Kul İhvÂNi KALEM Sûresi Sohbeti_II
SÛRESi..
EÛZU BİLLÂHİ MİNE'Ş-ŞEYTÂNİ'R-RACÎM
Bİ'SMİ'LLÂHİ'R-RAHMÂNİ'R-RAHÎM..
''' Allâhumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ Muhammedin
Abdike (Muhammediyyeti) ve
Nebiyyike (Mahmudiyyeti) , ve
Rasûlike (Ahmediyyeti) ve
Nebiyyil-Ummiyyi (Habîbiyyeti) ve alâ âlihi, ehl-i beytihi ve sahbihi ve ummetihi... ''
Subhâneke allâhumme ve bi hamdike,
Eşhedu en lâ ilâhe illa ente vahdeke lâ şerike leke estağfiruke ve etûbu ileyke
Vel hamdü lillahi rabbil alemin...
ALLAHu zü’L- CeLÂLe sonsuz şükürler olsun, hamdler olsun.
ALLAH celle celâlihu, nuru olan bizleri kendi zatıyla BİZ etsin, BİZ-BİR-İZ etsin, yani “nahnu” etsin, kusurumuza bakmasın, bize hakkı ve hayrı yaşatsın…
Allahümme neselüke ve’l- affa ve’l- afiye fi’d- dini ve’d- dünyayı ve’l- âhire. Allahümmesturna bi setrike’l- cemil.
Allah’ım 'Cemi' isminle bizi setret. Yani kulluk yapmak zordur.
Bedele bağlı, sebebe bağlı, kıyasa bağlı, şarta bağlı, yani çok zor. Bu zorluk kendisinde vardır.
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem 'ben de sizin gibiyim' buyurmuştur.
---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Ben de sizin gibi bir insanim. Siz davalarınızın halli için bana geliyorsunuz. Bazınızın hüccet yönüyle, diğer bazısından daha ikna edici olması, böylece benim, işittiğime dayanarak onun lehine hükmetmem mümkündür. Kimin lehine, kardesinin hakkından bir şey hükmetmişsem (bilsin ki), onun için cehennemden bir ateş parçası kesmiş oluyorum."(Buhari, Sehâdat 27, Mezalim 16, Hiyel 9, Ahkam 20, 29, 31; Muslim, Akdiye 5, (1713); Muvatta, Akdiye 1, (2, 719); Ebu Davud, Akdiye 7, (3583, 3584); Tirmizi, Ahkam 11, (1339); Nesai, Kudat 13, (8, 233).
Kullukta, Abdullahlıkta. Ne yapacaksın. Kader-> Kaderullah
İnsanlar “Dehr” sonsuz zaman içinde belki, bizim bilemediğimiz sürelerde her birisi çeşitli hallerde deneniyor. Sonra bu sahneden çekilip geçip gidiyor. Kaybolup gidiyor bir daha ses seda çıkmıyor. Öldü diyorlar, şey diyorlar. Kader- Kaderullah Her şey için..
Kur’ÂN-ı Kerim de bir âyet vardır. Her işin vakti vardır diye…
وَكَذَّبُوا وَاتَّبَعُوا أَهْوَاءهُمْ وَكُلُّ أَمْرٍ مُّسْتَقِرٌّ
---" Ve kezzebu vettebeu ehvaehum ve kullu emrin mustekirr: Yalanladılar ve kendi heveslerine uydular. HALBUKİ HER İŞİN ULAŞACAĞI YERİ VARDIR. '' (Kamer 54/3)
--- “Ve lekad erselnâ rusulen min kablike ve cealnâ lehum ezvâcen ve zurriyyeten, ve mâ kâne li resûlin en ye’tiye bi âyetin illâ bi iznillâh (iznillâhi), li kulli ecelin kitâb (kitâbun).: Andolsun, senden önce de elçiler gönderdik, onlara eşler ve çocuklar verdik. Allah'ın izni olmaksızın (hiç) bir elçiye herhangi bir âyeti (mucizeyi) getirmek olacak iş değildi. Her ecel (tesbit edilmiş süre) için bir kitap (yazı, hüküm, son) vardır.” (Ra’d 13/38)
--- "Hüvellezi yuhyi ve yümit fe iza kada emran fe innema yekulü lehu kün fe yekun: O, hem dirilten hem de öldürendir. O, herhangi bir işin olmasını dilediği zaman yalnız «OL!» der, o da oluverir.'' (Mümin 40/68)
Vakit öyle bir “şey” dir ki, “dehr”, “zaman”, “vakit” ve “ÂN”.. İnsana yaklaştıkça, yarım nefese kadar gelir yani, insan için en küçük zaman dilimi alıp verdiği nefes usturanın ağzı gibi, iğnenin ucu gibi, bir noktaya gelir sıkışır ve orada insanlık denenir. İnsan aklı kendisine BEDEL biçer, KIYASlar başka akıllarla, kendisine ŞART koşar ve sonunda bir SEBEB arar. SONUÇ bulmak ister. Ve bütün bunları yaparken ya kendi başına yüzme bilmeyen bir insanın denizin üstünde çırpınması gibi hayatın içinde çırpınır gider ya da, bu işi bilenler gibi DenİZe teslim olur ve yüzünde yüzer gezer batmaz.
Ben çok uzun yıllar deniz kenarında kaldım. Hakan bilir. Sahile sıfırda nerdeyse. Onbeş metre yani önümüzde hiçbir şey olmadan. Üç buçuk ay falan her yıl. Antalya’nın en güzel sahilleri Devlet Su İşlerinin kampıydı. Kamp değil de Lara’ da yani. Ve henüz yazılmamış şiir defterleri falan, orda okullar açılıncaya kadar kalırdık.
Yüzme bilmeyen bir insan denizin hemen kıyısında üç-dört metrede ayağını kesecek kadar ya da ayağına kadar olmayan bir suda yani göğsüne kadar gelmemiş bir suda boğulabilir panikten. Ama yüzme bilen güvenli insanlar sırtüstü dönüverir, hareketsiz halde kalır, dev dalgalar dahi, alttan alır onu havaya kaldırır geri bırakır. Atmaz yani. Altından gelir geçer. Bu sırtüstü duruşlar. Mesela ben dururdum yarım saat falan. Bu sürekli yüzmekten dolayı durmuyorsun. Denize teslim olmaktan dolayı duruyorsun.
Onun içindir ki, tam TESLİMiyet çok zor. Çeşitli nedenlerle zor; bedensel zor, ailesel zor, toplumsal zor, kâinâtta zor. Zorluk üzerine halkedilmiş. “Lâ rahate fi’d- dünya” buyuruyor Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selem, “Dünyada rahat yoktur” buyuruyor.:
---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Lâ rahate fi’d’ünya: Dünyada rahat yoktur.. Mü’mine, RaBBine kavuşuncaya kadar rahat yoktur! ” buyurmuştur.(Hatib, İbni Nasr)
Yani zorluk vardır, Zıtların ZEVki.. Dünya “zor” üzere kurulmuştur.
Biz de,, deli deli yazıyoruz zevklerimizde; zordur, kordur, mordur falandır diye ama; rahmetli anam öyle derdi: “Anam, mal müşteriye satılır” derdi. Doğru, mal müşteriye satılır. Öyle ya, ben çatal iğne alacağım, altını ne yapayım, elmayı, armudu ne yapayım. Adamın derdi, çatal iğne arıyor. Adam aspirin arıyorsa, sebze bazarında ne işi var, hayvan bazarında ne işi var.
