Kul İhvÂNi FELÂK ve NÂS Sûreleri Sohbeti

Cevapla
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Kul İhvÂNi FELÂK ve NÂS Sûreleri Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »

KUR’AN- KERİM SOHBETLERİ

Kul İhvÂNi FELÂK ve NÂS Sûreleri Sohbeti.. 11.10.2009


ResimEs-Selâmu aleykum ve Rahmetullâhi ve Berekâtuhu.

EÛZU BİLLÂHİ MİNE'Ş-ŞEYTÂNİ'R-RACÎM
Bİ'SMİ'LLÂHİ'R-RAHMÂNİ'R-RAHÎM..

istiğfar antivirüsüMüz:
Subhaneke allahümme ve bi hamdike, eşhedu en lâ ilâhe illâ ente vahdeke lâ şerike leke estağfiruke ve’etubileyke!
Ve'l-HaMduliLLÂhiraBBu’l-ÂleMîNN!.

Ya RaBBulâlemin, ya Rasûllallah sallallahu aleyhi ve sellem istecertu!.
ALLAH! ALLAH! ALLAH! RaBBî lâ uşrike bî şeyin!
Ve Lâ Havle Velâ Kuvvete İllâ Billlahi'l- Aliyyi'l- Aziym!.
Es salâtu ve’s- selâmu aleyke Yâ Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem
!.

Nakşî Tarikatı kollarının kemâl kavşağı olan, Şam'da Salihiye Tepesinde medfûn bulunan ve maddî ve mânevî tahsilini Bağdad'da yaptığı için Bağdadî diye anılan Muhammedî Mürşid Mevlânâ Halid-i Bağdadî Hazretlerinin salâvâtı:

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM


Resim

TÜRKÇESİ: (3 defa okunur)
“Allahümme salli alâ seyyidinâ Muhammedin ve alâ âli seyyidinâ Muhammedin bi adedi külli dâin ve devâin ve bârik ve sellim aleyhi ve aleyhim kesîra.”(Ücüncüsünde kesîran ile okunur)
“Allahümme salli alâ seyyidinâ Muhammedin ve alâ âli Seyyidinâ Muhammedin bi adedi külli dâin ve devâin ve bârik ve sellim aleyhi ve aleyhim kesîran kesîra.”

MÂNÂSI: ALLAH'ım! Efendimiz MUHAMMED (salallahu aleyhi ve sellem)'e ve Efendimiz Muhammed (salallahu aleyhi ve sellem)'in ailesine; dert çekenlerin (devâ dileyen çağırıcıların) ve devâ (çâre) lerinin tümü adedince salât-ü-selâm et. O'na ve onlara çok çok (çokça) bereket ver ve selâmlar et!.

Mevlânâ Halid-i Bağdadî Hazretlerinin istigasesi
(ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL'e sığınması):


Resim

TÜRKÇESİ:

Bismillâhirrahmânirrahîm

“Yâ Hayyu Yâ Kayyûm Yâ Ze'l-celâlî ve'l-ikrâm Yâ ALLAHu bike tâhassentü ve bi abdike ve Resûlîke Seyyidinâ ve Mevlânâ Muhammedîn Sallallahu Tealâ aleyhi ve sellime istecertü Allahümme innî eselûke Yâ RAHMÂNu Yâ RAHÎMu bi esmâike'l-izâmi ve melâiketike'l-kirâmi ve Resûlîke aleyhim eftalü's-salavâti ve etemmü's-selâmi Ente'l-mahnî bilemhati ehl-i Bedrin velâ mâhatihim ve tenfahni bi nefâhatihim bi hakkihim aleyke Y RABB!”

MÂNÂSI: Yâ Hayyu Yâ Kayyum! Yâ Ze'l-celâlî ve'l-ikrâm! Yâ ALLAH! Sana sığındım (siper edindim) ve Senin kulun ve Resûlün Seyidimiz ve Efendimiz Muhammed Sallallahu Tealâ Aleyhi Vesselleme (teslim ve tâbi' olup) boyun eğdim! ALLAH'ım! Yâ Rahmân yâ Rahîm Senden Azîm isimlerin, keremli meleklerin ve Salâvâtların en fazîletlisi ve selâmların en tamı kendisine olan Resûlün ile (yüzü suyu hürmetine) istiyorum! (ki) Beni imtihan eden (deneyici-sınayıcı) Sensin, Bedir Ehlini bir lemhada (göz açıp kapayıncaya kadarlık sürede) bir üfürüşle (merhametle hayat verişle) mahvolmaktan (silinip yok olup gitmekten) kurtardığın gibi; onların Senin üzerindeki (hatırı) hakları hakkı için, onlara olan rahmet üfürüşünle (imdat edişinle) bana da üfür ve hayat ver (meded kıl) Yâ RABBi!


Allahümme salli ve sellim ve bârik ala seyyidina muhammedin nuru’z- zâtı’s- sırrı sarii’ fî cemii’l- esmai ve sıfati ve adedi dâimen ebeden kesiran mubâreken tayyiben fîh.

Es selatu ve’s- selâmu aleyke Ya seyyidi’l- evvelîne ve’l- âhirin elhamdülillahirabbülâlemin.

“Allahümme salli alâ seyyidinâ Muhammedin ve alâ âli Seyyidinâ Muhammedin bi adedi külli dâin ve devâin ve bârik ve sellim aleyhi ve aleyhim kesîran kesîra.”
Salaten tekunu leke rıdâen Yâ Rabbülâlemin!
Salaten tekunu li hakkıke edâen Yâ Rahmetenlilâlemîn!.

Subhâneke Allahümme ve bi hamdike eşhedu en lâ ilâhe illâ ente vahdeke lâ şerike leke! Estağfirruke veetevbileyke! El hamdü lillâhi rabbi’l-âlemîn!

Allahümme inne esseluke’l- affe ve’l- afiyeh fi’d- dini ve’d- dünyayı ve’l- âhireh allahümmesturnâ bi setrike’l- Cemîl!.

“Yâ Hayyu Yâ Kayyûm Yâ Ze'l-celâlî ve'l-ikrâm Yâ ALLAHu bike tâhassentü ve bi abdike ve Resûlîke Seyyidinâ ve Mevlânâ Muhammedin Sallalâhu Tealâ aleyhi ve sellime istecertü.

Allahümme innî eselûke Yâ RAHMÂNu Yâ RAHÎMu bi esmâike'l-izâmi ve melâiketike'l-kirâmi ve Resûlîke aleyhim eftalü's-salavâti ve etemmü's-selâmi Ente'l-mahnî bilemhati ehl-i Bedrin velâ mâhatihim ve tenfahni bi nefâhatihim bi hakkihim aleyke YÂ RABB!”


Bu istiğase biliyorsunuz Hâlidi Bağdâdi Hazretlerinindir.
Orda sonunda buyuyor ki Yâ RABBî!Sen, o hiç umutsuz oldukları günde, Bedir Günü'nde, Müslümanların "mahvolduk!" dedikleri Bedir Gününde,
Rasûlullah SaLLallahu aleyhi ve SeLLem efendimiz kumların üzerine diz çöküp ellerini göğe öyle kaldırıyor ki sırtındaki ridâ düşüyor. Ebubekir Radiyallâhu Anhu: "RaBBımız duydu Yâ Rasûlullah!" ALLAH duydu seni!" diyor.
Böyle içten ve yürekten "Yardım et!" duâsı yaptığı "Bir göz açıp kapayıncaya kadarlık ÂNda, ne yaptıysan bize de onu yap!" buyurmakta.
Hâlidi Bağdâdi Hazretleri. ALLAH HiMMetini üzerimizde var etsin âmin!.
Bize de onun izinden, inşâe ALLAH Ehl-i Bedir günündeki güzelliklerden, yardımlardan, ÂNında olanlardan, göz açıp kapayıncaya kadar olanlardan; kardeşlerimizin, ÜMMet-i MuhaMMedin ne derdi neyi varsa yardım etsin!.

Allahumme ıslah ummeti Muhammed Aleyhi's-salâtu ve's-selâm: ALLAH'ım ÜMMet-i MuhaMMedi islah et!
Hadisde yok ama ben ekliyorum hoşuma gidiyor.
Allahumme iflah ümmeti Muhammed Aleyhi's-salâtu ve's-selâm: Allahım bir de bunları iflah et yâni felâha erdir.

Hadis-i Şerif ki..
Allahümme islah ümmeti Muhammed Aleyhissalâtu ve's-selâm!.: ALLAHım ÜMMet-i MuhaMMedi islah et!
Allahumme ferice an ummeti Muhammed Aleyhi's-salâtu ve's-selâm!.:ALLAHım ÜMMet-i MuhaMMede bir FEREC-ÇIKış kapısı ver!
Allahumme rahmeten ammeh!..: ALLAHım ÜMMet-i MuhaMMedîn tümüne-umûmen merhâmet et!.

Hadisde yok ama ben ekliyorum hoşuma gidiyor:Allahumme iflah Ümmeti Muhammed Aleyhi's-salâtu ve's-selâm:ALLAHım bir de bunları iflah et yâni felâha erdir.

Bir ferec ver.
Neyine?
Kimin ne problemi varsa; söylüyor, söylemiyor, gizliyor. Kim ne ise yâni.
Her ne derdi bir şeyi var ise, problemi var ise bunlara bir ferec ver, bir çözüm yolu, bir anahtar bir çâre bul. Ferec ver çıkış kapısı ver!
''Allahumme rahmeten ammeh umûmen''; merhâmet et!.
Hepsine yâni kim ki: "“ İlâhe İllâ ALLAH Muhammede'r Rasûlullah”!" diyorsa.
Dünyânın en kötü yerinde ise dahî. Orada da olsa ona rahmet et bir çıksın o bataktan yâni.
Çünkü biz MuhaMMedîyiz, bir rahmetçiyiz. Kimseyi yargılayamayız!.
Çıkış yolu dâima ALLAH'ın izniyle olsun diye ÛÂ EHLi MuhaMMedîleriz Hamd olsun!
ALLAHu Zü'l-Celâl her KULunu kendisi yargılayacak bize ne?!.

Rahmetenli'’l- âlemin Rasûlullah SaLLallahu aleyhi ve SeLLem'den ayrılık/ayırmamak duyulmuş mu?
Asla, hiç.. katiyen! Onun için "ÜMMetimin hepisine umûmen!" buyuruyor zâten âmmeh!
"Umûmen dilerim benim ümmetime!" buyuruyor.

"BİZ" dediğimiz Muhammed Aleyhi's-salâtu ve's-selâm’ ı DUYan ve UYanlardır. Katiyen biz ALLAH'a sığınırım. "Biz" derken bir avuç insanımızı da hâşâ kastetmeyiz.
Biz bütün ÜMMet-i MuhaMMed, kim ki Rasûlullah SaLLallahu aleyhi ve SeLLemi DUYmuş ve UYmuşsa ona diyoruz. Biz, siz, oluştan değil.
Şu Efendiler, bu Efendiler, Rasûlullah SaLLallahu aleyhi ve SeLLem'den başka bayrak çekiyorsa bize ne? Bizimki belli İnşâe ALLAH.
ALLAHu Zü'l-Celâl hepimize merhâmet etsin, rahmet etsin, HAKKta HAYRda bile etsin inşâe ALLAH!.

Halidî Bağdadî kaddesallahu sırrahu, o yüce insan Bağdad’da yetiştiği için Bağdadî.. Aslında Şamlı kendisi velîyullah..
Nasıl tek başına Hindistan’a kadar gittiği, hiçbir adressiz hiçbir şeysiz kendisini yetiştireni bulduğu, bundan sonra Halidî Bağdadî olduğu ilginçtir..
Bütün tarikatlar ondan bir çıkış noktası almak için silsilelerine yazarlar “Halidî Bağdadî’den de geçiyoruz!” diye..
Çok değerli bir Mürşid-i Kâmildir kendisi.. bir taun hastalığında torunları dahi hepsi şehid olmuştur hiç kalmamıştır. İslahiye Tepesinde yatar Şam’da..
Ve Şiirtli Muhammed Sıddık kaddesallahu sırrahu Hocamın mensub olduğu zincir Şeyhu’l- Hazîn kaddesallahu sırrahu, Ali Husameddin kaddesallahu sırrahudan öncedir zâten.
Ve en son Şeyh Şeyhu’l- Hazîn kaddesallahu sırrahu oğlu Şeyh Alâaddin kaddesallahu sırrahudur, kendisi oraya-Şam’a ziyarete gittiğinde ordaki türbedâr uyanık birisi yaşlı 90 küsur yaşında, zor kötek aşağıya kadar inmiş yaşlı insan..
Şeyh Alâaddin kaddesallahu sırrahu başlamış işte: “Efendim zahmet oldu!” O ise: “Yok, yok, sizin Ehl-i Beyt aleyhumu's-selâm olan atalarınıza Halidî Bağdadî kaddesallahu sırrahu çokça hürmet ederdi, onları beklerdi, gözlerdi gelsinler diye.. ben nasıl inmem aşağıya kadar!” demiştir.

Böyle bir birinden haberdâr, böyle gerçekten muhteşem insanlar, harika insanlar işte bize bu muhteşem Salâvâtı bırakmıştır…

İstigâsesi-Yalvarışı vardır biraz sonra okuruz..
İst-igâse: Medet isteyiş. Yardım istemektir.
İstigâsesi Salâvâtı bunlar gerçek hayatta yaşanmakta mı? Evet yaşanmakta, yaşanmakta yoksa “YAŞAnmayan YALANdır!”

Evet böyle gözü açık, yüreği açıklar ALLAH DOSTları var, hiç piyasa işi yapmadan kendi adına pazarkurmadan Rasûlullah SaLLallahu aleyhi ve SeLLemin İlim-Edeb-İrfÂN-ErkÂN Çizgisinden çıkmadan, insanlara şov yapmadan, HakikatHaKKı fiilen her insanın Yüreğine HakikatMuhaMMedîyyesine gösterip-İŞleyenler çok OLmuştur/OLmaktadı/OLacaktır da Hamd OLsun!..
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi FELÂK ve NÂS Sûreleri Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »

Sanıyorum 1978 yılıydı aralık ayı sonlarıydı aklımda kaldığı kadarıyla.
Pazar günüydü en az yarım metre kar vardı dışarıda..
Aksaray'dayız, Cemâleddin Perek ağabey telefon etti dedi ki: “Gönlüm Kayseri-Yahyalı'ya gidelim diyor, dışarda da kar var, iki hakim arkadaş var onlar da katılsa diyorum gelir misin?” dedi anlaştık.
Sabah kalkmışız erkence, sonra arıyor: “Dediler ki kar var, fırtına var gidemeyiz!”
Ben de: “Söz söyledin, hazırlandım gidiyoruz, biz ikimiz de gideriz gitmiyorlarsa!” dedim.
Neticede biz çıktık yola, Nevşehir’i geçerken fırtınaya yakalandık, o bel en yüksek yer, zor kötek Yahyalı’ya girdik öğleye doğru..
Yük olmasın diye “Namazı kılalım, yemek vakti biraz sarksın öyle gidelim!” dedik. Namazı aşağıda şehirde kıldık.
Bizden taraf hiç kimseye bir kelime söylenmedi geliyoruz diye.
Şehrin üst tarafında yukarıda bir evi var Yahyalılı Hacı Hasan Efendinin..
Kendisi rahmetli Mahmud Sami Ramazan Oğlunun Halifelerinden ve Adana Vâizliği yapmıştı..
Daha eve yaklaşırken taa dışarıya çıkmış bahçenin de dışına, aşağıya inmiş yanında da Finike’liler var misafirleri. O zaman Antalya’ya felân geleceğimiz yok, çok önce çünkü.
Diyor ki: “Ey Finikeliler sabah namazda size söylemiştim ya, bu karda kışta bir gül kokusu geliyor burnuma Aksaray tarafından diye!”
“Evet efendim birkaç kere söyleyip durdunuz!.”
“Bu bir kerâmet felân değil!. Bu koku koku, kokuyu duymaktır. Kokuyu duymaktır!.” dedi.


İnsan görmez, işitmez, koku kendi gelir koku bambaşkadır, Ruhtur çünkü reyhâ dır. Reyhadır
İşte bu kimseler, bu kokuyu alanlardı. Bu kokuyu alanlardı birbirlerinin kokusunu alanlardı.
Hani eskiden olurdu şimdi yapmıyorlar kuzuları erken ayırıyorlar.
Eskiden koyun-kuzu emişi olurdu kuzuların emişi Hasan Dağ yaylalarında..
İki üçyüz tane kuzu iki üç yüz tane koyunun içerisine salınır. Her koyun kuzular akılsızdır, yavrudur her koyunun altına saldırır fakat daha memeyi bile bulmadan, koyun kuzunun kuyruğunu koklar, anladı ki kendisinin değil tekmeler ve kuzusunu kokusuyla bulurdu. şimdiyse daha yavruyken ayırıp besleyip kuzuyken satılmaktalar toptan.. Ne acı!..

İşte bu koku, ruhî bir şeydir, haslettir güzelliktir!
Koku ağaçlarımız vardı BİZ BİR-İZ BAğlarında; Şeyhü’l- Hazinler, Bağdadîler, Yunuslar, Taptuklar, Sarı Saltuklar çok çok.. hepsi hepsi koku ağaçlarımızdı.. Ve ne acı ki bu günümüzde, nasıl da gİZlendiler veya burunlarımız hasta!..
Güzel kokudan bahsetmiyorum çirkin kokudan bahsetmiyorum “KOKU”dan ReyHadan-RUHtan bahsediyorum!.

Sarı Saltuk Baba kaddesALLAHu sırrahu var, Taptuk Babanın kaddesALLAHu sırrahu Mürşidi..
Sarı Saltuk kaddesALLAHu sırrahu, Barak Sultan’dan sonra gelen bir Bizans prensidir aslen.
Hristiyanken AŞKuLLAHa düşmüştür mecnun olup, o hale gelmiştir ki Terk etmiştir!.
Neyi terk etmiştir? Her yeri terk etmiştir, Sarayı, hayatı terk etmiştir..
Geziyor İslam Ülkelerinde geziyor, orda-burda geziyor deli yani mecnun gibi..

Derken Barak Sultanla karşılaşıyor, ona yoldaş olmak dileyince o da diyor ki: “Evlâd, sen BİZim kahrımızı çekemezsin! Er sözü ters değer, şöyle olur, böyle olur sen yoluna git!.” dediyse de,
Sarı Saltuk Baba: “Olsun!” diyor. “Gerçekten çeker misin?” “Çekerim!”
“Güzel, çirkin, eğri, doğru ayırmaz mısın, Sadakatın Samimiyetin Sabrın Selâmetin tam mıdır, sağlam mıdır?. Denenmeye var mısın?”
Yaşanmayan yalan ya!..
“Uyarım Hocam!” deyince
Barak Sultan: “O hâlde buyur bir işkembe çorbası içelim!” diyor.
“Sen kaç tas çorba içersin oğul!”
“Senin içtiğin kadar içerim, üç içermişin üç, dörtse dört içerim!”
İşkembeci de hayretle izliyor, çorba satacak değil mi, derdi o çünkü..
Bir, iki, üç neyse içiyorlar karınlar küp gibi, daha kapıya çıkmadan: “Oğul sen gerçekten BİZim KAHRımızı ÇEKeBİlir misin?” diyor sonkez!
“Elbet Çekerim baba!” deyince Sarı Saltu Baba,
Barak Baba, elini ağzına sokuveriyor, yere eğilip içerde ne varsa sokağa kusup çıkarıyor ve: “Buyur o zaman hepsini iç, yala yut bakalım görelim bunları da iç!” diyor Sarı Saltuk’a.
Ne yapıyor Sarı Saltuk Baba, secde eder gibi dizlerini yere vurararak tek tek vurarak “ALLAHuekber!” le sağ-sol dİZlerini koyuyor yere.. “ALLAHuekber!” le sağ-sol ELLerini dayıyor yere tıpkı bir köpek, bir köpek gibi, başlıyor elsiz olarak ağzıyla yemeye!
Ne diyor Saltuk Baba: “Vay Sarı Saltuğum vay!. Vay seni Sarı Saltuğum vay!”
Öz türkçede “Saltuk” köpek demektir.
O da: “Bundan sonra gerçek ismim anılmaya bir daha diyor ve bilinmemiştir de eski ismi nedir!.. İsmi “Sarı Saltuk” kalmıştır! "Sarı Köpek" yani..
Bilmiyorum mideden çıkan kusulmuş işkembenin kokusunu düşünebiliyor musunuz!.


Ama Sarı Saltuk Baba kaddesALLAHu sırrahu bu, ALLAH Dostu kaddesALLAHu sırrahu.. ve gerçek MuhaMMedî MuHABBet YOLu YOLcusu OLunca hamdolsun!.
Altın külçesinde naylon GÜLcülük yapanlara, "BİZ BİR-İZ" İZcilerimİZin GÜBREde yetişen GÜL Kokusu esrârı ve bir mış!.. mişş mâ-SALLımız!..

Bir gün yolunuz Niğde-Bor ilçesine, Kuddusî Babamızın kaddesALLAHu sırrahu mekânı-Türbesine düşerse, bir Fatiha okursunuz hemen yan komşusu Sarı Saltuk Baba kaddesALLAHu sırrahu Türbesinde de ruhlarına inşae ALLAH!.

Evliya Çelebi ve benzerlerinin tümünde tarihen bildirilmiştir Sarı Saltuğun orada olduğu.
Biz İznik’e gittiğimizde de makamını gördük.. Renginaz Can götürmüştü bizi “Sarı Saltuk Makamı” diye orada bir mezar gördük.
Fakat Bor’da da türbesiyle beraber tarihî bir türbe vardır.
İşte koku, koku böyle enfes, pisi mis eden bir şeydir.

ALLAHümme salli alâ seyyidinâ MuhaMMedîn ve alâ âli Seyyidinâ MuhaMMedîn bi adedî külli daîn!

Ne kadar “daî” varsa, dua eden, dileyen, derdi olan demektir.
Ve “devâin” dualarına cevâb veren, dileyenin duasına icâbet eden, karşılığını veren ve devâ veren varsa..

Bu böylesine bir hârika Salâvâttır ki, bu öylesine bir Salâvâttır ki çekenle çektireni, yazanla okuyanı birleştirir.. Dönenle döndüreni birleştirir..
Atomun merkezine sorsak ki, çekirdeğine!. “Sen niye dönmüyorsun? Etrafında tavaf ediyorlar, sonsuz elektronların sonsuz hızlarla dönüyor! Sen nasıl bir daîsin, onlar nasıl devâ, ya da onlar nasıl bir daî sen nasıl bir devâsın!.''
İşte budur, işte budur tüm dönenler ve döndüren arasındaki ALÂka-ilişki!..
Merkezle Muhit.. Kâbe’yle etrafında tavaf edip namaz kılanlar arasındaki ALÂka-ilişki!..
SEVenle SEVilenin, SEVgili SıRRı gibi bir Muhteşemliktir Muazzamlık Mubareklik ve Mukaddesliktir ve MuhaMMedîyetliktir..

Bismillâhirrahmânirrahîm!.

Yâ Hayyu Yâ Kayyûm Yâ Ze'l-celâlî ve'l-ikrâm Yâ ALLAHu bike tâhassentü ve bi abdike ve Resûlîke Seyyidinâ ve Mevlânâ MuhaMMedîn Sallalâhu Tealâ aleyhi ve sellime istecertü.
ALLAHümme innî eselûke Yâ RAHMÂNu Yâ RAHÎMu bi esmâike'l-izâmi ve melâiketike'l-kirâmi ve Resûlîke aleyhim eftalü's-salavâti ve etemmü's-selâm
!"

Muazzam bir şey Meleküt Âlemi, Akıl Âlemi yani Meleke Âlemi.
Arananın bulunduğu imkÂN, ara bağı NûR-u MîM..
''Etemmü’s- selâm'';Selâmlarının tümünün, en faziletli olanlarının olsun!. Ve mutlak anlamda olsun “et tammu” esmâdır biliyorsunuz et tammu esmâdır..

Resim

Zâhir ve Bâtın MuhaMMedîyetinin Taraf olarak, Tavaf olarak, Tayf olarak sizde olmasıdır.
Yani zâhiren Tavaf gibi bitmez, tükenmez elektronların dönüşü gibi dönüşdür Kâbe etrafındaki..
Rabbu’l Âlemin merkezi etrafındaki dönüştür şah damarındaki-Habli’l- Verîd etrafındaki Aklen-Naklen DÖNüştür.
Her ANHaYy”lıktır her AN bir saniye duramaz, elektronlar saniyenin sanisesi duramazlar..
Yani insana felân benzemez bir atom dan bahsediyorum, ZeRReden, nasıl hayy olduğundan bahsediyorum.

"Ente'l-mahnî bilemhati Ehl-i Bedrin velâ mâhatihim ve tenfahni bi nefâhatihim bi hakkihim aleyke YÂ RABB!"

Ey yüce RaBBımız!
Hani sen o Bedir Ehline Bedir savaşında kendilerinden katbekat düşmanlarla sarılıp çâresiz gözüküp üzüldüklerinde, “her şey bitti” dediklerinde “mahvolduk” dediklerinde..
Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem, yere diz çöküp ellerini öyle kaldırmıştı ki koltuk altındaki beyazlıkları gördüm ve sırtından ridası düştü yere!” diyor Ebubekir radiyALLAHu anh.
Dedim ki: “Ya Rasûlullah sallALLAHu aleyhi ve sellem Rabbımız seni duydu!” Böyle inliyordu ve Yâ Rabbî bize yardım et!” diyor.
İşte bu nasıl göz açıp kapayıncaya kadar meded ettiysen bir ANda yalnız bir ANda yer göğe karıştı.. nerede?.. az ilerde belli bir sınırın ötesinde görüyorlar.
Felâket bir fırtına oluyor, iki denizin karışmadığı gibi karışmıyor, bu tarafta fırtına yok hafif bir çizinti çisinti, yani böyle bir serpeleme yağmur yağıyor ve her müslümanı bir uyku bastırıyor.
Sahabe diyor ki: “Hepimiz uyuduk. Bir anda uyku bizi sardı yani olduğumuz yerlerde bağrımız geçiverdi elimizde olmadan!.”
Karşı taraftakiler sonra hep Müslüman olmuştur, Bedirde ölmeyenler yani.. Kalanlar ne diyorlar ki “Biz şaştık kaldık, size yardım edenler, kimdi onlar binlerce o süvariler kimlerdi onlar kılık kıyafetleri bizlerden farklı sarı ve siyah sarıklı süvariler!”
Biliyorsunuz Kur'ân-ı Kerimimizde de; imdad âyetlerimiz vardır:

وَلَقَدْ نَصَرَكُمُ اللّهُ بِبَدْرٍ وَأَنتُمْ أَذِلَّةٌ فَاتَّقُواْ اللّهَ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ
Resim---Ve lekad nasarakumullâhu bi bedrin ve entum ezilleh (ezilletun), fettekûllâhe leallekum teşkurûn (teşkurûne).: Ve andolsun ki, Bedir (savaşında), siz (sayıca ve silahça) daha zayıf bir halde iken, ALLAH size yardım etti. Artık ALLAH'a karşı takva sahibi olun. Ve umulur ki böylece siz şükredersiniz!(Âl-i İmrân 3/123)

إِذْ تَقُولُ لِلْمُؤْمِنِينَ أَلَن يَكْفِيكُمْ أَن يُمِدَّكُمْ رَبُّكُم بِثَلاَثَةِ آلاَفٍ مِّنَ الْمَلآئِكَةِ مُنزَلِينَ
Resim---İz tekûlu lil mu’minîne e len yekfiyekum en yumiddekum rabbukum bi selâseti âlâfin minel melâiketi munzelîn (munzelîne).: O zaman mü'minlere (şöyle) diyordun: "Rabbinizin, indirilen meleklerden üç bini ile size yardım etmesi, size kâfi gelmiyor mu?" (Âl-i İmrân 3/124)

بَلَى إِن تَصْبِرُواْ وَتَتَّقُواْ وَيَأْتُوكُم مِّن فَوْرِهِمْ هَذَا يُمْدِدْكُمْ رَبُّكُم بِخَمْسَةِ آلافٍ مِّنَ الْمَلآئِكَةِ مُسَوِّمِينَ
Resim---Belâ in tasbirû ve tettekû ve ye’tûkum min fevrihim hâzâ yumdidkum rabbukum bi hamseti âlâfin minel melâiketi musevvimîn (musevvimîne).: Bilâkis, eğer siz sabrederseniz ve takva sahibi olursanız ve onlar size aniden gelirlerse (saldırırlarsa), Rabbiniz bu nişaneli meleklerden beş bini ile size yardım eder.(Âl-i İmrân 3/125)

Nasıl denkleştirmiş ki, Rabbu’l- âlemine bizim de böyle dua etmemizi yalvarışın en muhtemelini “lemhatin” göz açıp kapayıncaya kadar bir “lemha” da yani, bir “AN” da.. An bile değil..
Bir ANda meded eyle, HAKKa HAYRa ulaştır!
Muradullah ne ise, şu işi yapıp şu işi yapmamak değil sonuçta en HAYR olan ne ise.. Hârika bir güzelliktir bu…

"Subhâneke ALLAHümme ve bi hamdike, eşhedu en lâ ilâhe illâ ente vahdeke lâ şerike leke estağfiruke ve’etubileyke!"

Bizim yapıp yapmama, olsun olmasın, şu bu, öylemi böylemi işlerimizin dışında tut bizi ya Rabbi!
Bizi bunlardan kurtar, esas temelde niçin halk ettiysen, yaradılış sebebi ne ise, son-uç ta dileğin ne ise, muradın ne ise bizi ona kanalize et tercihimizi öyle kullandır!.
KALBlerimize bunları ilham et, Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem Efendimizin yüce kalbinden yansıt, bize de ilham et ki!.
Hem Nefs-i emmâre, kendi nefsine uyan nefsimiz ilham alsın, Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLemin ilhamıyla ilhamlansın, güzellik bulsun, özellik bulsun ve mutmain olsun İnşaeALLAHurrahmân!
onun için “subhâneke ALLAHümme ve bi hamdike, eşhedu en lâ ilâhe illâ ente vahdeke lâ şerike leke estağfiruke ve’etubileyke
Neden durmadan “vahdeke lâ şerike leke!”
Senin şerikin-ortağın yok! Sen teksin bir tanesin teksin tek!
Tek yaratansın bizi “İKİlik-ŞEYtÂNlık” düşünmekten koru!
Çünkü bu, yaradılış sebebi, kâinâtın VAR OLuş sebebi bir tekdir: “ ilâhe illâ ALLAH” tan ibârettir.
Tek sebep budur: “ ilâhe illâ ALLAH” kelimesidir ve bundan başka yoktur.
Bu baş ve bu son SÖZdür.. KÛN feyeKÛNdur.. O kadar önemlidir bu söz!.

Çok dikkat etmemiz gereken bir şey var konuşulan "ilâh" tır, ALLAH celle celâluhu değildir.
Kur'ân-ı Kerimin hiçbir yerinde ALLAH celle celâluhu kendisini ortaya koymamıştır. Hâşâ: “Lâ ALLAHa illâ ALLAH” değildir de:“ ilâhe illâ ALLAH”tır.
ALLAH celle celâluhu ismi ZÂTuLLAHtır, kendisini-ZÂTını ortaya koymaz sıfatlarıyla BUYurur-DUYurur!.
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi FELÂK ve NÂS Sûreleri Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »

Şundan dolayı söylüyorum. AkılTüM”üdür insanın. Akıl tümünün yazıldığı tahtadır, kimlik kişilik tahtasıdır. Sahneden çektiğiniz anda yoktur öyle birisi İNSAN olarak yoktur.
Görüyoruz sokakta insanlar var deli deniliyor, insan olarak mükellef değil, sorumlu değil dinen sorumlu değil kanunen sorumlu değil hiçbir zaman sorumlu değil..
Söz konusu olan bedenen aklen ruşde ermiş, hür olan, tebliği DUYan ve UYması şart olan birisinden bahsediyoruz.
Bu girişi neden yapıyorum, şundan yapıyorum ki, Kur’ân-ı Kerim'imiz “BismillâhirrahmânirRahîm” le başlıyor..
ALLAH ve merhametle başlıyor Rahmânu’r- Rahîm..
Rahmâniyet ve Rahîmiyet, Merhameyet demektir, merhamettir yani. Fâtihamız, ALLAHu zü’lcelâl’ in dört ana özelliğiyle başlıyor: Uluhiyet, Rububiyyet, Merhametiyet ve Mülkiyyetle başlıyor.

RuBubiyyet: Hakkı bUYurmak-DUYurmak Sıfatı..

Elhamdulillahi Rabbi’l- âlemin..
El Hamdu” akla Farz-ı Ayndır ki, lâzım ve lâyıktır ki, akıl farzdır ve lâzımdır ki, lâyıktır ki.. o halde aklı varsa lâyıktır..
Mutlaka nedir “bism- bî İsmi” isim nedir?.
MuhaMMedî sahibliktir, Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem gibi sahib çıkıştır.. Kime?. ALLAHu zü’lcelâl’e...
ALLAH ismiyle başlarım” demek bu demektir. ALLAH zâten Mutlak Sahib bu tartışılmaz..
Şöyle yapar sözü yanlış sözdür, yapmaz sözü yanlış sözdür, boş sözdür.
Hava beni yutar, hava beni yutmaz, hava şöyle böyle.. bunlar boş şeylerdir.
Çıkamazsın dışına, neden bahsediyorsun sen!. Onu bırak faydasını zararını işine bak bunu diyor.
ALLAHu zü’l- Celâl’in Uluhiyeti gerekiyor.
Rabbu’l- âlemîn, âlemlerin Rabbidir..
Neden âlemlerin Rabbidir?
Çünkü ALLAHu zü’l- Celâl’in; Mülkiyyet Âlemi var, Meleküt Âlemi, Ceberrut Âlemi, Kibriya Âlemi var.
Kendi ZâTuLLAH dışında, zâtı dışında Sıfatlar Âlemi var Esmalar Âlemi Eşyalar Âlemi var.. Eşyalar Âlemini görüp duruyoruz..
Esmalar Âleminde zuhur etmeyen cinler var melekler başka yaratıklar ve daha bilemiyoruz neler var, neler yok!. Sıfatlar Âleminde, Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem var Rabbu’l- âlemînin kendi sıfatları var.
ZÂTının dışındaki tüm ŞEYleri Ni’mettir, ZâTı ise Ni’meti yaratandır.
Ne diyorsun, ne diyorum!.. Ben şunu diyorum: “Teşekkür ederim domates kardeşim!”
Domates de diyor ki: “Ben fotosentezle yaptım bunu, güneşe teşekkür et güneşin ışığına ısısına ben teşekkür ederim!” diyor.. “Ben değilim.. ben sıfatın.. sen ise, esas güneşin kendine teşekkür et yiğitsen, 8000 C0 santigratderece gir göbeğine de teşekkür et, bakalım bir sen gerçekten İbRahîmî isen!..”
Nâsıl teşekkür, şükür zinciri Eş Şâkir ve de Eş Şekûru olan ALLAHu zü’l- Celâli, şüküre lâyık olanı buluyor!.

