RaHMetULLAH/MeRHaMetULLAH!.

Cevapla
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

RaHMetULLAH/MeRHaMetULLAH!.

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim


RaHMetULLAH/MeRHaMetULLAH!.

->GİRdim ->KULLuk zAHMEtine
->ceNNetim ŞÂH’ım.. ALLAHım!.
->“SIĞın!.”ırım -> “RAHM”etine
->RAHMÂNu’r- RAHîM ALLAHım!.

ZEVK 6675

ZITLarın ->ZeVKidir ->KULLuk!. ->UBuDiYyet ZAHMetinde
ZeVKLerin >FeVKidir->KULLuk!. ->RUBuBiYyet RAHMetinde
ARZ-ı HÂLim ->RaSûLULLAHa.. ->EL>ELe->EL>YEDuLLAHa
ŞeÂNın -> ŞeVKidir -> KULLuk!. -> ULuHiYyet AHMETinde!.


celle celâlihu..
sallallahu aleyhi vesellem

14.02.15 22:04
brsbrs..tktkttrstkkmdtktktmm..


ISsız-SESsiz geCeLerde
KiM KiMseSİZ geCeLerde
TEKe TEK TEKKemde HİÇim

->TEK NEFESsiz ->geCeLerde!.

SıRRı SıFıR SEVdÂm ki ->AYy!.
DEsem YÂR HaYy!. DEmesem HAYy!
bEN bİRr DERde DÜŞmüşemm vAYy!
DEsem ki ->HaYy!. DEmesem ->VAYy!..



ALLAH celle celâlihu:

Resim

Er Rahmân celle celâlihu:

Resim

Er RahîM celle celâlihu:

Resim

Er RABB celle celâlihu:


Resim


ALLAHu zü’l- CeLÂL’in er-RAHMÂN VE er-RAHÎM isimleri “Rahmet” kelimesinden türemiştir. Rahmet; sözlükte, acıma, sevme, şefkat etme, rikkat (yufka yüreklik, acıma ve incelik) sahibi olma, ihsan etme ve bağışlama gibi anlamlara gelir.


Rahm: Acıma, koruma, esirgeme, şefkat etmek. * Hısımlık, karabet, akrabalık.
Rahmet: Merhamet, acımak, şefkat etmek, ihsan etmek, esirgemek. * Mc: Yağmur.


Rahmet, rahmet edilene bağış ve lütuf gerektiren bir kalb yumuşaklığı ve merhamet duygusudur. Rahmet, Allah için kullanıldığı zaman, ihsan ve lütuf; insanlar için kullanıldığı zaman ise acıma, bağış ve kalb yumuşaklığı/Rikkat kastedilir. Kur’ân, Allah’ı tanıtırken öncelikle O’nun Rahmân ve Rahîm oluşundan söz eder. Allah’ın rahmet özelliği ile ilgili olarak Esmâ-i Hüsnâ’ da otuza yakın isim geçmektedir. Rabbimizin kullar hakkında en çok işleyen ve en belirgin özelliği rahmettir. Allah’ın kullarına gazab etmesi veya onları cezâlandırması bir şarta bağlı iken, rahmet sıfatı herhangi şarta bağlı değildir. Allah’ın rahmeti bütün yaratıklar hakkında geneldir ve VARLIK RahmetULLAHtır:

قُل لِّمَن مَّا فِي السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ قُل لِلّهِ كَتَبَ عَلَى نَفْسِهِ الرَّحْمَةَ لَيَجْمَعَنَّكُمْ إِلَى يَوْمِ الْقِيَامَةِ لاَ رَيْبَ فِيهِ الَّذِينَ خَسِرُواْ أَنفُسَهُمْ فَهُمْ لاَ يُؤْمِنُونَ
Resim---“Kul li men mâ fî’s- semâvâti ve’l- ard (ardı), kul lillâh (lillâhi), ketebe alâ nefsihi’r- rahmeh(rahmete), le yecmeannekum ilâ yevmi’l- kıyâmeti lâ reybe fîh (fîhi), ellezîne hasirû enfusehum fe hum lâ yu’minûn (yu’minûne).: De ki: "Göklerde ve yerde olanlar kimindir?" De ki: "Allah'ındır." O, rahmeti kendi üzerine yazdı. Sizi kendisinde şüphe olmayan kıyamet gününde elbette toplayacaktır. Nefislerini hüsrana uğratanlar, işte onlar inanmayanlardır.”
(En’âm 6/12)

VaR-OLuş/mevCÛDiyyet O’nun rahmetinin sonucudur. Hayat ve hayatı devam ettiren araçlar, bağışta bulunma ve rızıklandırma, kabiliyet ve irade verme, organlar ve yiyecekler, içecekler ve yerler, üzerinde olanlar ve gökler hepsi o geniş rahmetin neticesidir. Allah insanlara merhamet ettiği için onlara hem akıl ve muhakeme gücü, hem de onları doğru yola götürecek peygamberler ve kitaplar göndermiştir ki KeLâmULLAH-Kur'ân-ı Kerim de bir RAHMettir:

وَيَوْمَ نَبْعَثُ فِي كُلِّ أُمَّةٍ شَهِيدًا عَلَيْهِم مِّنْ أَنفُسِهِمْ وَجِئْنَا بِكَ شَهِيدًا عَلَى هَؤُلاء وَنَزَّلْنَا عَلَيْكَ الْكِتَابَ تِبْيَانًا لِّكُلِّ شَيْءٍ وَهُدًى وَرَحْمَةً وَبُشْرَى لِلْمُسْلِمِينَ
Resim---“Ve yevme neb’asu fî kulli ummetin şehîden aleyhim min enfusihim ve ci’nâbike şehîden alâ hâulâ (hâulâi), ve nezzelnâ aleyke’l- kitâbe tibyânen likulli şey’in ve Hûden ve rahmeten ve buşrâ li’l- müslimîn (müslimîne).: Her ümmet içinde kendi nefislerinden onların üzerine bir şahid getirdiğimiz gün, seni de onlar üzerinde bir şahid olarak getireceğiz. Biz Kitabı sana, her şeyin açıklayıcısı, müslümanlara bir hidâyet, bir rahmet ve bir müjde olarak indirdik.”
(Nahl 16/89)

ALLAHu zü’l- CeLÂL’in Akıl Âlemindeki Rahmet ve Nakil kaynağı Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Ni'met-i Uzmâ RAHMettir:


وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا رَحْمَةً لِّلْعَالَمِينَ
Resim---“Ve mâ erselnâke illâ rahmeten li’l- âlemin (âlemîne):Seni âlemlere ancak rahmet olarak gönderdik.”
(Enbiyâ 21/107)

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Hadis-i Şeriflerinde RahmetULLAHı en güzel bir şekilde anlatmaktadır:

Resim---Ebu Hûreyre radiyallahu anhu’dan rivâyet edildiğine göre Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Allah mahlukâtın olmasına hükmettiği zaman -Müslim'in rivâyetinde: "Allah mahlukatı yarattığı zaman"- yanında bulunan, Arş'ın gerisindeki bir kitaba şunu yazdı:"Muhakkak ki rahmetim gazabıma galib gelmiştir."
(Buhârî, Tevhid 15, 22, 28, 55, Bedi'ül'-Halk 1; Müslim, Tevbe 14, (2751); Tirmizî, Daavat 109,(3537)

Buhârî nin bir diğer rivâyetinde: "Rahmetim gazabıma galebe çaldı" denmiştir.
Buhârî ve Müslim'in bir rivâyetlerinde: "(Rahmetim) gazabımı geçti" denmiştir.


Resim---Ebü Hüreyre radiyallahu anhu’den rivâyet edildiğine göre Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Allah, rahmeti yüz parçaya böldü. Bundan doksan dokuz parçayı kendine ayırdı. Yeryüzüne geri kalan bir parçayı indirdi. (Bunu da cin, insan ve hayvan mahlukatı arasında taksim etti.) Bu tek parçadan nasibine düşen pay sebebiyledir ki mahlukat birbirlerine karşı merhametli davranır. At, (hayvan) yavrusuna basmamak için ayağını bu sayede kaldırır."
(Buhârî, Edeb 19, Rikâk 19, Müslim 17, (2752); Tirmizî, Daavât 107-108, (3535-3536)

Resim---Selmânu'l-Fârisi radiyallahu anhu’den rivâyet edildiğine göre Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Allah'ın yüz rahmeti var. Bunlardan biriyle mahlukat kendi aralarında birbirlerine merhamet gösterirler. Doksan dokuz rahmet de Kıyamet günü içindir."
(Müslim, Tevbe 20, (2753)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Allah, arz ve semayı yarattığı gün, yüz rahmet yarattı. Her bir rahmet göklerle yer arasını dolduracak kadardır. Ondan yeryüzüne tek bir rahmet indirmiştir. İşte anne, yavrusuna bununla şefkat eder. Vahşi hayvanlar ve kuşlar birbirlerine bununla merhamet ederler. Kıyamet günü geldiği vakit Allah, rahmetine bunu da ilâve ederek (tekrar yüze) tamamlayacaktır."
(Müslim, Tevbe 21)

Resim--- Ömer İbnu'l-Hattâb radiyallahu anhu şöyle anlatıyor: "Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selleme bir grup esir getirilmişti. İçlerinde bir kadın vardı, göğüsleri sütle dolu idi. Bu kadın (sağa sola) koşuyor, esirler arasında bir çocuk bulduğu zaman onu yakalayıp kucaklıyor, göğsüne bastırıyor ve emziriyordu. (Dikkatleri çeken bu manzara karşısında), Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Bu kadının, çocuğunu ateşe atacağına kanaatiniz olur mu?" dedi. Bizler: "Hayır!" diye cevap verince Hz. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "(Bilin ki), Allah'ın kullarına olan rahmeti, bu kadının çocuğuna olan şefkatinden fazladır" buyurdu."
(Buhârî, Edeb 18; Müslim, Tevbe 22.)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Allah sadece kullarından merhamet sahibi olanlara rahmet eder.” buyurdu.

(Buharî, 1284; Müslim, 923)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “İnsanlara merhamet etmeyene Allah da rahmet etmez.”
(Buharî, 7376; Müslim, 2319)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in yanına bedevilerden bir grup insan geldi ve şöyle dediler: “Yâ Rasûlullah! Sizler çocuklarınızı öper misiniz?. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem de: “Evet” buyurdu. Onlar: “Ama biz vallahi çocuklarımızı öpmeyiz!” dediler. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem de: “Allah sizin kalblerinizden merhameti söküp aldıysa ben ne yapabilirim?” buyurdu.”
(Buharî, Edeb 18; Müslim, Fedail 64; İbni Mâce, Edeb 4)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Eğer mü’min Allah katındaki cezâyı bilseydi, hiç kimse cenneti ümit edemezdi. Eğer kâfir de Allah katındaki rahmeti bilse, hiç kimse cennetten ümidini kesmezdi.” buyurdu.
(Müslim, 2755)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Sizden biriniz, “Allah’ım! Dilersen beni bağışla, dilersen bana merhamet et” diye dua etmesını Çünkü Allah’ı zorlayacak hiçbir kimse yoktur.” buyurdu.
(Buharî, 6339)

RahmetULLAH Zâhir Bâtını ihata etmiştir/yutmuştur:

وَأَمَّا الَّذِينَ ابْيَضَّتْ وُجُوهُهُمْ فَفِي رَحْمَةِ اللّهِ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ
Resim---“Ve emmellezînebyaddat vucûhuhum fe fî rahmetillâh (rahmetillâhi), hum fîhâ hâlidûn (hâlidûne).: Yüzleri ağaranlar ise, artık onlar Allah'ın rahmeti içindedirler, içinde de temelli kalacaklardır.”
(Âl-i İmrân 3/107)

Sünnetullah ki ALLAHu zü’l- CeLÂL’in şe’ÂNuLLAHtaki her ÂN YENİden Yaratış Tarzı-tavrı gereği KULLUKun ilk şartı Hakkı ve Hayrı TERCİH, Bâtıl ve Şerden kaçıştır. Bu tercihin sonucu yaratılış başlar.. inşâesi budur..

يُعَذِّبُُ مَن يَشَاء وَيَرْحَمُ مَن يَشَاء وَإِلَيْهِ تُقْلَبُونَ
Resim---“Yuazzibu men yeşâu ve yerhamu men yeşâ’ (yeşâu), ve ileyhi tuklebûn (tuklebûne).: Dilediğini azablandırır, dilediğine merhamet eder. O'na çevrilip götürüleceksiniz.”
(Ankebût 29/21)

KULun Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemi DUYUp UYmak/UYmmak da bir Teslimiyyet İstikâmet TERCİHidir:

رَّبُّكُمْ أَعْلَمُ بِكُمْ إِن يَشَأْ يَرْحَمْكُمْ أَوْ إِن يَشَأْ يُعَذِّبْكُمْ وَمَا أَرْسَلْنَاكَ عَلَيْهِمْ وَكِيلاً
Resim---“Rabbukum a’lemu bikum, in yeşa’ yerhamkum ev in yeşa’ yuazzibkum, ve mâ erselnâke aleyhim vekîlâ (vekîlen).: Sizi en iyi Rabbiniz bilir; dilerse size merhamet eder, dilerse sizi azablandırır. Biz seni onların üzerine bir vekil olarak göndermedik.”
(İsrâ 17/54)

Bedenen ve AKLen Rüşde eren, Tebliği/Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemi DUYan/UYan ve hür olan her kişi KuLLuk Tercihini, niyetini ve âmelini yapması ve son-UÇları kulluğu gereğidir:

وَلِكُلٍّ دَرَجَاتٌ مِّمَّا عَمِلُواْ وَمَا رَبُّكَ بِغَافِلٍ عَمَّا يَعْمَلُونَ
Resim---“Ve li kullin derecâtun mimmâ amilû, ve mâ rabbukebi gâfilin ammâ ya’melûn (ya’melûne).: Yapmakta oldukları dolayısıyla her biri için dereceler vardır. Rabbin, onların yapmakta olduklarından habersiz değildir.”
(En’âm 6/132)

وَرَبُّكَ الْغَنِيُّ ذُو الرَّحْمَةِ إِن يَشَأْ يُذْهِبْكُمْ وَيَسْتَخْلِفْ مِن بَعْدِكُم مَّا يَشَاء كَمَآ أَنشَأَكُم مِّن ذُرِّيَّةِ قَوْمٍ آخَرِينَ
Resim---“Ve rabbuke’l- ganiyyu zu’r- rahmeh (rahmeti), in yeşe’ yuzhibkum ve yestahlif min ba’dikum mâ yeşâu kemâ enşeekum min zurriyyeti kavmin âharîn (âharîne).: Rabbin, hiç bir şeye ihtiyacı olmayan rahmet sahibidir. Dilerse sizi giderir ve dilerse, sizi bir başka kavmin soyundan (inşa edip) var ettiği gibi yerinize bir başkasını getirir.”
(En’âm 6/133)
Resim
Kullanıcı avatarı
Tahiri
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 649
Kayıt: 09 May 2007, 02:00

Re: RaHMetULLAH/MeRHaMetULLAH!.

Mesaj gönderen Tahiri »


Kur'ÂN-ı Kerimde BUYruLan ALLAHu zü’L- CeLÂL’in RAHMET-Leri :

1- En baştaki buyruk: Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ALLAHu zü’l- CeLÂL’in RAHMET-i UZMÂsıdırki, bu ÂLEMdeki/Kâinâttaki Maddî manevî tüm Oluşumlar NÛR-u MuHaMMedî Esmâ yansımasıdır..: Enbiyâ 21/107 .
2- Cennet ALLAHu zü’l- CeLÂL’in bir RAHMETidir: Bakara 2/156-157; Âl-i İmrân 3/107.
3- İnsanlara karşı yumuşak huylu davranmak da ALLAHu zü’l- CeLÂL’in bir RAHMETidir:Âl-i İmrân 3/159.
4- KULun İYİlik Yapabilmeside ALLAHu zü’l- CeLÂL’in bir RAHMETidir: Araf 7/56,
5- ALLAHu zü’l- CeLÂL’in kullarını sıkıntılardan kurtarması da bir RAHMETidir: Araf 7/72.
6- KULun çektiği sıkıntıdan sonra gelen bolluk, bereket ve esenlik de ALLAHu zü’l- CeLÂL’in bir RAHMETidir: Yûnus 10/21.
7- Kullarına çoluk-çocuk vermesi de ALLAHu zü’l- CeLÂL’in bir RAHMETidir: Hûd 11/73.
8- ALLAHu zü’l- CeLÂL’in salih insanların çocuklarını koruması da bir RAHMETidir: Kehf 18/82.
9- ALLAHu zü’l- CeLÂL’in kullarını affetmesi de bir RAHMETidir: Zümer 39/53.
10- KULun Ana-Babasına karşı iyi davranabilmesi de ALLAHu zü’l- CeLÂL’in bir RAHMETidir: İsrâ 17/24.
11- Kur'ân-ı Kerimin gelmesi ve kıyamete kadar bâki kalması da ALLAHu zü’l- CeLÂL’in bir RAHMETidir: İsrâ 17/86-87.
12-ALLAHu zü’l- CeLÂL’in kullarının duâlarını kabul etmesi de bir RAHMETidir:
Enbiyâ 21/84.
13-Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in gönderilmesi-şefâati de ALLAHu zü’l- CeLÂL’in bir RAHMETidir: Enbiyâ 21/107.
14-Kur'ân-ı Kerim deALLAHu zü’l- CeLÂL’in bir RAHMETidir: Lokmân 31/1-2-3.
15- ALLAHu zü’l- CeLÂL’in kulları arasında EŞler aralarında sevgi ve ülfet yaratması da RAHMETidir: Rûm 30/21).
16-ALLAHu zü’l- CeLÂL’in yeryüzünü ölümünden sonra tekrar diriltmesi de bir RAHMETidir: Rûm 30/50.
17- Savaşta kulları için zafer dilemesi de bir RAHMETidir: Ahzâb 33/17.
18- İnsanların gemilerle boğulmadan yolculuk yapmaları da ALLAHu zü’l- CeLÂL’in bir RAHMETidir: Yâsîn 36/44.
19- Gökyüzünden yağan YAĞmur da ALLAHu zü’l- CeLÂL’in bir RAHMETidir: Furkân 25/48.
20- Geçenin sükunet/dinlenme, gündüzün de çalışma/rızık arama vakti kılınması da ALLAHu zü’l- CeLÂL’in bir RAHMETidir: Kasas 28/73.
21- KULun ALLAH celle celâluhu , Kelâmullah ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selleme İNANIp, DUYup/UYması da ALLAHu zü’l- CeLÂL’in bir RAHMETidir: Hadîd 57/28).
22- ALLAHu zü’l- CeLÂL’in ZÂTına sığınanlara YARDIMIda ALLAHu zü’l- CeLÂL’in bir RAHMETidir: Kehf 18/16.
Resim
Kullanıcı avatarı
Tahiri
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 649
Kayıt: 09 May 2007, 02:00

Re: RaHMetULLAH/MeRHaMetULLAH!.

Mesaj gönderen Tahiri »

HADİS-i ŞEİFLERDE BUYrulan ALLAHu zü’l- CeLÂL’in RAHMETi:

Aşağıdaki hadis-i şerifler de ALLAHu zü’l- CeLÂL’in, kulları üzerindeki rahmetini en güzel bir şekilde anlatmaktadır:

Resim---Ebu Hureyre radiyallahu anhu’den rivâyet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu: "Allah mahlukatın olmasına hükmettiği zaman -Müslim'in rivâyetinde: "Allah mahlukat. yarattığı zaman"- yanında bulunan, Arz’ın gerisindeki bir kitaba şunu yazdı: "Muhakkak ki rahmetim gazabıma galib gelmiştir."

(Buharî, Tevhid 15, 22, 28, 55, Bedi'ul'-Halk 1; Müslim, Tevbe 14, (2751); Tirmizî, Daavat 109,(3537)

Buharî nin bir diğer rivâyetinde: "Rahmetim gazabıma galebe çaldı" denmiştir.
Buharî ve Müslim'in bir rivâyetlerinde: "(Rahmetim) gazabımı geçti" denmiştir.
Ebu Hureyre radiyallahu anhu’den rivâyet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu: "Allah, rahmeti yüz parçaya boldu. Bundan doksan dokuz parçayı kendine ayırdı. Yeryüzüne geri kalan bir parçayı indirdi. (Bunu da cin, insan ve hayvan mahlukatı arasında taksim etti.) Bu tek parçadan nasibine düşen pay sebebiyledir ki mahlukat birbirlerine karşı merhametli davranır. At, (hayvan) yavrusuna basmamak için ayağını bu sayede kaldırır."

(Buharî, Edeb 19, Rikak 19, Müslim 17, (2752); Tirmizî, Daavat 107-108, (3535-3536).

Resim---Selmanu'l-Farisî radiyallahu anhu’dan rivâyet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu: "Allah'ın yüz rahmeti var. Bunlardan biriyle mahlukat kendi aralarında birbirlerine merhamet gösterirler. Doksan dokuz rahmet de kıyamet günü içindir."
(Müslim, Tevbe 20, (2753)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu: "Allah, arz ve semayı yarattığı gün, yüz rahmet yarattı. Her bir rahmet göklerle yer arasını dolduracak kadardır. Ondan yeryüzüne tek bir rahmet indirmiştir. İşte anne, yavrusuna bununla şefkat eder. Vahşi hayvanlar ve kuşlar birbirlerine bununla merhamet ederler. Kıyamet günü geldiği vakit Allah, rahmetine bunu da ilave ederek (tekrar yüze) tamamlayacaktır."
(Müslim, Tevbe 21. 108 Buharî, Edeb 18; Müslim, Tevbe 22. 37)

Resim---Ömer İbnu'l-Hattab radiyallahu anhu şöyle anlatıyor: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem 'a bir grup esir getirilmiştir içlerinde bir kadın vardı, görüşleri sütle dolu idi. Bu kadın (sağa sola) koşuyor, esirler arasında bir çocuk bulduğu zaman onu yakalayıp kucaklıyor, göğsüne bastırıyor ve emziriyordu. (Dikkatleri çeken bu manzara karşısında), Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Bu kadının, çocuğunu ateşe atacağına kanaatiniz olur mu?" dedi. Bizler: "Hayır!" diye cevap verince Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "(Bilin ki), Allah’ın kullarına olan rahmeti, bu kadının çocuğuna olan şefkatinden fazladır" buyurdu."
(Buharî, Edeb 18; Müslim, Tevbe 22, 37)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu: “Allah sadece kullarından merhamet sahibi olanlara rahmet eder.” buyurdu.
(Buharî 1284. Müslim 923)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “İnsanlara merhamet etmeyene Allah da rahmet etmez.” buyurdu.
(Buharî 7376. Müslim 2319)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in yanına bedevilerden bir grup insan geldi ve şöyle dediler: “Yâ Resûlullah! Sizler çocuklarınızı öper misiniz? Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem da: “Evet” buyurdu. Onlar: “Ama biz vallahi çocuklarımızı öpmeyiz!” dediler. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem de: “Allah sizin kalblerinizden merhameti sokup aldıysa ben ne yapabilirim?” buyurdu.
(Buharî/Edeb 18. Müslim/ Fedail 64. .bni Mace/Edeb 4.)

Resim--- Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu: Eğer mü’min Allah katındaki cezây- bilseydi, hiç kimse cenneti ümit edemezdi. Eğer kâfir de Allah katındaki rahmeti bilse, hiç kimse cennetten umidini kesmezdi.”
(Müslim 2755.)


Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Sizden biriniz: “Allah’ım! Dilersen beni bağışla, dilersen bana merhamet et!” diye dua etmesin. Çünkü Allah’ı zorlayacak hiçbir kimse yoktur.” buyurdu. 
(Buharî 6339.)

Allah’ın rahmeti hem dünya hayatını hem de âhiretini kuşatır. :

وَأَمَّا الَّذِينَ ابْيَضَّتْ وُجُوهُهُمْ فَفِي رَحْمَةِ اللّهِ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ
Resim---“Ve emmellezînebyaddat vucûhuhum fe fî rahmetillâh (rahmetillâhi), hum fîhâ hâlidûn (hâlidûne).: Yüzleri ağaranlar ise, artık onlar Allah'ın rahmeti içindedirler, içinde de temelli kalacaklardır.”
(Âl-i İmrân 3/107)

Allah insanlara rasgele rahmet etmez. Kulların da bazı görev ve sorumlulukları yerine getirmeleri gerekir. Allah her şeyi belli bir yasaya bağlamıştır. Buna “Sünnetullah” denir. Rahmetinin gelmesi de bazı kurallara bağlıdır. Allah’ın rahmetinin gelmesi için insanların ilk fail olması gerekir. İlk caba, gayret ve hareket insanlardan ve toplumdan gelmesi gerekir. İnsanın veya toplumun Allah’ın rahmetine lâyık bir inanç ve yaşam tarzına sahib olmaları gerekir. İkinci aşamada Allah devreye girer ve rahmete hak kazanan insan ve toplumlara rahmetini gönderir. Allah’ın rahmeti hiçbir kimsenin tekelinde değildir. Allah’ın torpilli kulları yoktur. Allah rahmetini iman edip salih ameller işleyen ve rahmeti celbeden çalışmalarda bulunanlara indirir.:

يُعَذِّبُُ مَن يَشَاء وَيَرْحَمُ مَن يَشَاء وَإِلَيْهِ تُقْلَبُونَ
Resim---“Yuazzibu men yeşâu ve yerhamu men yeşâ’ (yeşâu), ve ileyhi tuklebûn (tuklebûne).: Dilediğini azablandırır, dilediğine merhamet eder. O'na çevrilip götürüleceksiniz.”
(Ankebût 29/21)

رَّبُّكُمْ أَعْلَمُ بِكُمْ إِن يَشَأْ يَرْحَمْكُمْ أَوْ إِن يَشَأْ يُعَذِّبْكُمْ وَمَا أَرْسَلْنَاكَ عَلَيْهِمْ وَكِيلاً
Resim---“Rabbukum a’lemu bikum, in yeşa’ yerhamkum ev in yeşa’ yuazzibkum, ve mâ erselnâke aleyhim vekîlâ (vekîlen).: Sizi en iyi Rabbiniz bilir; dilerse size merhamet eder, dilerse sizi azablandırır. Biz seni onların üzerine bir vekil olarak göndermedik.”
(İsrâ 17/54)

وَلِكُلٍّ دَرَجَاتٌ مِّمَّا عَمِلُواْ وَمَا رَبُّكَ بِغَافِلٍ عَمَّا يَعْمَلُونَ
Resim---“Ve li kullin deracâtun mimmâ amilû, ve mâ rabbuke bi gâfilin ammâ ya’melûn (ya’melûne).: Yapmakta oldukları dolayısıyla her biri için dereceler vardır. Rabbin, onların yapmakta olduklarından habersiz değildir.”
(En’âm 6/132)

وَرَبُّكَ الْغَنِيُّ ذُو الرَّحْمَةِ إِن يَشَأْ يُذْهِبْكُمْ وَيَسْتَخْلِفْ مِن بَعْدِكُم مَّا يَشَاء كَمَآ أَنشَأَكُم مِّن ذُرِّيَّةِ قَوْمٍ آخَرِينَ
Resim---“Ve rabbuke’l- ganiyyu zu’r- rahmeti, in yeşe’ yuzhibkum ve yestahlif min ba’dikum mâ yeşâu kemâ enşeekum min zurriyyeti kavmin âharîn (âharîne).: Rabbin, hiç bir şeye ihtiyacı olmayan rahmet sahibidir. Dilerse sizi giderir ve dilerse, sizi bir başka kavmin soyundan (inşa edip) var ettiği gibi yerinize bir başkasını getirir.”
(En’âm 6/133)

El Ganiyyü:
Resim

El Mugnî:

Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
Tahiri
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 649
Kayıt: 09 May 2007, 02:00

Re: RaHMetULLAH/MeRHaMetULLAH!.

Mesaj gönderen Tahiri »

A-) KUR’ÂN-I KERÎM’de RAHMET KAVRAMI:

Er RAHMÂN ve er RAHÎM isimleri, “Rahmet” kelimesinden türemiştir. Rahmet sözlükte; acıma, sevme, şefkat etme, rikkat (yufka yüreklik, acıma ve incelik) sahibi olma, ihsan etmek, bağışlama ve esirgemek gibi anlamlara gelir.
Rahmet, rahmet edilene bağış ve lutuf gerektiren bir kalb yumuşaklığı ve merhamet duygusudur.
Rahmet, Allah için kullanıldığı zaman, ihsan ve lutuf; insanlar için kullanıldığı zaman ise acıma, bağış ve kalb yumuşaklığı kastedilir. Kur’ÂN-ı Kerîm, ALLAH celle celâlihu’yu tanıtırken öncelikle O’nun Rahmân ve Rahîm oluşundan söz eder. ALLAH celle celâlihu’nun rahmet özelliği ile ilgili olarak Esma-i Husnâ da otuza yakın isim geçmektedir. Rabbimizin kullar hakkında en çok işleyen ve en belirgin özelliği RAHMETtir. ALLAH celle celâlihu’nun kullarına gazab etmesi veya onları cezâlandırması bir şarta bağlı iken, RAHMET sıfatı herhangi şarta bağlı değildir. ALLAH celle celâlihu’nun rahmeti bütün yaratıklar hakkında geneldir..:


قُل لِّمَن مَّا فِي السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ قُل لِلّهِ كَتَبَ عَلَى نَفْسِهِ الرَّحْمَةَ لَيَجْمَعَنَّكُمْ إِلَى يَوْمِ الْقِيَامَةِ لاَ رَيْبَ فِيهِ الَّذِينَ خَسِرُواْ أَنفُسَهُمْ فَهُمْ لاَ يُؤْمِنُونَ
Resim---“Kul li men mâ fî’s- semâvâti ve’l- ard (ardı), kul lillâh (lillâhi), ketebe alâ nefsihi’r- rahmete, le yecmeannekum ilâ yevmi’l- kıyâmeti lâ raybe fîhi, ellezîne hasirû enfusehum fe hum lâ yu’minûn (yu’minûne).: “Semalarda ve yeryüzünde olan şeyler kimin?” “Hepsi Allah’ındır!” de. Allahû Tealâ, kendi üzerine rahmeti yazdı. Hakkında şüphe olmayan kıyâmet gününde, sizleri mutlaka toplayacak. O kimseler ki; nefslerini hüsrana düşürdüler, onlar mü’min değildirler.”
(En’âm 6/12)

Kâinâttaki her varlık O’nun rahmetinin sonucudur. Hayat ve hayatı devam ettiren araçlar, bağışta bulunma ve rızıklandırma, kabiliyet ve irade verme, organlar ve yiyecekler, içecekler ve yerler, üzerinde olanlar ve gökler hepsi o geniş rahmetin neticesidir. Allah insanlara merhamet ettiği için onlara hem akıl ve muhakeme gücü, hem de onları doğru yola götürecek peygamberler ve kitablar göndermiştir.: 

وَيَوْمَ نَبْعَثُ فِي كُلِّ أُمَّةٍ شَهِيدًا عَلَيْهِم مِّنْ أَنفُسِهِمْ وَجِئْنَا بِكَ شَهِيدًا عَلَى هَؤُلاء وَنَزَّلْنَا عَلَيْكَ الْكِتَابَ تِبْيَانًا لِّكُلِّ شَيْءٍ وَهُدًى وَرَحْمَةً وَبُشْرَى لِلْمُسْلِمِينَ
Resim---“Ve yevme neb’asu fî kulli ummetin şehîden aleyhim min enfusihim ve ci’nâ bike şehîden alâ hâulâ (hâulâi), ve nezzelnâ aleyke’l- kitâbe tibyânen likulli şey’in ve huden ve rahmeten ve buşrâ lil muslimîn (muslimîne).: Her ümmet içinde kendi nefislerinden onların üzerine bir şahid getirdiğimiz gün, seni de onlar üzerinde bir şahid olarak getireceğiz. Biz Kitabı sana, her şeyin açıklayıcısı, müslümanlara bir hidayet, bir rahmet ve bir müjde olarak indirdik.”
(Nahl 16/89)

وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا رَحْمَةً لِّلْعَالَمِينَ
Resim---“Ve mâ erselnâke illâ rahmeten lil âlemîn(âlemîne).: Seni Biz, sadece âlemlere rahmet olarak gönderdik.”
(Enbiyâ 21/107)

1-Kur'ÂN-ı Kerîm, rahmet kavramını bâzen cennet anlamında kullanır:

الَّذِينَ إِذَا أَصَابَتْهُم مُّصِيبَةٌ قَالُواْ إِنَّا لِلّهِ وَإِنَّا إِلَيْهِ رَاجِعونَ
Resim---“Ellezîne izâ esâbethum musîbetun, kâlû innâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn (râciûne).: Onlar ki, kendilerine bir musîbet isabet ettiği zaman: “Biz muhakkak ki Allah içiniz (O’na ulaşmak ve teslim olmak için yaratıldık) ve muhakkak O’na döneceğiz (ulaşacağız).” derler.”
(Bakara 2/156)

أُولَئِكَ عَلَيْهِمْ صَلَوَاتٌ مِّن رَّبِّهِمْ وَرَحْمَةٌ وَأُولَئِكَ هُمُ الْمُهْتَدُونَ
Resim---“Ulâike aleyhim salâvâtun min rabbihim ve rahmetun ve ulâike humu’l- muhtedûn (muhtedûne).: İşte onlar (dünya hayatında Allah’a mutlaka döneceklerinden emin olanlar) ki Rab’lerinden salâvât ve rahmet onların üzerinedir. İşte onlar, onlar hidayete ermiş olanlardır.”
(Bakara 2/157)

وَأَمَّا الَّذِينَ ابْيَضَّتْ وُجُوهُهُمْ فَفِي رَحْمَةِ اللّهِ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ
Resim---“Ve emmellezînebyaddat vucûhuhum fe fî rahmetillâh (rahmetillâhi), hum fîhâ hâlidûn (hâlidûne).: Amma, yüzleri ağarmış olanlar ise, artık Allah’ın rahmeti içindedirler. Onlar, onun (o rahmetin) içinde ebedî kalacak olanlardır.”
(Âli İmrân 3/107)

2-insanlara karşı yumuşak huylu davranmak da ALLAH celle celâlihu’nun bir rahmetidir: 

