğer tevbe ederseniz, artık sermayeleriniz sizindir. (Böylece) Ne zulmetmiş olursunuz, ne zulme uğratılmış olursunuz." (Bakara 2/279)

Ben bunu demek istiyorum.. Tekrar söylüyorum biz taraf değiliz kimseye.. Ama biz, ALLAHu zü’L- CeLÂL’imize sonsuz şükürler olsun ki BİZ MuhaMMedîyiz!. Biz açık seçik, EhL-i Beytî, MuhaMMedî, Kur'ÂNî ve RABBanî YOLu izleriz!.
Bu bize üstünlük getirmez.. Ama böyle olmazsak alçaklık getirir!.
Bu kadar basit ve bunu kişilere felân katiyen yüklemeyiz ALLAH’a sığınırım!.
Ama babam da olsa çocuğum da olsa ben haktan hakkı söylemek mecburiyetindeyim!. Yâni bundan kıvırıp kaçamam!.
Onlarla uğraşacak vaktim de yok ama, söylemezsem problem getirir Sırat-ı Mustakîm YOLumuza!.!.
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi KEHF Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

Evet şimdi Barbaros sen de bir iki şey demek istersen buyur canım..

Barbaros: Teşekkür ederiz hocam.. doğru hocam dediklerinize katılıyoruz her zaman bu gün bir akrabamdan mesaj geldi de o mesajin içerisinde yine r2 denilen bir yöntem var …. enerjisiyle çalışan yâni sıhhat babında rehabilitasyon tekniği Japonya’da bir doktor 1926 yılında Minori isminde Japon doktoru.. Japonların eski mistik inançlarına dayalı olarak yapmış olduğu araştırmaların sonunda vücud enerjilerini nasıl kullanır da bir hastalığı iyileştirebiliriz gibisinden bu tekniği buluyor. Bunun kitabını yazıyor ondan sonra bu tâbi yayılma gösteriyor ben de baktım diyor ki; evrensel sevgi ve sıhhat bulmanız için bu şeye girin siteye.. baktım bir site baktım Türk şubesi Türkiye'den kaynaklı fakat bunların derneklerine ulaştım daha doğrusu o dernekte internet üzerinden çalışan böyle genel Avrupa ve Amerika bütün dünya ülkelerine içeren bir dernek tâbi.. Bunların hepsinin içerisine girdiğiniz zaman bakıyorsunuz ki 100 dolara seans 500 dolara seans var.. Nere gitti evrensel sevgi beş yüz dolara saati evrensel sevgi mi olur 500 dolara.. ALLAH parayla mı seviyor insanları.. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem parayla mı seviyor insanları.. ALLAH celle celâlihu, el Vehbâb.. Vehbâb kelimesinin içerisinde “habbe” var, habbe’nin zuhuru var.. yâni öyle bir “habbe”sinden bağışlamış insanoğluna bütün yaratıklarına evrenleri boyutları ötesi bötesi bütün enerjisinin alt boyutu üst boyutu ne varsa ne yoksa hepsi içinde.. küllî şey’e bir rahmet Rahîmden gelen bir rahmeti açığa çıkarmış, halen elânda bunu devam ettirmekte.. Nasıl bir sevgidir ki, halen insanoğlu bu paralarla satın almak için peşinden koşmakta bu simsarların, ellerine düşmekte.. Bu bir inanç değildir yâni.. Bir din değildir ama bunu yaparken içine girdiğiniz zaman o işin içerisinde o rehabilitasyonu çıkaran doktorun ruhaniyetiyle ilişki kurup oradan tedavi ederken destek aldığı inancıyla Efendim ellerini hastanın bir yerlerine koyup.. Var bizde de var bu tarzlı şeyler.. Böyle işlemez ki ALLAH celle celâlihu şifâyı verir diyerekten eş Şâfi şifâyı verir diyerekten Peygamber Efendimiz aleyhisselâm'ın da var hadisleri hastayı gördüğünüz zaman elini ağrıyan yerine koyunuz onun için dua ediniz felân gibisinden var.. Var da bizdeki öyle değil beş tane adam ana ilke koymuş şeyin üzerine sistemin üzerine işte karşılıksız insanlara sevgi gösterecektiniz şudur budur.. Beş değil beş milyar ilke getirmiştir Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem beş tane ilke için insanlar peşinden koşup koşup durmakta.. bazı şeylerin ben şâhid oluyorum görüyorum hayret etmekteyim.. İnsanlar nelerin içerisine düşmekte!. Bu sevgi kelimesi, İlâhî SEVgi kelimesi, Aşk kelimesi.. Efendim iyilik kelimesi o kadar çok kullanılıyor ve ondan sonra sorun olmakta.. Sorun kişilerin araştırıp da yeterince bilgi sahibi olmadıkları için bazı hususlarda bunlar aralarındaki hususları ayırt edebilecek bir göze sahib değildirler.. Göz dediğimiz ise akıl.. Yâni belli bir analiz yapamayınca kişi zâten dinle felân alâkası da olmayınca bazı şeyler kolayına geliyor hoşuna gidiyor fazla şeyleri tedavi amacıyla kullanabilirler.. İslam buna karşı mı?. Hayır, ilim çinde de olsa alın gelin diye hadisi şerif var..

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “اُطْلُبُوا الْعِلْمَ وَلَوْ بِالصِّينِ.: İlim Çin’de olsa bile isteyin/alın!.” buyurmuştur.
(İmam Celaletddn Suyutî, El Mesnua el Ahadisil mevzua el Leâli, 1/193; Beyhakî, Şuabü’l- iman, 2/253; Hatip el Bağdadî, Tarihu Bağdat, 9/363; İbn Cevzî, El mevzuatü’l- kübra, 1/215.)

Bir takım şeyleri sağlıkla ilgili olan bazı şeyler gidip alınabilir uygulanabilir ama bir din sistemi içerisine yavaş yavaş sızarsa ondan sonra Efendim tasavvufun şeriat örtüsü ile birlikte, meyve kabuğu ile birlikte hareket etmeyen bir tasavvufun içerisine karışıverdi mi, islamın içerisine girdi mi namaz, yogaya dönüşür.. Rehabilitasyon merkezleri de câmi gibi olur.. Yâni insanlar için yine halen kişinin nefse dayalı nefsine hitab edici çalışmalar sürekli devam etmekte.. O kişiler için o yüzden bunu anlatmak insanlara başladığınız zaman bunu anlatmaya bu sefer kişi sizi örümcek kafalı veya gerici gibi görmeye başlamakta ve her şeye karşı çıkıyormuşsunuz gibi Efendim yeniliklere şunlara bunlara öyle bir kanı da oluşmakta insanlarda.. O yüzden insan kendi yakınlarını dahi uyaramıyor.. uyarıyor da işlemiyor ve bundan tâbi üzüntü de duyuyor ama ne edebilir yâni.. Tâbi kader yaşanıyor.. Maalesef etrafımızda çok bunlardan görmekteyiz bu uzak doğulu insanlar bazı felsefeleri çıkaran bazı hususlarda şifâ yöntemlerini gösteren bazı insanlar bunların hakikatlerini bilen kişiler yok mu, var.. var da, bu hakikatlerini bilen kişiler gidip de dernek kurup de internet üzerinde ben şahsen inanmıyorum öyle insanların o insanların kalkıp da bunu ticarete döküp de bu iş üzerinden para kazanmaya, Efendim kitaplar basmaya veya merkezler açmaya çalışsınlar.. İnsanlara bütün dünyaya insanlarına şifâ dağıtalım, yayalım bu tekniğin adı şu olsun tanı şu olsun buradan para kazanalım şunu yapalım bunu yapalım diye bir düşünce içerisinde olduklarını ben zannetmiyorum.. Yâni ne kadar baktıysam bazı isimler vardır Uzakdoğu da geçenlerde size de göndermiştim Derman Hocam’ın bahsettiği Ramanamakşi gibi o öyle büyük isimlerde vardır uzak doğu tarafından bakıyorum adamın hayatını inceliyorum gâyet mütavâzi hayat yaşamış yaşadığı hayat içide bakıyorum etrafındaki bizde ALLAH Dostlarına benzer güzel sözler etmişler o şekilde yaşamışlar.. Ömürleri belli bir mücadele içerisinde geçmiş aynı.. Ne bileyim sıhhatı az yemede bulmuşlar, oruç tutmakta bulmuşlar ilâhi sevgi ile beslemişler kendilerini.. Bazıları şeriat ile tanışamamışlar bulundukları ülkenin içerisinde ortamın içerisinde atmosferin içerisinde başka yollarla başka şeylerle başka şekilde hep.. Fakat bu kişileri bu kişilerin kalkıp da böyle bu tarzda şeylere gidişi insanların sırtından para kazanma yollarına gitme yolları o kadar çok ki, ben bakıyorum bakıyorum şaşırıyorum yâni.. Eee türkiye’ye de getiriyorlar bunun meraklıları var.. Bunu tasavvufla birleştirmeye harmanlamaya çalışanlar var..
Aklıma gelen bunlar Hocam.. Yâni şu anda böyle görmekteyim o yüzden tekrar ediyorum birkaç kez.. Fakat böyle yâni bir takım yazılarla mı artık makalelerle mi artık işleyip ana sitemize koymamız lâzım yâni teşekkür ederim..


Kulihvani: Teşekkür ederim.. Evet zâten sorun buradan doğuyor anlayamaz hale geldik.. Birisi yazıyor orada diyorki Abdulkadir Geylanî kaddesallahu sırrahu Efendimizin şu duası.. Ona bakıyoruz ki, birkaç tanesine baktım.. Baştan aşağıya vesile diye bir şey yayınlayacaktık hazırladık bir daha bak bakalım bu nediyor diye.. Doğrudan doğruya “Ben ALLAH’ım!.” diyor yâni.. “Yapan bendim çatan bendim” gibi basitlikler..
Biz “Fethu’r- RABBanî”yi defalarca okuduk.. “Günyetun Talibin”i defalarca okuduk ki yoktu.. Bu nerden çıktı?. Bunların Muhiddiyn Arabî için de yazdıklarının orjinalini bulamaz olduk..

Ben bir zaman diyordum.. Risâle-yi Nur kitablarını ararken Aksarayda Ali Hoca kitapçı ama İmam Hatib Hocasıydı..Ona dedim ki.: “Ali Hoca bana 1960 yılından önce doğan Risâle-yi Nur kitablarınıı bulabilecek misin?. Doğum tarihi 1960 dan önce olacak!.”
Ve onları bulmuştum da 1960 dan önce basılanlardı şimdi Antalya da.. Şimdiyse Risâle-yi Nur neden kırk parça oldu.. Herkeste, her grupta bir kucak kitap.. “Şu abi dedi ki, bu abi dediki..”
Aynı şekilde Muhiddiyn Arabî ile ne alâkası var çoğunu anlamak mümkün değil çünkü, şöyle altında da yazıyor falancanın kitabından aldık o kitap hadisleri bile Arapçasını bulamadığımız için içim yanıyor benim.. Fakat hadisler vardı birkaç tane de Arapçasını bulacağımız için içim yanıyor benim.. öyle tâbir ve deyimler ve kelimeler var ki anlamı meçhul.. mesela antipot ellerinizi iç içe yapıştırın antipottur.. eşit ve zıt değildir.. bazı kavramları İngilizceden bulsun diye Barbaros’a söyleyelim felân diye düşünüyorum.. Çünkü Türkçeden bulamadık Arapçasını.. Rahmetli Siirtli hocamla hadisleri hadisleri incelediğimizde.. Rahmetli hocam bakıyor “darebe” fiilinin 16 tane mânâsı var.. 16 tane anlamda kullanılıyor darebe fiili.. Adam öldürmeden tutun, dolaşmak, şehirler arası seyahate kadar kullanabiliyor darebe fiili.. kendinden sonra gelen felân o kadar rahat yanılabiliyorsunuz ki ya da yanılabiliniyor ki adam oradan bir tane rasgele kelimeyi oturtuyor mealine-tefsirine bakakalıyorsun!. Sen de bunu çok iyi biliyorsun Barbaros!. Öyle muhiddiyn Arabi gibi geçmiş çağların büyük dev yıldızları onun üzerinde Japonlar kadar çalışmamışlardır kendi düşüncelerini Vahdet-ii Mevcûd diyor adam Vahdet-i Vücud değil.. Bu analamayanlar Vahdet-i Vücud diye ısrar ediyor.. Çünkü neden?. Ressam gibi olan ALLAH celle celâlihu’yu da resmin içine sokmak istiyor derdi bu! Zâten olmayanı oldurmaya çalışıyor yâni bu.. Bu gün siyonizmin, Kiliselr Birliğinin, Amerika’nın şunun bunun Türkiye de kurdurduğu tarikat sayısı bilinmemektedir, ele geçirdiği tarikat sayısı bilinmemektedir.. Suud Kralı Şeytanın Vehabîlerin Türkiye’de hangi yayın evlerini kurduklarını, hangi profösörleri el Ezherde yetiştirip buraya yıkıcılığa saldıkları bilinmyor.. Feto gibi böyle hüngür hüngür ağlatıp televizyonlar kurdurup reklamlar verdirip kapış kapışları verip reklama ve doğrudan doğruya İslam ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem düşmanı yetiştirmektedir..
Yâni akıl fikir erecek gibi değil.. İşte defalarca gittik gördük şerefin “şe” harfi yazık o Kral denen şeytan Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem zamanından kalma kapı koymamış Mekke’de Kâbe’de ve Medine'de Mescid-i Nebevi'de bir kapı kalmamış artık.. 6 tane kapı saydım Kral Suud, kral Aziz, Kral faht, kral şu, kral bu!.
Dâru’s- Selâm bir tek Dâru’s- Selâm gördüm bir de arkada kadınlar tarafında İmam Ali kerremallahu vechehu Efendimizin kapısı.. O da i’tiraz edenler olmuş da, İran ayağa kalkar diye değiştirememişler diğerlerin tümünü değiştirmiş adamlar.. Dev yazılarla Kral Suud Faht maht direk yazmışlar yâni adamlar doğrudan doğruya..
Türkiye de en etkin yerlerinde, diyanete yerleştiriyor, dışarıda yayın evi kurduruyor, tarikat kurduruyor cemaat kurduruyor destekliyor, cirit attırıyor dünyanın her ülkesinde fır döndürüyor..
Bir şey anlatıyordu da gösteriyordu bende bu gün ne hikmetse insanlarla şey ettim yâni ama tepemin tası attığı için..Bir video izlemiş Siirtli Hocam bana da getirtti.. Feto diyor ki vaaz kürsüsünde, yukarıda kürsüden söylüyor bunu baygın baygın dinleyen güyâ nurcu uydularına: “Aranızda hâşâ Efendimizin dolaştığını görüyorum!.” Diyor. Siirtli MuhaMmed Sıddık Hocam da diyor ki ona çok ağır bir kelime kullanıyor: “Şu alçağa bak diyor çıkmış kürsiye de aşağıda Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin dolaştığını görüyor!.”
Bu ne kafa, ne iman, ne akıl öyle bir yanlışın içinde öye bir şeyin içindeyiz ALLAH celle celâlihu bizi korusun.. Bizi doğacak torunlarımızı korusun!. Geçmişiyle bütün köprüleri sökülmüş atılmış geleceğiyle hiçbir umudu olmayan bir adada sıkışmış kalmış bir İslam Âlemi var!. Yıkılışı o kadar içerden o kadar acı ki, artık fırını topunan tüfeğinen yıkmaya gerek yok fırını fırıncının çocukları halledecek, onlara yıktırmaktalar türlü fitnelerle ALLAH celle celâlihu korusun!. Din adına dinsizlik adına ve öyle bir yanlışın içinde ALLAH celle celâlihu bizi bağışlasın!.
Biz iyiyiz demiyoruz!. Bizim dediğimiz çok açık Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin; İmanında, Amelinde, Ahlâkında ve HÂLLerinde,Her Yerde, Her ZamÂN, Her HÂLde ve Her Nefeste =>NAHNU=BİZ BİR-İZ YAŞA!.yalım!. Bunun dahası var mı?.

Bir şey var biz şimdi İnşâe ALLAH konulrda şöyle dolaştık durduk.. Kehf Sûremize gireceğiz fakat tâbi başlıyoruz öyle çalakalem gidiyoruz bir on dakika ara verelim diye bir şey var. Bu da doğru insanların ihtiyacı vardır şeydir isterseniz işi olan tâbikii ayrılabilir. on dakika sonra İnşâe ALLAH buluşalım ondan sonra da beş on tane âyet var onlara birlikte göz atarız..

