ORUÇ-SAVM..

Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

ORUÇ-SAVM..

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

ResimORUÇ-SAVM..

savm u salat u hacc ile sanma biter zâhid işin
-> insan-ı kâmil olmağa lâzım olan irfân imiş
!..”

Niyazî Mısrî kaddesallâhu sırrahu ..


Savm.. MuhaMMedî Hakîkatın vüCÛDa GELişine Samedî Sâhib ÇIKış..

“Oruç” Farsça’daki “rûze” kelimesinin Türkçeleşmiş şeklidir.
A'rabca’sı “savm” ve “sıyâm”dır. Savm kelimesi Arapça’da “bir şeyden uzak durmak, bir şeye karşı kendini tutmak, engellemek” anlamında kullanılır. Fıkıh terimi olarak ise, imsak vaktinden iftar vaktine kadar, bir amaç uğruna ve bilinçli olarak, yeme içme ve cinsel ilişkiden uzak durmak demektir.
Elmalılı Hamdi Yazır tefsirinde savm şöyle tarif edilmiştir: "sıyâm, savm", sözlükte nefsi meylettiği şeylerden, isterse bir söz olsun alıkoymak yani kendini tutmaktır.
Ragıp El İsfahani ise, Müfredat’ta savm’ı “yemeyi, içmeyi, konuşmayı ve cinsel ilişkiyi bırakmak” olarak tarif etmiştir.

sÂme: bir işten kendini tutmak.
Belli VAKiTte yemek, içmek cinsî münâsebetten geri durmaktır.
sÂme şerhr: bir ay oruç tutmak.
Sâim: oruçlu kimse.
Savm: imsak vaktinden akşam iftar vaktine kadar yemek, içmek cinsî münâsebetten geri durma.


İmsâk ile iftar arasındaki nefsine sâhib oluş erdemidir.

İmsâk, “kendini tutmak, engellemek” BAŞlangıcı ile iftar, “Oruç açmak” SON-UÇu arasındaki zaman DİLimini Hakk’a tahsisitir.
İmsak vakti, tan yerinin ağarması (fecr-i sâdık) vakti olup, bu andan itibaren yatsı namazının vakti çıkmış, sabah namazının vakti girmiş olur; bu vakit aynı zamanda sahurun sona erip orucun başlaması vaktidir.
İftar vakti ise, oruç yasaklarının sona erdiği vakit anlamında olup, güneşin batma-günün sona erme vaktidir. Bu vakitle birlikte akşam namazının vakti de girmiş olur.
Norveç’de veya Kuzey Kutbunda yaşayanlar için kıstas bizce Mekke’dir..
Oruca niyet, Emrullah'a uyuş ve zamanı tahsistir-sürekli HAKKla oluştur..

Oruç, Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in hicretinden 1 yıl 6 ay sonra Şâban Ayının 10.uncu günü farz kılınmış olup, İslâm’ın beş temel erkânından biridir..
Oruç Kur'ân-ı Kerim âyetlerince ve Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem hadislerince açıkça FARZdır.
Kur'ân-ı Kerim'de mesned Bakara Sûresi 183 ve 184. âyetleridir.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ كُتِبَ عَلَيْكُمُ الصِّيَامُ كَمَا كُتِبَ عَلَى الَّذِينَ مِن قَبْلِكُمْ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ
Resim---
Yâ eyyuhâllezîne âmenû kutibe aleykumus sıyâmu kemâ kutibe alellezîne min kablikum leallekum tettekûn(tettekûne): Ey iman edenler! Oruç, sizden öncekilerin üzerine yazıldığı (farz kılındığı) gibi sizin üzerinize de yazıldı (farz kılındı). Umulur ki böylece siz takva sahibi olursunuz.”
(Bakara 2/183)

أَيَّامًا مَّعْدُودَاتٍ فَمَن كَانَ مِنكُم مَّرِيضًا أَوْ عَلَى سَفَرٍ فَعِدَّةٌ مِّنْ أَيَّامٍ أُخَرَ وَعَلَى الَّذِينَ يُطِيقُونَهُ فِدْيَةٌ طَعَامُ مِسْكِينٍ فَمَن تَطَوَّعَ خَيْرًا فَهُوَ خَيْرٌ لَّهُ وَأَن تَصُومُواْ خَيْرٌ لَّكُمْ إِن كُنتُمْ تَعْلَمُونَ
Resim---
Eyyâmen ma’dûdât(ma’dûdâtin), fe men kâne minkum marîdan ev alâ seferin fe iddetun min eyyâmin uhar(uhara) ve alellezîne yutîkûnehu fidyetun taâmu miskîn(miskînin), fe men tatavvaa hayran fe huve hayrun leh(lehu), ve en tesûmû hayrun lekum in kuntum ta’lemûn(ta’lemûne): (Farz kılınan oruç) sayılı günlerdir. Fakat sizden kim hasta veya yolculukta olursa, o taktirde (tutamadığı günlerin sayısı), diğer (başka) günlerden (oruç tutarak) tamamlanır. (İhtiyarlıktan veya iyileşmesi umulmayan bir hastalıktan dolayı) ona (oruç tutmaya) güç yetiremeyenlerin, bir yoksulu (sabah, akşam) doyuracak (kadar) bir fidye vermesi (gerekir). Artık kim isteyerek (gönülden) bir hayır yaparsa (orucunu veya fidyeyi artırırsa), işte o, kendisi için bir hayırdır.Oruç tutmak sizi için daha hayırlıdır, keşke bilseydiniz.
(Bakara 2/184)

Resim---Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “İslâm beş şey üzerine kurulmuştur: ALLAH’tan başka ilâh/tanrı olmadığına ve Muhammed’in O’nun kulu ve elçisi olduğuna şehâdet/tanıklık etmek; namaz kılmak, zekât vermek, Ramazan orucunu tutmak ve gücü yetenler için Beytullah’ı ziyâret etmektir (hac)” buyurmuştur.
(Buhârî, İman 34, 40, İlim 25; Müslim, İman 8.)

Savm, Şehr-i Ramazan/Ramazan ayında 30 gün süre ile ORUÇ..
Ramazan sözcüğünün kökü “ra-mim-dât” dir.
“ramaz” ve “ramza”, şiddetli sıcaktır.
Ramaz, “güneşin sıcaklığının şiddetinden taşların sıcaklaması” demektir.
Elmalılı Hamdi Yazır tefsirinde de, “Şehr” kelimesi için şöhret kökünden mastar olup bir şeyi açığa çıkarmak manasındadır, denilerek gökte görünen aya şehr dendiği belirtilir.
Gökteki ayın Kur'ân-ı Kerim’deki adı kamer’dir.
Şehr, kamer’in şöhretli halidir, yani dolunay halidir.
"Şehr" kelimesi Kur’an’da 11 âyette kullanılmıştır.

Oruç, riyânın en az karışacağı, bedeni direkt etkileyen ve NEFSe en zor gelen ve süreklilik gerektiren bir ibâdet olduğu için sevâbını HAKK Teâlâ Takdir etmektedir.

Resim---Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “ ALLAH celle celâluhu: “Oruç Benim içindir; onun karşılığını Ben vereceğim!” buyurdu.” buyurmuştur.
(Buhârî, Savm 2, 9; Müslim, Sıyâm 30)

Resim---Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “Kim ALLAH yolunda, malından iki şey harcarsa, cennetin kapılarından ‘Allah’ın kulu! Burası güzeldir, buradan girin.’ diye çağrılır. Namaz ehli olanlar / sürekli namazını kılanlar, Salat (namaz) kapısından çağrılır. Cihad ehli olanlar, Cihad kapısından çağrılır. Oruç ehli olanlar / sürekli oruçlarını tutanlar Reyyan (su içip kanan) kapısından çağrılır. Sadaka ehli olanlar /daima sadaka verenler, Sadaka kapısından çağrılır.” Bunun üzerine Ebu Bekir: “Yâ Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem! Anam, babam sana feda olsun, bütün bu kapılardan çağrılması için kişinin ne yapması gerekir? Bu kapıların hepsinden çağrılacak kimse var mı?” diye sordu. Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “Evet, öyle ümit ediyorum ki, sen onlardan olacaksın.” buyurdu.
(Buharî, Savm, 4)

Resim---Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: Her amel sâhibi için ayrılan bir kapı vardır ki, onu işleyen kimse o kapıdan çağrılır.” buyurdu.
(İ.Ahmed, Müsned, II/449)

Hadislerde bildirilen Cennetin sekiz kapısı vardır: Salat, Cihad, Reyyan, Sadaka (Zekât), Hac, Af, Eymen (Sağ, mübarek) ve Zikir-İlim kapısı.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: ORUÇ-SAVM..

Mesaj gönderen kulihvani »

İmam Gazzâlî, orucun üç derecesinden bahsederken;
"Bedende iştah ve şehvetin tatmin yeri ve aracı olan iki âzâyı, yani mide ve cinsel organı, iştah ve şehvet duyduğu şeylerden mahrum etmekten ibâret olan orucu, “sıradan insanların orucu” (avam orucu) olarak. Gözü, kulağı ve diğer âzâları günahtan korumayı “özel kişilerin orucu” (havas orucu) olarak. Tüm bunlara riâyet ettikten başka, kalbini düşük emellerden, dünya düşüncelerinden kısaca, mâsivâdan arıtarak bütün varlığıyla Allah’a bağlanmayı ise “daha özel kişilerin orucu” (ehassü’l-havâs orucu)" diye tanımlar.

Oruç frensiz bırakılmış insan AKLının; şaşkınlık, taşkınlık ve azgınlıktan ALLAH celle celâluhu RIZAsı için kendini belli VaKiTTe koruma DENemesidir.. herkes ve her şeyle LÂzım ve LÂyıkınca Yaşamak sınavıdır..
Yaşamanın ve üremenin meşru’ yolu olan yeme-içme İŞTAHını ve cinsî temas ŞEHVetini disipline etmek zorluğu ve başarısıdır..

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Oruç bir kalkandır; sakın, oruçluyken câhillik edip de kem söz söylemeyin. Birisi size sataşacak veya dalaşacak olursa, ‘ben oruçluyum, ben oruçluyum’ deyin” buyurmuştur.
(Buhârî, Savm 9; Müslim, Sıyâm 30)

Elbette SAVMı-Orucu, habli’l-Veridi gibi olan Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selemin ve Şahdamarından da AKRABa-YAKIN OLan RABB Teâlâ’nın BİZ BİR-İzliği Şâhidliğinde YAŞAmaktır ASL OLan..
Yoksa Maazallah boşuna açlık çekeriz!..

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Oruç tutan öyle insanlar vardır ki, kârları sadece açlık ve susuzluk çekmektir.” buyurmuştur.
(İbn Mâce, Sıyâm 21)

Oruç, insan nefsinin kendisine çok cazib olarak yüklenen ve alışkanlık kazandığı olmazsa olmaz isteklerinden; İlim-İrade-İdrakle uzaklaşıp Nefsen-fiilen İŞTİRAK ettiği bir SABIR İmtihanıdır. Açlık ve Susuzluğunsa insana neler içirip yedirdiği bilinen şeylerdir ıssız çöllerde kalanlar bilir…
Oruç insanın NEFSini kötülüklerden temizleme antivirüsü gibidir..
ORUÇ, insanoğlunun başbelâsı bencilliğin-egoistliğin tek çâresidir.

ORUÇ, insanoğlunun Nefsinin/CANında en uç SABIR denemesidir ki;

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Oruç sabrın yarısıdır” buyurmuştur.
(Tirmizî, Deavât 86)

Kur'ân-ı Kerimimizde de;

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ اسْتَعِينُواْ بِالصَّبْرِ وَالصَّلاَةِ إِنَّ اللّهَ مَعَ الصَّابِرِينَ
Resim---Yâ eyyuhâllezîne âmenustainû bis sabri ves salât(salâti), innallâhe meas sâbirîn(sâbirîne): Ey îmân edenler! Sabır ve namazla istiane (özel yardım) isteyin. Muhakkak ki Allah, sabredenlerle beraberdir.” (Bakara 2/153)

Sabredenlere ecirleri hesapsız olarak tastamam verilir:

قُلْ يَا عِبَادِ الَّذِينَ آمَنُوا اتَّقُوا رَبَّكُمْ لِلَّذِينَ أَحْسَنُوا فِي هَذِهِ الدُّنْيَا حَسَنَةٌ وَأَرْضُ اللَّهِ وَاسِعَةٌ إِنَّمَا يُوَفَّى الصَّابِرُونَ أَجْرَهُم بِغَيْرِ حِسَابٍ
Resim---Kul yâ ıbâdıllezîne âmenûttekû rabbekum, lillezîne ahsenû fî hâzihid dunyâ haseneh(hasenetun), ve ardullâhi vâsiah(vâsiatun) innemâ yuveffas sâbirûne ecrehum bi gayri hisâb(hisâbin): De ki: " Ey îmân eden kullar, Rabbinize karşı takva sahibi olun! Bu dünyada ahsen olanlar için bir güzellik vardır. Ve Allah'ın arzı geniştir. Ama sabredenlere ecirleri hesapsız ödenir." (Zümer 39/10)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Her iyiliğe, 10 mislinden 700 misline kadar sevab verilir, fakat oruç bana mahsustur, onun mükâfatını ben veririm, çünkü kulum, benim için şehvetini ve yeme içmesini bırakmıştır.” buyurdu.
(Buharî)

Oruç Farzdır ve kalkandır..

Resim--- Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Oruç bir kalkandır. Oruçlu kimse kötü söz söylemesin ve cahillik yapmasın (yânî câhiliyet fiillerinden birşey yapmasın). Eğer herhangi bir kimse kendisiyle döğüşmeye yâhud söğüşmeye girişirse, ona iki defa “Ben oruçluyum!” desin. Nefsim elinde olan Allah'a yemin ederim ki, oruçlu ağızın kokusu, Yüce Allah katında misk kokusundan daha temizdir. Yüce Allah: Oruçlu kimse benim için yemesini, içmesini, cinsî arzusunu terk eder. Oruç, doğrudan doğruya bana edilen (riya karışmayan) bir ibâdettir. Onun ecrini de doğrudan doğruya ben veririm. Hâlbuki diğer güzel amellerin hepsi on misli ile ödenir" buyurmuştur.
(Ebû Hureyreradiyallahu anhu'dan; Buharî)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “İslam’ın kulpları (tutunulacak esasları) ve dinin temelleri üçtür, İslam bunlar üzerine bina edilmiştir. Kim bunlardan birini terk ederse, onu inkâr etmiştir. Kanı helâl olur. Bunlar:
1. Allah(cc)’dan başka hiçbir ilah olmadığına şehadet getirmek,
2. Beş vakit namaz,
3. Ramazan orucu”

(Ebu Yâ’lâ)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “İslam beş şey üzerine bina edilmiştir: Allahdan başka ilah olmadığına, Muhammed’in Allah’ın Resulü olduğuna şehadet etmek, namaz kılmak, zekat vermek, Ramazan ayında oruç tutmak ve Haccetmek.” buyurdu.
(Buharî, Müslim, Tirmizî, Nesaî, Beyhakî)

Oruç günâhlara keffârettir..

Resim---Huzeyfe radiyallahu anhu şöyle demiştir: Umer ibnu'l-Hattâb radiyallahu anhu: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'den fitne hakkındaki hadîsi kim ezberinde tutuyor? dedi.
Huzeyfe dedi ki: Ben onu Peygamber aleyhi's-selâm'dan işittim: "İnsanın ehli, malı, komşusu yüzünden uğrayacağı fitneye namaz kılması, oruç tutması, sadaka vermesi keffâret olur" buyuruyordu.
Umer radiyallahu anhu: “Sormakta olduğum, bu fitne değildir. Ben denizin dalgalanışı gibi dalgalanacak olan büyük fitneden soruyorum” dedi.
Huzeyfe radiyallahu anhu: “Muhakkak bunun önünde kilidli bir kapı vardır” dedi.
Umer radiyallahu anhu: “O kapı açılacak mı, yoksa kırılacak mı?” dedi. Huzeyfe radiyallahu anhu: “Kırılır” dedi.
Umer radiyallahu anhu: “Bu kırık kapı kıyamet gününe kadar kilidlenmemeye lâyıktır” dedi.
(Buharî)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Her kim inanarak ve sevabını Allah'tan umarak Kadir Gecesi'nde kalkar ibâdet ederse, geçmiş günâhları onun lehine mağfiret olunur. Her kim de ramazân orucunu inanarak ve mükâfatını ancak Allah'tan umarak tutarsa, onun geçmiş (küçük) günâhları mağfiret olunur" buyurmuştur.
(Ebû Hureyreradiyallahu anhu'dan; Buharî)

Oruçlunun ağız kokusu Allah indinde misk kokusundan güzeldir..

Resim---İbni Şihab radiyallahu anhu'dan naklen haber verdi ki, Ebû Hureyre radiyallahu anhu: “Ben Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemi şöyle buyururken işittim:
"ALLAH celle celâluhu âdem oğlunun her ameli kendinindir. Yalnız oruç müstesna, o benimdir. Onun mükâfaatını verecek olan da benîm, buyurdu. Muhammed'in nefsi yed-i kudretinde olan Allah'a yemin ederim ki oruçlunun ağız kokusu Allah indinde misk kokusundan güzeldir.”

(Müslim)

Resim---Ebû Hureyre naklediyor: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Kuvvet ve iradesiyle yaşadığım Allah'a yemin ederim ki, oruçlunun ağız kokusu Allah indinde miskten daha güzeldir. Bunun için Cenab-ı Allah (kudsî hadiste) şöyle buyurur: “Kulum yemesini, içmesini ve her türlü arzusunu benim için terk ediyor. Oruç ise benim rızam içindir, onun mükâfatını ancak ben veririm. Yapılan her iyiliğin mükâfatı on katından yedi yüz katına kadardır, fakat oruç benim içindir, onun mükâfatını sadece ben verebilirim.”
(Ebû Hureyre'den; Buharî, Müslim)

Cenab-ı Hak oruç tutan kimseyi cehennemden ırak eder..

Resim---Ebû Saîd radiyallahu anhu şöyle rivayet eder: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
"Allah yolunda bir gün oruç tutan hiç bir kul yoktur kî, o gün sebebi ile Allah onun yüzünü yetmiş sene cehennemden ırak etmesin."
buyurdu.
(Müslim)

Resim---Ukbe bin Âmir'den (radiyallahu anhu: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
"Kim Allah yolunda bir gün oruç tutarsa Allah onu cehennemden yüz yıllık mesafe uzaklaştırır."
buyurdu.
(Nesaî)

Resim---Utbe bin Abdillah es-Sülemi'den radiyallahu anhu: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Kim Allah yolunda farz orucu olarak bir gün oruç tutarsa Allah, onu cehennemden, yerler ve gökler arasındaki mesafe kadar uzaklaştırır. Kim de bir gün nafile olarak oruç tutarsa, Allah ondan cehennemi gök arası kadar mesafe uzaklaştırır." buyurdu
(Taberanî)

Allah oruç tutan kimseyle ateş arasına, genişliği sema ile arz arasını tutan bir hendek kılar..

Resim---Ebu Hüreyre (ra) anlatıyor: "Resûlullah (asm) buyurdular ki:
"Kim Allah Teâla yolunda bir gün oruç tutsa, Allah onunla ateş arasına, genişliği sema ile arz arasını tutan bir hendek kılar."

(Ebu Hüreyre radiyallahu anhu ‘dan; Tirmizî)

Allahü Teala oruç tutan kimseye cennet meyvelerinden yedirecektir..

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Bir gün aç kalıp, yasaklardan ve haksız yere müslümanların malını yemekten sakınan bir mümine, Allahü Tealâ, ancak cennet meyvelerinden yedirecektir."
(Ümmü Hani'den; İ. Ahmed, Müsned)

Ramazan ayında tutulan oruç beraberinde edilen istiğfar sorgusuz sualsiz cennete gitmeye vesiledir..

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Kim ramazan ayını oruçlu geçirirde, kendi nefsine Ramazandan sonra Allah'a isyan etmeyeceğine dair söz verirse sorgusuz ve sualsiz Cennet’e girer.”
(Kab radiyallahu anhu ‘dan; Hadislerle Kur'ân-ı Kerim Tefsiri İbn Kesir)
Oruç "sabrın yarısı"dır..

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Oruç, sabrın yarısıdır. Sabır da imanın yarısıdır.”
(Ebu Hüreyre radiyallahu anhu ‘dan; Ebu Nuaym)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: ORUÇ-SAVM..

Mesaj gönderen kulihvani »

Oruç'a denk bir ibadet yoktur..

Resim---Ebu Umame radiyallahu anhu’dan rivayet edilmiştir: (Bir gün peygamberimize) “Ya Resulallah! Bana bir amel emret” dedim. Bana “Oruç tut! Çünkü oruca denk bir ibadet yoktur.” buyurdu. Ben yine “Ya Resulallah! Bana bir amel emret” dedim. O da yine “Oruç tut! Çünkü oruca denk bir ibadet yoktur.” buyurdu. Ben tekrar “Ya Resulallah! Bana bir amel emret” dedim. O da tekrar “Oruç tut! Çünkü oruca denk bir ibadet yoktur.” buyurdu.
(Nesaî, İbn Huzeyme, Hakim)

Oruç "ibadetin kapısı"dır..

Resim---Ebu Derda’dan (ra) rivayetle:
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Her şeyin bir kapısı vardır. İbadetin kapısı da oruçtur.” Buyurdu.
(Ebu Derda radiyallahu anhu ‘dan; İbn Mübarek)

Oruç "Allah’ın kullarına emaneti"dir..

Resim---İbn Mesud’dan (ra) rivayetle:
“Oruç emanettir. Bu bakımdan her hangi biriniz Allah’ın kendisine teslim ettiği emaneti korusun ve zayi etmesin.” buyurdu.
(İbn Mesud radiyallahu anhu ‘dan; El-Haraitî)

Oruç "bedenin zekâtı ve sıhhati"dir..


Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Her şeyin bir zekâtı (temizlenme vasıtası) vardır, cesedin zekâtı oruçtur(Kütüb-i Sitte)“Cihat ediniz ki, ganimet elde edersiniz. Oruç tutunuz ki, sıhhat bulasınız. Seyahat ediniz (dış ülkelerle ticaret yapınız) zengin olursunuz” buyurdu.
(Taberanî)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Oruç tutunuz ki, sıhhat bulasınız.”
(Taberanî)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Her şeyin bir zekatı vardır. Bedenin zekatı da oruçtur. Oruç sabrın yarısıdır.” buyurdu.
(İbn Mâce)

Oruçlunun duası reddedilmez..

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Şurası muhakkak ki, oruçlunun iftarını açtığı zaman reddedilmeyen makbul bir duası vardır" buyurdu.
(Abdullah İbnu Amr İbni’l- As radiyallahu anhu ‘dan; Beyhakî)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Üç kimse vardır ki, duaları reddedilmez: iftar ettiği vakit oruçlunun, adil devlet başkanının ve zulme uğrayanın duaları. Allah(cc) mazlumun duasını bulutların üzerine kaldırır ve onun için ğöğün kapıları açılır. Allah(cc) zulme uğrayan için “izzet ve celalime yemin olsun ki, bir müddet sonra da olsa sana muhakkak yardım edeceğim.” buyurdu.
(İmam Ahmed, Tirmizî)

Oruç tutanlar için Cennette “Reyyan” kapısı hazırlanmıştır..

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Cennette bir kapı vardır ki, ona ‘Reyyan’ denilir. O kapıdan kıyamet gününde ancak oruç tutanlar girerler. Onlardan başka hiçbir kimse giremez. Oruç tutanlar cennete girdiklerinde bu kapı kapanır, hiçbir kimse oradan giremez." (Buharî, Müslim)

Oruç cehennem ateşinden koruyan bir "kaledir"..

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Oruç bir kalkan ve cehennem ateşinden koruyan bir kaledir.” buyurdu.
(Beyhakî)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Sizden birinin savaşta korunduğu kalkan gibi, oruçta cehennemden korur. Her ayda üç gün oruç tutmak güzeldir.” buyurdu.
(İbn Huzeyme)

Oruç kıyamet gününde "şefaatçidir"..

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Kur'ân ve oruç kıyamet gününde kula şefaat eder. Oruç; “Rabbim! Onu yemeden ve şehevi arzulardan alıkoydum. Onun için bana şefaat hakkı tanı” der. Kur'ân da: “Onu gece uykusuz bıraktım. (Geceleri senin rızan için) uykusunu terk ederek beni okudu. Bu sebeple ona şefaat etmeme izin ver” der. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Bu ikisi şefaat ederler.” buyurdu.
(Taberanî)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Ben akşam rüyamda hayret verici bir şey gördüm. Ümmetimden bir adam gördüm ki, susuzluktan dili dışarıya sarkmış soluyordu. Tuttuğu ramazan orucu geldi ve ona su ikram etti.” buyurdu.
(Abdurrahman bin Semüre radiyallahu anhu ‘dan; Taberanî)

Oruçlunun mübah olan halleri de ibadet hükmüne geçer..

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Oruçlu, yatağı üzerinde uykuda bile olsa ibadet halindedir.” buyurdu.
(Deylemî)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Oruçlunun susması tesbih, uykusu ibadet, duası makbul ve mükafatı da kat kattır.” buyurdu.
(İbn-i Mende)

Oruç batınî bir ibadettir ve mükafatı Allah’a aittir..

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Oruçta riya yoktur. Yüce Allah şöyle buyuruyor: “O benim içindir. Onun mükafatını de Ben veririm. Oruç tutan yemesini ve içmesini benim için terk etmiştir.” buyurdu.
(Beyhakî)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Allah azze ve celle buyurdu ki: “Âdemoğlunun her ameli kendisi içindir. Yalnız oruç hariç. Çünkü o benim içindir. Onun mükâfatını da ben vereceğim. Oruç bir kalkandır. Sizden biri oruçlu olduğu günde edebe aykırı kötü söz söylemesin, bağırıp çağırmasın. Şayet biri ona kötü söyler veya kendisiyle dövüşürse ‘ben oruçluyum, ben oruçluyum’ desin. (ona uymasın) Muhammed’i irade ve kudretiyle yaşatan Allah’a yemin ederim ki, oruçlunun ağzının kokusu, Allah katında misk kokusundan daha iyidir. Oruçlu için ferahlanacağı iki sevinç vardır:
1. İftar ettiği zaman (açlıktan kurtulduğu için) sevinir.
2. Rabbine kavuştuğu zaman orucunun sevabıyla (alacağı mükâfattan dolayı) sevinir.”

(Ebu Hüreyre radiyallahu anhu ‘dan; Buharî, Müslim)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Oruçlu yemesini, içmesini ve cinsi arzusunu benim için terk eder. Oruç benim içindir. Onun mükâfatını da ben veririm. Bir iyiliğe on misli sevap vardır” buyurdu.
(Buharî)

Resim--- Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Oruçlu iken ölen Cennete girer” buyurdu.
(Bezzâr)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: ORUÇ-SAVM..

