Kul İhvÂNi MÜDDESİR Sûresi Sohbeti

Cevapla
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Kul İhvÂNi MÜDDESİR Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

MÜDDESİR SÛRESİ SOHBETİ

SoHBeTi yapan: KulihvÂNi
SoHBeTi yazan: Hakan
SoHBeT Tarihi: 13 Şubat 2009

EÛZU BİLLÂHİ MİNE'Ş- ŞEYTÂNİ'R- RACÎM
Bİ'SMİ'LLÂHİ'R- RAHMÂNİ'R- RAHÎM..

subhâneke allâhumme ve bi hamdike,
eşhedu en lâ ilâhe ente vahdeke lâ şerike leke estağfiruke ve etûbu ileyke

Esselâtü vesselâmı aleyke Yâ RasûlALLAH sallallahu aleyhi vesellem istecartü;
Resim'' Allâhumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ Muhammedin
Abdike (Muhammediyyeti) ve
Nebiyyike (Mahmudiyyeti) , ve
Rasûlike (Ahmediyyeti) ve
Nebiyyi’l-Ummiyyi (Habîbiyyeti) ve alâ âlihi, ehl-i beytihi ve sahbihi ve ummetihi... ''Resim

...
Adamın aklı çalışıyor.. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemdeki cevheri görüyor.. ve övüyor.. müşrikler arasında velevele kopuyor hemence toplanıp karşı tedbir alıyorlar..
Müddesir Sûrremizde görmüştük.. senin MuhaMMed aleyhisselâmyanına geçmen için : “Hatice (aleyhasselâm) malından sana mal verecekmiş bu yüzden kavmini terk etti!” diyorlar. “Bunun için biz de, böyle olmasın diye onların veremeyeceği kadar mal topladık ..senin için bu paralar toplandı!.” diyorlar.
O, Nefsinin hevâ-hevesine mağrurur adam: “Benim buna ihtiyacım yok!. fakat mâdem düşünmüşsünüz olur!. ben de çok düşündüm bunu!. MuhaMMed hakkında son diyeceğim şey şu oldu ki, o bir sihirbazdır.. bu neticeye vardım.. çünkü baktım ki; o, babayla oğlu ayırabiliyor, kardeşten kardeşi ayırabiliyor, karıyı kocadan ayırabiliyor!. öyle yapmıyor mu?. Yapıyor.. evet öyle yapıyor beni kardeşimden ayırdı.. ötekini karıyı kocasından ayırıyor.. bunu hep yapıyor!.” diyor gaza gelerek.. “Bak gördünüz mi işte bu kişi bir sihirbazdır!”. ve kavminden, herkesten bir alkış tufanı kopuyor!.. işte bundan sonra Kureyşin itibâr ettiği bu adamın sözünden sonra, nereye gittiyse Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, sihirbaz diye gösterilmiştir!. dört yıl sürmüştür bu işkence!. Ve bir tek Hatice Vâlidemiz aleyhasselâm aleyhasselâm vardır yanında.. başka hiçbir kimse yok!. sadece Âli kerremallahu vechehu Efendimiz var.. O ise daha küçük çok genç!.
Düşünebiliyor musunuz?. bir düşünebiliyor musunuz, dört yıl Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, ortaya çıkıyor: “Ben Rasûlullahım, ALLAHın ReSûLüyüm!.” buyuruyor.. koskoca şehir toptan diyorlar ki: “Sihirbaza bak!.”

Gizli müslüman olanlar gizli.. çoğu köle zâten onlarda orda ama diyecekleri lafları yok ve son ikinci üçüncü yıllarda yavaş yavaş çıkmaya başlamıştır işkencelerde, şunlarda bunlarda..
Sümeyye Vâlidemiz hep o dönemin ürünleri ve burada olmazsa başka kasabalara giderim mi?. o zaman da, bizim burada olduğu gibi şeyler var yâni.. atıyorum Aksaraydasınız.. Bor’un Bazarı var hani var ya.. geçti Bor’un Bazarı.. işte oraya gidiyor onlar.. önce oraya kim varmış Ebu Leheb varmış: “Ey insanlar bu kişi, benim yeğenimdir, sihirbazdır, dikkat edin haa!.
Başka kim var peşinden koşan, Hatice Vâlidemiz aleyhasselâm var, neden?. İÜzülmesin diye, yalnız kalmasın diye, o meşhur tüccar, o şehrin en Muhteşem Annesi.. Önceden iki kocayla evlenmiş üçüncüsüdür Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.. yirmibeş yaş büyük dünya güzeli olan Annemiz.. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem onu tercih etmiştir.. O da onu tercih etmiştir.. İşte budur “nefsin vahidetin” nefislerin eşleşmesi budur..

هُمْ وَأَزْوَاجُهُمْ فِي ظِلَالٍ عَلَى الْأَرَائِكِ مُتَّكِؤُونَ
"Hum ve ezvâcuhum fî zılâlin alâ’l- erâiki muttekiûn (muttekiûne).: Onlar ve eşleri, gölgeliklerde tahtlar üzerinde yaslanmış olanlardır.” (Yâsîn 36/56)

لَهُمْ فِيهَا فَاكِهَةٌ وَلَهُم مَّا يَدَّعُونَ
"Lehum fîhâ fâkihetun ve lehum mâ yeddeûn (yeddeûne).: Orada onlar için meyveler ve istedikleri (her)şey vardır.” (Yâsîn 36/57)

Onlar ve eşleri “erâik”ler üzerinde.. fakihelerini hasatlarını bu şekilde yaptıklarının ürününü toplarlar.. kaldı ki bunlardan da ilerisi;

سَلَامٌ قَوْلًا مِن رَّبٍّ رَّحِيمٍ
"Selâmun kavlen min RABBin rahîm (rahîmin).: Rahîm olan Rab’ten "selâm" sözü (vardır).” (Yâsîn 36/58)

Rahîm olan RABB TeâLâ seslenir: “Selâmün aleyküm, selâm!.” buyurur.
İşte bunlar da, bizim Münir Derman kaddesallahu sırrahu Hocamızın dip notlarıdır, denemezlerdendir..
İşte bu Müddesir Sûresi bu denli bir Sûredir, bâtınî bir Sûredir, güzel bir Sûredir, ben öyle zevk ediyorum, öyle görüyorum..

İşte bu yaygara, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemi o kadar korkutmuştur ki, korkma değil de ürkütmüştür ki, o kadar yalnızlığa sürüklemiştir ki.. ben diyorum ki, Hatice Vâlidemiz aleyhasselâmin yüreğinin içine girmiştir.. bu çok ağır gelmiştir O’na bu üzüntü.. Elbisenine büründü.. Elbisesi Hatice Vâlidemiz aleyhasselâmdır.. Onun için buyuruyor ALLAHu zü’L- CeLÂL.. “Ey bürünüp, sarmalanan ayağa kalk!. ve kullarımı uyar!. ve enzir.. Bırak görünmeyi başka ey beşer elbisesi bürünen.. Şimdi Nübüvvet Sahasına çıktın, kalk ve Risâleti ilân et!. Tenzir.. Nezret ada.. bir başka anlamda da Müddesir Sûresi örtülmüş anlamından daha çok bürünmüş, yutulmuş sarılmış anlamı vardır.. yâni bu iş SENin için, havanın yutması gibi yutmuş.. bu iş SENi, yâni bu görev SANA mahsus görev.. SENin yapman gerekir, başkası olamaz, imkansız.. yâni şu demek Keban’dan bizim eve gelen elektriğin başka gelme gerekliliği ve imkanı, sistem gereği yoktur.. illâ bir kablo olacak, içinde bir iletken olacak, iletkenin içerisinde de, RABBu’L- ÂLeMîn şah damarımızdan yakın olanı, yakîn bulacağız gibi.. Müzemmil Sûresinden ben öyle görüyorum âcizâne..
Hani kablonun dışındaki naylon kabla örtünmesine Müzemmil, içindeki bakır telin ceryanı örtmesine de sanki Müddesir gibi görüyorum demek istiyorum..

Kalk ve insanları uyar ve RABBini tekbir et!. Fekebbir.. Derhal tekbir et!. De ki “RABBim Ekberdir, en büyüktür, kebir olanın en büyüğüdür!.” De.. ve RABBuke fekebbir.. demiştim ekber, kebirden gelir biliyorsunuz.. Kebir, Rububuyet Birliğinin kevne çıkışı, KÛN feyeKÛN oluşudur.. Bir başka anlatım tarzıyla, kablonun içindeki ceryanın İÇe GEÇişi gibidir.. Ampüldeki ışık.. Ampul âlet olduğu için onun hüneri değildir. ASLında geçen kablonun içindeki ceryan tekbir olmuştur ve RABBuke fetekebbir RABBinin kevnini Şe’ÂNuLLAHta görürse evet ve “siyabeke fetahhir” bunu yapmak için” siyabını tertemiz yap, tâhir kıl, termiz yap!.”

يَا أَيُّهَا الْمُدَّثِّرُ
"Yâ eyyuhâ’l- muddessir (muddessiru).: Ey (esvabına) bürünmüş olan!” (Müddesir 74/1)

قُمْ فَأَنذِرْ
"Kum fe enzir.: Kalk, artık inzar et (uyar).” (Müddesir 74/2)

وَرَبَّكَ فَكَبِّرْ
"Ve RABBeke fe kebbir.: Ve (O) senin RABBin, öyleyse (O’nu) tekbir et (yücelt).” (Müddesir 74/3)

وَثِيَابَكَ فَطَهِّرْ
“Ve siyâbeke fe tahhir.: Ve elbiseni artık (onu) temiz tut.” (Müddesir 74/4)

وَالرُّجْزَ فَاهْجُرْ
"Ve’r- rucze fehcur.: Pislikten kaçınıp uzaklaş.” (Müddesir 74/5)

Kötü şeyleri terk et, kirleri temizle, pislikten sakın!.
Ne oldu?. Elbiseni temizle zâhir abdesti al, zâhiri tertemiz kıl!. EMRuLLAHı aynen uygula!. İçerdeki bütün pisliklerden uzak dur!. İç âlemi için buyurmuştur.. yâni nefsindeki, kalbindeki engelleyicileri, SALLı kesicileri, ULAŞımı kesicileri.. İlk görevin olan şah damarından AKREB-yakîn olanla el sıkışmayı engelleyen ne varsa tüm bunları kaldır!. Bu çok önemli mi!. Çok önemli, neden?. Adam, dünyanın en güzel ibâdetini yapıyor, inancı var maşallah aynen uyguluyor, hepsini yerine getiriyor fakat; yalan söylüyor, fakat hased ve kibir sahibi!..
Offff!. Kim bu?. İblis!.Hâşâ, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem olamaz!. Çünkü bu KULLukta korkunç bir hatadır!.
Onun için buyuruyor “elbiseni tertemiz yap!.”

Bunu, bu inzarı işlemez yoksa zâten.. Yâni hitab Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemedir.. fakat biz Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemle BİLE olduğumuz için bize dir.. Çünkü biz, şu ÂNda onu uygulamak zorundayız, bu imtihanda olan biziz, buna çok dikkat etmemiz gerekiyor!. Başka kıbleye döneriz de, buradan kıbleye kadar put olur!. Bu da çok kötü dönüştür.. Yâni dönüş çok doğrudur da, iç temizliğinin olmayışı, kötülüklerden çekilip uzaklarda yaşayamayış, bilemeyiş!. Yâni bizi öyle bir ağır sıkıntıya sokar, emeklerimiz boşa gider, gümrük kapısına varınca, içimizdeki metal gibi saklı olan o şeylerin oradaki radaların öttürdüğünü bütün kâinât duyar ALLAH celle celâlihu korusun!.

Böyle olmuştur.. ÖLÜye talkın verilirken, kulaklarını kapattıklarını duymuşumdur kendilerinin.. yahu bu zât kimdir, bu adam kimdir?. Kulaklarını kapatmıştır bildiğimiz kulaklarını.. Yâni böyle bir feryad ü figan içerisinde idi.. Ben Hacı Osman Efendiden duyum.. İkisi için o, Kırgıl-daki Sofu Amca, büyük bir Evliyaullah vardı, “yatsı namazından sonra mezarlığa gitti” diyor. “adamın hazırı vardı gideyim de bir hâlini hatırını sorayım” diye “sabah namazı yine ordan geçerken mezarının başında dikilirken gördüm” diyor. “Ne okuyorsa ne yapıyorsa orada, bir arkadaşıymış ya da bir iyilğini görmüş, yâni adamcağızın da demek bir sıkıntısı varmış..” demek istiyorum ki, bu duyulur yâni bu öyle basit değildir.. Öyle bir noktaya varmadan, öyle bir sıkıntıya düşmeden, daha burada iken elbisemizi temizlesek İnşea ALLAH!. İç elbiselerimizi kaldırsak.. Çünkü neden bu “Gez, Göz, Arpacık ve Ateş!.” Gibidir.. Askerlik yapanlarımız bilir.. Neden temizliği dört tane deliği dörte âlette aynı hizaya getirip tetiğe basacıksınız ki, kurşun kimseye değmeden hedefe gitsin!.

Onun için bedeni doğru dürüst yap!. Beden temizliğini ondan sonra sırayla gelecek.. Zâten ikincisi NEFSini TEZKİYE ET tertemiz et!. Şu NEFSi yâni ne bakımından Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemi biliyorsun.. evet biliyorum işte o bakımından bir karanlık, bir cehâlet, bir şey kalmasın yâni şeytana ya da iblise benzer bir şey varsa bunları süratle terk et!. İkinci deliği de aynı hizaya getirdik KALBi gelecek TASFİYE ET, arıt, su gibi gözükse de dikkat et!. Ben öyle anladığım için misâl veriyorum.. Dört tane bardağa su koyuyoruz, hepsi pırıl pırıl Madran Suyu maşallah diyoruz..
Ama, dilimizi değdiğimizde; birisi TATLI, birisi EKŞİ birisi ACI birisi TUZLU dışarıdan gözükmüyor ne gerekir?. Rafine gerekir, bunun tasfiyesi arınması gerekir.. Yâni kaynatırken şekerini ötesini bötesini aşağıda bırakır!. Her damlası kanatlanır, damıtılır!. ALLAHu zü’L- CeLÂL’in yarattığı gibi SU olur, “ZeMZeM” ona denir.. yoksa ZıKKıM olur, SU sanılır, güvenilir, en güzeli denir.. Fakat, tat bakalım bir bakarsın ki ALLAH celle celâlihu korusun “dört tadın” dördü de varmış ki.. Bizi duman eder ALLAH celle celâlihu korusun evet "Ve’r- rucze” aslında “azab” demektir.. Azab anlamındadır yâni.. Seni azaba ve isyana götürecek olan her şeyi terk et neticesi azab olan şeyleri şimdiden terk et o kelimeleri kullanması yoksa o kelimenin yerinde çok kelimeler var kullanacak azab nedir rububiyeti kendinde görerek iş yapmaktır pislik murdar işler yapmaktır reddedilen imtihan için mutlaka yapılmaması gerekirken yapılırsa ALLAHu zü’L- CeLÂL’in Uluhiyetini saldırı kabul edilen kabalık, sefillik, çirkinlik ilân edilen tüm bunlar mazhardır, ed DALL celle celâlihu da.. ALLAHu zü’L- CeLÂL’in kendi sıfatıdır ama, yasaktır.. Yasaktır, reddedilendir, buraya gelme demektir.. Onun için ne buyuruyor “Huyunu güzelleştir, nefsini pırıl pırıl yap, günah ve çirkin şeylerden arındır!.”
Bazı inanç sahibleri ne diyor meselâ İran-dakiler “Âyetullah” diyor.. Bu ne demek?. “ALLAHIN ÂYETİ” nedemk!. Adamlar saçmaladığı için “Onlar günah işlemez, masum” diyor..

Ama ALLAHu zü’L- CeLÂL ne buyuruyor, hitab kime?. Doğrudan doğruya Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selleme, beşer olarak.. Neden buyuruyor Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Kime vurduysam gelsin vursun!.”
Demek istiyorum ki seviyeyi kaçırdınız mı artık alçaklık ve üstünlük derdine düşersiniz, kıyaslamaya götürürsünüz.. Gözüm mü üstün, kulağım mı üstün?. Böyle bir çok yanlışa düşersiniz.. “Lâ iİLâhe” mi?. “İLLaLLAH mı?”.. Doğrusu bu değil, İKİSİNİN AYNI SEVİYEde oluşu TEVHİDdir..
“Kesip atacağım bunu nefsimi öldüreceğim kör şeytanı..”
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin müslüman ettiği şeytan, kör şeytan mıdır?.
Bence gören şeytandır ki, görmüş hakikatı, hidâyeti görmüş demek istiyorum.. Cehâlette ÖLmüş Kemâlâtta DİRİLmiş” demek istiyorum.. “İKİ ŞEYmiş BİR ŞEY olmuş” diyorum.. Yâni böyle bir hidâyet üzere kâim kalmış sabit kalmış anlamında söylüyorum..
Evet Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizle devâm ediyor ALLAHu zü’L- CeLÂL..

وَلَا تَمْنُن تَسْتَكْثِرُ
"Ve lâ temnun testeksir (testeksiru).: Ve daha çoğunu isteyerek (karşılık bekleyerek) iyilik yapma.” (Müddesir 74/6)

Sakın sakın yaptığın şeyleri kesir kesir/çokça görüp de, çok çok görüpte kimseyi minnet altına alma, başa kalkma “ben şunu yaptım” deme.. “Bundan dolayı sen bunu yapmalısın” deme.. insanları uyar RABBini ta’zim et, elbiseni temizle.. ALLAHu zü’L- CeLÂL’in kesinlikle emredilmiş olan günah işlerden sakınılması, uzak dur.. Sonra ne geldi dördüncüsü tıpkı yaptığını çok gören, büyük gören kimse gibi yaptığı şeylerin yerine getirdiği için RABBine “ben bunları yaptım” deme.. RABBına bak.. ben şunları şunları yaptım deme.. bütün bunları RABBımın rızasını elde etmek için.. rıza nedir?. Rıza, öyle bir şeydir ki, irsal yapan ziyâdır.. zâten kendisi bir ışıktır.. içindeki mavi ışık, yeşil ışık gibi bir ışıktır.. o ışığı izlersen varırsın ışığın kaynağına.. ben öyle anlıyorum yâni.. bu kanalla yaklaşabilirim, ulaşabilirim, ulaşabiliriz amma, minnette bulunarak değil.. bir de yaptığın şeyleri göz önüne alarak büyütme, yâni durmadan böyle böyle.. işte ben böyle böyle de yaptım hesap görerek düşünme.. tüm bunlara RABBu’l- âleminin yaratılış sisteminde olduğu için bu.. “ne için halk etmişse onun için yaşıyoruz” de.. minnetsiz bir şey olsun Tîn Sûresi..

إِلَّا الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ فَلَهُمْ أَجْرٌ غَيْرُ مَمْنُونٍ
"İllâllezîne âmenû ve amilû’s- sâlihâti fe lehum ecrun gayru memnun (memnûnin).: Fakat iman edip ve amilüssalihat (nefsi tezkiye edici amel) işleyenler hariç. İşte onlar için kesintisiz ecir (mükâfat) vardır.” (Tîn 95/6)

“gayru memnun” hiç minnetsiz, ücret vereceğim” buyuruyor ALLAHu zü’L- CeLÂL.. Orada size öyle bir ücret vereceğim ki, minnet yok orada.. yâni asla herhangi bir şey için değil bu memnuniyetiniz sizin kendi sanki alın terinizle kazanmış gibi çok rahat, mennun olacağınız, çok minnetsiz bir veriş olacaktır..
Bu nedir minnet duymak başkalarına hükmetmektir ..bunları güçsüz kuvvetsiz yazık görerek, gevşek görerek, zavallı görerek, kendisini tam tersi görerek.. fakriyet, fakr dediğim şundan, çünkü ben kitaplarda yazmışım ki “acziyet”i başa almışım halbuki “fakriyet” baştadır.. O zaman öyle yazmışım yanlış “FAKRİYET ACZİYET ZİLLET ve İLLET”le insanlar KULdur.. Bunun zıddı da “RABBu’r- RABB”dır, çünkü insanoğlu fâkirdir.. “Mâliki yevmi’d- din” ALLAH celle celâlihudur..
İnsanoğlu ÂCİZdir ALLAHu zü’L- CeLÂL, er RahmÂN er Rahîm dir.. İnsanoğlu ZİLLET sahibidir ne kadar ACİZim.. “Ben şöyleyim böyleyim” dese de nefesini almayı versin yerlerde sürünen böcek gibi olur.. Çekin ceryanın fişini bakın bakayım ne oluyor.. Binlerce insanı öldüren o zâlim tıpkı bir herhangi bir hayvanın boğazına bıçak çalmış gibi kıvranmaya başlayacaktır.. Onun için Bedirde, Ebu Cehil’in kellesini kesmek isteyen Abdullah İbni Mesud ki, nerdeyse kafası gövdesi kadar olan bir adam, ufacık tefecek olan bir adam: “Ebu Cehil’in kafasını ben keseyim yâ Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem!” diyor..
Ebu Cehil: “Ölmek gam değil fakat, bu şekilde bir deve çobanı başımı kesmeseydi!.” Diyor.
Zillet böyle bir şeydir.. Zillet bize, Rububiyyet yapan kişiye aittir ki, yaratan yürüten yaşatan hesaba çeken Rububiyyettir.. Bakıcısı farklıdır.. İllet, bir sebebe bağlılıktır bir sebeb sonucunda ortaya çıkıştır.. Uluhiyyet ise tüm beşer esmâ sıfat hepsini içinde yutan bilinemezlik topudur..
Bize göre Uluhiyet, ALLAH-lıktır.. bunu da aklımın bir kenarında dursun diye söyledim.. vakti gelince.. çünkü bize kalsa zâten gır gır gır iki dakikata bu Sûreyi bitiriveririz.. Çünkü ondan ziyâde bunu biz genel olarak MuhaMMedi Tasavvuf Melâmetini ANLAtmakta BİLmekte BULmakta OLmakta, Kur'ÂN-ı Kerîm açısından nasıl gidiyor diye düşündük..
Çünkü başka türlü konuşmaları istediğimiz kadar konuşabiliriz..
Ama bize bir fayda getirmez evet minnet ancak el MeNNÂN olan ALLAHu zü’L- CeLÂL’in hakkıdır..

El Mennan:
Resim

Bu da minnet değildir zâten, kâinâtı bilinmek için yaratmıştır ALLAHu zü’L- CeLÂL, kimseye zülum etmek için hâşâ yaratmamıştır.. peygamberler ve kitablar göndermiştir.. ancak, insanlar kendilerine ve nefislerine zulmederler..

وَمَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ إِنْ أَجْرِيَ إِلَّا عَلَى رَبِّ الْعَالَمِينَ
"Ve mâ es’elukum aleyhi min ecrin, in ecriye illâ alâ rabbil âlemin (âlemîne).: Ve ona (tebliğime) karşı sizden bir ücret istemiyorum. Benim ücretim sadece âlemlerin Rabbine aittir.” (Şuarâ 26/180)

قُلْ مَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ إِلَّا مَن شَاء أَن يَتَّخِذَ إِلَى رَبِّهِ سَبِيلًا
"Kul mâ es’elukum aleyhi min ecrin illâ men şâe en yettehıze ilâ rabbihî sebîlâ(sebîlen).: De ki: “Ben sizden onun için (tebliğ için) dileyen kimsenin, Rabbine ulaştıran bir yol edinmesinden başka bir ecir (karşılık) istemiyorum.” (Furkân 25/57)

أُوْلَئِكَ الَّذِينَ هَدَى اللّهُ فَبِهُدَاهُمُ اقْتَدِهْ قُل لاَّ أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ أَجْرًا إِنْ هُوَ إِلاَّ ذِكْرَى لِلْعَالَمِينَ
"Ulâikellezîne hedâllâhu, fe bi hudâhumuktedih, kul lâ es’elukum aleyhi ecrâ (ecren), in huve illâ zikrâ li’l- âlemin (âlemîne).: İşte, o peygamberler, Allah’ın doğru yola ilettiği kimselerdir. (Ey Muhammed!) Sen de onların tuttuğu yola uy. De ki: “Bu tebliğe karşı sizden bir ücret istemiyorum. O (Kur’an), bütün âlemler için ancak bir uyarıdır.” (En'âm 6/90)

أَمْ تَسْأَلُهُمْ أَجْرًا فَهُم مِّن مَّغْرَمٍ مُّثْقَلُونَ
"Em tes’eluhum ecran fe hum min magramin muskalûn (muskalûne).: Yoksa sen onlardan bir ücret mi istiyorsun ki, haksız bir borçtan dolayı ağır bir yük altındalar?” (Tûr 52/40)

Kısacası; Minnetsiz bir Peygamberlik ve O'na Ümmetliktir KULLuk…
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi MÜDDESİR Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »


وَلِرَبِّكَ فَاصْبِرْ
"Ve li rabbike fasbir.: Ve Rabbin için artık sabret.” (Müddesir 74/7)

Ve li RABBike fasbir.. Sen bütün bunlara şahdamarından da AKReB-AKRABA/yakın olan RABBın için sabret!. Nasıl KALBden sonra RUHa gidiverdi..
ve li RABBike fasbir.. Ve RABBin için sabreyle. Bir şey mi var neye sabrediyorum!. Çünkü SûRa üfürünce başlayacak.. Çünkü sûra üfürülecek.. Söylemişimdir Kur'ÂN-ı Kerîm’in baş âyetleri o kada rahattır ki, Bakaraya girersiniz iman âyetleridir ve o kadar güzeldir ki güzel güzel gidersin.. Ama, Kur'ÂN-ı Kerîm’in son kısma gittikçe gittikçe dünyanın hakikat âyetleri yığılmıştır arkaya.. O birkaç kelimelik ve basit gibi gözüken âyetler o kadar anlamlıdır ki.. Bir kelimeyle iki kelimeyle bakarsınız “RABBiniz için sabret!”.. Bütün bunları yapabilmek için lütfen, ricâ ediyorum RABBin için sabret!. Hani seni, böyle böyle karanlıkta uyumuş bulmuştu.. Atıl halde gözüküyordun.. Kalk insanları uyar!. Ama bunu yapmak için dışını temizle, nefsini temizle, kalbini minnetten kurtar ve bütün bunları şah damarından yakın olan RABB'ıyın senin hazırında ve huzurunda olduğunu bil ve sen de kalk hazırda huzur ol!.

سَلَامٌ قَوْلًا مِن رَّبٍّ رَّحِيمٍ
"Selâmun kavlen min RABBin rahîm (rahîmin).: Rahîm olan Rab’ten "selâm" sözü (vardır).” (Yâsîn 36/58)

“Es selâmu aleyküm ya RABBî!.” de ve “aleyküm es selâm!.”ı bir duy, için dışın birleşsin!. yâni orada dengesiz düzensiz darmadağın vardı ya, hanı toz duman olmaz, olmuyor.. RABBin için sabrediver lütfen sabret!. Yâni RABBiyin rızasını gözet, böyle ters davranışları bırak artık!. Karşılık bekleme!.
ALLAHu zü’L- CeLÂL’in kullarına bir şey yapmış gibi böyle pozlara bir şeylere girme afilere yakalanma!. Çünkü içindeki El HAYy ALLAH celle celâlihu ki, diri olan bakmakta, görmekte olan O’dur sen değilsin!.

Bu sûrenin başında biz sana bir şeyler emrettik yasakladık!. İşte bunlardan dolayı RABBinin emrinden ötürü sen emredileni yap, nehyedilenleri terk et!. Elest Bezmi'nde yapılması ve yapılmaması gereken şeyleri tekellüf ettin kabul ettin.. Teklifi kabul ettin ve bu ortama geldin var oldun ki, şimdi fiilen yaşıyorsun kardeşim!.
Velid bin Mugire’nin Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e itirazı da böyledir, söylediği dört şeyde bunlarla ilgilidir.. Yine şunu mu desek, bunu mu desek!. Meselâ “mecnûn mu desek!”.. Zâhiriyle ilgilidir öyle görüyor, çünkü berbat görüyor.. çünkü o, kendisininkini doğru gördüğü için, neticede nere varıyor?. RABBu’l- âlemin’i inkara varıyor!.
İşte bırak şu putu felân, onların taptığı çok şey şeytanlarıyla uğraşma, üzülme.. RABBinin yüceliğini ilân et, ellbiseni tertemiz yap!. İçini tertemiz yap!. Bu müşrikler gibi, şirkciler gibi olma!.
KÛN feyeKÛN içerisinde fiilen icrâ ediyor..

Bu kâfirler üç günlük dünyanın herhangi bir şeyine tav oluyorlar bedenine tav oluyorlar, nefsine tav oluyorlar, bir yerine tav oluyorlar.. Yâni bir yerde bütün bunları bir şey için yapıyorlar ve onu hayvan gibi bile yapamıyorlar!. Hayvan yatar yorulduğu için ama, bunlarınki bitmiyor tükenmiyor!. Seksen senelik ömür verseniz de bu ömür de az geliyor onların bunu yapmasına!.

Onun için Derbentli Deli Hasan kaddesallahu sırrahu Babama demiştim: “Ben bu şeyi anlayamıyorum, hani cennette bıldırcın eti verilecek ne varsa aynı varsa bizim öbür tarafta yediğimizin aynısı diyecekler erkekler için ceylan gözlü hanımlar yetmiş bin tane huri var!.” felân diye böyle biraz da abartarak söyleyince, Baba bir kürkledi: “Ulan bunlar, burada doymayan alçaklar için!. Bizim için Cemâlullah var!.” demişti.. hiç unutmuyorum!. Zâten MuhaMMedî MeLâMet Üniversitelerini böyle okumuştuk sadırdan sadıra!. Satırdan satıra hiç okumamıştık!. Satırdan okuduklarımız sadece yük oldu yâni!. Allaha hamd u senâ olsun!.
Onun için bizim hiçbir iddiamız olamaz ki, biz sadece zevk ediyoruz!.

فَإِذَا نُقِرَ فِي النَّاقُورِ
"Fe izâ nukıra fîn nâkûri.: Artık Nâkûr’a (Sûr Borusu’na) üflendiği zaman.” (Müddesir 74/8)

Fe izâ nukıra fîn nâkûri..
Bakın ne kadar ilginç.. fe izâ.. ...dığında, bunun akabinde, böyle olduğunda.. ne olacakmış?. Fe izâ nukıra fîn nâkûri.. nukredilir nekredilir efendim boruya üfürülür.. ben hurufiyatçılık yapmıyorum hâşâ zâten karşıyım!.
Fakat zevk ediyorum bu köklerin çekimi olduğunu Arapçacılar bilir.. meselâ buradaki ilahiyyât mezunları bilir oradaki kök nedir..
Ben âyete mana felân da vermiyorum.. diyorum ki böyle düşünüyorum.. “Neye üfüren Neyzen üfürdüğünde, ben sesi neyden duyarım!” diyorum. Ama üfüren neyzendir. Üfürdüğünde o börü öttürüldü mü diyor böyle tercih etmiş meselâ Elmalı Hocam.. Öttürüldü mü.. Kim öttürür benim boruyu kim öttürür, bu boruyu kim öttürür?. Nefsim öttürübilir mi?. Hayır!. Kim var borunun öbür ucunda şahdamarından yakın-AKREB olan KİM varsa o öttürür, başka ne olacak!. Sûrlar üfürüldüğünde, senedli-mesnedli bu.. Âyetin başındaki “fe” neyi ikâz etmektedir?. Çetin bir gün gelecek, bitecek bu hayat!. Bunun ilânı lâzım, bu ilân insanın kendi uyanıyışla ilgilidir.. bütün bunlar, bu anlatılanlar, örtünen, bürünen, kalk toparlan, şunu yap bunu yap!. Bütün bunlar bende, sende, bizde, herkeste tek tek olan şeylerdir.. Ve herkesin bedeni bir “nakur” gibidir yâni bir boru ki, üfürülecek gibi.. Daha doğrusu ve herkesin içinde de bir üfürecek OLAN vardır!. DIŞardan birisi gelip de, üfürecek değildir!.
Çünkü herkesin şahdamarından da yakın olan tek RABBu’l- âlemindir!. Ama birçok insanlar bu işin hâlâ çok RABBı var sanıyorlar!. Ben şahsen kendime de anlatamıyorum diyorum ki: “Bütün âletler çok diyorsun da, Merkezde Keban’ın tek olduğunu bilmiyorsun.. Anlamıyorsun Nur-u MuhaMMed Ceryanının tek olduğunu!..”
Kafasındaki Nakilsiz ham AKlı hep âletlere takılı kaldığı için “sendeki nur mu daha çok bendeki nur mu daha çok?” diyor..
Çünkü ÇOKluk YOKluk kıyasında ve “TEK”likten habersiz!.

Ancak, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin, MuhaMMedî Hakikat Kevserinden içenler diyorlar ki: “Elektriğin çoğu azı olmaz aynı elektrik ise.. çok ve az oluş âletlerde olur.. Elektirikte SEVİYE vardır, NÛR-u Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemde.. Buna dikkat etmemiz gerekiyor.. Demek istiyorum kısacası..

Biz bütün gün Kur’ÂN-ı Kerîmi okuruz, okuyuveririz gırgır gırgır.. Ama, hiç bir şey anlamayız!.
Bâzen öyle denk gelir ki, üç tane âyet bize “vay beee!” dedirtiverir.. “Haah buymuş mesele ve çözümü!” deriz..
Yâni bunlara dikkat etmemiz gerekiyor..
"Fe izâ nukıra fîn nâkûri.: Artık Nâkûr’a (Sûr Borusu’na) üflendiği zaman” “İş bitti kardeşim!.” dendiği zaman ne başlar;

فَذَلِكَ يَوْمَئِذٍ يَوْمٌ عَسِيرٌ
"Fe zâlike yevme izin yevmun asîrun.: İşte o izin günü, “zor gün” dür.” (Müddesir 74/9)

Fe zâlike .. işte bu var ya, bu şu olanlar ne biliyor musunuz?. İşte böylece..
yevme izin.. öyle bir gün başladı ki,
yevmun asîrun.. çok zor bir gün başladı.. Felâket bir gün başladı, çok çetin bir gün başladı, asîr bir gün başladı.. “sırr”ın “ayn”a çıkışıdır o.. ayan-ı sabiteye çıkışıdır.. ne demek?. diş ağrısı adamın yüzüne vurmuş kardeşim, yüzünü bir görseydin var ya, dersin ki: “yahu bu adam ölüyor, kıvranıyor!” “nerden anladın?” “yüzünden anladım!.” Diyorsun.. “ayn”a vurmuş çünkü en özündeki ağrı yüzüne vurmuş.. böyle insanlar görmüşünüzdür bir yerlerde kıvranan ki ben bu son yılda niceleriyle birlikte oldum ve kendim de yaşadım şükürler olsun!.
Bu zor günümüzde, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem SÖZüyle ÖZüyle DUÂmızı BUyurunuz İnşeâ ALLAHu TeÂLÂ;


Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi MÜDDESİR Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

Aziz Kardeşlerim,
Dikkat etmemiz gerekir ki, bu sistemde tek insan vardır. Her şey insan için yaratılmıştır.. İnsan büyük bir laf.. İndirelim aşağıya “habli’l- verîd”e gelelim minik haline çekelim.. en ince bir çizgiye çekelim ki,o NOKTada AKLa gelirsiniz.. Aklı olmayanın dini yoktur, sorumluluğu yoktur, kulluk teklifi yoktur.. Hiçbir şeyi yoktur, yaratan yoktur, yaratılan yoktur.. Akılsız kişi, bir eşyâ bile değildir.. Aklı olmayan insan herhangi bir şey değildir, koyun değildir meselâ.. Sandalye değildir üstünde oturacağınız.. Aklı olanlara ibret için yaratılmıştır.. “Bakın haa siz de böyle yaparım!.” diye.. Onun için diyorum akla çektiğiniz zaman, er Rahmân erildir.. Bir kardeşimiz sormuştu.. Bu sistem İKİlik-ZITLık sistemi ERİL ve DİŞİLik üzere kurulmuştur.. İyice bakarsanız KADIN, ARZ gibidir, “hars” denmektedir, yâni tarla denmektedir..

نِسَآؤُكُمْ حَرْثٌ لَّكُمْ فَأْتُواْ حَرْثَكُمْ أَنَّى شِئْتُمْ وَقَدِّمُواْ لأَنفُسِكُمْ وَاتَّقُواْ اللّهَ وَاعْلَمُواْ أَنَّكُم مُّلاَقُوهُ وَبَشِّرِ الْمُؤْمِنِينَ
Resim---"Nisâukum harsun lekum, fe’tû harsekum ennâ şi’tum ve kaddimû li enfusikum vettekûllâhe va’lemû ennekum mulâkûh (mulâkûhu), ve beşşiri’-l mu’minîn (mu’minîne).: Kadınlarınız sizin için tarladır. O halde tarlanıza nasıl dilerseniz öyle yaklaşın. Ve kendiniz için (derecelerinizi arttıracak ameller) takdim edin. Ve Allah’a karşı takvâ sahibi olun ve O’na mülâki olacağınızı (kavuşacağınızı) bilin. Ve mü’minleri müjdele.”
(Bakara 2/223)

Tarlanın tek özelliği kendisine verilen tohumu diriltmesi ve yaşatmasıdır.. Onun içinde kadın, Kâbe gibi kutsaldır, haramdır.. Bana göre de dört Kâbedir.. Tekvinde böyledir, er Rahîm’de böyledir.. İki tane daha vardır.. Eril olan er Rahmân’da ne vardır?. Akıl ve Dirilik gelir.. Akıl nedir mânânın tümüdür.. Akıl gözükmediği halde tümünü kaplar.. Zikri, Fikri, Şükrü, Sabrı vs. nin tümünü kaplar ve herşey, Akıl Sahnesindedir.. Ve göremezsiniz AKLın varlığını.. Ancak yaptığıyla görürsünüz, kablodaki elektrik gibi.. Şahdamarımızdan yakın-AKREB olan RABB TeÂLÂ’mız gibi.. Bütün bunlar akıldır.. Ama dirilik öyle değildir, şu anda fiilen sizi diri tutan, dalından koparmadığımız portakalı diri tutan, kulağını kesmediğiniz sürece hayvanda olan kulak gibi diri olan şeyler tüm er Rahmân’dan aktarılır..

Maalesef bizim toplumumuzda kadınla ilgili çok ağır şeyler söylenir!. Yük zannedilir.. şeytanlık çeşitlenişleriyle kullanılır..
Ama Münir Derman kaddesallahu sırrahu Hocam der ki: “Kadın temizdir, onu kirlendiren erkektir!.”
Doğru söylüyor.. İkilik erkektedir akıl ve diriliği taşıyan erkektir.. Kadın sadece TEKVİN YARATIŞ SIFATInın TARLAsıdır.. Buna dikkat edelim diye bir ara not olarak söylüyorum..

Bismillahi’r-Rahmâni’r-Rahîm..
İşte bahsettiğimiz bu başlayış, bizi TEVHİDe götürür, bütün bunları.. er Rahmân ve er Rahîm olan ALLAH celle celâlihunun, yaşamamıza sebeb bu gördüğümüz maddî mânevî sistemini ki, Rububiyyetini.. Bu gördüğümüz Mülk Âlemini merhameten yaratan RABB TeÂLÂ’mız olan ALLAH celle celâlihu.. Ne farkı var ALLAHu zü’L- CeLÂL ile RABBu’l- âlemin’in?.
Şu farkı var ALLAHu zü’L- CeLÂL ZÂTuLLAHtır, bir şey yarattı ÂNda, sistemi yarattı ÂNda hemen onunla ilgili Sıfatlar-vasıflar, esmâlar çalışmaya başlar..
Zât -> Sıfat -> Esmâ ->Eşyâ..

Bu nedenle bütün esmâlar er RABB Sıfat-Esmâsından geçmek zorundadır.. Meselâ er RABB dan geçmeyen bir el Hayy diriliğe aktarılamaz.. el Hakk olmayan bir varlık yeryüzünde hak olarak gözükemez.. el Huve den geçmeyen bir kişi hüviyyet kazanamaz, gizli kalır. el Basîr olmayan yansımayan kişi görmekten mahrumdur maddî mânevî ayrı ayrı tüm bunlar bir esmâ.. İyi anlaşılsın diye hâşâ RABB TeÂLÂ’mız Güneş gibiyse, sıfat dediğimiz de, ondan gelen IŞIN ve ISI gibi.. Ama Esmâ dediğimiz, elimizin yanması, gözümüzün görmesi bizde olandır ki aslında gözümüzün kendisidir zâten.. Bu integral ve türev gibidir.. Bütün eşyâları buharlaştırın, ya da şöyle söyleyeyim BUZ gibi SU gibi BUHAR gibi BULUT gibi düşünün ki, geri çektiğinizde aynı yere getirirsiniz.. BUZ erir SU olur.. SU ısınır BUHAR olur.. BUHAR YOĞuşur BULUT OLur.. Böyle sürekli gelir gider bu git-geller.. Onun için de, zâten biliyorsunuz MuhaMMedî MeLÂMet Tasavvufu asla akılsız yola gitmez katiyyen.. Onun için MuhaMMedî MeLÂMet Yolu HAKk ÂŞIKLar YOLUdur..Ahmakların işi değildir.. Bu Yol, yüreği Kavî, Sadık Samimi Sıdkını BİLen ve SeLÂMeti mutlaka dileyen insanların işidir kesinlikle.. Basit ham akıllıların alışılmış vites değiştirir gibi saçma sapan düşüncelerin yeri değildir.. HAKk ve HaYR bu YOLda BİLinir BULunur OLunur ve YAŞAnır.. Aksi takdirde yalan ve yanlıştır.. En azından yanlıştır ve ileride yalan olur hayaldir.. Ahmak, satlık ve kiralık bir RABB var zanneder!. Oysa bize şu ÂNda diriliği sağlayan, kendi şahdamarımızdan yakın olan RABB TeÂLÂ’mızın diriliğidir.. Gerçek diri olan el HAYy olan O’dur.. Bizim hayatımıza yansıması HAYAttır..

Bismillahi’r-Rahmâni’r-Rahîm..
Öyle buyuruyor Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Bir işe başlarken eûzu besmele çekin, bana bir salâvât getirin, istiğfar edin, hamd edin, işinizi yapın ve salâvâtla bitirin..”
Bana SALL edin.. Bana SALL edin ki, ben ALLAHu zü’L- CeLÂL’in Rasûluyum.. Rasûlu ne demek?. Kullarını ALLAHu zü’L- CeLÂL’e irsal eden.. İrsaliye bir ulaşım belgesidir tarfikte.. Meselâ SILÂ diyoruz.. SILÂ-yı RAHîM, GÖBEK BAĞI diyoruz.. Bütün çocuklarımızı GÖBEK BAĞI’ndan çekiverdiğimiz de, ANA KARNInda birlikte birleşirler.. Ve hepimiz diriyken bir ÂNda, HAVVA ANAmızı ve ÂDEM Babamızı aleyhumusselâmı buluveririz diriyken.. Ama kıyamete kadar gelecek torunlarımızı buluveririz.. Resûllah sallallahu aleyhi ve sellem’e SALL etmek bu anlamdadır..

EÛZU BİLLÂHİ MİNE'Ş- ŞEYTÂNİ'R- RACÎM
Bİ'SMİ'LLÂHİ'R- RAHMÂNİ'R- RAHÎM..

subhâneke allâhumme ve bi hamdike,
eşhedu en lâ ilâhe ente vahdeke lâ şerike leke estağfiruke ve etûbu ileyke

Esselâtü vesselâmı aleyke Yâ RasûlALLAH sallallahu aleyhi vesellem istecartü;
Resim'' Allâhumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ MuhaMMedin
Abdike (MuhaMMediyyeti) ve
Nebiyyike (Mahmudiyyeti) , ve
Rasûlike (Ahmediyyeti) ve
Nebiyyi’l-Ummiyyi (Habîbiyyeti) ve alâ âlihi, ehl-i beytihi ve sahbihi ve ummetihi... ''Resim

Elhamdulillâhirabbilâlemînn..

ALLAHım, bizim SALLımızı sağla, beşer sûretinde gelen ve bütün değerlerini içinde tutan;
“Habîbiyyet”ini
“AhMediyyet”ini
“HaMidiyyet”ini
“MahMudiyyet”ini
“MuhaMMedîyyet”ini
İÇİnde bulunduran en Mütekâmil ve Mütekemmil HÂLiyle MuhaMMed aleyhesselâm olarak, “üç MİM”li muhteşem ismiylei Mübârek, Muhteşem, Mukaddes, Muazzam, Mustafa olan “MuhaMMed” İsmiyle ortaya çıkan ve SENin bağlantını sağlayan aleyhisselâm..
MuhaMMedî ResûLLük İRSÂLi.. ALLAHu zü’L- CeLÂL’e ULAŞım.. Yaratılanların YARATANa gittiği YOL..
Onun için buyuruyor;

NûN.. NahNu, BİZ.. NûRuLLaH.. her ne dersek, ALLAHu Zü’L- CeLÂL’e yâni ZÂTuLLAH’a gidebilir demek istiyorum..


اللَّهُ نُورُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ مَثَلُ نُورِهِ كَمِشْكَاةٍ فِيهَا مِصْبَاحٌ الْمِصْبَاحُ فِي زُجَاجَةٍ الزُّجَاجَةُ كَأَنَّهَا كَوْكَبٌ دُرِّيٌّ يُوقَدُ مِن شَجَرَةٍ مُّبَارَكَةٍ زَيْتُونِةٍ لَّا شَرْقِيَّةٍ وَلَا غَرْبِيَّةٍ يَكَادُ زَيْتُهَا يُضِيءُ وَلَوْ لَمْ تَمْسَسْهُ نَارٌ نُّورٌ عَلَى نُورٍ يَهْدِي اللَّهُ لِنُورِهِ مَن يَشَاء وَيَضْرِبُ اللَّهُ الْأَمْثَالَ لِلنَّاسِ وَاللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ
Resim---“ALLÂHU NÛRU’s- SEMÂVÂTİ ve’l- ARD (ardı), meselu nûrihî ke mişkâtin fîhâ mısbâh (mısbâhun), el mısbâhu fî zucâceh (zucâcetin), ez zucâcetu ke ennehâ kevkebun durrîyyun, yûkadu min şeceratin mubâraketin zeytûnetin lâ şarkîyetin ve lâ garbiyyetin, yekâdu zeytuhâ yudîu ve lev lem temseshu nâr (nârun), nûrun alâ nûr(nûrin), yehdîllâhu li nûrihî men yeşâu, ve yadribullâhul emsâle lin nâs(nâsi), vallâhu bi kulli şey’in alîm(alîmun): ALLAH, GÖKLERİN ve YERİN NURUDUR. O'nun nurunun misali, içinde çerağ bulunan bir kandil gibidir; çerağ bir sırça içerisindedir; sırça, sanki incimsi bir yıldızdır ki, doğuya da, batıya da ait olmayan kutlu bir zeytin ağacından yakılır; (bu öyle bir ağaç ki) neredeyse ateş ona dokunmasa da yağı ışık verir. (Bu,) Nur üstüne nurdur. Allah, kimi dilerse onu kendi nuruna yöneltip iletir. Allah insanlar için örnekler verir. Allah, her şeyi bilendir.”
(Nûr 24/35)

NÛRundan ZÂTına.. ZÂT<->Sıfat<->Esmâ<->Eşyâ.. Bizi oraya götürecek pek çok âyetler var.. Öyledir demiyorum, çünkü denemez ama oraya gidebiliriz..
Burada Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimizin: “ALLAH celle celâlihu ilk önce benim nurumu yarattı..” buyruğunu iyi ANLAmalıyız..