Eş Şâkiru :
Resim
Eş Şekûru :
Resim

Şükür Lâzımdır bana, Lâyıktır ona çünkü.
Bu dört âlem iken, dört kademe iken neden besmelede RuBuBiyyet ve Mâlikiyyet yok, aradan iki tanesi çıkıyorda “bismillahi Rabbu’l- âlemîn er Rahmâni’r- Rahîm mâliki, her şeyin mâliki diye saymıyoruz?
Çünkü RuBuBiyyet ve Mülkiyyet ne yapar? Eşya ve olayı icâb ettirir..
Biz ise şu anda besmele ile niyetimizi söylüyoruz..
Daha iş miş yapmış değiliz değil mi?
Herhangi bir iş yapmış değiliz yani.. Onun için diyorum RuBuBiyyet bir işin başlangıcı için bir şeyin olması lâzım!. Bir şey olmazı lâzım ki, sebeb olsun!.
Kime olacak ki, kimse yok.. bir şey yaratıldığı ANda, en büyük ni’meti.. Ne geliyor?. RuBuBiyyet geliyor.
RuBuBiyyet tecellîsinden ibârettir NûR. RuBuBiyyet tecellîsinden ibârettir. Bu özelliği anlayalım diye söylüyorum. Neden?.
Bir başka şey var ki, 22 harftir besmele, Kur’ân-ı Kerim'in başında.. Nâs sûresi de 22 harftir birebir 22 harftir ikisi de.. Besmele ile başlayan Kur’ân-ı Kerim 19 harfle başlayan Kur’ân-ı Kerim.. Nâs da neden 19 değil de 22 harf?.
Çünkü besmelede olmayan üç şey eklenmiştir burda. Nedir?.
RuBuBiyyet eklenmiştir “Kul ezû biRabbi’n- nâs” Mülkiyyet eklenmiştir.. Fâtihada olup da besmelede olmayan Mülkiyyet eklenmiştir. Meliki’n-nâs.. İlâhi’n- nâs ilâhlık eklenmiştir..
19 üç daha 22 olmuştur NÂSta tamamlanmıştır besmele.
Eksik demiyorum MükeMMelleşmiştir kemâl bulmuştur.

İlâhlık nedir ilâhlık?.
Uluhiyetten bahsettik.. Kafalar karışacak diye ilâhiyat desem ilâhiyat fakültesini anlayacaklar.. Çünkü ilâhiyatçılığı ALLAHcılık sanacaklar hâşâ!
Onun için şu andaki tasavvuf literatürü diye kullanılan literatüre bakıyoruz kahkahayla gülesi geliyor insanın..
Biz de kullanmak zorundayız o kelimeleri bir şey demiyorum.
Ama ilâhiyat fatültesiyle ilâhiyat ile “El İlâh” ın ne ilgisi var bunu anlayamıyorum.

El İlâhu:
Resim
Din desen, din ilâhlık mıdır?.
Hani var ya diyânet midir dinâyet midir diye?
Dinâyet alçaklıktır, çünkü deneattan gelir. Diyânet dinden gelir.
Sordum bir imama; ''diyânet mi dinâyet mi?” diye şaşırdı kaldı hangisiydi diye!.
İlâhiyat ilâhlık bizim KuLLuk ana görevimiz bilmek zorunda olduğumuz!.
Ben acizâne şöyle anlıyorum Halim Can, hiçbir zaman bilmemiz mümkün olmayan, asla olmayacak olan, akla sığıması mümkün olmayan Körlük Âlemi olan Uluhiyetten RuBuBiyyete geldiğimiz zaman, kokusunu alıp da imtihÂNa çekildiğimiz bir İlâhiyat var!. “ ilâhe” var ya bu “ ilâhe” işte!.
Onun için insan aklı binlerce ilâh arıyor, bu çok doğal bir şeydir.
Bu EMRedilendir, böyle düzenlenendir.. Sünnetulahın kendisi böyledir!. Çünkü imtihÂN budur zâten. Yeni doğmuş bir çocuk gibi her şeyi öğrene öğrene, geliş gelişe..
Onun için yedi NEFİS aşaması vardır, herkeste vardır..
Karınca kaderince kadarınca.. Yani herkesin kabı kadar SEVİYElidir.. İmkÂNları kadar imtihÂNı vardır.
Onun için Uluhiyetle ilâhiyatı karıştırmayalım demek istiyorum.
ALLAH ile İlâhı karıştırmayalım!. ALLAH ZâTtır, ilâh sıfattır ama ne sıfattır öyle bir sıfattır ki kim ki RuBuBiyyet ni’meti sıfatının özellik ve güzelilkleri sıfatına sahib olursa ancak “ ilâhe”si doğrudur.. bu çok önemli söylediğim şey!.
Kim ki rab?
Er Rab sıfatının özellik ve güzelliklerini MuhaMMedî bir gözle görür, kulakla DUYar, kalble UYarsa anlar ki “ilâhe illâ ALLAH” tırve “ ilâhe”si artık El ilâh olan ALLAH celle celâluhudur. Bütün ilâhları silmiştir çünkü..
Ve onun bu hali zâten “men arefe nefsehu fakat arefe rabbehu” kelimesi Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem'in buyurduğudur.

Resim---Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem Efendimiz: “Men arefe nefsehu fekad arefe Rabbehu: Nefsinin Bilen RABBini BİLir ” buyurmuştur.
(Aclunî, Keşfü’l-Hâfâ II/343 (2532)

Kendini BİLdiği zaman bütün ilâhları silmiştir. Nefsini bildiği zaman ilâhsız kalmıştır. O zaman RaBBini BİLebilmiştir. Bakınız RaBBı, ilâh değildir.. bilmiş de ne olmuş?
ilâhe”yi BİLmiştir ve “Fedhulî fî ibâdî” olmuş razı olunmuştur.

أَيَّتُهَا النَّفْسُ الْمُطْمَئِنَّةُ
Resim---"Yâ eyyetuhe'n-nefsu'-mutmainneh(mutmainnetu): Ey mutmain (tatmin bulmuş) nefis(Fecr 89/27)

ارْجِعِي إِلَى رَبِّكِ رَاضِيَةً مَّرْضِيَّةً
Resim--- "İrciî ilâ RaBBiki râdıyeten mardıyyeh(mardıyyeten): Râzı olmuş ve kendisinden râzı olunmuş bir halde RABBine dön.” (Fecr 89/28)

فَادْخُلِي فِي عِبَادِي
Resim---"Fedhulî fî ibâdî: Artık kullarımın arasına gir.” (Fecr 89/29)

وَادْخُلِي جَنَّتِي
Resim---"Vedhulî cennetî: Cennetime gir.” (Fecr 89/30)

Neye razı olmuş bu kul?.
Nefsini bilmeye razı olmuş!. Çünkü ilâhı bilmiş, El İlâhı tanımış öbür ilâhları silmiştir. Aklı, fikri, vicdanı ötesi, gördüğü görmediği, duyduğu duymadığı ALLAH’tan başka her şeyin “ilâh” lığını reddetmiş.. Fedhulî fî ibâdî.. “ ilâhe” diyenlerin içine gir bakalım, gerçekten diyenlerin Fedhulî fî ibâdî.. “” içine amma devâmında “Vedhulî cennetî” “” nere gitti?.
Cennetimin içine” değil bakın! “cennetime” buyurulmaktadır!.
Öyle incelikler vardır ki Kur’ân-ı Kerimde dehşete düşer insan.
Çünkü kullar tek tek fenâfillahtır, daru’s- selâmdır, SıRRdır SeLâM; Sîn, Lâm Mîmdir ve insanın kendi SıRRıdır. İçerdeki ''LâM, MîM'' i kapatan. ''EliM LâM MîM'' başlangıçtır, hadi gir!.
ALLAHın lütfu keremi vardır sana.. kendi vasıflarını, sıfatlarının yansıması esmalarını fiilen sana yüklemiştir. Her türlüsünü muazzam bir ni’met yüklemiştir.
Hadis-i Şerif'ler vardır “ALLAH âdemi kendi sûretinde yarattı” diye bir sürü doğru hadisler vardır.

Resim---Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem “Allah, Adem’i kendi suretinde yarattı.” (Buhari, İstizan 1; Müslim, Bir 115)

Sûretinde buyurulunca kaşı gözün sanmıştır bazıları!
Çünkü sûret kelimesini bilmiyor, sûret kelimesini bilmiyor ona göre sûret görünen yüzdür.
Kur’ân-ı Kerimin sûreleri” desek de görünen yüzü kabul ediyor.
O sûrenin, sarinin ne olduğunu bilmiyor, geçişleri bilmiyor.
Nasıl bilmezsin geçişleri sen, çağırıyorsun “gel buraya!” diyorsun..
Bu kelime bir konuşma kelimesi değildir. Bu işi yap kelimesidir. Saridir yani sari.
Senin söylediğin içindeki niyetin kasdın, muradın, emrin, her şeyin derhal karşıya geçer bu sûredir sûre işte bu!.
Orada sari olarak oraya varır, tekrar döner sana netice verir.
Gözdeki görüş tekniği de böyledir!. katiyyen baktığımız şeyden ışık göze gelmez. Diri olan biziz, bizim gözümüzden giden ışın karşıya çarpar geri yansır gelirse karşıdakini görürüz.
Ondandır ki sokakta binlerce şey görürsün yol boyunca!
Sorsan desen ki “ne gördün sen?” hiç hatırlamaz, çünkü o denli alıcı bakmadı onlara. Ve bu kayda geçmiyor yani.
Bizim Kur’ân-ı Kerim anlayışımız da BİLBULOLuş ve YAŞAyışımızda kavramları doğru yerine oturtmamız lâzım ANA kavramları!
Eğer Uluhiyeti, Rububiyyeti Rahmâniyeti, Rahîmiyeti, Mâlikiyyeti kendi canımızın istediği gibi, hâşâ onun bunun istediği gibi düşünmeyiz!. İlâhiyeti, ilâh oluşu, ilâh bilişi ve ilâhe'nin ''illâ ALLAH'' oluşunu yerli yerine oturtmazsak o zaman çözemeyiz hiçbir şeyi.. sadece teyb gibi kırk yıl fâtiha okuruz da fâtiha bizi bir kere okumaz!.
Ve okumadığı sürece içilmemiş bir su gibi, al al arkaya dök, gırtlaktan geçen yok!. Böyle bir çıkmaza, kısır döngüye düşeriz!. ALLAHu zü’l- Celâle sığınırız!.
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi FELÂK ve NÂS Sûreleri Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »

ElhamdülillâhiRabbu’l- âlemîn, âlemlerin Rabb olan..
AKLımın BİLdiği BİLemediği Âlemlere, ÂLEMlerin RABBı olana hamd ederim!.
Hamd, hamede fiilidir. Dâimiyetin MuhaMMedî Hakikatidir, yani bunu anlayıştır. Bu anlayışa sahib oluştur, yani zâhir ve bâtın halk edilişinin; ,ilk NOKTaOL-ANNûR-u MîM’den olduğunu anlayıştır!
Bunu anlayan kişi, NûR-u MîMi böyle anlayan kişi, anlayacaktır ki;
ALLAHa ve Rasûlune teslim olun!”u ANlar.
ALLAH ve Rasûlune iman edin!”i ANlar.
Buyurulan âyetlerin ne ANLAmda olduğunu ANlar!
Neden hamd ediyor, zâhir ve bâtın dâimiyetinin sürekliliğinin, KûN feyeKûN ŞeENinin OLUŞunun, her AN olduğunun, şu ANda da olmakta olduğunun, bunun bilinmesi gerektiğinin, bunun hayal vs. olmayışının İlim İrade İdrak ve İştirak edilişi şu AN için geçerlidir. Çünkü şu ÂN ŞeHÂDEt HÂLİnde İmkÂNla İmtihÂN Salonundayız, zaman hızla bitmekte!..
Dün için geçerli değildir!. Bir dakika öncesi için de geçerli değildir, geçti gitti çünkü.
Gelen için de geçersizdir!. Çünkü henüz daha gelmedi!
Şimdi şu ANda önemlidir akıl sahibi insÂN için!..
Ş” harfini söylerken dahi yine geçmektedir.

Onun için devâmlılıktan bahsediyorum dâimiyetten bahsediyorum durmadan!
Dâimiyet öyle basit bir şey değildir. Bu gün oğlum Emre’yle konuşurken diyordun ona: “Emre bu âlemde doğru yoktur, asla yoktur!. Çünkü Sünnetullahta mükemmel şekil “küre”dir. Siz düzgün bir masa görüyorsunuz, bu sizin gözünüz için böyledir. Teorik olarak bu eğridir ve zâten bu ÂLEMde doğru asla çizilemez çünkü mümkün değildir! Gerçekten çizilemez!.
Onun için de mühendislikte biz çok iyi biliriz uzay matematiğinde “en doğru en az eğridir!.”
Doğruyu böyle tarif ederdim ben.. Doğru en az eğrinin adıdır bu ÂLEMde-Teknikte.
Küre olduğu için Dünyada sapmadan dosdoğru gidin, burnunuzun doğrultusunda bir milim sapmayın! SON-UÇta, AYNen geldiğiniz yer -> İLK bulunduğunuz yere geleceksiniz!.
Bu Sırat-ı Müstakîm midir?. Elbette öyledir!. Elbette öyledir var mı başka dönüş söyleyin, sonsuza mı gidecektik yani Rücû-Uruc nasıl olacaktı?!. Nasıl dönecektik, geri geri mi dönecektik!.
Bunlar ileride göreceğiz inşae ALLAH, Necm Sûresi gelecek başka sûreler de gelecek bakacağız ki teknik olarak mükemmel, tasavvuf olarak muhteşem Kur’ân-ı Kerim!.
Meğer cennetmişİZ ya! Meğer cennetmiş ya Kur’ân-ı Kerim cennetmiş!.

Haa bir şey vardı onu da konuşalım geçeriz öbürüne NÂS-Felâk Sûreleri ne. Barbaros sen Hazreti Hamse bu kimindi ya nerden almıştık bunu?.

Barbaros:
Hocam İbni Arabî kaddesallahu sırrahun sitenin ana sayfasındaki Lübbü’l- Lüb kısmında var menüsüne girdiğiniz zaman..


Kulihvani:
İşte ah kardeşim ah şunun Arapçasını, kitapların arapçasını bir bulabilsek sen nasıl kıvranıyorsun 110 sene önce İngilizcesi yazılmış hâlâ Türkçesi olmayan Mevlânâ Hazretlerinin “Benim varlığım O’nun varlığına bağlı gibi!” dediği çok..
Öyle methetmenin çok ötesinde müthiş bir insan Hakimi Senâi hâlâ Türkçesi yok düşünebiliyor musun?
Çevrilen kitaplara baksanız kahkahalarla kargalar bile güler, bakanlıkların çevirdiği, tasavvufçuların çevirdiği bazı kitaplara..
Fakat ne çare ki Arapçasını bulamıyoruz daha, Türkçesinden vaz geçtik.
Ve Sen kaçıncı dil çevirisinden sonra Bawa Babayı çeviriyorsun, Bawa babanın orijinal DİLinde ne dediği çarpılmış tenekeye dönüyor!. Düzeltmeye çalışıyoruz ama nasıl düzeltelim üç beş kere darbe yemiş!.
İngilizceye çevrilmiş İngilizceden Türkçeye çevrilmiş şimdi aynı şey.
Cümle âlem ZÂT” mış!. Bu doğrudan doğruya küfür “cümle âlem ALLAH” mış zât ALLAH çünkü!. Şeksiz şüpesiz öyle çünkü.
Yani Rabb dese hadi Rabb sıfat olduğu için dersin ki söylüyor, Er Rab demiyor hiç olmazsa!
Bildiğimiz-inandığımız Rabbu’l-âlemîn ALLAH celle celâluhu değil!..
Araplarda kadınlar kocalarına “Rabbım!” diyordu biliyorsunuz İslamiyete kadar.
Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem yasaklamıştır hatta islamiyetin belli bir süresinden sonra yasaklamıştır. Bundan sonra kadınlar kocalarına “rabb” demeyecek, köleler sahiplerine-efendilerine “rabbım” demeyecek, rabb, Er Rabb ALLAHtır!” diye yasaklamıştır.
Ama burda “Zât” dediğimiz anda biter bu iş doğrudan ALLAH celle celâluhu ya gidiverir!
“Bütün resimler RESSAMdır!”dedik mi, ya bu söz doğru değildir ya da doğruysa o zaman Ressam gitti “La ilâhe” ölmüştür.. Yani “ ilâhe illâ ALLAH” kalkmıştır ortadan, hâliyle kalkar!.
Cümle âlem zâtmış, hikmet deryasıymış, hakka vuslat imiş “ALLAH var ilâh yok!”
Bakın bunu arapcasını görmeden ben asla böyle olduğuna inanmıyorum.
Bu muhakka ki “ilâhe illâ ALLAH” tır..
“ALLAH var ilâh yok”diye Türkçeleştirilmiş..
Bileğimi keserim ki “ilâhe illâ ALLAH”tır o!. El İlâh ALLAH celle celâluhudur.. “el” harf-i târifi almayan küfrün ilâhlarıdır.. İNCElik burada..

Ne yapacağız biz biliyorsunuz ben daha önceleri bir prensibim vardı hiçbir eserin orjinaliyle oynamamak.. ama bu benim cidden gözümden kaçmış.
Bir açıklama yazardım çünkü kimseyi yanlış anlamaya sokmak istemem insanları diye!
Ama bunun orjilanilinin böyle olmadığını kesin biliyorum..
Lübbü’l- Lüb, bu benim kendimde Lübbü’l- Lüb diye bir eser vardı küçük bir risale vardı.. Ordan mı yazdık nerden yazdık bilemiyorum keşke arapcasını bulsak!.

Barbaros : bu şerhin içinde hocam. Bu şerh İsmail Hakkı Bursevî tarafından yazılmış ama İsmail Hakkı Bursevî şerh eden, sâdeleştiren ise Abdulkadir Akçiçek yazıyor.. Abdulkadir Akçiçek onu günümüz diline çevirip sâdeleştirmiş Türkçeye çevrilmiş. Zannediyorum Osmanlıca da yazılmış yani veya o zaman hangi dili kullandıysa İsmail Hakkı Bursevî hz leri. ama sâdeleştirirken yine değişmiştir bazı kısımları direk olduğu gibi o şeyi aktarmamıştır aktaran Abdulkadir Akçiçek o özün özüyse risale kısmında biliyorsunuz o İbni Arabî hz.nindir.
Yani bir risale var Lübbü’l- Lüb, Füütühat-ı Mekkîyye’nin içinde onu İsmail Hakkı Bursevî şerh ediyor.. Ondan sonra Abdulkadir Akçiçek sâdeleştiriyor bizim siteye aktarıyoruz onu o şekilde.


Kulihvani:
Doğrudur burda benim söylemek istediğim şeyi umarım anlatmışımdır anlatabilmişimdir.
Yani demek istiyorum ki Arapçası olmayınca meselâ çok önemli bir şey. Aynı şeyi şeyde çok yaşıyorum ben Münir Derman hocamda..
Münir Derman hocam irticâlen konuşan birisidir. Yani hiç malzeme kullanmaz.. ben de öyleyim biliyorsunuz, kullanamam daha doğrusu.
Bunu bırakıp da ora bakıyım bura bakayım yapamam!
Yaparsam karmakarışık olur demin ki gibi bir şeyi okuyamaz hale geçerim!
Çünkü iki şeyi bir arada yapıyorum demektir ki ikisini de yapamam bu sefer!.
Halbuki bu yanlıştır onun için de sürçme, dil sürçmesi muhakkak yapar Münir Hocam da. Yani yapmaz diye bir şey yok!
Neyi nasıl kullanmış bazen hocam bakıyorum bir kelimeyi başka anlamda kullanıyor, düzelttiğim kelimeler olmuştur çünkü çok yanlıştı!
Hocam o anda o şekilde algılayıvermiş. Yani sûret mi, sîret mi?. Sari’ olmak başka şey, sır olmak başka şey, sırra olmak başka şey.. aynı kökten geliyor bir yanlış düşündüğünüz zaman onun tümünü yanlış yönlendirirsiniz.

Şimdi “ALLAH var ilâh yok”diyor tercüme ediyor!
Bir de bilerek kasden “ALLAH var ilâh yok” diyen de var Ahmed Hulusi denen kişi gibi ki, temel yanlışı da budur maalesef!.

Ben de diyorum ki yüzde yüz “ilâhe illâ ALLAH” tır bu!.
Muhiddin Arabî kaddesallahu sırrahu hiçbir zaman “ALLAH var ilâh yok” diye bir cümle zâten kurmaz!.
ilâhe illâ ALLAH” kurar. Arapçada başka kurulamaz çünkü arapça Türkçe değildir devrik cümlelerle şiir yazmak şeklinde değildir.
“ALLAH vardır ilâh yoktur”diye iki cümle kuramaz demek istiyorum!.
Ve bir cümle kurduğunuzda “ilâhe illâ ALLAH” tır..
Haa yukardaki zâtı bilmiyorum o zât zâtından mıdır zâtındandır. Muhakkak orda öyledir zâttır bunu demesi için ne demek lâzım zâttandır onun içinde onun Arapçasını bulmak lâzım!.
Biz çevirirkende büyük zorluk çıkıyor bakın!.
Nasıl garip şeyler var bir başka örnek bu hele şey âleminde sanal âlemde. Bir Kur'ân-ı Kerim sitesi vardır biliyorsunuz internette..
Türkçe karekter yazımları çok güzeldir, ancak aşağıda liste verir şu meâllere bakın diye.. başta imam İskender ali kimdir bilir misin Barbaros bilirsin dir herhalde İskender ali mihri Şarlatanı..

Barbaros: biliyorum hocam kendi şeyini kurmuş ALLAHın Üniversitesi gibi böyle isimde bir şeyler kuruyor. Amma onu televizyonda rezil ettiler zannediyorum Yaşar Nuri yaptıydı bunu televizyonda biz yedi gezginle namaz kılarız felân birşeyler diyordu televizyonda ben izlemiştim onu mehdîlik diyor şeyleri vardı sözleri.

Kulihvani:
Nasıl korkunç bir hataya düşer biliyor musunuz. Önünde Önderi Resûlü olmazsa!
Her şey güzel gider güzel gider de nerede ne yapacağını bilemeyiz çünkü.. onun şoförlüğü emin değil.
Bunu söylemek istiyorum Abdulkadir Akçiçek rahmetli muazzam bir insandır çok harikadır. Kafası çalışır gönlü bilgisi çok güçlü olan ve Abdulkadir Geylanî kaddesallahu sırrahu Efendimizin bütün eserlerini çevrimiştir. Ama orda böyle falsolu şeyler yoktur çevirebilir miydi Lübbü’l- Lübü?
Hayır hep yandığım şeylerden birisi de şudur ki, Muhiddini Arabînin Arapçasını bilmeden Muhiddini Arabî yi çözemezsiniz!.
Siz “Derman” cayı bilmeden Münir Dermanı kaddesallahu sırrahu çözemezsiniz, çözemeyiz, gerçekten çözemeyiz!.
Çözdüğümüz sâdece okuduğumuz kalır.. sesinden iyi dinleyin bakın neler söylemekte ne kadar ağır söylemekte!.
Halbuki “söylemek istediği şeyi, çocuk anlar niye böyle yapıyor ki?” dersiniz.
“İyi dinleyin!” diyor ve bakın üstüne basa basa basa basa dediği şeyler vardır!.
Ve bâzen de derki “bundan gerisi söylenemez söylersem şöyle olurum böyle olurum!”
Çünkü kardeşim bu iş ALLAHu zü’l- Celâl sonsuz perdelerin arkasına gizlendi.. Hadi beni bulun diyor bu labirenti biz nasıl çözelim ALLAH aşkın a!.
Öyle değil işte tam tersini söylüyor Muhiddin Arabî kaddesallahu sırrahu..
Ben de diyorum ki: “Meğer mevlâm üryÂN imiş de herkes giydirmeye uğraşıyor!”
Çırılçıplakmış giydirmeye uğraşıyor!. “Ez Zâhirim” buyruyor!
Ama adam diyor ki “hayır öyle değil, zâhir olamaz!”
Öyle değil diye diye küfre gidiyor zâten!. Neden “ZÂHİR”i kendisi gibi bir PUT sanmakta?!.
Niye bunun derdindesin de şunun derdinde değilsin neden şunu anlatmıyorsun nefsine!.
Senin buraya gelişte bir tek sebebin var kardeşim!.
Gelişine bir tek KULLUK sebebin var!. Senden ilâh olmaz!.
Anladın mı aklına aklına diyorsun ki: “ Ey Aklım var ya senden ilâh olmaz!. Olursa o senin ŞEY-t-ÂN İKİliğin şeytanın ilâh olur!. İkinci ilâh olursun ve şeytan olursun!. TEK-BİR ilâh vardır o da “el İLÂH ALLAH celle celâluhu”!. Sen geldiğin yere dönmek üzere izâfeten gölge gelmişsin Bedenen-Nefsen- Kalben-Ruhen RÜCÛ’ HÂLindesin 1600 km/saat hızla dönen DÜNyada.. Dönüyorsun zâten “hayırrr!” desen de dönüyorsun!
Ama Firavun’ca dönüyorsun!..
“Neden Musa aleyhi's-selâm’ca dönmüyoruz?” der misin?
Nedir senin NEFSen derdin? Nedir alıp veremediğin ne şu yarım Nefeslik YELLenme dünyasında eYy Ahmak Nefsim!.
Resim
Kullanıcı avatarı
anlamak
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 546
Kayıt: 12 May 2008, 02:00

Re: Kul İhvÂNi FELÂK ve NÂS Sûreleri Sohbeti

Mesaj gönderen anlamak »

" Nedir senin NEFSen derdin? Nedir alıp veremediğin ne şu yarım Nefeslik YELLenme dünyasında eYy Ahmak Nefsim!. "
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/anlamak.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi FELÂK ve NÂS Sûreleri Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »

Şu işi yapmak bu işi yapmak ayrı şey, yaparsın yapmazsın, yemek yersin yemezsin bunlar değil esas olan. Esas olan bir iğrenin ucu var iğneni ucu.. dikiş iğnesi ucu kırıldı ne yaparsınız çöpe atarsınız.. ucu kırıldı neylersiniz atarsınız çöpe.. çünkü o dikiş iğnesi, süs iğnesi mi yâni. Çatladı bardak o bardak değil, ben bunu diyorum. Nefsimin gururu kırılmışsa yâni nefislikten çıkmışsa bunun neyi kalmış yapsa ne, yapmasa ne.. neyi yapacakmış iğne değil ki iş yapsın.. iplik takılacak gözü kör iğneye hangi iplik takılacak da, dikiş dikilecekmiş.. dikiyor efendim dikiyor.. dikiyor da güzel kardeşim hayal iğnesiyle dikiyor.. Onun RaRRısı hayal, dini hayal, kendi hayal, ölümü hayal, cenneti hayal, geldiği yerler hayal!.. her şeyi hayal..
Onun istediği şimdiki gibi bir cennet istiyor.. her ne istiyorsa şu AN istiyor..
O şimdiyi istiyor neden?.
Şu anda kendi NEFSi ilâh da onun için, özür dilerim!.
Şu anda nefsi ilâhlık pozisyonunda nefsini bilmediği için!. Eğer nefsini bilse “lâ ilâhe”yi biliverecek..
nefsini bilen Rabbını bilir” diyor. RaBBı ilâh değil zâten, RaBB Sıfatı SıRRıdır.

Resim---Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem Efendimiz: “Men arefe nefsehu fekad arefe Rabbehu: Nefsinin Bilen RABBini BİLir ” buyurmuştur.
(Aclunî, Keşfü’l-Hâfâ II/343 (2532)

Bakın Münir Hocam dönüp dönüp “RaBBın SıRRını söylemeyin kafir olursunuz!” diyor.
Gerçekten “Rabb nedir?” söylense, var ya bazen düşünüyorum da ben düşündüğüm zaman kendim rahatsız oluyorum.
Bu kadar yakınız demek istiyorum.. Bu kadar yakınız sanki her şey bir ÂNın içinde oluyor iyi mi?.
Bezm-i Elest şu ÂN oluyor Mahşer şu ÂN oluyor!.
Olmuş olacak şu ÂN oluyor, her şey şimdi oluyor o kadar net, o kadar açık, o kadar hızlı ve o kadar gerçek!.
İşte bunun adı HAZZdır. Efendim SÖZ konuşalım mı, SOHBET edelim mi, ZEVKlenelim mi?. Ne zevki kardeşim!. Usturanın ağzında bu!.
Yer mi var, zaman mı var, mekan mı var!
Senin AKLına gel bak!
Bir bak deşele demeye akıl nerede?.
İşte bu hep “lâ ilâhe” döngüsü, nedir bu “lâ ilâhe”?
Ben sohbetten uzaklaşmış değilim, yine Nâs ve Felâk sûrelerindeyiz..
Bu iki sûre kilit sûredir. Muvazâteyndir ismi yâni sığınma sûreleridir.
Garib değil mi “iyyakanabudu ve iyyakenestain” le başla “ancak sana kulluk eder ve senden isterim” diye başla ve “ancak sana sığınırım” diye bitir.
Hemde Kul euzu felâk min şerri, Kul euzu bi Rabbi'n- Nâs, Meliki'n- Nâs, İlâhi'n- Nâs.. Üç kerre sayıyorsun.
Nâsın RaBBına. Nâs kimdir, insanlardır.. Başka nâs, AKLın algıladığı en doğrulardır yâni Hükmullahtır..
İster Kur’ÂN-ı Kerim ister elimizdeki, ister dilimizdeki, ister gönlümüzde ki MuhaMMed aleyhi's-selâm Kur’ÂN-ı Kerimi.
Şu ÂN HaYY olan Kur’ÂN-ı Kerim, Kalb Kur’ÂN-ı Keriminden bahsediyorum “nâs”tır.
İnsan kimdir?.
İnsan da, nisyan kökünden unutan demektir, tek unutan zâten!
Ne demek başkaları unutmaz mı?. Hayır “keçi unutur, unutmaz!” diye bir mefhum yok, ağaçlar unutur unutmaz diye bir mefhum yok. Atom dönmeyi unutur unutmaz diye mefhum yok.
Köpek bu gün köpeklik yapacak, yarın kediliğe mi geçecek.. Böyle bir mefhum yok!. RaBBu’l-âlemin terbiye etmiştir, hiç bir zerre için dışına çıkış yoktur. Limit çıkış yoktur limit mümkün değildir. Öyle terbiye edilmiştir RaBB Esmâsı çünkü mürebbidir.
''Kuleuzu birabbinnâs melikinnâs'', Nâsın Meliki, mülkün sahibi mâliki.. Melik hem Mâlik hem de meleke verendir.
Hani desem ki kendi kendime sen ne melekesinden bahsediyorsun doğrudan doğruya “AKIL” desen ya!.
Senin meleke dedikleriyin tümü, aklın işidir zâten.
Meleke kazandı hüner kazandı, neyle kazandı aklın gelişiminden ibârettir..
Nedir tasavvuf?.
Akıl öğretimi ve eğitimidir.
Niçin?.
Kendini bilsin diye..
Ne olur kendini bilince?.
RaBBin nakli gelir de, ikisi buluşur da.. Neyin şâhidi olurlar Aklen-Naklen!.
Lâ ilâhe”nin şâhidi olurlar.. Ne derler “lâ ilâhe” deyince ne olur?.
Razı olurlar/olursun hiçbir şeyinneyden ilâh olmadığından, nefsiyin ilâh olmadığından.. AKIL bu, akıl/nefis.. Ben kendimi düşünüyorum kardeşim, iğnenin ucu gibi, ben bir noktayım çünkü ben “benlik” le sorumluyum işte.. herkes, herkes kaderi olan herkes, teke tek ALLAHa karşı sorumludur. Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem, kendisinin doğduğu günden itibâren kırk yaşına kadar dağ gibi arkasında duran öksüz ve yetimken büyüten amcasına şefaat edememekte..
Neden böyle bu örnek gösteriliyor?. İşte ayağınızı böyle denk alın diye!. Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem, Ebu Talibin Müslüman olmasını candan yürekten Abdullah aleyhi's-selâm, olarak istemiştir candan yürekten..
O kadar ısrar ediyor ki o kadar yalvarıp yakarıyor ki şirk etme diye..
Biliyor çünkü HaKKı ve Hakikati..
Ama ALLAHu Zü’l- Celâl ibret sahnesinde oynatıverince, kader kaderullah işleyiverir..
Onun için insanlar insanlara DUÂ etmekle emrolunmuştur. Beddua yasaklanmıştır ama ikisi de ALLAHu Zü’l- Celâlin dilemesine bağlı şeylerdir.