Bütün bunlar hayatın gerçekleri. İçinde yaşadığımız hayatın gerçekleri. Ve her an bizi sarsıp duran özellikler ve güzelliklerdir. Tüm bunların temelinde yatan; “İslam Teslimiyettir”. Şunu bunu yapmak değildir. Önce teslim olmaktır. Onun için biz İslam Sistemini incelerken, Teslimiyeti esas aldık. İnsan, teslimiyeti tek başına sağlayamaz. “Tek”lik ALLAHu zü’L- CeLÂL’e mahsustur. Allâme-yi Cihan olsa da, kendi başına denizde çırpınan birisine benzer. İsterse ordinaryüs profesör olsun, din profesörü olsun. O, bir BİZim Derbentli Deli Hasanımız değildir. Çünkü yüzmeyi bilmiyor. O denizin balığı değil. O denizde onun bilgisi kendine yaramıyor yani. Onun için Hasbî Hizmetçi lâzımdır. “Mürşid-i Kâmil lâzımdır” sözü ağır bir sözdür. Ben doğrusu bunu hiç birisinden “Ben Mürşidim!” diye duymadım. O deli insanların, muazzam insanların hiçbirisinin: “Ben mürşidim” dediğini duymadım.
Olsa olsa mesela Siirtli bunların en kelli fellisiydi. Gerçekten. Sormuştum ona;
-“Hocam hafızanızda 30.000 hadis var mı?”
-“Vardır Abdüllatif” dedi. Hafızasında 30.000 hadis.
-“40.000?” dedim.
-“Olabilir” dedi.
-“Hocam 50.000 var mıdır?”
-“Ne yapacaksın Abdüllatif” dedi.
Yani böyle bir insan 40.000-50.000 hadis hafızasında. Ve Kur'ÂN-ı Kerîm’de bilmezdi cüzleri falan. İşte bir âyet alıyorsa, sana söylerdi. “Yarısına yakın aç bakıyım Kur’ÂNı” der, açarsın oradan birşey okursun, şöyle biraz git, ya da sûrelerin başından birinci âyetleri okutur sana, 3-5 sûre daha atla, böyle bulurdu âyetleri.
Sen “yusebbihu lillâhi mâ fî’s- semâvâti ve mâ fî’l- ard” diyorsan, beş yerde geçiyorsa beş yerde de bulurdu. Böyle bir hafızlık yani. Bunlar da hiçbir zaman şu andaki piyasadakiler gibi mürşid-i kâmil falan gibi şeylere soyunmazlardı. Hasbî Hizmetçiliği tercih ederlerdi. Çünkü gerçek şu ki; Mürşid-i Mutlak Muhammed aleyhisselâm’dır. Kesinlikle, Mürşid-i Mutlak Muhammed aleyhisselâm’dır. Onun için Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin değeli olanlar EhL-i Beyt aleyhumusselâm dahi, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin Hasbî Hizmetçileridir. Habibî Hizmetçileridir. Bu devdirde, içinde bulunduğumuz devirde insanların akıllarına bilgiler de kâr etmiyor artık Tarık. Siz istediğiniz kadar bilgi verin, o, kanıksamış gibi, artık o heyecanı o ruhu kaybetmiş, bilgi zannediyor, yaşamadığı için..
“Ben onu biliyorum zâten” diyor. Ben namaz kılmayı biliyorum. Kılmasına gerek yok yani. Ben yemek yemesini biliyorum. Yemek yemesine gerek yok yani. Böylesine bir ahmaklık içinde, içinde bulunduğumuz devirde insanlık. Ve bunların tümü ne acı ki kendi kaderlerimizi dile getiriyor, hayatlarımızı etkiliyor. Kimi insan bin bir çile içerisinde Rabbısının huzurunda, hazırında, hızırında yaşarken, kimisinin kulluğu şartlara bağlı. Şöyle şöyle olursa iyi bir Müslüman, değilse değil. Bunlar da ağır tehlikelerdir.
Şundan dolayı söylüyorum Hakan; eğer savaşıyorsanız silahlarınızı bırakmadan bir rekat namaz kılın onu demek istiyorum. Tek rekat. Ve siz gidin bir başkası kılsın. Bir rekat savaşın ortasında.
وَإِذَا كُنتَ فِيهِمْ فَأَقَمْتَ لَهُمُ الصَّلاَةَ فَلْتَقُمْ طَآئِفَةٌ مِّنْهُم مَّعَكَ وَلْيَأْخُذُواْ أَسْلِحَتَهُمْ فَإِذَا سَجَدُواْ فَلْيَكُونُواْ مِن وَرَآئِكُمْ وَلْتَأْتِ طَآئِفَةٌ أُخْرَى لَمْ يُصَلُّواْ فَلْيُصَلُّواْ مَعَكَ وَلْيَأْخُذُواْ حِذْرَهُمْ وَأَسْلِحَتَهُمْ وَدَّ الَّذِينَ كَفَرُواْ لَوْ تَغْفُلُونَ عَنْ أَسْلِحَتِكُمْ وَأَمْتِعَتِكُمْ فَيَمِيلُونَ عَلَيْكُم مَّيْلَةً وَاحِدَةً وَلاَ جُنَاحَ عَلَيْكُمْ إِن كَانَ بِكُمْ أَذًى مِّن مَّطَرٍ أَوْ كُنتُم مَّرْضَى أَن تَضَعُواْ أَسْلِحَتَكُمْ وَخُذُواْ حِذْرَكُمْ إِنَّ اللّهَ أَعَدَّ لِلْكَافِرِينَ عَذَابًا مُّهِينًا
---" Ve izâ kunte fîhim fe ekamte lehumus salâte fel tekum tâifetun minhum meake vel ye’huzû eslihatehum fe izâ secedû fel yekûnû min varâikum, vel te’ti tâifetun uhrâ lem yusallû fel yusallû meake vel ye’huzû hızrahum ve eslihatehum, veddellezîne keferû lev tagfulûne an eslihatikum ve emtiatikum fe yemîlûne aleykum meyleten vâhıdeh(vâhıdeten). Ve lâ cunâha aleykum in kâne bikum ezen min matarin ev kuntum mardâ en tedaû eslihatekum, ve huzû hızrakum. İnnallâhe eadde lil kâfirîne azâben muhînâ(muhînen).: İçlerinde olup onlara namazı kıldırdığında, onlardan bir grup, seninle birlikte dursun ve silahlarını (yanlarına) alsın; böylece onlar secde ettiklerinde, arkalarınızda olsunlar. Namazlarını kılmayan diğer grup gelip seninle namaz kılsınlar, onlar da 'korunma araçlarını' ve silahlarını alsınlar. Küfredenler, size apansız bir baskın yapabilmek için, sizin silahlarınızdan ve emtianız (erzak ve mühimmatınız)dan ayrılmış olmanızı isterler. Yağmur dolayısıyla bir güçlüğünüz varsa veya hastaysanız, silahlarınızı bırakmanızda size bir sorumluluk yoktur. Korunma tedbirlerinizi alın. Şüphesiz, Allah kafirler için aşağılatıcı bir azab hazırlamıştır.” (Nisâ 4/102)
Hal bu iken insanlık bugün nerelere gitti, ne hallere geldi. Bunların tümünün temelinde yatan, Rasûl ve Allah’a -> “Rasûlullah” dediğim bu benim. “Rasûl” den “Allah”a TESLİMİYETin olamayışı. Onun için İSTİKAMET bulamayış. Biz, özellikle ben şahsen ki, benden evvelkiler de böyleydi, o şimdi herkesin gözdesi ya da canım sıkılınca ters konuşuyorum abdestli insanların Münir Dermanı Hocam Allah rahmet etsin, cenâzesinde bulunanlar belli. 5 kadın 2 erkek. Bir de kızı, karısı var. Benzeri Siirtli Hocam 3 yıl kimseyle konuşmadan bir kelime etmeden son üç yılını verdi. Rahmetli Hacı Osman Efendi hâkeza, Hakan falan bilir ki, 40-50-60 sene yanında olan bir Cafer Amca vardı, o da rahmetli oldu da, bu kadar senenin sonunda: “Ben de Mürşid oldum!” dedi sıyırdı çıktı her şeyi. Hepsi çileyi çektiler bu hususta yani. Fakat Allah’a şükür ki, Bizim elimizi verdiğimiz, el ele olduğumuz insanlardan biz mürşidlik lafını duymadık. Hizmetçi sözünü duyduk ve hepsi, Kalaycı Yahyalar, Salih Babalar ve diğerleri gerçekten Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selemin halakasında halakalandılar. Halka dönmeden HAKk’a döndüler. HAKk’tan alıp halka verdiler. Elleri hiç boş olmadı yani, gâyet mütevâzi, hizmet ettiler. Biz bu gerçeği sadece Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selemin adına, hesabına ve şerefine taşıyoruz Hakan. İnsanlar oyalanmak için çetleşebilir, mesajlaşabilir, çeşitli şeylerle olabilir, yazabilir, arkadaşlıklar kurabilir vesâire ancak biz buna inanmıyoruz.