فَبِمَا رَحْمَةٍ مِّنَ اللّهِ لِنتَ لَهُمْ وَلَوْ كُنتَ فَظًّا غَلِيظَ الْقَلْبِ لاَنفَضُّواْ مِنْ حَوْلِكَ فَاعْفُ عَنْهُمْ وَاسْتَغْفِرْ لَهُمْ وَشَاوِرْهُمْ فِي الأَمْرِ فَإِذَا عَزَمْتَ فَتَوَكَّلْ عَلَى اللّهِ إِنَّ اللّهَ يُحِبُّ الْمُتَوَكِّلِينَ
Resim---“Fe bimâ rahmetin minallâhi linte lehum, ve lev kunte fazzan galîza’l- kalbi lenfaddû min havlike, fa’fu anhum vestagfir lehum ve şâvirhum fîl emr(emri), fe izâ azamte fe tevekkel alâllâh(alâllâhi), innallâhe yuhibbu’l- mutevekkilîn (mutevekkilîne).: O zaman, Allah'tan bir rahmet sebebiyle onlara yumuşak davrandın. Ve eğer sen, kaba, katı yürekli olsaydın, mutlaka senin etrafından dağılırlardı. Artık onları affet ve onlar için mağfiret dile ve işler konusunda onlarla muşavere et (danış). Azmettiğin zaman, artık Allah'a tevekkül et. Muhakkak ki Allah, tevekkül edenleri (Allah’a güvenenleri) sever.”
(Âli İmrân 3/159)

3-Rahmet kavramı ALLAH celle celâlihu’nun maddî ve mânevî yardımı için de kullanılır:

وَلاَ تُفْسِدُواْ فِي الأَرْضِ بَعْدَ إِصْلاَحِهَا وَادْعُوهُ خَوْفًا وَطَمَعًا إِنَّ رَحْمَتَ اللّهِ قَرِيبٌ مِّنَ الْمُحْسِنِينَ
Resim---“Ve lâ tufsidû fîl ardı ba'de ıslâhıhâ ved'ûhu havfen ve tamaâ (tamaan) inne rahmetallâhi karîbun mine’l- muhsinîn (muhsinîne).: Islâh olduktan sonra yeryüzünde fesat çıkarmayın. Allah’a korkarak ve umutla yalvarın. Şüphesiz ki Allah’ın rahmeti muhsinlere yakındır.”
(A’râf 7/56)

4-ALLAH celle celâlihu’nun kullarını sıkıntılardan kurtarması da rahmettir: 

فَأَنجَيْنَاهُ وَالَّذِينَ مَعَهُ بِرَحْمَةٍ مِّنَّا وَقَطَعْنَا دَابِرَ الَّذِينَ كَذَّبُواْ بِآيَاتِنَا وَمَا كَانُواْ مُؤْمِنِينَ
Resim---“Fe enceynâhu vellezîne meahu bi rahmetin minnâ ve kata'nâ dâbirallezîne kezzebû bi âyâtinâ ve mâ kânû mu'minîn (mu'minîne).: Bundan sonra (o vak’adan sonra) onu ve onunla beraber olanları katımızdan bir rahmet ile kurtardık. Ve âyetlerimizi yalanlayan ve mü’min olmayan kimselerin kökünü kestik (neslini bitirdik).”
(A’râf 7/72)

5-Rahmet kelimesi sıkıntıdan sonra gelen bolluk, bereket ve esenlik anlamına da gelir: 

وَإِذَا أَذَقْنَا النَّاسَ رَحْمَةً مِّن بَعْدِ ضَرَّاء مَسَّتْهُمْ إِذَا لَهُم مَّكْرٌ فِي آيَاتِنَا قُلِ اللّهُ أَسْرَعُ مَكْرًا إِنَّ رُسُلَنَا يَكْتُبُونَ مَا تَمْكُرُونَ
Resim---“Ve izâ ezaknân nâse rahmeten min ba'di darrâe messethum izâ lehum mekrun fî âyâtinâ, kulillâhu esrau mekrâ (mekren), inne rusulenâ yektubûne mâ temkurûn (temkurûne).: Ve onlara bir sıkıntı, bir darlık isabet etmesinden sonra, insanlara bir rahmet tattırdığımız zaman, onların âyetlerimiz hakkında tuzakları olduğu zaman (alay ettikleri ve yalanladıkları zaman) de ki: “Allah, tuzak kurmakta daha hızlıdır.” Muhakkak ki elçilerimiz kurduğunuz şey(ler)i (ne kuruyorsanız) yazıyorlar.”
(Yûnus 10/21)

6-ALLAH celle celâlihu’nun insanlara çocuk vermesi de bir rahmettir:

قَالُواْ أَتَعْجَبِينَ مِنْ أَمْرِ اللّهِ رَحْمَتُ اللّهِ وَبَرَكَاتُهُ عَلَيْكُمْ أَهْلَ الْبَيْتِ إِنَّهُ حَمِيدٌ مَّجِيدٌ
Resim---“Kâlû e ta’cebîne min emrillâhi rahmetullâhi ve berakâtuhu aleykum ehle’l- beyt (beyti), innehu hamîdun mecîd (mecîdun).: (Melekler) dediler ki: “Allah’ın emrine mi şaşırıyorsun? Ey ev halkı, Allah’ın rahmeti ve bereketi sizin üzerinize!” Muhakkak ki O, Hamîd'dir (çok övülen, çok hamdedilendir), Mecîd’dir (şanı, yüce olandır).”
(Hûd 11/73)

7-ALLAH celle celâlihu’nun kullarını affetmesi de bir rahmettir: 

قُلْ يَا عِبَادِيَ الَّذِينَ أَسْرَفُوا عَلَى أَنفُسِهِمْ لَا تَقْنَطُوا مِن رَّحْمَةِ اللَّهِ إِنَّ اللَّهَ يَغْفِرُ الذُّنُوبَ جَمِيعًا إِنَّهُ هُوَ الْغَفُورُ الرَّحِيمُ
Resim---“Kul yâ ıbâdiyellezîne esrefû alâ enfusihim lâ taknetû min rahmetillâh (rahmetillâhi), innallâhe yagfiru’z- zunûbe cemîâ (cemîan), innehu huve’l- gafûrur rahîm (rahîmu).: De ki: "Ey nefsleri üzerine israf yüklemiş (haddi aşmış) kullarım! Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin. Muhakkak ki Allah, günahların hepsini mağfiret eder (sevaba çevirir). O, muhakkak ki O; Gafûr’dur (mağfiret eden), Rahîm’dir (rahmet nuru gönderen)."
(Zümer 39/53)

8-Anne-babaya karşı iyi davranmak da ALLAH celle celâlihu’nun bir rahmetidir: 


وَاخْفِضْ لَهُمَا جَنَاحَ الذُّلِّ مِنَ الرَّحْمَةِ وَقُل رَّبِّ ارْحَمْهُمَا كَمَا رَبَّيَانِي صَغِيرًا
Resim---“Vahfıd lehumâ cenâhaz zulli mine’r- rahmeti ve kul rabbirhamhumâ kemâ rabbeyânî sagîrâ (sagîren).: Ve onlara (ikisine), merhamet ederek ve tevazu ile kanat ger! Ve “Rabbim, onların beni yetiştirdiği gibi ikisine de merhamet et!” de.”
(İsrâ 17/24)

9-Kur’ÂN-ı Kerîm’ın Kıyamete kadar bâki kalması da ALLAH celle celâlihu’nun bir rahmetidir:

وَلَئِن شِئْنَا لَنَذْهَبَنَّ بِالَّذِي أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ ثُمَّ لاَ تَجِدُ لَكَ بِهِ عَلَيْنَا وَكِيلاً
Resim---“Ve lein şi’nâ le nezhebenne billezî evhaynâ ileyke summe lâ tecidu leke bihî aleynâ vekîlâ (vekîlen).: Ve eğer Biz dileseydik, sana vahyettiklerimizi mutlaka giderirdik (silip yok ederdik). Sonra onu (yok etmememiz için) Bize karşı sana (seni müdafaa edecek) bir vekil bulamazsın.”
(İsrâ 17/86)

إِلاَّ رَحْمَةً مِّن رَّبِّكَ إِنَّ فَضْلَهُ كَانَ عَلَيْكَ كَبِيرًا
Resim---“İllâ rahmeten min rabbik (rabbike), inne fadlehu kâne aleyke kebîrâ (kebîren).: (Bu) sadece Rabbinden bir rahmettir. Muhakkak ki O’nun (Rabbinin), senin üzerindeki fazlı büyüktür.”
(İsrâ 17/87)
Resim
Kullanıcı avatarı
Tahiri
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 649
Kayıt: 09 May 2007, 02:00

Re: RaHMetULLAH/MeRHaMetULLAH!.

Mesaj gönderen Tahiri »

10-) ALLAH celle celâlihu’nun salih insanların çocuklarını koruması da RAHMettir: 

وَأَمَّا الْجِدَارُ فَكَانَ لِغُلَامَيْنِ يَتِيمَيْنِ فِي الْمَدِينَةِ وَكَانَ تَحْتَهُ كَنزٌ لَّهُمَا وَكَانَ أَبُوهُمَا صَالِحًا فَأَرَادَ رَبُّكَ أَنْ يَبْلُغَا أَشُدَّهُمَا وَيَسْتَخْرِجَا كَنزَهُمَا رَحْمَةً مِّن رَّبِّكَ وَمَا فَعَلْتُهُ عَنْ أَمْرِي ذَلِكَ تَأْوِيلُ مَا لَمْ تَسْطِع عَّلَيْهِ صَبْرًا
Resim---“Ve emme’l- cidâru fe kâne li gulâmeyni yetîmeyni fî’l- medîneti ve kâne tahtehu kenzun lehumâ ve kâne ebûhumâ sâlihâ (sâlihan), fe erâde rabbuke en yeblugâ eşuddehumâ ve yestahricâ kenzehumâ rahmeten min rabbik (rabbike) ve mâ fealtuhu an emrî, zâlike te’vîlu mâ lem testı’ aleyhi sabrâ (sabren).: Ve duvar ise şehirde iki yetim (erkek) çocuğa aitti. Onun altında, onlara ait bir define vardı. Ve onların babası salih (bir kimse) idi. Bu sebeple Rabbin, o ikisinin gençlik çağına erişmesini ve Rabbinden bir rahmet olarak, defineyi çıkarmalarını istedi. Ve ben, onu kendi emrim ile (kendi isteğimle) yapmadım (Allah’ın emriyle yaptım). İşte bu, sabırlı olmaya güç yetiremediğin şeylerin (olayların) yorumudur.”
(Kehf 18/82)

11-) ALLAH celle celâlihu’nun kullarının duâlarını kabul etmesi de RAHMettir:

فَاسْتَجَبْنَا لَهُ فَكَشَفْنَا مَا بِهِ مِن ضُرٍّ وَآتَيْنَاهُ أَهْلَهُ وَمِثْلَهُم مَّعَهُمْ رَحْمَةً مِّنْ عِندِنَا وَذِكْرَى لِلْعَابِدِينَ
Resim---“Festecebnâ lehu fe keşefnâ mâ bihî min durrin ve âteynâhu ehlehu ve mislehum meahum rahmeten min ındinâ ve zikrâ li’l- âbidîn (âbidîne).: Bunun üzerine ona icabet ettik (duasını kabul ettik). Böylece zarar veren şeyi giderdik (hastalığı iyileştirdik). Kullara bir zikir (öğüt) ve katımızdan bir rahmet olsun diye. Ona ehlini (ailesini) ve onlarla beraber bir mislini daha verdik.”
(Enbiyâ 21/84)

12-) Peygamberimiz Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemin Bize gönderilmesi de bir RAHMettir: 

وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا رَحْمَةً لِّلْعَالَمِينَ
Resim---“Ve mâ erselnâke illâ rahmeten li’l- âlemin (âlemîne).: Seni Biz, sadece âlemlere rahmet olarak gönderdik.”
(Enbiyâ 21/107)

13-) Kur’ÂN-ı Kerîm de, ALLAH celle celâlihu’nun en büyük RAHMettir:

الم
Resim---“Elif lâm mîm.: Elif, Lâm, Mim.”
(Lokmân 31/1)

تِلْكَ آيَاتُ الْكِتَابِ الْحَكِيمِ
Resim---“Tilke âyâtu’l- kitâbi’l- hakîm (hakîmi).: Bunlardır beyanında hikmet, hükümlerinde metânet bulunan kitabın âyetleri.”
(Lokmân 31/2)

هُدًى وَرَحْمَةً لِّلْمُحْسِنِينَ
Resim---“Huden ve rahmeten li’l- muhsinîn (muhsinîne).: Muhsinler için hidayet (e erdirici) ve rahmettir.”
(Lokmân 31/3)

14-) ALLAH celle celâlihu’nun eşler arasında sevgi ve ulfet yaratması da bir RAHMettir:


وَمِنْ آيَاتِهِ أَنْ خَلَقَ لَكُم مِّنْ أَنفُسِكُمْ أَزْوَاجًا لِّتَسْكُنُوا إِلَيْهَا وَجَعَلَ بَيْنَكُم مَّوَدَّةً وَرَحْمَةً إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ لِّقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ
Resim---“Ve min âyâtihî en halaka lekum min enfusikum ezvâcen li teskunû ileyhâ ve ceale beynekum meveddeten ve rahmeh (rahmeten), inne fî zâlike le âyâtin li kavmin yetefekkerûn (yetefekkerûne).: Ve O’nun âyetlerinden olarak sizin için nefslerinizden zevceler yaratmıştır ki, onunla sukûn bulasınız. Ve sizin aranızda sevgi ve rahmet (merhamet) kıldı (oluşturdu). Muhakkak ki bunda, tefekkür eden (düşünen) bir kavim için mutlaka âyetler (deliller) vardır.”
(Rûm 30/21)

15-) ALLAH celle celâlihu’nun, ölümündn sonra yeryüzünü diriltmesi de RAHMettir: 

فَانظُرْ إِلَى آثَارِ رَحْمَتِ اللَّهِ كَيْفَ يُحْيِي الْأَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا إِنَّ ذَلِكَ لَمُحْيِي الْمَوْتَى وَهُوَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ
Resim---“Fenzur ilâ âsâri rahmetillâhi keyfe yuhyi’l- arda ba’de mevtihâ, inne zâlike le muhyî’l- mevtâ, ve huve alâ kulli şey’in kadîr (kadîrun).: Öyleyse Allah’ın rahmetinin eserlerine bak. Ölümünden sonra arzı (yeryüzünü) nasıl diriltiyor? Muhakkak ki (O), ölüleri işte böyle gerçekten diriltendir ve O, herşeye kaadirdir.”
(Rûm 30/50)

16-) Savaşta zafer kazanmak da ALLAH celle celâlihu’nun bir RAHMettir: 

قُلْ مَن ذَا الَّذِي يَعْصِمُكُم مِّنَ اللَّهِ إِنْ أَرَادَ بِكُمْ سُوءًا أَوْ أَرَادَ بِكُمْ رَحْمَةً وَلَا يَجِدُونَ لَهُم مِّن دُونِ اللَّهِ وَلِيًّا وَلَا نَصِيرًا
Resim---“Kul men zellezî ya’sımukum minallâhi in erâde bikum sûen ev erâdebikum rahmeh (rahmeten), ve lâ yecidûne lehum min dûnillâhi veliyyen ve lâ nasîrâ (nasîren).: De ki: "Eğer Allah sizin için bir kötülük dilese, sizi Allah’tan kim korur (koruyabilir)? Veya sizin için rahmet dilese..." Onlar Allah’tan başka kendilerine dost ve yardımcı bulamazlar.”
(Ahzâb 33/17)

17-) insanların gemilerle boğulmadan yolculuk yapmaları da ALLAH celle celâlihu’nun RAHMettir: 

إِلَّا رَحْمَةً مِّنَّا وَمَتَاعًا إِلَى حِينٍ
Resim---“İllâ rahmeten minnâ ve metâan ilâ hîn (hînin).: Bizden bir rahmet ve belli bir zamana kadar metalanmaları (faydalanmaları) hariç.”
(Yâsîn 36/44)

18-) Yağmur da ALLAH celle celâlihu’nun bir RAHMettir:

وَهُوَ الَّذِي أَرْسَلَ الرِّيَاحَ بُشْرًا بَيْنَ يَدَيْ رَحْمَتِهِ وَأَنزَلْنَا مِنَ السَّمَاء مَاء طَهُورًا
Resim---“Ve huvellezî erseler riyâha buşren beyne yedey rahmetih (rahmetihî), ve enzelnâ mine’s- semâi mâen tahûrâ (tahûran).: Ve rüzgârı, müjdeleyici olarak rahmetinin önünde gönderen, O’dur. Ve Biz, semadan tertemiz su indirdik.”
(Furkân 25/48)

19-) Gecenin dinlenme, gündüzün de rızık arama vakti kılınması ALLAH celle celâlihu’nun bir RAHMettir:

وَمِن رَّحْمَتِهِ جَعَلَ لَكُمُ اللَّيْلَ وَالنَّهَارَ لِتَسْكُنُوا فِيهِ وَلِتَبْتَغُوا مِن فَضْلِهِ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ
Resim---“Ve min rahmetihî ceale lekumu’l- leyle ven nehâre li teskunû fîhi ve li tebtegû min fadlihî ve leallekum teşkurûn (teşkurûne).: Ve rahmetinden (olmak üzere) sizin için, içinde sükûn bulasınız (dinlenesiniz) diye ve O’nun fazlından isteyesiniz diye geceyi ve gündüzü kıldı (yarattı). Ve umulur ki siz böylece şükredersiniz.”
(Kasas 28/73)

20-) ALLAH celle celâlihu’nun ibadetlere karşılık mukafat vermesi de bir RAHMettir:

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اتَّقُوا اللَّهَ وَآمِنُوا بِرَسُولِهِ يُؤْتِكُمْ كِفْلَيْنِ مِن رَّحْمَتِهِ وَيَجْعَل لَّكُمْ نُورًا تَمْشُونَ بِهِ وَيَغْفِرْ لَكُمْ وَاللَّهُ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
Resim---“Yâ eyyuhâllezîne âmenût tekûllâhe ve âminû bi resûlihî yû’tikum kifleyni min rahmetihî ve yec’al lekum nûren temşûne bihî ve yagfir lekum, vallâhu gafûrun rahîm (rahîmun).: Ey iman edenler, Allah'tan sakınıp korkun ve O'nun elçisine iman edin, size kendi rahmetinden iki kat (güzel karşılık) versin. Size kendisiyle yürüyeceğiniz bir nur kılsın ve size mağfiret etsin. Allah çok bağışlayandır, çok esirgeyendir.”
(Hadîd 57/28)

21-)ALLAH celle celâlihu’nun muhacirleri koruması da RAHMettir:


وَإِذِ اعْتَزَلْتُمُوهُمْ وَمَا يَعْبُدُونَ إِلَّا اللَّهَ فَأْوُوا إِلَى الْكَهْفِ يَنشُرْ لَكُمْ رَبُّكُم مِّن رَّحمته ويُهَيِّئْ لَكُم مِّنْ أَمْرِكُم مِّرْفَقًا
Resim---“Ve izi'tezeltumûhum ve mâ ya'budûne illâllâhe fe'vû ile’l- kehfi yenşur lekum rabbukum min rahmetihî ve yuheyyi' lekum min emrikum mirfekâ (mirfekan).: Ve siz, Allah’tan başkasına kul olmayarak onlardan ayrıldığınız zaman artık bir mağaraya sığının! Rabbiniz size rahmetini neşretsin (ulaştırsın). Ve size, refik (destek) olarak işlerinizi kolaylaştırsın.”
(Kehf 18/16)
Resim
Kullanıcı avatarı
Tahiri
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 649
Kayıt: 09 May 2007, 02:00

Re: RaHMetULLAH/MeRHaMetULLAH!.

Mesaj gönderen Tahiri »

Resim

Kur'ÂN-ı Kerîmimizde görüldüğü gibi ALLAH celle celâlihu’nun bizlere olan rahmeti çok boyutlu ve geniştir. ALLAH celle celâlihu’nun rahmeti hayatımızın her yönünü kuşatmıştır. Allah, rahmetini bir ÂN kaldırsa yeryüzünde yaşanamazı Hayat sona erer. ALLAH celle celâlihu’nun rahmetine karşı bizlerin üzerine düşen birtakım görevler ve sorumluluklar vardır. Öncelikle O’nu hakkıyla tanımalıyız. O’na olan imanımızı güçlendirmeliyiz. O’nun en büyük rahmeti olan Kur’ÂN-ı Kerîm’ı anlayarak ve üzerinde düşünerek okumalıyız. Kavradığımız âyetleri bireysel, toplumsal ve sosyal hayatımızda uygulamalıyız. Kur’ÂN-ı Kerîm’in hayat programı ve nizamı olması için elimizden gelen bütün gayreti göstermeliyiz. ALLAH celle celâlihu’nun kullarına karşı merhametli olmalıyız. Onları, ALLAH celle celâlihu’nun en büyük rahmeti olan Kur’ÂN-ı Kerîm’le ve Peygamberimiz Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ile tanıştırmalıyız. MuhaMMed aleyhisselâm’dan başka gerçek önder ve rehber olmadığını insânlara duyurmalıyız. Allah’a ve Rasûlüne itaat eden mü’minleri dost edinip onlara şefkat ve rahmet kanatlarımızı germemiz gerekir. Mü’minlere karşı merhametli, kâfirlere karşı ise vakurlu ve şerefli olmamız gerekir. Kur’ÂN-ı Kerîm’e ve Hz. MuhaMMed aleyhisselâm’a düşman olanları dost edinmemeliyiz. Onlara karşı Kur’ÂN-ı Kerîm’in öngördüğü şekilde mücâdele etmeliyiz..


Resim B-) HADİS-i ŞERÎFLERde ALLAHu Zü’L- CELÂLimizin RAHMetULLAHı..:

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem hadis-işeriflerinde de, ALLAH celle celâlihu’nun, kulları üzerindeki rahmetini en güzel bir şekilde anlatmaktadır:

Ebu Hureyre radiyallahu anhu’dan rivâyet edildiğine göre,
Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem:"Allah mahlukatın olmasına hükmettiği zaman -Müslim'in rivâyetinde: "Allah mahlukatı yarattığı zaman"- yanında bulunan, Arş'ın gerisindeki bir kitaba şunu yazdı: "Muhakkak ki rahmetim gazabıma galip gelmiştir." buyurdu.

(Buharî, Tevhid 15, 22, 28, 55, Bedi'ul'-Halk 1; Müslim, Tevbe 14, (2751); Tirmizî, Daavat 109,(3537))

(Buharî nin bir diğer rivâyetinde: "Rahmetim gazabıma galebe çaldı" denmiştir. Buharî ve Müslim'in bir rivâyetlerinde: "(Rahmetim) gazabımı geçti" denmiştir.

Ebu Hureyre radiyallahu anhu’dan rivâyet edildiğine göre;
Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Allah, rahmeti yüz parçaya böldü. Bundan doksan dokuz parçayı kendine ayırdı. Yeryüzüne geri kalan bir parçayı indirdi. (Bunu da cin, insân ve hayvan mahlukatı arasında taksim etti.) Bu tek parçadan nasibine düşen pay sebebiyledir ki, mahlukat birbirlerine karşı merhametli davranır. At, (hayvan) yavrusuna basmamak için ayağını bu sâyede kaldırır." buyurdu.

(Buharî, Edeb 19, Rikak 19, Müslim 17, (2752); Tirmizî, Daavat 107-108, (3535-3536)

Selmanu'l-Farisi radiyallahu anhu’dan rivâyet edildiğine göre;
Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Allah’ın yüz rahmeti var. Bunlardan biriyle mahlukat kendi aralarında birbirlerine merhamet gösterirler. Doksan dokuz rahmet de Kıyamet günü içindir." buyurdu.

(Müslim, Tevbe 20, (2753)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Allah, arz ve semâyı yarattığı gün, yüz rahmet yarattı. Her bir rahmet göklerle yer arasını dolduracak kadardır. Ondan yeryüzüne tek bir rahmet indirmiştir. işte anne, yavrusuna bununla şefkat eder. Vahşi hayvanlar ve kuşlar birbirlerine bununla merhamet ederler. Kıyamet günü geldiği vakit Allah, rahmetine bunu da ilave ederek (tekrar yüze) tamamlayacaktır." buyurdu.
(Müslim, Tevbe 21)

Resim---Ömer İbnu'l-Hattab radiyallahu anhu şöyle anlatıyor: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'e bir grup esir getirilmişti. içlerinde bir kadın vardı, göğüsleri sütle dolu idi. Bu kadın (sağa sola) koşuyor, esirler arasında bir çocuk bulduğu zaman onu yakalayıp kucaklıyor, göğsüne bastırıyor ve emziriyordu. (Dikkatleri çeken bu manzara karşısında), Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Bu kadının, cocuğunu ateşe atacağına kanaatiniz olur mu?" dedi. Bizler: "Hayır!" diye cevap verince Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "(Bilin ki), Allah'ın kullarına olan rahmeti, bu kadının cocuğuna olan şefkatinden fazladır" buyurdu."
(Buharî, Edeb 18; Müslim, Tevbe 22)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Allah sadece kullarından merhamet sahibi olanlara rahmet eder.” buyurdu. 
(Buharî 1284. Müslim 923)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “İnsanlara merhamet etmeyene Allah da rahmet etmez.” buyurdu.
(Buharî 7376. Müslim 2319.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in yanına bedevîlerden bir grup insân geldi ve şöyle dediler: “Yâ Resûlullah! Sizler çocuklarınız. öper misiniz? Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem de: “Evet” buyurdu. Onlar: “Ama biz vallahi çocuklarımız. Öpmeyiz” dediler.
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem de: “Allah sizin kalblerinizden merhameti söküp aldıysa ben ne yapabilirim? buyurdu.

(Buharî, Edeb 18; Müslim/ Fedail 64; İbni Mace/Edeb 4)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: ”Eğer mü’min Allah katındaki cezâyı bilseydi, hiç kimse cenneti ümit edemezdi. Eğer kâfir de Allah katındaki rahmeti bilse, hiç kimse cennetten ümidini kesmezdi.” buyurdu.
(Müslim 2755)

Resim--- Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Sizden biriniz, ”ALLAHım! Dilersen beni bağışla, dilersen bana merhamet et!” diye duâ etmesin. Çünkü ALLAH celle celâlihu’yu zorlayacak hiçbir kimse yoktur.” buyurdu.
(Buharî 6339)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RaHMetULLAH/MeRHaMetULLAH!.

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim HAKk'tan ResimHalkına...

nAKLen-AKLen Hamd-ü-Şükür
->K U L L u k FâziLeti ->Fikir
ZİKReden -> ZİKR EDiLenLe
BİZ BİR-İZ ->BİLE”si ->Zikir!.


ZEVK 7489

RAHMetenL’iL- ÂLEM OL-ÂN ->MuhaMMedü’L- EMîN AHMet
RABBu’L-ÂLEMîn RÂUftur.. ->KULun ZANNındandır zAHMet

ÂLeMLer ->ALLAHın NÛRu
NÛR-u MîM ->O’nun ONÛRu

RAHMÂNu’R- RAHîMe GüVeN ->LÂZımın >LÂyıkı >RAHMet!.

..cellecelâlihu..
..sallallahu aleyhi vesellem…


28.02.16 15:26
brsİstnbL..kozyatağı..


Lâzımı BİL!. ->LÂYıkı BUL!
KULu OLÂN HAKK’a MAKBuL
“İBLis ELBiSen”i ->SOYUnn!
“bEN”Lik BAĞLarından KURTUL!.


ALLAH celle celâlihu’nun rahmeti hem dünya hayatını hem de âhireti kuşatır.:

وَأَمَّا الَّذِينَ ابْيَضَّتْ وُجُوهُهُمْ فَفِي رَحْمَةِ اللّهِ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ
Resim---"Ve emmellezînebyaddat vucûhuhum fe fî rahmetillâh (rahmetillâhi), hum fîhâ hâlidûn (hâlidûne).: Amma, yüzleri ağarmış olanlar ise, artık Allah’ın rahmeti içindedirler. Onlar, onun (o rahmetin) içinde ebedî kalacak olanlardır.”
(Âl-i İmrân 3/107)

ALLAH celle celâlihu, insânlara rasgele rahmet etmez. Kulların da bazı görev ve sorumlulukları yerine getirmeleri gerekir. Allah her şeyi belli bir yasaya bağlamıştır. Buna ”Sünnetullah” denir. Rahmetinin gelmesi de bazı kurallara bağlıdır. ALLAH celle celâlihu’nun rahmetinin gelmesi için insânların ilk fail olması gerekir. ilk çaba, gayret ve hareket insânlardan ve toplumdan gelmesi gerekir. insânın veyâ toplumun ALLAH celle celâlihu’nun rahmetine lâyık bir inanç ve yaşam tarzına sahip olmaları gerekir. ikinci aşamada Allah devreye girer ve rahmete hak kazanan insân ve toplumlara rahmetini gönderir. ALLAH celle celâlihu’nun rahmeti hiçbir kimsenin tekelinde değildir. ALLAH celle celâlihu’nun torpilli kulları yoktur. Allah rahmetini iman edip salih ameller işleyen ve rahmeti celbeden çalışmalarda bulunanlara indirir. 

يُعَذِّبُُ مَن يَشَاء وَيَرْحَمُ مَن يَشَاء وَإِلَيْهِ تُقْلَبُونَ
Resim---"Yuazzibu men yeşâu ve yerhamu men yeşâu, ve ileyhi tuklebûn (tuklebûne).: (Allah), dilediği kişiye azap eder ve dilediği kişiye rahmet eder (Rahîm esmasıyla tecelli eder). Ve O’na, (halden hale çevrilip) döndürüleceksiniz.”
(Ankebût 29/21)

رَّبُّكُمْ أَعْلَمُ بِكُمْ إِن يَشَأْ يَرْحَمْكُمْ أَوْ إِن يَشَأْ يُعَذِّبْكُمْ وَمَا أَرْسَلْنَاكَ عَلَيْهِمْ وَكِيلاً
Resim---"Rabbukum a’lemu bikum, in yeşa’ yerhamkum ev in yeşa’ yuazzibkum, ve mâ erselnâke aleyhim vekîlâ (vekîlen).: Rabbiniz, sizi iyi bilir. Dilerse size rahmet eder (Rahîm esması ile tecelli eder) veya dilerse size azap eder. Ve seni, onlara vekil olarak göndermedik.”
(İsrâ 17/54)

وَلِكُلٍّ دَرَجَاتٌ مِّمَّا عَمِلُواْ وَمَا رَبُّكَ بِغَافِلٍ عَمَّا يَعْمَلُونَ
Resim---"Ve li kullin deracâtun mimmâ amilû, ve mâ rabbuke bi gâfilin ammâ ya’melûn (ya’melûne).: Ve herkes için yaptıklarından dolayı dereceler vardır. Ve senin Rabbin, onların yaptıkları şeylerden gâfil değildir.”
(En’âm 6/132)

وَرَبُّكَ الْغَنِيُّ ذُو الرَّحْمَةِ إِن يَشَأْ يُذْهِبْكُمْ وَيَسْتَخْلِفْ مِن بَعْدِكُم مَّا يَشَاء كَمَآ أَنشَأَكُم مِّن ذُرِّيَّةِ قَوْمٍ آخَرِينَ
Resim---"Ve rabbuke’l- ganiyyu zu’r- rahmeti, in yeşe’ yuzhibkum ve yestahlif min ba’dikum mâ yeşâu kemâ enşeekum min zurriyyeti kavmin âharîn (âharîne).: Ve senin Rabbin ganidir (zengindir, hiçbir şeye ihtiyacı yoktur) rahmet sahibidir. Dilerse sizi giderir (yok eder), sizi başka bir kavmin zürriyetinden (neslinden) yarattığı gibi, sizden sonra da yerinize dilediğini getirir (halef yapar).”
(En’âm 6/133)

وَكَذَلِكَ مَكَّنِّا لِيُوسُفَ فِي الأَرْضِ يَتَبَوَّأُ مِنْهَا حَيْثُ يَشَاء نُصِيبُ بِرَحْمَتِنَا مَن نَّشَاء وَلاَ نُضِيعُ أَجْرَ الْمُحْسِنِينَ
Resim---"Ve kezâlike mekkennâ li yûsufe fî’l- ard (ardı), yetebevveu minhâ haysu yeşâu, nusîbu bi rahmetinâ men neşâu ve lâ nudîu ecre’l- muhsinîn (muhsinîne).: Ve işte böylece Yusuf (a.s)’ı yeryüzünde yerleştirdik (mevki sahibi yaptık). Onun (yeryüzünün), dilediği yerine yerleşti. Dilediğimiz kimseye rahmetimizi göndeririz. Ve muhsinlerin ecrini (mükâfatını) zayi etmeyiz.”
(Yûsuf 12/56) 

مَّا يَوَدُّ الَّذِينَ كَفَرُواْ مِنْ أَهْلِ الْكِتَابِ وَلاَ الْمُشْرِكِينَ أَن يُنَزَّلَ عَلَيْكُم مِّنْ خَيْرٍ مِّن رَّبِّكُمْ وَاللّهُ يَخْتَصُّ بِرَحْمَتِهِ مَن يَشَاء وَاللّهُ ذُو الْفَضْلِ الْعَظِيمِ
Resim---"Mâ yeveddullezîne keferû min ehli’l- kitâbi ve le’l- muşrikîne en yunezzele aleykum min hayrin min rabbikum vallâhu yahtassu bi rahmetihî men yeşâu, vallâhu zu’l- fadli’l- azîm (azîmi).: Ehli kitaptan kâfir olanlar ve müşrikler, Rabbinizden sizin üzerinize hayırdan (rahmet ve fazl) indirilmesini istemezler. Ve Allah, rahmetini dilediği kimseye tahsis eder. Ve Allah, “büyük fazıl” sahibidir.”
(Bakara 2/105)

يُدْخِلُ مَن يَشَاء فِي رَحْمَتِهِ وَالظَّالِمِينَ أَعَدَّ لَهُمْ عَذَابًا أَلِيمًا
Resim---"Yudhilu men yeşâu fî rahmetihî, vez zâlimîne eadde lehum azâben elîmâ (elîmen).: O dilediği kişiyi, rahmetinin içine dahil eder. Ve zalimler, onlar için elîm azap hazırladı.”

(İnsân 76/31)

Bu âyette geçen ”Yudhilu men yeşâu fî rahmetihî” ifadesini hem dileyeni hem de dilediğini rahmetine dahil eder.. şeklinde tercüme etmek mümkündür. ALLAH celle celâlihu’nun rahmetine ulaşma konusunda ALLAH celle celâlihu’nun dilemesi önemli olduğu gibi insânların istemesi de önemlidir. Peygamberlik, mucize ve zenginlik gibi bazı rahmet ve lutuflar ALLAH celle celâlihu’nun dilemesi ile gerçekleşir. Ama ilim, ALLAH celle celâlihu’nun yardım ve zaferi, cennete girmek gibi rahmet çeşitlerinde kulun iradesi önceliklidir..


er Rahmân:
Resim

er RahîM:
Resim

El Ganiyyü:
Resim

El Azîmü:

Resim

Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RaHMetULLAH/MeRHaMetULLAH!.

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim
MeRHaMet.. ve BİZ-Lik...

