Kul İhvÂNi TEBBET Sûresi Sohbeti

Cevapla
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Kul İhvÂNi TEBBET Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

06.03.2009 TEBBET SURESİ SOHBETİ

Esselâmü aleyküm ve rahmetullahi ve berekatühü..

Euzubillahi’s- semi’l-alîmu mine’ş-şeytani’r- racîm bismillahi’r-rahmâni’r-rahîm..
Euzi bike rabbbi en yahderinu bismillahi’r-rahmâni’r-rahîm..
Euzibillahimine’ş-şeytani’r-racîm bismillahi’r-rahmâni’r-rahîm..

Resim

ResimEuzubillâhissemiul âlimi mineşşeytanirracim min hemazitihi ve nefhahihi ve nefsihi..
Aklımın içerden dürtüştürdüğü ve nefhahihi dışarıdan üfürdüğü ve nefsihi bizzat kendisinden benim böyle oluşumdan Allah’a sığınırım.

وَقُل رَّبِّ أَعُوذُ بِكَ مِنْ هَمَزَاتِ الشَّيَاطِينِ
Resim---Ve kul rabbi eûzu bike min hemezâtiş şeyâtîn(şeyâtîni) : Ve de ki: «Ey Rabbim, şeytanların dürtüştürmelerinden (kışkırtmalarından) sana sığınırım! (Mu’minûn 23/97)

Ve eûzu bike rabbi en yahdurûni âyettir.

وَأَعُوذُ بِكَ رَبِّ أَن يَحْضُرُونِ
Resim---Ve eûzu bike rabbi en yahdurûn(yahdurûni) : Ve onların benim yanımda bulunmalarından da sana sığınırım Rabbim." (Mu’minûn 23/98)

Hazırımda olmasından da..

Ve eûzu bike rabbi en yahdurûni

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

Bismillâhirrahmânirrahîm


Allahumme salli ve sellim alâ Seyyidinâ Muhammedini’n- Nebiyyi’l-Ummiyyi’l- Arabiyyi’l- Kureyşiyyi’l- Hâşimiyyi’l- Mekkiyyi’l- Medeniyyi.
Sâhibi’t- Tâc ve’l- Mi’râc.
Sâhibi’l- Şeriat ve Atâyâ.
Sâhibi’l- Makâmi’l- Mahmûdi ve’l- Havdi’l- Mevrûdi.
Sâhibi’s- Sucûdi li Rabbi’l- Ma’bûd.

Mânâsı:

ALLAHım Efendimiz;
Nebiyyil-Ummî, Arabî, Kureyşî, Haşimî, Mekkî, Medenî olana,
Tâc ve Mirâcın Sâhibine,
Şeriat ve Atâ Sâhibine,
Makâm-ı Mahmud ve Havz-ı Mevrûd Sâhibine,
Tek Mabud-İbâdet edilen RABB celle celâluhu için SECDEler Sâhibine,
Salât ve Selâmımızı ulaştır.
Teslimiyet ve Sıla ulaşımımızı sağla İnşâallah..
Âmin Yâ Muîn celle celâlihu

Not: Muhyiddin İbni Arabî (radi Allahu anhu) Salavat-ı Kübrâsının çok önemli olduğunu bildirmiştir.

Bu istiğfar istiğazeye dikkat etmeliyiz ki, sığınma farzıdır.. Şeytanın huzurumda hazırımda olmasından da sana sığınırım anlamına gelmektedir.. ŞEY-t-ÂN-Lık, İKİ-likte kalıştır.. İki şeyliktir yâni..
Şey,şey.. Şetân, İki şey, Şey’un, çok şey..
İki şeydlik zaten iki yüzlülüktür demek istiyorum.. Tevhid değildir ama, KuLLuk İmtihanın da taa kendisidir.. sadece uyuşma vardır.. “Lâ İlâhe” ile “İllâ ALLAH” uyuşacaktır.. gübre ile gül seviyelenecektir ki.. ya da gümbre ile tohum seviyelenecek ki bir netice olsun.. inkar ve ikrar ikisi de vardır, inkar ortadan kalkmış değildir tevhidde..ancak ikrara uymuştur.. inkarcı akıl, nakli duymuştur ve ikrara uymuştur.. başka anlamda Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem in şeytanı Müslüman olmuştur..

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem de : " Sizden her birinizin bir şeytanı vardır. Evet, benim de şeytanım var, fakat ALLAHu Teâlâ bana yardım etti ve şeytanım müslüman oldu, bana yalnız iyiliği emr eder!" buyurdu.
(İbn-i Mes'ud’dan; Müslim)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Kocası gurbette olan (yabancı) kadınların yanına girmeyin. Zîra şeytan, herbirinizin içinde, vücudunuzda kanın dolaştığı gibi, (kendisini hissettirmeden) dolaşır." buyurdu. Biz atılıp sorduk: "Sende de dolaşır mı?."
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Bende de (dolaşır), ancak Allah bana yardım etti de (şeytanım) bana teslim oldu." buyurdu.
(Tirmizî, Radâ 17, 1172).

Başka anlamda gece ve gündüz zâten yok idi.. güneşsizlikten böyle idi güneş gelince kalktı aslında güneş çekilirse yine gece olur..

İnsanoğlu belli kimlik ve kişilikte yer yüzüne gönderiliyor kendi elinde değil Sünnetullah içerisinde kaza kadar çizgisinde Şeenullahta oluşum içinde takdir edilen ALLAHu Zü’L- CeLÂL’in Kaza Kadar İrade ve Meşiyeti dahilinde hükmeden el Hakim ALLAHu Zü’L- CeLÂL’in takdirinde tecellîsinde ortaya çıkıyor, belli bir hazırlanma dönemi geçiriyor.. Beden Nefis Kalb ve Ruh.. Ve tümünün içinde yazıldığı yazı tahtası olan AKIL Sahnesinde imtihana çekiliyor.. Beden Rüşdüne, Nefis Rüşdüne ki, Akıl Rüşdüne erdiği ÂNda, Tebliği duyduğu ÂNda, Hür olduğu ÂNda İslam Şartlarını, Müslüman olma mükellefiyetini tekellüf teklif şartlarını taşıdığını anladığı ÂNda, sorumluluk haline geçiyor..
O zamandan bu zamana kadar İnançta Amelde Ahlakta ve Hallerde imtihan ediliyor.. Kendisi bilerek bilmeyerek yaptığı seviyesiz işler videoya alınıyor ya da kayda geçiyor..
ALLAHu Zü’L- CeLÂL, merhameten ve muhabbeten halk ettiği için kendi Ekberliğinin büyüklüğünün İzzetinin şerefinin gereği kendi yarattıklarına zülm etmediği için, etmeyeceği için ALLAHu Zü’L- CeLÂL..

فَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ وَاسْتَغْفِرْهُ إِنَّهُ كَانَ تَوَّابًا
" Fe sebbih bi hamdi rabbike vestagfirhu, innehu kâne tevvâbâ (tevvâben).: O zaman Rabbini hamd ile tespih et. Ve O’ndan mağfiret dile. Muhakkak ki O, tövbeleri kabul edendir.” (Nasr 110/3)

Et tevvâb..el Gaffâr.. es Settâr ALLAHu Zü’L- CeLÂL..

Et Tevvâbu:
Resim

El Gaffâru:
Resim

El Settâru:
Resim

Et Tevvâb, dönüşleri kabul edici olan ALLAHu Zü’L- CeLÂL.. Tevbe kapısını ebediyen kapatmıyor daima açık tutuyor..