Evet dokuzlar.. tâbi doksandokuz, bir tek bir ile bir olur sıfır dokuz bir tek birle bir olur.. sadece sıfırlar kalır aslında sıfır yok demek değildir sıfır olmayan yâni tefrif yoktur sıfır sonsuzun.. Matetâmikte bir tek sayı vardır oda “1=bir”dir geri kalan rakamdır.. Yâni insanlar aklının şeyi burada Kehf Sûresinin atmışıncı âyetinden başlayan yerde rıza rüşdüne eriş arzusu vardır.. Musâ aleyhisselâm rıza rüşdünü arzuluyor ALLAHu zü’L- CeLÂLdan.. Musâ aleyhisselâm bir Nefs Öğretmeni ve Rasûlullah, irsal edici.. “Tâ-Hâ” yı felân işlerken göreceğiz ki yâni en aktif peygamber aleyhisselâmlardan birisidir pek çok yönde.. İsâ aleyhisselâm’ın çok iyi incelenmesi gerekir çok iyi yâni..
“Bir damla sudan yarattık” doğru.. “SU nerede?.” dediğinizde şaşar kalırsınız.. “Göbek bağı var mı?.” desen şaşar kalırsınız.. yâni bir sürü şeyleri vardır Kur’ÂN-ı Kerîmin kendi içinde hani Hocamın meşhur lafı vardır açıklanır açıklanmaz fakat bizim derdimiz açıklanıp açıklanmayacağı değil yâni biz ne anlayacağız onu anlamaya çalışıyoruz..
Musâ aleyhisselâm rıza rüşdü rıza bulmaya rüşde ermeye istiyor rüşde ermeyene rıza rüşdü yok beş yaşındaki çocuğu evlendirmek yok!. Hiçbir zaman mümkün değil bu Sünnetullaha uymaz tavır tarz stile uymaz İlâhî Emre uymaz burada anlatılan şey; mürid, mürşid de akıl nakilde nefis ruh de bir sürü şey diye bilirsin bunları, görülür.. Ancak şunu anlamaktayım ki ben göreceğiz biraz sonra Musâ aleyhisselâm’ın yanında bir fetâsı var Musâ aleyhisselâmı nefis düşündüğünüzde fetâsı da hep ona “fetâ” diyor.. Fetâ, hizmetçi köle demek o kadar bağımlı o kadar her işini yapabilen her türlü kullanma hakkı verilmiş bir şey gibi hizmetçiden çok şey ötedir fetâ hademe değildir, hammal değildir fetâdır.. İçinizdeki kişilik gibi yâni “fî” içinde yâni “te” senlik içindeki senlik gibi bir güzellik vardır onu söylüyor ama bir şey daha unutmamız gerekiyor ki ismi bahsedilmemekle beraber Hızır aleyhisselâm desek, Hazır aleyhisselâm desek fark etmez. Ama bir şey var ki onun yanında nakil var yalnız.. Çünkü: “O nakli=Kur'ÂN-ı Kerîmi bizzât indimizden öğrettik” diyor. İndinden olan kelâm Kur’ÂNdır, nakildir yâni Nass, kesin hüküm taşır işte burada diyorum ben kelimeye bakarak ben irşad etmek, insanlara hizmet etmek anlamındaysa başımız gözümüz üstüne.. Ancak öyle kesin İrandaki Âyetullahlar gibi, “ALLAH’ın âyeti”dir ne söylüyorsa haktır gibi yanlışa düşülür ve içinden çıkılmayı verir..
İşte o zaman bir sürü saçmalıklarla karşılaşıveririz.. İnsanların canları, malları, ırzları oyuncak olur.. Biz bunları bu şekilde anlamıyoruz.. Biz, bizim anladığımız kendi eğitim öğretimimizde Musâ aleyhisselâmla geçen bir olay bir masal değildir ve bir hikaye anlatılmıyor, fiilen yaşamaktayız!. Nasıl oluyor?. Onu görmek için şöyle bir göz atalım diye düşündük çünkü onu biz sık sık kullanıyoruz zâten..


وَإِذْ قَالَ مُوسَى لِفَتَاهُ لَا أَبْرَحُ حَتَّى أَبْلُغَ مَجْمَعَ الْبَحْرَيْنِ أَوْ أَمْضِيَ حُقُبًا
Resim---"Ve iz kâle mûsâ li fetâhu lâ ebrahu hattâ ebluga mecmea’l- bahrayni ev emdıye hukubâ (hukuben).: Ve Musâ, genç arkadaşına: “İki denizin birleştiği yere ulaşıncaya kadar (yoluma) devam edeceğim veya senelerce (uzun süre) gideceğim.” demişti.” (Kehf 18/60)

Ve iz kâle mûsâ li fetâhu.. Musâ fetâsına dediğinde..
lâ ebrahu hattâ ebluga mecmea’l- bahrayni ev emdıye hukubâ.. Musâ aleyhisselâm bir vakıt, bir zaman ki Musâ genç adama yahutta fetâsına demişti ki: “İki denizin birleştiri yere varıncaya kadar durmayacağım.. yahut senelerce gideceğim iki denizin birleştiği yere kadar duymayacağım.. seneler geçsede mazi olsada yâni senelerce gideceğim arkamda seneleri bırakacağım yıllarca gideceğim..” Âyet bu tefsirde bu MuhaMMedî Tasavvuf bir temâşâ sırrı bir seyir yaptığımızda hüküm olmadan bir anlatım ve anlayış hazzı olarak biz bu sözleri sohbete döksek ne deriz.. kendi nefsimizle sohbet ediyorum farz et.. ya da biz konuşuyoruz sesli konuşsak nasıl konuşuruz.. sanki burada Hızır aleyhisselâm, ruhumuz gibi ama yanında ne var nakil var ilâhi hükümleri var ve ALLAH celle celâlihu’nun öğrettiğini şimdi açıklayacak.. Musâ aleyhisselâm, sanki nefsimiz gibi.. ona benzetirsek ve onun sadık kölesi aklımız gibi.. buluşma yeri ikisinin buluşacağı yer biri bu taraftan biri bu taraftan geliyor biri ruh biri nefis.. çünkü ikisinin buluşacağı yer sanki ruh RahmÂN kapısından girecek, nefis de Rahîm kapısından girecek ve kalbin iki secdenin arasında buluşur gibi buluşacaklarmış gibi insan düşünür.. yâni bu iki denizin kavuştuğu nokta nerden çıkıyor?. burası nere bu iki deniz nerde buluşuyor?. basitçe inkâr ve ikrârda =>Lâ İLâhe İLLÂ ALLAH haktır.. “Lâ İLâhe” de Hizbuşşeytan hakkında haktır yâni kendi yerinde hakktır ve bu inkârdır.. İkrârla seviyelenme yeri var.. Nefs, seviyelendiği zaman benim anladığım; Hidrojen, felâket YANICI ve Oksijen ise YAKICI!. Eğer bunları bir SEVİYELersek var ya “SÖNDÜRÜCÜ SU”yu elde ederiz ki SU, ni’mettir.. TEVHİD OLuşumu böyledir.. Çünkü bunu yakalamaya çalışıyoruz.. İki yer kavuşum noktası, kavuştuğu nokta TEVHİDdir.. Tevhid Noktası.. çünkü Tevhid Noktasında =>İfrat ve Tefrit =>İ’tidalde seviyelenir ve “Sırat-ı Müstakîm” adını alır..

İşte burasıdır Zıtların Zevk Yeri, Zuhurat Zirvesi.. Bunu iyi anlamamız gerekiyor.. Herkes bilir ki teknikte matematikte iki nokta arasındaki en kısa yolun adı DOĞRUdur.. İşte iki nokta arasındaki arayıki, iki noktayı birleştirecek olanı, bunu düşünecek olan akıldır.. Nefis ve Ruh oluşturacak daha doğrusu Nefsin fetâsı elindeki kullanma aracı akılsa, ruhunda zâten elinde nakli vardır ki, bu tercihi yapmak akla düşüyor akla.. çocuğa diyorsun ki: “aslanım koçum sen bu imtihanı verirsin” bu haktan ve hayrdan yana yapıldığı takdirde neticeyi alacağı kesinlikle bellidir.. burada “senelerce bile olsa bir ömür boyu yâni yürüyüp son nefeste de bulacağım” diyor dikkat ederseniz.. “benim işim bu ben orayı bulacağım” bu murad edilen ve emredilen bir “Vuslat Vâdisi”dir.. hani “iki nâlinini çıkar artık mukaddes tuvâdasın” der gibi..


إِنِّي أَنَا رَبُّكَ فَاخْلَعْ نَعْلَيْكَ إِنَّكَ بِالْوَادِ الْمُقَدَّسِ طُوًى
Resim---"İnnî ene rabbuke fehla’ na’leyke, inneke bi’l- vâdi’l- mukaddesi tuvâ (tuven).: Muhakkak ki Ben, Ben senin RABBinim. Şimdi pabuçlarını çıkar. Şüphesiz sen, mukaddes vâdi Tuvâ’dasın.” (Tâhâ 20/12)

إِذْ نَادَاهُ رَبُّهُ بِالْوَادِ الْمُقَدَّسِ طُوًى
Resim---"İz nâdâhu rabbuhu bi’l- vâdi’l- mukaddesi tuvâ (tuven).: RABBi ona kudsal vâdi Tuvâ’da nida etmişti (seslenmişti).” (Nâziât 79/16)

“Sen buraya çıktın artık!.” Ne zaman bunu söylüyor?. 18 yaşına geldi ya kızım seni evlendireyim de damadım olsun, oğlum seni evlendireyim de gelinim olsun, çünkü sen Mukaddes Tuvâya girdin, artık bu rıza rüşdünden kastımız buydu demin söylemek istediğimiz.. Nasıl yürüyecekmiş dosdoğru, durmadan, sapmadan, bıkmadan bir yürüyüş gerektiriyor..
“Ben bu noktaya varıncaya kadar” buyurmuyor. Bakın ne diyor “senelerce olsa yürüyeceğim son nefese kadar yürüyeceğim, illâ da illâ varıncaya kadar.. belega fiilini kullanıyor. bağlı olmak, akıl bağli olmak. Nedir buluğa ermek?. “ben buluğa erinceye kadar”.. gelişmek, oluşmak, olgunlaşmak, varmak, rüşde ermek buluğ.. belâğa fiili bunu belleğa olsaydı bu işi yapan tebliğ eden ulaştıran yetiştirmek bakımından tebliğ görevi gören peygamber aleyhisselâmın işiydi.. burada her ne kadar hizmetçi dense de fetâ gerçekten köle demektir.. nefsin dünyadaki işlerini görüp dini kullanarak din ölçü “mâlikiyevmiddin” dir ALLAH din gününün sahibidir.. ALLAH dinsiz bir günün sahibi değildir.. Sahibi değildir derken sahibi de adam gibi olmalı.. Yoksa kendine mal eder Firavun gibi..


فَقَالَ أَنَا رَبُّكُمُ الْأَعْلَى
Resim---"Fe kâle ene rabbukumu’l- a’lâ.: Sonra da (Firavun) dedi ki: “Ben sizin çok yüce Rabbinizim.” (Nâziât 79/24)

İşte problem oradan çıkar.. Dolayısıyla dininde dünyasında ve âhiretinde kendisinin yaratılmasında Muradullah ne ise, ne için yarattı.. Muradullah ne ise doğurtuyor, yaşatıyor, öldürüyor ve hesaba çekeceğini söylüyor mu?. Söylüyor!. Uyguluyor mu?. Uyguluyor!.
İşte bu işi yapan köle kimdir esas FetÂ=>Köle Şahsın adı =>“AKIL”dır..


Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Aklı olmayanın dini de yoktur.” buyurmuştur.
(Tirmizî; Kenzu’l- Ummâl, C14,s.73.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Kişi, ilmi ve aklı sayesinde kurtulur.” buyurmuştur.
(Deylemî.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Akıllı kimse kurtuluşa ermiştir.” buyurmuştur.
(Buhârî.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Akıl imandandır.” buyurmuştur.
(Beyhekî.)

Elbette bahsedilen SİLM AKILdır ki MuhaMMedî Hakikat RÜŞDüne ermiş Ergin AKILdır. Yoksa şimdilerde çokça olduğu gibi ham ve şaşkın aklıyla İslâm Dinini sorgulamay yargılamaya kalkışır ki,

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Dini, aklı ile ölçen kadar zararlı kimse yoktur.” buyurmuştur.
(Taberanî.)

Aklı olmayana veya bu konuda kullanmayı tercih etmeyenlere bir sorumuz zâten yoktur. Kaldı ki, dikkat ederseniz Kur’ÂN-ı Kerîmde;

كُلُّ نَفْسٍ بِمَا كَسَبَتْ رَهِينَةٌ
Resim---"Küllü nefsin bimâ kesebet rehînetun.: Bütün nefsler, iktisab ettikleri (kazandıkları) dereceler sebebiyle (karşılığı olarak) rehinedirler (bağlıdırlar).” (Müddesir 74/38)

Her nefis yaptığı işe karşılık rehinedir.. Bu Kur’ÂNî bir hükümdür..
Akıl =>zâhir ilimden =>bâtın ilme.. Ledünn ilmini öğrenmek için uzun bir zaman gerekiyor, çile gerekiyor çekmek gerekiyor.. Çeken Çekilen ve Çektirenin buluşması gerekiyor..
Çeken =>Benim..
Çektiren =>Şahdamarımdan yakîn OLan RABBım TeÂLÂ..
Çekilense =>Hayatımmış.. Hayatım neymiş?.
Ne olacak =>geldiğim yere geri rucû’ etmekmiş..


ارْجِعِي إِلَى رَبِّكِ رَاضِيَةً مَّرْضِيَّةً
Resim---“İrciî ilâ rabbiki râdıyeten mardıyyeh (mardıyyeten).: Dön Rabbine, sen O'ndan O senden hoşnut olarak!” (Fecr 89/28)

Zâten geleceksin gelmesine!. Mesele gönüllü mü, dosdoğru mu, emredildiğin gibi mi geleceksin.. yâni insan gelecek gelmesine de, leşi mi gelecek yoksa şeref taşıyan başı mı gelecek ona bakılıyor.. cennet bahçesine mi gelecek yoksa tutukevine mi gelecek ona bakılıyor..
Bunun için akıl nereye yürüyor Hâlim can?. Nakle gidiyor.. Bu iki denizin birleştiği yere kadar gideceğim diyor. O nakli bulmak için iki denizi birleştiren diyorum araya elimde fiş piriz arıyorum cereyanın orada olduğunu biliyorum çünkü..
AKIL durmadan, “Lâ İLâhe” İNKÂRını diyor..
NakiL de diyor ki: “İLLâ ALLAH” İKRÂRını ki, bunu bulmazsa veya boş verir de bulamazsa “Lâ İLâhe” İNKÂRı başına geçer..

Nerede buluşalım?. Tevhid Tepesinde buluşalım..
mecmea’l- bahrayni.. İki denizin birleştiği yere..
İkisinin arasının birleştiği yere Sırat-ı Müstakîm üzere yâni Kemâlât Kavşağı olan KALBe ulaşmaya azmediyoruz..
Çünkü “Şeytanımı Müslüman ettim!”..Dersin de =>Nasıl?.


Resim---Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem de: "Sizden her birinizin bir şeytanı vardır. Evet, benim de şeytanım var, fakat ALLAHu Teâlâ bana yardım etti ve şeytanım müslümÂN oldu, bana yalnız iyiliği emr eder!" buyurdu.
(İbn-i Mes'ud’dan; Müslim)

Ben şeytanımı MüslümÂN ettim, Rabbım’ın yardımıyla o bana iyiliği emreder.
Şeytan emrediyor iyiliği. Kim hangi şeytan?
MüslümÂN olmuş şeytÂN.
MüslümÂN olmuş Hizbuşeytanlık, Hizbullahlıktır.
MüslümÂN olmuş Firavun’un adı, yeri, Musa aleyhi’s-selâm gibidir.
MüslümÂN olmuş Nemrud’un DUYuşu-UYuşu, İbrahîm aleyhi’s-selâm gibidir.
MuhaMMedî Teslimiyyet bu kadar önemlidir..


Ben şeytÂNımı müslümÂN ettim, ey ÜMMetim siz de müslümÂN edin kurtulursunuz!.
Yâni bilelim ki, bende ikilik kalmadı..


Resim---Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “Men arefe nefsehu fekad arefe Rabbehu: Nefsini BİLen-Tanıyan RABB’isini BİLir-Tanır.” buyurmuştur.
(Aclunî, Keşfü’l-Hâfâ II/343 (2532)

“Lâ İLâhe” İNKÂRımı => “İLLâ ALLAH” İKRÂRımla BULuşturdum =>Lâ İLâhe İLLâ ALLAH Sırat-ı Müstakîmim OLdu.. KALBimde =>MuhaMMedî TAHKiK İMÂNım budur..
KALBim ki;
Bâtına BAKan RahmÂNîYyet FUAD Kapısı..
Zâhire BAKan RahîmîYyet KALB Kapısı..

“Rahîm” İsmine dikkat et!.


Resim---Abdurrahman İbni Avf radiyallahu anhu’dan rivâyet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “ALLAH celle celâlihu buyurdu ki: “Ben Rahmân’ım, akrabalığı, Rahîmi ben yarattım ve ismim olan Rahmân’dan ona isim verdim. Kim akrabaya iyilik ederse, ben de ona iyilik ederim. Kimde ondan ilgiyi keserse, ben de ondan ilgiyi keserim.” buyurmuştur.
((Tirmizi, Birr, 9 (1972).)

