Kul İhvÂNi KASAS Sûresi Sohbeti

Cevapla
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Kul İhvÂNi KASAS Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »

KASAS SÛRESİ

26.05.2009 03:34’den sonra

KASAS SÛRESİ SOHBETİ 24. Âyetten sonrası, önceki âyetlerin sohbeti yazıldığında üstüne eklenecek..


Esselamü aleyküm ve rahmetullah

EÛZU BİLLÂHİ MİNE'Ş-ŞEYTÂNİ'R-RACÎM
Bİ'SMİ'LLÂHİ'R-RAHMÂNİ'R-RAHÎM..

subhâneke allâhumme ve bi hamdike,
eşhedu en lâ ilâhe ente vahdeke lâ şerike leke estağfiruke ve etûbu ileyke


Esselatü vesselamı aleyke Ya Rasulallah Sallallahu Aleyhi vesellem istecartü
'' Allâhumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ Muhammedin
Abdike (Muhammediyyeti) ve
Nebiyyike (Mahmudiyyeti) ve
Rasûlike (Ahmediyyeti) ve
Nebiyyi’l- Ummiyyi (Habîbiyyeti) ve alâ âlihi, ve sahbihi ve ehl-i beytihi ve ummetihi... ''
Ya rabbül alemin ya Rasulullah ya ehli beyt ya ehlullah celle celalehu

Euzu billahissemial mineşşeytanurracim min hemezitihi ve nefhai ve nefsihi Bismillahirrahmanirrahim

Euzu bike rabbi yahdurunubismillahirrahmanirrahim elhamdulillahirrabbül alemin

Şu anda gece saat 03:34’de.. biz Kur'ÂN-ı Kerîmimizi doğru anlayabilmek için farkındaysanız ben de dahil hepimiz bir çaba sarf ediyoruz, ana iskeletleri toplamaya çalışıyoruz, onların arasını dokumaya çalışıyoruz.. yani çocuk da böyledir biliyorsunuz, bir çocuk 0 la 4 yaş arasında kasnağı kuruyor, 4-6 arasında ana atkıları atıyor, sonra diğerlerini-erişleri atıyor ve arayı örüyor.. işte bu yüzden “küçük çocuk ne anlar?” diye yanlış düşünüyor insanlar.. halbuki o kadar yanılıyorlar ki, çocuk ana atkıları ve iskeleyi küçükken kurmuş gerçekten İsLÂM Dini çok çok ilginç.. yani peygamberimiz aleyhisselamın çocuğa ilgi göstermesi bütün bunlar öyle tesadüfi değildir.. Efendim namaz kılarken gürültü yaptı vs.. yokk..

Ne diyor sahabe, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem “Allahuekber!” dedi secdeye gittik, epey zaman geçti bekledik diyor.. ben şöyle yüzümü döndüm kafamı baktım ki acaba öldü mü diye?. Birde ne göreyim sırtında çocuk bir müddet sonra kalktı selam verdikten sonra diyor ki: “kusura bakmayın Hasan ya da Hüseyin hatırlayamıyorum sırtıma bindi de keyfi gelsin diye biraz kaldım kusura bakmayın!.”

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemin secdede bulunduğu bir sırada torunu Hasan gelerek onun sırtına bindi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem düşmemesi için onu eliyle tutarak kıyama kalktı. Sonra o hâlâ sırtında olduğu halde rükûa eğildi. Rükûdan kalktığında da onu yavaşça yere bıraktı..
(Heysemî IX/175; (Bezzar, Ebu saîd'den)

Zûbeyr (radiyallahu anhu) şöyle anlatıyor: “Bizzat gözlerimle gördüm ki Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem secdede iken torunu Hasan gelerek onun sırtına çıktı. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem de onu sırtından indirmedi. Daha sonra çocuk kendiliğinden indi. Bazı zamanlar da Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem secdeye gittiğinde bacaklarını iki tarafa açıyor; torunu bir taraftan girip öbür taraftan çıkıyordu (Heysemî IX/175 (Taberâni'den)

el-Behiyy radiyallahu anhu, Abdullah b. Zübeyr'e: "İnsanlar arasında Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'e en çok kimin benzediğini bana söyleyebilir misin?" dedim. O da Hasan b. Ali'yi göstererek şunları söyledi: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'e en çok benzeyen kişi odur. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem onu herkesten çok severdi. O çocukluğunda, secde halinde bulunan Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'in sırtına biner; Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'se o kendiliğinden inmedikçe secdeden kalkmazdı. Bazı zamanlarsa onun karnının altına girer, o da çıkması için bacaklârını iki tarafa açardı"
(Heysemî IX/176, (Bezzar'dan).)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem namaz kılarken, secdeye gittiğinde torunları Hasan ile Hüseyin, sıçrayarak onun sırtına çıkarlardı. Halk, onların Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'in sırtına binmelerini engellemeye kalkıştığında o işâretle onlara karışılmamasını isterdi. Böylece de hiç kimse onlara dokunmazdı. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem namazı bitirdiklerinde: "Beni sevenler bu ikisini de sevsin" buyururlardı.
(Heysemî IX/179 (Ebu Ya'lâ, Abdullah b. Mes'ud'dan. Hadisi Bezzar da rivâyet etmiştir. Bu rivâyette "Hz. Peygamber namazdan sonra onları göğsüne bastırdı" ibâresi de vardır).).

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem secdeye vardıklarında Hasan'la Hüseyin aleyhumusselâm gelerek onun sırtına binerler; o da onlar için secdeyi uzatırdı. Kendisine "Yâ Resûlullah! Secdeyi çok uzatmış olmuyor musunuz?" dediklerinde: "İki oğlum sırtıma binmişti; onları acele indirmek istemedim" buyururlardı.
(Heysemî IX/181 (Ebu Ya'lâ, Enes'ten).)

Nedenufacık çocuğabu kadar ilgi?.
Çünkü o yaşlar çocuğun, kimlik ve kişilikdokuma yaşlarıdır.. halı gibi düşünelim, tezgah gibi düşünelim.. ana hatlarını attığı yaşlar 0-6 arası yaşlardır..
Dikkat edin bakın etrafınıza iyi bakın ki, geçimsiz ailelerin ilk çocukları çok problemlidir.. çünkü evliliğin ilk yıllarındaki problemleri direk çocuğa taşır-yüklerler.. Tersine olanların ki de öyledir.. her zaman böyledir o.. sonra, zamanla birisi akıllanır da, onlardan korumaya çalışır felan.. aksi takdirde bu ana sistem hiç değişmez.. bunları şunun için söylüyorum, biz Kur’ÂN-ı Kerîmi de, kendi anlayışlarımızı düzgünleştirmeye çalışarak gidiyoruz.. öyle bir zaman gelecek ki mesela diyeceğiz ki biz bunu zâten biliyoruz nerden biliyoruz Abese Sûresini “tak” diye hatırlıyoruz.. hemen diye oraya gidecek zâten ne kadar âşinâ Kur’ÂN-ı Kerîm âyetleri.. neye âşinâ değildi ki.. ben yirmi senedir okuyorum ya da otuz senedir okuyorum çünkü bu kadar detaylı girmemişimdir o zaman okumuşumdur kalmıştır..

Evet inşeALLAH Kasas Sûremiz 28.âyetine bakalım..
Tabi emek çekeceksiniz.. kime?. Kendimize.. herkes evet Kasas Sûresi soruyor da.. Şuayib aleyhisselamın kıssaları.. kasas, kıssalar demektir izler demektir..
Kasas: Haber vermek. Hikâye etmek, anlatmak.
Kıssa: Fıkra. Hikâye. İbret verici hikâye. Vak'a. Mâcerâ. Rivâyet.

İşte burda biz biliyorsunuz şeye de girmiştik ama bir türlü oraya geçemedik.. yani Nuh aleyhisselam’a.. peygamber aleyhisselamları toparlayalım inşâ ALLAH!.
Bunlardan en ilginci de Musa aleyhisselamdır biliyorsunuz.. Musa aleyhisselam, Nefis Makamı öğretmeni gibidir.. çok etkendir yani ateş gibidir.. kendisi de öyledir ateşindir.. bütün anasır unsurlarını.. nefsen görürüz orda.. yani Şuayib aleyhisselam olsun, Medyen Çölü olsun, Firavun olsun.. Bütün bunlar, bir nefsin kendi aşamalarında görünen güzelilklerdir..
İşte Musa aleyhisselam, Mısır’da bir kişiyi vurup öldürmüştür ki, birini kurtarmak için öldürmüştür.. üstelik kurtardığı adam: “Birini vudun öldürdün şimdi beni de mi öldereceksin!.” deyince ÇÖLe kaçmak zorunda kalmıştır.. Kaçmıştır Medyen’e gitmiştir.. Kaçmaktan kastım hicret etmiştir, kaçarak hicret etmiştirki, gözükmeden gitmiştir.. zâten “HİCR”elerde hep gizli oluyor ya.. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem de öyle yapmıştı biliyorsunuz, batıya gideceği yerde doğuya gidip Sevr Dağına gizlenmişti..

Benî Abd b. Adiy’den İbnu’l- Eykat isimli bir kişiyi yolu göstermesi için kiraladı. Bu kişi Kureyş’in anlaşmalısı olup Benî Sehm b. As b. Vail mahallesinde oturuyordu. Aynı zamanda da müşrikti. Fakat yolu biliyordu.
İşe ve hikmete bakınız ki hicret DEVEsini çeken açıkça Müşrik..
Sevr Dağından Medine’ye kadar götüren Rehber, doğru yolu, izi bilen doğuya gidiyor.. yani herkesin bildiği yoldan gitseler yakalanacaklar herkesin bilmediği dağlardan geçen gizli izi bilen bir müşriktir.. parayla tutulmuş bir müşriktir.. ne garib değil mi Sevr Dağından alıp rehber olarak tutulmuştur, kiralanmıştır ama müşriktir.. yani sonra Müslüman olmuştur bunda ilginç bir şey vardır.. bunu aklınızda olsun diye söylüyorum.. bunu inceleyeceğiz sonra, hadislerle inceleyeceğiz kendisinin hadisleri var zâten nasıl kiralandığını Ebu Bekir radiyallahu anhunun kızı Esma kiralamıştır.. ha belki ona gitmişlerdir ona söylemişlerdir hani iki etekli Esma rad.a var ya o annemiz işte.. “devesiyle gelsin felan yere deveyi salsın, biz anlarız” diyor Ebubekir radiyallahu anhu.. şunu demek istiyorum hicrete bakıyoruz o da gizlidir..
Yani Hacer Vâlidemizinki de gizliden bin beterdir.. al götür de çölün ortasına bırak gel diye.. öyle bir yere bırak ki, Sara Vâlidemiz de maşallah yani işte “Hicaz Çölünün ortasına bırak!.” Diyor.. “ama sakın orda kalma emi!. “olur!.” yani bir insan düşünse derki, onlar orada ölsün kalsınlar.. yani başka çâre yok ama o dediğin yerde Kâbe vardır, Zemzem vardır kâinâtın merkezidir, emin beldedir orası.. çok ilginçtir ikisi de Allahımızın peygamberidir ve aynıdır.. sonsuz sevgi duyarız ikisi de peygamber doğurmuştur.. Sara Vâlidemiz çok geç doğurmuştur, ama doğurmuştur İshak aleyhisselam.. İshak aleyhisselamı izleyen Yahudiler hala kan kusturmaktadırlar.. İshak aleyhisselamdan dolayı değil anne çok önemlidir anne Sara Vâlidemiz çok güzel ama çok kıskançlığı acımasız demek istiyorum.. ben buna hayret ederim birisinden İsmail aleyhisselam doğmuştur Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem gelmiştir, Rahmetenlil âlemindir.. öbürü de öyledir İshak aleyhisselamda harikadır, ama kendisini takib edenler işte böyle olmuştur.. onu demek istiyorum.. Yahudiler İshak aleyhisselamdan.. bunlarda bir garibliktir ALLAHu zü’L- CeLÂL Hakkta ve hayırda kılsın.. tenkit etmek için değil hâşâ.. ben bir görmek bakımından söylüyorum evet bakalım bi 28. inci âyet neyimiş..
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi KASAS Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »


فَسَقَى لَهُمَا ثُمَّ تَوَلَّى إِلَى الظِّلِّ فَقَالَ رَبِّ إِنِّي لِمَا أَنزَلْتَ إِلَيَّ مِنْ خَيْرٍ فَقِيرٌ

Resim---Fe sekâ lehumâ summe tevellâ ilez zılli fe kâle rabbi innî limâ enzelte ileyye min hayrin fakîr (fakîrun).: Böylece ikisinin (sürüsünü) suladı, sonra gölgeye döndü ve "Rabbim muhakkak ki ben, bana hayır olarak indirdiğin herşeye fakirim (muhtacım)." dedi.(Kasas 28/24)

Fe sekâ lehumâ” saka, sulamaktır.. ikisinin sürüsünü suladı.. yani lehuma onlar için.. sümme tevellâ sulama işi bitince nereye dönmüş.. bir gölgeye dönmüş, bir ağacın altına yattı.. dediki rabbim ben va ya ben, “limâ enzelte ileyye min hayrin fakîr
Haaa ben dedi ya Rabbim ben var ya ben, senin göndereceğin bir hayra öyle fakir öyle muhtacım ki.. ne ekmek var ne.. aş yok, eş yok, ev yok hiçbir şey yok.. ben en iyisi şu gölgede bir bekleyeyim dedi.. fe enzelte senin indireceğin diyor bak.. ancak gökten iner.. başka çâre yok böyle bir haldeyim diyor.. yani şimdi nasıl geliyor dedikleri ne yaptı sadece suladı dikkat edin Medyen Kuyusundan su çekti.. Şuayib aleyhisselamın kızlarının koyunlarına su döktü saki oldu.. ben fakirim diyor zille şu ağacın karanlığına oturayım secerenin karanlığına…

