Kul İhvÂNi KIYAMET Sûresi Sohbeti

Cevapla
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Kul İhvÂNi KIYAMET Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

KUR’AN- KERİM SOHBETLERİ

Kul İhvÂNi KIYÂMET Sûresi Sohbeti..


Resim

Es-Selâmu aleykum ve Rahmetullâhi ve Berekâtuhu.

EÛZU BİLLÂHİ MİNE'Ş-ŞEYTÂNİ'R-RACÎM
Bİ'SMİ'LLÂHİ'R-RAHMÂNİ'R-RAHÎM..

istiğfar antivirüsüMüz:
Subhaneke allahümme ve bi hamdike, eşhedu en lâ ilâhe illâ ente vahdeke lâ şerike leke estağfiruke ve’etubileyke!
Ve'l-HaMduliLLÂhiraBBu’l-ÂleMîNN!.

Ya RaBBulâlemin, ya Rasûllallah sallallahu aleyhi ve sellem istecertu!.
ALLAH! ALLAH! ALLAH! RaBBî lâ uşrike bî şeyin!
Ve Lâ Havle Velâ Kuvvete İllâ Billlahi'l- Aliyyi'l- Aziym!.
Es salâtu ve’s- selâmu aleyke Yâ Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem
!.

Resim
Resim'' Allâhumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ Muhammedin
Abdike (Muhammediyyeti) ve
Nebiyyike (Mahmudiyyeti) , ve
Rasûlike (Ahmediyyeti) ve
Nebiyyi’l-Ummiyyi (Habîbiyyeti) ve alâ âlihi, ehl-i beytihi ve sahbihi ve ummetihi... ''Resim

ALLAHümme ve salli ve sellim ve barik ala seydina muhammedin nuru zatı sırrı sarihi fil cemil vel esmâi vel sıfat biadedi ilmiken daimen kesiren mübâeken tayiben fiyh ya RaBBu' -Âlemîn!

Evet bir salâvât yapalım herhangi bir salâvât açalım Abdulkadir Geylanî kaddesALLAHu sırrahu Efendimizin salâvâtlarına bakalım.
Abdulkadir Geylanî kaddesALLAHu sırrahu birinin sırtından bir şey olmamıştır, kendi inancı, tercihi, kendi yiğitliğiyle ALLAHu zü’l- Celâl’in nasib ettiğini kısmet etmek bakımından ALLAHu zü’l- Celâl ona güzel bir kader yazmıştır. O da güzel kaderi kısmete çevirmiştir. Bu çok önemli bir şeydir ALLAH celle celâluhu yaratmış ya, rızkını da verir maddî mânevî her şeyi ortaya koyar. İmtihanı açık yapar akla bir özgürlük verir: “hadi bakalım sen ne yapacaksın görelim!” der. O da yapar. Kendileri yapıp yapıp RaBB’ımıza: “Sen ona şunu yaptın, bana bunu yaptın!” diyemezle.
ALLAHu zü’l- Celâl öyle bir iş yapmaz çünkü!. Bu bu kadar önemli bir şey ki, insan kendi yanlışlarını hatalarını bilemeden RaBB’ısına yükler, meseleyi iyice bilmediği için.. ALLAHu zü’l- Celâl’in esmâları ortadadır.
Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem in hayatı ortadadır.
ALLAHu zü’l- Celâl’in tek halifesi vardır o da, Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLemdir.
Zâhirde ve bâtında da öyledir. Âdem aleyhi's-selâm insanın zâhiri teşekkülüdür. İnsan üremesinin başlamasıdır. Halbuki senin var oluşunda doğrudan doğruya Nûr-u MuhaMMedle, Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem ALLAHu zü’l- Celâl’in Rasûlullah’ıdır.

ALLAHa ve Rasûlullaha teslimiyetle İslâm başlar..

اِنَّ اللّٰهَ وَمَلٰئِكَتَهُ يُصَلُّونَ عَلَى النَّبِىِّ يَا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا صَلُّوا عَلَيْهِ وَسَلِّمُوا تَسْلٖيمًا
Resim---İnnallâhe ve melâiketehu yusallûne alen nebîyyi, yâ eyyuhâllezîne âmenû sallû aleyhi ve sellimû teslîmâ: Muhakkak ki Allah ve Melâikesi Peygambere hep salât ile tekrim ederler, ey o bütün iyman edenler! Haydin ona teslimiyyetle salât-ü selâm getirin.” (Ahzab 33/56)

İnnallâhe ve melâiketehu yusallûne alen nebîyi
Şimdi saLL halindeler, ALLAHu zü’l- Celâl saLL halinde bağlantılı anlamında saLL melekleri de öyle.. Nebîsine, kendisinden haber getiriciye bağlı ne demek?.
Priz, sanki melekler kablo gibi ALLAHu zü’l- Celâl ve Rasûlullah arasında, yaratanla yaratılan arasında ALLAH bir tampon bölge kuruyor direk Kur'ân-ı Kerim'i eliyle ALLAHu zü’l- Celâl geldi de, eline teslim etti değil!
İşte bu, bu işte kısmet ve nasibi anlamaya bağlıdır..
Âyetler vardır “eğer sen bu görevi yerine getirmezsen!”

يَا أَيُّهَا الرَّسُولُ بَلِّغْ مَا أُنزِلَ إِلَيْكَ مِن رَّبِّكَ وَإِن لَّمْ تَفْعَلْ فَمَا بَلَّغْتَ رِسَالَتَهُ وَاللّهُ يَعْصِمُكَ مِنَ النَّاسِ إِنَّ اللّهَ لاَ يَهْدِي الْقَوْمَ الْكَافِرِينَ
Resim---Yâ eyyuherresûlu bellıg mâ unzile ileyke min rabbik(rabbike) ve in lem tef’al femâ bellagte risâleteh(risâletehu) vallâhu ya’sımuke minen nâs(nâsi) innallâhe lâ yehdîl kavmel kâfirîn(kâfirîne).: Ey peygamber, Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer (bu görevini) yapmayacak olursan, O'nun elçiliğini tebliğ etmemiş olursun. Allah seni insanlardan koruyacaktır. Şüphesiz, Allah, kafir olan bir topluluğu hidayete erdirmez.(Maide 5/67)

Tüm bunlar nedir Abdullah aleyhi's-selâm için de.. Kul olarak “tercih” ler var, imtihanlar var!. Bu imtihanları tercihin negatif oluşuyla geçersiz öyle geçersiz ki, Ebu Cehil ki, geçmişinde Ebu Hikem iken, Hikmet Sahibi iken, adı halk arasında çok güzel iken, şiirler yazan, güzel fikirleri olan, herkesin saygı duyduğu bir ağa, yani öyle görünen, bir kötülüğü de olmayan..
Ebu Leheb de öyle, Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLemi en çok sevenlerden birisi ve amcası.. Ne zamana kadar?.
Rasûlullahım” buyuruncaya kadar.. Dediğin anda felaket başlıyor!.
Aynı şekilde Vahşi.. O kadar zıt ki paramparça ediyor Hamza radiyallahu anhuyu.. yerde can çekişirken ciğerini çiğniyor!.
Fakat dönüyor, tevbe edip Ebu Cehil iken Ebu kâmil oluyor!.
İsalmı Tercih ne kadar önemli bakınız!.
ALLAHu zü’l- Celâl Ebu Leheb’e, amcasına “sen düşman ol!”
Vahşi’ye de: “Sen git Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in amcısını öldür, gel de Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selleme dost ol!”
Demez, böyle bir şey yok!. Bu imtihÂN kâğıdı ortadadır tercih yapmak!.
İşte, bir ırmak akıyor balıklar var içinde, bir sürü herkesin balığı geçiyor, kimse kimsenin balığını tutamıyor, mıknatıs gibi herkesin mıknatısı değişik, yani Barbaros yazıyor üzerinde.. Birisi diyor ki Barbaros’a: “Burada ırmağın kenarında beklerken balık gelmez, olta at!”diyor.. Kısmet Oltası at, bir çaba göster, sana EMRedileni yap ki, Muradullahı yakalayasın!.”
Çünkü nasib dediğimiz şey kazadır, Muradullahıdır ALLAHu zü’l- Celâl’in.. Hâşâ eksik, noksan, hatalı, yanlış, kasıtlı bir şeyi murad etmesini düşünmek İslâm dışıdır..
Onu öyle düşünüyorsa o zaman gitsin hani vardı ya İranlıların; iyi tanrı, kötü tanrı.. iki tanrısı olsun!.
Öyle bir şey yok ortada!. İnsanlar tercihlerin kullandılar, açıkça kullandılar, doğrudan doğruya tercihlerini kullandılar!.
Yani Vahşi’ye tercihini kullandıran ALLAHu zü’l- Celâl..
Ebu Leheb’e kullandıran Şeytan değil.. İkisi de tercihlerini yaptı, ALLAH celle celâluhu da yarattı..
Elbette imkÂNla İmtihÂN Engellerini koydu.. ALLAH celle celâluhu önlerine çeldiricilerini kpydu.. Tek kelimeyle herkes Şeytanın üzerine yüklenirken, Şeytan ne diyor: “Ben hangisinin eli ayağı oldum ki, hangisinin tepesine dikilip de yap dedim ki, ben ne yaptım ki onlara, uymasalardı bana, onların RaBBları ilân etmişti “aduvvu’n- mübin” demişti hani..

أَلَمْ أَعْهَدْ إِلَيْكُمْ يَا بَنِي آدَمَ أَن لَّا تَعْبُدُوا الشَّيْطَانَ إِنَّهُ لَكُمْ عَدُوٌّ مُّبِينٌ
Resim---E lem a’had ileykum yâ benî âdeme en lâ ta’budûş şeytân(şeytâne), innehu lekum aduvvun mubîn(mubinun).: "Ey adem oğulları, ben size and vermedim mi ki: Şeytana kulluk etmeyin, çünkü, o, sizin için apaçık bir düşmandır;" (YâSîn 36/60)

Ama Sebe Sûresinde ne diyor ALLAHu zü’l- Celâl tek âyette şeytan davasında haklı çıktı:

Müslimden de öte Mü’minlerin bazısı hariç olarak ŞEYtÂN davasında haklı çıkmıştır:

وَلَقَدْ صَدَّقَ عَلَيْهِمْ إِبْلِيسُ ظَنَّهُ فَاتَّبَعُوهُ إِلَّا فَرِيقًا مِّنَ الْمُؤْمِنِينَ
Resim---Ve lekad saddaka aleyhim iblîsu zannehu fettebeûhu illâ ferîkan mine'l-mûminîn(mûminîne): Ve andolsun ki iblis, onlar üzerindeki zannını (hedefini) yerine getirdi. Böylece mü'minleri oluşturan bir fırka (ALLAH'a ulaşmayı dileyenler) hariç, hepsi ona (şeytana) tâbî oldular.”
(Sebe 34/20)

Çoğunuzu yoldan çıkardı” demiyor mu?.
Diyor şimdi de öyle değil mi?. Şimdi de öyle yarın da öyle olacak!.
Her şeyi tercih eden insan, bu inancına gelince işin kolayına kaçıyor ne diyor:“RaBB’im kader yazmış, ve de yaşattı, şeytan da geldi beni kandırdı!.”
Oooh çıktı dışarıya kurtuldu sanki..
Hangi konuda?. İnançta..
Diğer konularda öyle değil, mahkemeye gidiyor.. Adam öldürüyor ve öyle bir savunuyor ki kendini, akıl fikir duruyor!.

Ben şunu söylemek istiyorum ALLAHu zü’l- Celâl’in SALLı, AKIL-ladır!.
En büyük “EMÂNETAKILdır.. Akl-ı küll MuhaMMed aleyhi's-selâmın NûRudur. Kâlemdir, kaderdir, lehvi mahfuzdur, arştır, kürsîdir..

Resim---Câbir bin Abdullah (radiyallahu anhu)’dan: “Ya Resûlullah (SALLallahu aleyhi ve sellem)! Anam babam sana fedâ olsun, ALLAH’ın en evvel yarattığı şeyi bana söyler misin?” dedim. Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu ki: “Ya Câbir! eşYadan önce, kendi nurundan (Nurullah) senin Peygamberinin nurunu yarattı.” Ve şöyle buyurdu: “ O nur ALLAH’ın kudretiyle dilediği yerlerde devredip gezerdi. O zaman ne levh, ne kâlem, ne cennet, cehennem, ne melek, ne gök, ne güneş, ne ay, ne cin ne de ins var idi.” Ondan sonra buyurdu ki: “ ALLAH Teâlâ mahlûkatı yaratmak istediği zaman, o nuru taksim edip 4 parça yaptı: İlk parçadan kâlemi yarattı. İkinci parçadan Levh’i yarattı. Üçüncü parçadan Arş’ı yarattı. Dördüncü parçayı taksim edip dört parça yaptı: İlkinden gökleri yarattı. İkincisinden yeri yarattı. Üçüncüsünden cennet ve cehennemi yarattı. Dördüncü parçayı yine taksim edip dört parçaya ayırdı: Birincisinden mü’minlerin gözlerinin nurunu yarattı. İkincisinden kalblerinin nurunu yarattı ki o, ALLAH’ı bilmedir. Üçüncüsünden dillerinin nurunu yarattı ki o da Kelimeyi Tevhiddir....”
(İmâm Ahmed, Müsned IV-127; Hâkim, Müstedrek II-600/4175; İbni Hibban, El İhsân XIV-312/6404)

Yaratandır, yaratılandır tüm akıl içindedir..
Akıl böyle bir hava gibi aranmamalıdır.. O, olmazsa olmaz çünkü böyle iken insanların bunu kullanmayışı nasib ve kısmetlerini elbette kader içinde arayacak!.
Ama şimdi bana bir çay geldi bardak içinde, bu bardağı ben kıracaksam kader içinde kazada ALLAHu zü’l- Celâl’in, Kaza Kader İrade ve Meşiyetinde bu varsa ben kırarım, bundan kaçamam!. Ama kaldırır duvara çarparsam bardağa yazık, duvara yazık, bana da yazık olu!. Kasıt var, suçlu olurum!.
Ne bileyim ben şimdi ayaklarımı üstüste atarken bir anda, masa sallandı, bardak düştü, düşebilir ne yapayım, üzülebiliriz ve deriz ki: “kaza oldu Türkçe de de kaza kullanılıyor kaza ve kader yerleri yanlış!.
Yaşanan, kaderdir kaza değildir!. Kaza arkada belirsiz olan Kudretullahtır!. Bunu biz bilemiyiz, ne zaman öleceğimi bilmiyorum ki yarın ne yaşayacağımı bileyim, bunu bilemiz!. Bize taksim edilir hayat, biz tercih yaparız, hayır dersin şer var, şer dersiniz hayır var, ALLAH celle celâluhu ya bırakın!.
Tüm bunlar insana yol gösterici noktalardır!.
Aynı şekilde çeldiriciler de vardır.. ben bir zaman yazdıydım daha eksik, “Aklın Çeldiriciler” i diye.. Aklın Çeldiricileri daha akılsız insanlarda akıllarının çeldiricilerdir..
İki tane âyet vardır dikkat edin:

يَا أَيُّهَا النَّاسُ اتَّقُوا رَبَّكُمْ وَاخْشَوْا يَوْمًا لَّا يَجْزِي وَالِدٌ عَن وَلَدِهِ وَلَا مَوْلُودٌ هُوَ جَازٍ عَن وَالِدِهِ شَيْئًا إِنَّ وَعْدَ اللَّهِ حَقٌّ فَلَا تَغُرَّنَّكُمُ الْحَيَاةُ الدُّنْيَا وَلَا يَغُرَّنَّكُم بِاللَّهِ الْغَرُورُ
Resim---Yâ eyyuhen nâsuttekû rabbekum vahşev yevmen lâ yeczî vâlidun an veledihî ve lâ mevlûdun huve câzin an vâlidihî şey’â(şey’en) inne va’dallâhi hakkun fe lâ tegurrennekumul hayâtud dunyâ, ve lâ yagurrennekum billâhil garûr(garûru).: Ey insanlar, Rabb'inizden korkup sakının ve öyle bir günün azabından çekinip korkun ki, (o gün hiç) bir baba, çocuğu için bir karşılık veremez ve (hiç) bir çocuk da babası için bir şeyi verebilecek (durumda) değildir. Şüphesiz Allah'ın va'di haktır. Artık dünya hayatı sizi aldatmaya sürüklemesin ve aldatıcı(lar) da sizi Allah ile aldatmasın.” (Lokmân 31/33)

يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِنَّ وَعْدَ اللَّهِ حَقٌّ فَلَا تَغُرَّنَّكُمُ الْحَيَاةُ الدُّنْيَا وَلَا يَغُرَّنَّكُم بِاللَّهِ الْغَرُورُ
Resim---''Yâ eyyuhen nâsu inne va’dallâhi hakkun fe lâ tegurrennekumul hayâtud dunyâ, ve lâ yegurrennekum billâhil garûr(garûru).: Ey insanlar, hiç şüphesiz Allah'ın va'di haktır; öyleyse dünya hayatı sizi aldatmasın ve aldatıcı(lar) da, sizi Allah ile (Allah'ın adını kullanarak) aldatmasın.(Fâtır 35/5)

يُنَادُونَهُمْ أَلَمْ نَكُن مَّعَكُمْ قَالُوا بَلَى وَلَكِنَّكُمْ فَتَنتُمْ أَنفُسَكُمْ وَتَرَبَّصْتُمْ وَارْتَبْتُمْ وَغَرَّتْكُمُ الْأَمَانِيُّ حَتَّى جَاء أَمْرُ اللَّهِ وَغَرَّكُم بِاللَّهِ الْغَرُورُ
Resim---Yunâdûnehum e lem nekun meakum, kâlû belâ ve lâkinnekum fe tentum enfusekum ve terebbastum vertebtum ve garret kumul emâniyyu hattâ câe emrullâhi ve garrekum billâhil garûr(garûmu).: (Münafıklar) Onlara seslenirler: "Biz sizlerle birlikte değil miydik?" Derler ki: "Evet, ancak siz kendinizi fitneye düşürdünüz, (müslümanları acıların ve yıkımların sarmasını) gözetip beklediniz, (Allah'a ve İslam'a karşı) kuşkulara kapıldınız. Sizleri kuruntular yanıltıp aldattı. Sonunda Allah'ın emri (olan ölüm) geliverdi; ve o aldaltıcı da sizi Allah ile (Allah'ın adını kullanarak, hatta masumca sizden görünerek) aldatmış oldu." (Hadîd 57/14)

billahi’l- garur: ALLAH ile de kandırır şeytan..”
Şeytan sizi ALLAH diye diye de kandırır demiyor ki.. “Lillahi garur”.. O, ALLAH ile kandırır o gurura sokucu!.
Eee biz buna şeytan diyelim dedik de..
Bizim şeytanlar ne olacak?.
ALLAH ile kandıranlar ne olacak?.
Şeytanın uşakları ne olacak?. şeytanlaşmışlar ne olacak?.
Bunu neden aklımız anlamaz?.

Her şeyi anlayan aklımız.. İslam Âlemi gölgeyi taşlamayı dâimâ seçmiştir, anlamadığı karanlık gördüğü yeri taşa tutmuştur, çok açıktır bunlar!.
Aklı anlamamıştır, reddetmiştir.. Bunu en büyükleri bile reddetmiştir!.
Açın hz. Mevlânâ’yı:
“ey gözü bağlı akıl eşeği sırtına bindim sahile kadar getirdin, gözlerinden öperim teşekkür ederim, seni bırakıyorum git otla!. ben yeni bir binek buldum “aşk” diye onunla açılıyorum Aşk Deryâsına!” derken bunu AKILla söylüyor!.
“Haydi otla!.” dediği akılla söylüyor bunu!.
Aklı çektiğiniz zaman; ne kalbi var, ne kanı var, ne canı var, ne imanı var!. Bunu Kur'ÂN-ı Kerim’e göre söylüyorum:

Kur’ÂN-ı Kerîm'imiz şöyle buyurmamaktadır;
Onlar akletmeyen rics (murdar pislik)lerdir”.

وَمَثَلُ الَّذِينَ كَفَرُواْ كَمَثَلِ الَّذِي يَنْعِقُ بِمَا لاَ يَسْمَعُ إِلاَّ دُعَاء وَنِدَاء صُمٌّ بُكْمٌ عُمْيٌ فَهُمْ لاَ يَعْقِلُونَ
Resim---Ve meselullezîne keferû ke meselillezî yen’ıku bi mâ lâ yesmeû illâ duâen ve nidââ(nidâen), summun bukmun umyun fe hum lâ ya’kılûn(ya’kılûne): İnkâr edenlerin örneği bağırıp çağırmadan başka bir şey işitmeyip (duyduğu veya bağırdığı şeyin anlamını bilmeyen ve sürekli) haykıran (bir hayvan)ın örneği gibidir. Onlar, sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler; bundan dolayı akıl erdiremezler-akledemezler!.(Bakara 2/171)
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi KIYAMET Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »


Onlar akletmeyen necislerdir pisliklerdir, murdarlardır!.
Neden ölçü Kur’ÂN-ı Kerim ve Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem?. Değilse, burada değilse öbür tarafta.. bu akıl kendi şeytanlığını başına geçirtir adamın kim olursa olsun!. öyle şey mi olur, öyle şey olmazsa şeytan âyetlerimi Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLeme hiçbir peygamber yok ki şeytanın saldırısına uğramamış olsun diye âyetler var!.

وَكَذَلِكَ جَعَلْنَا لِكُلِّ نِبِيٍّ عَدُوًّا شَيَاطِينَ الإِنسِ وَالْجِنِّ يُوحِي بَعْضُهُمْ إِلَى بَعْضٍ زُخْرُفَ الْقَوْلِ غُرُورًا وَلَوْ شَاء رَبُّكَ مَا فَعَلُوهُ فَذَرْهُمْ وَمَا يَفْتَرُونَ
Resim---Ve kezâlike cealnâ li kulli nebiyyin aduvven şeyâtînel insi vel cinni, yûhî ba’duhum ilâ ba’dın zuhrufel kavli gurûrâ(gurûran), ve lev şâe rabbuke mâ fealûhu fe zerhum ve mâ yefterûn: Böylece her peygambere, insan ve cin şeytanlarından bir düşman kıldık. Onlardan bazısı bazısını aldatmak için yaldızlı sözler fısıldarlar. Rabbin dileseydi bunu yapmazlardı. Öyleyse onları yalan olarak düzmekte olduklarıyla başbaşa bırak.” (En’âm 6/112)

Vahiy konusunda dahi şeytan bir varlık gibi atla geziip tek tek kapıları çalmıyor.. Her insanın aklında mıknatıs gibi bir İKİ-lik ŞEY-t-ÂNlığı vardır..
Münir Derman Hocamın İnsanı İNSAN İnsan eder!” buyurduğu..
Ne var bunda?.
Mâdem mıknatıs gibi hallederiz!.
Ette görelim hadi.. okutuverdik, yazı verdik, biliverdik!.
Neyi BİLiverdik?.
BULmak nerde, peki OLmak nerde, YAŞAmak nerde?.
Hani “YAŞAnmayan yalan!”dı.. Yaşanmamış bir şehadetin hakikatı olur mu?.
Öyle garib şeyler var ki İslâm âleminde canına okumuştur!.

Onun için akıl herkese açık olandır, kafir Müslim, herkese açık olan Kur'ÂN-ı Kerim, İlmullah.. İnansın, inanmasın heryerde aç oku!.
Kilisede oku, meyhânede oku, Mekke’de oku serbest!.
Kur’ÂN-ı Kerim ortadadır.. Ama temiz olmayanlar temas etmesin var ya, ne demek?.

لَّا يَمَسُّهُ إِلَّا الْمُطَهَّرُونَ
Resim---Lâ yemessuhû illel mutahherûn: Ona, temizlenip arınmış olanlardan başkası dokunamaz.” (Vâkıa 56/79)

Edebsizler değmesin.. İblis çünkü onlari değmesinler!.
Ama edebi nerden alâlim, edeb sebze pazarında satılsaydı eğer sebze pazarı kalmazdı, ağalar toplayıverirlerdi, karaborsaya binerdi!.
O zaman nerde olur bu?
Tarikatta bulunur!. işte şimdi tam bulduk.. Ehl-i Beytte bulunur!. Hemen simsarlar kolları sıvar ve o zaman din imparatorluğu kurarlar ki, bütün İslâm âlemi oraya gelmezse dinden çıkıyor şekline getirir.. o zaman derler ki Ehl-i Beyt doğru ya da yanlış, zâlim olsun âlim olsun!.
Bakın nereye geliyor hani ALLAHu zü’l- Celâl, insan kılığında aklı olan, hür olan, rüşde eren, aklen ve bedenen rüşde eren bir kişi, tebliği duyan bir kişi, kendisi hür ve özgür olarak İslâmı seçecek, hiçbir etken olmadan, isterse dünyanın en günahkar insanı olsun, dünyanın bir numaralı en kötü kadını olsun, Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem kapısını çaldığı anda Fatmatü’z- Zehrâ ya da Ali kerremullahi veche gibi açılır!.
Kapı kirliyse yıkanır, açsa doyurulur, şu olur, bu olur!.
Sünnet-i Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem da aynen yaşanmıştır!.
Sünnet-i Ehl-i Beyt aleyhumu's-selâmda ise, dâimâ ikilidir.. KÂR ü BeLÂ.. Onun için buyuruyor Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem:

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Şüphesiz (âhirete) çağrılıp gitmem yakındır. Size iki büyük ve hukuku ağır emanet bırakıyorum. Birisi Aziz ve Celil olan Allah’ın kitabı Kur’ân. Diğeri de gözümün nuru ehl-i beytimdir. Allah’ın kitabı Kur’ân; semadan yeryüzüne uzâtılmış (ilâhî ve nuranî) bir iptir. Lâtif ve Habîr olan (her şeyi bilen Rabbim) bana bildirdi ki: Kur’ân’la ehl-i beytim (âhirette) Havz-ı Kevser’in başında bana gelene kadar birbirinden ayrılmayacak. Öyleyse sizler (size emanet ettiğim) bu iki şeyde bana nasıl halef olduğunuza (benden sonra onlara nasıl davrandığınıza) iyi bakınız; onların hakkını korumaya dikkat ediniz!” buyurmuştur.
(İ. Ahmed Müsned 111 17;V 182;Tabarânî el-Mu’cemu’l-Kebir V 154 (No:4922 4923); Tirmizî Menâkıb 32 (No:3788. Aynı konuda biraz farklı bir rivâyet)

Geride kalanlara, size iki şey bırakıyorum biri Kur’ÂN-ı Kerim mânâda.. Diğeri tatbikatta Ehl-i Beyt aleyhumu's-selâm..
Kim Ehl-i Beyt aleyhumu's-selâm; bir iğne ucu kadar fire vermeden, kendi adına, hesabına.. İblise, şeytana, şuna buna peşkeş çekmeden, Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem'in şeriatta İNANÇını, tarikat diye nitelendirilen tatbikatta ÂMELini, anlayış idrak noktası olarak, mârifet noktası olarak AHLÂKını ve hakikatta fiilen iştirak gerektiren bunun uygulaması ahlâkın beraber uygulaması haller.. yani derisini yüzsen dahi değişmeyen HÂLler ahlâktan öte.. çünkü ahlâk bu gün vardır yarın olmayabilir ama hâl, hâl tamamen müstesnâdır.. İşte bu sistem ve akıl nakle bağlıdır..
Akıl eğer “” yı BİLseydi “ilâhe”yi BULsaydı..
bir kere şeytanını inkar etseydi kendi de dahil.. bir kere inkar etseydi yaratılandan “ilâh” olmazı anlasaydı, kendini bilmiş olur da “illâ” derdi..
Ya da “illâ” diyeni duyardı da, ''ALLAH''a uyardı.. nakil o zaman gelirdi işte akıl nakilleşirdi!.
O telefonlar verici alıcı uygunlaşırdı seviyelişirdi, şah damarından yakın olanın sözünü halifesinin sesinden duyardı!.
O zaman sokaklar varisü’l- enbiyâ hepsi Allame-yi cihan, peygamberin varisi..
Ama Hasbî Hizmet Hizmetçisi yok!. Hepsi kral!.
Onun için biz kıtmirliği şeref sayarız becerebilirsek, sözümüzün eriysek, söylediğimiz gibi yapıyorsak biz şeref saymayız kendimize de Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem şeref sayar dediğimiz gibiysek!.
Değilsek, bırak gitsin gittiği yere kadar ne de söylenecek söz var bunları neden dedim..
Abdulkadir Geylanî kaddesallahu sırrahu, gerçekten anne ve babadan Ehl-i Beyt aleyhumu's-selâm çifttir, yani hem şeriftir hem seyiddir.. ama bu özelliklerinden dolayı başka yok muydu?.
Çoktu değil kendisinin RaBB’ımızın takdirindeki nasibi, en mükemmel şekilde hakikate çevirmiştir, benzerleri çoktur..
Torunlarından Şeyhü’l- Hazin kaddesallahu sırrahu.. Bir çıkmıştır Siirt’ten aradan yıllar geçmiştir.. dağlarda şurda burda ilim tahsili.. Hep hayatı öyle geçmiştir.. Döndüğünde ise herşeyin yerinde yeller esmiş kalacak bir odası yoktu.. Bende dedim ki ismi şuanda aklımda değil vardı sitelerde okuyorsunuz.. orada bir tarla vardı..
Oraya bostan dikeriz ben bir çardak kurayım!” deyip, çıkış o çıkış dağın başına tahtadan bir çardak kurdu..
Orada başladı MuhaMMedî Memet Neş’esi..
Orada hiç kimse Erenköy holdingleri kurmadı..
Bu işi Narcı, Nurcu patronluğunda, baronluğunda, derebeyliğini de kurmadı..
İslam dinini kurtaracağız, şu bu!..
ALLAHu zü’l- Celâl işinin başında ve kimse, kimseyi kurtarmıyor!.
Önce kendini kurtar?. Ne çâre ki böyle bir darboğazda İslâm âlemi!.
Onun için söylüyorum kendi çıkmazında, yani kendi çıkmazında “negatif yöne gittiği için kuyudan çıkmaya çalışıyorum” diyor..
Kuyunun ağzını dibinde sanıyor, sanmıyor öylesi hoşuna gidiyor!.