“ANA Rahmi” dediğimiz yer, kâinâta gözümüzü açtığımız annemizin rahmidir buraya kadardır ki, doğduğumuz güne kadar geldik..
İslam Dini, bir vites değiştirme gibi değildir. İslam Dini dördü bir arada yaşanan bir dindir.. her insan bilsin bilmesin kalbini.. Bilmesi için kalb profesörü mü olacak!. Benim bilmediğim binlerce organ vardır ama bir tıp doktoruyla konuşsa ya da profesörüyle konuşsan şaşar kalırsın. benim bunlardan hiç haberim yok ne zamana kadar?. O organda bir sorun çıkarsa, trioid bezi, proit bezi o zaman öğreniyorsun demek istiyorum..
Ama yaşıyorsunuz onlarla.. Biz şeriatı yaşarken Hakikat-ı MuhaMMedîyyeyi yaşamıyor muyuz?. Yaşıyoruz ancak biz bunu daha düzgün bir şekilde bilerek yaşayaBİLiriz.. onu demek istiyorum Kemâlât Kavşağımızla herkesin buluşma hakkı vardır.. Çünkü herkeste akıl vardır herkesin aklı kaderi kadardır.. kaderince, aklı kadarınca.. kendi kaderince aklı kadarınca.. naklı kaderince aklı kadarınca demek istiyorum Barbaros..
Bunu seviyelememiz lâzım evet iki denizin birleştiği yere kadar..
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi KEHF Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »

Resim


فَلَمَّا بَلَغَا مَجْمَعَ بَيْنِهِمَا نَسِيَا حُوتَهُمَا فَاتَّخَذَ سَبِيلَهُ فِي الْبَحْرِ سَرَبًا
Resim---"Fe lemmâ belega mecmea beynihimâ nesiyâ hûtehumâ fettehaze sebîlehu fîl bahri serâbâ(serâben).: Böylece ikisinin (iki denizin) birleştiği yere ulaştıkları zaman ikisi de balığı unuttu. O zaman (balık), denizin içine doğru kendi yolunu tuttu.” (Kehf 18/61)

Fe lemmâ.. vaktaki, ne zaman ki..
belega mecmea beynihimâ.. iki denizin cemaat oldukları, cemâ oldukları, BİLiştikleri BULuştukları OLuşup da KAVUŞtukları, İkİsinin arasının CEM’ OLduğu yerde ve baliğ olunca, orada AKıL BALİĞ olunca..
nesiyâ hûtehumâ fettehaze sebîlehu fîl bahri serâbâ.. nesiyâ.. unuttular.. kim unuttu?. sadece nefis unutmadı ikisi de unuttular.. akıl da nefis de!. Hûtlarını, balıklarını unuttular.. ama balık “semek”tir Arapçada.. niye “hûtehumâ” burada.. Yûnus aleyhisselâmda da hût.. Arapça da semek iken burada HÛt.. hatt nedir?. Hatt.: Sınır. Çizgi. Hudud. Yazıdır.. HATt, yazıdır.. “sen”-lik Hakikatıdır.. senin hakikatını bildirendir.. “sen”lik nerde?. yüzümdekini gördün ya heykelim mi?. birisi sokakta beni görse ne diyecek.: “işte bu ama Latif Yıldız!.” Ama İÇimdeki kulihvani o değil ki!. Onu ne zaman anlayacak?. oturup konuşacak ondan sonra diyecek ki.: “iyi hoş!.” Ya da “iyi hoş değil!.” bir şeyler söyleyecek!.

İşte esas Senlik Hakikatı
“hûtehumâ” olan gerçek Hakikatlarını unuttular.. yâni bi anlamda bunu söylemek istiyorum.. Balıkları da ne yaptı?.
fettehaze sebîlehu fîl bahri serâbâ.. Kader-Kısmet Denizinin içerisine kendine bir yol buldu..
serâbâ.. serâb oldu bir hayal gibi kaydı gitti.. balık da deniz de bir yol buldu gitti Efendim.. Bnedir ki, Hayal Ülkesi olmasın, Hayatımızdaki Hayal Denizi olmasın!.

Serâb, bildiğimz serâbtır.. serâbın en muhteşemini nerde görürsünüz?. Kerbelâ’dan çıktınızda 900 km. çöle girdiniz mi görürsünüz!.
Çölün ortasında otobüsten indik de, hayretler içerisinde kaldım sanki denizin ortasında ısssız bir adada kaldık sandım!. dört bir yanım deniz olmuş gibi oldu!. öyle bir çöl ki, adetâ bir adadasın sınırları sadece gözün gördüğü kadar diyelim mi 500 mt. ne yol gözüküyor ne dağ gözüküyor her taraf deniz.. yer yer yoldan deve sürüsü geçiyor da denizin içinden yürüyerek geçiyor sanıyorsun!. görüşüne girenleri denizden yüzüp çıkıyormuş gibi görüyorsun!. Öyle bir serâb işte!.

Böyle bir Serâb Denizine yol aalıp gitmişti balıkları ki, bu balık azıklarıydı, onlar için hayatlarının devamı için şarttı onlara!. ve bu balık kızartılmış bir balıktı. yâni dirilmesi imkansızdı!. bu kızarmış balık dirilir mi?.
Barbaros, bu gün Hasan Dağına gittik.. Dağın yüzünde yukarıda bizim gittimiz taraf değil de ters tarafta dağların arasında bir mesire yeri vardır kardan geçemiyorsun felân.. orası güzel bir yerdi orada bizde el attık ne yaptık alabalık yaptık kızarttık.. dirilebilir mi?. asla!.

Azıkları olan kızartılmış balık, dirilmesi imkansız balık!. Nefsin ve Aklın devamı için mutlaka şartı olan bu balık, bunların Bezm-i Elest emânetleri olmasın!. Yâni Bezm-i Elest’teki ana emânetleri, görevleri, işleri ve yüklendikleri yük ve şart olan şey bu balık; elektriği kesik bir ampul gibi ölüden de ölü olmasın!. Bu balık bir ampul gibiyken, MuhaMMedî prizde Hâlim kök Tevhid Fişi buluşmuş olsaydı, bunun emânet ÖZÜnden bu ÂLeMde Rahmetenli’l- ÂLeMin RAHMet GÖZÜnden NÛR fışkırmazmıydı?. MuhaMMedî İman Lambası, İlâhi Sisteme RABBanî Rızaya şüphesiz ki bağlanmıştı!. Ve bu ÖLü balık Dirilirdi..
Bu ise İLk SÖZmüz, AHDULLAHtı biliyorsunuz değil mi?. O AHDULLAHtı ki, ALLAHu zü’L- CeLÂL ile yapılan bir anlaşmaydı!.
“Ey Âdem oğlu biz seninle bir anlaşma yapmadık mi İKİLik Şey-t-ÂN-Lığına tapma!. diye..


أَلَمْ أَعْهَدْ إِلَيْكُمْ يَا بَنِي آدَمَ أَن لَّا تَعْبُدُوا الشَّيْطَانَ إِنَّهُ لَكُمْ عَدُوٌّ مُّبِينٌ
وَأَنْ اعْبُدُونِي هَذَا صِرَاطٌ مُّسْتَقِيمٌ
Resim---"Elem a'hed ileyküm ya beni ademe el la ta'büdüş şeytan innehu leküm adüvvüm mübiyn . Ve eni'büduni haza siratum müstekiym.: Ey Âdem oğulları! Size şeytana tapmayın, çünkü o sizin apaçık bir düşmanınızdır» demedim mi? «Ve bana kulluk ediniz, doğru yol budur» demedim mi?" (Yâsîn 36/60-61)

“Lâ İLâhe İLLÂ ALLAH MuhaMMeder Rasûlullah!.” de diye yokmuydu ve bunu sen nasıl unutursun!.
Kendisi buyuruor kendisi ALLAHu zü’L- CeLÂLin:.


آمَنَ الرَّسُولُ بِمَا أُنزِلَ إِلَيْهِ مِن رَّبِّهِ وَالْمُؤْمِنُونَ كُلٌّ آمَنَ بِاللّهِ وَمَلآئِكَتِهِ وَكُتُبِهِ وَرُسُلِهِ لاَ نُفَرِّقُ بَيْنَ أَحَدٍ مِّن رُّسُلِهِ وَقَالُواْ سَمِعْنَا وَأَطَعْنَا غُفْرَانَكَ رَبَّنَا وَإِلَيْكَ الْمَصِيرُ
Resim---- "Âmener resûlu bimâ unzile ileyhi min rabbihî vel mu’minûn(mu’minûne), kullun âmene billâhi ve melâiketihî ve kutubihî ve rusulih(rusulihî), lâ nuferriku beyne ehadin min rusulih(rusulihî), ve kâlû semi’nâ ve ata’nâ gufrâneke rabbenâ ve ileykel masîr(masîru).: Resûl, Rabbinden kendisine indirilene îmân etti ve mü’minler de, hepsi Allah’a, O’nun meleklerine, kitaplarına ve resûllerine îmân etti. “Biz, O’nun resûlleri arasından (hiç) birini, diğerinden ayırmayız.” Ve “ışittik ve itaat ettik! Ve Rabbimiz, Senin mağfiretini (dileriz). Ve masîr (varış) Sana’dır (Sana doğru yola çıkarız ve Sana ulaşırız).” dediler.” (Bakara 2/285)

لاَ يُكَلِّفُ اللّهُ نَفْسًا إِلاَّ وُسْعَهَا لَهَا مَا كَسَبَتْ وَعَلَيْهَا مَا اكْتَسَبَتْ رَبَّنَا لاَ تُؤَاخِذْنَا إِن نَّسِينَا أَوْ أَخْطَأْنَا رَبَّنَا وَلاَ تَحْمِلْ عَلَيْنَا إِصْرًا كَمَا حَمَلْتَهُ عَلَى الَّذِينَ مِن قَبْلِنَا رَبَّنَا وَلاَ تُحَمِّلْنَا مَا لاَ طَاقَةَ لَنَا بِهِ وَاعْفُ عَنَّا وَاغْفِرْ لَنَا وَارْحَمْنَآ أَنتَ مَوْلاَنَا فَانصُرْنَا عَلَى الْقَوْمِ الْكَافِرِينَ
Resim---- "Lâ yukellifullâhu nefsen illâ vus’ahâ lehâ mâ kesebet ve aleyhâ mektesebet rabbenâ lâ tuâhıznâ in nesînâ ev ahta’nâ, rabbenâ ve lâ tahmil aleynâ ısran kemâ hameltehu alellezîne min kablinâ, rabbenâ ve lâ tuhammilnâ mâ lâ tâkate lenâ bih(bihî), va’fu annâ, vagfir lenâ, verhamnâ, ente mevlânâ fensurnâ alel kavmil kâfirîn(kâfirîne).: Allah kimseyi gücünün yettiğinden başkasıyla mükellef kılmaz (sorumlu tutmaz). Kazandığı (dereceler) onundur ve iktisap ettiği (kazandığı negatif dereceler) de onundur (sorumluluğu onun üzerindedir). Rabbimiz! Şâyet unuttuysak veya hata yaptıysak bizi aheze etme (sorgulama). Rabbimiz, bizden öncekilere yüklediğin gibi bizim üzerimize ağır yük yükleme. Rabbimiz, takat (güç) yetiremeyeceğimiz şeyi bize yükleme. Ve bizi af ve mağfiret et ve bize rahmet et (Rahîm esması ile bize tecelli et, rahmet nurunu gönder). sen bizim Mevlâmız’sın. Artık kâfirler kavmine karşı bize yardım et.” (Bakara 2/286)
Yâ RABbenâ biz unutabiliriz, hata da yapabiliriz, böyle yarattın bizi bağışla bizi!.
İşte bunun üzerinde bu Emânetullah oLan Ahdullah buydu, Hilâfet bu nedenle verilmişti!.
Ve HAKk’a KULLUkta Sıart-ı Mustakîm YOLumuzdan çeldirici olarak yaratılan Şeytandan uzak dur denmişti.:


قَالَ يَا بُنَيَّ لاَ تَقْصُصْ رُؤْيَاكَ عَلَى إِخْوَتِكَ فَيَكِيدُواْ لَكَ كَيْدًا إِنَّ الشَّيْطَانَ لِلإِنسَانِ عَدُوٌّ مُّبِينٌ
Resim---"Kâle yâ buneyye lâ taksus ru’yâke alâ ihvetike fe yekîdû leke keydâ (keyden), inne'ş- şeytâne lil insâni aduvvun mubîn (mubînun).: Babası) şöyle dedi: “Ey oğulcuğum, rüyanı kardeşlerine anlatma! O zaman (anlattığın taktirde) sana tuzak kurarlar. Muhakkak ki; şeytan, insana apaçık düşmandır.” (Yûsuf 12/5)

Bu böyle bir “bENLik BUZULU”dur ki bu, öyle bir sisteme oturtulmuştur ki, bilmeyen birisine deseniz ki.: “Bu kurşun gibi donmuş olan bu Buz Dağı-sENLiğin var ya =>ERise burada SELden DURamazsın!.”
Ancak ehli yoksa bilmeyen bir insan kafasına vurur, eline vurur!. Ama bir şey elde edemez!. Onun için zâten İlâhi Güneşe Rahmetenli’l- Âlemîn Güneşine mutlak sûrette ihtiyaç vardır!. ALLAHu zü’L- CeLÂL onun için buyuruyor.: “ALLAH’a ve Rasûlu kim?. RABBu’-L ÂLEMîN kim?. Rahmetenli’l- Âlemîn kim?.
Ne kadar güzel değil mi?. İşte bu seviyeyi bulduğunda muhakkak ki eriyecektir ve o bizim içimizdeki derunî denizde kesinlikle kavuşacaktır!.

Bir şeye dikkat etmek lâzım ki, Musâ aleyhisselâm biraz sonra söyleyeceğim bunu. Geri dönelim akla diyecek ki.: “Biz çok ileriye gitmişiz!. “Kasasa” diyor.. Kasasa, kısas olarak ne kısası =>geri dönerken yönünü dönmeden yâni sizin ayakkabınızın burnu önde ya geri dönerken bastığınız yere ileri gidiyormuş gibi basacaksınız, arkanıza değil kasasın farkı bu.. Geri gitmek ileri gittiydin ya geri dönerken yönünü dönmeden aynı izlere basarak geri gitmek!. Bu çok önemli bir şey!. Haddi aşmak!. Neden?. diyecek ki biraz sonra.: “o bizim kızarmış balık orada dirildi ben ne bileyim şeytan unutturdu bana!.” diyecek akıl.. “nerden bileyim unutturdu!.” Diyecek.. “bilseydim ki bizim balık gitti derdim sana!.”
“Buz eridi orada, denize karıştı gitti!.” derdim “ama biz bırakıp gittik!.”
Ne demek istiyorum hani Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemi sollayıp geçenler var ya, uçanlar, kaçanlar, göçenler.. onu söylemek istiyorum bunu da iyi anlamamız gerekiyor yâni bunları iyi düşünmemiz gerekiyor!.


فَلَمَّا جَاوَزَا قَالَ لِفَتَاهُ آتِنَا غَدَاءنَا لَقَدْ لَقِينَا مِن سَفَرِنَا هَذَا نَصَبًا
Resim---"Fe lemmâ câvezâ kâle li fetâhu âtinâ gadâenâ lekad lekînâ min seferinâ hâzâ nasabâ(nasaben).: (Buluşma yerini) geçtikten sonra (Musa A.S) genç arkadaşına (şöyle) dedi: “Sabah kahvaltımızı-kuşluk yemeğimizi getir. Andolsun ki bu yorgunluğa, yolculuğumuz sebebiyle maruz kaldık.” (Kehf 18/62)

[/color]Ne zaman ki geçtiler cevaz verdiler bu şekilde nereye geçtiler gerçek buluşma yerlerine geçtiler gittiler.. Kalb, ruh felân tanıdığı yok gözü ALLAHu zü’L- CeLÂLile konuşacak, alacak vereceğe gitmiş cevaz buluyor.. cevaz vermek ne demek?.
Cevaz.: Müsaadeli. Ruhsat, izin. Câiz olma. * Yol, tarik ve meslek.

Ne diyor adam: “Dinde cevaz veremem geçiş yok buna!. Ona göre bir yol buluyor ve bunu engellemeye çalışıyor. Ne diyor kölesine Nefis.: âtinâ gadâenâ lekad lekînâ min seferinâ hâzâ nasabâ.. Şu bizim azığımızı getirsen versen ya acıktım!.” Diyor. atehu.: vermek.. Gıdamızı versen ya.. Bildiğimiz gıda yâni öyle “kuşluk yemeğimizi yiyelim” yâni “bir şey yememiz lâzım” neden kuşluk diyor ğadaenâ.: kuşluk gıdasıdır.. Bunu on sekiz yaşında söylüyor!.

ALLAH korusun gelmiş yetmiş yaşına “akşam yemeğimizi getir!. Diyor ki, geçmiş olsun!. Onun için kullanıma dikkat edin kuşluk yemeği.. yâni çok geç değil, sabah biraz geçmiş olabilir..
gadâenâ lekad lekînâ min seferinâ hâzâ nasabâ.. Yemin olsun ki, gerçekten, hakikaten bu yolculuğumuz bize öyle bir nasb/yorgunluk getirdi ki!.