فَجَاءتْهُ إِحْدَاهُمَا تَمْشِي عَلَى اسْتِحْيَاء قَالَتْ إِنَّ أَبِي يَدْعُوكَ لِيَجْزِيَكَ أَجْرَ مَا سَقَيْتَ لَنَا فَلَمَّا جَاءهُ وَقَصَّ عَلَيْهِ الْقَصَصَ قَالَ لَا تَخَفْ نَجَوْتَ مِنَ الْقَوْمِ الظَّالِمِينَ
Resim---Fe câethu ıhdâhumâ temşî alestihyâin, kâlet inne ebî yed’ûke li yecziyeke ecra mâ sekayte lenâ, fe lemmâ câehu ve kassa aleyhil kasasa kâle lâ tehaf, necevte minel kavmi’z- zâlimîn (zâlimîne).: İkisinden biri, haya ederek (utanarak) ona geldi: "Muhakkak ki babam, bizim (sürümüzü) sulamandan dolayı bir ecirle mükâfatlandırmak için seni davet ediyor." dedi. Ve (Musa A.S), ona geldiği zaman hikâyesini anlattı. (İhtiyar adam): "Korkma! (Artık) sen, zalimler kavminden kurtuldun." dedi.(Kasas 28/25)

o iki kız kardeşten birisi utanarak geldi.. “temşî alestihyâin” yürüyerek ama nasıl?. istihyâ hayâ ederek, utanarak.. yani önce suladı ya gitti ağacın altına yattı.. kızlardan biri geliyor utanarak evet şimdi söylüyor kalet dedi ki inne ebî şüphesiz ki benim babam yed'ûke senin için dua ediyor, seni istiyor, çağırıyor.. li yecziyeke sana karşılık olarak cezâ olarak yaptığın işin karşılığı olarak.. cezâ kelimesi Türkçede kötüye karşılık kullanılıyor oysa Arapçada iyi ya da kötübir işin karşılığı neyse ona denir.. iyiyse iyi ödenir, kötüyse kötü.. li yecziyeke sana ödemek için.. ecra.. dikkat edin ecri.. ücretini.. CERRe..çekmeyi görüyor musunuz.. “ecra mâ sekayte lenâ
neden dolayı ücret?. bize sakilik yaptığın için.. bize sakilik yaptığın için zâten bizim için sakilik yaptığın için.. fe lemmâ câehu ne zaman ki geldi oraya.. felamme ne zaman ki.. caehu oraya geldi.. yani ve “kassa aleyhil kasasa
haaah Kasas Sûresi bundan dolayı isim alıyor dikkat edelim.. dikkat edin Musa aleyhisselamın bu ikinci kasasıdır.. bir de Hızır aleyhisselamla fazla yol gittiği için Kasasa geri dönecektir izine basa basa.. burda da aynı şey vardır ve “kassa aleyhil kasasa” kendi kıssalarını, kıssa hikaye gibidir ya masal gibidir.. yani insanın kendi geçmişini izi üzere dönüp hatırlamasıdır.. ya da anlatmasıdır.. aslında kassa nedir zâhir ve bâtında sahib olunan şeyin ikrâ’sıdır.. kırasıdır yani kasas iz.. bu anlattığı kendi hikayesini yani “kâle lâ tehaf
Kim kime diyor korkma diye.. bir peygamber aleyhisselam bir peygamber aleyhisselama gidiyor.. Şuayib aleyhisselam dedi “kâle lâ tehaf” korkma.. “necevte minel kavmi’z- zâlimîn
evet naci, necat, neceyte.. sen necat buldun, kurtuldun.. kimden?. o zalimler kıvamından zülüm kıvamından kurtuldun sen artık.. rahat ol!. kim diyor?. Şuayib aleyhisselam.. Şuayib aleyhisselam davar sulayamıyor, yerinden kalkamıyor, iş yapamıyor ama ne diyor “sen kurtuldun” diyor.. buralar çok güzeldir.. ama hep dediğim gibi böyle bir fiili târif gibi birisi kulağına haa bu kulaktan ibâret böyle değil biz böyle yapıyoruz şu an ama Şuayib aleyhisselamın tümünü gördüğümüzde Musa aleyhisselamın tümü gördüğümüzde şaşıp kalacağız.. parça parça bunlar mozaik gibi toplandığında bir göreceğiz ki hele iniş sırasına göre yaparsak pes diyeceğiz ..

قَالَتْ إِحْدَاهُمَا يَا أَبَتِ اسْتَأْجِرْهُ إِنَّ خَيْرَ مَنِ اسْتَأْجَرْتَ الْقَوِيُّ الْأَمِينُ
Resim---Kâlet ıhdâhumâ yâ ebetiste’cirhu inne hayra meniste’certe’-l kaviyyu’l- emîn (emînu).: İki kızdan biri: "Ey babacığım! Onu ücretle tut. Muhakkak ki o, ücretle tuttuklarından daha hayırlı, sağlam ve emindir." dedi.” (Kasas 28/26)

Bakın şimdi kızlardan birisi dedi ki iki kız kardeşlerden birisi “Kâlet ıhdâhumâ” iki kızkardeşlerden biri dedi ki yâ ebeti, ey babacığım iste’cirhu sen şunu cerre etsen ya.. bize ücretli tutsan ya.. bir ücretle bunu bize tut.. yani çoban tut bize.. bize bunu çoban tut.. kimi seçersen ..

İstecerre” çekmek isteyiş Halidi Bağdadi Hazretleri kaddesallahu sırrahu istiğasesinde de geçer:


Mevlânâ Halid-i Bağdadî Hazretlerinin istigasesi
(ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL'e sığınması):


Resim
TÜRKÇESİ:

Bismillâhirrahmânirrahîm

“Yâ Hayyu Yâ Kayyûm Resim Yâ Ze'l-celâlî ve'l-ikrâm Resim Yâ ALLAHu bike tâhassentü ve bi abdike ve Resûlîke Seyyidinâ ve Mevlânâ Muhammedîn Sallallahu Tealâ aleyhi ve sellime istecertü Resim Allahümme innî eselûke Yâ RAHMÂNu Yâ RAHÎMu bi esmâike'l-izâmi ve melâiketike'l-kirâmi ve Resûlîke aleyhim eftalü's-salavâti ve etemmü's-selâmi Resim Ente'l-mahnî bilemhati ehl-i Bedrin velâ mâhatihim ve tenfahni bi nefâhatihim bi hakkihim aleyke YÂ RABB!”Resim

MÂNÂSI:
Yâ Hayyu Yâ Kayyum! Yâ Ze'l-celâlî ve'l-ikrâm! Yâ ALLAH! Sana sığındım (siper edindim) ve Senin kulun ve Resûlün Seyidimiz ve Efendimiz Muhammed Sallallahu Tealâ Aleyhi Vesselleme (teslim ve tâbi' olup) boyun eğdim! ALLAH'ım! Yâ Rahmân yâ Rahîm Senden Azîm isimlerin, keremli meleklerin ve Salâvâtların en fazîletlisi ve selâmların en tamı kendisine olan Resûlün ile (yüzü suyu hürmetine) istiyorum! (ki) Beni imtihan eden (deneyici-sınayıcı) Sensin, Bedir Ehlini bir lemhada (göz açıp kapayıncaya kadarlık sürede) bir üfürüşle (merhametle hayat verişle) mahvolmaktan (silinip yok olup gitmekten) kurtardığın gibi; onların Senin üzerindeki (hatırı) hakları hakkı için, onlara olan rahmet üfürüşünle (imdat edişinle) bana da üfür ve hayat ver (meded kıl) Yâ RABBi!


ResimÂmin yâ Latîf ALLAH celle celâluhu
ResimÂmin yâ Kerîm ALLAH celle celâluhu
ResimÂmin yâ Rahîm ALLAH celle celâluhu
ResimÂmin yâ VeDÛD ALLAH celle celâluhu
ResimÂmin yâ Vehhâb ALLAH celle celâluhu
ResimÂmin yâ Fettâh ALLAH celle celâluhu
ResimÂmin yâ Gaffâr ALLAH celle celâluhu
ResimÂmin yâ Settâr ALLAH celle celâluhu
ResimÂmin yâ ALLAH!. yâ ALLAH celle celâluhu!..


İstecartü.. aynı şey ben çekilmemi istiyorum Muhammed aleyhisselam tarafından buyuruyor istiğasesinde Halidi Bağdadi Hazretleri.. istecartü aynı kelimeyi kullanıyor..

ŞUAYİB ALEYHİSSELÂMIN kızı ne diyor:
Kâlet ıhdâhumâ yâ ebetiste’cirhu inne hayra meniste’certe’-l kaviyyu’l- emîn (emînu).: İki kızdan biri: "Ey babacığım! Onu ücretle tut. Muhakkak ki o, ücretle tuttuklarından daha hayırlı, sağlam ve emindir." dedi.”

Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem ne diyor Ali kerremallahu vechehuya: “Yâ Ali sana kızım Fatımayı vermek istiyorum ne dersin?.”
İşte aynen böyle istecartü çok ilginç..
inne hayra meniste’certe’-l kaviyyu’l- emîn
Babacığım bu adam var ya bu kişi var ya, sen onu ücretle çoban tut bize.. çünkü, senin tutabileceğin ücretlilerin en kavi’si en emîni bu kimse.. neden kavi?.Zâhiren.. neden emin?. Bâtınen..
Haah işte bu iki özellik varsa ve güzellik varsa.. istecartü.. bende varım, Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem de böyledir zâhiren ve bâtınen istecartüdür.. insanın zâhir hayatını muhteşem mübârek mukaddes muazzam bâtınını da yapar hakikaten yapar bu bunlara çok dikkat etmemiz lâzım..
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi KASAS Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »

Hâni Şuayib aleyhisselam için Musa aleyhisselam geliyor Medyen Çölü Kuyusunun kenarına bakıyor ki, sırayla bizim eskiden de öyleydi köydeki çeşmeler felan sırayla sürüler gelir sulanır.. sıarsını bekler ki öndeki sürü iyice sulana diye.. yaylada da öyledir meselâ biri su hattına gitti mi önce o sulanır, öbürü beklerler..
Öyle sürü sulamaktalar, ama bir grup var onlar hiç gitmiyorlar ha birem bekliyorlar.. onlara bakmış ki çoban iki kız kardeş.. “Neden sıranızda sulamıyorsunuz?” diyor onlarda diyorlar ki: “Biz erkek değiliz ki sıramız olsun.. bu insanlar belâlıdır, dertlidir.. bunlar sürülerini sular gider biz ondan sonra sularız!.”
Tâbi bir de su çekmek var kuyudan.. su çok derinde yâni babayiğit işi, yâni erkek işi, öyle o kızcağızların yapacağı iş de değil.. Musa aleyhisselan: “ben yapayım bu işi sıranızda boşuna beklemeyin sıcakta!.” diyor ve hemen yapıyor.. bütün koyunları suluyor.. ondan sonra da biliyorsunuz burada mı nerde o âyet.. bir ağacın altına yatıyor..
Evet işte Şuayb aleyhisselamın iki kızından birisi geliyor babasına diyor ki daha mı ilerde ki bir dakika biraz ilerden gelelim buna çok iyi bakmak lâzım üstün körü geçmemeliyiz evet..


قَالَ إِنِّي أُرِيدُ أَنْ أُنكِحَكَ إِحْدَى ابْنَتَيَّ هَاتَيْنِ عَلَى أَن تَأْجُرَنِي ثَمَانِيَ حِجَجٍ فَإِنْ أَتْمَمْتَ عَشْرًا فَمِنْ عِندِكَ وَمَا أُرِيدُ أَنْ أَشُقَّ عَلَيْكَ سَتَجِدُنِي إِن شَاء اللَّهُ مِنَ الصَّالِحِينَ
Resim---“Kâle innî urîdu en unkihake ihdebneteyye hâteyni alâ en te’curenî semâniye hıcec (hıcecin), fe in etmemte aşran fe min indik (indike), ve mâ urîdu en eşukka aleyk (aleyke), setecidunî in şâallâhu mine’s- sâlihîn (sâlihîne).: (Babaları) Dedi ki: "Doğrusu ben, sekiz yıl bana hizmet etmene karşılık olmak üzere, şu iki kızımdan birini sana nikahlamak istiyorum; şayet on (yıl)a tamamlayacak olursan, artık o da senden. Ben sana zorluk çıkarmak istemem; beni de inşaallah sâlih olanlardan bulacaksın."
(Kasas 28/27)

Kâle innî urîdu en unkihake buyuruyor ki kale dedi ki innî, ben var ya ben.. urîdu irade ediyorum ki, istiyorum ki, diliyorum ki benim iradem o dir ki, en şu ki yâni şöyle ki. “unkihake” sana nikahlayım… bakın “ihdebneteyye”.. “Sana koyun veriyim, keçi vereyim, davar veriyim” demiyor. “Kızlarımdan birini sana nikahlayım..” çekim harfidir nikaha nikahtır bildiğimiz nikahtır yâni kızlarımından birisini sana nikahlamak istiyorum..
hâteyni alâ en te’curenî semâniye hıcec
Evet neye karşılık bu?. semâniye hicec.. senin haccın için hicacın için bakın buradaki hicaca bakın, hacca bakın çalışma olarak gösteriliyor amma doğrudan doğru hacc kelimesi yâni bildiğimiz hacc öyle bir iki cem’in iki cimin hakikatıdır ki cisim ve can hakikatıysa hacctır bu..
..gerçi HACCa deve gitti deve geldiyse fark etmez..

Yâ Musâ aleyhisselâm, senin bu zâhirde ve bâtında yapacağın işlere karşı 8 yıl bana hizmetler etmen için.. bakın dikkat edin sekiz-semâniye, sekiz yıl yapman lâzım.. bunun ücreti olarak, ecri olarak, cerri olarak da, ben bu kızlarımdan birisini sana nikahlayacağım ücreti olarak..
fe in etmemte aşran fakat sen kendin: “10 yıla tamamlarım” diyorsan fe min indik bu senin indindendir yâni, senin artık ağalığındır, bunu sen yaparsan ben bir şey diyemem.. sekiz yıl bana yeter bunu tamamlarsan..
ve mâ urîdu en eşukka aleyk
Çünkü ben asla istemem ki seni; şakka sokayım, şükkeye sokayım, eziyetli, zahmet verici, güçlük meşakkati zora sokayım .. ki, sokmak istemem seni..
setecidunî in şâallâhu mine’s- sâlihîn
Setecidünî.. sen, beni bulursun inşae ALLAH celle celâlihu.. Allahın izniyle sen beni sâlihlerden bulursun.. bu konuda yâni ben öyle yük yüklemem.. yâni benim ki 8 sene.. ama ne diyor beklemiyor ondan “2 sene daha yaparım” demesini.. ama sen “10 sene yaparım” diyorsan.. “10 a tamamlarım” diyorsan bu harika olur.. ama sen kendin bilirsin.. sen de beni sâlihlerden bulacaksın beni..
Ne demiştim, Musa aleyhisselam; bizim islah sahamızdır, nefis sahamızdır sanki orada baş öğretmeni gibidir.. böyle muazzam bir özellikler vardır güzellikler vardır bunu da doğrudan doğruya görmekteyiz.. harika şeyler bu.. yâni güzeldir.. neden iki kızı varda çok kızı yok?. neden 8 sene?. neden 10 sene.. bunlar zâhir bâtına bölündüğünde neden dört ile beş.. bunlar düşünülecek şeylerdir.. düşünülmelidir.. düşünülür.. Beden.. Nefs-i Emmâre.. Nefs-i Mulhime.. ne zaman nefis nereye geçince artık Mârifet Makamına geçer bunlar diye düşünülebilir..


