Kul İhvâni Abese Sûresi Sohbeti, (I-II)

Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Kul İhvâni Abese Sûresi Sohbeti, (I-II)

Mesaj gönderen Gul »

Resim

Euzubillâhissemiul âlimi mineşşeytanirracim min hemazitihi ve nefhahihi ve nefsihi..
Aklımın içerden dürtüştürdüğü ve nefhahihi dışarıdan üfürdüğü ve nefsihi bizzat kendisinden benim böyle oluşumdan Allah’a sığınırım.

وَقُل رَّبِّ أَعُوذُ بِكَ مِنْ هَمَزَاتِ الشَّيَاطِينِ
Resim---Ve kul rabbi eûzu bike min hemezâtiş şeyâtîn(şeyâtîni) : Ve de ki: «Ey Rabbim, şeytanların dürtüştürmelerinden (kışkırtmalarından) sana sığınırım! (Mu’minûn 23/97)

Ve eûzu bike rabbi en yahdurûni âyettir.

وَأَعُوذُ بِكَ رَبِّ أَن يَحْضُرُونِ
Resim---Ve eûzu bike rabbi en yahdurûn(yahdurûni) : Ve onların benim yanımda bulunmalarından da sana sığınırım Rabbim." (Mu’minûn 23/98)

Hazırımda olmasından da..

Ve eûzu bike rabbi en yahdurûni Bismillâhirrahmânirrahîm


Allahumme salli ve sellim alâ Seyyidinâ Muhammedini’n- Nebiyyi’l-Ummiyyi’l- Arabiyyi’l- Kureyşiyyi’l- Hâşimiyyi’l- Mekkiyyi’l- Medeniyyi.
Sâhibi’t- Tâc ve’l- Mi’râc.
Sâhibi’l- Şeriat ve Atâyâ.
Sâhibi’l- Makâmi’l- Mahmûdi ve’l- Havdi’l- Mevrûdi.
Sâhibi’s- Sucûdi li Rabbi’l- Ma’bûd.

Mânâsı:

ALLAHım Efendimiz;
Nebiyyil-Ummî, Arabî, Kureyşî, Haşimî, Mekkî, Medenî olana,
Tâc ve Mirâcın Sâhibine,
Şeriat ve Atâ Sâhibine,
Makâm-ı Mahmud ve Havz-ı Mevrûd Sâhibine,
Tek Mabud-İbâdet edilen RABB celle celâluhu için SECDEler Sâhibine,
Salât ve Selâmımızı ulaştır.
Teslimiyet ve Sıla ulaşımımızı sağla İnşâallah..
Âmin Yâ Muîn celle celâlihu


Not: Muhyiddin İbni Arabî (radi Allahu anhu) Salavat-ı Kübrâsının çok önemli olduğunu bildirmiştir.

Resim

Resim

ALLAH! ALLAH! DEyu DEyu!..

Şol CeNNetin Irmakları
AKar ALLAH! DEyu DEyu!..
ÇIKmış İslam BüL-BüLLeri
Öter ALLAH! DEyu DEyu!..

YûNuS EMRe kaddesallahu sırrahu..

Kul ihvÂNi KıtmiR DE:

Tecrî Min Tahtihâl Enhâr!
AKar ALLAH! DEyu DEyu!..
Fe Salli li Rabbike Ve’nhar!
BAKar ALLAH! DEyu DEyu!..

*

MuhaMMedî Melekleri
İlham EYler Gerçekleri
Şuûr
-ŞuHÛD Şimşekleri
ÇAKar
ALLAH! DEyu DEyu!..

*

İlk SÖZümüz Son SÖZümüz
gAYRısın GÖRmez gÖZÜmüz
HAKK
ın Yanar Dağı, Özümüz
YAKar
ALLAH! DEyu DEyu!..

*

KûN! OL-AN Halk feyeKÛN-un
NûR
-u MîM Resim AYNası NûN un
HaBiBuLLAH HaYY Tohum
-un
EKer
ALLAH! DEyu DEyu!..

*

cİSİM-cAN-cÂNÂN İLE-siN
BİZ BİR
-İZ Hayy DoST BİLE-siN
ÇEKtirenin Resim cAN ÇİLE
-siN
ÇEKer
ALLAH! DEyu DEyu!..

*

SıRR-ı Kadın Erkekliği
YOKluk ÇOKluğu TEKliği
ÂŞIK
, Hasan DAĞ Kekliği
SEKer
ALLAH! DEyu DEyu!..

*

EL VER-en ALİ ŞAH-ına,
ReSûLün-e, ALLAH-ına
Mest MuhaMMed DergÂHına
IKar
ALLAH! DEyu DEyu!..

*

HAKKtan HAKKa HAKK, Hak GELir
ASL
-ı ALLAH-tır Resim PÂK GELir
Her cAN Resim Çırılçıplak GELir
ÇIKar
ALLAH! DEyu DEyu!..

*

RUH-a Beden KUYU-muzu
İBLİS Hâli HUY
-umuzu
ÇIKarmaya SU
-yumuzu
SIKar
ALLAH! DEyu DEyu!..

*

Kâmil Mürşid Terbiyesi
Tezkiyesi
Tasfiyesi
Tebliğ
Tenzir Tecliyesi
YIKar
ALLAH! DEyu DEyu!..

*

Elhamdulillahi ŞÜKRen
FAKRına FAHRedip FİKRen
DİKişsiz Kefenin ZİKRen
DİKer
ALLAH! DEyu DEyu!..

*

Hasbî Hizmet Hayy ÇAĞında
BÜLBüLü OL
-up AŞK DAĞında
RASÛLULLAH GÜL BAĞında
KOKar
ALLAH! DEyu DEyu!..

*

KÂBe KaVSeyn TAPIsından
RASÛLULLAH YAPIsından
ALLAH! ALLAH!” KAPIsından
SOKar ALLAH! DEyu DEyu!..

*

BEN-lik BAĞın YOLanlar HaYY
HAVZ
-ı KEVSER DOLanlar HaYY
AĞlar g
-ÖZ-lü OLanlar Resim HaYY
DÖKer
ALLAH! DEyu DEyu!..

*

BULursan Dost, DOST BİRİni
YIKar Resim Yüreğin KİRİni
ERİTir BUZ zİNCİRini
SÖKer
ALLAH! DEyu DEyu!..

*

Ayırma KURDu-KOYUNu
OYNAnAN O
nun OYUNu
İhvÂNi Kıtmir BOY
-NÛN-u
BÜKer
ALLAH! DEyu DEyu!..



29.10.11 16:08
gkçdrs..trstkks..brsbrs..


Resim

Demem O ki;

İlham: Allah tarafından kalbe gelen mâna.
Şuûr: Anlayış, idrak. Vicdan. Hiss-i zâhirle duymak. * Nefsin mânâya ilk vusul mertebeleridir. (E.T.) * Kendi varlığından haberi olma. * Bir şeyi hoşça tanıma. * İnceliklerini iyice idrak etme
ŞuHÛD: şâhidler. * Görme, şahid olma. * Müşahede etme. * Görünecek halde şekillenme.
IKmak: DEVEler için oturmak.


TEBLİĞ, TENZİR, TEBŞİR, TEŞHİD 4 lümüz:
Bakınız Kur’ân-ı Kerîm’de ALLAHU ZÜ’L-CELÂL;
Habibi, Edibi Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e EMİR buyurduğu âyetlerle GÖREVleri:


1- Tebliğ: Ulaştırmak. Götürmek. Bildirmek. Eriştirmek. Yetiştirme, eriştirmek.
2- Tenzir (inzâr): Sonunun fenâ olacağını haber vererek KORKUtmak, ihtarda ve ikazda bulunmak, uyarmak ve uyandırmak...
3- Tebşir: Uyananı CeNNetle, uyanmayanı CeheNNemle MÜJDElemek. Müjde verme, müjdeleme, muştulama. Hayır haber vermek.
4- Teşhid: Uyanana da uyanmayana da ŞÂHİD olmak...Şühud: Görme, şahid olma. * Müşahede etme. Görünecek halde şekillenme.

Şu Şehâdet ÂLEMinde ALLAH celle celâluhunun KULlarına Hasbî Hizmetçi Mârifet İNSANı (Buhar İnsan) olanlar vardır:
Şeriatın Şekil
-Beden Terbiyesinde Âlim
Tarikatın Akıl-Nefis Tezkiyesinde Âlim-Kâmil
Mârifetin Vekil-Kalb-Vekil Tasfiyesinde Âlim-Kâmil-Ârif
Hakikatın Nakil-RUH Tecliyesinde Âlim-Kâmil-Ârif-Âşık İNSAN-ları..

Bunlar İnsan NEFSinin-AKLının Kemâlât kademeleri olup:
1-Şerîat-ı Muhammedîyye ile bedeni terbiye okulu (ilkokul gibi)
2-Tarikat-ı Muhammedîyye ile nefsi tezkiye okulu (ortaokul gibi)
3-Mârifet-i Muhammedîyye ile kalbi tasfiye okulu (lise gibi)
4-Hakikat-ı Muhammedîyye ile Ruhu tecliye okulu (üniversite gibi) gibidirler.

Cehâletinden Arınma, Kemâlâtını Bürünme Metodunda dördü de;
HAKK celle celâluhu harfini kullanmakta...

Ondandır ki islâm; ham aklı, tekemmülle selim akıl yapmak için:

1-Şerîatte: âyet ve hadisle (sözle, hükümle) terbiye eder. Terbiye edilmiş akıl terbiyeli akıl olur...

2-Tarikatte: hikmetle (sohbetle, sünnetle), tecziye ve tezkiye edip temizler ki temizlenmiş, tezkiyeli akıl olur...

3-Mârifette: kudretle (zevkle, ahlâkla), tasfiye eder, akla karışmış akıl rengi ve hâlini almış alışkanlıklardan arıtır, tasfiye eder. Saf akıl... Selim akıl, tasfiyeli akıl...

4-Hakikatte: vahdetle (hazla, hâlle) tecliye edilip cilâlanmış mâsivâ işinden âri ve ilâhî akıl, aslına rücû' etmiş tecliyeli akıl...

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “El-fakru fahrî: Fakirliğimle öğünürüm.” Buyurdu.
(Aclunî, Keşfu’l- Hafâ)


“Tecrî Min Tahtihâl Enhâr!”:

أُوْلَئِكَ جَزَآؤُهُم مَّغْفِرَةٌ مِّن رَّبِّهِمْ وَجَنَّاتٌ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا وَنِعْمَ أَجْرُ الْعَامِلِينَ
Resim---Ulâike cezâuhum magfiretun min rabbihim ve cennâtun tecrî min tahtihâl enhâru hâlidîne fîhâ, ve ni’me ecrul âmilîn(âmilîne) : İşte onların mükâfatı, Rableri tarafından bağışlanma ve altlarından ırmaklar akan, içinde ebedî kalacakları cennetlerdir. Böyle amel edenlerin mükâfatı ne güzeldir!” (Âl-i İmrân 3/136)

“Fe Salli li Rabbike Ve’nhar!”:

إِنَّا أَعْطَيْنَاكَ الْكَوْثَرَ
Resim---İnnâ a’taynâkel kevser(kevsere) : (Resûlüm!) Kuşkusuz biz sana Kevser'i verdik.”(Kevser 108/1)

فَصَلِّ لِرَبِّكَ وَانْحَرْ
Resim---Fe salli li rabbike venhar : Artık' Rabb'ın için namaz kılmaya devam et ve n a h r yap (Kurban kes veya namazda rükû'dan kalkılırken ellerini göğüs seviyesine kaldır),” (Kevser 108/2)

إِنَّ شَانِئَكَ هُوَ الْأَبْتَرُ
Resim---İnne şânieke huvel ebter(ebteru) : Doğrusu, asıl ebter (soyu kesik) olan sana kin duyandır (Kevser 108/3)
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: Kul İhvâni Abese Sûresi Sohbeti, 29.10.2011

Mesaj gönderen Gul »

Euzubillâhissemiul âlimi mineşşeytanirracim min hemazitihi ve nefhahihi ve nefsihi..
Aklımın içerden dürtüştürdüğü ve nefhahihi dışarıdan üfürdüğü ve nefsihi bizzat kendisinden benim böyle oluşumdan Allah’a sığınırım.

وَقُل رَّبِّ أَعُوذُ بِكَ مِنْ هَمَزَاتِ الشَّيَاطِينِ
Resim---Ve kul rabbi eûzu bike min hemezâtiş şeyâtîn(şeyâtîni) : Ve de ki: «Ey Rabbim, şeytanların dürtüştürmelerinden (kışkırtmalarından) sana sığınırım! (Mu’minûn 23/97)

Ve eûzu bike rabbi en yahdurûni âyettir.

وَأَعُوذُ بِكَ رَبِّ أَن يَحْضُرُونِ
Resim---Ve eûzu bike rabbi en yahdurûn(yahdurûni) : Ve onların benim yanımda bulunmalarından da sana sığınırım Rabbim." (Mu’minûn 23/98)

Hazırımda olmasından da..

Ve eûzu bike rabbi en yahdurûni Bismillâhirrahmânirrahîm


Bismillâh; ism ile,“Bismi”, ism ile Allah. Bism ile Allah. Bu “Bismi” İsim “B” belli bir şey “ B” Aklın ulaşım ucu.
Bir kablo 1000 metrede olsa ucundaki priz gerek.
5000 kilometreden de gelse Keban’ın kablosu, illâ bu kablonun ucuna bir alet lâzım.
Ama fiş, ama bir âlet ama bir şey bağlanması lâzım.
İşte o “Bism” öyle bir “B” “bileliktir”, isim ise
MuhaMMedi SENliktir, MuhaMMedi HAkikattır.
Daha doğrusu, doğrudan doğruya Rabb-RasûlAllah bağlantısıdır. Rasûlallahu’r- rahmânurrahîm der gibi yani.
“Rasûlullahurahmânurrahîm” der gibi.
Bu kadar açık o kadar net ki bu. Çünkü olmaz olmaz. İllâ verici alıcı lâzım. Alıcı ise Allah’ın alıcısı Rasûl’dur. Onun için Rasûlullah’tır.
Onun için Allahu Zul Celâl:
Allah ve Rasûlune teslim olunuz! buyuruyor. Allah ve Rasûlune iman ediniz. Buyuruyor, “Allah’a iman ediniz” buyurmuyor.
Çünkü edemezsiniz edemeyiz de onun için. O bir hayaldir. O bir olmayandır. Bizim aklımıza göre olmayandır. Aklımızın sahasına girmeyendir, aklı yaratandır, akıl onu kapsayamaz. Akıl onu idrak edemez.
Onun için
“Bismillâhirrahmânirrahîm” diyoruz Ayşe. Diyoruz da ne güzel ediyoruz.