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Şübhesiz Allah gecenin üçte biri kalıncaya kadar bekler; Sonra rahmetiyle dünya semasına inerek şöyle seslenir: “Günahının bağışlanmasını isteyen yok mu? Tevbe eden yok mu? Bir şey dileyen yok mu? Dua eden yok mu? Bu durum sabah oluncaya kadar devam eder.” buyurdu.
(Müslim)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Cennetin sekiz kapısı vardır. Yedisi kapalı, biri güneş batıdan doğuncaya kadar kulların tevbe etmesi için açıktır.” buyurdu.
(Taberânî)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Allah tevbe için batı tarafından genişliği yetmiş yıllık mesafe olan bir kapı açmıştır. Güneş o taraftan doğuncaya kadar bu kapı kapanmaz.” buyurdu.
(Buhârî)

Bizde inançlarımızı aynen imanlarımızı amellerimizi ahlak ve hallerimizi Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimizin buyurup yaşadığı gibi seviyeleyebilmek için, fazlalık ve eksiklerimizi aynı seviyeye getirebilmek için, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimizin Şeriat-ı Garra sınırları içerisinde seviyelenmeye çalışıyoruz..
Bunların birincisi şüphesiz ki tevbedir, tevbe-i istiğfardır.. çünkü bize çok ağır bir emânet yüklenmiştir akılla beraber..
Bu ALLAHu Zü’L- CeLÂLin Zatından Sıfatına Sıfatından Esmasına Esmasından Eşyasına akan muazzam muhteşem akıl ermeyecek nimetlerini kullanılarak bu emânete sahib çıkış ve sonuca ulaşma yüklenmiştir..
Emânet nedir?. emânet basitçe daha hiçbir şey yok iken, insana ait hiçbir şey yok iken, elinde bir imkan yok iken, sadece yer yüzünde var olabilmek için;

“KUL”un->“ELESt”te > ÂHiDi.:

اقْرَأْ بِاسْمِ رَبِّكَ الَّذِي خَلَقَ
---“Ikra’bismi rabbikellezî halak(halaka) : Yaratan RABB-inin İSMiyle oku!”
(Alak 96/1)

وَإِذْ أَخَذَ رَبُّكَ مِن بَنِي آدَمَ مِن ظُهُورِهِمْ ذُرِّيَّتَهُمْ وَأَشْهَدَهُمْ عَلَى أَنفُسِهِمْ أَلَسْتَ بِرَبِّكُمْ قَالُواْ بَلَى شَهِدْنَا أَن تَقُولُواْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ إِنَّا كُنَّا عَنْ هَذَا غَافِلِينَ
---“Ve iz ehaze rabbüke mim beni ademe min zuhurihim zürriyyetehüm ve eşhedehüm ala enfüsihim elestü bi rabbiküm kalu belâ şehidna en tekulu yevmel kiyameti inna künna an haza ğafilin : Kıyâmet gününde, biz bundan habersizdik demeyesiniz diye Rabbin Âdem oğullarından, onların bellerinden zürriyetlerini çıkardı, onları kendilerine şâhid tuttu ve dedi ki: Ben sizin RABBiniz değil miyim? (Onlar da), Evet (buna) şâhit olduk, dediler.” (A’raf 7/172)

وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ وَنَعْلَمُ مَا تُوَسْوِسُ بِهِ نَفْسُهُ وَنَحْنُ أَقْرَبُ إِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَرِيدِ
---“Ve lekad halakne’l- insâne ve na’lemu mâ tuvesvisu bihî nefsuh (nefsuhu), ve nahnu AKREBu ileyhi min habli’l- verîdi.: Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin ona ne vesveseler vermekte olduğunu biliriz. Biz ona şahdamarından-cÂN Damarından daha YAKINız.” (Kaf 50/16)

“elestu bi rabbikum.. Rabbiniz değil miyim?.”
Sizi kim halk etmiş olabilir, siz burada nasıl varsınız, sizin Rabbınız kim?.
Rabb, iki “be”yi ortaya çıkarandır, kimlik ve kişilik verendir, zâhir ve bâtın be-leri.. bâtın oluş kişiliği ve zâhir oluş kimliği ile insan vardır.. ve insanın bâtını akıldan ibârettir.. işte bu akıl ve eşya birleşimi olan insanın ikisinde oynanıyor bu oyun.. ne diyor bütün kâinât ilk halk edilen noktanın yüreğinde ÖZünde; “elestu bi rabbikum?”..
Olumsuz soru.. cevabı ve evet te olsa yanlıştır, hayır da olsa yanlıştır ama belâ “bilakis Rabbımızsın” denmesi gerekmektedir..
Arapça da olduğu gibi Türkçe deki cevaplar sıkıntılıdır.. işte bu söylediğiniz ilk söz elestu bi rabbikum gerçekten sizin rabbınız değil miyim?. “evet” demiyor ki “evet değilsin!” Ya da “hayır değilsin!” olamaz.. doğrusu “belâ bilakis öylesiniz, Rabbımızsınız”
Bu söz verildiğinde ise; başka nimet yok, meydan yok, sahne yok, kalem yok, kağıt yok, salon yok, olay eşya yok ki daha olay yok, zaman yok, mekan yok, zann yok, AKIL yok.. yâni bir ŞEY yok ortada..
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi TEBBET Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »

“Böyle bir âlem halk edilse her birinize hilafet gibi yâni ALLAHu Zü’L- CeLÂL bütün esmâlarını öğretse ve giydirip kuşatsa, her birinize güç kuvvet verse ve hilafet halifelik verse, siz bu sözünüzde durur musunuz?” Bu EMÂNET teklif edildi..

إِنَّا عَرَضْنَا الْأَمَانَةَ عَلَى السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَالْجِبَالِ فَأَبَيْنَ أَنْ يَحْمِلْنَهَا وَأَشْفَقْنَ مِنْهَا وَحَمَلَهَا الْإِنْسَانُ ۖ إِنَّهُ كَانَ ظَلُومًا جَهُولًا
Resim---“İnna aradne’l- EMÂNete ale's- semavati ve’l- erdi ve’l- cibali fe ebeyne ey yahmilneha ve eşfakne minha ve hamelehe’l- insan innehu kane ZaLumen CeHuLa: Şüphesiz biz EMÂNeti göklere, yere ve dağlara teklif ettik de onlar onu yüklenmek istemediler, ondan çekindiler. Onu insÂN yüklendi. Çünkü o çok ZâLiMdir, çok CâHiLdir.”
(Ahzâb 33/72)

İşte bu EMâNeti insanoğlu kabul etti..
“ZaLumen CeHuLa” biter âyetin sonu çok zâlimce ve câhilce kabul etti yâni.. kul ham aklıyla kderi gereği zâlim ve câhil olarak bunu yaptı.. câhil ve zâlim olarak ta bunu yaptı.. kime câhil?. kendi nefsine câhildir.. kime zulm etti? kendi nefsine zulm etti..
İşte bu insanoğluna İlk Halk Ediliş Noktasında yâni Nurullahtan Nur-u MiM’in halk edildiği ÂNda.. Nur-u MiM’ içerisinde bütün kâinâtın var olduğu, Bezm-i Elest denilen “İLK NOKTA”nın halk edildiği ÂN ve şu ÂNda Şe’ÂN-da, “elestu bi RABBukum?. “BeLÂ!..”
Bu TOHUMdan çıkacak bütün varlık-MevCÛDat.. “Rahmetenli’l- ÂLEMîn”den geçecek bütün “KÛN ->feyeKÛN” olanlar, yaratılalar..