RAHMet NEdir KuL İhvÂNim
->KıtMÎRime >ÇUL İhvÂNim
->BOŞa GEÇirme ->ÖMRünü
->NÂZLı YÂRin BuL İhvÂNim!.

->AHAD’in ->AYN-ı AHMET'i
->ÂLEMLere ->AŞK RAHMet'i
YokLuk-ÇokLuk Değil>TEKLik
AKLın ->ZIT ZEVKİn ZAHMet'i!..

celle celâlihu..
sallallahu aleyhi vesellem

ZEVK 7611

KüLLî ŞEYy’in MUHit ALLAH.. ->ZÂT’ına ->RAHMetin YAZdı
İLLiYYin ->ESFeLin >SeYRi -> “KULLuk NiYÂZI”na ->NÂZdı
ŞÂHDAMARdan da ->AKRABÂ
CÂNda ->CÂNÂN>KANLı KÂB-a
İhvÂNi'min ->“MîM MaSALL’ı” ->SöZ-SoHBeti-ZEVKi>HÂZdı!.


15.05.16 19:38
brsbrsm..tktktrstkkmdcvLÂNNnn..


Resim

KüLLî ŞEYy’in MUHit ALLAH..:

وَللّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الأَرْضِ وَكَانَ اللّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ مُّحِيطًا
Resim--- ''Ve lillahi ma fi's- semavati ve mâ fi'l- ard ve kânâllahu bikülli şeyin muhita: Göklerde ve yerde ne varsa hepsi ALLAHındır ve ALLAH her şeyi kuşatmıştır. ''
(Nisâ 4/126)

ZÂT’ına RAHMetin YAZdı.:

قُل لِّمَن مَّا فِي السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ قُل لِلّهِ كَتَبَ عَلَى نَفْسِهِ الرَّحْمَةَ لَيَجْمَعَنَّكُمْ إِلَى يَوْمِ الْقِيَامَةِ لاَ رَيْبَ فِيهِ الَّذِينَ خَسِرُواْ أَنفُسَهُمْ فَهُمْ لاَ يُؤْمِنُونَ
Resim---"Kul li men mâ fî’s- semâvâti ve’l- ard (ardı), kul lillâh (lillâhi), ketebe alâ nefsihi’r- RAHMete, le yecmeannekum ilâ yevmi’l- kıyâmeti lâ raybe fîhi, ellezîne hasirû enfusehum fe hum lâ yu’minûn (yu’minûne).: De ki: "Göklerde ve yerde olanlar kimindir?" De ki: "Allah'ındır." O, RAHMeti kendi nefsi üzerine yazdı. Sizi kendisinde şüphe olmayan kıyamet gününde elbette toplayacaktır. Nefislerini hüsrana uğratanlar, işte onlar inanmayanlardır.
(En’âm 6/12)

ŞÂHDAMARdan da ->AKRABÂ
CÂNda ->CÂNÂN>KANLı KÂB-a.:


وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ وَنَعْلَمُ مَا تُوَسْوِسُ بِهِ نَفْسُهُ وَنَحْنُ أَقْرَبُ إِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَرِيدِ
Resim---Ve lekad halakne'l- insâne ve na’lemu mâ tuvesvisu bihî nefsuh (nefsuhu), ve nahnu AKREBu ileyhi min habli'l- verîdi: Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin kendisine fısıldadıklarını biliriz ve biz ona şah damarından daha yakınız.”
(Kaf 50/16)



Resim

C-) ALLAHu zü’L- CeLÂL KİMLERE RAHMET EDER?.:


Rahmetenli’l- Âlemin SESi RAHMeti olan Kur’ÂN-ı Kerîmimiz’den öğrenelim:

قُل لِّمَن مَّا فِي السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ قُل لِلّهِ كَتَبَ عَلَى نَفْسِهِ الرَّحْمَةَ لَيَجْمَعَنَّكُمْ إِلَى يَوْمِ الْقِيَامَةِ لاَ رَيْبَ فِيهِ الَّذِينَ خَسِرُواْ أَنفُسَهُمْ فَهُمْ لاَ يُؤْمِنُونَ
Resim---"Kul li men mâ fî’s- semâvâti ve’l- ard (ardı), kul lillâh (lillâhi), ketebe alâ nefsihi’r- RAHMete, le yecmeannekum ilâ yevmi’l- kıyâmeti lâ raybe fîhi, ellezîne hasirû enfusehum fe hum lâ yu’minûn (yu’minûne).: De ki: "Göklerde ve yerde olanlar kimindir?" De ki: "Allah'ındır." O, RAHMeti kendi nefsi üzerine yazdı. Sizi kendisinde şüphe olmayan kıyamet gününde elbette toplayacaktır. Nefislerini hüsrana uğratanlar, işte onlar inanmayanlardır.
(En’âm 6/12)

1-) ALLAHu zü’L- CeLÂL, iyiliği emredip kötülüklerden sakındıran, namazı kılıp zekâtı veren ve Allah’a ve Rasûlüne itaat edenlere RAHMetini indirir: 

وَالْمُؤْمِنُونَ وَالْمُؤْمِنَاتُ بَعْضُهُمْ أَوْلِيَاء بَعْضٍ يَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنكَرِ وَيُقِيمُونَ الصَّلاَةَ وَيُؤْتُونَ الزَّكَاةَ وَيُطِيعُونَ اللّهَ وَرَسُولَهُ أُوْلَئِكَ سَيَرْحَمُهُمُ اللّهُ إِنَّ اللّهَ عَزِيزٌ حَكِيمٌ
Resim---"Vel mu’minûne ve’l- mu’minâtu ba’duhum evlîyâu ba’din, ye’murûne bil ma’rûfi ve yenhevne ani’l- munkeri ve yukîmûne’s- salâte ve yu’tûne’z- zekâte ve yutîûnallâhe ve resûlehu, ulâike se yerhamuhumullâh (yerhamuhumullâhu), innallâhe azîzun hakîm (hakîmun).: Ve mü’min erkekler ve mü’min kadınlar, birbirlerinin dostlarıdır. Ma’ruf ile emreder ve münkerden nehyederler (yasaklarlar) ve namazı ikâme ederler ve zekâtı verirler. Allah ve O’nun Resûl'üne itaat ederler. İşte onlar, Allah, onlara rahmet edecek. Muhakkak ki Allah; Azîz’dir, Hakîm’dir.
(Tevbe 9/71) 

وَأَطِيعُواْ اللّهَ وَالرَّسُولَ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ
Resim---"Ve atîûllâhe ve’r- resûle leallekum turhamûn (turhamûne).: Ve Allah'a ve Resûl'e itaat edin, umulur ki böylece siz rahmet olunursunuz.
(Âl-i İmrân 3/132) 

وَأَقِيمُوا الصَّلَاةَ وَآتُوا الزَّكَاةَ وَأَطِيعُوا الرَّسُولَ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ
Resim---"Ve ekîmû’s- salâte ve âtû’z- zekâte ve atîû’r- resûle leallekum turhamûn (turhamûne).: Ve namazı ikame edin. Ve zekâtı verin. Ve resûle itaat edin ki böylece rahmet olunasınız.
(Nûr 24/56)

2-) ALLAHu zü’L- CeLÂL, Kur’ÂN-ı Kerîm’i DUYan UYan ve muttâki olanlara rahmet eder:

وَهَذَا كِتَابٌ أَنزَلْنَاهُ مُبَارَكٌ فَاتَّبِعُوهُ وَاتَّقُواْ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ
Resim---"Ve hâzâ kitâbun enzelnâhu mubârakun fettebiûhu vettekû leallekum turhamûn (turhamûne).: Ve indirdiğimiz bu kitab mübârektir. Öyleyse ona tâbî olun. Ve takva sahibi olun. Böylece siz RAHMet olunursunuz (rahmete ulaşırsınız).”
(En’âm 6/155)

3-) ALLAHu zü’L- CeLÂL, Kur’ÂN-ı Kerîm okunurken susup dinleyenlere rahmet eder:

وَإِذَا قُرِئَ الْقُرْآنُ فَاسْتَمِعُواْ لَهُ وَأَنصِتُواْ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ
Resim---"Ve izâ kurie’l- kur’ânu festemiû lehu ve ensıtû leallekum tuRHaMûn (turhamûne).: Kur’ân okunduğu zaman artık onu dinleyin! Ve susun ki; böylece rahmete kavuşturulursunuz.
(A’râf 7/205)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RaHMetULLAH/MeRHaMetULLAH!.

Mesaj gönderen kulihvani »

4-) ALLAHu zü’L- CeLÂL istiğfar edenlere RAHMet eder: 

قَالَ يَا قَوْمِ لِمَ تَسْتَعْجِلُونَ بِالسَّيِّئَةِ قَبْلَ الْحَسَنَةِ لَوْلَا تَسْتَغْفِرُونَ اللَّهَ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ
Resim---"Kâle yâ kavmi lime testa’cilûne bi’s- seyyieti kable’l- haseneti, lev lâ testagfirûnallâhe leallekum turhamûn (turhamûne).: Sâlih dedi ki: Ey kavmim! İyilik dururken niçin kötülüğe koşuyorsunuz? Allah'tan mağfiret dileseniz olmaz mı? Belki size merhamet edilir.
(Neml 27/46)


5-) ALLAHu zü’L- CeLÂL dünya ve âhiret azabından korkan ve günahlardan sakınanlardan rahmetini esirgemez: 

وَإِذَا قِيلَ لَهُمُ اتَّقُوا مَا بَيْنَ أَيْدِيكُمْ وَمَا خَلْفَكُمْ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ
Resim---"Ve izâ kîle lehumuttekû mâ beyne eydîkum ve mâ halfekum leallekum turhamûn (turhamûne).: Ve onlara: "Önünüzde ve arkanızda olan şeylerden sakının. Umulur ki böylece rahmet olunursunuz." denilmişti.
(Yâsîn 36/45)


6-) ALLAHu zü’L- CeLÂL Musluman kardeşlerinin aralarını düzeltenlere rahmet eder:

إِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ إِخْوَةٌ فَأَصْلِحُوا بَيْنَ أَخَوَيْكُمْ وَاتَّقُوا اللَّهَ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ
Resim---"İnnemâ’l- mu’minûne ihvetun fe aslihû beyne ehaveykum vettekûllâhe leallekum turhamûn (turhamûne).: Mü’minler ancak kardeştir. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin. Ve Allah’a karşı takva sahibi olun. Umulur ki, böylece siz rahmet olunursunuz.
(Hucurât 49/10)


7-) Başlarına bir bela ve musibet geldiği zaman ALLAH celle celâlihu’yu hatırlayanlara ALLAHu zü’L- CeLÂL RAHMet eder:

وَلَنَبْلُوَنَّكُمْ بِشَيْءٍ مِّنَ الْخَوفْ وَالْجُوعِ وَنَقْصٍ مِّنَ الأَمَوَالِ وَالأنفُسِ وَالثَّمَرَاتِ وَبَشِّرِ الصَّابِرِينَ
Resim---"Ve le nebluvennekum bi şey’in mine’l- havfi ve’l- cûi ve naksın mine’l- emvâli ve’l- enfusi ve’s- semerât (semerâti), ve beşşiri’s- sâbirîn (sâbirîne).: Ve sizi mutlaka korku ve açlıktan ve mal, can ve ürün eksikliğinden imtihan ederiz. Ve sabredenleri müjdele.
(Bakara 2/155)

الَّذِينَ إِذَا أَصَابَتْهُم مُّصِيبَةٌ قَالُواْ إِنَّا لِلّهِ وَإِنَّا إِلَيْهِ رَاجِعونَ
Resim---"Ellezîne izâ esâbethum musîbetun, kâlû innâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn (râciûne).: Onlar ki, kendilerine bir musîbet isabet ettiği zaman: “Biz muhakkak ki Allah içiniz (O’na ulaşmak ve teslim olmak için yaratıldık) ve muhakkak O’na döneceğiz (ulaşacağız).” derler.
(Bakara 2/156)


8-) ALLAHu zü’L- CeLÂL, iman edip hicret eden ve kendi yolunda cihad edenlere rahmet eder:

إِنَّ الَّذِينَ آمَنُواْ وَالَّذِينَ هَاجَرُواْ وَجَاهَدُواْ فِي سَبِيلِ اللّهِ أُوْلَئِكَ يَرْجُونَ رَحْمَتَ اللّهِ وَاللّهُ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
"İnnellezîne âmenû vellezîne hâcerû ve câhedû fî sebîlillâhi, ulâike yercûne rahmetallâh (rahmetallâhi), vallâhu gafûrun rahîm (rahîmun).: Şüphesiz iman edenler, hicret edenler ve Allah yolunda cihad edenler; işte onlar, Allah'ın rahmetini umabilirler. Allah bağışlayandır, esirgeyendir.
(Bakara 2/218)

لاَّ يَسْتَوِي الْقَاعِدُونَ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ غَيْرُ أُوْلِي الضَّرَرِ وَالْمُجَاهِدُونَ فِي سَبِيلِ اللّهِ بِأَمْوَالِهِمْ وَأَنفُسِهِمْ فَضَّلَ اللّهُ الْمُجَاهِدِينَ بِأَمْوَالِهِمْ وَأَنفُسِهِمْ عَلَى الْقَاعِدِينَ دَرَجَةً وَكُلاًّ وَعَدَ اللّهُ الْحُسْنَى وَفَضَّلَ اللّهُ الْمُجَاهِدِينَ عَلَى الْقَاعِدِينَ أَجْرًا عَظِيمًا
Resim---"Lâ yestevîl kâıdûne mine’l- mu’minîne gayru ulîd darari ve’l- mucâhidûne fî sebîlillâhi bi emvâlihim ve enfusihim. Faddalallâhu’l- mucâhidîne bi emvâlihim ve enfusihim alâ’l- kâidîne dereceh (dereceten). Ve kullen vaadallâhu’l- husnâ. Ve faddalallâhu’l- mucâhidîne alâl kâıdîne ecran azîmâ (azîmen).: Özür sahibi olmayan mü'minlerden (savaşa gitmeyip) oturanlar ile Allah’ın yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad edenler bir (eşit) değildir. Allah, mallarıyla ve canlarıyla cihad edenleri derece bakımından, oturanların üstünde faziletli kıldı ve Allah hepsine “Hüsna”yı vaadetti. Ve Allah mücahitleri, oturup kalanlar üzerine “büyük ecir” ile üstün kıldı.”
(Nisâ 4/95)

دَرَجَاتٍ مِّنْهُ وَمَغْفِرَةً وَرَحْمَةً وَكَانَ اللّهُ غَفُورًا رَّحِيمًا
Resim---"Deracâtin minhu ve magfiraten ve rahmet (rahmeten). Ve kânallâhu gafûran rahîmâ (rahîmen).: (Mücahitler için) O’ndan (Allah tarafından) dereceler, mağfiret ve rahmet vardır. Ve Allah, Gafur’dur (mağfiret edendir), Rahîm'dir (Rahîm esmasıyla tecelli edendir).”
(Nisâ 4/96)


9-) ALLAHu zü’L- CeLÂL, kendi dinine sarılanlara RAHMet eder: 

فَأَمَّا الَّذِينَ آمَنُواْ بِاللّهِ وَاعْتَصَمُواْ بِهِ فَسَيُدْخِلُهُمْ فِي رَحْمَةٍ مِّنْهُ وَفَضْلٍ وَيَهْدِيهِمْ إِلَيْهِ صِرَاطًا مُّسْتَقِيمًا
Resim---"Fe emmâllezîne âmenû billâhi va’tesamû bihî fe se yudhıluhum fî rahmetin minhu ve fadlın ve yehdîhim ileyhi sırâtan mustekîmâ (mustekîmen).: İşte Allah'a iman edenler ve O'na sarılanlar, onları kendisinden olan bir rahmetin ve bir fazlın içine yerleştirecektir ve onları Kendisine varan dosdoğru bir yola yöneltip iletecektir.
(Nisâ 4/175)


10-) ALLAHu zü’L- CeLÂL yeryüzünde fesat çıkarmayan, korku ve ümitle duâ edenlere ve muhsinlere RAHMet eder: 

وَلاَ تُفْسِدُواْ فِي الأَرْضِ بَعْدَ إِصْلاَحِهَا وَادْعُوهُ خَوْفًا وَطَمَعًا إِنَّ رَحْمَتَ اللّهِ قَرِيبٌ مِّنَ الْمُحْسِنِينَ
Resim---"Ve lâ tufsidû fî’l- ardı ba'de ıslâhıhâ ved'ûhu havfen ve tamaâ (tamaan) inne rahmetallâhi karîbun mine’ –muhsinîn (muhsinîne).: Islâh olduktan sonra yeryüzünde fesat çıkarmayın. Allah’a korkarak ve umutla yalvarın. Şüphesiz ki Allah’ın rahmeti muhsinlere yakındır.”
(A’râf 7/56)


11-) ALLAHu zü’L- CeLÂL peygamberin yanında yer alanlara RAHMet eder: 

فَأَنجَيْنَاهُ وَالَّذِينَ مَعَهُ بِرَحْمَةٍ مِّنَّا وَقَطَعْنَا دَابِرَ الَّذِينَ كَذَّبُواْ بِآيَاتِنَا وَمَا كَانُواْ مُؤْمِنِينَ
Resim---"Fe enceynâhu vellezîne meahu bi rahmetin minnâ ve kata'nâ dâbirallezîne kezzebû bi âyâtinâ ve mâ kânû mu'minîn (mu'minîne).: Bundan sonra (o vak’adan sonra) onu ve onunla beraber olanları katımızdan bir rahmet ile kurtardık. Ve âyetlerimizi yalanlayan ve mü’min olmayan kimselerin kökünü kestik (neslini bitirdik).”
(A’râf 7/72)


12-) ALLAHu zü’L- CeLÂL sabreden ve salihlerden olanlara rahmet eder: 

وَإِسْمَاعِيلَ وَإِدْرِيسَ وَذَا الْكِفْلِ كُلٌّ مِّنَ الصَّابِرِينَ
Resim---"Ve ismâîle ve idrîse ve zelkifl (zelkifli), kullun mine’s- sâbirîn (sâbirîne).: Ve Hz. İsmail ve Hz. İdris ve Hz. Zelkifli; hepsi sabredenlerdendir.”
(Enbiyâ 21/85)

وَأَدْخَلْنَاهُمْ فِي رَحْمَتِنَا إِنَّهُم مِّنَ الصَّالِحِينَ
Resim---"Ve edhalnâhum fî rahmetinâ, innehum mine’s- sâlihîn (sâlihîne).: Onları rahmetimize soktuk, şüphesiz onlar salih kimselerdi.
(Enbiyâ 21/86)


13-) ALLAHu zü’L- CeLÂL, Allah’a ve âhiret gününe iman edip infak edenlere rahmet eder:

وَمِنَ الأَعْرَابِ مَن يُؤْمِنُ بِاللّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ وَيَتَّخِذُ مَا يُنفِقُ قُرُبَاتٍ عِندَ اللّهِ وَصَلَوَاتِ الرَّسُولِ أَلا إِنَّهَا قُرْبَةٌ لَّهُمْ سَيُدْخِلُهُمُ اللّهُ فِي رَحْمَتِهِ إِنَّ اللّهَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
Resim---"Ve mine’l- a'râbî men yu'minu billâhi ve’l- yevmi’l- âhıri ve yettehızu mâ yunfiku kurubâtin indallâhi ve salavâti’r- resul (resûli), e lâ innehâ kurbetun lehum, se yudhıluhumullâhu fî rahmetihî, innallâhe gafûrun rahîm (rahîmun).: Bedevilerden öyleleri de vardır ki, onlar Allah'a ve ahiret gününe iman eder ve infak ettiğini Allah katında bir yakınlaşmaya ve elçinin dua ve bağışlama dileklerine (bir yol) sayar. Haberiniz olsun, bu gerçekten onlar için bir yakınlaşmadır. Allah da onları kendi rahmetine sokacaktır. Şüphesiz Allah, bağışlayandır, esirgeyendir”
(Tevbe 9/99)


14-) ALLAHu zü’L- CeLÂL, müşriklerden ve putlardan uzaklaşanlara RAHMet eder: 

وَإِذِ اعْتَزَلْتُمُوهُمْ وَمَا يَعْبُدُونَ إِلَّا اللَّهَ فَأْوُوا إِلَى الْكَهْفِ يَنشُرْ لَكُمْ رَبُّكُم مِّن رَّحمته ويُهَيِّئْ لَكُم مِّنْ أَمْرِكُم مِّرْفَقًا
Resim---"Ve izi'tezeltumûhum ve mâ ya'budûne illâllâhe fe'vû ilâ’l- kehfi yenşur lekum rabbukum min rahmetihî ve yuheyyi' lekum min emrikum mirfekâ (mirfekan).: (İçlerinden biri demişti ki:) "Madem ki siz onlardan ve Allah'tan başka taptıklarından kopup ayrıldınız, o halde, (dağlara çekilip) mağaraya sığının da Rabbiniz size rahmetinden (bolca bir miktarını) yaysın ve işinizden size bir yarar kolaylaştırsın."
(Kehf 18/16)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RaHMetULLAH/MeRHaMetULLAH!.

Mesaj gönderen kulihvani »

D-) KİMLER ALLAHu Zü’L- CELÂL’in RAHMETİNDEN ÜMİT KESERLER?

قُلْ يَا عِبَادِيَ الَّذِينَ أَسْرَفُوا عَلَى أَنفُسِهِمْ لَا تَقْنَطُوا مِن رَّحْمَةِ اللَّهِ إِنَّ اللَّهَ يَغْفِرُ الذُّنُوبَ جَمِيعًا إِنَّهُ هُوَ الْغَفُورُ الرَّحِيمُ
Resim---"Kul yâ ıbâdiyellezîne esrefû alâ enfusihim lâ taknetû min rahmetillâhi, innallâhe yagfiru’z- zunûbe cemîâ (cemîan), innehu huve’l- gafûru’r- rahîm (rahîmu).: De ki: "Ey nefsleri üzerine israf yüklemiş (haddi aşmış) kullarım! Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin. Muhakkak ki Allah, günahların hepsini mağfiret eder (sevaba çevirir). O, muhakkak ki O; Gafûr’dur (mağfiret eden), Rahîm’dir (rahmet nuru gönderen)."
(Zumer 39/53)

وَالَّذِينَ كَفَرُوا بِآيَاتِ اللَّهِ وَلِقَائِهِ أُوْلَئِكَ يَئِسُوا مِن رَّحْمَتِي وَأُوْلَئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ
Resim---"Vellezîne keferû bi âyâtillâhi ve likâihî ulâike yeisû min rahmetî ve ulâike lehum azâbun elîm (elîmun).: Allah'ın ayetlerini ve O'na kavuşmayı 'yok sayıp inkâr edenler'; işte onlar, benim rahmetimden umut kesmişlerdir; ve işte onlar, acı azab onlarındır.”
(Ankebût 29/23)

قَالَ وَمَن يَقْنَطُ مِن رَّحْمَةِ رَبِّهِ إِلاَّ الضَّآلُّونَ
Resim---"Kâle ve men yaknetu min rahmeti rabbihî illâ’d- dâllûn (dâllûne).: Dedi ki: "Sapıtmışlardan başka kim ümit keser Rabbin rahmetinden!"
(Hicr 15/56)

E-) ALLAHu Zü’L- CELÂL’in RAHMETi OLMASAYDI NE OLURDU?

1-) Husrana uğrardık:

ثُمَّ تَوَلَّيْتُم مِّن بَعْدِ ذَلِكَ فَلَوْلاَ فَضْلُ اللَّهِ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَتُهُ لَكُنتُم مِّنَ الْخَاسِرِينَ
Resim---"Summe tevelleytum min ba’di zâlik (zâlike), fe lev lâ fadlullâhi aleykum ve rahmetuhu le kuntum mine’l- hâsirîn (hâsirîne).: Sonra, bunun (misâkın) arkasından siz döndünüz.Buna rağmen eğer Allah’ın fazlı ve O’nun rahmeti sizin üzerinize olmasaydı, siz mutlaka hüsrana uğrayanlardan olurdunuz.
(Bakara 2/64)

2-) Şeytanlara uyardık: 

وَإِذَا جَاءهُمْ أَمْرٌ مِّنَ الأَمْنِ أَوِ الْخَوْفِ أَذَاعُواْ بِهِ وَلَوْ رَدُّوهُ إِلَى الرَّسُولِ وَإِلَى أُوْلِي الأَمْرِ مِنْهُمْ لَعَلِمَهُ الَّذِينَ يَسْتَنبِطُونَهُ مِنْهُمْ وَلَوْلاَ فَضْلُ اللّهِ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَتُهُ لاَتَّبَعْتُمُ الشَّيْطَانَ إِلاَّ قَلِيلاً
Resim---"Ve izâ câehum emrun mine’l- emni evi’l- havfi ezâû bihî. Ve lev reddûhu ilâ’r- resûli ve ilâ uli’l- emri minhum le alimehullezîne yestenbitûnehu minhum. Ve lev lâ fadlullâhi aleykum ve rahmetuhu letteba’tumu’ş- şeytâne illâ kalîlâ (kalîlen).: Ve onlara emniyet veya korku haberi geldiği zaman onu açıklarlar (yayarlar). Ve eğer, onu (o haberi) Resûl'e ve kendilerinden olan ulûl emre iletselerdi (herkese açıklamasalardı), onlardan, onun (o haberin) iç yüzünü araştıranlar mutlaka (gerçeği) bilirlerdi.Ve Allah'ın fazlı ve rahmeti üzerinize olmasaydı, pek azınız hariç mutlaka şeytana uyardınız.
(Nisâ 4/83)

3-) Kâfirler ALLAHu Zü’L- CELÂL’e inananları Sıratı Mustakîm Yolundan saptırırlardı: 

وَلَوْلاَ فَضْلُ اللّهِ عَلَيْكَ وَرَحْمَتُهُ لَهَمَّت طَّآئِفَةٌ مُّنْهُمْ أَن يُضِلُّوكَ وَمَا يُضِلُّونَ إِلاُّ أَنفُسَهُمْ وَمَا يَضُرُّونَكَ مِن شَيْءٍ وَأَنزَلَ اللّهُ عَلَيْكَ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَعَلَّمَكَ مَا لَمْ تَكُنْ تَعْلَمُ وَكَانَ فَضْلُ اللّهِ عَلَيْكَ عَظِيمًا
Resim---"Ve lev lâ fadlullâhi aleyke ve rahmetuhu le hemme’t- tâifetun minhum en yudıllûke. Ve mâ yudıllûne illâ enfusehum ve mâ yadurrûneke min şey’ (şey’in). Ve enzelallâhu aleyke’l- kitâbe vel hikmete ve allemeke mâ lem tekun ta’lem (ta’lemu). Ve kâne fadlullâhi aleyke azîmâ (azîmen).: Ve eğer Allah'ın fazlı ve rahmeti senin üzerine olmasaydı, onlardan bir grup mutlaka seni saptırmaya kastedecekti. Ve onlar kendilerinden başkasını saptıramazlar. Ve sana hiçbir şeyle zarar veremezler. Ve Allah, sana Kitab'ı ve hikmeti indirdi ve sana bilmediğin şeyleri öğretti. Ve Allah'ın senin üzerindeki fazlı çok büyüktür.
(Nisâ 4/113)

4-) Büyük bir azab dokunurdu: 

وَلَوْلَا فَضْلُ اللَّهِ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَتُهُ فِي الدُّنْيَا وَالْآخِرَةِ لَمَسَّكُمْ فِي مَا أَفَضْتُمْ فِيهِ عَذَابٌ عَظِيمٌ
Resim---"Ve lev lâ fadlullâhi aleykum ve rahmetuhu fî’d- dunyâ ve’l- âhırati le messekum fî mâ efadtum fîhi azâbun azîm (azîmun).: Eğer dünya ve ahirette Allah’ın rahmeti ve fazlı sizin üzerinize olmasaydı, içine daldığınız şeyden (iftiradan, dedikodudan) dolayı size mutlaka büyük azap dokunurdu.”

(Nur 24/14 )

5- Ve asla kimse bizi temize çıkaramazdı: 

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَتَّبِعُوا خُطُوَاتِ الشَّيْطَانِ وَمَن يَتَّبِعْ خُطُوَاتِ الشَّيْطَانِ فَإِنَّهُ يَأْمُرُ بِالْفَحْشَاء وَالْمُنكَرِ وَلَوْلَا فَضْلُ اللَّهِ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَتُهُ مَا زَكَا مِنكُم مِّنْ أَحَدٍ أَبَدًا وَلَكِنَّ اللَّهَ يُزَكِّي مَن يَشَاء وَاللَّهُ سَمِيعٌ عَلِيمٌ
Resim---"Yâ eyyuhâllezîne âmenû lâ tettebiû hutuvâti’ş- şeytân (şeytâni), ve men yettebi’ hutuvâti’ş- şeytâni fe innehu ye’muru bi’l- fahşâi ve’l- munker (munkeri) ve lev lâ fadlullâhi aleykum ve rahmetuhu mâ zekâ minkum min ehadin ebeden ve lâkinnallâhe yuzekkî men yeşâu, vallâhu semî’un alîm (alîmun).: Ey iman edenler, şeytanın adımlarına uymayın. Kim şeytanın adımlarına uyarsa, (bilsin ki) gerçekten o (şeytan) çirkin utanmazlıkları ve kötülüğü emreder. Eğer Allah'ın üzerinizde fazlı ve rahmeti olmasaydı, sizden hiç biri ebedi olarak temize çıkamazdı. Ancak Allah, dilediğini temize çıkarır. Allah, işitendir, bilendir.”
(Nur 24/21)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RaHMetULLAH/MeRHaMetULLAH!.

Mesaj gönderen kulihvani »

F-) RAHMÂN isminin ANLAMI:

Rahmân, Allah’a ait özel bir isim ve sıfattır. Pek fazla ve sürekli merhamet sahibi demektir. ”Failan” kalıbında olan Rahmân ismi hem ihsan ve bağışın bolluğunu hem de sürekli ve sonsuz olduğunu ifade eder. ALLAH celle celâlihu’nun şefkat ve merhametinin en yüksek derecesini gösterir. O’nun rahmeti tıpkı kendisi gibi ezeli ve ebedîdir, yani başlangıcı ve sonu yoktur. Rahmân ismi genellikle ibâdet ve uluhiyyet ifade eder. şu âyet de bu görüşü destekler.:

وَاسْأَلْ مَنْ أَرْسَلْنَا مِن قَبْلِكَ مِن رُّسُلِنَا أَجَعَلْنَا مِن دُونِ الرَّحْمَنِ آلِهَةً يُعْبَدُونَ
Resim---"Ves’el men erselnâ min kablike min rusulinâ e cealnâ min dûni’r- rahmâni âliheten yu’bedûn (yu’bedûne).: Ve senden önce gönderdiğimiz resûllerimizden sor (bakalım), Rahmân’dan başka tapılacak ilâhlar kıldık mı?”
(Zuhrûf 43/45)

Burada ALLAHu zü’L- CeLÂL, ibâdete hak kazananın Rahmân olduğunu haber vermektedir. Bundan dolayı Rahmân ismi sadece Allah için kullanılmıştır. Rahmân ismini sadece peygamberlik iddiasında bulunan yalancı Museylime kullanmıştır. Museylime el- Kezzab (ALLAH celle celâlihu’nun lâneti onun üzerine olsun) kendisine “Rahmânu’l-Yemâme” (Yemâme Kabilesinin Rahmân) adını verme cesaretini göstermiştir. Rahmân kelimesini Türkçeye bir kelime veyâ cümle ile tercüme etmek imkansızdır. Bazı tercümelerdeki esirgeyen kelimesi Rahmân isminin tam tercümesi değildir. Rahmân isminin tesniye (ikil) ve çoğul kullanımları yoktur. Nekra (belirsiz) olarak Kur’ÂN-ı Kerîm’de hiçbir âyette geçmemekte, 57 yerde hep er-Rahmân şeklinde belirli bir isim olarak ifade edilmektedir. ALLAH celle celâlihu’nun uluhiyyetini ifade ettiği için Allahtan başkası için kullanılmamıştır.
Kur’ÂN-ı Kerîm’de Rahmân ismi sadece Rahîm ismi ile beraber zikredilmiştir.:


قُلِ ادْعُواْ اللّهَ أَوِ ادْعُواْ الرَّحْمَنَ أَيًّا مَّا تَدْعُواْ فَلَهُ الأَسْمَاء الْحُسْنَى وَلاَ تَجْهَرْ بِصَلاَتِكَ وَلاَ تُخَافِتْ بِهَا وَابْتَغِ بَيْنَ ذَلِكَ سَبِيلاً
Resim---"Kulid’ûllâhe evid’û’r- rahmân (rahmâne), eyyen mâ ted’û fe lehu’l- esmâul husnâ, ve lâ techer bi salâtike ve lâ tuhâfit bihâ vebtegı beyne zâlike sebîlâ (sebîlen).: De ki: “Allah diye çağırın veya Rahmân diye çağırın. Nasıl çağırırsanız hepsi O’nun Esmaül Hüsnası’dır (Allah’ın en güzel isimleridir).” Namazında (sesini) yükseltme ve onu (sesini) alçaltma. Bu ikisi arasında bir yol tut.”
(İsrâ 17/110)

قَالَتْ إِنِّي أَعُوذُ بِالرَّحْمَن مِنكَ إِن كُنتَ تَقِيًّا
Resim---"Kâlet innî eûzu bi’r- rahmâni minke in kunte takıyyâ (takıyyen).: (Hz. Meryem şöyle) dedi: “Muhakkak ki ben, eğer sen takva sahibi isen (bana bir zararın dokunmaz). Senden Rahmân’a sığınırım.”
(Meryem 19/18) 

الرَّحْمَنُ عَلَى الْعَرْشِ اسْتَوَى
Resim---"Er rahmânu alâ’l- arşistevâ.: Rahmân arşın üzerine istiva etti.”
(Tâhâ 20/5)

الْمُلْكُ يَوْمَئِذٍ الْحَقُّ لِلرَّحْمَنِ وَكَانَ يَوْمًا عَلَى الْكَافِرِينَ عَسِيرًا
Resim---"El mulku yevme izini’l- hakku li’r- rahmân (rahmâni), ve kâne yevmen alâ’l- kâfirîne asîrâ (asîran).: Mülk, izin günü Rahmân için haktır ve o gün kâfirler için zor bir gündür.
(Furkân 25/26) 

إِنَّمَا تُنذِرُ مَنِ اتَّبَعَ الذِّكْرَ وَخَشِيَ الرَّحْمَن بِالْغَيْبِ فَبَشِّرْهُ بِمَغْفِرَةٍ وَأَجْرٍ كَرِيمٍ
Resim---"İnnemâ tunziru menittebeaz zikre ve haşiyer rahmâne bi’l- gaybi, fe beşşirhu bi magfiratin ve ecrin kerîm (kerîmin).: Sen sadece zikre tâbî olanı ve gaybte Rahmân’a huşû duyanı uyarırsın. Öyleyse onu mağfiret ile (günahların sevaba çevrilmesiyle) ve "kerim ecir" ile müjdele.”
(Yâsîn 36/11) 

وَمَن يَعْشُ عَن ذِكْرِ الرَّحْمَنِ نُقَيِّضْ لَهُ شَيْطَانًا فَهُوَ لَهُ قَرِينٌ
Resim---"Ve men ya’şu an zikri’r- rahmâni nukayyıd lehu şeytânen fe huve lehu karîn (karînun).: Ve kim Rahmân’ın zikrinden yüz çevirirse, şeytanı ona musallat ederiz. Böylece o (şeytan), onun yakın arkadaşı olur.”
(Zuhrûf 43/36)

مَنْ خَشِيَ الرَّحْمَن بِالْغَيْبِ وَجَاء بِقَلْبٍ مُّنِيبٍ
Resim---"Men haşiyer rahmâne bi’l- gaybi ve câe bi kalbin munîbin.: Görmediği halde Rahman'a karşı 'içi titreyerek korku duyan' ve 'içten Allah'a yönelmiş' bir kalb ile gelen içindir.”
(Kaf 59/33)

الَّذِي خَلَقَ سَبْعَ سَمَاوَاتٍ طِبَاقًا مَّا تَرَى فِي خَلْقِ الرَّحْمَنِ مِن تَفَاوُتٍ فَارْجِعِ الْبَصَرَ هَلْ تَرَى مِن فُطُورٍ
Resim---"Ellezî halaka seb'a semâvâtin tibâkâ (tibâkan), mâ terâ fî halkı’r- rahmâni min tefâvut (tefâvutin), ferciı’l- basara hel terâ min futûr (futûrin).: Gökleri yedi tabaka (7 kat) olarak yaratan O’dur. Rahmân’ın yaratmasında bir uyumsuzluk göremezsin. Haydi bakışını çevir (tekrar bak), bir yarık (çatlak) görüyor musun?”
(Mülk 67/3)

قُلْ هُوَ الرَّحْمَنُ آمَنَّا بِهِ وَعَلَيْهِ تَوَكَّلْنَا فَسَتَعْلَمُونَ مَنْ هُوَ فِي ضَلَالٍ مُّبِينٍ
Resim---"Kul huve’r- rahmânu âmennâ bihî ve aleyhi tevekkelnâ, fe se ta’lemûne men huve fî dalâlin mubîn (mubînin).: De ki: "O (Allah) Rahman olan (esirgeyen koruyan)dır; biz O'na iman ettik ve O'na tevekkül ettik. Artık siz kimin açık bir sapmışlık içinde olduğunu pek yakında bileceksiniz.”
(Mülk 63/29)

رَبِّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا الرحْمَنِ لَا يَمْلِكُونَ مِنْهُ خِطَابًا
Resim---"Rabbi’s- semâvâti ve’l- ardı ve mâ beynehumâ’r- rahmâni lâ yemlikûne minhu hitâbâ (hitâben).: (Allah) göklerin ve yerin ve onların arasında bulunanların Rahmân olan Rabbidir. (Hiç kimse) ondan bir hitaba mâlik değildir.”
(Nebe 78/37)

يَوْمَ يَقُومُ الرُّوحُ وَالْمَلَائِكَةُ صَفًّا لَّا يَتَكَلَّمُونَ إِلَّا مَنْ أَذِنَ لَهُ الرحْمَنُ وَقَالَ صَوَابًا
Resim---"Yevme yekûmu’r- rûhu ve’l- melâiketu saffâ (saffen), lâ yetekellemûne illâ men ezine lehu’r- rahmânu ve kâle sevâbâ (sevâben).: Ruh ve meleklerin saflar halinde duracakları gün; Rahman'ın kendilerine izin verdikleri dışında olanlar konuşmazlar. (Konuşacak olan da,) Doğruyu söyleyecektir.”
(Nebe 78/38)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RaHMetULLAH/MeRHaMetULLAH!.

