KUL İHVANÎ YUSEBBUHU ÂYETLERİ SOHBETİ

Cevapla
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

KUL İHVANÎ YUSEBBUHU ÂYETLERİ SOHBETİ

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

KUL İHVANÎ YUSEBBUHU ÂYETLERİ SOHBETİ

(31 Mart 2009 Sohbeti)

Euzübillahimineşşeytânirracîm!

Bismillâhirrahmânirrahîm!

Evliyâullahın ehemmiyetle okudukları bir salâvâtla başlayalım inşâllah..



Resim

TÜRKÇESİ:
Allâhümme salli vesellim alâ seydinâ ve Mevlânâ Muhammedin Hâurrahmeti Ve mimel mülki ve dâllüddevâmi,
Esseyyidül kâmilül fâtihul hâtimü adede mâ fiilmike kâinün evkadkâne küllema zekerake ve zekerahuzzâkirün,
Ve küllema ğafele an zikrike ve zikrihil ğafilün salâten dâimeten bidevâmike bakiyeten bibekâike lâ münteha lehâ dune ilmike inneke alâ külli şeyin kadir.


MÂNÂSI:
Ey Rabbim, Seyyîdimiz Efendimiz olan, "hâ"sı rahmet, "mîm"i mülk, "dâl"ı da dâimlik olan, kâmil, fâtih ve hâtim bir Seyyid olan Muhammed (salallahu aleyhi ve sellem)'e, Senin ilminde bulunan olmuş ve olacak şeyler adedince salât ve selâm ediver! Zikredenler, Seni anarken onu da anarlar; gâfiller de Senden gâfilleştiklerinde ondan da gâfilleşir. Öyle bir salât ediver ki, senin mevcudiyetinle dâim olsun, senin bekânla bâki olsun, ilmin dışında sonu olmasın!. İşte Sensin, her şeye kudreti yeten!


Resim


Allâhümme salli vesellim alâ seyyidinâ..
Allahım Dinin Sahibin Efendimize teslim olmayı ve SALL etmeyi nasib et!
Seyyidinâ Muhammedin..
Delilin, Devamın De’siyle yüklüyor. Ne çıkıyor?
“Ha, me, de” çıktı bak. “Hamd” çıktı şu ANda daha. Hamd çıktı.
Üç kelimeden. Hamd için diyor yani.
Hamdi o kadar güzel bir desen içerisine, depo içerisine oturtuyor ki rahmetin, mülkün devamlılığın, rahmeten yarattığın, merhameten yarattığın mülkün devamında hepisinin ortasına Rasûlullah Salllallahu Aleyhi Vessellem’in “MîM” Harfini oturtarak muhteşem bir ZÂHİR-BÂTIN CEM’i sunuyor. haMd!…
Sanki cisim içinde CAN gibi. Kendisi içerden de yakın içerde!
Rasûlullah Salllallahu Aleyhi Vessellem kab gibi, Kâbe gibi dışarda.
Muhteşem bir manzara.
“Ve mimma ilmü’l- mülkihi. Ve mime’l- mülkihi. Mülkün Mimi.
Mülk kelimesinin içindeki Mim’in yüzü suyu hürmetine SALL et Yâ Rabbi! Yâ Allah! Allahümme, Allah’ım Sall et! Teslim et! Bizi ulaştır!
Ve mime’l mülkihi. El Mülk.


Bismillâhirrahmânirrahîm.

Elhamdulillahi Rabbü’l- Âlemin.
Allahümme duaya kat!
Rabbü’l- Âlemin de Allahümme’nin içinde saklıdır.
Çünkü kapaklıdır içinde. Errahmânurrahîm.
RaHmet olarak geldi birlikte. Bunun “H” ası yüzü suyu hürmetine!
Ve Mime’l Mülki.

Er rahmânurrahîm. Mâlikiyevmiddin.
Mâlikiyetin, mülkün MİMini aldı.
Fatihadan gidiyor şimdi. Ve Mime’l Mülki.
Mülküm MİMi yüzü suyu hürmetine!
Hani yarattın ya sen şu zâhir bâtın âlemindeki varlıkları, mülkü, eşyayı. Eşya Âleminde, Esmâ Âleminde, Sıfat Âleminde varlıkların var ya;
Hani şu gözüken şeyler cansız gözükenler, kayalar, taşlar, dağlar.
Canlı gözükenler bitkiler, hayvanlar, insanlar, eşya pazarındakiler.
Hani şu esmâ pazarında var ya buyurduğun bizim âlemimizde olmayan o senin cinlerin, bildirmediklerin var ya bilmediğimiz sıfat âleminde yarattıkların var ya!
Mülkün var ya mülkün, melekütün var ya işte oradaki Muhammediyet MiM’imin yüzü suyu hürmetine Allahım bizi sall et!
Sılamıza kavuştur. Selâmete ulaştır!
Yüreklerimizi Dârü’s- Selâm kıl!
Çok iyi ANLAmalıyız. BİLmeliyiz, mutlaka BULmalıyız, mutlaka orda OLmalıyız, kesinlikle YAŞAmalıyız ki gerçek ŞÂHİD OLmalıyız!.
Allah korusun yalancı şâhidlerden olmayalım!
İşin sonunda HÜSRANda kalırız; Bilip, BULup, DUYup, Uyamazsak!
Kimi DUYup-UYamazsak?
Bütün varlığın, halk edilişin temelindeki İLK HALK EDİLENi. Nur-u MiMi.
Muhammed aleyhissalâtü vesselâm’ ın şahsında Şehâdet Şerefi olan Nur-u MiMi iyi bilmeliyiz.
Bunu BİLmek Muhammedî Şuurdur.
Bunu BULmak Muhammedî Nurdur. Hablel verid gibidir. En içteki ilk varlık tabakasıdır.
Bunda OLmak, bunda OLmak Rasûlullah sallallahu aleyhi vesselleme TESLİMİYETtir. Arkasında “Allahuekber!” demektir.
“Rota Sende Yâ Rasûlullah!” demektir.
İstikamet emrolunduğun gibidir.


“Ve kalu semiğna ve ateğna: Biz de duyduk ve uyduk!”
“İyyake na'büdü ve iyyake nesteîn"

(Rabbimiz!) Ancak sana kulluk ederiz ve yalnız senden meded umarız!
İstikameti başlamıştır.
Çünkü Muhammedî Sürûrr içindeyiz.
Orda olduk. Sırların içindeyiz.
Bizim aynamız cama dönüştü.
Enfüsumuz, gönül gözümüz ezel ebedle buluştu.
Arkamız ezel, önümüz ebed oldu.
Çünkü biz Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem Efendimizin gönül gözüyle görür olduk İnşâallahurrahmân!


Çünkü Muhammedî Şuuru BİLmekle Müslim olduk: “Allah ve Resûlüne Teslim olunuz!” a UYduk!

Çünkü Muhammedî Nuru BULmakla Mü’min olduk: “Allah ve Resûlüne İman ediniz!” e UYduk!

Çünkü Muhammedî Sürurda OLmakla DOST olduk, Allahımıza dost olduk budur Evliyaullah. “Allah ve Resûlüne Tâbi OLunuz!” a UYduk!

Çünkü Muhammedî O-Nuru YAŞAmakla EHLİ olduk ehli! Ehli olduk, helâl olduk, hall olduk. Ne Ben-Sen kaldı. Ne de BİZ kaldı, kalan BİRR kaldı! “Allah ve Resûlüne İtaat Ediniz!” e UYduk!


Bunu söylememe sebeb bütün ilimleri bilsek dahi neticesi iğne ucu gibi gelir ŞEHÂDETe gelir.
Şehâdetin Şerefi ise Eş Şefi’ Esmâsının tecellî mazharı olan, şuhuda çıkış noktası olan Muhammed aleyhissalâtü vesselâmdır.
Bunu akıl zor anlar. Zevk ettiği zaman ise muhteşem olur.


Allahümme salli vesellim,
Allahım sall et!
Bizi iki lütfun sahibi kıl!
Lütfullah ve Lütf-u Rasûlulah’ın sahibi kıl!
Sılamızı Samedî Sırrımızı bizde sahib kıl!

Vesellim, bura teslim et bizi!
Es Selâmı burada tecellî ettir!

“Fedhulî fî 'ibadî!.” ile sall et!
“Vedhulî cennetî!” ile Dârü’s- Selâm kıl yüreklerimizi!
Alâ, bunu dinimizin senedi, sahibi olan Seyyidina Muhammed aleyhissalâtü vesselâma,

Ve Mevlânâ, ve bunun etrafında arı gibi dönen benliğimizi kişiliğimizi de Allahu Zülcelâl’e velî kılan El Velî esmâsını bizde tecellî ettiren,
Yüce Mevlâ’mıza ulaştıran, Lütfullahı bizde ortaya çıkaran Velâyet Diriliğine ulaştır!
Şu andaki DİRİliğine ulaştır!
Bu basit bir şey değildir, hayal yoktur hakikatta.

Şu ANda El Hayycelle celâluhu’dur Allahu Zülcelâl hamd olsun!

Şu ANda Hayy’dır Resûlullah Muhammed aleyhissalâtü vesselâm hamd olsun!

Şu ANda Hayy’dır Ali Keremullahi veche ve Velâyet Sahibleri hamdolsun!

Çok şükürler olsun ki şu ANda BİZ Ümmt-i Muhammed de Hayy’ız ve hayattayız!
Pâk mıyız kirli miyiz? Öyle miyiz böyle miyiz el Hakk celle celâlihu ve kendimiz bilmekteyiz ?
Allah YÂR ve Yardımcımız olsun!
Fakat bir gerçek var ki şah damarımızdan YAKÎN OLAN bizde de Hayydır. Biz O’nlunla Hayyız.
Ve Rasûlullah sallallahu aleyhi vessellem de şah damarımız gibi bizde Hayydır. Farkındayız hamd olsun!
Aklımız fikrimiz gibi Allah Dostları bizimle hazır nazırdır ve bizde Hızırdır hamd olsun!


Ve Mevlânâ Muhammedin!
Ve Mevlânâ Muhammedin, üç MiM’in daimi hakikati olan Muhammed aleyhissalâtü vesselâm Şeriatı, Tarikati ve Mârifetindeki Muhteşemliği ile Sen’in rahmetiyin “Ha” sı gibi hazır, nazır!
“Hauu” diyor bakın!
Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem gibi, pâk olan Allah’ın Hakikat-ı Muhammed aleyhissalâtü vesselâm!

Hâu’r- Rahmeti : Rahmetinin “Ha” sı olan Muhammed aleyhissalâtü vesselâm yüzü suyu hürmetine bizi sall et!
Göbek Bağımız gibi çeke çeke bu “İLK NOKTA” da, Nebiyyü’l- Ümmî’nde BİZi buluştur BİR et!


Ve mimel mülki : Ve mülkün MiMi olanla.
Nedir Mülk?
“Me le ke” yazıyor.
Kef, kûn gibi içerdeki şu ANda ŞE’ENin oluşudur.
Hiçbir zaman süreklilik yok kâinâtta.
Her AN yok edip var etmektedir. Kûn fe yekûndur.
Lam, lütfen böyledir, letâfetle böyledir. Bu ince bir sırdır çünkü,
Kendisi Latîfü’l- Habîr’dir Allahu Zülcelâl!
İşte bu MiMlendiğinde âşikâr olur. Bir saniyelik gibi!
Ama insanlar bunu sürekli sanır.
Öyle sanmasa yaşayamaz çünkü.
Bilseydi ki atam sonsuz bir hızla dönüyor, delirirdi.
Bilseydi ki dünya şu anda 1600 kilometre hızla dönüyor, çıldırırdı.
Bilseydi ki karpuz gibi yuvarlak dünyanın altında mıyım, üstünde miyim telaşına kapılsaydı kâinâtta yapa yalnız kalırdı.
Akıl aklını yer bitirirdi!..

Böyle bir “Ha” için Habibullah’ın, Hakikatın “Ha” sı için ve Mârifetin “MiM” i için böyle bir güzellik için bizi de SALL ettir!


“Ve Dâllü’d Devâmi”
Devamın “Del” Harfi için! Devamın, daimliğin, daimliliğinin hakkı için!
Rahmetiyin “Ha” sı için!
Mülküyün “MiM” i için!
El Dâimu celle celâlihu oluşuyun, Ezel-Ebed oluşuyun hakkı için!
Dayyum, Kayyum oluşuyun, “Del” Harfi için, delaleti için, delilliği için! Oraya götürücülüğü hakkı için!
Lütfullah ve Lütf-u Rasûlullahın DİN olarak bize gelişinin delilliği hakkı için!
Yani Kebanı buraya getiren nur için, ceryan için, elektirik için!
Bizi Rasûlullah sallallahu aleyhi vessellem’e sall et, teslim et!
Bu hususta bize ilham et yüreklerimize ve akıllarımızı yatıştır!
Önümüze sebepler çıkar, ömrümüzü heba ettirme!
Şeytan ve şeytanlaşmışlıklara İKİliklere-tehidsizliklere bizi yem etme!

“Ve Dâllü’d Devâmi” devam “Del” Harfi için bizi bağla!

“Es Seyyidü’l- Kâmilü”
O öyle bir Muhteşem Peygamber aleyhisselâtü vessalâm’dır ki Es Seyyidü..
Nedir Seyyid?
Dinin Sahibidir. Devamlılığın bizdeki sahiblik ucudur.
Varlığın var oluş sebebidir. Nur-u MiM dir.

“Es Seyyidü’l- Kâmilü”
Kemâl Noktamızdır. Kemâl noktamızdır!
Lütfullah’ın Muhammedî olarak KEVNe çıkışıdır kemâl.
Her saniye gidip gelen elektrik gibi Mekik Teorisi gibi git-gel, git-gel İKİlisi.
Yakından sürekli gözüken uzaktan bakıldığında gidip-geldiği anlaşılan öteleme olan.
Yani Keban’dan buraya su gibi elektrik akmaz. Var olur-Yok olur sadece.
Denizde dalgalarda böyledir. Denizin derinliklerinden bir kilometreden su gelmez! Su yirmi otuz metrede hareket eder durur. Uzaktan getirmez.

“Es Seyyidü’l- Kâmilü” Kemâl sahibi, KÂMİL.
Çünkü burda bir şeye dikkat etmek lâzım.
Muhammed aleyhissalâtü vesselâm;
MÜKEMMELdir. Kendisi kemâl bulmuştur. Kendisi kemâl bulmuştur.
Ve MÜKEMMİLdir. Başkası ancak onda KÂMİL olabilir.
Bir piriz gibidir, Kendisinde cereyan vardır başkası da ancak O’ndan cereyan alabilir. Başka çaresi yoktur!
Mükemmel ve Mükemmil Muhammed aleyhissalâtü vesselâm.


“El Fâtihu’l- Hâtimü”
El Fâtihu; Fâtihtir. Anahtardır. El Fettah celle celâlihu tecellîsine mazhardır.
Bütün varlığın VAR OLuş Kapısıdır, anahtarıdır.
Hiçbir şey O’nsuz OLamaz. Tüm VAR OLuş ilk yaratılan noktadan doğar.
Fettahtır. El Fâtihdir kendisi. Her bakımdan madde mananın El Fâtihidir, fettâhidır, anahtarıdır.
El Hâtimü; bu başlangıçta anahtardır ama son-uçta ta HİTAMdır.
Çünkü bütün varlık geldiği yerden geri dönecektir ki:

“Ve ileyhi turceun!”.
Ve ileyhi turceun. Ona rücu’ olursunuz.
Tekrar topraktan toprağa gibi sanki.
Her şey bulunduğu hale döner ve sadece bir pasaport kalır içinde ne yazıyor diye.

“El Fâtihu’l- Hâtimü” Nedir hitam?
Sonuçtur. Hâtimdir, hitamdır, sonuna vurulan mühürdür.
“Kur’ânı hatmettik” diyoruz bitti, tükendi, mühürledik, hitam oldu. Hâtim! İşte böyle bir Es Seyyid olan, kâmil olan, fâtih olan, hâtim olan Rasûlullah Muhammed aleyhissalâtü vesselâm’a bizi ulaştır, SALL et!
Ne kadar?

“Adede mâ fî ilmike”
Senin İlmin kadar, İlmullahın kadar.
“Kâinün ev kad kâne”
Kâinün, şu ANa kadar olmuş şeyler.
Ev, veya, kadkâne olacak şeyler.
Olmuşlar kadar, olacaklar kadar.
Senin ilminde bunlar, mâ fi ilmike, senin bildiğin olmuş ve olacaklar kadar salât ve selâmımızı ulaştır! Arzumuzu, bu kadar çok arzuluyoruz anlamında!

“Küllema” Bu nasıl anlaşılır?
Küllema, vaktaki, nasıl ki, hani var ya. Evet.