وَإِذْ أَخَذَ رَبُّكَ مِن بَنِي آدَمَ مِن ظُهُورِهِمْ ذُرِّيَّتَهُمْ وَأَشْهَدَهُمْ عَلَى أَنفُسِهِمْ أَلَسْتَ بِرَبِّكُمْ قَالُواْ بَلَى شَهِدْنَا أَن تَقُولُواْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ إِنَّا كُنَّا عَنْ هَذَا غَافِلِينَ
---“Ve iz ehaze rabbüke mim beni ademe min zuhurihim zürriyyetehüm ve eşhedehüm ala enfüsihim elestü bi rabbiküm kalu belâ şehidna en tekulu yevmel kiyameti inna künna an haza ğafilin : Kıyâmet gününde, biz bundan habersizdik demeyesiniz diye Rabbin Âdem oğullarından, onların bellerinden zürriyetlerini çıkardı, onları kendilerine şâhid tuttu ve dedi ki: Ben sizin RABBiniz değil miyim? (Onlar da), Evet (buna) şâhit olduk, dediler.” (A’raf 7/172)

“Sizin RaBBınız mıyım?.” Değil soru..
“Sizin RaBBınız değil miyim?. “SORu bu!.
Cevâbı “evet veya hayır” değil..
Cevab ->“Kâlû ->BeLÂ!.”
“Bilâkis sensin RABBımız!” dediler ve kendilerine “KULLuk EMÂNeti” yüklendi, tekellüf-teklif edildi.. kabul ettiler.. işte bunu kabul ettiler “Rabbımız SENsin!” dediler..
Ni’met versek; Zat ->Sıfat ->Esmâ ->Eşya halk etsek, sizi halife kılsak, akıl versek ve aklınıza bütün esmâları yüklesek, bilmediğiniz şeyler kalmasa.. ALLAHu Zü’L- CeLÂL, kendi esmâlarını bütün esmâlarını öğretse gerekli olanların tümünü.. siz yine böyle der misiniz?..
Çünkü Uluhiyet, tümünü kapsar..
Rububiyet; yaratmak, idâre etmek gibi bütün eylemleri yürütür.. Rububiyet olarak sıfattır.. Fakat Uluhiyet, bütün ALLAH-lığın bütününü kapsadığı için, bu ÇiLLe Çarşısı İmtihân Salonunda soru “elestü bi rabbiküm” değil yâni.. “elestü bi allahukum?” değil.. böyle bir soru sorulmalıydı yâni onu demek istiyorum.. “sizin allahınız kim?.” Değil.
Çünkü TeceLLî Sıfatından muazzam bir ni’met veriliyor.. muhteşem bir nimet veriliyor insana; önüne seriliyor, salon açılıyor, imtihân başlıyor!. İşte bunu bu emâneti kabul ettiği için ALLAHu Zü’L- CeLÂL insanlara “ZaLumen CeHuLa” İnsanoğlu emâneti zâlimce ve câhilce kabul etti.. insan bunu yâni kendi nefsinin cehâletinden kendini bilmeyişinden bu câhillikten ve kendinin içinde şah damarından yakın-AKRABA olan RaBBına karşı saygısız davranış zulmünden, karanlığından korkmadı.. Onun içinde bu âlemde tek imtihân sorusu vardır ve tek cevabı vardır.. Cevâb çok açıktır “eşhedu” ben şehadet âlemine geldim, uzun zaman yaşadım, pek çok eşya olay ve zaman içinde oldum, pek çok Eşya Olay Zaman ve Zann içinde oldum ve gördüm ki -> “Bu Şehâdet Şehrinde SENden başka ALLAH yoktur!.”
Bütün resimlere baktım, bir RESSAM aradım ama bulamadım, bütün eserlere baktım yine yoktu ve dedim ki ->“Bunları yapan BİRisi var.. TEK-BİR OLÂN var.. İşte O’dur O şâhidi Olduğğum!.”
“Eşhedu enLâ İLâhe İLLâ ALLAH”
Ne var ki, ben bu sözü kendi başıma bulmadım.. Bu sistemi var eden ALLAHu Zü’L- CeLÂL, kendine ULAŞtırıcı SILA ettirici SALL ettirici İRSAL ettirici ReSûLL-görevlilerini gönderdi ve bunları hitam ettirdi HATM ettir yâni TAMM-lığını hakk etti.. ilk baştakini son baştakine TAMM-layarak, İrsal Sall Çemberini kapattı.. Başlangıçtaki Nur-u MiM’e, Nur-u MuhaMMedi vurdu.. İrsal-SALL Dâiresinin içinde kaldık.. İş geldi bu bu KULLUK ÂLEMİNde bu DÂİREnin İnkarına ya da İkrarına..
İşte bu Yüce Peygamber, bu yüce irsal ettirici, bu yüce SALL ettirici Muhammed aleyhisselâtü vesselâm, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz olduğunu anladım..O’nu BİLdim, BULdum, Oldum da önce “Eşhedü enne MuhaMMeden Rasulullah!” dedim..

Çünkü O’nu NAKLi DUYup UYan SİLM AKLımla; BİLdim ve BULdum sonra buyurduğu gibi OLdum ve de YAŞAdım..
O’nu DUYdum.. DUYunca BİLdim..
ve O’nu BULdum O’na Uydum.. O’na UYunca OLdum..
Şefât Şerefi Şehâdetini yüreğinde YAŞAdım.. “Eşhedu enLâ İLâhe İLLâ ALLAH” ı Son-Uçta.. Çok şükür..
Tümm hayatımdaki başka İŞler hep bunun içindi ve İçindeydi.. zâten tümü bunun içindi.. Kâinât bunun için halk edilmişti.. bütün OLÂN-lar bunun içindi.. TEK-BİR kelime içindi.. işte bu sonUÇ Kelimeye varmayan, varamayan bir inanç, hayalî bir inançtır, sakat bir inançtır.. Gaflet içinde, Cehâlet içinde, Dalalet içinde, İhânet içinde olacağı kesindir.. Derece derece istediği kadar gider ve sonuç ihânete varır, yazık olur yâni.. Kendi nefsine ihânet eder ve yazık eder..

İşte Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimizin; böylesine Muhtaşem Mubarek Muazzam ve Mukaddes olan bu; BİLiş BULuş OLuş ve YAŞAyış Şûuru insanda neş’et etti mi, kök buldu mu ve vurdu mu Nur-u MuhaMMed’i getirir, gecesi gündüz olur, ceheNNemi ceNNet olur ki “İKİsi BİR TEVHİD olur, inkarı ikrara döner, ŞeytÂNı MüslümÂN olur, her Şey Küllî Bir Şey olur.. “ŞEY” İKİ-liktir.. Nur-u MiM dir.. zaman gelir zaman geçer, zamansızlık mekansızlık âleminde ALLAHu Zü’L- CeLÂL sorar -> “Kimin bu mülk?.” Cevâb veren yokkk!. Yalnızca ALLAHu Zü’L- CeLÂL kendi cevâb verir..

Resim ->EL VÂHiDu’L- KAHHÂR >ALLAH.:

..Vahdet-i UHuD ->Vahdet-i ŞüHÛD ->Vahdet-i SüCÛD ->Vahdet-i MevCÛD => Vahdet-i VüCÛD<= KaHHÂRRiyyet => Vahdet-i VüCÛD =>Vahdet-i MevCÛD ->Vahdet-i ŞüHÛD->->Vahdet-i SüCÛD ->Vahdet-i UHuD..