Mesaj gönderen kulihvani »

Bütün bu tanımlarda da görüldüğü gibi ALLAH celle celâlihu’nun RahmÂN ismi hem dünya hayatını hem de âhiret hayatını kapsamaktadır. RahmÂN; sonsuz rahmet sahibi, sûrekli merhamet eden, merhametinden dolayı ni’met veren veyâ şefkatinin çokluğu sebebiyle ihtiyaçları devamlı giderendir. RahmÂN; yarattığı varlıkların ihtiyaçını en iyi bilen, onlara ni’metlerini karşılıksız olarak veren ve onlardan hiçbir şeyi esirgemeyendir. Bütün âlemlerin yaratılması, düzenlenmesi, onlar hakkında bazı kanunların konulması da RahmÂN isminin sonucudur. RahmÂN Kâinâttaki bütün varlıkları yaratmış, her birine ayrı bir özellik ve görev vermiştir. Bütün varlıklar belirli bir sûreye kadar görevlerini yerine getirirler. Varlıkların sahip oldukları bütün özellikler ve kabiliyetler RahmÂN’ın eseridir. Bu açıdan bakıldığı zaman RahmÂN isminin anlamının ne kadar geniş ve kapsamlı olduğunu anlarız. RahmÂN olan ALLAH celle celâlihu, ayrım yapmadan bütün kullarının rızklarını, şartlara uygun olarak verir. RahmÂN, kullarının bütün ihtiyaçlarını giderir ve onlara yardım eder. Ni’metlerini esirgemez, bunları karşılıksız verir ve ni’met vermesi hiç bitmez. RahmÂN; bütün övgülere lâyık olan ALLAH celle celâlihudur..

O, âlemlerin RaBBisi ALLAHu Zü’l- CeLÂLdir.:

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
Resim---"Bismillâhi’r- rahmâni’r- rahîm.: Rahmân ve rahîm olan Allah'ın ismi ile.”
(Fâtiha 1/1)

الْحَمْدُ للّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ
Resim---“El hamdu lillâhi rabbi’l- âlemîn (âlemîne).: Hamd, âlemlerin Rabbi olan Allah’adır.”
(Fâtiha 1/2)

الرَّحْمنِ الرَّحِيمِ
Resim---"Er rahmâni’r- rahîm (rahîmi).: Rahmân’dır, Rahîm’dir.”
(Fâtiha 1/3)

مَلِكِ يَوْمِ الدِّينِ
Resim---"Mâliki yevmi’d- dîn (dîne).: Dîn gününün mâlikidir.”
(Fâtiha 1/4)

RahmÂN celle celâlihu; kendisinden başka El İlâh olmayandır. İbâdete lâyık olan ancak ve ancak O’dur.:

وَإِلَهُكُمْ إِلَهٌ وَاحِدٌ لاَّ إِلَهَ إِلاَّ هُوَ الرَّحْمَنُ الرَّحِيمُ
Resim---"Ve ilâhukum ilâhun vâhid (vâhidun), lâ ilâhe illâ huve’r- rahmânu’r- rahîm (rahîmu).: Sizin ilâhınız tek bir ilâhtır. O’ndan başka ilâh yoktur. O, rahmân’dır rahîm’dir.”
(Bakara 2/163)

RahmÂN celle celâlihu; kullarına doğru yolu bulmaları için kitab ve peygamber gönderendir.:

كَذَلِكَ أَرْسَلْنَاكَ فِي أُمَّةٍ قَدْ خَلَتْ مِن قَبْلِهَا أُمَمٌ لِّتَتْلُوَ عَلَيْهِمُ الَّذِيَ أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ وَهُمْ يَكْفُرُونَ بِالرَّحْمَنِ قُلْ هُوَ رَبِّي لا إِلَهَ إِلاَّ هُوَ عَلَيْهِ تَوَكَّلْتُ وَإِلَيْهِ مَتَابِ
Resim---“Kezâlike erselnâke fî ummetin kad halet min kablihâ umemun li tetluve aleyhimullezî evhaynâ ileyke ve hum yekfurûne bi’r- rahmân (rahmâni), kul huve rabbî lâ ilâhe illâ huve, aleyhi tevekkeltu ve ileyhi metâb (metâbi).: Böylece, ondan önce gelip geçmiş ümmetlerde olduğu gibi, seni de, sana vahyettiğimizi, onlara okuman için bir ümmetin içine gönderdik. Onlar, Rahmân’ı inkâr ediyorlar. De ki: “O benim Rabbimdir. Ben O'na tevekkül ettim ve O’ndan başka ilâh yoktur. Ve tövbem, dönüşüm (tövbesi kabul edilmiş olarak dönüşüm) O'nadır.”
(Ra’d 13/30)

RahmÂN celle celâlihu; sadece kendisine duâ edilendir.:

قُلِ ادْعُواْ اللّهَ أَوِ ادْعُواْ الرَّحْمَنَ أَيًّا مَّا تَدْعُواْ فَلَهُ الأَسْمَاء الْحُسْنَى وَلاَ تَجْهَرْ بِصَلاَتِكَ وَلاَ تُخَافِتْ بِهَا وَابْتَغِ بَيْنَ ذَلِكَ سَبِيلاً
Resim---“Kulid’ûllâhe evid’û’r- rahmân (rahmâne), eyyen mâ ted’û fe lehu’l- esmâu’l- husnâ, ve lâ techer bi salâtike ve lâ tuhâfit bihâ vebtegı beyne zâlike sebîlâ (sebîlen).: De ki: “Allah diye çağırın veya Rahmân diye çağırın. Nasıl çağırırsanız hepsi O’nun Esmaül Hüsnası’dır (Allah’ın en güzel isimleridir).” Namazında (sesini) yükseltme ve onu (sesini) alçaltma. Bu ikisi arasında bir yol tut.”
(İsrâ 17/110)

RahmÂN celle celâlihu, sadece kendisine sığınılandır.:

قَالَتْ إِنِّي أَعُوذُ بِالرَّحْمَن مِنكَ إِن كُنتَ تَقِيًّا
Resim---"Kâlet innî eûzu bir rahmâni minke in kunte takıyyâ (takıyyen).: (Hz. Meryem şöyle) dedi: “Muhakkak ki ben, eğer sen takva sahibi isen (bana bir zararın dokunmaz). Senden Rahmân’a sığınırım.”
(Meryem 19/18)

RahmÂN celle celâlihu; sadece kendisine adak adanandır.:

فَكُلِي وَاشْرَبِي وَقَرِّي عَيْنًا فَإِمَّا تَرَيِنَّ مِنَ الْبَشَرِ أَحَدًا فَقُولِي إِنِّي نَذَرْتُ لِلرَّحْمَنِ صَوْمًا فَلَنْ أُكَلِّمَ الْيَوْمَ إِنسِيًّا
Resim---"Fe kulî veşrabî ve karrî aynâ (aynen), fe immâ terayinne mine’l- beşeri ehaden fe kûlî innî nezertu li’r- rahmâni savmen fe len ukellime’l- yevme insiyyâ (insiyyen).: Artık ye ve iç, gözün aydın olsun! Bundan sonra eğer beşerden bir kimseyi görürsen, o zaman (ona şöyle) söyle: “Muhakkak ki ben, Rahmân’a (konuşmama) orucu nezrettim (adadım). Bu sebeple bugün bir insanla asla konuşmayacağım.”
(Meryem 19/26)

RahmÂN celle celâlihu; şeytana uyanlara azab gönderendir.:

يَا أَبَتِ إِنِّي أَخَافُ أَن يَمَسَّكَ عَذَابٌ مِّنَ الرَّحْمَن فَتَكُونَ لِلشَّيْطَانِ وَلِيًّا
Resim---"Yâ ebeti innî ehâfu en yemesseke azâbun mine’r- rahmâni fe tekûne li’ş- şeytâni veliyyâ (veliyyen).: Ey babacığım, muhakkak ki ben, sana Rahmân’dan azap dokunmasından korkuyorum! O durumda, şeytana velî (dost) olursun.”
(Meryem 19/45)

RahmÂN celle celâlihu; nübüvvet verendir.:

أُوْلَئِكَ الَّذِينَ أَنْعَمَ اللَّهُ عَلَيْهِم مِّنَ النَّبِيِّينَ مِن ذُرِّيَّةِ آدَمَ وَمِمَّنْ حَمَلْنَا مَعَ نُوحٍ وَمِن ذُرِّيَّةِ إِبْرَاهِيمَ وَإِسْرَائِيلَ وَمِمَّنْ هَدَيْنَا وَاجْتَبَيْنَا إِذَا تُتْلَى عَلَيْهِمْ آيَاتُ الرَّحْمَن خَرُّوا سُجَّدًا وَبُكِيًّا*
Resim---"Ulâikellezîne en’amallâhu aleyhim minen nebiyyîne min zurriyyeti âdeme ve mimmen hamelnâ mea nûhin ve min zurriyyeti ibrâhîme ve isrâîle ve mimmen hedeynâ vectebeynâ, izâ tutlâ aleyhim âyâtu’r- rahmâni harrû succeden ve bukiyyâ (bukiyyen). (secde âyeti): İşte onlar, Allah’ın kendilerine ni’met verdiği nebîlerdendir. Âdem (aleyhisselâm)’ın zürriyyetinden (neslinden) ve Nuh (aleyhisselâm)’la beraber taşıdıklarımızdan ve İbrâhîm (aleyhisselâm) ve İsrail (aleyhisselâm)’ın zürriyyetinden ve Bizim hidayete erdirdiklerimizden ve seçtiklerimizdendir. Onlara, Rahmân’ın âyetleri okunduğu zaman ağlayarak ve secde ederek yere kapanırlardı.”
(Meryem 19/58)

RahmÂN celle celâlihu; vaadinde durarak kullarına ADN ceNNeti verendir.:

جَنَّاتِ عَدْنٍ الَّتِي وَعَدَ الرَّحْمَنُ عِبَادَهُ بِالْغَيْبِ إِنَّهُ كَانَ وَعْدُهُ مَأْتِيًّا
Resim---"Cennâti adninilletî vaade’r- rahmânu ibâdehu bil gayb (gaybi), innehu kâne va’duhu me’tiyyâ (me’tiyyen).: Adn cennetleri ki onları, Rahmân, kullarına gıyaben vaadetti. Muhakkak ki o (adn cennetleri), O’nun (Allah’ın) vaadidir, yerine gelecektir.”
(Meryem 19/61)

RahmÂN celle celâlihu; kullarına muhlet verendir.:

قُلْ مَن كَانَ فِي الضَّلَالَةِ فَلْيَمْدُدْ لَهُ الرَّحْمَنُ مَدًّا حَتَّى إِذَا رَأَوْا مَا يُوعَدُونَ إِمَّا الْعَذَابَ وَإِمَّا السَّاعَةَ فَسَيَعْلَمُونَ مَنْ هُوَ شَرٌّ مَّكَانًا وَأَضْعَفُ جُندًا
Resim---"Kul men kâne fî’d- dalâleti felyemdud lehu’r- rahmânu meddâ (medden), hattâ izâ raev mâ yûadûne immâ’l- azâbe ve immâ’s- sâate, fe se ya’lemûne men huve şerrun mekânen ve ad’afu cundâ (cunden).: De ki: “Kim dalâlette ise o zaman onlar ya vaadolundukları azabı veya o saati (kıyâmeti) görene kadar Rahmân, ona zamanı uzatarak mühlet verir.” Böylece kimin mekân bakımından daha şerli ve yardım bakımından daha zayıf olduğunu yakında bilecekler.”
(Meryem 19/75)

RahmÂN celle celâlihu; gaybi bilendir.:

أَاطَّلَعَ الْغَيْبَ أَمِ اتَّخَذَ عِندَ الرَّحْمَنِ عَهْدًا
Resim---"Ettalaa’l- gaybe emittehaze inde’r- rahmâni ahdâ (ahden).: O, gayba muttali mi oldu (o, gaybı görüp bildi mi, vakıf mı oldu)? Yoksa Rahmân’ın indinde (huzurunda) bir ahd mi aldı?”
(Meryem 19/78)

RahmÂN celle celâlihu; yerde ve gökte bulunan bütün kulların, huzurunda toplanacağı kimsedir.:

إِن كُلُّ مَن فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ إِلَّا آتِي الرَّحْمَنِ عَبْدًا
Resim---"İn kullu men fî’s- semâvâti ve’l- ardı illâ âti’r- rahmâni abdâ (abden).: Semalarda ve yeryüzünde olan kimselerin hepsi, mutlaka Rahmân’a kul olarak gelecek.
(Meryem 19/93)

RahmÂN celle celâlihu; şefaat yetkisini elinde bulundurandır.:
لَا يَمْلِكُونَ الشَّفَاعَةَ إِلَّا مَنِ اتَّخَذَ عِندَ الرَّحْمَنِ عَهْدًا
Resim---"Lâ yemlikûne’ş- şefâate illâ menittehaze inde’r- rahmâni ahdâ (ahden).: Rahmân’ın indinde, ahd ittihaz edenlerden (Allah’tan ahd alanlardan) başkası şefaate malik olamaz.”
(Meryem 19/87)

RahmÂN celle celâlihu; eş ve çocuk edinmeyendir.:

وَمَا يَنبَغِي لِلرَّحْمَنِ أَن يَتَّخِذَ وَلَدًا
Resim---"Ve mâ yenbagî li’r- rahmâni en yettehıze veledâ (veleden).: Ve Rahmân’a çocuk edinmek yakışmaz (olamaz).”
(Meryem 19/92)

RahmÂN celle celâlihu; iman edip salih amel işleyen kullarını sevgiyle kuşatandır.:
إِنَّ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ سَيَجْعَلُ لَهُمُ الرَّحْمَنُ وُدًّا
Resim---"İnnellezîne âmenû ve amilu’s- sâlihâti se yec’alu lehumu’r- rahmânu vuddâ (vudden).: İman edenler ve salih amellerde bulunanlar ise, Rahman (olan Allah), onlar için bir sevgi kılacaktır.
(Meryem 19/96)

RahmÂN celle celâlihu; arşa hakim olandır.:

الرَّحْمَنُ عَلَى الْعَرْشِ اسْتَوَى
Resim---"E’r- rahmânu alâ’l- arşistevâ.: Rahman (olan Allah) arşa istiva etmiştir.”
(Tâhâ 20/5)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RaHMetULLAH/MeRHaMetULLAH!.

Mesaj gönderen kulihvani »

RahmÂN celle celâlihu; gerçek er RaBBdır.:

وَلَقَدْ قَالَ لَهُمْ هَارُونُ مِن قَبْلُ يَا قَوْمِ إِنَّمَا فُتِنتُم بِهِ وَإِنَّ رَبَّكُمُ الرَّحْمَنُ فَاتَّبِعُونِي وَأَطِيعُوا أَمْرِي
Resim---"Ve lekad kâle lehum hârûnu min kablu yâ kavmi innemâ futintum bihî ve inne rabbekumu’r- rahmânu fettebiûnî ve etîû emrî.: Ve andolsun ki Harun (aleyhisselâm) daha önce, onlara şöyle dedi: “Ey kavmim, siz onunla sadece imtihan edildiniz! Ve muhakkak ki Rahmân, sizin Rabbinizdir. Artık bana tâbî olun ve emrime itaat edin.”
(Tâhâ 20/90)


RahmÂN celle celâlihu; bütün seslerin, huzurunda kısıldığı kimsedir.:

يَوْمَئِذٍ يَتَّبِعُونَ الدَّاعِيَ لَا عِوَجَ لَهُ وَخَشَعَت الْأَصْوَاتُ لِلرَّحْمَنِ فَلَا تَسْمَعُ إِلَّا هَمْسًا
Resim---"Yevme izin yettebiûne’d- dâıye lâ ivece lehu, ve haşeati’l- asvâtu lir rahmâni fe lâ tesmeu illâ hemsâ (hemsen).: İzin günü, kendisinde eğrilik olmayan davetçiye tâbî olurlar. Rahmân’a karşı sesler kısılır. O zaman hemsten (hafif fısıltıdan) başka bir şey (ses) işitmezsin.”
(Tâhâ 20/108)


RahmÂN celle celâlihu; şefaat etme iznini verendir.:

يَوْمَئِذٍ لَّا تَنفَعُ الشَّفَاعَةُ إِلَّا مَنْ أَذِنَ لَهُ الرَّحْمَنُ وَرَضِيَ لَهُ قَوْلًا
Resim---"Yevme izin lâ tenfau’ş- şefâatu illâ men ezine lehu’r- rahmânu ve radıye lehu kavlâ (kavlen).: İzin günü, Rahmân’ın kendisine izin verdiği ve sözünden razı olduğu (tasarruf rızasının sahibi) kimseden başkasının şefaati bir fayda vermez.”
(Tâhâ 20/109)


RahmÂN celle celâlihu; kullarına hatırlatmada bulunandır.:

وَإِذَا رَآكَ الَّذِينَ كَفَرُوا إِن يَتَّخِذُونَكَ إِلَّا هُزُوًا أَهَذَا الَّذِي يَذْكُرُ آلِهَتَكُمْ وَهُم بِذِكْرِ الرَّحْمَنِ هُمْ كَافِرُونَ
Resim---"Ve izâ raâkellezîne keferû in yettehızûneke illâ huzuvâ (huzuven), e hâzâllezî yezkuru âlihetekum, ve hum bi zikri’r- rahmâni hum kâfirûn (kâfirûne).: Ve inkâr edenler (kâfirler), seni gördükleri zaman: “Sizin ilâhlarınızı zikreden (onlar hakkında konuşan) bu mu?” diyerek, seni sadece alay konusu edinirler. Ve onlar, Rahmân’ın Zikri’ni (Kitabı’nı) inkâr edenlerdir.”
(Enbiyâ 21/36)


RahmÂN celle celâlihu; geçe ve gündüz gelebilecek olan azabtan insânları koruyandır.:

قُلْ مَن يَكْلَؤُكُم بِاللَّيْلِ وَالنَّهَارِ مِنَ الرَّحْمَنِ بَلْ هُمْ عَن ذِكْرِ رَبِّهِم مُّعْرِضُونَ
Resim---"Kul men yekleukum bi’l- leyli ven nehâri mine’r- rahmân (rahmâni), bel hum an zikri rabbihim mu’ridûn (mu’ridûne).: “Sizi, gündüz ve gece Rahmân’dan (Allah’ın azabından) kim korur?” de. Hayır, onlar Rab’lerinin zikrinden yüz çevirenlerdir.”
(Enbiyâ 42)


RahmÂN celle celâlihu; sadece kendisinden yardım istenilendir.:

قَالَ رَبِّ احْكُم بِالْحَقِّ وَرَبُّنَا الرَّحْمَنُ الْمُسْتَعَانُ عَلَى مَا تَصِفُونَ
Resim---"Kâle rabbıhkum bi’l- hakk (hakkı), ve rabbunâ’r- rahmânu’l- musteânu alâ mâ tasıfûn (tasıfûne).: (Resulullah) Dedi ki: "Rabbim, hak ile hükmet. Bizim Rabbimiz, sizin her türlü nitelendirmelerinize karşı yardımına sığınılan Rahman (olan Allah)dır."
(Enbiyâ 112)


RahmÂN celle celâlihu; Kıyamet gününde tek söz sahibi olandır.:

الْمُلْكُ يَوْمَئِذٍ الْحَقُّ لِلرَّحْمَنِ وَكَانَ يَوْمًا عَلَى الْكَافِرِينَ عَسِيرًا
Resim---"El mulku yevme izini’l- hakku li’r- rahmân (rahmâni), ve kâne yevmen alâ’l- kâfirîne asîrâ (asîran).: Mülk, izin günü Rahmân için haktır ve o gün kâfirler için zor bir gündür.”
(Furkân 25/26)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RaHMetULLAH/MeRHaMetULLAH!.

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

RahmÂN celle celâlihu; sadece kendisine secde edilendir.:

وَإِذَا قِيلَ لَهُمُ اسْجُدُوا لِلرَّحْمَنِ قَالُوا وَمَا الرَّحْمَنُ أَنَسْجُدُ لِمَا تَأْمُرُنَا وَزَادَهُمْ نُفُورًا*
Resim---"Ve izâ kîle lehumuscudû li’r- rahmâni kâlû ve mâr rahmânu e nescudu li mâ te’murunâ ve zâdehum nufûrâ (nufûren). (secde âyeti): Ve onlara “Rahmân’a secde edin!” dendiği zaman: “Rahmân nedir? Senin bize emrettiğin şeye mi secde edeceğiz?” dediler. Ve (bu emir sadece) onların nefretlerini artırdı.”
(Furkân 25/60)


RahmÂN celle celâlihu; sadece kendisine kul köle olunandır.:

وَعِبَادُ الرَّحْمَنِ الَّذِينَ يَمْشُونَ عَلَى الْأَرْضِ هَوْنًا وَإِذَا خَاطَبَهُمُ الْجَاهِلُونَ قَالُوا سَلَامًا
Resim---"Ve ibâdu’r- rahmânillezîne yemşûne alâ’l- ardı hevnen ve izâ hâtabehumu’l- câhilûne kâlû selâmâ (selâmen).: Ve Rahmân’ın kulları yeryüzünde tevazuyla yürür. Ve onlara cahiller hitap ettiği (lâf attığı) zaman “selâm” derler.”
(Furkân 25/63)


RahmÂN celle celâlihu; gorulmediği halde sadece kendisinden korkulandır.:

إِنَّمَا تُنذِرُ مَنِ اتَّبَعَ الذِّكْرَ وَخَشِيَ الرَّحْمَن بِالْغَيْبِ فَبَشِّرْهُ بِمَغْفِرَةٍ وَأَجْرٍ كَرِيمٍ
Resim---"İnnemâ tunziru menittebea’z- zikre ve haşiye’r- rahmâne bil gaybi, fe beşşirhu bi magfiratin ve ecrin kerîm (kerîmin).: Sen sadece zikre tâbî olanı ve gaybte Rahmân’a huşû duyanı uyarırsın. Öyleyse onu mağfiret ile (günahların sevaba çevrilmesiyle) ve "kerim ecir" ile müjdele.”
(Yâsîn 36/11)


RahmÂN celle celâlihu; fayda ve zarar verme özelliğine sahip olandır.:

أَأَتَّخِذُ مِن دُونِهِ آلِهَةً إِن يُرِدْنِ الرَّحْمَن بِضُرٍّ لاَّ تُغْنِ عَنِّي شَفَاعَتُهُمْ شَيْئًا وَلاَ يُنقِذُونِ
Resim---"E ettehızu min dûnihî âliheten in yuridni’r- rahmânu bi durrin lâ tugni annî şefâatuhum şey’en ve lâ yunkızûni.: Ben, O’ndan başka ilâhlar edinir miyim? Eğer Rahmân bana bir zarar dilerse, onların şefaati bana bir (şey) fayda vermez (sağlamaz). Ve onlar beni kurtaramazlar.”
(Yâsîn 36/23)


RahmÂN celle celâlihu; melekleri kendine kız cocuğu edinmekten uzaktır.:

وَجَعَلُوا الْمَلَائِكَةَ الَّذِينَ هُمْ عِبَادُ الرَّحْمَنِ إِنَاثًا أَشَهِدُوا خَلْقَهُمْ سَتُكْتَبُ شَهَادَتُهُمْ وَيُسْأَلُونَ
Resim---"Ve cealûl melâiketellezîne hum ibâdu’r- rahmâni inâsâ (inâsen), e şehidû halkahum, se tuktebu şehâdetuhum ve yus’elûn (yus’elûne).: Ve Rahmân’ın kulları olan melekleri, dişi saydılar. Onların yaratılışına şahit mi oldular? Onların şahadetleri yazılacak ve sorgulanacaklar.”
(Zuhrûf 43/19)


RahmÂN celle celâlihu; Kur’ÂN-ı Kerîm’i öğretendir.:

الرَّحْمَنُ
Resim---"Er rahmân (rahmânu).: (O) Rahman’dır.”
(RahmÂN 55/1)


RahmÂN celle celâlihu; görünen ve görünmeyen âlemi bilendir.:

هُوَ اللَّهُ الَّذِي لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ عَالِمُ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ هُوَ الرَّحْمَنُ الرَّحِيمُ
Resim---"Huvallâhullezî lâ ilâhe illâ huve, âlimu’l- gaybi ve’ş- şehâdeti, huve’r- rahmânu’r- rahîm (rahîmu).: O Allah ki, O’ndan başka İlâh yoktur. Gaybı (görünmeyeni) ve görüneni de O bilir. O; Rahmân’dır, Rahîm’dir.”
(Haşr 59/22)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RaHMetULLAH/MeRHaMetULLAH!.

Mesaj gönderen kulihvani »

RahmÂN celle celâlihu; yaratmasında herhangi bir kusur olmayandır.:

الَّذِي خَلَقَ سَبْعَ سَمَاوَاتٍ طِبَاقًا مَّا تَرَى فِي خَلْقِ الرَّحْمَنِ مِن تَفَاوُتٍ فَارْجِعِ الْبَصَرَ هَلْ تَرَى مِن فُطُورٍ
Resim---"Ellezî halaka seb'a semâvâtin tibâkâ (tibâkan), mâ terâ fî halkı’r- rahmâni min tefâvut (tefâvutin), ferciı’l- basara hel terâ min futûr (futûrin).: Gökleri yedi tabaka (7 kat) olarak yaratan O’dur. Rahmân’ın yaratmasında bir uyumsuzluk göremezsin. Haydi bakışını çevir (tekrar bak), bir yarık (çatlak) görüyor musun?”
(Mülk 67/3)


RahmÂN celle celâlihu; kuşlara uçma kabiliyeti verendir.:

أَوَلَمْ يَرَوْا إِلَى الطَّيْرِ فَوْقَهُمْ صَافَّاتٍ وَيَقْبِضْنَ مَا يُمْسِكُهُنَّ إِلَّا الرَّحْمَنُ إِنَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ بَصِيرٌ
Resim---“E ve lem yerav ilât tayri fevkahum sâffâtin ve yakbıdne, mâ yumsikuhunne illâ’r- rahmân (rahmânu), innehu bi kulli şey’in basîr (basîrun).: Onlar, üstlerinde sıra sıra süzülerek kanat çırpan kuşları görmüyorlar mı? Onları Rahmân’dan başkası tutmuyor. Muhakkak ki O, herşeyi en iyi görendir.”
(Mülk 67/19)


RahmÂN celle celâlihu; kendisine karşı asla yardım edilmeyendir.:

أَمَّنْ هَذَا الَّذِي هُوَ جُندٌ لَّكُمْ يَنصُرُكُم مِّن دُونِ الرَّحْمَنِ إِنِ الْكَافِرُونَ إِلَّا فِي غُرُورٍ
Resim---“Em men hâzâllezî huve cundun lekum yansurukum min dûni’r- rahmân (rahmâni), ini’l- kâfirûne illâ fî gurur (gurûrın).: Veya Rahmân’dan başka size yardım edecek olan bu askerler kimdir? Kâfirler sadece gurur (aldanma) içindeler.”
(Mülk 67/20)


RahmÂN celle celâlihu; sadece kendisine iman ve tevekkül edilendir.:

قُلْ هُوَ الرَّحْمَنُ آمَنَّا بِهِ وَعَلَيْهِ تَوَكَّلْنَا فَسَتَعْلَمُونَ مَنْ هُوَ فِي ضَلَالٍ مُّبِينٍ
Resim---“Kul huve’r- rahmânu âmennâ bihî ve aleyhi tevekkelnâ, fe se ta’lemûne men huve fî dalâlin mubîn (mubînin).: De ki: “O, Rahmân’dır, O’na îmân ettik ve O’na tevekkül ettik.” Artık açıkça dalâlette olan kimdir, yakında bileceksiniz.”
(Mülk 67/29)


RahmÂN celle celâlihu; göklerin, yerin ve ikisi arasındaki her şeyin Rabbidir.:

رَبِّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا الرحْمَنِ لَا يَمْلِكُونَ مِنْهُ خِطَابًا
Resim---“Rabbi’s- semâvâti ve’l- ardı ve mâ beynehumâ’r- rahmâni lâ yemlikûne minhu hitâbâ (hitâben).: (Allah) göklerin ve yerin ve onların arasında bulunanların Rahmân olan Rabbidir. (Hiç kimse) ondan bir hitaba mâlik değildir.”
(Nebe 78/37)


RahmÂN celle celâlihu; huzurunda O’nun izni olmadan söz söylemeye kimsenin güç yetiremediğidir.:

يَوْمَ يَقُومُ الرُّوحُ وَالْمَلَائِكَةُ صَفًّا لَّا يَتَكَلَّمُونَ إِلَّا مَنْ أَذِنَ لَهُ الرحْمَنُ وَقَالَ صَوَابًا
Resim---“Yevme yekûmu’r- rûhu ve’l- melâiketu saffâ (saffen), lâ yetekellemûne illâ men ezine lehu’r- rahmânu ve kâle sevâbâ (sevâben).: O gün, ruh (devrin imamının ruhu) ve (arşı tutan) melekler, saf saf hazır bulunurlar. Rahmân’ın kendisine izin verdiği kişiden başka kimse konuşamaz. Ve (izin verilen) sadece sevap söylemiştir.”
(Nebe 78/39)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RaHMetULLAH/MeRHaMetULLAH!.

Mesaj gönderen kulihvani »

ALLAHu zü’L- CeLÂL’in RahmÂN celle celâlihu ismini daha iyi anlamak için;
Muhammedinur sitemİZde;

http://muhammedinur.com/forum/viewtopic ... 2&start=50

Rahman; Allahû Teâlâ'nın Sifât İsimlerindendir, O'nun kudretini, sevgisini, bütün yarattıklarına karşı merhametli, lütuf ve ihsan sahibi olması gibi sifâtlarını ifâde eder. Tüm yarattıklarına "Rahman" sifâtı ile tecellî eder.
Ve Kur’ÂN-ı Kerîm’in 55. sûresi olan RahmÂN sûresine bakmak gerekir.
Bu sûre sahabe tarafından Arusu’l- Kur’ÂN-ı Kerîm (Kur’ÂN-ı Kerîm’in gelini) olarak isimlendirilmiştir. Bu sûreyi tanımadan Er RahmÂN celle celâlihu isminin anlamını tam olarak kavrayamayız.