Lekînâ..: Bize zerk etti iğne vurur gibi yaptı..
Zerk etmek, iğneyi zerk edersin vücûduna iğneyi vurdun mu vurdun vurduysan o artık seni zehirleyecekse zehirler kurtaracaksa kurtarır!.
Başında yemin ediliyor kesinlikle mutlaka bizim bu seferimiz varya seyru seferimiz var ya geldik mi Barboros 35 yaşına geldik mi?. geldik gerçekten, öyle bir geldik ki, bir daha dönmemiz mümkün değil, ilkâ oldu ilkâ iğneyi sapladı bastı kasın içerisinde eridi gitti böyle bir geliş bu geliş ÂNı-VAKti!.
Bu bir geliş, öyle bir yorgunluğa, bitkinliğe çaresizliğe, çok sıkıntıya sebep oldu ki öyle bir nasab yaptı ki bize bu yolculuk bizi mahvetti acımızdan öldük nerdeyse buraya gelinceye kadar!. Buradaki tecâvuz nerede?. Cevaz, tecavüzdür. Neye tecâvüz ettiler?. Haddi aşmak yordu onları sıkıntıya düşüren şey ifrat aşırılık maksimumluk gerekmediği halde kraldan kralcı gibi uçmalar kaçmalar, yanlışlar!. Bütün bunlar ne yaptı, duman etti kahvaltı istiyor, azık istiyor!. Emâneti AKILdan isteyince ayıkıyorlar değil mi?. Ana yemeği istemiyor “ancak canını kurtaracak kadar bir şey getir” diyor.. Akıl bir bakıyor ki kahvaltının yerinde yeller esiyor!. “Haa diyor biz buraya gelirken var ya evet bundan şu kadar kilometre ilerde hani bir kayanın üstünde ev kurduyduk ya işte orada bizim balık canlandı gitti denize!. “Eyvah ki eyvah diyor ki nefis biz mahvolmuşuz aradığımız orada ki, biz geri dönelim.. Nasıl döneceğiz de bulacağız orayı?.”
Hani meselâ arabanla dar bir yola girdin dediler ki sen arkadaş beş km. gitmişsin!. geri dön!.” Ama geriye dönüş için yer yok ya!. geri gel geri arkayı çarparım aynayı çarparım dikiz aynaları mikiz aynaları şey yapın yâni yolunuz çâreniz yok bunu döneceksiniz!.

Evet şimdi buralara dikkat ediyoruz değil mi?. Kahvaltı neymiş, tecâvüz neyimiş, ifrat neyimiş!. Hani var ya Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem yanında, sahabe.: “Ben şunu yapıyorum sen şunu yapıyorsun ben şu kadar oruç tuttum sen şu kadar!.” deyip öbürlerini yeriyo felân..
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bir bakıyor ki bizim Şeriat-ı Garra havaya gidecek.. Yâni az, çok derken bizim ana gidecek!.
Ne yapıyor iki kişiyle konuşuyordu Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem onlarda cemaat halinde Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemi bekliyorlar konuşmaları duydu hemen geldi onların yanına yere çömeldi eliyle mübarek eliyle kumları düzeltti asasıyla bir tek ortaya çizgi çekti.:


Resim---İbni Mes'ud (ra): "Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) bize düz bir çizgi çizdi ve.: "Bu rüşd yoludur." dedi. Sonra bunun sağından ve solundan bir çok çizgiler daha çizdi: "Bunlar da bir takım yollardır ki her birinde bir şeytân vardır, ona (kendisine) çağırır!" buyurdu ve En'âm 6/151-153 Âyetlerini okudu."dedi.
(Buhârî , Rikak 4;Tirmizî, Kıyâmet 22; Ibn. Mâce, Mukaddime 1; Darimî , Mukaddime 23)

Resim--- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) Ebu Zer (ra)'e: "Cin ve insan şeytânlarından ALLAH'a sığındın mı?"buyurunca Ebu Zer: "İnsanın da şeytânları var mıdır?" diye sordu. Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) : "Evet, onlar cin şeytânlarından daha şerlidir!..." buyurdu.
(İ. Ahmed,Müsned I/178,179,265)

Kraldan da kralcı maskesiyle dünyanın her ülkesine misyoner okulları açıldı. “ALLAH’ın dinini biz koruyacağız kurtaracağız!.” diye sonuç =>FETÖ..
“ALLAHu zü’L- CeLÂL ben dinimi korurum” dese de..

Kimsenin gayret gösterip yapmalarına bir şey demiyorum yapsınlar da LİVECHİLLAH ALLAH celle celâlihu adına yapsalar!. Şunun bunun adına değil!.
Hülâsa kendini Mürşid-i KâmiL sanan birisi, KeLÂMULLAH ve Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemi Sollarsa veya sağlarsa, geçip giderse, Sıarat-ı Mustakîme tecâvüz ederse Hizbuşşeytan Uşağıdır açıkça unutmayalım!.


قَالَ أَرَأَيْتَ إِذْ أَوَيْنَا إِلَى الصَّخْرَةِ فَإِنِّي نَسِيتُ الْحُوتَ وَمَا أَنسَانِيهُ إِلَّا الشَّيْطَانُ أَنْ أَذْكُرَهُ وَاتَّخَذَ سَبِيلَهُ فِي الْبَحْرِ عَجَبًا
Resim---"Kâle e raeyte iz eveynâ ilâ's- sahrati fe innî nesîtu'l- hût (hûte), ve mâ ensânîhu illâ'ş- şeytânu en ezkurehu, vettehaze sebîlehu fîl bahri acebâ (aceben).: (Genç şöyle) dedi: “Gördün mü kayaya sığındığımız zaman ben gerçekten balığı unuttum. Onu hatırlamamı, bana şeytandan başkası unutturmadı. Ve o (balık), acayip bir şekilde denizin içine doğru kendi yolunu tuttu.” (Kehf 18/63)

Fetâsı/AKLı ne diyor Nefse.: “gördün mü sen, ev edindiğimizde, barındığımızda, oturduğumuzda.”
Eveynâ.. bildiğimiz ev edinme.. “hani biz orada sahraya oturmuştuk ya!. kaya imiş sahra!. sahra kaya mı?. Arapça da hacer taş, kaya.. “taşa oturduğumuzda” demiyor.. sahra neydi?. Harra Sahibi olmak.. yâni hararet sahibi olan bir yer orası.. orası öyle bir yerdi ki, yemeğin pişeceği ve yeneceği yerdi.. gerçekten bildiğimiz sahralar var, Büyük Sahra, Küçük Sahra felân.. Buhlar nedir?. Kızgın çöllerdir!.

“Hani biz orada durduyduk ya bir yerde” evet işte oturduğumuz yerde ben var ya ben ne yaptım biliyor musun, balığı unuttum orada.. Unutmayacaktın!. Azığın sen getiryordun ey AKILl..


Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Aklı olmayanın dini yoktur.” ."buyurmuştur..
(Aclûnî, 2/362; Kenzu’l- Ummal.C14,s.73)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Ahdi olmayanın (sözünde durmayanın) dini yoktur.”."buyurmuştur..
(Münavî, Kunuzu’l-hakaik-el-Camiu’s-sağir’le birlikte-, 2/498)

“Aklı olmayanın dini yoktu ve sen NEFs için şarttın, bu iş senin işin idi şimdiyse ben unuttum!.” Diyorsun!.
“Onu bana unutturan ne biliyor musun ille’ş- şeytanü!. şeytan unutturdu bana onu ben unutmazdım ama evet şeytan unutturdu!.”
en ezkurehu.. onun zikrini unutturdu şeytan bana..
Efendim buradaki “zikr” için “hatırlamak” mı diyelim yoksa “elestu bi RABBukum kalu belâ” mı diyelim. “Lâ İLâhe İLLÂ ALLAH” mı diyelim. “insan” mı diyelim..
İstediğini de kardeşim!. Zikrini unutturdu.. hatırlanmasını, konuşmasını unutturdu.. kaç kere ezân okunuyor ALLAH aşkına!. yâni beş kere ezân okunuyor günde..
“Kırk yaşındayım diyen Kiş!.” Çarpın bakıyım 40 yılını 365X5 ile kaç kerre ezÂN okunmuş da duymamış!. kırk yıldır duymadığım bir ezânı kim unutturdu bunu bana bu zikri ki, emânet zikrini!.
Ne doğumlar hatırlatıyor ne ölümler hatırlarıyor!. Ne geçmişi ne de geleceği hiç bir şey!.
“bizim balığı şeytan unutturdu!. yâni İKİLİK!. İkilik çok şeyi unutturur.. İkilik eş Şey-t-An=>İKİ ŞEYYLik..

İşte ben bu gün Hakan’a demiştim. Hakanla yolda gelirken sohbet ediyorduk da.: “Oğlum şartsız sebepsiz şeksiz ve şüphesiz ALLAH’a inanan, ALLAH’tan korkan, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemi duyup uyan ve aynı şartları hayy olan.. Onların huzurunda hayy olarak bakın hayy onların huzurunda hayy olarak yaşayan bir ALLAH Dostuna, şeksiz şüphesiz şartsız ve sebepsiz, senin açından sebepsiz, ALLAH’ın verdiği bir emâneti, o balık gibi olan emâneti teslimiyetinde isen böyle bir teslimiyetin var ise anayın doğurduğu gün gibi o kâmilin yüreğinde de doğarsın ki, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Adına Hesabinâ Ve Şerefine!.
“Ama dayı ben otuzbeş yaşındayım!.”
“Sen otuzbeş yaşındasın ama içerdeki Hakan bu gün doğmuştur. İşte o seni onsekiz yaşına kadar korur, kollar, büyütür ne edecekse eder ve Rıza Rüşdüne erdirir de, o BİLdirir BULdurur da RASÛLULLAH sallallahu aleyhi ve sellem’i!. Yoksa şeytan da olursun ALLAH korusun!.”

Öyle olur buradaki gibi olur tasavvuf mu yapmak istiyorsun MuhaMMedî Melâmet mi yapacağız yâni.. bir sokak oyunu değil, bir tiyatro oyunu değil bir Fiilî Hayat yaşıyorsak, dosdoğru BİLmeliyiz BULmalıyız ve Olmalıyız!. Biz bunu anlıyoruz!.

“fakir” diye biri var sitemizde.. fakir fakir üç kere fakir.. ama telefon ediyor cevap vermiyorum!. yazıyor çiziyor müsemmanız nedir şununuzun müsemması nedir bununuzun müsemması nedir?. işte Mürşidim olan Efendim ALLAH’ın Zâtının sıfatlarını esmâlarının tümünü kendisinin de bütün ruhaniyetini ruhlarını yüklenmiş Efendisi!. Bu Kâfir Efendisi sâyesinde çocukları varmış!. Efendisi rızkını veriyormuş vs.vs.!.
Küfrün binbir türlüsü.. akıl fikir erecek şeyler değil, saçmalıklar değil daha kötüsü acıdığım için yüreğim yandığı için söylüyorum bunu!.

Amma ne çâre ki mal müşteriye satılır enâyi olmasa açık gözler acından ölür!. Barbaros’um bu âlemde enâyiler olmazsa acıkgözler acından ölür!. İllâ bir açıkgöze bir enâyi lâzımdır. Lâzımdır ki, Lâyıktır açık gözlere enâyi lâzım ve lâyıktır!. Enâyilere de açıkgöz lâzım ve lâyıktır!.
Ama biz MuhaMMedîyiz bizim AKLımıza lâyık olan NAKİLdir/Kur'ÂN-ı Kerîmdir ki, seviyeyi severiz, ifrat ve tefriti sevmeyiz!.

Evet ne diyorakıl fetası.: “bana bunu diyor şeytandan başkası unutturmadı!.” Diyor.. ancak ve ancak bunu yapan o!. onu bana unutturan o!. Diyor.. sadece sadece ŞEYy-t-ÂN=>İKİLik onun zikrini o onutturdu bana!. “Ne yaptı biliyor musun o balık!. acayip bir denize diyor yol buldu gitti, denizin içerisinde yol buldu gitti, ben gördüm onu ama sana bu zikri bunu hatırlattırmayan bana ŞEYy-t-ÂN=>İKİLiğidir.. İKİLik, AKLın TEKLik gözünü bağlıyor neden?. Aklın kendisinde de İKİLik=Hevâ-Heves vardır da onun için!. Mıknatıs gibidir.. Onun için halk edilmiştir. Onun için akıllar eğitiliyor!. Ben Barbaros’tan daha mı akıllıyım!. Yoo kesinlikle değilim, katiyen değilim!. Ama daha yaşlıyım, daha çok gün gördüm eğer bu saçlar değermende ağarmadıysa ne yapalım ALLAH yardım etsin!.

İşte bu balık şaşılacak bir şekilde acayip bir denize yolunu aldı gitti!. Ben de diyor şaştım kaldım arkasından, acayipce gitti, yâni garip bir şekilde bıraktı gitti bizi!.
O zaman emredilen Kasas Yeri neresi?. Hayat Sahrası, Hayat Çölü, gübreye çevrilen Çöl!. Bu EsFELin Çöplüğünden, biz bu gübrelikten nice İLLİYyin GÜLLer çıkaracağız, GÜLLer SULTÂNı Resûlullah sallallahu aleyhi veselleme!.
Bizim ÇİLLe ÇÖLümüzü, çöplüğümüzü küçük görenler =>Naylon Gülcülerdir.. Naylon Gülcüler, Plastik Gülcülerdir!.
Bizim gübremizin GÜLLüğünde ALLAH celle celâlihu’nun eL HAYy’ı vardır, bizim HAYyatımızda hamd olsun eL HAYy yaşar!.
Bizim RABBımız satlık ve kiralık değildir =>şah damarımızdan da AKREB=AKRABA=yakındır!.
Bizim Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemimiz orada burada değildir =>Habli’l- veridimizdir, TEK-BİR İPimizdir ki, biz o TEK İP ile bağlıyız!.
Şu andaki Kur’ÂN-ı Kerîm onun yüreğindeki Rahmetenli’l- âlemin bulutlarından yüreklerimize yağan yağmur damlaları gibidir!.
Çünkü biz MuhaMMedî MeLâmiyiz biz!. Şu Efendinin bu Efendinin Melâmilerinden felân değiliz!. Biz Efendilerin Efendisi Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in MeLâmisiyiz!.

Gönlümce konuşuyorum burada biz kardeşiz!. Hepimiz BİZ BİR-İZ!.
Biz kim olduğumuz bilmezsek RABBimizi hiç BULamayız!.
Onun için Hayat Sahrasını hani Afrika’nın ortasında SAHRA var ya, öyle sahra diyor.. Bu Hayat Sahrasında, tuzla pişmiş balık.. Olmayan olağan dışı şekilde bunun dirilip de; EDEB YOLUnu bulup İlim Denizine şaşılacak bir şekilde gark olup gitmesi aklı hayrete dehşete düşürüyor!.
Bir şey daha hayrete dehşete düşürüyor ki, bu hayretini dehşetini İKİLİK unutturuyor!. AKLı bunu gördü.. yalnız ne zaman gördü!. Çocuk değil ya, çocuk değil ki doğanı gördü, öleni gördü, doğan güneşi ve batan güneşi gördü!.
Akıl susar mı durur mu hiç?!. Soru sormaz mı kendi içinde!.
Ama yaratılmasına sebep olan nefse balığın nerde dirilip gittiğini haber vermesi şartken ikilik ona unutturunca özür beyan ediyor diyor ki.: “ALLAH bana unutturdu!.” demiyor!.
Bana unutma diye emredildiği halde, İKİLik beni İKİLiğe soktu =>TEKLik Tevhidimi bozdu!.” diyor ve.: “Yolumu kesti vurdu beni, ben yokmuşum gibi!.” Diyor. “Balık denize girdi aldı başını gitti ben de senden ayrılamam ki zâten kölenim!.” diyor.. “Sen de, bir kere bakmadın ki bizim balık nerde diye, ancak acıkınca sordun!.” Diyor.

Değil mi yâni öyle değil midir güzel kardeşlerim, öyle değil midir?. Hiç ayağın parmağından haberin var mı?.Hiç yok!.Ne zaman ki, ayakkabın vursun bakıyım var mı yokmu?. Benim dişlerim ağrıyor çektirdiğim için!. Çektirdiğin zaman “Iıııh!.” Dersin!.İliğnkopar çünkü!. nasıl dersin bunu anlatamam ben sana sen YAŞAmadıkça yalan OLur!.
Akıl özür diliyor.: “Benim yüzümden oldu, çünkü bu şeytan, ancak benden girebilirdi, benden yol bulurdu!. Çünkü Şeytan, nefis olamazdı hiçbir zaman, senin yerine geçemezdi!. Ancak benim imtihan kağıdım idi.. Beni ayakta uyuttu ve aldattı!.” diyor. “Vakit geçti, yorgunluk oldu çile oldu dert oldu!.”