Resim---Câbir B. Abdillâh (radiyallâhu anhu)’dan: “Yâ Resûlullah! Anam, babam Sana fedâ olsun, ALLAH’ın en evvel yaratığı şeyi bana söyler misin?”dedim. Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem buyurdu ki: “Yâ Câbir! Eşyâdan önce kendi nurundan (Nurullah) senin peygamberiyin nurunu yarattı ve şöyle buyurdu: “O nur ALLAH’ın kudretiyle dilediği yerlerde devredip gezerdi. O zaman ne levh, ne kalem, ne cennet, ne cehennem, ne melek, ne gök, ne güneş, ne ay, ne cin, ne ins var idi.” Ondan sonra buyurdu ki: “ALLAH Teâlâ mahlûkatı yaratmak istediği zamanda o nûru taksim edip 4 parça yaptı: İlk parçadan kalemi yarattı. İkinci parçadan levhi yarattı. Üçüncü parçadan Arş’ı yarattı. Dördüncü parçayı taksim edip 4 parça yaptı: İlkinden gökleri yarattı. İkincisinden yeri yarattı. Üçüncüsünden cennet ve cehennemi yarattı. Dördüncü parçayı yine taksim edip 4 parçaya ayırdı. Birincisinden mü’minlerin gözlerinin nûrunu yarattı. İkincisinden kalblerinin nûrunu yarattı ki o, ALLAH’ı bilmedir. Üçüncüsünden dillerinin nûrunu yarattı ki o da Kelime-i Tevhiddir.......” buyurmuştur.
(İmâm Ahmed, Müsned IV-127; Hâkim, Müstedrek II-600/4175;İbni Hibban, El İhsân XIV-312/6404)

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Allah önce (Benim) Ruhumu yarattı. Allah, önce (Benim) Nurumu yarattı, Allah, önce kalemi yarattı. Allah, Önce aklı yarattı.” buyurdu.
(Aclunî, Keşfü’l- Hâfâ C1, S. 265; El Kaari, Şerhü’ş- Şifâ, C. 1, S. 505; Sırrül Esrar, Abdülkadir Geylanî)

O’nun için buyuruyor ALLAHu zü’L- CeLÂL Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem için buyuruyor ki;

وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا رَحْمَةً لِلْعَالَمِينَ
Resim---Vemâ erselnâke illâ rahmeten li'l-Âlemîn: Ve biz seni, ancak alemlere rahmet olarak gönderdik.(Enbiyâ 21/107)

وَإِنَّكَ لَعَلى خُلُقٍ عَظِيمٍ
Resim---"Ve inneke le alâ hulukın azîm (azîmin).: Ve muhakkak ki sen, mutlaka çok büyük bir ahlâk üzeresin.”
(Kalem 68/4)

HuLukuLLAH ki, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemin Hakka İnanıp Hayrı İŞLemek olan Yüce Ahlâkını DUYup UYmak olan, ALLAH celle celâlihu’nun ahlâkı ile ahlâklanmış oluruz.

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, “hulukın azîm”dir.. Halk edişin en azîmi ondadır ahlâkın..
Haaa hangi ahlâkın?. Huluk hulkîdir, hilkate âit, yaratılıştan Zâtidir. Huluku’l- azîm ahlâk yaradılış ahlâkına sahib olan anlamındadır. Onu söylemek istiyorum..
Abdike, SENin kulun.. Eşhedu enlâ ilâhe illallah ve eşhedu enne MuhaMMeden abduhu ve rasuluhu.. Abduhu olana, SENin kulun olana, Resûlün olan MuhaMMed aleyhisselâm’a..
Ve nebîyyike, SENin Nebî’ne..
MuhaMMed aleyhisselâm bir beşerdir, Beden Âlemindedir.. elbette nefsi, kalbi, ruhuyla böyledir.. onlar Zâhirde böyledir.. Bâtına geçiverdiğiniz ÂNda, MahMud aleyhisselâmdır ve Nebîyyullahtır, Makam-ı MahMuddur, Hamd Makamıdır.. Nefs Makamında Kendini ve RABBısını tanımış-bilmiş ve hamd eden bir nefsin yeridir.. Onun için MahMud Makamı çift “MiM”lidir ve bâtındır.. Çünkü, abdike ve nebîyyike ve rasûluke.. Üçüncüsü tek “MiM”li olan AhMediyyet Makamıdır, tek hamd ediş noktasıdır.. Resûllah sallallahu aleyhi ve sellemin şahsına münhasırdır/zatına mahsusdur.. ÜMMeti ancak onun gözleriyle görebilir, kendisi O’nsuz göremez!. demek istiyorum..

Dosdoğru diyoruz: “Resûllah sallallahu aleyhi ve sellem’in yüreğinde ALLAH celle celâlihu BİZi BİR etsin!.” diye.. Bu bizim hakkımız..
Âyetler ve hadisler açık..:

النَّبِيُّ أَوْلَى بِالْمُؤْمِنِينَ مِنْ أَنفُسِهِمْ وَأَزْوَاجُهُ أُمَّهَاتُهُمْ وَأُوْلُو الْأَرْحَامِ بَعْضُهُمْ أَوْلَى بِبَعْضٍ فِي كِتَابِ اللَّهِ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ وَالْمُهَاجِرِينَ إِلَّا أَن تَفْعَلُوا إِلَى أَوْلِيَائِكُم مَّعْرُوفًا كَانَ ذَلِكَ فِي الْكِتَابِ مَسْطُورًا
Resim---"En nebiyyu evlâ bi’l- mu’minîne min enfusihim ve ezvâcuhu ummehâtuhum, ve ulû’l- erhâmi ba’duhum evlâ bi ba’dın fî kitâbillâhi mine’l- mu’minîne ve’l- muhâcirîne illâ en tef’alû ilâ evliyâikum ma’rûfâ (ma’rûfen), kâne zâlike fî’l- kitâbi mestûrâ (mestûran).: Nebî (Peygamber), mü’minler için kendi nefslerinden daha evlâdır (yakındır). Ve O’nun (Nebî’nin) zevceleri, onların anneleridir. Ve rahim sahipleri (akrabalar), onlar birbirlerine, ALLAH’ın KİTAB’ında, mü’minlere ve muhacirlere yakın olduklarından daha yakındır. Ancak dostlarınıza iyilik yapmanız hariç. İşte bunlar, KİTAB’ta satır satır yazılıdır.”
(Ahzâb 33/6)

Resim--452-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Hiçbiriniz beni babasından, evlâdından ve bütün insanlardan daha çok sevmedikçe gerçekten iman etmiş olmaz. " buyurdu.
(Buharî, iman, 8; Müslim, iman , 70)

“Mü’minlere Peygamberlerini sevmek nefislerinden evlâdır” âyeti nedir?. Nasıl sevilirmiş nefsinden fazla?. Nefsini O’nun nefsinde yok edersen..
Bu ne demek?. Sen bir kalıp BUZ gibisin, götürür de seni AkDenize atarsak ancak erirsen Akdeniz olursun.. sen de Akdeniz’de olursun.. Elbet BUZ isen, yok bir tahta parçasıysan yüzer gezersin dalgaların arasında hayatta.. Onun için Ahmak İnsan kafasını vermeyen insandır, teslim olamayan insandır.. Hayatta Hakka ve Hayra hiçbir ÇIKış Yolu bulamaz.. İstikâmet bulamaz, Teslim olmadığı için.. Bu, şuna benzer ki, bir şişe var ağzına tıpa geçirmişler.. Akdeniz’e atıyorsunuz bin yıl geçse dalgaların içinde boğuşur durur ve İÇine bir damla su girmez ve suya hasret kalır.. Fakat, kafasını kesseniz de Hasan Dağının Tepesine dikseniz, ilk rahmette mutlaka bir damla SU girerdi..
Yâni bu böyle bir iştir.. MuhaMmedî Tasavvuf kilitlenmek değildir, oyun değildir, eğlence değildir.. Hayat’ın kendisi öyle değildir çünkü.. Bir ÂNda her şey değişiverir her zaman..

Üçüncü makamda söylediğimiz Kalb Makamıdır.. Resûllah sallallahu aleyhi ve selleme âittir Resûliyyet Makamıdır.. Dördüncüsü Nebîyy-i ÜMMi.. Amâ, körlük, bilinemezlik, varılamazlık, anlaşılamazlık, aklın ulaşamayacağı sınır, karanlık delik, yutucu delik, Mevcûdu yok edici son SINIR..
Nebîyy-i ÜMMiyy.. Nebî, haber getirici.. ÜMMiyyi, amâdan haber getirici.. Habîbiyyet Makamından bize haber aktarıcı olan.. ALLAHu zü’L- CeLÂL’in kendi ZÂTî İNDinden-Katından bize Kur'ÂN-ı Kerîmi getiren, bilgileri getiren bize.. O’nun yüzünden ALLAHu zü’L- CeLÂL’i bilmekteyiz.. ALLAHu zü’L- CeLÂL, ne buyurduysa o kadar bilmektdeyiz, bunun dışındaki bilgiler aklın kendi ürünüdür ve asla nakil değildir..

işte bu söylemeye çalıştığım hususlara dikkat etmemiz gerekiyor böyle bir salâvât.. Ve biz sohbetlerimizin başında Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz’i DUYduk Uyduk ve üsûl haline getirdik.

El hamdu lillâhi rabbi’l- âlemin…
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi MÜDDESİR Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »

22. SALÂVÂT-I ŞERÎFE :Şeyh Ahmed el Halebî Hazretlerinin Salâvâtı

Şeyh Ahmed el Halebî Hazretlerinin olup sıkıntıların atlatılmasında şifâdır


Resim

Esselâtü vesselâmü aleyke yâ Sâhiben nizâm
Sana olsun salât ve selâm, ey gerçek düzenin sahibi olan!


Resim

TÜRKÇESİ:
Allâhümme salli ve sellim ve bârik alâ Seyyidinâ ve Mevlânâ Muhammedin
Kad dâkat hilleti edrikni yâ Rasûlullah.

MÂNÂSI:
Ey Rabbim, çârem kalmadı, sen Seyyidimiz, Efendimiz Muhammed(salallahu aleyhi ve sellem)'e salât, selâm ediver, onu mübârek kıl!.
Ey Allah Resûlü (salallahu aleyhi ve sellem) sen hâlimi gör, yetiş!


Meşhur Şeyh Ahmed el Halebî Hazretleri ALLAH celle celâlihu rahmet eylesin çok değerli bir zâttır kısacık bir salâvâtı vardır..

Allâhümme salli ve sellim ve bârik alâ Seyyidinâ ve Mevlânâ MuhaMMedin
kad dâkat hilleti edriknî yâ Rasûlullah!.

ALLAHım!. Salli, SALL et ve sellim ve bizim teslimimizi sağla teslim olalım O’na.. ve bârik.. ve bunu bereketli kıl bütün ömrümüze yay ömrümüzün sonunda cennetlere yay bu bereketi.. nedir bereket, KÛN fe ye KÛN Rızasında BİLE olmaktır.. Fiilen Şe’ÂNuLLAHa iştiraktir.. BİLmek BULmak OLmak ve bunun sonunda Şehadeti YAŞAmaktır.. BİLdiğini BULmak, bULduğunda OLmak, OLduğunu YAŞAmaktır.. Öz Tasavvuf budur, doğru din budur.. Neden böyledir?. Çünkü, ALLAHu zü’L- CeLÂL’in kendisi El HAYydır, hayal değildir HAYydır.. MuhaMMed aleyhisselâmın Resûllah sallallahu aleyhi ve sellemin kendisi HAYydır, fiilen HAYydır, ebediyyen HAYydır bizim dinimiz.. Velâyet olarak söylüyorum Velâyetin başındaki Ali keremullahi veche, ŞEHîDuLLAHtır ve el ÂN HAYydır..
Ben de ALLAHu zü’L- CeLÂL’in Hayatında şu ÂNda, HAYyım hamdolsun!. Konuşuyorum daha ölmedim yâni.. Siz de HAYysınız.. bu dört HAYyın iştiraki olmaz mı.. Kendi nefsim için söylüyorum, hayvan bile olsam olur ama HAYyım.. Kendim için söylüyorum özür dilerim kendim için söylüyorum.. Ne ise ne olur.. “Ne olur” yazarsın kağıt üzerine..
ALLAH celle celâlihu yazarsın..
Resûllah celle celalehu yazırsın..
Şâh Ali keremullahi veche yazırsın..
Yazdıklarını kendinde okursun.. ne olur.. sadece ilimle olmaz, ilim bilmekle olmaz.. BİLmek BULmak, OLmak, YAŞAmaktır şehâdet..
Bu SELÂMete ULaşmak için; Fikir, Zikir ve Şükür olanların tümüne Sabır.. Bu noktada durabilmek..
Tüm bunlar, tüm hayat kâinât bütün varlığın yaradılış sebebi olan ALLAHu zü’L- CeLÂL’in, ALLAH celle celâlihu olduğunu isbattır ki buna Elest Ezelinde söz vermişiz.. elestu biRABBukum?. Kâlû ->BeLÂ!.
Henüz hiçbir şey yok iken ortada.. RABBınız değil miyim?.
Şu anda kıyamete kadar var olan ve var olacak tüm varlık ne diyorlar: BeLÂ!. Bilâkis RABBımız SENsin..
Size bir emânet yüklesem ve dağlar bundan kaçınsa.. AKIL diye bir şey versem.. İnsanoğlu hemence kabul ediverdi ki innehu kâne zalûmen cehûlâ..

إِنَّا عَرَضْنَا الْأَمَانَةَ عَلَى السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَالْجِبَالِ فَأَبَيْنَ أَن يَحْمِلْنَهَا وَأَشْفَقْنَ مِنْهَا وَحَمَلَهَا الْإِنسَانُ إِنَّهُ كَانَ ظَلُومًا جَهُولًا
Resim---"İnnâ aradnâ’l- emânete alâ’s- semâvâti ve’l- ardı ve’l- cibâli fe ebeyne en yahmilnehâ ve eşfakne minhâ ve hamelehâ’l- insânu, innehu kâne zalûmen cehûlâ (cehûlen).: Muhakkak ki Biz, emaneti göklere, arza ve dağlara arz ettik (sunduk, teklif ettik). Onu yüklenmekten çekindiler ve ondan korktular. Ve insan onu yüklendi. Muhakkak ki o (nefs), çok zâlimdir, çok câhildir.” (Ahzâb 33/72)

İnsan aklı ki tümm esmâları yükeniverdi.. akıl aklı kabul ediverdi..
NAKiLsiz-NÛRsuz akıl materyalist ve çok câhil ve zâlimdir..
Bunu nerde görüyoruz?. Dışardaki ÇÖPLükte, yüreklerimizdeki ÇÖLde görüyoruz..

Onun için kendimizi BİLmede..
EhL-i Beyt aleyhumusselâm’ı ki Velâyeti BULmada..
Resûllah sallallahu aleyhi ve sellem’in yüreğinde Olmada..
RABBımızı, şah damarımızdan da yakın-AKRABa olan RABBımızı YAŞAmada ve YAŞATmada..
Dosdoğru, emrolunduğu gibi dosdoğru YAŞAyış ki, bu insanlığın şerefi, hasiyeti ve onurudur..
Böyle OLaBİLmek üstünlük müdür?. Asla değildir RESULî bir SEViyedir. Olmayışı ise, alçaklıktır..
Böyle oluş üstünlük değildir.. Böyle olmayış alçaklıktır ki, kıyas Şeytanlıktır İblisliktir..
Bizde kıyas olmaz TEK-Lik esastır.. TEVHİD, yokluk ve çokluk da olmaz.. Seviyede olur ki; Resûllah sallallahu aleyhi ve sellemin yolu, Sırat-ı Müstakîm Yolu, ALLAHu zü’L- CeLÂL’in yolu SEVİYE üzerine kurulmuştur..

Cehennem iki tanedir.
İfrat Cehennemi ki Kur'ÂN-ı Kerîmde “cahîm”dir, en sıcaktır..
Tefrit Cehennemi Kur'ÂN-ı Kerîmde “zemherirâ” dır, en dondurucudur..
CeNNNet ise, Tefrit Cehennemi ve İfrat Cehennemi ARA Kesitinde İ’TİDÂL CENNEti vardır el ÂN Şe’ÂNuLLAHta Hamdolsun!.

Ham ve nakilsiz Aklıyla KULLuğa kalkışan, aklıyla din kurmaya çalışan ne diyor, akıllı ya: “Ben size şaşıyorum, ALLAHu zü’L- CeLÂL, buyuruyor ki “Şeytanı cehenneme sokacağım!” ama Şeytan ateşten yaratıldı, ateş ateşi yakar mı?!.” deyip bir de kahkaha atıyor ahmak adam..

AHh bu ceheNnem!. OHh şu ceNNet!.

TEVHİD.. YOKLuk ve ÇOKLuktan ARInıp ->NÛR-u MÎm’de ->VâHiDu’l- AHAD NÛRunda BİZ BİR-İZ-Lik “TEK”Liğine ki ->KÛN feyeKÛNu’na fiilen İŞtirak..

ŞeHÂdet.. şu ÂNda ->ŞeÂNuLLahta ->YENiden Yaratılış Aşamalarında EZELde-ELEStteki RuBuBiyyet TEVHİDimizi Yaşamak ve isbat etmek İŞLemi..


Şey:
bir şey.. Şeyun: çok Şeyler.. ŞeY-t-ÂN: İKİ Şey..

ŞeY-t-ÂN: İKİ Şeyde kalış ki TEVHİDsizlik Şaşkınlığı ve de Taşkınlığı hatta Azgınlığı.. , “Haris”in Hırsına dalışı.. imkÂNla KULLuk İmtihÂNı..

ceheNNem.. İfratta-Maximumda veya Tefritte-Minumumda Kalış AZabı.

Cahim:
YANdırıcı Maximum İfrat CeheNNemi.. -VüCÛD ısımız 500 C OLsa!.-
ceNNet: YAŞAtıcı Optimum İ’tidal CeNNetimİZ.. -VüCÛD ısımız 370 C OLsa!.-
Zemherira: Dondurucu Minumum Tefrit CeheNNemi.. -VüCÛD ısımız 200 C OLsa!. giBi..-


Cahame: kat kat ve şiddetli yanan ateş.
Ceheme: çirkin asık yüzle karşılamak.
Cehume: yüzü ekşitmek.
Cehâmu: yağmuru olmayan kısır bulut.. Serâb SiSi.. Rahmetsiz KALış..
Rukyetü Cünham: dipsiz kuyu..
CeheNNem: merhametsizlik mAHhşeri.. İşte her ÂN şu ÂN ki ŞeÂN CeheNNemi..

Ve el ÂN ceNNeti.. NûR-u RESÛLuLLah -> NûRuLLah.. CEM’i.. CÂNda -> cÂNÂN cÜMLesi..
SefîL İhvÂNimin SıRR-ı SıFıR SeBBehâ SARAYı..
İşte bu AŞKın AŞKuLLaH ARŞımızın ANAhtarını ELde EDişimİZi;
ŞeY-t-ÂNlığımızdan-İKİ ŞeyliğimİZden TEVHİD TEKLiği-mize GEÇiş KAPımız, Cevâimu’l- KeLim/ Lâfızları az, mânâsı çok kelâmların, sözlerin, ibârelerin SâhiBi Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz BUYurup/DUYurmakta ki:


Resim---Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: "Sizden her birinizin bir şeytanı vardır. Evet, benim de şeytanım var, fakat ALLAHu Teâlâ bana yardım etti ve şeytanım müslüman oldu, bana yalnız iyiliği emr eder!" buyurdu.
(İbn-i Mes'ud’dan; Müslim)


مُتَّكِئِينَ فِيهَا عَلَى الْأَرَائِكِ لَا يَرَوْنَ فِيهَا شَمْسًا وَلَا زَمْهَرِيرًا
Resim---"Muttekiîne fîhâ alâ’l- erâiki, lâ yeravne fîhâ şemsen ve lâ zemherîrâ (zemherîran).: Orada tahtlar üzerinde yaslanırlar. Orada güneş (şiddetli sıcak) ve şiddetli dondurucu soğuk görmezler.”
(İnsân 76/13)

وَإِنَّ الْفُجَّارَ لَفِي جَحِيمٍ
"Ve inne’l- fuccâre le fî cahîm (cahîmin).: Ve muhakkak ki füccar, mutlaka alevli ateş içindedir.” (İnfitar 82/14)

İfrat Cahîminin ve Tefrit Zemherîrâsının olmadığı İ’tidâl CeNNetimiz..

اِنَّ اللّٰهَ اشْتَرٰى مِنَ الْمُؤْمِنٖينَ اَنْفُسَهُمْ وَاَمْوَالَهُمْ بِاَنَّ لَهُمُ الْجَنَّةَ يُقَاتِلُونَ فٖى سَبٖيلِ اللّٰهِ فَيَقْتُلُونَ وَيُقْتَلُونَ وَعْدًا عَلَيْهِ حَقًّا فِى التَّوْرٰيةِ وَالْاِنْجٖيلِ وَالْقُرْاٰنِ وَمَنْ اَوْفٰى بِعَهْدِهٖ مِنَ اللّٰهِ فَاسْتَبْشِرُوا بِبَيْعِكُمُ الَّذٖى بَايَعْتُمْ بِهٖ وَذٰلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظٖيمُ
İnnellaheştera minel mu'minine enfusehehum ve emvalehum bi enne lehumul cenneh, yukatilune fi sebilillahi fe yaktulune ve yuktelune va'den aleyhi hakkan fit tevrati vel incili vel kur'an, ve men evfa bi ahdihi minellahi festebşiru bi bey'ikumullezi baya'tum bih, ve zalike huvel fevzul azîm.
Allah mü'minlerden canlarını ve mallarını; Cennet muhakkak kendilerinin olmak bahasına satın aldı, Allah yolunda çarpışacaklar da öldürecekler ve öldürülecekler, Tevratta da, İncilde de Kur'anda da hakka taahhüd buyurduğu bir va'd, Allahdan ziyade ahdine vefa edecek kim? O halde akdettiğiniz şu bîatten dolayı size müjdeler olsun, ve işte, o fevzi azîm bu (Tevbe 9/111)

Ancak aklı kör insanlar, bilmiyor ki o âyetin hemen altında zemheria âyeti gelmekte.. “zemheri” nedir?. Bizim köylülere sorsanız Zemheri Ayını size anlatır “çat ayaz”ın, karakışın ne olduğunu..
Onun için yeni bir şey icâd edilmiyor hepsi Kur'ÂN-ı Kerîmimiz ve tahkik hadislerimizde mevCÛDdur..