قَالَ ذَلِكَ بَيْنِي وَبَيْنَكَ أَيَّمَا الْأَجَلَيْنِ قَضَيْتُ فَلَا عُدْوَانَ عَلَيَّ وَاللَّهُ عَلَى مَا نَقُولُ وَكِيلٌ
Resim---“Kâle zâlike beynî ve beynek (beyneke), eyyemel eceleyni kadaytu fe lâ udvâne aleyy (aleyye), vallâhu alâ mâ nekûlu vekîl (vekîlun).: (Musa) Dedi ki: "Bu, benimle senin aranda olan (bir antlaşma)dır. Bu durumda iki süreden hangisini yerine getirirsem, artık bana karşı bir haksızlık söz konusu olamaz. Allah, söylediklerimize vekildir."
(Kasas 28/28)

Kâle zâlike beynî ve beynek
Dediki, bu benimle senin arandadır, bu ikimizin arasında bir iştir..
eyyemel eceleyni kadaytu fe lâ udvâne aleyy vallâhu alâ mâ nekûlu vekîl
Bu, ikimizin arasındadır seninle benim aramdadır.. bu iki süreden hangisini doldurursam doldurayım demek ki bana karşı bir husumet yok.. söylediklerimize ALLAH celle celâlihu vekildir.. yâni bende 5 mi yaparım 10 sene mi yaparım 8 sene mi yaparım bilmiyorum.. ama bunlardan hangisini dolduyarım ister 8 sene ister 10 sene bekleyim siz Sâlihlerden olunca söylediklerimize ALLAHu zü’l- CeLÂL vekildir yemin ediyorum ki doğrudur.. yâni çok güzel bir şeydir bu..

El Vekîl :
Resim

فَلَمَّا قَضَى مُوسَىالْأَجَلَ وَسَارَ بِأَهْلِهِ آنَسَ مِن جَانِبِ الطُّورِ نَارًا قَالَ لِأَهْلِهِ امْكُثُوا إِنِّي آنَسْتُ نَارًا لَّعَلِّي آتِيكُم مِّنْهَا بِخَبَرٍ أَوْ جَذْوَةٍ مِنَ النَّارِ لَعَلَّكُمْ تَصْطَلُونَ
Resim---“Fe lemmâ kadâ mûse’l- ecele ve sâre bi ehlihî ânese min cânibi’t- tûri nârâ (nâren), kâle li ehlihimkusû innî ânestu nâren leallî âtîkum minhâ bi haberin ev cezvetin mine’n- nâri leallekum testalûn (testalûne).: Böylelikle Musa, süreyi tamamlayıp ailesiyle birlikte yola koyulunca, Tur tarafında bir ateş gördü. Ailesine: "Siz durun, gerçekten bir ateş gördüm; umarım ondan ya bir haber ya da ısınmanız için bir kor parçası getiririm." dedi.”
(Kasas 28/29)

Bakın burada çok ilginçtir.. bu süreyi tamamladığında.. hangi süreyi bilmiyoruz 8 mi 10 mu bilmiyoruz.. yola çıkınca kim var?. giderken eşi var dikkat edin nefislerin eşleşmesi Tûr’a giderken nayleyni çıkar naleyni çıkar dersin adam akıllı iki tane naleyni çıkar der misin mukaddes vadiye giriyorsun bunlar hep tesadüf şey değildir yâni..
اِنّ۪ٓي اَنَا۬ رَبُّكَ فَاخْلَعْ نَعْلَيْكَۚ اِنَّكَ بِالْوَادِ الْمُقَدَّسِ طُوًىۜ
Resim---“İnnî enâ rabbuke faḣla’ na’leyk(e)(s) inneke bilvâdi-lmukaddesi tuvâ(n): Gerçekten Ben, Ben senin Rabbinim. Ayakkabılarını çıkar; çünkü sen, kutsal vadi olan Tuva'dasın.”
(TâHâ 20/12)

İşte buMedyen Çölnden Mısıra doğru olan Aile YOLculuğunda “siz burda bekleyin” diyor.. sen demiyor siz diyor.. ya hanımının karnında çocuk var ya da kucağında çocuğu var..
Bakın İsrâ Sûremize.. yine yola çıkmak.. yine gece yola çıkmak.. İsrâ da sâre da aynı kök.. bi ehlihi.. eşiyle beraber..

ânese min cânibi’t- tûri nârâ
Tûr cenabından.. Cenâbı Allah der gibi.. Tûr cenabından Tûr-i SİNÂ cenabından.. Tûr cenabından bir anes.. anes neydi?. unsiyetti değil mi.. insanlıktır, ünsiyettir.. anes, gördü.. oradan bir yardım ışığı gördü.. neden, çünkü korkunç bir fırtınaya tutulmuşlardı, kış günüydü.. felaket bir soğuk, dondurucu soğuk.. yol yok, yordam yok zifiri karanlık içindeler.. ama orada, uzakta bir ışık gördü.. bu karanlığın içerisinde tıpkı bir nefis şaşkın bir nefis gibi ne yapacağını bilmeyen.. “ben öyle bir şey gördüm orda bir ünsiyet gördüm bir şey gördüm bir ateşten nur arıyorum” diyor.. yâni dikkat edin, ateşten nardan alıyor..
kâle li ehlihimkusû innî ânestu nâren leallî âtîkum minhâ bi haberin ev cezvetin mine’n- nâri leallekum testalûn
Ehline-eşine dedi ki: “siz burda bekleyin beni.. ben bir ateş gördüm oraya bir gideyim geleyim ben umuyorum ki, size oradan bir haber getiririm.. en azından bir haber getiririm..”
Bakın “haber getiririm” diyor.. önce haber getiririm diyor.. sonra ya da ateşten bir cüz’ getiririm.. umarım ki sizi ısıtırım, umarım ki ısınırsınız.. kim?. eşi ve çocuğu..
şimdi bu testalûn içerdeki “se ta le”..
İşte mesele buradadır yâni bu nedir bu?.
İnsanı ısıtıyor.. bu nasıl bir haberdir ki, nasıl bir cezbedir ki.. bir cezbe ateş bir cüz ateş ve bir haber nasıl bir şeydir ki insanın içini ve dışını ısıtıyor?. Kimin?. kendisinin niye değil de, eşinin?.
İşte bunlar benim sevdiğim şeylerdir.. hâni tiryaki olur ya insan.. onsuz olamaz ya öyle bir şeydir.. bunlar harika şeylerdir.. Kur’ÂN-ı Kerîm bu yönüyle benim için muhteşemdir..
Yâni doğrusu çok merak edilen bir filim seyreder gibi okumak isterim.. yâni girmek isterim yaa çok güzeldir.. elhamdulillahirabbilâlemînn..
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi KASAS Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »


فَلَمَّا أَتَاهَا نُودِي مِن شَاطِئِ الْوَادِي الْأَيْمَنِ فِي الْبُقْعَةِ الْمُبَارَكَةِ مِنَ الشَّجَرَةِ أَن يَا مُوسَى إِنِّي أَنَا اللَّهُ رَبُّ الْعَالَمِينَ
Resim---“Fe lemmâ etâhâ nûdiye min şâtıı’l- vâdi’l- eymeni fî’l- buk’ati’l- mubâreketi mine’ş- şecerati en yâ mûsâ innî enallâhu rabbu’l- âlemin (âlemîne).: Derken oraya geldiğinde, o kutlu yerdeki vadinin sağ yanında olan bir ağaçtan: "Ey Musa, Âlemlerin Rabbi olan Allah benim;" diye seslenildi.”
(Kasas 28/30)

Fe lemmâ etâhâ gitti oraya oraya vardı yâni.. gelince “nûdiye min şâtıı’l- vâdi’l- eymeni” nasıl varıyor oraya?. Mübârek vadinin yemen tarafından, iman tarafından, sağ tarafından.. sağı solu mu var, işte bildiğimiz iman tarafından.. iman neydi, zâten belirli bir şey.. Nur-u Muhammed’in hayata geçişidir iman..
Eğer İman yoksa.. kullanılmayan/ kullanılamayan cereyanı ben ne edeceğim yâni?. onun için iman tarafından.. ALLAHu zü’L- CeLÂLin “hayrı yapın şerri yapmayın!” emri.. hayır tarafından yürüyor.. yoksa deminki adamın dediği gibi, lastik tövbesine göre bütün milleti öldür, sonra lastiği bırakınca yine Allaha git!. hâşâ yâni bu küfür..
Firavun böyle küfür etmemiştir, Firavun çıkmıştır erkek gibi demiştir ki “Ben sizin Yüce Rabbinizim!. İster inanın, ister inanmayın!. Bunların ki daha beter bunlar ALLAHu zü’L- CeLÂLi kandırmaya çalışmanın çok ötesinde, bunlar çok şerr insanlar Allaha sığınırız!.


Barbaros: Hocam buyur Canım Hocam.. o lastik Hakk Teâlâ’nın sabrı, onu geriyor, geriyor, geriyor bir yere gelince o kopup el Müntâkim onda tecellî edecek farkında eğil kendisi de çok kötü yâni..

El Müntâkimü :
Resim


Kulihvâni : Çok kötü yâni bilenlerde.. Allah korusun!..
İşte bilir bilmez, onlar için söylüyorum.. hiç ayıkmayacaklar çünkü böyle gitmeleri bu ise yanlış ve doğru değil!. Neyse bize ne!..
İşte vadinin sağ tarafından oraya yaklaştı.. geldiğinde, “fî’l- buk’ati’l- mubâreketi mine’ş- şecerati” ..orda bir şey var.. işte o mübârek buka’-yerde bir şecere’den duyuyor bunu..

en yâ mûsâ innî enallâhu rabbu’l- âlemin
O şecereden, o ağaçtan.. hâni şecere vardı ya secere, o işte.. şecere nedir?. ŞeCERR dir işte.. Biliyorsun şecerenin aslı cerredir.. “Şe” nedir?. Şimdi, şu anda, şehâdete çekiştir.. cereyanın şu anda makinaya gelmesi lâzım.. yoksa gelmezse, konuşamayız yâni.. işte bunun için ne buyrulmuş “innî enallâhu” de iki tane “BEN” vardır.. “Ben var ya ben!” .. “innî” muhakkak ki ben.. demektir.. ena. Ben.. Ben, Rabbu’l- âlemin olan ALLAHım!.
Ne görüyor?. bir ateş görüyor.. yıldırımi saika gibi.. onu görünce zâten yere düşüyor..
Oraya gider bir ateş parçası getirir.. bir ateş yakar çocukları ısıtır.. zannediyordum.. burdan geçelim hemen 31 âyete.. tak diye nasıl anlatacak..

وَأَنْ أَلْقِ عَصَاكَ فَلَمَّا رَآهَا تَهْتَزُّ كَأَنَّهَا جَانٌّ وَلَّى مُدْبِرًا وَلَمْ يُعَقِّبْ يَا مُوسَى أَقْبِلْ وَلَا تَخَفْ إِنَّكَ مِنَ الْآمِنِينَ
Resim---“Ve en elkı asâk (asâke), fe lemmâ reâhâ tehtezzu keennehâ cânnun vellâ mudbiren ve lem yuakkıb, yâ mûsâ akbil ve lâ tehaf, inneke mine’l- âminîn (âminîne).: "Ve asânı at!" Bunun üzerine (asâsını atınca), onun yılan gibi hareket ettiğini gördü. Arkasına bakmadan dönüp kaçtı. "Ey Musa, (geri) dön! Ve korkma, muhakkak ki sen emniyette olanlardansın!"
(Kasas 28/31)

Asâ'nı-değneğini at yâ Musa!. Meğer o bir yılanmış süratle hâreket eder görünce arkasına bakmadan Musa aleyhisselâm kaçtı..
Soru: Musa aleyhisselam çölde bıraktığı eşine ve çocuğuna haber getirdi mi, ateş getirdi mi?. Nasıl ısıttı?. yoksa öldüler mi orda onlar?.
Hayır ölmediler.. Nereye gitmişti kendisi “bir ateş getirir sizi ısıtırım” diyor “umarım ısınırsınız” diyordu..
Bu getireceğimizden bunları tamamladığımızda inşeallah güzellikler görürüz.. Allahın izniyle görürüz.. yâni bence, bence derken, benim gönlüm böyle çalışmalarımız Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemin İnşâe ALLAHu TeÂLÂ hoşuna gidiyordur.. çünkü hakikaten anlamak kadar güzel bir şey yoktur.. zevk etmek kadar.. çünkü bu Kur’ÂN-ı Kerîm.. ANLAmak ve Uymak için inmiştir.. her kademede insanlar yâni alçak üstün demiyorum seviye bakımından söylüyorum..
Kur’ÂN-ı Kerîm tıpkı bir kadın gibidir.. bunlar ANA vasıflarıdır.. SEViLmek vasıflarıdır.. asla giremezsiniz İÇİne eğer, Kur’ÂN-ı Kerîmi SEVmezseniz.. Kur’ÂN-ı Kerîm, SEViLmek için halk edilmiştir.. SEViLdiği zaman kapılarını açar.. ALLAHu zü’L- CeLÂLimİZ de öyledir.. SEViLmek için kâinâtı halk etmiştir..

HADİS-i KUDSÎLer:
Resim---ALLAH celle celâluhu, Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem'e : "Kuntu kenzen mahfiyya feahbebtu en uğrafe fehalaktu'l-halka: Ben gizli bir hazine idim bilinmek istedim. Buna olan muhabbetim sebebiyle felekleri, var olan her şeyi yarattım." buyurmuştur.
(Aclunî, Keşfu'l-hafa)

Resim---Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem, "ALLAH Teâlâ buyurdu ki : “Ben insanı kendi sûretimde yarattım" buyurmuştur.
(Buharî ve Müslim’den; Kudsî Hadisler, C. 1, s.172, Madve Yayın., 1991-İstanbul)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemin Nebiyyu’l- ÜMMîliği de böyledir..
Ve kadın da, öyledir SEMek ve SEViLmek ANNELiğin ana vasıflardır..
Nasıl ki, ağız bir şeyi yemek için yaratılmıştır.. göz görmek için yaratılmıştır.. bunlar ana vasıflardır.. onu anlatmaya çalışıyorum..
Kur’ÂN-ı Kerîm muhteşemdir ve en taze ALLAHu zü’L- CeLÂLe ulaşım yoludur.. en son, “şu ÂN” dediğin ÂNda “Bismillâhirrahmânirrahîm irhamnî!” dediğin anda bu kelime ALLAHu zü’L- CeLÂLdedir..
Hiç lâmı, cimi yok.. onun için buyuruyor Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem;

Rahmetli Hocam MuhaMMed Sıddık Hekim kaddesallahu sırrahu anltırdı;

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Kur'ân-ı Kerîm için: "Kelâm, Kelâmullahtır" buyurunca sahabe-i kirâm: "Şu anda da mı? Okursak mı?" deyince Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Bir kişi Kur'ân-ı Kerîm okuyup dışarı çıksa ve bir kimse ile karşılaştığında "Nereden geliyorsun?" dediğinde cevâben: "ALLAHÜ ZÜ'L-CELÂL ile kelâm etmekten!””dese Vallahi doğru söylemiştir." buyuruyor..


Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi vessellem : “Sizden kim ki Rabbı ile konuşmak istiyorsa Kur'ân okusun!.” buyurmuştur.”
(Deylemî ve Hatiib)
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi KASAS Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »


وَقَالَتْ لِأُخْتِهِ قُصِّيهِ فَبَصُرَتْ بِهِ عَن جُنُبٍ وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ
Resim---“Ve kâlet li uhtihî kussîhi fe besurat bihî an cunubin ve hum lâ yeş’urûn (yeş’urûne).: Ve (Musâ (A.S)’ın annesi) onun ablasına: "Onu takip et." dedi. Böylece onlar farkında değilken, onu uzaktan gözetledi.”
(Kasas 28/11)

Mu-sâ aleyhisselam.. “mu” SU demektir sall demektir.. “sâ” da SAL demektirki sepete knop NİLe bırakıldığı araç.. Musâ SU’ya konulmuş “SAL” demektir.. Sepete koyup NİL Nehrine SALLmışlar Muâa aleyhisselamı.. çünkü, Firavun yeni doğan tüm erkek çocukları öldürtmekte.. ev sarılmış artık içerde saklayamayacaklar ve mutlaka öldürülecek ama, Nil’in kenarında ev.. Hemence sepete koyup bırakalım Nil’e aksın gitsin ALLAHu Zü’l- CeLÂL’in Kader Nehrinde ki başka çâre yok!. Önlerinde göz göre göre öldürmelerinden daha uygun HAKK’a sığınmak!. bakalım ne gelecek başına.. bu da çok ilginçtir.. yalnız nefis de böyledir çok garibtir yâni..
Ablasını ardı sıra SALıyor Annesi ki gizlice gözetlesin Bebeği.. NiL NEHRinde SıRr-ı Sıfır Seferine Çıkan en küçük Seferî, Suyla birlikte aka aka Firavun Sarayının önüde süzülünce Firavun’un Karısı hiç doğuramadığı Bebeğini görüyor.. Bakıyor ki kimse görmemekte onu..hemence EVLAT Ediniyor gönlü..

وَحَرَّمْنَا عَلَيْهِ الْمَرَاضِعَ مِن قَبْلُ فَقَالَتْ هَلْ أَدُلُّكُمْ عَلَى أَهْلِ بَيْتٍ يَكْفُلُونَهُ لَكُمْ وَهُمْ لَهُ نَاصِحُونَ
Resim---“Ve harremnâ aleyhi’l- merâdıa min kablu fe kâlet he’l- edullukum alâ ehli beytin yekfulûnehu lekum ve hum lehu nâsıhûn (nâsıhûne).: Ve daha önce ona (başka) süt annelerini haram kıldık (süt emmemesini sağladık). (Onun ablası, firavunun ailesine): "Ona kefil olacak (bakımını üstlenecek) bir aileye sizi ulaştırmak için delâlet (yardım) edeyim mi? Ve onlar, onu (bebeği) iyi yetiştirir." dedi.”
(Kasas 28/12)

hemence EVLAT Ediniyor gönlü.. Ancak memeleri boş ve bebek sütü olan hizmetçileri de emmiyor.

“Musâ aleyhisselamın başka anadan sütünü haram kıldık..”
Acından Ölecek.. bu dert ve tasa içindeyken, Musâ aleyhisselâmın ablası ASLî Kefili Öz Annesini süt Annaesi olarak iyilik için öneriyor.. “bu İşi en iyi o BİLir!.” Diyor.

11.inci âyette ki, Musânın kız kardeşine ablasına, “kussîhi” ..kasas..İZi üzere İZlemek.. kasası görüyor musunuz.. yine gelecek ve Musâ aleyhisselâm İZi üzerere geri dönecek.. kussîhi.. İZle onu.. İZle İZini takip et!. Musâ aleyhisselamda kasas, iz sürme.. yâni nefsin kendi içindeki dört aşama bu Şeriata, Tarikata, Mârifete ve Hakikata geçmesi.. yâni kasas bu.. Bu bebeklik kasası..

Ve kâlet li uhtihî kussîhi fe besurat bihî an cunubin ve hum lâ yeş’urûn
gözünlede takip et.. izinle takip et, gözünle de takip et “bihî” onu..
fe besurat bihî an cunubin ..ne güzel.. tercümeyi tam yapmıyorlar.. bakın.. “fe besurat bihî” onu hemen-dâima gör.. bihi onu gör.. “an cunubin” onun cenâbından gözünü ayırma.. yâni burdaki cünüb ne? Cenâb ne?. Cenâbı ALLAH celle celâlihu.. cünüb, cenâb’dan ayrılan, kiirli.. esas mesele ise, “C-N-B”.. BİLElik NURunun CEM’i.. Nedir şah damarından yakın AKRABAlık-AKREBlik?. ÖZün ÖZÜne ÂRiFLik..

Resim---Sevgili Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz: “Men arefe nefsehu fekad arefe Rabbehu: Kim ki NEFSini TANIdı, kesinlikle RABBını da TANıdı”” buyurmuştur.
(Aclunî, Keşfü’l-Hâfâ II/343 (2532)

Cem’ nedir?. AYRılık cünüplüğü.. Cenâbı ALLAH celle celâlihu.. cenâbı Rabb celle celâlihu.. onun cenâbından ayırılış..
Onu-Bebeği CENÂBından ayırma!. Gözünü-Basarını ondan çekme!. ve bütün bunları kimseye fark ettirmeden onlar Suûrsuzken yap!.
Ne diyor annesi kızına Musâ aleyhisselamın ablasına: “Kızım git kardeşiyin izini izle fakat onlar şuur etmeden yap bunu, anlamasınlar bu işini!”
Kim onlar, düşmanlar.. nefsin düşmanları yâni kimse onlar.. şuur etmeden farkına varmadan.. İşin esasına şuur nedir?. İçerdeki Rububiyet Sırrının A’yan-ı Sabite’de şühuda çıkmasıdır.. Şuur ettin mi sen?.o zaman Onun içindeki ÖZündeki A’yan-ı Sabiteyi kendine mal edersin.. ondan sonra da şuhuda çıkardın mı, “şuurum bu” dersin.. “ben bunu uygularım artık” dersin.. o önemli bir şeydir o.. “hum lâ yeş’urûn” onlar şuur etmeden, sen onu basîretle takip et!. İzini izle fakat basîretle takip et.. “an cunubin” ..uzaktan yâni cünübtan.. aynen öyle bir “yakın”lık ki şah damarından yakın AKRABan RaBBın.. Çok yakınmış en ÖZden de Özmüş ve AYNı zamanda da:

أَلَا إِنَّهُمْ فِي مِرْيَةٍ مِّن لِّقَاء رَبِّهِمْ أَلَا إِنَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ مُّحِيطٌ
Resim---“E lâ innehum fî miryetin min likâi rabbihim, e lâ innehu bi kulli şey’in muhit (muhîtun).: Dikkatli olun; gerçekten onlar, Rablerine kavuşmaktan yana derin bir kuşku içindedirler. Dikkatli olun; gerçekten O, her şeyi sarıp kuşatandır.”
(Fussilet 41/54)

O ALLAH celle celâlihu, kulli şey’i her şeyi yutmuş ya.. her şeyi yutmuş ya.. böyle bir iş bu iş.. İşte CEM’ öyle bir BİLElik ki, CANımdan yakın ama, bütün kâinâtı yutmuş.. ZÂTen yutmuş yâni.. öyle uzak ki, öyle yakın ki BİZ BİR-İZ CEM’imİZz..
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi KASAS Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »


وَحَرَّمْنَا عَلَيْهِ الْمَرَاضِعَ مِن قَبْلُ فَقَالَتْ هَلْ أَدُلُّكُمْ عَلَى أَهْلِ بَيْتٍ يَكْفُلُونَهُ لَكُمْ وَهُمْ لَهُ نَاصِحُونَ
Resim---“Ve harremnâ aleyhi’l- merâdıa min kablu fe kâlet he’l- edullukum alâ ehli beytin yekfulûnehu lekum ve hum lehu nâsıhûn (nâsıhûne).: Ve daha önce ona (başka) süt annelerini haram kıldık (süt emmemesini sağladık). (Onun ablası, firavunun ailesine): "Ona kefil olacak (bakımını üstlenecek) bir aileye sizi ulaştırmak için delâlet (yardım) edeyim mi? Ve onlar, onu (bebeği) iyi yetiştirir." dedi.” (Kasas 28/12)

“Ve harremnâ aleyhi”

Biz Musâ’ya haram kıldık.. aleyhi ona haram kıldık.. “el- merâdıa min kablu” Önceden, biz daha önceden haram kıldık ona.. merazia.. razıa.. razı olmayı.. başka süt annesine.. yâni önceden çocuğun programında var.. yâni başka süt anneden süt emmeyi haram kıldık.. razı olmayacak çocuk, bu bebek yâni.. min kablu.. önceden bu çocuk başkasını emmiyor asla.. işte Asiye Vâlide görüyor onu.. Firavun’un karısı görüyor harika bir çocuk.. hâni “hiç çocuğumuz olmadı bizim.. işte bak gördün mü kendi geldi.. kimin çocuğu Allah bilir.. kimin olursa olsun.. işte bizim oldu.. onu büyütürüz, kendi istediğimiz gibi.. Senden sonra Firavun yaparsın sende istersen al onu oğlun yap!.” O da çok seviyor eşini hanımını.. yâni kendinden böyle bir şey çocuk olmuyor kendinin Özoğlu!. ama bir imkan ki, daha yeni doğmuş çocuk.. sorunu, sadece hiçbir kadından süt emmiyor kimsenin sütünü.. bu İlahî program.. haram çünkü.. bakın haram.. haram ve harramnâ.. biz haram kıldık!. “ben haram kıldım!” buyurmuyor ALLAH celle celâlihu.. haram kıldık buyuruyor.. hürmete lâyık kıldık.. bu özelliğinle..

“fe kâlet he’l- edullukum alâ ehli beytin yekfulûnehu lekum ve hum lehu nâsıhûn”

peşisıra ablası izliyor ya.. izi izliyor efendim.. onlara çaktırmadan basîret yapıyor.. gönül gözüyle onları izliyor.. ne diyor “fe kâlet he’l- edullukum..: sizin deliliniz oluyum mu?. “alâ ehli beytin.: ehl-i beyt üzerine size delil olayım mı?. ne olacakmış?. bu ehli beyte ne yapacak mış?. “yekfulûnehu lekum.: o, kefil olsun ona sizin için.. o kefil olsun.. ben de size delil olayım.. size bir ehl-i beyt bulayım.. bakın aynen söylüyorum “edullukum alâ ehli beytin.: “ben size bir kadın bulayım” demiyor.. “ben size delil oluyum mu.. buluyum da demiyor.. ehl-i beyt üzerine size delil olayım mı?. ne olacak “yekfulûnehu lekum.: onlar ona kefil olsunlar sizin adınıza..
“ve hum lehu nâsıhûn.: ve onlar onun için nasihatçıdırlar.. nasihat, bildiğimiz nasihattır.. Türkçe nasihattır kelime nasihun.. nasihat ederler.. efendim “şefkatli davaranacaklar” diye tercüme mi edelim?. “iyi davaranacaklar” mı diyelim.. efendim “büyütecekler mi” diyeyim..
“hayırhah insanlar” mı diyeyim.. dee istediğini söyle.. nasihatı kaldıramazsın, nasihayı kaldıramazsın.. yalınız nasihatı kaldıramazsın.. nasihaya gelince hakikata sahibliğin nasihat nuru olarak ortaya çıkışıdır.

ne buyuruyor Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem “onları gördüğünüzde Allahı hatırlarsınız, size hakkı ve hayrı söylerler”..

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Allah’ın kullarından en hayırlı olanları görüldükleri zaman Allah hatıra gelir. Allah’ın kullarından en kötüleri ise, fitnecilik için söz gezdiren, birbirini seven kimselerin arasını açan ve masum insanları günaha ve sıkıntıya sokmak isteyen kimselerdir." buyurdu.
(Nûreddin el-Heysemî; Mecmau’z-Zevaid, h. no: 13140)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e: "Hangi kimselerle beraber olmak daha hayırlıdır?" diye sordular. Peygamberimiz buyurdular ki: "Görülmesi Allah'ı hatırlatan kimselerle." buyurdu.
(Nûreddin el-Heysemî; Mecmeuz Zavaid, 1/226)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Ümmetimin en hayırlıları, görüldüklerinde Allah hatırlanan kimselerdir. En şerlileri ise, söz götürüp getiren, birbirini seven insanların arasını açan, suçsuz ve masumlara sıkıntı vermeyi meslek edinen kimselerdir." buyurdu.
(İ. Ahmed, Müsned, IV/277)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Allah’ın veli kulları kimlerdir?" diye sorulduğunda Peygamberimiz (aleyhisselâm): "Onlar öyle kimselerdir ki, görüldükleri zaman Allah Celle Celaluhü Hazretleri hatıra gelir." buyurdu.
(Taberî, 4/2731)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Kendileriyle oturduklarımızın hangisi daha hayırlıdır, ya Rasulallah?" diye soruldu. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Görüldüklerinde size Allah'ı hatırlatan, konuştuğunda ilminizi arttıran ve ameli size ahireti hatırlatan kimselerdir." buyurdu.
(Abd b. Humeyd, İbn-i Hacer el-Askalani, Metalibu Aliye, Tevhid Yayınları: 3/123)

Neden?.Çünkü onlar sohbet ehlidir.. nasiha nedir?. sohbeti bize getiriştir.. nasıl getiriyor?.
“Bak siz bu çocuğu besleyip büyütemezsiniz!.”
Kız kardeşi söylüyor bunu Musa aleyhisselâmın.. “ama ben size delil olayım gelin sizi bir ehl-i beyte götüreyim.. ehl i beyt buluyum ben size..” o, sizin nefsinize kefil olsun, sizin adınıza.. siz yapamayacaksınız bu işi.. çünkü lehum onlar lehu ona yâni o çocuğa, nasihundurlar..
Ve harramnâ.. haram kıldık aleyhil ona.. kimi?. meradia başka emzikçileri.. haramdır ona.. Kâbe gibi hürmete lâyıktır.. ancak onu emebilir..
“Ve harremnâ aleyhi’l- merâdıa min kablu”
Diğerlerini yasakladık ..meradia.. razı değil ona razı olmayacak şekilde halk ettik.. hem şeytanı hem de şeytanlaşmışları..
haram ettik, hürmete lâyık ettik.. neyi?. tek anayı emmeyi hürmete lâyık kıldık, öbürlerini istemiyoruz.. min kablü önceden.. ama kabl kabul etmek kıbledir zâten.. kıbleden dolayı yâni bildiğimiz kıble.. kıble. Kıble.. beLÂ Kaharriyyetidir.. Lütfullah Bileliğinin ikrasıdır.. Kur'ÂN-ı Kerîmidir.. Kalbidir kıble.. Bezm-i elest yönüdür anlamında söylüyorum.. bu nerden bulundu bu Kısas Sûresi nerden çıktı bilmiyorum.. min kablü.: önceden bunlar oldu .. yâni kıbleden oldu bunlar Bezm-i Elestten böyledir zâten..

fe kalet.: dedi ki.. en iyisi ben size hel edüllüküm.. neden gitti kız oraya?. nasıl gitti?. çünkü çâre bulamadılar dediler ki “Firavunun karısı bir çocuk edindi amma bir damla süt içirilemiyor”.. o da kapıda bekliyor zâten oralarda takip ediyor ya.. hep haber işi onun çünkü.. kim bu kız?. Musa aleyhisselâmın ablası hâni böyle basîretle takib eden, kalbi olmasın sakın kız kardeş basîret kalb gözüdür onu demek istiyorum..
ben size delil oluyum mu?.. ben onun anasını biliyorum, ruhu yâni.. bir ehl-i beyt sizin hesabınıza bunun bakımını edecek.. ona çok harika nasihatlar yapacak bir ehl-i beyt buluvereyim mi size?. komple ehl-i beyt komple.. hepsi o ailede.. hepsi aynı vasıfta.. çünkü öz anası çoluğu çocuğu o lebbeyk ehl-i beyttir, o nedir ehil?. Lütfullah hüviyetini ALLAH celle celâlihu adına kuşanandır.. verdiği aldığı ALLAH celle celâlihu içindir.. işte onun için letafettir, lâtiftir, incedir, sırdır Latîfü’l- Habîr vasfı taşır..