Mesaj gönderen kulihvani »

ResimKur'ân-ı Kerimde ORUÇ-SAVM:


يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ كُتِبَ عَلَيْكُمُ الصِّيَامُ كَمَا كُتِبَ عَلَى الَّذِينَ مِن قَبْلِكُمْ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ
Resim---Yâ eyyuhâllezîne âmenû kutibe aleykumus sıyâmu kemâ kutibe alellezîne min kablikum leallekum tettekûn(tettekûne): Ey iman edenler! Oruç, sizden öncekilerin üzerine yazıldığı (farz kılındığı) gibi sizin üzerinize de yazıldı (farz kılındı). Umulur ki böylece siz takva sahibi olursunuz.(Bakara 2/183)

أَيَّامًا مَّعْدُودَاتٍ فَمَن كَانَ مِنكُم مَّرِيضًا أَوْ عَلَى سَفَرٍ فَعِدَّةٌ مِّنْ أَيَّامٍ أُخَرَ وَعَلَى الَّذِينَ يُطِيقُونَهُ فِدْيَةٌ طَعَامُ مِسْكِينٍ فَمَن تَطَوَّعَ خَيْرًا فَهُوَ خَيْرٌ لَّهُ وَأَن تَصُومُواْ خَيْرٌ لَّكُمْ إِن كُنتُمْ تَعْلَمُونَ
Resim---Eyyâmen ma’dûdât(ma’dûdâtin), fe men kâne minkum marîdan ev alâ seferin fe iddetun min eyyâmin uhar(uhara) ve alellezîne yutîkûnehu fidyetun taâmu miskîn(miskînin), fe men tatavvaa hayran fe huve hayrun leh(lehu), ve en tesûmû hayrun lekum in kuntum ta’lemûn(ta’lemûne): (Farz kılınan oruç) sayılı günlerdir. Fakat sizden kim hasta veya yolculukta olursa, o taktirde (tutamadığı günlerin sayısı), diğer (başka) günlerden (oruç tutarak) tamamlanır. (İhtiyarlıktan veya iyileşmesi umulmayan bir hastalıktan dolayı) ona (oruç tutmaya) güç yetiremeyenlerin, bir yoksulu (sabah, akşam) doyuracak (kadar) bir fidye vermesi (gerekir).Artık kim isteyerek (gönülden) bir hayır yaparsa (orucunu veya fidyeyi artırırsa),işte o, kendisi için bir hayırdır.Oruç tutmak sizi için daha hayırlıdır, keşke bilseydiniz.(Bakara 2/184)

شَهْرُ رَمَضَانَ الَّذِيَ أُنزِلَ فِيهِ الْقُرْآنُ هُدًى لِّلنَّاسِ وَبَيِّنَاتٍ مِّنَ الْهُدَى وَالْفُرْقَانِ فَمَن شَهِدَ مِنكُمُ الشَّهْرَ فَلْيَصُمْهُ وَمَن كَانَ مَرِيضًا أَوْ عَلَى سَفَرٍ فَعِدَّةٌ مِّنْ أَيَّامٍ أُخَرَ يُرِيدُ اللّهُ بِكُمُ الْيُسْرَ وَلاَ يُرِيدُ بِكُمُ الْعُسْرَ وَلِتُكْمِلُواْ الْعِدَّةَ وَلِتُكَبِّرُواْ اللّهَ عَلَى مَا هَدَاكُمْ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ
Resim---Şehru ramadânellezî unzile fîhil kur’ânu huden lin nâsi ve beyyinâtin minel hudâ vel furkân(furkâni), fe men şehide minkumuş şehra fel yesumh(yesumhu), ve men kâne marîdan ev alâ seferin fe iddetun min eyyâmin uhar(uhara) yurîdullâhu bikumul yusra ve lâ yurîdu bikumul usra, ve li tukmilûl iddete ve li tukebbirûllâhe alâ mâ hedâkum ve leallekum teşkurûn(teşkurûne).: Ramazan ayı ki, insanlar için hidayete erdirici (hidayete erme, Allah'a ulaşma vesilesi) ve beyyineler (açık deliller ve ispat vasıtaları) ve Furkan (hakkı bâtıldan ayırıcı) olarak Kur'ân, Hüda tarafından onda (o ayın içinde) indirildi. Artık içinizden kim bu aya (yetişir de ramazan ayını görüp) şahit olursa o zaman onu, oruç tutarak geçirsin. Ve kim, hasta veya yolculukta olursa, o taktirde (tutamadığı günlerin sayısı) diğer günlerde (oruç tutarak) tamamlanır. Allah sizin için kolaylık diler, zorluk dilemez. (Size bu kolaylık) sayıyı tamamlamanız ve sizi hidayet erdirdiği şeye karşılık (sizin de) Allah'ı tekbir etmeniz (yüceltmeniz) içindir. Umulur ki böylece siz (bütün bu kolaylıklara) şükredersiniz.(Bakara 2/185)

أُحِلَّ لَكُمْ لَيْلَةَ الصِّيَامِ الرَّفَثُ إِلَى نِسَآئِكُمْ هُنَّ لِبَاسٌ لَّكُمْ وَأَنتُمْ لِبَاسٌ لَّهُنَّ عَلِمَ اللّهُ أَنَّكُمْ كُنتُمْ تَخْتانُونَ أَنفُسَكُمْ فَتَابَ عَلَيْكُمْ وَعَفَا عَنكُمْ فَالآنَ بَاشِرُوهُنَّ وَابْتَغُواْ مَا كَتَبَ اللّهُ لَكُمْ وَكُلُواْ وَاشْرَبُواْ حَتَّى يَتَبَيَّنَ لَكُمُ الْخَيْطُ الأَبْيَضُ مِنَ الْخَيْطِ الأَسْوَدِ مِنَ الْفَجْرِ ثُمَّ أَتِمُّواْ الصِّيَامَ إِلَى الَّليْلِ وَلاَ تُبَاشِرُوهُنَّ وَأَنتُمْ عَاكِفُونَ فِي الْمَسَاجِدِ تِلْكَ حُدُودُ اللّهِ فَلاَ تَقْرَبُوهَا كَذَلِكَ يُبَيِّنُ اللّهُ آيَاتِهِ لِلنَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَتَّقُونَ
Resim---''Uhılle lekum leyletes sıyâmir refesu ilâ nisâikum hunne libâsun lekum ve entum libâsun lehun(lehunne) alîmallâhu ennekum kuntum tahtânûne enfusekum fe tâbe aleykum ve afâ ankum, fel âne bâşirûhunne vebtegû mâ keteballâhu lekum, ve kulû veşrabû hattâ yetebeyyene lekumul haytul ebyadu minel haytıl esvedi minel fecri, summe etimmus sıyâme ilel leyli, ve lâ tubâşirûhunne ve entum âkifûne fîl mesâcid(mesâcidi), tilke hudûdullâhi fe lâ takrabûhâ kezâlike yubeyyinullâhu âyâtihî lin nâsi leallehum yettekûn(yettekûne): Oruç gecesi kadınlarınıza yaklaşmanız size helâl kılındı. Onlar sizin için, siz de onlar için birer elbisesiniz. Allah, sizin nefslerinize ihanet ettiğinizi bildi. Bunun üzerine tövbelerinizi kabul etti ve sizi affetti. Şimdi artık onlara (eşlerinize) yaklaşın ve Allah'ın sizin için yazdığı (takdir ettiği) şeyleri isteyin. Fecr vaktinde beyaz iplik, siyah iplikten tebeyyün edinceye (size belli oluncaya, gündüzün aydınlığı, gecenin karanlığından sıyrılıncaya) kadar yeyin ve için. Sonra orucu geceye kadar tamamlayın. Mescidlerde itikâfta iseniz onlarla (kadınlarınızla) mübaşeret etmeyin. Bu Allah'ın hudududur (yasaklarıdır). Artık ona (yasaklara) yaklaşmayın. Allah, âyetlerini insanlara işte böyle açıklıyor. Umulur ki böylece onlar takva sahibi olurlar.” (Bakara 2/187)

وَأَتِمُّواْ الْحَجَّ وَالْعُمْرَةَ لِلّهِ فَإِنْ أُحْصِرْتُمْ فَمَا اسْتَيْسَرَ مِنَ الْهَدْيِ وَلاَ تَحْلِقُواْ رُؤُوسَكُمْ حَتَّى يَبْلُغَ الْهَدْيُ مَحِلَّهُ فَمَن كَانَ مِنكُم مَّرِيضاً أَوْ بِهِ أَذًى مِّن رَّأْسِهِ فَفِدْيَةٌ مِّن صِيَامٍ أَوْ صَدَقَةٍ أَوْ نُسُكٍ فَإِذَا أَمِنتُمْ فَمَن تَمَتَّعَ بِالْعُمْرَةِ إِلَى الْحَجِّ فَمَا اسْتَيْسَرَ مِنَ الْهَدْيِ فَمَن لَّمْ يَجِدْ فَصِيَامُ ثَلاثَةِ أَيَّامٍ فِي الْحَجِّ وَسَبْعَةٍ إِذَا رَجَعْتُمْ تِلْكَ عَشَرَةٌ كَامِلَةٌ ذَلِكَ لِمَن لَّمْ يَكُنْ أَهْلُهُ حَاضِرِي الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ وَاتَّقُواْ اللّهَ وَاعْلَمُواْ أَنَّ اللّهَ شَدِيدُ الْعِقَابِ
Resim---Ve etimmûl hacce vel umrete lillâh(lillâhi), fe in uhsirtum fe mesteysera minel hedyi ve lâ tahlikû ruûsekum hattâ yeblugal hedyu mahilleh(mahillehu), fe men kâne minkum marîdan ev bihî ezen min ra’sihî fe fidyetun min sıyâmin ev sadakatin ev nusuk(nusukin) fe izâ emintum, fe men temettea bil umreti ilel haccı fe mesteysera minel hedyi, fe men lem yecid fe sıyâmu selâseti eyyâmin fîl haccı ve seb’atin izâ reca’tum tilke aşaratun kâmileh(kâmiletun), zâlike li men lem yekun ehluhu hâdırıl mescidil harâm(harâmi), vettekûllâhe va’lemû ennellâhe şedîdul ikâb(ikâbi): Hac ve umreyi Allah için tamamlayın. Fakat eğer (elde olmayan bir nedenle) alıkonursanız, o zaman kolayınıza gelen kurbandan (gönderin). Kurban (kesim) yerine ulaşıncaya kadar da başlarınızı traş etmeyin. Fakat sizden hasta olan veya başından bir ezası olan (ve bundan dolayı kurban yerine varmadan önce traı olmak zorunda kalan) kimsenin bu durumda, oruçtan, sadakadan veya kurbandan (biriyle) fidye vermesi(gerekir). Artık emin olduğunuzda (güvene kavuştuğunuzda) o zaman kim, hac (zamanına) kadar umreden faydalanırsa, o taktirde kolayına gelen kurbandan (keser). Fakat kim bunu bulamazsa, o zaman üç gün hacta, (evinize) döndüğünüz zaman da yedi (gün) oruç tutması gerekir ki bunların tamamı on (gündür). Bu, ailesi Mescid-i Haram'da hazır olmayan (oturmayan) kimseler içindir.Ve Allah'a karşı takva sahibi olun.Ve Allah'ın ikabının (cezasının) şiddetli olduğunu bilin!(Bakara 2/196)

وَمَا كَانَ لِمُؤْمِنٍ أَن يَقْتُلَ مُؤْمِنًا إِلاَّ خَطَئًا وَمَن قَتَلَ مُؤْمِنًا خَطَئًا فَتَحْرِيرُ رَقَبَةٍ مُّؤْمِنَةٍ وَدِيَةٌ مُّسَلَّمَةٌ إِلَى أَهْلِهِ إِلاَّ أَن يَصَّدَّقُواْ فَإِن كَانَ مِن قَوْمٍ عَدُوٍّ لَّكُمْ وَهُوَ مْؤْمِنٌ فَتَحْرِيرُ رَقَبَةٍ مُّؤْمِنَةٍ وَإِن كَانَ مِن قَوْمٍ بَيْنَكُمْ وَبَيْنَهُمْ مِّيثَاقٌ فَدِيَةٌ مُّسَلَّمَةٌ إِلَى أَهْلِهِ وَتَحْرِيرُ رَقَبَةٍ مُّؤْمِنَةً فَمَن لَّمْ يَجِدْ فَصِيَامُ شَهْرَيْنِ مُتَتَابِعَيْنِ تَوْبَةً مِّنَ اللّهِ وَكَانَ اللّهُ عَلِيمًا حَكِيمًا
Resim---Ve mâ kâne li mu’minin en yaktule mu’minen illâ hataâ(hataen), ve men katele mu’minen hataen fe tahrîru rakabetin mu’minetin ve diyetun musellemetun ilâ ehlihî illâ en yessaddakû. Fe in kâne min kavmin aduvvin lekum ve huve mu’minun fe tahrîru rakabetin mu’mineh(mu’minetin). Ve in kâne min kavmin beynekum ve beynehum mîsâkun fe diyetun musellemetun ilâ ehlihî ve tahrîru rakabetin mu’mineh(mu’minetin), fe men lem yecid fe sıyâmu şehreyni mutetâbiayni tevbeten minallâh(minallâhi). Ve kânallâhu alîmen hakîmâ(hakîmen).: Ve bir mü'minin, bir mü'mini öldürmesi, “hata ile olması hariç” olamaz (caiz değildir) ve kim bir mü'mini bir hata sonucu öldürürse, o zaman bir mü'min köle azad etmesi ve ölenin ailesine bir diyet teslim edilmiş olması gerekir, ancak onların, (o diyeti) sadaka olarak bağışlamaları hariç. Fakat o (hata ile öldüren) eğer, size düşman bir kavimden olup ve o mü'minse, o taktirde, bir mü'min köle azad etmesi gerekir. Ve eğer sizinle arasında anlaşma bulunan bir kavimden ise o zaman ölenin ailesine teslim edilmiş bir diyet ve bir mü'min köle azad etmesi gerekir. Fakat (bunları) yapmaya imkân bulamayan kimse ise, o taktirde tövbesinin Allah tarafından kabulu için, ardarda iki ay oruç tutsun .Ve Allah, en iyi bilendir, en iyi hüküm verendir.(Nisâ 4/92)

لاَ يُؤَاخِذُكُمُ اللّهُ بِاللَّغْوِ فِي أَيْمَانِكُمْ وَلَكِن يُؤَاخِذُكُم بِمَا عَقَّدتُّمُ الأَيْمَانَ فَكَفَّارَتُهُ إِطْعَامُ عَشَرَةِ مَسَاكِينَ مِنْ أَوْسَطِ مَا تُطْعِمُونَ أَهْلِيكُمْ أَوْ كِسْوَتُهُمْ أَوْ تَحْرِيرُ رَقَبَةٍ فَمَن لَّمْ يَجِدْ فَصِيَامُ ثَلاَثَةِ أَيَّامٍ ذَلِكَ كَفَّارَةُ أَيْمَانِكُمْ إِذَا حَلَفْتُمْ وَاحْفَظُواْ أَيْمَانَكُمْ كَذَلِكَ يُبَيِّنُ اللّهُ لَكُمْ آيَاتِهِ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ
Resim---Lâ yuâhizukumullâhu bil lagvi fî eymânikum ve lâkin yuâhizukum bimâ akkadtumul eymân(eymâne), fe keffâretuhu it’âmu aşereti mesâkîne min evsatı mâ tut’ımûne ehlîkum ev kisvetuhum ev tahrîru rakabeh(rakabetin) fe men lem yecid fe sıyâmu selâseti eyyâm(eyyâmin) zâlike keffâretu eymânikum izâ haleftum vahfezû eymânekum kezâlike yubeyyinullâhu lekum âyâtihi leallekum teşkurûn(teşkurûne).: Allah sizi, yeminlerinizdeki boş sözlerden dolayı sorumlu tutmaz. Fakat, akid yaptığınız yeminlerden dolayı sorumlu tutar. Artık onun kefâreti (cezası), ev halkınıza yedirdiklerinizin ortalamasından on yoksulu yedirmeniz veya onları giydirmeniz ya da bir köle azad etmenizdir. Fakat kim bunları bulamazsa, o taktirde üç gün oruç tutsun.İşte bu, yeminlerinizi bozduğunuz zaman onların (yeminlerinizin) kefâretidir. Ve yeminlerinizi koruyun (onları bozmaktan sakının). Allah, âyetlerini size işte böyle açıklıyor, umulur ki böylece siz şükredersiniz.(Mâide 5/89)

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ لاَ تَقْتُلُواْ الصَّيْدَ وَأَنتُمْ حُرُمٌ وَمَن قَتَلَهُ مِنكُم مُّتَعَمِّدًا فَجَزَاء مِّثْلُ مَا قَتَلَ مِنَ النَّعَمِ يَحْكُمُ بِهِ ذَوَا عَدْلٍ مِّنكُمْ هَدْيًا بَالِغَ الْكَعْبَةِ أَوْ كَفَّارَةٌ طَعَامُ مَسَاكِينَ أَو عَدْلُ ذَلِكَ صِيَامًا لِّيَذُوقَ وَبَالَ أَمْرِهِ عَفَا اللّهُ عَمَّا سَلَف وَمَنْ عَادَ فَيَنتَقِمُ اللّهُ مِنْهُ وَاللّهُ عَزِيزٌ ذُو انْتِقَامٍ
Resim---Yâ eyyuhâllezîne âmenû lâ taktulûs sayde ve entum hûrûm(hûrûmun) ve men katelehu minkum muteammiden fe cezâun mislu mâ katele min en neami yahkumu bihî zevâ adlin minkum hedyen bâligal ka’beti ev keffâratun taâmu mesâkîne ev adlu zâlike siyâmen li yezûka vebâle emrih(emrihî) afâllâhu amma selef(selefe) ve men âde fe yentakimullâhu minh(minhu) vallâhu azîzun zûntikâm(zûntikâmin).: Ey îmân edenler! Siz ihramda iken av hayvanını öldürmeyin. Ve sizden kim kasten (bilerek) onu öldürürse, o zaman kendisine öldürdüğünün dengi bir hayvanın cezası vardır ki, (bunun öldürülen hayvanın dengi olduğuna dair) içinizden, âdil iki kimse takdir edip karar verir. Kâbe'ye ulaşacak (Kâbe'ye götürülüp orada kesilecek) bir kurban veya yoksulları yedirme şeklinde bir kefâret, ya da buna denk bir oruçtur ki bu, böylece o yaptığı işin vebalini tatması içindir. Allah, geçmiştekileri (işlenen bu tür cürümleri) bağışladı. Kim dönüp de (bir daha) böyle yaparsa, o taktirde Allah ondan intikam alır. Allah Azîz'dir, intikam sahibidir.(Mâide 5/95)

التَّائِبُونَ الْعَابِدُونَ الْحَامِدُونَ السَّائِحُونَ الرَّاكِعُونَ السَّاجِدونَ الآمِرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَالنَّاهُونَ عَنِ الْمُنكَرِ وَالْحَافِظُونَ لِحُدُودِ اللّهِ وَبَشِّرِ الْمُؤْمِنِينَ
Resim---Et tâibûnel âbidûnel hâmidûnes sâihûner râkiûnes sâcidûnel âmirûne bil ma’rûfi ven nâhûne anil munkeri vel hâfizûne li hudûdillâh (hudûdillâhi), ve beşşiril mu’minîn (mu’minîne): Tövbe edenleri, (Allah'a) kul olanları, hamdedenleri, oruç tutanları veya seyahat edenleri (Allah yolunda hicret edenleri, savaşmak için veya Allah'ın adını yüceltmek, dînini kuvvetlendirmek için, Allah yolunda hizmet için, ilim tahsil etmek için yurtlarından çıkanları, Allah'a ulaştırmak için ruhlarını yola çıkaranları, yeryüzünde ibretle gezip tefekkür edenleri); rükû ve secde edenleri, ma'rufla emredenleri, münkerden nehyedenleri (yasaklayanları), Allah'ın hudutlarını muhafaza edenleri ve mü'minleri müjdele!(Tevbe 9/112)

فَكُلِي وَاشْرَبِي وَقَرِّي عَيْنًا فَإِمَّا تَرَيِنَّ مِنَ الْبَشَرِ أَحَدًا فَقُولِي إِنِّي نَذَرْتُ لِلرَّحْمَنِ صَوْمًا فَلَنْ أُكَلِّمَ الْيَوْمَ إِنسِيًّا
Resim---Fe kulî veşrabî ve karrî aynâ(aynen), fe immâ terayinne minel beşeri ehaden fe kûlî innî nezertu lir rahmâni savmen fe len ukellimel yevme insiyyâ(insiyyen).: Artık ye ve iç, gözün aydın olsun! Bundan sonra eğer beşerden bir kimseyi görürsen, o zaman (ona şöyle) söyle: “Muhakkak ki ben, Rahmân'a (konuşmama) orucu nezrettim (adadım). Bu sebeple bugün bir insanla asla konuşmayacağım.(Meryem 19/26)

إِنَّ الْمُسْلِمِينَ وَالْمُسْلِمَاتِ وَالْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ وَالْقَانِتِينَ وَالْقَانِتَاتِ وَالصَّادِقِينَ وَالصَّادِقَاتِ وَالصَّابِرِينَ وَالصَّابِرَاتِ وَالْخَاشِعِينَ وَالْخَاشِعَاتِ وَالْمُتَصَدِّقِينَ وَالْمُتَصَدِّقَاتِ وَالصَّائِمِينَ وَالصَّائِمَاتِ وَالْحَافِظِينَ فُرُوجَهُمْ وَالْحَافِظَاتِ وَالذَّاكِرِينَ اللَّهَ كَثِيرًا وَالذَّاكِرَاتِ أَعَدَّ اللَّهُ لَهُم مَّغْفِرَةً وَأَجْرًا عَظِيمًا
Resim---İnnel muslimîne vel muslimâti vel mu’minîne vel mu’minâti vel kânitîne vel kânitâti ves sâdikîne ves sâdikâti ves sâbirîne ves sâbirâti vel hâşiîne vel hâşiâti vel mutesaddikîne vel mutesaddikâti ves sâimîne ves sâimâti vel hâfızîne furûcehum vel hâfızâti vez zâkirînallâhe kesîren vez zâkirâti eaddallâhu lehum magfireten ve ecren azîmâ(azîmen).: Gerçekten İslâm olan (Allah'a teslim olan) erkekler ve İslâm olan kadınlar ve mü'min erkekler ve mü'min kadınlar, kanitin olan erkekler ve kanitin olan kadınlar, sadık erkekler ve sadık kadınlar, sabreden erkekler ve sabreden kadınlar, (Rabbine) huşû duyan erkekler ve huşû duyan kadınlar, sadaka veren erkekler ve sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadınlar, ırzlarını koruyan erkekler ve ırzlarını koruyan kadınlar ve Allah'ı çok zikreden erkekler ve (çok) zikreden kadınlar! Allah, onlar için mağfiret ve azîm bir ecir (mükâfat) hazırladı.(Ahzab 33/35)

عَسَى رَبُّهُ إِن طَلَّقَكُنَّ أَن يُبْدِلَهُ أَزْوَاجًا خَيْرًا مِّنكُنَّ مُسْلِمَاتٍ مُّؤْمِنَاتٍ قَانِتَاتٍ تَائِبَاتٍ عَابِدَاتٍ سَائِحَاتٍ ثَيِّبَاتٍ وَأَبْكَارًا
Resim---Asâ rabbuhû in tallakakunne en yubdilehû ezvâcen hayren min kunne muslimâtin mû’minâtin kânitâtin tâibâtin âbidâtin sâihâtin seyyibâtin ve ebkârâ(ebkâren).: Eğer (o) sizi boşarsa, onun Rabbinin, onun için sizin yerinize, sizden daha hayırlı olan müslüman (Allah'a teslim olmuş) kadınlar, mü'min kadınlar, kanitin olan kadınlar, tövbe eden kadınlar, kul olan kadınlar, oruç tutan kadınlar, dul ve bakire olan kadınlardan zevceler (eşler) ile değiştirmesi umulur.(Tahrim (66/5)

فَمَن لَّمْ يَجِدْ فَصِيَامُ شَهْرَيْنِ مُتَتَابِعَيْنِ مِن قَبْلِ أَن يَتَمَاسَّا فَمَن لَّمْ يَسْتَطِعْ فَإِطْعَامُ سِتِّينَ مِسْكِينًا ذَلِكَ لِتُؤْمِنُوا بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ وَتِلْكَ حُدُودُ اللَّهِ وَلِلْكَافِرِينَ عَذَابٌ أَلِيمٌ
Resim---Fe men lem yecid fe siyâmu şehreyni mutetâbiayni min kabli en yetemâssâ, fe men lem yestetı’ fe ıt’amu sittîne miskînâ(miskînen), zâlike li tû’minû billâhi ve resûlih(resûlihî), ve tilke hudûdullâh(hudûdullâhi), ve lil kâfirîne azâbun elîm(elîmun).: Artık kim (azad edecek köle veya cariye) bulamazsa, o taktirde (eşlerine) temas etmeden önce iki ay devamlı (ardarda) oruç tutsun. Fakat kimin (oruca) gücü yetmezse, o zaman altmış miskini (çalışmaktan aciz, yaşlı kimseyi) doyursun. İşte bu, Allah'a ve O'nun Resûl'üne îmân ettiğiniz içindir. Ve bu, Allah'ın hudududur ve kâfirler için elîm azap vardır. (Mücâdile 58/4)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: ORUÇ-SAVM..

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim Hadis-i Şeriflerde ORUÇ-SAVM:

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “İslam beş esas üzerine bina edilmiştir: Allah"tan başka ilah olmadığına ve Muhammed’in O’nun kulu ve elçisi olduguna şehâdet etmek, namaz kılmak, oruç tutmak, Kabe’ye haccetmek, Ramazan orucu tutmak.” Buyurdu.
(Tirmizî, İman 3, (2612))

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Ramazan ayı girdiği zaman cennetin kapıları açılır, cehennemin kapıları kapanır ve şeytanlar da zincire vurulur.''
(Müslim, Sıyam 2, (1079)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Oruçlu bir kimse yalanı ve yalanla iş yapmayı terk etmezse onun yemesini içmesini terk etmesine ALLAH’ın hiçbir ihtiyacı yoktur.”
(Buharî, Savm, 8.)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Şu beş şey, oruç ve Abdestte hayır bırakmaz:
1- Yalan,
2- Gıybet,
3- Söz taşımak,
4- Harama bakmak,
5- Yalan yere yemin.”
buyurmuştur.
(Hz. Enes radiyallâhu anh’dan; Deylemî)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Kim Allah Teala yolunda bir gün oruç tutsa, Allah onunla ateş arasına, genişliği sema ile arz arasını tutan bir hendek kılar” buyurdu.
(Tirmizî, Cihad 3, (1624)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Ramazan ayında, hasta veya ruhsat sahibi olmaksızın kim bir günlük orucunu yerse, bütün zaman boyu oruç tutsa bu orucu kaza edemez” buyurdu.
(Buharî, Savm 29)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Kadir gecesini, kim sevabına inanıp onu kazanmak ümidiyle ihya ederse, geçmiş günahları affedilir.''
(Müslim, Müsafirin 174, (769); Ebu Davud, Salat 318, (1371); Tirmizî, Savm 83)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e :" Kadir gecesi (Ramazan'ın neresinde?) diye sorulmuştu. O da, Ramazanın tamamında." diye cevap verdi.
(Ebu Davud)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Şurası muhakkak ki, Oruçlunun iftarını açtığı zaman reddedilmeyen makbul bir duası vardır"
(Beyhakî)

Resim---Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem: "İnsanlar iftarda ta'cile yer verdikleri müddetçe hayır üzere devam ederler." Buyurdu.
(Sehl İbnu Sa'd’dan; Buharî, Savm 45; Müslim, Sıyam 48, (1098); Muvatta, Sıyam 6, (1, 288); Tirmizi, Savm 13, (699)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “ Nübüvvet (peygamberlik) amellerinden biri de iftarın ta'cili (öne alınması), sahurun da te'hir edilmesidir.” Buyurdu.
(Abdulkerim İbnu Ebi'l-Muharîk’den; Muvatta, Kasru's-Salat 46, (1, 158)

Resim---Enes radiyallahu anhu: Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem, namaz kılmazdan önce birkaç taze hurma ile orucunu açardı. Eğer taze hurma yoksa kuru hurma ile açardı. Eğer kuru hurma da bulamazsa birkaç yudum su yudumlardı.” Buyurdu.
(Ebu Davud, Savm 22, (2556); Tirmizi, Savm 10, (694)

Resim---Mu'az İbnu Zühre: “Bana ulaştı ki, Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem, iftar ettiği zaman şu duayı okurdu; "Allahümme leke sumtü ve ala rızkike eftartü. (Ey Allahım senin rızan için oruç tuttum ve senin rızkınla orucumu açıyorum)"
(Ravi: Mu'az İbnu Zühre; Ebu Davud, Savm 22, (2358)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: ORUÇ-SAVM..