“Zekereke”, Seni zikredenler ve “Zekerehu” O’nu zikredenler.
Ez Zâkirun Seni ve Onu zikirlerince SALL et!
Ne demek zikir?
Zikir, Rahmet Kevniyetine Sahib Olanı anmaya sahib oluştur.
Merhameten var edilişe şâhid oluştur.
Şah damarından yakın olanı El Hayy celle celâlihu biliştir.
Her şeyin O’ndan olduğunu anlayıştır.
Zikir, O’na sahib çıkıştır.
Ez Zikr, kelle sahibliğidir, kerem sahibliğidir, Zülcelâli Velikram’ın ikram sahibliğidir.
Bütün tecellîlerini Allahu Zülcelâl insanda yapmaktadır şu ANda. İnsanda yapmaktadır.
İnsan,bütün esmâlarında A Allahu Zülcelâl’i görür.
İnsanı çekerseniz Allahu Zülcelâl’i bilecek birisi kalamaz.
Çünkü aklı olmadığı için ortada!
Bütün sebep insan AKLı için halk edilmiş bir KÂİNÂT vardır karşımızda.

“Küllema zekereke ve zekerahu’z- zâkirün”,
Seni ve Senin zikrini, zekareke Senin zikrini yapanlar, Ve zekerahu, O’nun zikrini yapanlar.
Ez zâkirun, ne dediğini bilenler, zâkir olanlar, sahib olanlar bu işe.
Zikr, zikirdir. Zâkir, zikrine sahib çıkan.
Nasara, yardım eden. Nâsirin, Rızaya sahib çıkanlardır.
Birinci harfi “A” ya çektiğimiz zaman daima sahiblik getirir. Bu çok önemlidir.


“Küllema gafele”,
Kim ne kadar var ise ondan gafil olanlar.
“An zikrike ve zikrihi’l- gâfilün”,
Senin zikrinden ve Rasûlullah, Allah’ın Rasülu sallallahu aleyhi vessellem’in zikrinden gaflet içinde olanlar gafiller ne kadarsa o kadar!
Gafil olmayanlar kadar, gafil olanlar kadar sayısınca bizim bu SALL isteğimizi ulaştır kendisine Yâ Rabbülâlemin!

Yâ Allahımız, Allahım!
Bu bir SALÂTtır ki, bu bir SILAdır ki, bu bir irsaledir ki, bu bir kavuşma arzusudur ki bu kaçınılmayan bir yöndür ve yoldur ki, mutlaka olacak bir şeydir ki bu SALLımız;
İster Allah korusun gafil olarak ister zâkir olarak, değişmez.
Netice değişmez sadece bizim açımızdan değişir.
Ya Nura ya Nara gideriz.
Gafil olanlar Hizbu’ş- Şeytan olarak terk ederler şehâdetsiz olarak giderler Nara.
Zâkir olanlar sonuçta Hizbullah olarak Allah tarafında olarak Allahın sözlerini dinleyerek ve yaşayarak gittikleri için Nura giderler.
Şâhidi olurlar:

“Eşhedu enlâ ilâhe ilallah ve eşhedu enne muhammede’r –rasûlullah” derler.
Nedir gafele. Gafele nedir?
Gafele, insanın kendi içindeki prizden elektrik almayış gafilliğidir, galipliğidir.
Kendini bir ŞEY sanıştır. Karanlığını, gecesini gündüz sanıştır.
Aldanıştır, körlüktür. Kendi körlüğüdür, gafele.
Kendi BENliğinin galibiyetidir.
İçindeki Lütfullahı göremeyiş, galibiyetidir. Zalımlığın taaa kendisidir.
Donmuş bir su dur. Suluk yapamaz artık.
Ancak zalimlik yapar. Yenmez, içilmez, bir şey yapamaz artık.
Kasıtlı, kalıplı, kayıdlı.
Bu hiçbir şeydir hiçbir şeye yaramaz, GAFİLdir.
Bu azgınlaşırsa CAHİL olur.
Azgınlaşırsa GAFLET, CEHALETe dönüşür.
Cehalet DALALETe dönüşür. Sallı n tam zıddına gider artık.
Geri dönmeyecek şekilde ters yöne oturur çünkü raya.
Sonucu ise İHANETe çıkar! Huzbuşşeytana ulaşır Allah korusun!

İşte geri döndüğü zaman, tevbe istiğfar ettiği zaman ise;
GAFLETin yerinde GAYRETi başlar, tersini söylüyor.
CEHALETin yerinde HİMMET başlar, tersden.
DALALETin yerinde ŞEFAAT başlar.
İHANETin yerinde HİDAYET başlar,
SALL başlar, Salâvât başlar, Salât başlar.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vessellem’e salâvât başlar
Allahu Zülcelâl’e Salât başlar. İşte böyledir bu iş!

Öyle bir salât ki;

“Salâten dâimeten bidevâmike”
Allahım Senin sonsuzluğunca, o kadar çok SALL etmek istiyoruz.
Bizde o sonsuzluk içerisinde Nebiyyü’l- Ümmî olan Muhammed aleyhissalâtü vesselâm’ın varlığı birliği, dirliği içerisinde BİZ olmak istiyoruz.
Bu imtihan sonucunda bizim tercihimiz bu!

“Bâkiyeten bibekâike lâ münteha lehâ dune ilmike”
Öyle bir salât et ki Yâ Rabbi, öyle bir bizi ulaştır ki, öyle bizi bir et ki senin Bekân ile biz bâki olalım!
Bizi öyle bir bâki et, bâki oluş, Kahharî Birlik ver ki sanki denize atılmış bir buz parçası erimiş de denizden çıkamaz hale gelmiş olalım artık.
Değil kendi kim olduğunu, o zerreleri bulmak için eser kalmamış halde olalım.
Tekrar eski hale getirmek mümkün değil.
Bir anda yok olup gitmiş o varlığın içerisinde fenâfillah!.

“Bâkiyeten bibekâike”
O Sen’in El Bâkî celle celâlihu Esmân içinde bizim burdaki iğreti, geçici BENliğimiz kaybolup gitsin!

“Lâ münteha lehâ”
Öyle ki hiç nihayeti olmasın.
Onun için bizim bu salâtımız için
“Dune ilmike”, ancak ilmiyin içinde olsun bu. İlmiyin dışında sonu olmasın!
Yani İlmullahın içerisinde böyle erisin gitsin şu andaki faniliğimiz senin bâkiliğin içerisinde böyle erisin gitsin.
Bizim SILAmız, SALLımız ve ulaşımımız ise ancak Rasûlullah sallallahu aleyhi vessellemdedir.
“Bize bu yolu aç!” demektir.


“İnneke alâ küllî şeyin kadîr”
Şüphesiz ki sen gerçekten her ŞEYe kudreti yeten SENsin!
Her bir şeye kâdir olan kudreti yeten, takdir eden El Kâdir celle celâlihu kudret sahibi olan ve El Kadîr celle celâlihu kudretini tecellî ettiren SENsin!
İki esmâ vardır Kudrette Esmâü’l- Hüsn⒠nın içinde.
El Kâdir celle celâlihu kudret sahibi olan, fiilen o sahibliğini icra eden, şu anda kudretini takdir ettirerek tecellî ettirerek, kaderi yaşatarak fiilen kullanan Allahu Zülcelâlimiz bize böyle bir SALÂT ver!


İnşallahu’r- Rahmân!
Âmin! Kabul et!

Yâ Latîf! Yâ Kerîm! Yâ Rahîm!
Yâ Rahmân! Yâ Hannân! Yâ Mennân!
Yâ Deyyân! Yâ Furkân! Yâ Sultân Yâ Allah celle celâlihu!..
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Mesaj gönderen Hakan »

Zaman çok ilginçtir. Muazzam bir şeydir.
Çünkü her anın bir kaderi vardır. Her anın bir şehâdeti vardır.
Her anın bir şerefi vardır. Her anın bir ikrami ve hisabı vardır.
Bundan kaçamaz insan. Kimse zamanın dışına çıkamaz.
Kimse Allahın elinden kurtulumaz.
Asla yapsın ya da yapmasın değişemez.


هُوَ الَّذِي يُحْيِي وَيُمِيتُ فَإِذَا قَضَى أَمْرًا فَإِنَّمَا يَقُولُ لَهُ كُن فَيَكُونُ

“Hüvellezi yuhyi ve yümit fe iza kada emran fe innema yekulü lehu kün fe yekun: O, hem dirilten hem de öldürendir. O, herhangi bir işin olmasını dilediği zaman yalnız «Ol!» der, o da oluverir. O odur ki hem diriltir, hem öldürür, hasılı o bir emri istediği vakıt ona sâde «ol!» der oluverir” (Mü’min 40/68)

وَكَذَّبُوا وَاتَّبَعُوا أَهْوَاءهُمْ وَكُلُّ أَمْرٍ مُّسْتَقِرٌّ

“Ve kezzebu vettebeu ehvaehum ve kullu emrin mustekirr: Yalanladılar ve kendi heveslerine uydular. Halbuki her işin ulaşacağı yeri vardır.” (kamer 54/3)

Onun için akıllar İlmullah ve Edeb-i Rasûlullah ile selâmet bulursa,
Silm akıl olursa, kendisini yaratanın sesini şah damarından yakın duyarsa,
Ve: “kalu semiğna” derse insan aklı ve derse ki ve: “ateğna duyduğuma uydum!” derse ondan konuşan Rabbülâlemindir.


Rasûlullah sallallahu aleyhi vessellem: “Bir kişi Kur’ân okusa evinden çıksa, birisi sorsa ki ona “nerden geliyorsun?”
“Rabbımla konuşmaktan geliyorum!” dese vallahi doğru söylüyor.”
Buyuruyor çünkü Kur’ân okumuştu biraz önce.
Başka bir Hadiste:


Rasûlullah sallallahu aleyhi vessellem : “Sizden kim ki Rabbı ile konuşmak istiyorsa Kur’an okusun.” (Deylemî ve Hatiib)

İşte böyledir Kur’ân okumak.
Çünkü okuduğunuz Kur’ân şimdinin gökyüzünden yağan yağmuru gibidir. Çünkü şimdi gökyüzünden..
Rasûlullah sallallahu aleyhi vessellem sağdır. Hayydır BİZim için.
BİZi bilmeyenler için bir şey yok zaten!
Ne doğum var, ne ölüm var, ne mahşer var, ne dünya var.
Hiçbir şey yok. Çalıp oynayıp depinsin bir zaman.
Demek zaman önemliymiş.
Bir zaman dedim ya sınırlıymış meğer, sorumluymuş meğer insan! İnşallah!..


Allahümme salli ve sellim ve bârik âlâ seyyidinâ ve mevlânâ Muhammedîn abdike ve nebîyyike ve resûlüke ve nebîyyü’l-ümmîyyi ve âlâ âlihi ve ehl-i beytihi ve ashabihi!

Subhâneke Allahümme ve bi hamdike eşhedu en lâ ilâhe ente vahdeke lâ şerike leke! nestağfirruke veetevbileyke!

Bizi bağışla, affet ve sana yaramayanlarımızı sıyır at!
Bizi kurtar bunlardan Yâ Rabbena!
İnsan ne zaman duyar ne zaman uyar, zamanı gelince!
Ondandır ki nice allâme-yi cihanlar vardır kendilerini duymazlar!
Uykularındaki sesleri başkalarını uyandırır ama kendileri uykuda kalır. Böyle hadisler vardır.
“Sen bizi dünyada uyandırırdın, biz senin yüzünden uyandık.
Sen neden uyanmadın, ateşte uyandın!”
“Ben söylerde yapmazdım!” gibi.
Onun için uyanmak bir saniyelik iştir.
Bir kere uyananlar gerçekten Rabblarına karşı büyük bir işe başlarlar.

Bugün kısa olsun diye bir Sûreye girelim. Sebbah, Sebbaha girelim. Madem ki: “lehu mafissemavati ve mafilard”
Madem şimdi şu anda bütün atomlar, bütün bu gök yüzü ve muazzam kâinâtta dahil akıl fikir ermeyen muhteşem sistemler dahil “sebbaha”dalar. Her biriyle Bendnelerimiz de mutlaka dönüyor devrandalar.
Madem akıllarımız Heyranda.
Madem Kalblerimiz Cevlanda, madem ki Ruhumuz Hayranda madem ki biz büyük harflerle İNSANız.
Küçük harflerle insancık olmaktan kurtulduk inşaallah.
O zaman “Sebbaha”ya bakalım.
Muhammedî Oluş Şuuruna ulaşmanın yolu;
Muhammedî Sadakat Sahibi oluştur.
Muhammedî Samimiyet Sahibi oluştur.
Muhammedî Sabır Sahibi oluştur.
Bütün bunların sonrası Muhammedî Selâmeti bilmektir.

Hani bizim Mecnun çöle çıkmış.
Leylâ çöl kuşu, av.
Mecnun kara sevdâlı, avcı.
Soruyor kurda kuşa Leylâ’sını ama yok.
Ne Leylâ var ne belâ var. Ne Mevlâ var. Çöl bomboş!
Yol bir oymağa düşüyor.
Diyor ki: “Erenler bir kara sevdâ geçti mi buralardan, hiç gördünüz mü, böyle gölge gibi bir şey geçti mi?”
“Yok görmedik. Biz senin gibi deli derviş de görmedik. Yaaa!”
Bir kalender diyor ki:
“Oğul ben gördüm. Ancak bir gündüz, bir gecelik yolda o. Çadır çekiyorlardı. Ve diyorlardı ki burda bir iki gün kalırız. Devam ederiz. Sen yayan gidemezsin oğul! Vardığında gitmiş olur onlar. Deve satın alacak neyin var?”
“Hiçbir şey! Verecek bir şeyim yok. Bineğim yok. Gücüm yok bu kadar yürümeye. Altınım yok, devem yok. İmkanım yok!”
Ama konuşan bizimki de derviş besbelli, diyor ki:
“Oğul ben de sen gibiyim. Şu gördüğün deve benim ama yeni yavruladı. Bu bir nimettir gayri. Ben sana veririm onu, sen sürersin o oymağa. Leylâ yı gördün mü benim devemi bırakırsın çünkü benim devem yavrusunun delisidir. Burayı su gibi bulur, akarak! SALL eder buraya! Onun Kâbesi burda, kıblesi burada!”
Bu ÇÖL işte böyle bir şey…
Bizim Mecnun içinde bir güneş doğuyor. Bir umut doğuyor.
Bir rahmet bulutu geliyor. Çölün çiçekleri yeşerecek diye.
Hamdu sena ediyor. Elini ayağını öpmek istiyor dervişin.
Deveye biniyor. O meşhuuuur Mecnun Destanlarını, türkülerini söyleye söyleye gidiyor.
Leylâ Doğrultusunda, dosdoğru gidiyor.
Gidiyor ama yol yokuş olunca herkesi yorar.
Mecnun’un aklı uykuya yeniliyor.
Uyandığında bakıyor ki deve geri dönmüş nerdeyse obaya girecek.
Bir daha deniyor diyor ki: “Deve anladım senin yüreğin burda benimki orda ama hadi gel şsen bir iyilik ediver bana Leylâ’ma kavuştur da yavruna dön!”.
Çâre yok. Tekrar dönüyor. “Bir hakkım daha var. Bir denememdaha.”
İşte üçüncü dönüşüne devenin döndüğünü görünce: “Vedâlaşalım Senin canıyın canı olan canından can olan cânânın bu tarafta. Kamçı kâr etmez sana. Sana hiçbir şey kâr etmez. Benim Leylâ’m o tarafta bana da kâr etmez. Bu sıcak, bu gaflet, bu çöl, bu yokuş herkesi yorar. Beni de yordu. Seni de yordu. Sen obaya, ben Leylâ’ya. Dövmenin bir yararı yok. Ey güzeller güzel deve, sen kara sevdâlı, ben kara sevdâlı.
Sende yavru derdi bende Leylâ derdi var. Yavru bu yanda Leylâ şu yanda. Kader kaderullah. Yol ayrı. Yollarımız açık olsun. Gözlerinden öperim!” diyor ve de gözlerinden öpüyor.
Tozu dumana katan deve yavrusunun yolunu kokusundan tanıyor.

Bu bizim Âşık Cemâl’in şeyi gibi. Mecnun hikayesi gibi.
Bu herkes kara sevdâsını alıp gidiyor.
Mecnun bir tarafa deve bir tarafa. Bu muhabbet masalıdır.
Aslında bizlerde Aşk Çocuklarıyız bu âlemde.
Yavrucular kuzeye gidecekler, kıblesizler.
Leylâcılar Kıbleye gidecekler.
Bu bir imtihandır.
Seçmek lâzım mecburuz. İki ata binilemez. İki yöne yürünemez.
Onun için benim rahmetli Hoca Amcam bir Allah dosduyduydu ve derdi Ki: “Kürsü dibinde ağlanıp köçek önünde oynanmaz.”

Bizim yolumuzda Muhammedî Melâmette zâhirimiz Mezheb-i Muhammeddir Aleyhissalâtı vesselâm. Zehebe yürümektir.
Biz bu çölde sesimiz izimizdir.
Çünkü sesimiz bağlandığı yer Muhammed aleyhissalâtü vesselâm’ ın sesidir. Bize böyle gelmiştir.
“Keban’ın elektriğini kullanıyoruz!” demek istiyorum.
Başka ses bilmeyiz. Onun adına, hesabına ve şerefine konuşuruz inşâallah.