İşte budur şeytan halbuki, kuyunun iki tane ağzı olmaz!.
Yani Abdulkadir Geylanî Efendimiz en çok istismar edilen ALLAH dostlarından birisidir, Muhiddin Arabî gibi, Şems gibi Hallac gibi..
Uç fikirleri insanların felâket noktaları olmuştur.
Felâket insanlar tarafından, zahmet insanları tarafından rahmeti zahmete çevrilmiştir.. Ortadaki eserlerini çocukken Lisedeyken getirmiştim ilk defâ Adana’dan “İlahî Armağan”ı “fettu’r- RaBBanî” yani ismi.. içindeki sohbetleri tarihi bellidir.. aynen bizim şiirler gibi.. şu tarihte şu câmideki va’azıdır diye harf harf bellidir.. Minyetü’t- tâlibin.. İki eseri vardır..
Bir bak piyasaya bakıyım neler var yazıyor..
Abdulkadir Geylanî efendimiz hakkında anlatınlar yazılanlar akıl fikir erecek gibi değildir, sıhhatlerini bilmiyoruz..
Onun meşhur oluşunu insanlar bu tarafa yoruyor..
Haa bana soruyorsanız, ben biliyorsunuz aykırı olduğumdan değil doğruyu böyle gördüğümden, şu anda belki Aksaray da kırkbin ellibin Kadirî vardır güya, buraya gelince parmaklar kadar zor bulurum, kendi ölçüsünde diyorum.. Evet böyle bir haldeyiz BİLirsek, BULuruz BULursak, OLuruz OLursak, inşâe ALLAH YAŞArız!. Emredilen de budur zâten..
Muradullahı BİLmek BULmak OLmak ve YAŞAmaktır..
Muradullah, Emrullah budur.. maksadı vardır Muradullahtır..
Emrin bu âlem beden ve nefis âlemidir adı arz dır; ayn, ra ve dad’dır..
"Ard" dır "ard" yani rızanın AYN'a gelişidir.. ALLAHın rızası burada arza gelmiştir, arz edilmiştir.. İnsanlara ve burda ALLAHtan razı olmak istenmiştir.. Razıyeten Merziyyetenin birinci ayağıdır burası..

يَا أَيَّتُهَا النَّفْسُ الْمُطْمَئِنَّةُ
Resim---''Ya eyyetuhennefsu'l-mutmeinnetu: Ey, RABBine, itaat edip huzûra eren nefis!(Fecr 89/27)

ارْجِعِي إِلَى رَبِّكِ رَاضِيَةً مَّرْضِيَّةً
Resim---'' İrci'iy ilâ RABBiki râdiyeten merdiyyeten: RABBine DÖN-üver, sen râzı, O da senden razı olarak.” (Fecr 89/28)

فَادْخُلِي فِي عِبَادِي
Resim---''Fedhulî fî 'ibadî: Gir kullarımın içine!(Fecr 89/29)

وَادْخُلِي جَنَّتِي
Resim---''Vedhulî cennetî: Gir cennetime!” (Fecr 89/30)

Burası bu Dünyada, burda ALLAHtan razı olunur ve ALLAHtan razı olan kullarının arasına girilir.. hani vardı ya elleri ellerinde olan.. işte haa onların arasına girilir.. böyle oluş büyüklük değildir.. böyle olmayış alçaklıktır, Hizbuşşeytanlıktır.. yani bir insan görevini yapınca harika bir şey niye yapmasın, yaptı diye biz göklere mi çıkaracağız..
Ama yapmazsa, yapmazsa şeytanlık olur, ihânet olur..
Azaben muhinâ, ihânet azabına uğrarsınız.. akla ihânet..
Neden?.
Nakli bulmadı, nakli nerde bulacaktı ki kardeşim nakli..
Nakli mi bir defâ kendini bilecekti.. keçi kadar aklı mı yok.. kuşlar kadar aklı mı yok.. ağaçlar kadar aklı mı yok.. onlar ne yapacaklarını çok iyi biliyor da..
Bir damla iken bu neden azgınlık yapıyor, kabir kapısı mı kapanmış, yarım nefeslik nefesi mi kalmış!. Muhtaç mı değil, mecbur mu değil, me’mur mu değil, mahkum mu değil!.
Ne olmuş da kendini bilmiyor?.
Bu bir iş!. Bu ilimi edebe çevir, edeble bulma yoluna!.
Edeb ne demektir?.
Edeb, bilelik dâimiyetinin “en” liğidir.. en, Be SıRRı ile dâimiyete “en” liktir, Türkçede “en” var ya “en” oluştur, “dahası yok” demektir..
Edeb budur.. Halkı, HaKK’a bağlamayan bir bağa edeb denilir mi edebsizlik denilir..
ALLAHu zü’l- Celâl’in zâhiri ilmini bâtını ilme bağlamıyorsa, zâhir de var olan insan.. nasıl bir insan bu, bâtınsız bir insan kör ayna..
Yarın sabahleyin pencereleri dıştan boyayın herhangi bir ışığı engelleyici ile boyayın içeriye girin bütün camlar ayna olur, siz de çalın oynayın “dünya yok” diye.. “Sizden başka kimse yok” diye bu bir câhilliktir, bu gaflettir cehâlettir, büyürse bu dert dalalettir, sonucu varırsa ihânettir..
Çünkü bir emânet var üzerinizde yazmış Hâlimcan!..
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi KIYAMET Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
Bismillâhir rahmânir rahîm.

الَّذِي خَلَقَ الْمَوْتَ وَالْحَيَاةَ لِيَبْلُوَكُمْ أَيُّكُمْ أَحْسَنُ عَمَلًا وَهُوَ الْعَزِيزُ الْغَفُورُ
Resim---Ellezî halakal mevte vel hayâte li yebluvekum eyyukum ahsenu amelâ(amelen), ve huvel azî zul gafûr(gafûru).: O, amel (davranış ve eylem) bakımından hanginizin daha iyi (ve güzel) olacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı. O, üstün ve güçlü olandır, çok bağışlayandır.(Mülk 67/2)

O ALLAHu zü’l- CeLÂL ki, sizi bir güzel imtihan etmek için ölümü ve hayatı yarattı ki hanginiz Ahsen, en iyi, en doğru, en güzel, en hüsn olan ameli yapar.. iş işler.. Ölümü ve hayatı yarattı.. Doğumu buyurmuyor bakın ölümü ve hayatı yarattı.. çünkü ölüm, mevt yani hayatın sonudur.. sondan kasdım mevt oluşudur.. yani labil hale geçiştir kullanılamaz hale gelişidir.. Adam kendi fişini kırıyor, sonra diyor ki “pirize takamıyorum!”
Neyini takacaksın?. yani hayalen taksam olmaz mı?.
Olur rüyada tak rüyada hacca git gel, rüyada evlen çoluk çocuğun olsun ne bileyim ben saçmala yani!.
Tüm bunlar nedir çökmüş bir İslâm, çökmüş bir Müslümandır.
Çünkü kendini bilmiyor, eğer edeb bulsaydı, eğer edeb bulsaydı o zaman Ehl-i Beyt aleyhumu's-selâmı İzlerdi.. Çünkü edebin kâmili onlardaydı..
Kur'ân-ı Kerimi bırakmak, mânâda maddede Ehl-i Beyt aleyhumu's-selâmı EDEBini bırakmak!. Benim kanımı, canımı ve dinimi taşıyan, şerefimi taşıyanlardır ve aslı budur..
Davul döğüp, zurna çalıp ondan sonra milletin başına belâ olanlar değildir.. Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLemin kendisinin, hâşâ yapmadığı şeyi onların yapmasını nasıl düşünürüz!.
Alevî Vakıfları vs.. başındaki kişiden duydum televizyonda, kendisinden bir röportajda: “Biz yazları çalışır kışları cem’ evlerinde ibâdetimizi yaparız!” 60 yaş üzerinde yaşamışlardır, Hz. Hüseyin, Hz. Hasan Hz. Ali kerremullahi veche.. Bir tek ALLAHın kulu çıkıpta “namaz kılmadı!” diyen olmuş mudur?. “Kur'ân-ı Kerim dışında hayatları vardı!” diyen olmuşmudur?. “Birisinden bir kuruş aldılar!” olmuşmudur!.
Haramdır Ehl-i Beyt aleyhumu's-selâma sadaka almak!.
Nerede bu günkü mefaatçiler!.
Ki bu bizim Ehl-i Beyt aleyhumu's-selâm değil bu haylazların dedikleri uydurmadır!. Bu bir tefrid..
Bu tarafa geçiverdin mi İfrata.. Yüzyıl küfredilmiştir Ehl-i Beyt aleyhumu's-selâma câmilerde cumâ hutblerinde hâşâ!.
Emevîlerde, Ömer bin Abdulaziz’e gelinceye kadar küfredilmiştir, ALLAH korusun!. Lânetle anarız onları!.
Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLemin “gözümün nuru, canım ciğerim buyurduğu yavrularına!”
Başka şeytanlık mı olur?.
Ehl-i Beyt aleyhumu's-selâm hadislerini aktaramamışlardır.. Kütübi sitte’ye bakın İmam Huseyn aleyhi's-selâm’dan gelen kaç hadis bulabilirsiniz 61 yıl yaşamış.. İmamlarımız korkularından yazamamışlardır.. İmam Nesaî yazmıştır.. “Fazileti İmam Ali” diye de Şamda döve döve öldü diye bırakmışlar.. Sevenleri kaçırıyorlar, Mekke’ye ulaşamamıştır ve yolda şehid olmuştur..
Genç yaşında katl edilen bu muhteşem insan neden öldürüldü..
Ebu süfyan, çağırmış “sen mi yazdım bu kitabı?”
Ben yazdım!.” “O zaman benim için de yazacaksın!” dediğinde ne diyor “Valla ben senin için bir tek hadis biliyorum o da seni çağırmıştı Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem, “Yemek yiyorum!” demişsin.. Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem de: “Doymayasıcaaa!” buyurmuştur..
Ve bu acılar, tüm bunlar neydi?.
Hepsinin aklı vardı müthiş zeki insanlardı.. içlerindeki kir!.

Akıl pozitif ve negatiflerinden, Hizbullah ve hizbuşşeytan İKİliğinden birini seçtiler!.
Ne diyor hz. Hasan aleyhi's-selâmın en sevdiği eşine ne diyor: “O halife olamaz, ben ise oldum gitti.. onu zehirlersen ben seni nikah altına alırım!” Can cana ten tene iken zehir içirmiştir ve şehit edilmiştir..
Böyle bir tefrit ve ifrat arasında neden hadisleri alamıyorlar?.
Gökyüzünde mi yaşamış Hüseyin aleyhi's-selâm Efendimiz!.
61 sene hiç mi bir şey dememiş?.
Demiş de yüzlerce yıl kaç hadisi duyuldu?.

Şia tehlikesi vardır almayın!” kuralı yürüdü gitti maalesef!.
Alınmaya mecbur kalınanlar ya da kendi lehine olunca alınanlar ise gülünç sayıdadır..
Diğer taraftan, İran’a şimdi git "Ebu Hureyre bir yalancıdır" derler ve bir tek hadisini bulamazsınız!.
Tefrit ve İfrata bakın!.
Halbuki bize ne bunlardan!.
Bize gerçek sadece İslâm lâzım değilmiydi?
İrandaki hadislerin tümü yanlış mı? Ehl-i Beyt aleyhumu's-selâm hiçbir hadis şöylememiş mi?
Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem devrinde İki buçuk sene müslümanlığı olan Ebu Hüreyre’nin en çok hadis varken, 61 sene yaşayan Hüseyin aleyhi's-selâmdan gelen kaç hadis var?.. De ki 4 tane hadisi var.. diğerinden 2 bin küsur tane..
Bir adamın ağzını kilitleseniz dahi dörtten fazla söyler!..

Şunu demek istiyorum ne acı günler geçirmişiz değil mi?.
Neden biz Ümmet-i MuhaMMede Ehl-i Beyt aleyhumu's-selâm ve Kur'ÂN-ı Kerim bırakılmıştır!. Bunu düşünmeyelim mi?

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Şüphesiz (âhirete) çağrılıp gitmem yakındır. Size iki büyük ve hukuku ağır emanet bırakıyorum. Birisi Aziz ve Celil olan Allah’ın kitabı Kur’ân. Diğeri de gözümün nuru ehl-i beytimdir. Allah’ın kitabı Kur’ân; semadan yeryüzüne uzâtılmış (ilâhî ve nuranî) bir iptir. Lâtif ve Habîr olan (her şeyi bilen Rabbim) bana bildirdi ki: Kur’ân’la ehl-i beytim (âhirette) Havz-ı Kevser’in başında bana gelene kadar birbirinden ayrılmayacak. Öyleyse sizler (size emanet ettiğim) bu iki şeyde bana nasıl halef olduğunuza (benden sonra onlara nasıl davrandığınıza) iyi bakınız; onların hakkını korumaya dikkat ediniz!” buyurmuştur.
(İ. Ahmed Müsned 111 17;V 182;Tabarânî el-Mu’cemu’l-Kebir V 154 (No:4922 4923); Tirmizî Menâkıb 32 (No:3788. Aynı konuda biraz farklı bir rivâyet)

Geride kalanlara, size iki şey bırakıyorum biri Kur’ÂN-ı Kerim mânâda.. Diğeri tatbikatta Ehl-i Beyt aleyhumu's-selâm..

Bizim neden göbeğimiz çatlıyor?.
Bırakalım onu bunu şunu da ALLAHu zü’l- Celâl’in Kur’ÂN-ı Kerimine bir bakalım ne buyuruluyor.. Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem Ne buyurmuş bir bakalım!.
Ve Ehl-i Beyt aleyhumu's-selâm nasıl yaşamışlar!.
Ve ne yaşatıyor ALLAHu zü’l- Celâl, güneşi doğdurduğu gibi, bulutlarla sularımızı taşıdığı gibi, Ehl-i Beyt aleyhumu's-selâm da Mehdi aleyhi's-selâma kadar taşır İslam NAKLini..
İnsanlar istedikleri kadar ne yaparsa yapsınlar, ne güneşi durdurabilirler, ne bulutları durdurabilirler, ne rüzgarı kesebilirler ne de Ehl-i Beyt aleyhumu's-selâm YOLunu kesebilirler!.
Kendi hayellerindeki kendi putları haline getirdikleriyle oyunlarını oynarlar kukla gibi!.
Ehl-i Beyt aleyhumu's-selâm ne Arap ne de Fars Irkçılarının istismar oyunu değildir hâşâ!.

وَمَا هَذِهِ الْحَيَاةُ الدُّنْيَا إِلَّا لَهْوٌ وَلَعِبٌ وَإِنَّ الدَّارَ الْآخِرَةَ لَهِيَ الْحَيَوَانُ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ
Resim---Ve mâ hâzihi'l-hayâtu'd-dunyâ illâ lehvun ve laib(laibun), ve inne'd-dâre'l-âhırete le hiye'l-hayevân(hayevânu), lev kânû ya’lemûn(ya’lemûne).: Ve bu dünyâ hayâtı, oyun ve eğlenceden başka bir şey değildir. Muhakkak ki âhiret yurdu, elbette o gerçek hayattır. Keşke bilselerdi.(Ankebût 39/64)

Oyun ve eğlence bahçelerinde biraz debelensinler..
Tüm bunlar nedir?.
Akladır.. “İslâm, akıl ve mantık dinidir” diyor herif değil mi?
Bu söz eksik ve yanlış!. İslâm senin, benim, onun aklının mantıkını dini değildir, öyle olsaydı o kadar din olurdu!.
İslâm, ALLAHın AKIL ve NAKİL DİNİdir!. Akılla anlaşılan NAKİL DİNİdir..
Akla yüklenen esmâ-yi hüsnanın sıfata dönüşmesidir nakil, zâta dönüşmesidir!.
Bunun Türkçesi nedir?.
Şah damarından yakın OLANdan almıştır Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem sözü ve mübârek bir hoparlör gibi buyurmuştur sesinden!..

Onun için buyuruyor: “ALLAHa ve Rasulüne teslim olun da Müslüman olun!” diye!.
Onun için buyuruyor: “ALLAH’a ve Rasulüne iman edinde mü’min olun!” diye!.
Onun için buyuruyor: “ALLAH ve Rasulüne tâbi olun da dostları olun!” diye!. Onun için buyuruyor: “ALLAHa ve Rasulüne itaat edin ki ehlullah olun, ehlişeytan olmayın Hizbullah olun hizbuşeytan olmayın!” diye!. Kur'ÂN-ı Kerim’imizdeyse buyurunuz;

1- ALLAH'A ve RESÛLÜNE TESLİM OLUN!: (Ahzâb 33/56) (Âl-i İmrân 3/20)
2- ALLAH'A ve RESÛLÜNE İMAN EDİN!: (A'raf 7/158) (Nur 24/47, 62) (Fetih 48/9, 13) (Hucurât 49/15) (Hadid 57/7, 19, 21) (Mücâdile 58/4) (Saff 61/11)
3- ALLAH'A VE RESÛLÜNE TÂBİ OLUN- istecibü!: (Âl-İ İmrân 3/172) (Enfâl 8/24)
4- ALLAH'A VE RESÛLÜNE İTÂAT EDİN!: Âl-İ İmrân 3/32, 132; Nisâ 4/13, 59, 69, 80; Mâide 5/92; Enfâl 8/1, 20, 46; Tevbe 9/71; Nûr 24/47, 52, 54; Ahzâb 33/31, 33, 66, 71; Muhammed 47/33; Feth 48/17; Hucûrat 49/14; Mücâdile 58/13; Tegâbûn 64/12
Âyetlerinde geçmektedir.

İllâ tersi olacağım!” dersen hadi ol bakalım!.
ALLAH celle celâluhunun yemini var zâten “insanlarla cehennemi dolduracağım” diye sende git koş!.
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi KIYAMET Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »

Ne acı!.. İşte Şah Geylanî kaddesallahu sırrahu bunları görendir okuyun Sohbetlerini bakın ne kadar serttir.
Ahmedi Rufaî kaddesallahu sırrahu Efendimizi okuyun daha da serttir.. Siirtli Hocamın olmadığı bir günde Ahmedi Rufaî Efendimizin bir küçük kitabını getirip sohbet odasında ordan bir bölüm okuduğum için, ordak bulunan biri ki, yıllardır Siirtli Hocamın sohbetine katılmış, her şeyi bildiği söylenen bir zât “burada böyle kitaplar okunamaz” dedi. yâni bana söylüyor bunu. Bana yâni Siirtli Hocamın dâima bir numarasına söylüyor, “dört âlemde bir numaram!” dediğine söylüyor.. Hiçbir şey söylemedim o gün bıraktım okumayı..
Bir gün sonra kitap yanımda dedim ki:“Hocam dün siz yoktunuz ya biz şunu okuduk, kitabın adını söylemiyorum bir pasaj okuyacağım size!”dedim.
Buyur Abdullatif oku!” ben başlarken dedim ki: “Ahmedi Rufaî Efendimizin eserleri burda okunamaz mı?” dedim. “Şu arkadaşımız böyle söylüyor Hocam olsa okutmazdı diyor, siz okutmaz mısınız, ben dâima açık oynarım kusura bakmasınlar!” dedim.
Ne dedi? Desen ya yıllarım boşa geçmiş, ben hep diyorum da siz anlamıyorsunuz, anlamıyorsunuz Ahmedi Rufaî Efendimiz, hâşâ leş kargası değil ki zümrütü anka kuşu.. fark bu, fark bu.. Abdulkadir Geylanî kaddesallahu sırrahu aziz babası annesi böyle olduğu için bu noktada değil ki, yüreği böyle olduğu için, yüreği MuhaMMedî olduğu için burada!.”
Burnunun doğrultusunda ve nefsinin emrinde olanlar ise yine anlamamaışlardı ve çok üzmüşlerdi rahmetli hocamı..

Aziz kardeşlerim,
Biz tabiki kendi aramızda da sohbetler yapıyoruz, yolda sokakta şurda burda bantlara alıyoruz.. çünkü bazı konuların bazı zamanlarda bulunduğumuz yere göre açılımı oluyor ve güzel oluyor.. sonra unutuyoruz unutmamak için âletler kullanıyoruz birkaç gün önce Yol, Yolcu Yolluk ve Yoldaş Tevhittir.. Bu seyr-ü sülük tevhididir.. yolunumuz sırat-ı müstakim.. Ne var ki her vicdan kendine sormalı elbette:”Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLemin ALLAHu zü’l- Celâl’i irsal ettiği yol mu? emin misiniz?
siz gerçekten o yolda yolcumusunuz,
oyuncu musunuz?
gabirun musunuz?
yoksa kıtmir misiniz nesiniz siz bu yolda?
nasıl bir yolcusunuz?
size güvenilir mi?”

ALLAH celle celâluhu el Mü’mindir. Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem el Emîndir, güvenilir.. güvenmek değil, VARlığın her zerresini yaratan ALLAH celle celâluhudur..
YOLLUĞunuz var mı, SÖZünüz var mı, SOHBETiniz var mı, ZEVKiniz var mı, HAZZınız varmı, YÜREĞiniz var mı?
Sadakatte Samimiyette Sabır ve SeLÂMette nasılsınız,
kendinize güveniniz var mı?.
YOLLUKunuz ve sizin bir YOLDAŞınız varmı?.
Sakın yok demeyin!.
Yoldaşı Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem olmayanın yoldaşı şeytÂNdır!.

Onun için buyuruyor ALLAH celle celâluhu:
Zîrâ biz dünyada nefsin varlığı ile varız ve imtihÂN işlerinde baş sorumlu olan NEFSle imtihÂN oluruz.
İlimsiz, Edebsiz, İrfânsız ve Erkânsız insanlar ALLAHÜ ZÜ'L-CELÂL'in şu fermanını iyi okusunlar:

يَا أَيَّتُهَا النَّفْسُ الْمُطْمَئِنَّةُ
Resim---''Ya eyyetuhennefsu'l-mutmeinnetu: Ey, RABBine, itaat edip huzûra eren nefis!” (Fecr 89/27)

ارْجِعِي إِلَى رَبِّكِ رَاضِيَةً مَّرْضِيَّةً
Resim---''İrci'iy ilâ RABBiki râdiyeten merdiyyeten: RABBine DÖN-üver, sen râzı, O da senden razı olarak.” (Fecr 89/28)

فَادْخُلِي فِي عِبَادِي
Resim---''Fedhulî fî 'ibadî: Gir kullarımın içine!” (Fecr 89/29)

وَادْخُلِي جَنَّتِي
Resim---''Vedhulî cennetî: Gir cennetime!” (Fecr 89/30)

Fedhulî fî 'ibadî” şerefini taşıyan kullarımın içine gir hadi!”
Yoldaş budur işte!. Milyonlarca insan Haccda, “ALLAHuekber!” dedi mi Arafat’ta Cumâ CEM’i kılınıyor!. Beş milyon insan “ALLAHuekber!” dedimi tümünün belleri, dizleri ve elleri.. “mim” harfi gibi eğiverirler başlarını dizleri üzerine “subane RaBBiye’l- Azîm ve bihamdihi!” diye!.
ALLAHuekber!” dediği anda secdeye kapanırlar TÜMMü birden bir kişi gibi..
YOLDAŞ budur, “BİZ BİR-İZ” budur!. Bu bir oyun değil, bir eğlence değil!. Oyun çabuk biter, tiyatro değil bu!. Ebedî bir hayatın oyunudur oyunsa eğer!.
HükmuLLAH açık ki ahmaklar bile azıcık AKLıyla anlayabilirler:

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
Bismillâhir rahmânir rahîm.

الَّذِي خَلَقَ الْمَوْتَ وَالْحَيَاةَ لِيَبْلُوَكُمْ أَيُّكُمْ أَحْسَنُ عَمَلًا وَهُوَ الْعَزِيزُ الْغَفُورُ
Resim---Ellezî hâlakal mevte vel hayâte li yebluvekum eyyukum ahsenu amelâ(amelen), ve huvel azî zul gafûr(gafûru).: O, amel (davranış ve eylem) bakımından hanginizin daha iyi (ve güzel) olacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı. O, üstün ve güçlü olandır, çok bağışlayandır.” (Mülk 67/2)

Bu kâinâtı Yaratanın sözüdür.. Bu Muazzamlığı, Muhteşemliği, Mukaddesliği, Mubarekliği bize taşıyan ve ALLAHu zü’l- Celâl’in SÖZü ve de görevlendirdiği Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLemin SESidir, Kur'ân-ı Kerimimizdir.
Rasûl nedir?.
Sıla rüşdüne erdirendir.. sendeki Lütfullah Sılasına seni ULAŞtırandır-SALL ettirendir.. seni rüşde erdirendir.. rızayı buldurandır, rüyete çıkarındır..
İşte budur “ALLAHülCelâl’in Şâhidi ŞÂHLar” denilendir..
Yerin dibinde mi, gökler de mi şâhid olacaksın, Ez Zâhir olan ALLAHu zü’l- Celâl’in âleminde her şeyi yapacaksın, zâhiren yiyip içeceksin, eğleneceksin her şeyi yapacaksın da..
Sıra şehâdetine gelince mi Mânâ Âlemine kaçıyorsun?.
Put mu arıyorsun sen?.
senden benden iyi put mu olur o zaman?.

akıl öyle diyor zâten: “lâ ilâhe” hiçbir şey ilâh olmaz!”
Ne yapalım o zaman?” dediğinde diyor ki edebsiz nefs-i emmâre: “Benden olur ilâh!”
Sen: “Hayır illâ ALLAH- ALLAH’tan başka el İLÂH yoktur!” dediğinde ne diyor?.
Nerde peki nerde, çıksın ortaya!” diyor!.
Tıpkı Hristiyanlar gibi ben de bir çizeyim şeklini, resmini vs.”

Kısacası vicdÂNında DUYar/UYar:“İÇerde şahdamarından yakınmış, DIŞardaysa hava gibi yutmuş meğer YARATANı!”

Ben âcizâne İslâmın hâlini anlatmaya çalışıyorum ki, nerden nereye geldi!.
Hepsinin Abdulkadir Geylanî kaddesallahu sırrahu Efendimizin güyâ tâbilerinin de, ötekinin de.. nerde kudsal değerler varsa ne hâle geldi..
Ki, insanlar neyin peşindeler durmadan asit içmiş gibi su arıyorlar.. buldukları her şeyi içiyorlar ama, asit içiyorlar..
Çok yıllar önceydi hatırlamıyorum belki otuz kırk sene önce çok önceydi.. Koçhisar ile Ankara arasında bir gece yağmur altında asit tankeriyle bir otobüs çarpışmıştı.. öyle kötü çarpıştılar ki tanker patlamış, tankerdeki asit yolun iki şarampolündeki su göletlerine dökülmüş, otobüsün içindeki insanlar yanan otobüsten, yangından çıkamadığı için camları kırıp da çıktıklarında.. yanan insanlar, su diye asitin yol kenarındaki asitli göletlerin içine atladılar.. ve ne acı ki, sadece kemikleri toplandı.. yangınımızı söndürsün su diye atladılar.. ama bilmiyorlardı ki su değildi o, içinde asit vardı!. ne acı..

Onun için MuhaMMedî MeLÂMette Hasbî Hizmetçiler, bizim bildiğimiz “Eğridir Komondo Taburu” gibi yetiştirilir.. anasından emdiği burnundan gelir gelir amma, betona çakarsan beton çivisi gibi de betona geçerler!.
Yalınız sonunda gerçek MuhaMMedî olur inşae ALLAHu Teâlâ!
Onlar bu gelgeç-gölge izafî HAYyatı anlar ve anlatır!.
Nuru anlatır!. Ben, sen demiyorum BİZden bahsediyorum!
Ben kaderimce-Kadarımca doğruyu diyorum “doğrusu budur” diyorum!.
İşte bunlar Şah Geylanîler, Şah Ahmedî Bedevîler, Ahmedî Rufaîler, Ahmedî Kuddusî Babalar kaddesallahu sırrahum..
Hepsi de bunlar Münir Derman kaddesallahu sırrahu Hocamda kendince öyledir.. Yunus Emre kaddesallahu sırrahu de öyledir.. ve benzerleri MuhaMMedî Hasbî Hizmetçilerin TÜMMüde öyledir..
Hakk’tan başkasına baş eğmeyenler, kral sofrasına oturmayanlar, çoban yürekliler..
Bunlar şeref çıralı insanlardır, önlerinin ışğı yürek mumlarından yanar MuM gibi kendileri Erir ancak ÜMMet-i MuhaMMede NÛN âlâ NUR IŞIĞI Olurlar!.