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim---Mervan İbnu Salim, Hz. İbnu Ömer (ra)'den naklediyor: "Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem orucunu açınca şöyle derdi: "Susuzluk gitti, damarlar ıslandı, inşaallahu Teala sevap kesinleşti."
(Rezin, duanın baş kısmma "Elhamdülillah" kelimesini ziyade etti)
(Ebu Davud, Savm 22, (2357)

Resim---Enes radiyallahu anhu: Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem Ramazan ayının sonunda oruçları vasletti (yani hiç bozmadan birkaç gün ard arda devam ettirdi). Onunla birlikte halk da vasletti. Durum Resulullah'a ulaşınca: "Eğer Ramazan ayı bizim için uzatılsaydı biz onu öyle bir vaslederdik ki derine dalanlar (aşırılar) bundan (aşırılıklarından) vazgeçmek zorunda kalırlardı. Ben sizin gibi değilim. Ben gölgelenirim, Rabbim bana hem yedirir hem de içirir.” Buyurdu.
(Ravi: Enes; Buharî, Savm 48, Temenni 9; Müslim, Savm 57-60, (1103-1106); Tirmizi, Savm 62, (778)

Resim---Ebu Bekr İbnu Abdirrahman'ın anlattığına göre, babası, Mervan'a "Hz. Aişe ve Ümmü Seleme (ra)'nin kendisine şunu haber verdiklerini söylemiştir: "Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem Ramazan ayında, rüya sebebiyle olmaksızın cünüb olarak fecir vaktine ulaştığı olurdu da, kalkıp yıkanır ve orucunu tutardı.”
(Buharî, Savm 22, 25; Müslim, Sıyam 76, (1109); Muvatta, Sıyam 12, (1, 291); Ebu Davud, Savm 36, (238)

Resim---Amir İbnu Rebi'a radiyallahu anhu: “Ben Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem'ı oruçlu iken misvaklandığını sayamayacağım kadar çok gördüm.'' (Buharî'nin rivayeti muallaktır)
(Buharî, Savm 27; Ebu Davud, Savm 26, (2364); Tirmizi, Savm 29, (725)

Resim---Abdullah İbnu Ömer: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Oruçlu, günün başında ve sonunda misvak kullanırdı” dedi.
(Buharî, Savm 25 (bab başlığında kaydetmiştir)

Resim---Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdular ki: "Kim yalanı ve onurda ameli terketmezse (bilsin ki) onun yiyip içmesini bırakmasına Allah'ın ihtiyacı yoktur." Buyurdu.
(Ebu Hüreyre’den; Buharî, Savm 8, Edeb 51; Ebu Davud, Savm 25, (2326); Tirmizi, Savm 16, (707)

Resim---Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdular ki: "Biriniz yemeğe davet edilince oruçlu ise; "Ben oruçluyum" desin."
(Ebu Hüreyre’den; Müslim, Sıyam 159, (1150); Ebu Davud, Savm 76, (2461); Tirmizi, Savm 64, (780, 781); İbnu Mâce, Sıyam)

Resim---Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdular ki: "Kim bir kavme misafir olursa, onlar müsaade etmedikçe (nafile) oruç tutmasın."
(Tirmizi, hadis için; "Münkerdir, Hişam İbnu Urve dışında sika biri tarafından rivayet edildiğini görmedik" der)
(Aişe radiyallahu anha’dan; Tirmizi, Savm 70, (789)

Resim---Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem, Ümmü Ammare Bintu Ka'b’ın yanına girmiştir. Ammire yemek ikram edince, Aleyhissalatu vesselam: "Sen de ye!" demiş, kadın: "Ben oruç tutuyorum" deyince Resulullah şöyle buyurmuştur: "Oruçlu kimse, başkasına ikramda bulunur ve yemeğinden başkaları yerse, onlar yedikleri müddetçe melaike aleyhimüsselam oruçluyu rahmet duasında bulunurlar." Bir başka rivayette şöyle denmiştir: "Oruçlunun yanında oruçsuzlar yemek yiyecek olurlarsa, melekler oruçluya rahmet okurlar." Buyurdu.
(Ümmü Ammare Bintu Ka'b’dan; Tirmizi, Savm 67, (784, 785, 786)

Resim---Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdular ki: "Kadın, kocası varken izin almadan (nafile) oruç tutmasın." Buyurdu.
(Ebu Davud'un rivayetinde, "Ramazan dışında" ziyadesi vardır.)
(Ebu Hüreyre’den; Buharî, Nikah 84, 86; Müslim, Zekat 84, (1026); Ebu Davud, Savm 74, (2485); Tirmizi, Savm 65, (782)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Kim yalanı ve onunla ameli terketmezse (bilsin ki) onun yiyip içmesini bırakmasına Allah'ın ihtiyacı yoktur." [Ebu Hüreyre]

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Ramazan girip çıktığı halde günahları affedilmemiş olan insanın burnu sürtülsün Anne ve babasına veya bunlardan birine yetişip de onlar sayesinde cennete girmeyen kimsenin de burnu sürtülsün Ben yanında zikredildigim zaman bana salat okumayan kimsesinin de burnu sürtülsün!''
(Tirmizî, Daavat 110, (3539))

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Kim oruçlu olduğu halde unutur ve yerse veya içerse orucunu tamamlasın Çünkü ona Allah yedirip içirmiştir.''(Müslim, Sıyam 171,)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “"Ramazan ve Kurban bayramının gecelerini ihya eden kimsenin kalbi, kalblerin öldüğü gün ölmez" [İbni Mace, Taberani]

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Kim Allah rızası için bir gün oruç tutarsa, Allah onu yetmiş sene Cehennem ateşinden uzaklaştırır. ''
[Camiüs Sağir]

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Kim bir oruçluya iftar ettirirse, kendisine onun sevabı kadar sevap yazılır Üstelik bu sebeple oruçlunun sevabından hiçbir eksilme olmaz.''
(Tirmizî, Savm 82, (807);

Ramazanda Allah'i zikreden magfiret olunur. Ve o ayda Allah'dan dilekte bulunan kimse de mahrum edilmez. [Hz. Cābir (r.a)]

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Kadir gecesini, kim sevabına inanıp onu kazanmak ümidiyle ihya ederse, geçmiş günahları affedilir..''
(Müslim, Müsafirin)

Resim---Hazret-i Âişe radiyallahu anha: "Dedim ki: “Yâ Rasûlullah, Kadir Gecesine rastlarsam nasıl dua edeyim?”
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Allahümme inneke afüvvün tuhibbü'l-afve fa'fu annî (Allah’ım, Sen affedicisin, affetmeyi seversin, beni de affeyle) dersin” buyurdu.
(Tirmizî, Daavât 84)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Âdemoğlunun işlemiş olduğu her iyilik ve ibadet, sevap bakımından on katından yedi yüz katına, Allah’ın dilediği sayıya kadar artar.
“Allah buyuruyor ki: ‘Ancak oruçlu böyle değildir. Çünkü oruç sırf Benim rızam için tutulmuştur, Bana aittir. O zevkleri ve yemesini Benim için bırakır.’
“Oruçlu için iki sevinç vardır: Birinci sevinci iftar vaktindeki sevincidir. Diğeri de, Rabbine kavuşup mükâfatını aldığı zamanki sevincidir.
“Allah’a yemin ederim ki, oruç tutanın ağzının kokusu, Allah katında misk kokusundan daha hoştur.”

(Ebu Hüreyre radiyallâhu anh’dan; İbni Mâce, Sıyam: 1)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “ Ramazan'da orucunu tutup da Şevval'den de altı gün tutan kimse bütün sene oruç tutmuş gibidir.” buyurdu.
(Tirmizî)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Ramazan orucu farz, teravih namazı ise sünnettir. Bu ayda oruç tutup, gecelerini de ibadetle geçirenin günahları affolur." buyurdu.
(Nesaî)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “ "Oruçlunun ağzından çıkan koku, Allah indinde misk kokusundan daha hoştur." buyurdu.
(Kütüb-i Sitte)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “ Oruçlu iken çirkin konuşmayın! Birisi size sataşırsa, “Ben oruçluyum” deyin.” buyurdu.
(Buharî)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Oruçlunun susması tesbih, uykusu ibadet, duası makbul, ameli de çok sevaptır." buyurdu.
(Deylemî)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Kadir gecesini, Ramazan'ın son onunda arayın.” buyurdu.
(Buhârî)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Oruç sabrın yarısıdır” buyurdu.
(Buharî)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Oruç, kişi onu günahlarla delmedikçe, bir kalkandır.” buyurdu.
(Camiu’s-Sağir)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: ORUÇ-SAVM..

Mesaj gönderen kulihvani »

ResimFarz Oruc:

Ramazan ayında oruç tutmak, Ramazanda tutulmayana orucu başka günlerde kaza etmek ve keffaret oruçları farzdır.
Farz olan oruç denince, ramazan orucu kastedilir ve zaten tayin edilmiş, önceden belirlenmiş (muayyen) olan oruç da budur.
Mazeretli veya mazeretsiz olarak tutulamadığı zaman, başka bir zaman kazâ edilmesi de aynı şekilde farzdır.
Bunun dışında bir de kefâret olmak üzere tutulan oruç vardır. Ramazan orucunun bozulması sebebiyle tutulması gereken kefâret orucu yanında ayrıca, zıhâr, yanlışlıkla ve kaza ile adam öldürme, hacda ihramlı iken vaktinden önce tıraş olma (halk) ve yemin için tutulacak olan kefâret oruçları da farz oruç kapsamında değerlendiri.
Kefâret orucu, yapılan bir hatanın cezası veya telâfisi anlamını taşıdığından kişi için baştan belirlenmiş bir yükümlülük olmayıp, buna sebebiyet vermesi halinde gündeme gelebilen ârızî bir yükümlülük niteliğindedir. Bu bakımdan ramazan orucu "muayyen farz", diğerleri ise "gayr-i muayyen farz" olarak nitelendirilir. Ramazan orucu sadece belirli bir vakitte, yani ramazan ayında tutulabilirken, diğerleri oruç tutmanın mubah olduğu her zaman tutulabilir.

Ramazan orucunun kazası da istenilen mubah günlerde tutabilir. Fakat İmam Şâfiî'nin kazâya kalan orucun aynı yıl içerisinde kazâ edilmesi gerektiğine ilişkin görüşü de dikkate alınarak, herhangi bir sebeple kazâya kalan orucu mümkün olan en kısa zamanda tutmaya çalışmak uygun olur.
Mübarek Kitabımız, Kur'an-ı Kerim'de orucun farz oluşunu bildiren aytette Yüce Allah ;
''Ey iman edenler! Sizden öncekilere farz kılındığı gibi, sizin üzerinize de oruç farz kılındı, ta ki korunasınız .'' Bakara 2/183

*

ResimVacib Oruç:

Nâfile olarak tutulan, sonradan bozulan orucun kazâsı vâcibdir. Nezir oruçları da vâcib oruçlardandır.
Meselâ,"Şu iş şöyle olursa şu kadar gün oruç tutacağım"diye oruç tutmaya söz vermiş bir adamın, dileği gerçekleştiği zaman, bu oruçları tutması vâcib olur.
Nezir (adak), kişinin dinen yükümlü olmadığı bir ibadeti yapmayı kendisi için bir yükümlülük haline getirmesidir.
Kişi, oruç tutmayı adamışsa, bu adak orucunu tutması vâciptir. Adak adanırken, orucun tutulacağı gün belirlenmişse, meselâ falan ayın falan günü gibi, bu muayyen bir vâcip olur ve orucun belirlenen günde tutulması gerekir. Nezredilen itikâf orucu da belirli günde tutulacağı için muayyen vâcip sayılır. Orucun tutulacağı gün belirlenmemişse gayr-i muayyen vâcip olur ve dilediği mubah bir günde tutabilir.

Başlanmış nâfile bir orucun bozulması durumunda bunun kazâ edilmesi Hanefîler'e göre vâciptir.
Mâlikîler ise kazânın farz olduğunu söylemişlerdir. Şâfiî'ye ve Mâlik'ten başka bir rivayete göre ise, nâfile orucun kazâsı gerekmez.

*

ResimNafile Oruç:

Farz ve vâcip olan oruçların dışında tutulan oruçlar nâfile oruç olarak isimlendirilir. Daha önce namaz çeşitlerini ele alırken belirttiğimiz gibi, nâfile, gereksiz anlamına değil, farz ve vâcip olanın dışında, kısaca gerekenin dışında yapılan anlamına gelir. Daha fazla sevap kazanmak maksadıyla yapıldığı için tabir câizse nâfile ibadet, bir bakıma fazla mesai yapmaktır. Nâfile oruçların sünnet, müstehap, mendup veya tatavvu olarak adlandırıldıkları da olur.

Nâfile oruç, mubah olan tüm günlerde tutulabilir. Ancak bazı günlerde oruç tutmak daha faziletli görülerek bugünlerde oruç tutmak sünnet veya mendup kabul edilmiştir. Peygamberimiz'in sıklıkla oruç tuttuğu veya oruç tutulmasını tavsiye ettiği günler, kısaca oruç tutmanın mendup kabul edildiği belli başlı günleri görelim.

ResimOruç Tutmanın Mendup Olduğu Günler:

1. Şevval Orucu:
Ay takviminde ramazan ayından sonraki ay, şevval ayıdır. Şevval ayında altı gün oruç tutmak müstehaptır. Bu oruçların bayramın hemen arkasından peş peşe tutulması daha faziletli olmakla birlikte ay içerisinde aralıklı olarak tutmak da mümkündür. Kazâ veya adak oruçlarının bugünlerde tutulmasıyla da aynı sevap elde edilir. Peygamberimiz'in, ramazanı oruçla geçirip buna şevvalden altı gün ilâve eden kişinin bütün yılı oruçlu geçirmiş olacağı yönündeki ifadesini (Müslim, "Sıyâm", 204), "Kim iyi bir amel işlerse, kendisine bunun on katı ecir vardır" (el-En`âm 6/160) âyetiyle birlikte değerlendiren kimi âlimler, bire on hesabıyla, ramazan orucunun on aya, altı gün şevval orucunun da altmış güne karşılık olduğunu ve bu suretle bütün yılın oruçlu geçirilmiş sayılacağını söylemişlerdir.

2. Aşure Orucu:
Muharrem ayının onuncu gününe "âşûrâ" denilir. Hz. Peygamber'in bugünde devamlı olarak oruç tuttuğu rivayet edilmiştir. Fakat sadece o günde oruç tutulması doğru görülmemiş, bunun yanında bir önceki veya bir sonraki günün de oruçlu geçirilmesi tavsiye edilmiştir. Bir rivayete göre Peygamberimiz Medine'ye geldiğinde yahudilerin aşure gününde oruç tuttuklarını görünce, bu orucun anlamını yani ne için tutulduğunu sormuştu. Yahudiler, bugünün büyük bir gün olduğunu; Allah'ın Mûsâ'yı ve İsrâiloğulları'nı düşmanlarından bugünde kurtardığını ve Mûsâ'nın bu sebeple bugünde oruç tuttuğunu, kendilerinin bugünde oruç tutmalarının da bundan kaynaklandığını söyleyince, Peygamberimiz "Ben Mûsâ'ya sizden daha yakınım" demiş ve bugünlerde oruç tutulmasını emretmiştir (İbn Mâce, "Sıyâm", 41). Aşure orucunu Câhiliye döneminde Araplar'ın tuttuğu ve Hz. Peygamber'in de ramazan orucunun farz kılınmasına kadar bu orucu tutmayı emrettiği rivayetleri de vardır (Müslim, "Sıyâm", 116). Daha sonra ramazan orucu farz kılınınca aşure orucu bir yükümlülük olmaktan çıkarılmış, fakat aşure günü oruç tutulması tavsiye edilmiş ve bugün oruç tutmak sünnet olarak devam etmiştir.

3. Her Ay Üç Gün Oruç:
Her aydan üç gün oruç tutmak, bunu özellikle her ayın 13, 14 ve 15. günlerinde yapmak müstehap kabul edilmiştir. Kamerî takvim (ay takvimi) hesabına göre bugünlere "eyyam-ı bîd" denir. Peygamberimiz'in özellikle ayın 13, 14 ve 15. günlerinde olmak üzere her ay üç gün oruç tutmayı tavsiye ettiği rivayeti (Müslim, "Sıyâm", 181-182) yanında Hz. Âişe'nin, Peygamberimiz'in her ay üç gün oruç tuttuğuna dair rivayeti de bulunmaktadır.

4. Pazartesi-Perşembe Orucu:
Her hafta pazartesi ve perşembe günleri oruç tutmak da teşvik edilmiş bir nâfiledir. Peygamberimiz'in pazartesi ve perşembe günleri oruç tuttuğu ve soruya cevaben de "İnsanların amelleri Allah Teâlâ'ya pazartesi ve perşembe günleri arzolunur; ben amelimin arzı sırasında oruçlu olmayı tercih ediyorum" (Ebû Dâvûd, "Savm", 60; İbn Mâce, "Sıyâm", 42) dediği rivayet edilmektedir.

5. Zilhicce Orucu:
Zilhicce ayının ilk dokuz gününde oruç tutmak tavsiye edilmiştir. Zilhicce ayının 10. günü kurban bayramının ilk günüdür. Peygamberimiz'in zilhiccenin ilk dokuz günü oruç tutmayı sürdürdüğü rivayet edildiği için zilhiccenin ilk dokuz gününün, yani kurban bayramından önceki dokuz günün oruçlu geçirilmesi müstehaptır. Fakat sıkıntıya ve halsizliğe sebep olacağı gerekçesiyle, hacda olanların 9. günü (arefe günü) oruç tutması mekruh görülmüştür. Peygamberimiz arefe gününün faziletine ilişkin olarak "Arefe gününden daha çok Allah'ın cehennem ateşinden insanları âzat ettiği bir gün yoktur" buyurmuş, yine "Arefe günü tutulan orucun bundan önce ve sonra birer yıllık günahları örteceği Allah'tan umulur" dediği (Müslim, "Sıyâm", 196-197) nakledilmiştir.

6. Haram Aylarda Oruç:
Haram aylar olarak anılan zilkade, zilhicce, muharrem ve receb aylarında, perşembe, cuma ve cumartesi günleri oruç tutmak müstehaptır.

7. Şâban Orucu:
Şâban ayında oruç tutmak müstehap sayılmıştır. Âişe vâlidemizin belirttiğine göre Peygamberimiz en çok orucu şâban ayında tutmuş, şâban ayının tamamını oruçla geçirdiği olmuştur. Fakat, pazartesi-perşembe veya her ay üç gün ve benzeri gibi tutulagelen mûtat oruç dışında şâban ayının ikinci yarısında oruç tutmak bazı âlimlerce mekruh kabul edildiği gibi, Şâfiî mezhebine göre haram sayılmıştır.

8. Dâvûd Orucu:
Gün aşırı oruç tutmak yani bir gün oruç tutup ertesi gün tutmamak, Peygamberimiz tarafından"savm-ı Dâvûd"olarak nitelenmiş ve bu şekilde oruç tutmanın faziletli olduğu ifade edilmiştir. Peygamberimiz bu şekildeki oruç hakkında "En faziletli oruç Dâvûd'un tuttuğu oruçtur; o bir gün oruç tutar, bir gün tutmazdı" demiştir. Sahâbeden Abdullah b. Amr,"Ben daha fazlasını tutabilirim" deyince, Peygamberimiz bunun faziletli bir şekil olduğunu ve daha fazlasını tutmaya çalışmamayı tavsiye etmiştir (Müslim, "Sıyâm", 187-192). Bu bakımdan gün aşırı oruç tutmak, en faziletli nâfile oruç olarak değerlendirilmiştir.

Yukarıda belirtilen günlerde oruç tutmanın fazileti ve kişiye kazandıracağı sevaplar konusunda birçok hadis rivayet edilmiştir. Oruç tutmanın tavsiye edildiği günler incelendiğinde bunların belirlenmesinin gelişigüzel olmayıp, belli bir periyoda göre düzenlendiği görülür. Bu bakımdan oruç tutmanın ruhî ve bedenî yararları göz önüne alındığında yılın belli zamanlarında oruç tutmak oldukça yararlı, tutulacak oruçları Peygamberimiz'in önerdiği günlerde tutmak ise oldukça sevaplıdır. Bununla birlikte, oruç tutulması haram ve mekruh olmayan günlerde kişi kendi durumuna ve tercihine göre istediği zaman nâfile oruç tutabilir..
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: ORUÇ-SAVM..

Mesaj gönderen kulihvani »

ResimOruç => Orucun Niyeti:

Diğer ibadetlerde olduğu gibi oruç ibadetinde de niyet şarttır.
Şâfiîler ve bazı Mâlikîler niyeti rükün saymışlardır. Her ikisine göre de, niyet edilmediği takdirde sabahtan akşama kadar aç durmak oruç yerine geçmez. Bu bakımdan, ister farz veya vâcip, isterse nâfile olsun her tür oruçta niyet şarttır.
Herhangi bir oruca kalben niyet etmek, hangi orucu tutacağını kalbinden geçirmek yeterlidir. Bu niyetin dil ile ifade edilmesi, onun teyit edilmesi ve perçinlenmesi anlamına geldiğinden mendup sayılmıştır.

Niyetin Vakti:

Her türlü oruç için mümkün oldukça, sabah vakti girmeden önce veya geceden niyet etmek en faziletli olanıdır. Çünkü bu suretle hem mezheplerin bu konudaki ihtilâflarının dışında kalınmış, hem de niyet ibadetin başlama vaktiyle aynı zamana getirilmiş olur. Nitekim niyetin hangi vakitte yapılacağı konusu mezhepler arasında ihtilâflı olduğu gibi, niyetin vakti açısından oruç türleri arasında da fark gözetilmektedir.

1. Hanefîler'e göre ramazan orucu, nâfile oruçlar ve vakti belirtilmiş adak (nezr-i muayyen) oruçlarının niyet etme vakti gün batımından başlayıp ertesi günün kuşluk vaktine hatta öğle namazı vaktinin girmesinden az önceki vakte kadar devam eder. Öğle vakti girdikten sonra artık hiçbir oruca niyet edilemez.
Zevalden önce nâfile oruca niyet etmenin câizliğini gösteren hadisler bulunmaktadır. Bunlardan birinde, Peygamberimiz'in bir gün Âişe vâlidemize öğle yemeği hazırlayıp hazırlamadığını sorduğu, Hz. Âişe'nin yiyecek bir şey olmadığını söylemesi üzerine Peygamberimiz'in o gün oruç tuttuğu rivayet edilir.
Mâlikîler'e göre niyetin geçerli olması için güneşin batmasından itibaren gecenin son kısmına kadar veya fecrin doğması ile birlikte yapılması gerekir. Çünkü sabahleyin, yani oruç ibadetinin başlama vaktinde niyet edilmeyince o günün oruçlu geçirilmeyeceği belirli hale gelmiş olur.
Şâfiîler'e göre ise ramazan orucu, kazâ orucu ve adak orucuna geceden niyetlenmek şarttır. Fakat nâfile oruca zevalden önceye kadar niyetlenmek câizdir.

2. Zimmette sübût bulmuş oruçlara ise en geç imsak vaktine kadar niyet edilmiş olması ve orucun belirlenmesi gerekir. Orucun zimmette sübût bulma-sı, oruç borcunun kaçınılmaz bir şekilde kesinleşmiş, sabit hale gelmiş olması demektir. Meselâ başlanmış fakat bir sebeple tamamlanamamış nâfile orucun kazâsı zimmette sabit olmuş, borçluğu kesinleşmiştir. Ramazan orucunun kazâsı da böyledir. Fakat ramazan orucunun kendisi henüz zimmette sabit borç sayılmaz; çünkü meselâ, kişinin ertesi gün yaşayıp yaşamayacağı belli değildir. Kişi ertesi günün herhangi bir vaktinde ölecek olsa, o günkü oruç zimmetine borç yazılmaz. Ancak daha önceki günlerde kazâya kalan ramazan orucu zimmetinde mevcuttur. Kefâret oruçları ile mutlak adak oruçları da zimmette sübût bulmuş borç kapsamına girmektedir. Bu çeşit oruçlara geceden veya en geç ikinci fecrin başlangıcında niyet etmek gerektiği gibi niyet ederken tutulan orucun mutlak nezir mi, bir orucun kazâsı mı olduğunu da belirtmek gerekir. Zimmette sabit olması kesinleşmiş oruçların ifa zamanı için dinde belirlenmiş muayyen bir zaman olmadığı için, mükellef bu oruçları kendi belirleyeceği bir zamanda tutabilir. Öyle olunca da, hangi orucu tutacağını belirlemesi şarttır. Şayet bir kazâ orucuna ikinci fecrin doğmasından sonra niyet edilse, bununla kazâ geçerli olmayacağı için, oruç nâfileye dönüşür.


Niyetin Şekli:
Ramazan, belirli adak veya herhangi bir nâfile oruç için mutlak niyet yeterlidir. Meselâ; "yarın oruç tutmaya" veya "yarınki günün orucunu tutmaya" niyet edilse, ertesi gün ramazan ise, bu niyet ramazan orucuna niyet yerine geçer; ertesi gün, daha önce oruç tutmak için vaktini tayin etmiş olduğu gün ise bu defa adak orucuna niyet etmiş olur. Hatta ramazan günleri ramazan orucu için ve oruç tutulması adanan gün, adak orucu için belirli hale geldiği için, kişi bugünlerin öncesinde niyet ederken "Yarın nâfile oruç tutmaya niyet ettim" dese bile, tutacağı oruç nâfile oruç değil, vakti belirli olan oruç yerine geçer. Çünkü orucun ifa edilmesi için belirlenen vakit içinde yine aynı cinsten ikinci bir ibadet yapılamayacağından, yani oruç dar zamanlı bir vâcip olup vakit de bunun miyarı olduğundan, niyet asıl yapılması gereken ibadete râci olur. Bununla birlikte bunlar için geceleyin niyet edilmesi ve ne orucu olduğunun belirlemesi (tayin) daha faziletlidir. Meselâ "Yarınki ramazan orucunu tutmaya niyet ettim" demekle belirleme yapılmış olunur.
Fakihlerin çoğunluğuna göre ramazanın her günü için ayrı ayrı niyet edilmesi şarttır. Çünkü her bir günün orucu kendi başına bir ibadet olup, öteki günlerde tutulan veya tutulacak olan oruçla ilişkisi yoktur; dolayısıyla bir günün orucu bozulduğu zaman sadece o günün orucu bozulmuş olur, öteki günlerin orucu bundan etkilenmez.

Mâlikîler'e göre ise, ara vermeksizin peş peşe tutulması gereken oruçlarda en başta yapılacak tek niyet yeterlidir. Zıhâr, katl kefâreti ve ramazan orucunun kefâretinde olduğu gibi ramazan orucunda da tek niyet yeterlidir. Ancak bu oruçlara yolculuk, hastalık, hayız ve nifas gibi zorunlu sebeplerle ara verilecek olursa, engel kalktıktan sonra yeniden niyet gereklidir. Tek bir niyetin yeterli olduğu oruçlarda her gece niyetlenmek ise menduptur. Mâlikîler'in bu konudaki gerekçesi ilgili âyette geçen "Sizden her kim ramazan ayına yetişirse onu oruçlu geçirsin" ifadesidir. Ay, tek bir zamana verilen isimdir, dolayısıyla ay süresince oruç tutmak bütün bir ibadet hükmünde olup namaz ve hacca benzer, tek bir niyet ile eda edilebilir.

Niyetle İlgili Bazı Ayrıntılar:

Oruca niyetin vaktiyle ve şekliyle ilgili ayrıntı sayılabilecek bazı bilgiler de bu ibadetin geçerliliğini yakından ilgilendirir. Bunlar şu şekilde sıralanabilir:

1. İçinde bulunulan gün, güneş batmadan önce ertesi günün orucuna niyet edilemez.

2. Güneş battıktan sonra herhangi bir oruca niyet edilmesi halinde, ikinci fecre kadar yeme, içme ve cinsel ilişkide bulunmak niyete ve oruca zarar vermez. Çünkü bu niyet ikinci fecirden itibaren başlayacak olan oruç ibadeti için yapılmıştır. Nitekim bu şekilde niyet eden kimse, herhangi bir sebeple, ikinci fecrin doğmasına kadar, bu niyetini geri alabilir.

3. Oruç tutup tutmayacağında tereddüt olması durumunda veya niyetin bir şarta bağlanması durumunda niyet gerçekleşmiş olmaz. Niyet, kesin azim ve karar demektir.

4. Ramazanda, ramazan orucundan başka oruç tutulamayacağı için, hangi oruca niyet edilirse edilsin ramazan orucu yerine geçer. Fakat, daha önceden oruç tutmayı adadığı belirli günde, başka vâcip bir oruca (meselâ; kefâret orucuna veya bir ramazan orucunun kazâsına) niyet ederek oruç tutacak olsa, ağırlık kazanan görüşe göre bu oruç, niyetlendiği vâcip oruç yerine geçer, belirli adak orucunu kazâ etmesi gerekir.

5. Hem kefârete hem de nâfileye niyet edilerek tutulan oruç, kefâret orucu yerine geçer; fakat hem kazâya hem de yemin kefâretine niyet edilerek tutulan oruç, her ikisi de vâciplik açısından eşdeğer olduğu için, hiçbirinin yerine geçmez, nâfile olur.
Sahura kalkıp yeme ve içme de niyet yerine geçer.

6. Tutulamamış ramazan oruçlarını kazâ ederken, bir belirleme yapmaksızın, "kazâsı gereken oruca" diye niyet edebileceği gibi, belirleme yaparak da niyet edebilir. Üzerinde çok sayıda kazâ borcu varsa "kazâsı gerekli ilk oruca" diyerek niyet edilebilir.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: ORUÇ-SAVM..

Mesaj gönderen kulihvani »

ResimOruç => Orucun Çeşitleri:

Hanefîler'e göre diğer ibadetler gibi oruç da farz, vâcip ve nâfile çeşitlerine ayrılır.
Bu üçlü ayırım Hanefîler'in, dinen yapılması gerekli olan şeyleri farz ve vâcip şeklinde iki kademeli bir ayırıma tâbi tutmuş olması sebebiyledir.
Diğer mezheplerde "vâcib" terimi ise her iki kategoriyi de içine alır. Nâfile ise farz ve vâcip dışında kalan dinî ödevlerin genel adıdır.

