Kul İhvani KÂRİA SÛRESİ ŞERHi

Cevapla
Kullanıcı avatarı
nur_umim
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1113
Kayıt: 19 Ağu 2007, 02:00

Kul İhvani KÂRİA SÛRESİ ŞERHi

Mesaj gönderen nur_umim »

KÂRİA SÛRESİ : 101. Sûre :

اَلْقَارِعَةُ
Resim ---''El kariah. '' "Kâria!" : şiddetle vuran, var gücüyle yüklenen, felâket kapısını çalan apaçık büyük belâ, kıyâmet. (Kâria 101 / 1)

مَا الْقَارِعَةُ

Resim ---''Mel kariah.''
"Nedir Kâria!" : onun ne olduğunu biliyor musun? (insan hafsalası alır mı sanıyorsun?) (Kâria 101 / 2)

وَمَا اَدْرٰیكَ مَا الْقَارِعَةُ
Resim --- ''Ve ma edrake mel kariah.: Ve nedir sana Kâria'yı bildiren?" İnsana idrak ettirecek şey nedir, o müthiş paniği? (Kâria 101 / 3)

Kâria : kıyâmetin isimlerinden biri olduğunda ittifak vardır. Mesele şu ki o gün insan aklının bildiği, tanıdığı, yaşadığı ve tasavvur ettiği tüm sistem bir sur sayhası ve gürültüsü ile alt üst olmuştur.
Herşey yerle bir olmuştur. Çılgın çarpışmalarla un ufak oluş yürekleri ağza getirecek bir dehşet sergiliyor.
İnsan aklının, vehminin ve zannının ötesinde insan takdirinden uzaktır.

يَوْمَ يَكُونُ النَّاسُ كَالْفَرَاشِ الْمَبْثُوثِ
Resim --- ''Yevme yekunun nasu kelferaşil mebsûs. :O gün insanlar çırpınıp yayılan pervâneler gibi olacak."Ateşe düşmüş kelebekler gibi çırpınan, rastgele kaçışmaya çalışan insanlar... Kırılmış bir tesbih tanelerinin beton üstünde dağılıp saçılması gibi mebsüs insanlar... (Kâria 101 / 4)

وَتَكُونُ الْجِبَالُ كَالْعِهْنِ الْمَنْفُوشِ
Resim ---''Ve tekunul cibalu kel'ihnil menfûş. : Dağlar atılmış (didilmiş) renkli (rengarenk) yünler gibi olacak!" (Kâria 101 / 5)

Âyet-i celileye "Benlik dağları"hikmetiyle bakıp, "Nûh (aleyhi's-selâm)'ın oğlunun sığındığı Ben Dağı gibi"desek...
Nefsin "Ben Dağı"nın, yedi renginin ortaya didik didik döküldüğü zâhir-bâtın, dış-iç, diye bir şeyin kalmadığı gün desek, zevkolur...
Ne var ki ileri gidersek taşa tutarlar!


وَتَكُونُ الْجِبَالُ كَالْعِهْنِ الْمَنْفُوشِ
Resim ---''Ve tekunul cibalu kel'ihnil menfûş.: İşte kimin tartıları ağır gelirse..." (Kâria 101 / 6)

Tartıları ağır basana gelince :
Mevâzin : "mevzûn"un çoğulu alınırsa; kıymet ve değeri olan ameli sâlihâlar.
"El mîzân"ın çoğulu alınırsa; teraziler olup ikisi de aynı yere çıkar ki hakk ve hayr ağır, bâtıl ve şer olanlar hafif gelecektir.

فَهُوَ فٖى عٖيشَةٍ رَاضِيَةٍ
Resim ---''Fe huve fi îşetir radiyeh. : Artık o, hoşnut (razı olacağı) bir yaşayıştadır." (Kâria 101/7)

İşte onlar, gerçek ve ebedî rıza hayatına kavuşurlar.

Resim --- "Şüphesiz ki ashabe'l-cennet o gün fakihe meşgalesi içindedirler." (Yâsîn 36/55)

Diğerleri korkunç hâller içinde iken cennet ashabı (sahibi) olmaya hak edenler, hasat (fakihe,olgunluklar) la meşgul olurlar.
Ektiklerini biçiyorlar, diktiklerini topluyorlar. Harman ve hasat zamanı, bağ ve bostan bozumu...
Kemâlât meyvelerini devşirme mevsimi!
İşte "işetin Raziyeh...." : rıza yaşayışı...
Bir nefs râziyyeten sırrına erdiyse, merzîyyeten meyvelerini topluyor...