Çünkü akıl geçmiş ve gelecek arasında yaşar, iki yönlüdür. Katıyyen ortaya gelmez şu an ve geçmişten hüzünlenir, gelecekten korkar. Daima böyledir.
Geçen zamanın geçtiğine hüzünlenir. Geleceğini çok iyi bildiği içinde korkar. Korkmayanda korkar.
Oysa
“onlar korkmazlar ve hüzünlenmez” buyurulanlar, bu olsun olmasının ortasındaki nötr bölgede “OL-ANı Hak” bilenlerdir.
OL-AN HAKtır. Bu ise çok zor bir iştir.
Çünkü insan aklı, dünya şartlarına göre dizayn edilmiştir âhireti dahi dünyaya çekerek yaşar.
Rabb’ısını dahi dünyaya çekerek yaşar. Kendisi bu şartlar altında, yoksa hayat devâm etmez.
Bu düzen yıkılır, mesele bunu anlamak değil yaşamaktır.

Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: Kul İhvâni Abese Sûresi Sohbeti, 29.10.2011

Mesaj gönderen Gul »

"Subhânekellahumme vebi hamdike eşhedu enla ilâhe ille ente vahdeke lâ şerike leke estağfiruke ve etubu ileyke."
Velhamdülillâhirabbulâlemîn.
Elhamdülillâhi rabbulâlemîn.

Eş Şekuru Rabbul âlemîn.
Teşekkür Rahmeten lil- âlemîn.
Allah’a şükür, Rasûlullah’a teşekkür.
İnsan şükretmeyi ve hamd etmeyi bilendir.
Gerçekte dua şükürden ve hamdden ibarettir.

Şükür geçmişe yapılan bir teşekkürdür.
Hamd ise gelecek müddetin maddenin medde fiilinin uzamanın yani daimetin geleceğin, geleceğin Allaha ait olduğunu BİLiş, korkacak ve sevinecek bir şeyin olmadığını ANlayış, olanın insan nefsinin hoşuna gitse de gitmese de takdirullahın gereği olduğunu ve zâten olacağını anlayıştır.
Birkaç saniyenin içinde yüzlerce insan binlerce insan ölüyor. İnsanlar canla başla başka ülkelerden onların tâbiriyle gavur ülkelerinden gelip insanları kurtarmaya çalışırken yüz saat sonra insan canı çıkarırken, dört adım ötede insan öldürmek için tuzaklar kuruluyor.
Böyle ruhsuz, böyle taşlaşmış insanlıktan hiçbir değer yargısı kalmamış ama hiç fark etmiyor.
Her yerde yapılan, Irakta yapılan, Afganistan’da yapılan, Libya’da yapılan, Cezayir’de yapılan, Çanakkale’de yapılan daima aynı vuruş aynı duruş.

İslamın müslümanların uyanmayışı, uyanamayışı, uyandırılmayışı.
Hani bir esire durmadan uyuşturucu içiriyorlar. Filmlerde falan yapıyorlar ya.
Uyandıkça bir daha içiriyorlar, uyandıkça bir daha içiriyorlar. Çünkü uyanmasını istemiyorlar.

ALLAH celle celâluhu bu İslam milletine bir uyanış nasib etsin inşallah bir ayıklık nasib etsin. Bunlar Kur’ân-ın intikamıdır. Kurân-ı Kerim her okunuşta yeniden yaratılan harflerin noktaların cemidir.
En hali hazırda, en son yaratılan -insan aklına göre yaratılan- nakildir. O ise Kur’ân’dır.
Her besmele çekişimizde yeni besmele çekeriz, akıl bunu aynı zanneder.
Halbuki dünkü yağmur düne aittir, bugünkü yağmur bugüne aittir. Aynı zannederiz, aynı değildir.
Dünkü yağmur dünün kaderidir, nasibidir, kısmetidir.
Bugünkü bugünündür ama yepyenidir. Ama dipdiridir.
Ama çeşmeden akan her an akan yeni sular, yeni zerreler gibi yenidir.
İşte bunu anlayışın dinin temelindeki Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem geçmiş dinlerin, geçmiş felsefelerin, geçmiş anlatım tarzlarının hatta geçmiş Müslümanların hatta Müslüman âlimlerin onlara uyarak Eflatunlardan -Platonlardan- şunlardan bunlardan esinlenerek İslam dışı, daha hemen sonra İslamdan bir az sonra selefîler v.s ler doğmuştur.
Bunlar cemiyetleşmiş, çoğu Yunan kültürünü temsil etmiştir. İsrailiyeti tercüme etmiştir ve İslamı ona göre dizayn etmeye kalkmıştır ve başarılı olmuştur.
Onun için 50 tane Kur’ân’la çelişse dahi bununla ilgili hadisler uydurulmuştur.
İslâmı gülünç duruma düşüren, zayıf duruma düşüren, savunması mümkün olmayan fakat itibar edilen kitablar içine girmiş hadisler vardır.
Ve İsraillerle ilgili olduğu açıktır. Bunları biribirnden ayırmak çok zordur.

Ve bunlar İslâmın kendi içinde kendi Kur’ân’ını DUYuş ve UYuşta, ANlayış ve YAŞAyışta daima engel perdeler olmuştur.
Batı dünyası “dünya yuvarlaktır ve dönüyor” diyenleri giyotinlerken, çarmıha gereRken, canlı canlı yakarken Kur’ân-ı Kerim’de küllî şeyin küre olduğu sebbeha raksında olduğu dönmeyen âlemde hiç bir zerrenin ve kürrenin olmadığı çocuğun bile anlayacağı, Arabça bilen bir çocuğun dahi anlayacağı açıklıkta iken hâlâ İslâm dünyası dev tefsircilerimizde dahil Er Rahmân her an Şe’endedir. Allah her an şeendedir. “Allah her an bir iştedir” deyip geçmekteler.
Başka bir kelime söyleme.
Kûn fe yekûn “ol” der “olur” geç.
5 milyar sene “ol” dedi “oldu”. Bitti. Âhirete geçti âhirette bizi bekliyor.
Bu
Allah nurus semavati vel ard: yerler-gökler Allah’ın nurundandır” geç!.
“Allah El Zâhir’dir.” diyorsa da sen onu bâtın anla.
Niye? Allah El Zâhirdir. Allah zâhirdir. Elim, ayağım, ben, önümdeki masa zâhir mi?
“Zâhir. Allah’ta zâhirdir. Ama Allah’a şirk koşarız, Allah zâhirdir” deme!.
Tamam o âyetleri silelim. Onlara bakmayalım, çağlar boyunca. Öyle acı âyetler görüyoruz, tefsirler görüyoruz ki yüreklerimiz yanıyor.
İslam düşmanlarının arayıpta bulamadığı bir ortam doğuyor.
Öyle bir cennet tasfiri ile karşılaşıyoruz ki hiç olmadığı halde
70 bin huri verilecektir.
Uydurma bir hadis. Orda “Hurr” gördü ya, imrae değil, nisa değil, haram değil açıkça kadın değil.
Burda huri gördü ya gılmanı da gördü, gördü.

Size ceylan gözlü kadınlar ve oğlanlar verilecek diye tercüme edersen, batılı İslam düşmanları da burası bir seks oteli midir?” yazacaktır, yazmışlardır.
Bu nasıl bir tuzaktır, nasıl bir oyundur, nasıl Allah’tan korkmamaktır?
Ne acıdır. Kur'ân-ı Kerimde hiçbir “ceNNet” târifinde “üremek” kelimesi yoktur.
Çoluk çocuktan bahseden bir tek âyet yok.

Onun için derdi derbentli Deli Hasan Baba.
Ben şaka için derdim Hocam orda bıldırcın eti varmış, ne istersek varmış, 70 bin huri varmış! deyince o sopasını alır saldırırdı.
Ulan o sözler burda doymayan aç köpekler içindir. Bizim için Cemalullah var! der ve kovalardı. Salıdırırdı çünkü.
Şunu demek istiyorum, İlliyin’den Esfelin’e indirilen insan oğlu tüm esmalar, bakın istisnasız tüm esmalar akla yüklenerek cüz’i akıl, cüz’i irade, cüz’i güç, cüz’i halife ve aynı zamanda muhaliflikle var edilen ÂDEMoğlu..
Halifelik ağır bir iştir. Hilâf kökünden gelir. Halif olduğu gibi ihtilâf da aynı yerdedir.
Onun için halife olursa Hizbullah, muhalif olduğu anda aynı noktada Hizbuşeytan olur.
Çünkü.
“La ilâhe illâ ALLAH” kelimesi ortadadır. ve kâlû semi'na ve eta'na Hizbullah. kâlû semi'na ve aseynâ Hizbuşeytan.
Eta’nâ ile aseynâ’nın arasında bir tek harf vardır.
Orda “tı” burada “sı” olmuştur. “sad” olmuştur. Hepsi bu kadardır.
Yani bir insanın 180 derece dönüşü kadar basittir.
Onun için birisi kuzey kutbundan “Allahu ekber” der alnının çatında Kâbe vardır, KIBLEdedir.
Birisi Kâbe’ye varır, sırtını Kâbe’ye verir “Allahu ekber!” der cehennemin zümerasına gider.
Halbu ki kuzey kutbundaki alnını dönmüştür Kâbe’ye.
Öbürü ise dübürünü dönmüştür.
Demek ki şeklen değil, aklen değil, naklen ve haklen Hakktır Hakk.
Hakk’ın Hakk’ı aklın nakle ulaşımı ile mümkündür.

Onun için akıllarımız ne kadar yıkanırsa aklanırsa paklanırsa şüphesiz emredilen, murad edilen ve emredileni sünnetullah ve şeenullah içinde yaşamak üzere dizayn edilmiştir fıtraten.

Allah celle celâluhu ERRAHMÂNERRAHÎMdir.
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: Kul İhvâni Abese Sûresi Sohbeti, 29.10.2011

Mesaj gönderen Gul »

RAHÎM merhametin, RAHMÂN muhabbetin menşe’idir.
Aklın bize yakın ucu ana rahmi gibidir.
Hakka yakın ucu baba sulbu gibidir.
Rahmâniyyet ve Rahîmiyyet bu âlemin varlık sebebidir.
Sanki yeşermeye başlamış bir fasûlye çeneklerinin birisi rahmân birisi rahîm, arasından doğan bir çocuk gibidir
: cAN.
Burada dışarıda gözüken artı ve eksiler hep kıyasdan dolayı insan canını sıkar ve içerde oluşan mânâyı yıkar mahveder.
Erkekleri bir derece faziletli fazla yarattık deyince zil takıp oynayan erkekler taşıdıkları rahmâniyet sorumluluğunun farkında bile değildir.


وَالْمُطَلَّقَاتُ يَتَرَبَّصْنَ بِأَنفُسِهِنَّ ثَلاَثَةَ قُرُوَءٍ وَلاَ يَحِلُّ لَهُنَّ أَن يَكْتُمْنَ مَا خَلَقَ اللّهُ فِي أَرْحَامِهِنَّ إِن كُنَّ يُؤْمِنَّ بِاللّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ وَبُعُولَتُهُنَّ أَحَقُّ بِرَدِّهِنَّ فِي ذَلِكَ إِنْ أَرَادُواْ إِصْلاَحًا وَلَهُنَّ مِثْلُ الَّذِي عَلَيْهِنَّ بِالْمَعْرُوفِ وَلِلرِّجَالِ عَلَيْهِنَّ دَرَجَةٌ وَاللّهُ عَزِيزٌ حَكُيمٌ
Resim---“Vel mutallakâtu yeterabbasne bi enfusihinne selâsete kurûin, ve lâ yahıllu lehunne en yektumne mâ halakallâhu fî erhâmihinne in kunne yu’minne billâhi vel yevmil âhır(âhıri), ve buûletuhunne ehakku bi reddihinne fî zâlike in erâdû ıslâhâ(ıslâhan), ve lehunne mislullezî aleyhinne bil ma’rûf(ma’rûfi), ve lir ricâli aleyhinne dereceh(derecetun), vallâhu azîzun hakîm(hakîmun):
Boşanmış kadınlar kendi kendilerine üç 'ay hali ve temizlenme süresi' beklerler. Eğer Allah'a ve ahiret gününe inanıyorlarsa Allah'ın rahimlerinde yarattığını saklamaları onlara helal olmaz. Kocaları, bu süre içinde barışmak isterlerse, onları geri almada (başkalarından) daha çok hak sahibidirler. Onların lehine de, aleyhlerindeki maruf hakka denk bir hak vardır. Yalnız erkekler için onlar üzerinde bir derece var. Allah Aziz'dir. Hakim'dir.” (Bakra 2/228)

Bunlar krallık ve kölelik kavgasında iken kulluk hebâ olur gider arada.
Oysa kul olanlar kulluğunu bildi mi SULTANdırlar.
Sultanlar sultanlıklarını unuttu mu köledirler, kul değildirler.
Kul ve köle farklı şeylerdir.
Bütün mesele insan aklının, naklin söylediği
ALLAH ı ALLAH celle celâluhu bilmesidir.
Kendi aklının uydurduğunu değil, nefislerinin hevâlarını ilâh edinenlere sen mi vekil olacaksın Ya Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem.