ResimFARZ ORUÇ:

Farz olan oruç denince, ramazan orucu kastedilir ve zaten tayin edilmiş, önceden belirlenmiş (muayyen) olan oruç da budur. Mazeretli veya mazeretsiz olarak tutulamadığı zaman, başka bir zaman kazâ edilmesi de aynı şekilde farzdır.
Bunun dışında bir de kefâret olmak üzere tutulan oruç vardır. Ramazan orucunun bozulması sebebiyle tutulması gereken kefâret orucu yanında ayrıca, zıhâr, yanlışlıkla ve kaza ile adam öldürme, hacda ihramlı iken vaktinden önce tıraş olma (halk) ve yemin için tutulacak olan kefâret oruçları da farz oruç kapsamında değerlendirilmiştir. Kefâret orucu, yapılan bir hatanın cezası veya telâfisi anlamını taşıdığından kişi için baştan belirlenmiş bir yükümlülük olmayıp, buna sebebiyet vermesi halinde gündeme gelebilen ârızî bir yükümlülük niteliğindedir. Bu bakımdan ramazan orucu "muayyen farz", diğerleri ise "gayr-i muayyen farz"olarak nitelendirilir. Ramazan orucu sadece belirli bir vakitte, yani ramazan ayında tutulabilirken, diğerleri oruç tutmanın mubah olduğu her zaman tutulabilir.
Ramazan orucunun kazası da istenilen mubah günlerde tutabilir. Fakat İmam Şâfiî'nin kazâya kalan orucun aynı yıl içerisinde kazâ edilmesi gerektiğine ilişkin görüşü de dikkate alınarak, herhangi bir sebeple kazâya kalan orucu mümkün olan en kısa zamanda tutmaya çalışmak uygun olur.

ResimVÂCİP ORUÇ:

Nezir (adak), kişinin dinen yükümlü olmadığı bir ibadeti yapmayı kendisi için bir yükümlülük haline getirmesidir. Kişi, oruç tutmayı adamışsa, bu adak orucunu tutması vâciptir. Adak adanırken, orucun tutulacağı gün belirlenmişse, meselâ falan ayın falan günü gibi, bu muayyen bir vâcip olur ve orucun belirlenen günde tutulması gerekir. Nezredilen itikâf orucu da belirli günde tutulacağı için muayyen vâcip sayılır. Orucun tutulacağı gün belirlenmemişse gayr-i muayyen vâcip olur ve dilediği mubah bir günde tutabilir.
Başlanmış nâfile bir orucun bozulması durumunda bunun kazâ edilmesi Hanefîler'e göre vâciptir. Mâlikîler ise kazânın farz olduğunu söylemişlerdir. Şâfiî'ye ve Mâlik'ten başka bir rivayete göre ise, nâfile orucun kazâsı gerekmez.

ResimNÂFİLE ORUÇ:

Farz ve vâcip olan oruçların dışında tutulan oruçlar nâfile oruç olarak isimlendirilir. Daha önce namaz çeşitlerini ele alırken belirttiğimiz gibi, nâfile, gereksiz anlamına değil, farz ve vâcip olanın dışında, kısaca gerekenin dışında yapılan anlamına gelir. Daha fazla sevap kazanmak maksadıyla yapıldığı için tabir câizse nâfile ibadet, bir bakıma fazla mesai yapmaktır. Nâfile oruçların sünnet, müstehap, mendup veya tatavvu olarak adlandırıldıkları da olur.
Nâfile oruç, mubah olan tüm günlerde tutulabilir. Ancak bazı günlerde oruç tutmak daha faziletli görülerek bugünlerde oruç tutmak sünnet veya mendup kabul edilmiştir. Peygamberimiz'in sıklıkla oruç tuttuğu veya oruç tutulmasını tavsiye ettiği günler, kısaca oruç tutmanın mendup kabul edildiği belli başlı günleri görelim.

ResimOruç Tutmanın Mendup Olduğu Günler:

Mendub: Yapılması beğenilen iş. Şeriatın yasak etmediği veya emretmediği iş olmakla beraber yapılmasında sevab ve mendubiyet olan amel. Müstehab.

1. Şevval Orucu:
Ay takviminde ramazan ayından sonraki ay, şevval ayıdır. Şevval ayında altı gün oruç tutmak müstehaptır. Bu oruçların bayramın hemen arkasından peş peşe tutulması daha faziletli olmakla birlikte ay içerisinde aralıklı olarak tutmak da mümkündür. Kazâ veya adak oruçlarının bugünlerde tutulmasıyla da aynı sevap elde edilir.
Peygamberimiz'in, ramazanı oruçla geçirip buna şevvalden altı gün ilâve eden kişinin bütün yılı oruçlu geçirmiş olacağı yönündeki ifadesini (Müslim, "Sıyâm", 204), "Kim iyi bir amel işlerse, kendisine bunun on katı ecir vardır" (el-En`âm 6/160) âyetiyle birlikte değerlendiren kimi âlimler, bire on hesabıyla, ramazan orucunun on aya, altı gün şevval orucunun da altmış güne karşılık olduğunu ve bu suretle bütün yılın oruçlu geçirilmiş sayılacağını söylemişlerdir.

2. Aşure Orucu:
Muharrem ayının onuncu gününe "âşûrâ" denilir. Hz. Peygamber'in bugünde devamlı olarak oruç tuttuğu rivayet edilmiştir. Fakat sadece o günde oruç tutulması doğru görülmemiş, bunun yanında bir önceki veya bir sonraki günün de oruçlu geçirilmesi tavsiye edilmiştir. Bir rivayete göre Peygamberimiz Medine'ye geldiğinde yahudilerin aşure gününde oruç tuttuklarını görünce, bu orucun anlamını yani ne için tutulduğunu sormuştu. Yahudiler, bugünün büyük bir gün olduğunu; Allah'ın Mûsâ'yı ve İsrâiloğulları'nı düşmanlarından bugünde kurtardığını ve Mûsâ'nın bu sebeple bugünde oruç tuttuğunu, kendilerinin bugünde oruç tutmalarının da bundan kaynaklandığını söyleyince, Peygamberimiz "Ben Mûsâ'ya sizden daha yakınım" demiş ve bugünlerde oruç tutulmasını emretmiştir (İbn Mâce, "Sıyâm", 41). Aşure orucunu Câhiliye döneminde Araplar'ın tuttuğu ve Hz. Peygamber'in de ramazan orucunun farz kılınmasına kadar bu orucu tutmayı emrettiği rivayetleri de vardır (Müslim, "Sıyâm", 116). Daha sonra ramazan orucu farz kılınınca aşure orucu bir yükümlülük olmaktan çıkarılmış, fakat aşure günü oruç tutulması tavsiye edilmiş ve bugün oruç tutmak sünnet olarak devam etmiştir.

3. Her Ay Üç Gün Oruç:
Her aydan üç gün oruç tutmak, bunu özellikle her ayın 13, 14 ve 15. günlerinde yapmak müstehap kabul edilmiştir. Kamerî takvim (ay takvimi) hesabına göre bugünlere "eyyam-ı bîd" denir. Peygamberimiz'in özellikle ayın 13, 14 ve 15. günlerinde olmak üzere her ay üç gün oruç tutmayı tavsiye ettiği rivayeti (Müslim, "Sıyâm", 181-182) yanında Hz. Âişe'nin, Peygamberimiz'in her ay üç gün oruç tuttuğuna dair rivayeti de bulunmaktadır.

4. Pazartesi-Perşembe Orucu:
Her hafta pazartesi ve perşembe günleri oruç tutmak da teşvik edilmiş bir nâfiledir. Peygamberimiz'in pazartesi ve perşembe günleri oruç tuttuğu ve soruya cevaben de "İnsanların amelleri Allah Teâlâ'ya pazartesi ve perşembe günleri arzolunur; ben amelimin arzı sırasında oruçlu olmayı tercih ediyorum" (Ebû Dâvûd, "Savm", 60; İbn Mâce, "Sıyâm", 42) dediği rivayet edilmektedir.

5. Zilhicce Orucu.:
Zilhicce ayının ilk dokuz gününde oruç tutmak tavsiye edilmiştir. Zilhicce ayının 10. günü kurban bayramının ilk günüdür. Peygamberimiz'in zilhiccenin ilk dokuz günü oruç tutmayı sürdürdüğü rivayet edildiği için zilhiccenin ilk dokuz gününün, yani kurban bayramından önceki dokuz günün oruçlu geçirilmesi müstehaptır. Fakat sıkıntıya ve halsizliğe sebep olacağı gerekçesiyle, hacda olanların 9. günü (arefe günü) oruç tutması mekruh görülmüştür. Peygamberimiz arefe gününün faziletine ilişkin olarak "Arefe gününden daha çok Allah'ın cehennem ateşinden insanları âzat ettiği bir gün yoktur" buyurmuş, yine "Arefe günü tutulan orucun bundan önce ve sonra birer yıllık günahları örteceği Allah'tan umulur" dediği (Müslim, "Sıyâm", 196-197) nakledilmiştir.

6. Haram Aylarda Oruç:
Haram aylar olarak anılan zilkade, zilhicce, muharrem ve receb aylarında, perşembe, cuma ve cumartesi günleri oruç tutmak müstehaptır.

7. Şâban Orucu:
Şâban ayında oruç tutmak müstehap sayılmıştır. Âişe vâlidemizin belirttiğine göre Peygamberimiz en çok orucu şâban ayında tutmuş, şâban ayının tamamını oruçla geçirdiği olmuştur. Fakat, pazartesi-perşembe veya her ay üç gün ve benzeri gibi tutulagelen mûtat oruç dışında şâban ayının ikinci yarısında oruç tutmak bazı âlimlerce mekruh kabul edildiği gibi, Şâfiî mezhebine göre haram sayılmıştır.

8. Dâvûd Orucu:
Gün aşırı oruç tutmak yani bir gün oruç tutup ertesi gün tutmamak, Peygamberimiz tarafından "savm-ı Dâvûd" olarak nitelenmiş ve bu şekilde oruç tutmanın faziletli olduğu ifade edilmiştir. Peygamberimiz bu şekildeki oruç hakkında "En faziletli oruç Dâvûd'un tuttuğu oruçtur; o bir gün oruç tutar, bir gün tutmazdı" demiştir. Sahâbeden Abdullah b. Amr, "Ben daha fazlasını tutabilirim" deyince, Peygamberimiz bunun faziletli bir şekil olduğunu ve daha fazlasını tutmaya çalışmamayı tavsiye etmiştir (Müslim, "Sıyâm", 187-192). Bu bakımdan gün aşırı oruç tutmak, en faziletli nâfile oruç olarak değerlendirilmiştir.
Yukarıda belirtilen günlerde oruç tutmanın fazileti ve kişiye kazandıracağı sevaplar konusunda birçok hadis rivayet edilmiştir. Oruç tutmanın tavsiye edildiği günler incelendiğinde bunların belirlenmesinin gelişigüzel olmayıp, belli bir periyoda göre düzenlendiği görülür. Bu bakımdan oruç tutmanın ruhî ve bedenî yararları göz önüne alındığında yılın belli zamanlarında oruç tutmak oldukça yararlı, tutulacak oruçları Peygamberimiz'in önerdiği günlerde tutmak ise oldukça sevaplıdır. Bununla birlikte, oruç tutulması haram ve mekruh olmayan günlerde kişi kendi durumuna ve tercihine göre istediği zaman nâfile oruç tutabilir.


ResimORUÇ TUTMANIN YASAK OLDUĞU GÜNLER:

Dinimizde, oruç tutmanın emredildiği, tavsiye edildiği günler olduğu gibi, oruç tutmanın yasaklandığı veya hoş karşılanmadığı günler de vardır. Bazı belli günlerde oruç tutmanın hoş karşılanmayışının çeşitli sebepleri bulunmaktadır. Yasağın mahiyetine ve ağırlık derecesine göre, bugünlerin bir kısmında oruç tutmak haram veya tahrîmen mekruh sayılırken, diğer bir kısmında ise tenzîhen mekruh sayılmıştır.

Oruç tutmanın yasak olduğu günlerin başında bayram günleri gelir. Peygamberimiz iki vakitte oruç tutulmayacağını bildirmiştir ki birisi ramazan bayramının birinci günü, diğeri kurban bayramı günleridir (Buhârî, "Savm", 67).
Ramazan bayramının sadece birinci gününde ve kurban bayramının dört gününde oruç tutmak haramdır (bir görüşe göre tahrîmen mekruh). Bugünlerde oruç tutmanın hoş karşılanmayıp yasaklanmasının anlamı açıktır.
Bayram günlerinin yeme, içme ve sevinç günleri olması yanında, her birinin ayrı bir anlamı da bulunmaktadır. Ramazan bayramı, bir ay boyunca Allah için tutulan orucun arkasından verilen bir "genel iftar ziyafeti" hükmündedir ve bu anlamından ötürü ona "fıtır bayramı (iftar bayramı)" denilmiştir.
Ramazan bayramının ilk günü bu yönüyle bir aylık ramazan orucunun iftarı olmaktadır. Böyle toplu iftar gününde oruçlu olmak, Allah'ın sembolik ziyafetine katılmamak anlamına gelir ki bunun en azından edep dışı olduğu ortadadır. Allah için kurbanların kesildiği kurban bayramı günleri de ziyafet günleridir.
Peygamberimiz teşrik günlerinin yeme, içme ve Allah'ı anma günleri olduğunu belirtmiştir (Ebû Dâvûd, "Savm", 50).

Hayız veya nifas halinde kadınların oruç tutmaları haramdır; oruç tutmaları halinde tuttukları oruç geçerli olmayacağı gibi günah işlemiş olurlar.
Onlar bugünlere denk gelen ramazan oruçlarını daha sonra kazâ ederler. Esasen şevval ayından altı gün oruç tutmanın tavsiye edilmesinin altında, kadınların ay hali nedeniyle tutamadıkları oruçları derhal kazâ etmelerine bir fırsat hazırlama düşüncesi bulunmaktadır.
Şevval orucunun erkekleri de içine alacak şekilde genelleştirilmesi ise, hem kadınların bu durumlarının dikkatten kaçırılması hem de orucun herkesle birlikte tutulmasının kolay oluşuna mâtuf olmalıdır.

Bazı günlerde oruç tutmak ise çeşitli sebeplerle mekruh sayılmıştır. Meselâ; sadece aşure gününde oruç tutmak yahudilere benzemek ve onları taklit etmek anlamını içerdiği için mekruh sayılmıştır. Kimi âlimlere göre sadece cuma gününde veya sadece cumartesi gününde oruç tutmak, nevruz ve mihrican günlerinde oruç tutmak tenzîhen mekruhtur. Ancak kişinin öteden beri alışkanlık haline getirdiği oruç bugünlere rastlarsa, özel olarak bugünlerde oruç tutma kastı bulunmadığı için, bunun bir sakıncası yoktur. Oruç tutmak için özellikle cuma gününü seçmenin mekruh oluşu, bugünün müslümanların haftalık bayram günü kabul edilmesidir.
Peygamberimiz, mûtat orucun denk gelmesi dışında, özellikle cuma günü oruç tutmamayı tavsiye etmiştir.
Şek günü oruç tutmak mekruhtur. Havanın bulutlu olması gibi sebepler yüzünden şâban ayının yirmi dokuzundan sonraki günün şâban ayına mı yoksa ramazan ayına mı ait olduğu konusunda şüphe meydana gelirse, bugüne "şek günü" denilir. Bugünün ramazan ayına ait olup olmadığında kuşku bulunduğu anlamına gelir. Bugün herhangi bir oruç tutmak mekruhtur.
Şâban ayını oruçla geçiren kimsenin şek gününde orucu bırakmaması daha faziletli olduğu gibi, mûtadı şek gününe denk gelen kimsenin bugünde oruç tutmasında da bir sakınca yoktur. Peygamberimiz ramazanı bir veya iki gün önceden oruç tutarak karşılamayı yasaklamıştır (Buhârî, "Savm", 11, 14; Müslim, "Sıyâm", 21; Ebû Dâvûd, "Savm", 10).

Âlimler bu yasaklamaya sebep olarak ramazan orucuna ilâve yapılması endişesini göstermişlerdir. Bu bakımdan şek günü ramazan orucuna niyetle oruç tutmak tahrîmen mekruhtur. Fakat bugünde oruç tutmak genel olarak mekruh olmakla birlikte nâfile niyetiyle tutulan orucun geçerli olacağı, hatta bugünün ramazanın birinci günü olduğunun anlaşılması halinde farz olan oruç yerine geçeceği söylenmiştir.

Ancak ramazanın başlama ve bitiş günlerinde müslümanlar arasında fitne ve uyumsuzluk sokacak tutum ve davranışlardan şiddetle kaçınmak gerekir.
Gerekirse bir gün oruç sonradan kazâ edilebilir ama sebep olunan fitneyi ve huzursuzluğu telâfi etmek, ortadan kaldırmak kolay olmaz.
İki veya daha fazla günü, arada iftar etmeksizin birbirine ekleyerek oruç tutmak mekruhtur. Buna visâl orucu (savm-i visâl) denir.
Âişe vâlidemizin belirttiğine göre Peygamberimiz müslümanlara acıdığı için visâl orucu tutmalarını yasaklamış; kendisinin bu şekilde oruç tuttuğu hatırlatılınca da,

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Siz benim gibi değilsiniz; beni Rabbim yedirir, içirir"
(Müslim, "Sıyâm", 55-58) diye cevap vermiştir.

Kadınların aile ve toplum içerisindeki statülerine ilişkin olarak oluşan anlayış doğrultusunda, kadının kocasından izinsiz olarak nâfile oruç tutmasının hoş olmayacağı yönünde görüşler ileri sürülmüştür. Bu gibi anlayışların günümüz sosyal ve aile ilişkileri açısından yerinde olmadığı açıktır.

Maaş veya ücret karşılığı çalışan kimseler, iş veriminin düşmesine yol açması durumunda nâfile oruç tutmamalıdır. Buna mukabil işverenlerin ramazan ayında, oruç ibadetinin kolay ve rahat biçimde yerine getirilebilmesi için birtakım önlemler almaları ve düzenlemeler yapmaları gerekir.

Hacılar, oruç tuttukları takdirde güçsüz ve yorgun düşme ihtimalleri bulunduğu takdirde, zilhiccenin 8 ve 9. günleri olan "terviye" ve "arefe" günlerinde oruç tutmamalıdır. Çünkü hac ibadetini yaparken daha zinde ve canlı olmaları, öncesinde nâfile oruç tutmuş olmalarından hayırlıdır.

Bilgi : İslam ilmihali..
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: ORUÇ-SAVM..

Mesaj gönderen kulihvani »

ResimOruç => Oruçla İlgili Bilinmesi Gereken Çeşitli Hükümler:

Unutarak yiyip içen kimse, orucunun bozulduğunu zannederek bile bile yese kendisine kaza lâzım gelir, keffaret gerekmez.

Oruçlu iken kusan bir kimse, orucunun bozulduğunu zannederek yeyip içse kaza lâzım gelir. Fakat kusmakla orucunun bozulmadığını bildiği halde yer ve içerse kendisine hem kaza hem de keffaret gerekir.

Gündüz ihtilâm olanın durum da böyledir. Ramazanda gündüzleyin uyurken ihtilâm olan kimse, orucunun bozulduğunu zannederek yeyip içse, bundan dolayı orucun kaza edilmesi lâzımdır. İhtilâm olmanın orucu bozmadığını bildiği halde kasten yerse kendisine kaza ve keffaret gerekir.

Bir kadın falan gün ayhali günümdür zannıyle orucunu bozsa, fakat o gün ayhali olmasa, eğer o günün orucuna baştan niyet etmemişse, kendisine kaza gerekir. Niyet ederek o günün orucuna başladıktan sonra orucunu bozarsa keffaret gerekir.

Dişler arasından çıkıp tükrüğe karışan kan, tükrükten fazla veya tükrüğe eşit olup yutulursa orucu bozar. Tükürükten az ise bozmaz.

Dişlerini fırçalayan kimse orucunun bozulduğunu zannederek bile bile yeyip içse kendisine keffaret gerekir.

Abdest esnasında ağzına su alırken elinde olmayarak boğazına su kaçsa, eğer oruçlu olduğu hatırında ise orucu bozulur ve kazası gerekir. Eğer o esnada oruçlu olduğu hatırında değilse orucu bozulmaz.

Mukim olan (misafir olmayan) bir kimse, geceleyin niyet edip oruca başladıktan sonra gündüz sefer mesafesi yolculuğa çıksa bile, o günün orucunu tutması gerekir. Yola çıktıktan sonra orucunu bozduğu takdirde kaza lâzım gelir. Yola çıkıp oturduğu yerleşim yerinin sınırlarını geçmeden orucunu bozarsa kendisine keffaret gerekir.

Misafir olan bir kimse, niyet edip oruca başladıktan sonra gündüz daha yolculuğu bitmeden orucunu bozması halinde kendisine kaza lâzım geleceği gibi yolculuğu sona erip memleketine döndükten sonra orucunu bozsa yine kaza lâzım gelir.

Ramazan ayından oruç borcu olan bir kimse, bunları kaza etmeden öbür Ramazan gelse evvelâ Ramazan orucunu tutar, önceki Ramazandan kalan borçlarını sonra tutar.

Ramazan orucunu kaza ederken, bu oruçları isterse peşpeşe, isterse aralıklı olarak tutar. Borçlarını bir an önce ödemesi bakımından peşpeşe tutması daha iyidir.

Bir kimse, hasta olduğu için Ramazanda orucunu bozsa ve iyileşmeden ölse kendisine bir şey gerekmez.

Abdesten sonra ağızda kalan yaşlık orucu bozmaz.

Konuşurken tükürükle ıslanan dudaklarındaki tükrüğü yutmakla oruç bozulmaz .

Ramazanda bayılan bir kimse, bayıldığı günü kaza etmez, ondan sonraki günleri kaza eder. Ramazanda gündüz bayılan kimsenin orucu bozulmaz.

Nafile olarak tutulan orucu özürsüz olarak bozmak mekruhtur. Herhangi bir sebeple bozulan nafile orucun kaza edilmesi vâcib olur.

Nafile oruç tutanlar için ziyafet bir özürdür. Yani gündüz ziyafete çağrılan bir kimse, yemediği takdirde ev sahibi bu durumdan rahatsızlık duyarsa o kimse yemeğe iştirak edebilir, sonra bozduğu orucu kaza eder. Ziyafet veren ev sahibi de nafile oruç tuttuğu bir günde ziyafet verse, kendisinin yememesini misafirler hoş karşılamadığı takdirde onun da orucunu bozması caizdir. Yani ev sahibi davet ettiği kişilerle beraber yemeğini yer, sonra bozduğu orucu kaza eder.

Ziyafetin özür sayılması sadece fazladan sevap kazanmak maksadıyla tutulan nafile oruçlar içindir. Farz ve vacib olan oruçlar için ziyafet, hiçbir şekilde özür kabul edilmez.

Başlanan keffaret orucu bitmeden Ramazan ayı girerse, keffaretin yeniden tutulması gerekir..

Bilgi : İslam ilmihali

*

ResimOruç => Orucun Tutma Vakti Nezamandır:

Orucun vakti, imsâk vakti dediğimiz fecr-i sâdık zamanından, akşam güneşin batışına kadar olan müddettir.

Orucun başlama ve bitme zamanı hakkında şübhe ile zannın hükümleri ayrıdır. Şöyle ki:

* Fecrin (imsâk vaktinin) başlayıp başlamadığında şübheye düşen kimse için, yiyip içmeyi terk etmek efdaldir.

Bununla beraber yiyip içecek olsa, orucu sahihtir. Ancak sonradan, fecirden sonra da yiyip içtiği kesinlikle

anlaşılırsa, orucu bozulmuş olur. Gününe gün kazâ etmesi gerekir.

* Oruçlu kimsenin, güneşin battığı hususunda şübhe içinde iken iftar etmesi helâl olmaz.

İftar edip de sonradan işin gerçeği anlaşılmazsa, üzerine sadece kazâ lâzım gelir.

Fakat güneşin batmasından evvel iftar ettiği sonradan kesin şekilde meydana çıkarsa, keffâret de lâzım gelir.

* Güneşin battığı zannıyla iftar eden kimse ise, sonradan güneş batmadan evvel iftar ettiğinin farkına varırsa,

üzerine sadece kazâ lâzım gelir. Demek ki imsâk vaktinin girip girmediğini iyice kestiremeyen kimse için,

yeme içmeyi terkederek bir an evvel oruca başlamak ve güneşin battığını tam kestiremeyen kimse için de, hemen orucu bozmamak ihtiyat îcabıdır.
Farz olan orucun vakti,
Ramazan ayının günleridir.
Oruç ay takvimine göre tutulur. Bilindiği gibi kameri aylar güneş takvimindeki aylara göre on gün önce gelir.
Böylece Ramazan orucuna her yıl on gün erken başlandığından Ramazan ayı yaklaşık 33 yılda sıra ile yılın bütün mevsimlerini dolaşmış
ve oruç tutacağımız zamanlar da değişmiş olur. Bu durum, müslümanın değişik mevsimlerde oruç tutmasını ve dolayısıyla her mevsimin
zorluklarına kendini alıştırmasını ve yoksulların çeşitli mevsim şartlarında çektikleri sıkıntıları anlamasını sağlar. Bilindiği gibi dünya üzerinde
bölgeler arasında önemli farklar vardır. Meselâ; Kuzey yarım kürede kış iken güney yarım kürede yaz hüküm sürmektedir.
Eğer oruç, güneş takvimine göre belirli bir mevsimde tutulsaydı, bazı bölgelerdeki müslümanlar ömür boyu soğuk mevsimde oruç tutarken
bazıları daima sıcak günlerde tutacak, aynı şekilde müslümanların bir kısmı daima uzun günlerde oruç tutarken, bir kısmı da
kısa günlerde tutmuş olacaktı. Böylece bazı müslümanlar orucu her zaman kolaylıkla tuttuğu halde bazıları da daima güçlük içinde tutmak zorunda kalacaktı.
Orucun, yılın bütün mevsimlerini sıra ile dolaşan kameri bir ayda (Ramazanda) tutulması ile bu sakıncalar ortadan kalkmıştır.İslam ilmihali.

*

ResimOruç => Oruç Kimlere Farzdır:

Ramazan Orucu Kimlere Farzdır?
Bülûğa ermiş, aklı başında kadın ve erkek her müslümana, Ramazanda oruç tutmak bir kulluk borcudur ve farz-ı ayndır. Bülûğa ermemiş çocukların oruç tutması ise farz olmamakla beraber onları da namaz gibi, küçük yaşlardan itibaren yavaş yavaş oruç tutmaya alıştırmak, oruca heveslendirmek lâzımdır.
Yolcu ve hasta olanlara da oruç farzdır. Ancak Ramazanda tutmaları mecburî değildir. Çünkü Ramazan orucunun Ramazan içinde edâsının farz olması için, sıhhat ve ikâmet şarttır. Yolcularla hasta olanlara şeriatın izin ve ruhsatı vardır.
Dilerlerse oruçlarını Ramazanda tutarlar, dilerlerse yolcular yolculuktan evlerine döndüklerinde, hastalar da iyi olduklarında gününe gün kazâ ederler.İslam İlmihali

*

ResimOruç => Orucun Faydaları:

Ramazan orucunun, dünyevî ve uhrevî, ferdî ve içtimaî pek çok faydaları vardır. Biz burada bu faydalardan sadece mühim birkaçına işaret edeceğiz:

Orucun, İlâhî Nimetlerin Şükrüne Bakan Faydası:
Cenâb-ı Hak, yeryüzünde insanların istifadesine sunmuş olduğu hesapsız nimetleri için, fiyat ve karşılık olarak, onlardan sadece şükür istemektedir. Şükür ise, bütün nimetleri Allah'tan bilmek, o nimetlere hakikî ihtiyacını hissedip kıymetini tam takdir etmekle olur.

İşte Ramazan orucu, hakikî, hâlis, çok büyük ve umumî bir şükrün anahtarıdır. Zira başka vakitler çok kişi, hakikî açlık duymadığı için, pek çok nimetlerin kıymetini takdir edemez. O nimetlere ne derece ihtiyacı olduğunu hakkıyla hissedip bilemez. Halbuki iftar vaktinde hakikî açlığın verdiği iştahla, kuru bir ekmeğin bile ne kadar kıymetli bir nimet olduğu yakînen hissedilir. En zengininden en fakîrine kadar her mü'min, nimetlere ihtiyacını hissedip değerini anlamakta mânen bir nevi şükre mazhar olur.