وَاَمَّا مَنْ خَفَّتْ مَوَازٖينُهُ
Resim --- ''Ve emma men haffet mevazinuh.: Tartıları hafif gelene (kimseye) gelince " (Kâria 101 /8)

Seyyiâtı, hasenâtından fazla çıkana gelince :

فَاُمُّهُ هَاوِيَةٌ
Resim ---''Fe ummuhu haviyeh.: Artık onun anası "Hâviye"dir." (Kâria 101 /9)

Onu saracak ana kucağı hâviyedir ve anası ağlamış demektir. Anasından emdiği son kez burnundan gelecektir. Yaşarken onun anası hevâsı idi. Âhirette de hevâ cehennemi olacaktır.

وَمَا اَدْرٰیكَ مَا هِيَهْ
Resim ---''Ve ma edrake mahiyeh.: Onun mâhiyetini sana bildiren nedir?" (Kâria 101 /10)

Hâviyenin; hûviyeti ve mâhiyetini her aklı olup "insan sûretindeyim" diyen oturup kendi nefsinde uzunca düşünsün.
Ve unutmasın ki ALLAH Tealâ; hâşâ, cennet ve cehennem diye tesisler kurmuş, donatmış ve hazır edip bekliyor değil...
Herkes nurunu da narını da burada ekiyor orada biçiyor...
Ya da çıkan canının içinde götürüyor!
Hayat oyun değil dostlar! Keşke olsaydı ama, oyun değil! Bizlerde oyuncu değiliz!

نَارٌ حَامِيَةٌ
Resim ---''Narun hamiyeh.: Kızgın ateş!" (Kâria 101 /11)

Hami : görüp gözeten, sahib çıkan.
Muhami : avukat. Artık onu âhirette himâye eden; kendisinin, dünya hayatında koruyucusu ve samimî dostu ve avukatı olduğu hevâ-heves ve cehâleti, cehennemi olur.
Herşey sırayla...
İşte böylesine akıl fikir eremez bir kıyâmet günü...
Hoş, insanın aklı, neye doğru dürüst erdi ya...
Doğuma mı, ölüme mi, ağlayana mı, gülene mi?

(Kul İhvani, Muhammedi Tasavvuf'tan)
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen nur-ye »

Sadekallahul aliyyul azim
Resim
Kullanıcı avatarı
halimkok
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 3843
Kayıt: 09 Ağu 2007, 02:00

Mesaj gönderen halimkok »

O AN' a kadar bizim için bilinemezlikte olduğu halde...
Bazen ilk defa dinlediğimiz bir müzik... bize bildik-tanıdık gelir...
Niye böyle olur bilmeyiz... Alır götürür içimizde bir yerlere...

O an hissettiklerimizi anlamlandırmak, söze dökebilmek çok zordur...
Ama bazen o da bir bilinemezlik içinde kendiliğinden oluverir ve söze dökülür.

HAYY-at... Yaşam... VAR oluş... BİR NEY' den DİN-lediğimiz bir melodidir...
İlk ve son defa DİNlediğimiz HÂL' de BİZ' e bildik-tanıdık gelir...

KARİA Suresi' ne bakarken Bezm-i Elest' te Allah-û Zûlcelâl' in


"Ben sizin Rabbiniz değil miyim ?"

diye soruşu canlanıyor gönlümde...

İşte böyle bir halet-i ruhiye ile yazılmıştır;
KARİA’ dan KARİNE’ ye…

Bir MEÂL veya TEFSİR benim yapabileceğim bir iş değildir... Haddim de değildir... Bu ancak ve ancak RUH' umun KÂLB' imin TINI' larıdır...

KARİA’ dan KARİNE’ ye…

“Allah hiçbir şey yaratmadan evvel neredeydi?”

Diye soranlara Resûlullah SAV;

“Altında ve üstünde hava bulunmayan ÂM’ da idi…”

Diye cevap veriyor.

“Hiçbir şey yaratmadan EVVEL”…

Allah cc. Hiçbir şey yaratmadan, ZAMAN’ ı da yaratmamıştı MEKÂN’ ı da…

EVVEL-AHİR; Yaratılan ZAMAN’ a... ALT-ÜST ise; MEKÂN’ a özgü nispetlerdir.

Nisbet İKİ’ liği gerektirir.