أَرَأَيْتَ مَنِ اتَّخَذَ إِلَهَهُ هَوَاهُ أَفَأَنتَ تَكُونُ عَلَيْهِ وَكِيلًا
Resim---E raeyte menittehaze ilâhehu hevâh(hevâhu), e fe ente tekûnu aleyhi vekîlâ(vekîlen):
Kendi istek ve tutkularını (hevasını) ilah edineni gördün mü? Şimdi ona karşı sen mi vekil olacaksın?” (Furkan, 25/43)
Çünkü onlar kendi nefislerinin ilâhlarına “Allah” demek zorunda kalıyorlar.
Akıllarının kısır labirentlerinede ilâhlarını kendileri yaratırlar ve “Allah” ile kendileri, kendilerini kandırırlar, suçu da şeytana atarlar.


billâhi'l-ğarûr

يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِنَّ وَعْدَ اللَّهِ حَقٌّ فَلَا تَغُرَّنَّكُمُ الْحَيَاةُ الدُّنْيَا وَلَا يَغُرَّنَّكُم بِاللَّهِ الْغَرُورُ
Resim---“Yâ eyyuhe'n-nâsu inne va’dallâhi hakkun fe lâ teğurrennekumu'l-hayâtu'd-dunyâ, ve lâ yeğurrannekum billâhi'l-ğarûr:
Ey insanlar! ALLAH’ın va’di haktır, sakın dünya hayatı sizi aldatmasın ve o çok aldatıcı (şeytân) da ALLAH hakkında sizi kandırması!” (Fatr 35/5)

Sanki şeytan durmadan ona emreden bir varlık, terörist. Oysa kendisi terörist.
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: Kul İhvâni Abese Sûresi Sohbeti, 29.10.2011

Mesaj gönderen Gul »

Resim

Şol CeNNetin Irmakları
AKar
ALLAH! DEyu DEyu!..
ÇIKmış İslam BüL-BüLLeri
Öter
ALLAH! DEyu DEyu!..

Yunus Baba böyle coşmuş ve de coşturmuştur benim garib gönlümü de:

Tecrî Min Tahtihâl Enhâr! ”
AKar ALLAH! DEyu DEyu!..
Fe Salli li Rabbike Venhar!”
BAKar ALLAH! DEyu DEyu!..

Tecrî Min Tahtihâl Enhâr! ”.
Nedir tecri , cerr etmek nedir, ceryan, CeRR-y-ÂN nedir, fecr nedir, ferec nedir, fecir nedir, ferc nedir?
Meryem FERCini korudu ne demektir?


وَمَرْيَمَ ابْنَتَ عِمْرَانَ الَّتِي أَحْصَنَتْ فَرْجَهَا فَنَفَخْنَا فِيهِ مِن رُّوحِنَا وَصَدَّقَتْ بِكَلِمَاتِ رَبِّهَا وَكُتُبِهِ وَكَانَتْ مِنَ الْقَانِتِينَ
Resim---“Ve meryemebnete ımrânelletî ahsanet fercehâ fe nefahnâ fîhi min rûhınâ ve saddekat bi kelimâti rabbihâ ve kutubihî ve kânet minel kânitîn(kânitîne): İmran'ın kızı Meryem'i de. Ki o kendi ırzını korumuştu. Böylece Biz ona ruhumuzdan üfledik. O da Rabbinin kelimelerini ve kitaplarını tasdik etti. O, (Rabbine) gönülden bağlı olanlardandı.” (Tahrîm 66/12)

cennâtin tecrî min tahtıhel enhâr .
Ulâike cezâuhum magfiretun min rabbihim ve cennâtun tecrî min tahtihâl enhâru hâlidîne fîhâ, ve ni’me ecrul âmilîn

أُوْلَئِكَ جَزَآؤُهُم مَّغْفِرَةٌ مِّن رَّبِّهِمْ وَجَنَّاتٌ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا وَنِعْمَ أَجْرُ الْعَامِلِينَ
Resim---Ulâike cezâuhum magfiretun min rabbihim ve cennâtun tecrî min tahtihâl enhâru hâlidîne fîhâ, ve ni’me ecrul âmilîn(âmilîne) : İşte onların mükâfatı Rab’leri tarafından bağışlanma ve içinden ırmaklar akan cennetlerdir ki orada ebedî kalacaklardır. (Allah yolunda) çalışanların mükâfatı ne güzeldir! (Âli İmrân 3/136)


Ya Rabbena, işte onlar var ya onlar Ulâike cezâuhum onların cezası nedir karşılığı nedir onların hayatlarının ömürlerinin karşılığı, kim onlar, bak.
magfiretun min rabbihim geçmişleri Rabbleri tarafından gafara edildi gafr edildi bağışlandı yani ve gelecekleri nedir?
cennâtun öyle bir cennahtır ki, öyle cenneh, öyle bir cenin, öyle bir can öyle bir cunun öyle bir “NûN” lar cemidir ki “tecrî” hep ceryan eder durur.
Hani pencereyi açınca ceryan etti deriz ya işte böyle durmadan eser durur.

min tahtihâl Altından, tahtından . enhâr
Taht kelimesi maalesef saplantı gibi Arabçada da öyledir.
Padişah oturduğu için tahttı, cennetin altından ırmaklar akıyordu.
Yerin altından ırmaklar akıyor. Yer altı ırmakları ha?
Şimdi yerin altından ırmaklar akıyor.
Öyle ki, bal ırmağı, süt ırmağı, su ırmağı, şarab ırmağı. Nerede akıyor?
Cennetin altında akıyor. Üstünde yok mu bişey susuz mu öleceğiz?.
Burdaki “taht-alt” bu mudur acaba?
Gerçekten cennetin altımıdır “tahtihâl enhâru”.
Yoksa hani uydurudkları,huri gibi mi, erkekleri bekleyen kadınlar sürüsü gibi mi?

min tahtihâl enhâr hâlidîne fîhâ onun içinde ebediyen öyle.
Bakın “hâlidîne fîhâ” fi; içinde, ha; onun içinde haliddirler. Huld nedir?
Temeli hulddur onun. Daimiyet lütfunun hılkiyetidir.

ve ni’me ecrul âmilîn .
İmanlarını amele çevirenlerin aşklarını meşk edenlerin ecirleri ne büyük nimet kendileri için ne büyük niam, MuhaMMedi Ayniyet Nurunu fiilen yaşayış, boş laflardan gerçek hayatlara dönüş yalancı şâhidlikten gerçek şâhidliğe geçiş.
Yaşanmayan yalandır deyip yaşayış.


Fe Salli li Rabbike Venhar!”
Onlar öyle sall ederler ki sılalarına nere sılaları nere olacak şu anda ışığı veren Keban.
“Yapma, hani o göklerdeydi, hani o ahrette çadır kurdu bekliyordu.” deme böyle, şimdi ceryan ondan geliyor deme .
Ne diyeceğiz ki?. Nerden geliyor.

Fe Salli li Rabbike Ve’nhar!
Burda rabbine sall et ve nehr et nehir, nehir bildiğimiz.
Ak. Nehr et; fışkır. Nehar gündüz demektir. Işığın kâinâtı kaplamasıdır.

Fe Salli li Rabbike Ve’nhar!
Eğer Rabbine sall edersen eğer bu fişi bu prize takarsan göreceksin ki zeRRe küRRe ayan beyân olacak.
Tüm kâinâtı ışık kaplayacak.
ÂLEMi ışık kapladığı gibi sen ÂDEMi de ışık kaplayacak. Anlayacaksın ki Rabb olarak bildiğin şah damarından yakın, şehâdet âleminde küllî şeyin nuru karşına El Zâhir olarak çıkacak.
Gülde gübrede TÜMMünde Allah arması göreceksin.


Ben Hacca gitmeden demek ki 89’dan önceki zamanlarda tam deli dervişlik günlerimde her şeyin Allah’tan olduğunu aklın bunu anlamak için zamanın gerekli olduğunu mutlaka bunu göreceğini, anlayacağını, kışın donmuş -40, -50 derecede donmuş bağ dallarının nasıl baharda canlanıp, yeşerip fışkırdığında toplu iğne başı kadar çiçekler açıp taneler verdiğinde, acı ve ekşi koruk olup zaman sabrında nasıl parmaklarını birbirinden ayıramayacak kadar şekerlenmiş ballanmış üzümler olduğunu, üzümlerin sıkıldığında şifa şerbeti diye içildiğini, ocağa sürülüp peteklendirildiğinde tevhid tandırında kaynatıldığında halis muhlis pekmezler olduğunu, nasıl şıranın içerisine bir kaç tane nohut atarsanız damak tadı sirkelere dönüştüğünü, bir kapta bir küpte ağzı kapatılır dışarıyla irtibat tam kesilirse ilelebet inzivasında kırk yıllık şarablar olduğunu, bir bardak içenin feleğinin şaştığını, herkesi kendine çevirdiğini, sanki bir tandırdaki ateş gibi “benden başka kimse yok!” dediğini, şaraben Tâhir olduğunu

عَالِيَهُمْ ثِيَابُ سُندُسٍ خُضْرٌ وَإِسْتَبْرَقٌ وَحُلُّوا أَسَاوِرَ مِن فِضَّةٍ وَسَقَاهُمْ رَبُّهُمْ شَرَابًا طَهُورًا
Resim---Âliyehum siyâbu sundusin hudrun ve istebrakun ve hullû esâvira min fıddah(fıddatin), ve sekâhum rabbuhum şarâben tahûrâ(tahûren): Üstlerinde, ince ve kalın ipekten yeşil elbiseler vardır; ve gümüşten bileziklerle süslenmişlerdir. Rableri de onlara tertemiz bir şarab içirmiştir.” (İnsan 76/21)

Fe Salli li Rabbike Ve’nhar!
Ve nasıl nehr ettiğini küllî şeyin yüsebbihu lehu ma fiyssemâvâti vel'ard”, Allâhu nûrus semâvâti vel ard olduğunu Ve kânallâhu bi kulli şey'in muhîtâ olduğunu tümünü, tümünü bakar görür bakar görür Allah! Allah!. deyu deyu.
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: Kul İhvâni Abese Sûresi Sohbeti, 29.10.2011

Mesaj gönderen Gul »

MuhaMMedî Melekleri
İlham EYler Gerçekleri
Şuûr
-ŞuHÛD Şimşekleri
ÇAKar
ALLAH!ALLAH! DEyu DEyu!..

*

İlk SÖZümüz Son SÖZümüz
gAYRısın GÖRmez gÖZÜmüz
HAKK
ın Yanar Dağı, Özümüz
YAKar
ALLAH! ALLAH! DEyu DEyu!..

*

KûN! OL-AN Halk feyeKÛN-un
NûR
-u MîM AYNası NûN un
HaBiBuLLAH HaYY Tohum
-un
EKer
ALLAH! ALLAH! DEyu DEyu!..


Bütün “HABBE” lerin Nebiyyul ümmisi. Nurullah’a.
Nebi bu demektir, bilelik bağını kuran ÜMM.
Allah’a zâhir-bâtın MuhaMMediyyeti yani Hakikat-ı MuhaMMediye.
Zâhir ve bâtını marifet olarak kendinde cem’ eden Hakikat-ı MuhaMMediye MîM’liği.
Çift mim, ÜMMi’liği, analığı, rahîm olarak doğurganlığı, Habibullah habbesi Allah’ta Hayydır ki Muradullah’ta vardı ki Emrullahla çıktı ortaya.
Habbe, Allahın habbesidir.
Hayy tohumunu eker “Allah! Allah!.” deyu deyu..
Her an. Her an. Allah Hayy’dır. Resulullah Hayy’dır.
Hayy’dır ki her AN Hayy doğmaktadır.
Her an yok ediliş varediliş Hayy ile mümkündür. Hayat bununla sürer.


cİSİM-cAN-cÂNÂN İLE-siN
BİZ BİR
-İZ Hayy DoST BİLE-siN
ÇEKtirenin ResimcAN ÇİLE
-siN
ÇEKer
ALLAH! ALLAH! DEyu DEyu!..


***

SıRR-ı Kadın Erkekliği
Nedir bu kadınlık erkekliğin sırrı. Nedir Rahmâniyyet, Rahîmiyyet? Bunların sırrı nedir, hakikatı nedir?

SıRR-ı Kadın Erkekliği
YOKluk ÇOKluğu TEKliği
ÂŞIK
, Hasan DAĞ Kekliği
SEKer
ALLAH! ALLAH! DEyu DEyu!..

MuhaMMedî Melâmi âşıklar bir yere zikkelenen atlar değildir.
Ele avuca sığmayan al kınalı Hasan Dağ kekliği gibidirler.
Bugün Bozboyunda, yarın Yardıbaşı’nda bir gün Çamkerten’de diğer gün Kartal gölü’nde.
Ondan avcıları peşinden ayrılmaz onların.
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: Kul İhvâni Abese Sûresi Sohbeti, 29.10.2011

Mesaj gönderen Gul »

EL VER-en ALİ ŞAH-ına,
ReSûLün-e, ALLAH-ına
Mest MuhaMMed DergÂHına

IKar ALLAH! ALLAH! DEyu DEyu!..

*

Onlar dost develeridir. Onlar nereye ıkacağını bilirler.
Bizim evimize gel misafir ol Ya Rasûlullah!

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin Medine’ye girişini biliyorsunuz ya.
Kubâ Mescidine girdiğini biliyorsunuz ya.
Dışardaydı ozaman Cuma mescidi.
Biz de defalarca oralarda namazlar kıldık hamdolsun. Sizler de kılarsınız inşallah.
İlk Cuma’nın kılındığı mescid. Yıkılan mescid. Kıble Mescidi. O da ordadır.
Allah’ın emriyle yıkılmıştır.
Münaflar:
“Öyle bir içerden vuralım ki. Daha ekilmeden biçilsin. Hepimiz Müslüman gözükelim, tam islamın yüreğini sökelim!” demişledir. O da ordadır.
İşte o ki 7 gün sonra Medine’ye gireceğinde biat eden 6’lar 12’ler.. Rahmetenlilâlemine kendi vatanında kendi Bekke’sinde sürgün ambargo konmuş, tecrid edilmiş şimdiki Filistin gibi sarılmış haldeyken..
Yesribliler kendi haclarına gelmişler Arafata geçecekler..

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bir ağaç altında SALL-BAĞ-Biatı almakta Şeceretü’l- Biat ki oraya biz de gittik, namaz kıldık.
O ağacı kestirmiştir Hz. Ömer
“şirk yeri edecekler” diye.
Ama ağaçta o mescidin önündeymiş zâten, yamaçta, yerinde taşlarla işaret konmuş.
Orada 6 kişi Medineli..
Aslında Medinede Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin dayısı falanda var ama o değil gelenler başkaları.