Sevgili Münir Derman kaddesallahu sırrahu Hocamın buyuruğu gibi: “Sizi SALLıyorum, SALLıyorum ama uyanmıyorsunuz!.”
SALLamak güzel şeylerdir.. Çünkü SALL ULAŞımdır, SALL SILAdır..
Kendi aramızdaki es SeLÂM SeLÂMetimiz.. Bizim aramızdaki SALLar ve birbirimize bağlantılarımız “es SeLÂM aleyküm!.” demelrimiz nedir?. SALLardır..
Nedir SALâvât?. Resûllah SALLallahu aleyhi ve selleme ULAŞımdır..
Nedir Namaz dediğimiz SALât, SALLar ALLAHu zü’L- CeLÂL’e ULAŞımdır, ASLına rücû’dur.. Ulaşamazsak bu nasıl namazdır, neyin namazıdır!.
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi MÜDDESİR Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

İşte bu Fâtiha okuyan ben miyim, şahdamarımdan yakın olan Sahibimin sesi mi nedir?. Resûllah sallallahu aleyhi ve sellemin sesindeki söz kimindir?. ALLAHu zü’l- CeLÂL’indir.. Ses kimindir?. Resûllah sallallahu aleyhi ve sellemindir.. sendeki bendeki kimindir.. kullandığımız elektirik şu ÂNda fiilen kullandığımız elektrik, Keban’ın değil mi?. Keban burada değil mi?. şu ÂNda benim bulunduğum âlet Keban’da değil mi?. Türkiyede olanlar için söylüyorum.. hep bütün âlet Keban’da değil mi?. Hepimizde Keban yok mu?. Neydi bizim işimiz?. BİLmekte BULmaktı OLmaktı YAŞAmaktı..
Allahümme ve sellem ve bârik.. bereketli kıl, budur KÛN feyeKÛN işte.. Neyle bereketli kıl?. alâ ondaki lütufları ayan-ı sabite olarak bize aktardığın seyyidinâ Efendimiz ve Mevlâna Efendimiz MuhaMMed’in; Bedenen Nefsen Kalben MuhaMMed aleyhisselâm’a ulaştır, bağla; bedenimizi, nefsimizi, kalbimizi.. ne yapacak oraya ulaştırınca?. Emir âleminden gelen Ruhumuz başlangıcı o dur çünkü.. ana merkezi odur.. Resûllah sallallahu aleyhi ve sellemsiz ALLAHı arayanlar ahmaklardır.. var ya hani boydur boyuttur bilinçtir ötedir bötedir bir sürü şeyle uğraşanlar aklın kendi kuyusuna düşmüş bir böcek gibi debelenenler.. bahsettiği şeylerin tümü şeydir tüm gözükenler tek şeydir tek.. “küllî şey”in buyurmaktadır ALLAHu zü’l- CeLÂL hepsini bir tek kaleme indirdim diyor.. bir noktaya indirdim nedir bu?. Nur-u MuhaMMeddir sallallahu aleyhi ve sellem.. başka bir şey var mı?. hani nere gitti ötekiler; ışıkdır dalgadır şudur budur nere gitti bunlar!. cennet nere gitti, cennet cehennem nere gitti.. ağaç nere gitti ALLAHtan başka her şey nere gitti?.
Mâsivâ akla bakın.. kendi başına bıraktığınız zaman nasıl kendi kendisini sarmalıyor, elini ayağını buduyor, mahvediyor.. ama dediğim gibi akıl kendi şah damarından yakın olanla buluştuğu ÂNda, tıpkı bir ampul gibi bir güneş gibi bütün kâinâta ışık saçmaya başladığı ÂNda; gölgesiz kalıverir, gecesiz kalıverir, şeytansız kalıverir, cehâletsiz kalıverir, cehennemsiz kalıverir.. çünkü kendisi cennet olur..

يَا أَيَّتُهَا النَّفْسُ الْمُطْمَئِنَّةُ
Resim---“Yâ eyyetuhân nefsu’l- mutmainnetu: Ey mutmain (tatmin bulmuş) nefis,” (Fecr 89/27)

ارْجِعِي إِلَى رَبِّكِ رَاضِيَةً مَّرْضِيَّةً

Resim---“İrciî ilâ rabbiki râdıyeten mardıyyeten: Razı olmuş ve kendisinden razı olunmuş bir halde Rabbine dön.” (Fecr 89/28)

فَادْخُلِي فِي عِبَادِي

Resim---“Fedhulî fî ibâdî: Gir KULLarımın içine!” (Fecr 89/29)

وَادْخُلِي جَنَّتِي

Resim---“Vedhulî cennetî: Ve cennetime gir!” (Fecr 89/30)

Tut yanındakini.. ne olacak?. Vedhulî cennetî.. işte cennetime girdim..
yâni zâhir ve bâtın cennet nedir?. çift “nun” “cim”dir.. iki “nun”un cem’i ne demektir?. Zâhir ve bâtın nun’larının cem’i nedir?. İşte bu zâhirde ve bâtında MuhaMMed aleyhesselâtı vesselâmın Nurunu alan.. Gerçekten alan Şuurunu ve Nurunu alan zâhirdeki şuurunu bâtındaki nurunu bağlayan kişi irtibatı kurmuştur cennet budur olur mu olur tabi bunlar burada kazanılır zâten orda kulluk yoktur.. kazanç yoktur, zarar yoktur yâni orada bir şey yoktur burdan gider burda yapılanların bir dökümüdür seriül hesaptır çünkü hesap bile görülmez seridir neyin hesabını göreceksin herşey kendi şâhiddir zâten her zerre..:

''Allâhumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ ve Mevlânâ MuhaMMedîni'l- fâtihi limâ uğlika ve'l- hâtimi limâ sebeka Ve'n- nâsiri'l- hakkı bi'l- hak ve'l- hâdi ilâ sırâtike'l- mustakîm Sallallâhu aleyhi ve alâ âlihi ve ashâbihi hakka kadrihi ve mikdârihi'l- azîm.
Allâhumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidina ve mevlâna MuhaMMedîn sallallâhu Teâlâ aleyhi ve sellem.
Hakk vekad hılleti edrikni Yâ Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem..''

Biliyorsunuz sıkıntıya düşüldüğünde felan okunan bir salâvâtı şerifedir.. ve çok etkili olduğunu biliriz ve söylenir.. vekad hılleti öyle bir sıkıntılı haldeyim ki sıka sıka canını çıkarmak gibi bir kelimedir yâni Kahharî bir dalalet içinde kalmış gibiyim.. yâni hiç çözümsüz bir kördüğüm halindeyim.. ne bileyim çıkışı olmayan bir mahvoluş halindeyim gibi.. çaresiz bir şey yâni bir bilye gibi düşün bilyenin içindesin çıkamıyorsun.. böyle bir hılleti böyle bir haller içindeyim yâni.. işte edrikni beni idrak et yâni ya Resûllah yâni beni doruğuna çek yardımıyın nuruyun Resûllah sallallahu aleyhi ve sellemliliğin bana hizmet için gelmiştin ya ben de böyle zordayım ya ne yapabiliyorsan yap yâni.. doruğa çek idrak budur biliyorsunuz.. ilim şimdi.. bana bir bardak getiriyorlar içerisinde ne bileyim ben masmavi bir içecek var ben bilmediğim için “nedir bu?” diyorum bana bir bilgi veriyorlar, ilim veriyorlar.. işte bu da şöyledir böyledir ben bir düşünüyorum aklımla bu bana ne getirir, ne götürür irade ediyorum ilimle ayırmak için sonra karar veriyorum diyorum ki güzel bir şeymiş henüz daha orda alıyorum elimle kaldırıp ağzıma kadar götürüyorum, doruğa çekiyorum ki, artık içeceğim diye ama ayrıyız daha yâni.. işte bu idrak doruğa çekiş yaşama geçtiği ÂNda ben içerim onu eğer siyanürse birkaç dakika sonra duman eder ama bal şerbeti ise birkaç dakika sonra bendeki ses olur vücudumdaki tüm benim enerjilerim olur benim, diriliğim olur.. benim hayatım olur..

İLİM İRADE İDRAK ve İŞTİRAK… şâir olduğumuz için ya da âşık olduğumuz için uyduruverdiğimiz şeyler değildir MuhaMMedî Tasavvufun temel taşlarıdır tıpkı “Lâ ilâhe ille ALLAH” gibidir.. benzetmek için söylemiyorum lâzımdır ve lâyıktır diye söylüyorum.. yoksa allame-yi cihan gibi durmadan artık kendim için söylüyorum.. yük eşeği gibi bütün kitaplara sararız kitaplarda kahkahayla gülerler ki, iyi bir yük eşeği bulduk diye..
Yâ rasûlullah sallalallahu aleyhi ve sellem ben böyle bir sıkıntı içerisine düştüm.. edrikni.. yetiş bana yetiş imdat et!.

ALLAH celle celâlihu razı olsun Şeyh Ahmed el Halebî Hazretlerinden subhaneke allahümme vebihamdike estağfiruke eşhedu enla ilahe ille ente vehdeke la şerike leke estağfiruku ve etubu ileyk..
Ben geçmiş zaman içerisindeki bilerek bilmeyerek bütün hatalardan kendime sığmayan, velâyet yoluna sığmayan Resûllah sallallahu aleyhi ve selleme sığmayan, uluhiyet yoluna sığmayan, doğru olmayan bütün hususlardan ALLAH celle celâlihu’dan bağış diliyorum ve bu bağışımın Resûllah sallallahu aleyhi ve sellemdeki Kur'ÂN-ı Kerîmdeki MuhaMMed Sûresinin 19 âyetindeki “yâ MuhaMMed sen tevbe istiğfar et ALLAH celle celâlihu senin ve mü’minlerin istiğfarını kabul edecektir”i mazhar kılmasını istiyoruz..

فَاعْلَمْ أَنَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا اللَّهُ وَاسْتَغْفِرْ لِذَنبِكَ وَلِلْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ وَاللَّهُ يَعْلَمُ مُتَقَلَّبَكُمْ وَمَثْوَاكُمْ
"Fa’lem ennehu lâ ilâhe illâllâhu vestagfir li zenbike ve li’l- mu’minîne ve’l- mu’minât (mu’minâti), vallâhu ya’lemu mutekallebekum ve mesvâkum.: Bu durumda Allah’tan başka İlâh olmadığını bil ve kendi günahların için, mü’min erkekler ve mü’min kadınlar için mağfiret dile. Ve Allah, sizin dönüşünüzü ve sizin yurdunuzu bilir.” (MuhaMMed 47/19)

Bu nedenle Resûllah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin Tevbe BİZliğinde bir olmak istiyoruz.. bütün bunlar Resûllah sallallahu aleyhi ve sellemi çok sevmeye bağlıdır..

Ömer radiyallahu anhu buyuruyor ki::
"Yâ Resûlullah! Ben sizi canımdan başka her şeyden daha çok severim." dedi
Peygamberimiz: "Ey Ömer, canımı kudret elinde tutan Allah'a yemin ederim ki, beni canından daha çok sevmedikçe mü'min olamazsın." buyurdu.
Peygamberimizi dikkatle dinleyen Hz. Ömer: " Yâ Resûlullah! Vallahi ben şimdi sizi canımdan da daha çok seviyorum." deyince Peygamberimiz: "İşte Yâ Ömer, şimdi mü'min oldun." buyurdular.
(Aynî, Umdetü'l-Kârî,1/144)

Arkasından âyet-i celîle iniyor:

النَّبِيُّ أَوْلَى بِالْمُؤْمِنِينَ مِنْ أَنفُسِهِمْ وَأَزْوَاجُهُ أُمَّهَاتُهُمْ وَأُوْلُو الْأَرْحَامِ بَعْضُهُمْ أَوْلَى بِبَعْضٍ فِي كِتَابِ اللَّهِ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ وَالْمُهَاجِرِينَ إِلَّا أَن تَفْعَلُوا إِلَى أَوْلِيَائِكُم مَّعْرُوفًا كَانَ ذَلِكَ فِي الْكِتَابِ مَسْطُورًا
"En nebiyyu evlâ bi’l- mu’minîne min enfusihim ve ezvâcuhu ummehâtuhum, ve ulû’l- erhâmi ba’duhum evlâ bi ba’dın fî kitâbillâhi mine’l- mu’minîne ve’l- muhâcirîne illâ en tef’alû ilâ evliyâikum ma’rûfâ (ma’rûfen), kâne zâlike fî’l- kitâbi mestûrâ (mestûran).: Peygamber, mü’minlere kendi canlarından daha önce gelir. Onun eşleri de mü’minlerin analarıdır. Aralarında akrabalık bağı olanlar, Allah’ın Kitab’ına göre, (miras konusunda) birbirleri için (diğer) mü’minlerden ve muhacirlerden daha önceliklidirler. Ancak dostlarınıza bir iyilik yapmanız başka. Bu (hüküm) Kitap’ta yazılıdır.” (Ahzâb 33/6)
Hadis-i Şerigeler çokçadır;

النَّبِيُّ صلى الله عليه وسلم ‏"‏ لاَ يُؤْمِنُ أَحَدُكُمْ حَتَّى أَكُونَ أَحَبَّ إِلَيْهِ مِنْ وَالِدِهِ وَوَلَدِهِ وَالنَّاسِ أَجْمَعِينَ ‏"
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Sizden biriniz beni annesinden-babasından, çoluk-çocuğunuzdan ve bütün insanlardan daha çok sevmedikçe iman etmiş olamaz.”buyurmuştur.
(Buharî, Sahih, İman, 2/8 (I;9)

İmanın tadı Allah'ı ve Peygamberi sevmekle alınır:

عنِ النَّبِيِّ صلى الله عليه وسلم قَالَ ‏"‏ ثَلاَثٌ مَنْ كُنَّ فِيهِ وَجَدَ حَلاَوَةَ الإِيمَانِ أَنْ يَكُونَ اللَّهُ وَرَسُولُهُ أَحَبَّ إِلَيْهِ مِمَّا سِوَاهُمَا، وَأَنْ يُحِبَّ الْمَرْءَ لاَ يُحِبُّهُ إِلاَّ لِلَّهِ، وَأَنْ يَكْرَهَ أَنْ يَعُودَ فِي الْكُفْرِ كَمَا يَكْرَهُ أَنْ يُقْذَفَ فِي النَّارِ ‏"‏‏

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Üç özellik vardır; bunlar kimde bulunursa o, imanın tadını tadar: Allah ve Resûlünü, (bu ikisinden başka) herkesden fazla sevmek. Sevdiğini Allah için sevmek. Allah kendisini küfür bataklığından kurtardıktan sonra tekrar küfre dönmeyi, ateşe atılmak gibi çirkin ve tehlikeli görmek.” buyurmuştur.
(Buharî, Sahih, İman,2/9 (I;9)

أَنَّ أَعْرَابِيًّا، قَالَ لِرَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم مَتَى السَّاعَةُ قَالَ لَهُ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم ‏"‏ مَا أَعْدَدْتَ لَهَا ‏"‏ ‏‏ قَالَ حُبَّ اللَّهِ وَرَسُولِهِ ‏‏ قَالَ ‏"‏ أَنْتَ مَعَ مَنْ أَحْبَبْتَ ‏"‏
Bir bedevî Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e: "Kıyamet ne zaman kopacak?" diye sordu.
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Kıyamet için ne hazırladın?” buyurdu.
Bedevî :"Allah ve Resûlünün sevgisini." dedi.
Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “O halde sen, sevdiğin ile berabersin.” buyurdu.
(Müslim, Sahih, Birr ve Sıla,45/50 (III; 2032)

Resûlullah sallallahu aleyhi veselleme salâtü selâm getirmek sevginin gereğidir:

اَنَّ النَّبِيَّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ الْبَخِيلُ مَنْ ذُكِرْتُ عِنْدَهُ ثُمَّ لَمْ يُصَلِّ عَلَيَّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ‏‏
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem: "Cimri, yanında adım anıldığı halde bana salâtü selâm getirmeyen kimsedir.” buyurdu.
(Ahmed b. Hambel, Müsned, I, 201)

Ben bâzen kendime soruyorum: “Resûllah sallallahu aleyhi ve sellemi seviyor musun?.” Cevabı zordur..
Bütün insanlar fıtraten, yaradılışları gereği ölmemek üzere programlanmışlardır.. can vermek üzere çok az insan çıkar.. şehidler onun için canlarıyla şâhid oldukları için hep HAYy kalırlar.. en kıymetli şeylerini verdikleri için.. yaşayanların ne verip ne vermeyeceği belli değildir.. onun içinde son nefesi verinceye kadar.. doktordur ötedir bötedir..
Bu arada işte Hatice kardeşime ALLAH celle celâlihudan rahmet dilerim herhalde Nuriye yok.. çünkü bir işi çıktı acilen.. işte hatice ne diyor kanser olmuştu.. kendisi de bu işi çok iyi biliyordu zâten doktora götürelim diyenlere diyor ki: “Ben bunu biliyorum ne yapacağını RABBımla araya onu sokmak istemem artık..”
Yâni doktoru araya sokmak istemem çünkü ben biliyorum neticeyi.. yâni bir çâresi olsaydı bende giderdim ama.. dediği gibi çok kısa sürede geçmiştir o âleme.. işte böyle yürek.. böyle film gibi sessiz, yapayalnız bir insan.. bütün çileleri çekmiş bir insan.. RABBısıyla o kadar barışık o kadar içli dışlı ki, “aramıza da böyle bile bile bir şey sokamam ki” diyor yâni.. bunu da not olarak söylüyorum..

Böyle bir tevbe istiğfar BİRliğimizde BİZliğimizde OLaBİLmemiz için Resûllah sallallahu aleyhi ve sellemi çok candan BİLmemiz BULmamız kesinlikle yüreğinde OLmamız ve mutlaka yüreğindeki şah damarından yakın olan RABBısında RABBımızı BULmamız zâten öyledir de birleşmemiz BİZ BİR-İZ OLmamız şart İnşeâ ALLAHU’r- Rahmân..
ALLAHu zü’l- CeLÂL’den niyaz ederiz dua ederiz yalvarrız yakarırız her ne ise yapmak isteriz zâten öyle Emrolunduk buna biz Muhtacız ihtiyacımız var zâten, biz buna Mecburuz, biz buna Me’muruz, biz buna Mahkumuz hükmedilmişiz zâten İnşeâ ALLAHU’r- Rahmân..

Bir hamd edin.. neye hamd edelim?.. şükür nedir?. şükür azametle gözüken ni’metin ne demek bir koyunun otunu yediği zaman açlıktan melemeyi kesmesi gibi, bir çiçeğin susuzken boynunu bükmesi suyu alınca gülmeye başlaması gibi, zâhir olan azamet olan ni’metlerde teşekkürdür şükür..
Ama hamd öyle değildir.. Hamd için, akıl gereklidir akıl potonsiyel olan gözükmeyen bâtın olan kullanılmakta olan muhteşemlikleri seyreden sebepleri sonuçları bilen muhteşem bir şükür tarzıdır ki bunu sadece akıl yapabilir..
Onun için de, Ahadiyyet bilinemezlik..
Ahmed onu bilen hamd edendir.. başdaki “e” dir “elif”tir onu çekerseniz geride “hamede” kalır.. “Ahad”i göbekten “mim”lerseniz zâten “AhMed” olur.. MuhaMMedîyet.. Münir Hocamın da buyurduğu gibi yüreklerinizden gelen bize gelen MuhaMMedîyettir.. “MuhaMMedîyenize sahıp çıkın” diyor ya.. MuhaMMedî oluş bir laf mıdır.. herkes birşeyciymiş biz de hâşâ MuhaMMedîci miyiz!.. Öyle değil biz O’nun nurundan halk edildik ve O’nun nurunu yaşıyor ve yaşatıyoruz İnşeâ ALLAHU’r- Rahmân..
Bu dava değildir ki dava, ALLAHu zü’l- CeLÂL’indir. ve kendi davasını yürütmektedir zâten..
Davet Resûllah sallallahu aleyhi ve selleme aittir ve yürütmektedir kendisi HAYydır..
Duayı ise, şu ÂNda yaşayan ehl-i beyt aleyhisselâm ve velâyet erleri yapmaktadır, bizde onlara iştirak ediyoruz..
Bunun dışında ne kaldı dava gitti davet gitti dua gitti “deneat” kaldı.. deneat ise, dünya gibi olan “alçaklık” kaldı talibi olan varsa buyursun kalan bu..
Onun için biz hepimiz sadece SEVİYElenmek için Resûllah sallallahu aleyhi ve sellemin İmamı mutlak olan Resûllah sallallahu aleyhi ve sellemin hemen arkasında saflara geçip yüreklerimiz aynı şekilde “Allahuekber!” demek için gökyüzünde bir Resûllahımız yok bizim hâşâ.. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, bizim gibidir biz O’nun gibiyiz.. öyle bir ütobik hayalci öyle ulaşılamaz varılamaz kayıp, yok böyle bir şey.. ne RABBımız öyledir, ne Resûllahımız öyledir, ne de bizim velâyetimiz öyledir ki, hepisi bizim gözümüz kulağımız elimiz gibi bizimdir ve bizde hazır nazırdır, ayıktır o zaman evet böyle bir hamd edelim İnşeâ ALLAHU’r- Rahmân.. ElhamdulillâhirRABBulâlemin diyoruz ondan sonra evet ve biliyorsunuz ben yapım gereği, iç yapım gereği çok içiyle konuşan bir insanım.. öyle konuşmak istediğimden değil.. yâni başka türlü yapamam demek istiyorum.. gönlümden ne geçiyorsa onu konuşuyorum.. ama bunlar uygundur değildir ve bunları gerçekten kontrol edemem ve etmeye çalışmam.. ama şunu isterim ki, biz birbirimize teslim olmuş sohbet olarak söylüyorum site olarak değil, insanlar oraya hepsi girer.. ama sohbet sistemindeki insanlar olarak söylüyorum biz Resûllah sallallahu aleyhi ve sellemi yâni kendimizi bilmede Resûllah sallallahu aleyhi ve sellemi kanını canının her şeyini taşıyan tüm vasıflarını İmamiyetini Hilafetini tüm sistemini taşıyan fiilen taşıyan kanıyla canıyla taşıyandan bahsediyorum velâyet yolunu bulmada ve a ALLAHu zü’l- CeLÂL’in Rasûlunda olmada yaşarken olmada ve şah damarımızdan yakın olan RABBımızı yaşamada ve yaşatmada diyorum gerçekten canı yürekten her şeyimizle buna karar vermişiz.. İlim İrade İdrak İştirak şeklinde TÜMMlemişiz Tevhid gibi “Lâ ilâhe ille ALLAH” demişiz.. böyle insanlar olarak da kendi aramızda hiç ayrı görmüyorum.. cennet lâzım mı?. Lâzım.. Kim lâyık?. Biz lâyıkız.. Siz kimsiniz?. Biz Resûllah sallallahu aleyhi ve sellemi Duyan ve Uyanlarız..