İşte böyle bir güzellik ve özellik içerisindedir Abdulkadir Geylanî kaddesallahu sırrahu Efendimiz..
Elbette onun Salâvâtı da, Sıla Türküsü de BİZimdir ezel-ebed inşae ALLAH!.
Hani benim çocukluğumda vardı deve katarları YUVA Köyüne un öğütmeye giderdi gece yarıları geçerken yeri-göğü deve çanı sesi kaplardı.. KervÂN geçerken..
Biz gittik o yolları hamdolsun!. KervÂNcılar develeri belli bir ritimde yürütmek için asırlardır bir türkü tutturup söylüyorlar ya..
KervÂN Türküleri” vardır Arapların ona başladılar mı, deve âdeta sarhoş oluyor ve iki kat daha hızlı yürüyor.. ama ritmik yürüyor sanki dans ediyor.. devamlı öyle oluyor.. kesersen kendi başına herkes, her deve kendince yürüyor.. güzel bir şey bu!.

İşte bu büyüklerimizin salâvâtları da bize, kervÂNdaki benim gibi böyle kervÂN develeri için, kervÂN hayvanları için, Kıtmirim için, KIRATım için, NEFES DEVEm için böyledir hep inşae ALLAH!.

Nedir bu salâvâtlar özü-yararı?.
Bu zor ve Sınırlı-Sorumlu Hayat Yolunda bir “KervÂN Marşı”dır uygun adım yürüyüşüdür.. mümkün olduğu kadar hızlı gidiş ve başarıya ulaşma YOLUdur ve bu şekilde OLunursa muhakkak ki ALLAHu zü’l- Celâl’in ceNNeti YAŞAnacaktır!..

فَادْخُلِي فِي عِبَادِي
Resim---''Fedhulî fî 'ibadî: Gir kullarımın içine!” (Fecr 89/29)

وَادْخُلِي جَنَّتِي
Resim---''Vedhulî cennetî: Gir cennetime!” (Fecr 89/30)

Dikkat ediniz ki, Fedhulî fî 'ibadî: Gir kullarımın içine.. KULlarımın İçine gir iken;
Vedhulî cennetî: Gir cennetime!. cennetimin “içine” değil!. Doğrudan ceNNetime gir.. yâni DENİZe Düşen DAMMla artık DENİZin içinde değil DENİZdedir-DENİZdendir düşün biraz!.
CeNNetim” budur!. ne buyuruyor, ne varmış CeNNetinde Rabbımızın:

سَلَامٌ قَوْلًا مِن رَّبٍّ رَّحِيمٍ
Resim---Selâmun kavlen min rabbin rahîm(rahîmin).: Rahîm olan Rab'ten "selâm" sözü (vardır).” (YâSîn 36/58)

Rahîm olan Rab'ten bir seLÂM vardır!. Es seLÂM vardır ve kavlendir bu seLÂM..
Kavl nedir?
KaVL; Anlaşma, Sözleşme. Konuşulan söz. Söz cümlesi. İtikad, delâlettir.

Kavl görünüş de söz demektir ama, içeri bakarsanız maddî manevî vüCûDa geliş lütfunun Kudretullah yansıması cür’eti-cesâretidir.. kavl.. ben nerden bileyim sen karnından konuşuyorsun, ne konuşuyorsun?.
Nerden bileyim ben içindekini dışarıya çıkar da söyle..
ben duyarım seni Hâlim can diyor ki: “Hocam başım ağrıyor!”
ben de: “Hahh anladım bak, başı ağrıyormuş!” derim. Yoksa, ne bileyim ben..
Yâni zâhir, bâtına çıkmış olacak ki, kavl budur!.
Bezm-i Elesteki: “elestü bi RaBBüküm ve “kâlû belâ!”

Ve orda VERilen SÖZ ve burada bu İmkÂNla İmtihÂN DÜNyasındaki fiilen TATbikatı:
OLumLusu:

آمَنَ الرَّسُولُ بِمَا أُنزِلَ إِلَيْهِ مِن رَّبِّهِ وَالْمُؤْمِنُونَ كُلٌّ آمَنَ بِاللّهِ وَمَلآئِكَتِهِ وَكُتُبِهِ وَرُسُلِهِ لاَ نُفَرِّقُ بَيْنَ أَحَدٍ مِّن رُّسُلِهِ وَقَالُواْ سَمِعْنَا وَأَطَعْنَا غُفْرَانَكَ رَبَّنَا وَإِلَيْكَ الْمَصِيرُ
Resim---Âmener resûlu bimâ unzile ileyhi min rabbihî vel mu’minûn(mu’minûne), kullun âmene billâhi ve melâiketihî ve kutubihî ve rusulih(rusulihî), lâ nuferriku beyne ehadin min rusulih(rusulihî), ve kâlû semi’nâ ve ata’nâ gufrâneke rabbenâ ve ileykel masîr(masîru).: Elçi, kendisine Rabbinden indirilene iman etti, mü'minler de. Tümü, Allah'a, meleklerine, Kitaplarına ve elçilerine inandı. "O'nun elçileri arasında hiç birini (diğerinden) ayırdetmeyiz. İşittik ve itaat ettik. Rabbimiz bağışlamanı (dileriz). Varış ancak Sana'dır" dediler.” (Bakara 2/285)

OLumSUzu:

وَإِذْ أَخَذْنَا مِيثَاقَكُمْ وَرَفَعْنَا فَوْقَكُمُ الطُّورَ خُذُواْ مَا آتَيْنَاكُم بِقُوَّةٍ وَاسْمَعُواْ قَالُواْ سَمِعْنَا وَعَصَيْنَا وَأُشْرِبُواْ فِي قُلُوبِهِمُ الْعِجْلَ بِكُفْرِهِمْ قُلْ بِئْسَمَا يَأْمُرُكُمْ بِهِ إِيمَانُكُمْ إِن كُنتُمْ مُّؤْمِنِينَ
Resim---Ve iz ehaznâ mîsâkakum ve refa’nâ fevkakumut tûr(tûra), huzû mâ âteynâkum bi kuvvetin vesmeû kâlû semi’nâ ve aseynâ ve uşribû fî kulûbihimul icle bi kufrihim kul bi’se mâ ye’murukum bihî îmânukum in kuntum mu’minîn(mu’minîne).: Hatırlayın ki, Tûr dağının altında sizden söz almış: Size verdiklerimizi kuvvetlice tutun, söylenenleri anlayın, demiştik. Onlar: İşittik ve isyan ettik, dediler. İnkârları sebebiyle kalplerine buzağı sevgisi dolduruldu. De ki: Eğer inanıyorsanız, imanınız size ne kötü şeyler emrediyor!(Bakara 2/93)

İtâat ettik ya da isyan ettikis.. bunun farkı yaşayışta KULLUK İmtihanıdır, tercih imtihanıdır..
Abdulkadir Geylanî kaddesallahu sırrahu Efendimiz, mutlak SILAyı bilir elbette.. Yâni kolay değil iş, başa gelmeden anlaşılma!. kolay gelir dışardan maval okumak amma, iş başa geldi mi -> “ateş yakarmış!” diyorlarmış, mış mış mış.. dersin güzel, yazarsın, çizersin, konuşursun!
Ne var ki, bu bilmektir ateşi!.
Gördün mü bak, gürül gürül soba yanıyor.. onu bulmaktır “ısınayım!” derken..
Bu benim başıma gelmiştir, pantolon yanma derecesinde gevremiş çekiverdiğim anda pantolon derimi soydu.. ben sobaya değmeden gevertmişti.. bu ateşle olmaktır.. ama bir de yaşamak vardır ki, sobanın içine atılan gül gibi, gübre gibi.. gübreciler, gülcüler ateşten haberiniz yok!.
“Gül müsün?. Gübre misin?” kavgasındakiler ateşten haberiniz yok!.
Kim geçecek bu ateşten?.

قُلْنَا يَا نَارُ كُونِي بَرْدًا وَسَلَامًا عَلَى إِبْرَاهِيمَ
Resim---Kulnâ yâ nâru kûnî berden ve selâmen alâ ibrahîm(ibrahîme): Biz de dedik ki: "Ey ateş, İbrahîm'e karşı soğuk ve esenlik ol." (Enbiyâ 21/69)

İbrahim aleyhi's-selâm gibi elbette İbrahimî-ler geçecek Nemrut-lar mı geçecek?.
Ateş Memrut’tur zâten ateşin kendi Nemrut, nâmertlikir.. yâni o tercihinden dolayı nâmerttir..
Yoksa ateşin gözünü seveyim, ateşin doğurduğu ceNNettir.. otuz yedi derecede-İ’tidâlde insan vüCÛDu ceNNettedir..
ateş olmazsa bu hayatı nerde buluruz?.
İndir bakayım otuzyedi dereceyi otuz dereceye-tefride, yirmi dereceye o zaman sıtmayı bir gör!.
çık bakayım kırk iki dereceye-ifrada, beş derece on derece çıkıver bakayım bi ne oluyor?. gözleri yalaktan fırlar ateşten!.
Ama otuz yedi derecede Cennetu’l- âlâdır, ateşsizlik değildir!.
CeheNNem olan, seviyesizliktir, seviyesizlik çok kötüdür biliyorsunuz!. Alçaklıktır, şeytÂNlıktır!. ister fazla-Maximum olsun ister eksik-Minumum olsun yokluk ve çokluktur şeytÂNlık!.
SEVİYEdeki-Optimum olan “TEK”liktir!.
Seviyedeki İnsanî, Ehl-i beytî, MuhaMMedî, yâni Kur'ânî..
Yâni ALLAHî-İlahî, RaBBanîdir..
Bir SEVİYE-lenme sistemidir Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem Efendimizin İrfÂN Âlemi ki, burada olanlar ancak İŞTİRAK bakımından ALLAHu zü’l- Celâl’in erkÂNını yaşarlar, rükünlerini ki, namazın iç şartları gibidir rükünleri, bâtın âlemini zâhirde yaşatır!.
Çünkü bunlar neydi?.
Kıyam, kıraat, rukû’, sücud.. beş taneydi değil mi?.
Kıyam da duracaksın, kıyametin kopacak namaz kılıyorsan kardeşim!. Ayakta duracaksın ayakta.. ayakta durmakla bitmez bu iş.. yatarak da kılınır namaz!. kıyamı ayakta durarak alabilrisen al.. ayakta bitiremezsen rahatsızsan..âyetler vardır yanları üzerinde zikrederler ALLAHı diye ve hadisler de vardır:

إِنَّ فِي خَلْقِ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ وَاخْتِلاَفِ اللَّيْلِ وَالنَّهَارِ لآيَاتٍ لِّأُوْلِي الألْبَابِ
Resim---İnne fî halkıs semâvâti vel ardı vahtilâfil leyli ven nehâri le âyâtin li ulîl elbâb(ulîl elbâbı).: Onlar, ayakta iken, otururken, yan yatarken Allah'ı zikrederler ve göklerin ve yerin yaratılışı konusunda düşünürler. (Ve derler ki:) "Rabbimiz, sen bunu boşuna yaratmadın. Sen pek yücesin, bizi ateşin azabından koru." (ÂL-i İmrân 3/190)

الَّذِينَ يَذْكُرُونَ اللّهَ قِيَامًا وَقُعُودًا وَعَلَىَ جُنُوبِهِمْ وَيَتَفَكَّرُونَ فِي خَلْقِ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ رَبَّنَا مَا خَلَقْتَ هَذا بَاطِلاً سُبْحَانَكَ فَقِنَا عَذَابَ النَّارِ
Resim---Ellezîne yezkurûnallâhe kıyâmen ve kuûden ve alâ cunûbihim ve yetefekkerûne fî halkıs semâvâti vel ard(ardı), rabbenâ mâ halakte hâzâ bâtılâ(bâtılan), subhâneke fekınâ azâben nâr(nârı).: Onlar, ayakta iken, otururken, yan yatarken Allah'ı zikrederler ve göklerin ve yerin yaratılışı konusunda düşünürler. (Ve derler ki:) "Rabbimiz, sen bunu boşuna yaratmadın. Sen pek yücesin, bizi ateşin azabından koru." (ÂL-i İmrân 3/191)

Resim---İbn Abbas radiyallahu anhu: "Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem gecenin sonuna doğru kalktı. Dışarı çıktı, gökyüzüne baktı, sonra Âl-i İmrân Sûresi'nin şu iki âyetini okudu: "Göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ile gündüzün değişmesinde akıl sahipleri için şüphesiz deliller vardır. Onlar, ayakta iken, otururken, yanları üzere yatarken, Allah'ı zikrederler. Göklerin ve yerin yaratılışını düşünürler ve Şöyle derler: Rabbimiz! sen bunu boş yere yaratmadın. Seni tesbih ve tenzih ederiz. Bizi cehennem ateşinden koru" (Âlu İmrân, 3/190-191). Sonra eve döndü. Dişlerini misvakladı ve abdest aldı. Ayağa kalkarak namaz kıldı, sonra yanüstü yattı. Sonra yeniden kalkarak dışarı çıktı, gökyüzüne bakarak, aynı âyetleri tekrar okudu, sonra dönerek yine dişlerini misvakla temizledi, abdest aldı, sonra kalktı ve namaz kıldı" demiştir.
(Müslim, Tahâre, 47, MüŞâfirin, 183,191; Ebû Dâvud, Tahâre, 30; Ahmed b. Hanbel, I, 275, 350, V, 312).

Kalkamıyorsan yerinden, o da yoksa ÖZünle kıl, içinle kıl!
Kıl ayakta dursan ne, otursan ne, çekicilik değil ki o.. çok gariptir yâni..
İslâmda MuhaMMedî MeLÂMeti anlamak zordur!.
Anlamaktan kastımız, kuş gibi ezberlemek yâni muhabbet kuşu gibi bir şeyi ezberlemek, söylemek değildir!.
ÂN”ı yakalamaktır!. ŞE’ÂNuLLAH ki şu“ÂN”a İŞTİRAKtir!. Şe’N-e iştiraktir, teşekkürdür!.
Laptoptaki elektriğe dikkat et!.
Laptopun gösterdiği şekillere, yazılara, çizgilere, resimlere takılıp kalma ham AKLınla!
FİŞ ÇEKilirse, elektrik gidiverir de avucunu yalarsın!.
İKİ Uçlu ŞeY-t-ÂN AKLınla etrafta gel-geç-gölge-izafî pil arama, akü arama, jeneratör arama ALLAHtan kork!.
ALLAH’ın Kebanı güneş gibi ortada.. Onun için,

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Şefaatim ümmetimden büyük günah işleyen kimseleredir’!.” buyurdu.”
(Enes bin Mâlik radiyallahu anhu’dan; Ebu Davud 4739; Tirmizî)

Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem en büyük şefaatim en büyük günah işleyenlere buyurmuştur..
Böyle de yiğittir ki, tıpkı bir ana gibidir.. Ana, en tehlikedeki çocuğuna koşar, onu ateşten kurtarmak için..
Bîsmihi.. Bîsmihu.. Huve-Huu ismiyle ki..
Subhânehu, çünkü o SubhÂNdır..
ne demek subhÂN?.
Subh, ÂNdır.. subh sabah demektir.. yüzmek demektir..
ÂN da, ve de Şe’ÂNda şu ÂNda şimdi olmak” demektir..
“Şimdi BİLmek BULmak OLmak ve YAŞA!”mak demektir..

يُسَبِّحُ لِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ الْمَلِكِ الْقُدُّوسِ الْعَزِيزِ الْحَكِيمِ
Resim---YUSEBBİHU lillâhi mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ardıl melikil kuddûsil azîzil hakîm(hakîmi) : Göklerde ne var, yerde ne varsa (HEPSİ) O mülk-ü melekûtun eşsiz hükümrânı, noksaanı mucib herşeyden pâk ve münezzeh, gaalib-i mutlak, yegâne hukûm ve hikmet saahibi ALLÂHI TESBÎH (VE TENZÎH) ETMEKDEDİR.” (Cuma 62/1)

Yusebbihu: tesbih eder.
Sebbaha: yüzmek..

Yerdeki göklerdeki ZeRReler yani ATOMlar;
NeşRlerinden HaŞRlerine kadar döndüler, dönmekteler ve dönecekler.
Bu SeBBaHa yüzüş RAKSı, hep sürecek her AN yeniden Yaratılanlarla ŞEENULLAHta..
Ve ne zamAN AKILlarımız DEVR-ÂNı Anlarsa ve DEVRe İştirak ederse Yusebbuhu Zikr-i Dâmindeyiz inşae ALLAH..

Şimdi, şu ÂN da, yerde ve gökte gördüğümüz “küllî şey” sebbaha yapmakta, sebbaha içindeki “Hu hüviyeti”nin zâhir ve bâtın BİLEliğinin “sen”de OLuşu-Oluşumudur!.
Öyleyse bu değirmen döner artık!
Çünkü Ezel-Ebed CERyÂNı BAĞLandı, geldi ya ne gamm!
Makinadada arıza yoksa, o zaman iki BİLElik bir aradadır!.
EzeLî-Ebedî DURmadan DÖNüş ya da Yeniden YARATI “seBBaha”mız başlasın o zamÂN!.
ZÂTen ve hatta;

سَلَامٌ هِيَ حَتَّى مَطْلَعِ الْفَجْرِ
Resim---Selâmun, hiye hattâ matlaı’l- fecr(fecri).: Fecrin çıkışına kadar bir esenliktir (selâm, selâmettir) o.” (Kadr 97/5)

Matlai’l- fecr” olur.. feCERR İÇ ÇeKiş doğar!.
Öylesine bir tuluğ eder ki melekler ve RÛH.. Ruh ki EMR Âleminden.. o ki RaBBu’l- Âlemîn celle celâluhu.. tâaa fecre kadar..
El hamdu lillâhi rabbi’l- âlemîn!..
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi KIYAMET Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »

Matlail- fecr edinceye kadar fecir.. evet salâvâta bakalım 38. Salâvât..

38. SALÂVÂT-I ŞERÎFE :
Gavsu'l-Azam Abdülkadîr Geylânî (kaddasallahu sırrehu)'nun salâvâtı (3)


Resim

TÜRKÇESİ: Allâhümme salli ve sellim salâte zâtîke alâ hazrati sıfâtike'-l câmi'in likülli'l- kemâli'l- muttasıfi bi sıfâti'l- celâlî vel cemâl ResimMen tenezzehe ani'l- mahlûkine fi'l- misâli Resim Yenmu'il mâarifi'r- rabbânîyyeti ResimVe hîtati'l- esrâri'l- illâhiyyeti ResimGâyeti müntehessâilin Resim Ve delili küllü hâirin minessâkilin Resim Muhammedini'l- Mahmudi bil evsâfi ve'z- zât Resim Ve Ahmede men medâ ve men hüve âtin Resim Ve sellim teslimen bidâyete'l- ezeli Resim Ve gâyete'l- ebedî hatta lâ yahsuruhu adedun ResimVelâ yunhîhi emedun verdâ an tevvâbiihi fişşerîati vettarikati ve'l- hakikati mine'l- ashâbi ve'l- ulemâi ve'l- ehlittarîkati Resim Vec'alnâ yâ Mevlânâ minhum hakikaten Resim Âmine yâ muînResimYâ Kâmile'z- zât Resim Yâ cemîle's- sıfât Resim Yâ münteha'l- gayât Resim Yâ nûre'l- hakk Resim Yâ sırâce'l- avâlim Resim Yâ Muhammedu yâ Ahmedu yâ ebe'l- Kâsım Resim Celle kemâluke an yuabbire anhu lisânun Resim Ve azze cemâlüke en yekune mudriken li insânin Resim Ve teazame celâluke en yâhtura fi cenânin Resim Sallallahu Subhânehu ve Teâlâ aleyke yâ Resûlallah!.

MÂNÂSI: ALLAH'ım! Tüm kemâl (kemâlâtların cümlesi) için Cemâl ve Celâl sıfatlarınla sıfatlanan, sıfatlarıyın câmi' olan hazretine (huzurda hazır duranına) Zâtıyın selâmıyla salât-ü-selâm et! Misâl Âleminde yâratılmışlık noksanlık ve kusurlarından korunup uzak kılınan; Rabbaniyet mârifetiyin menbağ'ı (lâzım, lâyık, gereği, münâsibi, kaynağı) olan; esrâr-i ilâhiyye (ilâhi sırlar) nin iklimi (tecellî diyârı, ümid ülkesi); sâilin (teslimiyet isteyenlerin Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'e ulaşım ve vuslât dileyenlerin) gâyelerinin (maksadlarının) nihâyeti (son ucu); sâliklerden (ilâhî istikamette süluk eden ve gidenlerden) hayrette kalıp şaşıranların delili (kemâlât kılavuzu, rıza rehberi); Zât ve sıfatlarıyla Mahmud (hamd makamı, Mahmudîyyet merkezi, senâ ve övgüye lâyık ve lâzım) Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem); geçmiş ve gelecek kimselerden en Ahmed'e (ilk ve tek hamdedici, Ahadiyyetin Ahmedîyyet tecellîsi olana); ezelin başlangıcından beri, ebedîn gâyesince ve hatta sayılamayacak kadar tam bir selâmla (teslimiyetle) selâm eyle (selâmımızı ulaştır) ! Ve (o selâmın) nihâyeti olmasın! Ve ashabından, âlimlerden ve tarikat (Kadîrî) ehlinden olup, Hakikatta, Tarikatta ve Şerîatta O'na tâbi' olanlardan razı ol! Ey Sahibimiz ALLAH (celle celâluhu) bizi gerçekten onlardan olanlardan kıl! Kabul eyle YÂ MUÎN (yârdım edicimiz) Celle Celâlehu!
Salâvât-ı şerîfe aslında burada bitmiştir. İlaveler Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'i övücü gönül dosdlarının gönül güzellikleri olup mânâsı şöyledir :
Sen ki Yâ Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)! Ey Kâmil Zât! Ey Cemîl Sıfat! Ey gâyelerin nihâyeti! Ey EL HAKK Celle Celâluhu'nun Nûru! Ey Âlemlerin kemâlât kandili! Yâ Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)! Yâ Ahmed Sallallahu (sallallahu aleyhi ve sellem)! Yâ Eba'l-Kasım (sallallahu aleyhi ve sellem)! Kemâlin, lisanın ta'birinden (yorumundan) münezzehtir! Cemâlîn, insanın idrak ettiğinden de azîzdir (kadri yüce ve şereflidir) ! Celâlîn, kalbdeki seçkin (gözde) oluşundan da büyüktür! ALLAH Subhânehu Tealâ senin üzerine salât etsin (ulaşımımıza izin, inâyet ve hidâyet eylesin) Yâ Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)!




ALLAHümme salli.. ALLAHım, SALL et, her yönüyle, her yönümüzle Lütfullah ve Lütf-u Rasûlullah Merkezlerine bizi Samedî Sahiblerden kıl! Onun içinde bir cüz’ olalım, Kevser’ine dökülen bir yudum su da biz olalım!
ÖyleceSEVmiş,
BİLmiş, BULmuş, OLmuş ve fiilen YAŞAmış OLalım, BİZi kimse ayıramasın oradan!. BİZ de: “KevserdeyİZ, ama Kevser değiliz!” diyelim. “Ne AYRı ne gAYRıyız!” diyelim, tıpkı Akdenizdeki bir damla gibi!. “Nerdesin?” desen.. bütün Akdeniz diyor ki: “Burda BİZ varız! bAŞKa kimse yok ki bu denizde!”
BİZ BİR-İZ bu denizde!. Bu anasının karnına çekmek bütün çocukları, ordan çıkmadılar mı hepsi!. Enterkollekte sistem.. HaVva Vâlidemizin ana rahminden doğmadılar mı?. Habili, Kabili, ötesi bötesi.. demin okuduğumuz “elestü” başında ne buyuruyor: “Âdem’in zürriyetini” buyuruyor, zahrından-belkemiğinden çektik çıkardık ve ona sorduk.. yâni ilk çekirdeğe sorduk.. kıyamete kadar gelenler de onun içindeydi zâten.. “gelenler ondan zahr-zâhir-zuhurat-kemiğinden, belinden!.” buyuruyor.

ALLAH'ım! Tüm kemâl (kemâlâtların cümlesi) için Cemâl ve Celâl sıfatlarınla sıfatlanan, sıfatlarıyın câmi' olan hazretine (huzurda hazır duranına) Zâtıyın selâmıyla salât-ü-selâm et!
ALLAHümme salli ve sellim! bizim sılamıza seLÂM eyle sellam sallim teslimiyetimizi sağla!. salaten öyle bir salatla ki, zâtîke senin zâtıyın alâ Hazratike (huzurda hazır duranına)..

“sıfâtike'-l câmi'in likülli'l- kemâli'l- muttasıfi bi sıfâti'l- celâlî vel cemâli”
ALLAHım, celâl de ve cemâl de Senin.. yâni pozitif ve negatif gözükmekte değil mi?.. celâl de ve cemâl de Senin sıfatlarınla.. Kemâl sıfatlarınla sıfatlanmış.. Senin sıfatlarınla sıfatlanmış.. Zâtının özellikleri, sıfatlarının özelliklerini hatta esmâyın özelliklerini o anlamda söylüyorum.. çünkü Celâl ve Cemâl esmâlarının tecellî edeceği bütün sıfatlarda, huzurunda hazır drumunda olan yâni sıfatlarıyın câmi’si olan, her ÂN böyle olan, Zâtıyın seLÂMıyla Zâtını seLÂMlarım!.
İşte bunu bize her ÂN İLETen, böyle bir Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e SALÂVÂT-ULAŞım-Yaklaşım için de;


“Men tenezzehe ani'l- mahlûkine fi'l- misâli”
Misal Âleminde.. Nedir Misal Âlemi? bir üst makam.. Oradan bu Dünyaya, buraya geliverdin mi OLAY oluyor, beş dakika yok arası..
sonra yok öyle bir olay.. iki tane araç geliyor, görüyorsunuz kameralarda türkü çağırarak geliyorlar Olacaklardan habersiz.. ama bir dakika sonra havalarda uçuşuyorlar, bir dakika öncesi Misal Âlemidir!..
Bizler, tasavvufta önemli bir şey olmasın arağmen bunun üzerinde hiç durmuyoruz, çünkü bizim tasavvuf tarzımız ve anlayışımız gelişmeye bağlıdır, doğmatik bilgiye bağlı değildir, misal âlemi zor iş.. biz Eşya Âlemini anlatamadık ki OLAY Âlemini anlatalım!. Olayı anlatamadık ki, ZAMAN Âleminin boyutunu anlatalım, Zamanı anlatamadık ki insan âleminin ZANN Batağını anlatalım!.
Ya da ondan NAKİLLe kurtuluşundan sonraki ZÂT Makamını anlatalım!.
Onun için piyasadaki DİLLİ Düdükler kendince-keyfince ötüp duruyorlar!.

Gavsu'l-Azam Abdülkadîr Geylânî kaddasallahu sırrehu ne buyuruyor bakın
“Men tenezzehe ani'l- mahlûkine fi'l- misâli”
“men” o kimse ki “tenezzehe” tenzih edilmiş “ani’l- mahlûkine fi’l- misâli” misal içinde bir mahluk olmaktan tenzih edilir.

“Yenmu'il mâarifi'r- Rabbânîyyeti”
Çünkü o senin RaBBaniyetinin RaBB oluşuyun irfÂNla bilinmesinin menbağıdır, lâzımı lâyıkı gerçeği, gereği, münâsibi, kaynağı, anası, aslı, astarı, mahsusu, mazharı, mastarı, zuhur yeri, suhur yeri, aynası, astarı aynı ve hep “O” dur.. O, öyle bir ZÂTtır ki.. Ve o kimse, yâni

“Ve hîtati'l- esrâri'l- illâhiyyeti”
O senin esrarı ilâhiyeyin ilâhi sırlarının iklimi, tecellî diyârı, ümit ülkesi olandır!. Çünkü her şey, onda zuhur etmeden bu âleme gelemez.. bu âleme gelen Musa aleyhi's-selâm ALLAHın Nuru olarak doğar.. Firavun’da öyle doğar!. On sekiz yaşına kadar ikisi de NÛRuLLAH gelir!.
Demin saydığımız RÜŞDe erdimi, birisi çıkar câhilce-Firavunca: “ben sizin RaBBinizim!” der!. Birisi ise: “Öyle şey mi olur kardeşim, RaBBimiz ALLAH!” der.. Musa aleyhi's-selâm olur!. Demesinler mi yâni, demiyorlar mı?. Tabiki demesinler, tabikii demesinler, neden deniyorlar.. Ölüm Kapısı mı kapandı mı?. Hesap mı kalktı ortadan?. İnsanlar ışınlanıyor mu?. İşte bu gündü sanırım, Hakanın anlattığı “eşşek gibi ölürsün!.”
Biz Ortaköy’e gitmiştik.. Adliyedeki Rahim can var.. İşte bunlar bir bahçe kuruyorlar.. Çok güzel insanlar arkadaşlar, çok değerli insanlar aile de temiz bir aile.. yâni çoluk çocuk hepsi melek insanlar.. İşte orda bizim Rahimin abisi Taha Bey anlatıyor: “Efendim, işte burada bir ağa vardı ismini söylemişti her neyse, işte şu ağa.. O kadar şımarıktı ki parası çok olur.. O zaman posta arabaları vardı.. İşte şehre gider, çaka çaka dolu insanlar.. ama parası var hemen onun yeri hazırlanır, ayrılır.. Bu adam dönüşte şımarıkça: “Ulan parası olan adam ölür mü? Garibanlar ölecek bu hep böyle!” demiş.. Derviş Hâlil Emmi diye de bir zât dayanamamış demiş ki: “Onlar da ölür!” Kibirli Ağa: “Nasıl ölür?” deyince.. “Ölür ağa ölür! eşşek gibi ölür!” demiş.. sonra da Taha dedi ki: “Efendim gerçekten de öyle öldü! Tıpkı eşşek gibi anıra anıra öldü!.” dedi..