Bunu ancak ALLAHu zü’L- CeLÂL ve Rasulullah salllallahu aleyhi ve sellem bilmelidir.. bunu kalınlaştıramaz, yoğunlaştıramaz, ortaya çıkaramaz.. çıkarırsa, yanlıştır.. kendi parmağını kesmek, gözünü oymak gibi hata olur demek istiyorum.. ehildir yâni bu ondan bir şey beklenmez artık.. vahşi bir hayvan gibi değildir ehildir.. yâni çifte atmaz, çift sürer vahşi at değildir.. çift sürer iş yapar.. ehl-i beyt.. beyt nedir?. beyt bir kişinin kendi benliğini kişiliğini yuvaladığı yerdir, evdir, kendi bedenidir.. ev de, kendi içindekidir.. olmuşsa ruh gibi olmuştur.. olmamışsa canavar gibi olmuştur.. neyse işte bu böyle “bir ehl-i beyt buluvereyim ben size, sizin bu yavrunuzu büyütsün ve Musâ etsin olur mu?.” dedi..
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi KASAS Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »


فَرَدَدْنَاهُ إِلَى أُمِّهِ كَيْ تَقَرَّ عَيْنُهَا وَلَا تَحْزَنَ وَلِتَعْلَمَ أَنَّ وَعْدَ اللَّهِ حَقٌّ وَلَكِنَّ أَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ
Resim---“Fe redednâhu ilâ ummihî key tekarra aynuhâ ve lâ tahzene ve li ta’leme enne va’dallâhi hakkun ve lâkinne ekserehum lâ ya’lemûn (ya’lemûne).: Böylece onu annesine geri verdik, gözü aydın olsun ve mahzun olmasın ve Allah’ın vaadinin hak olduğunu bilsin diye. Ve lâkin onların çoğu bilmezler.”
(Kasas 28/13)

“Fe redednâhu” reddettik geri gönderdik.. “redde” fiili dâimiyeti Rububiyet sırrına sokmak.. iki kerre dâimiyeti zâhir ve bâtın dâimiyetine.. “Fe redednâhu ilâ ummihî” onu anasına iâde ettik böylece anasına iâde ettik, nerede?. Firavun’un evinde, köşkünde, sarayında.. Firavun’un köşkünde, sarayında öz annesine iâde ettik, kucağına verdik çocuğunu..
key tekarra aynuhâ”.. şunun için ki, ettik ki, şu sebeble ki, gözü aydın olsun.. karra, pırıl pırıl olsun, aydın olsun.. gözün aydın aynı “ha”, onun-annesinin gözü, ayan-ı sabitesi.. analık vasfı, analığın tümü gözün aydın olsun diye onu öyle yaptık..
key tekarra aynuhâ ve lâ tahzene”.. bunu hüzünlenmesin diye yaptık.. evet aynen Meryem aleyhasselam’da da aynı şey vardır tahtından-altından-Rahminden..


فَنَادَاهَا مِن تَحْتِهَا أَلَّا تَحْزَنِي قَدْ جَعَلَ رَبُّكِ تَحْتَكِ سَرِيًّا
Resim---“Fe nâdâhâ min tahtihâ ellâ tahzenî kad ceale rabbuki tahteki seriyyâ (seriyyen).: O zaman onun (Hz. Meryem’in) alt yanından, ona “mahzun olma (üzülme)” diye bir nida (geldi): “Rabbin, senin alt yanından bir su yolu kıldı (oluşturdu).”
(Meryem 19/24)

فَكُلِي وَاشْرَبِي وَقَرِّي عَيْنًا فَإِمَّا تَرَيِنَّ مِنَ الْبَشَرِ أَحَدًا فَقُولِي إِنِّي نَذَرْتُ لِلرَّحْمَنِ صَوْمًا فَلَنْ أُكَلِّمَ الْيَوْمَ إِنسِيًّا
Resim---“Fe kulî veşrabî ve karrî aynâ (aynen), fe immâ terayinne mine’l- beşeri ehaden fe kûlî innî nezertu li’r- rahmâni savmen fe len ukellime’l- yevme insiyyâ (insiyyen).: Artık ye ve iç, gözün aydın olsun! Bundan sonra eğer beşerden bir kimseyi görürsen, o zaman (ona şöyle) söyle: “Muhakkak ki ben, Rahmân’a (konuşmama) orucu nezrettim (adadım). Bu sebeple bugün bir insanla asla konuşmayacağım.”
(Meryem 19/26)

Daha doğrusu ne buyuruyor “karrî aynâ”.. anneceğim gözün aydın olsun.. senin altından “seriyyâ” fışkıracak.. mârifet ebedîyyen akacak.. Ahmediyyet.. yâni aynı şey burda da.. gözün aydın olsun.. ayan-ı sabiten nurlansın.. diye.. “ellâ tahzenî” artık sakın hüzünlenme!. diye..
“li ta’leme enne va’dallâhi hakkun”.. başka ne için?. acı çekmesin, kederlenmesin, hüzünlenmesin diye yaptık.. gözün aydın olsun diye yaptık.. ve ALLAH celle celâlihu’nun vâ’dinin gerçek olduğunu bilsin diye geri verdik yavrusunu..
Ne var ki ve kadar güzel ki, “ve lâkinne ekserehum lâ ya’lemûn” hakikat şu ki, çoğu la bunu bilmiyorlar..

Çoğu bilmezler ki, şu anda biz Musâ aleyhisselam’ın masalından hâşâ birkaç satır mı okuduk?.
Biz mi seçtik kelimeleri?. Ehl-i beyti oraya biz mi koyduk hâşâ?. Ne diyor Musa aleyhisselâmınablası: “size bir emzikçi kadın bulurum!.”
Neden sıradan bir emzikçi kadın bulmuyor da, ehl-i beyt buluyor?. bu Kur’ÂN-ı Kerîm bu keLÂmuLLAH!..
Lâkin çokları bilmezler biz Musânın annesinin gözü yadın olsun dedik ve çocuğunu ona iâde ettik.. gözü aydın olsun ve asla üzülmeyecek, hüzünlenmeyecek.. hüzün, burada hüzün başka.. bir de şunu bilecek ki, “Allah’ın vâ’di haktır” kardeşim.. bu üç şeyi bilecek.. bunun için iâde ettik geriden gidelim.. Allah’ın vadi haktır hüzünlenmek yoktur gözün aydın olacaktır anneciğim, sana oğlunu iâde edecektir ALLAHu zü’l- CeLÂL..
Ham akıllı insanların çoğu ise bunu bilmiyorlar

Kasas Sûresi zâten kıssadır, hikayedir, kıssadır.. anlatmak gibi amma, iyi anlatmaktır.. yâni güzel anlatır, zevklidir demek istiyorum..

Ama bizim inşâe ALLAH daha zamânâ ihtiyacımız var.. zamandan kastım bu düzeni kurmaya bağlı inşâe ALLAH..

Evet Barbaros.. yâni evet bir tek Elmalı’ı da var değil mi?. evet Elmalı’nın orjinalinde vardı, kaldırdılar-uydurdular anlaşılmıyor diye.. artık tamamen kalktı ortadan..
fakat ben bunlara üzülüyorum.. yâni sen de, İngilizce tercümeler yapıyorsun diyorsun ki “böyle olmaz yâni”.. bu hele şeyde vardır, Kütüb-i Sitte çeviricisi İbrahim Canan var ya Kutub-i Sitteyi çeviren o..
Bakınz “ceâel” gibi bir kelimeler.. 16 mânâsı varsa.. sen “bakara”nın içinden sen, afedersin sadece bir tane “öküz”ü seçersen.. “bakar”ı gördü öküzü koyuyor oraya.. bunun hiç âlâkası var mı?. öküzle ne âlâkası var bunun öküzle.. o kelimenin on altı mânâsından en aykırısını getirip seçip koydun buraya.. hiç mi etrafa bakmıyorsun..
bunun için “Arapçasını bulmam lâzım, içime sinmiyor” diyorum..
ALLAH celle celâlihu hayırlar versin!.
Evet bir şey söylemek isteyen varsa buyursun!.evet Nuriye sesin var mı?. Nasılsın ne yapıyorsu ne ediyorsun?.
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi KASAS Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »


Nuriye: Evet hocam dinliyorum sizi.. Kasas sûresini çok merak ediyordum kıssalardan ibret almamız gerektiğini düşünüyordum bir Abese, Ankebüt süresi gibi onun için arada okumuştum çokta güzel gerçekten açıklıyorsunuz Allah razı olsun..

Kulihvâni: Teşekkür ederim sağol gerçekten Musâ aleyhisselam kendisi ilginçtir zâten.. nefis sayfalarını okumanın baş öğretmeni oluşu ilginçtir.. onun için nefsin kendisi antikadır Esfeli sefiline inen nefistir.. İlliyyine çıkan nefistir.. bu muhteşem bir şeydir.. yâni biz her kelimenin kelime köküne indik nefsin kelime köküne inmedik.. yâni nefis ne demek diye hiç düşünmedik.. yâni ne nurudur?.. nefis nur olduğu kesin.. öyle ya başı “nun”dur.. yâni kefis değil de nefistir.. “nefs” buyuran ALLAHu zü’L- CeLÂLdir.. nedir nefis?. neye benziyor?. yâni öyledir diye demiyoruz “fe” yi gördüğümüz zaman içerdeki anlamı çıkar.. çıkar tabi yâni işte insanın içindeki “sîn”, “yâ sîn” gibidir.. o “sîn”, “fi-İÇ”deki “sîn”dir.. “yâ sîn” değil burda “fî sîn”dir.. içindeki o “sîn”dir.. ne olduğu, o da yaşayış “sîn”idir o da hayatın içindeki “sîn”dir..
“yâ sîn”de de öyledir.. ama nefsin içindeki “fî sîn” kendi içindeki sırdır.. o zâten O’nun nurudur onun için sözü buyuruyor Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem:


Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz: “Men arefe nefsehu fekad arefe Rabbehu: Nefsini-kendini Bilen-Tanıyan-ANlayan RABBini BİLir..”” buyurmuştur.

(Aclunî, Keşfü’l-Hâfâ II/343 (2532)

men ârefe nefsehu.. kim ki nefsini çözdü nefsinin sırrını çözdü.. yâni evet gözlüğün kirini sildi işte zaman -> “fekat ârefe rabbehu” birde baktı ki “Rabbısı üryan” mış.. çırılçıplak desek olmaz demesek de olmaz.. her kes aklınca anlasın!.

Barbaros: Evet hocam aslında söylediğiniz sürekli benim kafama takılır yâni çünkü nefsin öyle bir hali var hep “ben ben ben” demekte.. Oysa gerçek “Ben” diyen de tek ALLAHu zü’L- CeLÂLin kendisi.. yâni onun içerisinde hep “ben ben ben” diyor kendi içerisinde başı buyruk davranmak istiyor.. kendi dilediğini yapmak istiyor.. kayıt altına girmek istemiyor efendim bir sürü özelliği var ki yâni acaib bir durum.. ama Derman Hocam söylemişti o şeyin içerisinde “Allah dostu” şeyin içerisinde ee “Rahmân nefesinin vücutta tutuşturduğu ateştir” gibi veyahut “üfürülen o nefesten o beden yanmakta”.. o da, onun ateşi gibi onun gibi bir takım mânâları olsa gerek yâni..

Kulihvâni: Evet yâni Musâ aleyhisselama şecereden diyor şecere ağaçtır ancak aynı zamanda, insan nefsidir yâni her şey birbirine bağlıdır öyle uydur kaydır yoktur..


Şecere: Ağaç. Kütük. * Sülâle. Bir soyun bütün fertlerini gösterir cetvel.

فَلَمَّا أَتَاهَا نُودِي مِن شَاطِئِ الْوَادِي الْأَيْمَنِ فِي الْبُقْعَةِ الْمُبَارَكَةِ مِنَ الشَّجَرَةِ أَن يَا مُوسَى إِنِّي أَنَا اللَّهُ رَبُّ الْعَالَمِينَ
Resim---"Fe lemmâ etâhâ nûdiye min şâtıı’l- vâdil eymeni fî’l- buk’ati’l- mubâraketi mine’ş- şecerati en yâ mûsâ innî enallâhu rabbu’l- âlemin (âlemîne).: Böylece oraya geldiği zaman vadinin sağ tarafından, mübarek yerdeki ağaçtan nida edildi: "Ey Musa! Muhakkak ki Ben, âlemlerin Rabbi Allah’ım."
(Kasas 28/30)

“şecere”den buyuruyor “innî enallâhu rabbu’l- âlemin”..
“Rabbu’l- âlemin” ki şah damarımızdan da AKRABA-yakındı..


وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ وَنَعْلَمُ مَا تُوَسْوِسُ بِهِ نَفْسُهُ وَنَحْنُ أَقْرَبُ إِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَرِيدِ
Resim--- ''Ve lekad halaknel insâne ve na’lemu mâ tuvesvisu bihî nefsuh (nefsuhu), ve nahnu akrebu ileyhi min HABLi’l- VERÎDi: Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin kendisine fısıldadıklarını biliriz ve biz ona şah damarından daha yakınız.”
(Kaf 50/16)

Zâten bize bu iletim, dirilik ve hayy, Er Rahmân Nefhası zuhurudur ve Rahmâniyyet Tecellîsi erkektendir, diriliğin ilk ucudur.. son ucu ise kadındaki Rahîmiyyettir.. erkek nerde tecellî edecek?. Er Rahîmde tecellî edecek..
“topraktan yarattık” buyurulan kadın kısmı.. “üfürdük” buyurulansa erkek tohumudur.. dirilik ve hayy yâni.. hayy ve akıl birlikte gelmektedir ve bu ikilik burdan doğmuştur zâten.. onun için “bir nefisten çoklu nefisler yarattık” buyurulan budur..
Nefs-i Zât, ALLAHu zü’L- CeLÂLe aittir ve ikilik yoktur.. ALLAHu zü’L- CeLÂLden üfürüşten sonra NÛrunda sonsuz nefsler… sonra ne buyuruyor “kıyamette nefislerin eşleşmesi”nden bahsediyor..