Onlar Bekkeyi, Mekkeyi, Tekkeyi bilenler. Onlar yürekleri Hakk’a gelenler.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem yollarına çıkıyor.
Ey Medineliler. Ben Allahın Rasûluyum. Kendi öz vatanım, beni sıktı sıktı sıktı. Siz sahib çıkar mısınız bana?”
Biz çıkarız. Sana sahib çıkarız Ya Rasûlullah!”
6 kişisi böyle söylüyor. Bize müsaade et. Biz kendi Haccımızı yapalım, ziyaretimizi yapalım Medinemize dönelim. Anlatalım, sana yer yurt yapalım. Sende gel Allahın Tebliğini, Tenzirini, Tebşirini, Teşhidini Medinemizin yüreğinde yap. Yesribin sinesinde yap!.”
Yesrib ismi o zaman. Medine medenî, olan demektir.
MuhaMMedî Medeniyet Merkezi olmuştur Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’imize. Medine’nin başka mânâları da vardır.
Biat eden bu 6 kişi ikinci sene 12 kişi olmuşlarıdır.

Ve demişlerdir ki: Biz sizi canımızla malımızla kanımızla koruruz ya da beraber şehid oluruz!”
İşte Hicretin temelinde bu vardır.
İşte bu bu müslümanlar bizim evimize misafir ol yâ Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem! deyince, Kervan kıtmıri çok iyi tanır onu ki meşhur Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin Kusva devesinin yularını bırakın nereye ıkarsa dergâhımız orası olsun!
Öyle bir deve düşününki o deve akıllı..
Başka develer bir eşeğin arkasından gidiyor, ama bu devenin önünde kimse yok.
İnsanında arkasından gitmiyor. Daracık sokakları geçiyor geçiyor geçiyor.
Taa ki Eyyub El Ensari'nin radiyallahu anhu’n evini önünde diz çöküp ıkıyor-oturuyor.

İşte bu ev kiminse ben onun alt katında misafirim. Kendime bir mescid yapıncaya kadar. Mescid için bir yer arayalım!.”
O da ayrı bir güzel hakikat hikayesidir.

Şurada 5 dönüm yerim var ya Rasûlullah. Bu karz-ı hasendir. İçinde 2 evlik yer bir yahudi kadınındır ve: “Bu şehrin tümünü altın yapsanız benim mülkümdür vermek istemiyorum!.”
“O zaman rızasını alalım itirazını kaldıralım yoksa buraya yapmayalım” demiştir Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.
İşte,

Mest MuhaMMed DergÂHına
IKar ALLAH! ALLAH! DEyu DEyu!..

Kim?
Kendini bilen, kendine gelen, Ali Şah’a el veren, Allah’a ve Rasûlune yönelen merdler MuhaMMedî dergâhta diz çöker develer gibi ıkarlar.
Anlatmışımdır, Hacı Osman Efendi Antalya’ya geldiğinde hiç uyumazdı, günlerce yatağı olduğu gibi kalırdı.
O’na:
“Neden uyumuyorsun?” dediğimde: “Uyuyorum!.” Derdi.
“Ama yatağın hiç bozulmuyor, işaret koyduk üç gündür!”
Oğul işte iz çobanlık yaptık 40 sene koyunlar bizi uyutmazdı da alışmıştık da!.” vs. de hekayeler anlatınca,
“Geç oraları Baba!” deyince.
Birden fırladı dedi ki :
“Evlâd bizim büyüklerimiz geceleri dizlerini deve gibi boğarlardı. Nasıl ki develer gibi biraz uyuyup da rahatlayınca gerneşip yatmak ister ama diz bağlı, haliye uyanır uyku biter kalkar tekrar abdest alır, zikre devam. Biz böyle gördük böyle gidiyoruz, yolumuz bu!” dedi.
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: Kul İhvâni Abese Sûresi Sohbeti, 29.10.2011

Mesaj gönderen Gul »

HAKKtan HAKKa HAKK, Hak GELir
ASL
-ı ALLAH-tır PÂK GELir
Her cAN Çırılçıplak GELir
ÇIKar
ALLAH! DEyu DEyu!..

*

Bu âlemde sünnetullah Tebdil, Te’vil olmaz, Tahvil olmaz.
Herşey yaratıldığı gibidir ve EMRedildiği üzere sonsuza kadar devam eder.
Sivrisinekte ilk yaratıldığı gün gibidir. Filde öyledir.
Her şey her şeyce Hakktır. İnsan ise AKLından dolayı her AN değişim ve deneme içinde, kendi hakkını kendi bilmesi, bulması, olması ve yaşaması imtihanı ile var edilmiştir.
Evet biz sohbetimize gideceğiz de böyle bir esiş vardı bugün onu not etmiştim onu okuyoruz. Biter şimdi.


RUH-a Beden KUYU-muzu
İBLİS Hâli HUY
-umuzu
ÇIKarmaya SU
-yumuzu
SIKar
ALLAH! DEyu DEyu!..

Sünnetullahta İmtihan sebebi gerek içimizin sinemizin acı suyu gerekse aslımızı sulbumuzu ortaya çıkarmak için sıkacaktır, sıkacaktır.
Posamızı toprağa atıncaya kadar...


Kâmil Mürşid Terbiyesi
Tezkiyesi
Tasfiyesi
Tebliğ
Tenzir Tecliyesi
YIKar
ALLAH! DEyu DEyu!..

Alleme-yi cihan olsun edebsiz ilmiyle, olsa olsa İblisin işinin uşağı olur. Bilmediği bir şey kalmaz.
Dese ki “Allahla görüştüm konuştum!”
Olsa olsa ondan İblis olur MuhaMMedî Edebsiz İlmiyle. Neden?.
Çünkü kemâl bulmaz, çünkü rüşde ermez çünkü terbiyesiz bir at gibidir.
Her yöne gidebilir. Tezkiye görmez, ceryan alamaz. Aklı zekâ haline dönüşemez, arınamaz durulamaz rafine olmaz tasfiye edilemez.
Çünkü onda Tebliğ yoktur, Tenzir yoktur, Tebşir yoktur, Teşhid yoktur.
Hakkın şâhidi değildir. O tecliyesizdir. O cilâsızdır. O şefaatsizdir. Ancak bunları
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem yolu temizler yıkar.
Tertemiz yapar. Pisi pası kaldırır da.
Fiş prizle:
“BİZ BİR-İZ” der. Nasıl biz biriz diyecek pas pis?

Evet Barbaros. Ben kayda almamışım. Ama birinden alırız. Bazen unutuyorum. Zâten sallayıp gidiyoruz. Evet.
Evet. Bir ara boş zamanında Ayşe yazarsın bu sohbeti biz de tamamlarız.
“Tamam hocam inşallah yazarız.”
Yani uygun olduğumuz zamanda demek istiyorum.
Bu insan aklının ve nefsinin terbiyesini tezkiyesini .

Beden Terbiyesini, Nefs Tezkiyesini, Kalb Tasfiyesini, Ruh Tecliyesini ben uydurmuyorum.
Resûlullah sallahu aleyhi ve sellem’in Tebliğini, Tenzirini, Tebşirini ve Teşhidini.
Bu ALLAH’ın Sünetullahında bir yoludur.
Bu MuhaMMedî melâmetin bel kemiğidir.
İşte burada
Sadakat-Samimiyet-Sabr ve Selâmet vardır.
Basit gibi görünür ama mutlaka kesindir.


Elhamdulillâhi ŞÜKRen
FAKRına FAHRedip FİKRen
DİKişsiz Kefenin ZİKRen
DİKer
ALLAH! ALLAH! DEyu DEyu!..
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: Kul İhvâni Abese Sûresi Sohbeti, 29.10.2011

Mesaj gönderen Gul »

Elhamdulillâhi ŞÜKRen
FAKRına FAHRedip FİKRen
DİKişsiz Kefenin ZİKRen
DİKer
ALLAH! ALLAH! DEyu DEyu!..

Halbuki kefen dikişsizdir. ER kefeni.
Nasıl oluyor da
ALLAH! ALLAH! diye diye dikiyor.
Kendi kefenini kendi dokur anlamındadır.
Bir ömür dokur kefenini ki:
“Eşhedü en lâ ilâhe illâllah ve eşhedü enne MuhaMMeden Resûlullah” deyu deyu. Kefen dokur.
Kendi kitabını okur ve bir ruh gibi okur geçer.


*

Hasbî Hizmet Hayy ÇAĞında
BÜLBüLü OL
-up AŞK DAĞında
RASÛLULLAH GÜL BAĞında
KOKar
ALLAH! ALLAH! DEyu DEyu!..

Bizim MuhaMMedî dervişlerimiz, MuhaMMedî Âşıklarımız gerçekten böyledir.
Nerede, nasıl, niçin, neden, niye vesairesi yoktur.
Her nerede ise nasılsa ve ne zamandaysa böyledir.
Tuvâlette de böyledir. Mutfakta da böyledir. Gübrede de böyledir.
Gülde de böyledir. Cennette de böyledir, cehennemde de böyledir. Hulasa her halde böyledir. Her zamanda böyledir. Her yerde böyledir.
Çünkü bu saydıklarımı yaratan Hakk’tır.
Hiçbir direk dilli değildir, eğer dost direği ise.
Düşman direğine ne el verilir ne de yaslanılır.



KÂBe KaVSeyn TAPIsından
RASÛLULLAH YAPIsından
ALLAH! ALLAH! KAPIsından
SOKar
ALLAH! ALLAH! DEyu DEyu!..

Ne demek: “Allah Allah kapısı”?. Zâhir ve Bâtın aklı külldür.
İkisine de Allah Allah. Rahîm’de ALLAH kapısıdır. Rahmân ‘da ALLAH kapısıdır.
Ana rahmi de ALLAH kapısıdır, etten ana rahmi de ALLAH kapısıdır.
Topraktan ana rahmide ALLAH kapısıdır.
Zâhiride öyledir. Bâtını da öyledir.
Zâten iksinin arasından bu tarafa bakarsan Lütfullah gözükür.
Öbür tarafa bakarsan Rabbullah gözükür. Değil mi ya?
İnsanın varlığı Rahmâniyyet ve Rahîmiyyet arasındadır.
Mülkiyeti dahi böyledir. Allah’ı anlayışı dahi böyledir. ALLAH celle celâluhuyu buraya anlayış olarak çeker, bütün Mülkullah’ı da buraya akıl çeker. Nasıl çeker?


Allah nurus semavati vel ard! der.

اللَّهُ نُورُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ مَثَلُ نُورِهِ كَمِشْكَاةٍ فِيهَا مِصْبَاحٌ الْمِصْبَاحُ فِي زُجَاجَةٍ الزُّجَاجَةُ كَأَنَّهَا كَوْكَبٌ دُرِّيٌّ يُوقَدُ مِن شَجَرَةٍ مُّبَارَكَةٍ زَيْتُونِةٍ لَّا شَرْقِيَّةٍ وَلَا غَرْبِيَّةٍ يَكَادُ زَيْتُهَا يُضِيءُ وَلَوْ لَمْ تَمْسَسْهُ نَارٌ نُّورٌ عَلَى نُورٍ يَهْدِي اللَّهُ لِنُورِهِ مَن يَشَاء وَيَضْرِبُ اللَّهُ الْأَمْثَالَ لِلنَّاسِ وَاللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ

Resim---“ALLÂHU NÛRUS SEMÂVÂTİ VEL ARD (ardı), meselu nûrihî ke mişkâtin fîhâ mısbâh(mısbâhun), el mısbâhu fî zucâceh(zucâcetin), ez zucâcetu ke ennehâ kevkebun durrîyyun, yûkadu min şeceratin mubâraketin zeytûnetin lâ şarkîyetin ve lâ garbiyyetin, yekâdu zeytuhâ yudîu ve lev lem temseshu nâr(nârun), nûrun alâ nûr(nûrin), yehdîllâhu li nûrihî men yeşâu, ve yadribullâhul emsâle lin nâs(nâsi), vallâhu bi kulli şey’in alîm(alîmun) : ALLAH, GÖKLERİN VE YERİN NURUDUR. O'nun nurunun misali, içinde çerağ bulunan bir kandil gibidir; çerağ bir sırça içerisindedir; sırça, sanki incimsi bir yıldızdır ki, doğuya da, batıya da ait olmayan kutlu bir zeytin ağacından yakılır; (bu öyle bir ağaç ki) neredeyse ateş ona dokunmasa da yağı ışık verir. (Bu,) Nur üstüne nurdur. Allah, kimi dilerse onu kendi nuruna yöneltip iletir. Allah insanlar için örnekler verir. Allah, her şeyi bilendir.” (Nûr 24/35)

Bütün Mülkullah’ı alır Rahîm-Rahmân arasına.
Apış arasına alır. Ana Rahmine alır.
Ana Rahminden Baba Rahmâniyyetine geçer ve bir anda Âdem’in zahrında buluveririr kendisini.
Bütün bunlar ALLAH, ALLAH’tır.
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: Kul İhvâni Abese Sûresi Sohbeti, 29.10.2011

Mesaj gönderen Gul »

BEN-lik BAĞın YOLanlar HaYY
HAVZ
-ı KEVSER DOLanlar HaYY
AĞlar g
-ÖZ-lü OLanlar HaYY
DÖKer
ALLAH! ALLAH! DEyu DEyu!..

*

Ağlamayan gözler taş yüreklilerdir.
“Kur’ân okunduğunda, haşyet âyetleri geldiğinde ağlayınız. Ya Rasûlullah gerçekten ağlayamıyoruz ne yapalım?” buyrulduğunda. Hadisdir, bulalım.
“Ağlar gibi yapınız hiç değilse” buyurmuştur Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.
“Ağlar gibi yapınız hiç değilse. Mâdem ağlayamıyorsanız.”


Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Kur'ân hüzünle nazil oldu, onu okurken ağlayınız. Ağlayamıyorsanız, ağlar gibi okuyunuz (veya kendinizi ağlamaya zorlayınız.)" tavsiyesinde bulunmuştur.