Biz kendi çağımızda kendi devremizde Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selemin buyurduğu, duyurduğu Kur’ÂN-ı Kerim ve uyguladığı Sünnet-i Seniyye ve Hadis-i Şeriflerin belirlediği Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selemin hayatını bu çağın anlayacağı şekilde yeniden derleyip toparlamaya çalışıyoruz. Ve geride sesimizin kalmasını istiyoruz. Tıpkı bir insan gibi, ağzımızla, kıçımızla, şunumuzla bunumuzla, Hak-ımızla bokumuzla, olduğu gibi, tıpkı Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selem gibi. O’nun yolunda, O’nca olabilmek azmindeyiz. İnşeAllahurRahman. Bizden önce de hep böyleydi..
Elmalılı Hamdi Yazır Hazretleri 20 yıla yakın küskün hayatı yaşadı. Nazırlık-Bakanlık yapmış bir insan. Osmanlının son meclisinde Bakandır. Ama “Hakk Dini Kur’ÂN Dili” tefsirini, o dargınlık, kırgınlık sırasında yazmıştır iki odalı bir eve kapanarak. Şu anda benim bulunduğum yere yakın mezârı, “Sahrayıcedid”de mezarı, geçen yine gittik Alper’le. Alper onu tesadüfen görmüş, sonra âli insanların başkaları da görmüş, kapı açmışlar, oraya yazmışlar, hemen duvarın dibindeydi ilk gittiğimizde ancak tesadüfen görebiliyordun, iyi bakarsan.
Zorluklarla olmuş. Biliyorsunuz anlatmışımdır, Elmalılı Hamdi Yazır Hazretleri sigarayı çok içiyor. Ömer Nasuhi Bilmen ki, Ehl-i Beyt aynı zamanda.. sonradan İstanbul Müftüsü falan oldu. O da öğrencisi, Üniversite hocasıyken. Ziyâretine gitmiş oda siğara dumanı dolu: “Hocam sigara içilen eve melekler girmez diyorlar” diyor. Yaşlı Hocası: “Ulan melekleri alıştırdım sizi alıştıramadım çıkın dışarı” demiş. Çünkü onun derdi o değil. Halkın ölçüsü değil onun derdi. Onun sevdâlandığı şey başka bir şey.
Yine Fahrettin Razi hazretleri, Allah razı olsun şimdi Alper 18. Ciltte. Ben iki yılda okumuştum onu. 24 cilt 24 ayda okuyabilmiştim. Gece gündüz hiç durmadan not alarak okuyor. Yolda, sokakta, şurada burada. İşte onuncu ciltte ne diyor; bitirirken altına bir not düşmüş,
NOT: Oğlum Yunus, ya Yunus, ya Said ama aklımda Yunus kalmış, memlekette vefât etti. oğlumun öldürüldüğü gün dağlardan gözükmeden gittim ziyaret ettim geldim 5 gün geçti aradan oturdum çalışıyorum..
Sürgün kendisi çünkü. Oranın kral olan adamı hükümdarı öldürücek onu.. çünkü o zaman krallar, kendi kötülüklerine fetva istiyorlar. O da, komşu ülkeye kaçmış sığınmış. Orda çalışıyor, Kur’ÂN yazıyor. Diyor ki; oğlumun öldürüldüğü gün dağlardan gözükmeden gittim ziyaret ettim geldim 5 gün geçti aradan oturdum çalışıyorum, diyor. Ama o 24 cilt kıyamete kadar insanlara bir deniz feneri gibi yol gösteriyor. Ufuk açıyor. Ha, diyorsan ki Hakan: “Halk beni anlasın dinlesin, büyük adam bilsin!” o zaman ben yakınım olduğun için sana adresi söyleyebilirim. “Sen hayvan bazarına git oğlum. Orda değerini bulursun.” derim. Kaç kuruş ettiğin belli olur orda yani. Deveysen deve parasına satılırsın, eşeksen eşek parasına satılırsın. Öyle bir şey arıyorsan. Ama: “Yok dayı bizim ağzımızı burnumuzu bilyeye çevirdiler!” diyorsan, dert etme Allah kefildir, vekildir. Küllî şey’in kadirdir ve işinin başındadır. Her ÂN “Şe’ÂN” dadır. Her ÂN yeniden yaratmaktadır. O Allah Vahidü’l- Kahhar’dır. Yerle bir ediverir. Dün İstanbul’un en zengini olan insanlar, yatları katları olanlar, bugün zindanlarda çürümede, daha ne olacakları belirsiz halde. Mallarına mülklerine de el konulmuş durumda. İndir-bindir dünyasına bakar mısın?. Demek ki hakikat değilmiş bunlar. Bunlar Allah’ın kudreti karşısında bir şey değilmiş. Şundan dolayı söylüyorum.
Hoş, zâten biz bu YOLa Allah’ın izni ve inâyetiyle ikimiz çıkmıştık. Bu, senin gayretinle olmuştu.. meşhur bilgisayarın.. aman bozulmasın diye tuşlarına dokunamadığım zamanı hatırlıyorum, buraya dokunsam harfin birine zarar mı getiririm diye..
Bütün bunları şunun için söylüyorum ki; YOL, yürüyenedir.. Yürüyen, yolun YOLCUsudur. YOLLuğu ve YOLDAŞı da Olmalıdır.. HaKk YOL YOLCUsu, seyreden değil, televizyondan izleyen değil.
YOLa YOLCU olana YOLDAŞ şarttır. Bu çöl yalnız geçilecek çöl değildir. Yolcunun YOLLUĞu da gerekir. Bizim Kıtmir olduğumuz için boynumuzda Kur’ÂN-ı Kerim torbası vardır. Bu bizim normal halimizdir. Çünkü bizim Efendimizin hali budur. Bu Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin kemâlidir, cemâlidir, her halidir, sevgili Hakan..
Ben de yazıyorum çiziyorum biliyorsun: “Ey yüce RABB’ım bana da neler ettin, olur mu yani!.” falan diye. ALLAH’ımdan korkarım birşey demem de, RaBBımı daha yakın bulurum, akrabayız ya, şah damarımızdan daha yakınız ya..
İşte bütün bunları şunun için söylüyorum; tıpkı onlara benzetmek için söylemiyorum, böyle bir arzuyu ne sen ne ben düşünürüz, ama inanç BİRliğimiz bakımından söylüyorum. O zorluklar içerisinde hizmeti düşünenler, Fahrettin Razi gibi o sürgün hayatında çalakalem yazmalar..
Kalem Sûresini yazdığın için teşekkür ederim. Çaba sarf ettiğin için teşekkür ederim. Ve bir gün umarım inşeAllah dua ederim ki Latif Hüseyin’in çocukları da okur bir gün.. bunlar bir eserdir, bize yol gösterendir derler. Şunu çok iyi biliyorum ki, ne idiğü belirsiz nesiller, güvensiz nesiller, bunlar peşin kaybetmişlerdir. Çünkü güven yok onlarda. Onlar için dinmiş, hizmetmiş, cennete koş cehennemden kaç derdindeler. Fiilen, şu anda, hayatın içerisinde ALLAHu zü’L- CeLÂLin Şe’N-inde şehâdeti yaşayacak, Rabbısından razı, radiyeten-merdiyetene inanan, bulunduğu şartlara Allah hayır versin inşeAllah duasından başka bir şeyle yorumlamayan, ama aklıyla, fikriyle, vicdanıyla, fiilleriyle..
