MuhaMmedi TefeKküR

Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: MuhaMmedi TefeKküR

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim


İyİ dİNLe -> ALpER VÂHiD
Eş ŞEHîD ALLAhtır ->ŞÂHiD
şU ÂN ->ŞE’ÂN mAHşERİnde
->NEdir ELESt? ->NEdir ÂHiD?.

ZEVK 7468

RAHMÂN-ın>NÛN NEFESi-yİZz!. ->DERÛNî DOSTu ->DUY!.um-da
->MîM-i MuhaMMed ->SESİ-yİZz!. ->HABîBî HiLKAt ->HUYU-mda

kÖLE bENimm!. SuLtÂN bENemm!.
CÂNdan AKREB >CÂNÂN bENemm!.

YA’KÛB-un GÖZ YAŞı ->NAKİL!. ->“YÛSUF”um ->“AKIL KUYUm”-da!.

aleyhumusselâm..

14.02.16. 17:11
brsbrsmm.. tktkttkmhyrÂNnn..



YOLcu ->CÂNdan GEÇik!. BİLmeLisÎn..
YOL ki -> CÂNÂNa AÇık!. BULMaLısÎN..
YOLdaŞ ->GÖNLü SEÇik!. OLmaLısÎN..
YOLLuk ->SIRRı SAÇık!. YAŞAmaLısÎN.. İnşâe ALLAHu teÂLÂ…
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: MuhaMmedi TefeKküR

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

ALLAH VeKîL SAKın KoRKma!
->TEKe TEK YÜRÜ >İhvÂNim!
ALLAH KefîL -> SAKın KoKma!
“DERİ”ni ->SÜRÜ ->İhvÂNim!.

DEe BUyuRr!.

BiRr TÜRkü Tuttur >İhvÂNim
Tâa İçerden >DEM bu DEMim
ZeVK ZeHRin >Yuttur İhvÂNim
ZEVKLerin ZEVKi ->ZEMZEMim!.

*

“DERDine -> DELi” DEsinLer
“KeŞİŞ DAĞı >YELi” DEsinLer
GÖZünden DÖKtüğün >ŞEY’e
“ŞAŞKIN-ın SELi” -> DEsinLer!.

*

ÂMEL biR AN ->GELir-GİDer
->CeNÂB-ı ALLAH ->AffeDER
->CeNÂBet ->DUYmaz ihvÂNi
YIKaNan AŞKım “ALLAH!.” der!.

*

SıRR-ı SıFıR ->SALLa GELsin
biR DAMLasın.. >DELi SELsin
->HAKk ÂŞIKLar NEfes-SESin
“BİLdik>BİLmece” ->MeSELsin!.

*

Bir TÜRKÜ Tuttur!. ->DERinden
->“ÂŞIKLar HarmAN YERi”-nden
->“HaBERLer AL -> HaBERLer VER
EBu’L- VAKT ->İBNu’L- VAKt ERİnden!.


30.12.14 16:43
brsbrs..tktktrstkkmdglpgçnyllraylr..

HAYy!.. DE BiRre!. SALLa GELsÎnn!. Resim



Boncukçu Cemil Baba’yla, BUrası BURSAmızda, bir KurbÂN Bayramı BULuşmuştuk OğulcÂNım Alper Vâhidle.. Ve O’na Demişti ki: “Oğul bu Hayatta OLdukça, sakın "VAKT"ini ve "RABB"ini Unutmayasın!.”

DEhr, zamÂN ve ÂN NE?!.ydi ki ->VAKt ne OLa?!.
ELbette SÖZümüz SÖZünün ERİ OLanLara!. ASL’a!.
Ve AsLa SÖZümüz;
GabirÛN ki, Dünyâperest ve de Cenâbet NEFsinin DÖNEKLerine DEğildür BİLine!.

Elbette ve ÂcebÂ, NaKiL Rayından çıkan AKLLarın ZANNî zamÂN ALığısı;
“Afâk-Dış-Bedensel Hareketleri ve Enfusî-İç-Ruhî Zihinleri Esir Alan, Çarpık Teknoloji ve SıRRsız-SoYsuz Sosyal Medya İletişim Araç ve Gereçleri ki;
ELLerimizdeki AKILLı Telefonların ve Tablet Bilgisayarların ->BİZi -> “ben”den ve de “BEN”den ALıp SONsuz BİLinmezlere SAVuruYORr Olması!.” mıdır?!.