Onun için diyor “kul euzu biRabbin nâs, Melikin nâs, İlâhin nâs
Bakın bu gün bir hususta durmaya çalışıyorum ki, “lâ ilâhe” yi çözelim demeye çalışıyorum!. “lâ ilâhe”yi doğru çözelim biz.. çünkü ”lâ ilâhe” yi çözersek, o kadar çok şeyi çözmüş olacağız ki “iyyakenabüdü” yü çözmüş olacağız!.
İyyakanabüdü” yü çözmüş olacağız “sana kulluk ederiz” i çözmüş olacağız!.
lâ ilâhe”yi çözmediğimiz müddetçe gerçekten kime kuLLuk ettiğimiz meçhul kalacaktır! Sevincimize mi öfkemize mi nereye, ne değildir ve kimdir gerçekten meçhuldür, her bakımdan meçhuldur.
Lâ ilâhe”yi çözmemiz lâzım.
Rabb, Melik İlah kim?.
Bu üç mefhum demin dediğim besmele 19 du 3 daha 22 dediğim bu işte yâni besmelenin içerisindeki Uluhiyet ve Rahmâniyetle eklenenler..
İşte beşi ne yapar islamın beş şartını doğrurur ileride göreceğiz inşâe ALLAH..

Peki bu beşi nerde var?.
Her yerde var!..
Fâtihada mâlikiyevmiddine kadar geldik.
Nerde İlâhlık?
İlâhlık ondan sonra zâten “iyyakanabudu ve iyyakenestain
Nedir?. “ ilâhe illâ ALLAH”ın karşılığıdır.. “Lâ ilâhe”nin karşılığıdır. Doğrudan doğruya karşılığıdır.. Eğer bu dört aşamayı anlamış bir kişi “iyyakanabüdü” diyorsa “lâ ilâhe”yi bilmiş kişidir..
İşte bu “men arefe nefsehu” olmuş kişidir.. “radiyeten” kişidir..
fedhulu fih ibadihi” olmuş kişidir gerçekten öyle.

فَادْخُلِي فِي عِبَادِي
Resim---"Fedhulî fî ibâdî: Artık kullarımın arasına gir.”
(Fecr 89/29)

وَادْخُلِي جَنَّتِي
Resim---"Vedhulî cennetî: Cennetime gir.” (Fecr 89/30)

İyyakenestain” diyorsa “illâ ALLAH” olmuştur, razı olmuştur ALLAH ondan..
merziyeten” dir yâni “fedhuli cennet” idir artık..

ارْجِعِي إِلَى رَبِّكِ رَاضِيَةً مَّرْضِيَّةً
Resim---"İrciî ilâ rabbiki râdıyeten mardıyyeh(mardıyyeten): Râzı olmuş ve kendisinden râzı olunmuş bir halde RABBine dön.”
(Fecr 89/28)

Bakın ilâhiyat, ilâhlık bize ne kadar yakın görüyor musunuz?.
Hâşâ ALLAHu Zü’l- Celâl, Uluhiyette bize ne kadar uzak kaldı, çünkü gerçek öyledir, gerçek öyledir.
Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem'in Ahmediyeti, Ahadiyet tecellîsidir ve Uluhiyyet tecellîsi değildir hâşâ.
ALLAH celle celâluhu, ZÂTtır.. ZÂT tecellîsi “KÛN”.. “feyeKÛN” ise, her şey O'nundur.. Ancak O, AKILla anlaşılamayandır.. O, AKLın hiçbir zaman anlayamayacağı, yaratanıdır..
ZâTuLLaH üzerinde konuşmak düşünmek AKLen sakıncalıdır ki;

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Allah’ın zatını düşünmeyin, onun nimetlerin düşünün.” Buyurmuştur.
(Mecmau’z-Zevaid, 1/81, Kenzu’l-Ummal, h. No: 5707).

Diğer bir rivayet şekli ise şöyledir:

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Allah’ın yaratıklarını düşünün, sakın Allah’ın zatını düşünmeyin, helak olursunuz.” Buyurmuştur.
(Kenzu’l-Ummal, h. No: 5705).
Bazı rivayetlerde “helak olursunuz” cümlesi yoktur.

Diğer bir rivayet de şöyledir:

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Yaratıkları düşünün, Yaratanı(n zatını) düşünmeyin. Çünkü, onun kadrini hakkıyla takdir edemezsiniz.” Buyurmuştur.
(Kenzu’l-Ummal, h. No: 5706).

Bu yasaklama insan AKLına ve KuLLuk görevine zarar verir, yazık olur diyedir.
Yâni sen diyorsun ki: “Bedelya kızım, yavrucuğum sakın prize parmağını sokma!”
Çocuk diyecek ki: “Orda muhakkak bir şey var, bir araştırayım!”
Bunu sonucu ağır olur... Onun için Babası mani’ olur bu ağıra mani’ olur.. Yoksa temelden yakar mahveder.. Onun için hududullah "ALLAHın hududunu çiğnemeyin. " âyetleri vardır!.
Bakara 2/187, 229,230; Nisa4/13; Tevbe 9/112
Nedir ALLAHın hududu, ALLAHu Zü’l- Celâl hâşâ bir yerlere bir şey mi gizlemiş de: “Oraya gelmeyin!” mi buyuruyor?!. Böyle bir şey yok ALLAHu Zü’l- Celâle hamd olsun!
Her ŞEY’ini sermiş ortaya, her şeyini yüklemiş AKLa sonsuz şükürler olsun!.
Bir insan AKLının, sonsuz gibi gittiği kadar gidebileceği HüRRiyet tanımıştır “haRRe” kökü budur.
HaRRe succeden budur çenelerinin üzerine kapanırlar!. Çenelerinin üzerine kapanır..

أُوْلَئِكَ الَّذِينَ أَنْعَمَ اللَّهُ عَلَيْهِم مِّنَ النَّبِيِّينَ مِن ذُرِّيَّةِ آدَمَ وَمِمَّنْ حَمَلْنَا مَعَ نُوحٍ وَمِن ذُرِّيَّةِ إِبْرَاهِيمَ وَإِسْرَائِيلَ وَمِمَّنْ هَدَيْنَا وَاجْتَبَيْنَا إِذَا تُتْلَى عَلَيْهِمْ آيَاتُ الرَّحْمَن خَرُّوا سُجَّدًا وَبُكِيًّا
Resim---''Ülaikelleziyne en'amAllahu aleyhim minen Nebîyyiyne min zürriyyeti Ademe ve mimmen hamelna mea Nuh ve min zürriyyeti İbrahiyme ve İsraiyle ve mimmen hedeyna vectebeyna iza tütla aleyhim ayaturRahmani harru sücceden ve bükiyya: İşte bunlar, Allah'ın kendilerine in'amda bulunduğu Nebilerden, Adem'in soyundan, Nuh ile birlikte (gemide) taşıdıklarımızdan, İbrahim ve İsrail'in (Yakup) zürriyetinden hakikate erdirdiğimiz ve (ezelden) seçtiğimiz kimselerdir. Onlara Rahman'ın varlığının delilleri okunduğu zaman (yakînî müşahede ile) secde ederler ve ağlarlar.'' (Meryem 19 / 58)

Beden Âleminde, Nefs Âleminde, Kalb Âleminde, RÛH Âleminde “haRRe” nedir hare?.
Ben lisedeyken, köydeyken yapardım.. ekmek pişti mi sacı ters çevirir içerisine bir tas su dökerdim ve seyrederdim zıplamasını yüzlerce damlanın!.
Dakikalarca bakarsın bakarsın bir sürü su damlası düştüğü kızgın sacdan tekrar zıplar havaya ve düşüp değdikçe yine zıplar!. Bu HaRRe, HaRRe, HaRReler bitinciye, sonuna kadar gider..
Yâni katiyyen orada bekleyemez, kızgındır sac çünkü!.
Böyle bir hararet vardır “HaRRe”de.. böyle bir HüRRiyet vardır, böyle bir HuRRi vardır.. Cennette var ya hani Ceylan gözlü hüriler var ya.. HaRReler.. Bu müthiş bir şeydir müthiş bir şeydir…

Kur’ÂN-ı Kerîm’de “Harrû succeden” deyimi vardır. HaRRe fiili vardır.
HaRRa: Harâretli. Kızgın. Çok sıcak. Yakıcı. En içten ihlâslı. Zâhir Bâtında El RaBB, El HaKKu celle celâluhu zuhûru.

ALLAH’a öyle burnunuz üzerine yere yatın” derken, “secde yapın” derken, “al kendimi yere çaldım, parçaladım” demek değildir.
Buzluktan vaz geçtim Su oldum” demektir. “HüRRiyete kavuştum” demektir.
Ben buz iken HüRRiyette miydim sanıyorsun?

Bu böyle bir HaRRûdur ve böyle bir hayrÂN kalıştır, HaRRû yapıştır.
HaRRû Secdeleri...


إِنَّمَا يُؤْمِنُ بِآيَاتِنَا الَّذِينَ إِذَا ذُكِّرُوا بِهَا خَرُّوا سُجَّدًا وَسَبَّحُوا بِحَمْدِ رَبِّهِمْ وَهُمْ لَا يَسْتَكْبِرُونَ
Resim---''İnnemâ yu’minu bi âyâtinellezîne izâ zukkirû bihâ HARRÛ SUCCEDEN ve sebbehû bi hamdi rabbihim ve hum lâ yestekbirûn (yestekbirûne) : Bizim âyetlerimize öyle kimseler îman ederler ki, onlarla kendilerine öğüt verildiği zaman secdelere (*) kapanırlar ve RABBlerine hamd ile tesbih ederler de kibirlenmezler.
(Secde 32/15)
(*): Secde âyeti okudunuz secde ediniz.

DUYup/UYduğun -> RaBBu’l- ÂLEMîN SÖZü -> RAHMETenli’l- ÂLEMîN SeSidir:

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem!: “Mutü kable en temutü: ÖLmeden önce ÖLünüz!” buyurmuştur. (Aclunî, Keşfü’l-Hâfâ II-291-2669)

RAHMETenli’l- ÂLEMîN BULutundan SAĞnak SAĞnak Kevser RaHMetleri DÜŞtükçe kızgın SAC gibi Yürek YURDuna HaRRE SuCCeden RAKSı DUR-DUR-ulamaz..

RAHMETuLLAH CeRRu CEZBi -> Pişmanlık-Hüzün-Şevk-AŞK-Vecd Sıcaklığı kAYNattıkça kAYNAtır da -> KaLBindeki YAKÎN DUYgusu BUHARı GÖZ ÇUKURunu OYNatır GÖZ YAŞların zAHMetin rAHMet Eder de RAHMET RAHMET DÖKülür SEMÂlara YERlere..

RAHMETten -> RAHMETe- SıRR-ı SIFIR SubhÂNî SEMÂ’ -> TeVHiDî TAVAFF -> devrÂN deVRi -> seyrÂN seYRi –> cevlÂN ceVLi -> hayrÂN hAYRı HÂL-i HAZZır HUZURda OLuruz inşae ALLAHu TeÂLÂ!..


Kul ihvÂNi >SÖZü kES!
cÂN Dediğin >bir NEFes
-> bir NEFeslik NÂsiBin
GÜN GELir BULur herKES!..
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi FELÂK ve NÂS Sûreleri Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »

Evet anti parantez, Hazreti Hamse vardır..
Beş makam Gayb-ı Mutlak Âlemi, Ceberrut Âlemi, Melekut Âlemi, Şuhud-u Mutlak Âlemi ve İnsan-ı Kâmil.. Aşağıdan yukarıya İnsan-ı Kâmil, Şuhud-u Mutlak “men arefe nefsehu” İnsan bildi bunu.. Âlem-i Melekut, melekeler.. AKIL son sınırına vardı 18 ine-RÜŞDüne erdi çünkü.. “fekat arefe Rabbehu”…
Biliyor musunuz evlendirelim seni dedik aklımıza?.
RaBBini bildi akıl.
Rabbini bilince kimi buldu?
NAKLi buldu..
Ne oldu?. Âlem-i CebeRRut oldu!.
CebeRRut, “bere” kökünün CEM’i doğdu..
Berre, cebr-cebren oldu bu cebren birisi “berr” etti..
Bu ceRRe gibi bere.. bu ceRRler beRRler hâRRlar!..
Bunlar muhteşem Kur’ân-ı Kerim anahtarlarımızdır, tümü doğrudur..
Dall” la yazın dalal kökünün, “SaLL”a yazın sall kökünün, “SeLL” le yazın selâmet kökünün tümünün çıkış noktaları, ANA tohumları hepsinde vardır..

CebeRRut da böyledir..

Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem Mülkiyyet Âleminde Salât kıyamından-iftitah tekbirinde: “ALLAHu ekber” demeden önce: “ALLAHuekber zü’l-ceberutu, ve’l- melekütü, ve’l-kibriyayi ve’l- azameh!” buyuruyor..

Azamet nedir?
Benim acizane anladığım azamet, İnsan aklının Kafa Gözünün-basarla kainatta görebildiği bütüüün Sanatullah, ALLAH’ın sanatları, eserleri Azametullah’tır.
İki Gönül Gözü- Kalb Gözü basiretiyle, Kalb Gözüyle görebileceği, AKLın anlama sınırlarına gidebileceği Kudretullah’tır.
Daha ötesi ALLAHu Zü'l- Celâl'e aittir.
İşte bu ÂŞIKlar, Ez Zâhir esmasının zuhuru olan El Azîm esmâsının Azametinin SıRRına eren garipler, karipler, en yakınları “hassü’l- hass” hassa haslarının hülasası netice olarak ANANebiyyü’l- Ümmîsi Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem’dir.
İşte ALLAHu Zü'l- Celâl’e en yakın ehli olanların, Ehlullahın, seçkinlerin hülasası özünün özü zuhurat Mazharı, ANA Merkezi Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem’dir.

Azâmet en uçtakidir. Şu andakidir. Şimdikidir.
Ne görüyorsak o dur ALLAHu Zü'l- Celâl'in Nûrundan .
Meleke, melek nerde, melek başta.
"Zu'l- melekûtu, ve'l- ceberûtu, ve'l- kibriyâyı, ve'l-azâmeh"

Bunu dörtlü sisteme dağıtıverdiğiniz zaman;

Azâmet-> Bedene iniverir.
Kibriya-> Nefse geliverir.
Ceberut ->cebriye Kalbe geliverir.
Melekut-> ise Rûha karşılıktır."


Ondan sonra “ALLAHu Ekber!” diyor Hadis-i Şerif bu.

Resim--- Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Ceberût, Melekût, Kibriyâ ve Azamet sahibi olan Allah’ı tesbih ederim!.” buyurmuştur.
(Ebû Dâvud, Salât, (873); Ahmed b. Hanbel, 5/388, 398, 400, 401.)
(Hüzeyfe b. Yemâni Radiallahu anhu’ dan; Tirmizî, şemâil)

Nasût-Melekût-Ceberût-Kibriyâ ve Azamet (a’mâ) Âlemlerinin Sahibi Subhânallahû Teâlâ’yı TEKBİR ederdi...
Elbette bu iş, Basar işi değil Basîret İşidir.
Tevhidin ASLı astarı, ALLAHU ZÜ’L-CELÂL’e ve Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem’me Sıdk u Vefâ ile Adl u İhlâsla TESLİMİYYET ve İSTİKÂMETtir...
Basîret Ehli, Mârifet Ehlidir.

el-Ceberrût: Kudret, azamet, kahır ve üstünlük Sahibi ALLAH celle celâluhu
Melekût: Ruhlara has gayb âlemi, izzet, saltanat, Allah’ın mülkü.
MeLeKut: Rahimiyyet Tecellîsinde Kevniyyet Lutfunun MîMleşmesi.. Nur-u MuhaMMed teşekkülü başlaması.. Mülkiyyetin proje aşaması gibi Allahuâlem..
el-Kibriyâ: Ululuk, yücelik, Azamet Sahibi ALLAH celle celâluhu


Demek ki Fâtiha-ı Şerif'eye bakıyoruz Uluhiyeti görüyoruz.. “Elhamdulillahi Rabbu’l- âlemînRuBuBiyyeti görüyoruz..
ErrahmânirRahîm” merhametin, Rahmaniyyetini ve Rahimiyyetini..
Bunları ceâle kıldığını-yaptığını anlıyoruz..
neyi yapmış?
Mâlikiyevmiddin” Şu ANdaki “AN”ın Sahibi.. ANın, ANın.. Yevm MuhaMMedî YAŞAyıştır.. MuhaMMedî YAŞAyıştan kasdımız mâsivânın YAŞAyışıdır, yaratılanların tümünün YAŞAyışıdır, ilk noktada YAŞAyışıdır..
Bütün kâinâtta var olanın tümünü çekin “İLK NOKTA”nın içine sığdırırsınız sığmak zorundadır zâten..
Ki olmasa ortaya çıkamazdı yâni fi tarihinde olmuş değildir.. Kıyamet de fi tarihinde kopacak değildir.. el ÂN Şe’endedir şu ANdadır.
Açık işte bu, nasıl bize yaklaştı “mâlikiyevmi’d-din” deyince bizim mülkümüz dediğimiz her şeyimiz ASLında tabikii “ALLAHunuru’s- semâvâti ve’l-ard” hepsi mülkü.. Bizi, fiillerimizi düşüncelerimi da yaratan ALLAH celle celâluhudur..

Bu makinelerimizi kimin çalıştırdığını biz biliyoruz, şu elin kolun ayağın böyle şunu bunu yaptığını, içerdeki can ceryanınıdan geldiğini bilmiyor muyuz?.
Elbette biliyoruz!..
Tabii, kesiliversin bakıyım, bu âletler nasıl bir kokmuş hale dönüşüverecek çöplüğe gidecek.. çöplüğe bile atmazlar kokar diye toprağa gömerler yâni. Elbette mâlikiyevmiddinin mâlikidir yâni din NûN dâimiyetidir NûN ÂNın dâimiyetidir devâmlılığıdır.. KÛN feye KÛN oluşunun ta kendisidir ALLAH ne buyuruyor YâSîn Sûresinde celle celâlehuol” buyurunca olur!.

Bir zamanlar yaratmış da şimdi tamirat yapıyor, birazını çıkarıp birazını ekliyor felân değil!.
Hangi zamandan hangi mekandan bahsediyorsun hangi işten güçten bahsediyorsun!.
ALLAHu Zü’l- Celâl düşünüp taşınıp proje yaptı değil, neyden bahsediyorsun!.
Kaza kader Meşiyet ve İradesiyle KÛN feye KÛN dediği anda..
Kaf, Nûn’a varmadan biter bu iş.. zamansız yerde biter.. mekansız da biter böyle bir muazzamlık vardır.

İyyakenabudu”.. sana.. kime?.. kim, birisi mi vardı?.
Evet vardı tabi vardı.. Firavun diyordu ki “Ben rabbım başka ilâh aramayın, benden başk Rabb yok!”

فَقَالَ أَنَا رَبُّكُمُ الْأَعْلَى
Resim---"Fekale ene rabbukumul'a'la.: Ben, sizin en yüce Rabbinizim! dedi.”'' (Nâziât 79/24)

Hemde en “Rabbukum a’lâ
Sizin yüce Rabbınız benim, benden daha iyisi mi var!”
İşte “lâ ilâhe” böyle bir program çünkü “lâ ilâhe” mâsivâdır, ''illâ ALLAH!'' ALLAHtır.
Onun için bir şey daha diyorum ki ALLAHu Zü’l- Celâlın zâtı sıfatı her neyi varsı kendisinde vardır.. Ve akıl sahasına çıkan bir ancak eşyadır.
Elini kafana vurdunmu tak tak öter, ateşe soktun mu yanar ve eşyayı fiilen görürsün, esmâdır çünkü.
Esmâ yansımalarıdır bütün melekeleri böyledir.. düşünme, izân, vicdan, AKIL, şu bu ne diyorsan de.. gözle görülemeyen tüm oluşumlar mânâ oluşumlarının tümü melekedir, AKILdır yâni.. AKLın içindeki işlemlerdir ve bütün bunların aynen din gibidir.
Dini islam dinini toparlayın, toparlayın başa gidin: “ ilâhe illâ ALLAH” diyen cennete girer ve biter iş.
Başkası lâmı cimi yok.. İlk baktığında “o kelimeyi söylerim” der insan.. bu kelimeyi söylemek için kâinât yaratılır. Bu kelimeyi söylemek için Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem halkedilir, Kur’ân-ı Kerim iner.. bu kelimeyi söylemek için binlerce “yap!. Yapma!.” emirleri çıkar.
Sonunda denir ki: “söyle bakalım lâ ilâhe mi, değil mi?”
lâ ilâhe” kim diyor bunu?. ben diyorum sen diyorsun.. çok şey der insan ağzı.. oysa kime teslim olduysan o diyecekti..
Ben kime teslim oluyum ya Rabbımm!”
Cevâp veriyor ALLAH celle celâluhu: “ALLAH ve Rasûlune teslim ol!Rasûlune teslim olmak ALLAHa teslim olmaktır..

قُلْ إِن كُنتُمْ تُحِبُّونَ اللّهَ فَاتَّبِعُونِي يُحْبِبْكُمُ اللّهُ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَاللّهُ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
Resim---Kul in kuntum tuhibbûnallâhe fettebiûnî yuhbibkumullâhu ve yagfir lekum zunûbekum, vallâhu gafûrun rahîm: (Rasûlüm), De ki: "Eğer siz Allah'ı SEViyorsanız bana uyunuz-tâbi olunuz; Allah da sizi SEVsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah bağışlayandır, esirgeyendir." (Âl-i İmrân 3/31)

Burda ki “sevmek” neyin sevmesi ALLAH aşkına bir bakarmısınız kelimenin Arapçasına.. bu çocuk sevmek midir, suyu sevmek midir?
İşte “inkümtüm” siz var ya siz eğer yuhubbune seviyorsanız şart edatıdır “in-eğer-gerçekten-hakikaten-size güvenilirse-siz sözünüzde sadık ve samimiyseniz
kul inkümtim yuhubbune” şartlıdır..
Siz bilirsiniz, isterseniz sevmeyebilirsiniz.. ama seviyorsanız burdaki “yuhubbune” herhangi bir kelime midir?
Hayır.. “HaBBe” köküdür, Habibullah kelimesidir..
Daha kâinât yokken ALLAHu Zü’l- Celâl, “HaBBenin-tohumun” ortaya çıkacağının buyurmaktadır.. Nebiyyü’l- ÜMMî SıRRıdır…
Bu HaBBe, tirilyonlarca incirin tümünü ilk incir çekirdeğine çekmektir. Tirilyonlarca insanın tümünü Âdem aleyhi's-selâmın “zahrına-bel kemiği”ne çekiştir.. öyle diyor zâhir başka bir şey aslında zâhir Ez Zâhir türkçesi ise özür dilerim
Âdem aleyhi's-selâm'a yüklenen ez Zâhir esmâsına tüm insanlığı çektiğindedir düpedüz bel kemiği değildir.. Evet zahr de kemiktir ama ez Zâhir ne olacak!..
Âdem aleyhi's-selâm'a yüklenen ez Zâhir esmâsını çıkar bakiyim bana

Gerçekten siz “HaBBeniz”e, kendi ana bağınıza saygı sevgi besliyorsanız, yuhubbune seviyorsanız..
ALLAHdan size bir HaBBe gelmiş ki, orayı sevebiliyorsanız değil mi yâni öyle ya tanışıklığınız var sizin.

Şimdi Halim Can İzmir’in sokaklarında giderken rastgele bir adama “canım ciğerim!” deyip sarılıyor mu?.
Ama beni görse “hocam nasılsın!”
Ya da Gariban’ı görse.. neden ilgilenir?.
HaBBe”lerimiz var..
ALLAHı seviyorsanız bana tâbi olun!..
Bakın bi tek “ittika” kalıyor geriye, bu neden?.
Tâbi olduktan sonra yapılır da onun için..
Teslim olmuş birisi, iman etmiş birisi.. Bu hali olan birisi..
Yâni, ALLAHı seven birisi bu haldedir muhakkak.. dikkat edin rica ediyorum dikkat edin!.
kul inkümtüm yuhubbunallahe”nin içinde ne var?
Siz gerçekten ALLAHa teslim olduysanız, Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLeme de teslim olun!”
Kur’ân-ı Kerim okuyorsunuz..
ALLAHu zü’l- Celâl'e ve Rasûlune iman” var!.

kul inkümtüm yuhubbunALLAH
Siz ALLAHtan razısınız.. “vettebuni yuhubbunALLAH” bana tabi olduğunuz için ALLAHda sizden razı..
veyağfiru lekum zunubukum
Bakın ne kadar harika değil mi?
Kiriniz pasınız vardı ya yıkayacak.. yıkayacak tamam tamam tamam da “gafere” insanın içindeki RuBuBiyyet SıRRınan galibiyet gelişi..

Bakın nasıl âyet-i kerim'eler birbirlerinin ve kendi kendileri güzellik ve özellikleriyle muhteşem ve muazzam tamamlamaktalar..
iyyakenağbudu” diyeceğim de sahte ilâhlardan bir kurtulamadım!.
lâ ilâhe” kısmını çözemedim.. “lâ ilâhe”ye razı olamadım şu ilâhlardan AKLım bir arınamadı..
Çünkü aklım “İKİ”lik üzere halk edildi, kendi İKİLİK zâten, NAKiL karşısında.. AKIL, kendi ikilik üzere.. edebsiz, seviyesiz ve herşeysiz bir İKİLİK üzere yaratıldı KULLUK İMTİHÂNI gereği..
Denge kurmam isteniyor, SEVİYElemem şart..
AKIL, kendisi inkarda zâten “lâ ilâhe” kendisi, netice olarak söylüyorun en uçtakini söylüyorum!.

Hani bir adam can çekişiyor ve sen ona diyorsun ki “evin barkın kaldı, şunu bunu yap!”
Ama adam elini ayağını kullanamaz hale geçtiği zaman, gırtlak hırladığı zaman baş başa kalırız can şöyle çekildikçe onu söylüyorum!.

كَلَّا إِذَا بَلَغَتْ التَّرَاقِيَ
Resim---Kellâ izâ belegatit terâkıy: Hayır; can, köprücük kemiğine gelip dayandığı zaman,” (Kıyamet 75/26)

فَلَوْلَا إِذَا بَلَغَتِ الْحُلْقُومَ
Resim---Fe lev lâ izâ belegatil hulkûme: Hele can boğaza gelip dayandığında,” (Vâkıa 56/83)
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi FELÂK ve NÂS Sûreleri Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »

En son AKLa geldiğimizde “lâ ilâhe” mi diyor diye soruyoruz.
İşte o zaman “men arefe nefsehu” “kim ki ârif oldu nefsine” ne demek?.
ârif ne demek?. “Ayn-ra-fe” dir.
Ârif basit bir kelimedir, kim ki içinin RÜŞDüne A’yân-ı Sâbite olarak ererse, iç RÜŞDe ererse âriftir. DIŞtan ermiş, 18 yaşında gözüküyor İÇi ise 18 ayllık değil!

A’yân-ı Sâbite: Tas: İlm-i İlâhide eşyânın ezelden beri sâbit olan sûret ve hakîkatları. Mevcûdât-ı ilmiye. İlm-i İlâhide mevcud olup, maddî vücûdu olmayan.
*A’yân-ı Sâbite elbisesin giyen Giyen cANlar..
HaBBeha-SeBBaha SaHRâsından GEÇip Sûretin SOYunan,
Sîret AYNından HüRR kalınca ister HüRR-Erkeği, İster HüRReM Nisâsı..
Haram Mahreminden-Rahminden DOĞan cAN, Haram Kâbesinde RAHMAN’a SeCDe Kılınca SıRR-ı Süveydâ MaSDaRıdır..
İlk SÖZüne SoN Sözüyle ŞeHâdet HiCRRetinde,
NeŞR u HaŞRına İlmullah kadar SALLât u SelâM OLsun Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’e ve NeCiB NeSLi Ehl-i Beyt aleyhumu's-selâm'a…


Bu asla “iyyakanağbudu” diyemeyecek..
İÇi-ÖZü diyemeyecek, dıştan diyecek, öyle gözükecek ki, gizli şirktir bu.. ALLAH korusun münafıklık budur, İKİlik budur, negatif olan her şey budur. Tasavvuf, hele hele MuhaMMedî MeLÂMet birilerine bir şey vermek bir şey almak için yapılmaz. Herkes kendi vicdanında kendi RaBBısına ulaşımına İLMek ilmek dokuyarak gitme metodudur. Beraber yürüyebilirler hayat gibidir.. Ama herkes kendi yemeğini kendi yiyebilir ve kendi suyunu kendisi içer.. Afedersiniz kendi idrarını da kendisi yapar!.
Ama YOL beraber alınır. Herkes kendisindeki bağdan kendi RaBBısıyla irtibatı kurar..
“Ama efendim Rabb bir tane..”
Bir tane tâbi ya.. Çok gibi gözüküyor değil, çok gibi gözükmüyor..
Ben söylüyorum “benim laptoptaki elektrik” diyorum..
Hakan da diyorki “benim de Aksaraydaki bilgisayardaki ya da ampuldeki elektrik”.. Öbürü de diyor ki “bizim âhirdaki elektrik biri Mekke’deki biri meyhânedeki elektrik” diyor..
Elektirik ANA-MERKEZi Keban ne diyor “kafanızı yormayın hepisi bende hepsi bende, âletlerle uğraşıyorsunuz. Âletlerden ilâh olmaz bunu anlayın artık. Âletlerin cereyanı olmaz tektir o.”
RÛHta böyledir.. canlar da.. Senin ruhun, benim ruhum yoktur RÛH EMR âlemindendir ve TEKtir..
Onun için “ya eyyuhunnefsin mutmaine” deki nefis, RÛHî nefistir.. Tatmin olmuş nefis nasıl SEVİYElenmiştir.
Ne demek Halim’in ruhu benden seksen santim ya da seksen metre yukarda.. Ne bileyim ben Hakan’ın ruhu benden yirmi metre aşağıda..
Kim diyor bunu?.
Ben diyorum.. Tâbi dersin, deniz seviyesine gelmediği için kimi buz dağı kimi yerin dibinde boş kuyu..
Ne zaman bağlayacaksın seviyelenmek için..
Ne zaman buzlar eriyecek.. Ne zaman bu kör kuyulara kalb delikleri açılacak..
Dostluk Denizinden, Kerem Kevserinden Rahmetenli’l- âlemin Havzından ve havuzundan ne zaman Bileşik Kaplar birleşecek de deniz seviyesi gibi bir seviyede RASÛLÎ SEVİYEde, rotasında İlâhî İstikamete geçecekler?
Ne zaman mı?.
Men arefe nefsehu faket arefe rabbehu” da
İyyakanağbudu ve iyyakenestain” de..
Eğer bunlar seviyeli ise “iyyağkanabudu- ancak sana ibadet ederim” Din BİLEliğini aynen sana uygularım..
Din ne idi din?.
Ne olacak âhiretle dünyanın arasındaki seviyeyi bağlayan bileşik kapların arasındaki hortumunun adı, bu kadar..
ilâhe illâ ALLAH”ın arasındaki kelepçe seviyeyi sağlayan şey, lâzım olan.. Tıpatıp oturacak “lâ ilâhe” fişi ile “illâ ALLAH” pirizini BİLiştirme, BULuşturma, OLuşturma ve YAŞAtma sanatının adıdır DİN..
Onun için islamda tek ana görev vardır “ilâhe illâ ALLAH”..
Bitti mi?.
Hayır bitmedi, neden o işi yapana “MuhaMMede’r- Rasûlullah” derler?.
BİLene; BİLdiren, BULduran, OLduran ve YAŞAtanın görevlisi var ve haydır..
Şimdi şu anda, her anda HaYydır.. Tıpkı aynen ALLAHu Zü'l- Celâl’in HaYy olduğu gibi HaYydır.. Kur’ân-ı Kerimin HaYy olduğu gibi HaYy dır.. Ehl-i Beyt aleyhumu's-selâm ve şehidlerin HaYy olduğu gibi HaYydır.
İnanç böyle bizde.. çünkü, hakikat böyle HaKK böyledir..
Nedir HaYR?.
HaYRRYAŞAyışının hakikatıdır, hayatta oluşudur..
Nedir o?.
RuBuBuyet yansımalarının tüMMünü YAŞAyışa çekmektir.
Ben seçerim!” deme. Seçte göreyim hadi gel seç!. “Kaderde olan bir şeyi yapmayacağım!” de de göreyim seni.. Neden bahsediyorsun sen!.
Haa şunu söylersin “benim tercihim bu değil, kastım bu değil, ama ALLAHu Zü'l- Celâl bunu yaşatacaksa yaşatır, beni tercihimden hesaba çeker!”
Şimdi önümde bir bardak var, bu bardağı ben kıracaksam ALLAHu Zü'l- Celâl murad ettiyse kesin kıracağım.. Benim bunun dışına çıkma şansın sıfırdır.. Ben niye sorumluyum peki.. Ben alıp da bunu cama vurursam iki kere sorumluyum kastımdan dolayı.. ama kasdım olmadan kalkarken koltuk devrilir değil bardak-çanak, kırılmadık bir şey kalmaz!.
Burda “çok şükür bir yerimize bir şey olmadı” deriz..
İkisinde de ben kırdım.. Birisinde aldım vurdum param parça ettim suçlu oldum.. Birisinde ise bana bir şey olmadı diye seviniyorum..
İkisinde de ben kırdım. Bu böyle, bir ince çizgi var burada..
Nerde “iyyağkenabudu ve iyyakenâstain” ne isterseniz..
HaKKı ve HaYRı isteriz..
Nerden biliyorsunuz?.
Öyle buyuruyursun Kur’ÂN-ı Kerim'de “siz hayır zannedersiniz bilemezsiniz HaYR değildir, şer zannedersiniz bilemezsiniz HaYRdır..''
Ya ne yapalım?.
Siz“ iyyakenağbudu ve iyyakenâstain” deyin.. HaKK, bizden DUYun ve bize UYun..
ALLAHı DUYmak için Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem e UYmak zorundasın.. Onun için buyuruyor ALLAHu Zü'l- Celâlin Peygamberi aleyhi's-selâm için..