İnsan bu, şimdi kapatırsın bilgisayarı aklına ne geliyorsa onu yaparsın. Ama öyle yapacağına oturur, Kur’ÂN okursun, bir şeyi anlamaya çalışırsın, dinlemeye çalışırsın, hizmet etmeye çalışırsın. Ama ne çâre ki, anam ne diyordu: “Anam elinen âleminen bir ölüye gidilir, bir düğüne gidilir köyde” diyordu anam.
Öyledir gerçekten. Bir yerde ölü öldüm mü bütün köy bir araya gelir. Düğün oldu mu da bir araya gelir. “Ama mezara yalnız gidilir” derdi. Ve yalnız doğulur bu âleme. İkiz olsa belki arkasından gelir de. Şunu demek istiyorum, sen Hakan Arif olarak, kaderini yaşadın, yaşıyorsun ve yaşayacaksın. Yapacak tek şey “ Hak ve hayır versin Allah” demekten ibarettir. Umarım ve dua ederim ki bizim de güvendiğimiz, Allah dostları ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in de güvendiği gerçekten büyük harfle yazılan İNSAN olursun. O zaman Münir DERMAN kaddesallahu sırrahu seni dört âlemde karşılar. Çünkü bütün ömrünü bu yolda hasretmiştir. Kendi kaderince, kendi stilince, kendi tarzınca, tavrınca. Dedik…
Şöyle Kalem Sûresine girelim. Kalem Sûresi yarım kalmış Hakan. İkinci gönderdiğini biliyorsun ben estirip kestirdiğim için, bir başlamışız 14 âyet gelmişiz, sonrası varsa da nerde bilmiyorum ya da yoktur. Ama bir tanesinde de diyor ki, son gönderdiğinde 2-3 saat geçmiş, gece o zamanlar sabah ezânına kadar sohbetler olurdu, sonra yıkıldı, yerle bir oldu. Bazı insanlar zannederler ki o havanın kaybolması bizim yüzümüzden sanırlar. Buradaki tek ölçü şudur. Herkes diyecek ki: “benim yüzümden bu haldeyiz”, doğru olan budur.
Bakın nice insanları hayat, tıpkı bir deniz gibi kim ölüyse sahile terk etti. Balina dahi olsa, deniz, o 10 tonluk 20 tonluk mahluku dışarı atar, öldüğü için. Fakat parmak başı kadar yengeç yavrularını içeri alır, diri olduğu için. Hayat böyle bir ilginçliktir. Dirilik bu kadar muhteşemdir oğlum. Bu kadar muhteşemdir..
Bu siteden nice insanları ben ayırdım biliyorsun Hakan. “Ben olmasam” diyen herkesi, bunu duyar ya da hissedersem görevliyse görevden alıveririm zâten o ona yetiyordu. Nereye gitti sorusunun cevabı ise, bana göre cehennemin zumerâsına gitti. Kendi yakınlarım olduğu için söylüyorum. Ali, Anka falan, ne kaf dağı kaldı, ne şu kaldı. söyleyecek söz çok amagerek yok.. hayat anlatacaktır..
Hayata bir bakar mısın? Ölçü neydi, ölçü şuydu: “Ben de kadarımca kaderimce Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin YOLundayım!.”
Kul İhvÂNi’nin kendi başına yolu varsa o yol, şeytan yoludur. Senin de tek başına Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemsiz yolun varsa şeytan yoludur.. Sıart-ı mustakîmde yol tektir. Sırat-ı müstakimdir ve yolun gözüken nuru, Nur-u Muhammed’dir, Nurullahtır, sahibi. İnançları sağlam olmayan insanların amelleri de sağlam değildir. Bu, kaybolan heyecan, yitirilen şey, çok ağır bir kayıptır. Yazıktır, günahtır. Onlar için Allah şâhid ki, Allah’ a sonsuz şükrolsun bir nokta kadar üzüntü duymam. Çünkü, neden?. Tercihleri böyledir. Yanlıştır ama tercihleri böyledir. Yoruldukları yere kadar giderler. Biz çok akıllı olduğumuzdan bu yolu seçmedik. ALLAH celle celâlihu bizim yolumuzu hak ve hayır üzere yazdı inşeAllah ve yazsın hepimizin kaderini.. Onun için kalemi, Hakan ben bırakırsam sen alırsın. Çünkü biz beraber başladık ya. Başka yol mu var. Yeter de artar bile. Artar bile.. Biz twitter değiliz ya: “100.000 kişi geldi, 500.000 kişi geldi.” Diyecek..
BİZ BİR-İZ.. BİR kişi yeter BİR!.
Bir tek Sümeyye Anne, islamın ilk kadın şehidi.. 4 deveye, her deveye bir kol ve bacak bağlanmış, çarmıha gerilmiş ÇÖLde kızgın kum içinde..
Ebu Cehil diyor ki: “Küfret Muhammed’e!.”
O da diyor ki: “Eşhedu en lâ ilâhe İLLALLAH ve eşhedu enne MuhaMMeden Rasûlullah!.”
Yürü dendiğinde 4 deve 4 yöne yürüyünce ne oluyor?. Her birisinde bir bacak bir kol gidiyor. Bunu kocasının ve oğlu Ammar radiyallahu anhum un gözü önünde yapıyorlar.
Böyle ilk İslam şehidi kanı, kadın kanıdır..
İlk İslam Hatice annemizdir. İlk şehid Sümeyye Annemizdir. Hep, dikkat edin, onun içindir ki daha Kur’ÂN bile inmemiş doğru dürüst belki bir iki âyet, henüz yeni başlamış dönemde. İnanç başka bir şeydir. Ama o yüce Peygamber aleyhisselâm, şimdi bu Suud Kralcıkları, şeytanlar, deccâllar yıktılar oraları.. ama ben daha önce resimlerini falan da çekmiştim gittiğimde, Kâbe’nin kapısına “Sümeyye Kapısı” ismini Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selem vermiş, tek kadın ismidir. Fatma Vâlidemizin ismini vermemiştir, Hatice Vâlidemizin ismini vermemiştir. “Sümeyye Kapısı” ismini koymuştur. İşte böyle vefakâr, böyle bir Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem vardır karşımızda hamdolsun..
Bütün bunları şunun için söylüyorum oğlum; sakın aklının hayalinin ucundan geçirmeyesin. Dayım istediği için falan yazıyorum deme hakını-ekmeğini boka düşürme ve: “Ben ALLAHu zü’L- CeLÂL’in, Kelâmullah’ın ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in yoluna hak ve hayır üzerine hizmet ediyorum. Ben de benden öncekiler gibi hasbî hizmetçiyim!.” de..
Sen hepsini biliyorsun. Salih Babalar gibi. Ricâl-i gayb’ di Allah şâhid. Çok şükür. Siirtlimi çok iyi bilirsin. Kalaycı Yahya’ yı şahını bilirsin. Hacı Osman Efendi’yi çok iyi tanırsın. Hepsi Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selem’in yolunda gittiler. Hiçbir şey onları yolundan çevirmedi inşeAllah bizleri de çevirmez.
Şimdi “Hülasa-ı kelâm bütün Aksaraylılara selâm!.” demiş değil mi..
Evet şöyle bir Kalem Sûresini mâadem ki eksikmiş, 14’ e kadar süratli bir şekilde geçelim. Yayınlamaya başladık da. Haa “Biz yazıyoruz okunmuyor!.” diyorsan hiç dert etme. Onun okuyucularını Allah seçecektir. Hiiç dert etme. Okudular da ne oldu?. Ya alttan çıkardılar, ya da kustular. Çünkü onlara yâr olmaz o. Onların teslimiyeti tam değil. İ’timatları yok. Onun için istikamet bulamazlar.
Bir garib kalender ise: “Yâ Allah yâ Bismillah!” der elini verir, eli ALLAH’ın elinde olur. Bir fitne fücur adam o yana bu yana yan çize yan çize giderken, bir gün bir balina gibi leşi deniz kenarında bulunur..
Söylediğim şeyler tamamen Hakanla ilgili. Hakan efkârlı da, efkârını dağıtıyorum. Kader, Kaderullahtır. ALLAH celle celâlihu hak ve hayır üzerine güzel kaderler yazsın inşeAllah. İyi güzelden kastım hayır olsun inşeAllah diyelim.