Câbir radıyallahu anhu anlatıyor: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem bir gün, Ashâbının huzuruna çıktı ve Rahmân Sûresini baştan sona okudu. Hepsi de sükût ettiler. Bunun üzerine:
"Ben bu sûreyi cinlere de okudum, onlar sizden daha güzel karşılık verdiler. Şöyle ki: "Cenâb-ı Hakk'ın: "Rabbinizin hangi ni'metini tekzib edersiniz?" kavl-i şeriflerini her okuyuşumda şöyle diyorlardı: "Ey Rabbimiz, biz ni'metlerinden hiçbir şeyi tekzib edemeyiz, bütün hamdler sanadır.."
(Tirmizî, Tefsir, Rahmân, (3287)

فَبِأَيِّ آلَاء رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ
"Fe bi eyyi âlâi rabbikumâ tukezzibân (tukezzibâni).: O halde siz (insan ve cin toplumu), Rabbinizin hangi ni’metlerini yalanlıyorsunuz?” (RahmÂN 55/45)

الرَّحْمَنُ
"Er rahmân (rahmânu).: (O) Rahman’dır.” (RahmÂN 55/1)

عَلَّمَ الْقُرْآنَ
"Alleme’l- kur’ân (kur’âne).: Kur’ân’ı, O öğretti.” (RahmÂN 55/2)

خَلَقَ الْإِنسَانَ
"Halaka’l- insân (insâne).: İnsanı, O yarattı.” (RahmÂN 55/3)

عَلَّمَهُ الْبَيَانَ
"Allemehu’l- beyân (beyâne).: Ona, beyanı (idrak edip ifâde etmeyi ve açıklamayı) O öğretti.” (RahmÂN 55/4)

ALLAH celle celâlihu’nun bizlere en büyük rahmeti Kur’ÂN-ı Kerîmdir. Rahmetenlil âlemin Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem nefesiyle-sesiyle bize gönderip öğretmesidir.
Biz Kur’ÂN-ı Kerîm’le hakkı batıldan ve hayrı şerden ayırt ediyoruz. Doğru yolun sınırlarını öğreniyoruz. ALLAH celle celâlihu’ya nasıl kulluk yapacağımızı öğreniyoruz. CeNNeti ve CeheNNemi tanıyarak haksızlık ve zulümden uzak durmaya çalışıyoruz. Kur’ÂN-ı Kerîm rehber edinip hayatımız. ona göre şekillendirmeye gayret ediyoruz.
Bütün bunlar ALLAH celle celâlihu’nun rahmetinin birer göstergesidir. ALLAH celle celâlihu’nun bizi insân olarak yaratması da büyük bir rahmettir. Bizi hem insân olarak yaratmış, hem de bize diğer varlıklara vermediği bazı özellikler vermiştir. MuhaMMedî İlim, İrade, İdrak ve İştirakle seçme hurriyeti, akıl, zekâ ve beyân gibi özellikler bizlere verilmiştir. Hem düşünüp aklımızı kullanabiliyor hem de düşüncelerimizi ifâde edebiliyoruz.
RahmÂN: güneşi, ayı, yıldızları, bitkileri hülâsa TüMM Kâinâtı bizim emrimize musahhar kılmıştır. Yeryüzünü bize boyun eğdirmiş, onun her türlü ni’metlerinden faydalanma imkanı vermiştir..

أَلَمْ تَرَوْا أَنَّ اللَّهَ سَخَّرَ لَكُم مَّا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ وَأَسْبَغَ عَلَيْكُمْ نِعَمَهُ ظَاهِرَةً وَبَاطِنَةً وَمِنَ النَّاسِ مَن يُجَادِلُ فِي اللَّهِ بِغَيْرِ عِلْمٍ وَلَا هُدًى وَلَا كِتَابٍ مُّنِيرٍ
"E lem terav ennallâhe sahhara lekum mâ fî’s- semâvâti ve mâ fî’l- ardı ve esbega aleykum niamehu zâhiraten ve bâtıneten, ve mine’n- nâsi men yucâdilu fîllâhi bi gayri ilmin ve lâ huden ve lâ kitâbin munîr (munîrin).: Göklerde ve yerlerdeki herşeyi, Allah’ın size musahhar (emrinize amade) kıldığını görmediniz mi? Ve sizin üzerinizdeki görünen ve görünmeyen (açık ve gizli) ni’metlerini tamamladı. Ve insanlardan bir kısmı (hâlâ) ilmi, bir hidayete erdiricisi ve aydınlatıcı bir kitabı olmaksızın, Allah hakkında mücâdele ederler.” (Lokmân 31/20)

RahmÂN bizi çamur gibi kuru balçıktan yaratmıştır. Aslımızı bize hatırlatması, gururlanmamamız. tavsiye etmesi de rahmetinin gereğidir.

وَلَقَدْ خَلَقْنَا الإِنسَانَ مِن صَلْصَالٍ مِّنْ حَمَإٍ مَّسْنُونٍ
Ve lekad halaknâl insâne min salsâlin min hamein mesnûn(mesnûnin).: Andolsun ki; Biz insanı, “hamein mesnûn olan salsalinden”- kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan(standart insan şekli verilmiş ve organik dönüşüme uğramış salsalinden) yarattık. (Hicr 15/26)

Güneşi Dünyayı, gündüzü geceyi, doğuyu ve batıyı, denizleri ve içindeki ni’metleri bize bahşeden ALLAH celle celâlihu’dan başka kim RahmÂN olabilir?. O’nun dışındaki her varlık yok olmaya mahkumdur. Ancak celâl ve ikram sahibi olan ALLAH celle celâlihu’nun zâtı ve gücü kalıcıdır.

كُلُّ مَنْ عَلَيْهَا فَانٍ
"Kullu men aleyhâ fân (fânin).: Bütün kişiler (insanlar ve cinler) fanidir (yok olucudur).” (RahmÂN 55/26)

وَيَبْقَى وَجْهُ رَبِّكَ ذُو الْجَلَالِ وَالْإِكْرَامِ
"Ve yebkâ vechu rabbike zû’l- celâli ve’l- ikrâm (ikrâmi).: Ve celâl ve ikram sahibi Rabbinin Vechi (Zâtı) bâki kalacaktır.” (RahmÂN 55/27)

Yerde ve göklerde olan her şey O’ndan ister, O’na muhtaçtır. O’nun izni olmadan hiçbir güç yeryüzünün sınırları dışına çıkamazı RahmÂN olan ALLAH celle celâlihu adaletini gerçekleştirmek için Kıyameti yaratacaktır. iyiler yaptıkları iyiliklerin karşılığını görecek, kötüler de yaptıkları kötülüklerin cezâsını çekeceklerdir. Bu da ALLAH celle celâlihu’nun eşsiz rahmetinin bir göstergesidir. Suçlular o gün simâlarından tanınacak, perçemlerinden ve ayaklarından tutulup yalanladıkları cehenneme atılacaklardır. Orada ateş ile kızgın su arasında dolaşıp duracaklardır. Dünyada ALLAH celle celâlihu’ya kulluk yapanlar ise sık ağaçlı, içinden pınarlar fışkıran ve her türlü meyvenin çift çift bulunduğu cennetlere gireceklerdir. Mü’minler orada koltuklara yaslanıp ağaçların gölgelerin altında hoş vakit geçireceklerdir. ALLAH celle celâlihu’nun Kıyamet, cennet ve cehennem sahnelerini bize haber vermesi RahmÂN isminin gereğidir. Bizleri ana babamızdan, evlatlarımızdan ve dostlarımızdan daha çok seven ALLAH celle celâlihu, bizim kurtuluşa erişmemizi, cennetlere girmemizi ve cehennemden kurtulmamız. istiyor. Bizler de ana babamıza, evlatlarımıza ve dostlarımıza merhamet etmek ve iyilik yapmak istiyorsak onlara Kur’ÂN-ı Kerîm öğretmemiz, onları Kur’ÂN-ı Kerîm ile tanıştırmamız ve hükümlerini yaşatmamaız gerekir. Mekkeli müşriklerin bir kısmı ALLAH celle celâlihu’nun RahmÂN özelliğini kabul ediyor, bir kısmı da kabul etmiyordu. 
Onlar için Kur'ÂN-ı Kerîmde: 

وَإِذَا قِيلَ لَهُمُ اسْجُدُوا لِلرَّحْمَنِ قَالُوا وَمَا الرَّحْمَنُ أَنَسْجُدُ لِمَا تَأْمُرُنَا وَزَادَهُمْ نُفُورًا*
"Ve izâ kîle lehumuscudû li’r- rahmâni kâlû ve mâr rahmânu e nescudu li mâ te’murunâ ve zâdehum nufûrâ (nufûren). (secde âyeti): Ve onlara “Rahmân’a secde edin!” dendiği zaman: “Rahmân nedir? Senin bize emrettiğin şeye mi secde edeceğiz?” dediler. Ve (bu emir sadece) onların nefretlerini artırdı.” (Furkân 25/60)

Resim

De BUyur/DUyur.:

->Er RAHMÂNı OKU İhvÂNim
HAKk NeFHası kOKU İhvÂNim
->HaSBî HiZMet Et >Kur'ÂN-a
->İlmek İLMek dOKU İhvÂNim!.

ZEVK 7998

EZEL ESMÂuLLAH YÜKLendi.. İBLiS ELBisesin SOYunan ANLar
->MeLekLerin MeLekesi .. ->HAKk’ın HÂKLifesi İnsÂNa SECDe
feyeKÛN gÖLgesi ÂLeM.. MekÂNda GELip de GEÇen ZamÂNLar
OLsun!.OLmasın!. HEVÂsı.. ki Şu ÂN ŞeÂNda hER ÂN OLÂN-Lar
hER yER-ZamÂN-HâL-NeFeste
RahmÂN NEFHAsın ->ALmakta.. YAŞAmak.. ->RAHMÂNa SECDe..


20.02.17 10:41
brsbrsm tktktkkmdtkLk..


Resim

وَإِذْ أَخَذَ رَبُّكَ مِن بَنِي آدَمَ مِن ظُهُورِهِمْ ذُرِّيَّتَهُمْ وَأَشْهَدَهُمْ عَلَى أَنفُسِهِمْ أَلَسْتَ بِرَبِّكُمْ قَالُواْ بَلَى شَهِدْنَا أَن تَقُولُواْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ إِنَّا كُنَّا عَنْ هَذَا غَافِلِينَ
"Ve iz ehaze rabbuke min benî âdeme min zuhûrihim zurriyyetehum ve eşhedehum alâ enfusihim, e lestu birabbikum, kâlû belâ, şehidnâ, en tekûlû yevme’l- kıyâmeti innâ kunnâ an hâzâ gâfilîn (gâfilîne).: Hani Rabbin, Adem oğullarının sırtlarından zürriyetlerini almış ve onları kendi nefislerine karşı şahidler kılmıştı: "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" (demişti de) onlar: "Evet (Rabbimizsin), şahid olduk" demişlerdi. (Bu,) Kıyamet günü: "Biz bundan habersizdik" dememeniz içindir.” (A'râf 7/172)

وَعَلَّمَ آدَمَ الأَسْمَاء كُلَّهَا ثُمَّ عَرَضَهُمْ عَلَى الْمَلاَئِكَةِ فَقَالَ أَنبِئُونِي بِأَسْمَاء هَؤُلاء إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ
“Ve alleme âdeme’l- esmâe kullehâ summe aradahum ale’l- melâiketi fe kâle enbiûnî bi esmâi hâulâi in kuntum sadikîn (sadikîne).: Ve (Allah), Âdem’e, (Allah’ın) isimlerinin hepsini (bu isimlerdeki hikmetleri) öğretti. Sonra onları meleklere arz ederek dedi ki: “Haydi sadıklardan iseniz bunları isimleri ile bana haber verin (söyleyin).” (Bakara 2/31)

RahmÂN NEFHAsın ->ALmakta..:

Resim

Hakk yüzü insân yüzünden görünür
Zi'll-ı Rahmân şeklin insân eylemiş..


HaLK, HAKK TeÂLÂ’nın Sîretinin Sûretidir veTüMM ESMÂdan ibâret OL-ÂN AKLı sebebiyle en Muhteşem NOKtadaki İnsÂNoğLununun Yüzünde HAKk Yazar.. “OKU!”yana.. GÖRene var!.. KÖRe ne var?.
İnsÂNoğLu ki, Rahimiyyetten doğan Rahmâniyyet gÖLgesidir-Nefhasıdır..


ثُمَّ سَوَّاهُ وَنَفَخَ فِيهِ مِن رُّوحِهِ وَجَعَلَ لَكُمُ السَّمْعَ وَالْأَبْصَارَ وَالْأَفْئِدَةَ قَلِيلًا مَّا تَشْكُرُونَ
Resim---Summe sevvâhu ve nefeha fîhi min rûhihî ve ceale lekumu’s- sem’a ve’l- ebsâre ve’l- efidete, kalîlen mâ teşkurûn (teşkurûne).: Sonra onu “SEVİYELedi/düzeltip bir biçime soktu” ve ona ruhundan üfledi. Sizin için de kulak, gözler ve gönüller var etti. Ne az şükrediyorsunuz?” (Secde 32/9)


Rahîmiyet ve Rahmâniyet vasıfları vardır.. Rasûlullah sallALLAHu aleyhi ve sellem de Rahîmiyet Rasûlullah sallALLAHu aleyhi ve sellem in ÜMMÎ-liğidir.. Rahmâniyet ise, Rasûlullah sallALLAHu aleyhi ve sellem “Rusûliyyet”idir..
Vahiy akıl yâni aklın gelişi naklin gelişi aklın aktarma gelişi naklin direk kendinde kalışı Rahmâniyettir.. Zâten “Rahmân Nefhasından üfürdük” buyuruyor ALLAHu zü’l- Celâl.. “Rahmânı verdik” buyurmuyor.. Nefha ettik.. Nasıl etti?. Bir bak nasıl ediyor.. “ALLAHa ve Rasûlune teslim ol!”-u bir oku, bir daha bak nasıl nefha ediyormuş.. nefha etti de.. o zaman etti de.. iyi de şimdi etmiyor mu?. Ne demek her ÂN Şe’ÂN Oluş iyi ANLAmalıyız İnşâ ALLAHu TeÂLÂ!..

Âdem aleyhi’s-Selâm’ı topraktan yaratıp rûhumuzdan üfürdük .. Âdem Rahimiyyetine RÂHMAN nefhasını üfürdük ki HaVVa Rahimiyyet TARLAsının TOHUMUdur ilelebed..


Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “ALLAH celle celâluhu ÂDEM’i KENDİ Sûretinde yaratmıştır” buyurmuştur.
(Buhar’i; Müslim; İ.Ahmed; Feyzu’l- Kadir c:III shf:447)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Müminin kalbi Rahmanın iki parmağı arasındadır” buyurmuştur.
(İbn. Hanbel.. 11/173. IV/419)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Şüphesiz ki, bütün Âdemoğullarının kalbleri bîr kalb gibi Rahmanın parmaklarından iki parmak arasındadır. Onu dilediği yere çevirir.”
Bundan sonra Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Allahım! Ey kalbleri çeviren! Bizim kalblerimizi taâtına çevir!”
diye dua etmiştir.
(Müslim, Sahih, Kader bölümünde)


(NİYAZİ MISRİ DİVANI ŞERHİ.. http://muhammedinur.com/forum/viewtopic ... %B1#p90201)

Hudeybiye Andlaşması sırasında da İmam Ali kerremallahu vechehu, Peygamber Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemin emriyle ”BismillâhirRahmÂNirRahîm: RahmÂN ve Rahîm olan ALLAH celle celâlihu’nun adıyla”yazınca Suheyl b. Amr şöyle itiraz etmişti: “BismillâhirRahmÂNirRahîm”in ne demek olduğunu bilmiyoruz. Bunun yerine bizim bildiğimiz şey olan ”Bismikallahumme: Senin adınla ALLAHım” diye yaz”deyince..
Cevâbını ALLAH celle celâlihu Kur'ÂN-ı Kerîminde vermiştir..:

كَذَلِكَ أَرْسَلْنَاكَ فِي أُمَّةٍ قَدْ خَلَتْ مِن قَبْلِهَا أُمَمٌ لِّتَتْلُوَ عَلَيْهِمُ الَّذِيَ أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ وَهُمْ يَكْفُرُونَ بِالرَّحْمَنِ قُلْ هُوَ رَبِّي لا إِلَهَ إِلاَّ هُوَ عَلَيْهِ تَوَكَّلْتُ وَإِلَيْهِ مَتَابِ
"Kezâlike erselnâke fî ummetin kad halet min kablihâ umemun li tetluve aleyhimullezî evhaynâ ileyke ve hum yekfurûne bir rahmân (rahmâni), kul huve rabbî lâ ilâhe illâ huve, aleyhi tevekkeltu ve ileyhi metâb (metâbi).: Böylece, ondan önce gelip geçmiş ümmetlerde olduğu gibi, seni de, sana vahyettiğimizi, onlara okuman için bir ümmetin içine gönderdik. Onlar, Rahmân’ı inkâr ediyorlar. De ki: “O benim Rabbimdir. Ben O'na tevekkül ettim ve O’ndan başka ilâh yoktur. Ve tövbem, dönüşüm (tövbesi kabul edilmiş olarak dönüşüm) O'nadır.” (Ra’d 13/30)

İşte bu âyetler ve Hudeybiye olayı onların ve bu günkü müşriklerin bir kısmının ALLAH celle celâlihu’yu RahmÂN olarak kabul etmediklerini ortaya koyar..
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RaHMetULLAH/MeRHaMetULLAH!.

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

Şimdi ->Şu ÂN ->Şe’ÂNında
HAKk’ın ->CeNNeti->CÂHiMi
HAYyatın>EL HAYy>Kur'ÂNda
OKU!.->Er RAHMÂNu’r-RAHÎMi

ZEVK 8054

RAHMÂNiYyet>ZÂTtan ESMÂ.. ÂDEM>AŞKın HABBe HASı
RAHÎMiYyet>ESMÂ EŞYÂ.. HAVVA ANAm>TeVHiD TARLası
TOHUMdan>TOHUMa>BİRLik
DENge-DÜZen ->DâiM DİRLik
-->ZITLarın ZeVKi ->İhvÂNim --->ELde MuhaBBet MAKASı!.


17.03.17 07:17
brsbrsm..tktktrstKkmdsvdÂ..


YAŞAnan SubhÂN SüNNeti
CÂNda >CÂNÂN-ın CeNNeti
Berden SeLÂMen BİZ BİR-İZ
->KULun >MeNÂN-a MiNNeti!.

CÂHiM: Şiddetli ve kat kat birbiri üzerine yanan ateş. Çukur yerde yanan ateş. * Cehennem'in bir tabakası.
MiNNet: İyiliğe karşı duyulan şükür hissi. * Birisine iyilik etmek.
DâiM: Devam eden. (Daimî, daima, daimen şeklinde de söylenir.)

İBRAHîMî NÂR’ın -> “BERdEN SeLÂM-ÂN”-ı.:


İBRAHîM..:
“Berden seLÂM” et:

قُلْنَا يَا نَارُ كُونِي بَرْدًا وَسَلَامًا عَلَى إِبْرَاهِيمَ
Resim ---Kulnâ yâ nâru kûnî berden ve selâmen alâ ibrahîm(ibrahîme): Ey ateş! İbrâhim için serinlik ve esenlik ol! dedik.” (Enbiyâ 21/69)


er Rahmân:
Resim
er RahîM:
Resim
El Mennan:
Resim

Resim

Er RAHÎMU ALLAH celle celâlihu..

ALLAHu zü’L- CeLÂL’in Er RAHÎMU celle celâlihu ismini daha iyi anlamak için;
Muhammedinur sitemİZde;

viewtopic.php?f=81&t=8172&start=50

ALLAHu zü’L- CeLâL’in Rahîm ismi özel bir sıfattır. ALLAH celle celâlihu’nun mü’min kullarına olan sonsuz merhametini ifâde eder.
ALLAHu zü’L- CeLâL, KULLuk İmtihÂNı olan dünya hayatını ALLAH celle celâlihu’nun emir ve rızasına göre değerlendiren, şükreden ve isyan etmeyen mü’min kullarına özel bir rahmetle davranacaktır.
Rahîm sıfatı daha çok mü’min kullar hakkında gerçekleşecektir. Bu sıfat aynı zamanda geniş bir merhamet ve rahmet manasını da taşımaktadır. ALLAHu zü’L- CeLâL, hem merhametlidir, hem de kullarına yardım eder, onları korur ve ni’metlerini onların üzerine yayar..


Kur'ÂN-ı Kerîmimize gönül gözüyle BAKaLım İnşâe ALLAHu TeÂLÂ..:

Er Rahîm ALLAH celle celâlihu; bütün övgülere lâyık olandır.:

الرَّحْمنِ الرَّحِيمِ
"Er rahmâni’r- rahîm (rahîmi).: Rahmân’dır, Rahîm’dir.” (Fâtiha 1/3)

Er Rahîm ALLAH celle celâlihu; tevbeleri kabul edendir.:


فَتَلَقَّى آدَمُ مِن رَّبِّهِ كَلِمَاتٍ فَتَابَ عَلَيْهِ إِنَّهُ هُوَ التَّوَّابُ الرَّحِيمُ
"Fe telekkâ âdemu min rabbihî kelimâtin fe tâbe aleyh (aleyhi), innehu huve’t- tevvâbu’r- rahîm (rahîmu).: Sonra Âdem, Rabbinden kelimeleri telakki etti (öğrendi) (ve Rabbine tövbe etti.). Bunun üzerine (Allah), onun tövbesini kabul buyurdu. Muhakkak ki O, Tevvab’tır (tövbeleri kabul edendir), rahîm’dir (rahmet nuru gönderendir).” (Bakara 2/37)

Er Rahîm ALLAH celle celâlihu; kulların yaptıklarını zayi etmeyip karşılığını verendir.:

وَكَذَلِكَ جَعَلْنَاكُمْ أُمَّةً وَسَطًا لِّتَكُونُواْ شُهَدَاء عَلَى النَّاسِ وَيَكُونَ الرَّسُولُ عَلَيْكُمْ شَهِيدًا وَمَا جَعَلْنَا الْقِبْلَةَ الَّتِي كُنتَ عَلَيْهَا إِلاَّ لِنَعْلَمَ مَن يَتَّبِعُ الرَّسُولَ مِمَّن يَنقَلِبُ عَلَى عَقِبَيْهِ وَإِن كَانَتْ لَكَبِيرَةً إِلاَّ عَلَى الَّذِينَ هَدَى اللّهُ وَمَا كَانَ اللّهُ لِيُضِيعَ إِيمَانَكُمْ إِنَّ اللّهَ بِالنَّاسِ لَرَؤُوفٌ رَّحِيمٌ
“Ve kezâlike cealnâkum ummeten vasatan li tekûnû şuhedâe ale’n- nâsi ve yekûne’r- resûlu aleykum şehîdâ (şehîden), ve mâ cealnâ’l- kıbletelletî kunte aleyhâ illâ li na’leme men yettebiu’r- resûle mimmen yenkalibu alâ akibeyh (akibeyhi), ve in kânet le kebîreten illâ alellezîne hedallâh (hedallâhu) ve mâ kânallâhu li yudîa îmânekum innallâhe bi’n- nâsi le raûfun rahîm (rahîmun).: Ve işte böylece insanların üzerine (hak) şahitler olmanız için Biz, sizi vasat (ikisi arasında) (hayırlı ve faziletli) bir ümmet kıldık. Resûl de sizin üzerinize şahit olsun.Ve Biz, sadece Resûl’e uyanı, topukları üzerinde geriye dönenden ayırıp bilmemiz(belirtmemiz) için, halen o üzerine (yönelmekte) olduğunuz (Kâbe’yi) kıble yaptık. Ve bu, elbette zor bir iştir, ancak Allah’ın hidayete erdirdiği kimseler hariç (bu onlara zor gelmez). Ve Allah sizin îmânınızı zayi edecek değildir. Muhakkak ki Allah, insanlara çok şefkatlidir, merhametlidir.” (Bakara 2/143)

Er Rahîm ALLAH celle celâlihu; kendisinden başka hiçbir ilâh olmayandır.:

وَإِلَهُكُمْ إِلَهٌ وَاحِدٌ لاَّ إِلَهَ إِلاَّ هُوَ الرَّحْمَنُ الرَّحِيمُ
“Ve ilâhukum ilâhun vâhid (vâhidun), lâ ilâhe illâ huve’r- rahmânu’r- rahîm (rahîmu).: Sizin ilâhınız tek bir ilâhtır. O’ndan başka ilâh yoktur. O, rahmân’dır rahîm’dir.” (Bakara 2/163)

Er Rahîm ALLAH celle celâlihu; zorda kaldığı için haram işleyen kullarını affedendir.:

إِنَّمَا حَرَّمَ عَلَيْكُمُ الْمَيْتَةَ وَالدَّمَ وَلَحْمَ الْخِنزِيرِ وَمَا أُهِلَّ بِهِ لِغَيْرِ اللّهِ فَمَنِ اضْطُرَّ غَيْرَ بَاغٍ وَلاَ عَادٍ فَلا إِثْمَ عَلَيْهِ إِنَّ اللّهَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
“İnnemâ harrame aleykumu’l- meytete ve’d- deme ve lahme’l- hınzîri ve mâ uhille bihî li gayrillâh (gayrillâhi), fe menidturra gayra bâgin ve lâ âdin fe lâ isme aleyh (aleyhi), innallâhe gafûrun rahîm (rahîmun).: Fakat (Allah) size, sadece ölü hayvan etini, kanı ve domuz etini haram kıldı. Ve Allah’tan başkası için olanı (putlar ve şahıslar adına kesilen hayvanı) helâl kılmadı. Ama kim zarurette (açlıkta ve zor durumda) kalırsa, o taktirde (başkasının) hakkına el uzatmamak ve zaruret miktarını aşmamak (şartıyla) onun üzerine günah yoktur. Muhakkak ki Allah, Gafur’dur, Rahîm’dir.” (Bakara 2/173)

Er Rahîm ALLAH celle celâlihu; fitneden vazgeçen kullarını bağışlayandır.:

فَإِنِ انتَهَوْاْ فَإِنَّ اللّهَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
“Fe inintehev fe innallâhe gafûrun rahîm (rahîmun).: Bundan sonra eğer (inkârdan ve savaştan) vazgeçerlerse, o taktirde muhakkak ki Allah, Gafûr’dur (mağfiret edendir), Rahîm’dir (rahmet sahibidir).” (Bakara 192)

Er Rahîm ALLAH celle celâlihu; samimi kullarının ibâdetlerindeki eksiklikleri tam kabul edendir.:

ثُمَّ أَفِيضُواْ مِنْ حَيْثُ أَفَاضَ النَّاسُ وَاسْتَغْفِرُواْ اللّهَ إِنَّ اللّهَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
“Summe efîdû min haysu efâdan nâsu vestagfirûllâh (vestagfirûllâhe), innallâhe gafûrun rahîm (rahîmun).: Sonra insanların akın akın geldikleri yerden, akın akın gelin ve Allah’a istiğfar edin (mağfiret dileyin). Muhakkak ki Allah, Gafûr’dur (mağfiret edendir), Rahîm’dir (Rahîm esması ile tecelli edendir).” (Bakara 2/199)

Er Rahîm ALLAH celle celâlihu; iman edip hicret eden ve Allah yolunda cihad eden kullarına merhamet edendir.:


إِنَّ الَّذِينَ آمَنُواْ وَالَّذِينَ هَاجَرُواْ وَجَاهَدُواْ فِي سَبِيلِ اللّهِ أُوْلَئِكَ يَرْجُونَ رَحْمَتَ اللّهِ وَاللّهُ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
“İnnellezîne âmenû vellezîne hâcerû ve câhedû fî sebîlillâhi, ulâike yercûne rahmetallâh (rahmetallâhi), vallâhu gafûrun rahîm (rahîmun).: Muhakkak ki imân edenler ve hicret (göç) edenler ve Allah yolunda cihad edenler, işte onlar, Allah’ın rahmetini dilerler. Ve Allah, Gafûr’dur, Rahîm’dir.” (Bakara 2/218)

Er Rahîm ALLAH celle celâlihu; peygambere tabi olanları affeden ve onlara acıyandır.:

قُلْ إِن كُنتُمْ تُحِبُّونَ اللّهَ فَاتَّبِعُونِي يُحْبِبْكُمُ اللّهُ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَاللّهُ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
“Kul in kuntum tuhibbûnallâhe fettebiûnî yuhbibkumullâhu ve yagfir lekum zunûbekum, vallâhu gafûrun rahîm (rahîmun).: De ki: “Eğer siz Allah'ı seviyorsanız, o taktirde bana tâbi olunuz ki Allah da sizi sevsin ve sizin günahlarınızı mağfiret etsin (sevaba çevirsin). Ve Allah "Gafur"dur, "Rahîm"dir.” (Âl-i İmrân 3/31)

Er Rahîm ALLAH celle celâlihu; küfürden sonra iman edip durumlarını düzeltenleri affedendir.:

إِلاَّ الَّذِينَ تَابُواْ مِن بَعْدِ ذَلِكَ وَأَصْلَحُواْ فَإِنَّ الله غَفُورٌ رَّحِيمٌ
“İllellezîne tâbû min ba’di zâlike ve aslehû fe innallâhe gafûrun rahîm (rahîmun).: Bundan sonra tövbe edip, ıslâh olanlar (nefslerini tezkiye edenler) hariç. O taktirde muhakkak ki Allah, Gafur'dur, Rahîm'dir.” (Âl-i İmrân 3/89)

Er Rahîm ALLAH celle celâlihu; affedilmek isteyenleri affeden, cezâlandırılmak için gayret edeni de cezâlandırandır.:

وَلِلّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الأَرْضِ يَغْفِرُ لِمَن يَشَاء وَيُعَذِّبُ مَن يَشَاء وَاللّهُ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
“Ve lillâhi mâ fî’s- semâvâti ve mâ fî’l- ard (ardı), yagfiru li men yeşâu ve yuazzibu men yeşâu, vallâhu gafûrun rahîm (rahîmun).: Ve göklerde ve yerde ne varsa Allah'ındır. Dilediğini mağfiret eder ve dilediğine de azap eder. Ve Allah, Gafur'dur, Rahîm'dir.” (Âl-i İmrân 3/129)

Er Rahîm ALLAH celle celâlihu; namuslu yaşayanları affeden ve onlara merhamet edendir.:

وَمَن لَّمْ يَسْتَطِعْ مِنكُمْ طَوْلاً أَن يَنكِحَ الْمُحْصَنَاتِ الْمُؤْمِنَاتِ فَمِن مِّا مَلَكَتْ أَيْمَانُكُم مِّن فَتَيَاتِكُمُ الْمُؤْمِنَاتِ وَاللّهُ أَعْلَمُ بِإِيمَانِكُمْ بَعْضُكُم مِّن بَعْضٍ فَانكِحُوهُنَّ بِإِذْنِ أَهْلِهِنَّ وَآتُوهُنَّ أُجُورَهُنَّ بِالْمَعْرُوفِ مُحْصَنَاتٍ غَيْرَ مُسَافِحَاتٍ وَلاَ مُتَّخِذَاتِ أَخْدَانٍ فَإِذَا أُحْصِنَّ فَإِنْ أَتَيْنَ بِفَاحِشَةٍ فَعَلَيْهِنَّ نِصْفُ مَا عَلَى الْمُحْصَنَاتِ مِنَ الْعَذَابِ ذَلِكَ لِمَنْ خَشِيَ الْعَنَتَ مِنْكُمْ وَأَن تَصْبِرُواْ خَيْرٌ لَّكُمْ وَاللّهُ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
“Ve men lem yestetı’ minkum tavlen en yenkıha’l- muhsanâti’l- mu’minâti fe min mâ meleket eymânukum min feteyâtikumu’l- mu’minât (mu’minâti). Vallâhu a’lemu bi îmânikum. Ba’dukum min ba’d (ba’dın), fenkihûhunne bi izni ehlihinne ve âtûhunne ucûrehunne bil ma’rûfi muhsanâtin gayra musâfihâtin ve lâ muttehızâti ahdân (ahdânin), fe izâ uhsinne fe in eteyne bi fâhışetin fe aleyhinne nısfu mâ alâl muhsanâti mine’l- azâb (azâbi). Zâlike li men haşiye’l- anete minkum. Ve en tasbirû hayrun lekum. Vallâhu gafûrun rahîm (rahîmun).: Ve içinizden kimin, mü'min ve hür kadınlarla nikâh yapmaya (evlenmeye) gücü yetmezse, o zaman ellerinizin altında bulunan genç mü'min cariyelerinizden (alıp) evlensin. Allah sizin îmânınızı daha iyi bilir. Siz birbirinizdensiniz (aynı soydan gelmesiniz). Öyle ise iffetli yaşamaları, zina etmemeleri ve gizli dost tutmamaları şartıyla sahiplerinin izniyle mehirlerini marufla (örf ve adete uygun olarak) vererek onları nikâhlayın. Fakat, evli olduğu halde fuhuş yaparlarsa o taktirde hür kadınlara uygulanan azabın (cezanın) yarısı kendilerine uygulanır. İşte bu (cariye ile nikâhlanma izni) içinizden (zina etme) sıkıntısına düşmekten korkanlar içindir. Ve sabretmeniz sizin için daha hayırlıdır. Ve Allah Gafur’dur, Rahîm'dir.” (Nisâ 4/25)

Er Rahîm ALLAH celle celâlihu; insânların batıl yollarla birbirlerinin mallarını yemelerini ve birbirlerini mahvetmelerini yasaklayarak rahmet kanatlarını gerendir.:

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ لاَ تَأْكُلُواْ أَمْوَالَكُمْ بَيْنَكُمْ بِالْبَاطِلِ إِلاَّ أَن تَكُونَ تِجَارَةً عَن تَرَاضٍ مِّنكُمْ وَلاَ تَقْتُلُواْ أَنفُسَكُمْ إِنَّ اللّهَ كَانَ بِكُمْ رَحِيمًا
"Yâ eyyuhâllezîne âmenû lâ te’kulû emvâlekum beynekum bil bâtılı, illâ en tekûne ticâraten an terâdın minkum, ve lâ taktulû enfusekum. İnnallâhe kâne bikum rahîmâ (rahîmen).: Ey îmân edenler! Birbirinizin mallarını batılla (haksızlıkla) yemeyin, ancak sizin rızanızla yaptığınız ticaret hariç. Ve kendinizi (ve birbirinizi) öldürmeyin (intihar etmeyin). Muhakkak ki Allah, size karşı Rahîm’dir.” (Nisâ 4/29)

Er Rahîm ALLAH celle celâlihu; Allah yolunda üstün çaba gösterenlere dereceler veren, onları bağışlayan ve onlara rahmet edendir.:

دَرَجَاتٍ مِّنْهُ وَمَغْفِرَةً وَرَحْمَةً وَكَانَ اللّهُ غَفُورًا رَّحِيمًا
"Deracâtin minhu ve magfiraten ve rahmet (rahmeten). Ve kânallâhu gafûran rahîmâ (rahîmen).: (Mücahitler için) O’ndan (Allah tarafından) dereceler, mağfiret ve rahmet vardır. Ve Allah, Gafur’dur (mağfiret edendir), Rahîm'dir (Rahîm esmasıyla tecelli edendir).” (Nisâ 4/96)