قُلْ إِن كُنتُمْ تُحِبُّونَ اللّهَ فَاتَّبِعُونِي يُحْبِبْكُمُ اللّهُ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَاللّهُ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
Resim--- ''Kul in kuntum tuhibbûnallâhe fettebiûnî yuhbibkumullâhu ve yagfir lekum zunûbekum, vallâhu gafûrun rahîm: (Rasûlüm), De ki: "Eğer siz Allah'ı SEViyorsanız bana uyunuz-tâbi olunuz; Allah da sizi SEVsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah bağışlayandır, esirgeyendir." (Âl-i İmrân 3/31)

Eğer ALLAHı seviyorsanız bana tâbi olun ki sizi sevsin” buyurulan, “bana uyun”.. ki, uymak teslim olmak, iman etmenin çok ötesindedir.
Çünkü irfÂN makamıdır uymak, üçüncü makamdır, kalb makamıdır, Rahîmiyetten Rahmâniyete geçiştir.
Rahîmiyet dediğimiz nedir?.
Anamdan doğduğum gündür. Rahmâniyet dediğim toprağıma Rahmâniyet Nefhasının üfürüldüğü gündür..
Amma arada mesafe var.. Arada mesafe yok, arada MuhaMMedîyet var onu diyorum.
Arada MuhaMMedîyet var onun için ALLAHu Zü'l- Celâl Kur’ÂN-ı Kerim'de şöyle buyuruyor Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem diliyle “bana tâbi olun ki,” teslim olmanız, iman etmeniz dahi yetmez..
Sadakat gösterdik teslim olduk.. İman ettik samimiyiz, ihlas sahibiyiz bu da doğru.. Devâm edeceksen tâbi ol nasıl bunda sabredecek misin görelim.. Ve devâmı var biliyorsunuz daha gelecek ittikâ..
ALLAH ve Rasûlune itaat edin” gelecek biliyorsunuz. İtaat ediniz, Selâmet bulmak için..
Taat, taat bu bu sistem Kur’ÂN-ı Kerimin tümünün içinde câri’ olan bir sistemdir.
İyyakenağbudi ve iyyakenâstain” fâtihanın ilâhlık kısmıdır.. el İlâhı bilmek ve el İlâh olduğunu anlayıp “illâ ALLAH” el İlâhın, ALLAH olduğunu anlamaktır..
ALLAHla beraber başka hâşâ ALLAHlar vardı değil..
Oysa tâlim-Terbiyesiz ham NEFS için bu âlem ilâhlar âlemidir, akıl sonsuz ilâh bulabilir kendisine.. Bir daire düşünün, merkezde duruyorsunuz etrafta çenberde 360 derece sonsuz noktalar görürsünüz..
İşte böyledir akıl, nerede dönse ilâh bulabilir!.
Ne zaman ki, “nefsini bildi” kim olduğunu bildi o zaman tek kıbleyi bulur ve yedinci yöndür..
Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem yüreğinden gözünün bebeğini yaratanı görür artık..

İşte o zaman nereye baksa KIBLE olur, merkeze oturduğu için.. daha önce kürenin herhangi bir yerinde olduğu için sonsuz döngü içerisinde sonsuz dönenlerden biri olarak merkezi kıble edinirken “nefsini bildi rabbini biliverdi” mi ALLAHu Zü'l- Celâl'in izni ve inâyeti ile..
O zaman artık bütün çemberdekini demiyorum kürenin yüzündeki sonsuz gökdeki yıldızlar gibi sonsuzluğun tümünü sanki Kâbenin içine girmiş oturmuş üstüne çıkmış oturmuş gibi sonsuz insan alnını görür her yer kıble keser..
İşte bu harikadır bunu bunu Kâbenin kendisinde ALLAHu Zü'l- Celâl'in izni ve inâyetiyle yaşamak muhteşem bir şeydir Kâbeyi kaldırmak ortadan o müthiş bir şeydir..

وَلِلّهِ الْمَشْرِقُ وَالْمَغْرِبُ فَأَيْنَمَا تُوَلُّواْ فَثَمَّ وَجْهُ اللّهِ إِنَّ اللّهَ وَاسِعٌ عَلِيمٌ
Resim---Ve lillâhi’l- meşriku ve’l- magribu fe eynemâ tuvellû fe semme vechullâhi innallâhe vâsiun alîm: Doğu da Allah'ındır batı da. Nereye dönerseniz Allah'ın VeCHi (zâtı) oradadır. Şüphesiz Allah'(ın rahmeti ve nimeti) geniştir, O her şeyi bilendir.”
(Bakara 2/115)

Ve lillahiALLAH içindir ALLAHa aittir.. “meşriku vel magribu” doğu da batı da ALLAHındır, ALLAHa aittir yâni ALLAHındır.
fe eynemâ” nereye, siz nasıl istiyorsanız ki o, sizin isteğinizdir yâni “fe eynamâ” nasıl nice istiyorsunuz, yâni tüvellu dönmektir tevellâ etmektir velî edinmektir, muhatab kabul etmektir, çocuk velîsi gibi bütün özellik ve güzelliklerinin tümünü bahşetme zevkine, Sözüne, Sohbetine, Zevkine ve Hazzına İlim İrade İdrak ve İştirak bazında İlimle Edeble İrfanla Erkanla kavuşma arzunuzun tümünü tevellâ ediyorsanız, çeviriyorsanız, dönüyorsanız,
fe semme vechüllah”.. “fe seme” kesinlikle mutlaka vechullah ALLAHın vechi ordadır.. bu, bu varya öyle muhteşemdir ki Zâttan Eşyaya kadar gelip eşyadan Zâta kadar geri dönünce başka bir şey bulmamak..
Ben “lâ ilâhe”yi aradım bir tane bulamadım ALLAHtan başka” demek..
hüve illa HUu” sâdece O vardı.. Yâni “lâ ALLAH illâ ALLAH” gibi..
Yâni öyle muhteşem bir şey ki.. Nereye dönerseniz ALLAHın VECHi oradadır.. Bir çember düşünün merkezine oturmuşsunuz her nokta aynısı.. Nedir çemberin târifi teknikte?. Bir noktadan eşit uzaklıktaki noktaların kümesine ÇEMBER denir.. Cümlesine yâni bu cümlenin adı DAİREdir.
Beş santim uzaklıkta ise beş santimde tirilyonlarca nokta vardır ama tümünün uzaklığı aynı olduğu için çemberi çizersiniz.. çapları değişik olabilir sâdece kaderleri değişik olabilir..
5 santimlik 10 santimlik 20 santimlik istediğiniz kadar da daire çizebilirsiniz tümünün merkezinde, kıblesinde TEK NOKTA vardır ki, dönmeyen nokta, sabit nokta,Şah damarından yakın Rabbulâleminin kara deliği vardır.. Eşya Bazarına geldiniz mi o, Hacerin kara deliğidir.. Hacerü’l- Esvedin kara deliğidir.. Kâbenin kara deliğidir.. Haramın kara deliğidir.. Haramların kara deliğidir.. Şehâdetin şehvet kara deliğidir.
Lâ ilâhenin illâ ALLAH” karadeliğidir.. Gülün gübre karadeliğidir ve çoktur.
Ne çare ki insanların AKLı, hayvanca hatta hayvanların da altına düşündüğü için katiyyen insanların seviyesine çıkaramamaktayız.. öyle seviyesiz ki “lâ ilâhe si ile illâ ALLAH”ını bilmediği gibi, bildirseniz dahi bulduramıyorsunuz, buldursanız dahi olduramıyorsunuz, oldursanız dahi yaşatamıyorsunuz!. “Yuh olsun!” diyorsunuz illâ takılıyor, çünkü yaşamaya geçilemiyor.. çünkü hayat acı değil mi, ne acı değil mi.. Ben kırk senedir namaz kılıyorum yazık değil mi bana ha bi hesap etsek geçen zamanları bak 10-15 sene tümünü doldurur.. bu ne iştir ki bu kadar senedir atış yapıyorum bir tek 12 den vuramıyorum.
Bana ne denir, ahmak mı denir, bir şey denir değil mi, gafil mi denir gaflette mi denir, cehâlette mi denir,i dalâlette mi denir, hıyanette mi denir, insan mı denir, hayvan mı denir ya da daha mı aşağı denir, ne denir?.
Ne denirse seviyesiz söylenir ben olsam seviyesiz derim..
Seviyesiz, alçak yüksek demek.. çünkü sevmem alçağı yükseği.. çünkü MuhaMMedîyim ben.. SEVİYE çok önemlidir.. Sevgi seviyedir zâten..
Onun için öyle atmaca, sallamaca şeyler yazıyoruz ya..
SAYGIyla korunan SEVGİnin adıdır AŞK..
saygıyla seviyelenen sevgidir aşk.. eğer saygıyla seviyelenmiyorsa “belhume dallun-hayvandan da aşağıdır.. Daha aşağıdır belki yâni hayatta yaşayan köpeklerin şeyinden daha aşağıdır, onların belli seviyeleri vardır çünkü.. Bunu demek istiyorum işte..
Nasıl seviyeleyemiyor bakıyor musunuz?.

“Eğer siz Allah'ı SEViyorsanız -> bana uyunuz-tâbi olunuz; (ki) -> Allah da sizi SEVsin”
“Eğer ALLAHı seviyorsanız” “ALLAH sizi sevsin” i nasıl SEVİYEliyor bakıyor musunuz?.
ALLAH seviyorsunuz “lâ ilâhe” mi diyorsunuz, “vettebuğniRasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem bana tâbi olun, seviyeleyim sizi..
Bu körden başka kim görmez ki, herkes görür.. Sağırdan başka kim duymaz, herkes duyar.. Kalbsizden başka kim bunu anlamaz?.
ALLAH aşkına yüz sene sonra şu yaşayanların hiç birisi yok.. aşağı yukarı öyle bir Bazar ki burası, herkes sessiz gelip sessiz gidiyor.. mecbur gelip mecbur gidiyor elinde değil çünkü.. Şöyle yapmış, böyle yapmış yaşamı şöyle etmiş sonra ölmüş gitmiş..
Bu ne demek?.
Bu yâni mesele bütün bu.. ALLAHu Zü'l- Celâl hamdu senâ olsun ne yapacak bilmiyorum..
Ne yapacak?. yâni Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem buyurduğu gibi

Resim--- Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem; Ümmü A’lâ radiyallahu anhu’nun, Osman İbni Maz’un’un ölümünden sonra onu tezkiye için söylediği: “ALLAH (bu imânlı, tâatli) kuluna ikrâm etmez de ya kime ikrâm eder?” demesi üzerine Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Allah’a yemin ederim ki Ben ALLAH’ın bir peygamberi iken, Bana (ve size yarın)ALLAH tarafından ne muamele yapılacağını bilemem!”buyurdu.
(Buhârî, Cenâiz 3, Tâbir 13)

Ben demiyorum Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem “beni size peygamber olarak gönderen yâni nebi olarak gönderen” buyuruyor ALLAHın Nebiyyi Ümmisi böyle buyuruyor. “ALLAHa yemin ederim ki bana ne yapacağını bilmiyorum” buyuruyor.. Bu bir şaka değil, bu bir tevâzu değir hâşâ, bu düpedüz açıkça “ALLAHu Zü'l- Celâldir” demektir. “Ortağı değilim” demektir. “Ben de sizin gibi bir insanım” demektir. “Bana ne yapacak bilmiyorum umarım ki rahmetine gark eder
Nasıl?.
Er Rahmâni’r- Rahîme sığınıyor.
neden?
Rahmeti kım?.
Rahmetenli’l- âlemin, kendisi.. Nasıl yol gösteriyor bize görüyor musunuz?. “Umarım ki rahmetine gark eder!”
ALLAH nasıl Rasûlunü gösteriyor görüyormusunuz, nasıl da “ALLAH ve Rasûlune teslim olun” derken Rahmetini nasıl söylüyor..
ALLAH ve Rasûlune iman edin” derken Rahmetini nasıl Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem olarak gösteriyor âyetleriyle..
Âyetleriyle Kur'ÂN-ı Kerime inananlar için âyet işte..
Bu müthiş bir şeydir. Burda daha başka sırlar vardır “iyyakenabudi ve iyyakenestain”de.. Senden sana isteriz..
Soruyor Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem “Yâ Cebrail sen bana getirdiğin bu âyetleri nerden alıyorsun?”
Cevâb veriyor “Biliyorsunuz ya Rasûlullah senden alıp sana veriyorum!” dikkat ediniz gerçektir bu.. Çünkü Cebrail aleyhi's-selâm da bir yaratıktır hâşâ ALLAH değildir..
Ve bütün yaratıklar NÛR-u MuhaMMedden yaratılmıştır. Her şey, cennet, cehennem vs.. Firavun, Musa yok!..
Ancak ahmaklar buraya girmekten korkuyorlar Kur’ÂN-ı Kerim açık.. açıkça yalnız bu âlemde olabilmenin şartı Rahmetenli’l- âlemin kapısından geçişe bağlıdır.
Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem den RAHMET bulmamış bir kişi, bir zerre âlemde yoktur.. Rahmetenli’l- âlemin değildir çünkü o..
İblis dahil iblis, şeytan, meytan bunlar SEVİYEsizliğin adıdır..
Yâni “ilâhe illâ ALLAH” diyemeyişin adıdır..
lâ ilâheaklı ile “illâ ALLAH” naklini buluşturup da bir şehâdet çekememenin hâli.. e çekeceğim çekeceksin de
Eşhedu enLâ ilâhe illâ ALLAH” ı anlamadın..
ve Eşhedu enne MuhaMMeder Rasûlullah”ı BİLip BULamadın ya.. önce onu BİLip BULacaktın ki “eşhedu enlâ ilâhe illâ ALLAHOLup da YAŞAyacaktın.. Ve yaşayan şâhid olacaktın, yalancı şâhidlik yoktu hani.. Bunu yaşamak için kırk elli sene dindâr oluyoruz, din diyoruz ama bizi ALLAHu Zü'l- Celâl öyle bir perde kafamızı karıştırıp imtihÂN ediyor ki,
cehennemden kaçış, cennete koşuşa kitlemişiz AKLımızı..
Billmediğimiz cehennemden, bilmediğimiz cennete.. Birinden kaçış birine koşuş.. Bu hayatta da mâlum, mutfakla tuvâletin arasındaki ya da 9 deliğin arasındaki 99 esmânın üfürüşü gibi bir ses duyuyoruz evet kafada bildiğim kadarıyla 7 delik iki de aşağıda 9 delik vardır insanda..
Ney’e benzer bu insan 9 delikli..
99 esmâ tesadüfen değildir.. insandaki ANA esmâları yüklenmesi bakımından işte “iyyakanağbudu ve iyyakenestainde” böyle bir ilâhlık İlâhiyet SıRRı gizlidir...
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi FELÂK ve NÂS Sûreleri Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »

Beş etti bildiğim kadarıyla yâni özellikler olarak Fâtihayla felâk ve nâssın direk ilişkisi vardır..
Besmelenin tâbi ki vardır giriş ve çıkış kapısı.
Aynı kapının iki yüzüdür felâk ve nâs zâten bir sûre gibidir, öyle de denebilir.
Biliyorsunuz “Muavvizeteyn” denir ki, Felak ve Nas sûrelerinin ikisine birden verilen isimdir. Muavvizeteyn, ALLAH’a sığınmayı gösteren iki sûre demektir. Bu iki sûrede ALLAH, görünen ve görünmeyen, bilinen ve bilinmeyen bütün korkunç ve zararlı şeylerden kendisine sığınmamızı emretmiştir.
Besmeleyle ayrıldı ayrılmada itilaf olmuştur. Ama ayrılsada ayrılmasa da Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem zamanında besmeleyle okunmuştur kitaplarımızda Muavvizeteyn birliktedir.
Zâten felâkta üç şerden sığınmaktadır nâstada üç felâk vardır sığınacağı nâssta da üç tane kurtarıcı vardır.. Neden üçtür de, dört değildir?
Benim acizâne zevkin şudur ki insan için Şeriat, Tarikat, Mârifet vardır. Benim için Hakikat, Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem ve ALLAHa aittir. ALLAH ve Rasûlune aittir..
Ben o tara hiçbir zaman ne gittim, ne giderim, ne ilgimi çeker.
Çünkü ben Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem e teslim olmuşsam, iman edip tâbi olmuşsam, itaatı Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem kendisindedir zâten!.
Yeter ki ben burada SABRedeyim ki, SELÂMETi bulacağım yüzde yüzdür. Rahmetenli’l- âleminde olduğum için yüreğinde isem, O’na ne olursa bana da o olacaktır..
Demin dediğim şey haktır cehennemden kaçmaya gerek yok!
Hepiniz cehenneme uğrayacaksınız âyeti vardır..

وَإِن مِّنكُمْ إِلَّا وَارِدُهَا كَانَ عَلَى رَبِّكَ حَتْمًا مَّقْضِيًّا
Resim---''Ve in minkum illâ vâriduhâ, kâne alâ rabbike hatmen makdıyyâ : Sizden hiç biriniz müstesna olmamak üzere ille oraya (cehenneme) uğrıyacakdır. Bu, Rabbinin üzerine kat'i olarak aldığı, kazaa etdiği (bir şey) dir.(Meryem 19/71)

Hatta içindeyiz her can içinde doğar zâten cehennemin..
Lâ ilâhecehenneminin içinde doğar her can.. “İbrahîm” olanlar şüphesiz ki kendi içinde “illâ ALLAHCennetini doğuracaktır, bu açıktır.

Şimdi biraz sonra sûreye geçelim inşâe ALLAH..
Evet bir başka açılımla felâk ve Nâsa.. bunu birazcık bakacağız daha geliştirmek bakımından ama şöyle bir hal soralım..

Halimcan nasılsın ne dersin söyle bakalım sen ne dersin bu hususlarda muhakkak düşünüyorsundur düşünmüşsündür..

Halim: Hocam hep düşünüyoruz düşünüyoruz da düşünmek söyleme hani şeye benziyor Hal Pazarı gibi oldu.. Yüzlerce sebze meyve bir ondan bir ondan alıp çıkarız ama o pazarın kargaşası halen beynimizdedir.. öyle geliyor yazarken ederken.. onu seçmek, içinden almak o kadar zor ki bazen hani böyle şeyler ya da “zorlu bir koşunun ardından at çatlar ölür” derler ya, çöker kalır..
En son bir yerde çöker kalır at!.
Kendimi de bazen öyle hissediyorum yâni elin kolun bağlanıyor, dinliyorsun dinliyorsun, ediyorsun ama iş onunla yaşamaya gelince şeyde kalıyorsun çaresiz kalıveriyor insan..
Ali kerremullahi veche “savaşın kızıştığı zamanlarda Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin arkasına saklanırdık sığınırdık” buyuruyor.
Bize de bir tek orası çâre görünüyor Hocam! Çünkü hani şey vardır bir deyim vardır “bi’l- mukâbele” denir ya! Şimdi ALLAH celle celâluhu bize elçi olarak gönderdiğini biz de “bi’l- mukâbele” diyerek onu elçi olarak göndererek ancak bu kızgın savaştan kurtulabiliriz diye düşünüyorum..
Çünkü şimdi herhangi bir insan bir şey söylediğinde insanlar katıla bilir katılmaz ne düşünür felân amma inanan bir kimse için Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bir şey söylediğinde artık o odur..
Yâni asla düşünülemez yâni acaba denilemez buyuruyor ki “insanlar uykudadır öldüklerinde uyanırlar”


Resim---Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “İnsanlar uykudadır, öldükleri vakit uyanırlar” buyurmuştur.
(Gazâlî, IV, 494; Gazâlî, "İnsanlar uykudadırlar" ifadesini hadis olarak kullanmıştır. İhya, IV, 23; Irâkî, merfu hadisler arasında bulamadığını, Hz. Ali'ye nispet edildiğini söylemiştir. İhya, IV, 494.; İbn Arabi'nin el-Fütûhâtu'1-Mekkiyye, Fütuhat, 1,207; Bursevî, Kenz-i Mahfi'sinde)

Şimdi rüya gördüğünü bilse insan rüyasının güzelliğine ne sevinir..
Ama kabus görüyorsa uyanınca şükrediyor “şükür uyandım” diyor. Veya güzel bir rüyaysa “tüh yazık oldu” diyor.
Halbuki o esnada esnâsında rüya olduğunu bilse, o tepkiyi göstermeyecek. İimdi en doğruyu bilen biz dedik ki bu âlem bir rüyadır, ama bu bildiğimize uyamıyoruz, en ufak bir şeyde delleniveriyoruz.. Ya sabır diyoruz, çile çölü diyoruz sabretmek gerekiyor ne yapmalı ne etmeli diyoruz..
Öbür tarafta bakıyorsun bu kısım bu gibi insanların bir kısmı hiç umurunda değil..
Yâni seni de oraya çağırıyor “gel” diyor gelir misin ne yapıyorsun gel şuraya gidelim diskoya gidelim felân..
Şimdi bu sefer bakıyorsun diyorsun “bunu nasıl görmüyor” ben bunu şeye benzetiyorum Hocam, hani böyle çocuklar sokakta oynarken çağırırsınız hep şunu derler “beş dakika daha, beş dakika daha!”
Yâni uyuyan bir insan eğer rüyalar görüyorsa “biraz daha biraz daha” der.
Peygamber Efendimiz buyuruyor ya “insan sevdiğiyle beraberdir”


Resim---Enes b Mâlik (ra)’den rivâyet edilmiştir. Bir adam Rasûlullah (sav)’e gelerek: "Ey Allah’ın Rasûlü kıyamet ne zaman kopacaktır?" Diye sordu Rasûlullah (sav), namaza kalktı ve namazını bitirince; “Kıyametin kopmasını soran kimse nerededir?" Buyurdu Adam: "Benim Ey Allah’ın Rasûlü" dedi. Bunun üzerine Rasûlullah (sav): “Kıyamet için ne hazırladın?” buyurdu. Adam: “Kıyamet için fazla namaz ve oruç hazırlayamadım, fakat ben Allah’ı ve Rasûlünü seviyorum” dedi. Bunun üzerine Rasûlullah (sav) şöyle buyurdu: “Kişi sevdiğiyle beraberdir, sende sevdiğinle beraber olacaksın" buyurdu. Müslümanların Müslüman olmaları dışında bu söze sevindikleri kadar başka bir şeye sevindiklerini görmedim(Ebû Dâvûd, Edeb: 113; Müslim, Birr: 50)

Yâni insanı sen ne olması gerektiğine çeken, neyi sevdiğine bağlı!
Eğer gerçekten buyurduğunuz gibi “ALLAH ve Rasûlunu sevin ALLAHı sevin ki oda sizi sevsin”
Şimdi biz dünyadan daha fazla sevebilirsek ona yönebiliriz yâni bu rüyayı bu uykuyu bırakıp yönelebiliriz veya bu oyundan vazgeçip çağrıldığımız yere gidebiliriz Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem de buyuruyor ki “bana eşyanın hakikatini göster” diyor..

Şimdi o zaman gördüğümüz hakikat değilse biz bunla yetiniyorsak eskilerin deyimiyle “yalan dünya” derlerdi ya.. yalanla yetiniyorsak, bunu seviyorsak paketin üstü örtülmüş ve biz bunu seviyorsak, bir yerde küfür ehli olmaya mahkumuz!.
Yâni çünkü öbür tarafını aramıyorsak, görmek bilmek istemiyorsak her şey burdan ibâretse, bu taraftan ibâret diyorsak “lâ ilâhe” de kalıyorsak, sevdiğimiz burası oluyorsa küfür ehli olarak kalıyoruz!
Yâni bu tarafa geçemeye göremeyebiliriz ama öbür taraf olduğunu bilmek orayı arzulamak lâzım en azından..
Çocukken “Kâbe” dediler mi biz çok korkardık öcü gibi canavar gibi..
Yâni küfür hakikatin üstünü örten anlamında.. şimdi şimdi biliyoruz bi anlamda biz de öyleyimişiz yâni..
Yeni yeni fark ediyoruz arzuluyoruz öbür tarafı tâbi işte Cebraile de “kimden alıyorsun kime veriyorsun” tâbi şimdi kimden alındığını kime verildiğini biliyoruz..
inşALLAH veririz de kaldığımız yerde de Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin arkasına saklanmak zorundayız.. O’nu bize elçi gönderene ancak O’nunla O’nu elçi vererek bir derdimize bir derman arayabiliriz. Başka mümkün değildir gibi görünüyor hocam. Teşekkür ederim!.


Kulihvani: Ben teşekkür ederim. Halim can..Bir şey var eğer sözde tasavvufta MuhaMMedî MeLÂMette; Sözde Sohbette Zevkte ve HAZda iki şey asla olamaz olursa hâşâ MuhaMMedî olamazlar.
Bu “yalan ve riyâ” dır.. Bunlar asla olamaz bu o kadar MuhaMMedî bir mihenktir ki, çok dikkat edilmesi gereken bir şeydir!.
Hele benim gibi meşrebi MuhaMMedî olanlar, böyle olduğunu açıkça söyleyenler bu ALLAHu zü’l- Celâl ve Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem in seçtiği bir özelliktir, kullanırsın kullanamazsın o sana kalmıştır!.
Kullanınrsan ne olur, kullanamazsan ne olur onu bilirsin sen ALLAHa sığınırım!. Yapacak bir şeyin olmaz!. Yâni sen bunu anladığın zaman zâten o sun değilse yazık olur!.
Şunun için söylüyorum ben şahsen ALLAH için söylüyorum bu tekemmülü hamd olsun görüyorum.. Kendimde görmüyorum ama kesinlikle sizlerde görüyorum bunu söylemek istiyorum!.
Bu sözümde de diyorum ALLAHa sığınıyorum yalan ve riyâ olamaz bunu doğru bir teşvik olarak söylüyorum..
Tevhid teşviği olarak söylüyorum ben bana yansıyan MuhaMMedî bir tebliğin habercisi olarak söylüyorum!. Ben böyle görüyorum diyorum.
“Netice olarak bende bir aynayım ben Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem de yansıyanı böyle görüyorum” diyorum.
Sen de öylesin sen diyorsun “Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem den yansıyanı böyle görüyorum” diyorsun..
Elbette gelişeceğiz, elbette tekemmül edeceğiz, elbette kaderlerimizi yaşayacağız, elbette nefeslerimizi bitireceğiz, elbette son sözümüzü inşâe ALLAH söyleyecek olan Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLemdir..
Şimdi ben de senin gibi düşünüyorum Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem sığınmaya çalışıyorum..
Halbuki BİLmek ve BULmak aşamalarında sığınmaya çalışıyorum OLmak ve YAŞAmak bazlarında olsak, yerlerinde olsak MuhaMMed aleyhi's-selâmda OLmak ve YAŞAmaya geçsek “Akdenizdeki bir damlanın donmayacağını” anlarız!. Anlarız değil YAŞArız daha doğrusu YAŞArız!.
Rahmetenli’l- âlemin Deryasında denizindeki damlanın derdi yoktur!.
Bu fiilen bu âlemde olacak ki şehâdetimiz HaKK olsun!.
Bizim şehâdetimize yâni şimdi düşünebiliyor musun Akdenizde sonsuz damla var ve denizler TÜMM-bütündür biliyorsunuz, dünyadaki tüm denizler TEK-BİR bir denizdir..
Hepsinin tek tek çıkıp “ben” demesine lüzum yok!.
Bir tek DAMMla bile TEK DENİZin şehâdetini yapar!..
Zâten onun için buyuruyor ALLAHu zü’l- CelâlEşhedu en lâ ilâhe illâ ALLAH Eşhedu enne MuhaMMede'r Rasûlullah!”
İlâhe İllâ ALLAH Muhammede'r Rasûlullah”!" buyuran ALLAHu zü’l- Celâldir biliyorsunuz..

مُّحَمَّدٌ رَّسُولُ اللَّهِ وَالَّذِينَ مَعَهُ أَشِدَّاء عَلَى الْكُفَّارِ رُحَمَاء بَيْنَهُمْ تَرَاهُمْ رُكَّعًا سُجَّدًا يَبْتَغُونَ فَضْلًا مِّنَ اللَّهِ وَرِضْوَانًا سِيمَاهُمْ فِي وُجُوهِهِم مِّنْ أَثَرِ السُّجُودِ ذَلِكَ مَثَلُهُمْ فِي التَّوْرَاةِ وَمَثَلُهُمْ فِي الْإِنجِيلِ كَزَرْعٍ أَخْرَجَ شَطْأَهُ فَآزَرَهُ فَاسْتَغْلَظَ فَاسْتَوَى عَلَى سُوقِهِ يُعْجِبُ الزُّرَّاعَ لِيَغِيظَ بِهِمُ الْكُفَّارَ وَعَدَ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ مِنْهُم مَّغْفِرَةً وَأَجْرًا عَظِيمًا
Resim---''Muhammedun resûlullâh(resûlullâhi), vellezîne meahû eşiddâu alel kuffâri ruhamâu beynehum terâhum rukkean succeden yebtegûne fadlen minallâhi ve rıdvânen sîmâhum fî vucûhihim min eseris sucûd(sucûdi), zâlike meseluhum fît tevrât(tevrâti), ve meseluhum fîl incîl(incîli), ke zer’in ahrece şat’ehu fe âzerehu festagleza festevâ alâ sûkıhî yu’cibuz zurrâa, li yagîza bihimul kuffâr(kuffâra), vaadallâhullezîne âmenû ve amilûs sâlihâti minhum magfireten ve ecren azîmâ(azîmen).:Muhammed, Allah'ın elçisidir. Ve onunla birlikte olanlar da kafirlere karşı zorlu, kendi aralarında ise merhametlidirler. Onları, rüku edenler, secde edenler olarak görürsün; onlar, Allah'tan bir fazl (lütuf ve ihsan) ve hoşnutluk arayıp isterler. Belirtileri, secde izinden yüzlerindedir. İşte onların Tevrat'taki vasıfları budur. İncil'deki vasıfları ise: Sanki bir ekin; filizini çıkarmış, derken onu kuvvetlendirmiş, derken kalınlaşmış, sonra sapları üzerinde doğrulup boy atmış (ki bu,) ekicilerin hoşuna gider. (Bu örnek,) Onunla kafirleri öfkelendirmek içindir. Allah, içlerinden iman edip salih amellerde bulunanlara bir mağfiret ve büyük bir ecir va'd etmiştir.”''
(FETİH 48/29)

فَاعْلَمْ أَنَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا اللَّهُ وَاسْتَغْفِرْ لِذَنبِكَ وَلِلْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ وَاللَّهُ يَعْلَمُ مُتَقَلَّبَكُمْ وَمَثْوَاكُمْ
Resim---Fa’lem ennehu lâ ilâhe illâllâhu vestagfir li zenbike ve lil mu’minîne vel mu’minât(mû’minâti), vallâ hu ya’lemu mutekallebekum ve mesvâkum: Şu halde bil; gerçekten, Allah'tan başka ilah yoktur. Hem kendi günahın, hem mü'min erkekler ve mü'min kadınlar için mağfiret dile. Allah, sizin dönüp dolaşacağınız yeri bilir, konaklama yerinizi de.” (Muhammed 47/19)

MuhaMMede'r-Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem şehâdeti açıktır ALLAHu zü’l- Celâlın hükmullahıdır..

İşte bu bu anlayışlar “efendim bir milyonkere namaz kıldım”
Çok güzel ALLAH kabul etsin ama bizim ağzımız diyor ki hani bizim ağızımız var ya ağızların en Mübareği en Muhteşemi en Muazzamı en Mukaddesi ALLAHu zü’l- Celâlin SÖZünün SESi olan AĞIZ var ya MuhaMMed aleyhi's-selâm ağzı buyuruyor ki:

Resim---Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “Bir saatlik tefekkür 60 senelik ibâdetten daha hayırlıdır.” buyurmuştur.
(Aclûnî, Keşfu’l-Hâfâ I-370)

Ârifin bir saat uykusu cahilin atmış yıl ibadetinden faziletlidir üstündür buyuruluyor.
Biri uyuyor fiilen uyuyor, başka biri durmadan namaz kılıyor..
Burada ne söyleniyor “namaz kılmayın” denmiyor, başka bir şey..
Eğer “ALLAHı seviyorsanız bana uyun ALLAH da sizi sevsin” buyuruyor dediğiniz hep “insanlar uykudadır öldükleri zaman uyanırlar
Ne zaman ölecek benim aklım, “lâ ilâhe” uykusunda ne zaman dirilecek “illâ ALLAH” uyanıklığını ebedîliğine yâni “muti kable ente muti- ölmeden önce ölünüz” bütün bunlar kendi içindedir..
Men arefe nefsehu” öldü nefsin ya..
Rabblık-İlâhlık sevdasından vaz geçti..
Faket arefe rabbehu
vallahi bizim ki “lLâ ilâhe illâ ALLAHSEVİYEledim.. Yâni seviyeledim dertlerimi..
Yâni zevklerini ilâh edinenler dertlerini ve zevklerini ilâh edinenler kader çizgisini kendi boyunlarına dar ağacı ilmeği gibi geçirirler!..
ALLAHa sığınırız kader, ALLAHu zü’l- Celâlin yazdığı ve yaşattığı bir haldir!.
Hiç kimse kaderini seçme hakkı yoktur sadece Tercih HaKKı vardır sâdece..
Nerede, ne zaman, nasılı ALLAH celle celâlehu seçer dediği yerde, dediği zamanda dediği halde..

iyyakenabudu ve iyyakenestain
ve kalu semiğna ve ateğna” ve benzeri bir sürü âyet var..
Yedi taneydi bildiğim kadarıyla şiirlerin arasında bir kere gelmişti dalga halinde bu yedi de..
Bizim derdimiz-amacımız açılım yapmak Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem in izini temizlemede işcilik yapacak, İZini temizlemek diyorum..