Oysa/Yoksa, MuhaMMedî Âriflerin: “MuhaMMedî Tasavvuf ->ZamÂN’ın VAKTini BİLmektir!.”
BUYruğu gökler de ->UMut BuLutu mu OLdu KuL iHvÂNimiz ve Dost ALLAH celle celâlihu..

MuhaMMedî EDeB-İLim-İrfÂN-ErkÂN GÖRenler ki -> BİLip->BULup ->OLup->YAŞAyan -> EŞ ŞEHîD’in ŞÂHiDiLeri..

DEM bU DEMdir.. DEM bU DEMde..
ÇAĞın ÇiLLesi.. KıtMÎR NEFesi/SESînde..

İBNü’l- VaKt.. ZamÂNın OğLu ki SıRRın SaRrafı..
EBu’l- VaKt.. ZamÂNın BaBası ki ->SıRRın SaHiBi..
Her İŞin bir Vakti VARdır.. HUu Dost ALLAH celle celâlihu!.


“ Her işin bir vakti vardır!.”

وَكَذَّبُوا وَاتَّبَعُوا أَهْوَاءهُمْ وَكُلُّ أَمْرٍ مُّسْتَقِرٌّ
Resim--- " Ve kezzebu vettebeu ehvaehum ve kullu emrin mustekirr: Yalanladılar ve kendi heveslerine uydular. HALBUKİ HER İŞİN ULAŞACAĞI YERİ VARDIR. ''” (Kamer 54/3)

وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا رُسُلاً مِّن قَبْلِكَ وَجَعَلْنَا لَهُمْ أَزْوَاجًا وَذُرِّيَّةً وَمَا كَانَ لِرَسُولٍ أَن يَأْتِيَ بِآيَةٍ إِلاَّ بِإِذْنِ اللّهِ لِكُلِّ أَجَلٍ كِتَابٌ
هُوَ الَّذِي يُحْيِي وَيُمِيتُ فَإِذَا قَضَى أَمْرًا فَإِنَّمَا يَقُولُ لَهُ كُن فَيَكُونُ
“Ve lekad erselnâ rusulen min kablike ve cealnâ lehum ezvâcen ve zurriyyeten, ve mâ kâne li resûlin en ye’tiye bi âyetin illâ bi iznillâh (iznillâhi), li kulli ecelin kitâb (kitâbun).: Andolsun, senden önce de elçiler gönderdik, onlara eşler ve çocuklar verdik. Allah'ın izni olmaksızın (hiç) bir elçiye herhangi bir ayeti (mucizeyi) getirmek olacak iş değildi. Her ecel (tesbit edilmiş süre) için bir kitap (yazı, hüküm, son) vardır.” (Ra’d 13/38)

Resim--- "Hüvellezi yuhyi ve yümit fe iza kada emran fe innema yekulü lehu kün fe yekun: O, hem dirilten hem de öldürendir. O, herhangi bir işin olmasını dilediği zaman yalnız «OL!» der, o da oluverir.''” (Mü’min 40/68)


Resim

EBu’l- VaKt!.
KÛN Kudretinde..
GEÇMiş NE ki?
GELecek NEe?.
Şu ÂN ->Şe’ÂNuLLAH!.
HÂL-i HaZır HÂLde HAYyatta VUSLât VÂHÂsında!. CÂN -> CÂNÂNda..

İBNü’l- VaKt!.
DEHri ve ÂNı ->VAKt Et!. ->feyeKÛN-İŞte.. CÂN ->İnâd ya da İmÂNda..

DâiMî ÂN ->o ki -> DOĞum<->ÖLüm ARA KESitindeki Ham AKLın bÖLemediği zamÂN!.
Asır-Yıllar-Aylar-Haftalar-Günler-Saatler-Dakikalar-Saniyeler-Saliseler.. LÂF-ı GÜZÂff!. Ham AKLın SanaL OYUNu!.
ZamÂN Senelere ->Seneler AYLara -> AYLar Haftalara ->Haftalar ->güNLere -> güNLer ->yirmidört SAATe ->SAAT daKiKaLara ->daKiKaLar sÂNiyelere -> bÖLüne bÖLüne ->ÖLür GideLer!..

