İSLÂM OL!.

Kullanıcı avatarı
nur_umim
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1114
Kayıt: 19 Ağu 2007, 02:00

Re: İSLÂM OL!.

Mesaj gönderen nur_umim »

Kabrin, Sahibi İçin Azab ve Ni’met Oluşu.:

Resim

Kabir fitnesinden sonra Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in haber verdiği kabir azabı ve kabir ni’metine iman etmemiz de gerekir. Kabrin azab ve ni’metine Kur’ÂN-ı Kerîm ve Sahih Sünnette birçok deliller vardır.

النَّارُ يُعْرَضُونَ عَلَيْهَا غُدُوًّا وَعَشِيًّا وَيَوْمَ تَقُومُ السَّاعَةُ أَدْخِلُوا آلَ فِرْعَوْنَ أَشَدَّ الْعَذَابِ
"En nâru yu’radûne aleyhâ guduvven ve aşiyyen ve yevme tekûmu’s- sâatu, edhılû âle firavne eşedde’l- azâb (azâbi).: O ateş ki sabah akşam ona arz olunurlar. Ve o saatin (kıyâmetin) vuku bulacağı gün: "Firavun ailesini azabın en şiddetlisine sokun!" (denir).” (Mu'min 40/46)

ALLAH-u Teâlâ bu âyette Firavun ailesinin iki çeşit azab ile cezâlandırılacağını söylüyor.
Birincisine:
“...Sabah akşam ateşe sunulurlar.” buyruğu ile işaret etmekte, ikincisine ise:
“...Kıyamet koptuğu gün de “Firavun ailesini azabın en şiddetlisine sokun!” denir.” buyruğu ile işaret etmektedir. Bu âyete dikkat edildiğinde ikinci azabın kıyamet saatinden sonra olduğu anlaşılmaktadır.
Birinci azab ise kıyamet saatinden önceki sabah akşam kâfirlerin arz olundukları bu dünyadaki azab. Yani, ölümle dirilme arası kabir azabı olduğu anlaşılmaktadır. ALLAH ölümden sonra kıyametten önce meydana gelen azaba şu âyetle de işaret etmiştir:

وَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرَى عَلَى اللّهِ كَذِبًا أَوْ قَالَ أُوْحِيَ إِلَيَّ وَلَمْ يُوحَ إِلَيْهِ شَيْءٌ وَمَن قَالَ سَأُنزِلُ مِثْلَ مَا أَنَزلَ اللّهُ وَلَوْ تَرَى إِذِ الظَّالِمُونَ فِي غَمَرَاتِ الْمَوْتِ وَالْمَلآئِكَةُ بَاسِطُواْ أَيْدِيهِمْ أَخْرِجُواْ أَنفُسَكُمُ الْيَوْمَ تُجْزَوْنَ عَذَابَ الْهُونِ بِمَا كُنتُمْ تَقُولُونَ عَلَى اللّهِ غَيْرَ الْحَقِّ وَكُنتُمْ عَنْ آيَاتِهِ تَسْتَكْبِرُونَ
"Ve men azlemu mimmenifterâ alâllâhi keziben ev kâle ûhıye ileyye ve lem yûha ileyhi şey’un ve men kâle se unzilu misle mâ enzelallâh (enzelallâhu), ve lev terâ izi’z- zâlimûne fî gamerâti’l- mevti ve’l- melâiketu bâsitû eydîhim, ahricû enfusekum, el yevme tuczevne azâbe’l- hûni bimâ kuntum tekûlûne alâllâhi gayra’l- hakkı ve kuntum an âyâtihi testekbirûn (testekbirûne).: Allah’a yalanla iftira eden veya kendisine hiçbir şey vahyolunmamışken “Bana da vahyolundu.” diyenden ve “Ben de Allah’ın indirdiği şeylerin benzerini indireceğim.” diyenden daha zalim kim vardır? Zalimleri, ölümün şiddet halinde iken ve ölüm melekleri ellerini uzatıp: “Nefslerinizi çıkarın. Bugün, Allah’a karşı hak olmayan şeyler söylediğiniz ve O’nun âyetlerine karşı kibirlendiğiniz için alçaltıcı bir azapla cezalandırılacaksınız.” dedikleri zaman görsen.” (En’âm 6/93)

Abdullah ibni Abbas (radiyallahu anhuma) bu âyetin tefsirinde şöyle demiştir. Bu azab ölüm anında başlayan azabtır. Meleklerin ellerini uzâtmasından murat, onlara azab etmesi yüzlerine ve arkalarına vurmasıdır. Buna ALLAH’ın:

وَلَوْ تَرَى إِذْ يَتَوَفَّى الَّذِينَ كَفَرُواْ الْمَلآئِكَةُ يَضْرِبُونَ وُجُوهَهُمْ وَأَدْبَارَهُمْ وَذُوقُواْ عَذَابَ الْحَرِيقِ
"Ve lev terâ iz yeteveffellezîne keferû’l- melâiketu yadrıbûne vucûhehum ve edbârahum, ve zûkû azâbe’l- harîk (harîkı).: Ve kâfir olanları, vefat ettirilirken melekleri, onların yüzlerine ve arkalarına vururken ve “Yakıcı azabı tadın!” (derken) görseydin.” (Enfal 8/50)

Buyruğu şahadet etmektedir. Bu her ne kadar definden önce ise de âhiretteki azabtan önce olması Sebebiyle kabir azabından addedilmiştir. Çünkü öldükten sonra ve âhiretten önceki azabın geneli kabirde olmaktadır.
Kabir azabıyla ilgili hadisler sayı bakımından bayağı kabarık olup mütevâtir derecesindedir.

İmamı Nevevî Müslim’in şerhinde şöyle demiştir:

Ehli sünnetin yanında kabir azabı sabittir. Onlar bu hususta Kitap ve Sünnetin delillerini kabul edip ona inanmaktadırlar. Kabir azabıyla ilgili hadislerin birkaç tanesini zikretmekte yarar vardır:
Zeyd bin Sabit radiyallahu anhu şöyle dedi:
“Nebi sallallahu aleyhi vesellem Neccar oğullarına ait bir bahçede ve katırının üzerinde bulunduğu bir sırada biz onunla beraberdik. Katır aniden yoldan saptı ve koştu. Nerede ise Nebi sallallahu aleyhi vesellem’i yere atacaktı. Orada altı veya beş veya dört tane mezârla karşılaştık.
Nebi sallallahu aleyhi vesellem: “Bu mezârların sahiplerini kim tanıyor?” dedi.
Bir adam: “Ben tanıyorum” dedi.
Nebi sallallahu aleyhi vesellem: “Bunlar ne zaman öldüler?” dedi.
O adam: “Müşriklik zamanında öldüler” dedi.
Bunun üzerine Nebi sallallahu aleyhi vesellem: “Şüphesiz bu ümmet kabirleri içinde imtihana tabi tutuluyorlar. Şâyet ölülerinizi gömmeyi terk etmeniz endişesi olmasaydı, bu mezârlıktan işitmekte olduğum kabir azabından bazısını sizlere işittirmesini ALLAH’tan muhakkak talep ederdim.” buyurdu.
Sonra yüzünü bize dönerek: “Kabir azabından ALLAH’a sığının!” buyurdu.
Sahabeler: “Kabir azabından ALLAH’a sığınırız” dediler.
Nebi sallallahu aleyhi vesellem: “Kabir azabından ALLAH’a sığının!” buyurdu.
Sahabeler: “Kabir azabından ALLAH’a sığınırız” dediler.
Nebi sallallahu aleyhi vesellem: “Fitnelerden, onların görünenlerinden ve görünmeyenlerinden ALLAH’a sığının!” buyurdu.
Sahabeler: “Fitnelerden, onların görünenlerinden ve görünmeyenlerinden ALLAH’a sığınırız” dediler.
Nebi sallallahu aleyhi vesellem: “Deccal fitnesinden de ALLAH’a sığının!” buyurdu.
Sahabeler: “Deccal fitnesinden de ALLAH’a sığınırız” dediler.”
(Müslim 2867/67)

Abdullah ibni Abbas radiyallahu anhuma) dedi ki: “Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem iki kabre uğradı ve: “Bu iki kabrin sahibi azab olunuyorlar! Hem de büyük bir şeyden dolayı azab olunmuyorlar. Onlardan biri söz taşır, diğeri de bevlinden sakınmazdı...” buyurdu.”
(Buharî1361, 6052, Müslim 292/111)

Abdullah ibni Ömer (radiyallahu anhuma) şöyle dedi: “Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem:
‘Sizden biri vefat ettiğinde sabah ve akşam ona makamı gösterilir. O kimse cennet ehlinden ise cennet ehli makamlarından bir makam; ateş ehlinden ise cehennem ehlinin yerlerinden bir yer gösterilir ve: “Burası senin oturacağın yerdir. Kıyamet günü ALLAH seni o makama gönderecektir denir’”buyurdu.”
(Buharî1301, Müslim 2866/65)

Kabir azabı ve ni’metlerinin keyfiyetiyle ruhun ölüye dönüşünün keyfiyetine gelince, Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’den sahih olarak rivâyet edilen hadislerin dışına çıkmak doğru değildir! Tahavî Akidesinin şârihi İbni Ebi’l-İz bu hususta şöyle demektedir:
“Kabrin azab ve ni’meti, iki meleğin gelip ölüye bir şeyler sorması Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’den mütevâtir olarak rivâyet edilmiştir. Dolayısıyla onlara îtikat etmek gerekmektedir. Nasıllığı ve niceliği hakkında konuşmak doğru değildir. Bilakis ruhun cesede dönüşü bizim keyfiyetini bilmediğimiz bir tarzdadır. Kabir azabı berzah azabıdır.
Ölüp kabir azabına müstahak olanlar şüphesiz onu tadacaktır. Onlar ister bir kabre defnedilsin, ister suda boğulup cesedi kaybolsun, ister kurda kuşa yem olsun aynıdır. Azab defnedilenlere ulaştığı gibi bunlara da ulaşır.”
(Tahavî Şerhi 399, 400)

Bunu rüyasında azab ve işkence gören veya saadet içerisinde mutluluktan uçan biriyle örneklendirelim. Rüyasında azab içerisinde inleyen kimse, azabı sadece cisminde mi görmektedir, yoksa ruhunda mı?.
Sadece cisminde dense, uyuyan kimse vücudunda yara ve bere gibi bir şey görmemektedir.
Sadece ruhunda azab görür dense, azab anında yatağında kıvranması terleyip çığlık atması cismiyle alakalı bir şeydir. Netice olarak kabir azabı diye bildiğimiz âhiretten önce, öldükten sonra vuku bulan azab ve ni’met, berzah azabı ve ni’metleridir. Keyfiyeti bizce malum değildir. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in Sahih Hadislerinde gelen kabir azabı ve ni’metleriyle ilgili haberlere inanıp onlarla yetinmek ve keyfiyetini araştırmamak en doğru yoldur..
Resim
Kullanıcı avatarı
nur_umim
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1114
Kayıt: 19 Ağu 2007, 02:00

Re: İSLÂM OL!.