Bâtınımız Meşreb-i Muhammed aleyhissalâtü vesselâm’ dır.
Şerebe içmektir. Şarab-ı Muhammed aleyhissalâtü vesselâm’ dır.
Şarab-ı Şahtır. Ali Keremullahi veche’dir hülasa.
Bizim bâtınımız, iç yapımız meşrebimiz Muhammedîdir.

Evvelimiz Mâhiyeti Muhammed aleyhissalâtü vesselâm’ dır.
Bizim mâhiyetimiz, evvelimizde ilk halk edilen Muhammed aleyhissalâtü vesselâm’ dandır.
Biz Nurullahtan, Nur-u Muhammed aleyhissalâtü vesselâm’ ın yaratıldığına inanırız.
Onun için onu bilmek için, şuur etmek için, o NURu bulmak için teslim oluruz.

Âhirimiz Mâliyet-i Muhammeddir.
Muhammed aleyhissalâtü vesselâm’ın mâliyeti ne ise, netice de ne olmuşsa, ne yapmışsa, ne elde edilmişse hesabın sonunda bizim de mâliyetimiz odur.
Yani Sürur ve Onuru, sürurunda olup onurunda yaşamayı biz mâliyet olarak görmekteyiz.
Şehâdetiyle şereflenmeyi mâliyeti olarak görmekteyiz, sonucu olarak görmekteyiz.
Bu pazarın sonucu olarak görmekteyiz. Hesabın sonucu olarak görmekteyiz.
Dikkat ederseniz bu âlemde her varlığı ayıran bir vasıf vardır, sıfat vardır, özellik vardır, güzellik vardır.
Bir cevher vardır, hareket vardır.
İzafet, nicelik, nitelik bir türlü ayrıcalık getiren şeyler vardır.
Ayrıcalık başka şey ayrı olmak başka şeydir.
Onun için Muhammedîcilik diye bir şey bizde asla olamaz.
Muhammedî Oluş zaten öyledir.

Nedir bu âlemin varlık sebebi Muradullahtır.
Allahu Zülcelâl neyi dilemişse onu emretmiş ve yaşatmaktadır.
Buna direnmeyi, İBLİS olarak, Hakka batılı giydirmek, elbise giydirmek olarak, ebâ olarak direnmek olarak kabul etmiştir.
İşte bu direnenler AHMAKlar.
Bunlar hem kendilerini hemde başkalarını kandırırlar.
Ancak inançta Hasbi Hizmeti seçenler ise ÂŞIKlardır.
Bu söz haktır.
“Yâ hayyu Yâ kayyum lâ ilahe illâ ente birahmetike istagisu!”
Yâ Hayyu Kayyum, şu anda El Hayy olan ve El Kayyum olan, Kaim olan gerçekten sende başka “Lâ ilahe illâ ente” öyle buyuruyor Rasûlullah sallallahu aleyhi vessellem gerçekten senden başka ilâh yok.
Birahmetike istağisu, biz birahmetike istağisu rahmetinle istiyoruz, sığınıyoruz sana.
Gavs istiyoruz senden yardım diliyoruz.
“El Aman Yâ Rabbena, Yâ Muheymin! El Aman!” âşıkların duasıdır. “Rabbımız bize eminlik ver, aman ver. El Muheymin olan Rabbımız, El Vedûd celle celâlihu!”

Öyle ilginçtir ki bu bilmek ve yaşamak.
Ârifler susarsa yücelir, ama Âşıklar susarsa ölür!
Çünkü Âşıklar yaşar.
Ârif, bilen yaşamada âşık gibi olmayandır.
Ârif, şah damarından yakın olan Rabbisini bilir ama Âşık şah damarından yakın olan Rabbısıyla yaşar. Sondur.
Ondandır ki âşıklar Ehl-i Çiledir.
Ondandır ki en büyük çileleri, Rasûlullah sallallahu aleyhi vessellem olmak üzere Nebîler çekmiştir.
Ondandır ki:


وَقَرْنَ فِي بُيُوتِكُنَّ وَلَا تَبَرَّجْنَ تَبَرُّجَ الْجَاهِلِيَّةِ الْأُولَى وَأَقِمْنَ الصَّلَاةَ وَآتِينَ الزَّكَاةَ وَأَطِعْنَ اللَّهَ وَرَسُولَهُ إِنَّمَا يُرِيدُ اللَّهُ لِيُذْهِبَ عَنكُمُ الرِّجْسَ أَهْلَ الْبَيْتِ وَيُطَهِّرَكُمْ تَطْهِيرًا

“Ve karne fi büyutikünne ve la teberracne teberrucel cahiliyyetil ula ve ekimmes salete ve atinez zekate ve eti'nellahe ve rasuleh innema yüridüllahü li yüzhibe ankümür ricse ehlel beyti ve yütahhiraküm tathira: Evlerinizde oturun, eski cahiliye âdetinde olduğu gibi açılıp saçılmayın. Namazı kılın, zekâtı verin, Allah'a ve Resûlüne itaat edin. Ey Ehl-i Beyt! Allah sizden, sadece günahı gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor.” (Ahzâb 33/33)

“Ey Ehl-i Beyt! Allah sizden, sadece günahı gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor.”. Neyle?
Çile ile!
Ondandır ki Kulihvani kıtmir ne diyor?
“Sekiz cennetimin aşını yedi cehennemde pişiriyorum şimdi. Var mı aş yemek isteyen Nerede?”

Bu Muhteşem, Muazzam, Mübarek ve Mukaddes ye sebbuhu ma yerinde şimdi şu anda.
Şu AN dediğimiz ANda.
Bunlar Kur’ân-ı Kerim içinde 7 tanedir.
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Mesaj gönderen Hakan »

1. inci TESBİH…

Resim


Cuma Sûresinin 1. âyetindeki gibi, bakalım.

Bismillâhirrahmânirrahîm


يُسَبِّحُ لِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ الْمَلِكِ الْقُدُّوسِ الْعَزِيزِ الْحَكِيمِ

“Yesebbihu lillahi ma fiyssemavati ve ma fiyl'ardil elmelikilkuddûsil'aziyzilhakiymi: Göklerde ve yerde olanların hepsi padişah, mukaddes, azîz ve hakîm olan Allah'ı tesbih etmektedir.” (Cumua 62/1)

"Göklerde ve yerde olan herşey Hükümdar, Kuddüs, Azîz ve Hakîm olan Allah'ı tesbih eder" Allahu Zülcelâl bu sûrenin başında, şu anda ve gelecekte yapılan tesbihe delalet etsin diye muzari sigasıyla "Allah'ı teşbih ediyor" buyurmuştur.
O, mutlak olarak herşeyden müstağnidir ve yeryüzündeki cahillerin akıllarına gelen şeylerden münezzehtir.

Göklerde ve yerde bulunan bütün Mahlukat Allahu Zülcelâl’i tesbih edince, bu, mülkün O'nun olduğu manasına gelir.
O'ndan daha büyük Hükümdar yoktur.
Çünkü O, bütün herşeyin yaratıcısı ve mâlikidir.
Herşey O'nun kudretinde ve tasarrufu altındadır.
Gece ve gündüz, hatta bütün zamanlar herşey O'nu tesbih eder.
Açık tesbih, takdisi; açık takdis de tesbihi içine alır.

O, mutlak manada Melik'tir ve bütün herşey O'nun yaratmasıyla meydana gelince, bu demektir ki O, Mâliktir.
Mülküne kimseyi ortak kılmaz, haksızlık yapmaz ve lekeli şeyler O'na yanaşamaz
Mâlik ve Melik olan ise, Memlûkden (sahib olunan şeylerden) daha kıymetli ve daha şereflidir.
O, Kendisinden şeref ve izzet anlaşılan bir takım sıfatlarla muttasıftır.
Dolayısıyla O'nda, O, kuddûstür.
Bu sebeple âyetteki, "Melik" lafzı, Cenâb-ı Hakk'da yüce sıfatların bulunduğuna;
"Kuddüs" lafzı da, bu yüce sıfatlan O'ndan nefyedecek olan hiçbir şeyin bulunmadığına bir işarettir.
Hiçbir şey O'nun kudsal sahasına yetişemez. O, hiçbir sınır ve tasavvura sığmaz, hiçbir şirk kabul etmez,
"Kuddüs" lafzı, selbî sıfatlardandır.
Allah'a yakışmayan şeyleri, O'ndan nefyeden, O'nda olmadığını belirten sıfatlardandır.
Aziz; çok izzetli, kudsiyeti sarsılmaz, kudretine yetişilmez, ezelden vasıflandığı kuvvet ve yüceliği hiç bir sûretle mağlub edilmez.
Hakîm", eşyayı (nesneleri) yerliyerine koyan demektir. Allah Teâlâ da işte bu manada Hakîmdir.

“Yusebbihu” şimdi şu anda tesbih ediyorlar, Allahı tesbih ediyorlar.
“Ma fî’s- semavati” ne varsa içinde semâların,
“Ve ma fi’l- ard”, yerin içinde ne varsa şimdi şu anda Allah’ı tesbih ediyorlar.
Buradaki fiili, gelecek zamandan soyutlanmış olarak devamlılık ifade etmektedir.
Yani her AN tesbih ederler.
Zâhiren, Bâtınen, Evvelen, Âhiren cem’an, her zamanda HER AN...
Çünkü o El Melikü’l- Kuddûs’tür. Mukaddes mülkün sahibidir.
El Azizü’l- Hakîm, hüküm ve hikmet sahibidir. Buna gücü şu anda vardır.
“Yusebbuhu”, şimdi atom sonsuz hızla dönmektedir.
Bütün kâinâttaki her türlü varlık bir saniye olsun durmadan dönmektedir, tesbihtedir yüsebbahada.
Sebbaha yüzmektir Arapçada.
Sabah, yüzerek gelen ışık anlamındadır. Subh, sebbah, budur.
Kuddûsun subbuhun, bu subhun kudsî oluşu durmadan saff gibi püskürür melekler tesbihte. Subbuhun kuddûsun. Başka birinci âyettir bu.

Bu arz etmeye çalıştığım şeyler önemlidir.
Bu günü yaşayanlar yarını biliyorsa önemlidir.
Çünkü ŞERİATta sÖZ esastır, “BEN” denilir, denmek zorundadır.
Allahu Zülcelâlda öyle buyurur: “Seni cennete sokacağım, cehenneme sokacağım!” buyurur. Benlik Bazarıdır burası.
TARİKATta BİZ denilir, SOHBET esastır.
“Kim der bunu?” Rasûlullah sallallahu aleyhi vessellem der, Dostları der.
MÂRİFETte ZEVK esastır.
Mârifette muhatap kimdir? Rasûlullah sallallahu aleyhi vessellemdir.
Allahu Zülcelâl bilinmiştir, bulunmuştur olunmuştur o denilir.
HAKİKATta, HAZZ esastır.
Konuşan kişi tek başına olmaz.
Konuşursa Kendi konuşur. Ne der?


يَوْمَ هُم بَارِزُونَ لَا يَخْفَى عَلَى اللَّهِ مِنْهُمْ شَيْءٌ لِّمَنِ الْمُلْكُ الْيَوْمَ لِلَّهِ الْوَاحِدِ الْقَهَّارِ

" Yevme hüm barizun la yahfa alellahi minhüm şey' li menil mülkül yevm lillahil vahidil kahhar: Bir gün ki, (kabirlerinden) hârice çıkarlar, onlardan hiçbir şey Allah'a karşı gizli kalmaz. Bugün mülk kimindir? Vâhid, kahhâr olan Allah'ındır.” (Mü’min 40/16)

“Mülk kimindir bu gün?”
Kendisi cevap verir: “Vâhidü’l Kahhar olan Allahındır!” der kendisi.
Cevap verecek kimse yok çünkü. Yerle bir olmuştur herşey, bitmiştir, buz kalmamıştır, erimiştir.
Subbuhun kuddûs konuşan kul kalmaz çünkü.
El Bâki Hakk celle celâlihudur.

Hülasa bu bizim Mecnun Leylâ masalı gibi bir aşk masalıdır.
Bu var ya câhili bile acz eder âcizi, azîz eder. Muazzam bir iksirdir.


وَكَوَاعِبَ أَتْرَابًا

" Ve keva'ibe etraben.: Turunç göğüslü yaşıt (kızlar) var.” (Nebe 78/33)

“Ve keva'ibe etraba.” Kim BENlik, bu Ben Kâbesini UN gibi yaparsa, elekten eler de yukarda bir şey kalmazsa,
“Ve ke'sen dihaka” Kalb Kâsesi Hakla dolar. Köpek işse hakk keser. Köpek dilini değsin Hakk olur..


وَكَأْسًا دِهَاقًا

"Ve ke'sen dihakan.: Ve dopdolu kaseler vardır.” (Nebe 78/34)

Öyledir. Ondandır ki tuz gölüne düşen hayvanlar orda bir sene kalsın, sonra tuzlaşır gibi. Bunlar doğrudur.
O yüce Peygamber Aleyhissalâtu vesselâm ne buyuruyor hazinde.
Allah celle celâlihu bir sözü ancak amel ile, sözü ve ameli de ancak Hulus-i Niyet ile temiz saf halis niyetle kabul buyurur buyuruluyor.
Yani sözü amelsiz kabul etmez.
Ameli ise halis niyetle kabul eder.
Hilesiz hurdasız dostdoğru.
Cumâ sûresi 1.inci âyetinin benim Kur’ân’ı, Kur’ân’ca okuyuşumda çok önemli ve dipdiri hatırası vardır âcizane:


Çile çalkantıları akıl bağımı koparmış, aşk paçayı sarmıştı.
Kur’ân elifbası aldım. Ama, olmuyordu. Tak, tuk okurdum, sonu yoktu.
Antalya’ya gelmiştim. 1982 civarıydı...
Antalya’nın Temmuz sıcağını bilen bilir...
Uzun yaz gündüzleri 3 ay oruç tutuyor ve geceleri seher seyrinde gözyaşı dökülüyordu...
Dua ediyor ve diyordum ki:
“Ey sistemin sahibi Subhân ALLAH (celle celâluhu)!
Sana inandığımı biliyorsun!.
Sistemine saygımı, Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’e evvel, âhir, zâhir, bâtın bağlılığımı ve aşkımı biliyorsun!..
Başka bir şey ve kimsenin beni avutamayacağını biliyorsun!..
Kur’ân-ı Kerîm’e sevgimi ve özlemimi biliyorsun!..
Neden ihsân etmiyorsun ki bilişelim, görüşelim, tanışalım, konuşalım haşr-û-neşr olalım!”

Bir gece yarısı gusl abdesti aldım.
Salondaki bir koltuğa diz çöktüm oturdum...
Yine aynı dualar naz-niyâzlar...
Bir anda bir hâl geçti...
Dışardayım ve yalnızım...
Göklerin dolusu bir eûzü besmele ile bir âyet okundu...
Heyecanla “Ben unuturum!” dedim!
Ve uyandım ki âyet-i celiyeli unutmuştum.
Çok üzüldüm... Gündüz iş güç olsa da kafam orada kaldı.
Eve geldim gece yine aynı minvâl üzlere aynı yere oturdum.
Aynı âyet-i celîle okundu. Yine unuttum. Uyku gitti-bitti.
Gündüz geçti... Âdetâ Mecnun gibi oldum...
Akşam oldu yine aynı şeyleri yaptım...
Unuttuğundan dolayı nefsimi ve aklımı elimden gelse boğacaktım.
Tekrar aynı olay yaşanmaya başladı...
Kâbe’deki gibi net ve gür bir sesle eûzü besmele ile:
“Yusebbihu lillahi mâ fi’s-semâvâti vemâ fi’l-arz” (Cuma 62/1) âyet-i celîlesi okundu veTürkçe olarak: “Artık unutmazsın!” denildi.
Uyandım ki unutmamıştım.
Sevincim ve teşekkürüm sonsuzdu.
Sabahı bekledim. Sabah erkence İmâm Hatîbte öğretmen bir dostumu aradım sordum.
“Evet bu âyet, çeşitli şekillerde 7 yerde geçer ve: “Şimdi şu ANda göklerdeki ve yerlerdekiler ALLAH’ı tesbih ediyorlar!” anlamındadır...”dedi...
Birkaç gün içinde Kur’ân’ı kendimce söktüm.
ALLAH Teâlâ Merhameten ve Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in Şerefine bana lûtfen, keremen ve ihsânen izin vermiş inâyet buyurmuştu.
O gün bu gündür Kur’ân-ı Kerîm, benim kalbimden üstündür, kanımdan kıymetlidir ve canımdan azîzdir hamdolsun...
Sizlere cankardeşiniz olarak teşvik için arz ettim inşâallah!..