Bakın bunu Kâbe’ye inşâe ALLAH!. gitseniz imkan bulan bir haftalığına dahi olsa gidip bir görürsünüz zâhiren, bâtınan, evvelen, âhiren bir görsün..
Din sahibi olanlar, imkan bulanlar gitmeli zâten gitmeli görmeli ki bu dediğimin ne kadar önemli olduğunu anlasın!.
Çünkü bu normal hayatta görülemiyor sabahleyin İzmir’e çıksan var Kemeraltına bir bak insanlar neyin peşindeler neyin peşindeler!.
Ben demin girerken “bedir” diye Halimcan, senin şiirini okudum..
Bu bizim bir versiyonumuz, ben mi yazmışım sen mi yazmışsın, Barbaros mu yazmış, zâhid mi yazmış!.
Bilmiyorum kim yazmış biri yazmış!.
Amma BİZ BİR-İZden BİRİsi yalnız..
O biri bu dağın suyu, yâni Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem'in SUyu, bu dağın SUyu, denizin SUyu efendim bizim çeşmeden akmış, sizin çeşmeden akmış felân!.
Bırak çeşmeyi, ya söküp atmak lâzım bu çeşmeleri zâten ki atılacaktır.
Ne zaman Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem BİLindiğinde BULunduğunda ve OLunduğunda zâten gerek kalmayacak!..
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi FELÂK ve NÂS Sûreleri Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »

Bunlar “lâ ilâhe”ler kalkacak çünkü “illALLAH” SEVİYEsi oldumu artık inkâr ikrâr yoktur bunun adı “ŞEHÂDET” tir tevhid de şehâdettir..
“lâ ilâhe” inkârı ayrı kaldığındadır “illALLAH” ikrârı tek başına nakil gibidir.. Okunmayan Kur’ân-ı Kerim gibidir.. Evde var ama okunmadan duruyor gibidir.. Ne zaman ki bu SEVİYE kurulduğunda canlı şâhidi olur ALLAHu zü’l- Celâlin..
“Şimdi SEN Şe’ENuLLAHta zâhirsin ya, bende zâhirim ya.. ben vALLAHi SENin şâhidinim” demektir.
Bak diri iken diri olan: “bana emrettiğin gibi senin şâhidinim sende şâhid ol!”
Öyle diyor zâten “ALLAH celle celâluhu şâhid” dir diyor biliyorsunuz Kur'ÂN-ı Kerimde sayısız yerde..
Rasûlullah sallALLAHu aleyhi ve selleme buyuruyor ki “Sende şâhid ol!” “Onlara şâhid ol!” buyuruyor ki dördüncü görevi Rasûlullah sallALLAHu aleyhi ve sellem in..
Tebliğ et! Tenzir et! Tebşir et! Teşhid et! Şâhidleri ol!..

Burada en önemli görevimiz olan Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selemin SESini DUYup ALLAH celle celâluhu SÖZüne UYMaktan ibâret olan KULLUK İşimizin aslı olan ALLAH ve Rasûlullaha Teslimiyyet ve İstikâmetin Temeli olan Rasûlullah sallallahu aleyhi ve seleme ve temel GÖREVlerine bir daha Kur'ân-ı Kerimce Bakalım inşâe ALLAHu Teâlâ:


Resim
RASÛLULLAH sallallahu aleyhi ve sellem

BaBa Rahm Tohumunun, ANA Rahim Tarlasına düşmesi, alâka kurup CeNNetinde CeNiN olması, İnsan SEViyesinde, Nefsinde ve Nefesinde DOĞuşunda;
İlk İŞİ AĞLAmak olan GÜL BeBBek GELdi diye herkes GÜLmüştü..
Ben idim, Sen idin, O idi İSMi..
Kafa TASındaki Bıngıldak-Beyin Kabı Kemiği, büyüdükçe kapandı ve AKILlandı GÜL ÇoCuk..

Bir Damlacık SU-Sperm-MENi, önce ANA Yumurtasını yedi..
Sonra ANNEsi ASLı toprak olan Ottur, Ettir, ekmek vs. toprağını sıvadıkça sıvadı..
5 kğ oldu, 10 kğ oldu Oğul-Kız Toprak TESTimiz diye SEVip-SEVinip Durdular Yıllarca..
AlBeBe GüLBeBe büyüdü..
OLsun! Olmasın! Okullarında Maddî-Fizikî- Teknik Bilgiler Öğretildi-Eğitildi..

AKLı ve Bedeni RÜŞDe Erdi Başında Kavak Yelleri esti..
Çocuktu Baba Olacak hâle geldi..
Kendi Kitab’ıyla ve Kâinât Kitab’ıyla TANIştı.
OLsun! Olmasın! Okullarında Maddî-Fizikî- Teknik Bilgiler Öğretildi-Eğitildi..
Şehâdet Âleminin şamatasından şaşıran HaMM AKLı, KALB Kitab’ıyla TANIştı..
Dinlediği Derunundan Derince Bir Hiss-Sess DUYdu ve tercüme edemedi.
Kâmil Kitab’ıyla TANIştı..

Kendi İLMinin, Kâmil Edebinin, Resûl İrfanın ve Hakk Teâlâ ERkÂNının ne olduğunu, cÂN CeRRyanın Nakl Pirizinden öğrendi Akl fişi Câhil Başı İNSAN olmayı..

RABBu’l-âleminin SÖZünü Rahmetenli’l-âlemin SESinden DUYup UYmak için EREN Ocağına GiRdi..

Habibullah HIRAsından: Nefsinin Hakikat-ı MuhaMMediyyesin Okudu:
İKRÂ! OKU!


اقْرَأْ بِاسْمِ رَبِّكَ الَّذِي خَلَقَ
Resim---“Ikra’bismi rabbikellezî halak(halaka) : Yaratan RABBin adıyla oku.” (Alak 96/1)

Şah damarından Yakın-AKRABa RABBu’l-âlemin Alâkasın ARAdı..


خَلَقَ الْإِنسَانَ مِنْ عَلَقٍ
Resim---“Halakal insâne min alak(alakın) : O, insanı bir alak'tan yarattı.” (Alak 96/2)

RABBu’l-âleminin zu’l- Celâli ve’l- İkram El EKREMliğin ERENlerden DİNLEdi..


اقْرَأْ وَرَبُّكَ الْأَكْرَمُ
Resim---“Ikra’ ve rabbukel ekrem(ekremu) : Oku, RABBin en büyük kerem sâhibidir;” (Alak 96/3)

Ehl-i Beyt aleyhumu's-selâm EDEBiyle MuhaMMed Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem ile SÖZde-Özde BİLişti-BULuştu-Oluştu ve Yaşama Gayretine düştü bir ÖMÜR..
MuhaMMedî Merhâmeti ve MuhaMMedî Şuuru BİLdi
MuhaMMedî MuhaBBeti
ve MuhaMMedî Nûru BULdu
MuhaMMedî Hizmette ve MuhaMMedî Sürurda OLdu
MuhaMMedî Hakîkatı
ve MuhaMMedî O-Nûru YAŞAdı… İn şâe ALLAH

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’i;
Beşeriyyet, Velâyet, Nübüvvet ve Rasûliyyet Yönleriye Tanımaya çalıştı..

Ve göRdü Ki;

1-Şerîat-ı Muhammedîyye: Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in Vahyî SÖZleridir. Âyet ve Sahih Hadisleridir.

2-Tarikat-ı Muhammedîyye: Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in AMELleri, fiilleridir, Sünnet-i Seniyyesidir.

3-Mârifet-i Muhammedîyye: Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in AHLÂKıdır. Hulki’l-azîm. Ahlâkullah...

4-Hakikat-i Muhammedîyye: Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in AHVÂLidir. “Kâbe kavseyn” vs. gibi söze sığmayan ve yaşanınca anlaşılan HÂLLERidir.

Muhammedî olduğunu anlayan kimsenin; Söz, Fiil, Ahlâk ve Hâllerini Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’i DUYması Lâzım UYması Lâyıktır ve de Şarttır.
KULLUK İMTİHANIn ASLı-Faslı da budur.


ALLAH celle celâluhu’nun Kur'ân-ı Kerimdeki TEBLİĞ, TENZİR, TEBŞİR, TEŞHİD 4 lüsü Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin Tek, Eşsiz, Mükemmel ve Mükemmil Mesleğidir, Mezhebidir, Meşrebidir ve Merciidir.

Bakınız Kur’ân-ı Kerîm’de ALLAHU ZU’L-CELÂL bu hususta EMİR buyurduğu, Habîbi, Edibi Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem ile ilgili âcizâne tesbit edebildiğim âyetler:

a-) TEBLİĞ:


Tebliğ: Ulaştırmak. Götürmek. Bildirmek. Eriştirmek. Yetiştirme, eriştirmek.
Belağ: Eriştirme, yetiştirme. Maksada uyan güzel ifâde. Kâfi gelme, kifâyet etme. Hitâbettiği kimselere göre uygun, tam yerinde, düzgün ve hakîkat OL-AN. Hâlin gereğine uygun, hem düzgün, hem yerinde söz.

Belağ: (Âli Imrân 3/20 ) (Mâide 5/99 ) (Ra'd 13/40 ) (Nahl 16/35, 82 ) (Nûr 24/54 ) (Ankebût 29/18 ) (Şûrâ 42/48 ) (Ahkaf 46/35 ) (Cin 72/23 )
Beliğ: (Nisa 4/63 )
Bellağte: (Mâide 5/67 )
Ebleğu: (Cin 72/28 )


b-) TENZİR:

UYANDIRmak-AYIKTIRmak..


Tenzir (inzâr): sonunun fenâ olacağını haber vererek KORKUtmak, ihtarda ve îkazda bulunmak, uyarmak ve uyandırmak.
Nezr: Adak adamak. Fıkıhta Cenab-ı HAKK’a ta'zim için mübah bir fiilin yapılmasını deruhde etmek, öyle bir işin yapılmasını kendi nefsine vâcib kılmaktır.
İnzar:
Netîcenin kötü olacağını bildirerek fenâlıktan sakındırmak. Azab ve cezâ va'detmek.

Nezir: (Bakara 2/119 ) (Mâide 5/19 ) (A'raf 7/184, 188 ) (Hûd 2, 12,25 ) (Hicr 15/89 ) (İsrâ 17/105 ) (Hac 22/49 ) (Furkân 25/1, 7, 56 ) (Şuara 26/115 ) (Kasas 28/46 ) (Ankebût 29/50 ) (Secde 32/3 ) (Ahzâb 33/45 ) (Sebe' 34/28, 44, 46 ) (Fatır 35/23, 24, 37, 42 ) (Sâd 38/70 ) (Zuhruf 43/23 ) (Ahkaf 46/9 ) (Fetih 48/8 ) (Zâriyât 51/50,51 ) (Necm 53/56 ) (Mülk 67/26 )

Münzir: (Bakara 2/213 ) (En’âm 6/48 ) (Ra'd 13/4, 65 ) (Kehf 18/56 ) (Şuara 26/194 ) (Neml 27/92 ) (Sâd 38/4, 65 ) (Kaf 50/2 ) (Nâziât 79/45 )

Enzer: (Bakara 2/6 ) (Yâsîn 36/10 ) (Fussilet 41/13 ) (Leyl 92/14 )

Enzir: (En’âm 6/51 ) (Yûnus 10/2 ) (İbrâhim 14/44 ) (Meryem 19/39 ) (Şuara 26/214 ) (Mü'min 40/18 ) (Müddessir 74/2 )

Ünzir:
(En’âm 6/19 ) (Enbiyâ 21/45 )

Tünzir: (Bakara 2/6 ) (En’âm 6/92 ) (A'raf 7/2 ) (Meryem 19/97 ) (Kasas 28/46 ) (Secde 32/3 ) (Fatır 35/18 ) (Yâsîn 36/6, 10, 11 ) (Şûrâ 42/7 )


c-) TEBŞİR:

MÜJDELEmek!.
Tebşir: Uyananı CeNNetle, uyanmayanı CeheNNemle MÜJDElemek. Müjde verme, müjdeleme, muştulama. Hayır haber vermek.
Bişr: Sevinç ve muştu-mutlu eseridir.
Beşir: Müjdeli haber veren. Müjde getiren.
Beşaret : Doğrusu Bişârettir. Müjde. Sevindirici haber. Hayırlı haber. Müjdeye verilen ihsan. Müjde haberi, muştu.

Beşiren-Neziren: (Bakara 2/119 ) (A'raf 7/188 ) (Hûd 11/2 ) (Sebe' 34/28 Ayet) (Fatır 35/24 Ayet) (Mâide 5/19)

Beşiren-Neziren-Daiyen : (Sebe’ 34/28)

Mübeşşir-Nezir: (İsrâ 17/105) (Furkân 25/56) (Ahzâb 33/45)

Tebşir: (Bakara 2/25) (Ahzâb 33/46 )


d-) TEŞHİD:

Teşhid: Uyanana da uyanmayana da ŞÂHİD olmak...
Şühud: Görme, şahid olma. Müşahede etme. Görünecek halde şekillenme.
Şâhid: Şahidlik yapan. Bilen, tanıyan. Sened yerine geçecek kadar mâkul ve mu'teber sayılan. Gören ve Hazır OL-AN.. Resul-ü Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin her AN ve Şe’enî bir vasfıdır.

Şâhiden ve Mubeşşiren ve Nezîrâ: (Fetih 48/8)

Şâhid-Şâhida : (Bakara 2/143 ) (Nisa 4/41 ) (En'âm 6/150 ) (Nahl 16/89 ) (Hac 22/78 ) (Müzzemmil 73/15 )


e-) DÂİYEN:

Dâîyen-Munîrâ (Çağırıcı-Nur Saçıcı) : (Ahzâb 33/46)

وَدَاعِيًا إِلَى اللَّهِ بِإِذْنِهِ وَسِرَاجًا مُّنِيرًا
Resim---Ve dâîyen ilâllâhi bi iznihî ve sirâcen munîrâ(munîren) :
Ve kendi izniyle Allah'a çağıran ve nur saçan bir çerağ olarak (gönderdik).” (Ahzâb 33/46)

Dâvetçi- Fed’u- Davet Et!: (Şûrâ 42/15)

فَلِذَلِكَ فَادْعُ وَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ وَلَا تَتَّبِعْ أَهْوَاءهُمْ وَقُلْ آمَنتُ بِمَا أَنزَلَ اللَّهُ مِن كِتَابٍ وَأُمِرْتُ لِأَعْدِلَ بَيْنَكُمُ اللَّهُ رَبُّنَا وَرَبُّكُمْ لَنَا أَعْمَالُنَا وَلَكُمْ أَعْمَالُكُمْ لَا حُجَّةَ بَيْنَنَا وَبَيْنَكُمُ اللَّهُ يَجْمَعُ بَيْنَنَا وَإِلَيْهِ الْمَصِيرُ
Resim---Fe li zâlike fed’u vestekım kemâ umirt(umirte), ve lâ tettebi’ ehvâehum, ve kul âmentu bi mâ enzelallâhu min kitâb(kitâbin), ve umirtu li a’dile beynekum, allâhu rabbunâ ve rabbukum, lenâ a’mâlunâ ve lekum a’mâlukum, lâ huccete beynenâ ve beynekum, allâhu yecmeubeynenâ, ve ileyhil masîr(masîru) :
(Ey Rasûlüm), onun için sen onları tevhîde davet et ve emrolunduğun gibi, sebat üzre doğru git. Onların heveslerine uyma ve de ki: “- Ben, Allah’ın indirdiği her kitaba iman ettim. Aranızda adaleti yerine getirmekle emrolundum. Allah bizim de Rabbimizdir, sizin de Rabbinizdir. Bizim amellerimiz (karşılığı) bize, sizin amelleriniz (karşılığı) size... Sizinle aramızda bir husumet yok. (Bu ayet-i kerime, kıtal ayeti ile nesh edilmiştir - Hâzin tefsiri). Allah hepimizi (kıyamette) bir araya toplayacak ve dönüş de ancak O’nadır.” (Şûrâ 42/15)

f-) HİDÂYET REHBERİ:

Munzirun- Uyarıcı ve Hâd-: (Ra’d 13/7)

وَيَقُولُ الَّذِينَ كَفَرُواْ لَوْلآ أُنزِلَ عَلَيْهِ آيَةٌ مِّن رَّبِّهِ إِنَّمَا أَنتَ مُنذِرٌ وَلِكُلِّ قَوْمٍ هَادٍ
Resim---Ve yekûlullezîne keferû lev lâ unzile aleyhi âyetun min rabbih(rabbihî), innemâ ente munzirun ve li kulli kavmin hâd(hâdin) :
Kâfirler diyorlar ki: Ona Rabbinden bir mucize indirilseydi ya! (Halbuki) sen ancak bir uyarıcısın ve her toplumun bir rehberi vardır.” (Ra’d 13/7)

g-) MÜZEKKİR

Müzekkir: Öğütçü (Gâşiye 88/21 )

فَذَكِّرْ إِنَّمَا أَنتَ مُذَكِّرٌ
Resim---Fezekkir innemâ ente muzekkir(muzekkirun) :
Artık sen, öğüt verip hatırlat. Sen, yalnızca bir öğüt verici, bir hatırlatıcısın.” (Gâşiye 88/21)


Ben onun için diyorum: “Rasûlullah sallALLAHu aleyhi ve sellem öldü gitti” felân diyenler bilemeden küfre giriyorlar.. Ölmüş kimsenin şu ÂNA Zâhiren şahedeti nedir yâni?.
Bu yanlış anlayış ve anlatış, Hakikat-ı MuhaMMediyyesini BİLip-BULup-OLup da YAŞAyamamış Hamm akıllı sofuların ANLAyış ve ANlatışıdır..
O kimseler, işin aslında ALLAH celle celâluhu el HAYY sıfatını da mecâzen zannetmekteler..
Bu ise: “Şu ANda “ALLAH haydır” diyorlar bana öyle gelmiyor!” demek gibidir ve doğrudan küfre girerler ALLAH korusun!.
ALLAH celle celâluhu el HaYydır ve ve her ÂN HAYy-DiRi kılandır ve de hayatın kendisi O’dur.


El Hayy :
Resim
El Muhyî :

Resim

Küllî ŞEY ALLAH celle celâluhu NÛRudur ve bunun ZÂHİR Görünümüyse kesinlikle NÛR-u MuhaMMeddir ve el ÂN Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem RÛHen HAYYdır..küLlî ŞeYyin ÜMMüdür..Nebiyyü’l- ÜMMîsidr.. ASLın fASLnının ANNEsidir..
ALıp VERdiğimiz nefesin haylığı şah damarımızdan yakın olan yerden üfürülmektedir AN be AN ve ŞeÂNuLLAHta şu ÂNda YENİden YARATmakta ve fiilen zâhire çıkmaktadır!.
Her mevCÛD olanlar gibi bizim beden ÂLETİnde de teCELLÎ etmektedir.. Âdeta elimizdeki laptopun cereyAN kullandığı gibi kullanmaktayız!
Lambanın ışıkta kullandığı gibi kullanmaktayız!.
Bunları doğru anlatabilmek için söylüyorum gerçekten böyledir!
Ölüm, zâhirden bu İşlemin o kimse için çekilmesidir ki, âletlik işi bitti demektir!.

Ne yapacaktık yâni?. Evi yapan usta ne yapıyor eve yaparken?
Âletlerini alacak tâbi işini yapacak ve işi bırakır ev bitti çünkü!.
Ev yıkan da öyle yapıyor getiriyor makinaları temizliyor fasayı fisoyu çekip götürüyor sistem bu!..
Bunu demek istiyorum! Bakın şöyle deminden tam okumadım da bir baktım Halim canın nedir şiirine de.

Dışında baharı gözünle gözle
İçinde baharlar bir güzel sözle

Dışındaki bahar kelle gözünün gördüğü bahar basarla gördüğün bahar.
Zâhiri bir gör yâni ez Zâhiri bir seyret!. Eşyayı bir gör!. İçindeki baharlar bir güzel sözle..
İşte budur Rasûlullah sallALLAHu aleyhi ve sellem i duymak bâtında Makam-ı Mahmud.. Makam-ı Mahmud budur, hamd budur!.
İşteki söz, şah damarından yakın olan RaBBımızıın sözüdür.. Bu sözün sahibi ALLAH celle celâluhudur..
Sesin sahibi ise MuhaMMed aleyhi's-selâmdır ve insanoğlu kendi Habli'l- VERÎdi olan Hakikat-ı MuhaMMediyyesine ERMedikçe RÜŞDe hasret kalır bu yüzden de Hakk SESin DUYamaz ve's- selâm!....
Onun için ALLAHu zü’l- Celâl buyuruyor ki “DUYduğun sese UY bana Uyarsın!. Sözün sahibiyim!”
Hatırlayın lütfen Kur'ân-ı Kerimdeki pek çok âyetlerimizi ki vardır kitaplarımızda açık seçik;


ALLAH ve ReSûLüne Teslim olun!
ALLAH ve ReSûLüne İMÂN EDin!
ALLAH ve ReSûLüne Tâbi olun!
ALLAH ve ReSûLüne İtâat EDin!..
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi FELÂK ve NÂS Sûreleri Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

Ne idi İLK-SON sÖZ “Eşhedu en lâ ilâhe illâ ALLAH ve eşhedu enne MuhaMMede'r Rasûlullah!”
Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem den DUYduk AYNen söyledik.. birlikte biz de söyledik.. işte bu hem baharı hemde kışı.. bizimle, bizle baharı kışa ileten nedir haaa!.. işte bu oyunun adı Hayat budur..
ah seni cennet ah!. sen bi tanesin bi tane sen bir milyon cehenneme değersin!”
Halbuki akıl bunu söylüyor çok iyi biliyoruz ki Rahmetenli’l- âlemin Güneşi doğduğunda gece diye bir mevhum yoktur.. ceNNet iki “Nun”la yazılır.. ceheNNeMin de kendi içinde SıRRı vardır, onun da yine iki “Nun”ludur fakat MİMden ayrılmıştır..
Yâni adamcağız düğmeye basmayı bilmiyor elektrik yanmıyor kardeşim!. Usulsüzlükten Rusulsüzlüğe düşüyor!. Şah damarından yakın-AKRABa olan Rabbının kapısını kendi kapatıyor!.
Yâni oraya Giriş Kapısını demek istiyorum.. bu tercihini kendi kapatıyor mesele bu!.
Zaman bir su gibi Ömür Arkında nereden nereye.. Kader Çarkında sonsuzluk yolunda..
Dünya Parkında insanın gönlünü eğleten nedir bu kadar güzel bir anlatım ki..
Gerçekten 1600 km/saat hızla dönen dünyada insan arabayla giderken 100 km/saat hız yaptığımızda feleğimiz şaşıyor!.
Halbuki şu andaki dünyanın dönüş hızı 1600 km/saat!. oysa bunu hiç fark etmiyoruz kahve içsek devrilmiyor!.
Yusyuvarlak bir dünyanın üzerinde yaşıyoruz altında mıyız üstünde miyiz diye bir mevhum yok!.
Herkes maşALLAH tümü dümdüz sahada gibi.. garib bir şey bu!.
Gök yüzünde top gibi düşünün dünyayı.. düşüne biliyor musunuz neresindesiniz?. ne biçim bir sistem bu.. insanın aklı hayali durmakta.. muazzam bir şey bu.. Kader Çarkında nereden nereye gidiyoruz?.
Bu dünya parkında sonsuzluk yolunda.. bu parkta, bu misafir hânede.. bu tiyatro salonunda şöyle bir kısa nefeslenme arasında.. bir skeçlik kısa bir oyun oynanıyor.. herkese bir roller veriliyor.. ve bu da bir eğlence gibi oluyor sıratın sırtına saray kurulur mu?. Kuruluyor işte bak!.
Hadis-i Şerifler var.. yolcuya gerekir mi yolda saraylar yaptırmak şunu bunu yaptırmak, zâten yolcu!. ama sistem böyle kurulmuş ve kader çarkında olan bu!.
Ne buyuruyor Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem o Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem ki Habibullahtır;

Habîbullah: Kimsenin kimliği, varlık-yokluk yok iken, ALLAH Teâlâ’da Muhabbet Tohumu-Subhânî SEVgisi-HaBBesi olan, Seçilmiş Mustafa Aleyhi’s-Selâm’dır.
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in Evveli Habîbullah aleyhi's-selâm.
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in Bâtını MahMûdullah aleyhi's-selâm.
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in Zâhiri Abdullah-MuhaMMedullah aleyhi's-selâm.
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in Âhiri AhMedullah aleyhi's-selâm.

Habîbullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in Evvelden, Zâhire zuhûru ise “Rahmeten li’l-âlemin: Âlemlere rahmet olarak” gönderilen Rasûlullah MuhaMMed Aleyhi’s-Selâmdır.

Resim---Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “Evvele mâ halakallâhu nûrî: ALLAH’ın en evvel halkettiği (yarattığı) Benim nûrumdur.” Buyurdu.”
(Aclûnî, Keşfü’l- Hafa, c:1, shf:311)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Evvelu mâ halakallâhu nûra nebiyyike yâ Câbir: ALLAH Teâlâ herşeyden evvel senin Peygamberinin nûrunu yarattı ey Câbir!
(Câbir bin Abdillah tarikiyle Abdürrezzak’tan; el-Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ, 1:205, 2:129.)

Resim---Câbir bin Abdullah radiyallâhu anhu'’dan:Yâ Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem)! Anam babam sana fedâ olsun, ALLAHın en evvel yarattığı şeyi bana söyler misin?” dedim. Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) buyurdu ki: “Yâ Câbir! eşyâdan önce, kendi nûrundan (Nûrullah) senin Peygamberinin Nûrunu (Nûr-u MİM) yarattı.” Ve şöyle buyurdu: “ O nur ALLAHın kudretiyle dilediği yerlerde devredip gezerdi. O zaman ne levh, ne kalem, ne cennet, cehennem, ne melek, ne gök, ne güneş, ne ay, ne cin ne de ins var idi.” Ondan sonra buyurdu ki: “ALLAH Teâlâ mahlûkatı yaratmak istediği zaman, o nûru taksim edip 4 parça yaptı: İlk parçadan kâlemi yarattı. İkinci parçadan Levhi yarattı. Üçüncü parçadan Arşı yarattı. Dördüncü parçayı taksim edip dört parça yaptı: İlkinden gökleri yarattı. İkincisinden yeri yarattı. Üçüncüsünden cennet ve cehennemi yarattı. Dördüncü parçayı yine taksim edip dört parçaya ayırdı: Birincisinden mü’minlerin gözlerinin nûrunu yarattı. İkincisinden kalblerinin nûrunu yarattı ki o, ALLAHı bilmedir. Üçüncüsünden dillerinin nûrunu yarattı ki o da Kelimeyi Tevhiddir....””
(İmâm Ahmed, Müsned IV-127; Hâkim, Müstedrek II-600/4175; İbni Hibban, El İhsân XIV-312/6404)

Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem “nurunebiyyike” buyuruyor.. yâni senin nebiyyin nurunu yarattı ilk defa.. güzel kâlemi yarattı.. çok güzel kâlemin yazdığı levh-i mahfuzu yarattı.. kaderi yâni.. çok güzel değil mi bunlar?..
Evet NuR-u MîMi yarattı, aynı zamanda kelâmı yarattı, kâlemi yâni.. Emrullahı yarattı fiilen.. evet levh-i mahfuzu, zamansız mekansız kaderi yarattı.. nerede?.. ilk şeyde dört tanesini ilk defa onu yarattı, ilk defa aynı şey kardeşim bir şeyi anlatabilmek için buyuruyor Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem aynı şey.. aynı şey biz aynı şeyden duyuyoruz her şeyi aynı şeyden yaratılıyoruz!.
Nur-u MiM”in hareketinden madde, harekesinden mânâ” derken bunu söylüyoruz!.
Yazıyorsun arapça oraya elim, lâm, mim, cim, ha yazıyorsun ben diyorum ki: “hiçbir şey anlamadım!.”
Anlamadım ama harekeleri koydun mu, nasıl da mânâları dökülüyor ya!. Yok üstünmüş, esreymiş, ötreymiş anlaşıldı.. de derim di derim dü derim çünkü mânâya çekiyorsun, hareket harekeye dönüyor demek istiyorum!. Ben ne bileyim senin düşündüğünü bilebiliyor musun karşındakinin dediğini.. ne zaman ki hareket harekeye düşüldü mü haa bunu yapmak istiyormuş, bu çok güzel bir anlatımla olmuş..
küllî olan âlemde küllî olan âlemde külli şey’in ŞeÂN-de çok kâlem olarak saymıyor ALLAHu zü’l- Celâl..
kuşlar uçacak kâlem yazacak, atom dönecek..
Tümünü, milyarlarca “ŞEY”in tüMünü bir kâleme indiriyor!.
Tümünü ilk noktanın içerisine sokuyor yâni.. haa insanlar demiyor “Âdem” diyor çünkü Âdem tohumunda tümü zâten var!.

وَآيَةٌ لَّهُمْ أَنَّا حَمَلْنَا ذُرِّيَّتَهُمْ فِي الْفُلْكِ الْمَشْحُونِ
Resim---''Ve âyetun lehum ennâ hamelnâ zurriyyetehum fîl fulkil meşhûn(meşhûni).: Onların soylarını dolu gemilerde taşımamız da kendileri için bir âyettir.(Yâsîn 36/41)

“Bir âyet de onlara o dolu gemide zürriyyetlerini taşımamız”
Babaların BELLerindeki kıyamete kadar gelecek NESİLLeri..

fî’l- fulki’l- meşhûn
Şâhene bir geminin içinde.. geminin çıktığı nokta
ora nere?.
Bu NuR-u MîM.. aslında NuR-u MîM ve bu kul olan âlemde, rahmetenli’l- âlemde zâten zerresin!. evet bir kişisin ALLAHu zü’l- Celâl da öyle buyuruyor “seni cennete sokacağım, cehenneme sokacağım, sana rızık veriyorum!”
Ve benim “ben” liğim var zâten.. Sorunda burdan kaynaklanıyor “lâ ilâhe” de ben varım “illâ ALLAH” da bir “BEN” daha var!.

إِنَّنِي أَنَا اللَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا أَنَا فَاعْبُدْنِي وَأَقِمِ الصَّلَاةَ لِذِكْرِي
Resim---İnnenî enallâhu lâ ilâhe illâ ene fa’budnî ve ekımis salâte li zikrî: Muhakkak ki ben, yalnızca ben Allah'ım. Benden başka ilâh yoktur. Bana kulluk et; beni anmak için namaz kıl.(TâHâ 20/14)

Firavun da diyordu ki: “Ben rabbım başka ilâh aramayın, benden başka RaBB yok!”

فَقَالَ أَنَا رَبُّكُمُ الْأَعْلَى
Resim---"Fekale ene RaBBukumul'a'la.: "Ben, sizin en yüce RabBBnizim!" dedi.”'' (Nâziât 79/24)

İki tane “ben” çıktı ortaya.. bir benim NEFSim bir de RABBu’l- Âlemin ALLAH celle celâluhu..
SEVİYEle bakıyım bunları bir..
Ne diyorsun “ilâhe
Bizim bu taraftaki “ben” ler var ya sahte “ben”ler.. geçici, iğreti, izâfi “ben” ler.. bunlardan ilâh olmaz!. bunların hepsi resim Ressam değil!.
iLLÂ ALLAH” muhakkak ki, bir yapan vardır!. İşte O’dur huve İLLâ olAN!.
LLün AYNısın!. ASLın fASLısın!. kim kimi üzsün!. bu öyle bir haz ki!..
Yâni işte uyuş budur.. şimdi biraz önce böyle oturunca koltuğun üzerine bağdaş kurdum, ayağımın birisi uyuşmuş.. kıpırdayınca diyor ki “ben senden değilim!.” Ben de diyorum ki: “Ahmaklık etme, sen uyuşmuşsun, biraz duralım açılırsın!. sen uyumuşsun!. ben uyumuşum!.”
Nereden konuştuğum belli değil!. zâten geçersiz uyanıncaya kadar!.
İşte bütün KÜLLün AYNı OLuşu!.. AYNın KÜLL de oluşu!.
Bu AYNAnın AYNiyyet aynasının arkasındaki SIRR SİLinip CAMa dönüşmediği sürece “İKİ” lik İÇerisinde kalacak!..
Ben diyorum ki: “Halim can şimdi pencereden bak İzmir’i göreceksin!” Halim ise: “Hocam vallahi pencerede ben varım, ben bakıyorum şimdi!” diyorsun!..
Çünkü dışarda gece var gece CAMı AYNAladı!.
Yâni seni gösteriyor yarın güneş doğarsa göreceksin ki CAMa dönecek ve baktığında kendini değil bütün İzmir’i göreceksin, kâinâtı göreceksin.. çünkü MuhaMMedî gÖZle BAKmış OLacaksın MuhaMMedî rahmetten dOLAYı, Rahmetenli’l- âlemin Güneşinden dOLAYı inşâeALLAHurrahmân!.. İşte bu sen, “BİZ” lik YOLUnda BİZimle BİZsin!. Bir Nehir SALLi SALLatan nedir?..
Amennâ sâdeknâ işte bu salla SILA SALLında SALLandıran muhteşem bir “SAHİB”lik..
SAHİBimiz MuhaMMed aleyhi's-selâm ın, Rasûlullah rotasındaki sahibimiz EMîN Gemimiz MuhaMMedü’l- Emîn gemimiz!..
Bu “BİZ” lik “BİR” lik YOLUndaki “BİZ BİR-İZ”lik!..
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi FELÂK ve NÂS Sûreleri Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »


Gerçekten “tecrimen tahtihe’l- enhar halidîne fihâ
Ebedî muhalled olarak halledilmiş olarak cereyan edip durmakta şu anda, şu anda Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem, NÛR-u MÎM şu anda fiililayatta demek istiyorum..
ve Nurullah da hamd olsun şu anda halk edilmekte çünkü durmadan.. Bayat yok iki kere kullanmak yok hâşâ!.
ALLAHu zü’l- Celâl âciz değil ALLAH KÛN feyeKÛN..
Yok eder, var eder!” değil de her ÂN YENİden Yaratır!.
Onun için Kur'ÂN-ı Kerimde buyuruyor ki:

وَضَرَبَ لَنَا مَثَلًا وَنَسِيَ خَلْقَهُ قَالَ مَنْ يُحْيِي الْعِظَامَ وَهِيَ رَمِيمٌ
Resim---Ve darebe lenâ meselen ve nesiye halkah(halkahu), kâle men yuhyil izâme ve hiye remîm(remîmun).: Kendi yaratılışını unutarak bize bir örnek verdi; dedi ki: "Çürümüş bozulmuşken, bu kemikleri kim diriltecekmiş?" (Yâsîn 36/78)

قُلْ يُحْيِيهَا الَّذِي أَنشَأَهَا أَوَّلَ مَرَّةٍ وَهُوَ بِكُلِّ خَلْقٍ عَلِيمٌ
Resim---Kul yuhyîhellezî enşeehâ evvele merreh(merretin), ve huve bi kulli halkın alîm(alîmun).: De ki: "Onları, ilk defa yaratıp inşa eden diriltecek. O, her yaratmayı bilir." (Yâsîn 36/79)

evvele merreh” ilk evvel, baştan nasıl yarattıysak şimdi de öyle yaratıyoruz.. biliyorsunuz kemikleri ufalıyor adam da: “bunu mu yaratacak mış?” diyor!.

ki “evvelî nasıl yarattıysak şimdi de yaratmaktayızkûn fe yekûn” dememiz yeterlidir!” buyuruyor.. Yâsîn Sûresine girdiğimizde bakacağız ki İnsan sûresidir, kalbidir Kur’ÂN-ı Kerim'in..
Neden kâinâtın kalbi insandır.. onun için insan mükerrem yaratılmıştır. Evet dumanda, yananın kokusu tüter harika.. dumanda, yananın kokusu tüter almasan vermesen de bir nefes yeter..
Hakikaten yarım nefeslik bir kul iken, insan bu yarım nefesleri dokurken arka arkaya ilmek ilmek ekledin mi karşına bir zalım kral çıkar!.
Halbuki bu ilmek ilmek dokunan bir hayattır.. ne geçmişine bir şey yapabilir ne de geleceğine bir şey.. Şu ANını da kullanırken ki, bunu yapmaktadır.. ve şu anda yarım nefesi veremesi hâlinde hiçbir şey yoktur, sözünü bitiremez!
Beni biliyor musun, beni!” diyen var ya, titrer kalır..
bir sayhadır buyuruyor zâten “sayhaten vâhideten

إِن كَانَتْ إِلَّا صَيْحَةً وَاحِدَةً فَإِذَا هُمْ جَمِيعٌ لَّدَيْنَا مُحْضَرُونَ
Resim---İn kânet illâ sayhaten vâhıdeten fe izâ hum cemîun ledeynâ muhdarûn(muhdarûne).: O, yalnızca bir tek çığlıktan başkası değildir; artık onların hepsi toplanmış olarak huzurumuza getirilmişlerdir.(Yâsîn 36/53)

Âyetler, doğumla başlayan ölümle biter..
elini kolunu bağlatan nedir?.
Gerçekten “küllî nefsin zaiketü’l- mevt
İşte bu her gelenin giriş ve çıkışı bu iki kapılı, doğumlu ölümlü kapısı sanal kapısı yok.. tek çıkışı var ama, bir uğrak yeri gibi..
İnsanın elini kolunu bağlatan bence kör aklıdır..