Ed DÂİMu ALLAH celle celâlihu’un “ÂN”ı iSe ->“ÂN-ı DÂİM”dir ve ASLa ->bÖLünemezz!.. El HaMDu LiLLÂHi RaBBi’l- ÂLeMînnnn..
ÇÜNkii -> Zü'L- CeLâLi ve'L- İkrâmu eL CeLîL ALLAH celle celâlihu’nun TEK-BİR OLÂN TeCELLîsi ->TEK-BİR ÂN-dadır..
Hamm AKıL ÇiLLe ÇeŞMe-SÎN-in SIRR-ı SıFıR SON-SU-z AK-ÂN SU-yunu AYNen GÖRmekte..
HÂL bU ki -> VERilen NEFES ALınamaz.. Akan SU gERi GELemez.. ki hep yENisi ->hep yENiden AKar -> SALLanma BaRBoRos cÂNn!. Ya da NÛHun GEMisini!..
..BAYrakçıların Bayrak RESimlerindeki ASLanLar.. ÖLüdür!.. BİZ BİR-İZ-den de DEğiLdir!..

Zü'L- Celâli ve'L- İkrâmu :
Resim

El Celîlü:
Resim

Ed Dâimü :
Resim

Resim

bEN bir zamÂNlar MeVLÂNÂ CelâLeddinî RUMî kaddesallahu sırrahu eserlerinin tümünü cÂN GÖZüyle OKUdum..
BUyruğuydu ki;
"Ey bizim canımıza CÂN olan!. Biz kim oluyoruz ki SENinle ortada olalım, görünelim!. Biz yokuz. Varlıklarımızı fâni sûretle gösteren, VüCÛD-u Mutlak olan SENsin!. Biz umumîyetle aslanlarız ama bayrak üstüne resmedilmiş aslanlar!. Onların zaman zaman hareketleri, hamleleri rüzgârdandır. Hareketimiz de, varlığımız da SENin VERGİndir. VARLığımız KESİnLikLe SENin İ’câdındır.. Biz, yokken VARlık LeZzetini gösterdin!. Yok olanı kendine ÂŞıK EYyLedin!. O, İn’âm ve ihsÂNın LeZzetini… MuhaMMedî Mezeyi, ŞuhÛDî ŞarÂBı ve KUdsî Kadehi esirgeme!. Esirgersen kim arayıp tarayabilir ki?. Nakış, NAKKAŞla nasıl mücadele eder ki? Kudret huzurunda bütün ÂLeM MahLûkları, iğNE ÖNÜnde gERgEF gibi âcizdir!."
MeVLÂNÂ CelâLeddinî RUMî kaddesallahu sırrahu..


Resim

MuhaMMedî Tasavvufta Sûfî;
İlk ÖNce, KIRmaya, ÜSTüne ÇIKmaya çalıştığı fizikî-sûretî süreye-zamÂNa tÂbi.. OYsa Süre Sûretini YÖNLendirmekte..
MuhaMMedi Edeb ve İlimle metafizikî-sîretî süreye SALL Eder-ULAŞırsa SeYR-ü-SüLÛk BAŞLar İnşâe ALLahu TeÂLÂ!.
Ve Ham AKLının UYdurduğu ZANn BaTAKLığından ÇIKışta ->“ZamÂNın BaBası kim-OğLu kim?.” Olduğun ise,
ANcak ve ÂN-cak.. MuhaMedî Metodla ÖĞrenir ve YAŞar İnşâe ALLahu TeÂLÂ!.

Yoksa lâf-ı güzâfla hâşâ, ALLAHU zü’L- CeLÂL’in sıfat ve Zâtını kuşanmak gibi safsatalar AKLî ŞeytÂNLık Bataklığında boğulmaktır ve de, peşin ÖLÜMLüğün KULLuğudur ve’s- SeLÂM..

EYy, MuhaMMedi HAKKu’L- HAKk Hakikatten bî-haber, tasavvuf tüccarı insancıklar,
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Merhametine MuhaBBetLe Hakk Haberimi DUYunn ALLAH celle celâlihu AŞKına!.

Vahdet-i MevCÛD NE?. Vahdet-i VüCÛD NE?.