Yâni “ve hîtati'l- esrâri'l- illâhiyyeti” İlâhi Sırların hitası yâni taraf hakikatı oluşu, ancak o iklimde bulunuşu.. dağlarda her bitkinin yetişeceği bir kot vardır.. hele Akdeniz Sahillerinde Beydağlarına doğu çıkıyorsanız belli bir kota kadar her yer incir, zeytin, maki vardır.. bir yerde şah keser, başka bir çam vardır.. bir yerde ladin başlar.. bir yerde bu ağaç biter yoktur artık.. dağın etrafını çevirirseniz.. çember çizersiniz o bölgede olur.. iklim iklim yetişme tarzına göre Esrar-ı İlâhiyenin hitası, Nur-u Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem..

“gâyeti müntehe’s- sâilin”
Gâyelerin amaçların müntehasıdır.. kim için sâilin için dilenci, isteyici ve sorucu için bütün maksatların gâyelerin, nihâyeti neticede bir insan olarak Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem de biter.. Evet Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selleme bize göre yâni ulaşım ve vuslat dileyenlerden bahsediyoruz..
“Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemi atlayıp da ALLAHu zü’l- Celâle gidiyorum!” diyenler hizbuşşeytÂNlardır neden?.
ALLAHa ve Rasûlune teslim olunuz, iman ediniz?.
Görmüyorlar bu âyetleri görmüyorlar, onlar hatta diyorlar ki “bize gel biz götürürüz sizi cennete!” sanki Ümreye götürüyor gibi..
“Sen duyma ben sana söylerim!. Sen görme ben gördüğümü sana anlatırım!.”
Peki benim gözüm neden var!. Benim RaBB’ım sende kiralık mı?.
Peki yok mu bende neden bunlar neden?.


“Ve delili küllü hâirin minessâlikin”
salik seyr u sülûk yapan kişidir seyr seyrÂNda olur, devr dönmeye başladı mı seyrÂNda seyredilir, sülûk kalbin Rahim ve RahmÂN kapısı arasındaki berzah geçişinin adıdır.. Seyr sülüğü tamamlayan kişi Radiyeten, Merdiyeten “fedhuli fî ibadi” ye kadar gider.. Artık erenler içine girer Salihler sülûk edenler İlâhî Sırat-ı Müstakîm İstikâmetinde yürüyenlerdir.. Bunlar ne yapıyor, eğer bunlar “hayrun” diyor.. hayrette kalıp şaşırırlarsa, onların delili Kemâlat Kılavuzu, Rıza Rehberi kim?.
İşte bu Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemdir evet.. O öyle bir Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem dir ki;


“Muhammedini'l- Mahmudi bil evsâfi ve'z- Zât”
O, öyle bir Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemdir ki, MuhaMMedîyeti Mahmudîyeti Zâtî Sıfatıyladır.. ALLAHu zü’l- Celâl’in Zât Sıfatıyladır.. Mahmud Makamı.. Mahmud Aklın hamd ettiği makamıdır.. Mahmudîyyet Merkezi, senâ, övgü, lâyık olma, lâzım olma, aklın kendisinin lâzım olduğunu ve lâyık olmaya yürüdüğün lâyık olan NAKLe ulaşması gerektiğini anladığı ve ham ettiği makamdır!..

İşte Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selleme üç vasfı yüklenmesi Şeriat Tarikat Mârifet ve Hakikat.. Geçmiş, Şu an ve Gelecek gibi.. İnsan için yaratılan zaman mefhumlarının tümünü üç yönlü yakalayışı.. ve devam ediyor tabi şeyler birbirine bağlı..


“Ve AhMede men medâ ve men hüve âtin”
O, Ahmed aleyhi's-selâmdır ki, aynı zamanda biliyorsunuz BİZ de bunu burada açıklayacağız..
BİZim Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin ABDike MuhaMMedîyeti, NEBÎYYike Mahmudiyeti, RASÛLuke AhMediyeti, Nebîyyü’l- ÜMMüyyeti.. HaBiBiyyeti, yâni tüm aşama, aşama şeyleleri kendi içinde yaşayışları BİLiş BULuş OLuş YAŞAyış Sistemindeki Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem in Götürüş Noktasındaki Röper Noktaları, Dönemeçleri Makam ve Mevkileri ve o Ahadiyetin AhMediyet Tecellîsi olan AhMed’e “ilk ve tek olan hamd edici” demektir.. ezelin başlangıcından beri ebedîn gâyesince ve nihâyeti olmasın demektir..


“Ve Ahmede men medâ ve men hüve âtin.. Ve sellim teslimen bidâyete'l- ezeli.. Ve gâyete'l- ebedî hatta lâ yahsuruhu adedun”
Başından beri teslimiyet ve seLÂM olsun!. Gâye ne ise hatta “lâ yahsuruhu adedun” sayısızca olsun, ne kadar?. ebedde gâye ne ise tüm bunun yani niçin yâratılmış bu dünya, ne için imtihan olacakmış, sonuçta maksat Maksadullah ne ise, bunların tümünü kapsayacak şekilde ve sayılamayacak kadar, tam bir seLÂMla teslimiyet ve seLÂM eyle!.

Ya RaBBi sılamızı seLÂMmızı ulaştır..
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi KIYAMET Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »

"Velâ yunhîhi emedun verdâ an tevvâbiihi fişşerîati vettarikati ve'l- hakikati mine'l- ashâbi ve'l- ulemâi ve'l- ehlittarîkati.."

yine dört âlemi saymakta.. evet ashabından, âlimlerden, tarikat ehlinden olup da, hakikatta onlarda olanlardan kıl! Hakikatta, Mârifette, Tarikatta ve Şeriatta ona tâbi olanlardan razı ol! dört âlemi sayıyor ve onlardan olmayı diliyor!.

"Vec'alnâ yâ Mevlânâ minhum hakikaten Âmine yâ Muîn!"

Ey yârdım eden el Muîn bizi emin kıl!.
Muîn: Yardımcı. Muâvin. İâne eden. Meded edip gerekeni karşılıksız veren.


"Yâ Kâmile'z- zât!"
kemâlatı tamamlayıcı olan ve gERçek tAMm ve tÜMm..
olgunluğu, bütünlüğü, mükemmelliği –mükemmel olan- ve mükemmilliği -–mükemmel eden- Rasuullah sallallahu aleyhi ve sellem’in iki ana özelliğidir.. kendisi mükemmildir mükemmel yapar..
“insanı İNSAN İNSAN eder!”in tercümesidir Münir Hocamın dediği..
mükemmil değilse mükemmel yapamaz kendisi de kimseyi..


"Yâ cemîle's- sıfât!"
sıfatların en güzeli ki, cemîl olanı..

El Cemîlü :
Resim

"Yâ münteha'l- gayât!"
ey gâyelerin-maksadların, kasdedilenlerin, neticelerin, son-UÇların nihâyeti..

"Yâ Nûre'l- Hakk!"
Eyy Hakk’ın Nûru.. eyy NÛRuLLah.. eyy NÛR-u MîM.. MâSiVÂnın ÜMMü..

En Nûr :
Resim

El Hakku:
Resim

Resim---Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem bir hadisi kudsîde: "ALLAH celle celâluhu: "Seni kendi nûrumdan, diğer şeyleri de senin nûrundan yarattım."buyurdu" buyurmuştur.

(Îmân Ahmed, Müsned IV-127; Hâkim, Müstedrek II-600/4175; İbni Hibban, El İhsân XIV-312/6404; Aclûnî, Keşfü'l-Hâfâ I-265/827)

"Yâ sırâce'l- avâlim!"
Eyy âlemlerin siracı-IŞIK ve ŞEVK verip NÛR SAÇanı..
ayrıca da “Rahmetenli’l- âlemîn” olduğunu biliyoruz ki,

وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا رَحْمَةً لِّلْعَالَمِينَ

Resim---“Ve mâ erselnâke illâ rahmeten li'l-âlemîn(âlemîne): (Rasûlum!) Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.” (Enbiyâ 21/107)

Onun için yâ MuhaMMedu! Yâ MuhaMMed sallallahu aleyhi ve sellem.. Pek çok tekrar tekrar övülmüş, medhedilmiş ve el ÂN dahi Şe’ÂNuLLaHta Rabbımıza HaMD etemkte olan MuhaMmed aleyhi's-selâm..
Yâ Ahmedu.. Ey el AHAD ALLAH celle celâluhu AHMEDi sallallahu aleyhi ve sellem..:


وَإِذْ قَالَ عِيسَى ابْنُ مَرْيَمَ يَا بَنِي إِسْرَائِيلَ إِنِّي رَسُولُ اللَّهِ إِلَيْكُم مُّصَدِّقًا لِّمَا بَيْنَ يَدَيَّ مِنَ التَّوْرَاةِ وَمُبَشِّرًا بِرَسُولٍ يَأْتِي مِن بَعْدِي اسْمُهُ أَحْمَدُ فَلَمَّا جَاءهُم بِالْبَيِّنَاتِ قَالُوا هَذَا سِحْرٌ مُّبِينٌ
Resim---
“Ve iz kâle îsebnu meryeme yâ benî isrâîle innî resûlullâhi ileykum musaddikan li mâ beyne yedeyye minet tevrâti ve mubeşşiren bi resûlin ye’tî min bagdîsmuhû ahmed(ahmedu), fe lemmâ câehum bil beyyinâti kâlû hâzâ sihrun mubîn: Hani Meryem’in oğlu Îsâ:“Ey İsrâiloğulları, ben size gönderilen Allah’ın Rasulüyüm. Önümdeki kitapta yazılı ve şifahi bilgileri, sünneti içeren Tevrat’a ait olanları tasdik ediyor ve benden sonra gelecek Ahmed adındaki peygamberi (MuhaMMedi) müjdeliyorum.” demişti. Fakat o, MuhaMMed kendilerine açık seçik deliller, mûcizelerle gelince getirdiği Kur’ân’a:“Bu, apaçık büyüleyerek aklı etki altına alan bir söz.” dediler.” (Saff 61/6)

"Yâ ebel Kâsım!" Ey Kasım aleyhi's-selâmın babası AhMed aleyhi's-selâm ve ey MuhaMMed aleyhi's-selâm..

Burada bir hususa açıklık getirelim inşâe ALLAH..:

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selemin Kavminini töresince ilk oğlu Kasım aleyhi's-selâmın ismiyle künye-bir kimsenin nereden ve kimden olduğunu bildiren ve hüviyeti-lendiği ve “Ebe'l-Kâsım”la bilindiği açıktır.

Bu hususta Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem BUYrukları:

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Benim ismimle isimlenin, ama künyemle künyelenmeyin." Buyurmuştur.

(Müslim, Edeb 1)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Ensar'a iyilikte bulunun. Elbette ismimi alın, ama künyemi almayın." Buyurmuştur.
(Müslim, Adâb 6)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “İsmimi alan künyemi almasın, künyemi alan da ismimi almasın." Buyurmuştur.
(Beyhakî, es-Sünenü'1-kübra, IX/309)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "MuhaMMed adını koyduklarınıza vurmayın ve onları iyilikten mahrum etmeyin",
Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "çocuğa Muhammed adını koyduğunuzda ona iyi davranın, meclisi onun için açın, ona yüz ekşitmeyin." Buyurmuştur.
(Hindî, Kenz, XVI/48, Suyutî, el-Camiu's-sağir (Feyzu'1-Kadîr ile), I/35)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Üç oğlu olupta birisine MuhaMMed adını koymayan câhillik etmiştir." Buyurmuştur.
(Hindî, Kenz, (Taberani'den), XVI/419)

"Celle kemâluke an yuabbire anhu lisânun!"
Cemâlin lisan idrakinden de azîzdir, yücedir ve AYNen BiRRu’r- BeRRdir..

El Berru:

Resim

Tâbi böyle tercüme edebiliriz.. "celle kemâlike.." Senin kemâli yücedir.. Sen yücesin bitti mi kelime?. yâni “an yuabbire anhu lisânun!” bu tâbirleri lisan tâbirlerini, işin garip tarafına bakın ki alttakı tercüme bana aittir.. bana aittir ama, öyle dersin değil mi?. neden diyorum başka diyemediğim için diyorum!. bakın “celle” tâbiri var orda “celle” teCELLÎ kökünü yerinde kullanamıyorum insanlardan korktuğum için.. neden?. çünkü insanların gözünde o “celle celâlehu” çok yücedir de.. “peki yücedir nedir?” diye sorsanız.. neye yücedersiniz siz?. beşyüz metre yüksekte olana mı yüce dersiniz? yoksa bin metre mi, neye göre ölçersiniz siz neyin-şeyin yüceliğini?. bu tecellî.. tecellî orada bak!. celle köküne bak!. ALLAH celle celâluhu neyi tecellî ediyorsa o.. onun tecellîsi.. kağıt üzerinde doğurmuyor anneler çocuklarını!. “tecellî” var ya kucağına alıyor göğsüne bastığı zaman bütün kâinâtı doldursanız o sevgiyi alamaz elinden ki tecellî odur.. ALLAH celle celâluhu nurundan hâlk ediyor yerleri gökleri ve İçindekileri kısacası KÂİNÂTını.. celle yapıyor.. celle kökü var orada.. “kemâlike” senin kemâlin, tecellî yeridir..
“yuabbire anhu lisânun” onun ibârelerini, insan aklı fikri, o kadar kadri yüce ZAÂTuLLAH ki bunu akıl, kendi içinde hazmedemez NAKLi Bulmadan!.
yâni insan tâbirinden, ibâresinden, yorumundan münezzehtir bu tecellî!. kemâlatın tecellî yeri oluşundandır bu insÂNın.. ondandır ki diyoruz ki, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i BİLip-BULmamış kişi, Rasûlunu bulmamış da ALLAH celle celâluhu’ya KOŞuyor şaşkınca.. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selemi ki -> “Rasûl->ALLAH”ı.. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selemi atlayarak nasıl gidiyor ki bu gerçek Kur'ân-ı Kerim gerçeği:


1-“Allah ve REsûlune TeSLİm OLunuz!
2-“Allah ve REsûlune İMAN EDiniz!
3-“Allah ve REsûlune TÂBİ OLunuz!
4-“Allah ve REsûlune İTÂAT EDiniz! âyetlerini vermiştik muhammedinur sitemizde..

Bu ortada.. bir tek Rasûl vardır HATMinde..
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selleme uğramadan başıboş giden “ALLAH ile kandırılmışlardandır:


يُنَادُونَهُمْ أَلَمْ نَكُن مَّعَكُمْ قَالُوا بَلَى وَلَكِنَّكُمْ فَتَنتُمْ أَنفُسَكُمْ وَتَرَبَّصْتُمْ وَارْتَبْتُمْ وَغَرَّتْكُمُ الْأَمَانِيُّ حَتَّى جَاء أَمْرُ اللَّهِ وَغَرَّكُم بِاللَّهِ الْغَرُورُ
Resim---
“Yunâdûnehum e lem nekun meakum, kâlû belâ ve lâkinnekum fe tentum enfusekum ve terebbastum vertebtum ve garret kumul emâniyyu hattâ câe emrullâhi ve garrekum BİLLÂHİ’L- GARÛR: Onlara seslenirler: “Biz, sizinle beraber olmadık mı?” (Onlar): “Evet, fakat siz kendinizi fitneye düşürdünüz, beklediniz ve şüphe ettiniz. Allah'ın emri (ölüm emri) gelinceye kadar emaniyye sizi aldattı. Ve garur (aldatanlar, şeytan ve avaneleri), sizi Allah ile (Allah “Gafur'dur, Rahîm'dir, sizi affeder.” diyerek) aldattı.” dediler.." (Hadid 57/14)

İnsanlar ki daha çok ilmine gururlananlar, bunu anlamıyorlar, “Rasûlullah”ı bir kelime sanıyorlar!. Rasûl; irsal edici, götürücü, ALLAHa ULAŞtırıcı ki SILAsınaSALL edici demektir!.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, hem de “irsaliye-yol geçiş kâğıdı- kesmiş gibi yâni, yazar orda kimden DOĞmuşsa –Ölünce!.-
KİMseye babasının adıyla telikin-ölü gömüldükten sonra ölüye,imam tarafından söylenen yardım için söylenen söz- verilmez biliyorsunuz babasının adıyla!. Neden?. Çünkü gerçek babasını ancak ALLAH celle celâluhu ve ANAsı bilir ancak ANAsı kesin beLLidir bu âlemde o doğurdu açıkça..
AYRıca, bu ÂLEMde herkes yaşar erkeklik taslar amma, öldüğü zaman onun telkinini veren imam sorar ve “anasının adını bir söyleyin bana der!”
Çünkü anası garantidir, kesindir anası.. babasınıysa ALLAH bilir, annesi bilir.. onun için ne diyor imam: “Ayşe’den doğma Mehmetten Olma "felan kişi" kalk bakalım öteki ÂLEMe geçtin!.”

Evet.. Aksarayda 1970 lerde Şükrü Hoca vardı Şükrü Hoca sanki yaşayan Nasreddin Hocaydı..
“Bana diyor telkin ver!” dediler diyor!. “Anasının adı Denizmiş babasının adı da Kayaymış!. eee ne diyeceğim: “Kalk ulan DENİZ'den Doğma Kaya'dan olma Cenk Bey!”
Tepem atıverdi: “Ulan alın Kaya’nızı Deniz’inizi, Cenk’iniz siz kaldırın bu adamı! Hiç mi İslâm ismi bulamadınız bir NESİL boyunca!” dedim çektim gittim mezarlıktan.. amma ardından tayinimi de çıkardılar der pispis gülerdi azîz hocam!.


"Ve teazame celâluke en yâhtura fi cenânin
Sallallahu Subhânehu ve Teâlâ aleyke yâ Resûlallah!."

Çünkü insanlar isim koyarken İslam Dinini ve kabir ve ahret hayatını hiç ama hiç düşünmüyorlar ki zâten!.
Oysa ilahî kemâlat tâbirleri, tüm tâbirlerden, insanlık tâbirlerinden münezzehtir..


“Ve azze cemâlüke en yekune mudriken li insânin”
Hakk’ıncemâli ise “ve azze cemâlüke” Senin Cemâlin azîzdir..

“en yekune mudriken lî insânin”
Buna insan aklının idraki, asla olamaz ki, o kadar azîzdir Cemâlin!.
CemâLuLLAH nedir CeLâLuLLAH nedir ki?.
Celâl Lütfullah ve Lütfu’r- Rasûllah CEM’idir biz İnsÂNlar için..
İnsÂNoğlu bu ŞeHÂDEt ÂLEMinde eğer Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemi DUYmazsa ALLAHa Uyamaz!.
İşte o zaman CemâLdeki Lütfullah, CeLâLe çarpar da ALLAH celle celâluhu korusun LÂnete dönüşür, celâlle!..
Bunun için KULLukta bu risk hep vardır ve KULLuğun ASLI ASTARI da budur âcizâne fikrimce..
Çünkü KULLukta tercih vardır!.
CeNNet CeheNNem her zaman oluşur CeLâLde!.
CemâLdeyse dâimâ MuhaMMedî Lütfiyet CEM’idir ki, Lânet ve bedduâ olamaz İzniLLaH dışında..

O’nun Cemâlini insan idraki normalde idrak edemez asla!.


“Ve teazame celâluke en yâhtura fi cenânin”
Çok zor tâbi ANLAyıVERmekk..
“Ve teazame" muazzamdır.. “Celâluke” Senin Celâl’in.. “en yâhtura fi cenânin” SubhÂN ALLAH çok zor yâni!. bakın ne kadar ilginç ve “teazzeme” muazzamlığı müthişdir Celâl’in.. Senin Celâl’in, şu hususta ki “en yâhtura fi cenânin” burdaki “cenân”i “cennet” diye tercüme etmiştik o zaman “fî cenneti” diyordu ya, o şekilde tercüme ettik..
peki burdaki “hatıra” nedir?.
“en yâhtura fi cenânin” “fi cenânin” içindeki hatıra nedir?. bu nasıl bir cennettir ki içinde hatırlanacak her şey var yâni!. GEÇmişten bir hatıra var bir hatıradan-hatırlamaktan bahsediliyor!.
Antiparentez burcakta cenân:insÂNın EZELden EBEDe yol haritası ve YOLcusunun ANA KARTı Gönlü, Kalbi, Canı kıasaca Ruhu olduğunu da DÜŞünelim lutfenn!.

Biz Muhtara, seçkin, gözde oluş gibi şeyler söylemiştik amma, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin bir ismi de “Muhtar”dır..
Muhtar: “İhtiyar eden. Seçilmiş olan. Hareketinde serbest olan. İstediğini yapmakta serbest olan. Hür ve Yaratanca seçilmiş!.” demektir

İşte Celâl’in içinde Cemâldir HaYyat..
Her gübrenin içinde bir gül, her ceheNNemin DÖNüştüğü bir ceNNet vardır ->İbrahimî MuhaMMedî Mü’minler için ->hamdolsun ALLAH celle celâluhumuza!..

Onun içinde Kur'ân-ı Kerimde âyet vardır “hepiniz cehenneme uğrayacaksınız” diye.. Peygamberler aleyhumu's-selâmlar da dahil HEPimİZ ceheNNeme uğrayacağız ki ->zâten şu ANda içindeyiz ki!..


وَإِن مِّنكُمْ إِلَّا وَارِدُهَا كَانَ عَلَى رَبِّكَ حَتْمًا مَّقْضِيًّا
Resim---
''Ve in minkum illâ vâriduhâ, kâne alâ rabbike hatmen makdıyyâ : Sizden hiç biriniz müstesna olmamak üzere ille oraya (cehenneme) uğrıyacakdır. Bu, Rabbinin üzerine kat'i olarak aldığı, kazaa etdiği (bir şey) dir.” (Meryem 19/71)

“Sallallahu Subhânehu ve Teâlâ aleyke yâ Resûlallah!.”
ALLAHın seLÂMı ve subhÂNlığı sana olsun ve ala aleyke ya Rasûlullah onun salatı senin üzerine olsun ALLAHu Teala Subhânehu o ALLAH ki subhÂNdır şu ANda “sebbaha” YAPtırandır, atomu yarattığından beridir DÖNdürendir, kâinâtı döndürendir.. bütün vücudumuzdaki her zerrenin terbiyesini verip hangi zaman hangi işi yapacağını otomatik bir makine gibi yüklemiştir O ALLAH celle celâluhu!.
mevsimleri geldiğinde; çocuk doğar, genç olur, büyür, küçülür, ölür kalır gider ancak ANA KARındaki-GENETİğindeki “âlâ” vasfını, nicelik-nitelik vasfını, Uluhiyete Ubidiyyet Vasfını dâimâ yaşatır ZüRRiYyet zİNCİrinde ve’s- SeLÂM...
tüm bu es- SeLÂM SeLÂMeti Sekîneti Senin üzerine ki BİZe olsun Yâ Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem!


Azîz cÂNLarımız;
Zor bir salâvât, fakat üzerinde kelime kelime çalışılması gereken bir salâvât.. ama güzel bir salâvât, ben de elden gönülden GELdiğince SALLadık GİTti sanıyorum!.
SeVgili MuhaMMed SıdDDIk kaddesallahu sırrahu Hocamın hatırası..
Üç dört tane vardı o zaman daha vardı Hocamın elinde..
Bunlardan toparlayabildiğimiz böyle olmuştu ve..
Evet salâvât kitabı çıkaralim felan diye uğraşırdık..
Şükür sonra bir kısmını yayınladık biliyorsunuz elhamdulillahirabbilâlemîn.. Evet Gül buyur canım bir şeyler de bakayım ne diyorsun hadi konuş!.
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi KIYAMET Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »

Hocam çok teşekkür ediyorum bu otuz sekizinci salâvât sık sık okumaya çalıştığım bir salâvât siz anlatmaya çalıştığınızda yâni hocam diyeceğim çok teşekkür ediyorum otuz sekizinci salâvâtı seçtiğiniz için çok sağalun!.

Haklısınız çok güzeller Abdulkadir Geylanî Efendimizin salâvâtları gerçekten zor salâvâtlardır anlaşılması zor salâvâtlardandır çünkü şiir gibidir nasıl Türkçedeki bir şiirin bir açıklamasını yapmak arapça bunlar şiirden de öte sıfatları esmâları kullandıkları için ve çok yerinde kullandıkları için çok yerinde bakmak lâzım bizim bu açılımımız tam değildir yâni evet.


**

SeLÂMün aleyküm ve rahmetullah ve berakatü
Kıyamet Sûresinde idik kıyamet sûresi bir esmâ doksandokuz isim içerisinde iki esmâya bağlı bir sûredir el Kâim el Kayyum esmâları yansımasıdır.. kıyam kayyim kayyum kâim olan ve mahlukatına geçici izafî iğreti yaşamak kudretini lâzım ve lâyıkınca veren ve vermeye devam eden kendisinin kâimliği varlığının bâki oluşu fâni olmayışı kesin olan dâim olan ALLAHu zü’l- Celâl..


El Kâimü :
Resim
El Kayyûmü :

Resim

Kıyam kendi kimlik kişiliği içinde, kendi kimlik ve kişiliğinde ayakta var oluş, duruş, devam ediş ve bunda sebat ediş, sebat oluş, sabitlik oluş, a’yan-ı sabite sahibliği.. yâni bir işin idaresini üzerine almak bu işi fiilen yürütmek gözetip o vaziyeti o hâli korumak.. kıyam kökünden.. kıyam bu demektir..
kayyum burdaki şedde bütün sıfatlarda esmâlarda hangisinde şedde varsa o işi mübalağa, aşırılıkla şiddetle yapıyor anlamına gelir.. Settar şiddetle örten.. Fettah çok fazla açan, yâni tek açan gibi.. o şedde ona iki kat yükler bir sıfattır mübalağa sıfatıdır.. kıyamdan kayyum sıfatı işte bu Kur’ân-ı Kerimde beş âyette geçer; İbrahim, TâHâ, Rahmân, Bakara, Âl-i İmrân sûrelerinde geçer Kur’ân-ı Kerimde doğrudan doğruya ALLAHu zü’l- Celâle nisbet edilir, yaratana aittir.. yaratılana böyle bir ebedî kayyumuyet ve kayyum oluş sıfatı yüklenemez.. el Kayyum sıfatı ise Kur’ân-ı Kerimde 52 âyette geçer ALLAHu zü’l- Celâle nisbet edilir.
el Kayyum öyle bir sıfattır ki bu sıfatın temelinde yatan MuhaMMedî AYNada tüm var olanların-Kâinâtın zâhir ve bâtın yaşayışları kudretidir.

Bu kudretle yaşarlar varlıkları ancak bununla, bu esmânın zuhuruyla mümkündür, var oluşları buna bağlıdır.
El Kâim ise bu sıfata sahib oluştur.. Aslında ALLAHu zü’l- Celâldir, fakat bütün esmâlarından sıfatlarından en mükemmeli en muazzamı akılla yüklemiştir.. BİZlerle aynı şekilde yaşayan bir koyun farkında değildir, bir çok özelliklerini yaşar insanın fakat farkında değildir, insan gibi aklı olmadığı için farkında değildir..
Onun için el Kâim esmâsı ancak ona sahib oluş.. “ben hakikaten ALLAHüzCelâl’in o sıfatlarını fiilen yaşıyorum” deyiş..
Ancak akıl için mümkündür el Kayyum.. kendi başına ise başlangıcı olmaktan, sonucu olmaktan şu an bizim olduğumuz gibi Şe’en içinde olmaktan her AN YENİden yaratılıştan, yeni oluş ve doğuş gibi hâllerden uzak, tenzih edilen, yakıştırılamayan ve kendisi ezelden ebede kâim, kıyamda var olan ve dâim olan, devamlı ve hep var olan..
BizZÂT kendisi ise bütün kâinât MevCÛDunu, Mutlak vücûdun ki, Vâcibü’l- Vücûdu Nurundan yarattığı kâinâtın, halk edilenlerin var oluşlarına kendi varlığı ile kâim olandır ve bunu idare edendir..
Neden “kendi varlığı ile” diyorum?.
“şah damarınızdan yakınım” diye buyurmaktadır.. bunlar doğru tâbirlerdir elimizdeki laptopun makinanın bütün hüneri cereyana bağlı oluşuyladır.. İçinde yapısında proğramalrında nelerin olup olmadığı önemlidir de cereyan olmadığı zaman hiçbir işe yaramaz.. Çünkü elektirik olmazsa olmazdır elektirikle çalışan âletlerde.. İçi boş gibidir ve hiçbir şey yoktur.. ister bozuk olsun, ister kırık olsun, ister en sağlam olsun hiçbir şey değişmez ve netice olmaz asla.. çünkü cÂN kesilir-ceryÂN kesilirse, ses, görüntü ve her şey biter..
RaBBu’l- âlemin bu denli, özün özünde ve külli şeyin muhit olarak, her şeyi yutarak da yüzün yüzündedir.. İçte O, dışta O.. Bu var edişi; Kaza Kader İrade yâni Muradınca, Dilemesince Meşiyetince “Şey” edişince, yeniden yaratışınca, bu mevCÛDların BİLgisini ki “insan aklı” diyelim, kendi sıfatlarını yükleyerek kendi kudretiyle ayakta tutan..