(LÂ diyen HerŞey/kes)..-> İLÂhe -> İLLâ => ALLAH <= TEVHÎD => ALLAH -> İLLÂ -> İLÂhe-> ..(LÂ diyen yok.. VAR OLan Vâhidu'l- Kahhâr ALLAH)

يَوْمَ هُم بَارِزُونَ لَا يَخْفَى عَلَى اللَّهِ مِنْهُمْ شَيْءٌ لِّمَنِ الْمُلْكُ الْيَوْمَ لِلَّهِ الْوَاحِدِ الْقَهَّارِ
Resim---''Yevme hum bârizûn(bârizûne) lâ yahfâ alâllâhi min hum şey’un, li menil mulku’l- yevm(yevme), lillâhi’l- vâhidi’l- kahhâr: O gün, orta yere çıkarlar. Onlardan hiçbir şey Allah'a karşı gizli kalmaz. (Allah sorar:) "Bugün mülk kimindir? Bir olan, Kahhar olan Allah'ındır."
(Mü’min 40/16)

Resim “LÂ Huve ->İLLâ HUu! ->O’ndan bAŞKa O YOKtur”un >ASLı!.:


هُوَ اللَّهُ الَّذِي لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ الْمَلِكُ الْقُدُّوسُ السَّلَامُ الْمُؤْمِنُ الْمُهَيْمِنُ الْعَزِيزُ الْجَبَّارُ الْمُتَكَبِّرُ سُبْحَانَ اللَّهِ عَمَّا يُشْرِكُونَ
Resim---“Huvallâhullezî LÂ İLÂHE İLLÂ HUVE, el meliku’l- kuddûsu’s- selâmu’l- mû’minu’l- muheyminu’l- azîzu’l- cebbâru’l- mütekebbir (mutekebbiru), subhânallâhi ammâ yuşrikûn (yuşrikûne).: O Allah ki; O’NDAN BAŞKA İLÂH YOKtur, Melik’tir (hükümrandır), Kuddüs’tür (mukaddestir), Selâm’dır (selâmete erdirendir), Mü’mindir (emniyet verendir), Müheymin’dir (koruyup gözetendir), Azîz’dir (yücedir), Cabbar’dır (cebredendir), Mütekebbir’dir (pek büyük olandır). Allah, şirk koşulan şeylerden münezzehtir (uzaktır).”
(Haşr 59/23)


Küllî Şey ALLAH celle celâlihu NÛRu ve O’nundur..
İşte o zaman MuRaDuLLaH her ne ise, EMRuLLAH SüNNetuLLAH üzere Şe’ÂNuLLAHta hasıl olmuştur..
Bizi ilgilendiren bu husus değildir, bizi Resûlullah sallallahu aleyhi veselleme kadar ilgilendirir.. ondan sonra İMAMa TESLİM OLuruz, rotayı bilen Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem nereye götüreceğini bilmektedir, görevlidir çünkü..
Bizim işimiz o kadardır.. Başka meraklılar varsa, onlar gök yüzündeki taşlanan şeytanlar gibidir.. Hani Kur'ÂN-ı Kerîmde var ya âyetlerde, şeytanlar yukarılara çıkmak isterler de Allah onları taşla yıldız yağmurlarıyla taşlar diye..

وَلَقَدْ زَيَّنَّا السَّمَاء الدُّنْيَا بِمَصَابِيحَ وَجَعَلْنَاهَا رُجُومًا لِّلشَّيَاطِينِ وَأَعْتَدْنَا لَهُمْ عَذَابَ السَّعِيرِ
"Ve lekad zeyyennâ’s- semâe’-d dunyâ bi mesâbîha ve cealnâhâ rucûmen li’ş- şeyâtîni ve a’tednâ lehum azâbe’s- saîr (saîri).: Ve andolsun ki, dünyanın semasını kandillerle süsledik. Ve onları, şeytanlar için (atılacak) taşlar kıldık. Ve onlar için alevli ateşin azabını hazırladık.” (Mülk 67/5)

Çünkü bu ifrattır, yasaktır, yazıktır, hayaldir ve çok son-UÇu acıdır..
Onun içindir ki, zaman zaman çeşitli şekillerde gördüğümüz, karşılaştığımız ve de, duyduğumuz çok yüksek bilgiyi her yerden temin etmek mümkün oldu artık.. Hele bilgisayar çağında akılın hayale etmeyeceği her şekilde bilgi yüklü fakat ne çâre ki âdeta beşbin voltluk bir elektriğin yüklü olduğu bir fişsiz kablo gibi, kimi çarpacak, kime ne zarar verecek belirsiz bir şekilde.. başıboş serseri mayın gibi.. İnsanlar çok acı ve yazık içindeler.. bu çok ağır bir kötülüktür.. çok ağır bir kötülüktür bu.. benim katımda, bilgisiz bir müşrikten de kötüdür, bilgisiz bir kâfirden de kötüdür.. Durmadan, ara vermeden testilerce şarap içen bir ayyaştan da kötüdür.. hiç uyanmayan uykucudan da kötüdür.. neden??..
Çünkü, bu kişileri çabuk yıkarsınız, çabuk yola getirirsiniz.. BİLdirir BULdurur OLduruverirsiniz..
Ama bu, bu câhil kalbi kör bilginleri kısır bilgilerinden dolayı katiyen kurtaramazsınız.. tıpkı derisi gibi giydiği.. evet, derisi gibi giydiği, kendi üzerine geçirdiği ve kendinden kabul ettiği o ifrat bilgilerini katiyen çıkartamazsınız İçine bir düşmüşse..
Fenâfillah Sevdâsından çekemezsiniz onu.. Fenafi’r- Resûlü BİLdirip de BULduramazsınız Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemi..
Şeytanî kkibrinden hiç tenezzül etmez Velîyyullaha..
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi TEBBET Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »

Kısacası MuhaMMMedî TEVBEyi yaşayamaz.. Burada kısaca da olsa TEVBE KAPIsı hakkında âyet ve hadislerimize göz atalım innşâe ALLAH..

هَلْ يَنظُرُونَ إِلاَّ أَن تَأْتِيهُمُ الْمَلآئِكَةُ أَوْ يَأْتِيَ رَبُّكَ أَوْ يَأْتِيَ بَعْضُ آيَاتِ رَبِّكَ يَوْمَ يَأْتِي بَعْضُ آيَاتِ رَبِّكَ لاَ يَنفَعُ نَفْسًا إِيمَانُهَا لَمْ تَكُنْ آمَنَتْ مِن قَبْلُ أَوْ كَسَبَتْ فِي إِيمَانِهَا خَيْرًا قُلِ انتَظِرُواْ إِنَّا مُنتَظِرُونَ
Hel yanzurûne illâ en te’tiyehumu’l- melâiketu ev ye’tiye rabbuke ev ye’tiye ba’du âyâti rabbike, yevme ye’tî ba’du âyâti rabbike lâ yenfeu nefsen îmânuhâ lem tekun âmenet min kablu ev kesebet fî îmânihâ hayrâ (hayran), kulintezırû innâ muntezırûn (muntezırûne).: Onlar, kendilerine meleklerin gelmesini mi, ya da Rabbinin gelmesini mi veya Rabbinin bazı ayetlerinin gelmesini mi bekliyorlar? Rabbinin ayetlerinden bazılarının geleceği gün, daha önce iman etmemişse veya imanıyla bir hayır kazanmamışsa hiç kimseye imanı yarar sağlamaz. De ki: "Bekleyin, biz de şüphesiz beklemekteyiz." (En’âm 6/158)

Büyük İslam âlimi Ahmed b. Hanbel yukarıdaki âyette geçen “RABBİ’NİN BAZI İŞARETLERİ” ifadesi hakkında Peygamberimiz Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in “Güneşin batıdan doğuşudur” buyurduğunu rivayet etmektedir.

وَجُمِعَ الشَّمْسُ وَالْقَمَرُ
Ve cumiaş şemsu vel kamer(kameru).: Ve Güneş ve Ay birleştirildiği (biraraya getirildiği zaman).” (Kıyamet 75/9)

Bu âyet- celîle de aynı şekilde “Güneşin batıdan doğuşuna” bir delil olarak tefsir edilmektedir.