Er Rahîm ALLAH celle celâlihu; Allah yolunda hicret edenlere yeryüzünde birçok rızık yolları ve bereketler bahşedendir.:

وَمَن يُهَاجِرْ فِي سَبِيلِ اللّهِ يَجِدْ فِي الأَرْضِ مُرَاغَمًا كَثِيرًا وَسَعَةً وَمَن يَخْرُجْ مِن بَيْتِهِ مُهَاجِرًا إِلَى اللّهِ وَرَسُولِهِ ثُمَّ يُدْرِكْهُ الْمَوْتُ فَقَدْ وَقَعَ أَجْرُهُ عَلى اللّهِ وَكَانَ اللّهُ غَفُورًا رَّحِيمًا
"Ve men yuhâcir fî sebîlillâhi yecid fîl ardı murâgamen kesîran veseah (veseaten). Ve men yahruc min beytihî muhâciran ilâllâhi ve resûlihî summe yudrikhu’l- mevtu fe kad vakaa ecruhu alâllâh (alâllâhi). Ve kânallâhu gafûran rahîmâ (rahîmen).: Ve kim, Allah yolunda hicret (göç) ederse, yeryüzünde göç edilecek birçok geniş yer bulur. Ve kim, Allah ve O'nun elçisine hicret etmek için evinden çıkar, sonra da kendisine ölüm yetişirse, artık onun ecri (mükâfatı) Allah'a ait olmuştur. Ve Allah, Gafur’dur, Rahîm'dir.” (Nisâ 4/100)

Er Rahîm ALLAH celle celâlihu; ALLAH celle celâlihu’nun öğrettiğine göre hükmeden, hainlerle tartışmaya girmeyen ve onların bağışlanması için ALLAH celle celâlihu’ya duâ edenlere rahmet eden, hatasını anlayan hainleri bağışlayandır.:

إِنَّا أَنزَلْنَا إِلَيْكَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ لِتَحْكُمَ بَيْنَ النَّاسِ بِمَا أَرَاكَ اللّهُ وَلاَ تَكُن لِّلْخَآئِنِينَ خَصِيمًا
"İnnâ enzelnâ ileyke’l- kitâbe bi’l- hakkı li tahkume beynen nâsi bimâ erâkallâh (erâkallâhu). Ve lâ tekun lil hâinîne hasîmâ (hasîmen).: (Ey Muhammed!) Biz sana Kitab’ı (Kur’an’ı) hak olarak indirdik ki, insanlar arasında Allah’ın sana öğrettikleri ile hüküm veresin. Sakın hainlerin savunucusu olma.” (Nisâ 4/105)

وَاسْتَغْفِرِ اللّهِ إِنَّ اللّهَ كَانَ غَفُورًا رَّحِيمًا
"Vestagfirillâh (vestagfirillâhe). İnnallâhe kâne gafûran rahîmâ (rahîmen).: Ve Allah'tan mağfiret dile. Muhakkak ki Allah, Gafur'dur (mağfiret edendir), Rahîm'dir (rahim esması ile tecelli edendir).” (Nisâ 4/106)

Er Rahîm ALLAH celle celâlihu; kötülük yapıp kendisine zulmettikten sonra affetmesi için ALLAH celle celâlihu’ya yalvaranları bağışlayandır.:

وَمَن يَعْمَلْ سُوءًا أَوْ يَظْلِمْ نَفْسَهُ ثُمَّ يَسْتَغْفِرِ اللّهَ يَجِدِ اللّهَ غَفُورًا رَّحِيمًا
"Ve men ya’me’l- sûen ev yazlim nefsehu summe yestagfirillâhe yecidillâhe gafûran rahîmâ (rahîmen).: Ve kim kötülük yapar veya nefsine zulmeder, sonra da Allah'tan mağfiret dilerse, Allah'ı mağfiret edici ve rahmet edici olarak bulur.” (Nisâ 4/110)

Er Rahîm ALLAH celle celâlihu; hanımları arasında adaletli davrananlara rahmet kaynağıdır.:

وَلَن تَسْتَطِيعُواْ أَن تَعْدِلُواْ بَيْنَ النِّسَاء وَلَوْ حَرَصْتُمْ فَلاَ تَمِيلُواْ كُلَّ الْمَيْلِ فَتَذَرُوهَا كَالْمُعَلَّقَةِ وَإِن تُصْلِحُواْ وَتَتَّقُواْ فَإِنَّ اللّهَ كَانَ غَفُورًا رَّحِيمًا
"Ve len testatîû en ta’dilû beynen nisâi ve lev harastum fe lâ temîlû kulle’l- meyli fe tezerûhâ ke’l- muallakah (muallakati). Ve in tuslihû ve tettekû fe innallâhe kâne gafûran rahîmâ (rahîmen).: Ve kadınlar arasında adaleti sağlamaya gayret etseniz bile asla güç yetiremezsiniz o halde birine tamamen meyledip (ilgi gösterip), böylece diğerini muallakta (boşta) gibi terketmeyin. Ve eğer arayı düzeltir ve takva sahibi olursanız, o taktirde muhakkak ki Allah, Gafur’dur ve Rahîm’dir.” (Nisâ 4/129)

Er Rahîm ALLAH celle celâlihu; ALLAH celle celâlihu’ya ve elçilerine iman edip onlar arasında hiçbir ayrım yapmayanları bağışlayandır.:

وَالَّذِينَ آمَنُواْ بِاللّهِ وَرُسُلِهِ وَلَمْ يُفَرِّقُواْ بَيْنَ أَحَدٍ مِّنْهُمْ أُوْلَئِكَ سَوْفَ يُؤْتِيهِمْ أُجُورَهُمْ وَكَانَ اللّهُ غَفُورًا رَّحِيمًا
"Vellezîne âmenû billâhi ve rusulihî ve lem yuferrikû beyne ehadin minhum ulâike sevfe yu’tîhim ucûrahum. Ve kânallâhu gafûran rahîmâ (rahîmen).: Ve onlar, Allah'a ve O'nun resûllerine îmân ettiler ve onların arasından birini (diğerinden) ayırmazlar. İşte onlar ki, onlara ecirleri yakında verilecektir. Ve Allah Gafur'dur (mağfiret edendir, günahları sevaba çevirendir), Rahîm'dir (Rahim esması ile tecelli edendir,merhamet edendir).” (Nisâ 4/152)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RaHMetULLAH/MeRHaMetULLAH!.

Mesaj gönderen kulihvani »

Er Rahîm ALLAH celle celâlihu; yeryüzünde fesat çıkarıp sonra da tevbe eden kimseleri bağışlayandır.:

إِلاَّ الَّذِينَ تَابُواْ مِن قَبْلِ أَن تَقْدِرُواْ عَلَيْهِمْ فَاعْلَمُواْ أَنَّ اللّهَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
“İllâllezîne tâbû min kabli en takdirû aleyhim, fa’lemû ennallâhe gafûrun rahîm (rahîmun).: Onları sizin (yenerek) ele geçirmenizden önce tövbe edenler hariç. Artık Allah’ın Gafûr (mağfiret eden) olduğunu, Rahîm (rahmet nuru gönderen) olduğunu biliniz!” (Mâide 5/34)

Er Rahîm ALLAH celle celâlihu; hırsızlık yapan, sonra da tevbe edenleri affedendir.:

فَمَن تَابَ مِن بَعْدِ ظُلْمِهِ وَأَصْلَحَ فَإِنَّ اللّهَ يَتُوبُ عَلَيْهِ إِنَّ اللّهَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
“Fe men tâbe min ba’di zulmihî ve aslaha fe innallâhe yetûbu aleyh (aleyhi) innallâhe gafûrun rahîm (rahîmun).: Artık kim, yaptığı zulümden sonra tövbe ederse ve ıslâh olursa, o taktirde, muhakkak ki Allah onun tövbesini kabul eder. Muhakkak ki Allah, Gafur’dur, Rahîm’dir.” (Mâide 5/39)

Er Rahîm ALLAH celle celâlihu, “Allah üçün üçüncüsdür” diyerek şirk koşan, sonra da pişmanlık içinde ALLAH celle celâlihu’ya yönelen Hıristiyanları bağışlayandır.:

لَّقَدْ كَفَرَ الَّذِينَ قَالُواْ إِنَّ اللّهَ ثَالِثُ ثَلاَثَةٍ وَمَا مِنْ إِلَهٍ إِلاَّ إِلَهٌ وَاحِدٌ وَإِن لَّمْ يَنتَهُواْ عَمَّا يَقُولُونَ لَيَمَسَّنَّ الَّذِينَ كَفَرُواْ مِنْهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ
“Lekad keferellezîne kâlû innallâhe sâlisu selâsetin ve mâ min ilâhin illâ ilâhun vâhid (vâhidun) ve in lem yentehû ammâ yekûlûne le yemessennellezîne keferû minhum azâbun elîm (elîmun).: Andolsun ki, “Allah üçün, üçüncüsüdür (üç ilâh’tan biridir).” diyenler kâfir olmuşlardır. Ve tek bir ilâhdan başka bir ilâh yoktur. Ve eğer bu söyledikleri sözlerden vazgeçmezlerse, onlardan (bu sözlerinde ısrar edip) kâfir olanlara, mutlaka "elîm azap" dokunacaktır.” (Mâide 5/73)

أَفَلاَ يَتُوبُونَ إِلَى اللّهِ وَيَسْتَغْفِرُونَهُ وَاللّهُ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
"E fe lâ yetûbûne ilâllâhi ve yestagfirûnehu vallâhu gafûrun rahîm (rahîmun).: Hâlâ, Allah’a tövbe edip, O’ndan mağfiret dilemiyorlar mı? Ve Allah Gafur’dur, Rahîm’dir.” (Mâide 5/74)

Er Rahîm ALLAH celle celâlihu; Kâbeyi insânların diriliş, ayaklanma ve huzura duruş merkezi yapandır.:


جَعَلَ اللّهُ الْكَعْبَةَ الْبَيْتَ الْحَرَامَ قِيَامًا لِّلنَّاسِ وَالشَّهْرَ الْحَرَامَ وَالْهَدْيَ وَالْقَلاَئِدَ ذَلِكَ لِتَعْلَمُواْ أَنَّ اللّهَ يَعْلَمُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الأَرْضِ وَأَنَّ اللّهَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ
"Cealallâhu’l- ka’bete’l- beyte’l- harâme kıyâmen lin nâsi veş şehral harâme ve’l- hedye ve’l- kalâid (kalâide) zâlike li ta’lemû ennellâhe ya’lemu mâ fî’s- semâvâti ve ma fî’l- ardı ve ennellâhe bikulli şey’in alîm (alîmun).: Allah, Beyt-i Haram olan Kâbe’yi, Haram ayını, hac kurbanını ve gerdanlıklı (boynuna kurban nişanesi asılı) kurbanlıkları, insanların yaşamlarını ayakta tutmak için yaptı (sebep kıldı). İşte bu, “Allah’ın, göklerde ve yerlerde olanı bildiğini ve Allah’ın herşeyi en iyi bilen olduğunu” bilmeniz içindir.” (Mâide 5/97)

اعْلَمُواْ أَنَّ اللّهَ شَدِيدُ الْعِقَابِ وَأَنَّ اللّهَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
"I’lemû ennellâhe şedîdu’l- ikâbi ve ennellâhe gafûrun rahîm(rahîmun).: Allah’ın cezasının şiddetli olduğunu ve Allah’ın Gafur (mağfiret eden), Rahîm (rahmet nurunu gönderen ve merhametli) olduğunu biliniz!” (Mâide 5/98)

Er Rahîm ALLAH celle celâlihu; bilmeden kötülük yapıp sonra tevbe eden ve durumunu düzeltenleri bağışlayandır.:

وَإِذَا جَاءكَ الَّذِينَ يُؤْمِنُونَ بِآيَاتِنَا فَقُلْ سَلاَمٌ عَلَيْكُمْ كَتَبَ رَبُّكُمْ عَلَى نَفْسِهِ الرَّحْمَةَ أَنَّهُ مَن عَمِلَ مِنكُمْ سُوءًا بِجَهَالَةٍ ثُمَّ تَابَ مِن بَعْدِهِ وَأَصْلَحَ فَأَنَّهُ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
“Ve izâ câekellezîne yu’minûne bi âyâtinâ fe kul selâmun aleykum ketebe rabbukum alâ nefsihi’r- rahmete ennehu men amile minkum sûen bi cehâletin summe tâbe min ba’dihî ve asleha fe ennehu gafûrun rahîm (rahîmun).: Âyetlerimize inanan kimseler sana geldiği zaman, onlara şöyle de: “Selâm üzerinize olsun. Rabbiniz, kendi üzerine "rahmeti" yazdı. Öyle ki; sizden, kim cahillikle bir kötülük yapar, sonra onu yaptıktan sonra tövbe eder (mürşidin önünde) ve ıslâh olursa (nefs tezkiyesi yaparsa), o taktirde muhakkak ki O (Allah), Gafur’dur (mağfiret edendir), Rahîm'dir (rahmet nurunu gönderendir).” (En’âm 6/54)

Er Rahîm ALLAH celle celâlihu; insânları yeryüzünün halifeleri kılan, bir ksmını bir kısmına denemek için üstün kılandır.:

وَهُوَ الَّذِي جَعَلَكُمْ خَلاَئِفَ الأَرْضِ وَرَفَعَ بَعْضَكُمْ فَوْقَ بَعْضٍ دَرَجَاتٍ لِّيَبْلُوَكُمْ فِي مَا آتَاكُمْ إِنَّ رَبَّكَ سَرِيعُ الْعِقَابِ وَإِنَّهُ لَغَفُورٌ رَّحِيمٌ
“Ve huvellezî cealekum halâife’l- ardı ve rafea ba’dakum fevka ba’dın deracâtin li yebluvekum fî mâ âtâkum, inne rabbeke serîu’l- ikâbi ve innehu le gafûrun rahîm (rahîmun).: Ve sizi yeryüzünün halifeleri yapan, size verdiği şeylerle sizi imtihan etmek için, bir kısmınızın derecelerini diğer bir kısmınızın üstüne yükselten O’dur. Muhakkak ki; senin Rabbin, cezası çabuk olandır. Ve muhakkak ki; O, mutlaka Gafur’dur (mağfiret edendir), Rahîm’dir (rahmet nuru gönderendir).” (En’âm 6/165)

Er Rahîm ALLAH celle celâlihu; savaşta elde edilen gani’metleri helâl kılarak kullarına acıyandır.:

فَكُلُواْ مِمَّا غَنِمْتُمْ حَلاَلاً طَيِّبًا وَاتَّقُواْ اللّهَ إِنَّ اللّهَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
“Fe kulû mimmâ ganimtum halâlen tayyiben vettekullâh (vettekullâhe), innallâhe gafûrun rahîm (rahîmun).: Artık ganimet olarak aldığınız şeylerden helâl ve temiz olarak yeyiniz! Ve Allah’a karşı takva sahibi olun. Muhakkak ki Allah; Gafur’dur (mağfiret edendir), Rahîm’dir (rahmet nuru gönderendir).” (Enfâl 69)

Er Rahîm ALLAH celle celâlihu; müşriklerden tevbe edip namazı kılan ve zekât verenleri bağışlayandır.:

فَإِذَا انسَلَخَ الأَشْهُرُ الْحُرُمُ فَاقْتُلُواْ الْمُشْرِكِينَ حَيْثُ وَجَدتُّمُوهُمْ وَخُذُوهُمْ وَاحْصُرُوهُمْ وَاقْعُدُواْ لَهُمْ كُلَّ مَرْصَدٍ فَإِن تَابُواْ وَأَقَامُواْ الصَّلاَةَ وَآتَوُاْ الزَّكَاةَ فَخَلُّواْ سَبِيلَهُمْ إِنَّ اللّهَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
“Fe izânseleha’l- eşhuru’l- hurumu faktulû’l- muşrikîne haysu vecedtumûhum ve huzûhum vahsurûhum vak'udû lehum kulle marsad (marsadin), fe in tâbû ve ekâmûs salâte ve âtû’z- zekâte fe hallû sebîlehum, innallâhe gafûrun rahîm (rahîmun).: Böylece haram aylar çıktığı zaman artık müşrikleri bulduğunuz yerde öldürün ve onları yakalayın ve onları muhasara edin (kuşatın). Gözetleme yerlerinin hepsine oturun (onları gözaltında tutun). Bundan sonra eğer tövbe ederlerse ve namaz kılar ve zekât verirlerse o taktirde onların yolunu serbest bırakın. Muhakkak ki Allah; Gafur’dur, Rahîm’dir.” (Tevbe 9/5)

Er Rahîm ALLAH celle celâlihu; zayıf, hasta ve fakirliğinden dolayı Allah yolunda savaşa katılamayan, ama ALLAH celle celâlihu’ya ve Rasûlüne karşı samimi olanları affedendir.:

لَّيْسَ عَلَى الضُّعَفَاء وَلاَ عَلَى الْمَرْضَى وَلاَ عَلَى الَّذِينَ لاَ يَجِدُونَ مَا يُنفِقُونَ حَرَجٌ إِذَا نَصَحُواْ لِلّهِ وَرَسُولِهِ مَا عَلَى الْمُحْسِنِينَ مِن سَبِيلٍ وَاللّهُ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
“Leyse alâ’d- duafâi ve lâ alâ’l- merdâ ve lâ alâllezîne lâ yecidûne mâ yunfikûne haracun izâ nasahû lillâhi ve resûlihî, mâ alâ’l- muhsinîne min sebîl (sebîlin), vallâhu gafûrun rahîm (rahîmun).: Allah ve O’nun Resûl’ü için nasihat (öğüt) verdikleri (sadık kaldıkları) taktirde zayıf ve güçsüz olanların ve hasta olanların ve infâk edecek (verecek) bir şey bulamayanların da üzerinde bir günah yoktur. Muhsinlerin üzerine (aleyhlerinde) bir yol yoktur. Ve Allah; Gafur’dur (mağfiret eden), Rahîm’dir (rahmet nuru gönderendir).” (Tevbe 9/91)

Er Rahîm ALLAH celle celâlihu; ALLAH celle celâlihu’ya ve âhiret gününe iman eden, Allah yolunda harçadıklarını, kendilerini ALLAH celle celâlihu’ya yaklaştıran ve Elçinin duâlarında anılmalarını sağlayan vesileler olarak görenleri rahmetiyle kuşatandır.:

وَمِنَ الأَعْرَابِ مَن يُؤْمِنُ بِاللّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ وَيَتَّخِذُ مَا يُنفِقُ قُرُبَاتٍ عِندَ اللّهِ وَصَلَوَاتِ الرَّسُولِ أَلا إِنَّهَا قُرْبَةٌ لَّهُمْ سَيُدْخِلُهُمُ اللّهُ فِي رَحْمَتِهِ إِنَّ اللّهَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
“Ve mine’l- a'râbî men yu'minu billâhi ve’l- yevmi’l- âhıri ve yettehızu mâ yunfiku kurubâtin indallâhi ve salavâti’r- resul (resûli), e lâ innehâ kurbetun lehum, se yudhıluhumullâhu fî rahmetihî, innallâhe gafûrun rahîm (rahîmun).: Ve bedevî Araplar’dan Allah’a ve ahiret gününe (Allah’a ölmeden evvel ulaşma gününe) inananlar vardır. Ve infâk ettikleri şeyleri Allah’ın indinde ve Resul’ün dualarında bir (yakınlık) vesile kabul ederler. Muhakkak ki; o, onlar için bir yakınlık vesilesidir, (öyle) değil mi? Allah, onları rahmetinin içine dahil edecek. Muhakkak ki Allah; Gafur’dur (mağfiret edendir) ve Rahîm (rahmet nurunu gönderen)’dir. (Tevbe 99)

Er Rahîm ALLAH celle celâlihu; iyi davranışlarını kötü olanlarla karşıtırdıktan sonra günahlarının farkında olanları esirgeyen ve bağışlayandır.:

وَآخَرُونَ اعْتَرَفُواْ بِذُنُوبِهِمْ خَلَطُواْ عَمَلاً صَالِحًا وَآخَرَ سَيِّئًا عَسَى اللّهُ أَن يَتُوبَ عَلَيْهِمْ إِنَّ اللّهَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
“Ve âharûne’terefû bi zunûbihim haletû amelen sâlihan ve âhara seyyiâ (seyyien), asâllâhu en yetûbe aleyhim, innallâhe gafûrun rahîm (rahîmun): Ve diğerleri (savaştan geri kalanların bir kısmı), günahlarını itiraf ettiler. Salih ameli, diğer kötü (amel)le karıştırdılar. Umulur ki; Allah, onların tövbelerini kabul eder, muhakkak ki; Allah, Gafur’dur (mağfiret edendir), Rahîm (rahmet nuru gönderen)’dir.” (Tevbe 102)

Er Rahîm ALLAH celle celâlihu; sadakaları kabul ederek kullarına merhamet edendir.:

أَلَمْ يَعْلَمُواْ أَنَّ اللّهَ هُوَ يَقْبَلُ التَّوْبَةَ عَنْ عِبَادِهِ وَيَأْخُذُ الصَّدَقَاتِ وَأَنَّ اللّهَ هُوَ التَّوَّابُ الرَّحِيمُ
“E lem ya’lemû ennallâhe huve yakbelu’t- tevbete an ibâdihî ve ye’huzu’s- sadakâti ve ennallâhe huve’t- tevvâbu’r- rahîm (rahîmu).: Allah’ın kullarından, tövbeleri kabul ettiğini ve sadakaları aldığını (kabul ettiğini) bilmiyorlar mı? Ve muhakkak ki Allah, tövbeleri kabul eden ve Rahîm (rahmet nuru gönderen)’dir.” (Tevbe 104)

Er Rahîm ALLAH celle celâlihu; Allah yolunda hicret edenlere ve muhacirlere yardım edenlere rahmet kanatlarını gerendir.:

لَقَد تَّابَ الله عَلَى النَّبِيِّ وَالْمُهَاجِرِينَ وَالأَنصَارِ الَّذِينَ اتَّبَعُوهُ فِي سَاعَةِ الْعُسْرَةِ مِن بَعْدِ مَا كَادَ يَزِيغُ قُلُوبُ فَرِيقٍ مِّنْهُمْ ثُمَّ تَابَ عَلَيْهِمْ إِنَّهُ بِهِمْ رَؤُوفٌ رَّحِيمٌ
“Lekad tâballâhu alân nebiyyi ve’l- muhâcirîne ve’l- ensârillezînettebeûhu fî sâati’l- usrati min ba’di mâ kâde yezîgu kulûbu ferîkın minhum summe tâbe aleyhim, innehu bihim raûfun rahîm (rahîmun).: Andolsun ki; Allah, nebîye ve muhacirlere (hicret edenlere, göç edenlere) tövbeyi nasip etti. O zor zamanda kalpleri meyletmek (îmândan dönmek) üzere iken; O'na tâbî olan ensara ve onlardan bir gruba tövbe etmeyi nasip etti. Sonra da onların tövbelerini kabul etti. Çünkü O (Allah); onlara Rauf’tur (çok şefkatli), Rahîm’dir (rahmet nuru gönderen).” (Tevbe 117)

Er Rahîm ALLAH celle celâlihu; tembelliğinden dolayı cihada katılmayan, sonra da ALLAH celle celâlihu’dan başka sığınacak kimse olmadığını anlayanların tevbelerini kabul edendir.:

وَعَلَى الثَّلاَثَةِ الَّذِينَ خُلِّفُواْ حَتَّى إِذَا ضَاقَتْ عَلَيْهِمُ الأَرْضُ بِمَا رَحُبَتْ وَضَاقَتْ عَلَيْهِمْ أَنفُسُهُمْ وَظَنُّواْ أَن لاَّ مَلْجَأَ مِنَ اللّهِ إِلاَّ إِلَيْهِ ثُمَّ تَابَ عَلَيْهِمْ لِيَتُوبُواْ إِنَّ اللّهَ هُوَ التَّوَّابُ الرَّحِيمُ
“Ve alâ’s- selâsetillezîne hullifû, hattâ izâ dâkat aleyhimu’l- ardu bimâ rahubet ve dâkat aleyhim enfusuhum ve zannû en lâ melcee minallâhi illâ ileyhi, summe tâbe aleyhim li yetûbû, innallâhe huve’t- tevvâbu’r- rahîm (rahîmu).: Ve geri bırakılan (âyet-106: gazadan geri kalıp, haklarındaki hüküm ertelenen) üç kişinin de (tövbeleri kabul edildi: âyet 117). Hatta yeryüzü geniş olmasına rağmen onlara dar gelmişti. Ve nefsleri de kendilerine dar geldi. Kendilerine Allah’tan başka bir melce (sığınak) olmadığını anladılar (kesin olarak idrak ettiler). Sonra (tövbeleri kabul edilerek) ruhlarını yeniden Allah’a ulaştırsınlar diye tövbelerini kabul etti. Muhakkak ki Allah, O; Tevvab’tır (tövbeleri kabul eden), Rahîm’dir (rahmet nurunu gönderen).” (Tevbe 118)

Er Rahîm ALLAH celle celâlihu; kullarının sıkıntılarını giderendir.:

وَإِن يَمْسَسْكَ اللّهُ بِضُرٍّ فَلاَ كَاشِفَ لَهُ إِلاَّ هُوَ وَإِن يُرِدْكَ بِخَيْرٍ فَلاَ رَآدَّ لِفَضْلِهِ يُصَيبُ بِهِ مَن يَشَاء مِنْ عِبَادِهِ وَهُوَ الْغَفُورُ الرَّحِيمُ
“Ve in yemseskallâhu bidurrin fe lâ kâşife lehu illâ huve, ve in yuridke bi hayrin fe lâ râdde li fadlihi, yusîbu bihî men yeşâu min ibâdihi, ve huve’l- gafûru’r- rahîm (rahîmu).: Ve eğer Allah, sana bir zarar (bir darlık) dokundurursa, artık onu, O’ndan (Allah’tan) başka giderecek kimse yoktur. Ve eğer sana (senin için) bir hayır isterse, o taktirde O’nun fazlını geri çevirecek kimse yoktur. O’nu kullarından dilediği kimseye isabet ettirir. Ve O; Gafûr’dur (mağfiret eden), Rahîm’dir (rahmet nurunun sahibi).”
(Yûnus 10/107)

Er Rahîm ALLAH celle celâlihu; peygamberin yanında yer alan kullarını helak olmaktan kurtarandır.:


وَقَالَ ارْكَبُواْ فِيهَا بِسْمِ اللّهِ مَجْرَاهَا وَمُرْسَاهَا إِنَّ رَبِّي لَغَفُورٌ رَّحِيمٌ
“Ve kâlerkebû fîhâ bismillâhi mecrâhâ ve mursâhâ, inne rabbî le gafûrun rahîm (rahîmun).: Ve ona binin. Onun yüzmesi ve demir atması (durması) Allah’ın adıyladır. Muhakkak ki benim Rabbim mutlaka Gafûr’dur (mağfiret eden), Rahîm’dir (rahmet nuru gönderen).” (Hûd 11/41)

Er Rahîm ALLAH celle celâlihu; halis kullarını nefislerinin kötülüklerinden koruyandır.:

وَمَا أُبَرِّئُ نَفْسِي إِنَّ النَّفْسَ لأَمَّارَةٌ بِالسُّوءِ إِلاَّ مَا رَحِمَ رَبِّيَ إِنَّ رَبِّي غَفُورٌ رَّحِيمٌ
“Ve mâ uberriu nefsî, innen nefse le emmâretun bis sûi illâ mâ rahime rabbî, inne rabbî gafûrun rahîm (rahîmun).: Ve ben, nefsimi ibra edemem (temize çıkaramam). Muhakkak ki nefs, mutlaka sui olanı (şerri, kötülüğü) emreder. Rabbimin Rahîm esmasıyla tecelli ettiği (nefsler) hariç. Muhakkak ki Rabbim, mağfiret edendir (günahları sevaba çevirendir). Rahîm’dir (rahmet nurunu gönderen ve merhamet edendir).” (Yûsuf 12/53)

Er Rahîm ALLAH celle celâlihu; cennette inananları nahoş duygu ve düşüncelerden arındıran, onları birbirleriyle kardeş olarak mutluluk tahtları üzerine oturtan, onları yorgunluk ve bitkinlikten uzak tutandır.:

وَنَزَعْنَا مَا فِي صُدُورِهِم مِّنْ غِلٍّ إِخْوَانًا عَلَى سُرُرٍ مُّتَقَابِلِينَ
"Ve neza’nâ mâ fî sudûrihim min gıllin ıhvânen alâ sururin mutekâbilîn (mutekâbilîne).: Ve onların göğüslerinde kinden ne varsa çekip çıkardık. Onlar, kardeş olarak karşılıklı tahtlar üzerindedirler.” (Hicr 15/47)

لاَ يَمَسُّهُمْ فِيهَا نَصَبٌ وَمَا هُم مِّنْهَا بِمُخْرَجِينَ
"Lâ yemessuhum fîhâ nasabun ve mâ hum minhâ bi muhracîn (muhracîne).: Onlara, orada bir yorgunluk dokunmaz. Ve onlar, oradan çıkarılacak değildirler.” (Hicr 15/48)

نَبِّئْ عِبَادِي أَنِّي أَنَا الْغَفُورُ الرَّحِيمُ
"Nebbi’ ibâdî ennî enel gafûru’r- rahîm (rahîmu).: Kullarıma haber ver. Muhakkak ki; Ben Gafur’um (mağfiret edenim) ve Rahîm’im (rahmet edenim, rahmet nuru gönderenim).” (Hicr 15/49)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RaHMetULLAH/MeRHaMetULLAH!.

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

Er Rahîm ALLAH celle celâlihu; evcil hayvanları insânların emrine amâde kılandır.:

وَالأَنْعَامَ خَلَقَهَا لَكُمْ فِيهَا دِفْءٌ وَمَنَافِعُ وَمِنْهَا تَأْكُلُونَ
"Vel en’âme halakahâ, lekum fîhâ dif’un ve menâfiu ve minhâ te’kulûn (te’kulûne).: Ve hayvanlar; onları da O, yarattı. Sizin için onda, (soğuktan) koruyan şeyler ve menfaatler (faydalar) vardır. Ve de ondan (hayvanlardan) yersiniz.” (Nahl 16/5)

وَلَكُمْ فِيهَا جَمَالٌ حِينَ تُرِيحُونَ وَحِينَ تَسْرَحُونَ
"Ve lekum fîhâ cemâlun hîne turîhûne ve hîne tesrahûn (tesrehûne).: (Onları), akşamları otlaktan döndürdüğünüz zaman ve sabahları otlatmaya çıkardığınız zaman sizin için onda bir güzellik vardır.” (Nahl 16/6)

وَتَحْمِلُ أَثْقَالَكُمْ إِلَى بَلَدٍ لَّمْ تَكُونُواْ بَالِغِيهِ إِلاَّ بِشِقِّ الأَنفُسِ إِنَّ رَبَّكُمْ لَرَؤُوفٌ رَّحِيمٌ
"Ve tahmilu eskâlekum ilâ beledin lem tekûnû bâlıgîhi illâ bi şıkkı’l- enfusi, inne rabbekum le raûfun rahîm (rahîmun).: Ve kendinizin yorulmadan ulaşamayacağınız (ancak çok meşakkatle gidebileceğiniz) beldeye, ağır eşyalarınızı (onlarla) taşırsınız. Muhakkak ki sizin Rabbiniz, gerçekten Rauf’tur (çok şefkatli, çok merhametlidir) ve Rahîm’dir (rahmet nuru gönderendir).” (Nahl 16/7)


Er Rahîm ALLAH celle celâlihu; ni’metleri sayılamayacak şekilde çok ve bol olandır.:

وَالْخَيْلَ وَالْبِغَالَ وَالْحَمِيرَ لِتَرْكَبُوهَا وَزِينَةً وَيَخْلُقُ مَا لاَ تَعْلَمُونَ
"Vel hayle ve’l- bigâle ve’l- hamîre li terkebûhâ ve zîneten, ve yahluku mâ lâ ta’lemûn (ta’lemûne).: Onlara binmeniz için ve de ziynet olarak (süs hayvanı olarak), atlar, katırlar ve merkepler ve daha bilmediğiniz şeyler yaratır.” (Nahl 18)


Er Rahîm ALLAH celle celâlihu; cihad edip sabreden kullarına yardım edendir.:

ثُمَّ إِنَّ رَبَّكَ لِلَّذِينَ هَاجَرُواْ مِن بَعْدِ مَا فُتِنُواْ ثُمَّ جَاهَدُواْ وَصَبَرُواْ إِنَّ رَبَّكَ مِن بَعْدِهَا لَغَفُورٌ رَّحِيمٌ
"Summe inne rabbeke lillezîne hâcerû min ba’di mâ futinû summe câhedû ve saberû inne rabbeke min ba’dihâ le gafûrun rahîm (rahîmun).: Daha sonra da muhakkak ki senin Rabbin, işkenceye uğratıldıktan sonra hicret (göç) edenlere sonra da cihad edip sabredenlere, şüphesiz (bütün) bunlardan sonra, elbette Gafur (mağfiret eden)’dur ve Rahîm (rahmet nuru gönderen)’dir.” (Nahl 110)


Er Rahîm ALLAH celle celâlihu; denizleri ve gemileri bize boyun eğdirendir.:

أَلَمْ تَرَ أَنَّ اللَّهَ سَخَّرَ لَكُم مَّا فِي الْأَرْضِ وَالْفُلْكَ تَجْرِي فِي الْبَحْرِ بِأَمْرِهِ وَيُمْسِكُ السَّمَاء أَن تَقَعَ عَلَى الْأَرْضِ إِلَّا بِإِذْنِهِ إِنَّ اللَّهَ بِالنَّاسِ لَرَؤُوفٌ رَّحِيمٌ
"E lem tera ennallâhe sahhara lekum mâ fî’l- ardı ve’l- fulke tecrî fî’l- bahri bi emrihî, ve yumsiku’s- semâe en tekaa alâ’l- ardı illâ bi iznihî, innallâhe bi’n- nâsi le raûfun rahîm (rahîmun).: Allah’ın yeryüzündeki herşeyi size musahhar (emrinize amade) kıldığını görmedin mi? Ve gemiler, denizde onun emri ile akıp gider. Ve Allah’ın izni olmadıkça semanın, arz üzerine (yeryüzüne) düşmesini önler (semayı arzın üzerine düşmemesi için tutar). Muhakkak ki Allah, insanlara Rauf’tur, Rahîm’dir.” (Hacc 22/65)


Er Rahîm ALLAH celle celâlihu; iffetli kadınlara iftira atıp sonra da tevbe edenleri bağışlayandır.:

إِلَّا الَّذِينَ تَابُوا مِن بَعْدِ ذَلِكَ وَأَصْلَحُوا فَإِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
"İllâllezîne tâbû min ba’di zâlike ve aslehû, fe innallâhe gafûrun rahîm (rahîmun).: Bundan sonra tövbe edip ıslâh olanlar (düzelenler) hariç. Muhakkak ki Allah, Gafur’dur (mağfiret edendir), Rahîm’dir (Rahîm esmasıyla tecelli edendir)” (Nûr 24/5)


Er Rahîm ALLAH celle celâlihu; mü’minler arasında ahlâksızlığın yayılmasından hoşlanıp sonra da tevbe edenleri bağışlayandır.:

وَلَوْلَا فَضْلُ اللَّهِ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَتُهُ وَأَنَّ اللَّه رَؤُوفٌ رَحِيمٌ
"Ve lev lâ fadlullâhi aleykum ve rahmetuhu ve ennallâhe raûfun rahîm (rahîmun).: Ve eğer Allah’ın rahmeti ve fazlı sizin üzerinize olmasaydı (size azap ederdi). Ve muhakkak ki Allah, Rauf’tur (çok merhametli, çok şefkatlidir) Rahîm’dir (Rahîm esmasıyla tecelli edendir).” (Nûr 24/20)


Er Rahîm ALLAH celle celâlihu; akrabaya, muhacirlere ve fakirlere yardım etmeyeceğim diye yemin eden sonra da bu yemininden vazgeçen erdemli kimseleri affedendir.:

وَلَا يَأْتَلِ أُوْلُوا الْفَضْلِ مِنكُمْ وَالسَّعَةِ أَن يُؤْتُوا أُوْلِي الْقُرْبَى وَالْمَسَاكِينَ وَالْمُهَاجِرِينَ فِي سَبِيلِ اللَّهِ وَلْيَعْفُوا وَلْيَصْفَحُوا أَلَا تُحِبُّونَ أَن يَغْفِرَ اللَّهُ لَكُمْ وَاللَّهُ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
"Ve lâ ye’teli ulû’l- fadlı minkum ve’s- seati en yu’tû ulî’l- kurbâ ve’l- mesâkîne ve’l- muhâcirîne fî sebîlillâh (sebîlillâhi), velya’fû velyasfehû, e lâ tuhıbbûne en yagfirallâhu lekum, vallâhu gafûrun rahîm (rahîmun).: Ve sizden (içinizden) fazilet ve servet sahibi olanlar, yakınlarına, miskinlere, Allah yolunda hicret edenlere vermeye karşı (vermemeye) yemin etmesinler. Ve artık affetsinler ve hoşgörsünler. Allah’ın sizi affetmesini sevmez misiniz? Ve Allah, Gafur’dur (mağfiret edendir) Rahîm’dir (rahmet nuru gönderendir).” (Nûr 24/22)


Er Rahîm ALLAH celle celâlihu; zorla fuhuş bataklığına atılanlara merhamet edendir.:

وَلْيَسْتَعْفِفِ الَّذِينَ لَا يَجِدُونَ نِكَاحًا حَتَّى يُغْنِيَهُمْ اللَّهُ مِن فَضْلِهِ وَالَّذِينَ يَبْتَغُونَ الْكِتَابَ مِمَّا مَلَكَتْ أَيْمَانُكُمْ فَكَاتِبُوهُمْ إِنْ عَلِمْتُمْ فِيهِمْ خَيْرًا وَآتُوهُم مِّن مَّالِ اللَّهِ الَّذِي آتَاكُمْ وَلَا تُكْرِهُوا فَتَيَاتِكُمْ عَلَى الْبِغَاء إِنْ أَرَدْنَ تَحَصُّنًا لِّتَبْتَغُوا عَرَضَ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَمَن يُكْرِههُّنَّ فَإِنَّ اللَّهَ مِن بَعْدِ إِكْرَاهِهِنَّ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
"Velyesta’fifillezîne lâ yecidûne nikâhan hattâ yugniyehumullâhu min fadlihi, vellezîne yebtegûne’l- kitâbe mimmâ meleket eymânukum fe kâtibûhum in alimtum fîhim hayran, ve âtûhum min mâlillâhillezî âtâkum, ve lâ tukrihû feteyâtikum alâ’l- bigâi in eradne tehassunen li tebtegû arada’l- hayâti’d- dunyâ ve men yukrıhhunne fe innellâhe min ba’di ikrâhihinne gafûrun rahîm (rahîmun).: Ve nikâha (imkân) bulamayanlar, Allah onları fazlından gani (zengin) kılıncaya kadar iffetlerini korusunlar! Ellerinizin altında malik olduklarınızdan (kölelerinizden, cariyelerinizden) yazılı antlaşma (mukatebe yapmak: para kazanıp, bedelini ödeyerek azad olmak) isteyenlere, eğer onlarda hayır olduğunu bilirseniz, o zaman yazılı antlaşma (mukatebe) yapınız. Ve Allah’ın size verdiği mallardan onlara veriniz. Genç cariyelerinizi, eğer namuslarını korumak (iffetli kalmak) isterlerse, dünya hayatının malını isteyerek fuhşa (zinaya) zorlamayınız. Kim onları fuhşa (zinaya) zorlarsa, o taktirde muhakkak ki Allah, onların zorlanmalarından sonra Gafur’dur (mağfiret edendir) Rahîm’dir (rahmet esmasıyla tecelli edendir).” (Nûr 24/33)


Er Rahîm ALLAH celle celâlihu; ALLAH ve Rasûlunun izin verdiği ölçülere dikkat edenlere rahmet edendir.:

إِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ الَّذِينَ آمَنُوا بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ وَإِذَا كَانُوا مَعَهُ عَلَى أَمْرٍ جَامِعٍ لَمْ يَذْهَبُوا حَتَّى يَسْتَأْذِنُوهُ إِنَّ الَّذِينَ يَسْتَأْذِنُونَكَ أُوْلَئِكَ الَّذِينَ يُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ فَإِذَا اسْتَأْذَنُوكَ لِبَعْضِ شَأْنِهِمْ فَأْذَن لِّمَن شِئْتَ مِنْهُمْ وَاسْتَغْفِرْ لَهُمُ اللَّهَ إِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
"İnnemâ’l- mu’minûnellezîne âmenû billâhi ve resûlihî ve izâ kânû meahu alâ emrin câmiın lem yezhebû hattâ yeste’zinûhu, innellezîne yeste’zinûneke ulâikellezîne yu’minûne billâhi ve resûlihi, fe izâste’zenûke li ba’dı şe’nihim fe’zen li men şi’te minhum vestağfir lehumullâhe, innallâhe gafûrun rahîm (rahîmun).: Ancak Allah’a ve O’nun Resûl’üne îmân etmiş olan mü’minler, bir iş için onunla beraber toplandıkları zaman ondan izin istemedikçe gitmezler. Muhakkak ki senden izin isteyenler, işte onlar, Allah’a ve O’nun Resûl’üne îmân edenlerdir. Öyleyse onlar bazı işleri için senden izin istedikleri zaman onlardan dilediğin kimseye izin ver. Ve onlar için Allah’tan mağfiret dile. Muhakkak ki Allah, Gafur’dur (mağfiret edendir), Rahîm’dir (rahîm esması ile tecelli edendir).” (Nûr 24/62)


Er Rahîm ALLAH celle celâlihu; yeryüzünün mu’cizelerini düşünup bundan ibret alanları bağışlayandır.:

أَوَلَمْ يَرَوْا إِلَى الْأَرْضِ كَمْ أَنبَتْنَا فِيهَا مِن كُلِّ زَوْجٍ كَرِيمٍ
"E ve lem yerav ilâ’l- ardı kem enbetnâ fîhâ min kulli zevcin kerîm (kerîmin).: Onlar yeryüzünü görmediler mi? Orada çeşit çeşit çiftlerin hepsinden, nicelerini (nice bitkiler) yetiştirdik.” (Şuarâ 26/7)

إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَةً وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُم مُّؤْمِنِينَ
"İnne fî zâlike le âyeten, ve mâ kâne ekseruhum mu’minîn (mu’minîne).: Muhakkak ki bunda elbette âyet vardır. Ve (fakat) onların çoğu mü’min olmadılar.” (Şuarâ 26/8)

وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ
"Ve inne rabbeke le huve’l- azîzu’r- rahîm (rahîme).: Ve muhakkak ki senin Rabbin, elbette Azîz’dir (yüce), Rahîm’dir (Rahîm esmasıyla tecelli eden).”(Şuarâ 26/9)


Er Rahîm ALLAH celle celâlihu; Hz. Musâ, Hz. İbRahîm, Hz. Nuh, Hz. Hud, Hz. Sâlih, Hz. Lût, Hz. Şuayb’ın ve beraberindeki inananların kıssalarından ders çıkaranlara acıyandır.:

Şuarâ Sûresinde 6 âyette tekrar edilmektedir.. Şuarâ 26/68,104,122,140,159,175..

وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ
"Ve inne rabbeke le huve’l- azîzu’r- rahîm (rahîmu).: Ve muhakkak ki senin Rabbin, elbette O, Azîz’dir (yüce), Rahîm’dir (Rahîm esmasıyla tecelli eden).” (Şuarâ 26/140)


Er Rahîm ALLAH celle celâlihu; bir haksızlık yaptıktan sonra kötüluğu iyiliğe ceviren kimseyi esirgeyendir.:

إِلَّا مَن ظَلَمَ ثُمَّ بَدَّلَ حُسْنًا بَعْدَ سُوءٍ فَإِنِّي غَفُورٌ رَّحِيمٌ
"İllâ men zaleme summe beddele husnen ba’de sûin fe innî gafûrun rahîm (rahîmun).: Ancak zulmedenler hariç. Ama kim kötülüğü işledikten sonra iyiliğe (mürşidine tâbî olup günahlarını sevaba) çevirirse, o zaman muhakkak ki Ben, Gafûr’um (mağfiret eden, günahları sevaba çeviren) Rahîm’im (Rahîm esmasıyla tecelli eden).” (Neml 27/11)


Er Rahîm ALLAH celle celâlihu; dilediğine yardım edendir.:

بِنَصْرِ اللَّهِ يَنصُرُ مَن يَشَاء وَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ
"Bi nasrillâhi, yansuru men yeşâu, ve huve’l- azîzu’r- rahîm (rahîmu).: Allah’ın yardımı ile (Allah), dilediğine yardım eder. Ve O; Azîz’dir (yüce, üstün), Rahîm’dir (Rahîm esması ile tecelli eden, esirgeyen, rahmet nuru gönderen).” (Rûm 30/5)

El Azîzu:
Resim

er RahîMu:

Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RaHMetULLAH/MeRHaMetULLAH!.

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

Er Rahîm ALLAH celle celâlihu; toprağa giren ve ondan çıkan her şeyi, gökten inen ve ona yükselen her şeyi bilendir.:

يَعْلَمُ مَا يَلِجُ فِي الْأَرْضِ وَمَا يَخْرُجُ مِنْهَا وَمَا يَنزِلُ مِنَ السَّمَاء وَمَا يَعْرُجُ فِيهَا وَهُوَ الرَّحِيمُ الْغَفُورُ
"Ya’lemu mâ yelicu fî’l- ardı ve mâ yahrucu minhâ ve mâ yenzilu mine’s- semâi ve mâ ya’rucu fîhâ, ve huve’r- rahîmu’l- gafur (gafûru).: (O, ALLAH) yere gireni ve ondan çıkanı, semadan ineni ve oraya yükseleni bilir. Ve O; Rahîm’dir (rahmet nuru gönderendir), Gafûr’dur (mağfiret eden, günahları sevaba çeviren).” (Sebe 34/2)


Er Rahîm ALLAH celle celâlihu; Kur’ÂN-ı Kerîm’i indiren, dosdoğru yol üzere olan Peygamberimiz aleyhisselâmı gönderendir.:

وَالْقُرْآنِ الْحَكِيمِ
"Vel kur’âni’l- hakîm (hakîmi).: Hakîm (hüküm ve hikmet sahibi) Kur’ân’a andolsun.” (Yâsîn 36/2)

إِنَّكَ لَمِنَ الْمُرْسَلِينَ
"İnneke lemine’l- murselîn (murselîne).: Muhakkak ki sen, gerçekten gönderilen resûllerdensin.” (Yâsîn 36/3)

عَلَى صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ
"Alâ sırâtın mustakîm ( mustakîmin).: Sıratı Mustakîm üzerinde(sin).” (Yâsîn 36/4)


Er Rahîm ALLAH celle celâlihu; cennetteki kullarına barış, mutluluk ve esenlik dolu sözlerle ikramda bulunandır.:

سَلَامٌ قَوْلًا مِن رَّبٍّ رَّحِيمٍ
"Selâmun kavlen min RABBin rahîm (rahîmin).: Rahîm olan Rab’ten "selâm" sözü (vardır).” (Yâsîn 36/58)


Er Rahîm ALLAH celle celâlihu; rahmetinden asla ümit kesilmeyendir.:

قُلْ يَا عِبَادِيَ الَّذِينَ أَسْرَفُوا عَلَى أَنفُسِهِمْ لَا تَقْنَطُوا مِن رَّحْمَةِ اللَّهِ إِنَّ اللَّهَ يَغْفِرُ الذُّنُوبَ جَمِيعًا إِنَّهُ هُوَ الْغَفُورُ الرَّحِيمُ
"Kul yâ ıbâdiyellezîne esrefû alâ enfusihim lâ taknetû min rahmetillâhi, innallâhe yagfiru’z- zunûbe cemîâ (cemîan), innehu huve’l- gafûru’r- rahîm (rahîmu).: De ki: "Ey nefsleri üzerine israf yüklemiş (haddi aşmış) kullarım! ALLAH’ın rahmetinden ümit kesmeyin. Muhakkak ki ALLAH, günahların hepsini mağfiret eder (sevaba çevirir). O, muhakkak ki O; Gafûr’dur (mağfiret eden), Rahîm’dir (rahmet nuru gönderen)." (Zumer 39/53)


Er Rahîm ALLAH celle celâlihu; “RABBim ALLAH”tır diyen ve sebatla doğru yolu izleyenleri cennette ağırlayandır.:

نُزُلًا مِّنْ غَفُورٍ رَّحِيمٍ
"Nuzulen min gafûrin rahîm (rahîmin).: Gafûr (mağfiret eden) ve Rahîm olan (Rahîm esmasıyla tecelli eden) (ALLAH) tarafından ziyafet (ikram) olarak.” (Fussilet 32)


Er Rahîm ALLAH celle celâlihu; meleklerin kendisini hamd ile tesbih ettikleri ve yeryüzündekiler için kendisinden bağışlanma diledikleri yaratıcıdır.:

تَكَادُ السَّمَاوَاتُ يَتَفَطَّرْنَ مِن فَوْقِهِنَّ وَالْمَلَائِكَةُ يُسَبِّحُونَ بِحَمْدِ رَبِّهِمْ وَيَسْتَغْفِرُونَ لِمَن فِي الْأَرْضِ أَلَا إِنَّ اللَّهَ هُوَ الْغَفُورُ الرَّحِيمُ
"Tekâdus semâvâtu yetefattarne min fevkıhinne vel melâiketu yusebbihûne bi hamdi RABBihim ve yestagfirûne li men fî’l- ard (ardı), e lâ innallâhe huve’l- gafûru’r- rahîm (rahîmu).: Gökler neredeyse üstlerinden parçalanacak. Ve melekler, Rab’lerini hamd ile tesbih ederler, yeryüzündeki kişiler için mağfiret dilerler. ALLAH, gerçekten Gafûr (mağfiret eden) ve Rahîm’dir (Rahîm esmasıyla tecelli eden), öyle değil mi?” (Şûrâ 42/5)


Er Rahîm ALLAH celle celâlihu; huzurunda hiç kimsenin arkadaşına yardımı dokunmayacak olandır.:

يَوْمَ لَا يُغْنِي مَوْلًى عَن مَّوْلًى شَيْئًا وَلَا هُمْ يُنصَرُونَ
"Yevme lâ yugnî mevlen an mevlen şey’en ve lâ hum yunsarûn (yunsarûne).: O gün, dosttan dosta (hiç)bir şey fayda vermez. Ve onlara yardım olunmaz.” (Duhân 44/41)


Er Rahîm ALLAH celle celâlihu; peygamberlerle insânlar arasında şâhid olarak yeterli olandır.:

أَمْ يَقُولُونَ افْتَرَاهُ قُلْ إِنِ افْتَرَيْتُهُ فَلَا تَمْلِكُونَ لِي مِنَ اللَّهِ شَيْئًا هُوَ أَعْلَمُ بِمَا تُفِيضُونَ فِيهِ كَفَى بِهِ شَهِيدًا بَيْنِي وَبَيْنَكُمْ وَهُوَ الْغَفُورُ الرَّحِيمُ
"Em yekûlûnefterâhu, kul inifteraytuhu fe lâ temlikûne lî minALLAHi şey’â (şey’en), huve a’lemu bi mâ tufîdûne fîhi, kefâ bihî şehîden beynî ve beynekum ve huve’l- gafûru’r- rahîm (rahîmu).: Yoksa “Onu uydurdu.” mu diyorlar? De ki: “Eğer onu ben uyduruyorsam, o taktirde ALLAH’tan bana gelecek bir şeye siz mani olamazsınız. O, O’nun (Kur’ân) hakkında daldığınız şeyleri (yaptığınız iftiraları) en iyi bilir. Benimle sizin aranızda O’na (Kur’ân-ı Kerim’e) şahit olarak O (ALLAH) yeter. Ve O; Gafur’dur, Rahîm’dir.” (Ahkâf 46/8)


Er Rahîm ALLAH celle celâlihu; peygambere saygısızlık yapıp da tevbe edenleri bağışlayandır.:

وَلَوْ أَنَّهُمْ صَبَرُوا حَتَّى تَخْرُجَ إِلَيْهِمْ لَكَانَ خَيْرًا لَّهُمْ وَاللَّهُ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
“Ve lev ennehum saberû hattâ tahruce ileyhim le kâne hayran lehum, vallâhu gafûrun rahîm (rahîmun).: Ve eğer onlar, sen onların yanına çıkıncaya kadar sabretselerdi, mutlaka onlar için daha hayırlı olurdu. Ve ALLAH; Gafur’dur, Rahîm’dir.” (Hucurât 49/5)


Er Rahîm ALLAH celle celâlihu; zan, tecessus ve gıybetten sakınanlara merhamet edendir.:

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اجْتَنِبُوا كَثِيرًا مِّنَ الظَّنِّ إِنَّ بَعْضَ الظَّنِّ إِثْمٌ وَلَا تَجَسَّسُوا وَلَا يَغْتَب بَّعْضُكُم بَعْضًا أَيُحِبُّ أَحَدُكُمْ أَن يَأْكُلَ لَحْمَ أَخِيهِ مَيْتًا فَكَرِهْتُمُوَاتَّقُوا اللَّهَ إِنَّ ا تَوَّابٌ رَّحِيمٌ
“Yâ eyyyuhâllezîne âmenûctenibû kesîran mine’z- zanni, inne ba’da’z- zanni ismun, ve lâ tecessesû ve lâ yagteb ba’dukum ba’dâ (ba’dan), e yuhıbbu ehadukum en ye’kule lahme ahîhi meyten fe kerihtumûhu, vettekullâhe, innallâhe tevvâbun rahîmun.: Ey iman edenler, zandan çok kaçının; çünkü zannın bir kısmı günahtır. Tecessüs etmeyin (birbirinizin gizli yönlerini araştırmayın). Kiminiz kiminizin gıybetini yapmasın (arkasından çekiştirmesin.) Sizden biriniz, ölü kardeşinin etini yemeyi sever mi? İşte, bundan tiksindiniz. ALLAH'tan korkup sakının. Şüphesiz ALLAH, tevbeleri kabul edendir, çok esirgeyendir.” (Hucurât 49/12)


Er Rahîm ALLAH celle celâlihu; ALLAH celle celâlihu’ya ve Rasûlüne itaat edenlerin amellerinden hiçbir şey eksiltmeyendir.:

قَالَتِ الْأَعْرَابُ آمَنَّا قُل لَّمْ تُؤْمِنُوا وَلَكِن قُولُوا أَسْلَمْنَا وَلَمَّا يَدْخُلِ الْإِيمَانُ فِي قُلُوبِكُمْ وَإِن تُطِيعُوا اللَّهَ وَرَسُولَهُ لَا يَلِتْكُم مِّنْ أَعْمَالِكُمْ شَيْئًا إِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
“Kâleti’l- a’râbu âmennâ, kul lem tu’minû ve lâkin kûlû eslemnâ ve lemmâ yedhuli’l- îmânu fî kulûbikum, ve in tutîullâhe ve resûlehu lâ yelitkum min a’mâlikum şey’â (şey’en), innallâhe gafûrun rahîm (rahîmun).: Bedeviler, dedi ki: "İman ettik." De ki: "Siz iman etmediniz; ancak "İslam (müslüman veya teslim) olduk deyin. İman henüz kalplerinize girmiş değildir. Eğer ALLAH'a ve Resûlü'ne itaat ederseniz, O, sizin amellerinizden hiçbir şeyi eksiltmez. Şüphesiz ALLAH, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir." (Hucurât 49/14)


Er Rahîm ALLAH celle celâlihu; korkan ve duâ eden kullarını yakıcı fırtınaların azabından koruyan ve cennetine koyandır.:

إِنَّا كُنَّا مِن قَبْلُ نَدْعُوهُ إِنَّهُ هُوَ الْبَرُّ الرَّحِيمُ
“İnnâ kunnâ min kablu ned’ûhu, innehu huve’l- berru’r- rahîm (rahîmu).: Muhakkak ki biz, daha önceden O’na (ALLAH’a) dua ediyorduk. Muhakkak ki O; Berr’dir (çok cömert, çok lütufkârdır), Rahîm’dir (Rahîm esması ile tecelli edendir).” (Tûr 52/28)


Er Rahîm ALLAH celle celâlihu; ALLAH celle celâlihu’dan korkan ve peygambere iman edenlere rahmetinden iki kat ecir veren, onlara yuruyecekleri bir nur kılan ve onları bağışlayandır.:

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اتَّقُوا اللَّهَ وَآمِنُوا بِرَسُولِهِ يُؤْتِكُمْ كِفْلَيْنِ مِن رَّحْمَتِهِ وَيَجْعَل لَّكُمْ نُورًا تَمْشُونَ بِهِ وَيَغْفِرْ لَكُمْ وَاللَّهُ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
“Yâ eyyuhâllezîne âmenûttekûllâhe ve âminû bi resûlihî yu’tikum kifleyni min rahmetihî ve yec’al lekum nûran temşûne bihî ve yagfir lekum, vallâhu gafûrun rahîm (rahîmun).: Ey iman edenler, ALLAH'tan sakınıp korkun ve O'nun elçisine iman edin, size kendi rahmetinden iki kat (güzel karşılık) versin. Size kendisiyle yürüyeceğiniz bir nur kılsın ve size mağfiret etsin. ALLAH çok bağışlayandır, çok esirgeyendir.” (Hadid 57/28)


Er Rahîm ALLAH celle celâlihu; kulları arasında sevgi bağıyla yakınlık oluşturandır.:

عَسَى اللَّهُ أَن يَجْعَلَ بَيْنَكُمْ وَبَيْنَ الَّذِينَ عَادَيْتُم مِّنْهُم مَّوَدَّةً وَاللَّهُ قَدِيرٌ وَاللَّهُ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
"Asâllâhu en yec’ale beynekum ve beynellezîne âdeytum minhum meveddeten, vallâhu kadîrun, vallâhu gafûrun rahîm (rahîmun).: ALLAH’ın sizinle ve onlardan düşman olduğunuz kimseler arasında dostluk yaratması umulur. Ve ALLAH; Kaadir’dir (herşeye gücü yetendir). Ve ALLAH; Gafur’dur (mağfiret edendir), Rahîm’dir (Rahîm esması ile tecelli edendir).” (Mumtehine 60/7)


Er Rahîm ALLAH celle celâlihu; peygambere bağlılık taahhüdü içinde bulunan kimselerin günahlarını affeden ve onlara acıyandır.:

يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ إِذَا جَاءكَ الْمُؤْمِنَاتُ يُبَايِعْنَكَ عَلَى أَن لَّا يُشْرِكْنَ بِاللَّهِ شَيْئًا وَلَا يَسْرِقْنَ وَلَا يَزْنِينَ وَلَا يَقْتُلْنَ أَوْلَادَهُنَّ وَلَا يَأْتِينَ بِبُهْتَانٍ يَفْتَرِينَهُ بَيْنَ أَيْدِيهِنَّ وَأَرْجُلِهِنَّ وَلَا يَعْصِينَكَ فِي مَعْرُوفٍ فَبَايِعْهُنَّ وَاسْتَغْفِرْ لَهُنَّ اللَّهَ إِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
"Yâ eyyuhân nebiyyu izâ câeke’l- mu'minâtu yubâyi'neke alâ en lâ yuşrikne billâhi şey'en ve lâ yesrikne ve lâ yeznîne ve lâ yaktulne evlâdehunne ve lâ ye'tîne bi buhtânin yefterînehu beyne eydîhinne ve erculihinne ve lâ ya'sîneke fî ma'rûfin fe bâyı'hunne vestagfir lehunnallâhe, innallâhe gafûrun rahîm (rahîmun).: Ey nebî (peygamber)! Mü’min kadınlar; ALLAH’a hiçbir şeyi ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak, zinada bulunmamak, evlâtlarını öldürmemek, elleri ve ayakları arasında bir iftira uydurmamak, maruf bir iş konusunda sana asi olmamak üzere, sana tâbî olmak için geldikleri zaman, artık onların biatlerini kabul et ve onlar için ALLAH’tan mağfiret dile. Muhakkak ki ALLAH; Gafur’dur (mağfiret edendir, günahları sevaba çevirendir), Rahîm’dir (Rahîm esması ile tecelli edendir).” (Mumtehine 60/12)


Er Rahîm ALLAH celle celâlihu; ALLAH celle celâlihu’nun haram kıldığını helâl kılıp sonra da pişman olanları bağışlayandır.:

يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ لِمَ تُحَرِّمُ مَا أَحَلَّ اللَّهُ لَكَ تَبْتَغِي مَرْضَاتَ أَزْوَاجِكَ وَاللَّهُ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
"Yâ eyyuhân nebiyyu lime tuharrimu mâ ehallallâhu leke, tebtegî mardâte ezvâcike, vallâhu gafûrun rahîm (rahîmun).: Ey nebî! Zevcelerinin rızasını arayarak, ALLAH’ın sana helâl kıldığı şeyi sen niçin kendine haram ediyorsun? Ve ALLAH; Gafur’dur, Rahîm’dir.” (Tahrim 66/1)


Er Rahîm ALLAH celle celâlihu; kendinden bağışlanma isteyenleri bağışlayan rahmet kaynağıdır.:

إِنَّ رَبَّكَ يَعْلَمُ أَنَّكَ تَقُومُ أَدْنَى مِن ثُلُثَيِ اللَّيْلِ وَنِصْفَهُ وَثُلُثَهُ وَطَائِفَةٌ مِّنَ الَّذِينَ مَعَكَ وَاللَّهُ يُقَدِّرُ اللَّيْلَ وَالنَّهَارَ عَلِمَ أَن لَّن تُحْصُوهُ فَتَابَ عَلَيْكُمْ فَاقْرَؤُوا مَا تَيَسَّرَ مِنَ الْقُرْنِ عَلِمَ أَن سَيَكُونُ مِنكُم مَّرْضَى وَآخَرُونَ يَضْرِبُونَ فِي الْأَرْضِ يَبْتَغُونَ مِن فَضْلِ اللَّهِ وَآخَرُونَ يُقَاتِلُونَ فِي سَبِيلِ اللَّهِ فَاقْرَؤُوا مَا تَيَسَّرَ مِنْهُ وَأَقِيمُوا الصَّلَاةَ وَآتُوا الزَّكَاةَ وَأَقْرِضُوا اللَّهَ قَرْضًا حَسَنًا وَمَا تُقَدِّمُوا لِأَنفُسِكُم مِّنْ خَيْرٍ تَجِدُوهُ عِندَ اللَّهِ هُوَ خَيْرًا وَأَعْظَمَ أَجْرًا وَاسْتَغْفِرُوا اللَّهَ إِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
"İnne RABBeke ya'lemu enneke tekûmu ednâ min suluseyi’l- leyli ve nısfehu ve sulusehu ve tâifetun minellezîne meake, vallâhu yukaddiru’l- leyle ve’n- nehâre, alime en len tuhsûhu fe tâbe aleykum, fakraû mâ teyessere mine’l- kur’ânî, alime en se yekûnu minkum mardâ ve âharûne yadribûne fî’l- ardı yebtegûne min fadlillâhi ve âharûne yukâtilûne fî sebîlillâhi fakraû mâ teyessere minhu ve ekîmu’s- salâte ve âtû’z- zekâte ve akridullâhe kardan hasenen, ve mâ tukaddimû li enfusikum min hayrin tecidûhu indallâhi huve hayran ve a'zame ecrâ (ecren), vestagfirûllâh (vestağfirûllâhe), innallâhe gafûrun rahîm (rahîmun).: Muhakkak ki RABBin, senin ve seninle beraber olanlardan bir topluluğun, gecenin üçte ikisinden daha azında, (bazan) onun yarısında ve (bazan da) onun üçte birinde (Kur’ân okumak, zikir yapmak, kanitin olmak, teheccüd namazı kılmak için) kalktığını biliyor. Ve geceyi ve gündüzü ALLAH takdir eder, onu sizin asla hesaplayamayacağınızı (gecenin zaman dilimlerini doğru tayin edemeyeceğinizi) bildi. Bu sebeple sizin tövbenizi kabul etti. O halde Kur’ân’dan size kolay geleni okuyun! Sizden bir kısmınızın hasta olacağını, diğerlerinin yeryüzünde, ALLAH’ın fazlından (rızık) isteyerek dolaşacaklarını ve diğer bir kısmının da ALLAH’ın yolunda savaşacaklarını bildi. Artık O’ndan (Kur’ân’dan) size kolay geleni okuyun, namazı ikame edin, zekâtı verin ve ALLAH için güzel bir şekilde borç verin! Ve nefsiniz için hayır olarak ne takdim ederseniz, onu ALLAH’ın indinde daha hayırlı ve daha büyük bir ecir olarak bulursunuz. Ve ALLAH’a istiğfar edin (tövbe edip ALLAH’tan mağfiret dileyin)! Muhakkak ki ALLAH; Gafur’dur, Rahîm’dir.” (Muzzemmil 73/20)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RaHMetULLAH/MeRHaMetULLAH!.