Bize gelince.. kim kimle evlendiye geçer öyle mi?. hakikatte öyle değil bütün bunlar harikadır harikadır.. bunlar böyle halk edildiği için böyledir ne lâzım ve lâyıktır.. bunun için;
Lâzım olan ->“Lâ ilâhe”
Lâyık olan ->“İllallah”tır..

o zaman “Lâ ilâhe”, gübre, kadın kötü müdür?. hayır bana niye kötü olsun ki, tam tersine “haram”dır-hürmet etmek farzdır Kâbe gibi..
Derman Hocamda diyor ya: “Kadını kirleten erkektir, ikilik erkektedir!.” Diyor..
Doğrudur “akıl” ve “hayy”dan dolayı “İKİ”lik erkektedir yâni.. bunları KIYASladığımız için sıkıntıya düşüyoruz hep.. SEVİYElemeye çalışmadığımız için.. dâima kıyasa gider insan aklı seviyelemediği için kendisini “ilâh” kabul eder hâşâ.. “ALLAH”la kıyaslar Firavunî Nefs, kendini Rabb kabul ediverir..


فَقَالَ أَنَا رَبُّكُمُ الْأَعْلَى
Resim---"Fe kâle ene rabbukumu’l- a’lâ.: Sonra da (firavun) dedi ki: “Ben sizin çok yüce Rabbinizim.”
( Nâziât 79/24)

İçerden duyduğu ise “innî enallâhu rabbu’l- âlemin”.. buyuruyor ALLAHu zü’L- CeLÂL.. bize düşen Rabbul âlemindir, bize yakın olan Rasûlullahın, Rasûlu gibidir yâni..

Ama nefis öyle diyor mu ya!. “yok yok benim Rabb!” diyor yâni..
İşte onun için buyuruyor Kur'ÂN-ı Kerîmde: “Sana ben bir ehl-i beyt bulayım”
Bu ehl-i beyt orada anası var nefsi.. anası ruh.. o, emzirir onu başkası haramdır ona.. onun için zâten “mutmâinne nefis” oluyor çocuk.. Radiyeten Merdiyeten..

Hep bunlar güzeldir Kur'ÂN-ı Kerîm.. yâni toplandığı zaman.. şu anda parça parça olduğu için, mozaik şekil ortaya tam çıkmıyor sistem.. akıl o zaman SEVİYEyi-malzemeyi tam;
BİLmesi lâzım,
BULması lâzım,
Ondan sonra OLması lâzım ki,
Ondan sonra YAŞAması lâzım.. şehâdet gibi..

Evet tamam “zâhid” can sesin var mı evet sanıyorum sesi yok onun..


ResimnOt:

Bu sohbetin dinleyicilerinden olan; dosdoğru, vefakar ve hayırsever yürek sahibi sevgili Aytül kardeşim ki, kullanıcı adı sitemizde “zahidzenderun” idi.. ve sağdı.. zaman Avcısı onu aniden göğsünden kanser kurşunuyla vurdu.. ve hayat seli birkaç ay içinde sürükledi götürdüü..
ölüm sabahından önceki gecede kız kardeşi aradı: “Ablam son kez sizle görüşmek istiyor, ancak sesi hırlamakta çok zor çıkıyor!.” dedi.. ben de salâvat getirmeye başladım ki.. o muhteşem buğulu sesiyle sadece kesik kesik ve şen: "Sevigili Hocam arkamda fatihamı gönderecek muhammedinur kardeşlerim var, gönül rahatlığıyla son nefesimi vereceğim ve sizi sabırla bekleyeceğim... vs…” demişti.. zaman nasıl da sanal SARımmm.. bir fatiha ve salâvât SALLayalım İnşâe ALLAHu Teâlâ yiğit kardeşimize...


eeee… başka soru yoksa..
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi KASAS Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »


"Subhâneke allâhumme ve bi hamdike,
eşhedu en lâ ilâhe ente vahdeke lâ şerike leke estağfiruke ve etûbu ileyke."


Ya RABBenÂ!.
Gerçekten sen eşi benzeri olmayan TEKsin!.
Biz bunun dışında bir şey söylemişsek vaz geçiyoruz.. yâni imâen dahi olsa doğru değil!. Zâten;
"Subhâneke allâhumme ve bi hamdike,
Eşhedu en lâ ilâhe ente vahdeke lâ şerike leke estağfiruke ve etûbu ileyke.."
Bunu hamd edereksöylüyorum!.
“Hamed” demek, MuhaMMedî dâimiyetin halk oluşuna inanmaktır.. ilk noktanın hakkını vermektir.. doğrudur o NOKTAda BİZ de varız!.
Onu söyleyim yâni biz, sonradan ortaya çıkmış değiliz!.
İşte bu, BİZ BİRliğini “BİZ BİR-İZ” iz orda KASAStır..
Zâten İZi İZlemeyen ne “BİZ”i bulur ne de “BİR”i bulur.. İZ ,EhL-i Beyt aleyhumusselâm dır dâimâ.. EhL-i Beyt aleyhumusselâm, herkesin zannettiği gibi bir topluluk değildir.. “OL”unması gereken Lâzım ve Lâyık bir “OLUŞ”tur.. bunlar doğrudur ve eğri kullanılabilir, yanlış düşünülebilir, yanlış yapılabilir!. Ama, DOĞRUsu DOĞRUdur..
Onlar öyle diye, bu günkü güneş yarın batıdan doğacak değil!.
Sisten yürür!. Onlar, sâdece nefislerine zulm ederler!. İnsanlar kendilerine yazık ederler!.


قُلْ يَا عِبَادِيَ الَّذِينَ أَسْرَفُوا عَلَى أَنفُسِهِمْ لَا تَقْنَطُوا مِن رَّحْمَةِ اللَّهِ إِنَّ اللَّهَ يَغْفِرُ الذُّنُوبَ جَمِيعًا إِنَّهُ هُوَ الْغَفُورُ الرَّحِيمُ
Resim---"Kul yâ ıbâdiyellezîne esrefû alâ enfusihim lâ taknetû min rahmetillâhi, innallâhe yagfiru’z- zunûbe cemîâ(cemîan), innehu huve’l- gafûru’r- rahîm (rahîmu).: De ki: "Ey nefsleri üzerine israf yüklemiş (haddi aşmış) kullarım! Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin. Muhakkak ki Allah, günahların hepsini mağfiret eder (sevaba çevirir). O, muhakkak ki O; Gafûr’dur (mağfiret eden), Rahîm’dir (rahmet nuru gönderen)."
(Zumer 39/53)

HaKktır!. Gerisi Ham AKLın ZANNıdır, doğru değildir, yazıktır, günahtır ve ayıptır!.
Yâni buna gerek yok, doğru değildir!. Onun için dosdoğru insanlar olmak lâzım!.
Ama, bunu becermek çok zor!. Bir yerden ve birsebetden yamurturlar ve yamulur insan!. Çok dikkat etmek lâzım!. İyi yetişmek lâzım!.

Bak Allaha hamdu senâlar olsun Barbaros!.
Çok şükürler olsun ki, bizim Kur’ÂN-ı Kerîm inancımızı şu ana kadar birbirimizin şâhidiyiz ki, her zaman Resûlullah sallallahu aleyhi veselleme ve Kur’ÂN-ı Kerîme karşı inançlarımızda hiçbir şüphe ve tereddüdümüz yoktur!. Neden olsun ki, bizim HAKK TeÂLÂ’dan başka bir maksadımız yok, bir arzumuz yok ve bir düşüncemiz yok!.
Yâni bizim aklımız böyle kemÂLLeşmekte-Yetişmekte böyle inanmakta!.
Yâni bir yanlış yolda, yanlış bir yerde olmamak için Kur’ÂN-ı Kerîmden ayrılmayız!.
Birileri akıllı düşünebilir ve bir şeyler isteyebilir saçmasapan!.
Ama yok yok bizle,r çıkamayız Hududullahtan ve şuna buna da ASLa çiğnetmeyiz kimseye!.
Nedir “HADD”e.. Hudud.. Zâhir ve bâtın dâimiyetinin HaKkta kalmasıdır.. Çünkü, akıl Hududullahtan dışarı çıkacak şekilde yaratılmıştır..
Zâten dışarda yaratılmıştır.. Çöplüktür, akıl çöldür-cehennemdir.. Nakil Gülbağıdır ve CeNNettir..
Onun için ALLAHu zü’L- CeLÂLdâmâ bağışlıyor.. Niye bağışlayacak?.
İşte çizgiye getiriyor, “çöplüğü bağışladım!” buyuruyor.. “Dönme arkaya!.” Buyuruyor..
Subhâneke allâhumme ve bi hamdike,
eşhedu en lâ ilâhe ente vahdeke lâ şerike leke estağfiruke ve etûbu ileyke..
Ben sana döndüm.. “geriye dönmeyeceğim!.” artık demektir..
Eeee geride ne varki?.
Geride KuLLuk Pisliğin var!. Ne yapalım şimdi, onun peşine mi düşeceğiz?. Düşsek nereye düşeceğiz?. O hatalar, artık ALLAHu zü’L- CeLÂLe kalmış bir şey yâni!.
Demek istiyorum ki, dönmez akl-ı silmo insan..
“ve ileyhi türceun”.. Rücû’ etmek üzere.. ne demek ücû’?. Cemâl rızasına ulaşımdır ücû’.. Cemâl nedir?. MuhaMMedî Lütfun Cem’idir.. Bize verilen MuhaMMedî Lütuftur..
Lütfullah, ALLAHu zü’L- CeLÂLin kendi KULLuk İkrâsmıdır..
Zâten, SALL dediğimizdeki lütuf.. “Le” yi biz bilmiyoruz.. öbür tarafı “Latîf”tir.. “Habîr” buyuruyor ALLAHu zü’L- CeLÂL..

Onun için, ancak kendi sırrındadır, inceliğindedir ve hassaslığındadır..
Yâni haber bu.. Bereketin ve BiRrin gerçek hak oluşu..
el Hakk esmâsı, ALLAHu zü’L- CeLÂLin kendi BizZÂTıdır.. Hamdolsun!.
İnşâe ALLAHu TeÂLÂ biz de bunu DUYar ve Uyarız dâmen ebeden!.


El Hakku :
Resim

"Subhâneke allâhumme ve bi hamdike,
Eşhedu en lâ ilâhe ente vahdeke lâ şerike leke estağfiruke ve etûbu ileyke.."

Esselatü vesselamı aleyke Ya Rasûlallah sallallahu aleyhi vesellem istecartü;

''Allâhumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ MuhaMMedîn

Abdike (MuhaMMedîyyeti) ve
Nebîyyike (MahMudiyyeti) ve
Rasûlike (AhMediyyeti) ve
Nebîyyi’l-ÜMMîyyi (HaBîBiyyeti) ve alâ âlihi, ve sahbihi ve Ehl-i Beytihi ve ÜMMetihi... ''
Yâ Rabbü’l- âlemin ALLAH celle celâlihu!. Yâ Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem. Yâ EhL-i Beyt aleyhumusselâm!.


ALLAHu zü’L- CeLÂLe sonsuz Salât, ve Selâm Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemimize olsun onu DUYan ve UYanlara olsun, BİZe olsun İnşâe ALLAHu TeÂLÂ!.
Dinimizde dünyamızda ve âhiretimizde islah ve iflah olanlardan olalım!.
Ve Ümmet-i MuhaMMedîn o ıslah, iflah ve fereci-ÇIKış Kapısı için duâcı olalım İnşâe ALLAHu TeÂLÂ!.
Birbirimizin HaKk ve Hayrına duâcı, kefil ve vekil olalım ki BİR-likte BİZ-likte OLalım İnşâe ALLAHu TeÂLÂ !.
ALLAH celle celâlihu, bizi yaşadığımız müddetçe Şeriat-ı Garra’nın Hasbî-Habibî Hizmetçisi yapsın İnşâe ALLAHu TeÂLÂ !.
Bizim geçenlerimize merhamet etsin, rahmet etsin ve bize merhamet etsin rahmet etsin, kıyâmete kadar gelecek nesillerimize merhamet etsin ve rahmet etsin İnşâe ALLAHu TeÂLÂ !.
Ve onları, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimizin iftihar edeceği şeref duyacağı pırıl pırıl RaHMet BULutları etsin, her düştükleri yerden gübre bile olsa GÜL çıkarsın İnşâe ALLAHu TeÂLÂ !.
Ve hep güzelliklerin hizmetçileri olsunlar İnşâe ALLAHu TeÂLÂ !.
Göz sürûru nesiller versinler bize İnşâe ALLAHu TeÂLÂ!.

Göz sürur.. Rahmetli babam öyle başlardı mektuplarına “Nûr-u AYNım, Ciğer Pârem Oğlum!.”
Bir sürü mektupları vardı gurbet ellere yıllarca süren.. ben dışarda okuduğum için yüzlerce mektubu vardı.. Almanyada olunca, Hacer’e de aynı şey.. “Nûr-u AYNım, Ciğer Pârem Kızım!.”
Yazardı..
Mektubunun başına “Nûr-u AYNım, Ciğer Pârem Oğlum!.”
“Nûr-u AYNım, Ciğer Pârem”..
Nûr-u AYNım, gözümün nuru demektir.. bu çok doğru bir tâbirdi, bâtın tâbiriydi.. Çünkü “Ciğer Pârem” hârika bir şey yapardı.. çünküenfes bir ifâde kullanırdı.. bunu, hep düşünürdüm bunu.. yâni Nûr-u AYNımı.. çünkü, bilirdim ki, mektubu açtığımda ilk çıkacak kelime buydu.. yâni “Nûr-u AYNım, Ciğer Pârem” diye başlardı.. Bu Muazzam bir MuhaBBettir.. ALLAH celle celâlihu rahmet eylesin BaBacığıma..
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi KASAS Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »

Yâni bir ifâde tarızıdır.. hepimizde böyleyiz birbirimizin “Nûr-u AYNı, Ciğer Pâresi”yiz..
Çünkü, bir vüCÛDuz biz..
Böyle BİZlik ve BİRlik, gerçek MuhaMMedî Merhameti ve Hakikatı doğurur ki, MuhaMMedî Hizmet Ehli OLaBİLelim İnşâe ALLAHu TeÂLÂ!..
Biz RAHMet bulutları gibiyiz hamd olsun!.
Bizim kaynağımız okyanuslardır.. MuhaMMedî Okyanuslardır!.
Bizi insanların zaptetmesi, insanların koruması, insanların kollaması, insanların yuh çekmesi ya da alkışlamasına gerek yoktur!. İhtiyaçta yoktur ki biz, onlar için varız zâten, hizmet için varız demek istiyorum!.
Bu bizim yüceliğimiz değildir, normal halimiz böyledir ki, böyle olmayış alçaklıktır!.
Çünkü biz MuhaMMedîyiz!.
Biz bir hortum değiliz, fırtına değiliz, yangın değiliz ve Biz başkayız Rahmet Baharı BULutlarıyız hamd olsun!.
Her yerde, Her zaman, Her HÂLde ve Her Nefeste Rahmet Yağarız İnşâe ALLAHu TeÂLÂ!.
Bu böyledir ve geri kalanı RABBımız TeÂLÂ’ya kalmıştır!. Kendi tecellîsini takdir edecektir.. Bizim bilmemiz gereken niye imtihân oluyoruz?.
TEVHiDULLahı; BİLmekten, BULmaktan, OLmaktan ve YAŞAmaktan SOTumLuyuz!. Lâ iLâhe iLLaLLah MuhaMMede’r- RasûLuLLah!.