Tayy-i MekÂN OLÂN Kim?. Tayy-i zamÂN OLÂN Kim?.
EŞyâ ->OLay ->ZamÂN ->ZÂNn!. ->NE kii?!.
ZÂT ->Sıfat ->Esmâ ->EŞyâ’dan bAHsediLeBİLinsin!.

BUrası Bursa BÂZÂRı.. yÂNi ki YÂRin NÂZÂRı..
Şimdi Şu ÂNda.. Şe’ÂNuLLahta HaLk-ı Cedîd..
Ve de, İŞİnin Başında EL HALLAKu’L- MeCîD ALLAH celle celâlihu:

El Hallâku:
Resim

El Mecîdü:
Resim

El Mâcidü:
Resim

Resim

Şe’eNULLAH ki GEÇmiş-GELeceksiz ->şu ÂN ->her ÂN'da ->yENiden YARatışş:

يَسْأَلُهُ مَن فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ كُلَّ يَوْمٍ هُوَ فِي شَأْنٍ
---''Yes’ eluhu men fis semâvâti vel ard (ardı), kulle yevmin huve FÎ ŞE’Nin: Göklerde ve yerde bulunan herkes, O'ndan ister. O, her an YARATMA HALİndedir.” (Rahmân 55/29)

Ve şu SANaL-İkİLik-İkİ ŞEYLik- ŞEY-t-ÂN-Lık Diyârındaki her şey FÂNi kuL ihvÂNi!..
BeKÂBiLLAH HÂL-i HAzır.. FENÂfiLLAH ARAma bAŞKa ->AKLını >NAKLen DEVşiRr!..

كُلُّ مَنْ عَلَيْهَا فَانٍ
---“Kullu men aleyhâ FÂN (fânin): Bütün kişiler (insanlar ve cinler) FÂNİdir (yok olucudur)”
(Rahmân 55/26)

“kulle yevmin huve FÎ ŞE’Nin..: O, her ÂN YARATMA HALİndedir.”

Tefsirlerimizde “her yevm/gün”, “her vakit” olarak açıklanmıştır.
(bk. Razî, Bedavî, İbn Kesir, Rahmân 55/26 âyetin tefsiri)

Âyetteki her “ÂN”; bir “ÂN”dır ki, önü, arkası olmayan devâm eden değil her “ÂN” YENiden OLÂNdır..
Yâni zamÂN ve mekÂN tâyini, insan ve eşya için.. ZÂTuLLAH için ise, hâşâ öyle bir şey olamaz!.
Yâni ALLAHu zü’L CeLÂL; Kaza-Kader-İrade ve Meşiyyeti/Dilemesi ile KÛN.:OL!.” Buyurur ve ÂNında olur!!.
Olur da, bu gün olur ya da yarın olur değil!. “Bu gün mü yarın bizim AKLımız için” demek istiyorum..
İşte 12 kilometre göklere yukarı çıksanız, dünyanın gölgesinden kurtulursunuz ve ne gece kalır ne de gündüz.. ZamÂN yok olur!. Ne yapacaksınız?. Hangi günden bahsedeceksin?.

Ehl-i Sünnet Âlimlerimizin ittifakına göre, ALLAHu zü’L CeLÂL zamÂN ve mekÂNdan münezzehtir..

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Allah vardı ve onunla birlikte hiçbir şey yoktu.” buyurmuştur.
(Buhârî, Megâzî, 67, 74, Bed'u'l-Halk 1, Tevhid 22)

“Hiçbir ŞEY” sözcüğünde; “ŞEY”e, diğer varlıklar gibi, soyut zaman ve somut mekân da dahildir..
Zaman ve mekân yaratan ALLAHu zü’L CeLÂL, onlar yokken de VARdı, çünkü:

“فَاطِرُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ جَعَلَ لَكُم مِّنْ أَنفُسِكُمْ أَزْوَاجًا وَمِنَ الْأَنْعَامِ أَزْوَاجًا يَذْرَؤُكُمْ فِيهِ لَيْسَ كَمِثْلِهِ شَيْءٌ وَهُوَ السَّمِيعُ البَصِيرُ
“Fâtıru’s- semâvâti ve’l- ardı, ceale lekum min enfusikum ezvâcen ve mine’l- en’âmi ezvâcâ (ezvâcen), yezraukum fîhi, leyse ke mislihî şey’un, ve huve’s- semîu’l- basîr (basîru).: O, göklerin ve yerin yaratıcısıdır. Size kendi nefislerinizden eşler, davarlardan da çiftler var etti. Sizleri bu tarzda türetip yayıyor. O'nun benzeri gibi olan hiçbir şey yoktur. O, işitendir, görendir.” (Şûr 42/11)

İnsan aklının zamÂN ALgısındaki MekÂN DÖNgüsündendir. Yeryüzünden 12.000 metre göklere ÇIKarsanız Dünyanın yarısı diğer YARısının gölgesinden kurtulur ve Dünyâ gece-gündüz ZAMANı ortadan KALKar siz de, Benim gibi BAKa-Kalırsınız!.