Muhammedî Muhabbetle…
Resim
Kullanıcı avatarı
safa-merve
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 649
Kayıt: 16 Eki 2008, 02:00

Mesaj gönderen safa-merve »

Resim
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/safa_merve.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Mesaj gönderen Hakan »

Cümlemizin Muhammedi yüreklerine sağlık...

BİZ BİR İZ...

Muhammedi Muhabbetlerimizle...
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen nur-ye »

Resim

HALdAŞımız Kul ihvani,
SÖZlerinizin SOHBETlerininde teşvik eden hizmetlerinizle ZEVKini ve HAZZını kabımız kadar alarak açılımlarımızı hep birlikte SEYR etmekteyiz. Kardeşlerimizle birlikte sağlam bir şekilde YOL alma GAYRETi içerisindeyiz.
Resulullah Sallahu Aleyhi Vesellem Efendimize tam TESLİMİYETimiz ile, ancak yüreğinde Allahü zü’l-Celâl'e götürebileceğini ve İSTİKAMET sağlayacağını sizin ''ilk ağız''dan SÖZlerinizle, İLMedip İRADE göstererek İDRAK etmemiz için verdiğiniz HİZMETten dUYuyor ve UYuyoruz SELAMETimizi diliyoruz İNŞAALLAH!.

RIZAmız RESULULLAH Sallallahu Aleyhi Vesellem efendimizin SEVGİsiyle, BİZ BİR OLsun İNŞAALLAH!

Aşık Cemal Canımızın Bursa geldiğinde sizin için '' Nice HAKK DOSTları gördük, birlikte yaşadık Latif bey (kul ihvani) gibi Resûllullah sallallahu aleyhi vesellem efendimizin sevgisiyle ve aşkıyla her anı dolmuş, deli gibi seven bir HAKK DOSTunu görmedim. Böyle bir HAKK DOSTumuz olduğu için çok şükr ederim.'' demişti.

BİZlerede Mubarek-Muhteşem-Muazzam SEVGİyi AŞIlıyorsunuz.

SOHBETleri yazarak bizlere HİZMET eden kardeşlerimize minnettarız.

MUHAMMEDİ MuHABBetlerimİZle!....
En son nur-ye tarafından 23 May 2009, 10:27 tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kere düzenlendi.
Resim
Kullanıcı avatarı
MINA
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2740
Kayıt: 25 Eki 2008, 02:00

Mesaj gönderen MINA »

Allah c.c razı olsun inş...
''Ve Allah'a Sımsıkı Sarılın...''

Hacc / 78
Kullanıcı avatarı
sev-guzel
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 609
Kayıt: 15 Mar 2008, 02:00

Mesaj gönderen sev-guzel »

Resim

HALdAŞımız Kul ihvani,
SÖZlerinizin SOHBETlerininde teşvik eden hizmetlerinizle ZEVKini ve HAZZını kabımız kadar alarak açılımlarımızı hep birlikte SEYR etmekteyiz. Kardeşlerimizle birlikte sağlam bir şekilde YOL alma GAYRETi içerisindeyiz.
Resulullah Sallahu Aleyhi Vesellem Efendimize tam TESLİMİYETimiz ile, ancak yüreğinde Allahü zü’l-Celâl'e götürebileceğini ve İSTİKAMET sağlayacağını sizin ''ilk ağız''dan SÖZlerinizle, İLMedip İRADE göstererek İDRAK etmemiz için verdiğiniz HİZMETten dUYuyor ve UYuyoruz SELAMETimizi diliyoruz İNŞAALLAH!.

RIZAmız RESULULLAH Sallallahu Aleyhi Vesellem efendimizin SEVGİsiyle, BİZ BİR OLsun İNŞAALLAH!

Aşık Cemal Canımızın Bursa geldiğinde sizin için '' Nice HAKK DOSTları gördük, birlikte yaşadık Latif bey (kul ihvani) gibi Resûllullah sallallahu aleyhi vesellem efendimizin sevgisiyle ve aşkıyla her anı dolmuş, deli gibi seven bir HAKK DOSTunu görmedim. Böyle bir HAKK DOSTumuz olduğu için çok şükr ederim.'' demişti.

BİZlerede Mubarek-Muhteşem-Muazzam SEVGİyi AŞIlıyorsunuz.

SOHBETleri yazarak bizlere HİZMET eden kardeşlerimize minnettarız.

MUHAMMEDİ MuHABBetlerimİZle!....

nur-ye ablacığım ne güzel ifade etmişsiniz. Hizmeti geçenlerden Allah c.c'u razı olsun inşallah.
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Mesaj gönderen Hakan »

2. inci TESBİH…

Resim


Nur Sûresinin 41. âyetine bakalım.

Bismillâhirrahmânirrahîm



Evet. Ne demiştik 7 yerde geçerdi değil mi “Yu sebbihu” ve benzeri âyetlerde…

أَلَمْ تَرَ أَنَّ اللَّهَ يُسَبِّحُ لَهُ مَن فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَالطَّيْرُ صَافَّاتٍ كُلٌّ قَدْ عَلِمَ صَلَاتَهُ وَتَسْبِيحَهُ وَاللَّهُ عَلِيمٌ بِمَا يَفْعَلُونَ

" E lem tera ennellahe yüsebbihu lehu men fis semavati vel erdi vet tayru saffat küllün kad alime salatehu ve tesbihah vallahü alimüm bima yef'alun: Göklerde ve yerde bulunanlarla dizi dizi kuşların Allah'ı tesbih ettiklerini görmez misin? Her biri kendi duasını ve tesbihini (öğrenmiş) bilmiştir. Allah, onların yapmakta olduklarını hakkıyle bilir.” (Nûr 24/41)

“Baksan â hakikat Allah, o Semavât-ü Arzdaki kimseler ve o kanad çırpıb süzülen dizilen kuşlar hep onun için tesbih ediyor, her biri cidden salâtını ve tesbihini bilmiş, Allah da, ne yapıyorlarsa hep biliyor”

Başka Nur Sûresinin 41. âyetinde geçer.
“E lem tera ennellahe yüsebbihu lehu men fis semavati vel erdi vet tayru saffat küllün kad alime salâtehu ve tesbihah vallahü alimüm bima yef'alun.”

Bu gün yusebbuhu yapıyoruz inşâallah. Yapalım.
Bu günde böyle geçsin kayda.
O kadar çok günler geçirdik ki kayda. Evet.
“Elemtera”, görmüyor musun, anlamıyor musun bakmıyor musun hiç? Ennallahe şüphesiz ki Allahı yusebbuhu: tesbih ediyorlar.
Yusebbuhu onu tesbih ediyorlar.
Kim?
“Lehu men fis semavati” Kim ki varsa.
Men, men, can taşıyan. Kimliği yok, CAN kimliği olan.
“Fi’s- semavati ve’l- ardı”, göklerde ve yerlerde kimlik ve kişilik sahibi insandır, cindir kimler var ise tesbih ediyorlar.
“Ve’t- tayru saffatin”, ve saf saf sıra sıra kuşlar.
“Küllün kad âlime salâtehu.”
Evet demek ki göklerde ve yerde kim varsa, görmüyor musun tesbihlerini. Başka “vet tayru saffatın” şu saf saf sağ-sol kanatlarını vuranlar saf saf olanlar,
Lâ İlâhe İllallah kanatlarıyla uçan şu kuşları görmüyor musun, tesbihlerini? “Küllün ve’t- tayru” bakın çok dikkat etmek lâzım.
Göklerde yerde bulunanları ve’t- tayru.
Teyyare de tayru dan gelir biliyorsunuz uçmaktan gelir.
Bu yerle gök arasında tayr tay-yi mekan edenlerdir, bağlantı kuranlardır, irsal edenlerdir. Saftırlar.
Ne demek saff?
İçine sahib olan demektir.
İçinde ne var, Nur-u MiM var, Habli’l- Verid var Nurullah var.
Şah damarından yakın olan var!

Bu, bu çok önemli Nur Sûresinin birinci âyeti.
“E lem tera ennellahe yüsebbihu lehu men fis semavati vel ardı.”
Görmedin Yâ Muhammed aleyhissalâtü vesselâm görmedin mi sen? Bilmiyor musun baksan ya işte ya, şimdi bak. Şu AN yani.
“Elem tera” görmedin mi şimdi?
Şu an ben okuyorum bu âyeti baksan ya.
Şimdi bak. Çık dışarıya bak. Yerlerde ve göklerde olan küllî şeyin tesbihte olduğunu gör!
“Vet tayru saffatin”, saf saf kuşları da gör.
Uçanları da gör, İlhamları gör, Vahiyleri gör.
Akılları gör, Nakilleri gör.
Gelip geçenleri gör.
“Küllün her birisi. Kad alime salâtehu”
Her birisi sallını biliyor, SALLını, SALLını.
Dikkat et Barbaros bak aç Arapçasını gör, SALLı ordaki.
Her biri duasını biliyor tercüme ediyor değil mi?
Dua yok mu Arapçada. Niye demiyor “kad alimu duaehu” diye.
Neden SALL diyor kardeşim neden SALL diyor neden?
Her türlü göklerdeki, yerlerdeki ve uçan kuşlar da dahil olmak üzere her birisi kendi SALLâtını biliyor diyor.
Demin bilmedi mi bizim dervişin devesi nasıl bildi SALLını.
Mecnun zavallı uyuyunca nasıl getirtirdi geldiği yere, nasıl getirdi.
Çünkü SILAsı orda!
Nasıl yalın ayak yola düştü Mecnun yine?
Ne yokuş ne yorgunluk. Kıble de Leylâ var ve devam. Neden?
SALLı orda, SILA orda. Göbek bağı orda, YOLun sonu orda.

Salâtehum.
Ve tesbihah, sebbeha yüzmektir, yürümektir, sabahtır, subbtur.
İçinizdeki Hakikat Işığını görmektir.
Yani hani vardı ya bir zamanlar reklamda mıydı?
“Mavi Işığı yakala!” “
İçinizdeki Mavi Işığı, Yeşil Işığı yakala!” işte bu.
Yani şah damarından yakın olan ışığı gör.
Sebbaha yürü bubir İZ, İZle git!
SALLa git yani durmakla olmaz.
SALLa git SALLsız olmak çünkü.
Salâtehu ve tesbihahu, hem salâtını bilir, ulaşımını bilir hem de bununla ilgili gereken hareketi bilir. Gerekenleri yapar.

“Vallahü alimüm bima yef'alun”
Vallahi Allah onların fiillerinden haberdardır. Yaptığı işleri bilir Allah.
Bize ne düştü buradan.
Vallahi bize de SALLâtla tesbih düştü.
Yaaa hani SALL tastır, tesbih tesbihtir.
Su, haktır ve hayırdır.
Ben yapacağım salâtı yani tesbihi ama içimde SILA NAKLİ olacak.
Tesbihi benim AKLım yapacak ama özünde, şah damarında ve şah damarından yakın olandan bir SELÂM gelecek bir ES SELÂM SILASI gelecek ki oraya yürüyelim.
Bab Aziz gibi âdeta. Hayy Allah bu da böyle.
Demek ki ikincisini okuduk sanıyorum.
Yedi tane demiştim Yusebbuhu!..
Bunların benim Kur’ân’ı, Kur’ân’ca okuyuşumda çok önemli ve dipdiri hatırası vardır âcizane.

Anlatmışımdır.
Bu Kur’ân okuyucular içinde önemli bir yoldur.
Bizim yolumuzda yürüyenler için söylüyorum.
Biz birbirimizin aynısıyız. Ayrı olamayız.
Ayrı olan bizden değildir. Bu değilse yarın ayrılacaktır.
BİZ den kastımız açık Rasûlullah sallallahu aleyhi vessellemi hiçbir şeysiz arzusuz, isteksiz, korkusuz, umutsuz izlemek, sözlemek ve özlemektir. Lâm’i cim’i yok!
Kimse soramaz dervişin devesine.
Neden?
Akıl veremez akıl alamaz.
“Nedir sendeki bu yavru derdi?”
Bu göbek bağı nerden bu kadar mıymış meğer?
O cevap verir:
“Göbek bağlarımızı sonunda halk eden var.
Şah damarımızdan yakın olan var.
Ne demek istiyorsun? Eşya, şeylere şeytanlık mı yapayım?” demez mi? Der!
Mecnun da der. Mecnun daha akıllıdır çünkü:
“Sizin gördüğünüz şekil, bende sadece Nurullah olan akıl var.
Sadece donmuş durumda. Yüreğimden bir ışık doğdu, bir güneş doğdu. ona Leylâ diyorlar.
Onunla buluşursam buzluktan suluğa dönerim.
Umarım buharlaşırım bulut olurum ve bir gün düştüğüm her yerden Allah fışkırır rahmet olarak.
Düşmekten kastım inzal olduğumda indiğim her yerden Allah fışkırır.
Yeni çemenler gibi, çakır gözlü çiçekler gibi inşâallah.
Bu bir sevdâ masalıdır yusebbuhu!
Buyurun. İçim, Hasan Dağı fırtınası gibi çünkü deli mi deli!. Dar mı dar dünyaya.
Evet. Yusebbuhu yedi yerde geçiyordu yedi nefisle ilgilidir bunlar.
Bir başka gün inşâallah havasını bulursak yedi nefse vururuz bunları.


Muhammedî Muhabbetle…
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Mesaj gönderen Hakan »

3. üncü TESBİH…

Resim


Haşr Sûresinin 24. âyeti

Bismillâhirrahmânirrahîm


هُوَ اللَّهُ الْخَالِقُ الْبَارِئُ الْمُصَوِّرُ لَهُ الْأَسْمَاء الْحُسْنَى يُسَبِّحُ لَهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ

" Huvallahul halikul bariyulmusavviru lehum'esma ulhsnâ yusebbihu lehu ma fiyssemavati vel'ardi. Ve huvel'aziyzulhakiymu.: O öyle Allahki halık, barî, müsavvir o, en güzel isimler (Esmai hüsnâ) onun, bütün Göklerdeki ve yerdeki ona tesbih eder, o öyle azîz öyle hakîmdir” (Haşr 59/24)

Üçüncüsü Haşr Sûresinin yine aynı sözlerle yalnız:
“Yusebbihu lehuma fiysemavati vel’ard” şeklinde olandır.
Bizde bir şey vardır.
Biz de dediğim bizim çölde bir tek kum tanesi için koca çöle sohbet yapılır.
Ben buna yaşadığım sürece hayret ederdim.
Sormuşumdur değer mi diye?
Cevap almışımdır zaten çöl bir tane kumdur diye.
Çöl dediğin bir tek kum parçasıdır, tek.
Ve “küllî şey’in” buyurduğu için Allahu Zülcelâl.
Bütün kalemleri bir tek kaleme indirdiği için.
Tek tek saymıyor “küllî şey’in” buyuruyor ilk noktaya indiriveriyor Muhammed aleyhissalâtü vesselâma, Nur-u MiMe.
Buna dikkat çekmek için Gariban söylüyorum.
Evet nedir Huve, hüviyet sahibi Allah hüviyetin sahibi kimdir?
El Haliku, halk edendir.
EL- BÂRİU, Bâri olandır. Yanı rıza sahibi, rububiyet sahibi, rüşt sahibi kılandır.
Rabb. Rabbı icra edendir. Rububiyeti fiilen yapandır, getiren, götüren, terbiye edendir, hesaba çeken, her şeyi fiilen yürütendir EL- BÂRİU.
Biz bunu sadece ne bileyim ben şekil veren diye ne şekil veren.
Çok şey var bunun içinde EL- BÂRİU.
El Musavviru bunu tashir eden, seviyeleyen, sûret veren.
EL- BÂRİU, “Haliku’l- BÂRİU” hiçbir şey yok iken halk eden.
Örneksiz halk eden. Plansız projesiz kendi kün fe yekunüyle var eden. “Haliku’l- BÂRİU’l-Musavviru” ve buna sûret verip, sirete sûret verip, cana cisim giydirip bir şey gibi ortaya çıkaran öyle bir Allahu Zülcelâl ki bu öyle bir Allahtır.
Hüviyeti budur yani..
“Huvallah” Uluhiyeti böyle olan Allahtır, kimliği böyledir.
Lehu, onun içindir şu gördüğünüz şeyler.
Ona aittir, onundur yani ona yapılır bunlar.
Kim neyi?
“Lehum Esmâu’l- Husn┠hani şu Âdem Aleyhissalama bütün isimleri bildirilen, yüklenen ana kartına bilgisayar ana kartı gibi tümü yüklenen esmâlar vardı ya.
Hünsaydı ya hani onlar. Hasandı, hüseyindi, hüsundu, hasendi ihsandi hani hasene vardı ya.
Neydi hasene? Nun du içerdeki Nurullahın Sin sînedeki Nurullahın hak oluşudur hasan.
Ne demek? Prizdeki ceryanın kullanışıdır.
Biz yakıştırıp takıştırmıyoruz.
Dosdoğru anlamaya çalışıyoruz. Dosdoğru olmak için.
Ve amacımız çok açık. Allahın izni ve inâyetiyle.
Bir tek kişi Rasûlullah sallallahu aleyhi vessellem için yeterlidir.
Yolunu temizlemede, hizmetini görmede.
Hepimiz buna hazırız Allahın izniyle. Böyle olmaya.
Yoksa yaşamanın canı cehenneme.