Mesaj gönderen nur_umim »

Resim


KIYAMET SAATİNİN ALÂMETLERİ.:

Kıyametin kopuş saatini ALLAHu Zü’L- CeLÂL’den başka kimse bilemez. Bu hususta Kur'ÂN-ı Kerîm’de ALLAH-u Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

إِنَّ اللَّهَ عِندَهُ عِلْمُ السَّاعَةِ وَيُنَزِّلُ الْغَيْثَ وَيَعْلَمُ مَا فِي الْأَرْحَامِ وَمَا تَدْرِي نَفْسٌ مَّاذَا تَكْسِبُ غَدًا وَمَا تَدْرِي نَفْسٌ بِأَيِّ أَرْضٍ تَمُوتُ إِنَّ اللَّهَ عَلِيمٌ خَبِيرٌ
Resim---"İnnallâhe indehu ilmu’s- sâati, ve yunezzilu’l- gayse, ve ya’lemu mâ fî’l- erhâmi, ve mâ tedrî nefsun mâzâ teksibu gaden, ve mâ tedrî nefsun bi eyyi ardın temût (temûtu), innallâhe alîmun habîr (habîrun).: Muhakkak ki o saatin (kıyâmetin) ilmi, Allah’ın katındadır. Ve yağmuru, (O) indirir ve rahimlerde olan şeyi (O) bilir. Kimse yarın ne kazanacağını bilemez (idrak edemez). Ve kimse arzın neresinde öleceğini bilemez (idrak edemez). Muhakkak ki Allah, Alîm’dir (en iyi bilen), Habîr’dir (haberdar olan).” (Lokmân 31/34)

Meşhur Cebrâil Hadisinde de Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem:
“...Bu hususta kendisine soru sorulan sorandan daha bilgili değildir...” buyurmuştur.

Ancak KIYAMET SAATİNİN yaklaştığını bildiren alâmetleri vardır. Bu alâmetleri hem Kur’ÂN-ı Kerîm hem de Sünnet-i Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemde bize bildirmiştir.
Yukarıdaki Cebrâil hadisinin sonunda onlardan birkaç tanesini zikretmiştir. Kıyametin yaklaştığını bildiren alâmetler, büyük ve küçük alâmetler olmak üzere iki kısma ayrılır..



KIYAMET SAATİNİN KÜÇÜK ALÂMETLERİ.:

Kıyamet saatinin yaklaştığını haber veren küçük alâmetlerdir. Bunların geneli, âhir zamanda insanların fesad içerisinde olup aralarındaki fitnenin çoğalıp Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in yolundan uzaklaşmaları sebebiyledir. Bunlardan bir kaçını zikredelim..
Resim---Cebrâil Hadisinde; “Cebrâil: “...O halde bana onun alâmetleri hakkında haber ver” dedi.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Câriyenin efendisini doğurması, çıplak ayaklı elbisesiz fakir koyun çobanlarının yüksek bina yapmakta birbirleriyle yarıştıklarını görmen.”
buyurdu.
(Müslim 8/1, Buharî.)


Resim---Ebu Hureyre (radiyallahu anhu) şöyle dedi: “Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem:
‘İki büyük Müslüman gurup birbirleriyle savaşmadıkça kıyamet kopmayacaktır! Bu iki gurubun davaları bir olduğu halde aralarında büyük bir savaş olacaktır!."
buyurdu.
(Buharî 6974, Müslim 2888/17)


Resim---Ebu Hureyre radiyallahu anhu şöyle dedi: “Bir adam Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e: “Kıyamet saati ne zaman gerçekleşecek?” dedi.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Emânet zâyi edildiği vakit kıyamet saatini bekle!’ buyurdu.
Adam: “Emaneti zâyi etmek nasıldır?” dedi.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “İşler ehlinin gayrına tevdi edildiği zaman kıyamet saatini bekle!.
buyurdu.
(Buharî, 6418)


Küçük alâmetlerle ilgili başka hadisler de var ancak mevzuu çok uzâtmamak için bu kadarla yetiniyoruz. Dileyen sahih hadis kitaplarına bakabilir..



KIYAMET SAATİNİN BÜYÜK ALÂMETLERİ.:

1-) GÜNEŞİN BATIDAN DOĞUP DOĞUDAN BATMASI.:

Resim---Abdullah bin Amr (radiyallahu anhu) şöyle dedi: “Ben Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’den hiç unutmadığım bir hadis ezberledim. Ben Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’den işittim: “Çıkacak kıyamet alâmetlerinin ilki, güneşin batı tarafından doğmasıdır!. buyuruyordu.
(Müslim 2941/118; İbni Ebi Asım, 62; Tabaranî 32)


Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Güneş battığı yerden doğmadan kıyamet kopmaz!” buyurdu.
(İbni Mâce, 4068)


2-) DÂBBETU’L-ARZ’ın ÇIKIŞI.:

ALLAH-u TeâLâ, Kur'ÂN-ı Kerîmde bu alâmete şöyle işaret etmektedir:

وَإِذَا وَقَعَ الْقَوْلُ عَلَيْهِمْ أَخْرَجْنَا لَهُمْ دَابَّةً مِّنَ الْأَرْضِ تُكَلِّمُهُمْ أَنَّ النَّاسَ كَانُوا بِآيَاتِنَا لَا يُوقِنُونَ
Resim---"Ve izâ vakaal kavlu aleyhim ahracnâ lehum dâbbeten minel ardı tukellimuhum ennen nâse kânû bi âyâtinâ lâ yûkınûn(yûkınûne).: Ve onların üzerine (Allah’ın Kitap’ta söylediği) söz vuku bulunca, onlara arzdan dabbe/ debelenir gibi yürüyen bir canlı çıkardık (çıkarırız). İnsanların (Kitap’taki) âyetlerimize yakîn hasıl etmediklerini söyleyecek.” (Neml 27/82)

Resim---Abdullah bin Amr (radiyallahu anhu) şöyle dedi: “Ben Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’den hiç unutmadığım bir hadis ezberledim. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’den işittim şöyle buyuruyordu: “Bir kuşluk vakti insanlara karşı bir dâbbenin zuhurudur...” buyuruyordu.
(Müslim 2941/118; İbni Ebi Asım, 62; Tabaranî 32)


3-) DECCÂL’ın ORTAYA ÇIKIŞI.:

Kıyamet saatinin büyük alâmetlerinden biri de Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in Deccâl ismini verdiği bir şahsın ortaya çıkışıdır. Deccâl’e bu ismi, hakkı örttüğü ve çok yalan söylediği için verilmiştir.
Deccâl kendisinin ilahlığını ilân edip, ALLAH’ın izni ve imtihan gereği harikulâdelikler göstererek insanları dinlerinde fitneye düşürecektir. Bazı insanlar onun fitnesine kanıp yolunu saptırırken, ALLAH celle celâlihu iman edenleri iman üzere sabit kılacaktır. Bu sebeple de mü’minler onun yalan ve fitnesine aldanmayacaklardır..

Daha sonra ALLAH-u Teâlâ, İsâ aleyhisselâm’ı indirerek onu ve fitnesini ortadan kaldıracaktır! Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’den Deccâl’la ilgili rivâyet edilen hadislerden bir kaçını burada zikredersek onu tanımamıza yardımcı olur..


Resim---Abdullah ibni Ömer (radiyallahu anhuma) şöyle dedi: “Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem insanlar içerisinde ayağa kalktı, ALLAH’ı lâyık olduğu sıfatlarla övdü. Sonra Deccâl’ı zikredip şöyle dedi:
“Ben sizi onun şerrinden inzar ediyorum! Nebîlerin hepsi kavmini Deccâl’in şerrinden korkutup sakındırmıştır. Yemin olsun Nuh aleyhisselâm da kendi kavmini Deccâl’den sakındırmıştır. Ancak ben size hiçbir Nebînin söylemediği bir şey söyleyeceğim. İyi bilin ki Deccâl şaşıdır; ALLAH ise şaşı değildir!.” buyurdu.

Başka bir hadiste Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “...Muhakkak ki onun iki gözünün arasında “Kâfir” yazılıdır. Onun amelini kerih görüp sevmeyen herkes o yazıyı okur. Yahut her mü’min o yazıyı okur.” buyurdu.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle devâm etti: “Bundan sonra şunu kesin olarak bilin ki, sizden hiç kimse ölünceye kadar Aziz ve Celil olan Rabb’ini göremeyecektir!”
buyurdu.
(Buharî, 2850; Müslim, 2931/169)


Resim---Huzeyfe (radiyallahu anhu) şöyle dedi: “Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Şüphesiz ki ben Deccâl’ın yanında bulunan şeyleri ondan daha iyi bilmekteyim. Onun yanında akmakta olan iki nehir vardır. Onlardan biri göze görünüşte beyaz bir SUdur. Diğeri de göze görünüşte alev alev yanan bir ATEŞtir! Eğer herhangi bir kimse ona erişirse ATEŞ olarak gördüğü nehre gelsin. Sonra başını daldırsın. Sonra başını aşağı indirip ondan İÇsin. Çünkü o soğuk bir SUdur. Deccâl de gözü silik bir kimsedir, gözü üzerinde kalın bir perde vardır. Onun iki gözü üzerinde kalın bir perde vardır. Onun iki gözü arasında “Kâfir” yazılıdır. Onu yazı yazan ve yazı yazmayan her mü’min okur.” buyurdu.
(Müslim, 2934/105)


Resim---Nevvas bin Sem’an radiyallahu anhu şöyle dedi: “Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem bir gün Deccâl’ı zikretti onun hakkında o derece alçaltma ve yükseltme yaptı ki artık bizler onu bir hurmalık içerisinde zannettik. Biz kendisine doğru yürüdüğümüzde Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem bizdeki bu hali anladı ve: “Bu haliniz nedir?” dedi.
Biz: “Yâ RaSûLALLAH! Sabahleyin Deccâl’ı zikrettin ve onun hakkında o derece alçaltma ve yükseltme yaptın ki nihâyet bizler onu bir hurmalık içinde zannettik.”
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Beni sizin üzerinizde en çok korku ve endişeye düşüren Deccâl, bu sizin düşündüğünüz Deccâl den başkadır. Eğer o ben henüz sizin içinizde bulunurken meydana çıkarsa ben sizin önünüzde ona karşı durup sizleri müdafaa eder ve hiçbir yardıma muhtaç olmadan ona tek başıma burhanla galib olurum. Eğer ben içinizde yokken çıkarsa, o zaman herkes bizzât kendi nefsinin savunucusudur. ALLAH her Müslüman üzerinde benim halefimdir. Şüphesiz ki Deccâl son derece sevimsiz, gâyet kıvırcık saçlı bir gençtir. Onun bir gözü sönmüştür (içi boşaltılmış üzüm tanesi gibidir). Sanki ben onu Abdu’l-Uzza bin Kafan’a benzetiyorum. Sizlerden herkim ona erişirse, ona Kehf Sûresinin baş taraflarını okusun! Muhakkak o Şam ile Irak arasında kayalık bir mevkide çıkacaktır. Sağda ve solda süratle fesadlar çıkaracaktır. Ey ALLAH’ın kulları! Sizler dininiz üzere sebat ediniz!” buyurdu.
Biz: “Yâ RaSûLALLAH! Onun yeryüzünde kalma süresi ne kadardır?” dedik.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Kırk gündür. Bir gün bir sene gibi; bir gün bir ay gibi; bir gün de bir Cuma (yani bir hafta) gibidir. Onun geri kalan günleri sizin (normal) günleriniz gibidir. (Yani toplam 439 gündür)” buyurdu.
Biz: "Yâ RaSûLALLAH! Bir sene gibi uzun olan o gün içinde bizlere bir günün namazı kâfi gelir mi?” dedik.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Hayır, (kâfi gelmez). Sizler o uzun günde, normal günlerinizden her namaz vakti kadar bir zaman takdir ediniz (ve namazlarınızı kılınız)’ buyurdu.
Biz: “Yâ RaSûLALLAH! Onun yeryüzündeki hızı ne kadardır?” dedik.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Rüzgârın yöneltip sevk ettiği yağmur gibidir. Deccâl bir kavmin üzerine gelir ve onları kendisine iman etmeye dâvet eder. Onlar da ona iman edip kendisine tâbi olurlar. Müteakiben Deccâl semâya emreder, semâ yağmur yağdırır. Yere emreder, o da her türlü bitkiyi bitirir. O kavmin otlamaya çıkarılmış olan hayvanları akşam üzeri kendilerine en iri en güzel halde, memeleri sütün çokluğundan dolgun vaziyette, yanları iyice doyduklarından son derece şişkin halde dönerler.
Sonra diğer bir kavme gelip onları da dâvet eder. Fakat o kavim, onun sözünü kabul etmeyip reddeder. Bunun üzerine Deccâl o kavimden geri döner gider. Müteakiben o kavim az yağmurlu bir kıtlık musibetine çatarlar. Ellerinde mallarından hiçbir şey kalmaz.
Deccâl bir harabeliğe uğrar, ona hitaben: “Hazinelerini meydana çıkar der. Akabinde o harabeliğin hazineleri, bal arılarının kendi arı beylerinin arkasına tâbi olup gitmeleri gibi onun arkasına tâbi olurlar. Sonra yetişkin gençlik dolu bir delikanlı çağırır, ona kılıçla vurup iki parça halinde keser. Parçaları bir ok atımı mesafesi kadar birbirinden ayırır. Sonra iki parça ettiği genci çağırır, o da yüzü parlar ve güler halde gelir.
Deccâl bu işlerle meşgul olduğu sırada ALLAH celle celâlihu, Meryem oğlu Mesih’i gönderir. O, Dimeşk/Şam’ın doğu tarafındaki beyaz minâre yanına herd boyası ile boyanmış iki parça elbise içinde, ellerini iki meleğin kanatlarının üzerine koymuş halde iner. Başını aşağı eğince (teri) su (gibi) damlar, yukarı kaldırınca da onda iri inci tanesi gibi durur ve güzel bir SU iner. Artık hiçbir kâfir için onun nefesinin rüzgârını diri olduğu halde alması mümkün değildir!. Onun nefesi de gözünün göreceği her yere ulaşır. Müteakiben İsâ aleyhisselam Deccâl’ı arar, nihâyet onu Beytu’l- Makdis’e yakın bir yer olan “Bâbu’l- Ludd” denilen mevkide yetişerek öldürür!..”
buyurdu.
(Müslim, 2937/110)
Resim
Kullanıcı avatarı
nur_umim
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1114
Kayıt: 19 Ağu 2007, 02:00