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Kim güneş batıdan doğmazdan evvel tevbe ederse Allah tevbesini kabul eder." buyurdu.
(Müslim, Zikr)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Her insan hata eder. Hata edenlerin en hayırlıları tevbe edenlerdir" buyurdu.
(Tirmizî, Kıyâme; ibn Mâce)

Zâten Tevbe Guslü almayana cenâbet Nefs, Cenâbı Hakk’a dönemmez. “Kendine GeLmeye ve BİLmeye” de hiç fırsat bulamaz. Dolayısıyla bu bir korkunç bir kazıktır yazıktır hatta ayıptır. Evet demek Ki Tevbe Kapısı bizim hiç kapanmayan bir kapımızdır her zaman bilerek bilmeyerek biz Resûlullah sallallahu aleyhi veselleme yanaşamamış olabiliriz, yaklaşamamış olabiliriz, biz hatalar yapmış olabiliriz.. Tek kıblemiz kabul yerimiz kıble demek kabul yeri demektir. Tevbe, kabul kapısı demektir, elektriği yakacağımız yer demektir, tevhid yapacağımız yer demektir kıble kabuldür.. Kabul Makamı.. yâni kabul ne demektir?. Kabul, Lütfullahla bile oluş yeri demektir. Lütfullah ise, insanın içindeki taraflılık olarak verilen bir sırdır. yâni ALLAHu Zü’L- CeLÂL kendisi bir zât nefisken bize bir nefis vermiştir bize bir nefis tâyin etmiştir, kendisi nefisken bir kimlik kişilik vermiştir bizi bir taraf yapmıştır ve bizim için cennetler ve cehennemler vaad etmektedir ve hayat vermiştir..

İşte budur o, Lütfullahtır bir leâafettir bir inceliktir bir güzelliktir bir haşyet ve saygı duyulacak bir nimet ve emânettir işte bunun için kıble dediğimiz şey kabulden gelir kabul noktasıdır, KÂBE Beden Kıblemizdir,, bedensel bir işarettir. Nefis Kıblesi de vardır Kalb Kıblesi de vardır elbette Ruh Kıblesi de vardır.. vardır vardır da, nereye kadar vardır?.. ALLAHu Zü’L- CeLÂLin eline-YeduLLAHa kadar.. onun için buyuruyor ya Muhammed sallallahu aleyhi ve selem sana biat edenler el eledirler.. ne var en sonda?.. Yedullah.. Yedullah Bağı nedir?. Yed, dâimiyetin yaşayışa geçişidir yâni yânisi mi var kebandan hâlimin evine kadar hattı çekeceksin bildiğimiz hattı, hattı hayali değil, siğortaya bağlayacaksın ve kullanacak?. Neyi?. Allahın elini, Allahın nurunu…

Mesned-i Âlâ: El Ele kalb kalbe Diriden Diriye “Ellerinin üzerinde ALLAHın ELİ” Zinciri..Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemResim Ehl-i Beyt aleyhumu's-selâm Resim Hak Erenler Kâmili Resim sen ben mesnedimiz.. Amelin AYNen ASLına Sallı.. Muhammedî Tarikat Edebi..

إِنَّ الَّذِينَ يُبَايِعُونَكَ إِنَّمَا يُبَايِعُونَ اللَّهَ يَدُ اللَّهِ فَوْقَ أَيْدِيهِمْ فَمَن نَّكَثَ فَإِنَّمَا يَنكُثُ عَلَى نَفْسِهِ وَمَنْ أَوْفَى بِمَا عَاهَدَ عَلَيْهُ اللَّهَ فَسَيُؤْتِيهِ أَجْرًا عَظِيمًا

Resim---“İnnellezîne yubâyiûneke innemâ yubâyiûnallâh(yubâyiûnallâhe), YEDULLÂHi fevka eydîhim, fe men nekese fe innemâ yenkusu alâ nefsih(nefsihî), ve men evfâ bi mâ âhede aleyhullâhe fe se yu’tîhi ecren azîmâ(azîmen) :
Muhakkak ki sana biat edenler ancak Allah'a biat etmektedirler. ALLAH'ın ELİ onların ellerinin üzerindedir. Kim ahdini bozarsa, ancak kendi aleyhine bozmuş olur. Kim de Allah ile olan ahdine vefa gösterirse Allah ona büyük bir mükâfat verecektir.” (Fetih 48/10)

Nasıl olacaktı ya sihirbazlık mı yapılacaktı.. onun için Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemi BİLip BULup OLup YAŞAyarak… onun için salâvâtla başlıyoruz:
Allahümme salli ve sellim ve bârik alâ seydina MuhaMMedin abdike ve nebiyyike ve rasûluke ve nebiyyü’l- ümmiyyi ve alâ alihi ve sahbihi ve ehlibeytihi..
Onun için buyuruyor Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem; önce euzu besmele çekin, çektik. Bana bir salâvât getirin.. getirdik, “SALL istiyoruz” dedik. Bizim neyimiz varsa hepisinin BİRLikte, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemi DUYmasını ve UYmasını istiyoruz..
ALLAHu Zü’L- CeLÂLin emrettiği gibi.
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem efendimizin buyurduğu gibi. “Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemle seviyeli Nefsimiz olmasını istiyoruz” dedik, “fazlalık ve eksiklik olmasını istemiyoruz” dedik.. “Ne fazlalık ne eksiklik, aynı seviyede olmak istiyoruz, Sırat-ı Müstakim üzere olmak istiyoruz” dedik. “Nimet verilenlerin emânet verilenlerin seviyesinde olmasını istiyoruz” dedik. “Kabul edilenlerin, kıbleye dönenlerin kabul eden ve edilenlerin seviyesinde olmasını” istiyoruz dedik..

Onun için şah damarımızdan yakın olan ALLAHu Zü’L- CeLÂL diyemeyiz Rabbulâlemin deriz öyle buyrulduğu için.. ama bu noktadan baktığımız zaman ordaki “elestü bi rabbukum”den “eşhedu enlâ rabbe illâ er Rabb” desek “illâ rabb” desek.. “er Babbtan başka rabb yok” desek biz.. Biz Rububibyet Tevhidi yapmış oluruz.. nerde?. BEZM-i ELESTte.. “SENden başka Er Rabb yok” Şah damarımızdan yakın olan Er Rabb ALLAH celle celâlihu şu anda da, öyle dediğimiz Rabbu’l- âlemin.. şu ÂNda şah damarımızdan yakın AKRABAmıız..

İşte öz gözümüzle bakarsak bu kâinâta “eşhedu enlâ ilâhe illallah”ı göreceğiz Rabbu’l- âlemin gözüyle onu demek istiyorum.. bu aradakiler ne olacak?. en içerimizden kelle gözümüze kadar gelen arkadaki o “akdes”den bakan, hâfiler, ahfalar, sırlar!.
Efendim kalbler, nefisler, bedenler nasıl böyle bir seviyeye gelecek… Ki, biz daha iki üç şeyi bir araya getirip aynı seviyede doğrultup da Kalb-Kafa Dürbünden bakamazken nasıl bunları aynı seviyede delikleri denkleştireceğiz de, Rabbulâlemin gözüyle “eşhedu enlâ ilâhe illallah”ı göreceğiz.. gibi diyorum anlayabilmek için söylüyorum.. bakın şehâdet nerde?. Şehâdet, insanın özünde değil insanın Kelle Gözünde.. şehâdet, bu da bir aykırılıktır İslam Âleminde herkesin gözü içerdedir.. ALLAHu Zü’L- CeLÂLin Muradullahı ise yâni şehâdeti ise şu ÂNda dışarıdadır ve biz buradan sorumluyuz.. “Son nefese kadar geldim, bu şehre geldim, gezdim dağını taşını kuşunu olaylarını yaşadım, eşyaları birlikte oldum, zamanın tümünü gördüm ve hakikaten başka ilah bulamadım” demek üzere gelmişiz.. Şu ÂNda ve bizde Rabbulâlemin yaşamakta şu ÂNda bizde yaşamakta “şu ÂNda dirilik” dediğimiz şey budur ve biz sürekli hayy aktarmaktayız.. El HAYY ALLAH celle celâlihu… her ÂNda yok olup var olmaktayız Şe’ÂNuLLAHta..