Ve onların bedenlerini yâni zâhir âlemlerini, bâtın âlemlerini düşüncelerini dahi yaratan onların varlık ve dirliğini yaşadıkları sürece koruyan ve kendisinin zâti varlığı ez Zâhir esmâsıyla âşikâr olan ALLAH celle celâluhu .. buna inanmak farzdır ez Zâhir esmâsı ki, “yemekte olduğum elma zâhirdir, ama RaBBimi göremiyorum zâhir değildir!” demek küfürdür.
Nasıl görüleceği, neyin nasıl göründüğü İslâm İlmi, Edebi İrfÂNı ve erkÂNı içinde BİLinip BULunup OLunur ve YAŞAnır.. ez Zâhir el Bâtın El Evvel ve El Âhir..
Hiç kimse Hakikat-ı MuhaMMedîyyet Sırrına ERmeden Ez Zâhiri çözemez, MahMudiyet Sırrına ermeden El Bâtını çözemez,
AhMediyet Sırrına ERmeden el Âhiri çözemez,
Habîbiyet Sırrına ERmeden ya da Nebîyyü’l- Ümmiyy Sırrına ERmeden El Evveli çözemez,
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin buyurduğu Kur’ân-ı Kerimdir.. Onun için ALLAHu zü’l- Celâl “Meğer Mevlâm üryân imiş!” insanlar giydirmeye çalışıyor.. Habire akıllar çırılçıplak ortada imiş, akıllar giydirmeye çalışıyor, türlü türlü renk renk oysa ALLAHu zü’l- Celâl ne buyurduğunu açık buyurmuştur.. İşte El Kayyum el Kâim ve El Kayyum böyle iki esmâdır El Kayyum Kayyumluğuna kendi sahibtir.. Varlığı başka bir varlığa bağlı ve muhtaç olmayan tüm mahlukata geçici varlık verendir.. Vâcibü’l- Vücûd kendisidir mevcûddur, gördüklerimiz yâni Vâcibü’l- Vücûdun, vücûdundan yaratılan gölgelerdir/MevCÛDlar, asla zât değildir, ancak ondandır, kendisi zâtı varlığıyla ALLAHu zü’l- Celâldir..
Bundan doğan gerek “vav” ve “ye” olarak ikinci harf kavmen kıvamda yaradılış bakamında kavmeten kıyamen kâimeten ayak üzerinde kalkmak, dikilebilmek, devamlı durmak, zâhir ve sabit olmak anlamında kullanılır burdan gelen kelimeler vardır..

İkame mesela ikâmet etmek, kavame dayanmak mukavemet etmek, ekame bir şeyimizi doğrulamak istikâmet bulmak, bulundurmak, meydana koymak, vücuda getirmek, dâva açmak, ayağa kaldırmak, kıyam etmek. İstikâmet de bu esmânın çekişidir, istikâmet ALLAHa dediğimizde rotayı aldınız felan şehre gidiyorsunuz değil Kayyum Esmâsına gidiyorsunuz demektir.. Ebedî kâimlik kuracaksınız demektir.. Sen adına “Fenâfillah” de istediğini söyle.. Ben onu bunu bilmem elma yedireceksen gırtlağından geçsin, işte istikâmet budur kağıt üzerindeki laf değildir demek istiyorum.. Ki istikâmet el Kayyum esmâsından doğan bir kelimedir.. yine kıvam, takvim, kavm gibi kelimelerde kıvam nizam burdan doğar..
KaVM, aynı kıvamdaki insanlar topluluğuna denir, aynı kıvamda duranlardır, onlar kıvamları değişmez yâni bu dur kavm kıymette burdan doğar değer fiyat eder tüm bunlar yine o varlığın onda oluşundandır..
Altın altın değerindedir dâimâ altın değerindedir hiç kimse altını demir değerine düşüremez ister adını değiştirse yine düşüremez herkes bilir ki onun değeri altındır..

İşte varlığımızda bu isim altında bu beden içinde bu düzen içinde oluşumuzun temelinde yatan tüm bunlar el Kayyum, el Kâim esmâsının zuhurudur.. Kıyam namazda da geçer biliyorsunuz namazın dıştaki lâzım olanlarına dış şartlar denilir, şartları denilir.. “Hadesten teharet, necasetten taharet, setri’l- avret, vakit, niyet” diye saydığımız altı özellik namazın dışta-namaza başlamadan olmazsa olmazıdır.. Hadesten taharet iç pisliklerden arınmaktır.. aslında necasetten taharet dış necislerden pisliklerden arınmaktır anlamındadır..
İnsandan vuku’u gelen şeyler gibi düşünülür dış pisliklerden arınma iç dış diyelim kısacası setrü’l- avret, avret mahâllerinin setr edilmesi.. Bu nedir İslâm âlemi insan üremesine ilâhi bir gerçek kimliğini kazandırmıştır, bu yüzden ALLAH celle celâluhu, ana karınlarına-üreme organlarına “RAHİM” ismini vermiştir ALLAH..
“Bismillâhirrahmânirrahim”in Rahimi.. ALLAH celle celâluhunun en net göründüğü yerdir onun içinde setrü’l- avret setredilmesi, gizlenmesi, örtünmesi, koruması bir edeb içinde bulunması, farz dır.. Erkeklerde göbek diz arası kesinlikle emredilmiştir.. Kadınlarda el yüz ayak hariç emredilmiştir, kıble namaza başlangıç şartlarındandır.. Kıble.. Kabul.. Kabuliyet zâhirde eşyanın kabuliyet merkezidir Kâbetullah.. Vakit, o sall vaktinin girmesi lâzım ve niyetin de olması lâzım, ne yaptığını fiilen söylemesi lâzım ki “ALLAHuekber!” çekip namaza girebilsin.. Girdi mi kıyam farzdır, kıyam da kıraat de farzdır.. Kur'ân-ı Kerim burda okunur ayakta duruşta okunur.. tüm kimliğiyle kişiliğiyle zâhiriyle bâtınıyla RaBB’ısıyla yüz yüzedir.. Eğer böyle anlarsa rüku’ çünkü kıyamda duruş bedenendir.. beden ise tümünü kapsayan bir örtüdür.. Beden, Nefsi, Kalbi ve Ruhu ve diğerlerini içinde barındıran dış örtüdür.. İşte böyle bir hâlde iken; Beden Nefis Kalb ve Ruh birlikte Kur'ân-ı Kerim okur ağzından ses duyulur bedenden, bu ses ruhun söylediği ve duyduğuysa ve uyduğuysa, nefis başını mim gibi eğer elif gibi duran nefis seLÂMullahla “kalu semğina ve ateğna iyyakenabudu ve iyyakenastain” der hemen RaBB’ısına başını eğer mim gibi olur.. Burda hamd eder RaBB’ısına “subhâne RaBBiye-’l Azîm ve bihamdihi subhâne RaBBiye’l- Azîm ve bihamdihi subhâne RaBBiye’l- Azîm ve bihamdihi” diye hamd eder sonra doğrularak “semi ALLAHulümen hamideh” semi ALLAH duydu.. limen her kim ki hamd etmiş ise ALLAH duydu.. doğrulurken bu söylenir ayakta “RaBBena lekel hamd hamden kesiren mubareken tayyiben fih” ayıblardan arınmış bir hamdle çokça kesiren kesiretin içinden geçip gelen bir hamdle bir Ahmediyyet yâni aklın şükrü gibi aklın teşekkürü gibi nakle kavuşması gibi hamd.. Ahmediyetten teklik içerisinde kesiretten vahdet içerisinde bir hamd vardır “RaBBena lekel hamd.. hamd ancak sana yapılır RaBB’ımız” diyerek RaBBu’l- âlemine.. ALLAH değil, ALLAHı değil niye “Elestü bi RaBBukuma” karşı yapılmıştır rüku’ ki, “ben hatırladım” demektir..
ne yi hatırladın?.. ilk sözümü hatırladım ve onun için kalkarken “RaBBane velekel hamd” kalkarken “semiALLAHu limen hamideh” şimdi ALLAH duydu derken ayakta ne diyor: “RaBBena velekel hamd” RaBBim ancak hamd senin içindir.. hamden kesiran, öyle bir hamd ki kesiran kesretten geçip gelen çokça yâni.. bu mubareken bereketli, tayyiben fih onun içinde ayıplardan arınmışlık vardır..
Ssonra nefis kendi makamında o hamdını sundu mu Nefs-i Mülhimedir… İlham almış bir nefistir RaBB’ısının sesini duymuş, kokusunu duymuş bir nefisdir Rahîmiyyet Secdesine kapanır orda da yine.. çünkü burda bir şeyi daha söylemek lâzım kıyamda bir “Vahdetü’-l MevCÛD”luk vardır ki bu ÂLEMde mevCÛD oluşun tevhidine hamd edilmektedir..

Rüku’ da bir Şuhudî Tevhid vardır şâhid olmuş bir nefis ancak RaBB’ısının varlığını, birliğini, haylığını ez Zâhir El Bâtın El Evvel el Âhir oluşunu ilim yâni ilim ve irade etmiş bir nefis vardır ki başını eğmiştir.. Bu şâhid olmuş nefsin Şuhudî Tevhididir, ne zaman ki vücûdî hâle geçtiğinde yâni Zâhirken de böyledir bâtınken de böyledir, gerçekten de böyledir, benden önce geçenler içinde böyledir, daha doğmamış torunlarımız içinde böyledir..
“Vahdetü’-l MeşHÛD”luk inancını pekiştirdiği zaman bu nefis, Rahîmiyyet Secdesine girer ki, bu neyin hazırlığıdır dikkat ediyor musunuz?
Nerden gelmişti buraya?. Ana Rahminden doğmuştu Ana Rahminden yine Rahmâniyyet Secdesiyle girer hamd eder “Subhâne RaBBiye’l- alâ ve bihamdihi” tekrar üç kere.. yine doğrulur Rahmâniyyet Secdesine kapanır.. kalbî vücûdî bir TEVHİD meselesidir bu.. sonra oturur teşehhüd miktarı ki, şehâdet miktarı yâni.. Tevhid-i RaBBaNî değil Tevhid-i İlâhî.. Rububiyyet Tevhidi değil, Uluhiyet Tevhidine, Şehâdetine oturur..
ve biliyorsunuz ki orada orası mi’racdır artık rücu’ tamamlanmıştır:


Urûc : Arşa çıkma.
Rücû': Arştan dönme.
Mi'rac: Urûc Seferi-Rücû' SEYRi..

يَا أَيَّتُهَا النَّفْسُ الْمُطْمَئِنَّةُ
ارْجِعِي إِلَى رَبِّكِ رَاضِيَةً مَّرْضِيَّةً
فَادْخُلِي فِي عِبَادِي
وَادْخُلِي جَنَّتِي
Resim---''Ya eyyetühennefsülmutmeinnetü. İrci'iy ila rabbiki radiyeten merdiyyeten. Fedhuliy fiy 'ibadiy. Vedhuliy cennetiy. : Ey huzura kavuşmuş insan! Sen O'ndan hoşnut, O da senden hoşnut olarak Rabbine dön. (Seçkin) kullarım arasına katıl ve cennetime gir!''
(Fecr 89/27-30)

Nerde radiyeten merdiyeten?
Rahimiyyet ve Rahmâniyyet secdeleridir orası MuhaMMedî bir Makamdır.. ALLAH celle celâluhu ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem hâli gibidir.. bir anlamda burda oturan mi’rac etmiş olan ruhî bir nefistir, kalbî değildir artık.. ya eyyyühe’n- Nnebîyyi.. Nefsi Mutmâinne.. tam olan nefis, tamlanan nefis, Rahîmiyyet ve Rahmâniyyeti birleştiren, besmele gibi birleştiren nefis..
İrcii ilâ RaBBuke.. rücu’ et/geri dön!. ilâ RaBBuke.. RaBBine rücu’ et!. bakın rücu’ etmekle dahil olmak aynı şey değildir.. vedhulu ibadi, kullarımın içine dahil ol!. dahil ol RaBBine ayrı şeydir.. İrci’ ilâ RaBBuke.. RaBBine rücu et başka şey gibi gözükmektedir, en azından “ved huli ilâ RaBBuke” buyurmuyor.. İrci’ ilâ RaBBuke.. rücu’ et!. mi’rac et!. uruc edip buraya geldin yükseliyormuş gibi illiyinden esfeline düştün de çok sevdin burayı!?..
Bedenen, nefsen, kalben sana çok uydu bu oyun ve eğlence bahçesi.. hayran kaldı nefsin.. ama sen yine de rücu’ et ASLına,, Sakın sarılıp kalma SANAL ASTARına.. ırci’ ilâ RaBBuke.. öyle ki senin bu hâlin kalbin hâli gibi Rahîmiyyet ve Rahmâniyyet.. Radiyeten Merdiyeten olsun Rahîmiyyetin rızalığından Rahmâniyyetin razı oluşluğu çıksın, ikisi eşleşsin ki “fedhuli fih ibadi” böyle olan, ebedîyet kazanan, dâimiyet kazanan kullarımın arasına gir!.
“ved hulu fih cenneti” işte cennetime girdin say.. kim.. bu nerde oluyor?. mi’racta oluyor oturuş var.. et tahiyyatü: dirilmek istiyorum, dirildim yahutta lillahi ALLAH için dirildim, ALLAHta dirildim, ALLAH için dirildim Et-tahiyyatu lillahi ve's-salâvatu.. tüm bereketlerle hayırlarla ayıplardan arınmışlıklarla diriliyorum.. yeniden diriliyorum mi’rac bu çünkü.. irci’ etmiştir.. RaBB’ısına ulaşımdır..
ve't-tayyibâtu es-selâmu aleyke yâ eyyuhen-nebîyyu.. ALLAHın seLÂMı sana olsun ye Nebî ve Rahmetullahi ve Berekâtuhu.. seLÂM peygamber aleyhi's-selâma verildiği hâlde “es-selâmu aleynâ ve alâ ıbâdi'llahi's-salihin.” ne buyuruyor Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem “seLÂM bize olsun” buyurup “bana olsun” demiyor bakın..
ve ibadillahil salihin.. tüm bunlar dendiğinde “fedhuli fih ibadi” denilmişti ya ibadillahil salihin.. Salih, islah olmuş kullarıma olsun fed huli ibadi.. bunlar ve sana olsun bize olsun buyurulan nedir, cennet gibidir.. ne diyor sonla “Eşhedu en lâ ilâhe illallâh ve eşhedu enne MuhaMMeden abduhu ve resuluh” diyen kim?.
Bütün sistem, zerre, küre, atom hiç değişmez şehâdet yapmak burda var!. ve burda Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimize salâvât okunur farzdır.. çünkü bu nimetin gelmesine sebep rahmetenli’l- âlemindir RaBBu’l- âlemin huzurunda.. RaBBu’l- âlemin ve rahmetenli’l- âlemin.. RaBBu’l- âlemin ALLAHtır.. Rahmetenli’l- âlemin Rasûldur..
RasûLALLAHtır.. Rahmetenli’l- âlemin RaBBu’l- âlemin.. ayrı gayrı yok, aracı görücü yok.. Hakk’ta ->Hak’tan ->Hakk’a ->Hak’la bir seyr-i sülûkle anlatılan ettahiyatü ve namazın sonundaki o meşhur oturuş “Arapça de” harfi gibi dâimiyet oturuşu onun için yapılır “kef” harfi gibi iki secde, zâhirde “KûN” oluş.. bâtında “KûN” oluş.. “KûN” oluş.. Zâhir ve bâtın kevniyeti kalbî makam olan “MuhaMMedîyet”te mümkündür ki, bunları hep doğru düşünmemiz lâzım.. öyle karombolda iş yoktur.. her şey yerli yerindedir MuhaMMedî Melâmette.. şunun için bunu söyledim ki namazın başlangıcındakı kıyam tekbirden sonra kıyam ayağa kalkış, kıyametin kopuşu ki, kıyamet kelimesi bizde her şeyi alt üst etmiştir, her şeyi bir tarafa bırakıp kıyamet günündeki hesaba dikkat çekilmiştir!.. hâlbuki insanlar yaşamaktadır şu anda, bin kere cehâlette ölüp bin kere kemâlette dirilecekken bir kere cehâlette ölüp bir kere kemâlatta dirilemeden ölü olarak “ölü cehennemi”ne gider ki, burdaki cehennemini oraya götürür!. Bunu şunun için söylüyorum, kıyamet bir kalkıştır bana göre bir yeniden doğuş olayıdır.. KÛN feyeKÛN ki, Şe’Nne-ŞeÂNa iştirak Olayıdır.. her AN sonsuz küçük dilimde, yok edilip var edilen Atom, muazzam bir şey gibi gözükmekte durmadan dönen.. dönümün aslı astarı KÛN feyeKÛN YENİden YARATIŞ dır.. bu gibi işlemleri sürekli yeniden yaratıştır.. ayağa kalkış gibi gözüken şey.. bir sûre siz sûrekli olmadığı hâlde sûrekli gibi gözükür sanki.. yirmi tane filmi, hızlı ve arka arkaya çevirirsek at koşuyor, adam-süvari koşuyor gibi görürüz.. oysa yavaşlatırsak havada yüzüyor gibidirler.. burda kâim oluş bu kadar mümkündür varlık için.. böyle olmayan ebedî olan ise ALLAH celle celâluhu kendisidir..
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi KIYAMET Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »

لَا أُقْسِمُ بِيَوْمِ الْقِيَامَةِ
Resim---“Lâ uksimu bi yevmil kıyâmeh(kıyâmeti).: Hayır, kalkış (kıyamet) gününe and ederim.”
(Kıyâme 75/1)

Lâ uksimu bi yevmil kıyâmeti
Lâ uksimu buna yemin olur ki.. lâ uksimu şunu yemin edilir ki.. bi yevmil kıyâmeti.. neye edilir kıyamet gününe edilir.. kıyam oluş gününe edilir.. “kame”ye edilir MuhaMMedî Kudret Sahibliğine edilir.. ne yapacağız MuhaMMedî Kudret sahibliğini ki?. işte bunu “yevm”e çekersen o MuhaMMedîyeti görüntü yaşayışına çekersen, ona “yevm” denir.. MuhaMMedî kıyam budur.. MuhaMMedî içindeki MuhaMMedî Hakikatını kıyamda iken, Kıratullahı okuyârak görüntü ve yaşayışa, içten gelen yaşayışa, dıştan gözüken görüntüye.. bu kişi namaz kılıyor görüntüsünü içinde RaBB’ısıyla bile kılıyorsan.. ve “imamı da MuhaMMed aleyhi's-selâm” dendi mi, bu “bâtın”ı yaşayışıyla birlikte getirir ve MuhaMMedîyet zâhiri ve bâtını yaşayışla teşekkür eder.. geri ne kalır?. geri mi dönecek adam, âhiri kalır o da Hakikat-ı MuhaMMedîyesidir zâten yâni El Ahmed Rusuliyetini bilen yaşar artık.. o kul, MuhaMMedîdir artık yâni..

وَلَا أُقْسِمُ بِالنَّفْسِ اللَّوَّامَةِ
Resim---“Ve lâ uksimu bi’n- nefsi’l- levvâmeh(levvâmeti).: Ve yine hayır; kendini kınayıp duran nefse de and ederim.”
(Kıyâme 75/2)

Hayır.. Ve lâ yine hayır.. “uksimu” şuna da yemin ederim ki anlamında şu hususta da yemin ediyoruz ki.. nedir o?. “bi’n- nefsi’l- levvâmeh” nefsil ki “el levvâme lev ediyor.. Melâmi nefsini tanıyor, taşıyor, yaşıyor ve de kendini kınıyor.. hiç RaBB’ısını kınamıyor ve başkasını kınamıyor dâima kendini-nefsini kınıyor.. en azından diyor ki: “neden adam gibi İLİM edip, İRADE edip, EDEB edip erkÂN edip yaşayamadım.. bu işi yaşayanları görüp duruyorum ya Hakk Dostlarını!.”
çünkü tek âyettir bu levvâme âyeti Kur'ân-ı Kerimde.. Nefs-i Levvâme için örnek gösterilen.. Nefsi Emmâre için gösterilen Yûsuf aleyhi's-selâm Sûresindekidir ve elbette inanan her nefis için gösterilmiştir Kur’ân-ı Kerimde yerleri..


وَمَا أُبَرِّئُ نَفْسِي إِنَّ النَّفْسَ لأَمَّارَةٌ بِالسُّوءِ إِلاَّ مَا رَحِمَ رَبِّيَ إِنَّ رَبِّي غَفُورٌ رَّحِيمٌ
Resim---“Ve mâ uberriu nefsî, innen nefse le emmâretun bis sûi illâ mâ rahime rabbî, inne rabbî gafûrun rahîm: (Yine de) Ben nefsimi temize çıkaramam. Çünkü gerçekten nefis, -Rabbimin kendisini esirgediği dışında- var gücüyle kötülüğü emredendir. Şüphesiz, benim Rabbim, bağışlayandır, esirgeyendir."
(Yusuf 12/53)

Burda Nefs-i Emmâre negatif yöne yöneldi mi kötülük yapar..
Nefs-i Emmâre hakka ve hayrı döndü mü de iyiliğe döner..
yönü bu taraf olduğu zaman bu çok doğaldır, Kâbe’ye sırtınızı verip “ALLAHuekber!” derseniz hatimle kılsanız da namazınız geçersizdir, çünkü KIBLeniz KABUl değildir..
ama Kutuplardan Kâbe’ye yönelip “ALLAHuekber!” derseniz, vALLAHi doğrudur.. bunu çok iyi anlamak lâzım.. mesele Kâbe’de olmanız her zaman lâzım değildir.. Kâbe’ye cihetinizin-ÖZ YÖNünüzün ve yüz yönünüzün olması şarttır namazda demektir.. kimlik kişiliğinizin SÎNliğinizin, sENliğinizin orda olması lâzımdır..

İşte levvâmeden sonra gelen Nefs-i Mutmâinne ise, tatmin olmuş nefis, iyiyi kötüyü ayırt eden nefis anlamına gelir.. evet bunlarla ilgili pek çok şey var ama dileyen kişiler okuyabilirler.. burada neden kıyama duruşta, yahut kıyamet kopuşta Nefs-i Levvâme buyuruldu?. ne ilgisi var?. çünkü kıyametin kopması için ya da insanların ALLAHın huzurunda kıyam etmeleri için sanki ALLAH dışardaymış da ALLAH’ın huzurunda dediğimizde, sanki bir kralın önüne varmış değiliz hâşâ.. o ALLAHu zü’l- Celâl ki, şah damarımızdan yakın ve Latîfu’l- Habîr, Seriü’l- hesabtır.. “bir ÂN” bile dense uzun bir zamandır.. işte bunu duyan ve anlayan nefis negatif emirlere uyuş ve duyuşları durdurur.. hakka ve hayra ÖZünü-yönünü döndürdü mü buna “kendini levm eden nefis” denir.. anlamıştır bir zavallı olduğunu artık!.
Kendi ÖZünde duydu hakkı ve hayra döndü.. bu yüzden levm ediyor/ediliyor.. yâni kınanıyor Melâmi’ler de öyledir.. söylediği çok büyük gerçekler çeşitli sebeplerle çeşitli insan gurubunun işine gelmez ve hemen ona karşı olurlar ve hemen silâhlarını çekerler..

İşte ALLAHu zü’l- Celâl küllü şeye kadîrdir.. evet öylemidir?. evet öyledir.. “o zaman sizin söylediğiniz doğru değildir!” derler.. ama unuturlar ki El Kahhâr esmâsı da O’nundur.. kahredici esmâ da onundur.. zü’l- İntikâmda O’nundur.. el Adl de O’nundur.. pek çok.. yâni pek çoktan kastım ona yakın esmâ vardır ki az gözükürler fakat mahvederler..


يَوْمَ هُم بَارِزُونَ لَا يَخْفَى عَلَى اللَّهِ مِنْهُمْ شَيْءٌ لِّمَنِ الْمُلْكُ الْيَوْمَ لِلَّهِ الْوَاحِدِ الْقَهَّارِ
Resim---Yevme hum bârizûn(bârizûne) lâ yahfâ alâllâhi min hum şey’un, li menil mulku’l- yevm(yevme), lillâhi’l- vâhidi’l- kahhâr: O gün, orta yere çıkarlar. Onlardan hiçbir şey Allah'a karşı gizli kalmaz. (Allah sorar:) "Bugün mülk kimindir? Bir olan, Kahhar olan Allah'ındır."
(Mü’min 40/16)

el ADLu:
Resim

El Vâhidu :
Resim

El Kahhâru :
Resim

Koyla iş değildir insanoğlunun nefsini bilmesi ki bu hayatta, ilk önce Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemi BİLip BULup OLup da fiilen SÜNNetince YAŞAması Lâzımı ve Lâyıkı ve de Şartıdır ALLAHu zü’l- CeLÂL Yardımcımız olsun inşâe ALLAHu TeâLâ!.

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin: “ Men arefe nefsehu fekad arefe Rabbehu: Nefsinin Bilen RABBini BİLir ” buyurmuştur.
(Aclunî, Keşfü’l-Hâfâ II/343 (2532)
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi KIYAMET Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »


أَيَحْسَبُ الْإِنسَانُ أَلَّن نَجْمَعَ عِظَامَهُ
Resim---''E yahsebu'l- insânu ellen necmea ızâ meh(mehu).: İnsan, onun kemiklerini bizim kesin olarak bir araya getirmeyeceğimizi mi sanıyor?” (Kıyâme 75/3)

Eyahsebu-’l'insanu, insan hesap mı ediyor, sanıyor mu?..
ellen necme'a 'izamehu” kemiklerini toplayıp bir araya getiremez mi zannediyor insan, öyle mi diyorlar?!.
İşte peygamber aleyhisselatı vesselâmı zorda bırakmak için, kemikleri topraktan toplayıp getiriyor kemikleri: “Bunlar mı yeniden insan olacak?” dediğinde.. “bunlar mı dirilecek bunlar mı yeniden kalkacak bu âlemde ya da o âlemde!” dediğinde.. işte bu âyetler nazil olmuştur..
“Bunda ne var!” buyuruyor ALLAHu zü’l- CeLÂL .. “bu yokkende yaratılmış.. değil o bu dünyaya gelmiş de, yaşamışta.. bu mu dirilecek?” diyorsun..
Oysa insanın adı bile anılmazdı DEHR içinde..

هَلْ أَتَى عَلَى الْإِنسَانِ حِينٌ مِّنَ الدَّهْرِ لَمْ يَكُن شَيْئًا مَّذْكُورًا
Resim---Hel etâ ale'l- insâni hînun mined dehri lem yekun şey’en mezkûrâ: Gerçek şu ki, insanın üzerinden, daha kendisi anılmaya değer bir şey değilken, uzun zamanlardan (dehr) bir süre (hin) gelip geçti.” (İnsân 76/1)

Öyle büyük bir dehr zamanı geçti ki insanın adı bile anılmazdı..
Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem işte: “bin sene ruhum kendi başına gezdi tek başına olduğu için âlemde hiçbir şey olmadı gezdi durdu sonra dörde böldü..

Resim---Câbir radiyallâhu anhu: "Babam anam sana feda olsun ya Resulullah, Allah'ın eşyadan önce yarattığı ilk şeyin ne olduğunu bana haber ver" dedim: Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle dedi: Ey Câbir! ALLAH Teâlâ, eşyâyı yaratmadan evvel kendi nûrundan senin nebinin nûrunu yarattı. Bu nur, ALLAH'ın dilediği şekilde onun kudretiyle deveran ediyordu. Bu vakitte, Levh, Kalem, Cennet, Cehennem, Mülk, Semâ, Yer, Güneş, Ay, Cin ve İnsan ortalarda yoktu. Ne zaman ki ALLAH, mahlûkatı yaratmayı diledi; bu nûru dört parçaya böldü. Birinci bölümden kalemi, ikincisinden levh'i, üçüncüsünden de Arş'ı yarattı. Sonra da dördüncü bölümü tekrar dört parçaya ayırdı. Bunun ilk parçasından Hameletu'l-Arş'ı, ikincisinden Kürsi'yi, üçüncüsünden de kalan melekleri yarattı. Sonra da dördüncü parçayı tekrar dört kısma ayırdı. Bunların ilkinden gökleri, ikincisinden yerleri; üçüncüsünden de Cennet'i ve Cehennem'i yarattı. Dördüncü kısmı tekrar dörde böldü. Birinci bölümle mü’minlerin gözlerinin nûrunu, ikincisiyle ma'rifetullah (ALLAH bilgisi) olan kalblerin nûrunu, üçüncüsüyle de Kelime-i Tevhîdi yarattı".
(Aclûnî'nin Keşful-Hafâ’da naklettiği bu hadisi Abdurrezzak, İbn Câbir'den rivâyet etmiştir. Aclûnî, Mevâhib'de de hadisin aynı şekilde rivâyet edildiğini kaydetmektedir.)