SÛRESi..
EÛZU BİLLÂHİ MİNE'Ş-ŞEYTÂNİ'R-RACÎM
Bİ'SMİ'LLÂHİ'R-RAHMÂNİ'R-RAHÎM..
''' Allâhumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ Muhammedin
Abdike (Muhammediyyeti) ve
Nebiyyike (Mahmudiyyeti) , ve
Rasûlike (Ahmediyyeti) ve
Nebiyyil-Ummiyyi (Habîbiyyeti) ve alâ âlihi, ehl-i beytihi ve sahbihi ve ummetihi... ''
Subhâneke allâhumme ve bi hamdike,
Eşhedu en lâ ilâhe illa ente vahdeke lâ şerike leke estağfiruke ve etûbu ileyke
Vel hamdü lillahi rabbil alemin...
ALLAHu zü’L- CeLÂLe sonsuz şükürler olsun, hamdler olsun.
ALLAH celle celâlihu, nuru olan bizleri kendi zatıyla BİZ etsin, BİZ-BİR-İZ etsin, yani “nahnu” etsin, kusurumuza bakmasın, bize hakkı ve hayrı yaşatsın…
Allahümme neselüke ve’l- affa ve’l- afiye fi’d- dini ve’d- dünyayı ve’l- âhire. Allahümmesturna bi setrike’l- cemil.
Allah’ım 'Cemi' isminle bizi setret. Yani kulluk yapmak zordur.
Bedele bağlı, sebebe bağlı, kıyasa bağlı, şarta bağlı, yani çok zor. Bu zorluk kendisinde vardır.
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem 'ben de sizin gibiyim' buyurmuştur.
---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Ben de sizin gibi bir insanim. Siz davalarınızın halli için bana geliyorsunuz. Bazınızın hüccet yönüyle, diğer bazısından daha ikna edici olması, böylece benim, işittiğime dayanarak onun lehine hükmetmem mümkündür. Kimin lehine, kardesinin hakkından bir şey hükmetmişsem (bilsin ki), onun için cehennemden bir ateş parçası kesmiş oluyorum."(Buhari, Sehâdat 27, Mezalim 16, Hiyel 9, Ahkam 20, 29, 31; Muslim, Akdiye 5, (1713); Muvatta, Akdiye 1, (2, 719); Ebu Davud, Akdiye 7, (3583, 3584); Tirmizi, Ahkam 11, (1339); Nesai, Kudat 13, (8, 233).
Kullukta, Abdullahlıkta. Ne yapacaksın. Kader-> Kaderullah
İnsanlar “Dehr” sonsuz zaman içinde belki, bizim bilemediğimiz sürelerde her birisi çeşitli hallerde deneniyor. Sonra bu sahneden çekilip geçip gidiyor. Kaybolup gidiyor bir daha ses seda çıkmıyor. Öldü diyorlar, şey diyorlar. Kader- Kaderullah Her şey için..
Kur’ÂN-ı Kerim de bir âyet vardır. Her işin vakti vardır diye…
وَكَذَّبُوا وَاتَّبَعُوا أَهْوَاءهُمْ وَكُلُّ أَمْرٍ مُّسْتَقِرٌّ
---" Ve kezzebu vettebeu ehvaehum ve kullu emrin mustekirr: Yalanladılar ve kendi heveslerine uydular. HALBUKİ HER İŞİN ULAŞACAĞI YERİ VARDIR. '' (Kamer 54/3)
--- “Ve lekad erselnâ rusulen min kablike ve cealnâ lehum ezvâcen ve zurriyyeten, ve mâ kâne li resûlin en ye’tiye bi âyetin illâ bi iznillâh (iznillâhi), li kulli ecelin kitâb (kitâbun).: Andolsun, senden önce de elçiler gönderdik, onlara eşler ve çocuklar verdik. Allah'ın izni olmaksızın (hiç) bir elçiye herhangi bir âyeti (mucizeyi) getirmek olacak iş değildi. Her ecel (tesbit edilmiş süre) için bir kitap (yazı, hüküm, son) vardır.” (Ra’d 13/38)
--- "Hüvellezi yuhyi ve yümit fe iza kada emran fe innema yekulü lehu kün fe yekun: O, hem dirilten hem de öldürendir. O, herhangi bir işin olmasını dilediği zaman yalnız «OL!» der, o da oluverir.'' (Mümin 40/68)
Vakit öyle bir “şey” dir ki, “dehr”, “zaman”, “vakit” ve “ÂN”.. İnsana yaklaştıkça, yarım nefese kadar gelir yani, insan için en küçük zaman dilimi alıp verdiği nefes usturanın ağzı gibi, iğnenin ucu gibi, bir noktaya gelir sıkışır ve orada insanlık denenir. İnsan aklı kendisine BEDEL biçer, KIYASlar başka akıllarla, kendisine ŞART koşar ve sonunda bir SEBEB arar. SONUÇ bulmak ister. Ve bütün bunları yaparken ya kendi başına yüzme bilmeyen bir insanın denizin üstünde çırpınması gibi hayatın içinde çırpınır gider ya da, bu işi bilenler gibi DenİZe teslim olur ve yüzünde yüzer gezer batmaz.
Ben çok uzun yıllar deniz kenarında kaldım. Hakan bilir. Sahile sıfırda nerdeyse. Onbeş metre yani önümüzde hiçbir şey olmadan. Üç buçuk ay falan her yıl. Antalya’nın en güzel sahilleri Devlet Su İşlerinin kampıydı. Kamp değil de Lara’ da yani. Ve henüz yazılmamış şiir defterleri falan, orda okullar açılıncaya kadar kalırdık.
Yüzme bilmeyen bir insan denizin hemen kıyısında üç-dört metrede ayağını kesecek kadar ya da ayağına kadar olmayan bir suda yani göğsüne kadar gelmemiş bir suda boğulabilir panikten. Ama yüzme bilen güvenli insanlar sırtüstü dönüverir, hareketsiz halde kalır, dev dalgalar dahi, alttan alır onu havaya kaldırır geri bırakır. Atmaz yani. Altından gelir geçer. Bu sırtüstü duruşlar. Mesela ben dururdum yarım saat falan. Bu sürekli yüzmekten dolayı durmuyorsun. Denize teslim olmaktan dolayı duruyorsun.
Onun içindir ki, tam TESLİMiyet çok zor. Çeşitli nedenlerle zor; bedensel zor, ailesel zor, toplumsal zor, kâinâtta zor. Zorluk üzerine halkedilmiş. “Lâ rahate fi’d- dünya” buyuruyor Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selem, “Dünyada rahat yoktur” buyuruyor.:
---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Lâ rahate fi’d’ünya: Dünyada rahat yoktur.. Mü’mine, RaBBine kavuşuncaya kadar rahat yoktur! ” buyurmuştur.(Hatib, İbni Nasr)
Yani zorluk vardır, Zıtların ZEVki.. Dünya “zor” üzere kurulmuştur.
Biz de,, deli deli yazıyoruz zevklerimizde; zordur, kordur, mordur falandır diye ama; rahmetli anam öyle derdi: “Anam, mal müşteriye satılır” derdi. Doğru, mal müşteriye satılır. Öyle ya, ben çatal iğne alacağım, altını ne yapayım, elmayı, armudu ne yapayım. Adamın derdi, çatal iğne arıyor. Adam aspirin arıyorsa, sebze bazarında ne işi var, hayvan bazarında ne işi var.