CeNNet ve CeNNetlikler..:

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Size cennetlikleri bildireyim mi? Onlar hem zayıf oldukları hem de halk tarafından zayıf görüldükleri için kimsenin önemsemediği ve fakat şöyle olacak diye yemin etseler, isteklerini Allah’ın gerçekleştireceği kimselerdir.
Size cehennemliklerin kimler olduğunu söyleyeyim mi? Katı kalbli, kaba, cimri ve kurularak yürüyen kibirli kimselerdir.” buyurmuştur.
(Buhârî, Eymân 9, Tefsîr, 68/1, Edeb 61; Müslim, Cennet 47)

Bir adam Resûlullah sallallahu aleyhi veselleme: “Ben şu “kul hüvellahü ahad” sûresini seviyorum” dedi.
Peygamberimiz Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Şüphesiz ki onun sevgisi seni cennete koyar” buyurdu.
(Buhârî, Ezân 106. Ayrıca bk. Tirmizî, Fezâilu’l-Kur’ân 11)

Ben ise, afedersiniz Kervan Köpeği olduğum için ve aynı zamanda insan olduğum için hep dua ederim: “Yâ RABBî beni Resûllah sallallahu aleyhi ve sellemin yüreğinde CeNNetine sok!.”
Cennet de bir yaratıktır ve bütün yaratıklar Resûllah sallallahu aleyhi ve sellemin nurundan yaratılmıştır.. dosdoğru söylüyorum çünkü ALLAHın izni ve inâyetiyle İnşeâ ALLAHU’r- Rahmân..
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi MÜDDESİR Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »


عَلَى الْكَافِرِينَ غَيْرُ يَسِيرٍ
"Alâ’l- kâfirîne gayru yesîr (yesîrin).: Kâfirlere kolay değildir.” (Müddesir 74/10)

Alâ’l- kâfirîne gayru yesîr..
Bu gün var ya işte o kâfirler üzerine ne var biliyor musunuz gayru yesîr hiçbir kolaylık yoktur yâni onlar hakka ve hayra bâtıl ve şerr kefere yaptılar, örttüler ya hakkın ve hayrı örttüler de üzerine yazmadılar mı burda “bâtıl ve şer var” diye yapmadılar mı?. En güzeli, en iyiyi, en doğruya ahseni takvim üzerine yaratılan aklın üzerine her türlü pisliği sürmediler mi?. Hakkta ve hayrda kullanacaklar neden bâtılda ve şerde kullandılar, buna âlet oldular?. Neden Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimizin yolunda hizmetçi olalım diye canlarımız çıkıyor?. Bizi cennete koysun diye mi?. Koyacaksa koyacak RABBımız.. yâni kendisi el Âdildir. Esas olan nedir?. Esas olan yolun temizlenmesidir, yolun açılmasıdır, trafiğin yürümesidir. Bütün insanlar aynı değildir herkes kabı kadardır, fincan olan bir fincandır, ondandır ama bir fincan ondandır. Kazan olan kazandandır ondan sorulur, çünkü imkanı olan imkanı olanlardandır ALLAHa hamdu senâ olsun!. Bu bir sevdadır, bu bir güzelliktir. İşte böyle asîr/ağır, zor, güç, müşkül günlerinde nerde su dağıtanlar?.
Ne diyordu Hacı Osman Baba rahmetullahi aleyh: “Evlat evlat sâkilik yapacaksan Kerbelâ Çölüne koş Hasan Dağının Helvadere’sinde su mu satılır, bak san ya insan beli gibi çıkıyor orda su!. Eğer yiğitsen bir bardak su, bin deve bedelinde.. bir bardak su bin deve.. buyur baba orda Hasbî Hizmete koş EhL-i Beyt aleyhumusselâm gibi!. İşte minnet duymadan ALLAH celle celâlihu için!. Hani şah damarından yakın olanın hatırı vardı ya, göreyim yiğitliğini BİZim çöle gel!. İşte orda bir bardak suyun her damlası ALLAH celle celâlihu yazar..”

Onun için buyuruyor “sizi bir damla sudan yarattım”
Onun için çölü severim bin kere yaratılsam, bin kere severim Hamd olsun ALLAHu zü’L- CeLÂL’e yine Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemi severim. Böylesine açık ve yiğitçe tercihim vardır hamdu senâ olsun!. Hepimizin vardır kendim için söylemiyorum çünkü bu yol böyle bir yoldur hasbî hizmet yolu habibî hizmet yolu böyle bir harikalık bir yoludur.. Bu dağcılık gibidir.. Buraya zenginler çıkamaz, iyiler şunlar bunlar değil ancak gerçek dağcılar çıkar.. oraya ancak yüreği böyle olanlar çıkar.. böyleleri yola böyleleri girer.. öbürleri zâten başlamaz ki girsin.. onun için biz öyle zamanlarda zaman zaman gece yarıları sabah ezânları okunurken görürüz, konuşuruz, tanışırız, neşeleniriz, severiz.. Bütün bunlar ALLAH celle celâlehu için olduğu zaman, başka şey güdülmediği zaman, çok harika şeydir.. Bunlar emin olunuz ki, eminiz ki hamd olsun böyle asîr/zor günlerimiz gelecektir her insan için böyledir.. Bu çölde bu noktalardan Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem beşeren geçmiştir.. son günlerinde, en son hastalığında: “Yedi kuyunun sularını getirin leğene oturtun yedi kuyudan soğuk sular getirip yedi kırba yedi kuyu diye buyurmuştur başımdan dökün dökün dökün dökün!.”
Ne diyor Ebu Bekir radiyallahuanh: “Ya Rasûlullah! Bu köprüden bir daha geçmeyeceksin!.
Rahmetenlil âlemin olan Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, Abdullah aleyhisselâm olarak böyle geçmiştir bu köprüden.. bu asîr günleri hepimiz görürüz.. burda bahsedilen ölüm ÂNı değil ya da uyanış olarak düşünebiliriz.. Alâ’l- kâfirîne gayru yesîr.. o gün kafir olanlar için bir kolaylık yolu da yoktur yâni hiç onlara bir çıkış yolu bulamazlar..

ذَرْنِي وَمَنْ خَلَقْتُ وَحِيدًا
"Zernî ve men halaktu vahîdâ (vahîden).: Tek başına yarattığım kişiyi Bana bırak.” (Müddesir 74/11)

Zernî ve men halaktu vahîdâ..

bana bırak ve men o kimseyi ki halaktu ben onu halk ettim vahîdâ bir kişi olarak.. hani normal tercüme tefsir ederken ne deriz işte veled bin Mugire deriz.. o adamı bana bırak, o herifi bana bırak.. Zernî ve men halaktu.. ben onu halk etmiştin bir tek örnek olarak.. yâni o neden vahîdâ biz olamadığı için hemen defalarca konuşup hatta Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin yakınlığını istediği, dilediği yâni çok iyi bir insan çünkü o.. ama “BİZ” olamıyor.. vahîdâ ne demek?. kardeşim harika bir su var bende içmek istiyorum fakat elim ulaşmıyor elim bağlı.. ya da Hakan da dolaştırıyor dolaştırıyor bir yudum suyu, bir türlü içemiyorum gibi bir şey bu.. yâni “BİZ” olamıyoruz.. bu kadar yaklaştık ki “BİZ” olamıyoruz SU ile.. ALLAH celle celâlehu korusun!.

Onun için zâten “Yemen’deki yanımda yanımdaki Yemen’de!.” ne garip şey değil mi?. Öyle buyuruyor Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, yanında oturuyor münafık ve ne garip şey ki, Yemen’in çöllerinde Veysel Karanî.. ancak kokusunu çekiyor burnuna.. ortada hiçbir şey yok.. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem başını kaldırıyor havayı şöyle bir çekiyor ki içine!..

MuhaMMedî MeLÂMet, Meşk-i MuhaBBet ki, AŞK-ı MuhaMMeddir..

HAKk’ın NEFSi.. ->HALKın NEFesi..
ÂLEMde ÂDEMoğuLLarı.. ki, HAKk'ın KULLarı..:

1- VaHYîler -> ALLAH celle celâluhu nun seçtikleri-VAHY gelir
2- VeYSîler -> VaHYîLerin-Nebîlerin seçtikleri- İLHAM gelir
3- VeHBîler -> VeYSîLerin-Ehlullahın seçtikleri KEŞF gelir
4- KeSBîler -> VeHBîLerin-Veliyyullahın Hizmet ettikleri Halk Olup Yardım-Hizmet Gelir..

Vahyîler: HaKK’ın SEÇtikleri..
Veysîler: VahyîLerin SEÇtikleri..
Vehbîler: VeysîLerin SEÇtikleri..
Kesbîler: VehbîLerin SEÇtikleri KUt/MUt/Lu KuLLardır..

Yemen tarafından Rahmânî nefes alıyorum.”:

Resim---Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: "Ben RAHMAN'ın nefesini Yemen tarafında buluyorum."
(Gazzalî, İhya: 1/104; 3/222; Heysemî, Mecmeu'z-Zevaid: 10/55; Aliyyu'l-Kârî, Kübra: s.154; Aclûnî, Keşf: 1/304.)

Resim---Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “İnni leecede nefesirrahmâni min kıbele'l-yemeni: Rahman nefesini Yemen kable/cihetinden elbette eced/vücud ediyorum”
(Fahreddin Attar,Tezkiretü'l-Evliya)

Resim---Hazreti Rasûl Veysel için: “İnni li ecudu nefese’r- Rahmân min kıbeli’l- Yemen: Yemen tarafından Rahmânî nefes alıyorum!” buyurmuştur.

Resim---Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: "Ben RAHMAN'ın nefesini Yemen tarafında buluyorum."
(Ahmed b. Hanbelî Ebû Hureyre'nin hadisi olarak rivâyet etmiştir. Bu hadisin râvileri sika/güvenilir kişilerdir.)

Resim---Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: "İyi bilin ki; îman Yemen'e mensuptur. Hikmet, Yemen'e mensuptur. Ben, RABBinizin nefesini Yemen tarafından buluyorum."
(Hafız Heysemî ise Mecmeu'z-Zevaid' de (10/55-56) Ebu Hureyre'den, İ.Ahmed, müsned)

Resim---Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem Yemen tarafına sırtını döndüğü bir sırada şöyle buyurmuştur: “Ben RAHMAN'ın nefesini işte şuradan duyuyorum.”
(Seleme b. Nufeyl es-Sekûnî'den, Beyhakî; Bezzâr)

Resim---Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem Yemen'e işâret ederek: ''Ben Rahman'ın nefesini işte şuradan duyuyorum"
(Taberanî, Mu'cemul-Kebir)

Resim---Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: "Îman, Yemen 'e mensuptur. Hikmet, Yemen'e mensuptur. Ben, Rahman'ın nefesini Yemen tarafından buluyorum"(Taberanî, Musnedu'ş –Şamiyyîn’de Ebu Hureyre'den)[/i]

Resim---Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “Ben RABBinizin nefesini Yemen tarafından duyuyorum" buyurdu.
(Taberânî, el-Mu’cemü’l-Evsat, Ebu Hüreyre'den)


Resim

“Yemen’deki yanımda, yanımdaki Yemende!.” nedir ya Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem!.
Bİz Halis, Muhlis, Âdil ve Sıddık MuhaMMedîyiz hamd olsun!.
Onun için kokuyu severiz; koku harikadır, çok güzeldir-RÛHtur-Reyhadır.. Koku esmâsı ilginç bir esmâdır.. Rüyada koku yoktur. Münir Derman Hocam bunu hep söyler biliyorsunuz durmadan söyler..
Cennet Kapılarından bir tanesi Reyhan Kapısıdır, hanımların gireceği kapı.. Bu onun için buyurulmuştur sizin dünyanızdan bana üç şey sevdirildi..

Resim---Sevgili Peygamberimiz (aleyhisselâm) bir Hadis-i şeriflerinde, Dünyada bana kadınlar ve güzel koku sevdirildi. Namaz da gözümün nuru kılındı.
(Nesâî, işratü’n-nisâ 1)

Kadın, güzel koku ve gözümün nuru namaz-SALL buyurmuştur..
Ama “SALL”ı namaz olarak tercüme etmişler, dua olarak tercüme etmişler.. açık.asıULAŞımdır..
Fakat ne güzel buyurmuştur değil mi ya kadın kapısından girerim, kokuyu alırım ve “SALL”ı bulurum..
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem gibisi var mı.. yaa Rahmetenli’l- âlemîn çünkü O.. O’nu BİLmek BULmak OLmak ve YAŞAmak.. Onsekizbin Âlemi yaşamaktır ve en güzel bir iştir inşâe ALLAHu TeÂLÂ!..

وَجَعَلْتُ لَهُ مَالًا مَّمْدُودًا
"Ve cealtu lehu mâlen memdûdâ (memdûden).: Ve onu, devâmlı çoğaltarak mal sahibi yaptım.” (Müddesir 74/12)

Ve cealtu lehu mâlen memdûdâ..
Sen onu bana bırak.. O, o kadar çok itiraz etti ki bütün ni’metlere.. şimdi sayacak olsa ona verilen ni’metleri.. Ve cealtu.. biz kıldık, yaptık, ettik “lehu” ona “malen” mallar verdik.. “memdûd” bol bol, uzun uzun.. medde uzatmak demektir aslında.. Bizim ona verdiğimiz mallar meddemedeydi yâni zâhir ve bâtını kapsardı, onunla çok şeyler yapılabilirdi ona verdiğimiz her şeyle.. yâni evvelden gelen zâhiri bulabilirdi.. ileri gidince bâtını ve âhiri bulabilirdi.. yâni burda zâhir ve bâtına dikkat etmek lâzım.. zâhirin gidiş yerinde evvel vardır.. bâtının gidiş yerinde âhir vardır.. ama el Evvel vel Âhir ALLAHu zü’L- CeLÂL’in kendi sınırları olduğu için fazla zorlamıyoruz.. ama Zâhir ve Bâtın bizim kendi hâlimizdir.. burada memdud, medd olunmuş uzun bolca verilmiş, yeteri kadar verilmiş, uzun boylu mal verdim anlamında.. yâni çok çok servetler verdim.. Ve cealtu lehu mâlen memdûdâ.. ALLAHu zü’L- CeLÂL “BEN verdim”.. “Biz” buyurmuyor..

وَبَنِينَ شُهُودًا
"Ve benîne şuhûdâ (şuhûden).: Ve her zaman yanında olan oğullar (verdim).” (Müddesir 74/13)

Ve benîne şuhûdâ..
benîne.. oğlanlar oğullar.. şuhûden şâhid olduğu göz önünde şu anda.. ne demek biz burada onu tuttuk kıyamete kadar bağladık.. yâni sen kıyamete kadar “hayysın” dedik.. neden?. neden olacak ondaki “hayy” çocuğunda yaşamakta ve yaşayacaktır..
Onun için dua ediyoruz ya: “Yâ RABBenâ!. Geçmişimize rahmet et, bize rahmet et, gelecek neslimize rahmet et, sâlih kıl!. Ehl-i Beytî kıl!. MuhaMMedî, Nuranî, Kur'ÂNî ve RABBanî kıl!.” diye neden?.
Neden olacak Tâhir Babam geçti gitti toprağın içine girmişti.. Molla Durmuş Dedem de girdi.. Molla Mehmet de girdi.. girmişti..
Ama bir şey bekliyorlar yalnız bizden.. Ne bekliyorlar?.
Susamışlar.. yüreklerimizden Su beklemekteler.. hani var ya MuhaMMed Sûresinde dört ırmak patlıyordu ya kalbimizden; SU Irmakları, Süt Irmakları.. Daha doğrusu BEDEN için SÜT Irmakları.. SU, SÜT, ŞARAB ve BAL.. NEFSin, ŞARAB Irmakları.. KALBin için o bölge için lâzım olan SU Irmakları ve RUH için saff BAL Irmakları gibi şeyler bekliyorlar..

SÜT SU-ŞARAB-BAL ırmakları:

مَثَلُ الْجَنَّةِ الَّتِي وُعِدَ الْمُتَّقُونَ فِيهَا أَنْهَارٌ مِّن مَّاء غَيْرِ آسِنٍ وَأَنْهَارٌ مِن لَّبَنٍ لَّمْ يَتَغَيَّرْ طَعْمُهُ وَأَنْهَارٌ مِّنْ خَمْرٍ لَّذَّةٍ لِّلشَّارِبِينَ وَأَنْهَارٌ مِّنْ عَسَلٍ مُّصَفًّى وَلَهُمْ فِيهَا مِن كُلِّ الثَّمَرَاتِ وَمَغْفِرَةٌ مِّن رَّبِّهِمْ كَمَنْ هُوَ خَالِدٌ فِي النَّارِ وَسُقُوا مَاء حَمِيمًا فَقَطَّعَ أَمْعَاءهُمْ
Resim---“Meselul cennetilletî vuidel muttekûn(muttekûne), fîhâ enhârun min mâin gayri âsin(âsinin), ve enhârun min lebenin lem yetegayyer ta’muh(ta’muhu), ve enhârun min hamrin lezzetin liş şâribîn(şâribîne), ve enhârun min aselin musaffâ(musaffen), ve lehum fîhâ min kullis semerâti ve magfiretun min rabbihim, ke men huve hâlidun fîn nâri ve sukû mâen hamîmen fe kattaa em’âehum:Takva sahiplerine va'dedilen cennetin misali (şudur): İçinde bozulmayan sudan ırmaklar, tadı değişmeyen sütten ırmaklar, içenler için lezzet veren şaraptan ırmaklar ve süzme baldan ırmaklar vardır ve orda onlar için meyvelerin her türlüsünden ve Rablerinden bir mağfiret vardır. Hiç (böyle mükafaatlanan bir kişi), ateşin içinde ebedi olarak kalan ve bağırsaklarını 'parça parça koparan' kaynar sudan içirilen kimseler gibi olur mu?” (MuhaMMed 47/15)

Nerde olurdu bu?. bu çok basit bir şey nerde olduğu.. Beden Âleminde ANA SÜTÜnün şerefine haysiyetine ait evlatlar bırakabildiniz mi anadan kastım Fatmatü’z- Zehrâ Vâlidemizdir.. o ırmak patlamıştır Nefis Âleminde var mı Şahın Şarabı.. Meyhâne Şarabını demiyorum, Şehadet Şarabı var mı var mı keremullahi veçhe..
Var mı “bir damla sudan halk ettiğim” buyurduğu Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin Nur-u MuhaMMedi ve tümünün sonunda “asel” dir. Asel, Arapça baldır.. Aseli ASLdır.. asıl olan RABBul âlemindir.. var mı?. var mı dan kastım şu ki, kendime soruyorum diyorum ki: “KuL İhvÂNi böyle bir nesil bıraktın mı gerçekten?. Naşını elinin arasına alıp da düşünsen ya, öyle mi?!.”
İşte onu bekliyor BİZimkiler.. Şimdi Aksaray Kanlı Pelit ERVAHında.. ERVAH denilen, Somuncu Baban kaddesallahu sırrahunun bitişiğinde, onu bekliyorlar ki, ALLAH celle celâlehu cümlemize nasib etsin!.
Onlar da bizim gibi yaşıyorlardı, bir çok işleri olmuştu, birlikte yaşadık fakat ömürleri geçtiler.. Bizde geçeriz bizden sonra da çocuklarımız kalır onlarda gelir bizim yanımıza.. sonra çocukları kalır ve bütün bunlar bir zincirdir ALLAH celle celâlehu kimsenin zincirini koparmasın.. ve EhL-i Beyt aleyhumusselâmın Zinciri kıyamete kadar ALLAHın izni ve inâyetiyle var olsun, şerefi de var olsun ve ALLAH celle celâlehu korusun inşâe ALLAHu TeÂLÂ!. hepimizi!.
Velâyette bir olalım inşâe ALLAH Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemde BİZ BİR-İZ olalım ve Uluhiyet Şehâdet Şerefini Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem yüreğinde yaşayalım.. Bizim İmam-ı Mutlakımız olsun salâtımızı SALLımızı BİZ BİR-İZ-likte edelim inşâe ALLAHu TeÂLÂ!. İstikamet SALLımız olarak söylüyorum..

Ve biz ona “benîne” ler verdik oğullar.. şuhuden şahâdete gidecekti ebedî şuhûd bütün zaman dilimini kapsayacaktı.. Âdem aleyhisselâmın yaratıldığından son noktaya kadar, her şeye şâhid olacaktı hani diriliği taşıdığımız bu imkanda sağlanmıştı..
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi MÜDDESİR Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »

وَمَهَّدتُّ لَهُ تَمْهِيدًا
Resim---"Ve mehhedtu lehu temhîdâ (temhîden).: Ve ona bol bol (ni’metler) vererek geniş imkânlar sağladım. (Müddesir 74/14)

Ve mehhedtu lehu temhîdâ..
ALLAH ALLAH!. Evet, “mehede” akla hayale gelmeyecek herşeyin temin edileceği bir âlet gibi. yâni ne ol desem oluyor gibi.. bütün imkanların tümünü kullanabilir ve başkalarında olmayan özellik ve güzellik sağlar.. ve bu bizde şu ÂNda da var akıl mekanizmamızda.. bizde şu ÂNda var herkeste.. işte o gün başladı, yalnız dikkat edin başta buyurdu ki, “böyle bir gün var”.. şimdi böyle bir günü anlatıyor.. sanki bizim şu ÂNki hâlimizi anlatıyor gibi.. o öyle SÛR'a üfleneceği gün çok çetindir.. öyle zor gündür, o kadar ağır bir gündür.. bizde şimdi herhalde işte şöyle olacak diye bekliyoruz.. o da buyuruyor ki bir kişi varya bir kişi hepimiz tek tek bir kişiyiz zâten ALLAHu zü’L- CeLÂL ile karşı karşıyayız Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem dahil dışardan: “Oğlum böyle yapma, kızım böyle yapma!.”
Bu kadar.. her akıl kendi hesabı ile başbaşadır.. ALLAHu zü’L- CeLÂL kıskançtır Firavun’unun dahi, saçının teline dokundurmaz yâni.. Kendi istediğini yapar, başkasına dokundurmaz.. çünkü kendinden kendinedir.. buna dikkat edelim diye söylüyorum.. O BİRTEK-TEKBİR olarak yarattığım o kimse var ya, o adam onu bana bırak!. Ona nice nice mallar verdik.. kıyamete kadar gidecek döller vekiller verdik, oğullar verdik ..benîn.. iki NûN’u bile kılan yâni kılacak hangi NûN’u?. başlangıç ve bitiş NûN larını birleştiren, hatta benîn bu demektir.. “benîn” Yazın “be-nûn-nûn” yazın bakın.. zâhire giden elinize bir dümdüz sopa almışsınız da, sanki büke büke başlangıcını, sonucuna büküyorsunuz.. ALLAH ALLAH!. meğer ikisi de “NûN” TEK BİR NOKTAsıymış.. biz de dosdoğru sanıyorduk meğer kavismiş.. dümdüz yapın safları.. Kâbe’ye bir giriyorsunuz, etrafındaki namaz safı 360 derece.. Kâbe’de buradaki câmilerde olduğu gibi: “Safları dümdüz yapın!.” denmiyor!..
“sütuvvv!” diyor, SEVİYEleyin, dümdüz değil.. SEVİYEleyin!.
SEVİYE, o kadar önemli yâni.. Alçaklık ve yükseklik ŞEYTAN işidir.. SEVİYE ise, MuhaMMed aleyhisselâmın işidir.. vüCÛDumuz için 40 derece ateş kötüdür, İfratta YAKıcı Cahîm Cehennemidir.. 30 derece ateş, Tefritte DONdurucu Zemharira Cehennemdir.. Oysa, 37 derece ise, İ’TİDÂLde CÂN-CÂNÂN CeNNetidir..
Demek ki cehennem ateş değil de yâni alçaklık ve yükseklik ateşi onu demek istiyorum.. onun için NûR’a Yaratanı bırakıp kendi adına sahib çıkıldı mı hemence NâR olur.. Biz yaylaya gidiyorduk sanıyorum, elektrik tellerinin üzerinde kuşlar var..Ama tellere sahib çıkıp toprakla birleştirmedikleri için o kadar voltajın üzerinde dans ediyorlar.. ama biz, şöyle bir toplu iğne değdirsek birkaç saniye içinde duman eder bizi ceryÂNn.. neden?. İşte o NûRa sahib çıkış böyle bir NÂR getirir.. kuşlar sahib çıkmıyor olduğu gibi oturuyorlar ve onlara hiçbir şey yapmıyor.. ben teknik bir insanım ki mühendis idim bir zamanlar.. MuhaMMedi MeLÂMeti iki el gibi görürüm, bir elim TEKNİK bir elim TASAVVUF gibidir..
İKİsini BİRleştirdiğiniz zaman, MADDE ve MÂNÂnın BİReBİR örtüştüğü için MuhaMMedi MeLÂMet diyorum.. MeLÂMetten kasdım “levm-Kınama” içinde kal!. Bırak kınasınlar seni!. yâni arkadaş tel cambazı gibi telin üzerinde yürüyoruz,, alçağı yükseği, orayı burayı bırak da, tek ayağını basacağın yere bak!. Diye.. levm, budur.. yoksa, kendi NEFSine: “ALçak Nefis!. Bu gün bunu yaptın yarın da şunu yaptın, yapmasaydın, yapsaydın!.” yâni istediğin kadar yap yapma.. bir at gibi, bir başka akılsız bir mahluk gibi, öyle zincirde tutup da ne yapacaksın bırak da ne yapacaksan yap!.
Yâni o iş, bir işkence yâni bence.. o nefis bir şey olmuş değil onun için zâten kuzu postuna bürünmüş kurt dolu Tasavvuf Meydanları yâni.. insanın yüreği yanıyor Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem adına üzüntü duyuyoruz ismini andıkları için.. kötü demiyorum, yâni doğru değildir diye söylüyorum.. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemi kullanmasalar başka şey söyleseler bari.. çünkü postları post değil soyunsalar sûretlerini gerçek sîretlerine çıkarsalar da, insanları Sıart-ı Müstakimden şaşırtmasalar.. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem kayıp olmuş değil, gizli değil, yasak değil ortada.. Hele RABBu’L- ÂLeMîn çırılçıplak.. İnsanlar giydirmek için insanların göbeği çatlıyor.. niye giydirecekler ki, öbürü insanları çağıracak ki bulduralım size diye.. yâni garip bir oyun oynanıyor gibi..
İşte ben bu insana çok çok her şeyi bol bol verdim.. yâni neler istiyorsa neler vermemişim ki ALLAHa şükürler olsun..