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim


ResimEr Rahîm ALLAH celle celâlihu; insânların bolluk ve bereketinden rızıklarını aramaları için denizde gemileri yüzdürendir.:

رَّبُّكُمُ الَّذِي يُزْجِي لَكُمُ الْفُلْكَ فِي الْبَحْرِ لِتَبْتَغُواْ مِن فَضْلِهِ إِنَّهُ كَانَ بِكُمْ رَحِيمً
"RABBukumullezî yuzcî lekumul fulke fî’l- bahri li tebtegû min fadlihî, innehu kâne bikum rahîmâ (rahîmen).: Sizin RABBiniz ki; O, onun fazlından (nasip) arayasınız diye denizde gemileri sizin için sevkeder (yüzdürür). Çünkü O, size rahmet edicidir.” (İsrâ 17/66)


ResimEr Rahîm ALLAH celle celâlihu; yerin ve göklerin sırlarını bilendir.:

قُلْ أَنزَلَهُ الَّذِي يَعْلَمُ السِّرَّ فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ إِنَّهُ كَانَ غَفُورًا رَّحِيمًا
"Kul enzelehullezî ya’lemu’s- sırre fî’s- semâvâti ve’l- ard (ardı), innehu kâne gafûran rahîmâ (rahîmen).: De ki: “O’nu, göklerin ve yeryüzünün sırrını bilen indirdi. Muhakkak ki O, Gafur’dur (mağfiret edendir), Rahîm’dir (Rahîm esmasıyla tecelli edendir).” (Furkân 6)


ResimEr Rahîm ALLAH celle celâlihu; tevbe eden, iman eden ve Sâlih amel işleyen kimselerin kötülüklerini iyiliğe değiştirendir.:

إِلَّا مَن تَابَ وَآمَنَ وَعَمِلَ عَمَلًا صَالِحًا فَأُوْلَئِكَ يُبَدِّلُ اللَّهُ سَيِّئَاتِهِمْ حَسَنَاتٍ وَكَانَ اللَّهُ غَفُورًا رَّحِيمًا
"İllâ men tâbe ve âmene ve amile amelen sâlihan fe ulâike yubeddilullâhu seyyiâtihim hasenât (hasenâtin), ve kânallâhu gafûran rahîmâ (rahîmen).: Ancak tevbe eden, iman eden ve salih amellerde bulunup davranan başka; işte onların günahlarını ALLAH iyiliklere çevirir. ALLAH, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir.” (Furkân 70)


ResimEr Rahîm ALLAH celle celâlihu; sadakat gösterenleri, sözlerini tutmalarından dolayı odullendirip bağışlayandır.:

لِيَجْزِيَ اللَّهُ الصَّادِقِينَ بِصِدْقِهِمْ وَيُعَذِّبَ الْمُنَافِقِينَ إِن شَاء أَوْ يَتُوبَ عَلَيْهِمْ إِنَّ اللَّهَ كَانَ غَفُورًا رَّحِيمًا
"Li yecziyallâhu’s- sâdıkîne bi sıdkıhım ve yuazzibe’l- munâfıkîne in şâe ev yetûbe aleyhim, innallâhe kâne gafûran rahîmâ (rahîmen).: (Bu), ALLAH’ın sadıkları sadakatlerinden dolayı mükâfatlandırması ve münafıklara azap etmesi veya dilerse tövbelerini kabul etmesi içindir. Muhakkak ki ALLAH, Gafur’dur (mağfiret eden, günahları sevaba çeviren), Rahîm’dir (rahmet eden, Rahîm esmasıyla tecelli eden).”
(Ahzâb 33/24)


ResimEr Rahîm ALLAH celle celâlihu; insânlara melekleriyle ni’metlerini bahşeden, onları karanlıklardan aydınlğıa çıkaran ve mü’minlere rahmet kaynağı olandır.:

هُوَ الَّذِي يُصَلِّي عَلَيْكُمْ وَمَلَائِكَتُهُ لِيُخْرِجَكُم مِّنَ الظُّلُمَاتِ إِلَى النُّورِ وَكَانَ بِالْمُؤْمِنِينَ رَحِيمًا
"Huvellezî yusallî aleykum ve melâiketuhu li yuhricekum mine’-z zulumâti ilâ’n- nûr, ve kâne bi’l- mu’minîne rahîmâ (rahîmen).: Sizi (nefsinizin kalbini), karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için, üzerinize salâvât (vasıtasıyla nur) gönderen, O ve O’nun melekleridir ki O, mü’minlere Rahîm(dir). (Rahîm esmasıyla tecelli eden).” (Ahzâb 33/43)


ResimEr Rahîm ALLAH celle celâlihu; peygamberine birçok eş bahşederek merhamet edendir.:

يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ إِنَّا أَحْلَلْنَا لَكَ أَزْوَاجَكَ اللَّاتِي آتَيْتَ أُجُورَهُنَّ وَمَا مَلَكَتْ يَمِينُكَ مِمَّا أَفَاء اللَّهُ عَلَيْكَ وَبَنَاتِ عَمِّكَ وَبَنَاتِ عَمَّاتِكَ وَبَنَاتِ خَالِكَ وَبَنَاتِ خَالَاتِكَ اللَّاتِي هَاجَرْنَ مَعَكَ وَامْرَأَةً مُّؤْمِنَةً إِن وَهَبَتْ نَفْسَهَا لِلنَّبِيِّ إِنْ أَرَادَ النَّبِيُّ أَن يَسْتَنكِحَهَا خَالِصَةً لَّكَ مِن دُونِ الْمُؤْمِنِينَ قَدْ عَلِمْنَا مَا فَرَضْنَا عَلَيْهِمْ فِي أَزْوَاجِهِمْ وَمَا مَلَكَتْ أَيْمَانُهُمْ لِكَيْلَا يَكُونَ عَلَيْكَ حَرَجٌ وَكَانَ اللَّهُ غَفُورًا رَّحِيمًا
"Yâ eyyuhân nebiyyu innâ ahlelnâ leke ezvâcekelletî âteyte ucûrahunne ve mâ meleket yemînuke mimmâ efâallâhu aleyke ve benâti ammike ve benâti ammâtike ve benâti hâlike ve benâti hâlâtikellâtî hâcerne meâke, vemraeten mu’mineten in vehebet nefsehâ lin nebiyyi in erâden nebiyyu en yestenkihahâ hâlisaten leke min dûni’l- mu’minîn (mu’minîne), kad alimnâ mâ faradnâ aleyhim fî ezvâcihim ve mâ meleket eymânuhum li keylâ yekûne aleyke haracun, ve kânallâhu gafûran rahîmâ (rahîmen).: Ey Nebî (Peygamber)! Muhakkak ki Biz, ecirlerini (mehirlerini) verdiğin zevcelerini ve elinin (altında) malik olduğun, ALLAH’ın ganimet olarak sana verdiği (cariyelerini) helâl kıldık. Ve seninle beraber hicret eden amcanın kızları, halanın kızları, dayının kızları, teyzenin kızları ve nefsini Nebî (Peygamber) için hibe eden ve Nebî’nin (Peygamber’in) de onu almak istediği mü’min kadınları, (diğer) mü’minler hariç, sana özel olarak (helâl kıldık). Onlara (diğer mü’minlere) zevceleri ve ellerinin (altında) malik oldukları (cariyeleri) konusunda neyi farz kıldık, Biz biliriz. (Bu), senin üzerine bir zorluk olmaması içindir. Ve ALLAH, Gafûr’dur (mağfiret eden), Rahîm’dir (Rahîm esmasıyla tecelli eden).” (Ahzâb 33/50)


ResimEr Rahîm ALLAH celle celâlihu; mü’min kadınlara toplum içine çıktıklarında namuslu olarak tanınmaları ve rahatsız edilmemeleri için dış Kıyafetlerini üzerlerine almalarını emrederek onlara rahmet edendir.:

يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ قُل لِّأَزْوَاجِكَ وَبَنَاتِكَ وَنِسَاء الْمُؤْمِنِينَ يُدْنِينَ عَلَيْهِنَّ مِن جَلَابِيبِهِنَّ ذَلِكَ أَدْنَى أَن يُعْرَفْنَ فَلَا يُؤْذَيْنَ وَكَانَ اللَّهُ غَفُورًا رَّحِيمًا
"Yâ eyyuhân nebîyyu kul li ezvâcike ve benâtike ve nisâil mu’minîne yudnîne aleyhinne min celâbîbihinn (celâbîbihinne), zâlike ednâ en yu’rafne fe lâ yu’zeyne ve kânallâhu gafûran rahîmâ (rahîmen).: Ey Nebî (Peygamber)! Zevcelerine, kızlarına ve mü’minlerin kadınlarına (mü’min kadınlara) söyle, cilbablarına sarınsınlar (örtünsünler). Bu, onların (cariye olmadıklarının, hür ve iffetli kadın olduklarının) bilinmesi ve onlara eziyet edilmemesi için daha uygundur. Ve ALLAH, Gafûr’dur (mağfiret eden), Rahîm’dir (Rahîm esmasıyla tecelli eden).” (Ahzâb 33/59)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RaHMetULLAH/MeRHaMetULLAH!.

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim


MuHABBet ->AĞYÂRı ELEmek
kOYUN ->KUZUSun MELEmek
--->GÜNEŞ-Le ---->IŞIĞI GiBi
MERHÂMet “BİZ BİR-İZ!” DEmek!.



ResimEr Rahîm ALLAH celle celâlihu; munafık ve müşrik erkeklere ve kadınlara azab eden ve mü’min erkek ve kadınları da bağışlayandır.:

لِيُعَذِّبَ اللَّهُ الْمُنَافِقِينَ وَالْمُنَافِقَاتِ وَالْمُشْرِكِينَ وَالْمُشْرِكَاتِ وَيَتُوبَ اللَّهُ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ وَكَانَ اللَّهُ غَفُورًا رَّحِيمًا
Resim ---Li yuazziballâhu’l- munâfikîne ve’l- munâfikâti ve’l- muşrikîne ve’l- muşrikâti ve yetûballâhu alâl mu’minîne ve’l- mu’minât (mu’minâti), ve kânallâhu gafûran rahîmâ (rahîmen).: (Bu), ALLAH’ın münafık erkekleri ve münafık kadınları, müşrik erkekleri ve müşrik kadınları azaplandırması ve mü’min erkeklerin ve mü’min kadınların tövbelerini kabul etmesi içindir. ALLAH Gafûr’dur (mağfiret eden, günahları sevaba çeviren), Rahîm’dir (Rahîm esması ile tecelli eden).” (Ahzâb 33/73)


ResimEr Rahîm ALLAH celle celâlihu; yerin ve göklerin hakimiyetini elinde bulundurup dilediğini bağışlayan dilediğine de azab edendir.:

وَلِلَّهِ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ يَغْفِرُ لِمَن يَشَاء وَيُعَذِّبُ مَن يَشَاء وَكَانَ اللَّهُ غَفُورًا رَّحِيمًا
Resim ---Ve lillâhi mulku’s- semâvâti ve’l- ard (ardı), yagfiru li men yeşâu ve yuazzibu men yeşâu, ve kânALLAHu gafûran rahîmâ (rahîmen).: Ve göklerin ve yerin mülkü ALLAH’ındır. Dilediğini mağfiret eder ve dilediğine azap eder. Ve ALLAH; Gafur’dur, Rahîm’dir.” (Fetih 48/14)

Kur'ÂN-ı Kerîmin bütün bu tanımlarda da görüldüğü gibi ALLAH celle celâlihu’nun Rahîm ismi hem dünya hayatını hem de âhiret hayatını kapsamaktadır..

ResimRahîm celle celâlihu ismi, muhammedinur sitemizde genişçe incelenmiştir:


http://muhammedinur.com/forum/viewtopic ... 2&start=50

Resim Rahîm ismi Kur’ÂN-ı Kerîm’de 144 kez geçmektedir.
Âyet-i Celîlellerin sonunda İKİLİ ESMÂLar olarak:

EL GAFÛRU'R-RAHÎMU celle celâluhu : Bağışlayıcı-Esirgeyici olan. (70 defa) Bakara 2/173, 182, 192, 199, 218, 226, (8 defa)–(Âl-i İmrân 3/31, 89, 129) (3 defa)–Nisâ 4/23, 25, 96, 100, 106, 110, 129, (8 defa)–Mâide 5/3, 34, 39, 74, 98) (5 defa)–En'âm 6/54, 145,165) (3 defa)–A'râf 7/153, 167) (2 defa)–(Enfal 8/69, 70) (2 defa)–Tevbe 9/5, 27, 91, 99, 102, 104, 117, (5 defa)–(Yûnus 10/107)–Hûd 11/41) –Yûsuf 12/53, 98) (2 defa)–İbrâhim 14/36)–Hicr 15/49)–Nahl 16/18, 110, 115, 119, (4 defa)–(Nûr 24/22, 33,62) (3 defa)–Furkân 25/6, 70) (2 defa)–Neml 27/11)–Kasas 28/16)–Ahzâb 33/5, 24, 50, 59, 73)(5 defa)–Zümer 39/53)–Fussilet 41/32)– Şurâ 42/5)–Ahkaf 46/8)–Feth 48/14)–Hucurât 49/5, 14) (2 defa)–Hadid 57/28)–Mücâdele 58/12)–Mümtehine 60/7, 12) (2 defa)–(Tegâbûn 64/ 14)–(Tahrîm 66/1)-( Müzemmil 73/20)

ER RABBU'R-RAHÎMU celle celâluhu : Rahmeti çok olan Rabbu'l-Âlemîn.(1 defa) (Yâsîn 36/58)

RABBU’L-VEKİLU celle celâluhu : Vekil olan Rabbu'l-Âlemîn. (1 defa) (İsra 17/65)

RABBU’l-BASÎRU celle celâluhu : Görücü olan Rabbu'l-Âlemîn. (Furkan 25/20)

RABBU’z-ZÂHİRU : Zâhir olan Rabbu'lâlemîn. (1 defa) (Furkan 25/55)

ER RAHÎMU'L-ĞAFÛRU celle celâluhu : Esirgeyen-bağışlayan. (1 defa) “rahimu'l-Ğafur” (Sebe' 34/2)

ER RAHÎMU'L-VEDÛDU celle celâluhu : Esirgeyen-Seven. (1 defa) (Hûd 11/90)

ER RAHMÂNU'R-RAHÎMU celle celâluhu : Esirgeyen-Rahmet eden. (5 defa) (Fâtiha 1/3) –( Bakara 2/163)–(Neml27/30)–Fussilet 41/2)–Haşr 59/22)

ER RAÛFU'R-RAHÎMU celle celâluhu : Ref'et ve Rahmet Sâhibi olan. (9 defa) (Bakara 2/143)–(Tevbe 9/117, 128) (2 defa)–Nahl 16/47)–(Hacc 22/65) –( Nûr 24/20) (1 defa) –Hadid 57/9)–Haşr 59/10)

ET TEVVÂBU'R-RAHÎMU celle celâluhu : Tevbeleri tek kabul edici-Rahmet Sâhibi olan. (7 defa) (BAKARA 2/37, 54, 128, 160)–(NİSA 4/16, 64) (3 defa) –(Tevbe 9/104, 118) (2 defa)–(Hucurât 49/12).

72 yerde El Gafûr ismi ile beraber kullanılmaktadır. Bu ALLAH celle celâlihu’nun hem günahları bağışlayıcı olduğunu hem de kullarına merhamet edici olduğunu ifâde eder. 

إِنَّمَا حَرَّمَ عَلَيْكُمُ الْمَيْتَةَ وَالدَّمَ وَلَحْمَ الْخِنزِيرِ وَمَا أُهِلَّ بِهِ لِغَيْرِ اللّهِ فَمَنِ اضْطُرَّ غَيْرَ بَاغٍ وَلاَ عَادٍ فَلا إِثْمَ عَلَيْهِ إِنَّ اللّهَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
Resim ---İnnemâ harrame aleykumu’l- meytete ve’d- deme ve lahme’l- hınzîri ve mâ uhille bihî li gayrillâh (gayrillâhi), fe menidturra gayra bâgin ve lâ âdin fe lâ isme aleyh (aleyhi), innallâhe gafûrun rahîm (rahîmun).: Fakat (Allah) size, sadece ölü hayvan etini, kanı ve domuz etini haram kıldı. Ve Allah’tan başkası için olanı (putlar ve şahıslar adına kesilen hayvanı) helâl kılmadı. Ama kim zarurette (açlıkta ve zor durumda) kalırsa, o taktirde (başkasının) hakkına el uzatmamak ve zaruret miktarını aşmamak (şartıyla) onun üzerine günah yoktur. Muhakkak ki Allah, Gafur’dur, Rahîm’dir.” (Bakara 2/173)

قُلْ إِن كُنتُمْ تُحِبُّونَ اللّهَ فَاتَّبِعُونِي يُحْبِبْكُمُ اللّهُ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَاللّهُ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
Resim ---Kul in kuntum tuhibbûnallâhe fettebiûnî yuhbibkumullâhu ve yagfir lekum zunûbekum, vallâhu gafûrun rahîm (rahîmun).: De ki: “Eğer siz Allah'ı seviyorsanız, o taktirde bana tâbi olunuz ki Allah da sizi sevsin ve sizin günahlarınızı mağfiret etsin (sevaba çevirsin). Ve Allah "Gafur"dur, "Rahîm"dir.” (Âl-i İmrân 3/31) 

فَمَن تَابَ مِن بَعْدِ ظُلْمِهِ وَأَصْلَحَ فَإِنَّ اللّهَ يَتُوبُ عَلَيْهِ إِنَّ اللّهَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
Resim ---Fe men tâbe min ba’di zulmihî ve aslaha fe innallâhe yetûbu aleyh (aleyhi) innallâhe gafûrun rahîm (rahîmun).: Artık kim, yaptığı zulümden sonra tövbe ederse ve ıslâh olursa, o taktirde, muhakkak ki Allah onun tövbesini kabul eder. Muhakkak ki Allah, Gafur’dur, Rahîm’dir.” (Mâide 5/39)

Rahîm ismi Kur’ÂN-ı Kerîm’de 9 kez Tevvab ismi ile birlikte zikredilmiştir. ALLAH celle celâlihu, rahmetinden dolayı kullarının tevbelerini kabul eder. 

فَتَلَقَّى آدَمُ مِن رَّبِّهِ كَلِمَاتٍ فَتَابَ عَلَيْهِ إِنَّهُ هُوَ التَّوَّابُ الرَّحِيمُ
Resim ---Fe telekkâ âdemu min rabbihî kelimâtin fe tâbe aleyh (aleyhi), innehu huve’t- tevvâbur rahîm (rahîmu).: Sonra Âdem, Rabbinden kelimeleri telakki etti (öğrendi) (ve Rabbine tövbe etti.). Bunun üzerine (Allah), onun tövbesini kabul buyurdu. Muhakkak ki O, Tevvab’tır (tövbeleri kabul edendir), rahîm’dir (rahmet nuru gönderendir).” (Bakara 2/37) 

وَإِذْ يَرْفَعُ إِبْرَاهِيمُ الْقَوَاعِدَ مِنَ الْبَيْتِ وَإِسْمَاعِيلُ رَبَّنَا تَقَبَّلْ مِنَّا إِنَّكَ أَنتَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ
Resim ---Ve iz yerfeu ibrâhîmu’l- kavâide mine’l- beyti veismâîl (ismâîlu) rabbenâ tekabbe’l- minnâ inneke entes semîu’l- alîm (alîmu).: İbrâhîm (aleyhisselâm) ve İsmail (aleyhisselâm), beyt’in (Kâbe’nin) temellerini yükseltiyorlardı (ve şöyle dua ediyorlardı): “Rabbimiz, bizden (bunu) kabul buyur. Muhakkak ki Sen, Sen, en iyi işiten ve en iyi bilensin.” (Bakara 2/127)

رَبَّنَا وَاجْعَلْنَا مُسْلِمَيْنِ لَكَ وَمِن ذُرِّيَّتِنَا أُمَّةً مُّسْلِمَةً لَّكَ وَأَرِنَا مَنَاسِكَنَا وَتُبْ عَلَيْنَآ إِنَّكَ أَنتَ التَّوَّابُ الرَّحِيمُ
Resim ---Rabbenâ vec’alnâ muslimeyni leke ve min zurriyyetinâ ummeten muslimeten leke ve erinâ menâsikenâ ve tub aleynâ, inneke ente’t- tevvâbur rahîm (rahîmu).: Rabbimiz, bizim ikimizi sana teslim olanlardan kıl, zürriyetimizden de sana teslim olan bir ümmet (kıl) ve bize (hac) ibadetinin yerlerini (ve kurallarını) göster ve tövbemizi kabul et. Muhakkak ki Sen, Sen, tövbeleri kabul edensin, rahmet edensin (rahmet nuru gönderensin).” (Bakara 2/128)

وَعَلَى الثَّلاَثَةِ الَّذِينَ خُلِّفُواْ حَتَّى إِذَا ضَاقَتْ عَلَيْهِمُ الأَرْضُ بِمَا رَحُبَتْ وَضَاقَتْ عَلَيْهِمْ أَنفُسُهُمْ وَظَنُّواْ أَن لاَّ مَلْجَأَ مِنَ اللّهِ إِلاَّ إِلَيْهِ ثُمَّ تَابَ عَلَيْهِمْ لِيَتُوبُواْ إِنَّ اللّهَ هُوَ التَّوَّابُ الرَّحِيمُ
Resim ---Ve alâs selâsetillezîne hullifû, hattâ izâ dâkat aleyhimu’l- ardu bimâ rahubet ve dâkat aleyhim enfusuhum ve zannû en lâ melcee minallâhi illâ ileyhi, summe tâbe aleyhim li yetûbû, innallâhe huvet tevvâbur rahîm (rahîmu).: Ve geri bırakılan (âyet-106: gazadan geri kalıp, haklarındaki hüküm ertelenen) üç kişinin de (tövbeleri kabul edildi: âyet 117). Hatta yeryüzü geniş olmasına rağmen onlara dar gelmişti. Ve nefsleri de kendilerine dar geldi. Kendilerine Allah’tan başka bir melce (sığınak) olmadığını anladılar (kesin olarak idrak ettiler). Sonra (tövbeleri kabul edilerek) ruhlarını yeniden Allah’a ulaştırsınlar diye tövbelerini kabul etti. Muhakkak ki Allah, O; Tevvab’tır (tövbeleri kabul eden), Rahîm’dir (rahmet nurunu gönderen).” (Tevbe 9/118)

Rahîm ismi Kur’ÂN-ı Kerîm’de 9 kez Rauf ismi ile beraber ER RAÛFU'R-RAHÎMU celle celâluhu olarak geçer.
ALLAH celle celâlihu’nun hem merhametli hem de kullarına karşı yumuşak davrandış. ifâde edilir.


وَكَذَلِكَ جَعَلْنَاكُمْ أُمَّةً وَسَطًا لِّتَكُونُواْ شُهَدَاء عَلَى النَّاسِ وَيَكُونَ الرَّسُولُ عَلَيْكُمْ شَهِيدًا وَمَا جَعَلْنَا الْقِبْلَةَ الَّتِي كُنتَ عَلَيْهَا إِلاَّ لِنَعْلَمَ مَن يَتَّبِعُ الرَّسُولَ مِمَّن يَنقَلِبُ عَلَى عَقِبَيْهِ وَإِن كَانَتْ لَكَبِيرَةً إِلاَّ عَلَى الَّذِينَ هَدَى اللّهُ وَمَا كَانَ اللّهُ لِيُضِيعَ إِيمَانَكُمْ إِنَّ اللّهَ بِالنَّاسِ لَرَؤُوفٌ رَّحِيمٌ
Resim ---Ve kezâlike cealnâkum ummeten vasatan li tekûnû şuhedâe ale’n- nâsi ve yekûne’r- resûlu aleykum şehîdâ (şehîden), ve mâ cealnâ’l- kıbletelletî kunte aleyhâ illâ li na’leme men yettebiur resûle mimmen yenkalibu alâ akibeyh (akibeyhi), ve in kânet le kebîreten illâ alellezîne hedallâh (hedallâhu) ve mâ kânallâhu li yudîa îmânekum innallâhe bi’n- nâsi le raûfun rahîm (rahîmun).: Ve işte böylece insanların üzerine (hak) şahitler olmanız için Biz, sizi vasat (ikisi arasında) (hayırlı ve faziletli) bir ümmet kıldık. Resûl de sizin üzerinize şahit olsun.Ve Biz, sadece Resûl’e uyanı, topukları üzerinde geriye dönenden ayırıp bilmemiz(belirtmemiz) için, halen o üzerine (yönelmekte) olduğunuz (Kâbe’yi) kıble yaptık. Ve bu, elbette zor bir iştir, ancak Allah’ın hidayete erdirdiği kimseler hariç (bu onlara zor gelmez). Ve Allah sizin îmânınızı zayi edecek değildir. Muhakkak ki Allah, insanlara çok şefkatlidir, merhametlidir.” (Bakara 2/143)

لَقَد تَّابَ الله عَلَى النَّبِيِّ وَالْمُهَاجِرِينَ وَالأَنصَارِ الَّذِينَ اتَّبَعُوهُ فِي سَاعَةِ الْعُسْرَةِ مِن بَعْدِ مَا كَادَ يَزِيغُ قُلُوبُ فَرِيقٍ مِّنْهُمْ ثُمَّ تَابَ عَلَيْهِمْ إِنَّهُ بِهِمْ رَؤُوفٌ رَّحِيمٌ
Resim ---Lekad tâballâhu alân nebiyyi ve’l- muhâcirîne ve’l- ensârillezînettebeûhu fî sâati’l- usrati min ba’di mâ kâde yezîgu kulûbu ferîkın minhum summe tâbe aleyhim, innehu bihim raûfun rahîm (rahîmun).: Andolsun ki; Allah, nebîye ve muhacirlere (hicret edenlere, göç edenlere) tövbeyi nasip etti. O zor zamanda kalpleri meyletmek (îmândan dönmek) üzere iken; O'na tâbî olan ensara ve onlardan bir gruba tövbe etmeyi nasip etti. Sonra da onların tövbelerini kabul etti. Çünkü O (Allah); onlara Rauf’tur (çok şefkatli), Rahîm’dir.” (Tevbe 9/117)

وَتَحْمِلُ أَثْقَالَكُمْ إِلَى بَلَدٍ لَّمْ تَكُونُواْ بَالِغِيهِ إِلاَّ بِشِقِّ الأَنفُسِ إِنَّ رَبَّكُمْ لَرَؤُوفٌ رَّحِيمٌ
Resim ---Ve tahmilu eskâlekum ilâ beledin lem tekûnû bâlıgîhi illâ bi şıkkı’l- enfusi, inne rabbekum le raûfun rahîm (rahîmun).: Ve kendinizin yorulmadan ulaşamayacağınız (ancak çok meşakkatle gidebileceğiniz) beldeye, ağır eşyalarınızı (onlarla) taşırsınız. Muhakkak ki sizin Rabbiniz, gerçekten Rauf’tur (çok şefkatli, çok merhametlidir) ve Rahîm’dir (rahmet nuru gönderendir)." (Nahl 16/7)

Rahîm ismi bir âyette ER RAHÎMU'L-VEDÛDU celle celâluhu olarak Vedud ismi ile beraber geçmektedir. ALLAH celle celâlihu, kullarına acizliğinden veyâ korkaklığından dolayı merhamet etmez. Bilâkis onlara olan sevgisinden dolayı onlara rahmet eder. ALLAH celle celâlihu hem sever hem de rahmet eder.

وَاسْتَغْفِرُواْ رَبَّكُمْ ثُمَّ تُوبُواْ إِلَيْهِ إِنَّ رَبِّي رَحِيمٌ وَدُودٌ
Resim ---Vestagfirû rabbekum summe tûbû ileyhi, inne rabbî rahîmun vedûd (vedûdun).: Ve Rabbinizin mağfiretini isteyin (dileyin). Sonra O’na tövbe edin. Muhakkak ki benim Rabbim, rahmet edendir (rahmet nuru gönderen), Vedûd’dur (sevendir).” (Hûd 11/90)

Rahîm ismi bir âyette de el-Berr ismi ile beraber geçmektedir. ALLAH celle celâlihu herhangi bir gücün zorlaması ile kullarına rahmet etmez. iyilik yapma özelliği ALLAH celle celâlihu’nun zâtında vardır. ALLAH celle celâlihu’nun rahmeti çok geniş ve çok boyutludur. Bütün insânları ve evreni kapsar. ALLAH celle celâlihu’nun rahmetinde sınır yoktur.

قَالُوا إِنَّا كُنَّا قَبْلُ فِي أَهْلِنَا مُشْفِقِينَ
Resim ---Kâlû innâ kunnâ kablu fî ehlinâ muşfikîn (muşfikîne).: “Gerçekten biz daha önce ailemizle beraberken korkuyorduk.” dediler.” (Tûr 52/26)

فَمَنَّ اللَّهُ عَلَيْنَا وَوَقَانَا عَذَابَ السَّمُومِ
Resim ---Fe mennallâhu aleynâ ve vakânâ azâbes semûm(semûmi).: Şimdi Allah bizi ni’metlendirdi ve bizi (cehennemin) kavurucu ateşinin azabından korudu.” (Tûr 52/27)

إِنَّا كُنَّا مِن قَبْلُ نَدْعُوهُ إِنَّهُ هُوَ الْبَرُّ الرَّحِيمُ
Resim ---İnnâ kunnâ min kablu ned’ûhu, innehu huve’l- berru’r- rahîm (rahîmu).: Muhakkak ki biz, daha önceden O’na (Allah’a) dua ediyorduk. Muhakkak ki O; Berr’dir (çok cömert, çok lütufkârdır), Rahîm’dir (Rahîm esması ile tecelli edendir).” (Tûr 52/28)

Rahîm ismi Kur’ÂN-ı Kerîm’de 13 kez Azîz ismi ile beraber geçmektedir. Bu beraberlik rasgele değildir. ALLAH celle celâlihu mutlak galibdir. Asla maglub edilemez. Hem kendisi şereflidir, hem de insânlara şeref verir. Kullara olan merhameti acziyetinden dolayı değildir. şereften yoksun olduğu için de merhametli değildir. O, güçlüdur, O’nun gücüne kimse karşı koyamaz. Hem Rahîm özelliği hem de Azîz özelliği ALLAH celle celâlihu’dan başka hiçbir kimse de aynı anda bulunamaz. 

أَوَلَمْ يَرَوْا إِلَى الْأَرْضِ كَمْ أَنبَتْنَا فِيهَا مِن كُلِّ زَوْجٍ كَرِيمٍ
Resim ---E ve lem yerav ilâ’l- ardı kem enbetnâ fîhâ min kulli zevcin kerîm (kerîmin).: Onlar yeryüzünü görmediler mi? Orada çeşit çeşit çiftlerin hepsinden, nicelerini (nice bitkiler) yetiştirdik.” (Şuarâ 26/7)

إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَةً وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُم مُّؤْمِنِينَ
Resim ---İnne fî zâlike le âyeten, ve mâ kâne ekseruhum mu’minîn (mu’minîne).: Muhakkak ki bunda elbette âyet vardır. Ve (fakat) onların çoğu mü’min olmadılar.” (Şuarâ 26/8)

وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ
Resim ---Ve inne rabbeke le huve’l- azîzu’r- rahîm (rahîme).: Ve muhakkak ki senin Rabbin, elbette Azîz’dir (yüce), Rahîm’dir (Rahîm esmasıyla tecelli eden).” (Şuarâ 26/9)

وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ
Resim ---Ve inne rabbeke le huve’l- azîzu’r- rahîm (rahîmu).: Ve muhakkak ki senin Rabbin, elbette O, Azîz’dir (yüce), Rahîm’dir (Rahîm esmasıyla tecelli eden).” (Şuarâ 26/191)

وَإِنَّهُ لَتَنزِيلُ رَبِّ الْعَالَمِينَ
Resim ---Ve innehu le tenzîlu rabbi’l- âlemin (âlemîne).: Ve muhakkak ki O (Kur’ân), gerçekten âlemlerin Rabbinden indirilmiştir.” (Şuarâ 26/192)

يُدَبِّرُ الْأَمْرَ مِنَ السَّمَاء إِلَى الْأَرْضِ ثُمَّ يَعْرُجُ إِلَيْهِ فِي يَوْمٍ كَانَ مِقْدَارُهُ أَلْفَ سَنَةٍ مِّمَّا تَعُدُّونَ
Resim ---Yudebbiru’l- emre mine’s- semâi ilâ’l- ardı summe ya’rucu ileyhi fî yevmin kâne mıkdâruhu elfe senetin mimmâ teuddûn (teuddûne).: Gökten arza kadar emri (Allah’tan gelen ve Allah’a dönen herşeyi) tedbir eder (düzenler). Sonra bir günde O’na yükselir ki, (o bir günün) süresi, sizin (dünya ölçülerine göre) saymanızla 1000 senedir.” (Secde 32/5)

ذَلِكَ عَالِمُ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ
Resim ---Zâlike âlimu’l- gaybi veş şehâdeti’l- azîzu’r- rahîm (rahîmu).: İşte O, gaybı (görünmeyeni) ve görüneni bilen Azîz’dir (yüce), Rahîm’dir (Rahîm esmasıyla tecelli eden).” (Secde 32/6)

Rahîm ismi bir kez de RABB ismiyle beraber geçmektedir. ALLAH celle celâlihu kullarına sadece merhamet etmekle kalmazı RABB özelliğiyle, RABB ismiyle onların hayatına karşır ve mudahale eder. ALLAH celle celâlihu hem yaratır hem de terbiye eder. Evrene ve insân hayatına düzen ve nizam koyar. Emretme ve yasaklama yetkisine sahiptir. Kimseye sormadan, danışmadan karar alma yetkisi vardır. Dilediğini yapar, yaptığından dolayı kimseye hesap vermez. ALLAH celle celâlihu bütün bu özelliğiyle beraber kullarına merhamet eder. Rahmetini onlara dilediği şekilde yayar.

إِنَّ أَصْحَابَ الْجَنَّةِ الْيَوْمَ فِي شُغُلٍ فَاكِهُونَ
Resim ---İnne ashâbe’l- cenneti’l- yevme fî şugulin fâkihûn (fâkihûne).: Muhakkak ki cennet ehli, o gün zevkli bir meşguliyet içinde olanlardır.” (Yâsîn 36/55)

هُمْ وَأَزْوَاجُهُمْ فِي ظِلَالٍ عَلَى الْأَرَائِكِ مُتَّكِؤُونَ
Resim ---Hum ve ezvâcuhum fî zılâlin alâ’l- erâiki muttekiûn (muttekiûne).: Onlar ve eşleri, gölgeliklerde tahtlar üzerinde yaslanmış olanlardır.” (Yâsîn 36/56)

لَهُمْ فِيهَا فَاكِهَةٌ وَلَهُم مَّا يَدَّعُونَ
Resim ---Lehum fîhâ fâkihetun ve lehum mâ yeddeûn (yeddeûne).: Orada onlar için meyveler ve istedikleri (her)şey vardır.” (Yâsîn 36/57)

سَلَامٌ قَوْلًا مِن رَّبٍّ رَّحِيمٍ
Resim ---Selâmun kavlen min rabbin rahîm (rahîmin).: Rahîm olan Rab’ten "selâm" sözü (vardır).” (Yâsîn 36/58)

Rahîm ismi 6 kez de RahmÂN ismi ile beraber geçmektedir. Bu birliktelik hem ALLAH celle celâlihu’nun uluhiyyetine hem de rahmetinin sonsuzluğuna işâret eder.

حم
Resim ---Hâ mîm.: Hâ, mîm.” (Fussilet 41/1)

تَنزِيلٌ مِّنَ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
Resim ---Tenzîlun mine’r- rahmâni’r- rahîm (rahîmi).: Rahmân ve Rahîm (olan Allah) tarafından indirilmiştir.” (Fussilet 41/2)

كِتَابٌ فُصِّلَتْ آيَاتُهُ قُرْآنًا عَرَبِيًّا لِّقَوْمٍ يَعْلَمُونَ
Resim ---Kitâbun fussilet âyâtuhu kur’ânen arabiyyen li kavmin ya’lemûn (ya’lemûne).: (O), bilen bir kavim için, âyetleri tafsil edilmiş (fasıl fasıl açıklanmış) bir Kitap olan Arapça Kur’ân’dır.” (Fussilet 41/3)

بَشِيرًا وَنَذِيرًا فَأَعْرَضَ أَكْثَرُهُمْ فَهُمْ لَا يَسْمَعُونَ
Resim ---Beşîran ve nezîrâ (nezîren), fe a’rada ekseruhum fehum lâ yesmeûn (yesmeûne).: Müjdeleyici ve uyarıcı olarak. Fakat onların çoğu yüz çevirdiler. Artık onlar işitmezler.” (Fussilet 41/4)

هُوَ اللَّهُ الَّذِي لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ عَالِمُ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ هُوَ الرَّحْمَنُ الرَّحِيمُ
Resim ---Huvallâhullezî lâ ilâhe illâ huve, âlimu’l- gaybi veş şehâdeti, huve’r- rahmânur rahîm (rahîmu).: O Allah ki, O’ndan başka İlâh yoktur. Gaybı (görünmeyeni) ve görüneni de O bilir. O; Rahmân’dır, Rahîm’dir.” (Haşr 59/22) 

وَإِلَهُكُمْ إِلَهٌ وَاحِدٌ لاَّ إِلَهَ إِلاَّ هُوَ الرَّحْمَنُ الرَّحِيمُ
Resim ---Ve ilâhukum ilâhun vâhid (vâhidun), lâ ilâhe illâ huver rahmânu’r- rahîm (rahîmu).: Sizin ilâhınız tek bir ilâhtır. O’ndan başka ilâh yoktur. O, rahmân’dır rahîm’dir.” (Bakara 2/163)

Rahîm ismini Kur’ÂN-ı Kerîm’de bâzen marife bâzen de nekra olarak gormekteyiz. Tekil ve çoğul kullanımı da vardır. Bu Rahîm isminin hem ALLAH için hem de insânlar için kullanılabileceğini ifâde eder. Nitekim Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Rahîm sıfatı ile Kur’ÂN-ı Kerîm’de nitelenmiştir: 

لَقَدْ جَاءكُمْ رَسُولٌ مِّنْ أَنفُسِكُمْ عَزِيزٌ عَلَيْهِ مَا عَنِتُّمْ حَرِيصٌ عَلَيْكُم بِالْمُؤْمِنِينَ رَؤُوفٌ رَّحِيمٌ
Resim ---Lekad câekum resûlun min enfusikum azîz(azîzun), aleyhi mâ anittum harîsun aleykum bi’l- mu’minîne raûfun rahîm (rahîmun).: Andolsun ki; size, sizin içinizden azîz bir Resûl geldi. Sizin üzüldüğünüz şey, O'na ağır gelir (O'nu üzer). Size çok düşkün, mü’minlere şefkatli ve merhametlidir.” (Tevbe 9/128)
Resim
Cevapla

“Divanında Muhammedi Tasavvuf” sayfasına dön