Evet Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in Şeriat-ı Garrası’ndaki Sırat-ı Müstakîm İtidâl Yolunu hâşâ yetersiz bulup,Tefrit ve İfratta, yedi kat göklerde bizim bildiğimiz göklerde uçmak için, kaçmak için füze kiralayanlar, haddi aşanlar, Hakk’a tecâvüz edenler ve insanları boşu boşuna yoranlar var ya, bunların tümüne ALLAH celle celâlihu onlara tez zamanda Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin MuhaMMedî OLuş Şûuru versin!. Ne diyelim, bize de İnşâe ALLAHu TeÂLÂ!.
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi KEHF Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »

قَالَ ذَلِكَ مَا كُنَّا نَبْغِ فَارْتَدَّا عَلَى آثَارِهِمَا قَصَصًا
Resim ---"Kâle zâlike mâ kunnâ nebgı ferteddâ alâ âsârihimâ kasasâ(kasasan).: (Musa aleyhisselâm): “Bizim aradığımız şey, işte bu.” dedi. Böylece kendi izlerini takip ederek/(ikisinin) izleri üzerinde gerisingeri döndüler.” (Kehf 18/64)

Kâle zâlike mâ kunnâ nebgı ferteddâ alâ âsârihimâ kasasâ..
İşte böylece hâl bu, yâni vaziyet bu..
Dedi ki işte bizim beklediğimiz, aradığımız, emredildiğimiz, mutlaka bizden beklenen şart olan şey de buydu.. O pişmiş balığın dirildiği yerdi.. Orayı bulup da nasıl aşıp da geldik buraya kadar biz..
İkisi birlikte redd oldular.. nasıl redd?. geri döndüler..
alâ âsârihimâ kasasâ.. Eserleri üzerine, kasasa kasas olarak yâni izlerine basa basa geri dönerek değil.. geri geri giderek izlerine basa basa reddoldular.. nereye?. aradıkları yere.. geçtikleri kadar geri döndüler ki, tevbe istiğfarları hep bundadır..
O ince ayarı yapacak babayiğit çok azdır burada..
MuhaMMedî Mürşid-i Kâmil böyle olur işte!.

Hâlim can “filmi geri sarmak gibi” dediğin çok doğru, tamam gerçekten.
Kulun kendi aklı, neden niçin nasıllarda!. bu yedi N bir K yı öyle bir çok fazlasına yoğurdu ki akılla.. sanki hâşâ akıl, kendisi bir RABB yaratmaya kalkışıyor. sonra da diyor ki.: “Yaratamadım ama, bir şey öğrendim meğer ben mişim, Firavunum çünkü!.” Diyor.
Çok saçmalıklar vardır orada.. Bütün bunlar Kur’ÂN-ı Kerîmdedir hakikaten, içindeki güzellikleridir, özellikleridir aynen..
yâni dediğiniz gibi hep içindekini dışarı atmıştır ve bütün bunlar olmuştur..
Kendi câhil başına bir kişi, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemde olmayan bir işi işlediğinde ne diyordu?!.
Anlatmıştım size ismine yazık şu Ahmet Hulusi için..

Alper Önder, müzik konservatuarının müdürlüğünü yaparken avukat arkadaşımızdı, şimdi yine orada ve bir numaralı adamlarındandır Ahmet hulusi'nin..
Efendim diyor hacı Osman Efendiye
Onbeş yıl önceydi Alper Önder, bizim Hacı Osman Efendiye dedi ki.: “Bu adam o kadar değerli bir insan ki, siz bilmiyorsunuz onu.. Şimdi bir oruca başladı yedi gün tutacakmış.. bugün imsakta yedi zeytin bir bardak su.. yarın altı zeytinle.. Yedinci gün bir zeytinle..” diye övüyor..

Bizim hacı Osman Efendi biliyorsunuz kalender birisi, dağdaki meşe ağacı gibi doğal ve samimî bir insan.. Dinledi.. düşündü düşündü çok basit bir şey söyledi.: “Evlat o zâta sorar mısınız ki, mahallesindeki ya da apartmanındaki yetimden haberi var mı, bize bir haber getirir misiniz?. Biz yakaladık ve biliyoruz ama o kişiden haber istiyoruz ve yarın istiyoruz senden!.” dedi.

Alper Önder, sohbete geliyor, Hacı Osman Efendinin sohbetine..
Hacı Osman Efendimizin ölçüsüne bakıyor musunuz!.
Birisi diyor ki.: “Ben günde üç tane zeytinle oruç tutacağım bir bardak su içeceğim!.” Etrafından alkışlar!.
Öbürü de diyor ki.: “İyi de üç apartman ötesindeki gariban evindeki yetiminden haberi var mıymış?!.”
MuhaMMedî Metodu kullanıyor.. MuhaMMedî Mehamet, apartmandaki yetimden haberi olmayı gerektiyor..
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemde “üç zeytinle oruç tutmak” yok! Çünkü adam gibi yemeği yiyip adam gibi oruç tutmak var!.
Ama ne var?.


Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Komşusu aç iken, tok yatan mü’min değildir.”.” buyurdu.
(Buhârî, Edebü’l-Müfred, sh.52).

Bir gün sonraki sohbette Alper Önder.: “Sordum. Haberim yok!. dedi” dedi!..
Mesele budur MuhaMMedî Mürşid-i Kâmillikte.. Gerisi soytarılıktır açıkça!.


فَوَجَدَا عَبْدًا مِّنْ عِبَادِنَا آتَيْنَاهُ رَحْمَةً مِنْ عِندِنَا وَعَلَّمْنَاهُ مِن لَّدُنَّا عِلْمًا
Resim ---"Fe vecedâ abden min ibâdinâ âteynâhu rahmeten min indinâ ve allemnâhu min ledunnâ ilmâ(ilmen).: Böylece katımızdan, kendisine rahmet verdiğimiz ve ledun (gizli) ilmimizden öğrettiğimiz kullarımızdan bir kul buldular.” (Kehf 18/65)

Fe vecedâ abden min ibâdinâ.. Evet döndüler, izleri geri geldiler, mütakiben buldular. Kullarımzdan bir kul bir kul buldular min ibâdina kullarımzdan bir kul buldular..

BismillâhirRahmÂNirRahîm..


RAZİYyetEN =>MERZİYyetEN RÜCÛ’.:

يَا أَيَّتُهَا النَّفْسُ الْمُطْمَئِنَّةُ
Resim---“Yâ eyyetuhân nefsu'l- mutmainnetu: Ey mutmain (tatmin bulmuş) nefis,” (Fecr 89/27)

ارْجِعِي إِلَى رَبِّكِ رَاضِيَةً مَّرْضِيَّةً
Resim---“İrciî ilâ rabbiki râdıyeten mardıyyeten: Razı olmuş ve kendisinden razı olunmuş bir halde Rabbine dön.” (Fecr 89/28)

فَادْخُلِي فِي عِبَادِي
Resim---“Fedhulî fî ibâdî: Gir kullarımın içine!” (Fecr 89/29)

وَادْخُلِي جَنَّتِي
Resim---“Vedhulî cennetî: Ve cennetime gir!” (Fecr 89/30)

Dikkat ediniz ki, ALLAHu zü’L- CeLÂL: “Cennetimin içine gir!” buyurmuyor “Cennetime gir!.” buyuruyor.
Fedhulî fî ibâdî.. “Kullarımın içine gir!” buyuruyor.

âteynâhu rahmeten min indinâ ve allemnâhu min ledunnâ ilmâ..
Bu zât Mürşid-i Kâmil midir, özelliği nedir?.
Biz, ona katımızdan indimizden bir rahmet verdik, öğrettik..
el ALLÂM olan ALLAHu zü’L- CeLÂL ne buyuruyor?. Ledünn İlmini bizzât BİZ öğrettik buyuruyor.

Rahmeten.. bizim bildiğimiz rahmeten.. Bize gelen Rahmettin tümünün aslı astarı, Rahmetenli’l- âlemin Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemdir..
min indinâ.. katımızdan indimizden nedir?. “ind” burada “ayn-nun-de” dir Hâlim can.. dâimiyet nurunun insandaki oluşudur..
Bir başka ifâdeyle Keban’ın elektiriği ile şu ÂSNda sizin laptopta oluşudur. Keban sizin ile NAHNu BİZ BİR-İZ HÂLindedir. Evet öyledir ve kesinlikle doğrudur. Yoksa koca barajı elektrik ünitelerini getirip sizin eve mi koyacağız.. Keban dediğimiz şey budur çünkü aynen öyle zâten..

İndinâ.. sondaki “N” “Biz”lik, bizim derken.. sondaki zamir ekleri var ya.. “indike” deseydi “senin indinde”.. “indinâ” bizim indimizde.. “indî” deseydi benim indimde.. oradaki ektir..
Burada ALLAHu zü’L- CeLÂL “Kendi katımızdan verdik!.” buyuruyor.
Hâşâ Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem kendi başına “ben Rasûlullahım!.” buyurmuyor. Çünkü, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemi “Rasûl” yapan ALLAH celle celâlihudur..

allemnâhu min ledunnâ ilmâ.. Ona biz Ledünn İlminden öğrettik.. Ledünn İlminden.. LedüNN nedir?. Muhakkak ki ledun lutfun dâimiyetidr.. iki tane şeddeli nunun dâimiyeti, Türkçe nurun arkasındaki Nurullah değil midir, başka NUR mu var ALLAH Aşkına!. ALLAH ve Rasûlune teslim olmaktan başka NUN mu var!. Yok!. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin fotoğrafını mı getireceğim ben.. ya da heykelini mi dikeceğim, ne yapacam yâni.. Kendisi buyuruyor.: “Benim nurumu NÛRundan yarattı.. NûruLLAHtan.” demiyor mu..


Resim---“Ve erselnâke illâ rahmeten li’l- âlemîn (âlemîne) : (Resûlüm!) Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.” (Enbiyâ 21/107)

Resim---Câbir B. Abdillâh (radiyallâhu anhu)’dan: “Yâ Resûlullah! Anam, babam Sana fedâ olsun, ALLAH’ın en evvel yaratığı şeyi bana söyler misin?”dedim. Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem buyurdu ki: “Yâ Câbir! Eşyâdan önce kendi nurundan (Nurullah) senin peygamberiyin nurunu yarattı ve şöyle buyurdu: “O nur ALLAH’ın kudretiyle dilediği yerlerde devredip gezerdi. O zaman ne levh, ne kalem, ne cennet, ne cehennem, ne melek, ne gök, ne güneş, ne ay, ne cin, ne ins var idi.” Ondan sonra buyurdu ki: “ALLAH Teâlâ mahlûkatı yaratmak istediği zamanda o nûru taksim edip 4 parça yaptı: İlk parçadan kalemi yarattı. İkinci parçadan levhi yarattı. Üçüncü parçadan Arş’ı yarattı. Dördüncü parçayı taksim edip 4 parça yaptı: İlkinden gökleri yarattı. İkincisinden yeri yarattı. Üçüncüsünden cennet ve cehennemi yarattı. Dördüncü parçayı yine taksim edip 4 parçaya ayırdı. Birincisinden mü’minlerin gözlerinin nûrunu yarattı. İkincisinden kalblerinin nûrunu yarattı ki o, ALLAH’ı bilmedir. Üçüncüsünden dillerinin nûrunu yarattı ki o da Kelime-i Tevhiddir.......” buyurmuştur.
(İmâm Ahmed, Müsned IV-127; Hâkim, Müstedrek II-600/4175;İbni Hibban, El İhsân XIV-312/6404).

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Allah önce (Benim) Ruhumu yarattı. Allah, önce (Benim) Nurumu yarattı, Allah, önce kalemi yarattı. Allah, Önce aklı yarattı.” buyurdu.
(Aclunî, Keşfü’l- Hâfâ C1, S. 265; El Kaari, Şerhü’ş- Şifâ, C. 1, S. 505; Sırrül Esrar, Abdülkadir Geylanî).

Daha ne konuşacağız.. “ALLAHunuru’s-semâvâtı ve’l- ard” buyurmuyor mu!.


Yâ RESÛLULLAH!.
sallallahu aleyhi vesellem
NÛRULLAH’ın NÛRu->SENsin
BİZ BİR-İZ NAHNU SIRRında.:


للَّهُ نُورُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ مَثَلُ نُورِهِ كَمِشْكَاةٍ فِيهَا مِصْبَاحٌ الْمِصْبَاحُ فِي زُجَاجَةٍ الزُّجَاجَةُ كَأَنَّهَا كَوْكَبٌ دُرِّيٌّ يُوقَدُ مِن شَجَرَةٍ مُّبَارَكَةٍ زَيْتُونِةٍ لَّا شَرْقِيَّةٍ وَلَا غَرْبِيَّةٍ يَكَادُ زَيْتُهَا يُضِيءُ وَلَوْ لَمْ تَمْسَسْهُ نَارٌ نُّورٌ عَلَى نُورٍ يَهْدِي اللَّهُ لِنُورِهِ مَن يَشَاء وَيَضْرِبُ اللَّهُ الْأَمْثَالَ لِلنَّاسِ وَاللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ
Resim ---“ALLÂHU NÛRU’s- SEMÂVÂTİ ve’l- ARD (ardı), meselu nûrihî ke mişkâtin fîhâ mısbâh (mısbâhun), el mısbâhu fî zucâceh (zucâcetin), ez zucâcetu ke ennehâ kevkebun durrîyyun, yûkadu min şeceratin mubâraketin zeytûnetin lâ şarkîyetin ve lâ garbiyyetin, yekâdu zeytuhâ yudîu ve lev lem temseshu nâr (nârun), nûrun alâ nûr(nûrin), yehdîllâhu li nûrihî men yeşâu, ve yadribullâhul emsâle lin nâs(nâsi), vallâhu bi kulli şey’in alîm(alîmun): ALLAH, GÖKLERİN ve YERİN NURUDUR. O'nun nurunun misali, içinde çerağ bulunan bir kandil gibidir; çerağ bir sırça içerisindedir; sırça, sanki incimsi bir yıldızdır ki, doğuya da, batıya da ait olmayan kutlu bir zeytin ağacından yakılır; (bu öyle bir ağaç ki) neredeyse ateş ona dokunmasa da yağı ışık verir. (Bu,) Nur üstüne nurdur. Allah, kimi dilerse onu kendi nuruna yöneltip iletir. Allah insanlar için örnekler verir. Allah, her şeyi bilendir.” (Nûr 24/35)

KÜLLî ŞEyyi-Kâinâtı NÛRundan/NÛRuLLAHtan Yaratan ALLAHu zü’L- CeLÂL elbette NÛRunun Sâhibidir ve Koruyucusudur.:

يُرِيدُونَ لِيُطْفِؤُوا نُورَ اللَّهِ بِأَفْوَاهِهِمْ وَاللَّهُ مُتِمُّ نُورِهِ وَلَوْ كَرِهَ الْكَافِرُونَ
Resim ---"Yurîdûne li yutfiû nûrallâhi bi efvâhihim vallâhu mutimmu nûrihî ve lev kerihel kâfirûn (kâfirûne).: Onlar, ağızları ile ALLAH’ın NÛRUnu söndürmeyi istiyorlar. Ve ALLAH, kâfirler kerih görseler bile NÛRUnu tamamlayacak olandır.” (Saff 61/8)

LedüNN.. İki tane NUN yok mu.. Buradaki NUN öyledir kişi değil..
Hâşâ Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, ALLAH celle celâlihu karşsında değildir ve buyuran ALLAH celle celâlihudur.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Mürşid-i Mutlak olarak onun ellerinin üzerinde ALLAH’ın eli vardır ve doğrudur..

Dışarıdaki tarikat sistemlerine bakıyoruz, söylenen laflar hırsızlama olduğu için ya da kelimelerin ambalajı kullanıldığı için, kendi yüreklerini Peygamber aleyhisselâtıvesselâmın yüreğine kenetlemedikleri için eveleyip geveliyor..
Peygamberimiz Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, hepimizin HAYy olan peygambermizdir.
ALLAH celle celâlihu ve Resûlullah sallallahu aleyhi veselleme iman FARZ-ı AYNdır..


Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Sizden biriniz beni annesinden-babasından, çoluk-çocuğunuzdan ve bütün insanlardan daha çok sevmedikçe iman etmiş olamaz.” buyurmuştur.
(Buharî, Sahih, İman, 2/8 (I;9)).

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Üç özellik vardır; bunlar kimde bulunursa o, imanın tadını tadar: Allah ve Resûlünü, (bu ikisinden başka) herkesden fazla sevmek. Sevdiğini Allah için sevmek. Allah kendisini küfür bataklığından kurtardıktan sonra tekrar küfre dönmeyi, ateşe atılmak gibi çirkin ve tehlikeli görmek.” buyurmuştur.
(Buharî, Sahih, İman,2/9 (I;9)).

Resim---Ömer radiyallahu anhu.: "Yâ Resûlullah! Ben sizi canımdan başka her şeyden daha çok severim." dedi.
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Ey Ömer, canımı kudret elinde tutan Allah'a yemin ederim ki, beni canından daha çok sevmedikçe mü'min olamazsın!." buyurdu. Peygamberimizi dikkatle dinleyen Ömer radiyallahu anhu.: "Yâ Resûlullah, vallahi ben şimdi sizi canımdan da daha çok seviyorum!." deyince,
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "İşte Ya Ömer, şimdi mü'min oldun."
buyurdu..

(Aynî, Umdetü'l-Kârî,1/144).