Burda vahyeden çok ilginçtir yâni ALLAHu zü’L- CeLÂL bunu El VÂHiD Esmâsıyla kesreti öyle anlatıyor ki, tümünde mahlukâtın tümünü kesret olarak görerek tek Vâhidiyete çekiyor... Hesap olarak Vahidiyeti soracak tabi.. ne buyuruyor bakın;

وَلَقَدْ جِئْتُمُونَا فُرَادَى كَمَا خَلَقْنَاكُمْ أَوَّلَ مَرَّةٍ وَتَرَكْتُم مَّا خَوَّلْنَاكُمْ وَرَاء ظُهُورِكُمْ وَمَا نَرَى مَعَكُمْ شُفَعَاءكُمُ الَّذِينَ زَعَمْتُمْ أَنَّهُمْ فِيكُمْ شُرَكَاء لَقَد تَّقَطَّعَ بَيْنَكُمْ وَضَلَّ عَنكُم مَّا كُنتُمْ تَزْعُمُونَ
Resim---"Ve lekad ci’timûnâ furâdâ kemâ halaknâkum evvele merratin ve teraktum mâ havvelnâkum verâe zuhûrikum, ve mâ nerâ meakum şufeâekumullezîne zeamtum ennehum fîkum şurakâu, lekad tekattaa beynekum ve dalle ankum mâ kuntum tez’umûn (tez’umûne).: Ve andolsun ki; sizi ilk defa yarattığımız gibi Bize TEK TEK (tek başına) geldiniz ve size ne verdiysek (neyin sahibi yaptıysak, ne lütfettiysek) arkanızda bıraktınız (terkettiniz). Sizinle ortak olduğunu zannettiğiniz şefaatçilerinizi sizinle beraber görmüyoruz. Andolsun, sizinle aranızdaki bağları koparılmış, haklarında zanda bulunmuş olduğunuz şeyler, sizden uzaklaşıp gitmiştir. (Enâm 6/94)

Âyet andolsun ki siz varya siz ilk yarattığımzı gibi furâdâ.. ferden ferda tek olarak bize geleceksiniz.. ilk yarattığımız gibi TEK olarak geleceksiniz.. evet bu bu da, çok ilginçtir onun için bunların içerisinde sadecce böyle kafalarda bir parça kalsın diye böyle otuz kırk sene sonra bir zaman sonra Garibân bir tarla bulup bir çiçek dikmek isterse tohumu kalsın diye söyleyecek laflardan bir tanesidir bu..
Âdem aleyhisselâmı kaldıracaksanız havayı çekiverin içine deyiveririm, kaldıramazsınız yoksa.. eğe kemiğinden yaratıldı, oradan yaratıldı, buradan yaratıldı.. Leylek getirdi getirmedi bulmaz demek istiyorum.. “vahiden”e çok dikkat etmek lâzım demek istiyorum.. ikiliği çekmesi lâzım içine evet vahiden ben meselâ Araplar ne diyor "vahid oğlu vahidim" öyle diyormuş.. o da zâten onun esas ismi El Vâhid onun aynı zamanda lâkabı ben Vâhid oğlu Vâhidim benim Araplar içinde ne benim benzerim vardır.. söz bakımından gezip tozman seyahat bakımından varlık bakımından çocuk çoluk bakımından ne de babamın benzeri dediği için “Vâhid ibni Vâhid” diyor ALLAHu zü’L- CeLÂL buyuruyor ki, zâten ben onu Vâhiden yarattım.. öyle bir örnek öyle bir tek öyle bir kördüğüm ki, bu kişi anlatılırken aynı zamanda bizdeki kördüğümlerde anlatılıyor.. evet böyle büyük imkanlar sağladık şükür.. yâni bu insana bu kadar büyük imkanlar sağladık.. bütün bunlara sahib çıktı kesrete soktu evet şimdi 14.ncü âyetteyiz Garibân..
Müddesir böyle bir Sûre işte.. Burada anlatılan bizim bâtınî uyanışımızdır..
Müzemmil'de ise zâhirî uyanışımızdır..
Bu Sûrede bâtınî uyanışımızdır.. buradaki tâhirlik nefsin abdest almasıdır.. verilenler nefsin elindeki kör düğümlerdir, imtihan sorularıdır çok açık.. Vâhid.. vahid olan da nefisdir.. küfrü emreden nefis gibi gözüküyor zâten ve yürümektedir..
Siz ne düşünüyorsunuz böyle sizi dinlemek için söylüyorum yâni sizin içinizdeki yansıması nedir?. böyle siz yukarda olduğunuz için sizi gördüm birkaç dakika buyurun:

Garibân: Sağ olun hocam ALLAH celle celâlehu razı olsun teşekkür ederim oldukça uzun bir âyetler ben kafam allak bullak oldu şimdi.. acaba diyorum Garibânın “g” sini “zaribân” yapıp ben aşağılara mı insem ne yapsam?. ALLAH celle celâlehu razı olsun Hocam teşekker ederiz, çok güzel açıkladınız.. ben de baktığım zaman buna şimdi siz baştan söylediğiniz zaman öyle bir şey fark ettim yâni bâtın örütülü örtüsü,, yâni bâtın örtüsü yâni Müddesirdeki Zâhir Örtüsü bunlar denince benimde aklıma gelen o oldu yâni.. kendi bunu ben “Maarif”te görmüştüm Müddesir Sûresiyle olan bu kısmı buradaki.. “ey bürünüp sarınan sarmalanan” ifâdesi yâni kendi iç âleminde olduğun halde o bâtın örtüsünden bâtın örtüsünden çık!. öyle bir çık ki, yâni öyle bir “inzar et” kelimesi ise, burada kullanılan o “inzar et” ise açığa vur!. açığa vurulacak olanı açığa vur!. Ve inzir sanki bana kendisindekini bâtınındakini açığa vur, inzar et, onu zâhire çıkar!. yâni sana ne gelmiş ise kalk inzar et, açığa çıkar, onu uyar!. o şekilde onu görmekteyim yâni peygamber efendimizin içinde bulunmuş olduğu o hâli.. yâni sen bâtınında derindesin yâni öyle bir derindesin ki, derinde bulunduğun o halden kendine bir gel ve kendi içinde olan o şeyleri dışarıya inzar et, zâhire çıkarıp insanları bununla bilgilendir, uyar!. gibi bir şekilde algıladım yâni baktığım zaman.. demin SÛR'a üfleme hususu yevm kısmında bahsettiğiniz yâni illâ her şey kıyamet olduğu zaman mı SÛR'a üfurme hususunda bu şey dün ve bu gün Derman Hocamın kalbin içerisindeki “Lâ ilâhe iLLALLAH” yâni zikrin geçişini kalbin dört odacığının içinde kan dolaşımı açıklarken orada bir havanın etkisi var.. içerde kanın dolaşımı sırasındaki itme çekme kuvvetleri var.. ve bu geçişler sırasında hava ile bir itiş var.. kanın bir odacıktan diğer odacığa geçiş esnasındaki bir kalbin sıkışıp ya büzülerek ve genişleyerek pompalama durumunda.. Orada Sûret kelimesini bu bu Sûrette olur diyor ama Sûret kelimesini gösterirken “S” harfini büyük gösteriyor orada.. yâni Sûret derken “S” yi büyük yapmış çünkü bu kelimesinden sonra “s” harfini küçük yazması lâzım türkçe kurallarına göre.. ama o, onu büyük yapmış.. artık belki, siz yaptınız Hocam bilemiyorum.. orada bir Sûr yâni bir üfeleyip hususu var yâni tek tek bunların arasında geçerken bir üfleyiş olma durumu var onu gördüm.. onu görünce canlılık, devâmlılık bu kalbin kanı temizleyip tekrar bütün organlara dağıtışı.. ve bu sirkilasyon Bedeni Nefsi Kalbi ve Ruhun aynı şekilde bir canlılığın devâmını sağlayabilmesi için burada bir gidiş geliş, bir sürkülasyon hususu var sanki.. Sürekli bir SÛRa üfürülüyormuş gibi.. Hayatımızın devâmlılılığı sırasında öyle bir şey algıladım aklıma geldi.. Onu da, eklemek istedim Hocam.. Şimdilik aklıma gelenler bunlar hocam ALLAH celle celâlehu razı olsun..

kulihvani: ALLAH celle celâlehu razı olsun sağol Barbaros can ALLAH celle celâlihu razı olsun gerçekten çok güzel.. Önemli olan zâten bizim anlamamız.. çünkü biz de, her zaman söylüyoruz ve çok önemlidir bu.. Namaz kılar gibi secdeye varıp.. “sen ilkokulu bitirdin mi, sen üniversiteyi bitirdin mi?” denmez.. her kim ki, geldi “ALLAHuekber!” dediyse Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin safındadır.. Âlimdir değildir, öyledir böyledir hatta kirli midir temiz diye bakılmaz.. çünkü “ALLAHuekber!” dedi.. yâni bakılması onun tercihi bakımından değildir de, fetvâ bakımından.. yâni müftü müfettiş gibi bakılmaz da, hizmet bakımından bakılır.. eğer varsa bir imkan sağlanır, hasta ise ne bileyim yardımcı olunur.. bir yerinde bir şey varsa yardımcı olunur da onu çok görüp şey yapılmaz.. yâni başka haller olmayacağı için söylüyorum, olmaz diye söylüyorum inşâe ALLAHu TeÂLÂ!.

Gâyet güzel anladınız ve çok doğrudur SÛRa üfürüş zâten kendisi söylüyor fennakur diyor yâni üfüren yaratandır efendim yaratandır da melek üfürüyor öteki üfürüyor.. kardeşim neyden bahsediyorsun sizi yaratan benim fiillerinizi yaratan benim açık açık elbette o yapacak yoksa birisi yaparsa, zâten yaratan iki tane olur yâni..
Bu bir uyanıştır.. Buyurduğunuz gibi bir ruhtan başlayan kalbden nefse nefsten bedene zâten şu ÂNda üfürülüp durmaktadır da biz aklımız farkına vardı mı onu anlatmaya çalışıyoruz. yâni bu diyelim ki Ender can bunu çok iyi bilir, gerçekten bu işin insanıdır kendisi ve çok iyi bilen bir insandır ve karaciğer uzmanıdır.. ama karaciğerinden habersiz birisi de bizim köyde yaşamaktadır karaciğeriyle.. bakın yaşamakta.. aynı seviyeye geçtiler ama bilmek bilerek yapmak vs. konularında çok farklılar.. fakat ben de, diyorum ki en azından Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin safında SEVİYE tutturalım da gerisi de olur.. yâni gerekiyorsa yeteri kadar anlatılır, dinletilir bir yol bulunur diye söylüyorum inşâe ALLAHu TeÂLÂ!.
Onun içinde benim de çok hoşuma gidiyor tabi.. niye hoşuma gidiyor hoşuma dediğim Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin razı olduğu inancındayım onu demek istiyorum.. Çünkü çok iyi biliyorum ki Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem buyruğudur;


Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Bir saat tefekkür altmış yıl ibadetten hayırlıdır.” buyurmuştur.
(İbn Abbas ve Ebu’d-Derda’dan; Aliyyu’l-Kārî, Esrâru’l-Merfû‘a, 175; Aclûnî, 1/310)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem:
“نوم العالم خير من عبادة الجاهل:
Âlimin uykusu, câhilin ibâdetinden hayırlıdır.”
buyurmuştur.
(Aliyyü’l-Kârî, el-Esrâru’l-Merfûa fi’l-Ehâdîsi’l-Mevdûa (el-Mevdûatu’l-Kübrâ), Thk: Muhammed Lütfi es-Sabbâğ, 2. Baskı, Beyrut, 1986, s: 374, hadis no: 567)

Resim--- Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “Bir saatlik tefekkür (hikmetli düşünüş ) 60 yıllık nâfile ibâdetten daha hayırlıdır. ” buyurdu.
(Türkiye Diyanet İşleri Yayn. Riyâzu’s-Salihin-Seçme Hadisler)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Bir saatlik tefekkür altmış senelik (nâfile) ibâdetten daha hayırlıdır." buyurmuştur.
(Aclûnî, Keşfü'l- Hâfâ I/370)

Neden böyledir?. Neden olacak câhil olan bir kişi 60ş yılda nereye döndüğünübile bilemez, zâten kıbleyi bilemez, bulamaz, bulsa bile tertemiz yapmış olmaz yüreğini..

ثُمَّ يَطْمَعُ أَنْ أَزِيدَ
Resim---Summe yatmau en ezîd (ezîde).: Sonra (daha da) artırmamı ister.(Müddesir 74/15)

Summe yatmau en ezîd..
Ne oldu sonra tamah etti ve “nasıl artırabilirim” diye açık artırmaya çıkardı, neden). Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selleme yaklaşıyormuş gibi gösteriyor, ama öbür taraftan kendi değerini artırıyor.. biraz daha gösteriyor biraz daha değerini artırıyor böyle bir hırs içine düştü.. bu kadar tamahkâr oldu ki, o kadar böyle bağnazca tamaah etmeye başladı.. yâni nedir tamah?. tamamen aynıyat sahibi olmak yâni Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin suyunu donduruyor, nurunu donduruyor, buz yapıyor yâni zülumde kullanıyor.. çok ağır bir suç ki ihanettir.. yâni gittikçe ziyâdeleştirmek için, artırmak için bunları yapıyor..
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi MÜDDESİR Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »


كَلَّا إِنَّهُ كَانَ لِآيَاتِنَا عَنِيدًا
Resim---"Kellâ, innehu kâne li âyâtinâ anîdâ (anîden).: Hayır, asla. Muhakkak ki o Bizim âyetlerimize karşı (inkâr etmekte) inatçı oldu. (Müddesir 74/16)

Kellâ, innehu kâne li âyâtinâ anîdâ..
Kellâ.. sakın sakın bunun yar olacağını sanmasın.. innehu kâne li âyâtinâ anîdâ.. bizim âyetlerimize karşı öyle anut öyle bir bağnaz tutucu mendebur adam ki, her şeyi kendisine bol bol insan edilmiş bir nefis düşünün, her türlü güzelliklerden özelliklerden verilmiş kendisine RABBulâlemin kendi sıfatlarının çoğunu yüklemiş, “Âdeme esmâyı öğrettik” tümünü neler vermedik ki.. yâni kemâl bulacak şekilde, hepsini bir araya getirseydiniz mükemmel olacaktı yâni ikram edilmiş “biz insanı mükkerrem kıldık”.. keremli kıldık.. el Kerîm celle celâlihu kendisi iken işlerdeki kudret ve tasarrufu sağlamak için kendisine verilen esmâlar gerçekten açılsın eğer ona temlid verdik..
“Ve mehhedtu lehu temhîdâ (temhîden).: Ve ona bol bol (ni’metler) vererek geniş imkânlar sağladım.”
Bu çok harika bir geçim, muhteşem bir ömür manasında yâni krallar gibi yaşamak her şey olan iken ne diyorlardı ona “Reyhanu’l- Kureyş: Kureyşin Gülü” diyorlardı..

Firavun arkaya dönse idi Musa aleyhisselâmı görürdü.. dönememişse, dönememiş diyorum.. şu anda, “Lâ ilâhe” Firavunluktur ve İllâALLAH Musalıktır SEVİYEsi TEVHİDdir yâni.. burda da öyle yâni bu adama “Reyhanu’l- Kureyş: Kureyşin Gülü” diyorlardı ve bu kadar önemli bir insandı.. Fakat birde kalkmış “ziyâdesi nasıl olur” diyor.. yâni her şeyin ziyâdesini istiyor doymak bilmiyor çünkü.. kellâ, asla olmaz neden olsun niye olmuyor o bizim âyetlerimize karşı anut oldu, inat etti.. “şimdi Ben, onu içinden çıkılmaz bir yokuşa vurmaz mıyım sardırmaz mıyım onu!”.. şimdi gelecek biraz sonra yâni bu nedir burdaki “sümme” nasıl bir kelimedir biliyorsunuz arapça bilen kardeşlerimiz biliyorlardır efendim işte dersin ki “fe” ve “ve”sonra “sümme”dir.. “fe” mütakiben olan şeydir, dersin ki “Ahmed girdi, mehmet de girdi” arka arkaya girerler “Ahmet girdi ve Mehmet girdi” dediğiniz zaman, demek ki bir zaman geçti Mehmet girdi amma “sümme” dediğinizde olaylar olur.. adamı evimde misâfir ettim kardeşim yedirdim içirdim ikram ettim sonrada kalktı bana küfretti burdaki sonra sümmedir işte.. tam tam bizim şeye uyar velide yâni ona neler vermedik neler yapmadık ne imkanlar sağlamadık insan sıfatında insan kılığında bütün imkanlar özellikler RABBımızın tüm özellikleri güzelliklerini herşeyleri yaptık.. tüm bu güzellikler oldu “sümme” o kalktı âyetlerimize anut oldu, yâni;
Kâinât Kur’ÂN-ı Kerîmine anut oldu,
Kendi Kur’ÂN-ı Kerîmine anut oldu,
Kalb Kur’ÂN-ı Kerîmine anut oldu,
ALLAHu zü’L- CeLÂL’in Kur’ÂN-ı Kerîmine anut oldu..
Beden Nefis Kalb ve Ruhta anut inatçı.. yâni başka ne İblisi arıyorsun, Şeytan arıyorsun, körlük arıyorsun işte bu körlüktür.. onun için dikkat etmek lâzım Beyefendi gibi Hanımefendi gibi namazlar kılmalıyız çıtır çıtır, tertemiz böyle ağır ağdalı..
Beşiktaş'taki Sinan Câmisinde bir keresinde birinin yanında kıldım bendeniz müezzinlerin yanında adam birisi Kur'ÂN-ı Kerîm okudu ben dayanamadım kalktım yâni..
Çünkü adam herhalde ölecek zannettim.. öyle hareketler yapıyor ki mosmor kesiliyor adam.. ağzı yüzü bir tarafa gidiyor.. ne bu ulaaa kardeşim şunu adam gibi bir tertille okusan ya ben bir anlasam.. ya ne diyorsun?!.

Şunu demek istiyorum dosdoğru bak dosdoğru göreceksin her eser ustasının alnının çatında mührünü taşıyordur, inadı bırak buradaki sümme öyledir sonradır.. bu şeyden çok farklıdır bir müddet geçer olaylar başka ne diyor bu adam Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem için eğer MuhaMMed doğru söylüyorsa bu demek cennet sadece benim için yaratılmıştır diyor asla diyor bizim âyetlerimizi inkar eden ve bana mal ve evlat verilmiştir diyen o kafire ne dersin soruyor ALLAHu zü’L- CeLÂL..


أَفَرَأَيْتَ الَّذِي كَفَرَ بِآيَاتِنَا وَقَالَ لَأُوتَيَنَّ مَالًا وَوَلَدًا
Resim---"E fe raeytellezî kefere bi âyâtinâ ve kâle le ûteyenne mâlen ve veledâ(veleden).: Öyleyse (hâlâ) âyetlerimizi inkâr ederek: “Bana mutlaka mal ve evlât verilecektir.” diyeni gördün mü? (Meryem 19/77)

Ne oldu bu “kellâ”dan sonra hakikaten ne oldu ki, o kişi bu âyet nazil olduktan sonra çok kısa bir sûrede tüm varlığını kaybetti ve en rezil şekilde öldü bu inattır, anutluktur ona öyle bir kellâ tokatı attı ki, gerçek hayatında da aynı şey Ebu Leheb’e de olmuştu biliyorsunuz bir hastalığa yakalanmıştır ve pis kokusundan bir leş parçasına kendi çocuğu dahi yaklaşamamıştır şehrin dışına sürülerek götürülmüştür pislik çukuruna atılmıştır ve onunla ilgili sahih hadisler vardır..
Sonuçları bakımından söylüyorum çünkü ALLAHu zü’L- CeLÂL zâhir bâtını hemen yaşatır deriz ki işte ya bu gün felân ölmüş ALLAH rahmet etsin felân ölmüş ulaa bir de baktık ki sabahleyin biz ölmüşüz!. bu kadar yakındır demek istiyorum ki hemen yakındır..