Hem oruçlu herkes, yemeden içmeden uzak kalma mecburiyeti cihetiyle, nimetlerin hakiki sâhip ve mâlikini de idrâk eder. Nimeti nimet bilir ve o nimeti vereni düşünür. Bu cihetle de mânen bir nevi şükür vazifesini yerine getirmiş olur.

Orucun İçtimaî Hayata Bakan Faydası:
İnsanlar, maişet ve geçim yönünden aynı seviyede yaratılmamış; fakir, zengin, orta halli gibi bâzı sınıflara ayrılmıştır. Cenâb-ı Hak, maişetteki bu farklılık sebebiyle, zenginleri fakirlerin yardımına dâvet etmektedir. Tâ ki zenginle fakir arasında büyük bir yaşayış farkı meydana gelmesin. Fakirler de zenginler gibi insanca bir yaşayışa, zarurî ihtiyaçlarını te'min edebileceği normal bir hayat seviyesine kavuşsun...

Cem'iyette sınıflar arasında gerçek bir yardımlaşma ve dayanışmanın te'sis edilmesi büyük bir zarurettir. Aksi takdirde fakirlerde zengine karşı kin ve hased, zenginlerde ise fakire karşı küçümseme ve hakkını gasbetme duyguları gelişir ki, bunun sonucu olarak da toplumun huzur ve saadeti kaybolur, âsâyiş ve iç güvenliği tehlikeye düşer. Demek ki huzurlu bir cem'iyet yapısına kavuşmak için, sınıflar arasındaki uçurumların doldurulması, zenginle fakir arasında tam bir yardımlaşmanın temini ve karşılıklı hürmet, merhamet ve sevgi bağlarının te'sisi şarttır.

Zenginlerin ve imkân sahiplerinin, fakir-fukaranın yardımına koşması ise, ancak onların acınacak hallerini ve açlıklarını, imkânsızlıklarını yakînen bilmeleri, bir nebze olsun yaşamaları ve hissetmeleri ile mümkündür. Bu da en iyi şekilde oruçla gerçekleşir.

Orucun Nefsin Terbiyesine Bakan Faydası:
İnsan nefsi, kendisini hür ve serbest ister, kendisine hiç karışanı olmadan, dilediği tarzda hareket etmeyi fıtrî olarak arzular. Mahiyetindeki âcizlik ve zayıflığı, kusur ve hatâları hiçbir vakit görmeye yanaşmaz. Hadsiz nimetlerle beslenip yaşatıldığını, terbiye olunduğunu asla düşünmek istemez. Üstelik, servet ve iktidarı da varsa, gaflet içinde, ilâhî nimetleri, gâsıbâne ve hırsızcasına hayvan gibi tutar. Âdeta demirden bir vücudu, ölümsüz bir hayatı varmış, gibi bütün varlığıyla dünyaya sarılır, birçok kötü ahlâk ve günahlar içinde yuvarlanıp gider.

İşte Ramazan-ı şerîf'te tutulan oruç, en zengininden en fakirine, en gafilinden en mütemerridine kadar herkese, nefsinin gerçek mahiyetini gösterir. Hiç kimsenin kendi nefsine mâlik olmadığını; Allah'ın izni ve emri olmadan hiçbir şey yapılamayacağını hatırlatır. Oruç sayesinde nefsin ne derece zayıf ve âciz olduğu, demirden sanılan vücudun ise, ne kadar çürük ve dayanıksız bulunduğu bütün çıplaklığıyla ortaya çıkar. Nefsinin gerçek mahiyetini bu şekilde görüp idrâk eden insan, artık başıboşluğu, serseriliği, nefsine itimat ve gururu bir tarafa bırakarak hakikî vazifesi olan şükür ve kulluk görevini omuzlarına yüklenip; kötü ahlâktan, günah ve sefahetlerden vazgeçer.
Orucun, Nefsin Fir'avunluk Damarını Kırmasına Bakan Faydası:

İnsandaki nefs-i emmâre, Rabbini tanımak, O'nun emirlerine boyun eğmek istemez. Fir'avn gibi, bizzat kendisi rablık ve ilâhlık dâvasında bulunur. Nefsin bu damarını açlıktan başka hiçbir şekilde kırmak mümkün değildir.

İşte Ramazan orucu, doğrudan doğruya nefsin fir'avunluk cephesine darbe vurup kırar; ona za'fını ve fakrını hissettirerek Allah'ın âciz bir kulu olduğunu bildirir.

Rivayete göre, Cenâb-ı Hak nefse:
- Ben kimim, sen kimsin? diye sormuş. Nefis de:
- Ben benim, sen sensin! diye cevab vermiş. Bunun üzerine Allah ona azab vermiş, Cehenneme atmış, sonra yine sormuş:
- Ben kimim, sen kimsin?
Nefsin cevabı aynı olmuş:
- Ben benim, sen sensin!
Hangi azâbı verdiyse, nefis gurur ve enaniyetinden vazgeçmemiş. Nihayet uzun süre aç bırakarak
bir nevi oruç tutturmuş, sonra tekrar sormuş:
- Ben kimim, sen kimsin?
Nefis bu sefer şu cevabı vermiş:
- Sen benim Rabb-i Rahîmimsin, bense senin âciz bir kulun...

Orucun, Kur'ân-ı Kerîm'in Nüzûlüne Bakan Faydası:
Oruç ayı olan Ramazan ayı, Kur'ân-ı Hakîmin Resûl-i Ekrem'e (asm) indirilmeye başlandığı mübarek bir aydır. İlâhî vahyin ilk lemeân etmeye, hidâyet nurlarını saçmaya başladığı böyle ulvi ve yüce bir aya, insanların ne çok hürmet etmeleri gerektiği ve bu İlâhî hâtırayı kalb ve gönüllerinde devamlı olarak yaşatmalarının ne derece zaruret olduğu apaçık ortadadır.

İşte, oruç ibâdetinin bu ayda farz kılınmasının bir hikmeti de budur.
Oruç ibâdeti, Kur'ân'ın ruhu ve dâvetiyle, hedef ve gayesiyle ve indirilmesindeki İlâhî hikmetle son derece mütenasibdir. Kur'an bizatihî hidâyet ve nurdur. İnsanları takvâ ve merhamete, adâlet ve eşitliğe, iyi muamele ve muaşerete, doğruluğa, ihlâsa, nefsin hile ve desiselerinden temizlenmeye teşvik eder. Oruç ve onun hikmeti de böyledir. Çünkü oruç da insanları doğruluğa, ihlâsa, iyiliğe, nefis terbiyesine, merhamete yöneltir. Nefsi sabra, güçlük ve meşakkatlere katlanmaya, karşılaşılacak her türlü zorlukları yenmek ve engelleri aşmak için gereken dikkat ve
metanete sevk eder.

Orucun Faydaları:
Kısacası, oruç, Kur'an ayı olan Ramazan ayına en lâyık bir ibâdettir ve Kur'ân-ı Kerîm'in
nüzûlünün sene-i devriyesini tes'îd ve ihyâ mahiyetinde büyük bir mânevî festivaldir.

Orucun, İnsanın Uhrevî Kazancına Bakan Faydası:
İnsanoğlu bu dünyaya, âhireti için ziraat ve ticaret etmeye gelmiştir. Oruç ayı olan Ramazan-ı Şerîf ise, insanın bu uhrevî ticaret ve ziraati için en bereketli bir zamandır. Çünkü Ramazan-ı şerîf'te işlenen amellerin sevabı bire bindir. Kur'ân-ı Hakîm'in herbir harfinin sevabı, hadîslerin bildirdiğine göre, on hasene iken, Ramazan-ı şerîf'te herbir harfin sevabı on değil bin ve Âyete'l-Kürsî gibi bâzı âyetlerin herbir harfi binler ve Ramazan-ı şerîfin Cumalarında daha fazla olur. Ve Kadir gecesinde de 30 bine kadar çıkar.

Bu bakımdan Ramazan-ı şerîf, âhiret ticareti için, çok kârlı bir pazar; uhrevî hâsılat için gayet bereketli bir zemindir. Cenâb-ı Hakkın Rububiyet saltanatına karşı, beşerî ubudiyetin resmî geçiş yaptığı parlak ve kudsî bir bayram hükmündedir.

Gerçekten de Ramazan-ı şerîf, bu fâni dünyada, fâni ömür içinde, kısa bir hayatta, bâkî bir ömür
ve uzun bir hayatı kazanmaya en büyük vesiledir.

İşte böyle kudsî bir bayram veya kârlı bir pazarda, insanın oruç tutmak suretiyle yemek, içmek gibi süflî meşguliyetlerini, nefsin heves ve zevklerini muvakkaten terk etmesi ne derece lüzumlu, fıtrî, tam yerinde bir vazife olduğunu artık siz düşününüz...

Orucun Beden Sağlığına Bakan Faydaları:

Orucun beden sağlığına yaptığı müsbet te'sir ve faydaları şöylece sıralayabiliriz:

* Oruç, sıhhatın anahtarıdır. Bir yıl çeşitli yemeklerle ve içilen meşrubatla yorulan, yıpranan sindirim organlarımıza dinlenme, toparlanma, güç ve kuvvet kazanma imkânları hazırlar. Devamlı çalışan bir makinanın muayyen zamanlarda nasıl bakıma ihtiyacı var ise, bunun gibi yorulan sindirim organlarımızın da hiç olmazsa senede bir ay dinlenmeye ve bakıma ihtiyacı vardır. Bunu da en iyi şekilde oruç ibâdeti yapmaktadır.

* Oruç vücudun açlığa, susuzluğa karşı mukavemetini de arttırır. İnsana dayanıklılık ve tahammül gücü kazandırır.

* Oruç ömrü de uzatır. Çünkü o, sıhhatın devamını ve gençlik çağının uzamasını te'min edebilir. Uzun yaşayan bir hasta, tıp nazarında uzun ömürlü sayılmaz. Uzun ömür, vücûdun dinç ve sağlam kalması demektir.

Oruç, aynı zamanda, çalışan kimseler için sıhhat ve rahatlık kaynağıdır. Çünkü orucun verdiği hafiflik ve rahatlık sâyesinde iç organlarımız
yediğimiz günlere nisbetle çok daha rahat çalışırlar. Bu rahat çalışma, bütün bedenimizde bir hafiflik ve zindelik meydana getirir. Ramazan günlerinde kendimizi kuş gibi hafif hissedişimizin sebebi, orucun verdiği bu zindeliktir.

Oruçlu olan kimse, günde iki defa yemek yer: Birisi iftarda, diğeri de sahurda. Bugün modern tıbbın öngördüğü yaşama tarzında da yemek öğünü ikidir. Çünkü ikiden fazla yemek öğünleri, hem bedenimize zarar vermekte, hem de zaman kaybına sebeb olmaktadır. Öğle yemeği te'siriyle vücudumuz kuvvetini ve canlılığını kaybeder, tenbelleşip uyuşur. Böyle bir bedenle işe başladığımızda randıman yarı yarıya düşecektir. Halbuki mide boş iken, beden daima hafif kalır. Çalışmasına aynı âhenkle devam eder.

Aslında, iftar ve sahurda aşırı yemek, mideyi tıkabasa doldurmak da doğru değildir. Çünkü o takdirde beden ve ruha dinlenme, rahatlama imkânı, vücut fabrikasına yıllık bakım ve tamir fırsatı verilmemiş, oruçtan beklenen netice ve fayda da te'min edilememiş olur.

Orucun vücut sağlığı açısından taşıdığı önemi Peygamberimiz hadîs-i şerîflerinde şu şekilde beyan buyurmuşlardır:
"Oruç tutun! Vücudunuz sağlam (ve sıhhatli) olsun."

"Her şey'in bir zekâtı vardır. Vücudun zekâtı da oruçtur."


Yani, zekâtı vermek, nasıl malı ve malın pisliğini giderip temizliyorsa, oruç da vücudu temizleyip vücuttaki zehirleri, fazlalıkları bertaraf eder; insanı hastalıklardan kurtarır.
Orucun Ruh sağlığına Bakan Faydaları:

Orucun, insanın ruh sağlığına ve mânevî hayatına verdiği bâzı faydaları şöylece sıralayabiliriz:

* Oruç, insan için maddî bir perhiz olduğu kadar mânevî bir perhizdir de... Çünkü insan nefsi, yeme, içme konusunda dilediği şekilde hareket ettikçe, kişinin beden sağlığına zarar verdiği gibi helâl-haram demeyip rastgelen şey'e saldırmak ve bulduğunu yutmakla da mânevî hayatını zehirler, ruh sağlığını tehlikeye düşürür. Artık kalb ve ruhun emrettiklerini yapmak, gösterdiği yolda gitmek, o nefse zor gelir. İnsanı kendi istediği, canının çektiği istikamete doğru sürükleyip götürmeye başlar.

İşte Ramazan-ı şerîf'te oruç vasıtasıyla, nefis, bir nevi perhiz ve riyazete alışır ve emir dinlemeyi öğrenir. İlâhî emre boyun eğerek helâl işleri bile terk ettiğinden, haramlardan çekinmek hususunda da tam bir meleke ve kabiliyet kazanır. Böylelikle bedenî olduğu kadar mânevî ve ruhî sıhhat ve âfiyete de kavuşur.

* İnsan midesi, vücuttaki bütün duygu ve cihazlarla alâkalı bir şekilde yaratılmıştır. Âdeta mide büyük bir fabrika, vücuttaki bütün duygu ve cihazlar da o fabrikanın hademesi, işçisi, yardımcısı hükmündedir. Bu mide fabrikası, bütün sene boyunca hiç tatil ettirilmeden çalıştırılırsa, nefis, mideye yardımcı durumunda olan bütün duygu ve cihazları, devamlı mide ile meşgul ettirir; onların kendilerine mahsus ibâdetlerini ve ulvî vazifelerini insana unutturur. İnsanoğlu sanki dünyaya sadece yiyip içmek için gelmiş gibi, kalbi, ruhu, aklı, fikri ve sair bütün duyguları ile midenin ihtiyacını te'min, rızkını bulmak için seferber olur. Bütün duygularıyla midesini düşünür hâle gelmesi ise, insanı mânen alçaltır, hayvancasına bir hayatın sâhibi kılar.

İşte Ramazan-ı şerîf orucuyla, her müslüman, bu dünyadaki vazifesinin, sırf mideyi beslemek onun ihtiyaçlarını te'min etmek olmadığını anlar. Her bir duygu ve cihazını, kendine mahsus ibâdet ve ulvî vazifelerinde istihdam eder. Bu sebeble, Ramazan-ı şerîf'te mü'minler, derecelerine göre, ayrı ayrı nurlara, feyizlere, mânevî sevinçlere mazhar olurlar. Kalb ve ruh, akıl ve sır gibi lâtifeler, o mübarek ayda oruç vasıtasıyla çok terakki ve tefeyyüzde bulunur. Midenin ağlamasına bedel, sair duygular mâsumâne gülerler..Bilgi


Kaynak : Sorularla İslamiyet
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: ORUÇ-SAVM..

Mesaj gönderen kulihvani »

ResimOruç => Oruçluya Mustehap Olan Şeyler:

Orucun Âdâbı (Müstehabları) Nelerdir?

Orucun belli başlı edebleri şunlardır:

Sahura kalkmak:
Resûl-i Ekrem (asm) bir hadîs-i şerîflerinde: "Sahur yemeğini yeyiniz. Zira sahur yemeğinde bereket vardır" buyurmuştur.

Diğer bir hadîs-i şerîfte ise şöyle buyurulmaktadır:

"Bizim orucumuzla ehl-i kitabın orucu arasındaki ayırıcı fark, sahur yemeği yemektir."

Sahur yemeği oruç için insana kuvvet verir. Böylece oruç tutmak daha kolay hâle gelir.
Sahuru geç yemek, iftarı ise acele yapmak, yani, güneş batar batmaz hemen orucu açmak:

Hadîs-i şerîf'te, "İnsanlar iftar etmeyi acele yaptıkları ve sahuru da geciktirdikleri müddetçe daima hayır ile yaşarlar" buyurulmuştur. Bir hadîs-i kudsîde de, "Kullarımın en sevimlisi, iftar yapmakta son derece acele davranandır" buyurulmaktadır.

* Resûlüllah Efendimiz iftar etmedikçe akşam namazını kılmazlardı. Önce bir-iki hurma tanesi yiyerek veya bir yudum su içerek iftar ederler, sonra namaz kılarlar, asıl yemeği de namazı kıldıktan sonra yerlerdi.

* İftarda acele edilmesinin sebebi, Yahudi ve Hıristiyanların, iftarı, yıldızlar görününceye kadar
te'hir etmeleridir. Onlara benzememek için, iftarda acele davranılması müstehab olmuştur.

* Namazdan önce, iftarı açmak için yenilen lokma veya içilen suyun, mideyi uyarıcı ve asıl yemeğe hazırlayıcı bir rolü olduğu da söylenir.

* Sahurun ne zamana kadar geciktirilebileceği hakkında Zeyd bin Sâbit'ten gelen şu rivâyet, bize
bir ölçü vermektedir.

"Biz Resûlüllah ile beraber sahur yemeği yedik. Sonra sabah namazına kalktık. (Enes sordu):
- Sahur ile sabah namazı arasında ne kadar zaman vardı?

- 50 âyet okuyacak kadar."

Bu süre, ortalama bir okuyuşla 5-10 dakika eder. Bir abdest alacak kadar zamandır. Bâzıları el-Hâkka, diğer bâzıları da Mürselât sûresini misâl verirler. Hâkka sûresi 52, Mürselât sûresi ise 50 âyettir.
İftarı açarken hangi duâyı okunur:

"Allahümme leke sümtü ve bike âmentü ve aleyke tevekkeltü ve alâ rizkıke eftartü."

Meâli: "Ey Allahım, Senin için oruç tuttum. Ve Sana îman ettim. Ve Sana dayanıp güvendim, tevekkül ettim. Ve verdiğin rızıkla da (şu anda) orucumu açtım."İftarı hurma gibi tatlı bir yiyecekle, yoksa su ile açmak

Orucun mühim bir âdâbı da, mide gibi, bütün duygulara da bir nevi oruç tutturmaktır:

İnsanda mideden başka, göz, kulak, kalb, hayâl, fikir gibi pek çok duygu ve cihazlar vardır. İnsan oruçlu iken, bütün bu duygularını mâlâyânilikten ve haramlardan çekerek, herbirini kendine mahsus ubudiyet ve kulluk vazifesine sevk etmelidir.
Meselâ, dilini yalandan, gıybetten, galiz ve çirkin sözlerden uzak tutmak ve onu Kur'an tilâveti, zikir, tesbih, salâvat ve istiğfar gibi şeylerle meşgul etmek.
Gözünü nâmahreme bakmaktan ve kulağını fena şeyleri işitmekten men'edip gözünü ibrete ve kulağını hak söz ve Kur'an dinlemeye sarf etmek.
İşte bunlar gibi sair duygu ve cihazlara da bir nevi oruç tutturmak mümkündür. Oruçtan beklenen kemal ve fazilet de ancak bu şekilde tahakkuk eder.

Resûlüllah Efendimiz bir hadîs-i şeriflerinde şöyle buyurmuştur:
"Kim ki yalan söylemeyi ve yalanla amel etmeyi bırakmazsa, Cenâb-ı Hak o kimsenin yeme ve içmeyi terk etmesine hiç kıymet vermez, iltifat etmez."

Diğer bir hadîs-i şerîfte ise şöyle buyrulur:
"Beş şey orucu bozar (yani sevabını ve faziletini giderir) : Yalan konuşmak, gıybet etmek, kovuculuk (arada lâf götürüp getirme), yalan yere yemîn etmek ve harama şehvetle bakmak."
Görüldüğü gibi hadîs-i şerîflerde, Allah katında makbûl bir oruç için, mide gibi sair âzalara da oruç tutturulması lüzumu üzerinde durulmaktadır. İbn-i Hacer, "Tam ve kâmil olan oruç; bütün günahlardan ve Allah'ın yasakladığı şeylerden uzak durmaktır" der.

İftar ve sahurda aşırı derecede yememek:
Mideyi tıka-basa doldurmamak da orucun edeblerindendir. Çünkü oruçtan bir maksad da, beden ve ruhumuza dinlenme, rahatlama, vücut fabrikamıza baştan sona yıllık bir temizlik ve bakım fırsatı vermektir. Akşama kadar yemeyip de ezanı duyar duymaz bütün hız ve hışmıyla sofraya kapanmak, sofrada tıka-basa yemek, edebe aykırıdır. Hattâ beden sağlığı açısından da zararlıdır. Çünkü sindirim organlarımız, bu hücum ve baskın karşısında son derece zorlanır, ıztıraba düşer.
Şu halde sahurda ve iftarda mal kaçırır gibi sofradakileri mideye doldurmaya çalışmamalıdır. Az ve öz yiyerek, oruçlu olmanın hikmet ve gayesine uygun hareket etmelidir.
Oruç ayı olan mübarek Ramazan ayında, bütün mü'minler, daha çok ibâdet etmeli:

Verdiği sonsuz nimetler sebebiyle bütün ruhuyla Allah'a şükretmeli, daha çok iyilik ve ihsanlarda bulunmalıdır. Bu ayda Kur'an okumanın, Kur'an dinlemenin sevabı çoktur. Binaenaleyh, Kur'an okumasını bilenler bol bol Kur'an okumalı, hiç olmazsa Ramazan boyunca bir hatim indirmeye çalışmalı; bilmeyenler ise, camilere gidip güzel sesli hâfızların ağzından Allah'ın
âyetlerini dinlemelidirler.
Ramazan-ı şerîf gibi mübarek bir aya, lâyık olduğu ihtiram, ancak bu şekilde gösterilir.


İslam İlmihali
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: ORUÇ-SAVM..

Mesaj gönderen kulihvani »

ResimOruç => Orucluya Mekruh Olan Şeyler:

1 - Oruçlu kimse için su ile ıslatılmış misvak ve fırça kullanmak, İmam Ebû Yûsuf'a göre mekruhtur. İmam-ı A'zam ile İmam-ı Muhammed'e göre ise oruçlunun su ile ıslatılmış misvak veya fırça kullanmasında hiç bir kerahet yoktur.
Oruçlu iken diş macunu sürülmüş fırça kullanmakta ise, mutlak mânada kerahet vardır. Sakınılması icabeder.

2 - Oruçlu kimsenin, bir şey'in tadına bakması mekruhtur. Ancak kocası çok titiz ve huysuz olan
kadınlar boğazlarına kaçırmamak şartıyla pişirdikleri yemeğin tadına, tuzuna bakabilirler.

3 - Oruçlu kimsenin abdest alırken ağzına, burnuna su almakta mübalâğa göstermesi, ağzını su ile
doldurup bu suyu ağzında fazla tutması da mekruhtur.

4 - Sakız çiğnemek. Sakız çiğnemenin sadece mekruh olup orucu bozmaması için, şu şartların bulunması gerekir.
a. Ağız yaşlığıyla, sakızdan mideye tatlılık v.s. gibi bir şey'in gitmemesi.
b. Sakızın önceden çiğnenmiş beyaz sakız olması.
c. Sakızın ağızda eriyip dağılır cinsten olmaması...
Bu şartları taşımayan sakızlar, orucu bozarlar.


5 - Oruçlunun kan aldırması, oruçluyu orucunu tutamayacak kadar zayıf düşürecekse mekruhtur. Böyle bir durum söz konusu değilse câiz olur.

6 - Ramazan-ı şerîf'te serinlemek maksadı ile ağza burna su almak veya soğuk suyla yıkanmak,
İmam-ı A'zam'a göre mekruhtur. Ebû Yûsuf'a göre bunda hiçbir kerâhet yoktur.

7 - Nefsine güvenemeyen kimsenin hanımını öpüp okşaması da mekruhtur.
Zira meni gelerek orucun bozulma ihtimali vardır. Fâhiş olmamak ve kendinden emin bulunmak şartı ile, hanımını öpüp kucaklamakta kerâhet yoktur.

8 - Karı ile kocanın çıplak halde birbirlerine sarılmaları, nefislerinden emîn bile olsalar, mekruhtur. Buna fâhiş mübâşeret denir.

9 - Erkeğin hanımının dudaklarını emmesi de mekruhtur.

10 - Tükrüğünü ağzında biriktirip yutmak. Bu da orucun mekruhlarındandır.

Bilgi : İslam İlmihal

*

Resim Oruç =>Orucluya Mekruh Olmayan Şeyler:

1. Gül ve misk gibi şeyleri koklamak.

2. Gözüne sürme çekmek.

3. Kendisinden emin olmak kaydıyla hanımını öpmek. Kendisine güveni olmadığı takdirde mekruhtur. Çünkü, bu davranış orucun bozulması ile sonuçlanabilir.

4. Misvak kullanmak, ağzını fırça ile temizlemek.

5. Ağzına su alıp çalkalamak.

6. Burnuna su çekmek.

7. Banyo yapmak.

Bilgi : İslam İlmihal

*
Resim Oruç =>Orucu Bozan Şeyler:

Orucu Bozup Kaza ve KeffaretiGerektiren Şeyler

1. Oruçlu olduğunu bilerek yemek ve içmek (yenilip içilen şey ister gıda, ister ilâç olsun).

2. Oruçlu olduğunu bile bile cinsel ilişkide bulunmak.

Karı-kocadan biri ötekine zorla cinsel ilişkide bulunduğu takdirde zorla ilişkide bulunana kaza ve keffaret, kendisine zorla ilişkide bulunulan kişiye de kaza lâzım gelir.

3. Ağzına giren yağmur, kar ve doluyu kendi isteğiyle yutmak.

4. Sigara içmek, öd ağacı veya anber ile tütsülenip dumanını içeri çekmek.

5. Enfiye çekmek.

6. Buğday ve arpa tanesi yutmak.

7. Dışardan bir susam tanesi kadar bir şeyi alıp yutmak.

8. Yenmesi alışılmış olan çamur, kil ve kömür gibi şeyleri yemek. (Bazı kimseler bunları severek yerler.)

9. Az miktarda tuz yemek.

10. Karısının veya sevdiği bir kimsenin tükürüğünü yutmak. (Bundan zevk aldığı için kaza ve keffaret gerekir. Başkasının tükürüğünden iğrendiği için bundan keffaret gerekmez.)

11. Kan aldırdıktan veya sadece karısını öptükten sonra orucu bozulduğu kanaatiyle bile bile orucunu bozmak.

Ramazan ayında niyet ederek oruca başlayan kimse, saydığımız şeylerden birini bilerek ve özürsüz olarak yaparsa orucu bozulmuş olur. Bozulan bu orucu kaza etmesi ve kasten bozduğu için de keffaret tutması gerekir.

Keffareti Düşüren Şeyler:

Keffareti gerektiren bir şeyi yaparak orucunu bozan kimse, aynı gün oruç tutamayacak derecede hastalanır veya kadın ayhali yahut da lohusa olursa keffaret düşer, yani keffaret orucu tutması gerekmez. Ancak hastalığın kendi isteği dışında olması şarttır. Kendisi kasten hastalığa sebep olursa keffaret düşmediği gibi sefer mesafesinde bir yolculuğa çıkması ile de düşmez.

Orucu Bozup Yalnız Kazayı Gerektiren Şeyler:

1. Pamuk ve kağıt gibi yenmesi mutad olmayan bir şey yutmak,

2. Bir defada çok miktarda tuz yemek,

3. Yenmesi mutad olmayan zeytin çekirdeği yemek. Yenmesi alışılmış olan çekirdeği yemek ise keffareti gerektirir.

4. Taş, toprak, demir, altın ve gümüş gibi şeyleri yutmak.

5. İçi olmayan ceviz ve badem yutmak. (Bunların içi olanları yenildiği takdirde keffaret gerekir)

6. Burnuna ilaç çekmek.

Bu, Ebu Hanife'nin görüşüdür. Buna göre; tedavî maksadıyla iğne yaptırmak orucu bozar ve kazayı gerektirir. Çünkü iğne vasıtasıyla vücuda verilen ilâç iç kısımlara kadar ulaşmaktadır.

İmam Ebu Yusuf ve İmam Muhammed'e göre; tabiî olan yollar dışında vücudun başka tarafından açılan bir yoldan içeri giden ilâç orucu bozmadığı için iğne yaptırmakla oruç bozulmaz. Çünkü vücuda verilen ilâç ağız gibi tabiî bir yoldan değil, deriden açılan başka bir yoldan verilmektedir.

Ancak, ibadetlerde ihtiyatlı hareket etmek esas olduğundan Ramazanda iğne yaptırmak zorunda olan kimse bunu mümkünse iftardan sonra yaptırmalıdır.