BİR’ inin diğerinden farklı olarak belirginleşen bir vasfına dair bir belirlemedir… bir ölçüdür.

ÂM ise; Bilinemezliktir…

ÂM Bilinemezliği ÛMMÎ Bilinemezliği gibi değildir…

Çünkü; ÛMMÎ de Zahir ve Batın’ ın BİR’ lenememesi…
SEVİYELENEMEMESİ
nedeniyle bilinemezlik düşünülür.

ÂM’ da ise böyle bir İKİ’ lik (Zahir-Batın) sözkonusu değildir.

O, tıpkı SIRF KARANLIK ya da SIRF IŞIK gibidir.

Sırf karanlıkta bir şeyin belirginleşmesi, görülmesi mümkün olmadığı gibi… sırf ışıkta da bir ŞEY görülemez.

KARANLIK veya IŞIK’ ın KENDİ’nden başka OL-AN YOKtur.

BİR’ den başka OL-AN olmadığında BİLME BİR’ den başkası için de sözkonusu olamaz.

İşte bu HÂL’ de iken… Allah cc. KENDİ İlminde MÜMKÜN’ lerin HAKİKÂTlerini ancak KENDİ biliyorken… Henüz “KÛN” buyurarak Lûtfu ile NUR’ unu KEVN’ e yansıtmamışken…

اَلْقَارِعَةُ

El kariah.

Sondaki harfin hem “H”… hem de “T” olarak okunabilmesi ne ilginç değil mi?

Gönlüme göre bu durum HAKK’ ı bilmede insanın içinde bulunduğu İKİ’ liğe işaret etmekte. İnsan ya Allah’ ın varlığına şahid olur veya O’nu inkar eder de kendi nefsini ilah edinir.

Elbette ki bu durum Allah’ ın İlminde sabit bir hakikat olarak vardır.
Fakat;

وَاِذْ اَخَذَ رَبُّكَ مِنْ بَنٖى اٰدَمَ مِنْ ظُهُورِهِمْ ذُرِّيَّتَهُمْ وَاَشْهَدَهُمْ عَلٰى اَنْفُسِهِمْ اَلَسْتُ بِرَبِّكُمْ قَالُوا بَلٰى شَهِدْنَا اَنْ تَقُولُوا يَوْمَ الْقِيٰمَةِ اِنَّا كُنَّا عَنْ هٰـذَا غَافِلٖينَ


Hem rabbın: Beni Âdemden, bellerinden zürriyyetlerini alıb da onları nefislerine karşı şâhid tutarak «rabbınız değilmiyim» diye işhad ettiği vakıt, «evet» dediler: «şâhidiz», Kıyamet günü bizim bundan haberimiz yoktu demeyesiniz A'raf Suresi 172 / 7

Diye Allah cc. her birine birer KARİNE ile NEFSlerine ŞAHİD eyledi…

Çünkü; ÂM bilinemezliğinde BİLEN O’ndan başkası YOK’ tu.

KARİNE ; Bilinmeyen bir şeyin anlaşılmasına yarayan ip ucu.
Anlaşılması zor olan hususun hak ve hakikatına dâir cüz'i delil olan şey. İşaret.


Allah cc. NUR’ u ile KARİA’ yı KARİNE’ ye çevirdi ve İKİ’ lik vasfında olan her varlığın KARNE’ sini YAZ’ dırdı KÂLEM’ e…

مَا الْقَارِعَةُ

Mel kariah.

Resûlullah SAV Efendimiz buyuruyor ki;
"Allah-u Zûlcelâl’ in ilk yarattığı şey benim NUR’ umdu…"

KARİA’ da ; İKRA (OKU) kökü vardır…
El kariah’ daki “EL” “MEL” oldu amma henüz okuyacak Allah’tan GAYR’ ı yok…
Dedik ya sırf IŞIK’ ta IŞIK’ tan başka belirginleşen bir şey olamaz.

Bu nedenle olsa gerek ki Allah cc.

وَمَا اَدْرٰیكَ مَا الْقَارِعَةُ

Ve ma edrake mel kariah.

Ne bildirdi ki sana; nedir o karia?

Buyurur SAV Efendimize…

"Sen nereden idrak edeceksin ki ? O’ nu henüz BEN’ den başka bilen yok…
Hakikat-î Muhammediye olan VAR’ lık Âlemi’ ne VÛCUD vermedim henüz.


Dercesine..