سَأُرْهِقُهُ صَعُودًا
Resim---"Se urhikuhu saûdâ (saûden).: Yakında onu sarp bir yokuşa (ateşten dimdik bir dağa) sûreceğim. (Müddesir 74/17)

Se urhikuhu saûdâ..
onu öyle bir ilhak edeceğim ki dikin dikine yâni Suud diyoruz ya Suud Kralı.. bu Suudlar işte aynı şey yüksek dik sarp anlamında.. zâtende sarp bu ne idiği belirsiz Krallarki, siyonist İsrail Uşakları, kral gibi gözüken Amerikan uşakları.. “Suud”da aynı kökten olduğu için onu hatırlatmak için söylüyorum burayla ilgisi yok..
Se urhikuhu.. burada biz demiyor ALLAHu zü’L- CeLÂL bizzât ben buyurmakta.. onu bir kepende/ sarp bir yokuşa süreceğim bir yokuşa sürdüreceğim, sarpa sardıracağım o bizim âyetlerimize muhâlif oldu, inat etti yalanlamak için bütün imkanı kulandı, inkar etmek için hainlik etmek için onu öyle bir iş ile başına öyle bir belâ saracağım ki, onun çektiği meşakkati kimse çekemeyecek.. öyle bir dike saracağım çünkü öyle bir yola girdi neden bu böyle çok basit bir şey emredileni değil yasaklananı tuttu..
ALLAHu zü’L- CeLÂLle oyun oynanmaz hâşâ!. ALLAHu zü’L- CeLÂL’in merhameti imtihan edilmez.. ALLAH celle celâlihu, imtihan için Emrullah göndermiştir bunlar gerçekten çok düşünülmesi gereken şeylerdir. hiç şatafata metafata vs. gelmez RABBımıza nazımızda vardır niyazımızda vardır, her şeyi yaparız ayrı şeydir.. fakat kimse ALLAHu zü’L- CeLÂL’in zü’l- intikam el Kahhar ALLAH celle celâlihu unutmamalıdır.. ALLAH korusun öyle ağır ki ed Dalal.. bu esmâlarını yok sayamaz yasağına emrine dikkat etmek zorundadır, aksi takdirde başı ağır derde girer öyle bir sarp yokuş işte bu biz ona saudu teklif edeceğiz buyuruyor mükellef tutacağız o kabul edecek mecburen zâten çünkü…. yükseklik istediği için o bu teklifi kabul edecek.. önüne çıkaracağız o imkanı biz onun davulunan zurnayınan gelecek yâni çünkü onun içi daima yüksekte kimin üstünde Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’inde üstünde görüyor kendi nefsini!. sıkıntı oradan geliyor evet ne diyor Hacı Mahmud gitti mi?. Gözlükuyu köyünden Arif burada anlatıyor ona.. kızı bizim yakın komşumuz..
Köye bir öğretmen geldi öğretmen felân tarikatın şeyiymiş evet “herkes bu tarikata girdi sen niye girmiyorsun Arif?.” demiş o da demiş ki: “böyle şeylere aklım ermez!.” o da anlatıyor yâni ikna etmeye çalışıyor.. Arifin imam hatip orta okulda okuyan bir de çocuğu var orada.. çocuk da dinliyor.. adam işte “bizim efendimiz yahutta bizim şeyhimiz şöyledir böyledir” yükseltiyor şeyi çıtayı ama çok fazla yükseltmiş ve: “Bizim şeyhimiz peygamberden üstündür!.” deyince diyor çocuk fırlamış içerdeki odaya geçmiş pompalı tüfeği çekmiş nişan almış adama tetiğe basarken babası adamla araya girmiş: “önce beni vurman lâzım, misafiri değil!” diye..
Ortaokulda okuyan çocuk bu yaahuu.. geri zekalı adam senin şeyhin peygamberden üstün olursa, bizim ortaokul çocuğu da çeker vurur seni yâni.. bunu demek istiyorum..
Suudluk..
Saûdâ.. saldırı korkunç bir şeydir bu bir felâkettir yâni aşağıdaki nefsin RABBın üstüne çıkışı gibidir, atlayışı gibidir, felâket bir şeydir çünkü..
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemi felân dinlemez artık.. o cahillerden ALLAHu zü’L- CeLÂLe sığınırım Firavunluk budur.. Hele gizli Firavunluksa, bir de münafıklık ekler ayrıca daha da tehlikelidir. Çünkü açık değil..
Oysa gerçek Firavun çıkıyor ortaya erkekçe diyor ki:


فَقَالَ أَنَا رَبُّكُمُ الْأَعْلَى
Resim---"Fe kâle ene rabbukumul a’lâ.: Dedi ki: "Sizin en yüce Rabbiniz benim. (Naziât 79/24)

Ben sizin yüce RABBınızım, var mı arkamdan gelen!..
Ama münafık o öyle de değil.. Münafık içerdedir gizlidir öyle. Ne zaman ne yapacağını bilir yâni ve çok tehlikelidir ALLAH korusun.. onun için teslim olmamıştır zâten onlar Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemi potansiyel tehlike bununla ilgili başka âyetler de vardır..


لِنَفْتِنَهُمْ فِيهِ وَمَن يُعْرِضْ عَن ذِكْرِ رَبِّهِ يَسْلُكْهُ عَذَابًا صَعَدًا
Resim---"Li neftinehum fîhi, ve men yu’rıd an zikri rabbihî yeslukhu azâben saadâ: Onları bu konuda imtihan edelim diye. Ve kim Rabbinin zikrinden yüz çevirirse, onu çok şiddetli azaba uğratır. (Cinn 72/17)

Onu sarp bir azaba sokar, sarp yokuş tırmanılamaz çok sert bir kaya gibidir sarp meselâ Hasan Dağında felân geldiğinizde göreceğiz ki geçen seneydi sanıyorum bizim Hacı Mahmut aşağıdan yukarı çıkarken bir sarp yokuştan tırmanmış yarısına gelince ne aşağıya inebiliyor ne yukarıya çıkabiliyor düşse paramparça olacak evet bereket ki, Edip yetişmiş yukardan ki elinin birisini çekmiş çıkarmış.. çünkü biraz sonra yorulacak asılması aşağıya indiğinde ne olacak belli değil.. sarp yokuş insanın umudunun gücünün kuvvetinin çıkış yolunun kapandığı ve tek felâket yolunun açık olduğu ber yerdir ALLAH korusun.. Saûdâ ise korkunç bir yerdir hırk, kin, kibir inat tüm oraya yönleri tuttuğu her şeyi sakadatinizi söker söker samimiyetinizi söker ALLAH korusun, sabrınızı söker selâmetinizi felâkete çeviriverir, Mili konuşuyorum ama mili yâni bende dahil demek istiyorum muhakkak yâni hep kemal yâni saud ve anud.. saud için anud yükselmek için inat korkunç bir hatadır saud böyle tehlikelidir yâni yükselmek kendini bir yerde görmek evet çok ağır bir iştir çünkü o şimdi göreceğiz bunu uzun uzadıya düşündü kendisine bir ölçü yaptı yâni böyle basitçe yapmadı onu bu vatandaş hiç biri basitçe yapmaz zâten..

إِنَّهُ فَكَّرَ وَقَدَّرَ
Resim---"İnnehu fekkera ve kadder ( kaddera).: Muhakkak ki o, (Kur’ân hakkında) tefekkür etti (düşündü) ve karar verdi. (Müddesir 74/18)

Ve kaderde bakın çünkü o çok fikretti sonra ve kaderde kendi kaderini kendi yazdı takdir etti yâni bu çok ilginçtir çünkü fikir bilgi de ne sonra olur çok bilgili birisinin yapacağı bir iştir bilen o konuda hüküm yürütür öteki yapamaz yâni bilen sonra fikreden sonra ne yapıyor bu bilginin neticesinde diyor ben bir kader çizerim kaddere hem de hiç kimsenin karışamayacağı değiştiremeyeceği işte artık nefis nereye döner burada yâni yukarı gittikçe Levvâme Nefis Mutmaine Nefis olacaktı ya.. müslümdü.. buradan aşağıya gittikçe fâsıktır, fâcirdir, kâfirdir, münafıktır ki, esfeli sefiline doğru, yedi kat yerin altına doğru, altına doğru altaki nefislerde vardır ama biz hiç incelemiyoruz çünkü işimiz yok onlarla diye.. ama yedi tane nefis aşağıda vardır en son gelir gelir münâfıkta en tehlikelisinde kapanır..
İnnehu fekkera ve kadder.. ne biçim takdir etti, ne biçim kader verdi ne biçim öyle bir kendi başına alın yazısını parmak izini kendi ölçtü biçti kendi RABBiymiş gibi böyle çok ağır düşündü taşındı netice olarak ..


فَقُتِلَ كَيْفَ قَدَّرَ
Resim---"Fe kutile keyfe kadder ( kaddera).: Artık kahroldu (ALLAH’ın Rahmeti’nden kovularak kendini mahvetti), nasıl karar verdi. (Müddesir 74/19)

Kahrolasıca kutile.. bu gebermektir, ölmek anlamında kullanıyor gebermek şey kelime olarak kahrolsun gitsin, yerin dibine batsın demek.. yâni kaddere kahredesice gibi bir kelime yâni kutile keyfe kaddere neyde nasılda kaddere takdir etti her kim ölçü koydu ölçü olarak alıyorsa kaddere bildiğimiz kader yâni kadar kader takdir ne biçim tercihi onun takdiri diyor zâten adam adamı hiç suçsuz yere vuruyor diyor ki “takdir böyleymiş!”..

Hangi takdir?. Tercih Takdiri mi Tevhid Takdiri mi hangisi?. Sen şerri ve batılı tercih ediyorsun ondan sonra ALLAHu zü’L- CeLÂLe diyorsun ki: “Sen yarat bunu!.”
Ve yaratıyor zâten ben takdir ettim diyorsun bir de iddia ediyorsun neden tevhidi yapmadın?. “bir kişiyi dirilten bütün insanları diriltmiş gibidir” müjdesini.. “bir kişiyi öldüren bütün insanları öldürmüştür” tehdidini duymadın mı hiç?.
Bu koca Kur’ÂN-ı Kerîm, bu koca Kâinât Kur’ÂN-ı Kerîmi ve bütün bunları boşuna mı diyordu senin ufacık varla yok arası bile olmayan bir zerrecik aklınla bu oyunları mı oynuyordun işte bu kahrolası ne biçim de ölçü koydu kendisine kader tayin etti, takdir etti yâni ne biçim hayret ne biçim dehşet ne müthiş bir bunları görmek çok ağır bir şey anlamında yâni.. nasıl böyle yâni kötü yaptı hay ALLAH kahredesice ne kadarda cesurca yaptı, cekinmeden yaptı vahşice yaptı yâni hay ALLAH kahredesice ne biçim adam bu!. gibi böyle bir bu aynı zamanda her insan nefsinin olabileceği dönebileceği yapabileceği işlerdir.. çünkü insandır bu bütün insanlar çok temizdir diyoruz ki: “Barbaros gerçekten harika bir insan ALLAH razı olsun ne zaman hırsız olur?. Hırsızlık yaptığı zaman.. yoksa çok iyidir.. OLuşu işinden dolayı olur..” nefislerde öyledir.. nefisler mükemmeldir, ALLAHu zü’L- CeLÂL’in nurudur ama Şeytanın emrini duyarsa öyle olur Hizbuşşeytan olur ALLAHu zü’L- CeLÂL’in emrini duyarsa Hizbullah olur.. bunları RABBımıza mal edemeyiz.. çünkü akıl bunun için verilmiştir her türlü ni’met şükür için bunun için verilmiştir ve her türlü ni’met sadece akılda vardır onun için amaliyatta adamın aklını uyuttukları için yüreğini oyuyorlar paramparça edip tekrar takıyorlar.. aklı başına gelince diyor ki “bir yerlerim ağrıyor”.. tesadüfen bir zaman bir hastane ziyâretinde ortaokul çocuğuydu sanıyorum bir çocuğun bacağı kesilmek zorunda kalmıştı bizde o zaman Ahsenle ilgili bir şey vardı ortopedi de kalıyordu işte ayağı burkulmuştu bir şey olmuştu o çocuğun ayıkışında bacağını bulamayışını seyretmiştim.. o hali hâlâ düşündüğüm zaman üzülürüm yâni çünkü insanlar konuşuyordu daha fark edemedi diye bende merak etmiştim uzaktan kenârdan bakıyordum.. fark ettiğinde ne olacak?. fark ettiğinde dehşete düştü çocuk!. çünkü bacağı yoktu yerinde.. ALLAH celle celâlehu hepimizi ayık kılsın, nefislerine zülmedenlerden etmesin.. Onun için ALLAHu zü’L- CeLÂL diyor ey nefislerine zülm eden kulların ALLAHtan ümüt kesmeyin.. ümüdü ancak kafirler keser tek âyet bu la taknetu âyeti meşhurdur umut kesilmez ALLAHtan çünkü ALLAHu zü’L- CeLÂLdir o hepimizin RABBıdır hiç bize bunları tehdit için söylememektedir tevhid için söylemektedir kahrolacasıca nasılde kendi keyfi için tercihini yapıverdi kaderi kendisi gibi tekrar..


قُلْ يَا عِبَادِيَ الَّذِينَ أَسْرَفُوا عَلَى أَنفُسِهِمْ لَا تَقْنَطُوا مِن رَّحْمَةِ اللَّهِ إِنَّ اللَّهَ يَغْفِرُ الذُّنُوبَ جَمِيعًا إِنَّهُ هُوَ الْغَفُورُ الرَّحِيمُ
Resim---"Kul yâ ıbâdiyellezîne esrefû alâ enfusihim lâ taknetû min rahmetillâhi, innallâhe yagfiruz zunûbe cemîâ(cemîan), innehu huvel gafûrur rahîm(rahîmu).: De ki: "Ey nefsleri üzerine israf yüklemiş (haddi aşmış) kullarım! Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin. Muhakkak ki Allah, günahların hepsini mağfiret eder (sevaba çevirir). O, muhakkak ki O; Gafûr’dur (mağfiret eden), Rahîm’dir (rahmet nuru gönderen). (Zumer 39/53)

ثُمَّ قُتِلَ كَيْفَ قَدَّرَ
Resim---"Summe kutile keyfe kadder (kaddera).: Sonra kahroldu (ALLAH’ın Rahmeti’nden kovularak kendini mahvetti), nasıl da karar verdi. (Müddesir 74/20)

Sümme sonra var ya bekle bekle biraz daha bekle.. kutile keyfe kaddera.. bu bu kadar ilginç ki sanki adama diyor ki otuz yaşında kutile keyfe kaddere kırkta bir daha diyor kutile keyfe kaddere sümme sonra herzaman ki geliyor geliyor bir daha söylüyor ne biçim ölçüyor biçiyor da böyle yapıyor evet bu yirminci âyete geldik biraz yavaş gidiyoruz ama ne yapalım inşâe ALLAHu TeÂLÂ!. ALLAHın izni ve inâyeti RABBımızın sayesinde Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin ve ALLAH dostlarımızın sayesinde bunların o bize Nur-u MuhaMMedi taşıyan hâlâ taşıyan hayy olarak direkler gibi ayrı âlemde bekleyen Münir Derman Hocam olsun deliler olsun veliler olsun onlar herkes kendi yerini bilir kendi yerindedir zâten.. onların o pak o temiz hayatları pırlanta gibi hizmet hayatları bize bu Keban elektriği gibi Nur-u MuhaMMedi taşıyor inşâe ALLAHu TeÂLÂ!. bizlerde bu şuurda MuhaMMed aleyhisselâmın Şuurunda, Nurunda, Sürurunda, Onurunda oluruz da bütün Akdeniz gibi olan MuhaMMedîyete teslim edilse tümünü kullansak dağıtsak dahi bir damlasına dahi sahib çıkmadan benlik başımızı kaldırmadan ALLAH korusun çöldeki kumlar gibi akar gideriz emrolunduğu gibi dosdoğru gideriz bizi hiç bir şey inşâe ALLAHu TeÂLÂ!. bu âlemdeki engelleyicilerin tümü çeldiricilerin bizi yanlışa sürükleyecek her şey inşâe ALLAHu TeÂLÂ!. bize engel olmaz tercihlerimizi yanlış yapmayız tevhidlerimiz kaymaz yazık olmaz bize inşâe ALLAHu TeÂLÂ!. çünkü yarın zaman ve sihat verilecektir biz yarının zaman ve sihatini elbette işi olan kardeşimiz gençler bütün bunların işleri de ibâdettir yeter ki aklı şah damarından yakın olandan haberdar olsun yâni her yerde her zaman ve herhalde ALLAH dese ALLAHu zü’L- CeLÂL hazır nazırdır kendisi hazır olsun yeterki.. bütün bunlar bir şuur işidir, güzellik işidir.. fakat hasbî hizmet başka şeydir hasbî hizmet Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin şerefini haysiyetini ve onurunu taşımaktır.. onların girdiği her yerde Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin kokusu duyulur Karagül kokusu gibidir müthişdir, kendine mahsusdur özel ve güzeldir onlar azla üzmezler üzülmezler.. eğer üzer ve üzülürlerse ALLAH celle celâlihu için üzer ve üzülürler onlar mutlaka sever ve sevilirler tersi olursa ALLAH celle celâlihu için sevmezler ve ALLAH celle celâlihu için sevilmezler yâni onlar müslümdir, Müslümandır.. şeriatta uyarlar müslümandırlar tarikat dediğimiz amel âleminde edeb âleminde Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin canı kanı her şeyi olan Ehl-i beyt aleyhisselâmın canıdırlar, kanıdırlar her şeyidirler orda mü’mindirler ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin gücünü yanında Evliyaullahtırlar ALLAH Dostudurlar ve ALLAHu zü’L- CeLÂL katında Ehlullahtırlar öyle midirler evet öyledirler öyledirler neden böyle diyorsunuz çünkü İlimde Edepde İrfanda Erkanda onlar ilimde MuhaMMedi İnancı seçmişlerdir onlar edepte MuhaMMedi Ameli seçmişlerdir işleri daima MuhaMMedi İşlerdir.. Şeytan İşleriyle işleri olmaz neşeleri olmaz yâni haysiyetlerini düşünmezler insanlık vasfına sokmazlar onu şahdamarından yakın olan RABBısı huzurunda her türlü hayy-diriliğini ondan alarak onun gıyabina bir iş söylemi yapmazlar yaparlarsa özür dilerler onun için tevbe birliğimiz açık onu demek istiyorum.. olur ya insan hâli ama bunda inat anutluk yapmazlar yâni sonra irfan ehlidirler Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin ahlâkını.. ahlâk, huluk demektir yaratılış gibi tertemiz olan temizliğini huluku’l- azimiyni iyi korurlar irfan sahibidirler bunu çok iyi bilirler.. bunun ne kadar kıymetli olduğunu.. bu içerden sürdüğünde nasıl kısa sûrede bütün şeyi çözevereceğini bilirler.. netice olarak erkan olarak rukun olarak ama temel olarak iç temel olarak daha doğrusu sanki kolon/ana direk olarak tarif edersek ana kolon olarak rukun namazın altı şartı dışarıdakiler, altısı rukundur içerdekilerin o şartlar rukun için yapılmış abdestsiz namaz kılınmaz diyorsun namazın şartıdır o abdestsiz de kılınmazda peki secdesiz kılınır mı dediğin zaman gülersin dersin ki olur mu yâni bir binayı tek kolana bindirmişsiniz, kolonu kesiyorsunuz içirden “duvarlarını yıkmayacağım” diyorsunuz ama rukunu kesiyorsunuz bu orda ne var rukun da haller vardır haller halleşmek hâlidine fiha tecrimen tahtihal enharu hâlidine fiha onlar muhalleddirler halledilmiş haldedirler hakta lehu illâ hu da hakk ile hayda MuhaMMedidirler ne ile emrolunur insan el edeble emrolunur işte bu inşâe ALLAHu TeÂLÂ!.

Evet zamanda azaldı yâni evet yirminci âyette kaldık sanıyorum burada duralım biliyorsunuz Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyuruyor abdest aldığınız zaman ve sohbet ettiğiniz zaman buyuruyor bir antivirüs programı gibi üç kere;
subhaneke ALLAHümme vebihamdike eşhedu enlâ ilâhe ille ente vehdeke lâ şerike leke estağfiruku ve etubu ileyk subhâneke ALLAHümme vebihamdike eşhedu enlâ ilahe illâ ente vehdeke lâ şerike leke estağfiruku ve etubu ileyk.. enlâ ilâhe ille ente vehdeke lâ şerike leke estağfiruku ve etubu ileyk subhâneke ALLAHümme vebihamdike eşhedu enlâ ilahe illâ ente vehdeke lâ şerike leke estağfiruku ve etubu ileyk..
Biz yaramayan şeyleri huri gılman melekler ya da manevî melekeler hata olarak kayda geçmez kul hakkı hariç daha doğrusu bence canlı olan hariç geri kalan RABBımızın kaydına girer..
ALLAHümme salli ve sellim ve barik ala seydina MuhaMMedin abdike ve nebîyyike ve rasûluke ve nebîyyü’l- ümmiyyi ve alâ âlihi ve sahbihi ve ehlibeytihi..
ALLAHu zü’L- CeLÂL Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimize bütün âlemlerde sıla SALL nasib etsin bizlere inşâe ALLAHu TeÂLÂ!.
Bize MuhaMMedi bir gayret versin muhabbet versin merhamet versin hasbî habibî hizmet aşkı versin güç versin sabrı versin Hakikat-ı MuhaMMediye aleyhisselâtı vesselâma ulaşmak güzelliği versin..
Dinimizde dünyamız da ve âhiretimizde dünyamızda Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin şuurunu bilmeyi zâhirde bâtında nurunu bulmayı nasib etsin, onurunu yaşamayı ve yaşatmayı nasib etsin..
Geçenlerimize merhamet etsin bizden sonra gelenlerimize merhamet etsin rahmet etsin inâyet etsin ve hidâyet versin..
En doğru yola ulaşsın tercihlerini oraya yönetsin inşeallahurrahman ALLAH celle celâlehu muhtaç olmaktan ve mahcup olmaktan Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin canlarını korusun inşâe ALLAHu TeÂLÂ!.
Zorda sıkıntıda, dertte ve kederde koymasın..
Çünkü ben hep derim ay otuz çekmez mutsuz günlerinizi çıkarın kaç çektiğiniz göreceksiniz!. Bence mutsuz günler hebâ edilmiş günlerdir.. mutsuzluktan kastım bir bohça gibi dört ucu bir araya gelen TEVHİD gibidir.. çölde kolaymıdır?. kolay değildir ama bunun şunun için söylüyorum insan buraya hedeflenmeli bunu amaçlamalı MuhaMMedîİnançta bir insan asla kimseyi Üzmemeli Üzülmemeli Sevmeyi ve Sevilmeyi BİLmeli taşıdığı bu güzelliğin fazlalık olmadığını tersinin alçaklık olduğunu aklından hiç çıkarmamalı..