(İbn Mâce, İkametüssalah, 176)

Bunlar ince işlerdir.
Allah’a hamd u sena olsun özellikle sabah ve yatsı namazlarına mutlaka câmiye gitmek istiyorum.
Çünkü senelerdir çeşitli sebeplerden câmilerden uzak kalmıştım.
Câmiden uzak yerlerde oturmak v.s gibi şu bu.
Şimdi onu çok iyi bildiğim için gidiyorum. Ama o mescidlerde Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in mihrabında merhamet ve muhabbet sesini duymak onun hıçkıra hıçkıra okuduğu Kur’ân-a kulak vermek, o ANı yaşamak BİZ-BİR BİLEliğini kurabilmek anlatılmaz bir haşyet gerçekten muazzam bir mutluluk halidir.
Burada ağlamak dertten kederden neşeden değil, insanın enfüs ve afakının birleştiğinin şehâdet haykırışıdır.
Aklın iki ucunun SEVİYElenmesidir.
İnkar-ikrar kalktı, dümdüz oldu, iniş-yokuş bitti.
Dümdüz oldu, dosdoğru oldu:
Lâ ilâhe illâllah oldu. “Bunun adı kelime-i tevhiddir” diyebilmektir.

BULursan Dost, DOST BİRİni
YIKar Yüreğin KİRİni
ERİTir BUZ zİNCİRini
SÖKer
ALLAH! ALLAH! DEyu DEyu!..

Muhabbetle, Merhametle, Hasbi Hizmetle, MuhaMMedî Hakikatla buz dağlarına esen ılık yeller gibi, yağan ılık yağmurlar gibi, okşayan ılık ışıklar gibi, kucaklayan ılık topraklar, üzmeden üzülmeden incitmeden terlercesine söker zincirlerini her hücrenin her zerrenin. ALLAH! ALLAH! diye diye.

*

Ayırma KURDu-KOYUNu
OYNAnAN O
nun OYUNu
İhvÂNi Kıtmir BOY
-NÛN-u
BÜKer
ALLAH! ALLAH! DEyu DEyu!..

Öyle bir âlemde yaşamaktayız ki kurt-koyun oyunu oynamamak mümkün değildir.


وَاعْلَمُواْ أَنَّمَا أَمْوَالُكُمْ وَأَوْلاَدُكُمْ فِتْنَةٌ وَأَنَّ اللّهَ عِندَهُ أَجْرٌ عَظِيمٌ
Resim---“Va'lemû ennemâ emvâlukum ve evlâdukum fitnetun ve ennallâhe indehû ecrun azîm(azîmun) : Bilin ki, mallarınız ve çocuklarınız ancak bir fitnedir (imtihan konusudur.) Allah yanında ise büyük bir mükafaat vardır.” (Enfâl 8/28)

Nefsimize en yakın, eş-evlad-mal vs.. İkilik Oyunu..

Evlâdlarınız ve eşleriniz sizin için fitnedir. Sabredenlere azim ücret ödenecektir.

Kurt-koyun oyunu o gündür bugündür oynanmaktadır.
Garib olan şey şudur ki kurt mu Âdemdir, koyun mu Havvadır?
Yok yok Havva mı kurttur Âdem koyundur, bu mu şu mu değil mesele.
Mesele oynanan O’nun kendi oyunu.
Ne güldür ne gübredir ikisini arasından fışkıran bir cAN vardır.
El Hayy vardır. Kesintisiz O’ndan O’na geçen. Çemberi tamamlayan bir Hayy akımı vardır..
cİSİM-cANın CEZBü CERRi budur.
O zaman yapacak iş boynunu bükmek
ALLAH! ALLAH! demekten ibarettir. O gün de böyle esmiştir.

Öylesine şarkı-türkü gibi içimizden mırıldanırken.
Bizde onu o ayaktan yürütmüşüz yani.
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: Kul İhvâni Abese Sûresi Sohbeti, 29.10.2011

Mesaj gönderen Gul »

Evet nasılsınız iyi misiniz Barbaros?

Barbaros:
Hamdolsun Hocam. Allah razı olsun iyiyiz hepimiz çok şükür.
Bugün herkeste misafir varmış bizde de misafir var.
Sheila’nın ablası ve onlar bizdeydi, istasyona bıraktım onları biraz geç kaldım o yüzden.
Herşey iyi hamdolsun hocam işte kursumuza gittik, kursu bitirdik işte ordan geri dönüş yaptık, o da bizim için garib bir periyot gibiydi 2-3 gün.
Garib bir yalnızlık çektim, kendi içimde.

İlginç olan şey şu idi: Ben geri döndüğüm zaman kurstan aklımdan ne geçiyorsa yani o anda ne hissediyorsam o şeylerle ilgili iki tane doküman göndermiştiniz siz siteye, birisini simurg can yazmış, birisini Derman Hocam yazmış.
Birincisinde yalnızlıkla ilgili olan bazı hisler geçiyordu aklımdan orada.
İkincisi de şuydu. Çevremdeki insanlara bakıyordum, insanlara bakınca onların içerisindeki onların konuşmalarında hareketlerinde bazı güzellikler görüyorum baktığım zaman, sonra kendi kendime üzülüyorum diyorum ki bu insanların çoğu yani belki şey bile değil.
Yani herhangi bir dinle ilgi değiller ve yahut bizim gibi pratik etmiyorlar falan.
Fakat hakikaten ne kadar iyi, çok güzel hareketler yapıyorlar birbirlerine karşı çok ne bileyim yardım severler bir sürü güzel davranışlarını görüp onları izledikçe ben kendi kendime diyordum yani senin bu sende ne değiştirdi?
Senin farkın ne diye kendi kendime düşünüyordum öyle.
Sen bunlardan on kat daha kötü mü diye kendi kendime üzülüyordum.
Oturup o döndüğüm zamanda Derman Hocam siteye gönderdiği yazısının içerisinde orda diyordu ki namazın önemini anlatıyordu da.
Yok yok yok namaz ne yaparsanız yapın diye o kabileye gitmişti ya Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in taifteki hani demiş ya
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem sizden vergi almayalım şunu yapmayalım bunu yapmayalım ama namazsız olmaz namazsız din olmaz!diye.
Onu gördüm de biraz ondan ötürü rahatladım.
O bile rahatlatmadı kendi kendime düşünmeye başladım.
Onunda başka boyutları var.
Kendi kıldığım namazı kendi kendime düşününce o bile beni birazcık düşündürdü yani..
Dolayısıyla birkaç gün sürekli orada yalnız ben çok yalnız kaldım bir sürü şeyle hatta o gün biraz garibti yani, orası bana biraz kasvetli geldi bir an.
Dualar ettim işte hepimize
BİZlik içerisinde.
Sizlerin sohbet ettiğinizi biliyordum o gece.
Dualarınıza
“ÂMİN!” olsun diye.
İşte öyle sonra Derman Hocam’ı görünce sabahleyin rüyamda sabah girecektim de sınavdan önce bana bir moral oldu o.
Bir an içsel rahatladım. Sıkışıklık o an ki her şey bitti yani.
Üzerimdeki yükler ve üzüntüler bir an gidiverdi deyim yani sabahleyin.
Tamda alarm saati kurmuştum. Saat 6’ya kurmuştum tek başıma odada.
O 5.58’de alarmdan iki dakika önce uyandım yani.
Bir an Derman Hocamı gördüm rüyamda sizi de ikinizi.
Ondan sonra uyandım

Siz önümden gidiyordunuz hocam böyle bir yolda gidiyordunuz.
Mekan belli değil gibi yani neresi olduğu puslu yani o kısım.
Sonra bende sizin peşinizden gidiyordum, Hocam gidiyor, nereye diye.
Ben de, birden bir kapıdan içeri girdiniz odanın içerisine ben de baktım ki siz nereye girdiniz böyle diye.
Gittiniz birisinin yanında durdunuz yani.
Bende şaşırdım dedim ki, kimin yanında durdu ki hocam böyle.
Fakat o kişinin üzerine yerden aşağıdan yukarıya doğru bakarken çok güzel şık bir takım elbise giymiş bir çok güzel bir beyefendi görünümü var.
Ondan sonra yani ama yüzüne kafamı kaldırıp bakmıyorum yani.
Hep yerden doğru aşağıdan bakıyorum ayakkabılardan başlayıp yukarıya doğru böyle gıcır gıcır bir takım elbise yani.
Sonra bir baktım ki Derman Hocammış O.
Yüzü de genç gibi böyle yani.
Ondan sonra “aaaa!” dedim Derman Hocam olduğunu görünce ben hemen şey yaptım, elini öptüm eğildim, Sağ elini uzattı ben de öptüm onu.
Ondan sonra o genelde hep celâlli olur benim rüyalarımda hep böyle, ses kayıtlarındaki gibi kızar ve ya bir takım öğütler veririr.
Ama bu sefer farklıydı yani böyle bir hoşnut bir hal vardı üstünde üzgün değildi yani ve yahut ciddi değildi her zamanki gibi.
Çünkü ben ağlarım onu rüyamda görünce bu sefer öyle değildi yani. Öyle bir pozitif bir hal vardı yani.
Ve dedim ki “Hocam ben biz şeyleri dedim sizin yazılarınızı İngilizceye çeviriyoruz bazı çalışmalar yapıyoruz” dedim, ondan sonra ki bakayım ne diyecek diye bir an.
Çünkü ona hep bunu sormak istemişimdir bu soruları çünkü.
Bawa Baba’ya sormuştum bir kez. Söylemiştim. Onada söyledim.
Sonra gülümsedi dedi ki: “Devâm edin! Devâm edin çalışmalarınıza!” dedi.
O öyle deyince ben öyle gülümsedim ki ondan sonra.
Ben onu pozitif algıladım öyle şey yapınca.
Sonra siz ikiniz döndünüz yürümeye başladınız birlikte.
Sonra bir trafik ışığı gibi bir yere geldiniz, O trafik ışıklarının dibinde karşıdan karşıya geçilecek o sırada bende geliyorum fakat bir an bir enerji bir şey kaldırdı beni yani baktım ki havada yürüyebiliyorum yani.
İnsanların baş seviyesinin üstündeyim yani.
Ve adım atarak havada sanki yüzer gibi size doğru yaklaşıyordum siz de aşağıdaydınız sonra Derman Hocam döndü bana baktı bende ona baktım.
Sonra güldü güldü dedi ki size size döndü dedi ki: “Gördün mü bak dedi Latif dedi bizimki bize keramet gösteriyor!” dedi.
Onan sonra karşıya geçtim. Siz ordan yok oldunuz gittiniz.
Sonra bir odanın içerisine girdim orda Ebru vardı bizim düşünüyorum Ebruya bunu anlatayım mı anlatmayayım mı bunu anlatmak uygun mudur değil midir diye o an kendi kendime karar veriyordum kapının önünde sonra bir uyandım yatağın içindeyim yani bir anda.


Hocam:
Hayr olsun inşallah. Çok güzel bir rüya.
Tabi Münir Hocam hayatı boyunca dürüstçe yaşamıştır.
Sadakatla Kur’ân-ı Kerim ve Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e hizmet etmiştir ve yol çizmiştir.
Sistematiği esas tefsirinde ne varki bize gelmedi o, hâlâ gelmedi.
Fakat parça parça söylediği şeyler bir araya getirildiğinde Kur’ân-ı Kerim ve Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’den şaşmadığını görürüz.
Onun içinde kendi vakit bulmadığı için, bütün eserlerini canla başla hepimiz elden geçiriyoruz.
Ve bir tek hadis bile koymadan kaynak bulmaya çalışıyoruz Hocamız’ın söylediğini.
İrticalen konuşmuştur, çala kâlem yazmıştır fakat söylediği hadisler vardır âyetler vardır.
Ve buna dikkat ediyoruz. İşte Ayşe Allah razı olsun bak SUyu yazıyor kendisi çalışıyor bulabildiği hadis ve âyetleri koyuyor ben yine de bakıyorum meselâ.
Bir yazısı bitmişti baktım onların bulunabilecek hadislerini buldum ve koydum.


Barbaros:
Evet buna benzer bir rüyayı bir zamanlar Bawa Babayla ilgili görmüştüm. Benzerdi yani bunun gibi.
Ben o zaman şu şekilde yorumlamıştım.
Bunlar çalışmalarımız için birer moral gibi yani hem bizlere özgüven vermekte bize yaptıklarımız hususunda yani tek bir kişinin iki kişinin yaptığı şeyler değildir BİZlik ve BİRlik içerisinde olan bir şey.
Rüyanın bu rüyaların yorumları da öyle yani.
BİZlik ve BİRlik içerisinde olan bir şeydir herkes için.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in hizmetçileri için.
O zamanda şey yapmıştım bir takım arkadaşlara etrafımdaki, çevremdeki kişilere.
Motivasyon babında anlatmıştım bunları yoksa şahsa özel bir husus yoktur yani bunun çevresinde yani.
Hocamın dediği gibi hakikaten bir sürü âyetler hadisler bunları eşleştirmek için gayret ediyoruz hamdolsun.
Ama bazı yerlerdeki şeyleri de tabi düzeltiyoruz bazı kısımlarında düzeltmeler oluyor.
Çünkü yine kendi sözleriyle düzeltiyoruz Hocam’ın.
Meselâ Derman Hocam geçen konuşuyoruz Hocamla bir yerde “ene’l- Hakk” la ilgili bir bahis var Hallac-ı Mansur ile ilgili.
O yazının içerisinde başka bir kelime kullanmış hocam o kelimeyi düzelttik yani öyle değildi yani.
Yine düzeltirken başka bir konuşmasının içersinde o kelimeyi daha doğru daha düzgün bir şekilde iyi bir şekliyle vermiş yani hata yapmadan söylemiş o tarafta onu referansıyla verdik meselâ yani.
Çünkü zâten bunu kendisi söylemiş.
Bunun üzerinde ısrar edip de “bunda hikmet vardır şudur budur!” demenin bir mânâsı yok meselâ.
Onun gibi bazı düzeltmeler yapıyoruz hamd olsun.
Böylece daha güzelleşiyor.
Eee tabi ben bunu hep sormak istedim, Derman Hocam’a.
Bir ara dua ettiydim: “Hocam bunları değiştiriyoruz ediyoruz şunları bunları yapıyoruz yani siz bundan hoşnut musunuz değil misiniz?” diye.
Ona da bir cevâp oldu gelmiş oldu yani.
Bu şekliyle o yüzden daha da güzel oldu yani hamdolsun Hocam?

Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: Kul İhvâni Abese Sûresi Sohbeti, 29.10.2011

Mesaj gönderen Gul »

Hocam:
Bu doğaldır ben de söylemiştim Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e Kur’ân-ı Kerim çalışmalarıyla ilgili.
Açık bir işaret buyur bana yâ Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem. Ben kendi reyimle bunu yaptığım kanısında olduğum için bırakıyorum!” dediğimde.
Türkiye’ye teşrif ederek:
Devâm ediniz! Devâm ediniz! Devâm ediniz, Mekkeden! buyurmuştur.

Şunu demek istiyorum dışarı bakma, dışarıdan BİZi korunduran bir yer Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in yüreğidir.
O yüreğe gir ve dışarıdaki fırtınalar, sıcaklar, soğuklar olanlar seni etkilemez sen kendi işine bak.
Münir Hocam hayatı boyunca iki gömlekle gezmiş bir insandır.
Ona takım elbise çok güzel uymuş.
Ben görseydim:
Bak hayatın boyunca giymediğin güzel şeyi giymişsin şükür! derdim burada!
Çünkü öyledir ALLAH celle celâluhu, öyledir Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, Emindir, Vefalıdır, sözün-sesin Kur'ân-ı Kerimin sahibidir.
Asla sözlerinden hilâf etmez!.
Allah Allah’tır, Resûlullah Resûlullah’tır..

Demek istiyorum ki bizim ve bütün kardşelerimiz gerek Kur’ân-ı Kerim gerek Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.
Allahu zu’l- celâl, Kur’ân-ı Kerim, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz, Allah dostlarında hiçbir art niyet olmaksızın açık-seçik bir şekilde Hasbi Hizmeti tercih etmeleri şüphesiz ki takdire şayandır.
Bu takdir Onlarıındır bu şerefte onlarındır.
Biz onların şerefiyle müşerref oluruz şerefleniriz.
Bu açık bir yoldur. Çok dosdoğru bir yoldur ve hamdolsun bugünün meyvesini beklemek bugün dikilen çekirdeğin yarın çekirdek vereceğini sanmak kadar akılsızcadır biz bizden öncekilerin yolunu izleriz inşallah.
Ve sizin bu kadar zorluklar içerisinde gerçekten çok İngilizce Kur’ân meali anlamında basit tefsir yani kısa tefsir ama meal anlamında batı dünyasına Kur’ân-ı Kerim Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in eliyle diliyle gözüyle özüyle gözüyle sözüyle aktarılabilse bundan daha büyük bir hizmet olamaz.
Çünkü şu ana kadar olanlar başka bir dinmişçesine, hümanistçe aktarılmıştır ve insanların ellerine düşüncelerine onlara da iftira ederek bir yerde Hz. Mevlânâ’ya yapıldığı gibi..
Dün akşam tesadüfen o bir kadın var işte nedir, adı lazım değil bir hanım..
O bir televizyonda bir hanımla konuşuyor.
Dehşet içinde kaldım. Dehşet içinde kaldım. Hayretler içinde kaldım.
“Şems gittiğinde iki rekat şükür namazı kıldı çünkü Şems’i Allah biliyordu” diyor.
Buna inanarak söylüyor ağzı kulaklarına kadar gerilerek sahtekar bir gülümseme ile iğrenç bir şekilde söylüyordu.
İslam dışı konuşuyordu. Hangi aşktan hangi meşkten bahsediyordu bu.
MuhaMMed Aleyhi’s-selâm’ın MiM’inin noktası yoktu konuşmasının tümünde.
Bunlar, bunlar mı islamın kurtarıcısı olacak.
Kur’ân-ı Kerim tefsircisi mi olacak?
İşte bu kör zihniyet, bu zavallı zihniyet, bu hikmetsiz hikmet zihniyeti hâlâ gizlendiği yerden çıkmadı.

Benim kanıma göre tefsir, bir zaman, zamanı gelince BİZe gelecek ve el HAKKın halkının Hasbî Hizmetine sunulacak
inşae ALLAH!.
Münir Hocam ricali gaybtır ölünce ricali gayblığı kalkmadı yanlış yerde gizleyenler.
Zorlu imtihanlardan geçiyorlar.

Kendisi “Sen Osmanlıca yazıyı okuyamıyorsun bilmezsin kargacık kurgacık notlarımı nasıl okuyacaksın?”
Eee Baba Osmanlıca okuyanı da Allah gönderecek!
“Haaa inşallah!” dedi.
Biz Münir Derman Hoca’ya hizmette, aklı ve vicdanı olan her insan bilir görür ki bir nokta kadar maddî-manevî çıkar için yapmayız.
Çünkü ona hizmet etmiyoruz. O, Resûlullah sallalahu alyehi ve sellimin izine hizmet etmiş ve bize aktarmıştır.

“Bütün bunları bir kişi için yazıyorum!” demekte..
Ana, ya da Anne yazısının içinde bir şifre levhası vardır, bir hikmetçi çıkıp da dese ya ne yazmakta!?..


Resim

Şunu demek istiyorum bize bir şey getirmez, bize ne getirir o şifre trafik lambası gibidir.
Trafik lambası gibidir.
Sarı- yeşil - kırmızı v.s. Yandıkça yol alır, yol durdurur, yol açar.
Yeter ki ALLAH celle celâluhu bizi korusun raydan çıkmayalım.
Dosdoğru olan Sırat-ı Mustakim, Fırkayı Naciye yolundan ALLAH celle celâluhu çıkarmasın bizi.
Bunun için ben, sen, o, BİZ BİRİZ, Biz MuhaMMedîyiz.
Tek başımıza hiçbir şey değiliz, El ele yürek yüreğe ancak Keban’a gideriz.
Hiç birimizin kolu buradan Keban’a kadar uzun değildir.
Onun için zâten akılla değildir bu iş.
Satırla değildir. Nakille ve sadr iledir.
Onun için
Hakka giden yol Hakk Dostlarının yüreklerinden geçer! denekteyim.

Ve güzel bir rüya gördüğn elbette tabi.
Ben şahsen hep dua ederim kim hizmet ediyorsa Allah için dua ederim.
Onların yüreklerinin
Havz-ı Kevser olması için dua ederim.
Ben dua devrinde yaşıyorum. Ben konuşabiliyorum, sen konuşabiliyorsun, biz konuşan MuhaMMedîleriz.
Yaşayan ve şâhid olanlarız biz bu çağın çağrısını yapmak durumundayız.
Biz Mesih değiliz, Mehdi değiliz.
Biz sadece basit sıradan birer tekeriz.
Biz Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in yolunda ayakkabısıyız.
Biz riyakâr değiliz hâşâ biz yalancı değiliz.
Biz açık seçik MuhaMMedîyiz ve bu bizim şerefimizdir, onurumuzdur, haysiyetimizdir.

Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: Kul İhvâni Abese Sûresi Sohbeti, 29.10.2011

Mesaj gönderen Gul »

Şunun için söylüyorum; İslam Âlemi, öyle batağa girdi ki göbeğine kadar gömüldü yani.
Motor battı. Motoru batan dozerler çıkarılamaz ya da zor çıkar. Caterpillâr vardır D8’ler. “Motor battı!” dedi mi tek çare etrafına dev bir çukur açacaksınız altlarına kalas döşeyip motoru kurutup çalıştırıp kendiyle beraber çekersiniz iki motor. Kendi çalışacak zâten.
Öyle bir batağa gitmiştir. Ve kurtarmak için bu çağda hasbî hizmet..
İngilizce çok garib bir dildir tasavvuf kültürü olmayan bir dildir.
Ben İngilizce bilmiyorum ama ruhum diyor ki sende diyorsun ki “Oradaki o dildeki bütün Allah’a ait sıfatlar, kralların-kraliçelerine ait sıfatlar olarak söylenmekte ve o dile çevirmenler de söylemek-yazmak zorunda kalıyorlar. Azamettir, kudrettir, şudur budur tümü krala ait söylenenleri Allah’a söylemek zorunda kalıyoruz!”

Nasıl bunu yerine bunu oturtup anlatacaksın.
Ama anlatırsan gerçekten
kun fe yekunu ve şeeni câmiler dolusu insanlar Müslümanlardan daha iyi anlayacaklar, ingilizce konuşanlar da...
Ve daha
Halis-Muhlis-Sıddık ve Âdil MuhaMMedîler olacaklar.
İşte bunun için gülüyor, bunun için seviniyor, bunun için öyle diyor Münir Derman Hocamız.
Münir Derman, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in Şeriat-hakikat sesinin o devirdeki bir görüntüsüdür, dilidir.
Sesidir, sözüdür, nefesidir çünkü Halis Muhlis MuhaMMedîdir.
İşte bu özellikleri, bu güzellikleri yaşamak gerçekten 1001 kere şükre değer.
Sonsuz şükre değer. Sayısız cennet eder ki Cennet Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in nurundan yaratılmıştır.
Onun için de Ben her zaman teşekkür ederim ve dua ederim ki son nefeslerimize kadar Allah bize zaman ve sıhhat versin ve bunu hasbi hizmette harcatsın inşallah ve bunun düzenini Allah kendi kursun bize bırakmasın çünkü biz yazan çizen değiliz kaderi.
Onun için bizim bu bizi bu hallere düşeren halleri Allah rayına oturtsun ve yüreklerimizi hasbi hizmet pınarları haline getirsin inşallah ve bu çok güzel bişeydir.

İnsanın kendisinin keramete kalkışmasını, Abdülkadir Geylanî kaddesallahu sırrahu Efendimiz erkeğin hayız haline benzetmiştir.

“Bu yolda kim ki eğer kendi nefsi hevâsı için keramete kalkışırsa hayız haline gelmiş bir kadın gibidir 40 gün boşa ibadet etmesin!” Haramdır çünkü. Böyle bir tehlikesi vardır.
Amma keramet ikramdır, El Kerim Allahtandır, Resûli Ekremdendir. Onlardan onların yapacağı iş onlara aittir.

Rahmetli Hacı Osman Efendiyle Antalya Cumhuriyet Meydanında, çift yol ışık yanmadığı sürece hiçbir insan karşıya geçmesi mümkün değil, çünkü iki tarafa üç şerit halinde araba akıyor.. “Karşıya geçelim!”dediğimiz de hemence yola döndü ve tarfik durdu hemen..
İki yol da kesilince, yolun ortasında ben dedim ki: “Baba trafiği kestin!”
Bana ciddi olarak döndü gülümseyerek dedi ki: “Evlâd, bunlar Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in işidir, benim değil!”

Şunu demek istiyorum bütün deniz MuhaMMed aleyhi’s-selâm’ın Kevser Denizi, bir noktası hariç değil, bir damlası hariç değil BİZimdir.
Ancak kendi adımıza bir damlasını harcamak hakkı da bizim değildir.
Böyle bir emânettir, böyle bir emniyettir, böyle bir selâmettir inşallah.


Ondandır ki; ben hiç görmedim kendisi için dua eden bir Allah Dostunu. Hep dua dilemişlerdir.

Demişimdir “Efendim siz müstecab duasınız, Allah sizin dualarınız kabul ettiğine defalarca şâhid oldum.”
“Evlâd, bu yolda kendisi için eli kalkamaz insanın, ancak, etrafındakilerin dua kırıntısı ile karnı doyar açta kalmaz derler”
dediler, derlerdi.
Onun için Bizim “Allah bize ne yapar?” diye bir sıkıntımız yok, Allah Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e ne yaparsa bize de onu yapar.


Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: Hiç kimse kendi ameliyle felâha eremez. Cennet sahibi olamaz.
-Sen de mi ya Resûlullah?
-Evet, ben de... Ama Rabbim beni rahmetine garketmiştir.
(Sahih-i Buhari Cilt-12, 1918.)


Resim--- Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem; Ümmü Alâ radiyallahu anhunun, Osman İbni Mazunun ölümünden sonra onu tezkiye için söylediği: “ALLAH (bu imânlı, tâatli) kuluna ikrâm etmez de ya kime ikrâm eder?” demesi üzerine Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: Allah’a yemin ederim ki Ben ALLAH’ın bir peygamberi iken, Bana (ve size yarın)ALLAH tarafından ne muamele yapılacağını bilemem! buyurdu.
(Buhârî, Cenâiz 3, Tâbir 13)


Yeter ki Biz Resûli SEViyenin dışına çıkmayalım inşaallah.
Canım Benim Allah razı olsun.
Her zaman razı olsun çünkü Allahtan razısınız hepimiz için söylüyorum.

BİZ BİR-İZ. Bu bir parola değildir.
Bu, Resûlullah sallallahu sellemin Livâil Hamd sancağıdır, MuhaMMeden Resûlullah BİZ-liği demektir.
Eşhedü en LÂ ilâhe ilLâ ALLAH BİR,
Eşhedü enne MuhaMMeden Resûlullah BİZ,
Eşhedü en LÂ ilâhe ilLâ ALLAH Eşhedü enne MuhaMMeden Resûlullah ise BİZ BİR İZ” dir.
Bunu DEmekle kalmazlar hayatlarının her noktasında fiilen yaşarlar.
Nerede olurlarsa olsunlar. Allah’ın kaderi onları nereye diktiyse orada ışıtırlar.
Cehennemin zümarasına dikseler İbrahîm aleyhi’s-selâm olarak ışıtırlar.
Çünkü onların olduğu yerde karanlık olmaz, zulüm olmaz. Zâlimlik olmaz.

Nurun âlâ NUR olur inşallah

Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: Kul İhvâni Abese Sûresi Sohbeti, 29.10.2011

Mesaj gönderen Gul »

Evet ne hikmetse Abese’ye, Abese diyoruz diyoruz “Abese” Abese’ sinde kalıyoruz.
Ama Abese’yi inşallah bugün yapalım.
Zâten, Abese çok ilginç bir Sûredir.