صُمٌّ بُكْمٌ عُمْيٌ فَهُمْ لاَ يَرْجِعُونَ
Resim---Summun bukmun umyun fe hum lâ yerciûn(yerciûne).: Sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler. Bundan dolayı dönmezler.” (Bakara 2/18)

Sağırlar, körler, duymuyorlar, konuşmuyorlar kalbsizler.. bir sürü âyetler var biliyorsunuz..
Bir kökteki dikeni gülden ayrılır sanma.. gül, dikenden fazla kayrılır..
Her zerre kendine aşkla çağrılır.. bülbülün gönlünü dağlatan nedir?.
Bu ALLAHu zü’l- Celâl’in muhteşemliği, zıtların zevkinde imtihan edişi..
Kendi esmâların zuhurlarını anlayışımıza çağırışı ve bizim:
Dertlerini dert edenler dertten ölecek!. Dertlerini zevk edenler zevkten dirilecekler!”
Bu kaderi çıkmaz sanıp, kaderi kendi yazar sanıp, olsun olmasın ifrat ve tefritinin arasındaki OLAN-İ’tidâli, MuhaMMedî SEVİYEyi seviyelemediği için..
Şu anda olan hükm-ü Hak!” olduğunu fiilen BİLip, BULup, OLup da YAŞAyamadığımız için çektiğimiz bu şeyler olmalı mı? Lâzımdır, lâzımdır!.
Olmuş mu?.
Neler olmuş, putlarına kurban için yeni kesilmiş bir devenin boşaltılmamış bir işkembesi, Ebu Cehil’in emriyle Ukbe haini, Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem in başına geçirip nefes alamaz halde debelenirken kimse korkularından yardım etmeye yanaşmıyordu, Fatma validemiz 7-8 yaşlarında kız çocuğuydu bir taraftan tutuyor ki kaldıra.. o zaman da yine Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem idi..
O zaman deve de, devenin işkembesi de, kendisi de bütün yaratıklar da kendi nurundan, Nûr-u MuhaMMedden yaratılmıştı..
Burda şunu söylemek istiyorum Abdullah aleyhi's-selâm ile Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem yönlerine dikkatinizi çekerim.
Seçilmişlik yönüyle, kul olarak imtihan edilen yönünü..
Abduhu ve Rasûluhu” iyi anlayalım diye söylüyorum..
Bu öyle bir ilginçtir ki, 4 yıl boyunca panayırlardan panayıra İslam Tebliği için koşuştururken sadece bir tek Hatice vâlidemiz var: “Sen ALLAHın Rasûlulahısın!” diyerek..
Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem 4 yıl, nereye gittiyse taşa tutuluyor en ağır kelimeler kullanılarak aşağılanıyor..
yine Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem: “Rasûlullahım!” diyor.. Zâten yıllarca diyor ama katılan yok yıllarca.. Hatice aleyha's-selâm ve Ali kerremullahi veche var ilk başlarda..

Kimse yok, görüyormusunuz kaderi..
Bütün Ümmet-i MuhaMMed’in yaşadığı olayların tümünü yaşamıştır ALLAHuâlem.. Öyle olması icâb eder ki, bu çok güzel gerçekten!. Bakıyorsunuz MuhaMMed aleyhi's-selâm, Abdullah aleyhi's-selâm, yüzünde diken çiziklerini görüyorsunuz.. öyle bir hayat.. görüyorzsunuz ama, öbür taraftaysa gülü görüyorsunuz..
Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem yüzünde yâni bu böyledir hep ve onun içinde bakıyorsunuz ki;

أَلَمْ يَجِدْكَ يَتِيمًا فَآوَى
Resim---E lem yecidke yetîmen fe âvâ.: Bir yetim iken, seni bulup da barındırmadı mı?” (Duhâ 93/6)

وَوَجَدَكَ ضَالًّا فَهَدَى
Resim---Ve vecedeke dâllen fe hedâ.: Ve seni yol bilmez iken, doğru yola yöneltip iletmedi mi?(Duhâ 93/7)

Biz seni “dallun” bulmadık mı, yetim bulmadık mı?
abduhu” anlatıyor ALLAHu zü’l- Celâl..
ve “seni rahmetenli’l-âleminyapmadık mı?

وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا رَحْمَةً لِّلْعَالَمِينَ
Resim---Ve ma erselnake illa rahmetel lil alemin : (Resûlüm!) Biz seni âlemlere ancak rahmet olarak gönderdik.” (Enbiyâ 21/107)

Adını adımızla anmadık mı ve sen “ALLAH’ın Rasûlu, Resûlullah” SALLallahu aleyhi ve SELLemisin.. gibi muhteşemliklerini döküyor ki âşık bülbüllerin gönlünü dağlatan bu..

Resim---Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “Men arefe nefsehu fekad arefe Rabbehu : Kim nefsini bilirse kesinlikle Rabb’ini de bilir. ” buyurmuştur. (Aclunî, Keşfü’l-Hâfâ II/343 (2532)

İşte bunu çözmek.. kandiller-MUMlar, ışığı uğruna erir.. göz ise ışığı ışıkla görür.. mânâyı bilenler özüne yürür..
Yâr derken seni ağlatan nedir?
İşte bu Eşya, Olay, Zaman ve Zan Bataklarından geçerek, bu çöplükten geçerek..
Esmâda da dördü vardır bunun gibi yine.. Esmânın da Olayları Zamanları ve Zanları vardır o da geçidir, çünkü sıfat değildir.. Sıfatın da vardır o değildir.. bir de yine varsa en sonra “İKİ”-liktir.. ötesini, en sondakini diyorum ki en son noktayı.. “İLK/enSON NOKTAyı ben bilirim” desem küfrederim, mümkün değil çünkü, ben Rasûlullah değilim hâşâ!” yâni.
Ben ALLAHın Rasûlu ve görevlisi değilim!.
O, Ezelinde görevlisini seçmiştir..
O’nun yerine heveslenenler eğer ahmak değiller de bilinçli iseler, onlar “Hain İblis” ise onlardan utanır!.
Yâni ALLAH korusun bu böyle ince, böyle hassas bir konudur Halim Can!.
Ama bunu şunun için söyledim ki, hani dedim ya “MuhaMMedî Tasavvufta yalan ve riyâ yoktur”
MuhaMMedî MeLÂMette, normal hayatınızda bilmiyorum ne yaparsınız ne yaparız?.
Ama yapmayız bunları da, fakat MuhaMMedî MeLÂMet çizgisi içerisine, “ÇÖL” dediğimiz yere giriyorsan, ayaklarını çıkaracaksın, nalinle giremezsin buraya.. yâni bu mukaddes tuvaya giremezsin!.

إِنِّي أَنَا رَبُّكَ فَاخْلَعْ نَعْلَيْكَ إِنَّكَ بِالْوَادِ الْمُقَدَّسِ طُوًى
Resim---İnnî ene rabbuke fehla’ na’leyk(na’leyke), inneke bil vâdil mukaddesi tuvâ(tuven).: "Gerçekten Ben, Ben senin Rabbinim. Ayakkabılarını çıkar; çünkü sen, kutsal vadi olan Tuva'dasın." (TâHâ 20/12)

Tuvâ” burdaki “” zor harftir diyorum.. Tavaftır, Taiftir dışarda Tayftır.. harekette ışık gibi yedi rengi cem eder, çünkü yedi nefsi cem’ eder RaBBu’l- Âlemîne çeker.. çünkü ve Tavafa durdurur Kâbe’nin etrafındaki sonsuz Kâniâtın tüm zerrelerini döndürür..
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi FELÂK ve NÂS Sûreleri Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »

Çünkü merkezin üzerine döndürür tavaf içerdeki “vav” harfi vüCÛD-u Mutlaktır çünkü, “Şahdamarından yakin olan” gibidir..
Böyle bir Mukaddes Vâdiye girerken, İKİLİK ayakkabılarınla giremezsin!.
Nalını değil, nalınlarını çıkar!.
İşte bu muhteşemlik ne ister?.
Sabır ister!.
Sabır nedir?.
İnşâe ALLAH Habibullah Hazmı versin ALLAH celle celâluhu hepimize!. Neden öyle diyorum Habibullah Hazmı versin, Habibullah Hazmını versin!. O kadar çok büyük SIRları SîNEsinde saklamıştır ki Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem, görevi gereği yâni HAZMetmiştir çünkü..
Lâ ilâhe” çöplüğünden çıkıncaya kadar nefis, son anına kadar “ilâh”lığını ilân edebilir her zaman eder öyle yaratılmıştır.

أَرَأَيْتَ مَنِ اتَّخَذَ إِلَهَهُ هَوَاهُ أَفَأَنتَ تَكُونُ عَلَيْهِ وَكِيلًا
Resim---E raeyte menittehaze ilâhehu hevâh(hevâhu), e fe ente tekûnu aleyhi vekîlâ(vekîlen).: Kendi istek ve tutkularını (hevasını) ilah edineni gördün mü? Şimdi ona karşı sen mi vekil olacaksın?” (Furkân 25/43)

Onun için buyuruyor Yusuf aleyhi's-selâmben nefs-i emareye güvenemem

وَمَا أُبَرِّئُ نَفْسِي إِنَّ النَّفْسَ لأَمَّارَةٌ بِالسُّوءِ إِلاَّ مَا رَحِمَ رَبِّيَ إِنَّ رَبِّي غَفُورٌ رَّحِيمٌ
Resim---Ve mâ uberriu nefsî, innen nefse le emmâretun bis sûı illâ mâ rahime rabbî, inne rabbî gafûrun rahîm(rahîmun).: "(Yine de) Ben nefsimi temize çıkaramam. Çünkü gerçekten nefis, -Rabbimin kendisini esirgediği dışında- var gücüyle kötülüğü emredendir. Şüphesiz, benim Rabbim, bağışlayandır, esirgeyendir." (Yûsuf 12/53)

Biliyorsunuz peygamber kendisi, ALLAHu zü’l- Celâlın peygamberi yâni.. “Ben güvenemem-tertemiz diyemem!” diyor.. çünkü makamı belirtiyor orası usturanın ağzı; bir yüzü cennet bir yüzü cehennem, bir yüzü “lâ ilâhe” bir yüzü “illâ ALLAH”..
Onun için buyuruyor Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem:

Resim--- Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem; Ümmü A’lâ radiyallahu anhu’nun, Osman İbni Maz’un’un ölümünden sonra onu tezkiye için söylediği: “ALLAH (bu imânlı, tâatli) kuluna ikrâm etmez de ya kime ikrâm eder?” demesi üzerine Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Allah’a yemin ederim ki Ben ALLAH’ın bir peygamberi iken, Bana (ve size yarın)ALLAH tarafından ne muamele yapılacağını bilemem!”buyurdu.
(Buhârî, Cenâiz 3, Tâbir 13)

Ben cÂNbAZım, bu teli geçerim!” sanmak/zannetmek ise..
Bilmiyorum yıllar öncesiydi.. bir kere sanıyorum anlatmıştım..
Bir denemede, yâni dört Halife-yi Raşidin dördünün de olduğu bir denemede fiilen yaşamıştım..
Ali kerremullahi veche: “Bu dağdan öbür tarafa geçeceksin!” buyurduğunda, baktım ki YOLum öyle ki, iki elinizi birleştirin iki eliniz kadar bir yerden, 500 metre kadar uzaktaki öbür uca yürüyeceksiniz.. Çünkü çok uzak gözüküyor dağların ve ara YOLun yapısı bir kalın şişenin altındaki hani o koyu mavi bir şey olurya öyle bir yapı.. koyu mavi gök gibi bir yapı ve hepsi öyle.. sağ ayağımı koyduğum zaman, iki tarafı uçurum ve bir uğultu duyuyorsunuz yâni.. öyle korku var ki İÇimde, benim sallanmamdan dağ sallanıyor.. daha geçme felân yok.. bu çok zor bir şey.. elbette bir canbaz telin üzerinde dans ediyor.. hatta tenekenin üzerinde yürüyeni gördüm Adana Lisesinde okurken, elinde denge sopası vardı adamın.. ben hayranım böyle insanlara doğrusu, ben korkarım.. korkarım değil dayanamam yâni..
“İşte MuhaMMedî SEVİYEyi KURaBİLmek bu denli zor!” demek istiyorum!. Nefse güvenmek diye bir şey yoktur!. Nefse güvenmemeyi ham akıllı adam kötülük sanıyor!.
Kötülük değil kardeşim, nefsini Nefs-i Mutmâinne yap, lütfen yap!.
Yok benim nefsim 4 yaşındaki gibi kalacak!” deme!.
Kalmasın kardeşim, senin içindeki nefis 4 yaşında kalması için yaratılmadı!
Zâten bedenin 4 yaşında kalmıyor da neden nefsin 4 yaşında kalacak!.

Neden Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem’i BİLip-BULdurmayacaksın, OLup-YAŞAtmayacaksın?.
Ne zaman yapacaksın?.
Ne zaman Nakilsiz ham AKLıyın sahte tanrılarını ve ilâhlarını terk edeceksin?.
Bakın etrafınıza, şuna buna tapmalara bir bakın!
Hepimiz yanlışlarına bir bakın! Neyin yanlışlarındayız!.
Eskiden ben düşünürdüm hep, daireye giderken niçin traş oluyorum, niçin güzel giyiniyorum, niçin şöyle yapıyorum niçin?.
Şunun için bunun için.. saydığım zaman SON-UÇta kendim için, kendim için hiç zaman bulamıyordum!.
Sâdece çok okuyordum ki, ALLAH celle celâluhu bana lütf ü kerem etmişti.. yâni bahtiyarım bu bakımdan diyordum..
Çünkü durmadan tefsir okuyordum, yazıyorum felân..
Bu halim fuzuli gibi gözüküyordu o zaman..
Ama fuzuli değilmiş ki, Halim Can nedir diye yazmışsa ALLAH razı olsun!. Halim Can kimdir ki, yâni Halim Can belirli bir süre sonra yok!. Yok da nedir işte burada var!. yalnız nedir var?.
Nedir de.. bir şey söylüyor.. Kandiller ışığı uğruna erir!.
Tâbi erir, taşlar da erir.. yalnız onlar cehennemin yakıtlarıdır diyor ALLAHu zü’l- Celâl.. Onlar kandil değil, mum değil, onlar kum değil, onlar bir şey değil onlar “bel hum edallun” olanlar..

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا قُوا أَنفُسَكُمْ وَأَهْلِيكُمْ نَارًا وَقُودُهَا النَّاسُ وَالْحِجَارَةُ عَلَيْهَا مَلَائِكَةٌ غِلَاظٌ شِدَادٌ لَا يَعْصُونَ اللَّهَ مَا أَمَرَهُمْ وَيَفْعَلُونَ مَا يُؤْمَرُونَ
Resim---Yâ eyyuhâllezîne âmenû kû enfusekum ve ehlîkum nâren vakûduhân nâsu vel hicâretu aleyhâ melâiketun gılâzun şidâdun lâ ya’sûnallâhe mâ emerehum ve yef’alûne mâ yu’merûne.: Ey iman edenler! Kendinizi ve yakınlarınızı ateşten koruyun ki onun yakıtı insanlar ve taşlardır; üzerinde oldukça sert, güçlü melekler vardır. Allah kendilerine neyi emretmişse ona isyan etmezler ve emredildiklerini yerine getirirler.(Tahrîm 66/6)

وَلَقَدْ ذَرَأْنَا لِجَهَنَّمَ كَثِيرًا مِّنَ الْجِنِّ وَالإِنسِ لَهُمْ قُلُوبٌ لاَّ يَفْقَهُونَ بِهَا وَلَهُمْ أَعْيُنٌ لاَّ يُبْصِرُونَ بِهَا وَلَهُمْ آذَانٌ لاَّ يَسْمَعُونَ بِهَا أُوْلَئِكَ كَالأَنْعَامِ بَلْ هُمْ أَضَلُّ أُوْلَئِكَ هُمُ الْغَافِلُونَ
Resim---Ve lekad zere’nâ li cehenneme kesîran minel cinni vel insi lehum kulûbun lâ yefkahûne bihâ ve lehum a’yunun lâ yubsırûne bihâ ve lehum âzânun lâ yesmeûne bihâ, ulâike kel en’âmi bel hum edallu, ulâike humul gâfilûn(gâfilûne).: Andolsun, cehennem için cinlerden ve insanlardan çok sayıda kişi yarattık (hazırladık). Kalbleri vardır bununla kavrayıp anlamazlar, gözleri vardır bununla görmezler, kulakları vardır bununla işitmezler. Bunlar hayvanlar gibidir, hatta daha aşağılıktırlar. İşte bunlar gafil olanlardır.” (A’râf 7/179)

Neden?.
Neden olacak çocuklar var!. Çocuklar Cerenler var Bedelya var Mustafa var Ahsen ne bileyim ben Zeynebler var yavrular var daha kıyamete kadar gelecek Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLemin her asırda binlerce oğlu kızı var!.
Bunların gözü bu mumların ışığıyla görecek bu günün mumları nerde ALLAH aşkına bu günün mumların ışığı nerde ALLAH aşkına!.
Dünkü mumların ışığı bu günün mumlarından yanmaktadır onun için Münir Derman Hocamızın harfini göklere çıkarmak için uğraşıyoruz, adam da yerin dibine batırmak için uğraşıyor!. Eskişehir’de hikmet gurubu muymuş neymiş, ne diyor adam bana mesaj attı, defalarca konuştuk sonunda yasakladık da kurtulduk.. Ne diyor “köstebek gibi yerin altındayız nâsibi olan gelir bizi bulurlar!
Siz kimsiniz?” dedik. Sonra anladık ki hiçbir şey değillermiş..
ve sonra anladık ki kendi hayatında ve kendi hayatını da emânet ettiği insanlara ALLAHu zü’l- Celâl buyurun demiştir..
buyurun işte ters iş böyledir bir gün Hocamın kendisinden de dinleriz nasıl geldiğini dinleriz sizde dinlersiniz demek istiyorum..
Şundan dolayı eğer SÖZ SADIKsa SOHBET SAMİMİyse dinleyen kendisine bakmalı!.

Sabr se nedir sabr hani “birri takvâ” vardı ya.. “takvâyı anladık da ne diye birri açıklamıyorsun hocam iyilik değip geçiveriyorsun?”
Ne iyiliği, iyilik yok mu Arapçada.. işte ben diyorum ya “bere, cerre” bu fiiller öyle fililler ki o âyetler geldiğinde hepsinin güzellik ve özellikleri ortaya çıkacak.. işte sabr da böyledir “el berr el barr” esmâlarının direk tezahürüdür RuBuBiyyet zâhir ve bâtın RuBuBuyet Bileliğidir..
Halim Can, sana yüklenmiş olan bak RuBuBiyyet en büyük ni’mettir ALLAHın insanlara ikram noktasıdır RuBuBiyyet Noktası insanın çıkış noktasıdır.. Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem çıkış noktasıdır NûR-u MîMin çıkış noktasıdır çünkü.. Öyle bir ara kesit ki, akıl fikir ermez..
Münir Hocam onun için diyor “sakın RuBuBiyyet Sırrına girme küfredersin” kime diyor?.
Bana diyor bana bizzât bana diyor!.
Bak kendim için söylüyorum nasıl bana söylediğini inşâe ALLAH zaman geldiğinde ALLAH denkleştirsin kendisinin nerede ne dediğini açıklarız.
Şu bakımdan söylüyorum biz bir uydur kaydır yakıştır tokuştur şekilde değil doğru bir şekilde gerçekten Gediz Irmağı nasıl akıyor ALLAH aşkına, hangi dağdan doğup nasıl geliyor!.
İşte o şekilde her yerde her zaman her halde akarak dosdoğru evet kaderine göre çağlayacaktır, ağlayacaktır, engin gidecektir, bulanık gidecek, dingin gidecek..
Gidecek tâbi başka yolu mu var! Işınlayacak mıyız yâni, yok!..
ALLAHu zü’l- Celâl ni istiyorsa onu yapacaktır hayr versin..
İşte bu özelilk ve güzellikleri inşâe ALLAHu’r- Rahmân yaşıyoruz o zaman gözlerin ışığı olabilmek, gecelerin güneşi olabilmek Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem adına hesabına ve şerefine Hasbi Hizmete fiilen katılmak..
Bir günse bir gün ömrümüz, bin yılsa bin yıl ne fark eder, ne fark eder!.
Çünkü şu fark etmez mânâyı bilenler özüne yürür ötekiler dışarda arar durur Rabbını, artık firavun gibi bin tane bulur..
Yâr derken ya seni ağlatan nedir, işte bu SALL, sılaya sall hasreti ve şunu da söyleyim insanların çoğu bu söylediklerinin dışında yaşamaktadırlar..
Ateş düştüğü yeri yakar, çünkü ben bu konuyu bitiriyorum ama yanıyorum!.
Düşünüyorsunuz boş geç yazıyorsunuz, boş geç konuşuyorsunuz, boş geç konuşmuyorsunuz.. Ama ateşin içerisinde siz..
Siz çok güzel şeyler anlatıyorken, birisi benzin döküp daha doğrusu izlemiştim televizyonda işte diyor ki ben kendimi yakacağım İzmirde miydi nerdeydi işte şunu şunu yapmadılar bunuyapmadılar elinde bir bidon benzin ve çakmak ve sonra dökmüş tepesine bir müddet zâten biraz daha döktü bastı çakmağı felâket bir alev sarı verdi her yeri.. O insanın pervâne gibi alevle dönüşü, diğer insanların çeketlerini çıkarıp onu söndürmeye çalışırken onun kendisinin nasıl bir şey gördüğünü hiç unutmuyorum..
Çünkü yanmak böyle bir şeydir işte.. içten yanışlar..

Ve “iki kişinin gözyaşı göz ucunda hazırdır” buyuruyor Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem “bir gerçek aşıkların bir de gerçek münafıkların” onun için demin acizane dedim biz MuhaMMed aleyhi's-selâm huzurunda kardeşleriz hazırında kardeşleriz hızırında kardeşleriz hamd olsun!.
Bizim birbirimize ne söyleyecek yalan ihtiyacımız var ne de gösterecek riyaya..
Biz ne isek eksiğimiz var ise birlikte tamamlarız seviyeleriz fazlamız varsa zâten helâlı hoş olsun!.
Her zaman aynıdır bu Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem rızasında seviyelenmek muradullahtır ALLAHu zü’l- Celâlın murad ettiği budur.. O zaman "eşhehu enlâ ilâhe illâ ALLAH ve eşhehu enne MuhaMMeden Rasûlullah" şehâdet ettiğimiz "MuhaMMedu'r Rasûllah" ALLAHu zü’l- Celâlın kelâmını buyurduğu ağzından, emrini buyurduğu ağzından bizim de ricamızı aynen buyuracaktır "Eşhedu enlâ ilâhe illâ ALLAH eşhedu enne MuhaMMeder Rasûlulah"ı hep beraber buyuracağız inşâe ALLAH..
ALLAHın izni ve inâyetiyle burda tâbi biz insanları konuşturamıyoruz daha aslında konuşulması da güzel bir şeydir ama ne hikmetse konuşturamıyoruz ama genellikle de ne ben çok biliyorum..
Ben çok biliyorum Halim çok biliyor, Barbaros çok biliyor!. Öyle bir şeyimiz yok gönlüm ister ki herkes konuşsun ve seviyelenelim.. ama şu anda öyle bir şey gözükmüyor ama konuşmak imkanları olan lütfen konuşsunlar, fikirlerini söylesinler ki biz daha güzel ve seviyeli bir ortama doğru kayalım..
Ama monoton bir konuşmanın dışına çıkma açısından söylüyorum..
Ve tâbi biz siteyi MuhaMMedî melâmette yemlik gibi kullanıyoruz, insanları kandırmak için değil insanları kendilerindeki Rabblarına inandırmak için kullanıyoruz..
Bir toplanma yeri, bir buluşma yeri, bir bilişme oluşma yeri olarak görüyoruz öyle emredildiği için ALLAHu zü’l- Celâlın Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem in böyle arzusu üzerine yürüyoruz hamd olsun!.
Onun için de gece gündüz demiyoruz sazınan sözünün zilinen dilinen her neyse kim gönderecekse kim gelecekse ALLAHu zü’l- Celâlin takdirinde varsa onlar geliyor zâten ve gelecektir de!.
Biz bu gün ben ölsem de ya da birilerimiz ölse de fark etmez ALLAHu zü’l- Celâl kendi düzeninde kendi Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem yine yürür.
Biz sâdece şu anın diliyiz konuşanıyız yada duranıyız inşâe ALLAH.
Evet Barbaros sen ne diyorsun, nasılsın?.
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi FELÂK ve NÂS Sûreleri Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »

Barbaros : Ne diyeyim hocam! Bu öye bir çeşme ki yâni çeşmeden akan bir şey ki her bakan değişik şekilde değişik şekil bir şeyler görmekte yâni o gelen o su dan her içen farklı şeyler görmekte.. ee ne diyeyim hocam şimdi aklıma hiçbir şey gelmiyor bu kadar diyorum hocam.. pek gelmiyor aklımda bir şey yok geliyor geliyor da sonradan unutuyorum hocam.. konu başka yerlere kaydıkça döndükçe unutuyorum.. ben de çevirilere evet hakikaten daha önce bahsettiğiniz gibi dilden.. dilden dile sürekli bir şeyler kaybediyoruz ama sanki öyle bir yüreğimde inanç var ki yapmış olduğumuz şeylerin içerisinde yâni boşu boşuna da çıkmamış o şeyler.. yapmış olduğumuz şeyler karşılığı rastladığımız bu şeylerde boşu boşuna çıkmadı.. bir şekilde geldi ki o yaptıklarımızın içerisinde yalnız bırakılmadığımızı fark ederken ve bize lâzım olanın attığını geldiğine büyürk bir inancım var.. cenâbı ALLAHın insanlara değişik bir şekilde bir şeyler sağlayacağını yâni gerekli insanlara çok inancım var.. geçen şeyde ben bakıyorum hangi ülkeden kimler girmiş diye İngilizce kısmına iki kişi giriyor ilâhi titreşimler şeyini açıyor Derman Hocamın.. direk o şeye bağlanıyorlar yâni ve bir saniye fark var bu iki kişinin kaydetmiş şey googlenin arama motoru kaydetmiş bir saniye arada nerdeyse yâni onu kaydetmiş yâni bir saniyenin de daha az bir kısmı kadar aynı anda o dökümana bağlanmışlar.. Dünyanın başka tarafından, birisi Amerika’dan bağlanıyor bir tanesi dünyânin öbür ucundan, öbür tarafından bağlanıyor ve bunun olması yâni çok böyle yetmiş tane döküman var diyelim ki o yetmiş tane dökümanın içerisinde nasıl yâni o adamlar o dökümanı açtılar ben bâzen öyle şeyyler görüyorum ki hani o kısımda girip çıkanları izledikçe çok bâzen komik bâzen hoş değişik şeyleri görüyorum yâni..
Ve demek ki birilerine bir şekilde faydası oluyor yâni yapmış olduğumuz şeylerin BİZ olarak yaptığımız için Hasbî Hizmet olarak kendimizi araya koymadan uğraşmış olduğumuz için, ALLAH da bir şekilde faydalanması gerekeni faydalandırıyor yâni.. bunlardan ötürü memnunluk duymaktayım yâni başka bir şey değil yâni aklıma bir şey gelmiyor hocam başka zaman daha çok konuşuruz inşâe ALLAH.


Kulihvani: sağolasın can..
Gerçekten Bolu zevklerinden Nuriye de oraya yazmış.. Bolu bildiğim kadarıyla bir yıla yakın kaldık biz ya da yedi sekiz ay kaldık.. çok harikâ bir yer.. insanları, kendisi ve o şakırdak bülbülleri muazzam bir güzellik ve de insanları çok harikâdır.. bir câmiye gitseniz başka bir mahallede câmiye gitseniz bütün insanlar size “hoş geldiniz!” derler câmide.. bu özellik oraya mahsustur.. ordaki meczublar çok değişiktir Köpekçi Hasan Baba ne bileyim ben benzerleri.. yâni gerçekten güzel bir yerdi BOLU..
SILa Sisteminiz yok gurbet elde.. gönül mescidine oturduk öyledir öyle bir gurbet çölüdür ki Mukaddes Tuvâ’da tek başına yürürsünüz.. TEKe TEK-tir zâten TEVHİD..
Salât ü Selâm Sılasın ravzasında divÂN durduk bu öyle bir SALL salât yoludur ki ancak salâvât SALLıyla oraya rota alınır ve Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem ravzasında divÂN duranlar için bu KIBLe açılır RaBBu Birrun Resuli Ekrem aleyhi's-selâm bütün burda RaBBe ve Birre bu RaBBi Birrun’u ben çok kullanırdım eskiden.. kullanırım çünkü RaBB da iki “b” vardır Birr nin içinde ise iki tane “r” vardır.. şimdi koyun bu taraftaki “b” nin içine dört tane “r” koyacaksınız şundan dolayı söylüyorum bu beş “r” var ya kendisiyle beraber beş olur zâten.. bu beş “r” islamın şartı olur. Müthiş bir şeydir bu.. apayrı bir açılımdır.. hakikatttır, doğrudur.. yâni bir anlamda şudur Evvel Âhir Zâhir Bâtın Sırrı, RuBuBiyyet Sırlarının sİZde; RIZA BULuşu, RÜŞDe ERişi, ULUHUYETe ÇIKışıdır, ŞÂHİD OLuşudur.. beşinci de sizsiniz zâten CANLI ŞÂHİDsiniz..
Bu muhteşem bir haldir RaBBi Birrun Resuli Ekrem!.
İşte bu bu, ancak Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem in “R” sinde birleşilir, onu demek istiyorum!. Orda oluşulduğunda oluşan bir şeydir ki inşâe ALLAH o zaman YARADANın gözüyle görülür, kulağıyla duyurulur ve her şey olur.. yâni O’nda OLuş öyle muhteşem olur ki BEYTuLLAHta, Ehl-i Beyt aleyhumu's-selâmla.. Âmennâ sadaknâ zâten, Ebdâl, Ebrâr, Gaybî ERler SıRR-ı Subhân sohbet kurduk inşâe ALLAH!.
Gerçekten Ebdâlı, Ebrârı, Ahyârı, Ahrârı hepsi, BİZim Sadakatımıza Samimiyetimize ve Sabrımıza bağlıdır ki SELÂMET içindedir onlar zâten.. Bunlar için, dün yaşadılar ya da yarın yaşayacaklar vs. yoktur BİZ BİR-İZ BİRliğinde hepsi CEM’dir zâten ALLAHın izni ve inâyetiyle..

-Az bir zaman var 20:30 da başlıyoruz zaman uzuyor insanların dikkatleri dağılıyor gerçekten zor oluyor ama bende bırakıyım demiyorum hiç değilse gün başına-24:00 ye kadar sürdürelim diye düşünüyorum.. 12 sınır olarak koyalım ki daha insanlar dinlenebilsin işlerine güçlerine daha şey olsun diye ya da biraz sonra bırakırız..-

Bu günkü bu sohbetlerde gönlüm şunu amaçladı yâni felâkta üç AKLın üç açmazından bahsediliyor.. nâsta ise aklın sığınma noktası en yakın RABBısıdır zâten sıfat olarak AKLın en yakın oluşu “nefsini bildi rabbini bildi” bütün bunların adresi budur üç sığınak gösteriliyor..