Oysa, ALLAHu zü’L CeLÂL katında zaman kavramı için Kur'ÂN-ı Kerîmimize bakalım;

وَيَسْتَعْجِلُونَكَ بِالْعَذَابِ وَلَن يُخْلِفَ اللَّهُ وَعْدَهُ وَإِنَّ يَوْمًا عِندَ رَبِّكَ كَأَلْفِ سَنَةٍ مِّمَّا تَعُدُّونَ
"Ve yesta’cilûneke bi’l- azâbi ve len yuhlifallâhu va’dehu, ve inne yevmen inde rabbike ke elfi senetin mimmâ teuddûn (teuddûne).: Onlar senden, azabın çarçabuk getirilmesini istiyorlar; Allah, va'dine kesin olarak muhalefet etmez. Gerçekten, senin Rabbinin katında bir gün, sizin saymakta olduklarınızdan bin yıl gibidir.” (Hacc 22/47)

يُدَبِّرُ الْأَمْرَ مِنَ السَّمَاء إِلَى الْأَرْضِ ثُمَّ يَعْرُجُ إِلَيْهِ فِي يَوْمٍ كَانَ مِقْدَارُهُ أَلْفَ سَنَةٍ مِّمَّا تَعُدُّونَ
"Yudebbiru’l- emre mines semâi ilâ’l- ardı summe ya’rucu ileyhi fî yevmin kâne mıkdâruhu elfe senetin mimmâ teuddûn (teuddûne).: Gökten arza kadar emri (Allah’tan gelen ve Allah’a dönen herşeyi) tedbir eder (düzenler). Sonra bir günde O’na yükselir ki, (o bir günün) süresi, sizin (dünya ölçülerine göre) saymanızla 1000 senedir.” (Secde 32/5)

تَعْرُجُ الْمَلَائِكَةُ وَالرُّوحُ إِلَيْهِ فِي يَوْمٍ كَانَ مِقْدَارُهُ خَمْسِينَ أَلْفَ سَنَةٍ
"Ta'rucu’l- melâiketu ver rûhu ileyhi fî yevmin kâne mikdaruhu hamsîne elfe seneh (senetin).: Melekler ve Rûh (Cebrâil), ona, süresi elli bin yıl olan bir günde çıkabilmektedir.” (Meâric 70/4)

Resim

Ebu Hafs el-Haddad kaddesallahu sırrahu: “Tasavvuf MuhaMMedî Edebten ibarettir. Her vaktin, her hâlin, her makamın bir edebi vardır. Her kim vakitlerin adabına riâyet ederse RiCâL-ERenLer derecesine ulaşır." buyurmuştur.

Ebu Ali ed-Dekkak kaddesallahu sırrahu: “Vakit, içinde bulunduğun HÂLdir!.” buyurmuştur.

Resim

ÂcizÂNe DELi GÖNLümceyse;
Ebu'L- Vakt.. SıRR-ı SıFıR SÂFîdir.. HALKta ->HAKK’ın HAYR HÂLidir..
İbnu'L- Vakt.. SıRR-ı SONsuz SÛFîdir.. HALKta ->HAKK’ın HAYR KeMÂLidir..

DevRÂN BİL!. ->DAMla-DENiZi
->SEyrÂN BUL!. ->CeVLÂNı OL!.
“YAŞA!.”maktır ->“BİZ BİR-İZ”i
EL HAYy >HAYyat >HayrÂNın dOL!.

Ve’s- SeLâM.. ALper Vâhid OğulcÂNn..Resim



DERunî DUYgularım 9 KeRRe DELirir de SAZımı Elime VERRir de,
heMm Ağlarım heMm OYNarım TEKe TEKte DERDiYOKumla-DARmaDUManımla,
BİZ BİR-İZ ESstiririz GÖKlere HaYydost ALLAH celle celâluhu!..