Küçük çocuk demiş ki ninesine;
- Ebeeee…. Ben senin düğününü hatırlıyom haa…
Saf Ninemiz;
- De hele gurban olduğum… Nasıl hatırlıyon ?
Deyince… Çocuk;
- Ee… İşte Ebe… Davullar çalıyodu… Adamlar oynuyolardı.. Soooraaa silahlar atılıyodu…
Diye anlatırken bu kadarıyla ikna olan ninesi;
- Oyyy gurban olduğum… Çocukluğu ne güzel de aklında kalırmış…

Demiş memnun bir şekilde…


Hakikatte torunun, ninesinin düğününü görmüş olması imkansızdır.

İDRAK; YEVM’ den sonra mümkün olur ancak… Hakikat-î Muhammediye olan Vücud’ a Yaşam Lütfu verilmesinden sonrasına ilişkindir idrak…

Bu ise Allah cc.; “KÛN” buyurduktan sonrası olan AHİR’ e ilişkindir…

VARLIK’ ın yaşadığı AHİRET hayatıdır… Çünkü İnsan AHİR’ e şahid tutulmuştur.

Ki bu şahidliğinde T mi OKU’ yacak H’ mi OKU’ yacak…

اَلَّذى خَلَقَ الْمَوْتَ وَالْحَيٰوةَ لِيَبْلُوَكُمْ اَيُّكُمْ اَحْسَنُ عَمَلًا وَهُوَ الْعَزيزُ الْغَفُورُ

Ellezi halekal mevte vel hayate liyebluvekum eyyukum ahsenu 'amela, ve huvel'azizul ğafûr.
O ki ölümü ve dirimi kadir edip yarattı, sizi imtihana çekip şunu bildirmek için ki hanginiz amelce daha güzel, hem o öyle azîz, öyle gafur.

“sizi imtihana çekip şunu bildirmek için ki hanginiz amelce daha güzel”

Allah cc. KENDİ bildiğini BİZ’ e bildirmek için…
Yani KARNE’ mizi elimize vermek için yarattı… Ölümü ve Hayatı…

Allah cc. İlk önce ÖLÜM’ ü zikretti…


يَوْمَ يَكُونُ النَّاسُ كَالْفَرَاشِ الْمَبْثُوثِ

Yevme yekunun nasu kelferaşil mebsûs.

Allah-u Zûlcelâl’ in “KÛN” buyurması ile YEVM’ e…

Hakikat-i Muhammediye olan DİRİ’liği

BİLmeleri-BULmaları-OLmaları ve YAŞAmaları

için her bir insan SÎN’ esinde Muhammedi BİLE’ liği ile

“Ben sizin Rabbiniz değil miyim !” Sorusuna
"BELÂ... Bilâkis Sen BİZ' im RABBimizsin" buyuranların üzerine
kendi İǒ leri SÎN-eleri buna Şahidlik ediyorken...

(FARAŞ) kürek kürek BEDEN TOPRAK' ı atılarak gömüldüler VÛCUD... beden kabirlerine…


Zahir-Batın İKİ’ liğinde kim H yi.. HAKKikati bilecek ve GÜZEL ÂMEL işlemiş olacak…

Ve kim T’ yi bilecek İlâhe deyip te “İLL ALLAH” diyemeyerek kendi NEFSini İLÂH edinecek…

Allah cc.' un İLİM' inde sabit olduğu halde... ve Allah cc. BİLdiği halde...
Her şey KENDİ hakikatine ŞAHİD OLsun diye...


وَتَكُونُ الْجِبَالُ كَالْعِهْنِ الْمَنْفُوشِ

Ve tekunul cibalu kel'ihnil menfûş.

Allah cc. NUR’ u ile VAR’ lık Âlemini ZAHİR edince…
KARİA’ ya KARİNE çıkınca…

Yani insanın Ayan-ı Sabitesinde ne varsa Âleme FÂŞ edilince…
(Fâş; Meydana çıkmış. Yayılmış. * Anlaşılmış olan.)

BEN diyen insan; “KÛN” u… OL’ şu KENDİ’ nden bildi…

فَاَمَّا مَنْ ثَقُلَتْ مَوَازينُهُ

Fe emma men sekulet mevazinuh.

İnsanın “BEN” mevzûsu… Kendi SIKLET’ ine… SKALA’ sına KARNE oldu…

Her insan ancak KENDİ MEVZÛSU’ na Uyanı kabul etti…
Bundan razı oldu…
Ayan-ı Sabitesinde bulunmayan bir şeyi… aklının almadığı bir şeyi ise inkar etti.