Ne buyuruluyor, insanoğlu insan şunu sanıyor ki kemiklerini cem’ edemeyeceğimizi mi sanıyor.. derdi bu mu oysa:

بَلَى قَادِرِينَ عَلَى أَن نُّسَوِّيَ بَنَانَهُ
Resim---Belâ kâdirîne alâ en nusevviye benâneh(nehu).: Evet; onun parmak uçlarını dahi derleyip (yeniden) düzene koymaya güç yetirenleriz.” (Kıyâme 75/4)

Belâ kâdirîne alâ en nusevviye benâneh

Belâ, bilâkis hayır öyle değil!. ya nasıl?. “kâdirîne alâ en nusevviye benâneh
Şimdi bu âyetlerin muhteşemliğine bakınız ne kadar hârika.. bilâkis kadiriyne, kadirdir kudreti vardır! neye vardır?. alâ şuna ki, en meye maya yâni mastar yapıyor mek mak yapıyor.. nusevviye, seviyelemeye.. benânehu, parmak uçları dahil seviyelemeye.. cenine koymaya ona Emrullahı yüklemeye, Muradullahı işletmeye kadîrdir ALLAH celle celâluhu.. kudreti yeter burada kelimelere dikkat etmek lâzım nusevviye “nu” biz demektir.. çıkar onu geriye “seviye” kalır.. benanehu parmak uçları olarak aldığınızda zâhirde parmak izlerine gelir.. “tek”tir ona âittir.. benâne, iki binâ edişten bahsetmektedir ki; biri zâhir biri bâtındır.. yukardakiyle bağlarsak “yemin ederim ki evet insanoğlu kemiklerini bizim kesin olarak bir araya getiremeyeceğimizi mi sanmıştı, sanmaktadır, öyle mi sanıyor?!. Bilâkis, öyle değildir ALLAH celle celâluhu parmak uçlarını dahi yeniden düzene koyup seviyelemeye gücü olan, kadîr olandır..

بَلْ يُرِيدُ الْإِنسَانُ لِيَفْجُرَ أَمَامَهُ
Resim---''Bel yurîdu'l- insânu li yefcure emâmeh(emâmehu).: Ancak insan, önündeki (sonsuz geleceği)ni de 'fücurla sürdürmek ister.” (Kıyâme 75/5)

Bel, ancak bilâkis, “yurîdul insânu li yefcure emâmeh”.. bel.. bilâkis yuriydul insanu.. burdaki bel, hayır anlamında “yurîdu’l- insânu” insan murad eder ki.. neyi murad eder?. “li yefcure emâmeh” kötülüklerin anasını imam kabul ediyor.. öldürmek, döndürmek anlamında imam kabul edersen..

يَسْأَلُ أَيَّانَ يَوْمُ الْقِيَامَةِ
Resim---"Yes’elu eyyâne yevmu’l- kıyâmeh(kıyâmeti).: "Kıyamet günü ne zamanmış" diye sorar.” (Kıyâme 75/6)

Yes'elu” onun için soruyor işte, dedesinin kemiklerini getirmiş elinde ufalıyor.. “Yes'elu” soruyor ki “eyyâne” ne zaman?. “yevmu’l- kıyâmeh” sizin kıyamet günü dediğiniz ne zaman yevm?. MuhaMMedî Vücûda gelişin ÂNıdır yevmu’l- kıyâmeh.. yes’elu, onu soruyor işte!. kemiği kim ufaladıysa: “sizin kıyamet gününüz ne zaman kardeşim?” diyor.. “Yes'elu” sual ediyor, diliyor, istiyor soran-seale.. aynı zamanda dilenci de “sâil”dir soran da “sâil”dir birisi bir şey öğrenmek için soruyor birisi maddî bir şey için.. dilenci “sâil”dir..

فَإِذَا بَرِقَ الْبَصَرُ
Resim---"Fe izâ berika'l- basar(basaru).: Ama göz “kamaşıp da kaydığı,” (Kıyâme 75/7)

O, öyle bir andır ki, öyle bir zaman dilimidir ki, orda gözler “basr” olur.. basar olan gözler “ber”k olur.. berk aslında yıldırımdır, şimşek çakımıdır sanki gözler öyle bir anda fırfeyn dönüp kaydeder.. bir anlamda kamaşmak gibidir.. o tam baktığınızda gözü kamaştığı için bir zaman sonra görememez olur.. “Fe izâ berikal basar” gözlerin kamaşmasında kamaştığında..

وَخَسَفَ الْقَمَرُ
Resim---"Ve hasefe’l- kamer(kameru).: Ay karardığı,” (Kıyâme 75/8)

Kamer ki ay, hÂsf olduğunda, tutulduğunda karardığında..

وَجُمِعَ الشَّمْسُ وَالْقَمَرُ
Resim---"Ve cumia’ş- şemsu ve’l- kamer(kameru).: Güneş ve ay birleştirildiği zaman;” (Kıyâme 75/9)

Güneşle ay bir araya CeM’ edildiğinde.. yâni bir güneş bir ay değil bunlar bir araya CeM’ edildiğinde.. nefislerin eşleşmesi gibi bir araya toplandıklarında, “BİZ BİR-İZ” bir olduklarında, CeM’ olduklarında..
Ne kadar ilginç bu âyetler göz kamaşıyor!.
Ay tutuluyor.. güneşle ay bir araya getiriliyor.. tıpkı EZVÂCc.. öyle olduğu zaman insan diyecek ki: “Şimdi kaçış nereye, var mı bir kaçış yolu?.”

يَقُولُ الْإِنسَانُ يَوْمَئِذٍ أَيْنَ الْمَفَرُّ
Resim---Yekûlu'l- insânu yevme izin eyne’l- meferr(meferru).: İnsan o gün: "Kaçış nereye?" der.” (Kıyâme 75/10)

Öyle bir KıYaMa kalkış, öyle bir RABBısını taze taze DUYuş ve UYuş ki şahdamarından da AKRABA SÎNeSÎNde.. öyle bir İmam-ı Mutlak Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem’e TESLİM Olup, İSTİKÂMET EDip de Şehâdet Şehrine geçiş ki çok muazzam.. ama HÂL bunun tersi ise, o gün her insan ne diyorlar: “eyne’l- meferr”.. firar edecek, ferec çıkış kapısı yok mu?. MuhaMMedî bir yol yok mu ki bu cehennemden firar etmek için.. Mefferre, MuhaMMedî firardır, hakkı ve hayrı yakalamak.. meferre de şiddet vardır şedde vardır içi dışına dönüşmüştür.. yâni firar etmiştir, mahkum kaçmıştır.. bir anlamda firar olmuştur.. meffere olmuştur.. ama bu kaçış MuhaMMedîdir evet!..
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi KIYAMET Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »


كَلَّا لَا وَزَرَ
Resim---Kellâ lâ vezer (vezere).: Hayır, sığınacak herhangi bir yer yok.” (Kıyâme 75/11)

إِلَى رَبِّكَ يَوْمَئِذٍ الْمُسْتَقَرُّ
Resim---İlâ rabbike yevme izinil mustekar (mustekarru).: O gün, sonunda varılıp karar kılınacak yer (müstakar) yalnızca Rabbi'nin katıdır.” (Kıyâme 75/12)

Bu çok ilginçtir, çünkü ikilik sürekli sürüyor ama çağrıya bakın “İlâ rabbike” Rabbinedir.. “yevme izini’l mustekar” o gün el müstekar karar yeri, varmak yeri, ebedî oluş yeri.. “mev’a” diye geçecek mev’ bildiğimiz ev yâni.. varmak ondan başka bir yer yok.. gidip otelde handa hamamda kalmıyor ebedîyyen kendi evlilik gibi bildiğimiz evlenmek de mev’a dan gelir.. müstekar da karar yeri, istikrar-karar ve sebat üzere olmak-karar kılmak-sâkin olmak-yerleşmek yeri, karar kılınacak yer.. müstekar ne buyuruyordu Yâsîn Sûresinde:

وَالشَّمْسُ تَجْرِي لِمُسْتَقَرٍّ لَّهَا ذَلِكَ تَقْدِيرُ الْعَزِيزِ الْعَلِيمِ
Resim---Veş şemsu tecrî li mustekarrin lehâ, zâlike takdîrul azîzil alîm: Güneş de, kendisi için (tesbit edilmiş-onun için istikrarlı kılınmış olan yörüngesinde) olan bir müstakarra doğru akıp gitmektedir. Bu, üstün ve güçlü olan, bilen (Allah)ın takdiridir.” (Yâsîn 36/38)
mustekarrin: karar kılınmış, kararlaştırılmış..

وَالْقَمَرَ قَدَّرْنَاهُ مَنَازِلَ حَتَّى عَادَ كَالْعُرْجُونِ الْقَدِيمِ
Resim---Vel kamere kaddernâhu menâzile hattâ âdekel urcûnil kadîm: Ay'a gelince, biz onun için de birtakım uğrak yerleri takdir ettik; sonunda o, eski bir hurma dalı gibi döndü (döner).(Yâsîn 36/39)

لَا الشَّمْسُ يَنبَغِي لَهَا أَن تُدْرِكَ الْقَمَرَ وَلَا اللَّيْلُ سَابِقُ النَّهَارِ وَكُلٌّ فِي فَلَكٍ يَسْبَحُونَ
Resim---Leş şemsu yenbegî lehâ en tudrikel kamere ve lel leylu sâbikun nehâr(nehâri), ve kullun fî felekin yesbehûn (yesbehûne): Ne güneşin aya erişip yetişmesi gerekir, ne de gecenin gündüzün önüne geçmesi. Her biri bir yörüngede yüzüp gitmektedirler.” (Yâsîn 36/40)

Müstekar, istikrarlı karar yerine doğru yüzüp gidiyorlar güneş ve ay kendilerinin bir müstekar yeri vardır.. İstikrarlı, kararlı olarak karar kılacakları yer vardır.. “İlâ rabbike yevme izinil mustekar” o gün, eğer kıyam günü olmuşsa kıyama kalkış olmuşsa MuhaMMedî kudret, MuhaMMedî ayakta duruş, onun içinde oluş, kendi başına kalış mümkün değildir.. bu okyanus ancak MuhaMMedunu’l- Emîn Gemisiyle geçilir, bu cehennemden ancak böyle çıkılır.. “İlâ rabbike yevme izinil mustekar” doğrudan doğruya RaBBinedir.. RaBBinin cennetine vesairesine değil kendisinedir, yâni öylemidir?. Evett apaçık..

يُنَبَّأُ الْإِنسَانُ يَوْمَئِذٍ بِمَا قَدَّمَ وَأَخَّرَ
Resim---Yunebbeul insânu yevme izin bimâ kaddeme ve ahhar(ahhâre).: İnsana o gün, önceden takdim ettikleri ve erteledikleri şeylerle haber verilir.(Kıyâme 75/13)

Yunebbeul.. nebbea nebia.. fiilidir biliyorsunuz “nebî” de burdan gelir “Yunebbeul insânu” insana haber verilir.. Yunebbeul şeddeyle verilir iki haber zâhir ve bâtın haberleri ki “yevmeizin” o gün.. yâni “bimâ kaddeme ve ahar” neyi takdim etmiş bu güne kadar, neyi ALLAH celle celâluhu için yapmış ve, “ahhare” geriye ne bırakmış.. takdim ettikleri ve geriye bıraktıkları haber verilir.. kıyama kalktı, ya ölmeden öldü, ya namaz kılıyordu.. Hâlbuki “Allahuekber!” dedi namaz kılacaktı ama kıyamet koptu!. Kıyameh, MuhaMMedî yaşayış kudretinin tatbikatıdır kıyameh.. onun içindir ki “Allahuekber!” derken hamd ekberliğinden bahsettiğiniz “ALLAHı ben bilmiyorum Rasûlullah’ın BİLdirdiğince!” dediğiniz anda kıyamet kopmuştur, İmamınız O dur.. RaBBu’l- âlemin de, Rahmetenli’l- âlemîn de bir tanedir..
Biraz önce okuduğumuz “İlâ rabbike yevme izinil mustekar” istikrar yeriniz RaBBu’l- âlemindir.. yanı veya katıdır felan yok burada!. RaBBu’l- âlemindir.. Rabb’ımızı korumak için “O’nunla biriz” deyip de ortaklığı olmasın diye katında, yanındai indinde yâni olabilir.. Ancak burada öyle bir kelime yok, doğrudan doğruya Rabb’ımızdan bahsedilmektedir.. Onun için bu gün insanoğlunun, şu an zâhir olarak geriye bıraktığı nedir, bâtın ve iyilik olarak hayr olarak kendi geleceği için takdim ettikleri nelerdir?. Yörük göçü gibi önceden gönderdikleri nelerdir?. Bunun seviyelenmesi gerekir ne emredildi bu hususta, o terazide tartılarak takdim ettikleri, kıdemli gönderdikleri, öncelikle gönderdikleriyle ve ahhara geride bıraktıkları tartılır haber verilir..

بَلِ الْإِنسَانُ عَلَى نَفْسِهِ بَصِيرَةٌ
Resim---Belil insânu alâ nefsihî basîreth(basîretun).: Hayır; insan, kendi nefsine karşı bir basîrettir.” (Kıyâme 75/14)

Bel, bilâkis olan.. buna öyle mi, böylemi dememize hacet yok bilâkis doğrudan doğruya hayır sizin bildiğiniz gibi değil.. peki doğru nedir?. “Beli’l-insânu” bu insan var ya, insan denilen mahluk, hani kuş değil ağaç değil “el” ism-i târifli İNSÂN vasıflandırılan.. insan, “alâ nefsihî basîretun” kendi nefsini kendi nefsine karşı bir basîret, kendi nefsi üzerine bir basîrettir.. insan kendi nefsini görür.. yâni ne zaman görür kıyamet koptuğu zaman.. yâni, çırılçıplak soyunduysa.. paltolu mu gelecek gömlekle mi değil.. çırılçıplak gelecek, kendi nefsini çırılçıplak görür olduğu hâl.. görür, alâ doğrudan doğruya “alâ nefsihî basîreh” olduğunda insan kendi nefsine basîradır.. dikkat ediniz BASAR, kelle gözünün kafa gözünün gördüğüdür.. BASÎRET, kalb gözünün gördüğüdür, öz gözünün gördüğüdür yüz gözünün değil!.

وَلَوْ أَلْقَى مَعَاذِيرَهُ
Resim---Ve lev elkâ meâzîreh (meâzîrehu).: Kendi mazeretlerini ortaya atsa bile.” (Kıyâme 75/15)

Ve lev ki, hadi diyelim ki, olsa bile, elka ilka etse çıkarıp atıverse zerh ediyorum bak kardeşim diye gözükse neyi “meâzîrehu” özürüm var dese kendi mazeretlerini tek tek ortaya atsa bile, bir soyunuyor ki.. vücûduyun üçte ikisi yanık, “ben şundan yandım bundan yandım!”ı bırak.. O gözükür zâten kıyama kalktığı için kendi üzerinde görülür.. bundan şunu anlamaktayız.. ne buyuruyor ALLAHu zü’l- CeLÂL, velev ki, olsa bile elka ilka etti, ortaya attı, belirtti beyan etti mazeretini..
mazeret nedir?
mazereti özür sebebleridir.. kendi mazeretlerini nefis ortaya atsa bile, “ben şunu bundan yaptım bunu bundan yaptım!” dır dır dır anlatsa bile, değişen bir şey olmaz!. Çünkü “Belil insânu” o gün insan alâ nefsihî basîreth “ala nefsihi basîreh” nefsine karşı bir basîrettir, basîretle düşünür..
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi KIYAMET Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »


لَا تُحَرِّكْ بِهِ لِسَانَكَ لِتَعْجَلَ بِهِ
Resim---Lâ tuharrik bihî lisâneke li ta’cele bihî.: Onu (Kur'an'ı, kavrayıp belletmek için) aceleye kapılıp dilini onunla hareket ettirip durma.” (Kıyâme 75/16)

Bakın nasıl değişti..
Lâ tuharrik bihî lisâneke li ta’cele bihî” hareket ettirme onu lisanınla acele ederek onda acele ederek.. yâni o Kur’ân-ı Kerimi BİLmek BULmak OLup YAŞAmak anlamında kendisinin anlayıp başkalarına benzetmek için acele kapılıp dilini onunla hâreket ettirip durmak bakımından “lâ tuharrik” hareket ettirme.. aceleyle dilini oynattırıp durma.. belletmek için, kavrayıp anlatmak için.. mesele dilin kavraması değil, kalb dilinin okumasıdır.. kelle gözünün görmesi değil, kalb gözünün görmesidir..
Ve lev elka me'aziyrehu” demek ki özür geçerli değil burada.. bir başka şey var.. lisan dilin aceleyle hareket etmesi yetmiyor.. çünkü hatırlarsanız “NûR-u MîM’in hareketinden madde, harekesinden mânâ doğar” demiştik. İşte burada dil sadece kıpırdamakla “Bismillahurrahmânirrahim Elhamdulillahi RaBBu’l- âlemin” demekle eğilmiyor bu hareket işi değil acele ile ne dediğini anlamadan dinlemeden bu kelimeleri söylemek değil, bu hareketten doğmaz, harekeden doğar iç okuyuştan Kur’ân-ı Kerim'in onu okuyuşundan ki, karşılıkla okuyuştan doğar.. bu lâzımdır ama yetersizdir.. bir anlamda Kur'ân-ı Kerim’i çabukça ezberlemek tasasına düşüp de dilini kıpırdatıp durman gerekmez buyuruyor ALLAHu zü’l- CeLÂL..

إِنَّ عَلَيْنَا جَمْعَهُ وَقُرْآنَهُ
Resim---İnne aleynâ cem’ahu ve kur’ânehu.: Şüphesiz, onu (kalbinde) toplamak ve onu (sana) okutmak bize ait (bir iş)tir.” (Kıyâme 75/17)

Doğru olan şey şüphesiz olan şey şu ki “İnne aleynâ” bizim üzerimizedir onun sorumluluğu, o işi yapma bizim sünnetullahımızın temelinde vardır.. Nedir o, “bizim üzerimize” dediği RaBBu’l- âleminin yüklendiği.. “cem'ahu” onu cem’ etmek ve “kur'ânehu” kuran burda nedir onun bizim bildiğimiz kuran gibi yazılmıştır ama burda kuran okutmak anlamında kıraat etmek anlamında ikra anlamındadır.. ikra neyin nunu ikradır? kuran “an”ı ikrâdır.. “an” nedir? "nun"a sahib olan kendisinin bir an görünüşüdür başka bir ifadeyle, sinema makinesinde yirmi iki tane bildiğim ya da yirmi dört tane resim arka arkaya geçerse ki, aralıksız geçerse o resimlerdeki koşan bir atın resimleri olduğu için arka arkaya çekildiği için biz atın sürekli koştuğunu sanırız!. hâlbuki onlardan birini çekersen, diyelim ki ön ayağı kaldırmış at sanırsınız, ama bir sonrakine bakarsanız o yere inmekte öbürü kalkmakta koşan bir attır.. çünkü “kuranehu” işte an böyle bir şeydir ki bu yirmi dört kareden birinin okunmasıdır.. yâni şu “an” yenisinin yaradılışına şâhid olmaktır.. bir şey dikkatinizi çekti mi?. demin harekeyi hareketin burda harekeyi nasıl söylüyor bakın, “İnne'aleynâ” bizim üzerimize onun çem’ edilişi ve “an” okunuşu “an olarak okunuşu bizim üzerimizedir, biz onu cem ederiz” evet sana diyor.. “evet bizim üzerimizedir” yemin gibidir o bize aittir..

فَإِذَا قَرَأْنَاهُ فَاتَّبِعْ قُرْآنَهُ
Resim---Fe izâ kara’nâhu fettebi’ kur’ânehu.: Şu hâlde, Biz onu okuduğumuz zaman, sen de onun okunuşunu izle.” (Kıyâme 75/18)

Harekeyi söylemişti ya şimdi hareketi buyurmakta: “Fe izâ kara’nâhu fettebi’ kur’ânehu” onun okunuşu amma bir şey daha var “Kur'ân” toplayan demektir aynı zamanda.. neyi toplayan zâhiri ve bâtını kendi içinde toplayandır, ana yasadır o güzelliği de vardır.. “ikrâ” anda toplar.. hâlbuki anda toplanan her şey’in zâhiri ve bâtını vardır.. “an” iki yüzlüdür, en küçük parçadır.. elinizde diyelim ki tabak büyüklüğünde mıknatıs var akıl gibi, bin parçaya bölün her parçası “Kur'ân”dan bir parçadır, mozaik gibidir..
Fe izâ kara’nâhu” o hâlde ikra edildiğinde, okunduğunda, biz kurane ettiğimizde “fettebi’ kur’ânehu” sen de tâbi ol.. şu anda ikra ettiğimizde bakın, kuran şu andaki ikradır diyorum.. şimdi vahiy mi geliyor?. yooo şu “an” sistem yeniden yaratılıyor, durmadan yeniden, Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem NÛRu iş başında, ALLAHu zü’l- CeLÂL İşinde ŞeÂNuLLah câri..

إِنَّ اللَّهَ وَمَلَائِكَتَهُ يُصَلُّونَ عَلَى النَّبِيِّ يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا صَلُّوا عَلَيْهِ وَسَلِّمُوا تَسْلِيمًا
Resim---''İnnallâhe ve melâiketehu yusallûne alen nebiyyi, yâ eyyuhellezîne âmenû sallû aleyhi ve sellimû teslîmâ(teslîmen) : Şüphesiz, Allah ve melekleri Peygambere salat ederler. Ey imân edenler, siz de ona salat edin ve tam bir teslimiyetle ona selam verin.” (Ahzâb 33/56)

Âmennâ, sadaknâ.. o zaman feiza kareknahu tâbi oldum fettebi kuranehu okuyacak olan burdaki kelimelerin aynı kelimeler oluşu felan hep bir mânâ içeriyor onu söylemek istiyorum evet zâhiren okuduk bâtınen de anladık mı?.

ثُمَّ إِنَّ عَلَيْنَا بَيَانَهُ
Resim---Summe inne aleynâ beyânehu.: Sonra muhakkak onu açıklamak Bize ait (bir iş)tir.” (Kıyâme 75/19)

Üzerine aldı ya ALLAHu zü’l- CeLÂL onu, Kur’ân-ı Kerimi “bizim üzerimize” dedi ve onun cem’ edilmesi ve “Kur'ân” edilmesi bize aittir.. bakın cem’ etmek kitabın sayfalarına yazmak ve toplamak gibidir zâhiridir ve “kur’ânehu” onun ikra edilişidir, okunuşudur.. bizim üzerimize okuduk cem’ ettik ve yine beyânı da bizim üzerimize buyuruyor..
Summe inne aleynâ beyânehu
Yine bizim üzerimizedir ki muhakkak bizim üzerimizedir ki, onun beyânı Kur’ân-ı Kerimin hareketle soyup ve somut burda zâhir ve bâtını olurken burda başka bir şey buyuruyor.. “Summe inne aleynâ beyânehu” kesinlikle onun beyânı/izahı, açıklaması, anlatımı da bize aittir.. beyân açıklamak beyân etme her türlü püf noktasını öğretmek özelliklerini ve güzelliklerini anlatım..

كَلَّا بَلْ تُحِبُّونَ الْعَاجِلَةَ
Resim---Kellâ bel tuhıbbûne’l- âcileh(âcilete).: Hayır; siz çarçabuk geçmekte olanı (dünyayı) seviyorsunuz.” (Kıyâme 75/20)

Kellâ bel” asla asla bilâkis.. Kellâ bel, bilâkis kesinlikle hayır hayır der gibi bir şey bu.. “tuhıbbûne’l- âcileh” siz aceleyi çok seviyorsunuz yâni çarçabuk geçmesi büyük bir ihtimal olan dünyayı aceleye getiriyorsunuz..

وَتَذَرُونَ الْآخِرَةَ
Resim---Ve tezerûnel âhıreh(âhirete).: Ve âhireti terkedip bırakıyorsunuz.” (Kıyâme 75/21)

bakın hayatı yaşanan hayatı aceleye getirip âcil oluşu, acelece oluşu severken “Ve tezerûnel âhıreh” âhireti terk ediyorsunuz yâni yokmuş gibi davranıyorsunuz..

وُجُوهٌ يَوْمَئِذٍ نَّاضِرَةٌ
Resim---Vucûhun yevme izin nâdıreh(nâdıretun).: O gün yüzler ışıl ışıl parlar.(Kıyâme 75/22)

O gün öyle yüzler vardır ki “Vucûhun yevme izin nâdıreh” nazar edilecek pırıl pırıl yüzler vardır.. hangi gün?. işte kıyametin koptuğu gün..

إِلَى رَبِّهَا نَاظِرَةٌ
Resim---İlâ rabbihâ nâzıreh(nâziretun).: Rablerine bakıp durur.(Kıyâme 75/23)

Rablerine bakıp dururlar!.
neden bunlar böyle?.
Çünkü onlar nazarları dâima Rabblarınadır.. bakar dururlar.. bu yüzden zâten Rabblarından razıdırlar ve aşıktırlar nazarları hep O’nadır; her yerde, her zaman, her HÂLde ve her nefeste..

وَوُجُوهٌ يَوْمَئِذٍ بَاسِرَةٌ
Resim---''Ve vucûhun yevme izin bâsireth(bâsiretun).: O gün, öyle yüzler vardır ki çatılmış, kararmış, ekşimiştir.” (Kıyâme 75/24)

O gün öyle yüzler vardır ki, öyle görülür ki görülmesi insanlarda basîretun yapar yâni görüntüleri çatılmış kararmış bir çamur hâline dönüşmüş..

تَظُنُّ أَن يُفْعَلَ بِهَا فَاقِرَةٌ
Resim---Tezunnu en yuf’ale bihâ fâkıreh(fâkıretun).: Kendisine, beli büken işlerin yapılacağını anlamaktadır.(Kıyâme 75/25)

Tezunnu” zannediyor ki, en yapılır olacağını sanıyor.. anlamaktır, sanmaktır, zannetmektir aynı şey..
“Tezunnu en yuf’ale bihâ fâkıreh
nedir fakiretun?.
Fakireh, fakr içinde bırakın eşyayı sıfırlayan kulluğun dört ana vasfı var demiştik:Fakriyyet-Acziyyet-Zillet-İllet..
KULLuğun ilk sıfatı “fakriyyet”tir.. bedenin muhtaçlığını anlayışıdır bu.. büyük bir felaket oluşudur aynı zamanda.. gerkenin olmayışı bedenin ölmesi gibidir.. Acziyettir nefsin aciz olduğunu anlamasıdır.. Zillettir Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem’e karşı dik duruş, ters duruş kıblesine dönmeyiş.. Rahîm Kapısında DUYup, Rahmân Kapısında UYmayış.. burda “ve kâlû semiğnâ” deyip ve burda “ateğnâ” demeyiş!, “semiğnâ- duyduk” ama, “ve aseynâ” isyan ettik!” yâni çok uzak oluş!. “Tezunnu en yuf’ale bihâ fâkıreh
O zaman zanneder ki “en yuf’ale” kendisine yapılacaktır “bihâ fâkıreh” evet “fakireh” neydi?
İşlerin kendisine, felâket, büyük musîbet, çok kötü muamele yapılacağını anlatmaktadır.. evet mümkündür.. kendi elinde isteyerek değil.. seçimiyle değil onu buyuruyor

كَلَّا إِذَا بَلَغَتْ التَّرَاقِيَ
Resim---Kellâ izâ belegatit terâkıy(terâkıye).: Hayır; can, köprücük kemiğine gelip dayandığı zaman,” (Kıyâme 75/28)

Hayır kellâ, öyle değil, ya nasıl? “izâ belegatit terâkıy” can, buluğ erdiğinde, ulaştığında,, eriştiğinde.. yâni oraya geldiğinde nereye geldiğinde? terakkiye köprücük kemiğine can geldiği zaman..

وَقِيلَ مَنْ رَاقٍ
Resim---''Ve kîle men râk(râkın).: "Son müdahâleyi yapacak kim" denir.(Kıyâme 75/27)

Ve kîle” denir.. “men” kimdir o?.. “râkın” yapacak olan kimse kim?. rakk son mudaheliyi yapacak olan kim?
çâre bulacak var mı?.
en çok sevdiğimiz birisi önümüzde ölüyor, son babayiğitliği yapacak kim?
Biliyorsunuz Vâkıa Sûresinde "siz bakıp dururken bir şey anlamazsınız en yakın biziz" anlamında bir âyet vardır:

فَلَوْلَا إِذَا بَلَغَتِ الْحُلْقُومَ
Resim---Fe lev lâ izâ belegatil hulkûme: Hele can boğaza dayandığı zaman,” (Vâkıa 56/83)

وَأَنتُمْ حِينَئِذٍ تَنظُرُونَ
Resim---Ve entum hîne izin tenzurûn(tenzurûne).: Ve siz, o anda (ona öylece, bir yardım yapamayarak sadece) bakarsınız.” (Vâkıa 56/84)

وَظَنَّ أَنَّهُ الْفِرَاقُ
Resim---Ve zanne ennehu’l- firâk(firâku).: Artık gerçekten, kendisi de bir ayrılık olduğunu anlamıştır.” (Kıyâme 75/28)

Ve zanne” öyle sanır, öyle anlamış olur ki, “ennehu’l- firâk” şüphesiz ki o bizzat kendisi ayrılık vakti geldiğini anlamıştır artık..