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem terazisinde BİZ BİR İZ BİLE-liğini aynen YAŞAyış Âlemidir.
Yani Yasîn’deki
sîn insandır.
İnsanın ayanı sabitesi ile bileliğini sağlar Abese. Abese..
İnsanın bastığı bileliğini sağlar Abese.

MuhaMMed aleyhi’s-selâm’ın terazisinin bir kefesinde devrin en ağır topları var.
Diğer kefesi boş gözüküyor ve Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem SEVİYElemek istiyor görevi gereği.
Her şeyi yapmak üzere gelmiştir.
Her şeye katlanmak üzere gelmiştir.
Bütün yaşanacakları yaşamak üzere ve örnek olmak üzere gelmiştir.
İftiralar şunlar bunlar, akla hayale gelmeyenlerin tümünü yaşamıştır. Olmayacaklar olmuştur.
Terazinin öbür tarafı boş gözüküyor.
Hiç kimsenin asla değer vermeyeceği vermediği daha doğrusu sokakta görseler selâm vermeyecekleri
Âmâ-Ümmî yani birisi..
MuhaMMed aleyhis’salat-u vesselâm’a
“abdike, nebiyyike, resûlike değil, nebiyyi’l- üMMî” teslimiyet ve İstkametinde kul olmuş bir insandır, üMMet.
O kadar yürekten o kadar içten o kadar dost doğru yani.
Bunu Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem görmemiş, görememiş değil.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Hakikat-ı MuhaMMedîye’yi şeriat bazında vaaz edendir.
Dünyada ne kadar akıl varsa o kadar anlayacak şekilde esfelini safiline indirmiştir illiyyini.
Tümünü. Tümünü diyorum çünkü tüm esmaları.
Zuhuratın tümünü, insan için varolanları.
Allah’ın kendisindekini kendi bilir…
Abese böyle ilginç bir Sûredir.
Abese’yi bir o gün ki abese olarak görürüz ki bu çok yanıltır.


Yanlışa bakınız!
Musa aleyhi’s-selâmın masallarını Musa aleyhi’s-selâmla kapatalım. Hepsini kapatalım, onlar ordaki olayları anlatıyor. Kur’ân-ı Kerim’i boşaltalım, yerine onun bunu sözünü mü yerleştirelim?!.
Yoksa her harfi her noktası benim
BEDENimde, NEFSimde, KALBimde, RUHumda, SIRRımda, HAFİmde, AHFAmda ve AKDESimde, her AN her AN bir ANda, Âdem aleyhi’s-selâm ilk yaratılan Nur-u Mim’den şu ana kadar tüm “küllî ŞEY” her AN bir ANda yeniden yaratılıyorsa ki, yaratılıyor aklımı bu kadar hızlandırmam mümkün mü?
Aklın hızlanmasına gerek yok güzel kardeşim, kendini yorma Ampul Keban’da Keban ampulde. Sall sağlamsa, Teslimiyet ve İstikamet Resûli SEVİYEde ise vallahi billâhi tallahi öyledir.
Elimdeki lap top Keban’da, Keban’da buradadır.
Onun için lap toptur zâten. Yoksa çöpteki bir hurdadır.
Çatlamış patlamış bağlantı kuramamış bir ampul ampul mudur?
Hayır, çöptür. Onun için;

MuhaMMedî ŞUURu BİLen,
MuhaMMedî NÛRu BULan,
MuhaMMedî ESRARında OLan,
MuhaMMedî ONURunu YAŞAyacaktır.
Şerefini haysiyetini dediğim gibi O-NÛRunu yaşayacaktır.
O, O “La Huve illâ Huve” NÛRunu yaşayacaktır.
Onun için canlı şâhidlerdir ALLAH Dostları kaddesallahu sırrahum.
“Eee canlı şâhid dediğin kelli felli olur, yatı olur, katı olur, petrol rengi elbiseler giyer. Yakasız gömlek giyer, yürüdü mü etrafında insanlar fır fır dönerler!” vs. diyenler çoktur.
Biz ancak
ALLAH celle celâluhu etrafında fır fır döneriz, biz ancak Kâbe’nin etrafında tavaf ederiz.
MuhaMMed aleyhi’s-selâm BİZ BİR İZ İZinde biz böyleyiz elhamdulillahirabbulâlemîn!
Âmine Yâ HaNNâN! Yâ MeNNâN! Yâ Bedius- semavâti vel-ard! Yâ zel- CeLÂli vel- İkrâMMM!..

Eûzubillâhissemiul âlimi mineşşeytanirracim
Bismillâhirrahmânirrahîm


عَبَسَ وَتَوَلَّى
Resim---“Abese ve tevellâ : Surat astı ve yüz çevirdi” (Abese 80/1)

Abese ve tevellâ: Yüzü abese oldu, abus oldu. Böyle buruştu ki, şekli şemali değişti. Çatık çehreli asık yüzlü. Ekşileşti.
Ve tevellâ: Tevellâ: Alevilikte falan vardır biliyorsunuz tevellâ. Başkasını dost edinme. Dönme yönelme. Alevilikte var dediğim Ehl-i Beyt’e tam sevgi gösterme, ötekileri ayırarak ona karışmama gibi bir yanlış bir anlamadır şu anda.
Yakınlığı, tevellâ; yakınlık beslemektir.
Ama tevellâda iki tarafa da dönüş vardır dikkat edin.
Nitekim burada negatife dönüş vardır ve bu yüzden uyarı vardır. Öyle ya Kâbe’ye yüzünü de dönersin, sırtını da dönersin yani, yüzünü de dönersin sırtını da dönersin.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem zâhir hayatın tümünü yaşamıştır dedim.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i ütopik Cebrâil aleyhi’s-selâm gibi bir melek v.s zannedip
BEŞERİYETini yok edip, o hiçbir şey bilmezdi, ümmî idi, cahildi hâşâ onun için Allah ona her şeyi yaptırırdı böyle falan değil.
Resûlullahlığı ayrıdır Abdullahlığı ayrıdır.
Her gün kahvaltı yapar, yemek yer, her gün tuvâlete giderdi.

İNSAN gibi İNSANca YAŞArdı.
Yaşadığı ve bunlarla ilgili sayısız hadis ve âyetleri vardır.
Resûlullahlığı böyle havalarda uçmasından değildir. Mucizelerinden değildir. Resûlullahlığı Allah’ın Allahlığıyladır. Bugün de… Dünde, bugünde, yarında her an Resûlullahtır.

Allah ve Resûlune teslim olunuz Hayy’dır. Her an…
Resûlullah Keban’dan elektriği bağlayan kablonun adıdır.
Kebanla ampulun arasındakinin adıdır.
Kulla Allah’ın arasındaki Rasûl’dur. Aracı değildir. Gereçtir. Gerektir. Olmazsa olmazdır.
Kaldı ki bu, bunu kaldırmak için Rasûlullah’la Allah arasında da Cebrail tamponu konmuştur. Rabb’la Râsul arasına. Neden?
Bu sivri akıllar, coşkunlar, taşkınlar, şaşkınlar, Rasûl –Rabb ikisi de sıfat çünkü. Rasûl’u Rabb yapıverirler.

Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: Kul İhvâni Abese Sûresi Sohbeti, 29.10.2011

Mesaj gönderen Gul »


أَن جَاءهُ الْأَعْمَى
Resim---“En câehul a’mâ : Ona âmâ geldi diye.” (Abese 80/2)

En câehu:
En: “dığında”. Ne zaman ki olursa. “dığı”nda.
“en câehu”: ona geldiğinde.
El âmâ: Bir âmâ geldiğinde. Âmâ kimdir?
MuhaMMedî Hakikati aynen Allah adına yaşayanın adıdır âmâ. Allah küllî şeyi yaratmadan öncehadisi..
Allah her şeyi yaratmadan ya da küllî şeyi yaratmadan önce nerdeydi Yâ Rasûlullah?
ÂMÂ’daydı.
Ali kerremullahi veche hadiste diyor ki; El- An’da öyledir.

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e soruluyor: RABBımız, gökleri ve yeri yaratmadan önce neredeydi? Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Üstünde ve altında hava bulunmayan bir “a’mâ” daydı” buyuruyor.”
(İbni Mâce, Mukaddime 13)

Allah cahillikte değildir, Allah körlükte değildir hâşâ..
Allah, insan aklının erişemezliği ahadiyetindedir.
Sonsuz zifiri yokluğundadır. Akıl için körlüktedir. ÂMÂ’dadır.
İşte âmâ nasıl ki kâinatı hiç görmüyorsa Siirtli Hocamın yedi amâsıyla çok yakın dosttum.
Sonradan seneler sonra gözünü kaybedeneler olabildiği gibi anadan doğuştan görmeyenler vardı.

Özellikle onlara sorardım da derlerdi ki: “Renk diye siz neye diyorsunuz, dağ diye neye diyosunuz, deniz diye neye diyorsunuz, biz ancak elimizin değdiğine neyse öyle biliyoruz. Siz söylediğiniz renkliliği ya da renksizliği bilmiyoruz, hiç bilmiyoruz. Siz söylüyorsunuz. Işık nedir bilmiyoruz, karanlık nedir bilmiyoruz, çünkü doğuştan ümmî-di onlar, âmâ-dı.
Ben de Ekrem’e: “Seni seviyorum, ruhunla görüyorsun, ruhunla duyuyorsun, ruhunla yaşıyorsun!”
Çok kibar beyefendi genç bir insandı.
“Abiciğim doğru söylüyorsunuz. Kilometrelerce öteden bir ALLAH dostu bana yaklaşmaya başladığını hissederim. Koku gittikçe yaklaşıyor derim. Hanımıma geçen gün çarşıda söyledim. Dedim ki bak: Hanım bir koku geliyor. Bu yolun ilerisinden bize doğru bir koku geliyor. Belki 1000-2000 metre var arada. Ve zamanla diyorum ki koku gittikçe yaklaşıyor. Şimdi yanıma geldiğinde sana söyleyeceğim. O kişiyi bana durdurur musun? Onunla konuşur muyuz? Kimmiş?”

Ben bunun canlı şâhidiyim. Ümmi, âmâ, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e bir âmâ gibi tâbi oluş, teslim oluş, isitkamet buluş kolay bir iş değildir.
Öyle
MuhaMMedî mahviyette mahvoluş zor iştir.
“Canımı kurban ederim, ama saçımın teline kurban ol!” Öyle mi?
Öyle değil. Bunlar boş laflar.


En câehul a’mâ : O’na yani Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e âmâ geldiğinde, O ne yaptı, yüzünü ekşitti ve döndü. Kime?
Amcasına ve diğerlerine, müşriklerin kabirlerine ki islam olsalar da İslam Dini güçlene..
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: Kul İhvâni Abese Sûresi Sohbeti, 29.10.2011

Mesaj gönderen Gul »

وَمَا يُدْرِيكَ لَعَلَّهُ يَزَّكَّى
Resim---Ve mâ yudrîke leallehu yezzekkâ : Onun halini sana hangi şey bildirdi? Belki o, temizlenip arınacak? (Abese 80/3)

Ve mâ yudrîke : Sana ne idrak ettirdi? İlim-İrade değil; İdrak.
Bir İştirak kaldı geriye. Yani dönüp adamı öldürmek kaldı yani.

Ve mâ yudrîke: Sen idrak edemezsin.

Gariban:
“Hocam neden “edrake” demiyordu “yudrike” diyor hocam, normalde başka âyetlerdeki gibi edrake demesi lâzım? “Leyletül kadr” de vardı meselâ.

وَمَا أَدْرَاكَ مَا لَيْلَةُ الْقَدْرِ
Resim---“Ve mâ edrâke mâ leyletul kadr(kadri): Bildin mi nedir Kadir gecesi?” (Kadr 97/2)

Hocam:
Canım bak Arabçadaki zaman çekimleri var ya. Yudrîke geniş zamandır. Yedrike falan demiyor. Ve mâ yudrîke.
Y, nasıl tercüme ediyorlar bak: Sen yudrîkeyi Yüçüncü şahıs harfidir. Ben bunu anlamıyorum.
Tsen harfidir, Eben harfidir. Yudrîke ki kaldı ki bunun sonunda Ke var. Sana demektir.
Ve mâ yudrîke Bakın ben tercüme ederken doğru tercüme ettiğime inanıyorum. Ama aşağıdakilere bakıyorum, ne bilirsin, nerden bileceksin? Diye tercüme ediyorlar. Anlaşılsın diye diyorlar. Bir tek Ali Fikri Yavuz’un ki doğru: Onun halini sana hangi şey bildirdi? diyor. Bu doğru.

Nerden biliyorsun değil, ne bilirsin değil. Tercüme ediyorsa böyle değil.
Çünkü “y” ve mâ, o nedir ki?
“yudrîke”: Sana idrak ettirdi. Nedir bu sana idrak ettiren şey. “Nerden biliyorsun” bundan çıkarıyor, “ne bilirsini.” Aslı nedir?
“Ve mâ yudrîke”: O şey nedir ki sana idrak ettirdi. Geniş zaman
yudrîke Her zaman da geçerli yani. Eder gibi. Ediyorum değil, ediyor, etmiyorum değil “ederim”. Ne zaman?
Her zaman.
Yu çektiği zaman onu demek istiyorum.
“Ve mâ yudrîke”: O şey nedir ki sana idrak ettiren şey nedir ki? leallehu.

Leallehu: Muhakkak beklenir, umulur ki o yezzekkâ: yezzekkâ, tertemiz olacak. Zekkâ olacak, tezekkâ olacak.
“Yezekkâ”: O olacak. Zekkâ olacak. Temizlenecek, arınacak. leallehu: Umulur ki, Allah bilir ki, muhakkak böyle olabilir ki bu bu nasıl ortadan kaldırdın ki; Ve mâ yudrîke leallehu yezzekkâ.
Bu inşallah bu önümüzdeki zamanlarda anlaşılır ve basit şeyler Arabçadaki.
Yani fiil çekimlerinin üçlü fiil çekimlerinin basit kaideleri bilinse dahi bir çok şeyler çözülebilir Kur’ân çalışarak.
Meselâ “tudrike” deseydi “sen” demektir, “udrike” deseydi “ben” demektir. “nudrike” deseydi biz demektir gibi.
Bu basit şeyleri öğreniversek sondaki “k” nin yerine meselâ “yudrina” desek bize “k”nin yerine başka “ben, sen, o” gibi şeyler gelebilir.