Re: İSLÂM OL!.

Mesaj gönderen nur_umim »

4-) İSÂ ALEYHİSSELÂM’ın İNİŞİ.:

İsa (aleyhisselâm)’ın âhir zamanda, kıyamet saatinin yaklaştığı ve Deccâl’ın ortaya çıktığı esnada ineceğine Kitap ve sünnet delâlet ederken, ümmet de icmâ etmiştir. İsa (aleyhisselâm) İslam’ın hükümleriyle hükmedecektir. Sonra yeryüzünde ALLAH’ın dilediği kadar kalacak ve kendisi için takdir edilen bir günde vefat edecektir. Müslümanlar Onun cenaze namazını kılacaklar ve defnedecekler. Bu hususta birçok hadis varid olmuştur. Müslümana yaraşan, yahudilerin İsa (aleyhisselâm) hakkında öldürme ve çarmıha germe iddialarını reddedip ALLAH’ın onu kendisine yükselttiğiyle ilgili âyetlerine i’tikad etmesidir.
Bu hususu ALLAH-u Teâlâ Nisâ Sûresinde şöyle beyan etmiştir:


وَقَوْلِهِمْ إِنَّا قَتَلْنَا الْمَسِيحَ عِيسَى ابْنَ مَرْيَمَ رَسُولَ اللّهِ وَمَا قَتَلُوهُ وَمَا صَلَبُوهُ وَلَكِن شُبِّهَ لَهُمْ وَإِنَّ الَّذِينَ اخْتَلَفُواْ فِيهِ لَفِي شَكٍّ مِّنْهُ مَا لَهُم بِهِ مِنْ عِلْمٍ إِلاَّ اتِّبَاعَ الظَّنِّ وَمَا قَتَلُوهُ يَقِينًا
Resim---"Ve kavlihim innâ katelnâ’l- mesîha îsâbne meryeme resûlallâh (resûlallâhi), ve mâ katelûhu ve mâ salebûhu ve lâkin şubbihe lehum. Ve innellezinahtelefû fîhi le fî şekkin minhu. Mâ lehum bihî min ilmin illâttibâa’z- zann (zanni), ve mâ katelûhu yakînâ (yakînen).: Ve onların, “Muhakkak ki, Allah’ın Resûl'ü Meryem’in oğlu İsa Mesih’i biz öldürdük.” sözleri (çok büyük iftiradır). Ve onu öldürmediler ve onu asmadılar. Fakat (öldürülen adam) onlara, (Meryem’in oğlu İsa Mesih’e) benzer olarak gösterildi. Ve muhakkak ki onun hakkında ihtilafa (anlaşmazlığa) düşenler, ondan (bu hususda) mutlaka şüphe içindeler. Onların, onunla ilgili olarak, zanna tâbî olmaktan başka bir ilimleri (bilgileri) yoktur. Ve onu kesinlikle öldürmediler (öldüremediler).” Nisâ 4/157)

بَل رَّفَعَهُ اللّهُ إِلَيْهِ وَكَانَ اللّهُ عَزِيزًا حَكِيمًا
Resim---"Bel rafaahullâhu ileyh (ileyhi). Ve kânallâhu azîzen hakîmâ (hakîmen).: Hayır, Allah onu, Kendisine yükseltti. Ve Allah Azîz'dir (üstündür, güçlüdür), Hakîm’dir (hüküm ve hikmet sahibidir).” (Nisâ 4/158)

وَإِن مِّنْ أَهْلِ الْكِتَابِ إِلاَّ لَيُؤْمِنَنَّ بِهِ قَبْلَ مَوْتِهِ وَيَوْمَ الْقِيَامَةِ يَكُونُ عَلَيْهِمْ شَهِيدًا
Resim---"Ve in min ehlil kitâbi illâ le yu’minenne bihî kable mevtihî, ve yevme’l- kıyâmeti yekûnu aleyhim şehîdâ (şehîden).: Ve ancak, kitab ehlinden olanlar (onu tekzib eden Yahudiler ve “Allah’ın oğlu” diyen Nasraniler), ona ölümünden önce mutlaka îmân edecekler. Ve o, kıyâmet günü onların üzerine şahit olacak.” (Nisâ 4/159)

Bu âyetlerinin tefsirinde İbni Kesir, İbni Cerir’den nakille şöyle demiştir: “Bu sözlerden en sahih olanı, İsa (aleyhisselâm)’ın yeryüzüne inişinden sonra Ehli kitaptan ona iman etmeyen hiç kimse kalamayacak; İsa (aleyhisselâm)’a ölümünden önce onların hepsi iman edecektir.’ Şüphesiz İbni Cerir’in bu görüşü sahih olan görüştür. Zira âyetin siyakında kastedilen mana; Yahudilerin İsa (aleyhisselâm)’ın öldürülüp çarmıha gerilme iddiasını ve bilgisiz Hristiyanların da buna inanmalarının batıl olduğu anlatılmaktadır.
ALLAH celle celâlihu, İsa (aleyhisselâm)’ın öldürülmediğini ve çarmıha da gerilmediğini; ona başka birinin benzetildiğini; benzetilen kişiyi İsa aleyhisselâm zannederek onu öldürdüklerini; sonra ALLAHu Teâlâ onu kendisine yükselttiğini; onun baki ve diri olduğunu; kıyametin yaklaştığı bir zamanda ineceğini haber vermektedir. İsa (aleyhisselâm) Deccâl’ı öldürecek, haçı kıracak, domuzu öldürecek ve cizyeyi ortadan kaldıracak, diğer din sahiplerinden hiç kimsenin dinini kabul etmeyecek, sadece İslam’ı veya kılıcı kabullenecektir.’
(İbni Kesir 5/1989)


5-) YE’CÜC ve ME’CÜCÜN ORTAYA ÇIKIŞI.:

Ye’cuc ve Me’cucun ortaya çıkışı da kıyamet alâmetleri olarak zikredilmektedir. Kur’ÂN-ı Kerîm bu olayı bize şöyle haber veriyor:

قَالُوا يَا ذَا الْقَرْنَيْنِ إِنَّ يَأْجُوجَ وَمَأْجُوجَ مُفْسِدُونَ فِي الْأَرْضِ فَهَلْ نَجْعَلُ لَكَ خَرْجًا عَلَى أَن تَجْعَلَ بَيْنَنَا وَبَيْنَهُمْ سَدًّا
Resim---"Kâlû yâ ze’l- karneyni inne ye’cûce ve me’cûce mufsidûne fî’l- ardı fe hel nec’alu leke harcen alâ en tec’ale beynenâ ve beynehum seddâ (sedden).: “Ey Zülkarneyn! Muhakkak ki yecüc ve mecüc, yeryüzünde fesad çıkaranlardır. Bu sebeple, onlarla bizim aramıza bir set yapman için, sana harç verelim mi?” dediler.” (Kehf 18/94)

قَالَ مَا مَكَّنِّي فِيهِ رَبِّي خَيْرٌ فَأَعِينُونِي بِقُوَّةٍ أَجْعَلْ بَيْنَكُمْ وَبَيْنَهُمْ رَدْمًا
Resim---"Kâle mâ mekkennî fîhi rabbî hayrun fe eînûnî bi kuvvetin ec’al beynekum ve beynehum radmâ (radmen).: (Zülkarneyn): “Bu konuda Rabbimin beni kuvvetlendirdiği (desteklediği) şeyler daha hayırlıdır. Şimdi (siz) bana kuvvet ile yardım edin. Onlarla sizin aranıza çok sağlam bir engel yapayım.” dedi.” (Kehf 18/95)

آتُونِي زُبَرَ الْحَدِيدِ حَتَّى إِذَا سَاوَى بَيْنَ الصَّدَفَيْنِ قَالَ انفُخُوا حَتَّى إِذَا جَعَلَهُ نَارًا قَالَ آتُونِي أُفْرِغْ عَلَيْهِ قِطْرًا
Resim---"Atûnî zubera’l- hadîdi, hattâ izâ sâvâ beyne’s- sadafeyni kâlenfuhû, hattâ izâ cealehu nâran kâle âtûnî ufrig aleyhi kıtrâ (kıtran).: “Bana demir parçaları getirin. İki dağın arası aynı seviye olunca üfleyin (körükleyin).” dedi. Onu ateş haline koyunca, “Bana erimiş bakır getirin, onun üzerine dökeceğim.” dedi.” (Kehf 18/96)

فَمَا اسْطَاعُوا أَن يَظْهَرُوهُ وَمَا اسْتَطَاعُوا لَهُ نَقْبًا
Resim---"Femâstâû en yazherûhu ve mâstetâû lehu nakbâ (nakben).: Artık ona zahir olmaya (onu aşmaya) güçleri yetmez ve onu delmeye muktedir olamazlar.” (Kehf 18/97)

قَالَ هَذَا رَحْمَةٌ مِّن رَّبِّي فَإِذَا جَاء وَعْدُ رَبِّي جَعَلَهُ دَكَّاء وَكَانَ وَعْدُ رَبِّي حَقًّا
Resim---"Kâle hâzâ rahmetun min rabbî, fe izâ câe va’du rabbî cealehu dekkâe, ve kâne va’du rabbî hakkâ (hakkan).: (Zülkarneyn): “Bu, Rabbimden bir rahmettir. Ama Rabbimin vaadi geldiği zaman, onu kırıp ufalar (yerle bir eder). Ve Rabbimin vaadi haktır.” dedi.” (Kehf 18/98)