وَالْتَفَّتِ السَّاقُ بِالسَّاقِ
Resim---Velteffeti’s- sâku bi’s- sâk (sâkı).: (Ölüm korkusundan) Ayaklar birbirine dolaştığında;” (Kıyâme 75/29)

Velteffeti veya ve ilteffati aynı şey.. evet tavafta vardır aslında burda bütün mesele evet burdaki “teffet” birbirine dolaşmak.. sanki mevt gibidir “saku bi’s sak” saklar, ayaklar bacaklar birbirine dolaştıkça dolaştığında..

إِلَى رَبِّكَ يَوْمَئِذٍ الْمَسَاقُ
Resim---''İlâ rabbike yevme izini’l- mesâk(mesâku).: O gün sevk, yalnızca Rabbinedir.” (Kıyâme 75/30)

işte o zaman o gün Rabb’inedir el mesak.. sevk oluş.. tevhid yâni, ona varış, ona dönüş, ona sevk oluş ancak Rabb’inedir.. kaç kere geçti Rabb’ine dönüş, sevk.. bacakları birbirine çatıldığında ölü ayağı bağlar gibi baş parmaklarından böyle bir sakk peşinde olanların bir korku ölümüdür bu.. işte o gün ancak ve ancak dönüş sevk yeri ila rabbike Rabb’inedir..
Zâten her nefs tatmin olmaya İMÂNını TAMMlamaya ve RABB’ine dönmeye EMRedilmişti:

يَا أَيَّتُهَا النَّفْسُ الْمُطْمَئِنَّةُ
Resim---''Ya eyyetuhennefsu'l-mutmeinnetu: Ey, RABBine, itaat edip huzûra eren nefis!” (Fecr 89/27)

ارْجِعِي إِلَى رَبِّكِ رَاضِيَةً مَّرْضِيَّةً
Resim---'' İrci'iy ilâ RABBiki râdiyeten merdiyyeten: RABBine DÖN-üver, sen râzı, O da senden razı olarak.” (Fecr 89/28)

فَادْخُلِي فِي عِبَادِي
Resim---''Fedhulî fî 'ibadî: Gir kullarımın içine!” (Fecr 89/29)

وَادْخُلِي جَنَّتِي
Resim---''Vedhulî cennetî: Gir cennetime!” (Fecr 89/30)
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi KIYAMET Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »


فَلَا صَدَّقَ وَلَا صَلَّى
Resim---''Fe lâ saddeka ve lâ sallâ.: Fakat o, ne doğrulamış ne de namaz kılmıştı.” (Kıyâme 75/31)

Fe lâ saddeka ve lâ sallâ
Tüm bunlara rağmen sen istediğin kadar “İlâ rabbike yevme izini’l- mesâk(mesâku).: O gün sevk, yalnızca Rabbinedir.” De..
“Sevk yeri, müstekar yeri, ulaşım yeri, sıla yeri, mesak ki sevk yeri, müstekar ki ulaşım yeri” de.. “vech” de.. ne dersen de..
“Rabbine dir dönüş ancak.. ve ancak O’nadır!.” iken “Fe lâ saddeka ve lâ sallâFe lâ saddeka.. doğrulamadı, tüm olamadı.. “ve lâ sallâ” SILA da yapamadı, neden?. SaLatı bilmedi, namaz da kılmadı.. “namazı da kılmadı” sözü çok az gelir burada.. “saddaka” sadık olmadı.. özüne de yüzüne de de “sall etmek” emredilmişken yapmadı.. namaz da kılmadı tâbi.. daha çok namaz kılanların isminde de sall vardır.. burada daha ciddi daha farklıdır ve kapsayıcıdır SALL.. bilmiyorum benim düşüncem şahsen..

Barbaros: Leyl Sûresinde var hocam orda vel sadaka bil hüsnâ orda bağlantı.
وَصَدَّقَ بِالْحُسْنَى
Resim---Ve saddeka bi’l- husnâ.: Ve en güzel olanı doğrularsa- tasdik eder-doğrular-gerçeklerse(Leyl 92/6)

Kulihvani: doğru onda nasıldı Barbaros?.

Barbaros: “Ve saddeka bi’l- husnâ” hocam.. cimrilik yapıp da hani kendilerini müstağni zannedenler, yapmayanlar, ittika etmeyenler, ondan sonra cimrilik edenler, bahillik edenler, kendilerini müstağni zannedenler hüsnâyı yalanlayanlar “onları ona yaslayacağız” diyordu ya onunla bağlantı var onu demek istedim..

Kulihvani: Doğru gerçekten “İlâ rabbike yevmeizinilmesaku” Rabbisine sevk olur.. amma “Felâ saddeka” sadık olmayanlar “ve lâ salla” sıla etmeyenler..
İşte burda bir başka şey daha var.. hani tevhid: “ ilâhe illâ ALLAH”tır da;

MuhaMMedî Sadakat,
MuhaMMedî Samimiyet
MuhaMMedî Sabır ve
MuhaMMedî SeLÂMetimiz nerede ki?.

SÖZde Sadakat yoksa, “elestü bi Rabbukum?” “Kâlû beL”sız kalmışsa ortada şu ÂNda..
SOHBETte Samimiyet yoksa, Sohbet Sahabelik ve Sahib çıkmak ve çıkılmaktı.. Sahib çıkışta Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem e sahib çıkılmıyorsa ya da, yoluna yordamına sahib çıkılmıyorsa, yol yordam da ona sahib çıkmıyorsa, aykırılıklar varsa, orada Samimiyet ve İhlas olmaz ki!.
İşte Sabır ve seLÂMet ve salla edecek ki..
Nasıl edecek?.
İşte sâdıklıkta ve samimiyetlilikte olacaktı.. Sabır yok ki sonu seLÂMete çıksın ve SILAya çıksın Sall OLsun!.
Evet tasdik etmedi peygamber aleyhi's-selâmı.. Sâlih değil “ve Lâ SALLa” tasdik etmedi, teslim olmadı.. “ve Lâ SALLa” İstikâmet yapmadı demektir. Kayyumiyet istemiyor yâni kayyum kalmayı istemiyor!. “Benim Kibir Krallığım bana yeter!” diyor.. yâni Ebu Cehil diyor.. Ebu Cehil o günde vardı, bu günde var!.
Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLemi DUYup UYmayan Nefisler!..
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi KIYAMET Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »


وَلَكِن كَذَّبَ وَتَوَلَّى
Resim---Ve lâkin kezzebe ve tevellâ.: Ancak o, yalanlamış ve yüz çevirmişti.” (Kıyâme 75/32)

Ve lâkin kezzebe” ancak şiddetle yalanladı “ve tevellâ” tevalla etti başka velî buldu, yâni dost buldu “sevgilimden ayıran oldu bana sevgili” dedi dost buldu.. biliyorsunuz “şeytÂNın dostları var” diye âyetler var..

يَا بَنِي آدَمَ لاَ يَفْتِنَنَّكُمُ الشَّيْطَانُ كَمَا أَخْرَجَ أَبَوَيْكُم مِّنَ الْجَنَّةِ يَنزِعُ عَنْهُمَا لِبَاسَهُمَا لِيُرِيَهُمَا سَوْءَاتِهِمَا إِنَّهُ يَرَاكُمْ هُوَ وَقَبِيلُهُ مِنْ حَيْثُ لاَ تَرَوْنَهُمْ إِنَّا جَعَلْنَا الشَّيَاطِينَ أَوْلِيَاء لِلَّذِينَ لاَ يُؤْمِنُونَ
Resim---Yâ benî âdeme lâ yeftinennekumu’ş- şeytânu kemâ ahrace ebeveykum mine’l- cenneti yenziu anhumâ libâsehumâ li yuriyehumâ sev’âtihimâ innehu yerâkum huve ve kabîluhu min haysu lâ terevnehum innâ cealnâ’ş- şeyâtîne evliyâe lillezîne lâ yu’minûn (yu’minûne).: Ey Ademoğulları, şeytan, anne ve babanızın çirkin yerlerini kendilerine göstermek için, elbiselerini sıyırtarak, onları cennetten çıkardığı gibi sakın sizi de bir belaya uğratmasın. Çünkü o ve taraftarları, (kendilerini göremeyeceğiniz yerden) sizleri görmektedir. Biz gerçekten şeytanları, inanmayacakların dostları kıldık.(A’râf 7/27)

Hizbullahta olduğu gibi, HizbuşşeytÂNda da vardır dostları..

ثُمَّ ذَهَبَ إِلَى أَهْلِهِ يَتَمَطَّى
Resim---Summe zehebe ilâ ehlihî yetemettâ.: Sonra çalım satarak yakınlarına gitmişti.” (Kıyâme 75/33)

sonra zehebe gitti.. ilâ ehlihi ehline gitti.. yetemetta tematta ederek gururlanarak, böbürlenerek, üstünlük taslayarak, çalım sata sata, bir iş yapmış gibi gitti.. burda evet İstanbul da câmiye gelen birisi dinleyip dinleyip de sonunda böyle şey yaparak: “bak gördünüz mü nasılda böyle maskara ettim, mahvettim!” gibi.. ama gittiği kim?. kendisinden biraz daha şeytÂN olanlar.. yâni daha büyük şeytÂN.. küçük şeytÂN orta şeytÂN var ya haccda taşlarken, recm yerinde Minâ’da.. kurban kestikten sonra taşlıyoruz ya.. işte küçük şeytÂN, büyük şeytÂNa gitmiş tematta ediyor.. o kendisinin tematta ettikleri, kendisinden daha beter olanlar..

İşte bu üçlü fiillere biz bir bakacağız inşallah yâni zamanımızı ayıracağız bi bunların kökünü çıkarmak bakımından bir çalışma yapacağız inşallah ve zâten inşallah ALLAH celle celâluhu izniyle ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin yardımıyla kuran çalışmalarına ve daha başka daha köklü bir çalışma içerisine gireceğiz..

أَوْلَى لَكَ فَأَوْلَى
Resim---"Evlâ leke fe evlâ.: Sen buna müstahaksın, dahasına da müstahaksın.” (Kıyâme 75/34)

Evlâ, evlâdır uygundur, müstehaktır, hak etmiştir, lâyıktır, hem de lâzımdır.. o bunu hak ettiii yâni evlâ leke işte sen buna evlâsın.. fe evlâ yine müteakiben de evlâsın.. evlâ üzerine evlâsın.. çok müstehaksın yâni..

ثُمَّ أَوْلَى لَكَ فَأَوْلَى
Resim---"Summe evlâ leke fe evlâ.: Yine müstahaksın, dahasına da müstahaksın.” (Kıyâme 75/35)

Neden iki kere fe evlâ? çünkü tasadduka tasdik etmedin, teslim olmadın ve istikâmet bulmadın, sadıklık göstermedin ve sall etmedin ya..
evlâ madde ve mânânın evlâsı bu.. çünkü zâhir ve bâtını sürükledi anlamında.. kim bu?. kim olacak kıyama kalkmayan, kıyam olmayan ALLAH celle celâluhu karşısına geçip: “ben Sana Bezm-i Elest’te söz veren KULunum, işte geldim gördüm dünya şehrini, beğendim ve de şâhid oldum” demeyen.. Summe evlâleke feevlâ ki, sen müstehaksın dahasına da müstehaksın yâni..

أَيَحْسَبُ الْإِنسَانُ أَن يُتْرَكَ سُدًى
Resim---"E yahsebul’insânu en yutreke sudâ(sudân).: İnsan, 'kendi başına ve sorumsuz' bırakılacağını mı sanıyor?(Kıyâme 75/36)

E yahsebul’insânu” insan yasak mı ediyor, kıskanıyor mu?. Hesabı görüyorsunuz!. bildiğimiz hesap.. yâni eyahsebu hesap mı ediyor el insanı insan.. “en yutreke” terk edileceğini mi sanıyor?. “sudân” başıboş, sorumsuz, sınırsız bir hayata mı terkedileceğini sanıyor?. bırakılıvereceğini mi sanıyor!. Yutreke.. terkedilip bırakılaverileceğini mi sanıyor?. Sudân.. dâimiyet sahibliği içinde kendisiyle başbaşa başıboş halde öyle mi?. ebedî yaşamak haa!. akıl fikir ermeyen yerden gelip yeryüzüne, onun bunun belinden elinden geleceksin, elele dil dile doğacaksın, adam olacaksın ondan sonra da diyeceksin ki: “bu taraf yok, ben başıboşum ebedîyyen yaşıyacağım!.” öyle mi diyeceksin!. öyle bir şey yok!. insan kendi başına sorumsuzca sudân bırakılacağını mı sanıyor?. bu mümkün değil!. sudân nedir?. başı boş bırakılmış, Emrullah ve Muradullah kendisine bildirilmiş aklı da var rüşdede ermiş ama, ALLAH celle celâluhuyu tanımamış birisi.. iyi de kendi keyfine göre iş yapan birisi midir bu kimse?. Nerden nasıl gelip nereye gitmekte? Aklı ne demekte kendisine ki?!.

أَلَمْ يَكُ نُطْفَةً مِّن مَّنِيٍّ يُمْنَى
Resim---E lem yeku nutfeten min menî yin yumnâ.: Kendisi, akıtılan meniden bir damla su değil miydi?(Kıyâme 75/37)

E lem.. değil mi.. yeku o olmadı mı?. nutfeten bir nutfe-damla değil mi? min menîyyin bir menî-erkek yumurtası, nutfesi değil mi ?. yumna akmaktır akıtmaktır bildiğimiz menîdir, insan dölüdür-sperm..
E lem yeku nutfeten min menîyyin yumnâ.” atılı veren bir damladan ve necis olan, taharret gerektiren, gusül gerektiren bir meniden.. atılmış bir menîden yaratılmamışken!.
Ne kadar ağır kelimeler kullanılıyor bakınız!. Nasıl oluyor da kıyama kalkmıyor bu insanlar?.
Bekleyedursunlar ne zaman kopacağı bilinmeyen kıyamet kopacak da, yer yüzü gökyüzüne kapanacak da. O ozaman olacak kıyamet genel yani.. bizim kisi, burada bahsedilen her nefes kıyameti..
Kıyamet Sûresi o kıyametten bahsediliyorsa eğer, bunlar o gün gelecekler için mi?. Oysa aynı zamanda, her an kopan kıyametten bahsediliyor..

ثُمَّ كَانَ عَلَقَةً فَخَلَقَ فَسَوَّى
Resim---"Summe kâne alakaten fe hâlaka fe sevvâ.: Sonra bir alak (embriyo) oldu, derken (Allah, onu) yarattı ve bir 'düzen içinde biçim verdi.'” (Kıyâme 75/38)

Hâlbuki o atılmış bir damla meniden yaratılmıştı.. sonra o bir alaka olmuştu.. o damla, ana rahminde bir alaka kesbetmişti.. “ben sülûk gibi nereye yapışsam da oradan kanı emerek bir göbek bağı bir göbek damarı yakalasam da âlâka kursam!” demekte sperm..
kim bunu diyen âlâka yı kuran? Embriyo, döllenmiş yumurta.. haaa âlâka “fe hâleka” işte o âlâkadan halk olan.. Halk eden, onu yarattı, halk etti, yarattı..
fe sevvâ” sonrada seviyeledi.. bizim seviye burada da sevva etti, dizayn etti, proğramladı, biçim verdi, şekle şemâle soktu.. sünnetullahı işletti, seviyeledi yâni.. Efendim kirpiklere “uzama!” dedi ama yanındaki sakala “sen uza!” dedi ki seviyeledi.. çünkü seviyesi var, seviyelemiştir.. artık onda ikilik yoktur ve canım isterse “uzarım kısalırım!” diyemez kirpik kaş ya da saç sakal..
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi KIYAMET Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »


فَجَعَلَ مِنْهُ الزَّوْجَيْنِ الذَّكَرَ وَالْأُنثَى
Resim---Fe ceale minhuz zevceyniz zekere vel unsâ.: Böylece ondan, erkek ve dişi olmak üzere çift kıldı.” (Kıyâme 75/39)

Bakınız, o alakadan sonra halk ettiğimiz şey ne oldu?. Fece'ale.. biz ondan ceale ettik, yarattık değil!. ceale kıldık, ceale nedir?. Lütfullahın a’yân-ı sabitede cem’ edilişidir neyi lâzımsa.. nerden biliyoruz 99 esmâyı, belki de 9999 dur.. tümünü bütün Lütfullahı a’yân-ı sabitede cem’ edip, insan aklını, nakli anlayacak ve yaşayacak bir şekilde ceale etti mi.. o yaratılan meniden meydana gelen, alakadan halk edilen ve SEVİYElenen insan var ya, insan kılığındı kıyafetinde, şeklinde, şemâlinde, aklında, fikrinde olmak üzere, “minhu’z- zevceyni’z- zekere ve’l- unsâ” bir eş zevc, çift kıldık erkek ve kadın elbiseleri giydirdik.. ondan sonra hâl bu iken,

أَلَيْسَ ذَلِكَ بِقَادِرٍ عَلَى أَن يُحْيِيَ الْمَوْتَى
Resim---E leyse zâlike bi kâdirin alâ en yuhyiyel mevtâ.: (Öyleyse Allah,) Ölüleri diriltmeye güç yetiren değil midir?(Kıyâme 75/40)

Eleyse.. değil mi?. Zâlike.. şu anlatılanlar, söylenenler değil mi? bi kâdirin.. bu söylenenlere anlatılanlara gücü yetmez mi, kadir değil mi?
Neye?.
alâ en yuhyiyel mevtâ” ölüleri diriltmeye kadir değil mi?.
de şu bizim cehâlet ölüleri hâlâ “ölmeyiz!” diyorlar!. “ölen dirilmez!” diyorlar!.

Resim---Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem: “ Mûtû kabLe en temûtû: ÖLmeden önce öLünüz! ” buyurmuştur.
(Aclunî, Keşfü’l-Hâfâ II-291-2669)

الَّذِي خَلَقَ الْمَوْتَ وَالْحَيَاةَ لِيَبْلُوَكُمْ أَيُّكُمْ أَحْسَنُ عَمَلًا وَهُوَ الْعَزِيزُ الْغَفُورُ
Resim---Ellezî halaka’l- mevte ve’l- hayâte li yebluvekum eyyukum ahsenu amelâ (amelen), ve huve’l- azîzu’l- gafûr (gafûru).: O, amel (davranış ve eylem) bakımından hanginizin daha iyi (ve güzel) olacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı. O, üstün ve güçlü olandır, çok bağışlayandır.” (Mülk 67/2)

İşte bu değil mi ki “ALLAH celle celâluhu ölüleri diriltendir!.
hiçbir şey yokken ne buyuruyordu “ellezi hâlaka’l- mevtu ve’l- hayate” o ölümü ve hayatı yarattı.. bur da ne buyuruyor “eyyukum ahsenu amelâ” hangimiz güzel amel yapıyor görelim!.
yukarda ne buyurdu: “E leyse zâlike bi kâdirinALLAH celle celâluhu kadir değil mi?. 'ala.. neye?. şuna ki, şöyle ki, “alâ en yuhyiyel mevtâ
hayata ölüyken diri getirişe, yâni ölüyü diriltemeye ALLAH celle celâluhu kadir değil mi?
mevt olmuş, nedir mevt?. mevt o dur ki, işte Hâlim canın söylediği, “cenneh” fiili.. cenneh yazarsanız sonunda kapalı “te” vardır ve o kökten değildir.. o, bir kadının başında eşarp görmek, adamın başında şapka görmek gibi bir işârettir.. o “te” erkeklik dişilik işâretidir, kök değildir.. ama burda öyle değildir “mevt”tir “te” ana harftir ki, köktür.. burda fiilen idrak eder ama “te”nin arkasında bir “ye” görüyorsunuz.. bakın o “ye” ana harf değildir.. onun çeşitli maksatları vardır.. “mevta” kelimenin sonuna geldiği için gelir fiil çekimidir.. ismi şekillere sokar vs.. ama temel kelime orda “mim-vav-te” dir.. “yuhyi”ye bakalım “yu” fiil çekimi zamiridir ve o demektir.. onu çıkar, ne kaldı geriye “hayy” kaldı.. hayy da nedir?. bildiğimiz “diri”liktir “ha” ve “ye” den ibârettir.. bunları yorum yaparken, yahutta böyle zevk ederken iyice üzerine dura dura gitmemiz lâzım..
şimdi ise, “el mevt” ölümdür diyorlar..

Herkes ölümün zâikasını-zevkini tadacaktır:

كُلُّ نَفْسٍ ذَائِقَةُ الْمَوْتِ ثُمَّ إِلَيْنَا تُرْجَعُونَ
Resim---''Kullu nefsin zâikatul mevti summe ileynâ turceûn: Her nefis ölümü tadıcıdır; sonra bize döndürüleceksiniz.” (Ankebût 29/57)

herkes “mevt”i zevk edecektir.. her nefis ölümü tadacaktır.. zâike tatmaktır.. o yâni ölmek, ne anlamda ölmek?. ben bunu hâla anlamış değilim doğrusu!. bedenden canın çıkması mıdır?. ne kayboluyor ki bu âlemde o âlemde?
Soruyorlar da Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem Aklımızın dahi yerinizde olacağını buyurmuştur. Ben de diyorum ki testi kırılacak su bakîdir.. ama zehirdir, ama zemzemdir.. hesap verilecek.. testiyi zâten burada bu bahçenin toprağından, domates patates adı altında anne baba sıvamıştı esas o.. demin atılan meni denilenin, içinde bir meni vardı.. o “meni-insan dölü”nün özünden de AKRABA, RaBBu’l- âlemin vardı.. daha da yakındı..
yâni o zincir kendi zinciri, Hayy Zinciri.. hayy olan bir “TEK KENDİ”si vardır.. geri kalan herkes hayyı ondan alır.. tıpkı Keban Elektrik ANA ÜRETim MERKEZİ gibidir.. şu anda elektrik hayy olan Kebandır.. bütün âletler haylığını ondan alır.. kesiverdiğin anda herkes küteden düşer.. yâni işte bu mevt denilen “mevt” denilen, bu cereyandan uzak kalıştır.. hayy denilen, bu cennette, bu ceryanda oluştur.. işte ne diyor “elektriği kesilen âletlere verdiğimiz anda diriltiveririz” demek, Kadrimiz Kudretimiz yok muş haa?!. kim yaratmış o kemikleri?. yok yâni “br zamanlar sen olan kemiğin” tekrar eski hâle gelip gelmeyeceğinden mi bahsediyorsun?. bu anlatılanları dinledin mi iyice?.” Diyor..
E leyse” değil mi diyorsun.. “zâlike” bak şu böylece anlatılanların tümüne bakıp bakıp da hâla değil mi diyorsun?.
bikadirin” “gücü yetmez!” mi diyorsun.. “Kadiri kudreti yok” mu diyorsun 'ala ne için, şunun üzerine ki “en yuhyiyel mevtâ” “o öldürüp diriltemez hususunda gücü yetmez!” mi diyorsun, hâşâ?!.
E leyse değil mi diyorsun?. Belâ.. cevap verirsek ne diyeceğiz belâ rabbuke kadirun el kayyumun el kâimdir el kadir dir burda geçtiği gibi ya da el kaaadirdir ya da el kadiiirdir.. kudreti vardır anlamında belâ, bilâkis vardır diye cevap veririz.. burda hadis var mı bilmiyorum şimdi Peygamber aleyhi's-selâm, böyle âyetlerde belâ diye kendisi bir hadis buyuruyor.. yâni haah bak buyuruyor Tîn Sûresinin sonunda da böyle buyuruyor:

İmam Ahmed, Tirmizî, Ebu Davut, İbn Münzir, Beyhakî, Hakim ve İbn Merduye, Ebu Hureyre'den şöyle nakletmişlerdir: "Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Sizden kim "Tin" suresini okursa "eleysallahu bi ahkâmi'l Hâkimin'e" geldiğinde, "Bela ve ene alâ zalike mineşşahidin: Evet, ben buna şehadet edenlerdenim” desin."
Bazı rivayetlerde Rasulullah bu ayeti okuduktan sonra, "Subhaneke fe belâ" diyordu.

"Subhaneke fe belâ" sen Subhansın, ben de buna şâhidlerdenim!..” buyurmuştur.. bilâkis bende şâhidiyim şeklinde bitmiştir hadisler..
bu âyet yâni.. işte kıyamet kıyama kalkış kıyam duruş bundan ibârettir.. kıyam kıyamet kelimesi zor anlaşılan bir kelimedir..
“kıyamet” böyledir Kur'ân-ı Kerimde çoğu yerde “saat” diye geçecek.. bazı yerde “kıyamet” diye geçecek.. bazı yerde günler, isimler alacak..

Ama tümünü biz, Kur’ân-ı Kerim TÜMMdür.. “yarısı Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin devrindekiler için geldi, yarısı da kıyameti kopanlar için gelecek, bize ne kaldı?” öyle değil hâşâ..
bir tek noktası hariç değildir.. bizden öyle şey mi olur bu gün yağan yağmurun tümü yarına mı olur.. bu güne yağar, aynı yağmur yağar..

Onun için, insan her an doğar ölür, ben bâzen bunları düşünüyorum kendi vicdanımda da, onun için yazdım mı yayınladım mı bilmiyorum.. öyle gönlüme dörtlük geldiydi.. benim ayaklarım ana rahminde kalmış, başım mezarda bir bebek gibi.. yahutta bir çocuk kadar, hayat karşısında Muhtaç Mecbur Me’mur ve Mahkum yâni..
ne olacak yeni doğmuş bir bebek düşünün ki, ayakları ana rahminde kalmış daha doğmamış.. ama doğmadan başı mezara girmiş.. işte böyle bir hayatın içinde yaşıyoruz.. bu kadar insan; Acizdir, Fakirdir, Çaresizdir Zillet Ve İllet içindedir.. Sebeblere bağlıdır.. Birisi lâzım ki oradan ayaklarını çeke çıkara.. burdan da başını çıkara da, cehâlette öldürüp kemâlatta dirilte.. muhattap kıla.. kime?.
önce kendine, sonra ALLAH Dostlarına, Ehli Beyt aleyhi's-selâma, sonra Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem tâbii ki.. bu arada Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem ve ALLAHu zü’l- CeLÂL arasındaki muradullahı ve kelâmullahı anlama bakımından Kur’ân-ı Kerime ve bizzât ALLAHu zü’l- CeLÂLe karşı kemâlat dirilişine kalksın!. Diriliş dâima kıyamda olur da rüyada olmaz!. onun için “Kur'ân-ı Kerim dâima kıyamda okunur” dediğim bu.. kıraat edilir.. Kur’ân-ı Kerimin âyeti, âyet anlamında Kıyamda okunur.. duâ olarak başka..

وِمِنْهُم مَّن يَقُولُ رَبَّنَا آتِنَا فِي الدُّنْيَا حَسَنَةً وَفِي الآخِرَةِ حَسَنَةً وَقِنَا عَذَابَ النَّارِ
Resim---''Ve minhum men yekûlu rabbenâ âtinâ fîd dunyâ haseneten ve fîl âhirati haseneten ve kınâ azâben nâr(nâri).: Onlardan öylesi de vardır ki: "Rabbimiz, bize dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik (ver) ve bizi ateşin azabından koru" der.(Bakara 2/201)

Bir âyettir, ama dua niyetiyle okunur.. Kıyam dışında âyet niyetiyla asla okunamaz..
İşte kıyamet Sûremiz böyledir.. Ama biz inşallah Kıyamet Sûresine bir daha gireceğiz inşae ALLAH.. onda tamamen toparlamış olacağız, benim şahsen zor anladığım, anlamaya çalıştığım bir sûredir kıyamet.. ileride kendi kendisine açacak ama şu anda kıyam bu.. evet benim söyleyeceklerim bu kadar..
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi KIYAMET Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »

Barbaros bir şey demek istersen.. sizde bir şey eklemek isterseniz ekleyin..

Barboros: Şu an aklımda bir şey yok hocam teşekkür ederim zannediyorum üçüncü kez işledik bunu bu günde câmiye gittiğimde bir genç kardeşimiz var ismi bari oo pakistandan bir genç 18-19 yaşlarında bu gün bana şeyi anlatıyordu da, İsrailde bir göz yapmışlar, o gözün etrafında dönüyormuş insanlar.. o göz işte “deccalin gözü” işte felân filen deyince kıyamet alâmetlerinden bahsedince deccal felân.. ben de dedim kıyamet dediğimiz şey sadece insanın herkes bir şey bekliyor yâni bir tarih ileride kopacak bir zaman, o zaman gelecek işte o güne göre kendini ayarlamaya çalışıyor, ediyor..
“Hâlbuki bu sadece tek bir gün için mi inmiş bu Kur’ân-ı Kerim.. O şeyi bahsetmek için mi inmiş?. Biz onu inkar da etmedik ama, yâni sürekli olan kendi içimizde zâhirimizde olan bir şeyin olmuş olması gerekiyor ki tüm yaşıyoruz.. hem namazda hem namazda bu varoluşu KÛN fe yeKÛNu her şeyin dirilişte, sürekli sürekli alınıp tekrar verilmesi, bir nefes alış verişi gibi sürekli tekrar yenilenişi, içerisinde böyle bir “yevm” böyle bir “kıyam”et sürekli olmakta iken, sen bırak” dedim bu deccali meccali şunu bunu eğer iyi bir şey yapacaksan şimdi yap, erteleme!” dedim.. “şimdi yap yâni hemen yap erteleme!” dedim.. birkaç gündür şeyin üzerine yoğunlaştım “kıtmir” kelimesi üzerine yoğunlaştım hocam.. o da ilginç kelime.. yâni öyle bir bir sürü şey dönüp duruyor içimde.. ama bakalım tam çıkmadı.. hurma çekirdeğinin etrafında geziniyoruz.. dolanıp duruyoruz oralarda.. güzel aslında çok harika şeyler var içerisinde ama tam böyle toparlayamadım inşallah çıkar Hocam!.