İşte bu hayat için gelen bu sistemde, bu Sünnetullahta yanlışlarımız için bir tevbe istiğfar ediyoruz “estafirullah el azîm ve etuğbi ileyke”
“Ben azametini görüp durduğum, işinin başında olan her ÂN, istediği ÂNda bizi hesaba çekebilecek olan, mutlaka çekecek olan, yahutta her hayatı yaşatabilecek olan ve şah damarımdan yakın olan “Vallahu bikullî şeyin muhit” dışarıda da, hava gibi beni yutmuş olan Rabbulâlemine karşı bir hasımlık bir terslik bir aykırılık düşünmüyorum. MuhaMMedî İlim Edep İrfan ve Erkan görmüş bir akılla kendisine teşekkür, şükür, haşyet, huşu duymak istiyorum!. Bu şartlar da; Devr ÂNında Seyr ÂNında CevlÂN ve HayrÂNında, hakk ve hayr üzere olmak istiyorum!.” diyen bir akl-ı selim hamd eder “elhamdulillahi rabbu’l- âlemin” der ki, bu şehâdetin şerefidir yâni şehâdet bununla olur, hamdla olur ve mühürlenir.. Çünkü, bu Resûlullah sallallahu aleyhi veselleme ait bir özellik ve güzelliktir ilk noktanın “Ahadiyet”e bağıdır.. Hamd AHMED aleyhisselâmın işidir.. MahMud aleyhisselâma aktardığı bir özellik ve güzelilktir.. çünkü AhMed aleyhisselâm kendisi tek başına hamd edendir, ilk halk edilişin kendisinin halk edilişi bir hamdır... Zâten bu MuhaMMedî Şuurda oluş, MuhaMMedî Nurda oluş, MuhaMMedî Surûrda oluş, MuhaMMedî Onurda oluş.. ve “İşiniz bitince bir salâvât daha getirin!” buyurur Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem biliyorsunuz.. O zaman da Resûlullah sallallahu aleyhi veselleme bir salâvât getirilir..

Şimdi ben bunu bu girişi öyle estiği için söyledim bir salâvât okuyalım 8. Salâvâtı okuyalım buyurunuz..


8. SALÂVÂT-I ŞERÎFE : Salâtı Nuri’l-Kıyâmeti salâvâtı
Evliyâullah’ın önem verdiği bir salâvât


Resim

TÜRKÇESİ: Allahümme salli ve sellim alâ seyyidinâ ve Mevlânâ Muhammedin bahri envârike Resim Ve ma'deni esrârike Resim Ve lisâni hüccetike Resim Ve arusî memleketike Resim Ve imâmi hazerâtike Resim Ve tirâzi mülkike Ve hazâini rahmetike Resim Ve tarîki şerîatikel mutelezzizi bitevhîdike Resim İnsani aynil vucûdi vessebebin fi küllü mevcûdin Resim Aynî a'yâni halkikel mütekaddimi min nûri ziyâike Resim Salâten tedûmu bidevâmike ve tebkâ bibekâike la müntehâ leha dûne ilmike Resim Salâten türdîke ve turdîhi ve terzâ bihâ annâ yâ Rabbel âlemin.

MÂNÂSI: "ALLAH'ım! Efendimiz ve Sahibimiz Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)'e, nûrlarının denizine, sırlarının aslına (ma'denine), delilinin diline (lisanına), memleketinin (kâinâtın) bir tanesine (cihân civanına, gönül güzeline), Zâtının İmâmına, mülkünün nakışına (naz-niyâz), rahmetinin hazinesine, tevhidinle tadlanan şerîatının çekici yoluna salât-ü-selâm eyle! (Rahmetini ihsân et!) Vücûdun "ayn"i olan insan (tek, ilk, örnek, prototip) ve bütün mevcûdatın tümünün varlık sebebi, senin nûrunun (Nûrullah) ziyâsından, en önce nûr (Nûr-u Muhammed, Nûr-u Mîm) olarak mahlûkatının "A'yân"ına "ayn" olana, Senin yok olmayan hayatın devâmınca ve sonsuz bekan (ebedîlik) sürdükçe süren bir salâvâtı bâki kıl! Senin ilmin dışında bu salâvâtın sonu olmasın! Öyle bir salâvât ki Sen'i razı eden, O'nu razı eden ve o salâvât sebebiyle bizden razı olacağın bir salâvât (ulaşım imkanı) ihsân eyle! Ey Âlemlerin RABBi!"


Salâten nurun kıyameh.. yâni kıyama kalkış nuru salâvâtı bu salâvâtta Siirtli hocam kaddesallahu sırrahunun söylediğine göre ve doğrusu da öyle muhteşem bir salâvâttır.. İçerik bakamından muhteşemdir kıyama kalkış salâvâtı, kıyamet nuru salâvâtı kıyamın kıyama kaldıran sala-ât dâim eden salâvât..
Kıyam, MuhaMMedî Yaşayışın kabulu anlamındadır. MuhaMMediyetin kabulu anlamındadır.. Kıyam, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemin bütün özellik ve güzelliklerinin ortaya çıktığı ÂNdır ki, Kur'ÂN-ı Kerîm Ânıdır.. Kur'ÂN-ı Kerîm de öyledir. Çünkü “karae” Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemdir. Kari’-okuyucu olan O’dur aleyhisselâm..

Şimdi azıcıkta olsa “Tebbet”e girelim ve geç kaldık bırakalım. Ama Tebbet'e bir daha bakalım İnşâe ALLAHu TeÂLÂ..
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi TEBBET Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »


تَبَّتْ يَدَا أَبِي لَهَبٍ وَتَبَّ
"Tebbet yedâ ebî lehebin ve tebbe.: Ebu Leheb’in iki eli kurudu ve helâk oldu.” (Tebbet 111/1)

Ebî Leheb!. Ateş alevinin Babası..
İşte bu meşhur amcasıdır Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem
Efendimizin.. Aslında ve başta çok sever Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemi hep yanında olmuştur ne zaman ki: “Ben Rasûlullahım!.” Buyurduğu-duyurduğu anda şiddetle karşısına geçmiştir.. ben Kur'ÂN-ı Kerîmde “kimlerin ellerinden bahsediliyor?” diye baktığımda, en aşağıda Ebu Lehebin elini en yukarda ise YeDulLLaHı görürüm..
“Tebbet yedâ ebî lehebin” En aşağıda Ebu Lehebin elini bir de YeDulLLaHı görürüm yukarda.. İki el yâni sınır gibi.. Şerrin ve Şeytanın Eli olarak Ebu Lehebin, Hayrın ve Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemin eli olarak da ALLAHu Zü’L- CeLÂLin eli vardır.. diğer eller bu arada dizilirler.. kimi gelir Ebu Lehebin elini tutar.. kimi de canını dişine takar Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemin yani ALLAHu Zü’L- CeLÂLin eline el verir..bu ise KULLuk İmtihÂNInda bu ÂLeMdeki tercihtir bu..