حَتَّى إِذَا فُتِحَتْ يَأْجُوجُ وَمَأْجُوجُ وَهُم مِّن كُلِّ حَدَبٍ يَنسِلُونَ
Resim---"Hattâ izâ futihat ye’cûcu ve me’cûcu ve hum min kulli hadebin yensilûn (yensilûne).: Nihâyet ye’cüc ve me’cüc, (sedleri) açıldığı zaman tepelerin hepsinden saldırırlar.” (Enbiyâ 21/96)

وَاقْتَرَبَ الْوَعْدُ الْحَقُّ فَإِذَا هِيَ شَاخِصَةٌ أَبْصَارُ الَّذِينَ كَفَرُوا يَا وَيْلَنَا قَدْ كُنَّا فِي غَفْلَةٍ مِّنْ هَذَا بَلْ كُنَّا ظَالِمِينَ
Resim---"Vakterabe’l- va’du’l- hakku fe izâ hiye şâhısatun ebsârullezîne keferû, yâ veylenâ kad kunnâ fî gafletin min hâzâ bel kunnâ zâlimîn (zâlimîne).: Ve hak vaad yaklaştı. İşte o zaman kâfir olanların gözleri (korku ile) büyür. (Derler ki): “Bize yazıklar olsun. Biz bundan gaflet içindeydik. Meğer biz zalimler olmuşuz (kendimize zulmetmişiz).” (Enbiyâ 21/97) (Neml 27/82)

Resim---Zeyneb bin Cahş (radiyallahu anha) şöyle dedi: “Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem bir gün telâşla dışarı çıktı ve: “Lâ ilâhe İllALLAH, meydana gelmesi yaklaşan şerden dolayı vay Arap’ın haline! Bu gün Ye’cuc ve Me’cucun setinden şunun gibi bir delik açıldı!." buyurdu.
Bunu söylerken başparmağı ile onu takip eden şahadet parmağını halka yaptı.
Zeyneb (radiyallahu anha): “Yâ RaSûLALLAH! İçimizde salihler varken biz helâk olur muyuz?” dedim.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Evet, (fâsıklık, fâcirlik, ahlâksızlık vb.) pislikler çoğaldığı zaman helâk olursunuz!."
buyurdu.
(Buharî 3139, Müslim 2880/2)


Resim---Nevvas bin Semân (radiyallahu anhu) şöyle dedi: “Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “…Derken ALLAH Ye’cuc ve Me’cucu gönderir. Onlar her tepeden akın etmeye başlarlar. Onların ilk kafilesi, Tabariyye Gölüne uğrarlar ve ondaki suyun hepsini içerler. Onların son kafilesi, o göle uğradığında: “Yemin olsun ki burada bir seferinde su bulunuyordu derler!..” buyurdu.
(Müslim 2937/110)


Ye’cuc ve Me’cuc ile ilgili başka sahih hadisler de vardır. Ye’cuc ve Me’cuc hakkında varid olan nasların ifade ettiği mana, dünyanın sonunda yeryüzünü ifsat edecek mezkur topluluğun kesin zuhur edeceğidir. Mü’min bu alâmeti de diğerleri gibi şüphe etmeden tasdik eder. Ancak Ye’cuc ve Me’cucun çıkış zamanı, nerede oldukları ve şekilleriyle alâkalı tafsili bilgiler gaybî işlerdir. Onu da sadece ALLAH bilir! Kıyametin kopuşuyla alâkalı bu vb. alâmetlerin gerçekleşmesinden sonra yaşadığımız bu âlem yerini başka bir âleme devredecektir..

يَوْمَ تُبَدَّلُ الأَرْضُ غَيْرَ الأَرْضِ وَالسَّمَاوَاتُ وَبَرَزُواْ للّهِ الْوَاحِدِ الْقَهَّارِ
Resim---"Yevme tubeddelu’l- ardu gayra’l- ardı ve’s- semâvâtu ve berazû lillâhi’l- vâhıdi’l- kahhâr (kahhâri).: O gün arz (yeryüzü) ve semâlar, başka bir hale döndürülür (döndürülmüş olur). Ve onlar, Vâhid (bir) ve Kahhar olan Allah’ın huzuruna çıkmış olurlar.” (İbrahîm 14/48)

El Vâhidu:
Resim

El Kahhâru:
Resim

Bu değişim, ALLAH’ın İsrafil’e birinci sûra üfleme emrinden sonra gerçekleşir. Sûra üflendiğinde ALLAH’ın dilediği hariç göklerde ve yerdeki herkes ölür..


وَنُفِخَ فِي الصُّورِ فَصَعِقَ مَن فِي السَّمَاوَاتِ وَمَن فِي الْأَرْضِ إِلَّا مَن شَاء اللَّهُ ثُمَّ نُفِخَ فِيهِ أُخْرَى فَإِذَا هُم قِيَامٌ يَنظُرُونَ
Resim---"Ve nufiha fî’s- sûri fe saıka men fî’s- semâvâti ve men fî’l- ardı illâ men şâallâh (şâallâhu), summe nufiha fîhi uhrâ fe izâhum kıyâmun yanzurûn (yanzurûne).: Ve sûr’a üfürülmüş, Allah’ın diledikleri hariç, göklerde ve yerde olanlar ölmüşlerdir. Sonra ona (sûr’a) bir defa daha üfürüldüğü zaman onlar ayağa kalkarak bakınırlar.” (Zümer 39/68)

فَإِذَا نُفِخَ فِي الصُّورِ نَفْخَةٌ وَاحِدَةٌ
Resim---"Fe izâ nufiha fî’s- sûri nefhatun vâhıdetun,: Artık sûr’a tek bir üfleyişle üflendiği zaman.” (Hakka 69/13)

وَحُمِلَتِ الْأَرْضُ وَالْجِبَالُ فَدُكَّتَا دَكَّةً وَاحِدَةً
Resim---"Ve humileti’l- ardu vel cibâlu fe dukketâ dekketen vâhıdeten,: Ve yeryüzü (arz) ve dağlar yerlerinden kaldırılıp, tek bir çarpışla parçalandığı zaman.” (Hakka 69/14)

فَيَوْمَئِذٍ وَقَعَتِ الْوَاقِعَةُ
Resim---"Fe yevme izin vakaati’l- vâkıatu.: İşte izin günü, o vakıa (büyük olay) vuku bulmuştur.” (Hakka 69/15)

وَانشَقَّتِ السَّمَاء فَهِيَ يَوْمَئِذٍ وَاهِيَةٌ
Resim---"Venşakkati’s- semâu fe hiye yevme izin vâhiyetun.: Ve semâ yarılmıştır. Artık o, izin günü zaafa uğramıştır (dengesi bozulmuştur).” (Hakka 69/16)

Resim---Ebu Hureyre (radiyallahu anhu) şöyl dedi: “Nebî sallallahu aleyhi vesellem: “ALLAH-u Teâlâ Kıyamet gününde yeryüzünü kabzalar (avucunun içine alır) sağ eliyle de semâyı dürer sonra Melik benim, yeryüzünün melikleri nerededir?" buyurdu.
(Buharî 4712, 7382, Müslim 2787/23.)
Resim
Kullanıcı avatarı
nur_umim
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1114
Kayıt: 19 Ağu 2007, 02:00

Re: İSLÂM OL!.

Mesaj gönderen nur_umim »

6-) Baas/Öldükten Sonra Tekrar Dirilme.:

Birinci sûra üflenişten sonra ikinci kez sûra üflenir, bu üflenişle beraber ölülere tekrar hayat verilir. İşte bağs dediğimiz tekrar dirilme olayı budur.

وَنُفِخَ فِي الصُّورِ فَإِذَا هُم مِّنَ الْأَجْدَاثِ إِلَى رَبِّهِمْ يَنسِلُونَ
Resim---"Ve nufiha fî’s- sûri fe izâ hum mine’l- ecdâsi ilâ rabbihim yensilûn (yensilûne).: Ve sûr’a üfürülmüştür. İşte o zaman onlar, mezarlarından Rab’lerine koşarlar (uçarlar, yükselirler).” (Yâsîn 36/51)


7-) Haşr/Toplanmak.:

Haşr, mahlûkatın tekrar dirilip kabirlerinden çıkışından sonra meydana gelecektir.

يَوْمَ نَحْشُرُ الْمُتَّقِينَ إِلَى الرَّحْمَنِ وَفْدًا
وَنَسُوقُ الْمُجْرِمِينَ إِلَى جَهَنَّمَ وِرْدًا
Resim---"Yevme nahşuru’l- muttekîne ilâr rahmâni vefdâ (vefden). Ve nesûku’l- mucrimîne ilâ cehenneme virdâ (virden).: O gün muttakileri (takvâ sahiplerini), Rahmân’ın huzurunda izzet ve ikramla haşredeceğiz (toplayacağız). Ve mücrimleri (suçluları), susamış olarak cehenneme sevkedeceğiz.” (Meryem 19/85,86)

Haşr, halkın kendi aralarındaki hakların alınıp verilmesi için mahkemenin kurulacağı yerde toplanmalarıdır. İnsanlar dirildikten sonra ALLAH, meleklere emreder, onlar insanları mahşer yerine getirirler. Onların mahşere getirilirken halleri ilk yaratıldıkları günde olduğu gibi sünnetsiz, çırılçıplak ve yalın ayaktır!.

Resim---Aişe radiyallahu anha’nın rivâyet ettiği hadiste: “Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Sizler yalın ayak, çırılçıplak ve sünnetsiz olarak haşr olunacaksınız!" buyurdu.
Aişe radiyallahu anha: “Yâ RaSûLALLAH! İnsanlar birbirlerine bakarlar!” dedim.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Yâ Aişe! Durum insanların birbirlerine bakmalarından daha şedid ve çetindir!.”
buyurdu.
(Buharî 6441; Müslim 2859/56)


Resim---Abdullah ibni Abbas radiyallahu anhuma şöyle demiştir: “Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem bizim aramızda ayağa kalkarak bir hutbe irad etti ve: “Şüphesiz sizler yalın ayak, çırılçıplak sünnetsiz olarak haşr olunacaksınız!” buyurdu.
Sonra: “İlk yaratmaya başladığımız gibi onu iâde ederiz. Bu üzerimize bir va’ddir, biz bunu mutlaka yapacağız.” âyetini okudu.”

(Buharî 3142; Müslim 2860/58)


يَوْمَ نَطْوِي السَّمَاء كَطَيِّ السِّجِلِّ لِلْكُتُبِ كَمَا بَدَأْنَا أَوَّلَ خَلْقٍ نُّعِيدُهُ وَعْدًا عَلَيْنَا إِنَّا كُنَّا فَاعِلِينَ
Resim---"Yevme natvi’s- semâe ke tayyi’s- sicilli li’l- kutub (kutubi), kemâ bede’nâ evvele halkın nuîduhu, va’den aleynâ, innâ kunnâ fâılîn (fâılîne).: O gün, kitapların yazılı sayfalarını dürer gibi semâyı düreceğiz. Onu ilk defa halketmeye başladığımız gibi (eski durumuna) iade edeceğiz (geri döndüreceğiz). Bizim üzerimizde bir vaaddir. Muhakkak ki (bunu) yapacak olan, Biziz.” (Enbiyâ 21/104)


a-) Amellerin Karşılığının Alınması.:

Âhiret gününde herkes işlediği amellerin karşılığını alacak ve hiç kimseye zerre kadar zulmedilmeyecektir. İman edip salih amel işleyenler ALLAH’ın mağfiret ve cennetini elde edecekler iman etmeyip kötülük işleyenler de ALLAH’ın gazabı ve cehennemine duçar olacaklardır..