Bütün bunlar hayatın gerçekleri. İçinde yaşadığımız hayatın gerçekleri. Ve her an bizi sarsıp duran özellikler ve güzelliklerdir. Tüm bunların temelinde yatan; “İslam Teslimiyettir”. Şunu bunu yapmak değildir. Önce teslim olmaktır. Onun için biz İslam Sistemini incelerken, Teslimiyeti esas aldık. İnsan, teslimiyeti tek başına sağlayamaz. “Tek”lik ALLAHu zü’L- CeLÂL’e mahsustur. Allâme-yi Cihan olsa da, kendi başına denizde çırpınan birisine benzer. İsterse ordinaryüs profesör olsun, din profesörü olsun. O, bir BİZim Derbentli Deli Hasanımız değildir. Çünkü yüzmeyi bilmiyor. O denizin balığı değil. O denizde onun bilgisi kendine yaramıyor yani. Onun için Hasbî Hizmetçi lâzımdır. “Mürşid-i Kâmil lâzımdır” sözü ağır bir sözdür. Ben doğrusu bunu hiç birisinden “Ben Mürşidim!” diye duymadım. O deli insanların, muazzam insanların hiçbirisinin: “Ben mürşidim” dediğini duymadım.
Olsa olsa mesela Siirtli bunların en kelli fellisiydi. Gerçekten. Sormuştum ona;
-“Hocam hafızanızda 30.000 hadis var mı?”
-“Vardır Abdüllatif” dedi. Hafızasında 30.000 hadis.
-“40.000?” dedim.
-“Olabilir” dedi.
-“Hocam 50.000 var mıdır?”
-“Ne yapacaksın Abdüllatif” dedi.
Yani böyle bir insan 40.000-50.000 hadis hafızasında. Ve Kur'ÂN-ı Kerîm’de bilmezdi cüzleri falan. İşte bir âyet alıyorsa, sana söylerdi. “Yarısına yakın aç bakıyım Kur’ÂNı” der, açarsın oradan birşey okursun, şöyle biraz git, ya da sûrelerin başından birinci âyetleri okutur sana, 3-5 sûre daha atla, böyle bulurdu âyetleri.
Sen “yusebbihu lillâhi mâ fî’s- semâvâti ve mâ fî’l- ard” diyorsan, beş yerde geçiyorsa beş yerde de bulurdu. Böyle bir hafızlık yani. Bunlar da hiçbir zaman şu andaki piyasadakiler gibi mürşid-i kâmil falan gibi şeylere soyunmazlardı. Hasbî Hizmetçiliği tercih ederlerdi. Çünkü gerçek şu ki; Mürşid-i Mutlak Muhammed aleyhisselâm’dır. Kesinlikle, Mürşid-i Mutlak Muhammed aleyhisselâm’dır. Onun için Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin değeli olanlar EhL-i Beyt aleyhumusselâm dahi, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin Hasbî Hizmetçileridir. Habibî Hizmetçileridir. Bu devdirde, içinde bulunduğumuz devirde insanların akıllarına bilgiler de kâr etmiyor artık Tarık. Siz istediğiniz kadar bilgi verin, o, kanıksamış gibi, artık o heyecanı o ruhu kaybetmiş, bilgi zannediyor, yaşamadığı için..
“Ben onu biliyorum zâten” diyor. Ben namaz kılmayı biliyorum. Kılmasına gerek yok yani. Ben yemek yemesini biliyorum. Yemek yemesine gerek yok yani. Böylesine bir ahmaklık içinde, içinde bulunduğumuz devirde insanlık. Ve bunların tümü ne acı ki kendi kaderlerimizi dile getiriyor, hayatlarımızı etkiliyor. Kimi insan bin bir çile içerisinde Rabbısının huzurunda, hazırında, hızırında yaşarken, kimisinin kulluğu şartlara bağlı. Şöyle şöyle olursa iyi bir Müslüman, değilse değil. Bunlar da ağır tehlikelerdir.
Şundan dolayı söylüyorum Hakan; eğer savaşıyorsanız silahlarınızı bırakmadan bir rekat namaz kılın onu demek istiyorum. Tek rekat. Ve siz gidin bir başkası kılsın. Bir rekat savaşın ortasında.
وَإِذَا كُنتَ فِيهِمْ فَأَقَمْتَ لَهُمُ الصَّلاَةَ فَلْتَقُمْ طَآئِفَةٌ مِّنْهُم مَّعَكَ وَلْيَأْخُذُواْ أَسْلِحَتَهُمْ فَإِذَا سَجَدُواْ فَلْيَكُونُواْ مِن وَرَآئِكُمْ وَلْتَأْتِ طَآئِفَةٌ أُخْرَى لَمْ يُصَلُّواْ فَلْيُصَلُّواْ مَعَكَ وَلْيَأْخُذُواْ حِذْرَهُمْ وَأَسْلِحَتَهُمْ وَدَّ الَّذِينَ كَفَرُواْ لَوْ تَغْفُلُونَ عَنْ أَسْلِحَتِكُمْ وَأَمْتِعَتِكُمْ فَيَمِيلُونَ عَلَيْكُم مَّيْلَةً وَاحِدَةً وَلاَ جُنَاحَ عَلَيْكُمْ إِن كَانَ بِكُمْ أَذًى مِّن مَّطَرٍ أَوْ كُنتُم مَّرْضَى أَن تَضَعُواْ أَسْلِحَتَكُمْ وَخُذُواْ حِذْرَكُمْ إِنَّ اللّهَ أَعَدَّ لِلْكَافِرِينَ عَذَابًا مُّهِينًا
---" Ve izâ kunte fîhim fe ekamte lehumus salâte fel tekum tâifetun minhum meake vel ye’huzû eslihatehum fe izâ secedû fel yekûnû min varâikum, vel te’ti tâifetun uhrâ lem yusallû fel yusallû meake vel ye’huzû hızrahum ve eslihatehum, veddellezîne keferû lev tagfulûne an eslihatikum ve emtiatikum fe yemîlûne aleykum meyleten vâhıdeh(vâhıdeten). Ve lâ cunâha aleykum in kâne bikum ezen min matarin ev kuntum mardâ en tedaû eslihatekum, ve huzû hızrakum. İnnallâhe eadde lil kâfirîne azâben muhînâ(muhînen).: İçlerinde olup onlara namazı kıldırdığında, onlardan bir grup, seninle birlikte dursun ve silahlarını (yanlarına) alsın; böylece onlar secde ettiklerinde, arkalarınızda olsunlar. Namazlarını kılmayan diğer grup gelip seninle namaz kılsınlar, onlar da 'korunma araçlarını' ve silahlarını alsınlar. Küfredenler, size apansız bir baskın yapabilmek için, sizin silahlarınızdan ve emtianız (erzak ve mühimmatınız)dan ayrılmış olmanızı isterler. Yağmur dolayısıyla bir güçlüğünüz varsa veya hastaysanız, silahlarınızı bırakmanızda size bir sorumluluk yoktur. Korunma tedbirlerinizi alın. Şüphesiz, Allah kafirler için aşağılatıcı bir azab hazırlamıştır.” (Nisâ 4/102)
Hal bu iken insanlık bugün nerelere gitti, ne hallere geldi. Bunların tümünün temelinde yatan, Rasûl ve Allah’a -> “Rasûlullah” dediğim bu benim. “Rasûl” den “Allah”a TESLİMİYETin olamayışı. Onun için İSTİKAMET bulamayış. Biz, özellikle ben şahsen ki, benden evvelkiler de böyleydi, o şimdi herkesin gözdesi ya da canım sıkılınca ters konuşuyorum abdestli insanların Münir Dermanı Hocam Allah rahmet etsin, cenâzesinde bulunanlar belli. 5 kadın 2 erkek. Bir de kızı, karısı var. Benzeri Siirtli Hocam 3 yıl kimseyle konuşmadan bir kelime etmeden son üç yılını verdi. Rahmetli Hacı Osman Efendi hâkeza, Hakan falan bilir ki, 40-50-60 sene yanında olan bir Cafer Amca vardı, o da rahmetli oldu da, bu kadar senenin sonunda: “Ben de Mürşid oldum!” dedi sıyırdı çıktı her şeyi. Hepsi çileyi çektiler bu hususta yani. Fakat Allah’a şükür ki, Bizim elimizi verdiğimiz, el ele olduğumuz insanlardan biz mürşidlik lafını duymadık. Hizmetçi sözünü duyduk ve hepsi, Kalaycı Yahyalar, Salih Babalar ve diğerleri gerçekten Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selemin halakasında halakalandılar. Halka dönmeden HAKk’a döndüler. HAKk’tan alıp halka verdiler. Elleri hiç boş olmadı yani, gâyet mütevâzi, hizmet ettiler. Biz bu gerçeği sadece Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selemin adına, hesabına ve şerefine taşıyoruz Hakan. İnsanlar oyalanmak için çetleşebilir, mesajlaşabilir, çeşitli şeylerle olabilir, yazabilir, arkadaşlıklar kurabilir vesâire ancak biz buna inanmıyoruz.