“Lehum esmâul Hüsn┠bütün güzel isimler onundur. Evet onundur. “Yusebbihu lehu ma fiyssemavati vel'ardi.”
Şimdi şu ANda yerde ve göklerdeki tüm ne varsa “mafi” içinde olan her ŞEY.
Mâ küllü şey,
Men kişi, akıl sahibi demektir. Yahutta kimlik sahibi demektir.
Ama “m┠komple alır her şeyi.
“Ma fi” ma içindeki semavati semâların içindeki velard ve yerin içinde ne varsa.
Kime kavi ise, bu torbanın içinde ne varsa tesbih ediyorlar: “Yusebbuhu!” sebbaha ediyorlar. “Subhansın!” diyorlar. “Sen noksanlıklardan berisin. Akıl seni anlamaz!” diyorlar.
“Yusebbuhu!” tesbih ediyorlar şimdi.
Gelecek zaman değil. Gelecekte de var zaten.
Geçmiş zaman değil, geçmişte de olmuş zaten.
Ama “yusebbuhu!” diyor şimdiki zamandır bu.
Şu ANda Şeenullah, şimdi.
Şimdi gelmiyor mu bana elektrik kardeşim?
Şu ANda yok mu elektrik?
Var onu söylüyor.
Bir saniye gitse ne olur? Gider.
Bir saniye sonra gelir.
Bende var diyorum, onu söylüyorum.
“Yusebbuhu!” bu o kadar önemli ki şu ANda Allahu Zülcelâl El Hayy’dır.
Bizde hayydır. Biz o yüzden hayyız zaten.
“Yusebbuhu!” bu ceryandan dolayı hayyız.
Ben ne kadar benziyorum bilgisayara bakın.
O Kebanın elektriğiyle işini görüyor, bende benim elektriğimle işimi görüyorum.
İkimizde diriyiz demek ki.
“Yusebbihu lehu ma fiyssemavati vel'ardi. Ve huvel'aziyzulhakiym.”
“Ve huve “o var Yâ El Azizdir, gücü yetendir. Aziz nedir?
Çift, senin zâhirin bâtınında benim dediğin bu sahibliklerin tümünün sahibidir.
El Âlimdir, ona bakın Ayna bakın orda.
El Alîmdir, Aliymdir aynı zamanda.
Ve huve’l- Azîzu’l- Hakîmu” El Azîmdir o. Gücü yeten hükmedicidir.
Hükmün içinde hikmet saklayıcıdır.
“Lehvun ve laibun” değildir.
Oyun bahçesi, eğlence bahçesi değildir, çalın oynayın diye burası.
İmtihan sahasıdır.
Evet El Gaffardır, ama El Kahhardır aynı zamanda. Öyledir.
Es Settar dır her şeyi örter, fakat Zü’l- İntikamdır, intikam sahibidir aynı zamanda da.
Ve İblis gibi direnenler için kahhariyet.
İbrahim ya da peygamberler evvabindir diyor.
Boynu büküktür. Rabbısına karşı kimlik göstermez.
Eşkiyalık yapmaz, Evliyalık yapar.
Bunlara karşı da Es Settardır.
Ne güzel. Evet. Üçüncü yusebbuhu bu ne güzel değil mi?..


Muhammedi Muhabbetle...
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Mesaj gönderen Hakan »

4. üncü TESBİH…

Resim


Tegâbün Sûresinin 1. âyeti

Bismillâhirrahmânirrahîm


يُسَبِّحُ لِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ لَهُ الْمُلْكُ وَلَهُ الْحَمْدُ وَهُوَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ

"Yusebbihu lillahi ma fiyssemavati ve ma fiyl'ardi lehulmulku ve lehulhamdu ve huve 'ala kulli şey'in kadiyrun.: Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah'ı tesbih eder. Mülk O'nundur, hamd O'nadır. O her şeye kadirdir.” (Tegâbün 64/1)

“Yusebbihu lillahi ma fiyssemavati ve ma fiyl'ardi lehulmulku ve lehulhamdu ve huve 'ala kulli şey'in kadîrun.”

Bunun dördüncüsü vardır yine yusebbuhu olan Tegabün Sûresinin birinci âyeti.
Birde ona bakalım. Evet. “Yusebbihu lillahi ma fiyssemavati ve ma fiyl'ard” Aynen dediğimiz gibi yeryüzündeki ve göklerdekiler şu ANda kim varsa, ne varsa atom, zerre, kürre bir şey değil her türlü küllî şey “yusebbuhu” şu anda tesbih ediyor.
Dönen dönüyor, ne yapacaklarsa onu yapıyorlar.
Vücudumuzda şu ANda her hücre şu ANda fiiliyat halinde iş yapıyorlar. Zâten yapıyorlar. Kalb çalışıyor. Bizimle ilgili değil bunlar.
Bütün sistem zâten yürüyor.
Bir tek benim AKLım şu ANda başka işlerle meşgul.
Köpek köpekliğini yapmaya devam ediyor. Koyun koyunluğunu yapıyor.
Melek melekliğini, şeytan şeytanlığını.
Küllü şeyler, küllü şeyliğini yapıyor zâten.
Bir tek insan aklından dolayı imtihana çekiliyor.
“Sen ne yapıyorsun diyorsun?
Bende apışıp kalıyorum, bilmiyorum ki sebbahada mıyım değil miyim?” onu demek istiyorum.
Aslında zâten onunla olmak zorundayım.
Ben uyuyorum diye kalbim çalışmayacak mı ya da çalışıyorsa diriysem çalışıyordur.
Sebbeha yapıyordur, ben fark etmiyorumdur.
“Yusebbihu lillahi ma fiyssemavati ve ma fîl'ardi lehulmülk”
Mülk onundur çünkü. “Ve lehulhamd”, akıl sahibleri buna bir hamd etsinler. Hamd ona aittir.
“Ve huve 'ala kulli şey'in kadîr”, aklınızı başınıza alın.
Bütün küllî şeyin takdirini yapan, kaderini çizen odur.
Her şeye kadir olan O dur.
Akıllara söylüyor Allahu Zülcelâl akıllara buyuruyor bunu.
Elemtere den biliyorsunuz, bakmıyor musun sen diyor.
“Kime diyor?”
Akla diyor, akla, Aklınızı uyuşturursak kalbinizi çıkarırız.
Ameliyat olanlar çok iyi bilir. Değil acı duymak, değil hatırlamak.
Akıl çok önemli akıl akıl.
Akıl uyursa uyandırmak lâzım.
Yoksa yellenir, dellenir, istediğini söyler.
Hayaller kurar. Bir ömür boyunca canına okur.
Aklı uyandırmak lâzım, aklı sarhoşsa ayıktırmak lâzım.
Aklı hizaya getirmek, seviyelemek lâzım.
Musavviru, kim El Musaviru? Tasvir edilen kimdir orda?
Akıldır, SEVİYElenmesi lâzım. Evet.

Hadid Sûresi, üç tane kaldı biliyorsunuz.
Onlarda “Sebbaha lillahi ma fiyssemavati vel'ard” şeklinde gelir.
Dört olmuştu, yedi tane demiştik.
Bunlarda Hud Sûresi, Hadid Sûresi yirmi dördüncü âyet, Haşr Sûresi birinci âyet. Saff Sûresi birinci âyettir.
Ne gariptir ki beş tanesi birinci âyettir: Cuma, Teğabün, Saff, Hadid ve Haşr.
Geri kalan birisi Nur’dadır, birisi yine Haşr’dadır.
Bu da ilginçtir. Haşr, haşretmek. Bir kere haşrolmuşuz bezmi eletse birde şehâdette haşroluyoruz.
Araya Nur’un oturması da çok hoş.
Zâten şu anda “Allahun nurusemavati vel’ard” halindedir.
Bu âyette çok ilgilidir bu.
Bu gördüğünüz semâlar ve yer var ya.
Evet. Vallahi Allahın nurudur.
Yusebbihu lillahi ma fiyssemavati ve ma fiyl'ard, şimdi yerdeki ve göktekiler Allah’ı tesbih ediyorlar. Evet evet ediyorlar.
“Allahü nurus semavati vel ard.”
Allah zâten semâların ve yerin nurudur.
Ve bunlar Allah’ı zikrediyorlar.
Kim Allah’ın nuru Allah’ı zikrediyor. Mu?
Evet. Onun için bu hakikatı hazmedenler ne diyordu bakınız.
Hacı Osman Efendi kalbden ağır hasta âcilde Aksaray’da.
Biz Antalya’dan geldik ki hastanede bihoş yatmakta.
Ayıkınca bizi fark etti göğsündeki şeyleri çekti. Kalb bağlantı âletlerini.
Eve gidiyoruz misafirler gelmiş diye.
Doktor Mehmet Bahçeci vardı o da: “Olmaz hocam!” diyor.
O da onun müridiydi o da Ricâ ediyor.
Ama Hacı Osman Efendi diyordu ki:
“Evlat biz Allah’ın izniyle ölüm gelirse helva gibi yeriz onu. Sende durduramazsın. Misafirlerimiz gelmiş gidelim!”
Biz o akşam dergahta kalmıştık.
Ve ilk defa o akşam ben imam olmuştum ona.
Ter paçamdan akmıştı.
Çünkü o namaz muhteşemdi, muazzamdı.
Öyle bir akşam namazı bir daha kılmadım, kılamadım daha doğrusu.
Antipota dönüyor.
Oyun oynamadığımızı söylüyorum.
Doğmak ve ölmek gibi yaşıyoruz.
Ve ciddi yaşıyoruz. Ciddi imtihan oluşuruz hesap vereceğiz.
Şöyle oldu, böyle olmadığının peşinde olmak kadar kötü bir şey yok.
Ama çâre de yok.
Nedir çâre?
Rasûlullah sallallahu aleyhi vessellemi duymak ve uymak her hususta İnşâallah!. Evet.
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Mesaj gönderen Hakan »

5.inci - 6.ncı - 7.inci TESBİH…

Resim


Tegâbün Sûresinin 1. âyeti

Bismillâhirrahmânirrahîm


سَبَّحَ لِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ

" Sebbeha lillahi ma fiyssemavati velardi ve huvel'azîzulhakîmu.: Göklerde ve yerde bulunan her şey Allah'ı tesbih etmektedir. O, azîzdir, hakîmdir.” (Hadîd 57/1)


سَبَّحَ لِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ

" Sebbeha lillahi ma fîssemavati ve ma fîl'ardi ve huvel'azîzulhakîmu.: Göklerde ve yerdekilerin hepsi Allah'ı tesbih eder. O, üstündür, hikmet sahibidir.” (Saff 61/1)


سَبَّحَ لِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ

" Sebbeha lillahi ma fîssemavati ve ma fîl'arardi ve huvel'azîzulhakîmu.: Göklerde ve yerde olanların hepsi Allah'ı tesbih etmektedir. O, üstündür, hikmet sahibidir.” (Haşr 59/1)


Hadîd, Saff ve Haşr Sûreleri birinci âyetlerine de bakalım.

Ama önce bir dinleyelim:


“Tesbih ve Takdîs..
Cenâb-ı Hakk'ın, noksanlıktan şeylerden münezzeh olduğunu söylemek, zâtının, sıfatlarının, fiillerinin, isimlerinin ve hükümlerinin eksik işlerden uzak olduğunu söylemektirr.
Zâtının uzak olması, O'nun zâtı, mümkin olmanın mahal ve mekânı değildir.
Çünkü, eksiklik, âdemdir, yokluktur.
Sıfatları hususunda tesbih , O'nun cehaletten münezzeh olduğunu, ilmi ile bütün malûmatı kuşattığını, her türlü takdire kudretli olduğunu, sıfatlarının değişmekten münezzeh olduğunu söylemekle olur.
Fiilleri hususuna gelince, bu da O'nun Fail-i Mutlak oluşunu bilmekledir.
O'nun dışında kalan her şey, "mümkin"dir ve imkana muhtaçtır.
O, zamana ve bir mekâna bağlı değildir.
Zaman ve mekândan her biri de mümkin ve muhdesdir.

O'nun fiilleri, herhangi bir menfaati celbetmeye, herhangi bir zararı da defetmeye varıp dayanmaz.
O'nun isimleri hususuna gelince, bu da, Cenâb-ı Hakk'ın, "En güzel isimler Allah'ındır; o halde Allah'a onlarla duâ edin" (A'râf, 180) O’nun hükümleri konusuna da gelince, Allah'ın şeriat kıldığı her şey, bir maslahata, bir ihsana ve bir hayra mebnîdir. Bunların birer lütuf, iyilik ve güzellik olması ise, Allah'ın üzerine vâcib olan hususlar olmayıp, tam aksine ihsanının gereği olan şeylerdir.

Özet olarak, buradan, O'nun hükmünün, teklifinin herkes için gerekli olduğunun, hiç kimsenin O'nun üzerinde bir hükmünün, teklifinin bulunmadığının, dolayısıyla da, O'na hiç kimse için, asla herhangi bir şeyin vâcib olmadığının bilinmesi gerekir.”

“Bazı sûrelerin başında, mazî –geçmiş sigasıyla, "tesbih etti"; bazılarında ise, muzari-şimdiki sigasıyla “tesbih ediyor, eder!” şeklinde gelmiştir ki bu, bu nesnelerin tesbih etmelerinin, herhangi bir vakte tahsis edilmediğine, tam aksine mazide de hep tesbih edici olduklarına, gelecekte de tesbih ediciler olacaklarına bir işarettir.
Bu böyledir, zira bu şeylerin tesbih edici olmaları, kendi mahiyetlerinin, ayrılmaz bir vasfıdır.
Dolayısıyla, o mahiyetlerin de bu tesbih etmekten ayrılmaları imkânsız olur.
Biz, bu tesbih edicilik vasfının o nesnelerin mahiyetlerinin ayrılmaz bir niteliği olduğunu söyledik, çünkü Vâcibü'l-vücûd olan Allah'ın dışında kalan her şey, "mümkin" varlıktır.
Her mümkin varlık ise, Vâcibü'l-vücûd'a muhtaçtır.
Vâcibü'l-vücûd'un vâcib olması ise, biraz önce de bahsettiğimiz gibi, O'nun zâtının, zâtı, sıfatları, fiilleri, hükümleri ve isimleri konusunda her türlü kötü şeyden-eksiklikten tenzih edilmesini gerektirir.
Allah en iyisini bilendir..”

Demektedir Fahreddin Razi İmamımız..

Azîz-u Hakîm: "O, hiçbir şeyin kendisine karşı gelemeyeceği bir kadirdir" demek olup, buradaki "El-Azîz" sözü, kudretinin mükemmel oluşuna; El-Hakîm sözü de O'nun, cüz'iyyât ve külliyâta dair hiçbir şeyin O'nun ilminin dışında kalamayacağı bir âlim olduğuna, veyahutta, O'nun, yaptığı işleri hikmete ve doğruya uygun ve muvafık olarak yapan bir zât olduğuna bir işarettir.

“Sebbeha lillahi ma fîssemavati velard.”
Sebbeha şimdi emri yerine getirdiler.
Sebbaha emir köküdür aslında.
Lillahi, Allah için Allahı tesbih etmektedirler.
“Ma fîssemavati velard”, yerdeki ve göktekiler ne varısa hepisi. “Huvel'azîzulhakîm”, hep aynı şey buyuruluyor bakın!
Çünkü O, hikmet ve kuvvet sahibidir.
Buna karşı gelemezler: “Ben yapıyorum!” diyemezler.
“Ben kalbimi durduracağım!” diyemez hiç.
“İstediğim zaman çalıştıracağım!” diyemez.
Başka şey yapar. Bozmaya çalışır.
“Sebbeha lillahi ma fîssemavati velardi ve huvel'azîzulhakîm”.
Dikkat ediyor musunuz?
“Azîzu’l- Hakîm” nasıl takip ediyor.
Zâhirde güç sahibidir, Azametullah sahibidir.
Bâtında Kudretullah sahibidir. Bu onun işidir çünkü. Evet.
Burda biz harflerle uğraşmıyoruz ama.
Hakeme, Muhammedî kevniyetin hakk oluşudur.
Bende zuhurat maddeden Nur-u Muhammedden yaratıldığım için sallallahu aleyhi vessellemden zâten öyledir.
Maden de öyledir çünkü ben vahyi ondan almaktayım. İlham olarak.
Madde ve mânâyı ben böyle tamamlamaktayım.
Muhammedîyet, bu mu buna dikkat etmemiz lâzım.