يَوْمَئِذٍ يُوَفِّيهِمُ اللَّهُ دِينَهُمُ الْحَقَّ وَيَعْلَمُونَ أَنَّ اللَّهَ هُوَ الْحَقُّ الْمُبِينُ
Resim---"Yevme izin yuveffîhimullâhu dînehumu’l- hakka ve ya’lemûne ennallâhe huve’l- hakku’l- mubîn (mubînu).: O gün, Allah hak ettikleri cezâyı eksiksiz verecektir ve onlar da Allah'ın hiç şüphesiz hak olduğunu bileceklerdir.” (Nûr 24/25)

Resim---Ebu Zer (radiyallahu anhu) şöyle dedi: “Nebî sallallahu aleyhi vesellem ALLAH-u Teâlâ’dan rivâyet ettiği kudsî bir hadiste ALLAH şöyle buyuruyor: “Ey kullarım! Bunlar sadece sizin amellerinizdir ki ben onları sizin için sayıyor ve muhafaza ediyorum. Sonra onların karşılığını size noksansız olarak veririm. Bundan dolayı herkim hayır bulursa hemen ALLAH’a hamd etsin. Herkim de onun gayrı bir şey bulursa sadece kendini levm etsin, ayıplasın!.” dedi.
(Müslim, 2577/55)


b-) Kulların Hesaba Çekilmesi.:

İnsanlar Rab’lerine arz olunup adil bir şekilde muhakeme ve hesaba çekileceklerdir. Onların lehine ve aleyhine hüccetler ikame edilecektir. Bundan sonra herkes işlediği amellerinin salih veya fâsid olduğunu gözüyle görecektir..

يَوْمَئِذٍ تُعْرَضُونَ لَا تَخْفَى مِنكُمْ خَافِيَةٌ
Resim---"Yevme izin tu’radûne lâ tahfâ minkum hâfiyetun.: İzin günü (Rabbinize) arz olunacaksınız. Sizden (size ait hiçbir şey) sır olarak gizli kalmaz.” (Hakka 69/18)

وَعُرِضُوا عَلَى رَبِّكَ صَفًّا لَّقَدْ جِئْتُمُونَا كَمَا خَلَقْنَاكُمْ أَوَّلَ مَرَّةٍ بَلْ زَعَمْتُمْ أَلَّن نَّجْعَلَ لَكُم مَّوْعِدًا
Resim---"Ve uridû alâ rabbike saffâ (saffen), lekad ci'tumûnâ kemâ halaknâkum evvele merratin, bel zeamtum ellen nec'ale lekum mev'ıdâ (mev'ıden).: Saf saf Rabbine arz olundular (sunulacaklar). Andolsun ki siz, Bize, ilk yarattığımız gibi geldiniz (geleceksiniz). Hayır, size vaadedileni yapmayacağımız zannında bulundunuz.” (Kehf 18/48)

فَوَرَبِّكَ لَنَسْأَلَنَّهُمْ أَجْمَعِيْنَ
Resim---"Fe ve rabbike le nes’elennehum ecmaîn (ecmaîne).: Artık Rabbine andolsun ki; onların hepsine mutlaka soracağız.” (Hicr 15/92)

Resim---Adiy bin Hatim radiyallahu anhu şöyle dedi: “Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Sizden her biriyle ALLAH konuşacaktır. ALLAH ile kendi arasında tercüman da olmayacaktır. Sonra o kimse bakar fakat önünde hiçbir şey göremez. Sonra önüne bakar, kendisini ateş karşılar. Sizden herkim bir hurma yarısıyla da ateşten korunmaya gücü yeterse bunu yapsın!.” buyurdu.
(Buharî, 6451; Müslim 1016/66, 67; Neseî 2551, 2552; İ. Ahmed 18274)


Kulların ALLAH’a arz olmasının ardında, amellerin salih ve fâsid olması yönünden ortaya çıkması söz konusudur. Yani herkes dünyada yaptığı amellerini yazılı olarak bulacaktır. Biz buna amel defteri diyoruz. Kullar amellerinden dolayı hesaba çekilirken bu defterler beraberlerinde olacaktır..

وَكُلَّ إِنسَانٍ أَلْزَمْنَاهُ طَآئِرَهُ فِي عُنُقِهِ وَنُخْرِجُ لَهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ كِتَابًا يَلْقَاهُ مَنشُورًا
اقْرَأْ كَتَابَكَ كَفَى بِنَفْسِكَ الْيَوْمَ عَلَيْكَ حَسِيبًا
Resim---"Ve kulle insânin elzemnâhu tâirahu fî unukıhî, ve nuhricu lehu yevme’l- kıyâmeti kitâben yelkâhu menşûrâ (menşûren). Ikra’ kitâbeke, kefâ bi nefsike’l- yevme aleyke hasîbâ (hasîben).: Biz, her insanın kuşunu (işlediklerini, yaptıklarını) kendi boynuna doladık, kıyamet gününde onun için açılmış olarak önüne konacak bir kitap çıkarırız. Kitabını oku (hayat filmini izle)! Bugün hasib (hesap görücü) olarak (hayat filmindeki) nefsin(in cennete veya cehenneme gideceğini gösteren negatif ve pozitif derecelerinin neticeleri) sana kâfi oldu.” (İsrâ 17/13,14)

وَوُضِعَ الْكِتَابُ فَتَرَى الْمُجْرِمِينَ مُشْفِقِينَ مِمَّا فِيهِ وَيَقُولُونَ يَا وَيْلَتَنَا مَالِ هَذَا الْكِتَابِ لَا يُغَادِرُ صَغِيرَةً وَلَا كَبِيرَةً إِلَّا أَحْصَاهَا وَوَجَدُوا مَا عَمِلُوا حَاضِرًا وَلَا يَظْلِمُ رَبُّكَ أَحَدًا
Resim---"Ve vudıa’l- kitâbu fe terâ’l- mucrimîne muşfikîne mimmâ fîhi ve yekûlûne yâ veyletenâ mâ li hâzâ’l- kitâbi lâ yugâdiru sagîraten ve lâ kebîraten illâ ahsâhâ, ve vecedû mâ amilû hâdırâ (hâdıran), ve lâ yazlimu rabbuke ehadâ (ehaden).: Ve kitap (hayat filmi ortaya) kondu. O zaman mücrimleri görürsün. Onun (kitabın) içindekilerden korkarlar ve “Bize yazıklar olsun. Bu kitap, nasıl ki (nasıl bir kitap ki), küçük ve büyük hiçbir şeyi sayıp hesap etmeden bırakmıyor.” derler. Ve yaptıkları şeyleri (hayat filmlerinde) hazır buldular. Ve senin Rabbin, (hiç) kimseye zulmetmez.” (Kehf 18/49)

فَأَمَّا مَنْ أُوتِيَ كِتَابَهُ بِيَمِينِهِ
فَسَوْفَ يُحَاسَبُ حِسَابًا يَسِيرًا
وَيَنقَلِبُ إِلَى أَهْلِهِ مَسْرُورًا
وَأَمَّا مَنْ أُوتِيَ كِتَابَهُ وَرَاء ظَهْرِهِ
فَسَوْفَ يَدْعُو ثُبُورًا
وَيَصْلَى سَعِيرًا
إِنَّهُ كَانَ فِي أَهْلِهِ مَسْرُورًا
إِنَّهُ ظَنَّ أَن لَّن يَحُورَ
بَلَى إِنَّ رَبَّهُ كَانَ بِهِ بَصِيرًا

Resim---"Fe emmâ men ûtiye kitâbehu bi yemînihî. Fe sevfe yuhâsebu hısâben yesîrâ (yesîran). Ve yenkalibu ilâ ehlihî mesrûrâ (mesrûran). Ve emmâ men ûtiye kitâbehu verâe zahrihî. Fe sevfe yed’û subûrâ (subûran). Ve yaslâ saîrâ(saîran). İnnehu kâne fî ehlihî mesrûrâ (mesrûran). İnnehu zanne en len yahûr (yahûra). Belâ, inne rabbehu kâne bihî basîrâ (basîran).: Fakat kitabı (hayat filmi) sağından verilen kimse ise. İşte o, kolay bir hesapla hesaba çekilecek. Ve ehline surur içinde sevinçle dönecek. Ve kitabı (hayat filmi), arkasından verilen kimse ise. İşte o, hemen ölümü davet edecek (helâk olmak için dua edecek). Ve alevli ateşe yaslanacak (atılacak). Muhakkak ki o, (dünyada) ehlinin arasında iken surur içinde sevinçliydi. Muhakkak ki o, (dünyada) ehlinin arasında iken surur içinde sevinçliydi. Muhakkak ki o (Allah’a) asla geri dönmeyeceğini sandı. Hayır, (öyle değil) muhakkak ki Rabbi, onu en iyi görendir.” (İnşikak 84/7-15)

فَأَمَّا مَنْ أُوتِيَ كِتَابَهُ بِيَمِينِهِ فَيَقُولُ هَاؤُمُ اقْرَؤُوا كِتَابِيهْ
إِنِّي ظَنَنتُ أَنِّي مُلَاقٍ حِسَابِيهْ
فَهُوَ فِي عِيشَةٍ رَّاضِيَةٍ
Resim---"Fe emmâ men ûtiye kitâbehu bi yemînihî fe yekûlu hâumukraû kitâbiyeh. İnnî zanentu ennî mulâkın hısâbiyeh. Fe huve fî îşetin râdıyetin.: O zaman kitabı (hayat filmi) sağından verilen kimse ise o zaman: “Alınız, kitabımı okuyun.” der. Muhakkak ki ben, hesabıma mülâki olacağımı (hesabımla karşılaşacağımı) biliyordum. İşte o razı olduğu bir yaşayış içindedir.” (Hakka 69/19,20,21)

وَأَمَّا مَنْ أُوتِيَ كِتَابَهُ بِشِمَالِهِ فَيَقُولُ يَا لَيْتَنِي لَمْ أُوتَ كِتَابِيهْ
وَلَمْ أَدْرِ مَا حِسَابِيهْ
يَا لَيْتَهَا كَانَتِ الْقَاضِيَةَ
Resim---"Ve emmâ men ûtiye kitâbehu bi şimâlihî fe yekûlu yâ leytenî lem ûte kitâbiyeh. Ve lem edri mâ hısâbiyeh.Yâ leytehâ kâneti’l- kâdiyete.: Ve kitabı (hayat filmi) solundan verilen kimse ise o zaman: “Keşke bana kitabım verilmeseydi.” der. Ve hesabımın ne olduğunu bilmeseydim. Keşke o (ölünce hayatım) bitmiş olsaydı.” (Hakka 69/25,26,27)

Kulların okuyacağı amel defterleri meleklerin yazdığı kulların dünyada iken işlediği amellerin bulunduğu divandır. Kulların dünyada iken işlediği amelleri yazan meleklere iman etmek de itikada taalluk eden meselelerdendir. Kiramen Kâtibin dediğimiz melekler bizim amellerimizi yazıp muhafaza etmekle görevlidir. Bunun zikri meleklere iman kısmında geçti..


c-) Bundan Sonra Amellerin Tartılması Başlar.:

Bu hususta ALLAH-u Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

وَنَضَعُ الْمَوَازِينَ الْقِسْطَ لِيَوْمِ الْقِيَامَةِ فَلَا تُظْلَمُ نَفْسٌ شَيْئًا وَإِن كَانَ مِثْقَالَ حَبَّةٍ مِّنْ خَرْدَلٍ أَتَيْنَا بِهَا وَكَفَى بِنَا حَاسِبِينَ
Resim---"Ve nedau’l- mevâzîne’l- kısta li yevmi’l- kıyâmeti fe lâ tuzlemu nefsun şey’â (şey’en) ve in kâne miskâle habbetin min hardalin eteynâ bihâ, ve kefâ binâ hâsibîn (hâsibîne).: Ve Biz, kıyâmet günü adalet mizanlarını koyarız. O zaman, kimseye hiçbir şeyle zulmedilmez. Ve hardal tanesi kadar bir ağırlık olsa, onu getiririz (hayat filminde gösteririz). Ve Bize, hesap görücüler kâfidir.” (Enbiyâ 21/47)