Meselâ geliyor “leallehu”. “lealleke” diyebilir orda.“hu: o” demek.“ke:sen” demek. “lealleke” deseydi “umulur ki sen” diyecekti. “lealli” deseydi “umulur ki ben”, “leallena: umulur ki biz” gibi bu “u”nun yerine ordaki o değişken zamir ekleri gelebilirdi.
Bu belki inşallah Allah denkleştirsin önümüzdeki zamanda olursa daha rahat çalışmamızı sağlayacak.
Benim programımda Allah’ın izni ile var.


Ve mâ yudrîke leallehu yezzekkâ : Nerden biliyorsun, sana kim, sana ne bildirdi, ne idrak ettirdi ki, belki de o umulur ki, muhakkak umulur ki “l” çünkü muhakkak demek baştaki kesinlik gösterir. “alle: beklenen şey o ki, umulur ki”, “hu: o”. yezekkâ: belki de tertemiz olacak, arınacak. “abes, abese oldu ama…
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: Kul İhvâni Abese Sûresi Sohbeti, 29.10.2011

Mesaj gönderen Gul »


أَوْ يَذَّكَّرُ فَتَنفَعَهُ الذِّكْرَى
Resim---Ev yezzekkeru fe tenfeahuz zikrâ : Veya öğüt alacak; böylelikle bu öğüt kendisine yarar sağlayacak. (Abese 80/4)

“Ev yezzekkeru”: Ve yezzekkeru: Aşırı zikr edecek. Tamm zikredecek yezzekkeru.

“fe tenfeahuz zikrâ”: ve zikir ona büyük menfaat sağlayacak.

“fe tenfeahu”: ona menfaat verecek. Tenfea, menfea aynı şeydir yani onu demek istiyorum. Nefea, nafi. En Nâfi esmasını, fikir tefekkür gibidir.
Nefea, enfea fikir tefekkür gibi. Zikir, tezekkür gibidir.
Yani o işi fiilen yaptırır kişiye.
fe tenfeahuondan menfaatlenecek hu o.

En Nâfiu

Resim

“ez zikra”; zikr ona menfaat temin edecek. “Ev” nereye bağlı “lealle”ye bağlı. Bir önceki. leallehu yezekkâ; umulur ki o tertemiz olacak. Evve ya “umulur ki o” yezzekkeru zikir edecek ve tenfeahu, ona fayda sağlayacak, menfaat verecek ez zikrâ zikr ona menfaatta sağlayacak.
Sen eğer zikr etseydin, yani Kur’ân okusaydın.
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: Kul İhvâni Abese Sûresi Sohbeti, 29.10.2011

Mesaj gönderen Gul »

أَمَّا مَنِ اسْتَغْنَى
Resim---Emmâ menistagnâ : Fakat kendini müstağni gören (hiçbir şeye ihtiyacı olmadığını sanan) ise, (Abese 80/5)

Amma “men” o kimseye gelince ki emmâ şu husus var ki, şu şuna gelince meno kimseye gelince ki müstagna, müstağniben ganiyim! diyor.
Hiç ihtiyacım da yok, ben zenginim bu husuta! diyor yani Senin sözüne de gerek yok Allah’ın sözüne de gerek yok! demekteler.
Konuştuğun kişiler
Emmâ menistagnâ o müstagni kişilerle kendini hiçbir şeye muhtaç değil Allah’ın sözüne, zikrine v.s’ne Resûl’une falan ihtiyaç hissetmeyen bu kendisini ganî gören, müstagni görenlere gelince o hususta bak…
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: Kul İhvâni Abese Sûresi Sohbeti, 29.10.2011

Mesaj gönderen Gul »


فَأَنتَ لَهُ تَصَدَّى
Resim---Fe ente lehu tesaddâ : Sen ona yöneliyorsun.(Abese 80/6)

“Fe: Buna rağmen, oysa, halbu ki, buna rağmen
“ente: sen
“lehu: onun için böyle müstagni olan için
“teseddâ: tasadduk ediyorsun teseddâ ediyorsun.
Yani ihtiyacı olmadığı halde ona sadaka verir gibi teseddâ yapıyorsun.
“Ben sana illâ öğreteceğim” diyorsun, ilgi gösteriyorsun. Dönüyorsun. “Seddâ” yapıyorsun. Daimiyet sahibi kılmaya çalışıyorsun onu.

“ente lehu teseddâ” tabi bir tarafta böyle Kureyş’in ekabirleri, bir tarafta ise gariban bir kör-amâ..
“Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem arada” derken onu bi aklının iki tarafına koyuver bakayım bir.
Aklının bir tarafına o müşrikleri koy, var o çünkü..
Öbür taraftaki bir kalenderi koy o istediğini söylerken araya Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ortada OLup da sen seni eleyebilecek misin?
O günkü güne hapsedip de âyeti o şekilde düşünmemek lâzım.
Bizim MuhaMMedî olması gereken nefsimiz de böyledir maalesef yapısı itibarıyla “teseddâ” sı nereyedir?
Dünya hayatınadır. Her şeyi yerli yerindeyse oh deme gitsin şu da var şu da var bu da var hepsi iyi. Yoksa yandı keten helvası..
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: Kul İhvâni Abese Sûresi Sohbeti, 29.10.2011

Mesaj gönderen Gul »


وَمَا عَلَيْكَ أَلَّا يَزَّكَّى
Resim---Ve mâ aleyke ellâ yezekkâ : Oysa ki onun temizlenip arınmasından sen sorumlu değilsin. (Abese 80/7)

“Ve mâ aleyke: Kesinlikle senin işin yoktur, senin üzerine değildir.
“Ellâ yezekkâ: Onun zekâ olmayışı senin üzerine bir yük, vazife değildir.

Yani o diyorsa ki: “Ben müstağniyim öyle zikirle tezekka yapmaya, arınmaya aklımı adam etmeye filân ihtiyacım yok. Ben gördüğümü bilirim o kadar. O da Dünyadır başka ben öldüm mü mahvolur. her şey yok olur. Bir şeye inanmıyorum!” diyorsa,
“Temizlenmeyeceğim, ben fişin pisini-pasını-yalıtkanını silmeyeceğim, benim prizede ihtiyacım yok!” diyorsa,

“Ve mâ aleyke ellâ yezekkâ”: Sana ne onun “Ve mâ aleyke” senin üzerine değildir, sana ne oluyor ki “ellâ” muhakkak muhakkak “yezekkâ”. O temizlenmiyor.
İstemiyorsa sana ne? Sen sorumlu değilsin, sana ne?
İslâm’ı kabul etmeyip temizlenmemesinden sana ne? Sen ancak Tebliğe memursun. Değil mi?
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: Kul İhvâni Abese Sûresi Sohbeti, 29.10.2011

Mesaj gönderen Gul »

وَأَمَّا مَن جَاءكَ يَسْعَى
Resim---Ve emmâ men câeke yes’â : Ama koşarak sana gelen ise, (Abese 80/8)

“Ve emmâ: fakat, ve emmâ:halbuki”
“men: o kimseye gelince”
Şimdi bu tarafa döndü. Ve emmâ dediği zaman bir oraya bir oraya ve emmâ, cumada filânda öyle okurlar ve emmâ; şu hususa gelince, bir konu fasıl açar yani ve emmâ , yeni bir konu açıyorum gibi. Şuraya gelince demektir. ve emmâ menTürkçeye öyle tercüme edebiliyoruz.
“ve emmâ men: o kimseye gelince ki”
“câeke: sana geldi”
“yes’â: koşarak”
Masîr vardı ya siirterek, hızlı hızlı yürüyerek, çok uzaktan.....koşarak değil koşar gibi yürüyerek sa’a aynı zamanda sa’a nedir? Çalışmaktır. Mesai yapmaktır. Mesaide buradan gelir. yes’â durmadan çalışmak, durmadan yürümek anlamındadır. “Ve emmâ men câeke yes’â”. Sana koşarak gelene gelince. Niçin geliyor?Tezekka için geliyor, yezekka için geliyor. Tezekkür için geliyor, zikir için geliyor, temizlenmek için geliyor.
42 âyettir 6x7=42. Her nefsin 6 teline vurur saz gibi yani.
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: Kul İhvâni Abese Sûresi Sohbeti, 29.10.2011

Mesaj gönderen Gul »

وَهُوَ يَخْشَى
Resim---Ve huve yahşâ : Haşyet duyarak gelmişken (Abese 80/9)

Ve huve ve o yahşâ haşyet duyuyor
Allah’a karşı sevgi saygı korku tümünü haşyetmiştir huşu’ içindedir.
Hani var ya Kur’ân-da huşu’, namazda huşu’ ve huzu. Huzurda hazır oluş, ve bunun şehâdetin ŞE’AN-ın, ŞU AN-ın hılkıyetine iştirak ediş.. ALLAH celle celâluhunun, yok olup yeniden var oluşumuzu tamamlayışı.
Alıp-verdiğin nefesin arasında durabiliş.
Nötr noktada da kala kalış. Ve canını terk edip de yeni canı buluş.
Almaktan vermekten ötedeki canı buluş.
Yani hani söylüyorum ya erime ve donma noktası “0” sıfır noktasıdır.
Ama öyle bir sıfır vardır ki ne erinir ne donulur, ne eriyebilirsin ne donabilirsin orada Zâhir ve Bâtın yoktur.
Orada Evvel-Âhir yoktur. Orada VARlık ve YOKluk yoktur.
O NOKTA anlatılmayan yerdir.
Ancak Yaşanandır.
Ne kadar? diye soruluyor Resûlullah sallahu aleyhi ve selleme de: “tarfeti’l- AYN: Göz açıp kapayıncaya kadar, şimşek çaktığı kadar” buyuruyor hadis var.
Bu kadar kısa süre yani olursa oluru.
Başkalarına hayal gelir. Anlatılmaz yaşanır. Tadmayan bilmez. Tadana da nasıl desen bişey söylemez “hımmm!” diye kafasını sallar, anlatamaz.


Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:"...Sonra Cehennemin iki yakası üzerine bir köprü kurulacaktır. “Nasıl köprüdürbu?” diye sordular. “Kaygan bir köprüdür. Çengelleri ve dikenleri vardır. Müminler onun üzerinden göz açıp kapayıncaya kadar ve şimşek gibi geçeceklerdir. Rüzgar ve yarış atları gibi uçacak olanları olacaktır. İnsanların bir kısmı kurtulacak, cennete gidecek, birkısmı yara bere içinde Cehenneme yuvarlanacaktır... Onu ilk geçenin Ben olacağımı umarım... Yâ Rab koru!Yâ Rab koru!"
(Buharî, HNo:7439; Müslim, HNo:183)
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: Kul İhvâni Abese Sûresi Sohbeti, 29.10.2011

Mesaj gönderen Gul »


فَأَنتَ عَنْهُ تَلَهَّى
Resim---Fe ente anhu telehhâ : Sen onunla ilgilenmiyorsun. (Abese 80/10)

“Fe ente: Bu koşarak gelmesine rağmen mütakiben; fe”.
“ente:sen”
Ne yapıyorsun?
“Anhu: ondan , onun üzerine”
“telehhâ: aldırış, etmiyorsun, ilgi göstermiyorsun”
Telehhâ; onunla vakit geçirmiyorsun. Yani zamanını ona ayırmıyorsun
Telehhi nedir? Oynama. Oyun ile vakit geçirme. Onunla zaman geçirmektir Türkçede.
Aslında telehhâ, lehu: hüviyet lütfunu, lütfiyetini sende birleştirmektir.
BİZ BİR-İZ anlamındadır yani. Onu yapmıyorsun.
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: Kul İhvâni Abese Sûresi Sohbeti, 29.10.2011

Mesaj gönderen Gul »

كَلَّا إِنَّهَا تَذْكِرَةٌ
Resim---Kellâ innehâ tezkirah(tezkiratun) : Hayır; çünkü o (Kur'an), bir öğüttür. (Abese 80/11)

“Kellâ : Asla, hayır, öyle değil”
“innehâ: şüphesiz ki o tezkirah”
Kellâ; asla ve asla, innehâ; şüphesiz olan şey, o nedir o? Muhakkak ki o nedir?
“Tezkura: Bir zikir cem’idir.”
İnneha kim?
O dediği, Kur’ân. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.
ÂMÂ çünkü bilemiyoruz, açıkça değil.
Kellâ, birden en diyor hayır-hayır, asla öyle değil. Ya nedir?
İnnehâ; şüphesiz ki o
“tezkiratun”. En yakın şey nedir? Tezkira nedir?
Zikr etmektir. Zikr, tezkire veririz. Yazılı bildirmedir, beyândır. Unutmamak için hatırlanmak için yazılandır. Zikr nedir? Unutmamaktır. Unutursan hatırlamaktır.
Hatırlayınca unutmamaktır. Unutursan hatırlamaktır. Hatırlayınca unutmamaktadır.
Böyle gider bunu demek istiyorum. Şüphesiz ki o bir tezkiredir. Hayır muhakkak ki muhakkak Kur’ân bir öğüttür, tezkiredir.
Zikri nasıl anlıyorsan anla. Çünkü onu istiyordu zâten.

Tezkere istiyorum bak. Tezekka olmak istiyorum.”
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: Kul İhvâni Abese Sûresi Sohbeti, 29.10.2011

Mesaj gönderen Gul »

فَمَن شَاء ذَكَرَهُ
Resim---Fe men şâe zekerah(zekerahu) : Dileyen ondan (Kur'an'dan) öğüt alır, (Abese 80/12)
“Fe men: Kim ki”
“Şâe: Diledi”
“Zekerahu: Ondan zikir neyse aldı.”
Kim ki diledi istedi şâe, şe’en’de yani. Gerçekten in şâe. İnşaallah diyoruz ya. Şae:İstemek, dilemek, olmak Fe men şâe zekerahu”: Onu zikir etti, öğüt aldı ondan, tezkereydi ya. Hatırladı, ne dersek diyelim. Kim ki onu zekere neyse zikir neyse yaptı karşılığını aldı.
Resim
Cevapla

“Kuran-ı Kerim Sohbetleri” sayfasına dön