“Tebbet yedâ ebî lehebin”
Tebbe nedir?. Tebbe, kurumak nedir bakın.. BİLElikten İLEliğe ki, insan kendi şahsına alırsa bu kişi Firavundan da beter olur.. yâni “kendi üzerine BİLElik kurar, RABBlık taslarsa” demek istiyorum hâşâ.. yâni öyle anlıyorum ki “bismillahi” derken “bi-ismi”İsmi ile… ne bileyim ben herhangi bir isim söyle.. yâni O’nun adıyla başlıyorum gibi bir laf yâni..
Tebbe, çok yanlış bir iş, yuh olsun, kurusun, hüsrana uğrasın, tebbe olsun yâni “yedâ ebî lehebin” ve tebbe öyle de oldu ya.. ve tebbe bakın nasıl çıktı şey ortaya.. bütün BİLEliği, şahdamarındanda yakın RABBIndan alıp ikinci şahsa yükleyiverdi senliğe.. TEK-BİR ALLAH celle celâlihudur.. Konuşan Hatib.. konuşulan muhataptır.. insan bütün BİLEliği kendisine yükleyiverdi.. “herşey benimdir” diye.. yâni hiç hakk tanımıyor.. böyle bir zâlim el ki, güç dâimiyetin yaşayışa geçişidir.. sizin gücünüzü kullanma aracınızdır aklen fikren eliniz budur zâten bedenen de olsa..

مَا أَغْنَى عَنْهُ مَالُهُ وَمَا كَسَبَ
"Mâ agnâ anhu mâluhu ve mâ keseb (kesebe).: Ona malı ve kazandıkları bir fayda vermedi.” (Tebbet 111/2)

"Mâ agnâ anhu”
Ona hiçbir gına vermedi, zenginlik vermedi, bir kazanç sağlamadı.. ganilik neydi?. Ganilik, zenginlikti.. neydi Nurullahın galibiyette kullanışıydı.. yâni tepe tepe kullan Akdeniz senin der gibi çok.. ama ona bir şey vermedi, kazandırmadı..
“mâluhu” malı neydi?. Mal, Lütfullahın insanda MuhaMMedî olarak MuhaMMedî tezgahtan sonra kullanış tarzıydı ve kumaş gibi sana verilmişti.. “ve mâ keseb” kisbi-çalışma kazancı da bir kâr getirmedi ona.. bir fayda vermedi.. kisb nedir?. insandaki kendi sahib çıktığı şeylerin kevniyete gelişidir..yâni neyi var?. resim yapma kabiliyeti varsa ortada resim var.. birisi bir şeyler yapıyor, yâni imkanlar nisbetindeki kazandığı şeyler kisbdir.. ona EbuLehebe bu fayda sağlamadı ona çünkü onlarla öğünüyordu..

سَيَصْلَى نَارًا ذَاتَ لَهَبٍ
"Se-yaslâ nâran zâte leheb (lehebin).: Alevli ateşe yaslanacak, atılacak.” (Tebbet 111/3)

“Se-yaslâ” O, sıla etti.. SALLı görüyorsunuz.. "Se-yaslâ nâran” nara gitti, zâte, zât olarak onun aslı ne imiş zâtı yâni Leheb.. “Leheb” miş.. BİLElik kevniyet lütfunu, kendi zâtı zannetmesi.. ve ateş gibi tıpkı, nereye giderse orayı yakıyor, kendine çeviriyor.. atın gübreyi içine ateşin ve sorun “ben varım” diyecek. gülü atın yine sorun “ben varım” diyecek, dünyanın bütün kitaplarını atın kitapları yok eder “ben varım” der.. yâni ne bilgi ne görgü ne de insan, bir şey dinlemez.. işte burda onun akarak vardığı yerde alevli bir ateşe yaslanır.. aslında SALL akmaktır.. sılaya sall etmektir, irsal etmektir, netice olarak oraya bulmaktır ve sıla etmektir..
onun aslı astarı varacağı yeri yurdu orası sall ettiği yer, gittiği yâni ulaşım ettiği yer orasıdır.. neden nar ki, aslında nurdur.. sahib çıktığı için nardır.. yâni hep teknikte böyledir yâni.. elektriği tutmaya kalkarsanız canınıza okur da uslünce size hizmetçi olur nur olur.. kullanabilirsiniz nur olarak.. "Se-yaslâ nâran zâte leheb” alevli bir ateşe girecektir yaslanacaktır diye tercüme edilmiş ama, sıla edilmiştir akarak varacaktır sonunda varacaktırçok istediği SILAsına..

وَامْرَأَتُهُ حَمَّالَةَ الْحَطَبِ
"Vemraetuhu, hammâlete’l- hatab (hatabi).: Onun kadını-eşi de, Eşi de; odun hamalı (ve)” (Tebbet 111/4)

"Vemraetuhu” onun mereası, eşi vardı ya eşi, antipotu.. Rahimi vardı ya.. evet.. onun ki o, “hammâlete’l- hatab” o hammaldı neye?. el hataba, hatab bildiğimiz odun.. taşıyıcıydı dâima yâni onun çeldiricisiydi.. onu, o duman etti yâni karısı.. odun taşıyıcı olacak nereye?. onun ateşine taşıdı.. zâten iki tane Ümmügülsüm vardır.. Birisi Ebu Lehebin karısı, birisi de Abbas radiyallahu anhumun hanımıdır.. Abbas radiyallahu anhu, Ebu Lehebden daha hırslı, daha faizci, daha ezici bir insan..

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, Vedâ Haccı sırasında Mekke'de faiz yasağı uygulamasını şu ifadelerle bildirmiştir: “Dikkat ediniz! Cahiliye devrinden kalma faizin hepsi kaldırılmıştır. Kaldırdığım faizin ilki, amcam Abbas b. Abdilmuttalib'in faizidir”
(Müslim, ts.: Hac, 147; Ebu Davud, ts.: Büyü', 5).

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem böyle buyurduğu zaman benzi limon gibi sararmıştır “biraz kalsın” diye.. buyurmuştur ki “öncekiler kaldı” bundan sonra demiştir.. ancak hanımı Ümmügülsüm radiyallahu anha, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemin hicretinden önce hicreti sırasında çeşitli şekillerde her türlü yardımı da yapmıştır.. kocasına yapma etme gitme demiştir ve neticede de bunda muavaffak olmuştur.. fakat Ebu Lehebin hanımı da kocasının canına okumuştur.. iki Ümmügülsüm diye böyle anlatılmaktadır.. demek ki çeldirici olursa odun taşıyıcı oluyor.. eğer islah ve iflah edici olursa ateşi nura çeviriyor..

فِي جِيدِهَا حَبْلٌ مِّن مَّسَدٍ
"Fî cîdihâ hablun min mesed (mesedin).: Onun boynunda mesedden (bükülmüş liften) bir ip vardır.” (Tebbet 111/5)

ced dede, cidde nine-dir.. Havva vâlidemiz oarda yattığı için Arabistandaki Cidde denir.. orta yattığndanı Cidde denmektedir.. Cedde denseydi dede demekti..
zâten "Fî cîdihâ” onun ciddinde habl.. birde habli’l- verid vardı ya habli’l- verid gibi olmuş “min mesed” mesedden bir ip vardır onun bağında, bağlantısınd”, tercih bağında.. fitilli bükülmüş kör düğümlü gerdanında bir ip ki, fitillisinden gerdanında.. bence ceddinde ciddinde aslında, astarında, özünde yâni bu bir tercihtir..