Fakat Hakikatte Vûcud Zahir-Batın’ da Hakikat-î Muhammediye idi…

İnsanın GERÇEK değeri, SIKLET’ i bu MEVZے daki BİLİŞİ-BULUŞU-OLUŞU ve YAŞAYIŞ’ ı nispetindedir.


İnsan İKİ’ lik ve SAHİB’ lik imtihanında ya İKİ’ likte kalarak T okur ve BEN der…

Veya H OKUr ve HAKK’ a ve Kendi Hakikatine Şahid olur…

ŞEY; ŞEY' dir VAR' lıktır... EŞYA' dır...

SAV Efendimiz;

"Bana EŞYA' nın HAKİKATİ' ni göster"

diye dua ediyor... Bu Hakikati bilemeyenler "T" ' de... "İKİ" likte kalıp ta
ŞEY' e AN' da ŞAHİD olup ŞEY(i)TAN edenlerdir...

فَهُوَ فى عيشَةٍ رَاضِيَةٍ

Fe huve fi îşetir radiyeh.

Şu var ki bu imtihanda İKİ’ likte karalarak Kendi HEVA’ sını İLÂH edinen de… HAKK’ a ve HAKİKÂT’ e şahid olan da KENDİ’ nden razıdır… Çünkü her İKİ’ si de Hakikatte KENDİ HAKİKATİ’ nin gereğini yapmaktadır.

Çünkü;
“Allah, onların her hâlini kuşatmış ve her şeyi inceden inceye sayıp dökmüştür. “
Cin Suresi 28/72


Gerçek kurtuluş ise Allah-u Zûlcelâl’ in ; “GÜZEL AMEL” buyurduğunu tercih edebilmek ve yaşayarak şahid olabilmekle mümkündür.

Allah cc. ÂMÂ Bilinemezliğinden
Bilmeyi ve Bilinmeyi MuRAD eyleyerek İKİ’ lik İMTİHANI olan
UMMÎ Bilinemezliğini halk eylediğinde

İnsanların bir kısmı kendi HEVA ve hevesine uydu.
Çünkü;

اَلْهٰیكُمُ التَّكَاثُرُ

Elhakumut tekasur. Oyaladı o çokluk kuruntusu sizleri Tekâsûr Suresi 1/102

حَتّٰى زُرْتُمُ الْمَقَابِرَ

Hatta zurtumulmekabir.
Ta.. ziyaret edişinize kadar kabirleri Tekâsûr Suresi 2/102

Beden KABRİnde KENDİ hakikatinden habersiz ÖLü olan insana
“Bir ben vardır bende benden içeri”
buyuran Yunus Emremizin işaret ettiği
O içerideki BEN… KENDİ hakikati açıldığı…

ÛMMÎ bilinemezliği ZAHİR ve BATIN’ daki Hakikat-i Muhammediye OL-uşa şahid olunduğu VAKİT’ e kadar…

Bu Oyalanma sürdü…
SÛMME… Sonra… Sonra… Sonra…
Bileceksiniz O SÎN-elerinizdeki ÛMMΒ yi…

İlm-el Yakiyn olarak bileceksiniz… Ayn-el Yakiyn olarak bileceksiniz…
Ve nasıl BİR NUR taşıdığınızı… Sizi VAR eden RAHİM’ i… ÛMMÎ OL-AN
ANA’ nızı bilecek ve…


Rahman ve Rahim OL-AN’ a ŞAHİD’ ler olacaksınız… Söz verdiğiniz gibi…

Ya da HEVA’ nıza uyarak NAR’ ı kendinize ANA edineceksiniz…

نَارٌ حَامِيَةٌ

Narun hamiyeh.

Nasıl bir NAR taşıdığınızı göreceksiniz…
O’ nun kucağına yaslanacaksınız ANA şefkatini umarak…

Ne yaşamışsanız neye şahid olmuşsanız o sizin KARİNE’ niz… KARNE’ niz olacak…

KARİA’ dan KARİNE’ ye geçerken NÛN’ un NUR mu… NAR mı olduğuna ŞAHİD’ lik etmemiz MuRaD eylenmiştir.
[img]http://www.muhammedinur.com/photos/galleries/avatars/muhammedinurimza.jpg[/img]
Cevapla

“Kuran-ı Kerim Sohbetleri” sayfasına dön