Resim---Bir bedevî, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e: "Kıyamet ne zaman kopacak?" diye sordu.
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Kıyamet için ne hazırladın?” buyurdu.
Bedevî .:"Allah ve Resûlünün sevgisini." dedi.
Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “O halde sen, sevdiğin ile berabersin.”
buyurmuştur.

(Müslim, Sahih, Birr ve Sıla,45/50 (III; 2032)

İşte böylesine bir Ledünn İlminden bahsediyoruz.. şeddeli NUN-lu bir Dâimiyet Lutfundan bahsediyoruz. Ne güzel değil mi?. Hakikat bu değil mi?. Kesinlikle budur HAKİKAtımız..
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi KEHF Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »

İlk noktaya gitsek biz yok muyuz?. Elbette varız daha da gitsek?!. Nere gidelim ki, YARATANdayız.. YARATAN nasıl yarattıysa oradayız ne diyelim yâni.. Demeyelim mi gide gide dediği yere Dâru’s- Selâma gideriz.. Yoksa Cehenneme mi gideceğiz!. SİLM AKIL, MuhaMMedî Melâmet İlmine, Edebine, İrfânına ve Erkânına saygı duyar.. Akıl kendine saygı duyar, haddin bilir, hududunu bilir Bey Efendidir gerçek akıl, silm akıl, selâmet aklı.. Akıl, esans gibidir kapağını açarsanız uçar gider tutamazsınız!.
Onun içinde “ALLAH celle celâlihu korusun!.” deriz. ALLAH celle celâlihu korusun da ALLAHu zü’L- CeLÂL ne buyuruyor.: “Ellerin üzerinde ALLAH celle celâlihu Eli var!.”
Buyur gel yakala!. Senin yerine kim gelip yakalayacak?.
Habli’l- Verîdindir..
Sen, mikroskopta dahi görülmeyecek kadar küçük bir şeydin, çıktın ortaya, adam gibi dur “var!. Yok!.” deme!. Açık işte Ledün İlmi, İç İlmi, Öz İlmi, Bâtın İlmi.. İÇerisinin İÇerisi İlmi, MuhaMMedî İrfÂN İlmi.. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in ÂNiyyeti böyle bir İLİMdir. Bunu ancak el ALLÂM olan ALLAHu zü’L- CeLÂL, bizzât ALLAH, Rasûlullah'a yüklemiştir ona ait bir İrfÂNdır. Onun dışındaki BİLmeler BULmalar Şeytan ile kandırılmaktan başka bir şey değildir!. O da, hepsi değil en kralı hangisiyse Şeytan ile kandırılmakta.. Ötekileri zâten, Şeytanın uşakları kandırıyor Şeytan onlarla uğraşacak bile gücü yok!. Kendisi gerek görmüyor yâni Şeytandan daha Şeytanlaşmış uşakları var çünkü!. Onların ağızlarını ellerini yüreklerini çoluklarını ellerinden alabilmeye izinlidirler olacağım ALLAH korusun!.


وَاسْتَفْزِزْ مَنِ اسْتَطَعْتَ مِنْهُمْ بِصَوْتِكَ وَأَجْلِبْ عَلَيْهِم بِخَيْلِكَ وَرَجِلِكَ وَشَارِكْهُمْ فِي الأَمْوَالِ وَالأَوْلادِ وَعِدْهُمْ وَمَا يَعِدُهُمُ الشَّيْطَانُ إِلاَّ غُرُورًا
Resim ---“Vestefziz menisteta’te minhum bi savtike ve eclib aleyhim bi haylike ve recilike ve şârikhum fîl emvâli vel evlâdi vaıdhum, ve mâ yaiduhumuş şeytânu illâ gurûrâ(gurûren).: “Ve onlardan güç yetirdiklerini, sesinle aldat. Atlıların ve yayalarınla onları bağırarak yönlendir (cehenneme sevket). Evlâtlarında ve mallarında onlara ortak ol. Ve onlara (yalan şeyler) vaadet.” Şeytanın vaadettikleri gurur (aldatma)dan başka bir şey değildir.” (İsrâ 17/64)

إِنَّ عِبَادِي لَيْسَ لَكَ عَلَيْهِمْ سُلْطَانٌ وَكَفَى بِرَبِّكَ وَكِيلاً
Resim ---“İnne ibâdî leyse leke aleyhim sultân(sultânûn), ve kefâ bi rabbike vekîlâ(vekîlen).: Doğrusu o benim kullarım yok mu, senin onlar üzerine hiçbir saltanatın yoktur! Vekil olarak Rabbin yeter!” (İsrâ 17/65)

Onlar Nûh aleyhisselâm gibi olacak.. Bir kısmı gemisine binecek bir kısmı ve öz oğlu diyecek ki.: “Git işine baba!. Ben şu Benlik Dağına çıkar kurtulurum!.” Sonra gark olup buğulur gider olur ALLAH korusun!.
Böyle işler var!. Demek ki hâşâ Kur'ÂN-ı Kerîmimiz bir masal kitabı değil miş ALLAH celle celâlihu’ya KULLuk Yapma Kitabımızdır..

Kim, kimi arıyordu?!. Bu arayış niyeydi?. Niye diyordu.: “İşte aradığımız o yer!.” Diye..
Fe.. hemen, mütakiben.. Kasasa kısası.. kısas yâni.. Nereye bastıysak oraya basarak izi üstü dönüş.. çünkü buraya kadar geldik ya geri dönerken geri giderken kolay değil.. öyle vurdun geçtin amma bir de, geri dön bakıyım, nasıl dönüyorsun!.
tEVbe de, DÖNÜŞtür.. Tevbe istiğfarı MuhaMMedî aleyhisselâtı vesselâm’a İlim İrade İdrak ve iştirak bakımından uymak sorumluluğun doğdu.. senin 120 km hızla geçtiğin o dar ve tek şerit yolları yine 120 km. ile dönemezsin artık!. Çok dönemeç var mümkün değil!.
Bütün bunları görürüz yâni dönerken!. Peki AKIL orada, NAKLe ulaşmadığı için Kemâlât Kalbinde doğmadığı için, RÜŞDe ermediği için haliyle o geçip gittiği o SAHRA’nın aradığı yer olduğunu akıl bilemiyor.. O bilgi NEFSe bildirilmiş!. Nerde bildirilmiş “Elestu bi RABBukum?. Kâlû=>Belâ!.” dendiğinde nefse bu işlenmiş zâten.. NEFSin bundan başka ibir şey bildiği yok!. Geri kalanı akıl söylüyor.. Akıl her şeyi biliyor.. Fakat nefis ana görevi “Bilâkis, SEN bizim RABB'ımızsın!.” dan başka bir söz var mı?. yok!. ALLAHu zü’L- CeLÂL’e verdiği başka bir söz var mı?. yok!.
ALLAHu zü’L- CeLÂL ne veriyor karşılığında.: “BEN sana öyle bir dünya döşeyeceğim ki aklın duracak ve sana öyle bir binek öyle bir şey yapacağım ki seni öyle bir şeye bindireceğim ki AKIL diye.. Ondan daha kıymetli bir şey yaratmadım!. demiyor mu?. Bu hadisi okumuştuk değil
“En sevdiğim Akılı senin sırtına bindireceğim.. halifemi..” diyordu okuduk birkaç gün önce ve bir sohbet de var..
Burada akıl transit geçti değil mi orayı?.
Ama neyi unutmadı?. Balığın dirildiği yeri görmüştü bayağı.. azıklarının nerde dirildiğini nerde hayat bulduğunu.. taa o Elest Günündeki dondurulan buzun nasıl eriyip akıp da Ledünn Denizine katıldığını görmüştü..
Sahibi Musâ aleyhisselâm’a.: “Biz o Sahradan geçerken böyle oldu!.” deyince geri döndüler.. İmkansız olanı nasıl görüyor akıl?. Bu balık ömrünce ateş içinde kızartılmış, dirilik sıfırken gördüğüm bu şeyler Hayal Âlemi bu, hakikata dönüşmez!.” diyor akıl!. “Olmaz böyle şey!.” diyor akıl!.
Kardeşim sen ölürsen, kırılmış bir bardak gibi mahvolursun, ne âhiret var ne hesab var ne kitab var!. Bunu keçi bile söylemiyor!. Ama bu söylüyor, işte bak söylüyor en akılsız adam!. Bir şey yaparken beş kuruş kazanıyım diye.. ya da bir işi yaparken bu sistemi kuranın boşa kurduğunu söylüyor.. kendi kendini kurduğunu söylüyor.. istediğini söylüyor, boş konuşuyor!. Çünkü akıl, kendinee imkansız görüyor!. O balığın dirilmesini!. Dehşete düşüyor, hayrete düşüyor!.


Resim---Mukarreb Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “ Mutü kable en temutu: ÖLmeden önce ÖLünüz!. ” buyurmuştur.
(Aclunî, Keşfü’l-Hâfâ II-291-2669).

Buyurmuyor mu Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem?. Elbet buyuruyor!. Peki kimi arıyor bunlar.. Emredilen yolda Murad edilen noktayı arıyorlar mı?. Arıyorlar!.
Emredilen yolda yolu değiştiremezsiniz!. Hâlim Cân diyemez ki.: “Ben Hâlim Kök’üm.. ama bu günden sonra hanım olacağım adım Hâlime Kök olacak!.” Asla, katiyyen değiştiremez, imkansız yâni!. Murad olunan yer belli, Emredilen Yol Şeriat-ı Garra, ALLAHu zü’L- CeLÂLin Sünnetulahı, MuhaMMed aleyhisselâm’ın Sırat-ı Müstakîm Yoludur..
Murad edilen nedir?. İmam-ı Mutlak, Mürşid-i Mutlak, Rehber-i Mutlak MuhaMMed aleyhisselâmı vesselem..
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e;

TESLİM OLmak,
İMAN ETmek,
TÂBİ OLup,
İTAAT ETmek ki =>Böylece ALLAHu zü’L- CeLÂL’e İSTİKÂMET OLAN;
ALLAHu zü’L- CeLÂL’e TESLİM OLmak,
ALLAHu zü’L- CeLÂL’e İMAN ETmek,
ALLAHu zü’L- CeLÂL’e TÂBİ OLup,
ALLAHu zü’L- CeLÂL’e İTAAT ETmekLe =>TEVHİDİ TEKEMMÜLÜ TAMMamlanmış olur!.


İşte vardıkları yerde “BİRİ”ni buldular.. “Ona Katımızdan bir rahmet vermiştik”
Efendim buna; vahiy diyelim, peygamberlik diyelim, mürşidlik diyelim istediğini söyleyebilirsin, yeter ki doğru söyle, akıllı söyle, uçuk kaçık söyleme!.
Yâni “Tarafımızdan bir ilim öğretmiştik!.”
Bu KİMse, burada HIZIR aleyhisselâm mıdır?.
Ne diyelim çeşitli ve çok şeyler söylenmiştir. Ama bildiğimiz bir şey varsa Emr Âleminden olup kendisini görevli tahsis ettiğimiz bu iş için er RahmÂN nefhası, Kudsî Nefha, Rûh mudur?. Rûh dur.. Ancak ehlinin tanıyabileceği, O’nu BİLenlerin BİLeBİLeceği, BULaBİLeceği, OLaBİLeceği bir şey!. Ve gerçekten öyle takıp takıştırmamış, tanınır hâle gelmemiş MuhaMMedî bir Mütavazî Mürşid harika bir şekilde anlatılmış değil mi?. basitçe..
Bu gün neden dolayı ne sebeple söylüyorum.. Birileri Ankaranın altını üstüne gerirken davulnan zurnaynan.. Diğer tarafta Münir Derman kaddesallahu sırrahu Hocama bakıyorsun etrafında 3-4 tane kadın var ancak.. İsteseydi bir ordu kurardı.. Ama ne diyor Feridun.: “Kimseyi yanaştırmazdı ki!.”
Yanaştırmaz!. Dahası bizim bildiğimiz meselâ nice Manevî Şahlar Padişâhlar gördük ki, Sultanlar gördük ki Kırat üstünde umurunda bile değil dünyacılar!. Hatta nefret ederler.: “Onların sofralarına oturmayız, besmele çekmeyiz!. derler. Neden?. Çünkü, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin YoLunda oldukları için.. Halka külfet-zahmet değil, RAHMet OLdukları için!. ALLAH celle celâlihu korusun!. ALLAH celle celâlihu’ya sığınırız!. İşte bu devrimizde, öyle pazarlar kurdurup, davullar dövdürüp milleti coşa getirip, koşa getirip davar yüzer gibi yüzmeleri felân bunlar hiç hoş değil ALLAH celle celâlihu yardım etsin!.

HIZIR aleyhisselâm, peygamber sayılmıştır.. “Bu yaptığım işler vahiy, ben kendi reyimle yapmadım, emrimle yapmadım!.” diyor..
Biraz sonra âyette diyecek.. neyle yaptın?. “ALLAH katından emirle yaptım!.” Demek ki, vahiy alan birisidir..
Eee, iyi de vahiy illâ peygambere mi gelmiştir?. Arıya da gelmiştir, Musâ ve İsâ aleyhumusselâm'ın analarına da gelmiştir.. çok gelmiştir Efendim.. Peygamberlere geldiği yüzde yüzdür.. Bize, herkese nerden geliyor zâten?. Hiç merak etmesinler!. Kimse heveslenmesin!. İlk yaratılan Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in NÛRUdur.. Diğer yaratılanlar da Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in NÛRUndan. Bu bir üstünlük değildir.. Bu bir gerektir ve doğru olan bir hâldir..
ALLAHu zü’L- CeLÂLin Güneşi Ay’ında daha parlaktır, daha iyidir felân gibi saçmalıkları diyenleri ben bilmem bunları.. ALLAHu zü’L- CeLÂLin güneşi güneş, ayı ay dır o kadar.. Ay güneşten alıyor ışığını alıyordur doğrudur. Yâni ne demek yıldızlar da alıyor.. olsun bunlar mesele değil.. Sen, SEVİYELEyebiliyor musun, sen ona bak!. Peygamber aleyhisselâm’a soruyor.: “ Yâ Rasûlullah Hızır aleyhisselâm kimdir?.” diye..

Ebû Hüreyre’nin naklettiği bir hadiste Hızır’a bu adın verilmesinin sebebini;

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Kuru yerde oturduğunda altında otlar yeşerip dalgalanır” buyurarak açıklamıştır..
(Buhârî, Enbiyâ, 27; Tirmizî, Tefsîr, 19/1).

Arapça’da “Hadr-Hıdr”, Türkçe’de “Hızır” ve “Hıdır”.. Hızır aleyhisselâm’a bu ismin, kuru yerde oturduğunda altından otların yeşerip dalgalanması, (Buhârî, Enbiyâ, 29)

Cennet pınarından içtiği için bastığı her yerin yeşile bürünmesinden verildiği bildirilmiştir. (Makdisî, III, 78).

HAY olduğu ve Peygamberimiz Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem döneminde hayatta olduğu ve Peygamber’in elçisi olarak Enes’in kendisiyle görüştüğü, (Beyhakī, V, 423).

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem vefât ettiği zaman gelip EhL-i Beyt aleyhumusselâm’a tâziyette bulunduğu bildirilmiştir. (İbn Kesîr, I, 141).

Ben de, farkında olmadan, Hızır aleyhisselâm İmamız oldu arkasında sabah namazı farzını sonradan gelen bir kişiyle kıldık. Çıkınca kayboldu.. câminin anahtarı da yoktu imamı da..

Meleklerin ÂDEM aleyhisselâm'a secdesi SAYGI SECDESİdir..
Kâbe’yi kaldırırsak ortadan dâiresl safta insÂN, insÂNa secde etmez!.
İnsÂNın, insÂNa secdesi Şeytanlıktır.. Mürşidine secdeyi v.s. anlayamıyorum doğrusu!.
Âdem aleyhisselâm’a secde eden insÂN değildir, Meleklerdir ve etmeyen İblistir. Secde eden, meleklerdir!. İnsÂN, insÂNa secde etmez!.
İşte bu yüzden çökmüştür zamanımzda Melâmî Mevlevîlik gerçekte ortada eseri bile kalmamıştır!. Eseri, eseri Barbaros!. Varsa göstersinler de, görelim neredeymiş!.
Arbaş, genel müdür müydü ne bir bankada.. Antalya’ya konferansa davetli geldi.. Onu getiren Mevlevî Derneğinin kirasını da, kayın birâderim Mehmet Akkaş oğlu ödüyordu yıllardır.. Yalnız oraya gidiyordu arkadaşlar, bir sürü insÂN.. Ben de birkaç kere konferans verdim orada..
Ne diyor adamlar hiç umurunda değil.. pırıl pırıl.. Hanım Semâzenlere bakın.. Çelebi soyadlı hanımlara bakın!. Nerede tesettür?. Kimin “Çelebi”si bunlar!.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in “çelebi”si mi hâşâ!.

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Kur'ÂN-ı Kerîmde buyrulan Şeriat-ı GARRa’ya her ÜMMetinin YAKÎN GELinceye kadar KULLuk edip UYmayı EMRetmiştir. Bu, KULLuğun OLmazsa OLmaz LâzımLık ve LâyıkLık Şartıdır.
Farzları bile açıkça terk edip sonra da Hakikatten dem VURuş ZINDIKLıktır..
MuhaMMedi MeLÂMetti asla boşluk yoktur!.
İSLâm DİNİnde ALLAH celle celâlihu ve Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem HAKka ve HAYRa Harfiyyen DUYup UYmay Emreder..
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem deyip geçme!.“Fatmayı üzen beni de üzer!.” buyurur.
Her şeyi buyurur da, başka bir şeyler daha buyurur..