Biz kendi çağımızda kendi devremizde Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selemin buyurduğu, duyurduğu Kur’ÂN-ı Kerim ve uyguladığı Sünnet-i Seniyye ve Hadis-i Şeriflerin belirlediği Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selemin hayatını bu çağın anlayacağı şekilde yeniden derleyip toparlamaya çalışıyoruz. Ve geride sesimizin kalmasını istiyoruz. Tıpkı bir insan gibi, ağzımızla, kıçımızla, şunumuzla bunumuzla, Hak-ımızla bokumuzla, olduğu gibi, tıpkı Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selem gibi. O’nun yolunda, O’nca olabilmek azmindeyiz. İnşeAllahurRahman. Bizden önce de hep böyleydi..
Elmalılı Hamdi Yazır Hazretleri 20 yıla yakın küskün hayatı yaşadı. Nazırlık-Bakanlık yapmış bir insan. Osmanlının son meclisinde Bakandır. Ama “Hakk Dini Kur’ÂN Dili” tefsirini, o dargınlık, kırgınlık sırasında yazmıştır iki odalı bir eve kapanarak. Şu anda benim bulunduğum yere yakın mezârı, “Sahrayıcedid”de mezarı, geçen yine gittik Alper’le. Alper onu tesadüfen görmüş, sonra âli insanların başkaları da görmüş, kapı açmışlar, oraya yazmışlar, hemen duvarın dibindeydi ilk gittiğimizde ancak tesadüfen görebiliyordun, iyi bakarsan.
Zorluklarla olmuş. Biliyorsunuz anlatmışımdır, Elmalılı Hamdi Yazır Hazretleri sigarayı çok içiyor. Ömer Nasuhi Bilmen ki, Ehl-i Beyt aynı zamanda.. sonradan İstanbul Müftüsü falan oldu. O da öğrencisi, Üniversite hocasıyken. Ziyâretine gitmiş oda siğara dumanı dolu: “Hocam sigara içilen eve melekler girmez diyorlar” diyor. Yaşlı Hocası: “Ulan melekleri alıştırdım sizi alıştıramadım çıkın dışarı” demiş. Çünkü onun derdi o değil. Halkın ölçüsü değil onun derdi. Onun sevdâlandığı şey başka bir şey.
Yine Fahrettin Razi hazretleri, Allah razı olsun şimdi Alper 18. Ciltte. Ben iki yılda okumuştum onu. 24 cilt 24 ayda okuyabilmiştim. Gece gündüz hiç durmadan not alarak okuyor. Yolda, sokakta, şurada burada. İşte onuncu ciltte ne diyor; bitirirken altına bir not düşmüş,
NOT: Oğlum Yunus, ya Yunus, ya Said ama aklımda Yunus kalmış, memlekette vefât etti. oğlumun öldürüldüğü gün dağlardan gözükmeden gittim ziyaret ettim geldim 5 gün geçti aradan oturdum çalışıyorum..
Sürgün kendisi çünkü. Oranın kral olan adamı hükümdarı öldürücek onu.. çünkü o zaman krallar, kendi kötülüklerine fetva istiyorlar. O da, komşu ülkeye kaçmış sığınmış. Orda çalışıyor, Kur’ÂN yazıyor. Diyor ki; oğlumun öldürüldüğü gün dağlardan gözükmeden gittim ziyaret ettim geldim 5 gün geçti aradan oturdum çalışıyorum, diyor. Ama o 24 cilt kıyamete kadar insanlara bir deniz feneri gibi yol gösteriyor. Ufuk açıyor. Ha, diyorsan ki Hakan: “Halk beni anlasın dinlesin, büyük adam bilsin!” o zaman ben yakınım olduğun için sana adresi söyleyebilirim. “Sen hayvan bazarına git oğlum. Orda değerini bulursun.” derim. Kaç kuruş ettiğin belli olur orda yani. Deveysen deve parasına satılırsın, eşeksen eşek parasına satılırsın. Öyle bir şey arıyorsan. Ama: “Yok dayı bizim ağzımızı burnumuzu bilyeye çevirdiler!” diyorsan, dert etme Allah kefildir, vekildir. Küllî şey’in kadirdir ve işinin başındadır. Her ÂN “Şe’ÂN” dadır. Her ÂN yeniden yaratmaktadır. O Allah Vahidü’l- Kahhar’dır. Yerle bir ediverir. Dün İstanbul’un en zengini olan insanlar, yatları katları olanlar, bugün zindanlarda çürümede, daha ne olacakları belirsiz halde. Mallarına mülklerine de el konulmuş durumda. İndir-bindir dünyasına bakar mısın?. Demek ki hakikat değilmiş bunlar. Bunlar Allah’ın kudreti karşısında bir şey değilmiş. Şundan dolayı söylüyorum.
Hoş, zâten biz bu YOLa Allah’ın izni ve inâyetiyle ikimiz çıkmıştık. Bu, senin gayretinle olmuştu.. meşhur bilgisayarın.. aman bozulmasın diye tuşlarına dokunamadığım zamanı hatırlıyorum, buraya dokunsam harfin birine zarar mı getiririm diye..
Bütün bunları şunun için söylüyorum ki; YOL, yürüyenedir.. Yürüyen, yolun YOLCUsudur. YOLLuğu ve YOLDAŞı da Olmalıdır.. HaKk YOL YOLCUsu, seyreden değil, televizyondan izleyen değil.
YOLa YOLCU olana YOLDAŞ şarttır. Bu çöl yalnız geçilecek çöl değildir. Yolcunun YOLLUĞu da gerekir. Bizim Kıtmir olduğumuz için boynumuzda Kur’ÂN-ı Kerim torbası vardır. Bu bizim normal halimizdir. Çünkü bizim Efendimizin hali budur. Bu Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin kemâlidir, cemâlidir, her halidir, sevgili Hakan..
Ben de yazıyorum çiziyorum biliyorsun: “Ey yüce RABB’ım bana da neler ettin, olur mu yani!.” falan diye. ALLAH’ımdan korkarım birşey demem de, RaBBımı daha yakın bulurum, akrabayız ya, şah damarımızdan daha yakınız ya..
İşte bütün bunları şunun için söylüyorum; tıpkı onlara benzetmek için söylemiyorum, böyle bir arzuyu ne sen ne ben düşünürüz, ama inanç BİRliğimiz bakımından söylüyorum. O zorluklar içerisinde hizmeti düşünenler, Fahrettin Razi gibi o sürgün hayatında çalakalem yazmalar..
Kalem Sûresini yazdığın için teşekkür ederim. Çaba sarf ettiğin için teşekkür ederim. Ve bir gün umarım inşeAllah dua ederim ki Latif Hüseyin’in çocukları da okur bir gün.. bunlar bir eserdir, bize yol gösterendir derler. Şunu çok iyi biliyorum ki, ne idiğü belirsiz nesiller, güvensiz nesiller, bunlar peşin kaybetmişlerdir. Çünkü güven yok onlarda. Onlar için dinmiş, hizmetmiş, cennete koş cehennemden kaç derdindeler. Fiilen, şu anda, hayatın içerisinde ALLAHu zü’L- CeLÂLin Şe’N-inde şehâdeti yaşayacak, Rabbısından razı, radiyeten-merdiyetene inanan, bulunduğu şartlara Allah hayır versin inşeAllah duasından başka bir şeyle yorumlamayan, ama aklıyla, fikriyle, vicdanıyla, fiilleriyle..
İnsan bu, şimdi kapatırsın bilgisayarı aklına ne geliyorsa onu yaparsın. Ama öyle yapacağına oturur, Kur’ÂN okursun, bir şeyi anlamaya çalışırsın, dinlemeye çalışırsın, hizmet etmeye çalışırsın. Ama ne çâre ki, anam ne diyordu: “Anam elinen âleminen bir ölüye gidilir, bir düğüne gidilir köyde” diyordu anam.