Bu kadar, evet bu kadar!.BİZi buraya getirmeyen her iş ve şey yanlıştır, yalandır, hatadır, kusurdur, günahtır, ayıptır ve ihânettir!.
Yâni bu en azından bu, Gaflettir, Cehâlettir, derken Dalalettir ve en sonunda İhânettir ALLAH celle celâlihu korusun!.
Gider de gider yâni.. Bundan kurtulmanın ÇÂREsini;

BİLdiğimiz zaman İHANETten kurtuluruz,
BULduğumuz zaman aradığımızı DALALETten kurtuluruz,
OLduğumuz zaman CEHÂLETten kurtuluruz,
YAŞAdığımız zaman GAFLETten kurtuluruz İnşâe ALLAHu TeÂLÂ!.

Normal halde nasıldı?. Önce gafletten kurtulalım idi.. öyle değil!. Neden?. Burda en tehlikelisi gaflettir ve o kadar sinsidir ki, ancak taaa ruh yerinde felan gafleti anlayabilirsin.. ihânet daha başta belli olur.. adam başta söylüyor “ben hainim!” der.. “ALLah yok!.” der çıkar karşına!.
Ama gaflet öyle değildir.. onun için biz dâima bu işlere aklımız ermez nemize gerek hainin kim olduğunu Kur’ÂN-ı Kerîm açıkça söylemiştir zâten..
şu günahlara çok yerde vardır şirk hariç ALLAH celle celâlihu, günahları affeder bir yerde bütünü eder.. şirk olduk diye kaçmayın diyor.. Kur’ÂN-ı Kerîmi ilmi gösteriyor!.


قُلْ يَا عِبَادِيَ الَّذِينَ أَسْرَفُوا عَلَى أَنفُسِهِمْ لَا تَقْنَطُوا مِن رَّحْمَةِ اللَّهِ إِنَّ اللَّهَ يَغْفِرُ الذُّنُوبَ جَمِيعًا إِنَّهُ هُوَ الْغَفُورُ الرَّحِيمُ
Resim ---"Kul yâ ıbâdiyellezîne esrefû alâ enfusihim lâ taknetû min rahmetillâhi, innallâhe yagfiru’z- zunûbe cemîâ (cemîan), innehu huve’l- gafûru’r- rahîm (rahîmu).: De ki: "Ey nefsleri üzerine israf yüklemiş (haddi aşmış) kullarım! Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin. Muhakkak ki Allah, günahların hepsini mağfiret eder (sevaba çevirir). O, muhakkak ki O; Gafûr’dur (mağfiret eden), Rahîm’dir (rahmet nuru gönderen)."
(Zümer 39/53)

El Gâfiru :
Resim

er RahîM:

Resim

Yâni dalaleti, hepimize Allah Dostları gösteriyor diyorlar ki: “Dalla gitme kardeşim yâni dalla gitme Hakk YOLdan sapma!. saLLa gel!. bu tarafa gel.. sahiblik le gel sahib çık bize.. biz sana sana sahib çıkıyoruz!.”
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ki, Mükemmel ve Mükemmil olan kendisidir zâten, başka olamaz.. Onun için cehâlet ancak, kemâlâtla yok edilir..
Ebu Cehildir, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemin karşısındaki..
Ebu Kemâl ise, bizzât Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemdir..

Gaflet dediğin şey, yâni çok şeydir.. bu daha ötededir yâni.. şeytan âyetleri vardır.. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem hâşâ ALLAHu zü’L- CeLÂLin uzağında değildir..
Gaflet çok ayrıdır demek istiyorum.. o çok zor ve ince iştir..
Hâni var ya meşhur bazen söylüyorum ne bileyim ben, Buz görüyorsunuz ki İÇinde, taş var, kuş var, şu var, bu var ki her ne varsa yutmuş, sıkmış, kapatmış pisi-misi İÇinde..
Buz gibi birisi zâlımın teki yâni.. soğuk, kasıtlı, kalıplı, benlikçi, egoist.. bu adamı ne yapacaksın?. bu câhil adam,içindekini bırakmaz, iyi kötü demez ona hep sahib çıkar!. yenmez içilmez bir zıkkım zehir yâni!. ama netice olarak, BUZ da ASLında “H2O” dur..
BUZun Tek derdi, eriyeme MUHTAÇtır!. Eridiği zaman SU, ne yapar içindeki pisi-pasa iyi-kötüyü bırakır akmaya başlar ki buna MecBuRdur.. Yâni maddî şeyleri bıraktı burada.. Ama içinde daha manevî pislikler var, kelle gözüyle görülmüyor ve ancak Kalb Gözü görmesi gerek.. Bir bardak doldursanız SU ile.. onun içinde gözükmeyen şeyler; tatlı, tuzlu, acılı, şekerli gibi vasıfları aynen durmakta.. ham akıl gözüyle pırıl pırıl gözüktüğü halde, DİLiyle anlaşılmalı tattığın zaman zaeke.. zâikatü’l- mevt başlar orda.. işte DİLini sokarsan tuzluymuş dersin.. Buharlaştırırsın, tuzu kalır.. damıtırsın pırıl pırıl su.. ekşiymiş, o da kalır.. tatlıymış o da kalır yerde.. bunlar tasfiye dediğimiz, rafine dediğimiz, MuhaMMedî Sistem, Kalb Sistemidir.. Rafine, tasfiye etmek.. Bütün buna rağmen Teclîye, Ruhun cilâlanması ancak bu şekilde olur..

O zaman bunlar kalktığı zaman BULUT halinde birleştiğinde.. ancak kimin SUyuydu O’nun SUyu nerden geldi?. onun bunun mu?. hangi denizin denmez!. Ya ne olur?. OLAN, Rahmetenli’l- âlemîn BULUTudur.. onlar artık saftır.. İşte odur “bir damla sudan yarattık!” buyurduğu “ve ileyhi turceun” odur rücu’ olan.. aslında yaratıldığı hale gelen o dur..

Onun için buyuruyor ki, “her debeleneni sudan yarattık” “mâe” den yarattık.


وَاللَّهُ خَلَقَ كُلَّ دَابَّةٍ مِن مَّاء فَمِنْهُم مَّن يَمْشِي عَلَى بَطْنِهِ وَمِنْهُم مَّن يَمْشِي عَلَى رِجْلَيْنِ وَمِنْهُم مَّن يَمْشِي عَلَى أَرْبَعٍ يَخْلُقُ اللَّهُ مَا يَشَاء إِنَّ اللَّهَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ
Resim ---“Vallâhu halaka kulle dâbbetin min mâin, fe minhum men yemşî alâ batnih(batnihi) ve minhum men yemşî alâ ricleyn(ricleyni) ve minhum men yemşî alâ erba’(erbain), yahlukullâhu mâ yeşâu, innellâhe alâ kulli şey’in kadîr(kadîrun): ALLAH , her canlıyı sudan yarattı. İşte bunlardan kimi karnı üzerinde yürümekte, kimi iki ayağı üzerinde yürümekte, kimi de dört (ayağı) üzerinde yürümektedir. ALLAH, dilediğini yaratır. Hiç şüphesiz ALLAH, her şeye güç yetirendir.”
(Nûr 24/45)

وَمَا لِي لاَ أَعْبُدُ الَّذِي فَطَرَنِي وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ
Resim ---"Ve mâ liye lâ a’budullezî fataranî ve ileyhi turceûn (turceûne).: Ve ben, niçin beni Yaratan’a kul olmayayım ki; siz, O’na döndürüleceksiniz.”
(YâSîn-36/22)

BUZ-SU-BUHAR-BULUt.. Hepsinin formülü "H2O" dur.. N’URuLLAhtır!.
Amma bulundukları vasıflarla değildir ve farklıdır..
Zâten biz, bu kısacık hayatta, “BİZim “BİR” oluşumuz “İZ” olursa; “BİZ BİR-İZ” OLur.. bu kelimeleri kullanılıyoruz ama; ben bu değişik ifâde tarzını almış-çalmış da değilim.. benden zuhur eden kavramlat MuhaMMedî Sistemin Temel Taşlarıdır ki;

Beden Terbiyesi,
Nefis Tezkiyesi,
Kalb Tasfiyesi,
Rûh Teclîyesi..

Ben bunları birlerinden almış da değilim.. yâni görmüş de değilim.. dördünü bir arada görmüş de değilim.. var ise, gerçekten bilmiyorum ve ihtiyaçta hissetmiyorum.. yâni Teclîyeyi ben kendim uydurmadım, Tecliye benim Ruhumun, Kalbime söylediği bir kelimedir.. Tecellî, cilâlamak Ruhun tecellîsinden dolayı gelen bir şeydir.. ve Ruh, cam gibidir.. Katiyyen içine bir şey almaz ve alamaz.. Çünkü emir âlemindendir..:


Resim

ـ11ـ وعن ابن مسعود رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ قال: )مَرَّ رسولُ اللّه # بِنَفَرٍ مِنَ الْيَهُودِ. فقَالَ بَعْضُهُمْ سَلُوهُ عَنِ الرُّوحِ. وَقَالَ بَعْضُهُمْ َ تَسْأَلُوهُ َ يُسْمِعُكُمْ مَا تَكْرَهُونَ. فَقَامُوا إلَيْهِ فَقَالُوا لَهُ: يَا أبَا الْقَاسِمِ حَدِّثْنَا عَنِ الرُّوحِ. فَقَامَ
سَاعَة يَنْظُرُ فَعَرَفْتُ أنَّهُ يُوحَى إلَيْهِ. ثُمَّ قَالَ: وَيَسْئَلُونَكَ عَنِ الرُّوحِ قُلِ الرُّوحُ مِنْ أمْرِ رَبِّى، وَمَا أوتِيتُمْ مِنَ الْعِلْمِ إَّ قَلِيً(. أخرجه الشيخان والترمذى.وفي رواية: وَمَا أوتُوا. قال ا‘عمش: هكَذَا في قِرَاءَتِنَا .


Resim---İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) Yahudilerden bir gruba uğradı. Onlardan bazısı: "Muhammed'e ruh hakkında sorun" dedi; bazısı da: "Sakın sormayın, hoşunuza gitmeyecek şeyler işitirsiniz" diye aralarında konuştular. Sonunda kalkıp: "Ey Ebu'l-Kâsım bize ruh'tan anlat, (ruh nedir?)" dediler. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bir müddet sessiz durdu. Ben anladım ki kendisine vahiy inmektedir. Sonra okudu: "Sana ruhtan sorarlar; de ki, ruh Allah'ın emrinden ibârettir. Size onun hakkında az bir ilim verilmiştir" (İsrâ, 85).
Bir rivâyette: "Onun hakkında az bir ilim verilmiştir" denmektedir. A'meş: "Bizim kıraatımızda böyledir" demiştir.

(Buhârî, İlm 47, Tefsir, Benû İsrâil 13, İ'tisâm 3, Tevhid 28, 29; Müslim, Münâfıkûn 32, (2794); Tirmizi, Tefsir (3140).)

وَيَسْأَلُونَكَ عَنِ الرُّوحِ قُلِ الرُّوحُ مِنْ أَمْرِ رَبِّي وَمَا أُوتِيتُم مِّن الْعِلْمِ إِلاَّ قَلِيلاً
Resim---Ve yes’elûneke anir rûhı, kulir rûhu min emri rabbî ve mâ ûtîtum minel ilmi illâ kalîlâ(kalîlen).: Sana ruh'tan sorarlar; de ki: "Ruh, Rabbimin emrindendir, size ilimden yalnızca az bir şey verilmiştir."
(İsrâ 17/85)

Yaratıklar Âleminde nasıl düşünülür ve ne yapılır bilmiyorum!.
“Uzanım” desen, küfre gidersin!. “değil” desen de diyemezsin!.
Bu, başka şeydir.. o her ÂN olmaktır.. çünkü o, her üfürülmekteki diriliktir, RahmÂn ALLAH celle celâlihu Nefhâsıdır.. bir akıldır.. vahyin bize ulaşım noktası.. buna “akıl akıl akıl!.” derken bir anda “nakil”-leşiverir bu “RESÛLÎ SEVİYE”-leşme meselesi.. “Lâ iLâhe illallah!.” Derken, bir bakarsın “RABBın TeÂLÂ’”yı BULuVERirsin!.

Onun için buyuruyorKUR'ÂN-ı KERÎMinde zâten..


bir “BEN” Vardır “bEN”de ->“bEN”den -> İÇErüü!..:
ŞÂHDAMARdan AKRABa RABBım (MeRKEZde):


وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ وَنَعْلَمُ مَا تُوَسْوِسُ بِهِ نَفْسُهُ وَنَحْنُ أَقْرَبُ إِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَرِيدِ
Resim ---“Ve lekad halakne'l-insâne ve na’lemu mâ tuvesvisu bihî nefsuh(nefsuhu), ve nahnu AKREBu ileyhi min habli'l-verîdi : Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin ona ne vesveseler vermekte olduğunu biliriz. Biz ona şahdamarından daha YAKINız.”
(Kaf 50/16)

“EnALLAH!. (MUHİTte)”:

إِنَّنِي أَنَا اللَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا أَنَا فَاعْبُدْنِي وَأَقِمِ الصَّلَاةَ لِذِكْرِي
Resim ---“İnnenî enallâhu lâ ilâhe illâ ene fa’budnî ve ekımis salâte li zikrî: Muhakkak ki BEN, YALNIZCA BEN ALLAH'ım. BENden başka EL İLÂH yoktur. BANA kulluk et; BENi anmak için namaz kıl!.”
(TâHâ 20/14)

ve gÖLge gel-geç bENim Nefsim ise:

كُلُّ مَنْ عَلَيْهَا فَانٍ
Resim ---“Küllü men aleyhâ fân (fânin).: (Yer) üzerinde bulunan her canlı fânidir.”
(RahmÂN 55/26)

كُلُّ نَفْسٍ ذَائِقَةُ الْمَوْتِ ثُمَّ إِلَيْنَا تُرْجَعُونَ
Resim ---“Küllü nefsin ZÂİKAtül mevti sümme ileyna türceun: Her nefis, ölümü tadacak, sonra döndürülüp bize getirileceksiniz”
(Ankebût 29/57)


Öyle koyun gibi dinleyip hafızın sesine mest olup mânâsını sollayıp geçmek değil Kur'ÂN-ı Kerîm.. Asırlardı sürdü bu iğrenç akılsızlık!.
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi KASAS Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »

Demek istiyorum ki Barbaros!.
Gerçekten Kur’ÂN-ı Kerîm öyle muhteşem ki; akıl, “RaBBu’l ÂLeMîn”i ANLAsa NAKildir.. NÛRLanmış AKILdır yâni.
ÂLem’in’den ->RABB’ına geçersin!. Sen: “ben!.ben!” derken;
ALLAHu Zü’L- CeLÂL AKLına:

Resim “KÜLLî ŞEYy”in Resim YUMuRtaSı Resim EL HAYy.. EL HAKk.. El VÂHidu’l –KAHHâRr ALLAH celle celâlihu..