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Ya Fatıma, kalk, namaz kıl. Sakın, babam peygamber diye ihmal etme. Allah’ın rahmeti olmadan ben de bir şey yapamam." buyurdu.
(Müslim, İman,89, Hadis no:351).

“Kızım fatıma babanMuhaMMed’e güvenme!” diyerek parmaklarıyla iki rekat sabah namazını kılmadıysan buyurmuştur.. halbuki Fatıma aleyhasselâm âhiret kadınlarının seyyididir, cennet kadınlarının seyididir..

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: " Sizden öncekileri helâk eden şey şudur: İçlerinden şerefli birisi hırsızlık yaptı mı onu terkedip (ceza vermezlerdi). Aralarında kimsesiz zayıf birisi hırsızlık yapınca derhal ona hadd tatbik ederlerdi. Allah'a yemin olsun! Muhammed'in kızı Fatıma hırsızlık yapmış olsa mutlaka onun da elini keserdim." buyurdu.
(Buhârî, Hudud 11, 12, 14, Şehâdat 8, Enbiyâ 50, Fedâilu'1-Ashâb 18, Megâzî 52; Müslim, Hudud 8, 1688; Tirmizî, Hudud 9, (1430); Ebü Dâvud, Hudud 4, (4373, 4374); Nesâî, Sârik 5, (8, 74, 75).

Resim---Misver İbnu Mahreme anlatıyor: "Hz. Ali (kerremallahu vechehu) nikahı altında Fâtımâ (aleyhasselâm) olduğu halde Ebu Cehl'in kızına talib oldu. Bunu işiten Hz. Fâtımâ, Resûlullah'a (aleyhissalatu vesselam) gelerek: "Kavmin, kızları için senin hiç gadablanmayacağını zannediyor. İşte Ali, Ebu Cehl'in kızıyla evlenecek!" dedi. Bunun üzerine Aleyhissalatu vesselam kalktı, minbere çıktı, şehadet getirdi ve şu hitabede bulundu: "Emma ba'd! Ben Ebu'l-As İbnu'r-Rebi'e (kızımı) nikâhladım. Bana konuştu ve doğruyu söyledi (vadetti ve vaadini tuttu. Şurası muhakkak ki ben helal olanı haram kılmıyorum, haramı da helal kılmıyorum). Fâtımâ benden bir parçadır. Onu üzen beni de üzer. Allah'a yemin olsun Resûlullah'ın (aleyhissalatu vesselam) kızı Allah düşmanının kızıyla ebediyyen bir araya gelmeyecektir!." buyurdu.
Ravi der ki: "Ali istemekten vazgeçti."
buyurdu.

(Buhari, Fezailu'l-Ashab 16, 12, 29, Cum'a 29, Humus 5, Nikâh 109, Talak 13; Müslim, Fezailu's-Sahabe 96, (2449); Ebu Davud, Nikâh 13, (2071); Tirmizi, Menakıb, (3866)).

Şeriat-ı GARRa ALLAHu zü’L- CeLÂL’indir. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem; Tebliğ eder, Tenzir eder, Tebşir eder ve Şâhid olur.. Mâlikiyevmiddîn ALLAH celle celâlihudur. Er RahmÂNi’r- Rahîm ALLAHtır. RABBu’-L ÂLEMîN ALLAHu zü’L- CeLÂL O dur.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem sadece RAHMet BULutudur ki “Yağ!.” buyrulan yere yağar ki, başka çâresi yoktur!.
Bunu not olarak kafamızın bir yerinde tutalım!.

İşte böyle birisidir HIZIR aleyhisselâm. Bastığı yerden ALLAH RAHMeti fışkırır ki, bu bir İLAHî ZİNcirdir.: EL=>ELe=>EL=>YEDULLAHa..

“Biz nasıl tanırız yâ Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem?.”
“ALLAH DOSTLarı onlar ki, gördüğünüz de ALLAH’ı hatırlarsınız!.”


Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Ümmetimin en hayırlıları, görüldüklerinde ALLAH hatırlanan kimselerdir. En şerlileri ise, söz götürüp getiren, birbirini seven insanların arasını açan, suçsuz ve masumlara sıkıntı vermeyi meslek edinen kimselerdir." buyurdu.
(Müsned, IV/277).

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "ALLAH’ın velî kulları kimlerdir?" diye sorulduğunda Peygamberimiz Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Onlar öyle kimselerdir ki, görüldükleri zaman ALLAH celle celâlihu hatıra gelir." buyurmuştur. (Taberî, 4/2731)
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Kendileriyle oturduklarımızın hangisi daha hayırlıdır, ya Rasûlallah?" diye soruldu. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Görüldüklerinde size ALLAH'ı hatırlatan, konuştuğun¬da ilminizi arttıran ve ameli size âhireti hatırlatan kim-selerdir."
buyurdu.

(Abd b. Humeyd, İbn-i Hacer el-Askalanî, Metalibu Aliye, Tevhid Yayınları: 3/123).

HIZIR aleyhisselâm.. Hızır, hazırda olan demektir hızır zâten.. Ama şunu anlıyorsunuz değil mi bu bizim RUHumuzdur yâni.. Ruhumuz demeyelim de RUHumuz gibidir diyelim.. ER RahmÂN ALLAH celle celâlihu, “topraktan yarattım da ruhumuzdan üfürdük” buyuruyor.. kime?. Her Yaratılana.. Her Firavun’a üfürmedi mi yâni.. Firavun, başka birinin EL HAYy Esmâsını mı alıp vermekte şu ÂNda hâşâ!!.
Bunlar delilerin işleridir, cehâlet bilgelerinin işleridir bunlar..
Yosa, Şeytanını müslüman eden için böyle bir şey yoktur ALLAH korusun!.
Güneş hiç batmıyor!. Adam diyor ki, “geceyle gündüzü konuşalım!.”
Güneşi batmayan bir ülkeye geldik!. Çöle geldik çöle, çöplükte değiliz ALLAH’a şükürler olsun!.
İşte bunu da iyi anlamamız lâzım.. Katımızdan, indimizden İlmü Ledünn..

MuhaMMedî Tasavvufta, MuhaMMedî Melâmet Tevhidi tefekkür edilen bir tevhid yoludur. Tasavvurdan =>Tasavvufa geçişitir.. Tasavvur nedir?. Zihnen şekillendirme, hayal kurma, put aramadır, Taklidi Tevhiddir.. Tahkik ve Tasdike geçiş Tasavvufu nedir?.
“HER YERDE OLAN”ı hiçbir zaman aranmaz, şahdamardan AKREB-yakın OLANı =>İlimle BİLen =>EdebLe BULan => İrfÂNLa OLan ve =>ErkÂNı YAŞAma Yoludur..
Burada Mürşid olarak diyelim ki HIZIR aleyhisselâmı anlayalım.. tamam.. ALLAH celle celâlihu nezdinde bir rahmet sahibi olmuş Ledunnî İLim Sahibi olmuş Musâ aleyhisselâm’a..

MuhaMMedî bir Gayretkeşlikle ömrümün pahasına do olsa canla başla, benim vermiş olduğum bir söz var Bezm-i Elest’te demiştim ki.: “Kâlû =>BeLâ!.”
Ben bunu yaptım, yemin ettim.. her şey, her yerde bunu bağırıyor.. her atom zerresi diyor ki.: “Arkadaş niye anlamıyorsun herkesin ustası var da senin yok mu?.” Diyor.. Laptop DeLL marka.. öteki cel marka.. Hepsinin yapıcısının telefon var adresi var!. Benim gözlüğümün adresi belli Ryban adresi var!. Ama bir tek gözümün ustası yok!.
“Gözlüğümün ustası var, bir tek gözümün yok!.” diyenin sözü ahmaklık değil de nedir açıkça!.
Ama, insÂN nefsi bunu canla başla yâni gerçekten arıyor, gerçekten arar. Çünkü, babası ölüyor, çocuğu doğuyor!. Bu arayış, Emrullaha karşı ALLAHu zü’L- CeLÂL’in Muradullahına karşı, Emrullahına karşı Sadakatin Samimiyetin, Sabrın SeLÂMeti..
Demin dediğim buydu benim.. İşte bu hususlarda diyorum ben;
BEDELsiz, KIYASsız, ŞARTsız ve Sebebsiz İmÂN..
Şartsız, Şeksiz, Şüphesiz Teslim olmamış bir fişe, priz ne yapsın?!. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem PRİZi.. Bu ne biçim KULLuk FİŞi...
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi KEHF Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

قَالَ لَهُ مُوسَى هَلْ أَتَّبِعُكَ عَلَى أَن تُعَلِّمَنِ مِمَّا عُلِّمْتَ رُشْدًا
Resim---"Kâle lehu mûsâ hel ettebiuke alâ en tuallimeni mimmâ ullimte ruşdâ(ruşden).: Musa (A.S) ona şöyle dedi: “Rüşde ulaşmak üzere, sana öğretilen (ilmi ledun) den bana öğretmen için, sana tâbî olabilir miyim?” (Kehf 18/66)

Musâ aleyhisselâm ona diyor ki.: Sana tâbi olabilir miyim. Niye?. Bana öğretmen için.. mimmâ.. o şeyden ki.. ullimte ruşdâ.. bakın dikkat edin canlar o kadar açık ki.. Musâ aleyhisselâm ona dedi ki.. hel ettebiuke.. sana tâbi olayım mı?. bana öğretmen için.. o şeyden ki sana öğretildi rüşd olarak.. bu sende rüşde ergin olarak İlahî Erginlik ebedî erginlikten.. bahsettim ya rüşden, dâimiyet şehadetidir.. rüşdün biz deki rüyetidir, görünüşüdür, rızasıdır. bizim ona ulaşımız.. “Vedhulî cennetî..”

Ne yapalım yâni şimdi dağda patladık çatladık işte çoştuk taştık gittik Ak Deniz'i bulduk ve daha nere gideceğiz ki.. dahası varısa buyursun giden gitsin!.
Onu diyorum bakın ne diyor sana öğretilenden, o şeyden ki sana öğretildi rüşd olarak sana öğretildi.. Bundan sonra sen, benim muallimim olur musun?. sana öğretilenden öğretmen için.. sana tâbi olabilir miyim ne dersin ne buyurmuştu..
ALLAHu zü’L- CeLÂL.: “ALLAH ve Rasûlune tâbi olunuz!.” buyurdu başka var mıydı?. Kur'ÂN-ı Kerîmde hiç gördünüz mü “şu kişiye de tâbi olunuz!” diye.. “Efendim biz O’nun vârisiyiz bize şey verdi de!.”
Kim kimin vârisi!. Hangi şartlarda vârisisin, neyine vâris!.
Münir Hocam kaddesallahu sırrahu olsa.: “Abdest almayı bilmiyor daha!.” Derdi.. Afedersiniz “cenâbet” derdi yâni..
Öyle kitab satırlardan soytarılık yapmaya benzemez, MuhaMmedî Sadırlardan öğrenilir..
ALLAH celle celâlihu, hepimize yardım etsin!. hepimiz ALLAH celle celâlihu’ya sığınırız!.


قَالَ إِنَّكَ لَن تَسْتَطِيعَ مَعِيَ صَبْرًا
Resim---“Kale inneke len testetiy'a meiye sabra.: Dedi ki: "Gerçekten sen, benimle birlikte olma sabrını göstermeye güç yetiremezsin." (Kehf 18/67)

Şüphesiz ki senin buna sabretmen mümkün değil.. dedi ki benimle olmaya sabredemeyeceksin.. benimle beraberliğe sabredemeyeceksin.. BİZ BİR-İZ BİLELiğini ANLAmaya.. daha doğrusu sen, senin zâhirinle bâtınını BİZ yapamazsın ki.. sen BİZİM BİRLiğimize iştirak edeBİLesin!.
Sen dışı başka içi başka olursun!. Sen, İÇerden RUHunu Duyup DIŞardan NEFSen UYamazsın!. sen İÇerde tahmül edemezsin!. Çünkü, DIŞarda davul zurna var, alevere var, dalevere var.. dışarı çok hoş.. ebedîyen yaşayacakmışsın gibi.. sanki her şey seninmiş gibi.. bal bıçağı gibi sarılıyorsun ya..
“İÇ YÜZÜnü kavrayamadığın bir bilgiye nasıl sabredeceksin?!.”
BeraberliğimİZe sabredemezsin!. kavrayamadığın bilgiye nasıl sabredeceksin!. Nasıl bir bilgiymiş o;


وَكَيْفَ تَصْبِرُ عَلَى مَا لَمْ تُحِطْ بِهِ خُبْرًا
Resim---"Ve keyfe tesbiru alâ mâ lem tuhıt bihî hubrâ (hubran).: Ve haberdar edilmediğin cihetle, ihata edemediğin şeye nasıl sabredeceksin?” (Kehf 18/68)

Nasıl olur da sabredersin.. O bir haber ki, sen onu kapsayamıyorsun, yâni muhit değilsin, sığmıyor sana, yâni hafsalan almıyor.. öyle bir şeye nasıl sabredeceksin.. “ederim” diyorsun ama, evet senin buna sabretmen mümkün değil. Çünkü sen onun gerçeğini bir türlü anlayamazsın.. neden?. Çünkü aklın alışkanlıkları vardır, çalışkanlıkları vardır.. nakil nazargâhını akıl bazargâhını.. akıl bazargâhı, nakil nazargâhını takip edemez.. çünkü nakil nazargâhtır.. bakış, nakış değildir yâni..
“döndüm yönüm kıble, kıblem Kâbe’ye, imamım Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, Yâ ALLAH celle celâlihu senin için namaz kılıyorum ALLAHu EKBER!.” Dedim.. Bakıştır bu.. OLduğu halde gözükmeyen RABBu’-L ÂLEMîN.. OLduğu halde gözükmeyen Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.. Gaîb halindeler, OLdukları halde gözükmeyenler..
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Tebliği, Tenziri, Tebşiri ve Şâhidliğinde bir nazar vardır, Kalb Nazarı vardır..
Kafa Bazarından başka Kalb Nazarı vardır..
Burada, TEVHiD DÜRBÜNü;
AKIL =>OBJEKTİF gibidir.
NAKİL =>OKÜLER gibidir..
Nefis buradan bakıverdi mi.. Aa RUH Kardeş seni gördüm meğer sen de BENmişsin ya aynıymışız.. Yâni “ben RUHî NEFİS olmuşum” der..
Buradan bakınca öbür tarafta meğer kendiymiş.. bu ayna değil yalnız.. Aynada hayal görünür çünkü, AYNdir o.. ama es SELÂMda SELÂMet görünür..

İşte bunları iyi ayarlamamız lâzım bu bilgiler sadece kendimizi BİLmeyi SAĞLar.. bunlar için RABBimizi BİLmeyi RABBımız BİLdirecektir, bizim BİLme imkanımız mümkün değildir.. Çünkü bunu kavrayamayız.. Bu bilgiye biz sabredemeyiz!. İşte ham akıl için ne buyuruyor Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “ALLAH’ım RABBım bana eşyânın hakikatini öğret!.” Diye duâ etmemizi buyurmakta Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem..


Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Allahümme erine’l- eşyae kemahiye: Allah’ım, bana eşyanın hakikatini göster” buyurdu.
(Fareddin Razî Tefsirü’l- Kebir, TâHâ Sûresi)


ELbette GÜNEŞin IŞIğı, GÜNEşten ne AYNIdır ne de AYRIdır bu SDıFATuLLAH’ın VAR GÖZüken Şu ESMÂuLLAH EŞYÂ GÖRÜntüsü,
ANcak sen MuhaMMedî AKL-ı SİLMinLe, Kur'ÂN-ı Kerîm NAKLine ERER VECHULLÂH/ZÂTULLÂH HAkikatını sana Mahsus Hakikat-ı MUhaMMedîYyende Şâhid OLursun ki, KÜLLîŞEYy’in ASLı =>L HUve İLL HUu!. ALLAH celle celâlihu’dur.. ve’s- SELÂMmm!.

Nedir eşyânın hakikatı.. Eşyânın hakikatı/ASLı.. Yaratan ALLAHu zü’L- CELÂL.. Başka ne olacak.. birinden ödünç mü almış hâşâ!. Ne demek.. Kendi nurundan yarattı KüLLî ŞEYy’i..