“Sebbeha lillahi ma fîssemavati ve ma fîl'ardi ve huvel'azîzulhakîm.” Sûrelerin başlıkları rastgele konmamıştır hâşâ.
Hadîd (Hudud) Sûresinin birinci âyeti böyledir.
Haşr Sûresinin de.
Haşr nedir? Rüşdü şehâdetinin hakikatinin ortaya çıkışıdır Haşr.
Geldik kardeşim buraya. Ruyet ettik göründük.Rüşde erdik.
Rıza bulup bulmadığımızın şehâdetini bir hakeme sorun.
Ortaya bir çıkaralım bakalım.
Biz şâhid miyiz, yalancı şâhid miyiz?
Neymiş ne olmuş bu. Bunu bir görelim yani Haşr…
Saff, çift f iledir. Evet. Evet. Eee Saff Sad la yazılır iki tane f iledir.
Ne anlıyorsunuz Barbaros can?
“Düşünüyorum bir şey çıkaramadım hocam!.”
Haaa onu söylüyorum için içindeki.
Eeee şah damarı ve yakını. Buna sahibliktir bu.
Yani şimdi bizim içimizde ne var. Kalb ve fuad gibidir.
Yani Habli’l- verid denilen Nur-u MiMdir.
Şah damarından yakın olana ve şah damarına sahiblik bu.
Nurullaha ve Nur-u MiMe sahib oluştur saff.
Yani iç içelere sahiblik. Lübbü’l-lÜb gibi buyurduğunuz gibi yani.
İçin içine sahibliktir. İçin içinde şah damarından yakın olan vardır.
Nefs-i Ahfa. Nefs-i Hafi vardır.
Ahfa gelecek ilerde yani onlar da iç içe geçerler.
saff da öyle muazzamdır.
Yukarıya baktığımızda da yine bunları görürüz.
Demek ki böyle bir “yusebbuhu” yapıyorlar.
Maddeten yapıyorlar. Atom hayalen dönmüyor şu anda.
Her zerre atom, hücre her ne var ise ve her kürre.
Galaksiler, dünyalar, aylar, güneşler hepsi de mükemmel şekil olan küre halindedirler.
Küre halindedirler. Daire kesitidirler.
Çünkü devrandadırlar. Ve devranda tek başına mesnedsiz dönmek zorundadırlar.
Hiçbir tesbih eden bir başkasına rabt olamaz-yapışıp kalamaz kıyamet kopar.
Tesbihler, tesbihler daima tekdir.
Birbirinin yörüngesi olabilir fakat asla mesnedli varlık olamaz.
Hiçbir zaman bu kâinâta bir daha Barbaros sert gelemez.
Sen olarak yani. Başka Barbaros sert gelebilir, ismen benzer. Mesnedlenemez çünkü.
Her zerre ve şeyin mesnedsiz olarak tek başına tesbihinde ve yörüngesindedir.
Bir milim sapamaz, saparsa bir haftaya kalmaz ay bizim dünyaya bindiriverir, sapamaz.
Nedir yörüngesi?
Yâ-Sîn’den biliyorsunuz “TAKDİR” efendim takdir.
Biz güneşe aya bir takdir çizdik buyuruyor ya!


وَالْقَمَرَ قَدَّرْنَاهُ مَنَازِلَ حَتَّى عَادَ كَالْعُرْجُونِ الْقَدِيمِ

"Vel kamera kaddernahü menazile hatta ade kel urcunil kadiym : Ay için de birtakım menziller (yörüngeler) tayin ettik. Nihayet o, eğri hurma dalı gibi (hilâl) olur da geri döner. Biz kamer'e de konaklar takdir ettik. Nihâyet hurma salkımının eski kurumuş eğri dalı gibi bir hale dönmüş olur.” (Yâ-Sîn 36/39)

لَا الشَّمْسُ يَنبَغِي لَهَا أَن تُدْرِكَ الْقَمَرَ وَلَا اللَّيْلُ سَابِقُ النَّهَارِ وَكُلٌّ فِي فَلَكٍ يَسْبَحُونَ

"Leşşemsü yembeğiy leha en tüdrikel kamera velel leylü sabikun nehar ve küllün fi felekiy yesbehun: Ne güneş aya yetişebilir, ne de gece gündüzü geçebilir. Her biri bir yörüngede yüzerler. Ne Güneş kendine aya çatması yaraşır, ne de gece gündüzü geçer, her biri birer felekte yüzerler” (Yâ-Sîn 36/39)

Kaderleri alınlarına yazılıdır onların, yörüngelerinin dönüp dururlar:

Bir Devran ederler ki Devretmek lâzım.
Bir Seyran ederler ki Seyretmek lâzım.
Bir Cevlan ederler ki Cevletmek lâzım.
Bir Hayran ederler ki Hayretmek lâzım.


ERimek, Su Olmak, Buharlaşmak lâzım.
Rahmet Bulutu Olmak lâzım.
Bir Hayran ederler ki hayr ehli olmak lâzım.
Aklı ve vicdanı olanları hayrette ve dehşette bırakır.
İşte bu bize muazzam bir Hazz-ı Habibullah yaşatır.
Bu bir Habibullah hoşluğudur.
Yoksa çölün çilesini kim çeker.
İşte çölde bir DEVEler olur bir de KITMİR olur yani.
İnsanlar çöplükte yaşar. İnsancıklar daha doğrusu.
Bu, bu muazzam nimeti, muazzam nimeti bize getiren Muhammed aleyhissalâtü vesselâm’a sonsuz salat u selâm olsun!
Bize verilen bu en muhteşem nimeti AKLı ve İMKANları bahşeden Rabbımıza hamdu senâ olsun!

Bu muhteşem Muhammed aleyhissalâtü vesselâm ki bu varlığı âmâdan nura çıkarmıştır.
Nebîyyi ümmiden Ahmediyete çıkarmıştır.
Akıllarımızın anlayacağı yere Mahmudiyete indirmiştir.
Makam-ı Mahmud’a indirmiştir.
Bedenlerimizin yaşayacağı Mâbed-i Muhammed aleyhissalâtü vesselâm’e indirmiştir.
Kâinât bizim için mesciddir.
Eğer Kâbemiz bilyeye dönüşürse nereye dönersen dön “Allahuekber!” dir.
Bu ne demek?
Biz karpuz gibi bir ampule benzeriz.
Dışardan ışık aldıkça gölge veririz ama, içerden yandık mı gölgesiz kalırız da bütün kâinât bizden aydınlanır. Hamd olsun!
Böyle yapan, böyle kader çizen Rabbimize ki biz Rasûlullah sallallahu aleyhi vessellem i böyle BİLdik, böyle BULduk, böyle OLduk ve böyle YAŞIYORuz hamd olsun! Hepimiz!
BİZe Allah’ın EMRidir ve MURADı budur başka değildir!
Bu çöplük herkese mezar olur.
O yüce, küllî şeyin ANAsı olan Nebîyyi ümmüyyi;
Habibullah sallallahu aleyhi vesellem,
Ahmedullah sallallahu aleyhi vesellem,
Mahmudullah sallallahu aleyhi vesellem
Muhammedullah sallallahu aleyhi vesellem’e sonsuz salât selâm olsun!
BİZe bu dört âlemde O’na SILA nasib olsun İnşâallah!..

Allahümme salli âlâ seyyidinâ ve mevlânâ Muhammedîn abdike ve nebîyyike ve resûlüke ve nebîyyü’l-ümmîyyi ve âlâ âlihi ve ehl-i beytihi ve ashabihi! Ve ümmetihi Yâ Rabbül âlemin. Salâten tekun leke rızaen.
Yâ Rabbenâ tekabbel minnâ inneke ente’s- semi’ü’l- Alîm!..

Yâ Rabbi biz bunu senin rızanı bulmak için bu salâtı yapıyoruz.
“Ve lihakkı edâen” Muhammed aleyhissalâtü vesselâm’ ın Rasûlulahımızın üzerimizdeki hakkını edâ etmek için!
“Yâ Rabbenâ tekabbel minnâ inneke ente’s- semi’ü’l- Alîm.”
Sen zâten bizi biliyorsun ve bizi duyuyorsun Sensin es Selâm olan! BİZden SILA Ulaşımımızı kabul et!


Âmin!
Yâ Latîf! Yâ Kerîm! Yâ Rahîm! Yâ Rahmân! Yâ Hannân!
Yâ Mennân! Yâ Deyyân! Yâ Furkân! Yâ Sultân Yâ Allah!
Amennâ ve sadeknâ şehidnâ Yâ Rabbü’l- âlemin!


Eşhedu en lâ ilâhe ilallah ve ehşedu enne Muhammeden abduhu ve Rasûluhu.

Senin abduhun kulun ve Rasûlun olan Muhammed aleyhissalâtü vesselâm’ a bu salâtımızı ulaştır!

Çünkü o Zâhirin tümüne câmi’dir.
Kulluğun tümüne câmi’dir.
Eşya O’nun Nurundan halk edilmiştir.
Eşyanın hakikatı olan mânâ da O’nun Nurundan halk edilmiştir.
Elhamdülillahirabbilâlemin...
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

KUL İHVANÎ YUSEBBUHU ÂYETLERİ SOHBETİ

(31 Mart 2009 Sohbeti devamı)

Euzübillahimineşşeytânirracîm!

Bismillâhirrahmânirrahîm!

Bâtında Nebîndir. Ne demek Nebî?
Bilelik nurunun sahibidir.
Zâhirde kablo gibi gördüğümüz bakır, bakırın içindeki ceryan gibidir.
Gözükmeyen ama bileliği yapan odur zâten.
Onun içinde nübüvvet sırrı şu ANda velâyet kanalıyla bize gelmektedir.
Ehl-i Beyt Kanalıyla gelmektedir nübüvvet. Lafa söze gelmez.
Rasûliyet, Rasûlullah sallallahu aleyhi vessellemle bitmiştir.
Nübüvvette bitmiştir. Ne olmuş?
Velâyetin içerisine derc olmuştur nübüvvet sırrı.
Yoksa hayalî bir NURla mı yaşayacağız.
Zâhirde olmayanı var mı kabul edeceğiz.
Böyle bir şey yok!
Ceryan var mı yok mu ayrı şey!
Var mı yok mu görürsün!
Parmağını sokarsın pirize var mı yok mu anlarsın!
Bunu şundan diyorum ki Tevhid Tüccarlığı, Tasavvuf Simsarcılığı gibi böyle afedersiniz pis şeylerle uğraşmak değil!
“Bana SU lâzım!” diyor adam “ölüyorum!” diyor yani.
“Şeker yer misin, bal yer misin?” demekte ne?
“Ben ölüyorum su istiyorum!” diyor.
Hâlâ farklı şeyler konuşuyor. Oysa;


BİZe Muhammed-i Şuur Lâzım ve Lâyıktır! BİZ buna Muhtacız!
BİZe Muhammed-i Nur Lâzım ve Lâyıktır! BİZ buna Me’muruz!
BİZe Muhammed-i Sürur Lâzım ve Lâyıktır! BİZ buna Mecburuz!
BİZe Muhammed-i Onur Lâzım ve Lâyıktır! BİZ buna Mahkumuz!..

Dört Âlemde BİZ-BİR-İZ...
Bu Rasûlullah sallallahu aleyhi vessellem efendimizin dört vasfına SALL etmeye:

BİZ buna Muhtacız, İhtiyacımız var!.
BİZ buna Me’muruz, Emredilmişiz.
BİZ buna Mecburuz, Cebredilmişiz
BİZ buna Mahkumuz, Hükmedilmişiz!..


“…وَقَالُوا سَمِعْنَا وَأَطَعْنَا …”

“…ve kâlu semi'nâ ve eta'nâ..:.. “İşittik ve itaat ettik” dediler..” (Bakara 2/285)

“Ve kâlû semiğna ve ateğna!”
“DUYduk kardeşim tamam Uyacağız!” diyoruz inşâllah Buyurunuz Cennete!

Yoksa Allah korusun;


“…قَالُوا سَمِعْنَا وَعَصَيْنَا …”

“…kâlu semi'nâ ve asaynâ…: …“İşittik ve isyan ettik” dediler..” (Bakara 2/93)

“Ve kalu semiğna ve aseyna!”
“Duyduk duymasına ama isyan ediyoruz!”.
Buyurun siz de buyurunuz Cehenneme!
İkisi de Âyet-i celîle!..
İkiniz de buyurunuz!..


فَارْتَقِبْ إِنَّهُم مُّرْتَقِبُونَ

" Fertekib innehüm murtekibun : O halde gözet çünkü onlar gözetiyorlar” (Duhân 44/59)

فَأَعْرِضْ عَنْهُمْ وَانتَظِرْ إِنَّهُم مُّنتَظِرُونَ

" Fe a'rid anhüm ventezir innehüm müntezirun: Artık sen onları bırak ve bekle. Zâten onlar da beklemektedirler.” (Secde 32/30)

“Bekle ve beklesinler!” âyeti biliyorsunuz.
Bekleyin, biraz beklediğinizde göreceksiniz.
Gümrük kapısına geldiğinizde.

Yüce Rabbımız Allahımız celle celâlihu, Muhammed aleyhissalâtü vesselâm’a yani;
Nebîyyi Ümmî sallallahu aleyhi vessellem olan,
Rasûlallah sallallahu aleyhi vessellem olan,
Nebîyullah sallallahu aleyhi vessellem olan,
Muhammedullah sallallahu aleyhi vessellem olan Efendimize Es Selâm et! Letaiflerimizi SALL et, irsal et, sıla et!
Kavuştur, buluştur, biliştir, buluştur oluştur, gark et!
Bizim bunu Âline lütuf sahibi olan, o yüce damara, ana hatta,
Haticetül Kübra validelerimize, annelerimize,
Ehli Beyt aleyhisselâmın cümlesine SALL et!
İşte o dar zamanda Rasûlullah sallallahu aleyhi vessellemize sahib çıkan ve O’nun da sahib çıktığı ASHABına SALL et!

Bu gün de Peygamber Aleyhisselatü vesselâm’a sahib çıkan ve bu günde Rasûlullah sallallahu aleyhi vessellem in sahib çıktığı, “kardeşlerim!” buyurduğu, bu günün ashabı kiramı, bu günün Hak Ashab-ı Kiramı.
Bu günün Hak Ehl-i Beyt aleyhumüsselâmı.
Bu günün Evliyâsı.
Bu günün Hakkça “Allah!” diyenlerine salât olsun!

Burada bir hususu açıklamalıyız ki;
Ehl-i Beyt aleyhumüsselâm dedik mi, hemen zır câhiller abarttığımız demekteler, oysa bakınız lütfen:


Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “İnnî târikûn fikümü’s sâkaleyni kitâballahi ve ıtretî: Ben sizin içinizde iki ağırlık bıraktım biri ALLAH’ın kitâbı biri de ıtretim (zürriyetim,ehli beytim)” buyurmuştur.
(Müslim Fezailü’s- sahabe 36,37; Darimî, Fezâilü’l-Kur’ân 1; İ. Ahmed, III/14,17-4/367,371;Şeybe;Hatîb)


Zeyd ibn-ü-Erkâm (radiyallahu anhu)’dan Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “Ben size temessük edip (tutunup) sıkı sarıldığınız takdirde dalâlete (sapıklığa) düşmekten korunacağınız iki şey bırakıyorum: Bunlardan biri diğerinden daha büyüktür: Kitâbullah. Bu, semâdan arza uzanan ALLAH’ın ipidir. Diğeri Ehl-i Beytim olan yakınlarımdır. Bu iki şey, Kevser Havzının başında buluncaya kadar birbirlerinden ayrılmayacaktır. Bu iki şey hakkında benden sonra nasıl davranacağınıza iyi bakın.”
(Kütüb-i Sitte, Muhtasar C.12/499)

Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “Aranızda bulunan Ehl-i Beytim, Nûh (as)’un gemisinin misâlidir. Ona binen kurtulur, binmeyen boğulur.” buyurmuştur.
(İbn Abbas (ra) dan; Darimî, Tabaranî-Kebirinde; Ebi Zerr (ra) dan; Hâkim-Müstedrekinde ve Hatîb tarihinde)

Bir de Ehl-i Beyt aleyhumüsselâm dendi mi herkes koşmakta yamanmaya oysa bakınız lütfen:
Ebu Hureyre (radiyallahu anhu): “(Önce) en yakın akrabanı uyar!”(Şuarâ 26/214) âyeti celîlesi inince Resûlullah (sav) Kureyş’i dâvet etti ve (konuşmasının bir yerinde): “Yâ Fatmâ! Nefsini ateşten kurtar! Ben sizin için ALLAH yanında hiçbir şeye sahib değilim!” buyurmuştur.
(Müslim, Îmân 348)


Yorumu siz vicdanlarınızda yapı lütfen!..

Yâ Rabbenâ!
Bizim ulaşımımızı, arzumuzu, duamızı, bilelik beraatimizi, bizliğimizi, birliğimizi akıt ulaştır!
Biz bunu senin yüce rızanı kazanmak için ve Rasûlullah sallallahu aleyhi vessellem efendimizin, iki omzumuzdaki hakkını edâ etmek için, yerine getirmek için sana arz ediyoruz, sunuyoruz!
Bizden kabul buyur Yâ Rabbena!