UÇsuz GÖKLerden BULutlarla Hep BAK-ÂN
YÜZümdeki NûR
-u MîM GÜLLerinde KOK-ÂN..
->SÖZümdeki BÜLBÜL-ün DİLLerinde AK-ÂN..
ÖZümdeki KÖZün KıvılcıM KÜLLerinde YAK-ÂN..
YAĞMUR YÜREKli TEKBİR DİREKli ALLAH DOSTlarım

Yüreciğimdeki Sınırsız Sonsuz MuhaMMedî Mahşer Denizine DÜŞüp VAR/YOK OLANlarım.. CÂNlarım-cÂNÂNlarım!..
Her SehER ERdiğinde Kur'ân-ı Kerimi AÇınca, ARŞtan ARZa YEmYEşil NÛR Direklendiren ve CÜMMle İnsÂNların SeyrÂNgÂHı MoLLa MeMMed BaBaMm!..
Altmış koç Katımı ki KıRK YILLıkÇİLE Çobanı ve de KâinÂtın GARİB Osmanı cAN BaBaMm!..
YEDilerin Yer SOFrası KırKların SefER Tası HÂSslar HÂSsı MüNiR DERmÂN BaBam!..
Çocukluğumun DEli Devİşi, köyün SıRR-ı Sıfır Sığırtmacı Aşk Namzın Müezzini Çolak Rasim BaBalar..
Ekecik Dağlarının Değme gitsin DERvİŞi Dana Çobanı Süleyman BaBalar..

ERenler EL EMeğimizde GaribÂNların da HaKkı Var GELdiği giBi GİTsin!. DEyip de 80 yaşında RaHMetler yAĞdıran Somuncu BaBa YadiGÂRı KalAYcı YaHYa BaBalar..
“Koç DÖLü!. Hiç DURamadan ESen YELLerle, Gece Gündüz GEZen BULutlarla, Uçan KUŞlarla ve Hep BEKleyen DAĞlarla TAŞlarla HAKK TeÂLÂ ile BİZ BİR-İz OL!” diyen Mestçi SâLiH BaBalar..
Korkuteli Merkez Câmisine Kırk ADım YAKlaştığında Burnuyla Havayı KOKlayıp İÇİne çekerek Bağırarak:
EYy ALLAHın ADAMı!.. sende ALLAH celle celâluhu Kokusu Alıyorum! diye bağıran ve herkesin DELisi ALLAHın VELÎsi MehMed Şükrü DeDeler..
ALLAHın Adamları.. MuhaMMedin Hür Askerleri.. Sepetçiler.. Boncukçular.. Bıçakçılar.. ve HÂLen YAŞAmakta olan daha NİCEler Aşkı YÜCeler.. BUrası Bursa KâLû BeLÂsında.. Sırr-ı Sıfır es SELâsında 99 DELiler ve YÜZüncü DELiler…

Kul KıtMîR KÂFesinden, KIRATın NEFesinden ve de kul ihvÂNim SESinden;
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ADIna, HesÂBına ve de ŞEREFine,
El ÂN zÂHiR-mÂHiR-tÂHiR ZÂTına, ÂLine, ÂL-i ÂBÂsına ve CeMM’ÂN ÜMMetine es SeLÂM Olsun GÜLce GÖNÜLden İnşâe ALLAHu TeÂLÂ!..


Resim

TÜRKÇESİ:
Allahümme salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin fi'l- evvelin
Ve salli ve sellim alâ seyyidinâ ve Mevlânâ MuhaMMedin fi'l-âhirîn
Ve salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin fi'n- nebiyyîn
Ve salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin fi'l-mürselîn
Ve salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin fi'l-meleil alâ ilâ yevmiddîn
Vefi küllü vaktin ve hîn.