Tebbet Sûreside benim anlattığım doğrusu anladığım değildir.. çünkü Tebbet Sûresi de kendine kapalı Sûredir.. bu hayatta şimdi, Ebu Leheb kimdir, karısı kimdir, ellerikuruyan kimdir?.. kuruması nedir?. belki inşeallah ileride daha iyi anlarız, daha iyi anlaşırız..
yâni ama şimdilik bu kadar çünkü çok zor bir sûre yâni.. bunun da “bismillâhirrahmanirrahim”le ilgilisi vardır.. neden insanlar besmele çekiyorlar da yerine oturmuyor.. bunda çok ilgisi vardır bu şeyin Ebu Lehebin hanımı “cidde” dir.. yâni süt taşıyandır, tarladır.. Ebu Lehebin kendisi de “cedde” dir tohumdur.. burda ikisi de bozuktur.. zâten bu bunun elin kurusun yâni ALLAHu Zü’L- CeLÂL bunu istemiyor.. yoksa Ebu Lehebi hâşâ burda bak böyle sergiliyor bunu.. onun için hepimiz çoluk çocuk yetiştiriyoruz.. eee istemeyiz ki oğullarımız Ebu Leheb olsun, kızlarımızda onun hanımı olsun.. neden?.
Çünkü insan nesli, ana sütüyle baba neslinden gelir bunlar bozulursa bunlar tahrib olursa, bunlar gittikçe böyle işte büklüm büklüm fitil fitil fitil burnundan getiriyorsa hayatı tüm bunlar olacaktır.. fitillisinden buyuruyor.. Meselâ Elmalılı Hamdi Baba öyle diyor bükülmüş tercüme etmiş fitille en doğrusudur.. ancak burdaki fitilden kasıd kördüğüm fitillerdir, bazı örgüler nasıl yapıyorlar bilmiyorum ama çözemiyorsun onu.. yâni tek tek düğümlerini çözersen çözebiliyorsun.. öyle bir fitil ki, binlerce kör düğüm..

Bunlar tüm hayatımızda olmaktadır, yaşanmaktadır ve yaşanılacaktır Kur'ÂN-ı Kerîm dört şey için gelmiştir;
Tevbemizi sağlamak için, Duamızı sağlamak için, Rızamızı ve Şehâdetimizi sağlamak için.. Türkçesi “lâ ilâhe illallah” için gelmiştir inşeallahurrahman.. evet inşeallah Tekvir'e gelecek cuma gireriz ve Tekviri imkan bulan kardeşlerimiz bir okusunlar, meallerini birkaç kere okusunlar, fikirlerimiz olsun yâni birkaç kere okuyalım, meallerini bakalım hatta tefsir okuyabilenler olursa baksınlar.. bakalım yâni hep beraber biraz hep birlikte hareket edelim.. çünkü ben irticalen konuşuyorum.. hazırlanma imkanı yanı hazırlansam da hazırlanamıyorum ama birlikte bakalım demek isityorum.. zevk edelim çünkü birimiz bilen birimiz bilmeyen şeklinde olmayın istiyorum seviyelenemeyiz çünkü fikirlerimiz olsun hazır olalım birlikte hep beraber inşeallah..

Bundan sonra sure-yi ala harika bir süredir Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem okumuştur.. onu sabah namazlarında okumuştur ne kadar harikadır o.. “ellezi halaka ve sevva” O yarattı ve seviyeledi.. yâni harikadır seviyeledi seviyeledi yâni ifrat ve tefrit istemiyor.. üzme üzülme sev ve sevil seviyedir zâten.. bu kurulduğu anda MuhaBBetullah sağlanmıştır inşeallahurrahman..

Evet benim diyeceklerim şimdilik bu kadar bir soru olursa cevâblarım var mıdır Gariban söyleyeceğin bir şey var mıdır, soracağın söyleyeceğin canım.. evet Ayşe sesin var mı?. Yok, evet sesin gelmiyor..
subhaneke allahümme vebihamdike estağfiruke eşhedu enlâ ilâhe ille ente vehdeke la şerike leke estağfiruku ve etubu ileyk subhaneke allahümme vebihamdike estağfiruke eşhedu enlâ ilâhe ille ente vehdeke la şerike leke estağfiruku ve etubu ileyk subhaneke allahümme vebihamdike estağfiruke eşhedu enlâ ilâhe ille ente vehdeke la şerike leke estağfiruku ve etubu ileyk gerçekten ortağı olmayan ALLAHu Zü’L- CeLÂLi bir yanlışımızdan hatamızdan kusurumuzdan dolayı tevbe istiğfar ederiz bize zaman ve sıhhatimizi hakkta ve hayr kullandırma tercihini bahşettiği için bize ilham ettiği için bu hususta bizi razı kıldığı için nefsimizi razı kıldığı için ve bizden razı olacağı için ALLAHu Zü’L- CeLÂLe hamdu senâ ederiz..
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem efendimizin kendisini candan yürekten bütün özelliklerimizle sevmemizi bizi cezb ederek çekerek cerr ederek cezb ederek bizim üzerimizdeki bize zühd ü takva, sıdkı huşu ve aşk u cezbe gibi dört yönden dört unsurumuzu kendisine doğru yönlendirdiği için Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimizin o muhteşem Habibullah HaBBesiyle sonsuz salâtı selâm ederiz ve bize aklımıza fikrimize vicdanımıza ışık tutarak, iz bırakarak her türlü himmeti esirgemeden aktardıkları için elektrik direklerimiz gibi, kablolarımız gibi bize kadar gelen ALLAH celle celâlehu Dosdlarının tümüne ALLAHu Zü’L- CeLÂLden sonsuz rahmet dileriz inşeallahurrahman ebediyen.. onlar, hayydırlar vardırlar ve olacaktlar da.. bizde yaşadığımız sürece onların duacısıyız, rahmet bulutlarıyız.. ancak rahmet böyle yağar onlara.. biz geçer gideriz bizden sonra kalanlar da “inşeallah rahmet yağmurlarımız olurlar da, salih olurlar ve bize rahmet yağdırırlar” diye dua ederiz..
çünkü böyledir bu bu gün yaşayanlar islamı yaşamaktadır islam bu gün bu günkü insanlarla yaşanmaktadır ne ise oluyor, olmuyor ayrı şey.. ama öyledir.. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem yaşamanın şerefini bu günkü insanlarda duymakta görmekte ve şahid olduğu bunlardır.. onun için her insan bundan mesuldür, her akıl sorumludur ve keyfi değildir.. yâni bunu da unutmamamızı söylemek için söylüyorum..

Allahümme salli ve sellim ve barik ala seydina MuhaMMedîn abdike ve nebiyyike ve rasuluke ve nebiyyül ümmiyyi ve ala alihi ve sahbihi ve ehlibeytihi
Allahümme ve sellim ve bârik alâ seydina MuhaMMedîn nuru'z- zât, sırrı sarii fi'l- cemil esmâyı ve's- sıfat. Bi adedike ilmiken dâimen kesiren mubâreken tayyiben fihi
Allahümme salli alâ seyyidinâ MuhaMMedîn ve alâ âli Seyyidinâ MuhaMMedîn bi adedi külli dâin ve devâin ve bârik ve sellim aleyhi ve aleyhim kesîran kesîra.”
Salaten tekunu leke rıdâen ve Yâ Rabbülâlemin! li hakkıke edâen
Salaten tekunu leke rıdâen biz bu salatı senin rızan olsun diye ve li hakkıke edâen Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem efendimizin

Üzerimizdeki hakkını edâ etmek için söylüyorz yâ Rabbul âlemin diye bitiyor.. Şahı Nakşibendî kaddesallahu sırrahu Hazretlerinden geldiği söylenen bir eklemedir ve doğrudur da..
yâni ALLAHu Zü’L- CeLÂLin rızası için Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimizin hakkını edâ etmek için söylemekteyiz ve bu hakikattir inşeallahurrahman inşeallah gelecek cuma da Tekvir Sûresini birlikte inceleriz.. es Selâmü aleyküm ve rahmetullah…
Resim
Cevapla

“Kuran-ı Kerim Sohbetleri” sayfasına dön