قَدِ افْتَرَيْنَا عَلَى اللّهِ كَذِبًا إِنْ عُدْنَا فِي مِلَّتِكُم بَعْدَ إِذْ نَجَّانَا اللّهُ مِنْهَا وَمَا يَكُونُ لَنَا أَن نَّعُودَ فِيهَا إِلاَّ أَن يَشَاء اللّهُ رَبُّنَا وَسِعَ رَبُّنَا كُلَّ شَيْءٍ عِلْمًا عَلَى اللّهِ تَوَكَّلْنَا رَبَّنَا افْتَحْ بَيْنَنَا وَبَيْنَ قَوْمِنَا بِالْحَقِّ وَأَنتَ خَيْرُ الْفَاتِحِينَ
Resim---"Kadiftereynâ alâllâhi keziben in udnâ fî milletikum ba’de iz necceynâllâhu minhâ, ve mâ yekûnu lenâ en neûde fîhâ illâ en yeşâallahu rabbunâ, vesia rabbunâ kulle şey’in ilmen, alâllâhi tevekkelnâ, rabbenâftah beynenâ ve beyne kavminâ bi’l- hakkı ve ente hayru’l- fâtihîn (fâtihîne).: “Allah’ın, bizi ondan kurtarmasından sonra, sizin milletinize dönersek Allah’a yalanla iftira etmiş oluruz. Ve Rabbimizin dilemesi hariç bizim oraya geri dönmemiz olamaz. Rabbimiz ilmiyle herşeyi kuşatmıştır. Allah’a tevekkül ettik. Rabbimiz, kavmimiz ile bizim aramızı hak ile aç (ayır). Sen fethedenlerin (fatihlerin) en hayırlısısın.” (A’râf 7/89)

فَمَن يَعْمَلْ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ خَيْرًا يَرَهُ
وَمَن يَعْمَلْ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ شَرًّا يَرَهُ
Resim---"Fe men ya’me’l- miskâle zerratin hayran yerahu. Ve men ya’me’l- miskâle zerratin şerran yerahu.: Artık kim zerre kadar hayır işlerse onu görür. Ve kim zerre kadar şer işlerse onu görür.” (Zilzâl 99/7,8.)

وَقَالُوا لِجُلُودِهِمْ لِمَ شَهِدتُّمْ عَلَيْنَا قَالُوا أَنطَقَنَا اللَّهُ الَّذِي أَنطَقَ كُلَّ شَيْءٍ وَهُوَ خَلَقَكُمْ أَوَّلَ مَرَّةٍ وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ
Resim---"Ve kâlû li culûdihim lime şehidtum aleynâ, kâlû entakanâllâhullezî entaka kulle şey’in ve huve halakakum evvele merratin ve ileyhi turceûn (turceûne).: Ve kendi ciltlerine (uzuvlarına): “Niçin bizim aleyhimize şahidlik ettiniz?” dediler. (Onlar da) dediler ki: “Bizi, herşeyi söyleten Allah söyletti. Sizi ilk defa O yarattı ve O’na döndürüleceksiniz.” (Fussilet 41/21)

الْيَوْمَ نَخْتِمُ عَلَى أَفْوَاهِهِمْ وَتُكَلِّمُنَا أَيْدِيهِمْ وَتَشْهَدُ أَرْجُلُهُمْ بِمَا كَانُوا يَكْسِبُونَ
Resim---"El yevme nahtimu alâ efvâhihim ve tukellimunâ eydîhim ve teşhedu erculuhum bimâ kânû yeksibûn (yeksibûne).: Bugün onların ağızlarını mühürleriz. Kazanmış olduklarını (yaptıklarını) Bize, onların elleri anlatır, ayakları şahitlik eder.” (Yâsîn 36/65)


8-) Havz.:

Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in haber verdiği mesafesi Eyle ile Aden arası mesafeden daha geniş, suyu kardan beyaz, tadı bal karışmış sütten daha tatlı, bardakları ise yıldızların sayısınca olan havuzuna da i’tikad etmek gerekir. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in havuzu ile ilgili hadisler mütevâtir derecesindedir. Onları rivâyet eden sahabelerin sayısı otuz kadar vardır.

Havuzla ilgili hadislerin hepsini buraya almak mümkün değildir. Ancak bir kaçını burada zikredelim.:


Resim---Abdullah bin Amr radiyallahu anhu’n rivâyet ettiği bir hadiste: “Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Benim havuzumun genişliği bir aylık mesafedir. Onun suyu sütten daha beyaz, kokusu miskten daha hoştur. Bardakları da semânın yıldızları kadar çoktur. Kim ondan içerse o kimse bir daha susamaz!" buyurdu.
(Buharî, 6477; Müslim 2292/27)


Resim---Ukbe bin Amir radiyallahu anhu şöyle dedi: “Nebî sallallahu aleyhi vesellem: “Ben sizin içinizde havuza ilk ulaşan olacağım ve sizin için şahidlik edeceğim. VALLAHi ben şu anda havuzuma bakıp görüyorum. Şüphesiz bana yeryüzünün anahtarları verilmiştir. VALLAHi ben, benden sonra sizin şirke dönmenizden korkmam; fakat ben sizin bu hazineler hakkında birbirinizle yarışa girip didişmenizden korkarım!” buyurdu.
(Buharî, 6483; Müslim 2296/30, 31)


Resim---Enes radiyallahu anhu şöyle dedi: “Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Ashabımdan bir takım insanlar havuz başında benim yanıma geleceklerdir. Ben onları görüp tanıdığım zaman, onlar benim önümden çekilip götürülürler! Ben: “Onlar benim ashabımdır” derim.
(Vazifeli melekler) bana: “Sen onların senden sonra neler ihdas ettiklerini (ve bidatler çıkardıklarını) bilmemektesin!.” derler"
buyurdu.
(Buharî, 6478)


Resim---Sehl bin Sa’d radiyallahu anhu şöyle dedi: “Nebî sallallahu aleyhi vesellem: “Ben sizin havuz başında öncünüzüm. Benim yanıma gelen ondan içer, ondan içen kimse de bir daha susamaz! Şüphesiz yanıma benim kendilerini tanıdığım, onların da beni tanıdığı bir takım kimseler gelecek. Sonra benimle onların arasına bir engel konur.
Ben: “Onlar bendendir” derim.
Bana: “Sen onların senden sonra ne bidatler ihdas ettiklerini bilmemektesin!” denilir.
Ben de: “Benden sonra dinde değiştirme yapanlar uzak olsunlar, uzak olsunlar!” derim”
buyurdu.
(Buharî, 6479, 6480; Müslim 2295/29)


Resim---Ebu Hureyre radiyallahu anhu şöyle dedi: “Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Kıyamet günü benim yanıma ashabımdan bir zümre kimseler gelecek, onlar benim havuzumdan geri döndürülüp kovulacaklardır.
Ben de: “Yâ Rab! Onlar benim ashabımdır!.” derim.
(ALLAH celle celâlihu): “Senden sonra onların nasıl bidatler çıkardıklarından bilgin yoktur! Kuşkusuz onlar arkaları üzere dönüp gerisin geri dinden çıkmışlardır!.” Buyurur”
dedi.
(Buharî, 6480, Müslim; 2290/27)
Resim
Kullanıcı avatarı
nur_umim
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1114
Kayıt: 19 Ağu 2007, 02:00

Re: İSLÂM OL!.

Mesaj gönderen nur_umim »

Resim9-) Sırat.:

Sırat hesap ve mizandan sonra insanların üzerinden geçmesi için cehennem üzerine kurulan bir köprüdür. Rasûller de dâhil bütün insanlar o köprüden geçecektir. Kişinin mü’min, kâfir, salih, fâsık vb. olması sıratı geçme hususunda eşittir. Ancak dünyada iken hak dinin gereği amelleri yapıp sırat-ı müstakim üzere olan kimseler, âhirette de sırat üzerinde ayakları kaymayıp onu geçeceklerdir. Bu dünyada sıratı müstakimden ayrılıp dinin gereklerini yapmayanlar ise âhirette ki sırat üzerinden geçemeyecek ayakları kayıp cehenneme yuvarlanacaklardır! Hadislerde herkesin amellerine göre bir hızla sırattan geçeceği bildirilmiştir.

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Cehennemin tam ortasına sırat kurulur. Ümmetimle beraber onun üzerinden ilk geçen ben olacağım. O gün Rasûllerden başka hiç kimse konuşmaz! Rasûllerin o günkü konuşacağı söz: “Ey ALLAH’ım! Selâmet ver!. Ey ALLAH’ım! Selâmet ver!.” demek olacaktır. Cehennemin üzerinde sadan dikenleri gibi çengeller vardır. Sadan dikenlerini gördünüz mü?.”
Sahabeler: “Evet, Ya RaSûLALLAH!” dediler.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “İşte o çengeller sadan dikenleri gibidir. Ancak onların ne kadar büyük olduğunu ALLAH bilir. O çengeller insanları kötü amellerinden dolayı kapıp alırlar. İnsanlardan kimi ameli sayesinde düşmeden kalabilen mü’min, kimi de cezâlanmış olan, sonra kurtuluşa ulaşacak kimselerdir.”
buyurdu.
(Ebu Hureyre radiyallahu anhu’dan; Müslim 182/299)

Bu hadiste zikredilen sırat üzerindeki geçiş Kur’ÂN-ı Kerîm’da uğrama şeklinde ifade edilmiştir:

وَإِن مِّنكُمْ إِلَّا وَارِدُهَا كَانَ عَلَى رَبِّكَ حَتْمًا مَّقْضِيًّا
Resim---"Ve in minkum illâ vâriduhâ, kâne alâ rabbike hatmen makdıyyâ (makdıyyen).: Ve sizden biriniz (bile hariç olmamak üzere hepiniz), illâ (muhakkak) ona (cehenneme) varacaksınız. (Bu), senin Rabbinin üzerine (aldığı) kesinleşmiş bir hükümdür.” (Meryem 19/71)

ثُمَّ نُنَجِّي الَّذِينَ اتَّقَوا وَّنَذَرُ الظَّالِمِينَ فِيهَا جِثِيًّا
Resim---"Summe nuneccîllezînettekav ve nezeru’z- zâlimîne fîhâ cisiyyâ (cisiyyen).: Sonra takva sahiplerini kurtaracağız. Ve zâlimleri, diz üstü çökmüş olarak bırakacağız.” (Meryem 19/72)

Burada bir noktanın izahı gerekmektedir.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem Bedir ve beyatı rıdvanda bulunan ashabı hakkında:


Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Bedir ve Hûdeybiye’ye iştirak edenlerden hiç birisi ateşe girmeyecektir!” buyurunca, Hafsa (radiyallahu anha): “Yâ RaSûLALLAH! ALLAH-u TeâLâ: “Sizden herkes şüphesiz oraya uğrayacaktır! Bu, Rabb’inin üzerine aldığı kesin bir hükümdür.” buyurmuyor mu?” dedi.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Fakat ondan sonra ALLAH-u Teâlâ:
“Sonra muttakileri kurtarırız ve zâlimleri diz üstü çökmüş olarak bırakırız.” buyurmuştur diye karşılık verdi.”
buyurdu.
(İ. Ahmed 27110, 14784; Ebu Davûd 4653; Tirmizî 3860; İbni Hibbân 4802)

Âyetteki “Sizden herkes şüphesiz oraya uğrayacaktır!..” ifadesinde herkesin cehenneme gireceği anlaşılmaz. Mezkur hadislerde açıklandığı gibi sırat cehennemin üzerinde olup herkesin oradan geçmesi onların cehenneme uğraması mânâsına gelir, oraya girmesi mânâsına gelmez!. Bu mânâ hadisler bir arada düşünüldüğü zaman çok açıktır.
Sıratı geçip oradan kurtulan mü’minlerin cennet ve cehennem arasında hak sahiplerine haklarının iâdesi için bekletilmeleri vardır.
Bu hususta Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyuruyor:


Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Kıyamet günü mü’minler (sıratı geçip) ateşten kurtulurlar ve cennetle cehennem arasında bir köprü üzerinde bekletilirler. Orada dünyada iken aralarında meydana gelmiş haksızlıklar için kısas yapılır. Haksızlıklardan arınıp tertemiz oldukları zaman onlara cennete girmelerine izin verilir! MuhaMMed’in nefsi elinde olan ALLAH’a yemin ederim ki o mü’minlerden her biri cennetteki makamına dünyadaki meskeninden daha doğru yolu bulur.” buyurdu.
(Buharî, 6448)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Kimin yanında kardeşinden haksız alınmış bir şey varsa bundan dolayı hak sahibiyle helâlleşsin! Âhirette hiç bir dinar ve dirhem yoktur! Kardeşinin hakkı için kendi hasenelerinden alınmadan önce dünyada iken onunla helâlleşsin! Âhirette zâlimin (haksız yere aldığı) hakkı karşılayacak hasenatı bulunmazsa kardeşinin kötülükleri alınır ve o zâlimin üzerine atılır!.” buyurdu.
(Ebu Hureyre radiyallahu anhu’dan; Buharî, 6447; İ. Ahmed 9621, 10578; Begavî 3978)


Resim10-) CeNNet ve CeheNNem.:

Cennet ve Cehenneme iman: Onların yaratılmış mahlûkattan birer mahlûkat ve şu ÂNda mevcud olduğuna; insan ve cinlerin ebedî dönüş yerleri olup Cennet, ALLAH’ın velîlerinin, Cehennemin de İblis ve velîlerinin yurdu olduğuna i’tikad etmektir. Aynı zamanda Cennet ve Cehennemin ebedî olup yok olmayacağına i’tikad etmektir.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا قُوا أَنفُسَكُمْ وَأَهْلِيكُمْ نَارًا وَقُودُهَا النَّاسُ وَالْحِجَارَةُ عَلَيْهَا مَلَائِكَةٌ غِلَاظٌ شِدَادٌ لَا يَعْصُونَ اللَّهَ مَا أَمَرَهُمْ وَيَفْعَلُونَ مَا يُؤْمَرُونَ
Resim---"Yâ eyyuhâllezîne âmenû kû enfusekum ve ehlîkum nâran vakûduhân nâsu vel hicâratu aleyhâ melâiketun gılâzun şidâdun lâ ya’sûnallâhe mâ emerahum ve yef’alûne mâ yu’merûne.: Ey iman edenler! Yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten kendinizi ve ailenizi koruyun. Onun üzerinde çok güçlü ve çok sert (acımasız) melekler vardır. Allah’ın onlara emrettiği şeyde, Allah’a âsi olmazlar ve emrolundukları şeyi yaparlar.” (Tahrim 66/6)

فَإِن لَّمْ تَفْعَلُواْ وَلَن تَفْعَلُواْ فَاتَّقُواْ النَّارَ الَّتِي وَقُودُهَا النَّاسُ وَالْحِجَارَةُ أُعِدَّتْ لِلْكَافِرِينَ
Resim---"Fe in lem tef’alû ve len tef’alû fettekûn nârelletî vakûduhâ’n- nâsu ve’l- hicâratu, uiddet li’l- kâfirîn (kâfirîne).: Fakat, eğer yapamazsanız ki asla yapamazsınız, o taktirde kâfirler için hazırlanmış, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten sakının.” (Bakara 2/24)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Sizin şu (dünyadaki) ateşiniz cehennem ateşinin yetmiş parçasından bir parçadır!” buyurunca,
Sahabelerden: “Yâ RaSûLALLAH! Azab için dünya ateşi dahi yeterli idi!” denildi.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Cehennem ateşi, dünya ateşine altmış dokuz derece daha fazla hararetli kılındı. Bunlardan her birinin sıcaklığı dünya ateşinin sıcaklığı gibidir!.”
buyurdu.
(Ebu Hureyre radiyallahu anhu’dan; Buharî, 3064)

Resim---Numan bin Beşir radiyallahu anhu şöyle dedi: “Nebî sallallahu aleyhi vesellem’i işittiğimde: “Kıyamet gününde cehennem ehlinin azabça en hafif cezâ göreni şu kimsedir ki, onun iki ayağının çukuruna iki ateş parçası konulacak bunların tesiriyle onun beyni kaynayacaktır!.” buyurdu.
(Buharî, 6462)

وَبَشِّرِ الَّذِين آمَنُواْ وَعَمِلُواْ الصَّالِحَاتِ أَنَّ لَهُمْ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الأَنْهَارُ كُلَّمَا رُزِقُواْ مِنْهَا مِن ثَمَرَةٍ رِّزْقاً قَالُواْ هَذَا الَّذِي رُزِقْنَا مِن قَبْلُ وَأُتُواْ بِهِ مُتَشَابِهاً وَلَهُمْ فِيهَا أَزْوَاجٌ مُّطَهَّرَةٌ وَهُمْ فِيهَا خَالِدُونَ
Resim---"Ve beşşirillezîne âmenû ve amilû’s- sâlihâti enne lehum cennâtin tecrî min tahtihe’l- enhâr (enhâru), kullemâ ruzikû minhâ min semeretin rızkan kâlû hâzellezî ruzıknâ min kabl (kablu) ve utû bihî muteşâbihâ (muteşâbihan), ve lehum fîhâ ezvâcun mutahharatun ve hum fîhâ hâlidûn (hâlidûne).: (Ey Muhammed) iman edip salih amellerde bulunanları müjdele. Gerçekten onlar için altlarından ırmaklar akan cennetler vardır. Kendilerine rızık olarak bu ürünlerden her yedirildiğinde: "Bu daha önce de rızıklandığımızdır" derler. Bu, onlara, (dünyadakine) benzer olarak sunulmuştur. Orada, onlar için tertemiz eşler vardır ve onlar orada süresiz kalacaklardır.” (Bakara 2/25)

إِنَّ الْمُتَّقِينَ فِي مَقَامٍ أَمِينٍ
فِي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍ
يَلْبَسُونَ مِن سُندُسٍ وَإِسْتَبْرَقٍ مُّتَقَابِلِينَ
كَذَلِكَ وَزَوَّجْنَاهُم بِحُورٍ عِينٍ
يَدْعُونَ فِيهَا بِكُلِّ فَاكِهَةٍ آمِنِينَ
لَا يَذُوقُونَ فِيهَا الْمَوْتَ إِلَّا الْمَوْتَةَ الْأُولَى وَوَقَاهُمْ عَذَابَ الْجَحِيمِ
فَضْلًا مِّن رَّبِّكَ ذَلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ
Resim---“İnne’l- muttakîne fî makâmin emîn(emînin). Fî cennâtin ve uyûn (uyûnin). Yelbesûne min sundusin ve istebrakın mutekâbilîn (mutekâbilîne). Kezâlike ve zevvecnâhum bi hûrin în (înin). Yed’ûne fîhâ bi kulli fâkihetin âminîn (âminîne). Lâ yezûkûne fîhâ’l- mevte illâ’l- mevtete’l- ûlâ, ve vekâhum azâbe’l- cahîm (cahîmi). Fadlen min rabbike zâlike huve’l- fevzu’l- azîm (azîmu).: Muhakkak ki takva sahipleri, mutlaka emin makamlardadır. Cennetlerde ve pınarlarda. Karşılıklı ipekten ve atlastan giysiler giyerler. İşte, böyle. Ve onları, iri gözlü huriler ile evlendiririz. Orada emniyet içinde her çeşit meyveden isterler. Orada ilk ölümden başka ölüm tatmazlar. Ve (Allah, böylece) onları cehennem azabından korumuştur. Senin Rabbinden fazl (lütuf) olarak işte bu, (en büyük kurtuluş) fevz-ül azîmdir.” (Duhân 44/51-57)

وَأُزْلِفَتِ الْجَنَّةُ لِلْمُتَّقِينَ غَيْرَ بَعِيدٍ
Resim---"Ve uzlifeti’l- cennetu li’l- muttakîne gayra baîdin.: Ve cennet, takva sahipleri için uzak olmayarak yaklaştırıldı.” (Kâf 50/31)

إِنَّ الْمُتَّقِينَ فِي جَنَّاتٍ وَنَعِيمٍ
Resim---"İnne’l- muttakîne fî cennâtin ve naîmin.: Muhakkak ki takva sahipleri, cennetlerde ve ni’metler içindedir.” (Tûr 52/17) (Tûr 52/17)

فَاكِهِينَ بِمَا آتَاهُمْ رَبُّهُمْ وَوَقَاهُمْ رَبُّهُمْ عَذَابَ الْجَحِيمِ
Resim---"Fâkihîne bi mâ âtâhum rabbuhum, ve vakâhum rabbuhum azâbe’l- cahîm (cahîmi).: Rab’lerinin onlara verdiği şeylerle mutludurlar ve Rab’leri onları alevli ateşin (cehennemin) azabından korudu.” (Tûr 52/18)

Resim---Ebu Hureyre radiyallahu anhu şöyle dedi: “Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem RABB’inden rivâyet ederek şöyle buyurdu: “ALLAH-u TeâLâ: “Ben sâlih kullarım için göz görmedik, kulak işitmedik ve insan kalbine gelmedik bir takım ni’metler hazırladım!” buyurdu.
Ebu Hureyre (radiyallahu anhu): “İsterseniz: “Yaptıklarına karşılık olarak onlar için ne gözler aydınlatıcı ni’metlerin saklandığını hiç kimse bilemez!” âyetini okuyun.”
buyurdu.
(Buharî, 4659)

فَلَا تَعْلَمُ نَفْسٌ مَّا أُخْفِيَ لَهُم مِّن قُرَّةِ أَعْيُنٍ جَزَاء بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ
Resim---"Fe lâ ta’lemu nefsun mâ uhfiye lehum min kurrati a’yun (a’yunin), cezâen bi mâ kânû ya’melûn (ya’melûne).: Artık hiçbir nefs (hiç kimse), yapmış olduklarına mükâfat olarak, onlar için gözaydınlığından nelerin saklı olduğunu bilmez.” (Secde 32/17)

وَنَادَى أَصْحَابُ الْجَنَّةِ أَصْحَابَ النَّارِ أَن قَدْ وَجَدْنَا مَا وَعَدَنَا رَبُّنَا حَقًّا فَهَلْ وَجَدتُّم مَّا وَعَدَ رَبُّكُمْ حَقًّا قَالُواْ نَعَمْ فَأَذَّنَ مُؤَذِّنٌ بَيْنَهُمْ أَن لَّعْنَةُ اللّهِ عَلَى الظَّالِمِينَ
Resim---"Ve nâdâ ashâbu’l- cenneti ashâbe’n- nâri en kad vecednâ mâ vâadenâ rabbunâ hakkâ (hakkan) fe hel vecedtum mâ vaade rabbukum hakkâ (hakkan) kâlû neam, fe ezzene muezzinun beynehum en lâ'netullâhi alâ’z- zâlimîn (zâlimîne).: Ve cennet ehli, ateş (cehennem) ehline seslendi. “Biz, Rabbimizin bize vaadettiğini hak olarak bulduk. Siz de, Rabbimizin size vaadettiğini hak olarak buldunuz mu?” “Evet” dediler. O zaman onların arasından bir müezzin (münadi, seslenme görevi olan kişi) seslendi: “Allah’ın lâneti zalimlerin üzerine olsun.” (A’raf 7/44)

Cennet ve cehennem her ikisi de yaratılmış olup sahiplerini beklemektedir. Bu hususta ALLAH-u Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