Öyledir gerçekten. Bir yerde ölü öldüm mü bütün köy bir araya gelir. Düğün oldu mu da bir araya gelir. “Ama mezara yalnız gidilir” derdi. Ve yalnız doğulur bu âleme. İkiz olsa belki arkasından gelir de. Şunu demek istiyorum, sen Hakan Arif olarak, kaderini yaşadın, yaşıyorsun ve yaşayacaksın. Yapacak tek şey “ Hak ve hayır versin Allah” demekten ibarettir. Umarım ve dua ederim ki bizim de güvendiğimiz, Allah dostları ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in de güvendiği gerçekten büyük harfle yazılan İNSAN olursun. O zaman Münir DERMAN kaddesallahu sırrahu seni dört âlemde karşılar. Çünkü bütün ömrünü bu yolda hasretmiştir. Kendi kaderince, kendi stilince, kendi tarzınca, tavrınca. Dedik…
Şöyle Kalem Sûresine girelim. Kalem Sûresi yarım kalmış Hakan. İkinci gönderdiğini biliyorsun ben estirip kestirdiğim için, bir başlamışız 14 âyet gelmişiz, sonrası varsa da nerde bilmiyorum ya da yoktur. Ama bir tanesinde de diyor ki, son gönderdiğinde 2-3 saat geçmiş, gece o zamanlar sabah ezânına kadar sohbetler olurdu, sonra yıkıldı, yerle bir oldu. Bazı insanlar zannederler ki o havanın kaybolması bizim yüzümüzden sanırlar. Buradaki tek ölçü şudur. Herkes diyecek ki: “benim yüzümden bu haldeyiz”, doğru olan budur.
Bakın nice insanları hayat, tıpkı bir deniz gibi kim ölüyse sahile terk etti. Balina dahi olsa, deniz, o 10 tonluk 20 tonluk mahluku dışarı atar, öldüğü için. Fakat parmak başı kadar yengeç yavrularını içeri alır, diri olduğu için. Hayat böyle bir ilginçliktir. Dirilik bu kadar muhteşemdir oğlum. Bu kadar muhteşemdir..
Bu siteden nice insanları ben ayırdım biliyorsun Hakan. “Ben olmasam” diyen herkesi, bunu duyar ya da hissedersem görevliyse görevden alıveririm zâten o ona yetiyordu. Nereye gitti sorusunun cevabı ise, bana göre cehennemin zumerâsına gitti. Kendi yakınlarım olduğu için söylüyorum. Ali, Anka falan, ne kaf dağı kaldı, ne şu kaldı. söyleyecek söz çok amagerek yok.. hayat anlatacaktır..
Hayata bir bakar mısın? Ölçü neydi, ölçü şuydu: “Ben de kadarımca kaderimce Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin YOLundayım!.”
Kul İhvÂNi’nin kendi başına yolu varsa o yol, şeytan yoludur. Senin de tek başına Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemsiz yolun varsa şeytan yoludur.. Sıart-ı mustakîmde yol tektir. Sırat-ı müstakimdir ve yolun gözüken nuru, Nur-u Muhammed’dir, Nurullahtır, sahibi. İnançları sağlam olmayan insanların amelleri de sağlam değildir. Bu, kaybolan heyecan, yitirilen şey, çok ağır bir kayıptır. Yazıktır, günahtır. Onlar için Allah şâhid ki, Allah’ a sonsuz şükrolsun bir nokta kadar üzüntü duymam. Çünkü, neden?. Tercihleri böyledir. Yanlıştır ama tercihleri böyledir. Yoruldukları yere kadar giderler. Biz çok akıllı olduğumuzdan bu yolu seçmedik. ALLAH celle celâlihu bizim yolumuzu hak ve hayır üzere yazdı inşeAllah ve yazsın hepimizin kaderini.. Onun için kalemi, Hakan ben bırakırsam sen alırsın. Çünkü biz beraber başladık ya. Başka yol mu var. Yeter de artar bile. Artar bile.. Biz twitter değiliz ya: “100.000 kişi geldi, 500.000 kişi geldi.” Diyecek..
BİZ BİR-İZ.. BİR kişi yeter BİR!.
Bir tek Sümeyye Anne, islamın ilk kadın şehidi.. 4 deveye, her deveye bir kol ve bacak bağlanmış, çarmıha gerilmiş ÇÖLde kızgın kum içinde..
Ebu Cehil diyor ki: “Küfret Muhammed’e!.”
O da diyor ki: “Eşhedu en lâ ilâhe İLLALLAH ve eşhedu enne MuhaMMeden Rasûlullah!.”
Yürü dendiğinde 4 deve 4 yöne yürüyünce ne oluyor?. Her birisinde bir bacak bir kol gidiyor. Bunu kocasının ve oğlu Ammar radiyallahu anhum un gözü önünde yapıyorlar.
Böyle ilk İslam şehidi kanı, kadın kanıdır..
İlk İslam Hatice annemizdir. İlk şehid Sümeyye Annemizdir. Hep, dikkat edin, onun içindir ki daha Kur’ÂN bile inmemiş doğru dürüst belki bir iki âyet, henüz yeni başlamış dönemde. İnanç başka bir şeydir. Ama o yüce Peygamber aleyhisselâm, şimdi bu Suud Kralcıkları, şeytanlar, deccâllar yıktılar oraları.. ama ben daha önce resimlerini falan da çekmiştim gittiğimde, Kâbe’nin kapısına “Sümeyye Kapısı” ismini Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selem vermiş, tek kadın ismidir. Fatma Vâlidemizin ismini vermemiştir, Hatice Vâlidemizin ismini vermemiştir. “Sümeyye Kapısı” ismini koymuştur. İşte böyle vefakâr, böyle bir Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem vardır karşımızda hamdolsun..
Bütün bunları şunun için söylüyorum oğlum; sakın aklının hayalinin ucundan geçirmeyesin. Dayım istediği için falan yazıyorum deme hakını-ekmeğini boka düşürme ve: “Ben ALLAHu zü’L- CeLÂL’in, Kelâmullah’ın ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in yoluna hak ve hayır üzerine hizmet ediyorum. Ben de benden öncekiler gibi hasbî hizmetçiyim!.” de..
Sen hepsini biliyorsun. Salih Babalar gibi. Ricâl-i gayb’ di Allah şâhid. Çok şükür. Siirtlimi çok iyi bilirsin. Kalaycı Yahya’ yı şahını bilirsin. Hacı Osman Efendi’yi çok iyi tanırsın. Hepsi Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selem’in yolunda gittiler. Hiçbir şey onları yolundan çevirmedi inşeAllah bizleri de çevirmez.
Şimdi “Hülasa-ı kelâm bütün Aksaraylılara selâm!.” demiş değil mi..
Evet şöyle bir Kalem Sûresini mâadem ki eksikmiş, 14’ e kadar süratli bir şekilde geçelim. Yayınlamaya başladık da. Haa “Biz yazıyoruz okunmuyor!.” diyorsan hiç dert etme. Onun okuyucularını Allah seçecektir. Hiiç dert etme. Okudular da ne oldu?. Ya alttan çıkardılar, ya da kustular. Çünkü onlara yâr olmaz o. Onların teslimiyeti tam değil. İ’timatları yok. Onun için istikamet bulamazlar.
Bir garib kalender ise: “Yâ Allah yâ Bismillah!” der elini verir, eli ALLAH’ın elinde olur. Bir fitne fücur adam o yana bu yana yan çize yan çize giderken, bir gün bir balina gibi leşi deniz kenarında bulunur..
Söylediğim şeyler tamamen Hakanla ilgili. Hakan efkârlı da, efkârını dağıtıyorum. Kader, Kaderullahtır. ALLAH celle celâlihu hak ve hayır üzerine güzel kaderler yazsın inşeAllah. İyi güzelden kastım hayır olsun inşeAllah diyelim.