MÂNÂSI:
ALLAH'ım! Geçmiş nesiller içinde Efendimiz MuhaMMed (sallallahu aleyhi ve sellem)'e salât et!
Rahmetini ihsân eyle!
Sonraki nesiller içinde Efendimiz MuhaMMed
(sallallahu aleyhi ve sellem)'e salât et!
Rahmetini ihsân eyle!
Peygamberler içinde Efendimiz MuhaMMed
(sallallahu aleyhi ve sellem)'e salât et!
Rahmetini ihsân eyle!
Resûller içinde Efendimiz MuhaMMed
(sallallahu aleyhi ve sellem)'e salât et!
Rahmetini ihsân eyle!
Hesab ve karar gününe kadar yüce toplanma yerinde
(mele'i-a'lâ içinde),
her vakit ve her zamanda
Efendimiz MuhaMMed
(sallallahu aleyhi ve sellem)'e salât-ü-selâm eyle!


ÂMiNn! Yâ Muîn!. Yâ Muheymîn!. ÂMiNn!.
-> El LaTîF ALLAH celle celâluhu!
-> El KeRîM ALLAH celle celâluhu!
-> El RahîM ALLAH celle celâluhu!
-> El VeDûD ALLAH celle celâluhu!
-> El VeHHâB ALLAH celle celâluhu!
-> El FeTTÂH ALLAH celle celâluhu!
-> El GaFFâR ALLAH celle celâluhu!
-> El SeTTâR ALLAH celle celâluhu!. ÂMiNn!..
Resim
Kullanıcı avatarı
alpervahit
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 436
Kayıt: 17 Şub 2007, 02:00

Re: MuhaMmedi TefeKküR

Mesaj gönderen alpervahit »

Resim

ARABÎ TEFSİR

SA Babacım,
Muhiddini Arabî'nin bir tefsiri varmış ama, galiba yokmuş günümüzde..
"Kitabu'l-Cem'i va't- Tafsil fi Esrari Ma'ani't-Tenzil"
Kitabı bulmadım ama aşağıda (doğruysa) tefsirin nasıl yazılmış olabileceğine dair rivayet var..
selâmlar
Alper..

Keşfu'z- Zunun'da tasavvufî açıdan sadece Kehif Sûresine kadar bir tefsiri olduğuna işaret edilir. Genel tefsirciler metoduna göre yazılmış bir tefsiri de vardır denilir. Ibnu'l-Arabi, Konya Yusuf Ağa Kütüphanesinde bulunan mecmuadaki 9 ncu risâlesinde kitaplarını sayarken bu tefsiri hakkında aydınlatıcı bilgi vermektedir. Bu risaleden anlıyoruz ki Kehif Sûresine kadar olan tefsirinin adı "Kitabu'l-Cem'i va't- Tafşil fi Esrari Ma'ani't-Tenzil"dir.

Bu tefsirinde şöyle bir metod takib etmiştir: Her âyete üç türlü mânâ vermiştir. Önce Celâl Makamından, sonra cemâl Makamından, sonra İ’tidâl Makamı olan Berzah Makamından. Bu makam Hz. Muhammed aleyhisselâm'ın olgun vârisinin makamıdır:

"Âyeti, Celâl ve Heybet Makamından alıyorum, üzerinde konuşuyorum, nihayet en güzel bir işaretle o makama getiriyorum. Sonra aynı şekilde Cemâl Makamından alıyorum. Bu makam, birincisinin karşıtı olan makamdır. Âyet üzerinde Cemâl Makamından konuşuyorum, sanki âyet özellikle o makamdan inmiş gibi. Sonra âyeti yeniden alıp Kemâl Berzah Makamından tefsir ediyorum. Bu tefsir, önceki vecihlere hiç benzemiyor. Bu makamda âyetteki harflerin ve kelimelerin; küçük harfler olan harekelerin diri sükunun ve ölü sükunun - tabii varsa- nisbetlerin, izâfetlerin, işaretlerin ve benzeri şeylerin esrarından bahsediyorum. Bu âyeti bitirince ondan sonraki âyete geçiyorum." demekte..