وَسَارِعُواْ إِلَى مَغْفِرَةٍ مِّن رَّبِّكُمْ وَجَنَّةٍ عَرْضُهَا السَّمَاوَاتُ وَالأَرْضُ أُعِدَّتْ لِلْمُتَّقِينَ
Resim---"Ve sâriû ilâ magfiretin min rabbikum ve cennetin arduhâ’s- semâvâtu ve’l- ardu, uiddet li’l- muttekîn (muttekîne).: Ve Rabbiniz'den olan mağfirete ve genişliği yerler ve gökler kadar olan, muttekîler için hazırlanmış olan cennete koşun!.” (Âl-i İmrân 3/133)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Cennete muttâli oldum, ahalisinin çoğunu fakirler olduğunu gördüm! Cehenneme muttâli oldum ahalisinin çoğunu kadınlar olarak gördüm!" buyurdu.
(İmran bin Husayn radiyallahu anhu’dan; Buharî,6456; Müslim, (2737/94)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Sıcak şiddetlendiği zaman namazı serinliğe bırakın! Çünkü sıcağın şiddeti cehennemin kaynamasındandır!.”
buyurdu.
(Ebu Hureyre radiyallahu anhu’dan; Buharî, 533; Müslim, 615/180)

Cennet ve cehennem ebedî olup onlar için yok olma veya bitip nihâyet diye bir şey yoktur. Bu hususta ALLAH-u Teâlâ şöyle buyuruyor:

وَالسَّابِقُونَ الأَوَّلُونَ مِنَ الْمُهَاجِرِينَ وَالأَنصَارِ وَالَّذِينَ اتَّبَعُوهُم بِإِحْسَانٍ رَّضِيَ اللّهُ عَنْهُمْ وَرَضُواْ عَنْهُ وَأَعَدَّ لَهُمْ جَنَّاتٍ تَجْرِي تَحْتَهَا الأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا أَبَدًا ذَلِكَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ
Resim---"Ve’s- sâbikûne’l- evvelûne mine’l- muhâcirîne ve’l- ensâri vellezînettebeûhum bi ihsânin radıyallâhu anhum ve radû anhu ve eadde lehum cennâtin tecrî tahtehâ’l- enhâru hâlidîne fîhâ ebedâ (ebeden), zâlike’l- fevzu’l- azîm (azîmu).: O sabikûn-el evvelîn (evvelki hayırlarda yarışanlardan salâh makamında iradesini Allah'a teslim ederek irşada memur ve mezun kılınanlar): Onların bir kısmı muhacirînden (Mekke'den Medine'ye göç edenlerden) bir kısmı ensardan (Medine'deki yardımcılardan) ve bir kısmı da onlara (ensar ve muhacirîne) ihsanla tâbî olanlardandı. (Sahâbe irşad makamına sahip oldukları için onlara tâbî olundu). Allah, onlardan razı ve onlar da O'ndan (Allah'tan) razıdır. Onlara Allah, altlarından ırmaklar akan cennetler hazırladı ve orada ebediyyen kalacaklardır. İşte bu, en büyük (azîm) mükâfattır.” (Tevbe 9/100)

إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُواْ وَظَلَمُواْ لَمْ يَكُنِ اللّهُ لِيَغْفِرَ لَهُمْ وَلاَ لِيَهْدِيَهُمْ طَرِيقاً
Resim---"İnnellezîne keferû ve zalemû lem yekunillâhu li yagfira lehum ve lâ li yehdiyehum tarîkâ (tarîkan).: Muhakkak ki inkâr edenleri ve zulmedenleri (başkalarını da mürşide ulaşmaktan men edip saptıranları), Allah mağfiret edecek değildir ve yola (Allah’a ulaştıran Sıratı Mustakîm’e) hidayet edecek değildir.” (Nisâ 4/168)

إِلاَّ طَرِيقَ جَهَنَّمَ خَالِدِينَ فِيهَا أَبَدًا وَكَانَ ذَلِكَ عَلَى اللّهِ يَسِيرًا
Resim---"İllâ tarîka cehenneme hâlidîne fîhâ ebedâ (ebeden). Ve kâne zâlike alâllâhi yesîrâ (yesîran).: Ancak cehennem yoluna (hidayet eder, ulaştırır), onlar orada ebediyyen kalacak olanlardır. Ve bu, Allah için kolaydır.” (Nisâ 4/169)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Cennet ehli cennete, cehennem ehli de cehenneme doğru ayrılıp gidince, ölüm getirilir. Cennet ve cehennem arasında kılınır sonra o boğazlanır.
Sonra bir nidacı: “Ey cennet ehli! Artık ölüm yoktur! Ey cehennem ehli! Artık ölüm yoktur! diye nida eder. Cennet ehlinin sevincine bir sevinç daha eklenir. Cehennem ehlinin gam ve kederine bir gam ve keder daha eklenir.”

Müslim’deki rivâyette Hadis şu ziyade ile rivâyet edilmiştir:
“...Her kes nerenin ehli ise o orada ebedî kalacaktır!.”
buyurdu.
(Abdullah ibni Ömer radiyallahu anhu’dan; Buharî, 6457; Müslim, 2850/42, 43)

Bilindiği gibi cennet ikram yurdudur. ALLAH-u Teâlâ orada iman edip salih amel işleyen kimselere ikram edecektir. ALLAH-u Teâlâ’nın salih kimselere yapacağı en büyük ikram ise kendisini onlara göstermesidir. ALLAH’ın âhirette görüleceğine hem Kur’ÂN-ı Kerîm hem de sünnet delâlet etmektedir..

Kur’ÂN-ı Kerîm’daki deliller:

وُجُوهٌ يَوْمَئِذٍ نَّاضِرَةٌ
Resim---"Vucûhun yevme izin nâdıratun.: İzin günü pırıl pırıl yüzler vardır.” (Kıyamet 75/22)

إِلَى رَبِّهَا نَاظِرَةٌ
Resim---"İlâ rabbihâ nâziratun.: Rab’lerine bakan.” (Kıyamet 75/23)

لِّلَّذِينَ أَحْسَنُواْ الْحُسْنَى وَزِيَادَةٌ وَلاَ يَرْهَقُ وُجُوهَهُمْ قَتَرٌ وَلاَ ذِلَّةٌ أُوْلَئِكَ أَصْحَابُ الْجَنَّةِ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ
Resim---"Lillezîne ahsenû’l- husnâ ve zîyâdetun, ve lâ yerheku vucûhehum katerun ve lâ zilletun, ulâike ashâbu’l- cenneti, hum fîhâ hâlidûn (hâlidûne).: Onlar için Ahsenül hüsna (Allah'ın Zat'ına ulaşmak) ve ziyadesi (daha fazlası, Allah'ın cemalini görmek) vardır. Onların yüzlerini bir keder kaplamaz ve bir zillet (küçük düşme, hakirlik) yoktur. İşte onlar, cennet halkıdır. Onlar, orada devamlı kalanlardır.” (Yûnus 10/26)

Müfessirlerden çoğu bu âyette ki: “...bir de ziyâde vardır...” âyetinden murat cennette ALLAH-u Teâlâ’yı görmektir demişler sonra da Müslim’deki Nebî sallallahu aleyhi vesellem’in hadisi ile delil getirmişlerdir:

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Cennet ehli cennete girdiği zaman, ALLAH-u Teâlâ: “Bir şey istiyor musunuz?.” buyurur.
Cennet ehli: “Yüzlerimizi ağartmadın mı, bizleri ateşten kurtarıp cennete girdirmedin mi?” derler. Müteakiben ALLAH hicâbı kaldırır, artık onlar için Rab’lerine bakmaktan daha sevimli bir şey verilmemiştir..” buyurdu sonra: “İyilik yapanlara daha iyi ve güzeli, bir de ziyâde vardır...” âyetini okudu.”
buyurdu.
(Müslim 181/297, 298; Fethu’l-Bâri 8/198)

كَلَّا إِنَّهُمْ عَن رَّبِّهِمْ يَوْمَئِذٍ لَّمَحْجُوبُونَ
Resim---"Kellâ innehum an rabbihim yevme izin le mahcubun (mahcûbûne).: Hayır, muhakkak ki onlar izin günü Rab’lerinden elbette perdelenmiş olanlardır (Rab’lerini göremezler).” (Mutaffifîn 83/15)

Bu âyetten istifade edilen hüküm, Kâfirler Rab’lerinden perdeli ise mü’minler perdeli değildir. İmam Şafii, ALLAH’ın âhirette görüleceğini iddia etmiş ve şöyle demiştir: “ALLAH bu âyette kendisine, iman edenlerin perdelenmeyeceğini görüşleri engellenmeden kendisini göreceklerini işaret etmektedir.”
(El İntifâ Sayfa 79; El-Lâlekâî 3/560)


Resim11-) ALLAH-u Teâlâ’nın Görülmesi.:

ALLAH-u Teâlâ’nın âhirette görülmesiyle ilgili hadisler, İbni Kayyım vb. âlimlerin dediği gibi mütevâtir hadislerdendir. Onların bir kaçını zikretmekte yarar vardır.

Resim---Ebu Hureyre radiyallahu anhu şöyle dedi: “Bazı insanlar: “Yâ RaSûLALLAH! Kıyamet gününde biz RABB’imizi görecek miyiz?” dediler.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Ayın on dördüncü gecesi görmeye mani bir bulut yokken ayı görmede şüphe ve ihtilaf eder misiniz?” buyurdu.
Sahabeler: “Hayır, yâ RaSûLALLAH!” dediler.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Görmeye mani bir bulut yokken güneşi görmekte şüphe eder misiniz?” buyurdu.
Sahabeler: “Hayır, ya RaSûLALLAH!” dediler.
Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “İşte ay ve güneşi gördüğünüz gibi ALLAH’ı da göreceksiniz...”
buyurdu.
(Buharî,799; Müslim, 182/299)

Resim---Cerir bin Abdullah el-Beceli radiyallahu anhu şöyle dedi: “Bir gece, Nebî sallallahu aleyhi vesellem’in yanında oturuyorduk. O gece ayın on dördüncü gecesi idi. Nebî sallallahu aleyhi vesellem aya baktı ve: “Şu ayı görmekte nasıl birbirinize sıkışıklık sebebiyle engel olmuyor, hepiniz zahmetsiz olarak onu görüyorsanız, RABBinizi de öylece göreceksiniz...” buyurdu.
(Buharî, 7300; Müslim 633/211)

Mü’minlerin kıyamette ALLAH’ı görmesi Kitab ve sünnetle sabit bir akide olup ümmetin geneli bunu kabul etmiştir. Ancak Haricî, Mutezile, Râfizî ve Mürcîe’den bazı kimseler ALLAH’ın âhirette görüleceğini inkâr etmişlerdir. Bu hususta varid olan âyetleri tevil ederek hadisleri reddetmişler ve sahabenin icmâsının dışına çıkmışlardır.

Sahabe arasındaki ihtilaf Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in mi’racda ALLAH’ı görüp görmediği hususundadır. Mü’minlerin ALLAH’ı âhirette görme hususunda ihtilaf eden bir tek sahabe bilinmemektedir..


ResimALLAH celle celâlihu’nun Dünyada Görülmesi.:

Ehl-i Sünnet itikadına göre, ALLAH’ı dünyada görmek mümkün değildir! Onların bu husustaki delilleri Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’den rivâyet edilen şu hadistir:

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Şunu kesin bilin ki, sizden hiç kimse ölünceye kadar, AZîZ ve CeLîL olan RABB’ini asla göremeyecektir!” buyurdu.
(Müslim 2931/169; Albanî Sahihu’l-Câmi 2963)
Resim
Cevapla

“Divanında Muhammedi Tasavvuf” sayfasına dön