FELÂK SÛRESİ:

Resim

قُلْ أَعُوذُ بِرَبِّ الْفَلَقِ
Resim---Kul eûzu bi rabbil felak(felakı).: De ki: "Ben ağaran sabahın Rabbine sığınırım,” (Felâk 113/1)

Felâk eden Rabbım.. Bütün varlıkları yoktan yaratan, hak ile bâtılı ayırdedip hakkı ortaya koyan, sıkıntıyı gideren, tohumu çatlatan doğumu gerçekleştiren, aydınlığı getiren, kurtuluşa erdiren, yaşama kabiliyeti, gücü ve varlıklara işleyiş düzeni veren, koruyan, kontrol eden..

kul euzu rabbil felâk.. kul, deki euzu aslında “zu” dâima sahibiyettir Zü’l- Celâlı vel ikram’ın başındaki “zü’l” yüzüğü gibidir yâni genellikle böyledir.. bu belki kırk senenin şeyi.. genellikle ALLAHu zü’l- Celâle giden bir sahibiyeti getirir AYN ayniyette insan bundan bir miktar kullanır ya ben dediğini yine kullanır hep dediği doğrudur zâten.. evet geçicidir meçicidir ama senin gözündür kardeşim, senin kaderindir.. sensin yâni muhatabsın öyle işe yaramaz anlamında değil, işe tam yarayansın ve de mükerremsin sen ALLAH celle celâluhu katında kıymetlisin:

وَلَقَدْ كَرَّمْنَا بَنِي آدَمَ وَحَمَلْنَاهُمْ فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ وَرَزَقْنَاهُم مِّنَ الطَّيِّبَاتِ وَفَضَّلْنَاهُمْ عَلَى كَثِيرٍ مِّمَّنْ خَلَقْنَا تَفْضِيلاً
Resim---''Ve lekad kerremnâ benî âdeme ve hamelnâhum fîl berri vel bahri ve razaknâhum minet tayyibâti ve faddalnâhum alâ kesîrin mimmen halaknâ tafdîlâ(tafdîlen).: Biz, hakikaten insanoğlunu mükerrem-şan ve şeref sahibi kıldık. Onları, (çeşitli nakil vasıtaları ile) karada ve denizde taşıdık; kendilerine güzel güzel rızıklar verdik; yine onları, yarattıklarımızın birçoğundan cidden üstün kıldık.” (İsrâ 17/70)

Kerremnâ: biz yücelttik, şereflendirdik, kerim kıldık..

Ayrıca ALLAHu zü’l- Celâlin göz bebiği gibi yâni çok önemli Halifetullahısın.. öyle basitten gitme!. Onun için de euzu, bu İZi İZLEmek gibidir diyorum..
ALLAHu zü’l- Celâlın çizdiği Sırat-ı Müstakîm ÇİZgisini, Sünnetullah çizgisini, bedenen nasıl doğdun ve yaşıyorsan, kalben de doğup yaşama ÇİZGİSİNİ İZLEmektir ve sığınmak budur..
Yoksa yılanı yut çıyanı yut yine de adı Hacı Baba.. yok öyle şey..
Bizim köyde leylekler Hicaza kışın göç ettiğinden Hacı Baba derlerdi eskidendi elbet..
Sığınmak, ben yâni bir kedi ateşe atlasa sığınmış mı olur.. ateş, ateşe sığınır çünkü ona bir şey yapamaz ateş!.
İbRahîm aleyhi's-selâm, ateş miydi?” diye soracaksın ve hakkın bu soru!
Ateş ti tâbi ateşti.. tabiî ki aklen değildi amma naklene bakar mısın sen?

>İ B R a H î M -in >ceheNNeMi!
>“Kul KıtMÎR TasmÂSÂ-sı” giBi!..
:

BERdEN SeLÂM-EN” AT-EŞ-im!:

قُلْنَا يَا نَارُ كُونِي بَرْدًا وَسَلَامًا عَلَى إِبْرَاهِيمَ
Resim---Kulnâ yâ nâru kûnî berden ve selâmen alâ ibrahîm(ibrahîme): Biz de dedik ki: "Ey ateş, İbrahîm'e karşı serin ve esenlik ol!." (Enbiyâ 21/69)

Bu bir TEVHİD Algısıdır.. “Lâ ilâhe”si ateşti berden oldu.. “illâ ALLAH”ı nAKLen AYNıyken Aklen AYRıydı selâmÂN SELLemâti buldu..
Tevhid SEVİYEsiydi..
Lâ ilâhe”gecesi, “illâ ALLAH” gündüzü yok artık bu SEVİYEde!..
Çünkü tek MuhaMMed aleyhi's-selâm gÜNeşi vardı..
Ebu Rahîmdi kendisi İbRahîm aleyhi's-selâm..
Rahmetenli’l- ÂLEMînin-Rahîmin DeDe BaBasıydı zâten..
Ebu.. “e” öyledir ki ondan başka yoktur demektir.. kebir: büyük..e-kebir-ekber: en büyük gibi.. e-bû.. en BİLE OL-ÂN..
BİLElikte baba gibi temel tohumu..
Yâni öyle ilginç şeyler var ki orda “eûzu bi rabbi’l- felak
“Felâkın Rabbine sığınırım” de!.
Bütün varlıkları yoktan yaratan, hak ile bâtılı ayırd edip hakkı ortaya koyan, sıkıntıyı gideren, tohumu çatlatan doğumu gerçekleştiren, aydınlığı getiren, kurtuluşa erdiren, yaşama kabiliyeti, gücü ve varlıklara işleyiş düzeni veren, koruyan, kontrol eden Rabbime sığınırım..
Felâk.. halâka, halk etmektir.. felâk, halaktan öncedir.. Kudretullah Lütfunun içteki kullanışıdır.. tıpkı bu şuna benzer benim anlayışımı bağışlayın siz, bir iş yapmadan önce içinizde çok gizli ve sadece sizin bilebileceğiniz bir hüküm oluşur, ondan sonra onu ortaya çıkarırsınız.. sizin fiilen yaptığınız iş ortya çok sonra çıkar..
Benzetmiyorum, dikkat edin içinizde verdiğiniz hüküm kesin olarak verdiğiniz hüküm felâk gibidir ama fiilen yaparsanız halak gibidir o işi yapıyorsunuz yâni kul eûzu bi rabbi’l- felak..
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi FELÂK ve NÂS Sûreleri Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »


مِن شَرِّ مَا خَلَقَ
Resim---“Min şerri mâ halak(halaka).: Yarattığı şeylerin şerrinden,”
(Felâk 113/2)

Halk edilenlerin şerrinden sığınırım!. Onun için ne diyor niyetlerinizden sorumlu değilsiniz. Kime sığınıyor içteki her ne olmuşsa onun Rabbine sığınıyor “min şerri mâ halak” bu şer kelimesine ilerde çok daha başka şekilde gireceğiz âyetler geldikçe inşALLAH birlikte. Ve ben de sizinle beraber öğreniyorum şu anda zâten..

وَمِن شَرِّ غَاسِقٍ إِذَا وَقَبَ
Resim---“Ve min şerri gâsikın izâ vekab(vekabe).: Karanlığı çöktüğü zaman gecenin şerrinden,”
(Felâk 113/3)

Ne yaptı?. Halakın şerrinden sığınırım, gasıkın şerrinden sığınırım. “izâ vekab” vuku’ ettiğinde, düğümlendiğinde, kör düğüm olduğunda, geçilemez olduğunda, bitmez tükenmez bir karanlık içinde yürüyüşte.. dünyanın dönüş hızını (ı600 km/saat) ayarlasam, şöyle bir uçağa binsem o zaman ebediyyen ben karanlıkta yürürüm!. Çünkü, dünyayla beraber yürüdüğüm için hiçbir zaman güneş doğmaz biliyorsunuz!. Bir başka ifadeyle kutuplarda kalırsanız sürekli altı ay gece altı ay gündüz olur.. Gasık böyle çöken, yutan gask eden ve ancak ay doğacaktır umuduyla..Sendeki Kudretullah galibiyetinin yığın oluşu, ölüm korkusu gibi çöküverişi, yâni uyku gibi tam gask edişi, kör düğüm gibi yâni..


وَمِن شَرِّ النَّفَّاثَاتِ فِي الْعُقَدِ
Resim---“Ve min şerrin neffâsâti fîl ukad(ukadi).: Ve düğümlere üfürüp büyü yapan üfürükçülerin şerrinden,”
(Felâk 113/4)

Akt-akd ettiğinde neffasatların burda bir şey daha var, gask bedenene olan yani fiilen gördüğünüz şeydir, neffas ise ancak nefisleri gask eden bir haldir ki, gaflet gibi cehâlet gibi dalâlet ve hıyânet gibi nefsi kendi içinde gask eden kötü bir yutuştur, üfleyiştir.. Kısacası, Rahmân Nefhasının zıddıdır yâni.. Ona hayat verecek Rahmân Nefhasının Hakka ve Hayra çekecek Rahmân Nefhasının zıddıdır..
Nasıl Merhametin adı MuhaMMed aleyhisselâm, Hizbullahın peygamberi olarak gösteriliyorsa ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem olarak gösteriliyorsa ve Hizbuşşeytanın ki de, Şeytan ve Firavun gösteriliyorsa aynı şeydir.. Neffesat nefisle ilgili doğrudan doğruya bildiğimiz nefisle ilgilidir.. Zâten ilk nefes edenlerin, düğümlere üfleyenlerin şerrinden de sığınırım!.


وَمِن شَرِّ حَاسِدٍ إِذَا حَسَدَ
Resim---“Ve min şerri hâsidin izâ hased(hasede).: Ve kıskandığı vakit kıskanç kişinin şerrinden.”
(Felâk 113/5)

Hased ise kalbî bir olaydır. Kalbi yok ediştir ki, kalb MuhaMMed aleyhi's-selâm makamıdır.. Rahîmiyet ve Rahmâniyet vasıfları vardır.. Rasûlullah sallALLAHu aleyhi ve sellem de Rahîmiyet Rasûlullah sallALLAHu aleyhi ve sellem in ÜMMÎ-liğidir.. Rahmâniyet ise, Rasûlullah sallALLAHu aleyhi ve sellem “Rusûliyyet”idir..
Vahiy akıl yâni aklın gelişi naklin gelişi aklın aktarma gelişi naklin direk kendinde kalışı Rahmâniyettir.. Zâten “Rahmân Nefasından üfürdük” buyuruyor ALLAHu zü’l- Celâl.. “Rahmânı verdik” buyurmuyor.. Nefha ettik.. Nasıl etti?. Bir bak nasıl ediyor.. “ALLAHa ve Rasûlune teslim ol!”-u bir oku, bir daha bak nasıl nefha ediyormuş.. nefha etti de.. o zaman etti de.. iyi de şimdi etmiyor mu?. Ne demek her ÂN Şe’ÂN OLuş..
Tüm bunlar muazzam şeylerdir.. buyuruyor ki ALLAHu zü’l- Celâl burda bir şer var.. bu şerrdir aslında.. bir insanın zâhir ve bâtın Rububiyyet Sırlarını ANLAmadan yaptığı İŞLeri kendi Şe’ni sanmak.. aslında insanın, kendi şe’ÂNı sanmak.. kendi işi sanmak.. kendi şuhûduna çekmek.. kendi “ben yapıyorum!” demek.. var ya “lâ ilâhe”nin ilâhlığını söylüyor ya.. kendisi “lâ ilâhe”ye gerek yok “ben varım!” diyor Firavun gibi..
Bu bitiriyor işte buna şerr denir.. Hayır nedir?. Rububiyyet yaşayışının hakikatına eriştir.. o nedir?. Eşyanın Hakikatı Nur-u Mimdir.. Esmânın hakikatı da O’dur.. bizim için Sıfatın ki de O’dur.. Tümünün ki de O’dur..
Çünkü bizim bildiğimiz hakikatler O’nun söylediğidir.. Bizim için, kullar için.. buradaki hased, o kadar çok yanlış bir şeydir ki Dâimiyet Sırrının Hakikatine sahib olduğunu SANış..
Bu korkunç bir iştir.. benim bildiğim hasedden başka.. kâinâtta hasedden başka, kâinâtta İKİliği ki ŞEY-t-ÂN-lığın anası yoktur.. İblis, şöyle yapmış böyle yapmış hepsi hasedi yüzünden.. yalan söylemiş miş, hepisi de, hasedi yüzünden, temelde anası haseddir..

Gıbta ile Hasedi karıştırmadan Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemimİZi iyi Duymak UYmak lâzımdır ki gıbta bir güzelliğin kendinde de olamsını istemek hased ise kendisinden başkasında güzeliiğe tahamülü olmamaktır;


Resim---İbnu Mes'ud radıyallâhu anhu: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Şu iki kişi dışında hiç kimseye gıbta etmek caiz değildir: Biri, Allah in kendisine verdiği hikmetle hükmeden ve bunu başkasına da öğreten hikmet sahibi kimse. Diğeri de Allah'ın kendisine verdiği malı hak yolda sarfeden zengin kimse."

(Buhârî, İlm 15, Zekât 5 Ahkâm 3, İ'tisam 13; Müslim, Salâtu'l-Müsâ irin 268, (816)

İbnu Ömer radıyallâhu anhümâ: "İki kişiye karşı hased caizdir: Birincisi o kimsedir ki, Allah kendisine Kur'ân-ı Kerim'i nasib etmiştir, o da onu, gece ve gündüz boyu ikame eder. İkincisi de o kimsedir ki, Allah Teâla ona mal vermiştir de o da gece ve gündüz (hak yolda) infak eder."
(Buhârî, Fedâilu'l-Kur'ân 20, Tevlıid 45; Müslim, Mûsâfrin 266 (815); Tirmizî, Bir 24, (1937)

Oysa ,hased tek kelimeyle felâkettir..

Resim---Ebu Hüreyre radıyallâhu anh: "Resûlulah aleyhîssalâtu vesselâm buyurdular ki: "Hasedden kaçının. Çünkü o, ateşin odunu -râvi dedi ki: Veya kuru otu- yiyip tükettiği gibi, bütün hayırları yer tüketir."

(Ebu Dâvud, Edeb 52, (4903)

Çâresini de Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurmaktadır:

Resim---Zübeyr radıyallâhu anh: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Size ümem-i kadime hastalığı sirayet etti: Bu, hased ve buğzdur. Bu kazıyıcıdır. Bilesiniz; kazıyıcı derken saçı kazır demiyorum. O dini kazıyıcıdır. Nefsimi kudret elinde tutan Zât-ı Zülcelâl'e yemin ederim, sizler iman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız. Birbirinizi sevmeye yardımcı olacak şeyi haber vereyim mi: Aranızda selâmı yaygınlaştırın."

(Tirmizî, Sıfatu'1-Kıyâme 57, (2512)

Çünkü, tüm kötülüklerin anası haseddir.. Hasid ise, buna sahib çıkandır.. “sedde” biliyorsunuz nedir? sedde fiili vardır Kef Sûresinde felân geçiyor “yecuc mecucle bizim aramıza bir sedde çeksen ya”..
Kim di yecuc ve mecuc.. zâhir ve bâtın ilâhlığıdır ve insanın aklına yüklenmiştir.. bunlar hiçbir şey bulamazsa veveseyle ne yapacaktır: “ALLAH!. ALLAH!.” diyerek de canına okuyacaktır!.


يَا أَيُّهَا النَّاسُ اتَّقُوا رَبَّكُمْ وَاخْشَوْا يَوْمًا لَّا يَجْزِي وَالِدٌ عَن وَلَدِهِ وَلَا مَوْلُودٌ هُوَ جَازٍ عَن وَالِدِهِ شَيْئًا إِنَّ وَعْدَ اللَّهِ حَقٌّ فَلَا تَغُرَّنَّكُمُ الْحَيَاةُ الدُّنْيَا وَلَا يَغُرَّنَّكُم بِاللَّهِ الْغَرُورُ
Resim---“Yâ eyyuhen nâsuttekû rabbekum vahşev yevmen lâ yeczî vâlidun an veledihî ve lâ mevlûdun huve câzin an vâlidihî şey’â(şey’en) inne va’dallâhi hakkun fe lâ tegurrennekumul hayâtud dunyâ, ve lâ yagurrennekum billâhil garûr(garûru).: Ey insanlar, Rabb'inizden korkup sakının ve öyle bir günün azabından çekinip korkun ki, (o gün hiç) bir baba, çocuğu için bir karşılık veremez ve (hiç) bir çocuk da babası için bir şeyi verebilecek (durumda) değildir. Şüphesiz Allah'ın va'di haktır. Artık dünya hayatı sizi aldatmaya sürüklemesin ve aldatıcı(lar) da sizi Allah ile aldatmasın.”
(Lokmân 31/33)

Çok dikkat etmemiz için söylüyorum.. üçüncüsü de “ve min şerrin hasedin iza hased” hasedin de hased ettiğinin de şerrinden sığınırım kalbi yok ettiği için.. bitti.. bu üç şeyden sığındı.. şimdi bir de nâsa bakıverelim inşâe ALLAH!..
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi FELÂK ve NÂS Sûreleri Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »

NÂS-insANLar SÛREmİZ..

Resim

قُلْ أَعُوذُ بِرَبِّ النَّاسِ
Resim---“Kul eûzu bi RABBin nâs(nâsi).: De ki: Sığınırım ben insanların RABBine,”
(Nâs 114/1)

De ki “eûzu” yine RABBe sığın.. kime?. NÂSın-insANLarın RABBine sığın!.
RuBubiyyet: Hakkı bUYurmak-DUYurmak Sıfatı.. ki, KULLuk İŞLemleridir ALLAHu zü’l- CeLÂL’in..

مَلِكِ النَّاسِ
Resim---“Melikin nâs(nâsi).: İnsanların sâhibine.”
(Nâs 114/2)

NÂSın-insANLarın Melikin e sığın!.

El Melikü :
Resim

El Mâlikü'l-Mülki:

Resim

إِلَهِ النَّاسِ
Resim---“İlâhi’n- nâs(nâsi).: İnsanların İlâhına.”
(Nâs 114/3)

NÂSın-insANLarın İlâhına sığın!.
El İlâhu:

Resim

Yine fâtihadaki her zaman söylediğim gibi Uluhiyet “El hamdu lillâhi rabbi’l- âlemîn” Rububiyyeti aldı koydu.. “Mâliki yevmid dîn “Mâlikiyyetine koydu.. İlâhiyatı yukardan kalktı ve Merhameti arada yok.. ama “Bismillâhi’r- Rahmâni’r- Rahîm.” içinde vardı zâten onu diyorum..

Şimdiyse İlâhiyet çıktı.. nerden çıktı?.
“el İLÂH” İlâhiyyeti “İlâhi’n- nâs”
Fâtihada da tam gözükmüyordu ama örtüşüyor.. Muvazeteynle/ felak ve nâs ile fâtiha örtüşürse “İlâhiyyet” nerde “İyyâke na’budu ve iyyâke nestaîn”de çıktı diyorum!.
Çünkü, “İyyâke na’budu ve iyyâke nestaîn” -> “Lâ ilâhe illâ ALLAH” deme şartına bağlıdır ve bunu demektir..
Zâten ibâdet etmek ki, bütün ibâdetler bu kelimeyi yapabilmek için doğru diyebilmek içindir.
İstediği kadar oruç tutsun namaz kılsın “lâ ilâhe illâ ALLAH eşhedu enlâ ilâhe illâ ALLAH ve eşhedu enne MuhaMMeden Rasûlullah” son sözü değilse zâten güme gitmiştir!.
O kimse kime yaptıysa ona yapmıştır.. kime yaptıysan ona git diye hadis-âyetler gelecektir kime yaptıysan ona git!..


Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: Sizin için en çok korktuğum şey küçük şirktir. Eshab-ı Kiram sordu; Küçük şirk nedir Ya Resulullah? Buyurdular ki:” Riyadır; Cenab-ı hak insanları amellerine karşılık cezalandıracağı zaman riyakârlara dünyada gösteriş yaptığınız kimselere gidin, onların yanında bir mükâfat bulabilecek misiniz? “ buyuracak.” buyurdu.
(T. Muhammediye S. 143 ( Ahmet b. Hanbel ) Mahmud b. Lebid ( r.a )’ den)

Resim---Peygamber (sav) şöyle buyurdu: Altın ve gümüş paralara, kadife ve yün elbiselere kul olan helak olmuştur. (Bunlar) kendilerine verilirse razı ve rahat olur, verilmezse razı olmazlar” buyurdu.
(R. Salihin C 1- S 539- No 468 ( Buhari ) Ebu Hureyre (r.a)’ dan)

Çünkü onlar;

وَاتَّخَذُوا مِن دُونِ اللَّهِ آلِهَةً لِّيَكُونُوا لَهُمْ عِزًّا
Resim---Vettehazû min dûnillâhi âliheten li yekûnû lehum ızzâ: Kendilerine güç (izzet) sağlasınlar diye, Allah'tan başka ilahlar edindiler.”
(Meryem 19/81)

Oysa İslâm DİNinin gereği Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem SESİnden Rabbımız Teâlâ’yı DUYup Uymaktı ki;

إِنَّا أَنزَلْنَا إِلَيْكَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ فَاعْبُدِ اللَّهَ مُخْلِصًا لَّهُ الدِّينَ
Resim---“İnnâ enzelnâ ileykel kitâbe bil hakkı fa’budillâhe muhlisan lehud dîn: (Resûlüm!) Şüphesiz ki Kitab'ı sana hak olarak indirdik. O halde sen de dini Allah'a has kılarak (ihlâs ile) kulluk et.”
(Zümer 39/2)

مِن شَرِّ الْوَسْوَاسِ الْخَنَّاسِ
Resim---“Min şerri’l- vesvâsi’l- hannâs(hannâsi).: O sinsi vesvesenin şerrinden,”
(Nâs 114/4)

الَّذِي يُوَسْوِسُ فِي صُدُورِ النَّاسِ
Resim---“Ellezî yuvesvisu fî sudûri’n- nâs(nâsi).: O ki insanların göğüslerine (kötü düşünceler) fısıldar.”
(Nâs 114/5)

Ne yapıyor muş o vesveseci?.
Vesvese, insanın içinde doğan ya da sokulan gizli şüphe, tereddüt, kuruntu ve aslı olmayan ihtimaller ki vesvese, lügatta hışırtı, fısıltı gibi gizli ses demektir..
Vesvese veriyormuş “fî sudûri’n- nâs” insanların sadrına.. niye kalbine değil de sadrına veriyor?. Bedenine versin, ruhuna versin yok, yok!.
O zaman sadr neredir sadr?
Sadr, her şeyin evveli ve başlangıcının en ilkinin oluştuğu yerdir insan göğsü-enfüsü-içi gibi..
Sadr nefsin yuvasıdır, kendi orijinal yeridir..
Nefs ister yeri olan sadrdan ister bedene doğru yürür ESFELinde hayvanlar gibi bedenini kullanır.. Ve aklı olduğu için hayvandan dadaha da ileri gider beter olur!
Onun için akıllarımızı hayvandan aşağı-belhum e dallun” hayvanlardan aşağı indirebiliriz Hakkı Duyup Hayra UYmazsak!


وَلَقَدْ ذَرَأْنَا لِجَهَنَّمَ كَثِيرًا مِّنَ الْجِنِّ وَالإِنسِ لَهُمْ قُلُوبٌ لاَّ يَفْقَهُونَ بِهَا وَلَهُمْ أَعْيُنٌ لاَّ يُبْصِرُونَ بِهَا وَلَهُمْ آذَانٌ لاَّ يَسْمَعُونَ بِهَا أُوْلَئِكَ كَالأَنْعَامِ بَلْ هُمْ أَضَلُّ أُوْلَئِكَ هُمُ الْغَافِلُونَ
Resim---“Ve lekad zere’nâ li cehenneme kesîran minel cinni vel insi lehum kulûbun lâ yefkahûne bihâ ve lehum a’yunun lâ yubsırûne bihâ ve lehum âzânun lâ yesmeûne bihâ, ulâike kel en’âmi BELHUM eDALLUn ulâike humul gâfilûn(gâfilûne):Ve andolsun ki; cehennemi, insanların ve cinlerin çoğuna hazırladık (yarattık). Onların kalpleri vardır, onunla fıkıh (idrak) etmezler. Onların gözleri vardır, onunla görmezler. Onların kulakları vardır, onunla işitmezler. ONLAR HAYVANLAR GİBİDİR. HATTA DAHA ÇOK DALÂLETTE-dirler-Sapıktırlar.. İşte onlar, onlar gâfillerdir.”
(A’râf 7/179)

Âlim olacakken şaşar daha zâlim olur!.
ya da pişman olup geri döner “DALL”et etmez “SALL” eder!.
çünkü dall gibi bir de sall vardır bizim yolumuzda..
doğruya gider, eğriye değil emredilen yere gider..
MuhaMmedi Habli’l- VERÎD ki RaBBIMıza Rücû’.. oraya döndüğü zaman ise NEFS ->Sadr ->Kalb ->Ruh ->Sır ->Hafi ->Ahva ->Akdes ->Şah damarı..
VUSLATa varır yâni Rasûlullah sallALLAHu aleyhi ve sellem in sadrında taht kurar yâni onu demek istiyorum.
Buna dikkat edelim diye söylüyorum “fî sudûri’n- nâs” oraya vesvese veriyor ve o YOLU Kapattırıyor!.
Bu neymiş vesves vesves?. ne olacak zâhir ve bâtın “sen” liğinin sana İblis gibi başka gösterilişinden başka değildir!.
ya sen kendini bilmiyorsun: “Halim sen şöylesin böylesin şusun busun!” içerdeki söylemakte ben ne bileceğim bu İblis mi Rabbım mı?.


Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Men arefe nefse hu, fekad arefe Rabbehu" buyurmuştur.
(Aclunî, Keşfü'l-Hâfâ II-343 (2532)

“DIŞında kendini BİLen İÇinde RABBini BULur bunun dahası mı var!.”
diyemediği sürece o ana merkezi başrol oyuncusunu sürekli rahatsız edecektir aynı tiyatrodaki gibi “fiskos” edecektir “fî sudûri’n- nâs” üfürükçüsü.. saptırıcı..
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi FELÂK ve NÂS Sûreleri Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »


مِنَ الْجِنَّةِ وَ النَّاسِ
Resim---Mine’l- cinneti ve’n- nâs: Gerek cinlerden, gerek insanlardan (olan bütün vesvesecilerin şerrinden) Allah'a sığınırım!”
(Nâs 114/6)

Mine’l- cinneti ve’n- nâs..
İşte bu harika, kimden oluyormuş bunlar?. Bunlar nâstan olur yâni insandan olur bir de cinden olur.. tevekkeli “şeytanı cinden” yarattık diyor ya “caaan” buyuruyor bu insan ve cin şeytanlarından.. biz nâs sûremize tekrar döneceğiz, çünkü nâs kendine has bir sûredir, küçüktür fakat harikadır.. burda RABB, Rububiyyet anlatılmıştır, Melekiyet anlatılmıştır Mâlikiyyet anlatılmıştır İlâhiyet, ilâhlık anlatılmıştır:


قُلِ اللَّهُمَّ مَالِكَ الْمُلْكِ تُؤْتِي الْمُلْكَ مَن تَشَاء وَتَنزِعُ الْمُلْكَ مِمَّن تَشَاء وَتُعِزُّ مَن تَشَاء وَتُذِلُّ مَن تَشَاء بِيَدِكَ الْخَيْرُ إِنَّكَ عَلَىَ كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ
Resim---“Kulillâhumme mâlikel mulki tû’til mulke men teşâu ve tenziul mulke mimmen teşâ’(teşâu), ve tuizzu men teşâu ve tuzillu men teşâ’(teşâu, bi yedikel hayr(hayru), inneke alâ kulli şey’in kadîr(kadîrun).: (Resûlüm!) De ki: Mülkün gerçek sahibi olan Allah'ım! Sen mülkü dilediğine verirsin ve mülkü dilediğinden geri alırsın. Dilediğini yüceltir, dilediğini de alçaltırsın. Her türlü iyilik senin elindedir. Gerçekten sen her şeye kadirsin.”
(Âl-i İmrân 3/26)

Sen “mülk”ten istediğini istediğine verirsin.. hangi mülkten?. bedenen yâni madde ve mânâda öyledir.. istediğine istediğin kadar akıl verirsin, istediğine istediğin kadar güzellik verirsin, istediğine istediğin kadar şunu verirsin bunu verirsin ve de karşılığında hesaba çekersin!. Neden niye yapıyorsun bunu ya RABBi?.
RABBınızı bulun bakalım diye Rububiyyetin tek şeyi RABB ilâhlık seçimini yapabilmek içindir “Lâ ilâhe”yi çözebilmek içindir, “illALLAH”ı çözebilmek için mekanizma kurulmuştur. Rububiyyet, ALLAH’ın başta gelen Sıfatı-ni’meti bir numaralı ni’metidir ve her şey ondan tecellî eder.. çünkü onun için de Kur’ân-ı Kerimde meselâ bakarız “onlar din adamlarını hahamlarını Rahiblerini yâni Yahudileri hahamlarını Hristiyanlarında rahiblerini ALLAHın dışında RABBler edindiler, ilâh yaptılar..


اتَّخَذُواْ أَحْبَارَهُمْ وَرُهْبَانَهُمْ أَرْبَابًا مِّن دُونِ اللّهِ وَالْمَسِيحَ ابْنَ مَرْيَمَ وَمَا أُمِرُواْ إِلاَّ لِيَعْبُدُواْ إِلَهًا وَاحِدًا لاَّ إِلَهَ إِلاَّ هُوَ سُبْحَانَهُ عَمَّا يُشْرِكُونَ
Resim---“İttehazû ahbârahum ve ruhbânehum erbâben min dûnillâhi vel mesîhabne meryem(meryeme), ve mâ umirû illâ li ya'budû ilâhen vâhidâ (vâhiden),lâ ilâhe illâ huve, subhânehu ammâ yuşrikûn(yuşrikûne).: Onlar, Allah'ı bırakıp bilginlerini ve rahiplerini rablar (ilahlar) edindiler ve Meryem oğlu Mesih'i de.. Oysa onlar, tek olan bir ilah'a ibadet etmekten başka bir şeyle emrolunmadılar. O'ndan başka ilah yoktur. O, bunların şirk koştukları şeylerden yücedir.”
(Tevbe 9/31)

İlâhiyat nedir?. İlâhiyat, ALLAHu zü’l- Celâl’in insana yakın olan anlaşılır şekildeki yâni Ahad ve Samed olan ALLAHu zü’l- Celâlin yaratma, emrini ortaya çıkarma, MevCÛDu-varlığı yok etme ve sonunda hesaba çekme, bütün tasarrufunun kudretinin, Kudretullah ve Azametullahın, bütün bunların yapılmasında hiç kimseye muhtaç değildir..
İhtiyaçsızlıkta Ahad ve Samed olan ALLAHu zü’l- Celâle sığınırım!.

İlâhinnâs.. çünkü burda bir sorun var “ALLAH”lık hâşâ hiçbir zaman söz konusu edilmemektedir.. Kur’ân-ı Kerimde “ilâh”lık söz konusu edilmektedir ve sıfattır.. ALLAHu zü’l- Celâl, katıyyen kendi ZÂTını ortaya koymamıştır.. “el İlâh”lığı ise, asla şirk kabul etmez.. “ALLAH”lığı konuşulamaz bile.. yâni onun için “ALLAHtan başka el İlâh” yoktur buyrulmaktadır.. “ALLAHtan başka ALLAH yoktur” değildir..
“el İlâh” kelimesi islam dininde şeriat ve hakikat olarak ALLAHa mahsustur ve başkası için kullanılması mutlak anlamda küfürdür.. “lâ ilâhe: hiç bir ilâh yoktur” sözü ALLAHtan başka kullanılmaktadır..
El İlâh, ALLAHtır.. harf-i târifli olan el İlâh, en özelidir ve katiyyen birine el İlâh denemez.. Melik, Melekiyet var ya el Melik, ALLAH celle celâluhu denmediği sürece denir diyor..

İşte adam yazıyor “melik” diyor “melik kral fahd” diyor KâbetuLLAH kapılarının üzerine yazmış.. Kur’ân-ı Kerim üzerine yazmış.. “melikim” diyor.. “el melik” diyor hatta kâfir adam, elimizdeki Kur’ân-ı Kerimin üzerine “el Melik” yazdırmış böyle bildiği halde kâfir..
Yâni hepsi el Melik, ALLAH celle celâluhu ismidir… bunu, iğne ucu kadar aklı olan bütün Müslümanlar bilir.. harf-i târifli, bir kişiye ki teke mahsustur.. bu tek de ALLAHtır.. kesinlikle başkasına kullanılamaz.. katiyyen “latif” dersiniz bana ancak, “el Latîf” derseniz küfredersiniz açık bu.. “el” kullanılmadan kullanılabilir.. RABBda kullanılabiliyor biliyorsunuz çok.. “bu evin sahibi RABBı” “bu hanın RABBı” “bu kölenin RABBı” felân kullanılabilir..

Daha genel gibi gözüküyor halbuki “er RABB” da “el Melik” de “el İlâh” da tüm kâinâtı kapsayan sıfatlardır.. buna iyi dikkat etmek lâzım..
Neden üç kere “insanlar” denmekte.. kim bu insanlar?.
Bunlar, bu vasıflara sahiblerse biz insanlarıdır yâni “fedhuli ibâdî” sırrına ermiştir..