Bu mümkün olmaz da gündüz iğne yaptırmak zorunda kalırsa, İmam Ebu Yusuf ile İmam Muhammed'in görüşlerini esas alarak orucuna devam eder ve bu orucunu daha sonra kaza etmesi gerekmez.


7. Ağzına aldığı boyalı iplik gibi şeylerin boyası ile rengi değişen tükürüğü yutmak.

8. Boğazına kaçan kar veya yağmuru kendi isteği olmayarak yutmak. (Kendi isteği ile yutarsa keffaret gerekir.)

9. Zorlama ile oruç bozmak.

10. Dişleri arasında nohut tanesi kadar kalan yemek kırıntısını yutmak.

11. Abdest esnasında ağzına ve burnuna su alırken kendi elinde olmayarak boğazına su kaçmak.

12. Unutarak yeyip içtikten sonra orucunun bozulduğunu zannederek yeyip içmek.

13. Ağız dolusu kusmak. (Kendi isteği ile).

14. Ağız dolusu gelen veya kendi isteğiyle getirdiği kusuntuyu mideye geri çevirmek.

15. Kendi isteği ile içine veya genzine duman çekmek. Kendi isteği ile olmazsa oruç bozulmaz. (İçeri çekilen duman sigara dumanı olursa keffaret gerekir.)

16. Güneş batmadığı halde-battı zannederek-iftar etmek.

17. İmsak vakti geçtiği halde daha vakit vardır zannederek yemek.

18. Cinsel ilişki dışında kadına dokunmak veya öpmek sonucu boşalmak.

19. Ramazan orucundan başka bir orucu bozmak. (Ramazan orucundan başka bir orucu bozmak sadece kazayı gerektirir.)

20. Ramazan orucuna niyet etmiyerek yeyip içmek. (Keffaret, niyet edilerek başlanan orucu bilerek bozmaktan lâzım gelir. Oruca niyet edilmeyerek yeyip içtiği takdirde sadece o günün orucunu kaza eder.)

Ancak mazaretsiz olarak ramazan orucunu tutmamak büyük günahtır.

21. Misafir iken oruca başlayıp ikamete niyet ettikten sonra yemek.

22. Mukim iken oruca başlayıp sefer mesafesi yolculuğa niyet ederek bulunduğu yerin sınırlarını geçtikten sonra orucu bozmak.

Sayılan bu şeylerden birini yapan kimsenin orucu bozulur ve bozulan orucun gününe gün kaza edilmesi gerekir.

Bunlardan biri ile orucu bozulan kimse akşama kadar orucu bozacak bir şey yapmamalıdır.

Gündüz iyileşen hasta, yolculuğu sona eren misafir, ayhali veya lohusalıktan temizlenen kadın, erginlik çağına gelen çocuk ve müslüman olan gayr-i müslim, Ramazan ayına saygı için günün kalan kısmında oruçlu imiş gibi akşama kadar orucu bozacak şeylerden sakınmaları uygun olur.

Oruca niyetlenen kadın gündüz ayhali veya lohusa olursa, orucunu bozması lâzımdır.

Kadın, henüz ayhali olmadan adet günümdür diyerek orucunu bozmamalıdır.

Hasta ve yolcu olup da oruç tutmayan kimselerin yemeden, içmeden durmaları gerekmez. Ancak bunlar açıktan değil de gizli olarak yerler.


Kaynak : Diyanet İslam İlmihali

*

ResimOrucu Bozmayan Şeyler:

1. Oruçlu olduğunu unutarak; yemek ve içmek.

Resim---Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuştur: "Bir kimse oruçlu olduğunu unutarak yer, içerse orucunu tamamlasın, (sakın) bozmasın. Çünkü onu, Allah yedirmiş, içirmiştir." (Buharî, Savm,7)

Unutarak yeyip içerken oruçlu olduğunu hatırlarsa hemen ağzını boşaltıp yıkar ve oruca devam eder. Oruçlu olduğunu hatırladıktan sonra boğazından aşağıya bir şey geçerse orucu bozulur. Bir kimse unutarak yiyen bir oruçluyu gördüğünde eğer güçlü kuvvetli olup oruca dayaniblen bir kişi ise, oruçlu olduğunu kendisine hatırlatır, zayıf ve güçsüz bir kişi ise hatırlatmaz.

2. Bir suya dalıp kulağına su kaçmak.

3. Kendi isteği olmayarak boğazına toz ve duman girmek.

4. Kendi isteği olmayarak kusmak.

5. Kendiliğinden içeriden gelen kusuntu yine kendiliğinden içeriye gitmek.

6. Uyurken ihtilâm olmak (yani uyurken cünüplük hali meydana gelmek.)

7. Dokunma ve öpme olmadan sadece bakmak veya düşünmek sebebiyle boşalmak.

8. Karısını sadece öpmek.

9. Geceleyin cünüp olduğu halde sabaha kadar yıkanmayıp gündüz yıkanmak.

10. Dişleri arasında sahur yemeğinden kalan nohut miktarından az olan kırıntıyı yutmak.

11. Ağzındaki tükrüğü yutmak. Ağzından dışarı çıkıp tamamen ayrılan tükrüğü tekrar yutmak orucu bozar.

12. Ağzına gelen balgamı yutmak.

13. Kafasından burnuna gelen akıntıyı içine çekip yutmak.

14. Ağzına aldığı (meselâ dişine koyduğu) ilâcın tadı boğazına varmak.

15. Erkeğin tenasül organına ilâç veya su akıtmak.

16. Göze ilâç damlatmak.

17. Kan aldırmak.

18. Gözlerine sürme çekmek.

Kaynak : Diyanet İslam İlmihali

*
Orucu Bozup Kaza ve Keffareti Gerektiren Şeyler:

1. Oruçlu olduğunu bilerek yemek ve içmek (yenilip içilen şey ister gıda, ister ilâç olsun).

2. Oruçlu olduğunu bile bile cinsel ilişkide bulunmak.

Karı-kocadan biri ötekine zorla cinsel ilişkide bulunduğu takdirde zorla ilişkide bulunana kaza ve keffaret, kendisine zorla ilişkide bulunulan kişiye de kaza lâzım gelir.

3. Ağzına giren yağmur, kar ve doluyu kendi isteğiyle yutmak.

4. Sigara içmek, öd ağacı veya anber ile tütsülenip dumanını içeri çekmek.

5. Enfiye çekmek.

6. Buğday ve arpa tanesi yutmak.

7. Dışardan bir susam tanesi kadar bir şeyi alıp yutmak.

8. Yenmesi alışılmış olan çamur, kil ve kömür gibi şeyleri yemek. (Bazı kimseler bunları severek yerler.)

9. Az miktarda tuz yemek.

10. Karısının veya sevdiği bir kimsenin tükürüğünü yutmak. (Bundan zevk aldığı için kaza ve keffaret gerekir. Başkasının tükürüğünden iğrendiği için bundan keffaret gerekmez.)

11. Kan aldırdıktan veya sadece karısını öptükten sonra orucu bozulduğu kanaatiyle bile bile orucunu bozmak.

Ramazan ayında niyet ederek oruca başlayan kimse, saydığımız şeylerden birini bilerek ve özürsüz olarak yaparsa orucu bozulmuş olur. Bozulan bu orucu kaza etmesi ve kasten bozduğu için de keffaret tutması gerekir.

Keffareti Düşüren Şeyler:

Keffareti gerektiren bir şeyi yaparak orucunu bozan kimse, aynı gün oruç tutamayacak derecede hastalanır veya kadın ayhali yahut da lohusa olursa keffaret düşer, yani keffaret orucu tutması gerekmez. Ancak hastalığın kendi isteği dışında olması şarttır. Kendisi kasten hastalığa sebep olursa keffaret düşmediği gibi sefer mesafesinde bir yolculuğa çıkması ile de düşmez.

Orucu Bozup Yalnız Kazayı Gerektiren Şeyler:

1. Pamuk ve kağıt gibi yenmesi mutad olmayan bir şey yutmak,

2. Bir defada çok miktarda tuz yemek,

3. Yenmesi mutad olmayan zeytin çekirdeği yemek. Yenmesi alışılmış olan çekirdeği yemek ise keffareti gerektirir.

4. Taş, toprak, demir, altın ve gümüş gibi şeyleri yutmak.

5. İçi olmayan ceviz ve badem yutmak. (Bunların içi olanları yenildiği takdirde keffaret gerekir)

6. Burnuna ilaç çekmek.

Bu, Ebu Hanife'nin görüşüdür. Buna göre; tedavî maksadıyla iğne yaptırmak orucu bozar ve kazayı gerektirir. Çünkü iğne vasıtasıyla vücuda verilen ilâç iç kısımlara kadar ulaşmaktadır.

İmam Ebu Yusuf ve İmam Muhammed'e göre; tabiî olan yollar dışında vücudun başka tarafından açılan bir yoldan içeri giden ilâç orucu bozmadığı için iğne yaptırmakla oruç bozulmaz. Çünkü vücuda verilen ilâç ağız gibi tabiî bir yoldan değil, deriden açılan başka bir yoldan verilmektedir.

Ancak, ibadetlerde ihtiyatlı hareket etmek esas olduğundan Ramazanda iğne yaptırmak zorunda olan kimse bunu mümkünse iftardan sonra yaptırmalıdır.

Bu mümkün olmaz da gündüz iğne yaptırmak zorunda kalırsa, İmam Ebu Yusuf ile İmam Muhammed'in görüşlerini esas alarak orucuna devam eder ve bu orucunu daha sonra kaza etmesi gerekmez.


7. Ağzına aldığı boyalı iplik gibi şeylerin boyası ile rengi değişen tükürüğü yutmak.

8. Boğazına kaçan kar veya yağmuru kendi isteği olmayarak yutmak. (Kendi isteği ile yutarsa keffaret gerekir.)

9. Zorlama ile oruç bozmak.

10. Dişleri arasında nohut tanesi kadar kalan yemek kırıntısını yutmak.

11. Abdest esnasında ağzına ve burnuna su alırken kendi elinde olmayarak boğazına su kaçmak.

12. Unutarak yeyip içtikten sonra orucunun bozulduğunu zannederek yeyip içmek.

13. Ağız dolusu kusmak. (Kendi isteği ile).

14. Ağız dolusu gelen veya kendi isteğiyle getirdiği kusuntuyu mideye geri çevirmek.

15. Kendi isteği ile içine veya genzine duman çekmek. Kendi isteği ile olmazsa oruç bozulmaz. (İçeri çekilen duman sigara dumanı olursa keffaret gerekir.)

16. Güneş batmadığı halde-battı zannederek-iftar etmek.

17. İmsak vakti geçtiği halde daha vakit vardır zannederek yemek.

18. Cinsel ilişki dışında kadına dokunmak veya öpmek sonucu boşalmak.

19. Ramazan orucundan başka bir orucu bozmak. (Ramazan orucundan başka bir orucu bozmak sadece kazayı gerektirir.)

20. Ramazan orucuna niyet etmiyerek yeyip içmek. (Keffaret, niyet edilerek başlanan orucu bilerek bozmaktan lâzım gelir. Oruca niyet edilmeyerek yeyip içtiği takdirde sadece o günün orucunu kaza eder.)

Ancak mazaretsiz olarak ramazan orucunu tutmamak büyük günahtır.

21. Misafir iken oruca başlayıp ikamete niyet ettikten sonra yemek.

22. Mukim iken oruca başlayıp sefer mesafesi yolculuğa niyet ederek bulunduğu yerin sınırlarını geçtikten sonra orucu bozmak.

Sayılan bu şeylerden birini yapan kimsenin orucu bozulur ve bozulan orucun gününe gün kaza edilmesi gerekir.

Bunlardan biri ile orucu bozulan kimse akşama kadar orucu bozacak bir şey yapmamalıdır.

Gündüz iyileşen hasta, yolculuğu sona eren misafir, ayhali veya lohusalıktan temizlenen kadın, erginlik çağına gelen çocuk ve müslüman olan gayr-i müslim, Ramazan ayına saygı için günün kalan kısmında oruçlu imiş gibi akşama kadar orucu bozacak şeylerden sakınmaları uygun olur.

Oruca niyetlenen kadın gündüz ayhali veya lohusa olursa, orucunu bozması lâzımdır.

Kadın, henüz ayhali olmadan adet günümdür diyerek orucunu bozmamalıdır.

Hasta ve yolcu olup da oruç tutmayan kimselerin yemeden, içmeden durmaları gerekmez. Ancak bunlar açıktan değil de gizli olarak yerler.


Kaynak : Diyanet İslam İlmihali
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: ORUÇ-SAVM..

Mesaj gönderen kulihvani »

Kaza: Bozulan orucun yerine gününe gün oruç tutmaktır

Keffaret: Ramazanda bile bile bozulan bir gün orucun yerine iki kameri ay veya altmış gün peşpeşe oruç tutmak demektir.

Ayrıca bozulan orucun da kaza edilmesi gerekir. Keffaret, sadece Ramazan ayında tutulan orucun bile bile bozulmasının cezasıdır. Keffaret ile ilgili bilgi Orucun Bozup Kaza Keffaret Sayfası .
Diğer oruçların bozulması halinde yalnız kaza, yani gününe gün oruç tutmak yeterli olur.


ResimOrucu Bozup Yalnız Kazayı Gerektiren Şeyler:

1. Pamuk ve kağıt gibi yenmesi mutad olmayan bir şey yutmak,

2. Bir defada çok miktarda tuz yemek,

3. Yenmesi mutad olmayan zeytin çekirdeği yemek. Yenmesi alışılmış olan çekirdeği yemek ise keffareti gerektirir.

4. Taş, toprak, demir, altın ve gümüş gibi şeyleri yutmak.

5. İçi olmayan ceviz ve badem yutmak. (Bunların içi olanları yenildiği takdirde keffaret gerekir)

6. Burnuna ilaç çekmek.

Bu, Ebu Hanife'nin görüşüdür. Buna göre; tedavî maksadıyla iğne yaptırmak orucu bozar ve kazayı gerektirir. Çünkü iğne vasıtasıyla vücuda verilen ilâç iç kısımlara kadar ulaşmaktadır.

İmam Ebu Yusuf ve İmam Muhammed'e göre; tabiî olan yollar dışında vücudun başka tarafından açılan bir yoldan içeri giden ilâç orucu bozmadığı için iğne yaptırmakla oruç bozulmaz. Çünkü vücuda verilen ilâç ağız gibi tabiî bir yoldan değil, deriden açılan başka bir yoldan verilmektedir.

Ancak, ibadetlerde ihtiyatlı hareket etmek esas olduğundan Ramazanda iğne yaptırmak zorunda olan kimse bunu mümkünse iftardan sonra yaptırmalıdır.

Bu mümkün olmaz da gündüz iğne yaptırmak zorunda kalırsa, İmam Ebu Yusuf ile İmam Muhammed'in görüşlerini esas alarak orucuna devam eder ve bu orucunu daha sonra kaza etmesi gerekmez.


7. Ağzına aldığı boyalı iplik gibi şeylerin boyası ile rengi değişen tükürüğü yutmak.

8. Boğazına kaçan kar veya yağmuru kendi isteği olmayarak yutmak. (Kendi isteği ile yutarsa keffaret gerekir.)

9. Zorlama ile oruç bozmak.

10. Dişleri arasında nohut tanesi kadar kalan yemek kırıntısını yutmak.

11. Abdest esnasında ağzına ve burnuna su alırken kendi elinde olmayarak boğazına su kaçmak.

12. Unutarak yeyip içtikten sonra orucunun bozulduğunu zannederek yeyip içmek.

13. Ağız dolusu kusmak. (Kendi isteği ile).

14. Ağız dolusu gelen veya kendi isteğiyle getirdiği kusuntuyu mideye geri çevirmek.

15. Kendi isteği ile içine veya genzine duman çekmek. Kendi isteği ile olmazsa oruç bozulmaz. (İçeri çekilen duman sigara dumanı olursa keffaret gerekir.)

16. Güneş batmadığı halde-battı zannederek-iftar etmek.

17. İmsak vakti geçtiği halde daha vakit vardır zannederek yemek.

18. Cinsel ilişki dışında kadına dokunmak veya öpmek sonucu boşalmak.

19. Ramazan orucundan başka bir orucu bozmak. (Ramazan orucundan başka bir orucu bozmak sadece kazayı gerektirir.)

20. Ramazan orucuna niyet etmiyerek yeyip içmek. (Keffaret, niyet edilerek başlanan orucu bilerek bozmaktan lâzım gelir. Oruca niyet edilmeyerek yeyip içtiği takdirde sadece o günün orucunu kaza eder.)

Ancak mazaretsiz olarak ramazan orucunu tutmamak büyük günahtır.

21. Misafir iken oruca başlayıp ikamete niyet ettikten sonra yemek.

22. Mukim iken oruca başlayıp sefer mesafesi yolculuğa niyet ederek bulunduğu yerin sınırlarını geçtikten sonra orucu bozmak.

Sayılan bu şeylerden birini yapan kimsenin orucu bozulur ve bozulan orucun gününe gün kaza edilmesi gerekir.

Bunlardan biri ile orucu bozulan kimse akşama kadar orucu bozacak bir şey yapmamalıdır.

Gündüz iyileşen hasta, yolculuğu sona eren misafir, ayhali veya lohusalıktan temizlenen kadın, erginlik çağına gelen çocuk ve müslüman olan gayr-i müslim, Ramazan ayına saygı için günün kalan kısmında oruçlu imiş gibi akşama kadar orucu bozacak şeylerden sakınmaları uygun olur.

Oruca niyetlenen kadın gündüz ayhali veya lohusa olursa, orucunu bozması lâzımdır.

Kadın, henüz ayhali olmadan adet günümdür diyerek orucunu bozmamalıdır.

Hasta ve yolcu olup da oruç tutmayan kimselerin yemeden, içmeden durmaları gerekmez. Ancak bunlar açıktan değil de gizli olarak yerler.


Kaynak : Diyanet İslam İlmihali
Resim
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

Re: ORUÇ-SAVM..

Mesaj gönderen Gariban »

"Sen bütün âlemi yiyen ve yenilenden ibaret bil! Hakk'la bâki olanlarında Hakk'a yöneldiklerini ve Hakk'ın makbulu olduklarını anla!."
[Mesnevi III.Cilt, Hz.Rumî (k.s)]

Bu iki cümle orucun mânâsına işaret eder. Âlemde ne varsa yek diğerini yemektedir. Devri daim gibi cereyan eden bu dönğü akla Er-Rezzak esmasının zuhurat edişidir. Her canlı kendi rızkını arayıp bir şekilde temin etmektedir. Madde âleminin sünnetullah ile zuhuratında Er-Rezzak esması kendini bu şekilde zuhur ettirmektedir. Fakat bunların da fevkinde tüm tablo El-Hayy esması ile hayat ve dirilik daimiyeti bulmaktadır. Yani rızık, yiyerek ve içerek âlem ve içindekilerinin hayatları devri dâim ediyor görünseler dahi bu hayat daimiyeti El-Hayy ile El-AN devam etmektedir. SaVM, Muhammedî fitratı vücuda getirme işine sahib çıkıştır. İnsanın kendinde oruç mekanizması zâten mevcuttur.


يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ كُتِبَ عَلَيْكُمُ الصِّيَامُ كَمَا كُتِبَ عَلَى الَّذِينَ مِن قَبْلِكُمْ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ

“Yâ eyyuhâllezîne âmenû kutibe aleykumus sıyâmu kemâ kutibe alellezîne min kablikum leallekum tettekûn(tettekûne): Ey iman edenler! Oruç, sizden öncekilerin üzerine yazıldığı (farz kılındığı) gibi sizin üzerinize de yazıldı (farz kılındı). Umulur ki böylece siz takva sahibi olursunuz.”
(Bakara 2/183)


Oruç la ilgili yazıldı "kutibe" kelimesinde kudret sizin bileliğinizden sizin için kevne çıkacaktır, oruç tutan herkese bir bir her birinize olacaktır bu', "yazılı kitab" gibi sizde mevcuttur bu ve çıkar çıkmaz yazılanı okursunuz. İnsan vücudunda öyle enteresan hormonlar vardır ki sadece koşul ve zemini hazırladığınızda zuhur ederler. O şartlar oluşmayınca , bunların vücut tarafından zuhur ettirildiğine şahit olamazsınız. Oruç tutunca bu mevcut mekanizmayı çalıştırırsınız, kullanırsınız. En basta, maddeden manaya yüz çevirirsiniz. Yukarıda bahsedilen yeme içmeyi kesersiniz. Her varlığın yaptığının gücünüz yettiğince tersine hareket edersiniz!.. Güneş batıdan doğuyor olur. Hep madde güneşine bakıp duruyoruz, oruç ile mana güneşine bakılır ve karanlıklar aydınlanır...Maddi gıdadan beslenen insan manevi gıdaya temayyül eder. Hakk'la baki olmak gayretine girer.

Allah en doğrusunu bilir...

Es Selâm ve Dua ile
Gariban
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: ORUÇ-SAVM..

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim Oruçla ilgili Hadis-i Şerifler:

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Oruç bir kalkandır; sakın, oruçluyken, cahillik edip de kem söz söylemeyin. Birisi size sataşacak veya dalaşacak olursa: “ben oruçluyum, ben oruçluyum' deyin!" buyurdu.
(Buhârî, "Savm" 9; Müslim, "Sıyâm" 30),

Peygamberimiz Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, belirli zamanlarda tutulması emir ve tavsiye edilen oruçlar dışında sürekli olarak her gün oruç tutulmasını uygun görmemiştir:

Resim---Ebû Cuhayfe radiya’llahu anh’e muttasıl sened ile şöyle haber verdiği rivâyet edilmiştir: Nebî salla’llahu aleyhi ve sellem Selmân (-i Fârisî) ile Ebü’d-Derdâ’ arasında kardaşlık te’sîs buyurmuştu. Selmân, Ebü’d-Derdâ’yı bir def’a ziyâret etti. (Bulamadı). Ve (zevcesi) Ümm-i Derdâ’yı eski bir elbîse içinde perîşân gördü de: - Bu ne haldir? diye sordu. Ümm-i Derdâ: - Kardeşin Ebü’d-Derdâ’nın dünyâda bir işi ve ilişiği yok ki (gündüz oruç tutar, gece namaz kılar) diye yanıktı. (Bu sırada) Ebü’d-Derdâ’da geldi. Selmân (ı selâmladı. Ve onun) için yemek yaptı, (önüne getirdi). Selmân Ebü’d-Derdâ’ya: - (Haydi) sen de ye! dedi. Ebü’d-Derdâ’: - Ben oruçluyum!, demesi üzerine, Selmân: - (Va’llah bu orucu bozacaksın!). Ve sen yeyinceye kadar ben de yemiyeceğim, dedi. Ebû Cuhayfe diyor ki: Ebü’d-Derdâ’da (orucunu bozup müsâfiriyle) yedi. Gece olunca Ebü’d-Derdâ’ gecenin evvelinde namaza kalkmak istedi. Selmân: - Uyu! diye men’ etti. Ebü’d-Derdâ’ da uyudu. Sonra bir daha kalkmak istedi. Yine Selmân: - Uyu! diye men’ etti. Gecenin âhir vakti olunca Selmân: - Artık şimdi kalk! dedi. (Kalktılar abdest aldılar,) namaz kıldılar. Namazı müteâkıb Selmân Ebü’d-Derdâ’ya: - (Kardeşim!) Üzerinde muhakkak ki, Rabbının bir hakkı vardır; kendinin de böyle bir hakkı vardır; âilenin de bir hakkı vardır; (hattâ müsâfirinin bile hakkı vardır). Binâenaleyh her hak sâhibine hakkını vermelisin!. (Evet ye, iç, oruç tut. Namaz kıl, uyu, hayat yoldaşınla seviş). Sonra Ebü’d-Derdâ’ Nebî salla’llahu aleyhi ve sellem’in huzûruna gelip bu vak’ayı arz edince Resûlullah: - Selmân doğru söylemiştir'' buyurdu.
(Kütüb-i sidde, Kitâbü’s-savm, Hadis no: 934)

Resim---Deylemî’nin Enes ibni Mâlik Radiyallâhu Anhtan rivayet ettiği bir hadiste ise Resulullah sallallâhu aleyhi vesellem orucun rahat yolunu tavsiye ederek: “Dört şey yapan kişi orucu gayet rahat tutar: İftarı su ile açması, sahuru terk etmemesi, öğle istirahatını terk etmemesi, güzel koku kullanması.” buyurdu.
(Râmûzu’l-Ehâdîs, Hadis no: 957)

Resim---İbni Abbas Radiyallâhu Anhümâ rivayet ediyor: “Resulullah sallallâhu aleyhi vesellem Veda haccına gitmek istediğinde bir kadın kocasına: “Devenin üzerinde beni de Resulullah sallallâhu aleyhi vesellemle beraber hacca gönder” dedi. Kocası: “Yanımda sana hac için vereceğim devem yok” dedi.
Kadın: “Beni falan erkek deven üzerinde hac ettir” dedi. Kocası: “O Allah yolunda kullanılmak üzere muhafaza ediliyor” dedi ve Resûlullah sallallâhu aleyhi veselleme geldi: “Hanımım size selâm ve Allah’ın rahmetini gönderdi. O kendisini sizinle hacca göndermemi istedi. “Beni Resulullah ile birlikte hacca gönder” dedi. Ben de: “Yanımda hac yapman için vereceğim deve yok” dedim. “Fakat hanımım, “Falan deve ile hacca gönder” dedi. “Ben: “O deve Allah yolunda kullanılmak için muhafaza ediliyor” dedim. Bunun üzerine Resulullah sallallâhu aleyhi vesellem: “Eğer hanımını o deve üzerinde hacca gönderirsen, deve de Allah yolunda olur” buyurdu. Adam: “Hanımım bana, sizinle hacca denk ameli sormamı istedi.” Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Hanımına selâmımı, Allah’ın rahmeti ve bereketini söyle ve ona haber ver: Ramazan’da umre benimle hacca bedeldir.”
buyurdu.
(Ebû Dâvûd, Menasik: 80; Müslim, Hacc: 221)

Ramazan’da umre yapmak hacca denk olduğu anlaşılmıştır.

Resim---Abdullah ibni Abbas Radiyallâhu Anhümâ rivayet ediyor: “Resul-i Ekrem Efendimiz sallallâhu aleyhi vesellem, Ensardan bir kadına şöyle buyurdu: “Ramazan ayı geldiği zaman umreye git. Çünkü bu ayda yapılan umrenin sevabı hacca denk gelir.” buyurdu.
(Nesâi, Sıyam: 6)

Ramazan umresinin sevabı:

Resim---İbni Abbas Radiyallâhu Anhümâ rivayet ediyor. Resulullah sallallâhu aleyhi vesellem şöyle buyurdu: “Kim Ramazan ayında Mekke’ye kavuşup orucunu tutar ve kolayına geldiği kadar gecesini ibadetle geçirirse, Allah ona Mekke dışında yüz bin Ramazan ayı orucunu tutma sevabı yazar ve Allah ona her gün ve her gece karşılığında bir köleyi hürriyetine kavuşturma sevabı verir. Her günün karşılığında Allah yolunda bir atın düşmana hücumunun sevabını yazar. Yine gündüz bir hasene (ecir, sevap), gece bir hasene yazar.” buyurdu.
(İbni Mâce, Menasik: 106.)