KulihvÂNi: İnşâe ALLAH Barbaros.. Meryem aleyhi's-selâm, epey dolanmıştı etrafında ama onunkisi kuru hurmaydı.. sonra da cenin dökmüştü.. yâni cenin dediğimiz şeyde biraz önce söylediği atılan şeyden çırpılan hurma meyvelerinin adıdır.. cenin biliyorsun o, zigot, emriyo, alaka vs. gibi söylenen şeylerin tümüne “cenin” denir.. cenin, cânân gibi cennet kelimesidir, aynı “CENNE”kökünden gelir, aynı kelimedir.. aynı zamanda bu cenneti bulmak için, cenine doğru gitmek gerekiyor.. onun için “ircii ilâ rabbuke” dediğinde tekrar ana rahmine.. geri sıla-yı rahim dönüşü vardır.. geldiğin kapıdan geri geleceksin eğer rücu’ ediyorsan.. nedenlerini anlıyorsan.. Kur’ân-ı Kerim ne diyor onu dinliyorsan “rücu’ et!” diyorsa geldiğin yerden gideceksin RaBBinden RaBBine gideceksin!.
AKLınla değil! AKLınla diyorsan “ben tekrar ana rahmine nasıl gireceğim” diyorsan deminki adam gibi olur.. elinle kemikleri üfelersin “bu mu?” dersin de, o zaman ALLAHu zü’l- CeLÂL öyle şakırdatmaya başlar, canına okur yâni..
Neden?.
AKLa ihânet ettiği için.. AKIL niye gelmiş, Kur’ân-ı Kerimi oku diye!. Başka biraz da başını şöyle eğ de Kur'ân-ı Kerimde seni okusun diye, okusun diye okusun sahib çıksın, sahabesi ol, sahibi ol! Diye..
Kur’ân-ı Kerim, ALLAH bizi bağışlasın!.
Bize göre hayalî bir Rabb var, hayalî bir din var, söylenenlerin hepsi hikaye!.
Ne gerçek peki?
Mutfak ve tuvâlet mi gerçek!.
Onun için Barbaros, biraz zaman lâzım koçum zaman lâzım ki biz ne diyoruz.. ALLAH aşkına biz ne diyoruz biraz müsaade etsek..
Rabbımız da yaşıyor” desek.. yâni hiç mi insafımız yok biz öyle bir kapsamışız ki bütün dünyayı doldurmuşuz.. yâni kendi olmayan benliğimizle.. tüm bunları iyi okuduğumuzda, iyi anladığımızda bizim kafamızı karıştıran şey, şu sihirbaz gibi.. o ayakları geçsek.. “resimlikten ressamlığa geçsek” gibi boş şeyler bunlar.. bunlara hacet kalmaz gerçekten kendimizi BİLsek Ehl-i Beyt aleyhumu's-selâmı BULsak, Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLemde OLsak, Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem gözüyle yaratılışı görürüz.. İşte bu HAKtır, çünkü hepimiz orda CEM’iz zâten.. bize söylenen şey, o noktaya geri dönüş:

يَا أَيَّتُهَا النَّفْسُ الْمُطْمَئِنَّةُResim---Yâ eyyetuhân nefsul mutmainnetu: Ey mutmain (tatmin bulmuş) nefis,” (Fecr 89/27)

ارْجِعِي إِلَى رَبِّكِ رَاضِيَةً مَّرْضِيَّةً
Resim---İrciî ilâ rabbiki râdıyeten mardıyyeten: Razı olmuş ve kendisinden razı olunmuş bir halde Rabbine dön.” (Fecr 89/28)

فَادْخُلِي فِي عِبَادِي
Resim---Fedhulî fî ibâdî: Gir kullarımın içine!” (Fecr 89/29)

وَادْخُلِي جَنَّتِي
Resim---Vedhulî cennetî: Ve cennetime gir!” (Fecr 89/30)

Allaha ve Rasûlune teslim olunuz
Geri dönüşte ona iman ediniz, teslim olmak yetmez, istikâmet yapın Hayyu'l- Kayyum olmak için ona iştirak, ona irci’ demek istiyorum.. bunlar hep birbirini tümleyendir.. tamlayan tümleyen.. geçen konuşmuştuk, basit kelimeler değil bunlar.. tümleyen öyle şeydir ki, olmazsa olmazıdır onun.. tamlayan başka bir şeydir.. bardakla su birbirini tümler.. ben su içeceğim burda oturuyorum.. “Barboros su getir!” dedim..
Eee ne yapacak, nasıl suyu getirecek?.
Bu bir tümleyenle getirecek, bir bardakla getirecek!. ağzıyla getirse de bir tümleyenidir bu suyun getirdiği şey.. kendi hava da uçup gelemez.. işte işte KULLu ancak RABBı tümler.. “ilâ rabbiki” hep “ilâ Rabbuki”..
Bakın dikkat ederseniz “ilâ Allah” diye bulamazsın!. Uluhiyet, zâtiyette tümleyeni istemez.. ALLAH tümlenmez hâşâ.. ama Rabb yaratıkla ilgili sıfat olduğu için tümleyenidir, tamamlayanı değildir..
Tamamlayan nedir?
İşte çay içtim yarısı boşaldı getir tamamla dediğinde tamamlarsın SEVİYEle gibi yâni yeteri kadar fazla korsan taşar.. yâni onu diyorum tamlamak başka şey tümlemek başka şey..
İşte bizim Rabbimizle biz tamlayan mıyız tümleyen miyiz ya da karışık mıyız bunlar tüm daha muallâkta.. hele islam âleminde daha da muallâkta oralarda tamamen kişisel, ailesel, ırksal dinler kurulmuş.. mezhebsel, parasal bir sürü hikaye..

Bunların arasından geçerek, gerçekten Kur’ân-ı Kerim ve Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLemi BİLmek BULmak ve OLmak çok zorr.. Ve ALLAHu zü’l- CeLÂLe ait hakikati dost doğru bulmak.. nerdeyse böyle bir şey gibi oldu.. artık şans gibi oldu.. böyle çok zora vardı demek istiyorum.. o zorluğu kaldıran tek şey vardır: Bedenlerdeki sadakat, Nefislerdeki samimiyet, Kalblerdeki sabır ki, Ruhlarda ki seLÂMet Yurduna götürecektir..

سَلَامٌ قَوْلًا مِن رَّبٍّ رَّحِيمٍ
Resim---Selâmun kavlen min rabbin rahîm(rahîmin).: Rahîm olan Rab'ten "selâm" sözü (vardır).” (YâSîn 36/58)

Dâru’s- seLÂM..
''İrciî ilâ rabbiki râdıyeten mardıyyeten
Fedhulî fî ibâdî Vedhulî cennetî..
''
Cennet dediğin işte, ana karnındaki cenin gibidir..
Rahmân, Bismillâhirramanirrahimin içindeki Rahmân gibidir o..
Cenneh” yazarsan aslında ordaki “cim” göbekteki noktayı bir kaldırsan “hanneh” olur ki, nurun hakikatine dönüşür.. ama sen sen olduğun sürece konuştukça, konuştuğun sürece o sende cem’ olacaktır.. seni yok etmediğimiz sürece, sen dâima varsın.. yoksun desek yine varsın.. onun için bunları şimdi konuşmak erken.. biz burda bâzen konuşuyoruz konuşuruz.. yâni götürdük cennete koyduk.. orada saraylar var, köşkler var, huriler var, gılmanlar var, şu bu var!.
Bunlara ben bir şey demiyorum!. Olsun..

لِيُدْخِلَ الْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا وَيُكَفِّرَ عَنْهُمْ سَيِّئَاتِهِمْ وَكَانَ ذَلِكَ عِندَ اللَّهِ فَوْزًا عَظِيمًا
Resim---Li yudhilel mu’minîne ve’l- mu’minâti cennâtin tecrî min tahtihe’l- enhâru hâlidîne fîhâ ve yukeffire anhum seyyiâtihim, ve kâne zâlike indallâhi fevzen azîmâ (azîmen).: (Bütün bunlar,) Mü'min erkekleri ve mü'min kadınları, içinde ebedi kalıcılar olmak üzere, altından ırmaklar akan cennetlere sokması ve kötülüklerini örtüp bağışlaması içindir. İşte bu, Allah katında 'büyük kurtuluş ve mutluluk'tur.” (fetih 48/5)

Muhâlleddirler, ebedîdirler, hâlledilmiş hâldedirler..
Ölümsüz, zülümsüz, şusuz, busuz, kulsuz vs..siz..
Ne dilersen o verilir..
Bu ne işletmecilik mi?.
ne anlatılmakta burada!.
“hâlled-hâlidînnedir?.
Muhâlled nedir?.
Bütün temelinde yatan “tecrî min tahtihe’l- enhâru hâlidîne fîhâ
Altından ırmaklar akan!?.
Hiçbir şeyin altından ırmaklar akmaz.. hep “tavaf” gibi “tayf” gibi.. “tarf” gbi.. “” harfinin şeyliği, yâni zorluğu..
Taht denir kralın oturduğu köşke.. burda ki “enhar”.. nehr eden nehir-ırmak.. aynı zamanda “nehr” de gündüzdür.. davar kesmekte “enhar”dır kan fışkırdığı için, çıktığı için..

فَصَلِّ لِرَبِّكَ وَانْحَرْ
Resim---''Fe salli li rabbike venhar.: Şu halde Rabbin için namaz kıl ve kurban kes.” (Kevser 108/2)

Ve enhar: Nehr et!.. fışkırt.. kurbÂN et.. kÂFesin kÂNını boşaLt!.

Bunlar zor.. evet müfessirlerimiz altından ırmaklar akanlarla çözmüştür.. İsâ aleyhi's-selâm. Annesi Meryem aleyhi's-selâma “TAHTından-ALTından-RAHMinden”.. söylüyor..
Hangi altından, ana rahminden konuşuyor, ağzından konuşmuyor annesine açık!. “anneciğim üzülme altından ırmaklar fışkıracak” diyor.. onun için bu âyet AKLa göre söylenmiştir.. herkes AKLı kadar ANyacaktır..

فَنَادَاهَا مِن تَحْتِهَا أَلَّا تَحْزَنِي قَدْ جَعَلَ رَبُّكِ تَحْتَكِ سَرِيًّا
Resim---Fe nâdâhâ min tahtihâ ellâ tahzenî kad ceale rabbuki tahteki seriyyâ (seriyyen).: Altından (bir ses) ona seslendi: "Hüzne kapılma, Rabbin senin alt (yan)ında bir ark kılmıştır." (Meryem 19/24)
min tahti-hâ: onun altından, alt yanından.

Benim ALLAH celle celâluhudan duam ve umudum şu ki, biz Kur’ân-ı Kerimi ilerledikçe yâni okudukça gördükçe göreceğiz ki, Kur’ân-ı Kerim kendi kendini anlata anlata bizim vicdanlarımız bir kanaata varacaktır..
Kur’ân-ı Kerim hususunda hazmedilir, dosdoğru diri bir şâhidiz, ez Zâhir El Bâtın ALLAHu zü’l- CeLÂLin diri bir şâhidi şeklinde aklımız Kur’ân-ı Kerimi okuduğu gibi, “doğrudur aynen tasdik ediyorum hakikaten öyledir cenneti ve cehennemi seviyelemesi lâzım!.”
Nerde?.
Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem yüreğinde.. Çünkü Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem Rahim kapısında Abdullah aleyhi's-selâm, Rahmân kapısında Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLemdir..
Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem kalbine giren kişi, ben demin onu demeye çalıştım ama, beceremiyorum ki..
Ayaklarım ana rahminde, başım mezarda, berzahda bir sırat köprüsü gibi kaldı.. çünkü orası ÖMRün en kritik noktası..
Rahim kapısından bu tarafa çıksan cehennem..
Rahmân kapısından öbür tarafa çıksan cennet..
ASLında bunu bile demem.. Daha başka bir şey.. daha tektir.. o berzaha geçiş öylesine zordur..
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi KIYAMET Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »

Onun için ben sürekli yanarım ki, “kime inanıyorsun?” diye sorun sokağa çıkın!.. hemen “ALLAHu zü’l- CeLÂLi inanıyorum!.” derler.. Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem ne olacak, Kur’ân-ı Kerimin âyetleri ne olacak?.
Kur'ân-ı Kerim’imizde;

وَيَقُولُونَ آمَنَّا بِاللَّهِ وَبِالرَّسُولِ وَأَطَعْنَا ثُمَّ يَتَوَلَّى فَرِيقٌ مِّنْهُم مِّن بَعْدِ ذَلِكَ وَمَا أُوْلَئِكَ بِالْمُؤْمِنِينَ
Resim---Ve yekûlûne âmennâ billâhi ve bir resûli ve ata’nâ summe yetevellâ ferîkun minhum min ba’di zâlik(zâlike) ve mâ ulâike bil mu’minîn(mu’minîne) : (Bazı insanlar:) "Allah'a ve Peygamber'e inandık ve itaat ettik" diyorlar; ondan sonra da içlerinden bir gurup yüz çeviriyor. Bunlar inanmış değillerdir.” (Nûr 24/47)

1- ALLAH'A ve RESÛLÜNE TESLİM OLUN!: (Ahzâb 33/56) (Âl-i İmrân 3/20)
2- ALLAH'A ve RESÛLÜNE İMAN EDİN!: (A'raf 7/158) (Nur 24/47, 62) (Fetih 48/9, 13) (Hucurât 49/15) (Hadid 57/7, 19, 21) (Mücâdile 58/4) (Saff 61/11)
3- ALLAH'A VE RESÛLÜNE TÂBİ OLUN- istecibü!: (Âl-İ İmrân 3/172) (Enfâl 8/24)
4- ALLAH'A VE RESÛLÜNE İTÂAT EDİN!: Âl-İ İmrân 3/32, 132; Nisâ 4/13, 59, 69, 80; Mâide 5/92; Enfâl 8/1, 20, 46; Tevbe 9/71; Nûr 24/47, 52, 54; Ahzâb 33/31, 33, 66, 71; Muhammed 47/33; Feth 48/17; Hucûrat 49/14; Mücâdile 58/13; Tegâbûn 64/12..
Âyetlerinde geçmektedir.

İsterseniz İstanbul müftüsüne sorun.. yazın yarın Diyanet İşleri Başkanlığına.. “Allaha inanıyorum” demek yeterli mi?..
Ha akıllı bir insan, Allaha, peygamberine, meleklerine amentümüzü okur.. Ben şunu demek istiyorum, bizzât “Allah ve Rasûlune teslim olun, iman edin, itaat edin, tâbi olun” âyetlerini dört âlemde görmemek, bu âlemlerde yol almamaya sebebdir..

Resim

Bunları okumak güzeldir de, tatbikatta nerde “Allaha ve Rasûlune teslim ol”madan nasıl islam olunur da, bunları okuyorsun?. Allaha ve Rasûlune iman etmeden nasıl islam oldun, emin oldun, neden emin oldun sen?. Kendini bildin de mi emin oldun?. RaBBini buldun da mı emin oldun?. Hakikaten öyle mi oldun?.
Ben yaşayan bir Barbarosla konuşmuyorum, sanki ölmüş Barbaros da, mezar taşına konuşuyorum!.
Bu gün gittik ervaha bir baba vardı da.. Kabrinin başına elimi koydum “ne haber ne ediyon Kalaycı Yahya iyi misin babam!.” dediğim bir adamla konuşuyorum.. Yok onunla konuşmuyorum, annesinden yeni doğmuş bir Barbaros la konuşuyorum ne fark eder?.
Ne fark eder eğer senin aklın da altı aylık bebek kaldıysa, ben ne yapayım senin otuz beş, kırk beş yaşını!.

Tüm bu diziden “hayy”ı çıkarır HaKk TeÂLÂ..

تُولِجُ اللَّيْلَ فِي الْنَّهَارِ وَتُولِجُ النَّهَارَ فِي اللَّيْلِ وَتُخْرِجُ الْحَيَّ مِنَ الْمَيِّتِ وَتُخْرِجُ الَمَيَّتَ مِنَ الْحَيِّ وَتَرْزُقُ مَن تَشَاء بِغَيْرِ حِسَابٍ
Resim---"Tulicül leyle fin nehari ve tulicün nehara fil leyl, ve tuhricül hayye minel meyyiti ve tuhricül meyyite minel hayy, ve terzüku men teşaü bi ğayri hisab: «Geceyi gündüz içine tıkarsın, gündüzü de gece içine tıkarsın, ve diriyi ölüden çıkarırsın, ölüyü de diriden çıkarırsın ve dilediğini hesapsız olarak merzuk buyurursun.»” (Âl-i İmrân 3/27)

Buradaki Tuluc öylebir iş ki, sanki bir davarı yüzerken derisinin her zerresini etten ayırmak gibi BİRe BİR bir söküp çıkarmadır çaktırmadan..
Dönmüyormuş gibi 1600 km/saat hızla dönen ÇÖPlükte..

“Var OL!”uş, YENİden Yaratış.. hep yapıyor zâten..
Var da bunu, kitaplarda okunan bir masal gibi mi yapar, yoksa kalb krizi geçiren bir adamın titreyişi gibi mi?.
Ne bileyim ben, pankreas sancısından bir adamın pavkırışını görmüştüm.. benimde ağrır çok ama ağrımıştı o zaman komaya sokmuştu.. ama acı geldiği zaman öyle korkunç ki ağrı şokundan ölenler oluyor.. öyle minik noktalarda RaBBu’l- âlemin var başka da kimse yok gerisi seyirci..

فَلَوْلَا إِذَا بَلَغَتِ الْحُلْقُومَ
Resim---Fe lev lâ izâ belegati’l- hulkûme (hulkûme).: Hele can boğaza gelip dayandığında,(Vâkıa 56/83)

وَأَنتُمْ حِينَئِذٍ تَنظُرُونَ
Resim---Ve entum hîne izin tenzurûn (tenzurûne).: Ki o sırada siz (sadece) bakıp durursunuz,” (Vâkıa 56/84)

Hâlbuki o ana kadar onun işi gücü, başkalarıydı kendisiyle hiç ilgisi yoktu.. kendini bilmediği için bir figüran gibi, bir protez gibi, parmaktaki yüzük gibi, takma diş gibi.. RaBBısı TeÂLâ’ya karşı çok yanlış bir yerdeydi..
Yâni bir anlamda doğru olmadığı halde ana diş diyor ki: “ben protez dişim!” ya da parmak diyor ki: “ben yüzüğüm!.”
Böyle saçma yanlışta ise akıl.. bu akıl, ya uyuyor ya da sarhoştur ki şunu bir ayıktırmakk lâzım.. önce ayıksın da, deliyse akıllandırırız.. akıllı çocuksa, büyürütüz.. kirliyse, yıkarız vs.. bir şeyler yapılır..
Amma zom uykuda uyuyorsa ilâhi de okusa, yellense de, dellense de fark etmez!.
Hatta bir şey demeye bile değmez.. çünkü, hizmete muhtaçtır ihtiyacı var ve de, bizim üzerimizde de “UYANDIRILmak” hakkı var..
Biz MuhaMMedî hasbî hizmetçiyiz yâni hasbîyiz, hiçbir şey bekleyemeyiz, düşünemeyiz.. Habibîyiz çünkü muhaBBetten MuhaMMed aleyhi's-selâm doğmuştur.. MuhaMMedden de bize muhaBBet doğmaktadır.. Muhabbettullah.. MuhaBBetu’r- Rasûlullah.. Muhabbetu’l- Abdullah bizdedir.. Biz Abdullahız, çünkü bizim MuhaMMedîliğimiz MuhaMMedî Abdullahlığımızdır.. Bizim MuhaMMedî Rasûlullahlığımız olamaz.. Bunda bizim payımız yoktur, kimsenin payı yoktur.. O Allah ve Rasûlullah’a ait-mahsus özelliktir.. Bizimki beşer olan Abdullah, kulluk yönüdür..

Onun için hatırlamıyorum 1970 küsürlerdeydi.. İmam şah Ali kerremullahi veche “kuL ihvÂNi”.. kul yâni kitmir.. mahlasını vermiştir..
Bunun üzerinde ben de çalışıyorum otuz senedir inşallah bir gün zevk ederiz Barbaros.. bir kervÂN Kelbi ya da KıtMÎR kimdir?. Kıt-mir kimdir iki şeyin birleşimidir.. “merre” fiili ile kad fiilinin kesinlikle öyledir merre’ dir mutlaka öyledir geçerlidir Meryem bile o kökten gelir yâni hizmetçi hademe anlamındadır.. Meryem ama dişi olduğum için meryemdir eğer öyle olmasaydı eril olurdu yâni evet tüm bunlar aynı kök-köstek..

Hani adam suzuzluktan yanıyor ya ciğeri yanıyor, biz de ona suyun faziletinden bahsediyoruz.. ya da “su şöyle, su şöyle soğuk ve bizde boll!.” Diye masal okuyoruz sanki.. adam da diyor ki: “Bırakın bunu, şunu da bana bir avuç su verin Allah aşkına, ben sizin dediğinizi anladım da!.” diyor “siz benim dediğimi anlamıyorsunuz bana bir bardak su verin!. ne olur hemen lâzımm!. “buz gibi su iyidir, Şeker Pınarı iyidir, öteki su iyidir!.” felânı bırakın onu, bunu da, bana şimdi içecek bir bardak su verin gidiyorum susuzluktan ölüyorum benn!.” der mi?.. deeerr!..
Çünkü, işte böyle bir gerçekçi-sanal âlemdeyiz şu anda..

Evet GüL, ne yazdın güzelim aşağıya ben pek okuyamıyorum da..

GüL: Hocam az önce tÜMMleyen ve tAMMlayandan bahsettik de.. siz bahsederken aslında daha önce bir ay önce felân dersâne de hocamız isim tamlamalarından bahsederken bundan bahsetmişti, tümleyeni anlatmıştı sizde şimdi bahsedince bu iki açının birleşimi doksan dereceye tamamlandığı zaman tümleyen oluyor.. bardakla çayı örnek verdiniz yâni bardağın içine çayın konulmasını tümleyen diye tanımladınız.. tamlayanı da yârım bardak çaya yârım bardak çay eklemek olarak tamımladınız o da böyle bir çağrışım yaptı.. yâni iki tümleyeni ile tamlayana aslında gidiyor bir tarafı yârım bardak çay, diğer taraf da aynı ama her birisi kendi hakkında çayla bardak oluyor.. ama biraz karıştı ama öyle bir not düştüm aşağıya..

kulihvÂNi: Güzel, Gül öyle öyledir hep yâni gerçekten hayat öyledir.. İşte burda da bütün hayatın her yeri böyledir.. yâni kadın erkek, gece gündüz zıtlıklar tüm birbirlerini tümleyendir.. yâni onun için tümleyeni kaldırıverdiğinizde, bardağı kırıverdiniz mi çayı dökersiniz ben sevmedim Firavun’u bir ateş edeyim dediğiniz mi arkadan anam yandım diyen musa aleyhi's-selâmdır.. Dokunma düzene sen, kendi düzenini kur ve dengeni kur.. Seviyele göreceksin ki, bu âlemde eksik ve noksan yoktur.. Bin kere bak gökyüzüne diyor hasîr dönecektir bakışların, mahcup dönecektir.. üzgün: “bir iğne deliği kadar boşluk bulamadım!” diyecektir..

الَّذِي خَلَقَ سَبْعَ سَمَاوَاتٍ طِبَاقًا مَّا تَرَى فِي خَلْقِ الرَّحْمَنِ مِن تَفَاوُتٍ فَارْجِعِ الْبَصَرَ هَلْ تَرَى مِن فُطُورٍ
Resim---Ellezî halaka seb'a semâvâtin tibâkâ (tibâkan), mâ terâ fî halkır rahmâni min tefâvut (tefâvutin), ferciı’l- basara hel terâ min futûr (futûrin).: O, biri diğeriyle 'tam bir uyum' (mutabakat) içinde yedi gök yaratmış olandır. Rahman (olan Allah)ın yaratmasında hiçbir 'çelişki ve uygunsuzluk' (tefavüt) göremezsin. İşte gözü(nü) çevirip gezdir; herhangi bir çatlaklık (bozukluk ve çarpıklık) görüyor musun?(Mülk 67/3)

ثُمَّ ارْجِعِ الْبَصَرَ كَرَّتَيْنِ يَنقَلِبْ إِلَيْكَ الْبَصَرُ خَاسِأً وَهُوَ حَسِيرٌ
Resim---Summerciı’l- basara kerreteyni yenkalib lieykel basaru hâsien ve huve hasîr (hasîrun).: Sonra gözünü iki kere daha çevirip gezdir; o göz (uyumsuzluk bulmaktan) umudunu kesmiş bir halde bitkin olarak sana dönecektir.(Mülk 67/4)

Kimmiş boşluğu bulan, İKİLiği-ŞeytÂNlığı bulan?. şeytÂNın kendisiymiş yâni ham akılmış..
Onun için zâten biz bir şeye dikkat etmeliyiz, evlenmek çok güzel şeydir harikâdır vakit kaybetmeye gerek yok.. ancak, “6 yaşındaki çocuğu evlendirelim” diyemeyiz, rüşd vardır, ergenlik zamanı vardır.. ama adam gibi yetiştirmek de vardır.. Sünnetullah ortadadır.. her şey kendi kadarınca ve kaderince bilinerek, bulunarak, olunarak, yaşanarak gidilir İnşâe ALLAH ALLAHın izni ve inâyetiyle!.

Evet ALLAH celle celâluhu, hepimize iyilik versin, hakta hayrda rızasında kılsın!. Tüm ömürlerimizi hakkın ve hayrın hasbî hizmetçisi kılsın!
ALLAH celle celâluhu, lütf u kereminden izzet-i şerefinden, inâyet hidâyet ve seLÂMet versin!.
Şeriat-ı Garrasında Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem yüreğinde.. Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem Efendimiz dört âlemde şefaatiyle şifâmızı inşâe ALLAH şâhidi olsun, biz de şâhid olalım şâhiden meşhud olalım birlikte İnşâe ALLAH!.
ALLAH celle celâluhu dostları hakta hayırda himmetçimiz olsun! İç ve dış oluşlarımızda, yapışlarımızda, yaşayışlarımızda bizim Edeb Bağımız olsunlar İnşâe ALLAH!.
Bize de ALLAHu zü’l- CeLÂL MuhaMMedî bir Gayret versin ki MuhaMMedî.. O MuhaMMedî Gayret ve Sadakatı nasib etsin ki, MuhaMMedî Merhamette ve Muhabbet Samimiyetimiz olsun MuhaMMedî Muhabbette Sabrımız olsun MuhaMMedî Hakikatta seLÂMete ERelim İnşâe ALLAH!.
Çünkü MuhaMMedî Hakikat, bizim ALLAHa bağlanma noktalarımız olan Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLemdir. Ki, BULuşma-OLuşma NOKTAmıztır.. Gerçek TEVHİDdir.. Bu “biz”likler-damlalar, tümlendiği zaman bir tek Akdeniz kalır trilyonlarca damlayı sayamazsınız orada.. damla vardır, yoktur.. vardır amma yoktur.. “ne var, ne yok?” derler değil mi bizim köylerde.. “ne var ne yok?”.. ben de derim ki: “ne var, ne yok!” ne var ne yok aynı şeydir.. ne aynı ne gayrıdır.. o değil ama odur


Resim
Resim'' Allâhumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ Muhammedin
Abdike (Muhammediyyeti) ve
Nebiyyike (Mahmudiyyeti) , ve
Rasûlike (Ahmediyyeti) ve
Nebiyyi’l-Ummiyyi (Habîbiyyeti) ve alâ âlihi, ehl-i beytihi ve sahbihi ve ummetihi... ''Resim

Subhâneke allâhumme ve bi hamdike,
Eşhedu en lâ ilâhe ente vahdeke lâ şerike leke estağfiruke ve etûbu ileyke
Velhamdulillahi RaBBu’l- âlemin..


Bu Cuma sohbeti bir anlamda sallama sohbeti Salı sohbeti gibi oldu.. ama İnşâe ALLAH tamamlıyoruz yahutta tümlüyoruzdur bilmiyorum.. ALLAH’ın izniyle bir daha üzerinde bir kere daha yahutta bir müddet daha durmakta fayda var.. çünkü birkaç nokta var o noktalara dokunamadık.. ve vakit bulursak birer kere bunların meâllerini ya da tefsirlerini bir kere daha gözden geçirelim İnşâe ALLAH

Es SeLÂMü aleyküm ve rahmetullahi ve berekatuhu..
Resim
Cevapla

“Kuran-ı Kerim Sohbetleri” sayfasına dön