O zaman rahat eder kendi varlığını görmez, kusur görmez, kibretmez, mütevâzi MuhaMMed aleyhisselâmın mütevâzisi şeklinde olur yapmacık değil yâni..
Kendi özündekini yavaş yavaş varsa olabilir yâni herkeste olabilir bunlar antivirüs olarak kullanılır onu yok edici tedavi edici şekilde kullanılır ve neticede karşımıza bambaşka insanlar çıkar.. Hepsi MuhaMMedî hanımefendiler çıkar ve de beyfendiler çıkar.. ve bundan da Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz çok memnun olur ve mutlu olur bir gün inşâe ALLAHu TeÂLÂ!.
Ve mutlaka bir gün biz inandığımız için kesinlikle bir gün o meşhur mahşer âleminde MuhaMMed aleyhisselâtı vesselâmın iftihar edeceği hepimizle iftihar edeceği günleri inşâe ALLAHu TeÂLÂ!.
Birlikte yaşarız çünkü hiçbir maksat gütmemek üzere ALLAHın izniyle bir iğne ucu kadar bir şey düşünmeksizin sadece Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz ALLAHu zü’L- CeLÂL’in güzellikleri özellikleri için MuhaMMedî bir insan olarak onun şerefini haysiyetini yüreğimizde taşıyarak inşâe ALLAHu TeÂLÂ!.
Hep beraber yürek yüreğe kardeş kardeşe can cana Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin hizmetinde BİZ BİR olalım BİZ olalım inşâe ALLAHu TeÂLÂ!.
Bu büyük bir özelliğimiz daima kıyamete kadar gitsin zâten BİZ BİR-İZ derken gerçekten BİZ BİR İZ.. yâni BİZ BİR İZ dediğimiz bir “İZ”dir yâni hakikaten “İZ”dir el ele tutaşarak eleketrik direkleri gibi Keban’a kadar yüreklerimizden ALLAH geçer celle celâlehu onun için hep diyoruz hakka giden yol Hakk Dostlarının yüreğinden geçer, tesbih gibi dizilir.. İmameyi ki, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i kaldırdığınızda, çatlak patlak ve gözsüz olanlar yığılıp kalacaktır mahşerde..
ALLAH celle celâlihu, bizi hakta ve hayrdı BİZ etsin BİR etsin inşâe ALLAHu TeÂLÂ!.
İmkanlar nisbetinde hep kardeşimiz gönlünden yüreğinden geçtiği şekilde hiç çekinmeden iyi kötü eksik fazla şöyle böyle düşünmeden kendinde var olanı hizmete sunsun bu alanda “muhammedinur” sitemiz bizim için sanki Sanal Tekke gibidir.. hepimizindir, hiç birimizin ne farkı vardır ne eksikliği ne fazlalı ne sahibliği ne sahibsizliği vardır.. tamamen Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemdir ama sûrekli imkanlarımız nispetinde benim vaktim çoktur ben çok ilgileniyorum ama birisi de giriyor bir “selâmün aleyküm” diyor bir katkıda bulunuyor yâni bir iştiraktir, enterkollekte oluş iştiraktir.. burada Hacı Mahmud bir günde bir cüz okur ben vakit bulamam “elif lam mim” diyemem ama, bizim adımıza o okumuştur.. BİZiz zâhirdeyiz kendi hesabına olamaz demek istiyorum.. eğer BİZsek.. ama, fişi çekmişsen bir milim dahi çeksen BİZ değiliz onun için diyorum iştirakler çok önemlidir..

ALLAHümme salli ve sellim ve bârik alâ seydinâ MuhaMMedin abdike ve nebîyyike ve rasûluke ve nebiyyü’l- ümmiyyi ve alâ âlihi ve sahbihi ve ehlibeytihi esselâmu aleyküm ve rahmetullahi ve berekatuhu inşâe ALLAHu TeÂLÂ!.
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi MÜDDESİR Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »

Değerli CÂNLar;
Sohbetimizde iniş sırasına göre şöyle Kur'ÂN-ı Kerîmi zevk edelim acebâ meselâ şu ana kadar daha henüz Fâtiha Sûresi gelmedi.. öyle düşünelim o zamana gidelim.. İlk Alak Sûresi geldi, baktık.. Kâlem Sûresi geldi, baktık.. Yâni anlayabildiğimiz kadar Müzemmil Sûresi geldi.. şimdi de Müddesir Sûresi geldi..
Sanki Müzemmil Sûrresi “örtün beni, zâhirimi örtün!.” diyor Resûllah sallallahu aleyhi ve sellem..
Sanki Müddesir Sûresi bâtınen örtünmesi gibi..
“Örtün beni!.” dediği kişi Haticetü’l- Kübrâ Vâlidemiz yâni kadın.. kadın nedir?.. Anlamayanlar şeytan batağında batanlar, cahâlet karanlığında olanlar, Resûllah sallallahu aleyhi ve sellemin güneşinden habersizler, kadını Şehvet Makinası sanırken, Şehâdet Tezgâhı olduğunu anlayamazlar hiçbir zaman!.
Dört Kâbe’yi değil, bir Kâbe’yi dahi kadına lâyık görmezler.. Onun içinde insanların ve toplumların bahtiyârı olmamıştır.. Çünkü kadını kaybeden bir millet, bir din başka bir din olmuştur.. Onun için bizim için MuhaMMedî Kadın yetiştirmek, bana göre cuma namazı gibi farz-ı ayındır..
Bu şuurda, bu sürurda, bu nurda, bu onurda, şerefte yâni Resûllah sallallahu aleyhi ve sellemin bir yüzü olan yaradılış bakımından NÛR-u MuhaMMedîn bana göre kendisi olan, hadi diyelim ki kendisi, “et Tekvin”e mazhardır, “es Settâr”a mazhardır..
“et Tekvin”e mazhar demek yaratılış sıfatına mazhardır.. ….
NÛR-u MUhaMMedi kaldırırsanız yaradılış durur..
Çünkü bak:

لَقَدْ جَاءكُمْ رَسُولٌ مِّنْ أَنفُسِكُمْ عَزِيزٌ عَلَيْهِ مَا عَنِتُّمْ حَرِيصٌ عَلَيْكُم بِالْمُؤْمِنِينَ رَؤُوفٌ رَّحِيمٌ
"Lekad câekum resûlun min enfusikum azîz(azîzun), aleyhi mâ anittum harîsun aleykum bil mu’minîne raûfun rahîm(rahîmun).: Andolsun ki; size, sizin içinizden azîz bir Resûl geldi. Sizin üzüldüğünüz şey, O'na ağır gelir (O'nu üzer). Size çok düşkün/çok hırslı, mü’minlere şefkatli ve merhametlidir.” (Tevbe 9/128)

“harîsun aleykum”..
“Hars”tır bu tarlaya ekin ekmek!. Nereye ekecekmişsin?. Mümkün değil kadını şeytanca görüp, şehvet zannedebilirsin ama senin şehvet zannettiğin şey şehadettir.. el HAYy Esmâsı bu şekilde zuhur etmektedir.. ALLAH celle celâlihu el HAYyı böyle yaşatmaktadır.. hep böyle değil mi zâten?.
Bu böyledir onun için “bir insanı öldüren bütün insanları öldürmüştür..”
“Bir insanı dirilten dünyada ne kadar insan varsa dirilmiştir” âyetleri vardır bakışınıza bağlıdır, tercihinize bağlıdır.. Öldürücüyseniz, şeytansınız.. Dirilticiyseniz, Resûllah sallallahu aleyhi ve sellemdir..
Lâ ilâhe illâ ALLAH birbirine sınırdır.. Bir tarafı çöplük, bir tarafı çöldür ara kesite binmek, iki tarafa bakmak gerekir.. Onun için, iki göz vardır ama bakışı birdir.. Neden sırası müstakîm tekdirde.. Onun için işte bu anlayışlar bizi Resûllah sallallahu aleyhi ve sellemin o Meşhur Sohbet Neşelerine götürür.. Hâni vardı ya:
Ömer radiyallahu anhu: “Eğer ben onun kellesini alıp gelmezsem, şu mızrağın ucuna takıp da..”
“Sen bunu yaparsın içimizde en deli parlak sensin sana Hattıb'ın oğlusun!.” Derler.. Arkasından alkış ve teneke dövüyorlar, bütün şehir meydana çıkıyor yürüyordu ya!.
Resûllah sallallahu aleyhi ve selleme hani yaklaşmıştı ya, ve sahabeleri diyorlardı ki: “Yâ Resûllah, Ömer kılıç atıcıdır, uzaktan kama veya bıçak atarsa, aranıza birimiz girmezse, kesin istediği yerden vurur!.”
Yâni ne diyor Resûllah sallallahu aleyhi ve sellem: “Hayır dokunmayın!.” Benim bildiğim kadarıyla Resûllah sallallahu aleyhi ve sellemin adımıyla yedi adım daireye ayağını bastığı ÂNda ne diyor: “Yâ Ömer!.”
Ömerden ÂNında cevab: “Lebbeyke yâ Resûllah emret Resûllah sallallahu aleyhi ve sellem!.” Buyuruyor.. “Eşhedu en lâ ilâhe illâ ALLAH!.” Bunu Ömer radiyallahu anhu buyuruyor.. “Eşhedu en lâ ilâhe illâ ALLAH ve Eşhedu enne MuhaMMeden Resûllah!. Anam babam sana fedâdır ya Resûllah!.”
Bu ne sahib çıkış tarzıdır..
Budur sohbet, budur bizim BİZ BİR-İZ-Liğimiz!.
Ben şahsen tevazuen söylemiyorum, gerçek işim olarak söylüyorum aklın nakle giderken çizdiği çizgideki MuhaMMed aleyhisselâmın KervÂNında öncü, arkacı, sağcı, solcu, altcıı, üstcü gibi istediği yerde ayakkabısı gibi kullanacağı köpeklerden birisiyim ki, bu bir şereftir benim için.. O’nun şerefi benim değil Şehâdet Şerefidir.. Bu anlamda şunu söylemek istiyorum sohbetlerimizi kendi yüreklerinizde duyarsanız..
“Konuşan o değil ben konuşuyorum!.” derseniz sohbet budur.. yoksa, bir rastgele bir konuşma duyuluyor yâni..
Hep söylemişimdir dokuz bin sayfa şiir yazmışımdır..
Onlarda benim söylediğimi kim anlıyorsa, o şiiri o yazmıştır, benden zuhur etmiştir.. Ama anlayan yazmıştır..
Anlamayanlar ise, ister okusun ister okumasın önemli değildir!.
Çünkü “BİZ BİR-İZ=>NahNu” değiliz, ayrıyız ve’s SeLÂMM!.

Evet Müddesir Sûresi inşeâ ALLAH bu günde ona bakalım diyoruz dediğim gibi Müddesir Sûresi ikinci örtünme Sûresidir..

Euzubillahimine’ş-şeytani’r-racîm bismillâhirRahmânirRahîm..

Kur'ÂN-ı Kerîme başlarken bir kere euzu besmele çekmek farzdır.. Kur'ÂN-ı Kerîme başlarken tertemiz olmak farzdır, abdestli olmak farzdır.. oradaki abdest vüdu değildir tâhir olmaktır.. tâhir olmak en az zâhir ve bâtını kapsar.. onun için de iki de, bir iç tarafı gezmek, bakmak lâzım.. Aklın içinde bir pislik olmasın sakın ki; haseddir, fesaddır, ötedir bötedir hani var ya ikilik doğuron noktalar var ya hiddetler, dertler, onların sık sık temizlenmesi bir antivirüs programı konması gibi bir şey yapmak gerekir..

يَا أَيُّهَا الْمُدَّثِّرُ
"Yâ eyyuhâ’l- muddessir (muddessiru).: Ey (esvâbına) bürünmüş olan!” (Müddesir 74/1)

"Yâ eyyuhâ”.. O ki, o kimse ki, şahis sahibi, hüviyet sahibi olan el Müddesiru.. İşte bu Müddesiru öyle bir örtünmektir ki, Müzemmil’den farkı; Müzemmil, gölge gibi örtendir, zâhirdir sanki “beni bir kucakla, üstüme bir örtü ört! Müzemmil gibi!.”dir.. Ama “Beni yüreğine çek Müddesir gibidir!.”
Ve ikisi de ilk ve tek olarak, Hatice Vâlidemiz içindir..
Biliyorsunuz istar, başlara sarılan, her şeyden koruyan Türkçeye böyle geçmiştir.. destar felan deniliyor, distar deniliyor..
Ama müddesir, insanda sır olmuş, fiil olmuş, bu o kadar ince, o kadar narin, yâni “hemze” gibi “fe” gibi “peltek ze” gibi bu şeylerin oluşları en uçtaki oluşlardır.. hani beri doğru geldikçe daha daha daha üç harfli olanlar geldikçe bizim zâhire doğru çıkar gelirler.. Bu öyle bir sır örtüdür ki, örtüştür ki, bürünüştür ki, orda kalıştır ki, ya eyyehelmüddesiru ey sarınan sarmalanan..

قُمْ فَأَنذِرْ
"Kum fe enzir.: Kalk, artık inzar et (uyar).” (Müddesir 74/2)

“Kalk devam et” doğur ben tefsir yapmıyorum, meâlde yapmıyorum.. Çünkü onlar önümüzde var.. Ben anlamaya çalışıyorum, sesli anlamaya çalışıyorum.. “kum” kalk.. fe enzir derhal şimdi uyar, inzar et, nezret.. korkutma, tehdit değil. öyle bir uçuruma gidiyorsunuz deme.. “1600 km/saat Dünyanın dönüş hızıyla gittiğiniz yerde ölüm diye bir çizgiye uğrayacaksınız ve her şey yok olacak” de!. Ama hesap kalacak inzar et uyar..

وَرَبَّكَ فَكَبِّرْ
"Ve RABBeke fe kebbir.: Ve (O) senin RABBin, öyleyse (O’nu) tekbir et (yücelt).” (Müddesir 74/3)

ve RABBuke ve senin RABBin var ya fe kebbir..
Anlatılamayacak derecede büyük olmak ve RABBuke fekebbir.. Sen şimdi RABBinin büyük olduğunu ilan et bakalım, büyükle ve büyüklük ile ÂN.. Ne yaptık.. Örtüye bürünen kalk, kalktık.. kıyam et, ettik.. yâni tenzir uyar ve şahdamarından yakın olan RABBını büyükle.. ben bir anlamda, uyuyanı uyandır.. kıyam et.. tenzir nezr et.. kendini ve şahdamarından yakın olan RABBını büyükle.. sende olanı.. sende olanı..
Sakın; kiralık, satılık, onda bunda şundayı değil şah damarından yakın olanı..

وَثِيَابَكَ فَطَهِّرْ
“Ve siyâbeke fe tahhir.: Ve elbiseni artık (onu) temiz tut.” (Müddesir 74/4)

Elbiseni tâhir et, tertemiz et..
Te-HARR.. buradaki harr, ince “he” ile yazılmıştır ama “hare” hararettir, sıcaklıktır, ateş gibidir.. yâni her şeyi kendine çeviren bir temizliktir.. orda temizlikten başka bir şey kalmasın, sadece temizlik kalsın, tertemiz olsun anlamında muhteşem bir anlamı vardır.. Kelimeleri seçişi bakamından söylüyorum “fe tahhir: tertemiz yap!.”
Biliyorsunuz Hıra Dağı çok önemlidir.. ben Hira Dağına inşeâ ALLAH gireceğim girmeye çalışacağım.. Hıra Dağını kafamda biliyorum çünkü bütün bunlar Hıra Dağında oluyor Hıra Dağı bizim Benlik Dağımızdır Resûllah sallallahu aleyhi ve sellemin şahsında hepsinin yeri vardır; Hıra Dağı.. ben Hıra Mağrasında Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemin namaz kıldığı Bir KİŞİLik yerde namaz kılma şerefini yaşadım çok şükür..
Ahsen Kızım sohbette var mı bilmiyorum.. Ahsenle birlikte biz ikişer rekat namaz kıldık orada, o mağarada.. İki yüzlü, tıpkı kalb gibiydi yâni Rahîm kapısından girip Rahmân penceresinden Kâbe’yi seyrettik.. O kadar benziyordu ki, yâni her şey oturduğunuz yerden gözüküyordu o zaman sonra kapatmışlar..
Kâbe karşınızda, tam karşınızda..
Hıra Dağına gireceğiz inşeâ ALLAH..
Ama bu olan olaylar hep Hıra’da başladı yâni..

Çünkü Resûllah sallallahu aleyhi ve sellemin kendisi buyuruyor Buharî hadisi:

“Hıra Dağındaydım birden ey MuhaMMed sen ALLAHın Peygemberisin!.” diye bana seslenildi..
“Bunun üzerine sağıma soluma baktım önümde arkamda bir şey bulamadım.. dört yön Kâbenin dört yönünde bir şey bulamadım.. derken yukarı baktım.. ve o meleği gördüm.. gök ile yer arasında bir taht üzerinde oturur olarak gördüm.. korktum koşa koşa Hatice’nin yanına döndüm..”

RasûLuLLAH sallallahu aleyhi ve sellem böyle bir hayrete kapıldı yâni hayranlığa kapıldı.. yâni ve böyle tir tir titreyerek eve kadar geldi.. Hatice aleyhasselâm Vâlidemizi gördüğünde ne buyuruyor: “Zemmulunî!. Zemmulunî!. Beni ört, beni ört!. buyuruyor.. “Kapat” da değil.. Bu ne demek RasûLuLLAH sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz neyi gördü?. yâni başka bir şey mi gördü ki, daha önceki gördüklerinden farklı olan nedir kendisine gelenler.. Kur’ÂN-ı Kerîm başka bir şey.. Başka rivâyetler var tâbi bunlarla ilgili Cebrâil aleyhisselâm'dan korktu mu?. Hayır ama, ilk defâ geliyor bu âyetler.. Bunu ilk defâ yaşıyor kendisi, kim olarak?. Beşer de olarak yaşıyor, nefsen yaşıyor, kalben ve ruhen yaşıyor.. Bizim insanların zannettiği gibi böyle fabrika imalatı değil bu.. Bu bir OLUŞtur.. yâni OLUŞUMdur..

Bir hamilelik hâlini düşünürsek, dışardaki doğurmayan insanlar doğumu çok basit sanır ve derler ki: “Say dokuz ay on günü” der!.
Ama Bir de doğuran anneye sor bakayım dokuz ay on gün nasıl sayılıyormuş.. Hatta, bazı durumlarda hiç yerinden kalkmayan hanımlar dokuz ay on gün yatmak zorunda kalanlar var hiç kıpırdamamak üzere.. düşük olmasın diye..

Bütün iş bu Müddesir Sûresi islama, islamın gelişine; BİLinup BULunup OLunmasına en büyük engeli teşkil eden İKİlik üzerine anlatan temeldir.. Çünkü ilk zamanlarıdır bu ve buna olaylar üzerine kurulmuştur İslam Dini kıyamete kadar gelecek işleri bir masal gibi, hikaye gibi gözüken üzerine kurulmuştur..
Burada Velid bin Muğira baş rolde.. Bu adam, çok zeki çok görüşü yüksek bir insandır.. Kendisi tüccâr ve seyyahtır.. Çok güzel şiirler, olan ve herkesin takdir ettiği bir insandır.. Resûllah sallallahu aleyhi ve sellemdeki güzellikleri görmüştür, teyid etmiştir.. Ama bir hastalığı vardır ki, çok haristir/hırslı ve isteklidir..
Ve onu geri küfre çekmek için, kendisine mal toplanmış, para toplanmıştır, rüşvet verilir gibi verilmiştir.. O da ne diyeyim yâni..
“Ona bir isim bulalım” diyorlar, toplanıyorlar “şâir diyelim” deyince Velid bin Mugire diyor ki: “Ben Ubeyt bin Evras’ın, ebu Selâs’in şiirlerini dinledim ki, MuhaMMedîn sözleri bunların sözlerine yâni şiire hiç benzemiyor!.” Dedi.. Bir başkası dedi ki: “Buna kâhin!.” diyelim dediler.. Ki, kâhin kime denir?. Bâzen doğru söyleyen, bâzen yalan söyleyene denir..
Velid bin Mugire diyor ki: “MuhaMMed hiç yalan söylemiş midir?. Hayır!.”
“O zaman bunu diyemeyiz!.”
Bir başkası diyor ki: “Mecnûn!.” Diyelim.. Mecnûn kime diyorsunuz?. İnsanları korkutan kendisinden herkesin korktuğu kimselerdir.. Yâni vahşî olan kimselerdir.. “Böyle bir hali var mı?. Hayır!. Kim korktu ki O’ndan!.” Bunun üzerine kalktı evine gitti.. Çünkü Mugire bunları engelliyor.. Kim böyle derse ki diyor ki var mı öyle özelliği?. Yok!. Şu yok!. Bu yok!. Yok çekti!. Evine gidince dediler ki: “Bu Mugire var ya dinini terk etmiş.. bu adam tamamen terk etmiş.. oraya geçmiş!.” dediler..
Bunun üzerine Ebu Cehîl, Velid’in yanana gidiyor ve: “Eyy Abdu’ş- Şems ki, Şems’in oğlu.. sen ne yapıyorsun?!.” diyor..

Kimdir bu Velid bin Muğire?!.;

Müddessir 74/11-26..

Müfessirler bu âyetlerin Velîd b. Mugīre hakkında nâzil olduğu hususunda ittifak etmiştir. Velîd’in de içinde bulunduğu Kur'ÂN-ı Kerîm’le alay eden kimselerle (Hicr 15/94-96) ve onların ahlâkî zaaflarıyla ilgili (Kalem 68/10-16) âyetler de inmiştir. Bunun yanında Hümeze ve Kâfirûn Sûrelerinin de Velîd b. Mugīre hakkında nâzil olduğuna dair rivayetler vardır. Onun İslâm’a karşı düşmanlığını gösteren en önemli husus, doğrudan kendisi veya kendisiyle birlikte diğer müşrikler hakkında 104 kadar âyetin inmesidir. Akkād, Velîd ile yeğeni Ebû Cehil’e dair nâzil olan âyetler kadar başka hiç kimse hakkında âyet inmediğine dikkat çekerek (İbn Hişâm, I, 270-272; Taberî, XXIX, 95-100) onun müşrikler arasındaki önemini vurgulamaktadır (el-Abķariyyât, s. 781-784).

Kaynaklarda, başta Velîd olmak üzere Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ve Kur'ÂN-ı Kerîm’le alay eden beş kişinin uğradığı felâketlerin Kâbe’de Resûl-i Ekrem’in yanına gelen Cebrâil tarafından tertiplendiği belirtilmektedir. Buna göre Cebrâil, Kâbe avlusunda bunların her birinin ölümünü hazırlamıştır. Kâbe’ye giren Velîd’in Resûlullah ile Cebrâil’in önünden geçişi sırasında Cebrâil yıllar önce bir oka basmasıyla yaralanan topuğundaki yaraya işaret edince yara açılmış, irin toplayıp şişmiş ve patlayarak doksan yaşını geçmiş olan Velîd’in ölümüne yol açmıştır. Velîd, Hacûn Mezarlığı’na gömüldü (ölümü ve vasiyeti için bk. İbn Hişâm, I, 408-415; İbn Habîb, el-Muĥabber, s. 158, 161; Taberî, XIV, 48-51).
Velîd şu üç hususun yerine getirilmesini istemiştir:
Ölümüne sebep olan, Huzaa Kabilesine mensub ok sahibinden intikam alınması, evlenmek için mehrini ödeyip de evlenemediği kızın ailesinden verdiği paranın tahsil edilmesi ve Tâif’te birikmiş parasının faizlerinin istenmesi. Onun pek çok çocuğu arasında künyesini ondan aldığı Abdüşems ile Âs küçükken, Umâre ile Bedir’de katledilen Ebû Kays müşrik olarak ölmüşler, Hişâm Mekke fethinde, Velîd b. Velîd Bedir’den sonra, Hâlid 8 (629) yılında İslâm’ı kabul etmiştir. Velîd’in iki kızı Fâhite ile Fâtıma da fethin ardından müslüman olmuştur..
Resim
Cevapla

“Kuran-ı Kerim Sohbetleri” sayfasına dön