BİZler melek vs de değiliz haa!
Yemek tabakları gibi her AN kirleniriz bu ÇÖPlükte!..
Bu sistemin temelinde vardır ki KULluk İmtihano olabilsin!
Bakınız lütfen:


Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “Sizin ALLAH’ın affedeceği bir günâhınız olmazsa, ALLAH günâhları olan bir kavim getirir ve (tevbe ederler de) onların günâhlarını affederti.” buyurmuştur.
(Müslim, Tevbe 9-11; Tirmizî, Da’avât 98/3539)


Gerçek Muhammedî Şuûr:
ALLAHÜ Zܒl-CELÂL’in: “Nefsine zulmeden kullarım...”
İhtarını NEFSinde DUYuştur!
Muhammedî İlim, İrade, İdrak ve İştirakle hissettiği ve bulduğu kulluk kemâlinden dolayı Hakka ve hayra, samimî ve ciddî Uyuştur!.

İlâhî Nakille nurlanıp, dirilip ve ilâhî aşka dönüşmüş AKIL;
Âlemi ve Âdem’i Seyrde ve Muradullah’a Sülûkte, NEFSin ASLÎ ARACI olursa Selim AKILdır.

Evet. Allahu Zülcelâl bizi affetsin, bağışlasın ve rahmetine gark etsin!
Bize adâletiyle değil rahmetiyle muamele etsin.
Bizi hesaplaşarak değil hesapsız, hesapsız Rasûlullah sallallahu aleyhi vessellem’e ulaşarak neticelendirsin!
Onun için de bizi hoş görsün inşâallah!
Bizi uyandırsın, Rasûlullah sallallahu aleyhi vessellem’in Nur-u Mübareği!
Biz bunları paçamızı kurtaralım diye söylemiyoruz!
Hizmet edelim diye söylüyoruz, hizmet edelim!


يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِن تَنصُرُوا اللَّهَ يَنصُرْكُمْ وَيُثَبِّتْ أَقْدَامَكُمْ

"Ya eyyühellezine amenu in tensurullahe yensurküm ve yüsebbit akdameküm: Ey o bütün iyman edenler! eğer siz Allaha yardım ederseniz o size nusrat verir ve ayaklarınızı kaydırmaz” (Muhammed 47/7)

“Allah’a yardım edin!” âyetleri vardır.
“Pegambere yardım edin!” âyetleri vardır.
Bunlar nedir?
SALL dır SALL!..

Onun için Allahu Zülcelâl Rasûlullah sallallahu aleyhi vessellem’e ne edecekse bize de onu edecektir.
Çünkü Biz, Rasûlullah sallallahu aleyhi vessellem’le BİZ-BİR-İZ!.
Bunu iyi anlamak lâzım. İnşâallah!..

İşte böyle bir yusebbuhu, sebbaha var!
Böyle bir sebbaha var, yusebbuhu var aziz kardeşlerim!..

“Cânân sesin var mı?”
Cânân:
“Hocam sesim geliyor mu.Evet. Sesimle ilgili hocam bu son konularda; saç bağı, düğüm, ip bunlar üzerinde düşünüp yoğunlaştım.
Sizde biliyorsunuz sizinle de paylaştım. Sanırım onlarla çözülen gelen bir ses oldu diye düşünüyorum. Doğruyu Allah bilir o yüzden çok mutluyum bu gün nasib oldu çok şükür. Allah devam ettirsin inşâallah!”

Kulihvani:
“İnşâallah. Biliyorsunuz ses DUYmayla ilgilidir.
Ve Kur’ân-ı Kerîm DUYularak bize intikal etmiştir. Yazılarak değil!
Biz Allahu Zülcelâl’in SÖZlerini Muhammed aleyhissalâtü vesselâm’ ın SESinden aldık.
Şu ANda da öyle.
Çünkü ölüler konuşmaz, diriler konuşur.
Ölenlerin eserleri satıra geçer, yaşayanların dirilikleri sadırdadır.
Onun için Hakka giden yol Hakk Dostlarının kalblerinden geçerken diriden diriye geçer bu!
Bu günün Hakk Dostu yarın Hakka yürür başka Hakk Dostu gelir onun yerine.
Aynen yeni bir elektrik direği dikiliyor gibi o hat devam eder.
Burada câhiller zanneder ki falan kişi şu kişi bu kişi.
Öyle bir şey yok!
Tümü Muhammed aleyhissalâtü vesselâm’ ın hattında tesbih gibi dizilmişlerdir.
SEVİYE meselesidir bu!
Böyle milletin zannettiği gibi o küçük, bu büyük felan yoktur.
Hepsi de “Allahuekber!” dedi mi aynı namazı kılarlar.
Namazın içinde onların kimliği, kişiliği, ney idiği ne değilliği tespit edilecek hususlar yoktur.
Çünkü İmam-ı Mutlak Rasûlullah sallallahu aleyhi vessellem namazı kıldıran!.
Bu BİZlik ve BİRlik MUHTEŞEMliğidir.
Dediğiniz çok güzel, seslerimizin de Rasûlullah sallallahu aleyhi vessellem in sesinde cem’i iletişim aracıdır.
BİZlik ve BİRliğimizin aracıdır.
Gönül bağlarımızdır. Akıl bağlarımızdır, Nakil bağlarımızdır.
Bunlar da BİZde olmalıdır.
Bunlar da hizmet etmelidir, şehâdet etmelidir tevhide inşâallah.

Evet efendim!
Siz ne diyorsunuz bu gün “yu sebbuhu” için.
Sebbuhu Kur’ân-ı Kerîmde yedi yerde geçiyor.
Dört yerde işte: “Yusebbihu lillahi ma fiyssemavati ve ma fiyl'ardi”
Üç yerde ise: “Sebbeha lillahi ma fiyssemavati velardi”
Harika yedi yerde!
Yedi Nefisle direk ilişkileri var!
Yedi Hâ MîM lerle direk ilişkileri var.
Yedi kat gökle direkt ilişkileri var.
Yedi renkle direk ilişkileri var.
Yedi sesle ilişkileri var notayla yani.
Nota da yedi sestir biliyorsunuz.
Biz hiç girmedik ama öyledir. O da öyledir. İncelemek lâzım.
İnsandaki yedi tabakayla ilgili hususu.
Ama güzel önemli olan sebbahanın farkında olmak.
Şu andaki bütün hücrelerimizin DİRİ olduğunu ve üzerimizde trilyonlarca atomun dönmekte olduğunu ama dağılmadıklarını!..

Sebbaha, işte aklımızın sabaha çıkması!
AKLImızın “sebbaha” demesi zâten NAKİLle buluşmasıdır.
AKIL o ANda-zamANda ANlarki NâR neymiş NûR neymiş!:


الْحَمْدُ لِلّهِ الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضَ وَجَعَلَ الظُّلُمَاتِ وَالنُّورَ ثُمَّ الَّذِينَ كَفَرُوا بِرَبِّهِم يَعْدِلُونَ

“Elehümdü lillahillezi halekas semavati vel erda ve cealez zulümati ven nur sümmellezine keferu bi rabbihim ya'dilun: Hamd, gökleri ve yeri yaratan, karanlıkları ve aydınlığı var eden Allah'a mahsustur. (Bunca âyet ve delillerden) sonra kâfir olanlar (hâla putları) Rab'leri ile denk tutuyorlar.” (En’âm 6/1)

Oysa ey canlar:

… اللَّهُ نُورُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ

" Allahü nurus semavati vel ard…: Allah, göklerin ve yerin nurudur..” (N3ur 24/35)


Bakınız lütfen:

اللّهُ وَلِيُّ الَّذِينَ آمَنُوا يُخْرِجُهُم مِّنَ الظُّلُمَاتِ إِلَى النُّوُرِ وَالَّذِينَ كَفَرُوا أَوْلِيَآؤُهُمُ الطَّاغُوتُ يُخْرِجُونَهُم مِّنَ النُّورِ إِلَى الظُّلُمَاتِ أُوْلَـئِكَ أَصْحَابُ النَّارِ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ

" Allahü velîyüllezine amenu yuhricühüm minez zulümati ilen nur, vellezine keferu evliyaühümüt tağutü yuhricunehüm minen nuri ilez zulümat, ülaike ashabün nar, hüm fiha halidun: Allah, inananların dostudur, onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır. İnkâr edenlere gelince, onların dostları da tâğuttur, onları aydınlıktan alıp karanlığa götürürler. İşte bunlar cehennemliklerdir. Onlar orada devamlı kalırlar.” (Bakara 2/257)

Allah sizi karanlıktan NURa çıkarmak istiyor!
Çünkü: “Allahü nurus semavati vel ard” dır.
Tagutlarda sizi nurdan zulmete çekiyor, gölgeye çekmek istiyorlar, dikkat edin anlamında!
Bu bütün bu kadar çok teferruat gerek yaradılış için gerekse yaradılışta olsun, gerek yaşayışta olsun bakıyoruz bir noktaya geliyor tüm bunlar o yüceler yücesi Sultân celle celâlihu Saltanatında, Muradullahında Muhabbet-SEVİLmek var:


قُلْ إِن كُنتُمْ تُحِبُّونَ اللّهَ فَاتَّبِعُونِي يُحْبِبْكُمُ اللّهُ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَاللّهُ غَفُورٌ رَّحِيمٌ

“Kul in küntüm tühibbünellahe fettebiuni yuhbibkümüllahü ve yağfir leküm zünubeküm, vallahü ğafurur rahîm: (Resûlüm!) De ki: Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyunuz ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah son derece bağışlayıcı ve esirgeyicidir.” (Âl-i İmrân 3/31)

“De ki Yâ Muhammed Allah’ı seviyorsanız bana tâbi olun Allah da sizi SEVsin!.”

Üzme!
Üzülme!
SEV!
SEVil!..


BİZim bu adamlarla, yani başkasıyla davamız vs yok şükür, fakat anlamadıklarına canım sıkılıyor.
Neden anlamıyorlar?
Neden Allahu Zülcelâl’in Ez Zâhir olduğunu anlamıyorlar.
Zâhir değil mi?
“Neden zâhir amma?” diyorlar.
Amma yı niye koyuyorlar.
Amması mı var Ez zâhirdir.
Niye zâhir ama bâtındır ne demek yani?.
Zâhirdir kardeşim. Allahu Zülcelâl bâtını söylüyor aynı âyetin içinde.

Şunu demek istiyorum putçuluk yok, put yok ki zâten.
Suyun Testisi buzdan zâten.
Hatta dün mü ne gördük bir şiirde.
Eskiden yazılmış. Sucu da diyor buzdan.
Testi buzdan sucu da buzdan.
Saki de buzdan yani su dan. Buzdan demek sudan.
İş kalmış eritmeye. Yürütmeye, SALL ettirmeye, sılasında buluşturmaya kalmış.
İsyan edenler, ateşler içindeler.
Dünyalarında dinlerinde ve âhiretlerinde ateş içinde yaşayacaklar.
Cehennemin zümerası olarak yaşayacaklar ve yaşatacaklar Allah korusun! Fakat SUlar öyle mi ya. SU azizdir. Ben severim.
İnceledim çok!
Bir damla SUyu koyun, çekiçle vurun üzerine hiçbir şey yapamazsınız.
Dövemezsiniz. Kesemezsiniz bıçakla ikiye ayıramazsınız.
Yakamazsızın, kanatlanıp kalkar.
SU öyle azizdir ki Muhteşemdir, Muazzamdır, Mübârektir, Mukaddestir. Allah her canı SUdan halk etmiştir.

“Maalik” vardır.
İçindeki Elifiyet Ayniyete dönüşür.
Allahu Zülcelâl kendi esmâlarını
Âdem Aleyhissalema, Ayna yükledi mi Elif Lâm Mim, hâşâ Ayn Lam Mim gibi olur.
Ordaki o. Vasıflar taşıyor çünkü esmâyı taşıyor.
Halife diyor. Halifetullah diyor.
Kul de ki “İn” eğer ki gerçekten “küntüm tühibbünellahe” Eğer Allah'ı seviyorsanız. Sizin HABBEniz, ana tohumunuz.
Gidip gidip en sona vardığınız yerde Allah var ise yani Nur-u Mum i bulursanız onun habli’l- verid’inin daha ötesinde olanla bilişirseniz, bunu istiyorsanız, bunu seviyorsanız, muhabbetune habbenizin temelinde bu varsa.
Eğer Allahı seviyorsanız hadi öyle diyeyim.
“Fettebiuni” de ki bana tâbi olun. Tâbi olun.
Olalım! Olalım da tâbi olmadan önce bir TESLİM olmamız gerekiyor İslam olmamız gerekiyor.
Olduk. İman etmemiz gerekiyor, olduk.
Şimdi tâbi olalım.
“yuhbibkümüllahü” işte Allah o zaman sizi sever!

Nere bura? Nefs-i Mutmainne
.

يَا أَيَّتُهَا النَّفْسُ الْمُطْمَئِنَّةُ
ارْجِعِي إِلَى رَبِّكِ رَاضِيَةً مَّرْضِيَّةً
فَادْخُلِي فِي عِبَادِي
وَادْخُلِي جَنَّتِي

" Ya eyyetühennefsülmutmeinnetü. İrci'iy ila rabbiki radiyeten merdîyeten. Fedhulî fî 'ibadî. Vedhulî cennetî.: Ey, Rabbine, itaat edip huzura eren nefis! “Sen O’ndan razı, O da senden razı olarak Rabbine dön!” “(İyi) kullarımın arasına gir.” “Cennetime gir.” (Fecr 89/27-30)

Yaeyyuhen nefsin mutmaine irci Rabbuke.

Nasıl buldun şah damarından yakını bak!
Prizi buldun, hable’l- veridi!
İçindende aldın ceryanı heeee Nurullahı ne oldu?
İrcî Rabbuke, Rabbine rucu’ ettin. İrca oldun!
Artık bir fiş, bir de priz yok!
Burda TEVHİD var ŞEHÂDEt var. Eşhedu var.
Radiyeten merdiyeten var.
Antipotlar tümlenmişlik var. Seviyelenmişlik var.
Evet ne var “yuhbibkümüllahü” Allah da sizi sevsin.
Raziyeten tuhubbuni siz sevdiniz ya, itaat ettiniz de. Evet.
Yuhubbuküm merdiyeten o da sizi sevdi şimdi.
“ve yağfir leküm zünubeküm”
Siz yok musunuz siz her insan gibi, her yemek tabağı gibi günde birkaç kere yıkanmanız lâzım. Kirlenmişsiniz.
“ve yağfir leküm” size bağışlasın gafara etsin.
“zünubeküm”, sizin zünüplerinizi.
Neyiniz varsa Allah bağışlasın yani gafara etsin. Günahlarınızı bağışlasın! vallahü ğafurur rahîm yemin olsun ki Allahu Zülcelal rahmetinden dolayı bağışlayıcıdır yani.
Çünkü sizi merhameten yaratmıştır.
Ne kadar harika bir âyet değil mi?


(31 Mart 2009 Sohbeti devamecek)
Resim
Kullanıcı avatarı
mim
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2416
Kayıt: 07 Şub 2008, 02:00

Mesaj gönderen mim »

safa-merve yazdı:Resim
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/mimimza.gif[/img]
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen nur-ye »

kulihvani yazdı:Resim

Nakil Kur’ÂN
Devr ü Devr-AN
UY-AN dUY-AN
AKIL Her AN...


Resim


ZEVK 3749


İkİ AN-ABe-Beğim!. BiRi AHMed (sav) BiRi Kur’ÂN
Resûlun dUY-AN UY-Ana, BiRR ü Takvâ PîRi Kur’ÂN
NeFSin BİLen- PîRin BULan, NuR-u MîM de HaZıR OL-AN
Her Anışta Yağmur Gibi, Yeni YAĞar DiRi Kur’ÂN!..


29.01.10 12:24
Ayazağa camisi..stnbl..
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen nur-ye »

kulihvani yazdı:Resim


ZEVK 3287

Muhabbetin Muâdili Muhammed Aleyhi’s-Selâm
SÖZ HAKK’ın kelâmı, dili Muhammed Aleyhi’s-Selâm
Yusebbihu lillahi mâ fîssemâvâti ve mâ fîl'ardi..
Döner Kürre – Zerre, Mili Muhammed Aleyhi’s-Selâm


18.07.08 13:00
A n t a l y a
Zerdâlilik câmii


يُسَبِّحُ لِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ لَهُ الْمُلْكُ وَلَهُ الْحَمْدُ وَهُوَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ
“Yusebbihu lillahi ma fiyssemavati ve ma fiyl'ardi lehulmulku ve lehulhamdu ve huve 'ala kulli şey'in kadiyrun. : Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah'ı tesbih eder-etmekte. Mülk O'nundur, hamd O'nadır. O her şeye kadirdir.” (Tegâbün 64/1)
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Re: KUL İHVANÎ YUSEBBUHU ÂYETLERİ SOHBETİ

Mesaj gönderen nur-ye »

EVVELİden AHİRe olan ÜRÛCun ZÂHİRdeki İLMULLAH bölümünün ilk kademesi olan İLİM:

Resim

ZEVK 2415

"Ney" gibi niyâzın, nerde? Sûretin "SUR", sîret "SIR"sa!
"Yu sebbihu!" "Semâ"ında sistem! Nefs; Sırr-ı sıfırsa!
"Zikr-i, Fikr-i, Şükr-ü, Sabr-ı dâimi ol!" Rızasında,
Merkezde, Muhitte : ALLAH (cc) Hazır-Nazır! Nefs hazırsa!