Resim---Ebu Hüreyre Radiyallâhu Anhın rivayetine göre Resul-i Ekrem Efendimiz sallallâhu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: “Kim Allah rızası için bir gün oruç tutarsa, Allah o bir güne karşılık o insanın yüzünü Cehennemden yetmiş yıl uzak tutar.” buyurdu.
(Nesâi, Sıyam: 44)

Ramazan Cehennemden kurtuluştur:

Resim---Ebu Hüreyre Radiyallâhu Anhtan, Resulullah sallallâhu aleyhi vesellemin şöyle buyurduğu rivayet edildi: "Ramazan ayının ilk gecesi olunca Allah yarattıklarına rahmet nazarıyla bakar. Hangi kula Allah rahmet nazarıyla bakarsa, ona ebedî olarak azap etmez. Ramazan’ın her gününde Cehenneme gitmeyi hak eden bir milyon kişiyi Allah Cehennemden kurtarır. Ramazan’ın yirmi yedinci gecesi olunca melekler dalgalanır ve Cebbar olan Allah Teâlâ hiçbir kimsenin anlatamayacağı şekilde nuru ile tecelli eder ve ertesi gün bayram yapacak olan meleklere şöyle seslenir: “Ey melekler topluluğu! İşini tam yapan işçinin ücreti nedir?” Melekler: “Ücreti tam verilir” derler. Bunun üzerine Allah Teâlâ: “Sizi şahid tutuyorum ki, onların hepsini bağışladım” buyurur.
(et-Tergîb ve’t-Terhîb, 2:434)

Oruçlu ile Cehennem arasındaki hendek:

Resim---Ebu’d-Derda Radiyallâhu Anhın rivayetine göre Resul-i Ekrem Efendimiz sallallâhu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: “Kim Allah rızası için bir gün oruç tutarsa, Kıyamet Günü Cenab-ı Hak, onunla Cehennem arasında yerle gök arası genişliğinde bir hendek yaratır.” buyurdu.
(Tirmizî, Cihâd: 3; et-Tergib ve’t-Terhib, 2:86)

Resim---Abdullah ibni eş-Şıhhir Radiyallâhu Anhın rivayetine göre Resul-i Ekrem Efendimiz sallallâhu aleyhi vesellem şöyle buyuruyor: “Sabır ayı olan Ramazan’ın ve her ayın üç gününün orucu kalpte bulunan bütün kötülükleri giderir.” buyurdu.
(İ.Ahmed, Müsned, 5:363)

Resim---Hadis-i şerifte de ifade edildiği gibi Ramazan’ın bir adı da sabır ayıdır. Başka bir hadis-i şerifte ise;
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Oruç sabrın yarısıdır” buyurdu.
(Kenzü’l-Ummâl, 8:444)

Resim---Âişe Radiyallâhu Anhâ: “Resul-i Ekrem Efendimiz sallallâhu aleyhi vesellem Ramazan’ın son on gününde itikâf ederdi. Bunu vefat edinceye kadar böylece devam ettirdi.” buyurdu.
(Buharî, İtikâf: 1; Müslim, İtikâf: 2)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Resulullah sallallâhu aleyhi vesellem Ramazan ayının son on günü girince elini eteğini toplar, geceyi ihya eder ve ev halkını uyandırırdı.”
(Buharî, Kadr: 5)

Resim---Âişe Radiyallâhu Anhâ rivayet ediyor: “Resulullah sallallâhu aleyhi vesellem Ramazan’ın son on gününde vefatına kadar îtikâfa girdi. Vefatından sonra da hanımları îtikâfa devam ettiler.” buyurdu.
(Buharî, Îtikâf: 1)

Îtikâf, kelime anlamıyla bir yerde beklemek ve durmak demektir. İyi olsun, kötü olsun, nefsi bir şeye bağlamak manasına gelir. Dinî anlamıyla da, bir Müslümanın dışarıyla ilgisini keserek bir mescidde ibadet niyetiyle bir süre durmasıdır.

أُحِلَّ لَكُمْ لَيْلَةَ الصِّيَامِ الرَّفَثُ إِلَى نِسَآئِكُمْ هُنَّ لِبَاسٌ لَّكُمْ وَأَنتُمْ لِبَاسٌ لَّهُنَّ عَلِمَ اللّهُ أَنَّكُمْ كُنتُمْ تَخْتانُونَ أَنفُسَكُمْ فَتَابَ عَلَيْكُمْ وَعَفَا عَنكُمْ فَالآنَ بَاشِرُوهُنَّ وَابْتَغُواْ مَا كَتَبَ اللّهُ لَكُمْ وَكُلُواْ وَاشْرَبُواْ حَتَّى يَتَبَيَّنَ لَكُمُ الْخَيْطُ الأَبْيَضُ مِنَ الْخَيْطِ الأَسْوَدِ مِنَ الْفَجْرِ ثُمَّ أَتِمُّواْ الصِّيَامَ إِلَى الَّليْلِ وَلاَ تُبَاشِرُوهُنَّ وَأَنتُمْ عَاكِفُونَ فِي الْمَسَاجِدِ تِلْكَ حُدُودُ اللّهِ فَلاَ تَقْرَبُوهَا كَذَلِكَ يُبَيِّنُ اللّهُ آيَاتِهِ لِلنَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَتَّقُونَ
Resim---''Uhılle lekum leyletes sıyâmir refesu ilâ nisâikum hunne libâsun lekum ve entum libâsun lehun(lehunne) alîmallâhu ennekum kuntum tahtânûne enfusekum fe tâbe aleykum ve afâ ankum, fel âne bâşirûhunne vebtegû mâ keteballâhu lekum, ve kulû veşrabû hattâ yetebeyyene lekumul haytul ebyadu minel haytıl esvedi minel fecri, summe etimmus sıyâme ilel leyli, ve lâ tubâşirûhunne ve entum âkifûne fîl mesâcid(mesâcidi), tilke hudûdullâhi fe lâ takrabûhâ kezâlike yubeyyinullâhu âyâtihî lin nâsi leallehum yettekûn(yettekûne): Oruç gecesi kadınlarınıza yaklaşmanız size helâl kılındı. Onlar sizin için, siz de onlar için birer elbisesiniz. Allah, sizin nefslerinize ihanet ettiğinizi bildi. Bunun üzerine tövbelerinizi kabul etti ve sizi affetti. Şimdi artık onlara (eşlerinize) yaklaşın ve Allah'ın sizin için yazdığı (takdir ettiği) şeyleri isteyin. Fecr vaktinde beyaz iplik, siyah iplikten tebeyyün edinceye (size belli oluncaya, gündüzün aydınlığı, gecenin karanlığından sıyrılıncaya) kadar yeyin ve için. Sonra orucu geceye kadar tamamlayın. Mescidlerde itikâfta iseniz onlarla (kadınlarınızla) mübaşeret etmeyin. Bu Allah'ın hudududur (yasaklarıdır). Artık ona (yasaklara) yaklaşmayın. Allah, âyetlerini insanlara işte böyle açıklıyor. Umulur ki böylece onlar takva sahibi olurlar.(Bakara 2/187)

Îtikâf hem Kur’ân’da, hem de sünnette var olan bir ibadettir.
Îtikâf, Peygamberimiz sallallâhu aleyhi vesellemin de fiili bir sünnetidir.
Her sene Ramazan’ın son on gününde kendisi bu ibadeti yaptığı gibi, vefatından sonra da mübarek hanımları devam ettirmişlerdir.

Resim---İbni Mâce’nin rivayet ettiği bir hadise göre, İbni Ömer Radiyallâhu Anhümâ der ki: “Resul-i Ekrem Efendimiz sallallâhu aleyhi vesellem îtikâfa girmek istediği zaman, yatağı veya üzerinde yattığı somyası Mescid’in içindeki Tövbe (Ebû Lübâbe) Sütununun önünde veya arkasına konurdu.”
(İbni Mâce, Sıyam: 61)

Îtikâf: Bir şeye devam etmek. Ist: Bir yere çekilip yalnız ibadetle meşguliyet. Hususan Ramazanın son on gününde, mescidlerde ve buna benzer yerlerde kalıp, ibadet, ilm-i iman ve Kur'an, evrad ve ezkâr gibi ibadetlerle meşgul olmak. Böyle bir kimseye "Mu'tekif" denir.
Îtikâf, kifâye bir sünnettir. Bir beldede bir kişi bu sünneti işlerse, diğer Müslümanlar sorumluluktan kurtulurlar. Bunun için Ramazan’ın son on gününde bazı camilerimizde bu sünneti işleyen Müslümanlar olduğu gibi, Mekke ve Medine’de daha yoğun bir şekilde îtikâf sünneti işlenir.
On gün boyunca ibadet, zikir, Kur’ân, istiğfar, salavat, dua ve namazla meşgul olan bir insan nefis terbiyesine çalışır. Kadir Gecesine de hazırlıklı olur.

Resim---Nadr ibni Şeyban Radiyallâhu Anhtan rivayetle Resul-i Ekrem Efendimiz sallallâhu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: “Allah Azze ve Celle size Ramazan’da oruç tutmayı farz kıldı, ben de teravih namazı kılmak ve Kur’ân okumak için gece uyanık kalmanızı sünnet kıldım. Kim inanarak, ihlâsla hareket edip sevabını yalnız Allah’tan bekleyerek Ramazan orucunu tutar, gecesinde de uyanık kalır, teravih namazı kılıp Kur’ân okursa annesinden doğduğu gün gibi günahlarından arınmış olur.”
(Nesâi, Sıyam: 40; İ. Ahmed, Müsned, 1:195)

Teravih namazı, Ramazan gecelerini mânâlandırıp nurlandıran tatlı bir ibadettir. Mü’minler kalp ve gönüllerini bu manevî havayla temizlerler.
Ayrıca iftar sonrasında vücuda bir ağırlık çöker. Ancak teravih namazı sayesinde bu sıkıntı dağılır, sindirim kolaylaşır. İnsan hem bedenen, hem de manen bir ferahlığa kavuşur.
Teravih namazı, kadın-erkek her Müslümana müekked- te'kidli, kuvvetli sünnettir.
Teravih namazı, orucun değil, vaktin sünnetidir. Bunun için hastalık ve yolculuk gibi bir mazeretten dolayı oruç tutmayanlar da teravih namazını kılmaya çalışırlar.
Teravih namazı, o geceyi ihya etmek, gecenin bütününü ibadetle geçirmek demektir.
Bu gerçeği Peygamber Efendimiz sallallâhu aleyhi vesellem bir hadislerinde şöyle ifade ederler:

Resim---Resulullah sallallâhu aleyhi ve sellem:“Teravih namazını imamla birlikte sonuna kadar tamamlayan o geceyi bütünüyle ibadetle geçirmiş gibi sevap elde eder.” buyurdu.
(Tirmizî, İbni Mâce, İbni Huzeyme)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: ORUÇ-SAVM..

Mesaj gönderen kulihvani »


Resim--- Ebu Hüreyre Radiyallâhu Anh, Resulullah sallallâhu aleyhi vesellemin şöyle buyurduğunu rivayet etti: “Bu ayınız sizi Resulullah sallallâhu aleyhi vesellemin yemini ile gölgeledi. Müslümanlar için bu aydan daha hayırlı hiçbir ay geçmemiştir. Münafıklar için de bu aydan daha kötü hiçbir ay geçmemiştir.
Şüphesiz ki, Allah mü’mini bu aya girdirmeden önce sevabını ve nafilelerini yazar, münafıkın da günahını ve şekavetini yazar. Çünkü mü’min, ibadeti (iyi edâ edebilmek için) bu ayda yiyecek hazırlar. Münafık ise bu ayda mü’minlerin gafletlerini ve ayıplarını araştırır. Bu bir fırsattır, mü’min onu değerlendirir.

(et-Tergîb ve’t-Terhîb, 2:432)

Resim--- Huzeyfe Radiyallâhu Anh, Resul-i Ekrem Efendimiz sallallâhu aleyhi vesellemin şöyle buyurduğunu rivayet ediyor: “İnsanı, ailesi, malı, kendi nefsi, çocukları ve komşusu yüzünden maruz kaldığı fitneye karşı, oruç, namaz, sadaka (iyiliği tavsiye edip, kötülük-lerden sakındırmak) gibi ibadetler korur, keffaret olur.”
(Buharî, Savm: 3; Müslim, Fiten: 26)

Resim--- Enes ibni Malik Radiyallâhu Anh anlatıyor: “Cahiliye devrinde yılda iki gün vardı ki, halk o günlerde eğlenirdi. Resulullah sallallâhu aleyhi vesellem Medine’ye gelince şöyle buyurdu: “Sizin de eğleneceğiniz iki gününüz var. Allah, Cahiliye devrindeki o günlerin yerine size daha hayırlısını verdi. Onlar Ramazan ve Kurban Bayramı günleridir.”
(Nesâi, İydeyn: 1)

Enes ibni Mâlik Radiyallâhu Anhın anlattığına göre Resulullah sallallâhu aleyhi vesellem, Ramazan Bayramı günü birkaç tane hurma yemeden bayram namazına çıkmazdı.
(Buharî, İydeyn: 4)

Cabir ibni Abdullah Radiyallâhu Anh Resulullah sallallâhu aleyhi vesellemin bayram namazını şöyle anlatıyor: “Bayram günü Resulullah sallallâhu aleyhi vesellemle birlikte namazda hazır bulundum. Hutbe okumadan önce, ezan okumadan ve kamet getirmeden namaza başladı. Sonra Bilal’e dayanarak ayakta iken Allah’a karşı takva üzere bulunulmasını tavsiye etti. Allah’a itaate teşvik ederek halka vaaz ve nasihatte bulundu. Sonra yürüdü, kadınların bulunduğu tarafa gelince onlara vaaz ve nasihatt etti.
(Müslim, Salâtü’l-İydeyn: 4)

Bayram namazından sonra sadaka vermek de Resulullah sallallâhu aleyhi vesellemin üzerinde önemle durduğu hususlardan biridir:

Resim--- İbni Abbas Radiyallâhu Anhümâ anlatıyor: “Resulullah sallallâhu aleyhi vesellem, Ebu Bekir, Ömer ve Osman ile birlikte Ramazan Bayramı namazında hazır bulundum. Bunların hepsi de namazı hutbeden önce kıldırır, sonra da hutbeyi okurlardı. Bir defasında Resulullah sallallâhu aleyhi vesellemin hutbeden sonra minberden aşağıya indiğini, cemaatin dağılmaması için eliyle “oturun” işareti yaptığını görür gibiydim. Sonra yanında Bilâl olduğu halde, erkeklerin saflarını yara yara kadınların bulunduğu yere geldi. Resulü Ekrem: “Ey Peygamber! İnanmış kadınlar, Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak, zina etmemek, çocuklarını öldürmemek, elleriyle ayakları arasında bir iftira uydurup getirmemek, iyi işi işlemekte sana karşı gelmemek hususunda sana biat etmeye geldikleri zaman, biatlerini kabul et ve onlar için Allah’tan mağfiret dile. Şüphesiz Allah, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir
يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ إِذَا جَاءكَ الْمُؤْمِنَاتُ يُبَايِعْنَكَ عَلَى أَن لَّا يُشْرِكْنَ بِاللَّهِ شَيْئًا وَلَا يَسْرِقْنَ وَلَا يَزْنِينَ وَلَا يَقْتُلْنَ أَوْلَادَهُنَّ وَلَا يَأْتِينَ بِبُهْتَانٍ يَفْتَرِينَهُ بَيْنَ أَيْدِيهِنَّ وَأَرْجُلِهِنَّ وَلَا يَعْصِينَكَ فِي مَعْرُوفٍ فَبَايِعْهُنَّ وَاسْتَغْفِرْ لَهُنَّ اللَّهَ إِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
Resim---Yâ eyyuhen nebiyyu izâ câekel mu'minâtu yubâyi'neke alâ en lâ yuşrikne billâhi şey'en ve lâ yesrikne ve lâ yeznîne ve lâ yaktulne evlâdehunne ve lâ ye'tîne bi buhtânin yefterînehu beyne eydîhinne ve erculihinne ve lâ ya'sîneke fî ma'rûfin fe bâyı'hunne vestagfirlehunnallâh(vestagfirlehunnallâhe) innallâhe gafûrun rahîm(rahîmun):Ey nebî (peygamber)! Mü'min kadınlar; Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak, zinada bulunmamak, evlâtlarını öldürmemek, elleri ve ayakları arasında bir iftira uydurmamak, maruf bir iş konusunda sana asi olmamak üzere, sana tâbî olmak için geldikleri zaman, artık onların biatlerini kabul et ve onlar için Allah'tan mağfiret dile. Muhakkak ki Allah; Gafur'dur (mağfiret edendir, çok bağışlayandır), Rahîm'dir (çok esirgeyendir).''
(Mümtehine 60/12)
âyetini okuduktan sonra kadınlara: “Sizler bu biat üzere sabit misiniz?” diye sordu.
İçlerinden kim olduğu bilinmeyen bir kadın: “Evet, yâ Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem” dedi.
Diğerleri cevap vermedi. Bunun üzerine Resulullah sallallâhu aleyhi vesellem: “Öyle ise sadaka verin” buyurdu.
Bilâl elbisesini yayarak: “Babam, annem size feda olsun! Haydi gelin atın” dedi. Onlar da halkalarını, yüzüklerini Bilâl’in elbisesi içine atmaya başladılar.”
(Müslim, Salâtü’l-İydeyn: 1)

Bayram günlerinde meşru dairede oyun ve eğlenceye de müsaade edilmiştir.

Resim--- Bu husustaki Peygamberimizin müsaadesini Hz. Âişe Radiyallâhu Anhâ anlatıyor: “Bir def’a Mina günlerinde (yani Kurban Bayramının ilk üç günlerinden birinde) Resulullah sallallâhu aleyhi vesellem yanıma girdi. Karşımda Buâs ezgilerini def çalarak okuyan iki kız vardı. Yatağına uzanıp yüzünü çevirdi. Derken Ebu Bekir girdi: “Bu ne hal? Resulullah’ın yanında şeytan çalgıları mı?” diyerek beni azarladı. Bunun üzerine sallallâhu aleyhi vesellem ona dönüp: “Onlara ilişme!” diye buyurdu.
Babamın zihni başka bir şeyle meşgul olunca kızlara işaret ettim, onlar da çıktılar.
Buharî’nin rivayetine göre Muhammed sallallâhu aleyhi vesellem: “Onlara ilişme” dedikten sonra: “Her kavmin bayramı vardır, bu da bizim bayramımızdır” ya da “Bu günler bayram günleridir” diye eklemiştir.
(Müslim, İydeyn: 16-22, Buhârî, İydeyn: 25)

Resim--- Hz. Âişe Radiyallâhu Anhâ: “Habeşliler gelerek raksetmeye başlayınca Resulullah sallallâhu aleyhi vesellem beni çağırdı. Ben de gelerek başımı onun omuzuna dayadım. Habeşlilerin oyununa bakmaya başladım. Nihayet onlara bakmaktan ilk vazgeçen ben oldum.”
Hatta böyle bir oyunda Resulullah sallallâhu aleyhi vesellem Habeşlilere, “Haydi bakalım Efrideoğulları, göreyim sizi!” buyurarak bir teşvikte de bulunmuştu. Öyle ki, böyle bir ekibi görünce taşlamak sûretiyle onlara engel olmak isteyen Hz. Ömer Radiyallâhu Anha Resulullah sallallâhu aleyhi vesellem: “Bırak onları, yâ Ömer!” diyerek teskin etmişti.
(Müslim, Îydeyn: 18-22)

Resim--- Abdullah ibni Abbas Radiyallâhu Anhümâ rivayet ediyor: “Resulullah sallallâhu aleyhi vesellem, oruçlunun boş, çirkin ve ölçüsüz sözlerden temizlenmesi ve fakirlere bir azık olması için fıtır sadakasını emretti. Kim bunu bayram namazından önce öderse, o makbul bir sadaka olur. Kim de bayram namazından sonra verirse, o başka vakitlerde verilen sadakalardan birisi olur.”
(İbni Mâce, Zekât: 21)

Resim--- Ebu Hüreyre Radiyallâhu Anh, Resul-i Ekrem Efendimiz sallallâhu aleyhi vesellemin şöyle buyurduğunu anlatıyor: “Kim inanarak ve karşılığını sadece Allah’tan umarak Kadir Gecesini ihya edip ibadetle geçirirse, geçmiş günahları bağışlanır.”
(Buharî, İman: 35; Tirmizî, Savm: 1)

Resim--- Abdullah ibni Ömer Radiyallâhu Anhümâdan gelen bir rivayette Peygamberimiz sallallâhu aleyhi vesellem, “Kadir Gecesini aramak isteyen yirmi yedinci gecede arasın” buyurmuştur.
(İ.Ahmed, Müsned, 2:27)

Resim--- Yine bu geceyi, Peygamberimiz sallallâhu aleyhi vesellemin Hz. Âişe Radiyallâhu Anhâya öğrettiği şu dua ile kutlarsak daha faziletli olur: “Allâhümme inneke afüvvün, kerîmün, tühibbü’l-afve, fa’fü annî: Allah’ım, Sen çok affedicisin, çok cömertsin, af-fetmeyi se¬versin. Beni de affeyle.) (Tirmizî, Daavât: 84)

Âişe Radiyallâhu Anhâ: “Ramazan’ın son on günü girince Resulullah sallallâhu aleyhi vesellem geceleri ibadetle değerlendirirdi. Ailesini de ibadet etmeleri için uyandırırdı. İbadet için diğer zamanlardan daha fazla gayret gösterirdi.” buyurmuştur.
(Müslim, Îtikâf: 7)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: ORUÇ-SAVM..

Mesaj gönderen kulihvani »

ResimORUCUN VE RAMAZAN AYININ FAZİLETİ (Kütüb-i Sitte):

3082 -Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdular ki: "Ademoğlunun her ameli katlanır. (Zira Cenab-ı Hakk'ın bu husustaki sünneti şudur:) Hayır ameller en az on misliyle yazılır, bu yediyüz misline kadar çıkar. Allah Teâla Hazretleri (bir hadis-i kudside) şöyle buyurmuştur: "Oruç bu kaideden hariçtir. Çünkü o sırf benim içindir, ben de onu (dilediğim gibi) mükâfaatlandıracağım. Kulum benim için şehvetini, yiyeceğini terketti."
"Oruçlu için iki sevinç vardır: Biri, orucu açtığı zamanki sevincidir; diğeri de Rabbine kavuştuğu zamanki sevincidir. Oruçlunun ağzından çıkan koku (halüf), Allah indinde misk kokusundan daha hoştur.''

3083 - Bir rivayette de şöyle buyrulmuştur: "Oruç perdedir. Biriniz birgün oruç tutacak olursa kötü söz sarfetmesin, bağırıp çağırmasın. Birisi kendisine yakışıksız laf edecek veya kavga edecek olursa "ben oruçluyum!'' desin (ve ona bulaşmasın).''
(Buharî, Savm 2, 9, Libas 78; Müslim, Sıyâm 164 (1151); Muvatta, Sıyâm 58, (1, 310); Ebu Dâvud, Savm 25 (2363); Tirmizî, Savm 55, (764); Nesâi, Sıyâm 41, (2, 160-161); İbnu Mâce, Sıyam 1, (1638), Edeb 58, (3823).

3084 - Yine Ebu Hüreyıe (radıyallahu anh) anlatıyor: "Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdular ki: "Kim Allah Teala yolunda bir gün oruç tutsa, Allah onunla ateş arasına, genişliği sema ile arz arasını tutan bir hendek kılar.''
(Tirmizî, Cihâd 3, (1624).

3085 - Ebu Ümâme (radıyallahu anh) anlatıyor: "Ey Allah'ın Resülü dedim, bana öyle bir amel emret ki (yaptığım takdirde) Allah beni mükâfaatlandırsın.'' "Sana dedi, orucu tavsiye ederim, zira onun bir eşi yoktur.''
(Nesâi, Sıyam 43, (4, 165).

3086 - Sehl İbnu Sa'd (radıyallahu anh) anlatıyor: "Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdular ki: "Cennette Reyyân denilen bir kapı vardır. Oradan sadece oruçlular girer. Oruçlular girdiler mi artık kapanır, kimse oradan giremez."
(Buharî, Savm 4, Bed'ü'l- Halk 9; Müslim, Sıyâm 166, (1152); Nesâi, Sıyam 43, (4, 168); Tirmizî, Savm 55, (765).
Tirmizî'nin rivayetinde şu ziyâde var: "Oraya kim girerse ebediyyen susamaz.''

3087 - Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselam) buyurdular ki: "Kim bir oruçluya iftar ettirirse, kendisine onun sevabı kadar sevap yazılır. Üstelik bu sebeple oruçlunun seyabından hiçbir eksilme olmaz.''
(Tirmizî, Savm 82, (807); İbnu Mâce, Sıyâm 45, (1746).

3088 - Yine Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "ResuluIIah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Ramazan ayı girdiği zaman cennetin kapıları açılır, cehennemin kapıları kapanır ve şeytanlar da zincire vurulur."
(Buharî, Savm 5, Bed'ü'I-Halk 11, Müslim, Sıyâm 2, (1079); Nesâi, Sıyâm 5, (4, 129).

3089 - Nesâi 'nin bir rivayetinde şöyle gelmiştir: "Bir münâdi, her gece şöyle nida edip bağırır: "Ey hayır isteyen, gel! Ey şer isteyen kendini şerden tut!''
(Nesâi, Savm 5, (4, 130).

3090 - Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Ramazandan sonra hangi oruç efdaldir?'' diye sorulmuştu, şu cevabı verdi: "Ramazanı ta'zim için Şa'bân!" Tekrar soruldu: "Hangi sadaka efdaldir?'' "Ramazanda verilen!'' cevabını verdi.''
(Tirmizî, Zekat 28, (663).
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: ORUÇ-SAVM..

Mesaj gönderen kulihvani »

ORUCUN FARZLARI, SÜNNETLERİ VE AHKÂMI (Kütüb-i Sitte)

3091 - İbnu Ömer radıyallâhu anhumâ anlatıyor: "Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem Ramazan'ı zikrederek buyurdular ki: "Hilâl'i görünceye kadar oruç tutmayın, yine (müteakip) hilâl'i görünceye kadar da yemeyin. Bulut araya girerse ayı takdir edin.''
(Buharî, Savm 11, 5, 13, TaIâk 25; Müslim, Sıyâm 9, (1080); Muvatta, Sıyâm 1, (1, 286); Ebu Dâvud, Savm 4, (2320); Nesâi, Savm 10, 11, (4, 134).

Buharî'nin bir rivâyetinde: "Bulut, görmenize mâni olursa sayıyı otuza tamamlayın'' denmiştir. Müslim ve Nesâi'nin Ebu Hüreyre'den kaydettikleri bir rivâyette: "Hava bulutlu ise otuz gün oruç tutun'' denmiştir.

3092 - Huzeyfe radıyallâhu anhu anlatıyor: "Rasûlullah aleyhi's-salâtu ve's-selam buyurdular ki: "Ramazan ayını, hilâli görmedikçe veya sayıyı ikmal etmedikçe öne alıp başlatmayın. (Hilali görüp veya sayıyı tamamladıktan) sonra müteakip hilâli görünceye veya sayıyı tamalayıncaya kadar orucu tutun"
(Ebu Davud, Savm 6, (2362); Nesâi, Savm 13, (4, 135, 136).

3093 - Hz. Aişe radıyallâhu anhâ anlatıyor: "Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem Şa'ban ayının günlerini hesapladığı kadar başka bir ayın günlerini hesaplamazdı. Sonra Ramazan hilâlini görünce oruca başlardı. Eğer bulut araya girer (hilâIi göremez) ise (şâbanı) otuz gün olarak hesaplar, sonra ramazan orucuna başlardı."
(Ebu Dâvud, Savm 6, (2325).

3094 - İbnu Abbâs radıyallâhu anhumâ anlatıyor: Bir Bedevi Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem'a gelerek: "Ben hilâli -yâni ramazan hilâlini- gördüm!'' dedi. Aleyhi's-salâtu ve'-selâm:
"ALLAH'tan başka ilah olmadığına şehadet getirir misin?" dedi. Adam buna da, "evet!" diye cevap verince, Efendimiz: "Ey Bilal! dedi, halka yarın oruç tutmalarını ilan et!"
(Ebu Davud, Sıyam 14, (2340, 2341); Tirmizî, Savm 7, (691); Nesai, Savm 8, (4, 132); İbnu Mace, Sıyam 6, (1652).

3095 - İbnu Ömer radıyallâhu anhu anlatıyor: "Halk hilâli görmek için gayret sarfetti. Ben, Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem'e gördüğümü (tek başıma) söyledim. Sözüm üzerıne oruç tuttu ve halka da oruç tutmalarını emretti.''
(Ebu Dâvud, Savm 14, (2342).

3096 - Hüseyin İbnu'l-Haris el-Cedeli, Haris İbnu Hatib radıyallâhu anh'den anlatıyor: "Hâris dedi ki: "Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem hiIali görünce oruç tutmamızı emretti, eğer biz göremez de iki âdil şâhid gördükleri hususunda şehâdet ederlerse, onların şehâdetlerine uyarak tutacaktık.''
(Ebu Dâvud, Savm 13, (2338).

3097 - Ebu Umayr İbnu Enes: Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem'ın ashabından olan amcalarından naklettiğine göre, bir grup kimse Resulullah aleyhi's-salâtu ve's-selam'a binekleriyle gelip: "Dün hilâli gördük'' diye şehâdette bulundular. Bunun üzerine, Efendimiz onlara oruçlarını açmalarını, sabah olunca da musallaya (bayram namazına) gelmelerini emretti.
(Ebu Davud, Salât 255, (1157); Nesâi, Iydeyn 2, (3, 180).