Resim KÛN feyeKÛN.. YUMuRtaSı.. KÜLLî ŞEYy..

يُسَبِّحُ لِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ الْمَلِكِ الْقُدُّوسِ الْعَزِيزِ الْحَكِيمِ
Resim---“Yusebbihu lillâhi mâ fî's-semâvâti ve mâ fî'l-ardı'l-meliki'l-kuddûsi'l-azîzi'l-hakîm(hakîmi) : Göklerde ve yerde olanların hepsi, mülkün sâhibi, eksiklikten münezzeh, azîz ve hakîm olan ALLAH'ı tesbih eder.”

(Cuma 62/1)

SeBBeHa: tesbih eder. Yüzer. Döner durur. AKL-ı SiLm BİLir ki, ATOM yaratıldığı günden beri durmadan dönmektedir ve kıyâmete kadar da dönecektir. Enerjiyi nerden almakta ve alacak sorusunun cevâbının “KÛN feye KÛN-hER ÂN ŞE’ÂNULLAHta yENiden Yaratış” olduğunu materyalist fizik çok geç anlayacaktır sanırım..


RaBBu’L- ÂLEMîn’im ki Resim AKREBÂm-YakÎnim (MERKEZde):

وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ وَنَعْلَمُ مَا تُوَسْوِسُ بِهِ نَفْسُهُ وَنَحْنُ أَقْرَبُ إِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَرِيدِ
Resim---“Ve lekad halaknel insâne ve na’lemu mâ tuvesvisu bihî nefsuh(nefsuhu), ve nahnu akrebu ileyhi min hablil verîdi: Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin kendisine fısıldadıklarını biliriz ve biz ona şah damarından daha yakınız.”
(Kaf 50/16)

ve ALLAHu zü’L- CeLÂL’im Resim “EnÂLLAH!. (MUHİTte)”:


إِنَّنِي أَنَا اللَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا أَنَا فَاعْبُدْنِي وَأَقِمِ الصَّلَاةَ لِذِكْرِي
Resim--- “İnnenî ENÂLLAHu Lâ iLâhe illâ ENÂ fa’budnî ve ekımis salâte li zikrî: Muhakkak ki BEN, YALNIZCA BEN ALLAH'ım. BENden başka EL İLÂH yoktur. BANA kulluk et; BENi anmak için namaz kıl!.”
(TâHâ 20/14)

KÛN Resim VÂHİDu’L- KAHHÂR ALLAH!.:


يَوْمَ هُم بَارِزُونَ لَا يَخْفَى عَلَى اللَّهِ مِنْهُمْ شَيْءٌ لِّمَنِ الْمُلْكُ الْيَوْمَ لِلَّهِ الْوَاحِدِ الْقَهَّارِ
Resim---''Yevme hum bârizûn(bârizûne) lâ yahfâ alâllâhi min hum şey’un, li menil mulku’l- yevm(yevme), lillâhi’l- vâhidi’l- kahhâr: O gün, orta yere çıkarlar. Onlardan hiçbir şey Allah'a karşı gizli kalmaz. (Allah sorar:) "Bugün mülk kimindir? Bir olan, Kahhar olan Allah'ındır."
(Mü’min 40/16)

Ne var ki, insanoğlunun gözü oraya varsa dahi, “kendi ben”liğindedir.. yâni o da bir görsün orayı ister.. oysa, orayı görmesi için “ikinci” olması lâzım.. ALLAH celle celâlihu karşısındaysa “ikinci” yoktur!.
Ama KulİhvÂNim, şu şakşuka dünyasında, akla bunu, nasıl, neyi anlatacaksın!.
Bu, akla anlatılamaz!. Akıl, kendi BİLir, kendi BULur, kendi OLur ve de, kendi YAŞAr eğer, geri dönemezse!.

Yeter ki, sen kendiyin EZELden, Fıtraten, tüm esmâlar yüklenmiş SİL AKLına engel olma!.
Engel olma!. AKıL tercihi sana verilmiş bir NAKLî VUSLat YOLUdur..
Bırak AKıL, ASLını bulur.. Akıl zâten kendi bağdır.. kelimenin anlamı bağdır.. zâten kendi kendine bağdır.. buz gibidir çöz!.
Demin söylediğim şey hep akıldır; tuz, muz felan dediğim şey AKILdır.. Gerçekten öyledir.. Erimesi için, RAHMet bulması lâzımdır.. akıldır buz.. “Ben size, bir Ehl-i Beyt BULutuyum!” diyor.. O, size RAHMet gibi yağsın!. BUZunuzu eritsin!. ya da ılık bir rüzgar gibi Essin!. Eserek, yalayarak, üfürerek.. hâni üşüdüğümüzde ellerimizi pohlarız ya.. işte öyle eritsin!. ya da size ılık bir sıcaklık gelsin, ısıtmak için.. eritmek için bir şey gelsin!.

Neden buyuruyor Musa aleyhisselâm “ordan ben size ısınacak bir şey getireyim!.” Diye, neden?.
Demek ki karısıyla çocuğu BUZlaşmış!.

فَلَمَّا قَضَى مُوسَىالْأَجَلَ وَسَارَ بِأَهْلِهِ آنَسَ مِن جَانِبِ الطُّورِ نَارًا قَالَ لِأَهْلِهِ امْكُثُوا إِنِّي آنَسْتُ نَارًا لَّعَلِّي آتِيكُم مِّنْهَا بِخَبَرٍ أَوْ جَذْوَةٍ مِنَ النَّارِ لَعَلَّكُمْ تَصْطَلُونَ
"Fe lemmâ kadâ mûsâ’l- ecele ve sâra bi ehlihî ânese min cânibi’t- tûri nârâ (nâren), kâle li ehlihimkusû innî ânestu nâren leallî âtîkum minhâ bi haberin ev cezvetin mine’n- nâri leallekum testalûn (testalûne).: Böylece Musa (A.S), süresini tamamladığı zaman ailesi ile (yürüyerek) yola çıktı. Tur dağı tarafında bir ateş farketti. Ailesine: "Durup bekleyin. Gerçekten ben bir ateş gördüm. Belki size oradan bir haber veya alevli bir ateş getiririm. Böylece siz ısınasınız diye." dedi.” (Kasas 28/29)

Ya neden buyuruyor:

وَاعْلَمُواْ أَنَّمَا أَمْوَالُكُمْ وَأَوْلاَدُكُمْ فِتْنَةٌ وَأَنَّ اللّهَ عِندَهُ أَجْرٌ عَظِيمٌ
"Va'lemû ennemâ emvâlukum ve evlâdukum fitnetun ve ennallâhe indehû ecrun azîm (azîmun).: Ve biliniz ki; çocuklarınız ve mallarınız, sizin için sadece bir fitnedir (imtihândır). Ve Allah ki; O’nun katında, (muhakkak) azîm bir ecir (bedel, ücret) vardır.” (Enfâl 8/28)

Bu kötü mü?. Hayır!. imtihân aracıdır, niye kötü olsunlar!. Nefsimiz bile imtihân aracı.. kendimiz de imtihân aracı zâten..
Bütün nunlar ->
“BİL”-emeyişten,
“BUL”-amayıştan,
“OL”-amayıştan,
“YAŞA”-mayıştandır..

Bunları TÜMM-lediğimiz zaman BİZ BİR-İZ…
Biz şimdi ne yapıyoruz düşünüyor musunuz ne yapıyoruz, ne yapacağız yâni..
Herkese söyledik..dersler verdik… şu zikirleri çek!. ne oldu?.
Ne olacak teybe doldurun zikirleri basın tuşlarına akşama kadar bir milyar kez çeksin!.

Oysa, ZikrULLAH, öyle değildir..
Onun için yıkılmıştır Tarikatlarİslâm Âleminde ve Türkiyede ve Dünyada!. Neden?. Neden olacak, ana hat kopmuştur!. Neydi Ana Hattı Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in.. Sohbet-i Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemdi..
Peygamber aleyhisselam Kur’ÂN-ı Kerîmi dahi yazıp vermemiştir insanlara.. Bir tek âyeti yazarak “doğru mu yazdım?” diye bakmamıştır hayatında.. sadece Kur'ÂN-ı Kerîmin korunması için yazmaya emr-müsâde etmiştir.. hatta buyurmuş ki “Hadislerimi de yazıyorsunuz da, âyet sanılıyor.. ya ayrı yazın ya da yazmayın!.”
“Deve kemiklerine yazılan hadisleri çıkarmıştır”
Demek istiyorum ki Sohbet-i Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, ANAdır.. SAHİB ÇIKmakma ve SAHİB ÇIKILmaktır.. SAHABELiktir..
Zâten sohbet, “ve kâlû semiğnâ ve ateğnâ: DUYduk ve UYduk..

UYandırılan, diriltilen ve şerden hayra tebdil eden, AKL-ı SELİM: [/b][/color]

آمَنَ الرَّسُولُ بِمَا أُنزِلَ إِلَيْهِ مِن رَّبِّهِ وَالْمُؤْمِنُونَ كُلٌّ آمَنَ بِاللّهِ وَمَلآئِكَتِهِ وَكُتُبِهِ وَرُسُلِهِ لاَ نُفَرِّقُ بَيْنَ أَحَدٍ مِّن رُّسُلِهِ وَقَالُواْ سَمِعْنَا وَأَطَعْنَا غُفْرَانَكَ رَبَّنَا وَإِلَيْكَ الْمَصِيرُ
Resim---Âmener resûlu bimâ unzile ileyhi min rabbihî vel mu’minûn(mu’minûne), kullun âmene billâhi ve melâiketihî ve kutubihî ve rusulih(rusulihî), lâ nuferriku beyne ehadin min rusulih(rusulihî), ve kâlû semi’nâ ve ata’nâ gufrâneke rabbenâ ve ileykel masîr: Peygamber, Rabbi tarafından kendisine indirilene iman etti, müminler de (iman ettiler). Her biri Allah a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine iman ettiler. "Allah'ın peygamberlerinden hiçbiri arasında ayırım yapmayız. İşittik, itaat ettik. Ey Rabbimiz, affına sığındık! Dönüş sanadır" dediler.”
(Bakara 2/285)

“Semiğnâ ve ateğnâ : Daha şimdi duyduk ve uyduk!...” der...

“Lebbeyk yâ Rabbenâ lebbeyk yâ Rasülünâ sallallahu aleyhi ve sellem!...”

Eğer Akıl; Tercihini Nefsinden/Dünya hayatından yana kullanır da, İlâhî Tebliği Muhammedî Merkezden duyar da uymazsa:

وَإِذْ أَخَذْنَا مِيثَاقَكُمْ وَرَفَعْنَا فَوْقَكُمُ الطُّورَ خُذُواْ مَا آتَيْنَاكُم بِقُوَّةٍ وَاسْمَعُواْ قَالُواْ سَمِعْنَا وَعَصَيْنَا وَأُشْرِبُواْ فِي قُلُوبِهِمُ الْعِجْلَ بِكُفْرِهِمْ قُلْ بِئْسَمَا يَأْمُرُكُمْ بِهِ إِيمَانُكُمْ إِن كُنتُمْ مُّؤْمِنِينَ
Resim---Ve iz ehaznâ mîsâkakum ve refa’nâ fevkakumut tûr(tûra), huzû mâ âteynâkum bi kuvvetin vesmeû kâlû semi’nâ ve aseynâ ve uşribû fî kulûbihimul icle bi kufrihim kul bi’se mâ ye’murukum bihî îmânukum in kuntum mu’minîn: Hatırlayın ki, Tûr dağının altında sizden söz almış: Size verdiklerimizi kuvvetlice tutun, söylenenleri anlayın, demiştik. Onlar: İşittik ve isyan ettik, dediler. İnkârları sebebiyle kalplerine buzağı sevgisi dolduruldu. De ki: Eğer inanıyorsanız, imanınız size ne kötü şeyler emrediyor!”
(Bakara 2/93)

“Semiğna ve aseynâ -: Duyduk ve isyân ettik” der!
Nefsin en Üste Dercelerine yükselmek ve İlliyîne ULAŞmakla EMR olunan NEFS,
Alt Derekelerin dibi olan Esfeli Sâfilinde Firavuna Yoldaş olur.. Allah celle celâlihu korusun!..


Çok dikkat ediniz ki;

Beden, Elle Temasla
Nefis, Gözle Görüşle,
Kalb, Hisle Duyuşla,
Kulak dediğimiz şey Ruh Kokuyla..

Dördü TAMMamlar.. bütün bunlar muhteşemdir.. yâni MuhaMMedî Tasavvuf Sisteminde ki, MuhaMMedî Tarikat Sisteminde..

Aziz kardeşlerim,
Çok şükür bilirsiniz ki, biz bunları gerçek MuhaMMedî ALLAH Dostları ELLerinde-GönüLLerinde YAŞAdık!.

Gerçekten bütün bunlar;
MuhaMMedî Şeriatın
MuhaMMedî Tarikatın
MuhaMMedî Mârifetin
MuhaMMedî hakikatın CEM’idir..

Artık bundan sonrasını bilmiyorum.. herkes kendi VicdÂNına Baksın!.
Benim inancım o ki, öyle ayırmaya kayırmaya hiç gerek yok!.
Zâten herkes kendi başına TEKe TEK Doğar ve ÖLür!.
Bunlar ANLAttıklarım ise herkesin NİYYETi NE ise, zâten yerlerini bula bula tamamlar gider.. eksik tamamlanır..
Aynı SU gibi, bir yere akar.. SU, ordaki çukuru doldurur, ondan sonra akmaya devam eder, eksiği tamamlar.. TAMAMlar ki, SEVİYEler.. SEViyeler ki, yoluna devam EDeBİLe!.

İşte bütün bu güzelliklerin CEM’i, inşâe ALLAHu TeÂLÂ Hakk ve Hayr olur aziz CÂNlarımız!.

Evet çok geç oldu nerdeyse sabah ezânı VAKTine doğru gidiyoruz !.
ALLAHu TeÂLÂ hepimize Hayrlar versin, Hayırlı zamanlar olsun, günler olsun!.
Birbirimize Gaybî Duâlar edelim ki; Dinimizde, Dünyamızda, Âhiretimizde İsLah ve İfLah Olalım, Hakk ve Hayr BULalım inşâe ALLAHu TeÂLÂ!.

Esselâmü aleyküm ve rahmetullahi ve berekâtühü…
Resim
Cevapla

“Kuran-ı Kerim Sohbetleri” sayfasına dön