اللَّهُ نُورُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ مَثَلُ نُورِهِ كَمِشْكَاةٍ فِيهَا مِصْبَاحٌ الْمِصْبَاحُ فِي زُجَاجَةٍ الزُّجَاجَةُ كَأَنَّهَا كَوْكَبٌ دُرِّيٌّ يُوقَدُ مِن شَجَرَةٍ مُّبَارَكَةٍ زَيْتُونِةٍ لَّا شَرْقِيَّةٍ وَلَا غَرْبِيَّةٍ يَكَادُ زَيْتُهَا يُضِيءُ وَلَوْ لَمْ تَمْسَسْهُ نَارٌ نُّورٌ عَلَى نُورٍ يَهْدِي اللَّهُ لِنُورِهِ مَن يَشَاء وَيَضْرِبُ اللَّهُ الْأَمْثَالَ لِلنَّاسِ وَاللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ
Resim---“Allâhu nûru’s- semâvâti ve’l- ard (ardı), meselu nûrihî ke mişkâtin fîhâ MISBÂHun, el mısbâhu fî zucâcetin, ez zucâcetu ke ennehâ kevkebun durriyyun, yûkadu min şeceratin mubâraketin zeytûnetin lâ şarkîyyetin ve lâ garbiyyetin, yekâdu zeytuhâ yudîu ve lev lem temseshu nâr (nârun), NÛRUN ALÂ NÛR (nûrin), yehdîllâhu li nûrihî men yeşâu, ve yadribullâhul emsâle li’n- nâsi, vallâhu bi kulli şey’in alîm (alîmun).: ALLAH, göklerin ve yerin nuru’dur. O’nun nuru, içinde MİSBAH (lâmba) bulunan kandil (ışık saçan bir kaynak) gibidir. Misbah, sırça (cam) içindedir. Sırça (cam), inci gibi (parlayan) yıldız gibidir. Doğuda ve batıda bulunmayan mübârek bir ağacın yağından yakılır. Onun yağı, ona ateş değmese de kendi kendine ışık verir. Nur üzerine nurdur. ALLAH dilediğini nuruna hidâyet eder (ulaştırır). Ve ALLAH, insanlara örnekler verir. Ve ALLAH, herşeyi en iyi bilendir..”(Nur 24/35)

Bir şaşkın çıkıp da.: “Bu resimleri ki KÜLL’i ŞeYyi ben yaptım!.” dedi diye RESSAM mı OLdu başımıza.. Resimler de mi ilâh oldu!. Artık o yanlışların bir değeri kalmamıştır!. MuhaMMedî Ârif OLan ANLAR BİLen BİLir!..
Bırak o cahil kafasında ârifmiş laflarını.. Ârifi târifi yok sokağa GERÇEği döksen kimse almıyor zâten!. İstediğini yap getir dök bak bakayım bi müşteri bulabilecek misin!. Bir müşteriden kastım satmak değil, beleş dağıtıyorum desen de Hakikat elinde kalır..
Akılla ihata olunmayacak, akıl kendini patlatacak kadar.. çünkü, akıl kendini geliştiremez.. akıl, yıkar.. Neden?. Çünkü, nakil akıla girer âdete bir çekirdekten incir ağacı doğurur gibi doğurur.. Nakilsiz akıl, buyursun çıkarsın nasıl çıkaracaksa!. Çıkaramaz ki.. akıl kendi başına ihata edemez.. ona ne gerekir?.. anaya babaya gerek var.. bir yazı tura atar çıkarırız diyen olabilir ki, sihirbazlara gitmek lâzım..
Yâni bu SÜNNETuLLAH öyle değildir.. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz de, Amine Annemiz ve Abdullah Babamızdan aleyhumusselâm dan biz nasıl doğduysak öyle doğmuştur aynen.. yalnız aynen diyorum sofuluk ham sofuluğa felân gerek yok dosdoğru..
Lâ İlâhe>Şehvetinden =>İLLâ ALLAH>Şehâdeti doğmuştur Türkçesi..
Bu kadar basit işte.. Bu işin zorluğu başında bildiriliyor bak tamam kardeşim sen bunları istiyor musun.. mâdem söz verdin değil mi?.
“ne diye verdim?.” “RABBim SENsin” diye.. Şimdi ne diyorsun “Burada da şâhid olacağım!.”.. İyi ol ama, bunun böyle zorluğunu da biliyor musun?. O da ne diyor;


قَالَ سَتَجِدُنِي إِن شَاء اللَّهُ صَابِرًا وَلَا أَعْصِي لَكَ أَمْرًا
Resim---"Kâle se tecidunî inşâallahu sâbiran ve lâ a’sî leke emrâ (emren).: (Musa aleyhisselâm): “İnşaallah (Allah dilerse), beni sabırlı bulacaksın. Ve sana emirlerde asi olmayacağım.” dedi.” (Kehf 18/69)

İnşâe ALLAH sen beni sabredenlerden bulacaksın.. Başka nasıl bulacağım?. Asla asi olmam.. Senin emrine de asla âsi olmam.. bakın ne diyor, ne fiili kullanıyor tecidunî.. cedd.. yâni dâimiyet cem’iyetin cem’liğinde görceksin İnşâe ALLAH beni!. diyor.

BismillâhirRahmÂNirRahîm..[/b]

RAZİYyetEN =>MERZİYyetEN RÜCÛ’.:

يَا أَيَّتُهَا النَّفْسُ الْمُطْمَئِنَّةُ
Resim---“Yâ eyyetuhân nefsu'l- mutmainnetu: Ey mutmain (tatmin bulmuş) nefis,” (Fecr 89/27)

ارْجِعِي إِلَى رَبِّكِ رَاضِيَةً مَّرْضِيَّةً
Resim---“İrciî ilâ rabbiki râdıyeten mardıyyeten: Razı olmuş ve kendisinden razı olunmuş bir halde Rabbine dön.” (Fecr 89/28)

فَادْخُلِي فِي عِبَادِي
Resim---“Fedhulî fî ibâdî: Gir kullarımın içine!” (Fecr 89/29)

وَادْخُلِي جَنَّتِي
Resim---“Vedhulî cennetî: Ve cennetime gir!” (Fecr 89/30)

Dikkat ediniz ki, ALLAHu zü’L- CeLÂL: “Cennetimin içine gir!” buyurmuyor “Cennetime gir!.” buyuruyor.
Fedhulî fî ibâdî.. “Kullarımın içine gir!” buyuruyor.


"Bunlarla emredildim bunları biliyorum.." diyor.. ALLAH’ın izniyle senin emrine asi olmayacağım.. Burada dikkat edilmesi gereken birkaç şey var.. “Sabredeceğim” diyor..

MuhaMMedî MeLâMî İnsÂNlar olarak BiZ çok iyi biliriz ki,
SADAKAT BENim içindir, bende biter.. Bu iş, İLİM işidir.. aklı olanın ilim işidir..
SAMİMÎYETi PÎR öğretir EDEBdir.. İhlâsı o öğretir. Çünkü, bana güven olmaz bu gün gevşetir öte yapar böte yapar taşar şaşar bunun edebini bulduran ALLAHu zü’L- CeLÂLin şu andaki rüzgarları gibi ne bileyim ben bulutları gibi güneşi gibi toprağı gibi şunun gibi bunun gibi ALLAH görevlileri vardır onlar arasan da tarasan da bulacağını bulur, olacağını olur.. Neyse kader Kaderullah yürür.. haah İnşâe ALLAH bunları görüyor çünkü o sabren..
SABIR kimin makamıdır.. nedir sabır?. Bereket Sahibliğidir, Birri Takvâ Sahibliğidir.. Bizim bildiğimiz Rahmetenli’l- âlemîn Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin HAMiDiYyet Makamıdır, İrfÂN Makamıdır ve.. Orada duruş bitmiştir, dahası yoktur.. es SABuR celle celâlihu son esmâdır biliyorsunuz Tirmizî de başka esmâ yoktur, 99.uncu esmâdır.. İstersen ve de.: “ALLAH celle celâlihu!:” de torbayı doldurur.. Yâni yüzler, senin tâbirle iki dokuzu birler yanında sıfır sıfır kalır Hâlimcan.. Neden kalır?. Çünkü Şeriatı halleder Şeriat da, Tarikatın dokuzlarını ne yapar bir tane bindirdiği ÂTNda Şeriatı sıfırlayıverir, Tarikatı sıfırlayıverir Sabır Makamında Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin yüreği’ne Kevser HAVZına TEK-BİR damla gibi düşer es SABUR.. Es SELÂMu aleyküm.. İnşâe ALLAH böyle olur..

Fakat bir sıkıntı var.. katiyyen sana asi olmayacağım.. senden alacağım emirlere de asla karşı gelmeyeceğim.. emirlerine de karşı gelmeyeceğim ki, sen de beni sabredenlerden bulacaksın!. Neden böyle diyor neyi biliyor..
ve kâlû Semi'nâ ve eta'nâ ğufrâneke Rabbenâ ve ileyke'l-masîr.: DUYduk ve UYduk, Bağışlamanızı dileriz, ey RABBimiz! DÖNüş SANAdır.” (Bakara 2/285)
Diyen HiZBuLLAH grubu ile,
ve kâlû Semi'nâ ve aseynâ.: DUYduk ve İSYAN Ettik!.” (Bakara 2/93)
Diyen HizbuşŞeytan grubu var..
Onun için diyor ben asla yapmayacağım diye Nefis söz veriyor RÛHa.. Hiçbir zaman senin hiçbir işine karşı gelmeyeceğim.. Hiçbir EMRULLAHA karşı gelmeyeceğim!.. Senin getirdiğin kim getiriyor?. Bunu RUH getiryor.. Mutmâin Nefs dediğimiz kimdir Ruhî Nefstir.. Ruh Makamını ALGILAyaBİLen RUH.. Rucû’ olmuş bir Nefs.. Nefis değişmez.. Çünkü ruh mu olacak.. ALLAH’ın ruhu mu olacak.. yâni ruh değil de, Ruhî Nefs olacak. KaLbî Nefis olacak.. Nasıl Nefs-i EMMâRe Aşağıya yönelirse, Hayvanî Nefs oluyorsa yukarı doğru gittikçe.. KaLbİ Nefs, Sırrî Nefs, Hâfi Nefs, Ahfaî Nefs ve sonUÇta =>Kudsî Nefs olacak.. Türkçe KudsaL Nefs olacak.. olmayacak mı?. Yoksa nasıl girecek CeNNete?. Nasıl girecek Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in YÜREĞİne/KEVSERine..

İşte buralarda Samimîyet Ciddîyet kendini gösterecek..
O zaman ne diyor Hızır aleyhisselâm.: “Sen bana tâbi olacaksan.”


قَالَ فَإِنِ اتَّبَعْتَنِي فَلَا تَسْأَلْنِي عَن شَيْءٍ حَتَّى أُحْدِثَ لَكَ مِنْهُ ذِكْرًا
Resim---"Kâle fe initteba’tenî fe lâ tes’elnî an şey’in hattâ uhdise leke minhu zikrâ (zikren).: (Hızır aleyhisselâm): “Bana tâbî olduğun taktirde, sana anlatmadığım konularda (anlatmadıkça) bana bir şey sorma.” dedi.” (Kehf 18/70)

Eğer ki, bana gerçekten tâbi olmak istiyorsan fe lâ tes’elnî.. “seele” fiili istemektir, sormaktır..
Gerçekten bana tâbi mi olmak istiyorsan benden bir şey isteme benden bir şey sorma.. hattâ.. ne zamana kadar.. hattâ uhdise leke minhu zikrâ.. Benim tarafımdan bir hadise söyleninceye kadar.. yâni buradaki nefis şeyin sonundaki ni’metlerden bahsediyor ya.. işte buradaki bahsetmek bu hadise, bu olay var ya olay.. ben sana onu anlatıncaya kadar.. minhu.. o şeyden.. zikrâ.. onun zikrini sana verinceye kadar..
ZİKİR =>FİKİR =>ŞÜKÜR =>SABIRdı ya..
Sen burak onu bunu da, zikri benden duymadan sakın sakın benden bir şey sorma, bir şey isteme haa!.
Sonra onu fikredersin, ona şükredersin ve sabredersin.. ayrı dur daha.. bunu iyi anladın mı?. diyor..
Eğer bana gerçekten tâbi olmak istiyorsan sakın sorma.. bana bir soru sorma.. benden isteme.. aynı zamanda “sail” diyoruz.. nedir sail?. dilenci demek.. aynı zamanda sail, soru soran demek.. bunların aynı fiil olduğu halde tercih bakamından sormayı tercih etmişlerdir.. ben de, ikisini de kullanıyorum ki, öyle seviyorum.. çünkü, burada neyi kastediyor ne bu gün hepimiz hepimiz biliyoruz ki bu gün insÂNlarımızın en büyük tuzaklardan birisi de düşürülen tuzaklardan birisi de “öküz olmadan göbe koşmak” derler bizim köyde.. yâni danayı çifte koşmak..
Ben de diyorum ki.: “yazık olur altı yaşındaki, yedi yaşındaki çocuklar birbiriyle evlendirilmez, maskaralık olur, rezillik olur.. çok büyük hata olur!.”
sen isteme vakti geldiğinde verilir.. sen sorma vakti geldiğinde söylenir MuhaMmedî MeLÂMette Hakanımm!.
Haa.: “Benim bu yola emniyetim yok!.” diyorsan. “bana emniyetin yoksa!.”
Zâten güle güle sen başka yerdesin!.
Teyid etti zamanı gelince ne olacağı ne yapılacağı ve onun sonunda sabrın olacağını..
Efendim akıl, akıl bu.. yâni akıl diyor ki.: “bal var ya bal, dünyanın en güzel yiyeceğidir!.” İyi de, bir kâşık yese herkese şifadır.. ama bir teneke yese güme gider!.
BeBe çocuk bu gün doğduysa anasının sütünden başka her şey haram.. yoo bal yedirecek =>illâ öldürecek!. Akıl, bunun içindir.. akıllı bir anası varsa ne yapacak.: “yook der benim çocuğum ana sütü emecek şu kadar.. ondan sonra katı şeyler yedirmem çorba içiririm, sonra dişleri de çıkar belli bir yaşa gelir, kıçına da bir vurur istediğini yesin!.”
Köy yerlerinde öyledir.. Bundan sonra istediğini yesin artık..
Çünkü boğazına durmaz, şu olmaz, bu olmaz!.
Kemâlât kendi başına olan bir iş değildir.. Seyir ve Süluk mutlaka doğru yolda doğru bir şekilde olmalıdır..
Kulaktan dolma biliciliğiyle yapılan şey sonu hüsran olur..

Evet isterseniz 70. âyette kalalım ne dersin Barbaros öyle yapalım..
Barbaros .: Evet hocam yorgun olanlar olabilir yarın çalışanlar olabilir ben çalışmıyorum ama ben rahatım da evet..


BismillâhirRahmÂNirRahîm

ALLAHümme SALLi ve SALLi ve sellim ala seydina MuhaMMedîn abdike nebîyyike ve Rasûlike ne nebîyyül ümmiyyi ve ala alihi ve sahbihi ve ehli beytihi ve ümmetihi..

Velâ havle velâ kuvvete illâbillâhil aliyyil azim velâ havle velâ kuvvete illâbillâhil aliyyül azim! Velâ havle velâ kuvvete illâbillâhil aliyyil azim!. Subhaneke ALLAHümme vebihamdike eşhedu enla ilâhe ille ente vehdeke la şerike leke estağfiruku ve etubu ileyk..
El hamdulillâhirRABBu’-L ÂLEMîN..


ALLAHu zü’L- CeLÂL bizi, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizde.. BİZ dediğimiz, benim değil BİZim BİZimiz yâni Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemde ALLAHu zü’L- CeLÂLin BİZ etsin!.
“İyyâke na’büdü ve iyyâke nestaîn” deki BİZ etsin!.
“BiZ” diye hep konuşuyoruz başka ne konuşacağız.. Sen, ben, biz olur.. Ama Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemde “BİZ BİR-İZ”de TEK-BİR OLursak..
O zaman;
Ve kâlû Semi'nâ ve eta'nâ..
İyyâke na’büdü ve iyyâke nestaîn..

“BİZ DUYduk ve UYduk!.” Dediğimiz Peygamberimiz Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in “BİZ BİR-İZ”Liğinde BİZ OLuruz..
BİZ Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemdir.. TEK-BİR ALLAHtır..
BİZ BİR-İZ Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemdedir.. TEK-BİR ALLAH’tadır..
Çünkü, BİZ;
ALLAHu zü’L- CeLÂL’e ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e TeSLiMiz,
ALLAHu zü’L- CeLÂL’e ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e İMÂN EDeriz,
ALLAHu zü’L- CeLÂL’e ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e TÂBi OLuruz,
ALLAHu zü’L- CeLÂL’e ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e İTÂat EDeriz..


Kur'ÂN-ı Kerîmde EMİREDİLen MURADULLAHı DUYup-Uymaya Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’i İZLemeye ÇabaLayıp-ÇaLışıyoruz hamd OLsun RABBımız TeÂLÂ’ya!.
İnşâe ALLAH yâ RABBenâ BİZi SABRedenlerden BULursun!.
Bu ÂYETLerde bütün BİZim HAYATımız ANLAtıLıyor..
Hikaye Masal anlatılmıyor.. İÇinde yaşadığımız anlatılıyor ve açıkca görülüyor..
Zâten böyle zevk ediyoruz İnşâe ALLAH!.
ALLAHu zü’L- CeLÂL hepimize iyilikler versin, güzellikler versin, hakk ve hayrda rızasında KILsın!.


Resim


**

EKSİK..

**
Resim
Cevapla

“Kuran-ı Kerim Sohbetleri” sayfasına dön