3098 - Küreyb rahimehullah anlatıyor: "Ben Şam'da iken ramazan hilali beklenmişti. Hilali bir cum'a günü ben de gördüm. Sonra ayın sonunda Medine'ye geldim. lbnu Abbâs radıyallâhu anhumâ:
"Hilâli ne zaman görmüştünüz?'' diye sordu. Ben
"Cum'a günü!'' dedim. İbnu Abbâs tekrar:
"Sen de hilali gördün mü?'' dedi. Ben:
"Evet, hem ben, hem de halk gördü ve herkes oruç tuttu. Hz. Muâviye radıyallâhu anhu'da oruç tuttu!'' dedim. İbnu Abbâs radıyallâhu anhu:
"Ama biz hilâli cumartesi gecesi gördük. Öyleyse otuza tamamlayıncaya veyâ hilâli görünceye kadar tutmalıyız!'' dedi. Ben:
"Muâviye'nin görmesiyle ve onun orucuyla iktifa etmiyor musun?'' dedim. Cevâben:
"Hayır! Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem bize böyle emretti" dedi.''
(Müslim, Sıyâm 28, (1087); Ebu Dâvud, Savm 9, (2332); Tirmizî, Savm 9, (693); Nesâi, Savm 7, (4, 131).

3099 - Hz. Ebu Hureyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem buyurdular ki: "(Mu'teber) oruç, (hep berâber) tuttuğunuz gündekidir. (Mu'teber) iftar, hep berâber) ettiğiniz gündekidir. (Mu'teber) kurban (hep berâber) kurban kestiğiniz gündekidir.''
(Tirmizî, Savm 11, (697); Ebu Dâvud, Savm 5, (2324).

3100 - İbn Ömer radıyallâhu anhu anlatıyor: "Rasulullah aleyhi's-salâtu ve's-selam buyurdular ki: "Ramazan ayı şöyle, şöyle şöyledir -bu sırada iki elini bütün parmaklarıyla iki sefer çırptı, üçüncü çırpışta sağ veya sol başparmağını yumdu."

3101 - Müslim ve Nesâi'de gelen bir rivâyette: "Biz ümmi bir milletiz, ne yazı ne de hesap biliriz. Ay, şöyle şöyledir" dedi. Yâni bir defasında yirmidokuz, bir defâsında otuz gösterdi" denmiştir.
(Buharî, Savm 13, 5, 11, Talak 29; Müslim, Savm 13-15, (1080); Ebû Dâvud, Savm 4, (2319, 2320, 2321); Nesai, Savm 17, (4, 139, 140).

3102 - Ebû Bekr radıyallâhu anh anlatıyor: "Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem buyurdular ki: "İki bayram ayı eksilmezler: Bunlar Ramazan ve Zi'l-Hicce aylarıdır."
(Buharî, Savm 12; Müslim, Sıyâm 31, (1089); Ebu Dâvud, Savm 4, (2323); Tirmizî, Savm 8, (692).
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: ORUÇ-SAVM..

Mesaj gönderen kulihvani »

ResimNİYET:

Resim---Hz. Hafsa radıyallabu anhâ anlatıyor: "Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Kim orucu fecirden önce niyetle (kesin kılmazsa) onun orucu yoktur.'' buyurdu.
(Ebu Dâvud, Savm 71, (2454); Tirmizî, Savm 33, (730); Nesâi, Savm 68, (4, 196, 197).

Hz. Aişe ve Hz. Hafsa radıyallahu anhümâ: "Sadece şafaktan önce niyet edenlerin orucu muteberdir.''buyurdular.
(Nesâi, Savm 68, (4, 197, 198); Muvatta, Sıyâm 5, (1, 288).

ResimNAFİLE ORUCUN NİYYETİ:

Resim---Hz. Aişe radıyallahu anhâ anlatıyor: "Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bir gün bana: " Yanında (yiyecek) bir şey var mı?'' diye sordu. "Hayır!'' demem üzerine: "Ben oruç tutacağım!'' buyurdu. Yanımdan çıkınca bize bir hediye geldi -veya bize bir grup misafir geldi.- Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem eve geri dönünce: "Yâ Rasûlullah! bize bir hediye geldi -veya bize ziyaretçiler geldi- sana yiyecek bir şey hazırladım!''dedim. "Nedir o?'' diye sordu. Ben: "Hays! (un, yağ, hurmadan yapılan bir yemek)'' dedim. "Getir onu!'' buyurdu. Ben de getirdim. Aleyhissalâtu vesselam onu yedi, sonra: "Oruçlu olarak sabahlamıştım'' buyurdu.''

Mücâhid (rahimehullah) der ki: "Bu, malından sadaka çıkaran adam gibidir, o, dilerse çıkardığı sadakayı verir (yani kararını icra eder), isterse vermekten vazgeçer.''
(Müslim, Sıyâm 169, (1154); Nesâi, Savm 67, (4, 193-195); Tirmizî, Savm 35, (733, 734); Ebu Dâvud, Savm 72, (2455).

Ümmü'd-Derdâ anlatıyor: "Ebu'd-Derda (radıyallahu anh) gündüzleyin gelir: "Yanınızda yiyecek var mı?'' diye sorardı. Şâyet biz: "Hayır, yok!'' diyecek olsak: "Öyleyse bugün ben oruçluyum!'' derdi. Ebu Talha, Ebu Hüreyre, İbnu Abbâs, Huzeyfe (radıyallahu anhüm) hep böyle yaptılar."
(Buharî, Savm 21, (Tercümede, yani bir bab başlığında zükretmiştir).

ORUCU BOZAN ŞEYLERDEN KAÇINMAK:

Resim---Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdular ki: "Kim kendiliğinden kusacak olursa, üzerine kaza gerekmez. Kim de isteyerek kusarsa orucunu kaza etsin."
(Ebu Dâvud, Savm 32, (2380); Tirmizî, Savm 25, (720); İbnu Mâce, Savm 16, (1676).

Resim---Ebu Sa'id (radıyallahu anh) anlatıyor: "Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdular ki: "Üç şey vardır orucu bozmaz: Hacamat olmak (kan aldırmak), kusmak, ihtilam olmak.''
(Tirmizî, Savm 24, (719)

Ma'dân İbnu Talha, kendisine Ebu'd-Derdâ (radıyallahu anh)'nın şunu anlattığını söylemiştir: "Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem kustu ve orucunu açtı. Sevbân (radıyallahu anhâ) bu meseleyi sordu. Sevbân: "Doğru söylemiş, o zaman abdest suyunu ben döktüm'' dedi.''
(Ebu Dâvud, Savm 32, (2381); Tirmizî, Tahâret 64, (87).

İbnu Abbâs (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ihramlı olduğu halde hacamat oldu. Keza oruçlu iken de hacamat oldu."
(Buharî, Savm 32, Tıbb 11; Müslim, Hacc 87, (1202); Ebu Dâvud, Savm 29, (2372, 2373); Tirmizî, Savm 61, (775, 776, 777)

Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Biz oruçlunun hacamat olmasını, sâdece bitap düşmesinden korkup terkettik."
(Ebu Dâvud, Savm 29, (2375); Buharî, Savm 32.)


Resim---İbnu Ebi Leylâ, Sahâbi bir zâttan naklediyor: "Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem hacamat olmaktan, muvâsaladan (üst üste bir kaç gün oruç açmamaktan) yasakladı. Ancak bunları Ashâbına haram kılmadı. Kendisine: "Yâ Resûlullah, sen sahura kadar orucu devam ettiriyorsun'' denildi de şu cevabı verdi: "Ben sahura kadar uzatıyorum, zira Rabbim bana yedirip içirmektedir."
(Ebu Dâvud, Savm 29, (2374)

Resim---Rafi' İbnu Hadic (radıyallahu anh) anlatıyor: "Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Şöyle buyurdulaı: "Hacamat ettiren de, hacamat eden de orucunu açmıştır."
(Tirmizî, Savm 60, (774); Ebu Dâvud, Savm 28, (2367); İbnu Mâce, Savm 18, (1679, 1680, 1681)

Resim---Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Bir adam gelerek: "Yâ Resûlullah, gözüm ağrıyor, oruçlu olduğum halde sürme çekiyorum (bu, orucumu bozar mı?)'' diye sordu. Resulullah: "Hayır (bozmaz)" dedi.''
(Tirmizî, Savm 30, (726).

Resim---Abdurrahman İbnu Nu'man İbni Ma'bed İbni Hevze an ebihi an ceddihi anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselam) uyku sırasında gözlere miskle karıştırılmış ismid (sürmesi) çekilmesini emir buyurdu ve: "Oruçlu bundan sakınsın!" dedi."
(Ebu Dâvud, Savm 31, (2377).
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: ORUÇ-SAVM..

Mesaj gönderen kulihvani »

ÖPME VE MÜBAŞERET:

Hz. Aişe (radıyallahu anhâ) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselam) oruçlu olduğu halde hanımlarından birini öperdi" (Hz. Aişe bunu söyleyip sonra güldü.)
Bir başka rivayette şöyle der: "Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, oruçlu iken mübaşerette bulunurdu. O, nefsine hepinizden çok hâkim idi.''
(Buharî, Savm 24, 23; Müslim, Sıyâm 62-65, (1106); Muvatta, Sıyâm 14, (1, 292); Ebu Dâvud, Savm 33, (2382-2386); Tirmizî, Savm 31, (727-729).

Resim---Hz. Câbir anlatıyor: "Hz. Ömer İbnu'I-Hattâb (radıyallahu anhümâ) (bir gün telâşla gelerek):
"Yâ Resûlullah! Bugün ben büyük bir hatada bulundum, oruçlu iken (hanımımı) öptüm!''
dedi. Resulullah da şöyle cevapladı:
"Sen oruçlu iken mazmaza yapmaz mısın? (Bu orucunu bozar mı?)''


Resim---(Ravilerden İsa İbnu Hammâd rivayetinde) der ki: "Dedim ki: "Bunda bir beis yok!'' Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdular ki:
"Öyleyse niye (öpmeden telaşa düşüyorsun?)''

(Ebu Dâvud, Savm 33, (2385).

Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Bir adam Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'a oçuçlunun hanımıyla mübaşeretinden sordu. Aleyhissalatu vessalam ruhsat verdi.
Arkadan bir başkası geldi, o da aynı şeyi sordu. Buna mübâşereti yasakladı.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'ın ruhsat tanıdığı kimse yaşlı birisiydi, yasakladığı kimse de gençti.''

(Ebu Dâvud, Savm 35, (2387).


Nâfi merhum anlatıyor: "Abdullah İbnu Ömer (radıyallahü anhümâ) oruçluyu öpme ve mübaşeretten men ederdi."
(İmam Malik bin Enes, Muvatta, Sıyâm 20, (1, 293).


UNUTARAK ORUCU BOZMA:

Resim---Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdular ki: "Kim oruçlu olduğu halde unutur ve yerse veya içerse orucunu tamamlasın. Çünkü ona Allah yedirip içirmiştir."
(Buharî, Savm 26, Eyman 15; Müslim, Sıyâm 171, (1155); Tirmizî, Savm 26, (721); Ebu Dâvud, Savm 39, (2398).
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: ORUÇ-SAVM..

Mesaj gönderen kulihvani »

ORUCUN ZAMANI:

Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselam), bazan olurdu bir ay boyu oruç tutmazdı ve o aydan hiç oruç tutmayacağını zannederdik. Bazan da (öylesine ara vermeden) tutardı ki, o aydan hiç bir günü oruçsuz geçirmeyecek zannederdik. Sen onu, geceleyin namaz kılarken görmek istesen mutlaka görürdün. Geceleyin uyur görmek istesen mutlaka görürdün."
(Buharî, Savm 53, Teheccüd 11; Müslim, Sıyâm 180, (1158); Tirmizî, Savm 57, (769)

İbnu Abbâs (radıyallabu anhümâ) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissâlatu vesselâm), ramazan dışında hiçbir ayı tam olarak oruçlu geçirmedi."
(Buharî, Savm 53; Müslim, Savm 178, (1157); Nesâi, Savm 70, (4, 199)

AŞÛRE ORUCU:

Resim---Katâde (rahimehullah) anlatıyor: "Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdular ki: "Aşura orucunun önceki yılın günahlarına kefaret olacağını Allah(ın rahmetin)den umarım.''
(Tirmizî, Savm 48, (752)

3125 - Hz. Aişe (radıyallahu anhâ) anlatıyor: "Ramazan (farz olmazdan) önce Aşura orucu tutuluyordu. Ramazanın farziyeti indikten sonra onu dileyen tuttu, dileyen de tutmadı."
(Buharî, Savm 69, Hacc 1, 47, Menâkıbu'l-Ensâr 26, Tefsir, Bakara 24; Müslim, Sıyâm 115; Muvatta, 33, Ebu Dâvud, Savm 64, (2442, 2443); Tirmizî, Savm 49, (753)

Resim---İbnu Abbâs (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Medine'ye gelince, yahudileri Aşüra günü oruç tutar gördü. Onlara: "Bu da ne, (niçin oruç tutuyorsunuz)?" diye sordu. Onlar da:"Bu, sâlih (hayırlı) bir gündür. Allah, o günde Beni İsrâil'i düşmanlarından kurtardı. (Şükür olarak) Hz. Musa o gün oruç tuttu ''dediler.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Ben Musa'ya sizden daha lâyığım" buyurup o gün oruç tuttu ve müslümanlarada tutmalarını emretti.
(Buharî, Savm 69, Enbiya 22, Fedailul-Ashab 52, Tefsir, Yünus 1, Tâ-hâ 1, M üslim, Sıyâm 127, (1130); Ebu Dâvud, Savm 64, (2444)

Kays İbnu Sa'd İbnu Ubâde (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Biz Aşura günü oruç tutuyor ve sadaka-ı fıtrı ödüyorduk. Ramazan orucunun farziyyeti ve zekât emri inince artık onunla emredilmedik, ondan yasaklanmadık da, biz onu yapıyorduk."
(Nesaî, Zekât 35, (5, 49)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: ORUÇ-SAVM..

Mesaj gönderen kulihvani »

RECEB ORUCU:

Abbâd İbnu Hanif anlatıyor: "Sa'id İbnu Cübeyr (rahimehullah)'e Receb ayındaki oruçtan sordum. Bana şu cevabı verdi: "İbnu Âbbâs (radıyallahu anhümâ)'ı dinledim, şöyle demişti: "Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Receb ayında bazı yıllarda öyle oruç tutardı ki biz, "(Gâliba). hiç yemeyecek (ayın her gününde tutacak)'' derdik. (Bazı yıllarda da öyle) yerdi ki biz; "(Galiba) hiç tutmayacak'' derdik.''
(Buharî, Savm 53; Müslim, Sıyâm 179, (1157); Ebu Davud, Savm 55, (2430).

ŞABAN ORUCU:

Hz. Aişe (radıyallahu anhâ) anlatıyor: "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm (bazan) oruca öyle devam ederdi ki, "(Bu ay) hiç yemiyecek'' derdik. Bazan da öyle devamlı yerdi ki, "(Bu ay) hiç tutmayacak'' derdik. Ben, onun ramazan dışında bir ayı tam olarak tuttuğunu görmedim. Herhangi bir ayda, şâban ayında tuttuğundan daha fazla tuttuğunu da görmedim."
(Buharî, Savm 52; Müslim, Sıyâm 175, (1156); Muvatta, Sıyâm 56, (1, 309); Ebu Dâvud, Savm 56, 59, (2431, 2434); Tirmizî, Savm 37, (736); Nesâi, Savm 70, (4, 199, 200).

Ümmü Seleme (radıyallahu anhâ) anlatıyor: "Ben, Resulullah (aleyhissalâtu vesselam)'ın Şâban ve Ramazan dışında iki ayı peş peşe tam olarak oruçla geçirdiğini görmedim."
(Tirmizî, Savm 37, (736); Ebu Dâvud, Savm 11, (2335); Nesâi, Savm 70, (4, 200).

Resim---Hz. Üsâme (radıyallahu anh) anlatıyor: "Yâ Resûlullah dedim, Şâban ayında tuttuğun kadar başka aylarda oruç tuttuğunu göremiyorum (sebebi nedir?)'' diye sordum. Şu cevabı verdi: "Bu, Receb'le Ramazan arasında insanların gaflet ettikleri bir aydır. Halbuki O, amellerin Rabbülâlemin'e yükseltildiği bir aydır. Ben, oruçlu olduğum halde amelimin yükseltilmesini istiyorum."
(Nesâi, Savm 70, (4, 201).

ŞEVVAL'DEN ALTI GÜN:

Resim---Eyub (radıyallahu anh) anlatıyor: "Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdular ki: "Kim Ramazan orucunu tutar ve ona Şevval ayından altı gün ilâve ederse, sanki yıl orucu tutmuş olur."
(Müslim, Sıyâm 204, (1164); Tirmizî, Savm 53, (759); Ebu Dâvud, Savm 58, (2432).

ZİLHİCCE'DEN ON GÜN:

Hüneyde İbnu Hâlid hanımından, o da Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'ın zevcelerinden birinden anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselâm) Zilhicce'den dokuz günle Aşura günü oruç tututardı. Bir de her aydan üç gün, ayın ilk pazartesi ile perşembe günü oruç tutardı."
(Ebu Dâvud, Savm 61, (2437); Nesâi, Savm 83, (4, 220).

Kâsım İbnu Muhammed (rahimehullah) anlatıyor: "Hz. Aişe (radıyallahu anhâ) Arefe günü oruç tutardı. Ben Ârefe akşamı imamın (hacc emirinin, Müzdelife'ye gitmek üzere) hareket ettiği sırada Hz. Aişe'nin yerinde kalarak, halkla kendi arasında bir boşluk açilâna kadar bekleyip sonra içecek birşeyler isteyerek iftar yaptığını gördüm."
(Muvatta, Hacc 133, (1, 375).

Resim---Ebu Katâde (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulüllah (aleyhissalatu vesselâm): "Arafat günü tutulan orucun, geçen yılın ve gelecek yılın günahlarına kefaret olacağına Allah'ın rahmetinden ümidim var." buyurdu.
(Tirmizî, Savm 46, (749); İbnu Mâce, Sıyâm 40, (1730); Müslim, Sıyâm 196, (1162).
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: ORUÇ-SAVM..

Mesaj gönderen kulihvani »


Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'in HAFTANIN GÜNLERİnde ORUCu:


Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam pazartesi ve perşembe günlerinde oruç (la sevâb) arardı."
(Tirmizî, Savm 44, (745); Nesai, Savm 70, (4, 202, 203); İbnu Mace, Sıyam 42, (1739).

Resim--- Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam: "Ameller Allah Teâlâ hazretlerine pazartesi ve perşembe günleri arzedilir. Ben, amelimin oruçlu olduğum halde arzedilmesini severim." buyurdu.
(Tirmizî, Savm 44, (747).

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'in EYYÂMU'L-BİyZ ORUCu:

Resim--- Abdullah İbnu Katâde İbni Milhân el-Kaysi, babası (radıyallahu anh)'ndan anlatıyor: "Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, bize eyyam-ı biyz'de yani ayın onüç, ondört ve onbeşinci günlerinde oruç tutmamızı emrederdi ve "Bunlar yıl orucu vaziyetindedir'' buyururdu.''
(Ebu Dâvud, Savm 68, (2449); Nesâi, Savm 83, (4, 220, 221).


eyyam-ı biyz: (Bîd) Parlak ve beyaz günler..

İbnu Abbâs (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem eyyâmu'l-biyz'de oruç tutmayı hazerde de seferde de bırakmazdı."
(Nesâi, Savm 70, (4, 198).

Muâzetu'l Adeviyye anlatıyor: "Aişe (radıyallahu anhâ)'den sordum: "Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem her ay üç gün oruç tutar mıydı?'' "Evet!'' diye cevâb verdi. Ben tekrar: "Ayın hangi günlerinde tutardı?'' dedim. "Hangi günde oruç tuttuğuna ehemmiyet vermezdi'' diye cevâb verdi.''
(Müslim, Sıyâm 194, (1160); Ebu Dâvud, Savm 70, (2453); Tirmizî, Savm 54; (763).

Resim--- Ebu Zerr (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselam): "Kim ber ayda üç gün oruç tutarsa işte bu, yıl orucu olur. Allah Teâlâ hazretleri bu hususu te'yiden/doğrulayarak kitabında şu âyeti indirdi:
مَن جَاء بِالْحَسَنَةِ فَلَهُ عَشْرُ أَمْثَالِهَا وَمَن جَاء بِالسَّيِّئَةِ فَلاَ يُجْزَى إِلاَّ مِثْلَهَا وَهُمْ لاَ يُظْلَمُونَ
Men câe bil haseneti fe lehu aşru emsâlihâ, ve men câe bis seyyieti fe lâ yuczâ illâ mislehâ ve hum lâ yuzlemûn(yuzlemûne).: Kim (Allah’ın huzuruna) bir hasene/ iyilik ile gelirse, artık onun on misli, onundur. Ve kim bir seyyie/ kötülük ile gelirse, o zaman onun mislinden başkası ile cezalandırılmaz. Ve onlar zulm olunmazlar.”
(En'âm 6/160). Bir gün on misliyle kabul ediliyor." buyurdu.
(Tirmizî, Savm 54, (761); Nesâi, Savm 82, (4, 219).

Resim--- Âmir İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselam): "Zahmetsiz ganimet kışta tutulan oruçtur.'' buyurdu.
(Tirmizî; Savm 74, (797).

İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) anlatıyor: " Aişe (radıyallahu anhâ)'ye: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselâm) herhangi bir güne ayrı bir ehemmiyet verir miydi?'' diye sordum. "Hayır!'' dedi ve ilâve etti: "O'nun ameli hafif ve devamlı yağan yağmur gibiydi. Hanginiz Resûlullah (aleyhissalâtu vesselam)'ın tahammül ettiği şeye dayanabilir?" buyurdu.
(Buharî, Savm 64; Rikâk 18; Müslim, Salâtu'l-Müsâfirin 217, (783); Ebu Dâvud, Salât 317, (1370).
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: ORUÇ-SAVM..

Mesaj gönderen kulihvani »

ORUCUN HARAM OLDUĞU GÜNLER:

Resim---Ebu Sa'id (radıyallahu anh) anlatıyor: "Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdular ki: "İki günde oruç câiz olmaz: Fıtır günü (Ramazan bayramının birinci günü) ve Nahr günü."
(Buharî, Savm 67, Fadlu's-Salât 6, Cezâu's-Sayd 26; Müslim, Sıyâm 288, (827); Ebu Dâvud, Savm 48, (2417); Tirmizî, Savm 58, (772)

Resim---Ukbe İbnu Amir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdular ki: "Arefe günü, kurban günü ve teşrik günleri, biz müslümanların bayramıdır. Bu günler yeme-içme günleridir."
(Ebu Dâvud, Savm 49, (2419); Tirmizî; Savm 59, (773); Nesâi, Menâsik 195; (5, 252); Tirmizî, hadisin sahih olduğunu söylemiştir.)

Resim---Nübeyşe el-Hüzeli (radıyallahu anh) anlatıyor: "Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdular ki: "Teşrik günleri, yeme-içme ve Allah'ı zikretme günleridir."
(Müslim, Siyâm 144, (1141)

Sıla İbnu Züfer anlatıyor: "Biz, Şabandan mı, Ramazandan mı olduğu şüphe edilen günde Ammâr (radıyallahu anh)'ın yanında idik. Bize kızartılmış bir koyun getirildi. Cemaatten biri: "Ben oruçluyum'' diyerek geri çekildi. Ammâr: "Kim bugün oruç tutarsa, muhakkak olarak Ebu'I Kâsım aleyhissalâtu vesselâm'a isyan etmiştir" dedi".
(Ebu Dâvud, Savm, 10, (2334); Tirmizî, Savm 3, (686); Nesâi, Savm 37, (4, 153); İbnu Mâce, Sıyâm 3, (1645)

Resim---İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselâm) buyurdular ki: "Kim ebed orucu tutarsa, ne oruç tutmuş, ne iftar etmiştir.''
(Nesâi, Savm 71, (4, 205, 206)

Resim---Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdular ki: "Şaban ayı yarılandı mı artık oruç tutmayın."
(Ebu Dâvud, Savm 12, (2337); Tirmizî, Savm 38, (738)

Resim---Yine Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Sizden kimse, ramazanı bir veya iki gün önceden oruç tutarak karşılamasın. Eğer bir kimse, önceden oruç tutmakta idiyse, orucunu tutsun.''
(Buharî, Savm 14; Müslim, Savm 21, (1082); Ebu Dâvud, Savm 11, (2335); Tirmizî, Savm 2, (684); Nesâi, Savm 31, 32 (4, 149)

Yine Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Arefe günü Arafât'da oruç tutmayı yasakladı.''
(Ebu Dâvud, Savm 63, (2440)

Resim---Yine Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdular ki: "Sizden hiç kimse, cum'agünü oruç tutmasın. Ancak bir gün önceden veya sonradan oruç tutuyorsa bu takdirde cum'a günü de oruç tutabilir."
Müslim'in bir rivâyetinde şöyle gelmiştir: "Cum'a gecesini, diğer geceler arasında gece namazına tahsis etmeyin, cum'a gününü de diğer günler arasında oruç günü olarak tayin etmeyin, ancak birinizin tutmakta olduğu oruç arasına denk gelirse o hariç."
(Buharî, Savm 63; Müslim, Sıyâm 147, 148; Ebu Dâvud, Savm 50, (2420); Tirmizî, Savm 42, (743)

Resim---Abdullah İbnu Büsr es-Sülemi, kızkardeşi es-Sammâ (radıyallahu anh)'dan naklediyor: "Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdular ki: "Cumartesi günü oruç tutmayın, ancak Allah'ın size farzettiği şeyde o gün oruç tutarsınız. Biriniz yiyecek nev'inden bir şey bulamaz da sadece üzüm (asması) kabuğu veya bir ağaç çöpü bulacak olsa onu ağzında çiğnesin (ve yine de cumartesi günü oruçlu olmasın).''
(Ebu Dâvud, Savm 51, (2421); Tirmizî, Savm 43, (744); İbnu Mâce, Sıyâm 38, (1726); Ebu Dâvud hadisin mensuh olduğunu söylemiştir. Tirmizî de hasen demiştir.)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: ORUÇ-SAVM..

Mesaj gönderen kulihvani »

ORUCUN SÜNNETLERİ:

Resim---Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdular ki: "Sahur yemeği yiyin, zira sahurda bereket var."
(Buharî, Savm 20, Müslim, Sıyâm 45, (1095); Tirmizî, Savm 17, (708); Nesâi, Savm 18, (4, 141)

Resim---Amr İbnu'l- As (radıyallahu anh) anlatıyor: "Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdular ki: "Bizim orucumuzla Ehl-i Kitab'ın orucunu ayıran fark sahur yemeğidir.''
(Müslim, Sıyâm 46, (1096); Ebu Dâvud, Savm 15, (2343); Tirmizî, Savm 17, (709); Nesâi, Savm 27, (4, 146)

Resim---Zeyd İbnu Sâbit (radıyallahu anh) anlatıyor: "Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'Ia birlikte sahur yemeği yedik, sonra namaza kalktık.''Kendisine:"(Yemekle sahur) arasında ne kadar zaman geçti?''diye sorulmuştu, şu cevabı verdi: "Elli âyet (okuyacak) kadar!"
(Buharî, Savm 19, Mevâkitu's-Salât 27, Teheccüd 8; Müslim, Sıyâm 47, (1097); Tirmizî, Savm 14, (703); Nesâi, Savm 21, 22, (4, 143)

Sehl İbnu Sa'd (radıyallahu anh) anlatıyor:"Ben ailem içerisinde sahuryemeği yiyordum. Sonra ben, sabah namazını Resûlullah (aleyhissalâtu vesselam)'Ia birlikte kılmak için sür'atli yiyordum."
(Buharî, Savm 19, Mevâkit, 27)

Zirr İbnu Hubeyş anlatıyor: "Huzeyfe (radıyallahu anh)'ye:"Sen Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ile birlikte hangi vakitte sahur yedin?''diye sorduk. Şu cevabı verdi: "Gündüzdü, ancak güneş doğmamıştı.''
(Nesaî, Savm 20, (4, 142)

Resim---Talk İbnu Ali (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselam) buyurdular ki: "Fecr-i kâzib size mâni olmasın, fecr-i sadık karşınıza çıkıncaya kadar yiyin için.''
(Ebu Dâvud, Savm 17, (2348); Tirmizî, Savm 15, (705)

Resim---Buharî ve Müslim'in İbnu Mes'ud (radıyallahu anh)'dan rivâyetlerine göre, ResûluIlah, fecr-i sâdık'ı tarif ederken: "0, enlemesine görülen aydınlıktır, uzunlamasına görülen değil" buyurdu."
(Buharî, Ezân 13, Talâk 24, Haberu'I-Vâhid 1; Müslim, Sıyâm 40, (1093); Ebu Dâvud; Savm 17, (2347); Nesaî, Savm 30, (4, 148)

Resim---Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdular ki: "Biriniz ezanı işitince (yiyip-içtiği) kap elinde ise, ihtiyacını görünceye kadar onu bırakmasın.''
(Ebu Dâvud, Savm 18, (2350)
Resim
Cevapla

“Divanında Muhammedi Tasavvuf” sayfasına dön