وَلَقَدْ كَرَّمْنَا بَنِي آدَمَ وَحَمَلْنَاهُمْ فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ وَرَزَقْنَاهُم مِّنَ الطَّيِّبَاتِ وَفَضَّلْنَاهُمْ عَلَى كَثِيرٍ مِّمَّنْ خَلَقْنَا تَفْضِيلاً
Resim---“Ve lekad kerremnâ benî âdeme ve hamelnâhum fîl berri vel bahri ve razaknâhum minet tayyibâti ve faddalnâhum alâ kesîrin mimmen halaknâ tafdîlâ(tafdîlen).: Ve andolsun ki; Âdemoğlunu kerem sahibi/Mükerrem (şerefli) kıldık. Onları karada ve denizde taşıdık. Ve onları helâl şeylerden rızıklandırdık. Ve onları yarattıklarımızın çoğundan fazilet (açısından) üstün kıldık.”
(İsrâ 17/70)

“İnsanı mükerrem yarattık”
Bu KİMseler kerem sırrına, keramet kerim sırrına ermişlerdir.. bunların akılları nakil bulmuştur, kullukları fedhuli ibâdi olmuştur.. bunlar “lâ ilâhe” sebebini ve “illALLAH” sonucunu SEVİYElemişlerdir.. niçin?.
Yaratılış sonucun ne olduğunu bilmektedirler. Bunların sırat-ı müstakîme öpüşmüştür MuhaMMed aleyhi's-selâm’ın ellerinde ve yüreğinde birleşmiştir daire tamamlanmıştır, devran bitmiş seyrana geçilmiştir, cevlân ve hayranı yaşamaktadırlar..
Burada başka şeylerde düşüneceğiz bundan sonraki sohbette Nefs-i Emmârede nasıl RABB RABBın, Nefs-i Emmârenin nasıl RABBa sığınması gerektiği Rasûlullah sallALLAHu aleyhi ve sellem den vahiy ilhamları almaya başlayınca Nefs-i Mülhimenin nasıl “mâlikiyevmiddin” i mülkün mâlikini nasıl şu anı Şe’eni yapan, şu ANı yapanın, mülkü halk edenin kim olduğunu, nasıl anlayacağını ve Nefs-i Mutmainne olunca; selim akıl, olgun akıl, tatmin olmuş akıl ki, ne tatmini imanını tamamlamış.. ne zaman tamamlar?.
“et Tamm esmâsı var”


Et Tâmmü :
Resim

Dedim deminden zâhir ve bâtın MuhaMMedîyeti tavaf ve tavf haline getirdi mi kendisi merkez milinde demektir.. Rasûlullah sallALLAHu aleyhi ve sellem de olmuş demektir.. bu olduğu zaman “kendini ve RABBını bildiği” için gerçek el İlâhı bulur.. bakın Kendini ve RABBini bildiği için bulur ve “lâ ilâhe”nin doğruluğuna o zaman kavuşur..
ya Nefs-i Mutmainne “ircii ilâ RABBike” şöyle mi, bu âyet hâşâ ya Nefs-i Mutmainne radiyeten merdiyeten ircii ilâ RABBuke” mi?.
Yo yooo öyle değil, iyi dikkat etmek lâzım.. RABBine dön nasıl?. Radiyeten Merdiyeten sonra, ondan sonra demek istiyorum “kendini ve RABBini bilen kişi” gerçek ilâhı bulur.. işte bu “lâ ilâhe sırrı doğar, kalkar seviyelenir..

Başka zevklerde yapabileceğiz yapalım, düşünelim diye söylüyorum sizler de düşünün.. RABB, RABBulâlemin doğrudan doğruya dindir çünkü zâhir ve bâtını “mâlikiyevmiddin” sanki bizim nefislerimize dünya âlemini direkt olarak gösteren elimizle tuttuğumuz için..
“İlâhinnâs” ise daha ve bu nâsın ilâhı ise neticede ona dönülecek el İlâh budur.. yâni muhakkak ona dönülecek, kesinlikle ona döneceğimiz açık.. yâni bu âhireti direk çağırıştırır.. onun için “euzu” denmektedir.. gel, dönüş izine düş, ayrılık aykırılık İblis’inden çık! onun için Hicr Süresinde biliyorsunuz ALLAHu zü’l- Celâl İblis’e:


إِنَّ عِبَادِي لَيْسَ لَكَ عَلَيْهِمْ سُلْطَانٌ إِلاَّ مَنِ اتَّبَعَكَ مِنَ الْغَاوِينَ
Resim---İnne ıbâdî leyse leke aleyhim sultânun illâ menittebeake minel gâvîn: "Şüphesiz, kışkırtılıp saptırılmışlardan sana uyanlar dışında, senin benim kullarım üzerinde zorlayıcı hiç bir gücün yoktur."
(Hicr 15/42)

“Benim halis kullarım üzerinde senin saltan yoktur” buyuruyor..
Sultan, senin saltanatın yok!. Sana uyanlar ise, onlar benim kulum iken sultan olmuşlardır..
“fedhuli fî ibâdi” idiler, kuldular.. “fehduli cennet” oldular, sultan oldular salâtları andaki salâtları sall buldu.. sall Kebanı buluverdiler.. “Keban nere bura nere?” diyorsun değil mi sen?. İşte onu bilmiyorsun fişi prize soktuğun ANda Keban burada.. Keban’a gitmeye gerek yok, gitsen ne yapacaksın Keban mı olacaksın!.
İşte bu bütün bunlar insanın İNSANlık mertebelerindeki nefis aşamalarının içinde Ehlullah diyorum ya,
Müslüm olur teslim olunca.. Mü’min olur iman edince.. Evliyâullah olur tâbi olunca.. İtaat edince Ehlullah olur..
İşte bu aşamaları geçerken tüm bunlar geçilir, zâten mecburen geçilir başka yol yok!.
İşte bu geçişlerde, nasıl geçişler?. Melekeler insanın nefsinin bu aşamaları yaparken yaşadığı hayattan elde ettiği dışarıdan, içerden aklının, fikrinin, vicdanının bütün bunların, iş gibi tecrübe belli bir maharet, belli bir ihtisas sahibi olmak kendi içindeki mayalanmayı sağlamak.. Melekeler aklın kendisini bütün bunlar Felâk Sûresindeki “neffasad” nefis düğümlerini geçecektir.. Beden, Nefs, Kalb âlemindeki bu şeyleri Nefs-i Emmâre vasıflarından kurtulacaktır.. Nefs-i Mülhime başkalarının fısfıslarından kurtulacaktır elbette.. Nefs-i Mutmainne hasedden kurtulacaktır ki, nasıl kurtulmayacak ki
“lâ ilâhe illâ ALLAH” diyor başka ilâh mı var ki?.
Veren alan desin demez, yâni diyemez ki dilini kaybeder çünkü dil Rasûlullah sallALLAHu aleyhi ve sellem e geçer.. gözünü kaybeder çünkü göz Rasûlullah sallALLAHu aleyhi ve sellem in gözüyle görür..
Bunları söylemesi kolay ben SALLıyorum yâni.. Tâbi SALLarım Kur’ân-ı Kerim de SALLıyor zâten gökteki yağmur gibi yağıyor ne yapsın yâni diyecek midir ki: “aşağıdakiler yağmur yağıyor bak ağzınızı açık çiçekler böcekler!.” mi diyecekti.. Sistem kendinden ayarlıdır bu üç felâkete karşı nefsimize yine “RABBinnâs, melikinnâs, ilâhinnâs” diye adresler açık açık gösterilmiştir.. Bunlara sığınarak bu felâketlerden kurtulacağımız bildirilmiştir.. Burada vesveseye çok dikkat etmemiz lâzım ve görünüştür biliyorsunuz sin görüşünü şin görüşünü yâni insanın iç.. yâsîn ey insan gibidir bir anlamda ben öyle demiyorum burda da ve sin ve sin desem yâni zâhir ve bâtındaki Halim bunun görüntülerini kendi görmesi başkadır.. Rasûlullah sallALLAHu aleyhi ve sellem gözüyle görmesi başkadır.
“Şah damarının gözüyle gören RABBının gözüyle görecek” desek iş büyür.. Onun için vesvese ikilikten gelendir, ikiliği çıkarıyor.. Çünkü sen dışarda bir Halim’sin içerde bir Halim’sin.. öyle birisi yok.. çünkü o bir dürbünün objektif-okulerlik gibidir birlikte gider bedenden bakarsan.. beden bak ki, basar gözüynen bak ki basîreti geç ki, şah damarından yakın olan sana el sallayacaktır.. bir gün çalışacak çünkü onun için zâten Rasûlullah sallALLAHu aleyhi ve sellem
Rahîmiyet ve Rahmâniyet objektifini okülerini kullanmayan kişinin Tevhid Dürbünü hayaldır.. Zâten şâhidliği de yalandır ALLAH korusun!.

Çünkü
MuhaMMedur Rasûlullah ı yok ki.. eşhedu enne MuhaMMeden Rasûlullahı yok ki.. eşhedu enlâ ilâhe illâ ALLAHı olsun!.
Kendinin dediği başka bir şey!. Rasûlullah sallALLAHu aleyhi ve sellem görevli olduğunu bildiği yok!. “Rasûlullah”lığını bildiği yok hâşâ onu demek istiyorum!. Bunlara dikkat etmemiz gerekiyor.

Nedir bu vesvese, felâket bir şeydir.. aklın kendi yapısından kaynaklanır.. mıknatıs gibi.. biliyorsunuz mıknatısı, bin parça yapsanız yine tekrar yine ikileşir mıknatıslaşır her parça.. öyle bir aynadır ki bu böyük bir bakarsınız dev bir Barbaros görüyorsunuz Nefs Aynâsında.. kafan bozuluyor bir tane çekiç patlatıyorsun bin parçasında yine küçük küçük Barbaroslar var!. İstediğin kadar parçala arkasındaki sırrı silmediğin müddetçe ves ves verecektir!.
İşte demin dediğim bu içerdeki dışardaki o sırdan dolayı dâima ikilik gösterecektir, onu silmek kolay mı?. Hayır kolay değil, neden?.
Silgici lâzım, silgici arkadan silgici.. arkadan silgici kim?. ALLAH ve Rasûlullah başka var mı?. vALLAHa yok, ALLAH korusun yok hani!. var ya soytarılar tevhid tüccarları, tasavvuf simsarları, uydur kaydırcılar, yazar çizer, vurguncu, öteci böteciler var ya.. güzel laflar bunlar boş laflardır boş laflardır.. Rasûlullah sallALLAHu aleyhi ve sellem in Rasûlullahlığı ALLAHu zü’l- Celâlle ilgilidir ve kendisiyle ilgili değildir ve bir görevidir.. Abdullahlığı kendisiyle ilgilidir bunu anlayamıyorlar!.
Onun için “aynanın arkasını, bize gel biz sileriz!”derler.. yok kardeşim aynanın arkası, nasıl aynanın arkası sen camı mı delip geçiyorsun MuhaMMedî cemiyeti mi cem’liğini, MuhaMMedî Cem’i mi deliyorsun hâşâ!. yâni bunun için bu insanlık şerefine, haysiyetine onuruna sürekli şekilde, sûrette bir pislik üfürülmüş gibidir.. Kendi ruhunu, kendisinin pisletmesidir.. Onun için de Nurullah isterse 100 wolt gelsin, düşe düşe düşe düşe düşe düşe içinde olduğu halde yok farzeder diyelim ki 5 woltluk bir lambanız var, siz sinek pisliği gibi ata ata ata ata bir gün karanlıkta kalıyorsunuz!. Diyorsunuz ki elektrik, var da canına okudun..
İşte vesvese böyle bir fenalıktır, kendi dış ve içten gelen esas içten gelen, kaynayan, bu iç müsaade ettiği için gelir zâten.. İç bozukluğudur yâni bir anlamda imansızlık, ilimsizlik, idraksizlik, iradesizlik, iştiraksizlikten doğan bir himmetsizliktir.. Himmet, kabul etmeyiştir.. Bu ehlullah evliyaullahın.. daha doğrusu şunu söylemek istiyorum ALLAHu zü’l- Celâl’in Ehli Rasûlullah sallALLAHu aleyhi ve sellem ehli, Ehl-i Beyt aleyhumu's-selâm
Ehli.. Ehli ne demek?. Halleri aynı halde olanlar demek..
Davar değil hâşâ!. Kimse onun sürüsünde, bunun sürüsünde değil!.
Halleri aynı halde olan halle hallenen.. hall neydi Rasûlullah sallALLAHu aleyhi ve sellem in sözleri şeriatı idi ve ALLAHu zü’l- Celâlin buyurduğuydu nutkundan konuşmazdı, fiiliyatı tarıkatıydı.. Fikir zikir her yerde çekilir şeriatta da çekilir, tarikatta da çekilir.. zikirdir, tâbi çekilecek.. Amma fiilleri amellerine diyorum ahlâkıydı, mârifeti, hakikatı, halleriydi ki,hiç değişmeyen huylar gibi ana vasıf.. İşte ehil olduğu zaman tam uyar onlara bunların bize aktarımı himmetledir,
himmet zâhir ve bâtın MuhaMMedîyetinin hakikatının bize ulaşmasıdır.. maddeten ve mânâ olarak diriden diriye aktarılan güzellikler ve özelliklerdir.. diriden diriye aktarılır onun için gereken ne yapılıyor ise yapılır yapmışlardır.. senelerce, yıllarca soğukta sıcakta gelip bir insan için kilometrece yollar alır hakikatı en iyi anlayacağı ve unutmayacağı şekilde yetiştirilmiştir..
Kulağına da küpe takılmıştır “aman ihânet etme, aman dalâlet etme, cehâlet ve gaflet etme, Rasûlullah sallALLAHu aleyhi ve sellem efendimizin yolunda hizmetçilikten geri kalma, şaşka, taşma, azgınlık yapma!” diye ikaz edilmiştir..
ALLAH korusun, işte bu himmetsizlik yanlış anlayış doğru düşünüşle başka kayışları aldanışları bir sürü basarsızlık, basiretsizlik, kararsızlık gibi neticede şek ve şüpeye götürür.. şekk ve şüphe ise sonuçta “lâ ilâhe” de insanı boğar, çöplük leş eder onu!. değil nalınlarını çıkarıp da mukaddes tuvaya geçmek, hizbuşşeytanın yemi olur ALLAH korusun!. kendi aklı kendi içinde kapanır bu ve bunları da inşALLAH bir değişik açıdan birlikte görelim diye söylüyorum!. Biraz da düşünelim bu Felâk ve Nâs üzerinde inşALLAH sizler de biraz düşünün bunu da hazmederek geçelim ve inşALLAH önümüzdeki hafta Fâtihanın tümüyle bu iki sürenin nasıl uyuşum içinde olduklarına bir bakarız Fâtiha da Nefs-i Emârenin en alttan
gayrul mağdubi aleyhim veleddalinle nasıl tam uyuştuğunu bundan sonraki ile öbürünün ve en sonunda elhamdulillahi RABBul ve elhamdülillahdiyen nefsin Kudsî Nefsin, nasıl Ahmed aleyhi's-selâm nefsi olduğunu hamdin tek elçisi olduğunu görelim inşALLAH!.
Yukarıya doğru çıktığımızda demek istiyorum ve RABBu’l- âlemîn olanda ise ve gerçekten RABBu’l- âlemînin o yüce şerefini anlayan nefsin nasıl insanda gizli bir gizlinin, gizlinin Ahva Nefs olduğunu çünkü RABBu’l- âlemîn sırrına vakıftır o, kendi o hakikatı biliyor onun için Ahmediyete çıkabilir!. Zâten Kudsî Nefs olabilir, sıfattır RABBiyet ve bütün bunlar ALLAHu zü’l- Celâl demiyor ki “şah damarınızdayım!” buyurmuyor.. Rabbulâlmin sıfatı olarak “AKRABA-yakın”im buyuruyor..
Arkadan da buyuruyor ki “yakin gelinceye kadar ibâdete devâm et” buyuruyor.
Yâni kelimeler rast gele seçilmemiştir.. inşALLAHurrahmân buna bakarız bunun benzerlerine bakarız.. yine fazla işlemediğimiz vesves nedir hannâs nedir bu kelimelere de biraz daha gireriz inşALLAH.. evet bununla ilgili biraz daha konuşacaklarımız olur zâten bir kişi Fâtihayı ve üç sûreyi yâni İhlas ve Muvezeteyn iki sûreyi diyeyim ya da üç sûreyi dördünü tamamladığı zaman muazzam bir şey yapmış olur.. Çünkü bunlar islamiyetin özünü başka ve sondaki cem’ eden sûrelerdir inşALLAHurrahmân!

Evet benim söyleyeceklerim bu kadar yarında iş güç var zâten..

ALLAHümme sallı ve selli ve barik ala seydina MuhaMMedîn abdike ve nebiyyuyke ve Rasûluke nebiyyil ümmi ve ala alihi ve sahbihi ve ehli beytihi
Sübhâneke ALLAHümme ve bihamdike eşhedu enlâ ilâhe illa ente vahdeke la şerike leke estağfirike ve etuğbi ileyk!.
Elhamdulillahi RABBu’l- âlemîn!

ALLAHu zü’l- Celâl bizi affetsin, bağışlasın, rahmetine gark etsin! Rahmetenli’l- âlemin olan Rasûlullah sallALLAHu aleyhi ve sellem efendimizi duymayı ve uymayı bizlere nâsip etsin!
Geçen zamanlara tevbe istiğfarlarımızı Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin istiğfarlarında buluştursun!
BİZi BİR etsin, gelecek zaman için dualarımızı Rasûlullah sallALLAHu aleyhi ve sellem Efendimizin Rıza Duaları içinde kılsın!. ve Rasûlullah sallALLAHu aleyhi ve sellem rızasında yaşatsın bizi inşALLAH!. Razı olacağı işler içinde bıraksın öyle yaşatsın! ve zâhir ve bâtın nefeslerimizi Rasûlullah sallALLAHu aleyhi ve sellem mübarek sesinde kılsın ki sesinden “Eşhedu enn MuhaMMeden Rasûlullah şehâdetimizin, eşhedu enlâ ilâhe illâ ALLAH” şehâdetini bütün kâinât ve kâinâtı halk eden ALLAHu zü’l- Celâl şâhid olarak duysun inşALLAH!.
Canlarımız dâru’s- selâm olsun, cennet olsun inşALLAH!
Essalâmü aleyküm ve rahmetullah hakkınızı helâl edin!
Ben irticâlen konuşan bir insanım çünkü!..
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Re: Kul İhvÂNi FELÂK ve NÂS Sûreleri Sohbeti

Mesaj gönderen nur-ye »

Resim

KUL İHVANÎ LEYL SÛRESİ SOHBETİ(nden bir bölüm alıntıdır.)

(19 Nisan 2009 Sohbeti)


Euzübillahimineşşeytânirracîm!

Bismillâhirrahmânirrahîm!

Nur-u Nun

Nur-u Mim
Ehl-i Beyt
Rıza - Vech



FELAK SURESİ


Felak Sûresinde olduğu gibi her şeyi örter, her şeyi!.
Karanlığı çöküp bastığı zaman geceye!.

Bir yandan BEDENin-Âfakın bir yandan da NEFSin-Enfüsün Gaşşını ANlatır..

Buyurunuz BAKalım İnşâe ALLAHu Teâlâ:

قُلْ أَعُوذُ بِرَبِّ الْفَلَقِ
Resim--- " Kul e'uzü birabbilfelak : Di ki: Sığınırım Rabbına o Felakın- De ki: «Sığınırım o sabahın Rabbine,” ( Felak 113/1)

KUL!” Yâ Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem, “Söyle!"
Bu Hitap Yüce Şahsında DUYup-UY-AN tüm ALLAHu zü'l-celâl’in kullarına emir ve tavsiyedir!
Euzu, avz, meaz, ıyaz, istiâze, fenalık ve kötülükten yani ŞERden korunmak için başkasına sığınmak, himayesini ve korunmasıns istemektir
“De ki: Sığınırım Rabbına o Felakın!”

İnsanoğlu elbette gerçek ve tek çaresi, Yaratanına sığıncaktır ve kulluğu da budur:

إِيَّاكَ نَعْبُدُ وإِيَّاكَ نَسْتَعِينُ
Resim--- " İyyake na'büdü ve iyyake nesteiyn: Ancak sana ederiz kulluğu, ibadeti ve ancak senden dileriz yardımı, inayeti. (Ya Rab!).” (Fâtiha 1/5)

Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLm’in Sünnetinde ise açık ve nettir.

Resim--- İbn Abbas (r.a) şöyle demiştir: "Rasûlullah sallallahu aleyhi vessellem, bizlere, bütün acılara ve ateşli hastalıklara) karşı şu duayı öğretirdi: "Her direten (muztarib) damarın şerrinden ve cehennemin sıcaklığının şerrinden, Kerim Allah'ın adı ile, Yüce Allah'a sığınırım.
(İbn. Mâce, Tıb, 37(2/1165)

Resim--- Rasûlullah sallallahu aleyhi vessellem:"Sizin ikinizi, Şeytandan, belâ ve uğursuzluktan ve her kem gözden, Allah'ın tâm kelimeleri ile, okuyor, (Allah'ın korumasına havale ediyorum)" diyerek Hz. Hasan ile Hz. Hüseyin'e okurdu ve "Babam İbrahim de, oğlu İsmail veîshak'ı böyle diyerek okurdu" derdi.
(Tlrmlzl Tıb, 18 (4/396)

Resim--- Osman b. Ebu'l-As es-Sakafî şöyle demiştir: "Neredeyse beni öldürecek bir acım olduğu halde, Rasûlullah sallallahu aleyhi vessellem'e geldim. Rasûlullah sallallahu aleyhi vessellem şöyle buyurdu: "Sağ elini, o (ağrının olduğu) yerin özerine koy ve yedi defa: "Bulduğum bu şeyin şerrinden, Allah'ın adı ile, Allah'ın İzzetine ve Kudretine sığınırım" de!” buyurdu.
(Tirmizi Tıb, 29 (4/408)

Nedir Felak, nedir Felek?..
Felak ın ASLı ve temeli İLK OL-AN ın içindekini pörtleterk çıkarmasıdır!..
Felk mastarı, İKİli olan Kabuğun “ÇAT!” diye ayrılıp içindeki Hakikatı fışkırmasıdır!
Bu çatlatmaya Felk deriz!
Çatlamaya-Patlamaya İNFİLAK deriz!..
Bu ister Toprağı BİLen-BULan bir tohumun Toprakta İnfilakı olsun!
İster bir Meni-Spermin Ana rahmindeki İnfilakı olsun!
İsterseniz NûR-u MîM'in Şe’'ÂNULLAH'taki Her AN OL-AN ı Olsun!..

إِنَّ اللّهَ فَالِقُ الْحَبِّ وَالنَّوَى يُخْرِجُ الْحَيَّ مِنَ الْمَيِّتِ وَمُخْرِجُ الْمَيِّتِ مِنَ الْحَيِّ ذَلِكُمُ اللّهُ فَأَنَّى تُؤْفَكُونَ
Resim--- " İnnellahe falikul habbi ven neva yuhricül hayye minel meyyiti ve muhricül meyyiti minel hayy zalikümüllahü fe enna tü'fekun : Allâh o dâneleri, çekirdekleri pörtleten, ölüden diri çıkarır, ve diriden ölü çıkaran, işte size söyliyorum Allâh o, şimdi söyleyin nereden çevriliyorsunuz?-- Şüphesiz ki taneleri ve çekirdekleri yaran Allah'tır. O, ölüden diriyi çıkarır, diriden de ölüyü çıkaran O'dur. İşte Allah budur. O halde nasıl yüz çevirirsiniz?” (En'âm, 6/95)

Felak, Yokluktan yaratılan değil de, Yok (Adem) iken Var (Âdem) OL-ANın OLUŞ OLAYIdır..

Bakınız doğru ANlamaya çalışalım BİZ BİRlikte…

ALLAHu zü'l-celâl, Yarattığı sonsuz şeyeri-EŞYÂyı KurÂN-ı Kerim’inde “Küllî ŞeY” ifadesiyle tek kaleme indirmekte..
KüRRede ne var ise ZeRRede de o var.
Âlemde ne var ise Âdemde de o var!..

İlk NOKTA-İlk ŞEY hâliyle İKİliktedir.
Madde-Mânâ Antipotu..
UNSURî-ESİRî Antipotu…
“ŞEY” in Unsûrî Özelliği maddesel olup KurÂN-ı Kerim’inde Ana Toprak esas alınmıştır 4 unsur için..
TOPRAK-SU-ATEŞ-HAVA…
UNSURî değer öyledirki, her ÂN da gelişme, değişme ve bozuşma zorundadır.

UNSURî varlıklar bilrisinizki;
1- Cansız dediğiz varlıklar: Üreme, hareket, iç güdü, akıl vs den yoksun tam analamıyla bir zulmet-karanlık içindedirler. Biraz sonra göreceğimiz Gassak Karanlığındaıdrlar mutlak anlamda imkanları asla yoktur. Bence ana görevleri ise bitkilerin Güneşteki 2 Hidrojenin 1 Helyum oluştururken kullanılabilir hale gelen ESİRi Fotosentez-Yeşil ATEŞ ile Hayvana geçişinde ambalajlık gibi görmekteyim…
2- Bitkiler ise: CANlılığın, diriliğin, Hayatta oluşun EL Hayy celle celâlihu’ya SILA-Ulaşım Elemanıdır..
3- Hayvanlar ise Kâinâtın yaratılmasına sebeb OL-AN İnsan için sayısız görevle yüklüdürler..
4- İnsan ise kendisine KULLuk Görevi için Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem ve Kur’ÂN-ı Kerim gönderilmiştir. Gereken ANaltılmıştır. Her AKLın kadarınca ve kaderince…

Esr: Esir etmek. Muhkem bağlamak. Takviye etmek.
İsr: İZ. Alâmet. Nişane. Yol. Meslek. Başlamak ve azimet etmek.

Anlamında..
Bendeniz teknik bir insanım, düşünüyorum da 4 unsuru en sağlamca bağlayan, Kuvvetini veren ve dirilten ne ise odur ESİR…
Biliyoruz ki bugün ilimde;
ESİR; Maddesel bir değeri olmadığı halde bütün evreni kaplayan, ağırlığı da olmayan, ısı ve ışığı ileten cevher gibi AKILca târif edilmektedir…


Âdem aleyhisselam’ı TAM ve DİRİ Kılan 5 UNSURu düşünmelerini:

وَإِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلاَئِكَةِ إِنِّي خَالِقٌ بَشَرًا مِّن صَلْصَالٍ مِّنْ حَمَإٍ مَّسْنُونٍ
فَإِذَا سَوَّيْتُهُ وَنَفَخْتُ فِيهِ مِن رُّوحِي فَقَعُواْ لَهُ سَاجِدِينَ
Resim--- “Ve iz kale rabbüke lil melaiketi inni haliküm beşeram min salsalim min hameim mesnun. Fe iza sevveytühu ve nefahtü fihi mir ruhiy fekau lehu sacidin. : Hani Rabbin meleklere demişti ki: «Ben kupkuru bir çamurdan, şekillenmiş kara balçıktan bir insan yaratacağım.» «Ona şekil verdiğim ve ona ruhumdan üflediğim zaman, siz hemen onun için secdeye kapanın!» (Hicr 15/28-29)

Başaramazlarsa;

إِذَا جَاء نَصْرُ اللَّهِ وَالْفَتْحُ
Resim--- “İza cae nasrullahi velfeth: Gelip de Allahın nusreti ve feth- Allah'ın yardımı ve fetih geldiğinde,” (Nasr 110/1)

“ŞEY”in; UNSURî Hakikatı için Nasrullah ve ESİRÎ Hakikatı için Fethullah Dua edelim İnşâ ALLAH…

مِن شَرِّ مَا خَلَقَ
Resim--- " Min şerri mâ halak : Şerrinden, Mâ halak'ın- yarattığın şeylerin şerrinden” (Felak 113/2)

Yarattığının şerrinden.
Şerr; Âfâkî-Dıştan gelen ve Enfusî-İçten çıkandır.

İnsanın kendisinin dışındaki yaratıklar kadar kendi kendisine ürettiği şerler vardır:

مَّا أَصَابَكَ مِنْ حَسَنَةٍ فَمِنَ اللّهِ وَمَا أَصَابَكَ مِن سَيِّئَةٍ فَمِن نَّفْسِكَ وَأَرْسَلْنَاكَ لِلنَّاسِ رَسُولاً وَكَفَى بِاللّهِ شَهِيدًا
Resim--- "Mâ esâbeke min hasenetin fe min allah ve mâ esâbeke min seyyietin fe min nefsik ve erselnâke lin nâsi rasûla ve kefâ billâhi şehîdâ: Sana güzellikten her ne ererse bil ki ALLAH'dandır, kötülükten de başına her ne gelirse anla ki sendendir-Nefsindendir, biz seni insanlara bir Rasul olarak gönderdik, şâhid ise ALLAH yeter” (Nisâ 4/79)

Resim--- "Senin en yaman düşmanın iki yanın arasındaki nefsindir." Hadis-i Şerif

وَمِن شَرِّ غَاسِقٍ إِذَا وَقَبَ
Resim--- “Ve min şerri ğasikin iza vekab : Ve şerrinden bir Gâsıkın daldığı zaman- Karanlığı çöküp bastırdığında bir gecenin şerrinden,” (Felak 113/3)

Gâsık, lugatta şiddetli karanlık, soğukluk ve kokarlık mânâlarıyla ilgilidir.
Önlenemez güçle gelen gece karanlığı gibi kontrolsuz ŞEHVET Gafletinden de..
Türkçemizdeki üreme organları bölgesine Kasık kelimesi kullanılması da Arapça Gâsık kelimesinden gelmedir.

"Karanlığı bastığı zaman bir gecenin şerrinden" Vukub, çukura girmek demek olup burada çıkmaz çukura-mezar gibi düşmek ve karanlık içinde yok olmak vardır.
Böylesi bir kötü sonuçtan sığınma vardır!..

وَمِن شَرِّ النَّفَّاثَاتِ فِي الْعُقَدِ
Resim--- “Ve min şerrin-neffâsâti fil'ukad: Ve o, ukdelere üfleyen neffâsların şerrinden- o düğümlere üfleyen üfürükçülerin şerrinden” ( Felak 113/4)


''Ve o düğümlere üfleyicilerin şerrinden.''
Kötülük düğümleri bağlayan ve içlerindeki kini, nefreti hasedi üfürenlerin şerrinden!..

Neffâs: Sihir yapan, üfüren, üfürükçü, afsun yapan büyücü nefisler..
Neffâse: Büyücü kadın.
Nefes etmek: Nefes etmek, üflemektir..
Akd: Anlaşma. Sözleşme. Düğümleme. Düğümlenme. Bağ bağlama. Bağlanma.
Ukd: Düğüm. Yoğun. Gazap, hiddet
Ukde: Düğüm, bağ. Karışık ve müşkil iş. Zorluk, zor iş.
Ukad: Ukdenin çoğuludur


وَمِن شَرِّ حَاسِدٍ إِذَا حَسَدَ
Resim--- " Ve min şerri hâsidin izâ hased: Ve şerrinden bir hâdisin hased ettiği zaman- ve kıskançlık gösterdiğinde bir kıskancın şerrinden!»” ( Felak 113/5)

Hased: Başkasının iyi hallerini veya zenginliğini istemeyip, kendisinin o hallere veya zenginliğe kavuşmasını istemek.Kısacası karşısındakinin hakkı olan her türlü nimetin onda olmasını çekememezlik, kıskançlık.

Hasud- Çok hased eden kişi; hasedlendiğinde içindeki kin, öfke,nefret ve düşmanlık kasdıyla kötü nefsini birisine yönlendirdiği zaman lazer ışını gibi ki , "Nazar etme-Göz değme'' denilen olay bir anda oluverir.
Bunu yaparken kendinin iyiliğini değil de diğerinin kötülüğünü ister.
Eğer karşı kimse mânen güçsüzse onu çarpar indirir.
İşin garip tarafı Hasud bunu her zaman bilinçli yapmaz ve böylesi “sakar” denilen âileler vardır.

Ancak dert varsa devâsı da vardır İslâmda:

Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:

Resim--- Rasûlullah sallallâhu aleyhi vessellem: “Nazar insanı mezara, deveyi kazana sokar.” buyurdu. (İbn. Adiy)

Resim--- Rasûlullah sallallâhu aleyhi vessellem: “İnsanların yarısı nazardan ölür.” buyurdu. (Taberanî)

Resim--- Rasûlullah sallallâhu aleyhi vessellem: “Nazar haktır.” buyurdu. (Müslim)

Resim--- Rasûlullah sallallâhu aleyhi vessellem: “Sabah akşam, 3 defa “Bismillâhillezi lâ yedurru ma asmihi şey ün fi’l- Ardı ve lâ fi’s- semâi ve huvessemiu’l- alîm” okuyan, büyü ve nazardan korunur” buyurdu.
(İbn Mâce)

Resim--- Rasûlullah sallallâhu aleyhi vessellem, Felak ve Nas Sûrelerini okuyup buyurdu ki: “Bu iki sûre ile (belâlardan, nazardan) korunun! Hiç kimse, bu iki sûre ile korunduğu gibi, başka şeyle korunamaz.” buyurdu. (Ebu Davud)

Ve her zaman olduğu gibi;
Resim--- Rasûlullah sallallâhu aleyhi vessellem: “İlaçların en iyisi Kur’ân-ı kerimdir” buyururdu. (İbni Mâce)

فَاللّهُ خَيْرٌ حَافِظًا وَهُوَ أَرْحَمُ الرَّاحِمِينَ….
Resim--- “….fellâhu hayrun hafizav-ve huve erhamur-Râhimîn:… en hayırlı hıfzedecek de ALLAH'dır ve o erhamur-rahîmdir-…En iyi koruyucu ALLAH'tır ve O, merhâmetlilerin merhâmetlisidir." (Yusuf 12/64)

Bakınız ki 4 şey tüm sığınmayı özetledi;
Tüm Yarattığının şerrinden,
Gâsıkın-Karanlık Gecede olanlardan,
Neffâsâttan-Üfürükçülerden,
Hâsud-Çok hased edenlerden…

Unutmamalıyız ki Kendi Nefsimiz de bunların içindedir!..


Resim
Resim
Cevapla

“Kuran-ı Kerim Sohbetleri” sayfasına dön