Resim



Ledûn ilmi : İlâhî ve rızaîdir (zâtî,ilmî)
Tasavvuf ilmi : Resûlî ve lutfîdir. (sıfatî, edebî)
Şerîat ilmi : Nebîyyî ve keremîdir. (esmâî,şer'î)
Tabîat ilmi : Beşerî ve ihtiyarîdir. (eşyâî, tabîî)


İlmî Kemâlât da, cehlî cehâlet de insanı cesur yapar. Ne var ki, sonunda âlim kâmil makbul olurken, zâlim câhil mahcub olur...

Akıl bilginin kabıdır, dil ise tercûmânıdır. Akıl ve bilgi kulluk kösteğidir.

Bilge kişi; bilgisi özünde, sözünde ve yaşayışında olan kudsî kişidir.

Kendini bilene babasının kanı helâl, bilmeyene anasının sütü haramdır.

Bilge kişinin erdem kanatları aklı ve bilgisidir.

Akıl ve gönül hibe ile ilim ve bilgi çaba iledir.

Bilgi cehâlet cehenneminin kilididir.

İlim, hayâ, sadakat, adâlet ve Azm sahibi kul, sultândır.

İnsan; ya öğrenendir ya da öğretendir, gerisi değildir... İlim insanlıktır.

Âlim bilendir, bilgin bilge ise zararı ve yararı ayırandır.

Bilgiyi küçük gören başın belâsı büyür...

Kâmil âlimin kalbi kevser gibi kaynar, cennete benzer. Câhil sofunun kalbi kum gibi su tutmaz çöle benzer.


(Kul İhvani Divanı-Tasavvuf-Aşk)
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Re: KUL İHVANÎ YUSEBBUHU ÂYETLERİ SOHBETİ

Mesaj gönderen nur-ye »

Resim

HaYY ALLAH-ım!..

Muhammedi Meşk Mihenkte
ZeRReler RaKSta Ahenkte
Yedi D İ L de Yedi Renkte
AL-lar NÛR-un HaYY
ALLAH-ım!..
Celle celâluHuuU!..

*

GEÇmiş.. OL-AN.. GELecekte
Gönül gÖZünde MeRCeKte
Kovanda – Petek – ÇiÇeKte
BAL-lar NÛR-un HaYY
ALLAH-ım!..
Celle celâluHU!..

*

VAR-lığın VAR-lık NUR-UsuN
MuHaMMeDî ZuHuRu-suN
NeFSin NeFeSi SÛR-usuN
HÂL-lar NÛR-un HaYY
ALLAH-ım!..
Celle celâluHuuU!..


*

Bir Damla DÜŞü FıRaT-ta
Kıldan İnce SıRR SıRaT-ta
Dört NaLa KOŞ-AN KıRaT-ta
NAL-lar NÛR-un HaYY
ALLAH-ım!..
Celle celâluHuuU!..

*

cAN GeLir-GiDer KeŞiK-le
GİRiş - ÇIKışlar EŞiK-le
Kâmiller Kalbi BeŞiK-le
SAL-lar NÛR-un HaYY
ALLAH-ım!..
Celle celâluHuuU!..

*

Her SONuç SeBeB SoNucu
Her DOĞan Bir DOĞurucu
Parmak İZi Parmak Ucu
EL-ler NÛR-un HaYY
ALLAH-ım!..
Celle celâluHuuU!..

*

SEVenin SıRRdaşı Damla
Ağlar gÖZün KaŞı Damla
BULutun gÖZ YaŞı Damla
SEL-ler NÛR-un HaYY
ALLAH-ım!..
Celle celâluHuuU!..

*

Bendeki BEN, SENdeki SEN
İlmü LedüNN DeSeN DeSeN
YüReK-ten YüReĞ-e ESeN
YEL-ler NÛR-un HaYY
ALLAH-ım!..
Celle celâluHuuU!..

*

“YüSeBBuHu!” SıRR-ı SubhÂN
KüLLî ŞEY’in ÖZ-ünde cÂN
ŞE’EN-inde AD-ın AN-AN
DİL-ler NÛR-un HaYY
ALLAH-ım!..
Celle celâluHuuU!..

*

Şah Damar AKRaB Rehberi
MuHaMMedî SoN Çenberi
DönDüRen MiL EZeL beri
MİL-ler NÛR-un HaYY
ALLAH-ım!..
Celle celâluHuuU!..

*

ÖMRü ÖLÜMe SARmakla
AKLın SıNıRın VARmakla
OYNAyAN Köçek-Parmakla
ZİL-ler NÛR-un HaYY
ALLAH-ım!..
Celle celâluHuuU!..

*

HAKK’a HAKK’la BAK-ıp Giden
HAKK’tan GAYRın YAK-ıp Giden
KaLBden KaLBe AK-ıp Giden
YOL-lar NÛR-un HaYY
ALLAH-ım!..
Celle celâluHuuU!..

*

BİZ BİR-İZ RıZada BİLe
ASLı-FASLı RABBısı İle
ÇEKen ÇEKtirenle ÇİLe
ÇÖL-ler NÛR-un HaYY
ALLAH-ım!..
Celle celâluHuuU!..

*

Acı-Zehir ZeMZeM SU-SU-z
Ala SU-lu BUZ-lu BUZ-SUz
Bir KöŞede TUZ-lu TUZ-SUz
GÖL-ler NÛR-un HaYY
ALLAH-ım!..
Celle celâluHuuU!..

*

TUTulan-ATılan Akıl
Alınan-SATılan Akıl
PARA-ya KATılan Akıl
PUL-lar NÛR-un HaYY
ALLAH-ım!..
Celle celâluHuuU!..

*

OL-AN Akıl Kartındaki
OLur!-OLmaz! Şartındaki
KıTMiR-lerin Sırtındaki
ÇUL-lar NÛR-un HaYY
ALLAH-ım!..
Celle celâluHuuU!..

*

SAZım Naz-Niyaz TEL-inde
Gönlüm Gönül GüZeLinde
İLLiYYinde – ESFeLinde
KUL-lar NÛR-un HaYY
ALLAH-ım!..
Celle celâluHuuU!..

*

Abû TuRABB Toprağında
BİZ BİR-İZ BeNlik DaĞında
GüLLer SultANı BaĞında
GÜL-ler NÛR-un HaYY
ALLAH-ım!..
Celle celâluHuuU!..

*

AV ki OK-uyla VURul-AN
Kendi ATEŞinde KaVRul-AN
SoN NefeSinde SaVRul-AN
KÜL-ler NÛR-un HaYY
ALLAH-ım!..
Celle celâluHuuU!..

*

İhvANî’n cÂN, ÖZ-lenenSîN
BeNde BEN-SÎn BiZ-lenenSîN
AÇıK OL-AN, gİZ-lenenSîN
TÜL-ler NÛR-un HaYY
ALLAH-ım!..
Celle celâluHuuU!..


08.12.10 16:57
nrmla.. alâim-i semâda…


اللَّهُ نُورُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ مَثَلُ نُورِهِ كَمِشْكَاةٍ فِيهَا مِصْبَاحٌ الْمِصْبَاحُ فِي زُجَاجَةٍ الزُّجَاجَةُ كَأَنَّهَا كَوْكَبٌ دُرِّيٌّ يُوقَدُ مِن شَجَرَةٍ مُّبَارَكَةٍ زَيْتُونِةٍ لَّا شَرْقِيَّةٍ وَلَا غَرْبِيَّةٍ يَكَادُ زَيْتُهَا يُضِيءُ وَلَوْ لَمْ تَمْسَسْهُ نَارٌ نُّورٌ عَلَى نُورٍ يَهْدِي اللَّهُ لِنُورِهِ مَن يَشَاء وَيَضْرِبُ اللَّهُ الْأَمْثَالَ لِلنَّاسِ وَاللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ
Resim---“ALLÂHU NÛRUS SEMÂVÂTİ VEL ARD(ardı), meselu nûrihî ke mişkâtin fîhâ mısbâh(mısbâhun), el mısbâhu fî zucâceh(zucâcetin), ez zucâcetu ke ennehâ kevkebun durrîyyun, yûkadu min şeceratin mubâraketin zeytûnetin lâ şarkîyetin ve lâ garbiyyetin, yekâdu zeytuhâ yudîu ve lev lem temseshu nâr(nârun), nûrun alâ nûr(nûrin), yehdîllâhu li nûrihî men yeşâu, ve yadribullâhul emsâle lin nâs(nâsi), vallâhu bi kulli şey’in alîm(alîmun) : ALLAH, GÖKLERİN VE YERİN NURUDUR. O'nun nurunun misali, içinde çerağ bulunan bir kandil gibidir; çerağ bir sırça içerisindedir; sırça, sanki incimsi bir yıldızdır ki, doğuya da, batıya da ait olmayan kutlu bir zeytin ağacından yakılır; (bu öyle bir ağaç ki) neredeyse ateş ona dokunmasa da yağı ışık verir. (Bu,) Nur üstüne nurdur. Allah, kimi dilerse onu kendi nuruna yöneltip iletir. Allah insanlar için örnekler verir. Allah, her şeyi bilendir.” (Nûr 24/35)

يُسَبِّحُ لِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ الْمَلِكِ الْقُدُّوسِ الْعَزِيزِ الْحَكِيمِ
Resim---“YUSEBBİHU lillâhi mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ardıl melikil kuddûsil azîzil hakîm(hakîmi) : Göklerde ne var, yerde ne varsa (HEPSİ) O mülk-ü melekûtun eşsiz hükümrânı, noksaanı mucib herşeyden pâk ve münezzeh, gaalib-i mutlak, yegâne hukûm ve hikmet saahibi ALLÂHI TESBÎH (VE TENZÎH) ETMEKDEDİR.” (Cuma 62/1)


Resim

Yusebbihu: tesbih eder.
Sebbaha: yüzmek..
Yerdeki göklerdeki ZeRReler yani ATOMlar;
NeşRlerinden HaŞRlerine kadar döndüler, dönmekteler ve dönecekler.
Bu SeBBaHa yüzüş-RAKSı hep sürecek her AN yeniden Yaratılarak ŞEENULLAHta..
Ve ne zamAN AKILlarımız DEVR-ÂNı Anlarsa ve DEVRe İştirak ederse Yusebbuhu Zikr-i Dâmindeyiz
inşae ALLAH..

Resim

*
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Re: KUL İHVANÎ YUSEBBUHU ÂYETLERİ SOHBETİ

Mesaj gönderen nur-ye »

ZEVK 924Resim

Gâhi çıkıp Bey Dağına “ÂLem”i aşka ünLüyorum
->Gâhi İNip Ak Denize ->DaLgaLarLa inLiyorum
''“Yusebbihu lehu ma fiyssemavati vel'ard!”'' zikir
Özür diLerim Yâ RABBi!. Sustum ->Seni dinLiyorum!!!...


01.10.1991 07:35


Yusebbihu lehu ma fiyssemavati vel'ard: göklerdekiler ve yerdekiler O’nu Tesbih ederler!

هُوَ اللَّهُ الْخَالِقُ الْبَارِئُ الْمُصَوِّرُ لَهُ الْأَسْمَاء الْحُسْنَى يُسَبِّحُ لَهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ
Resim---''“Huvallahul halikul bariyulmusavviru lehum'esma ulhusna yusebbihu lehu ma fiyssemavati vel'ardi. Ve huvel'aziyzulhakiymu. : O, yaratan, var eden, şekil veren Allah'tır. En güzel isimler O'nundur. Göklerde ve yerde olanlar O'nun şânını yüceltmektedirler. O, galiptir, hikmet sahibidir.”'' (Haşr 59/24)

يُسَبِّحُ لِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ الْمَلِكِ الْقُدُّوسِ الْعَزِيزِ الْحَكِيمِ
Resim---''“Yesebbihu lillahi ma fiyssemavati ve ma fiyl'ardil elmelikilkuddusil'aziyzilhakiymi. : Göklerde ve yerde olanların hepsi, mülkün sahibi, eksiklikten münezzeh, azîz ve hakîm olan Allah'ı tesbih eder.”'' (Cuma 62/1)


ZEVK 1888 Resim

biR RAHMet yAĞsa İNCEden ->İLİKLerime Kadar ISsLansam!
->GÖZ YAŞLarımLa YIKansam -> KENDime GELip USLansam!
->“YUseBBihu TeSBiHi”-nde >YÜZüYOR ->ZeRRe ->KüRResi
TüMM mAHLükÂt MuALLÂKta “HaLiKu’L- HaLK”a YASLansam!


07.11.01 19:28 antlya..

YÜZüYOR:

-> ZeRRe: Atomlar biribirine dayanamazlar muallakta ve yaratıldıkları Ândan beri dönerle-yüzerler-her ÂN yENiden yartılırlar..
-> KüRResi: galaksiler,güneş, ay,dünya da biribirine dayanamazlar muallakta ve yaratıldıkları Ândan beri dönerle-yüzerler-her ÂN yENiden yartılırlar.. herşey mesnedsiz ve tek BAŞına yüzer gezer bencileyin ki..

Şu ÂN <-> Şe’ÂN -> ŞeHÂDeti..:
SeBBeHa.. TeSBih!. feSEBBih!.:

يُسَبِّحُ لِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ لَهُ الْمُلْكُ وَلَهُ الْحَمْدُ وَهُوَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ
Resim---Yusebbihu lillâhi mâ fî’s- semâvâti ve mâ fî’l- ard (ardı), le hu’l- mulku ve le hu’l- hamdu ve huve alâ kulli şey’in kadîr (kadîrun).: Göklerde ve yerde olanların tümü Allah'ı tesbih eder. Mülk O'nundur, hamd (övgü) de O'nundur. O, her şeye güç yetirendir.(Tegâbun 64/1)


يُسَبِّحُ لِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ الْمَلِكِ الْقُدُّوسِ الْعَزِيزِ الْحَكِيمِ
Resim---YUSEBBİHU lillâhi mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ardıl melikil kuddûsil azîzil hakîm(hakîmi) : Göklerde ne var, yerde ne varsa (HEPSİ) O mülk-ü melekûtun eşsiz hükümrânı, noksaanı mucib herşeyden pâk ve münezzeh, gaalib-i mutlak, yegâne hukûm ve hikmet saahibi ALLÂHI TESBÎH (VE TENZÎH) ETMEKDEDİR.(Cuma 62/1)

Yusebbihu: tesbih eder.
Sebbaha: yüzmek..
SeBbeHâ: şu ÂNda >ŞE’ÂNda >yENiden YARATışş.. YÜZüşşş..


Yerdeki göklerdeki ZeRReler yani ATOMlar vede Kürreler-Galaksiler,
NeşRlerinden HaŞRlerine kadar döndüler, dönmekteler ve dönecekler.
Bu SeBBaHa yüzüş RAKSı hep sürecek her AN yeniden Yaratılara ŞE'ENULLAHta..
Ve ne zamAN AKILlarımız DEVR-ÂNı Anlarsa ve DEVRe İştirak ederse Yusebbuhu Zikr-i Dâmindeyiz inşae ALLAH..
İşte her ZeRReye bahşedilen bu Rüşd Raksı, Yeniden Yartış Hareketi Merkezin DENGE için ÇEKimine karşı Merkezkaç DÜZEN Kuvvetini doğurup VARlığı oluşturmaktadır her ÂN ŞeÂNullahta…




ZEVK 1930 Resim Resim ResimResim

Niyâza durmuş nevcivân, naz nefesi Kul İhvâni
Gönül kulağınla dinle, “öz” ün sesi Kul İhvâni
“Yusebbihu…” tesbihinde “Subbûhun! Kuddûsun!” zikri
“Bezm-i Elest” ile “Mahşer” Aşk Bahçesi Kul İhvâni


28/02/2002 22:22



Subbûhun! Kuddûsun! : "Allah (C.C.) subbûhtur, kuddûstür. Zâtına ve sıfatına fena, noksan ve kusur yanaşamaz. Her zaman ve her dilde, her mahluk onu tesbih ve takdis eder." gibi mânâları ifade eder.
Bezm-i Elest : Cenab-ı Hak ruhları yarattığında "Ben Rabbiniz değil miyim? meâlinde: $ diye sorduğunda, ruhlar, $ "Evet Rabbimizsin" diye cevap vermeleri ânına "Elest meclisi" veya "Bezm-i elest" tabir edilir.
Mahşer : Toplanma yeri. Kıyametten sonra insanların tekrar dirilip toplanmaları ve toplandıkları yer. Haşir meydanı. * Çok kalabalık.
Resim
Cevapla

“Kuran-ı Kerim Sohbetleri” sayfasına dön