"Bu tefsirde başka hiçbir kimsenin tek kelimesi yoktur.Yalnız istişhad kabilinden bazı sözler alınmışsa da bunlar çok azdır."
Resim
Kullanıcı avatarı
alpervahit
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 436
Kayıt: 17 Şub 2007, 02:00

Re: MuhaMmedi TefeKküR

Mesaj gönderen alpervahit »

Resim

إِذْ قَالَ إِبْرَاهِيمُ لأَبِيهِ آزَرَ أَتَتَّخِذُ أَصْنَامًا آلِهَةً إِنِّي أَرَاكَ وَقَوْمَكَ فِي ضَلاَلٍ مُّبِينٍ
"Ve iz kâle ibrâhîmu li ebîhi âzere, e tettehizu esnâmen âliheh (âliheten), innî erâke ve kavmeke fî dalâlin mubîn (mubînin).: Ve İbrâhîm, babası Azer’e şöyle demişti: “Sen putları ilâhlar mı ediniyorsun? Muhakkak ki ben, seni ve kavmini apaçık dalâlette görüyorum.” (En’âm 6/74)

وَكَذَلِكَ نُرِي إِبْرَاهِيمَ مَلَكُوتَ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ وَلِيَكُونَ مِنَ الْمُوقِنِينَ
"Ve kezâlike nurî ibrâhîme melekûte’s- semâvâti ve’l- ardı ve li yekûne mine’l- mûkınîn (mûkınîne).: Ve böylece Biz, İbrâhîm’e onun mûkınîn (yakîn hasıl edenlerden) olması için yerin ve göklerin (semaların) melekûtunu gösteriyoruz (gösteriyorduk).” (En’âm 6/75)

فَلَمَّا جَنَّ عَلَيْهِ اللَّيْلُ رَأَى كَوْكَبًا قَالَ هَذَا رَبِّي فَلَمَّا أَفَلَ قَالَ لا أُحِبُّ الآفِلِينَ
"Fe lemmâ cenne aleyhi’l- leylu raâ kevkebâ (kevkeben), kâle hâzâ rabbî, fe lemmâ efele kâle lâ uhıbbu’l- âfilîn (âfilîne).: Gece onun üzerini örtünce, (gece olunca) bir yıldız gördü. “Bu benim Rabbim.” dedi. Fakat kaybolunca, “Kaybolup gidenleri sevmem.” dedi.” (En’âm 6/76)

فَلَمَّا رَأَى الْقَمَرَ بَازِغًا قَالَ هَذَا رَبِّي فَلَمَّا أَفَلَ قَالَ لَئِن لَّمْ يَهْدِنِي رَبِّي لأكُونَنَّ مِنَ الْقَوْمِ الضَّالِّينَ
"Fe lemmâ rae’l- kamere bâzigan kâle hâzâ rabbî, fe lemmâ efele kâle le in lem yehdinî rabbî le ekûnenne mine’l- kavmi’d- dâllîn (dâllîne).: Ay’ı doğarken görünce: “Benim Rabbim bu.” dedi. Fakat kaybolunca: “Eğer Rabbim beni hidayete erdirmezse, mutlaka dalâletteki kavimden olurum.” dedi.” (En’âm 6/77)

فَلَمَّا رَأَى الشَّمْسَ بَازِغَةً قَالَ هَذَا رَبِّي هَذَآ أَكْبَرُ فَلَمَّا أَفَلَتْ قَالَ يَا قَوْمِ إِنِّي بَرِيءٌ مِّمَّا تُشْرِكُونَ
"Fe lemmâ rae’ş- şemse bâzigaten kâle hâzâ rabbî, hâzâ ekber (ekberu), fe lemmâ efelet kâle yâ kavmî innî berîun mimmâ tuşrikûn (tuşrikûne).: Güneşi doğarken görünce: “Bu benim Rabbim, bu daha büyük.” dedi. Fakat kaybolup gidince: “Ey kavmim ben sizin ortak koştuğunuz şeylerden uzağım.” dedi.” (En’âm 6/78)

إِنِّي وَجَّهْتُ وَجْهِيَ لِلَّذِي فَطَرَ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضَ حَنِيفًا وَمَا أَنَاْ مِنَ الْمُشْرِكِينَ
"İnnî veccehtu vechiye lillezî fatara’s- semâvâti ve’l- arda hanîfen ve mâ ene mine’l- muşrikîn (muşrikîne).: Muhakkak ki ben, hanif olarak yüzümü, yeri ve semaları yaratan Allah’ın Zat’ına döndürdüm. Ve ben, müşriklerden değilim.” (En’âm 6/79)

Resim

Hz. İbrahim aleyhisselâm'ın babasına Âzer (Ateş) diye hitap etmesi, bir zamana kadar Nefs'ini eğitenin yâni “kendisinin rab olarak edindiğinin” nefsi olduğunun farkına varıp artık bunu ilan etmesiyledir. İlk şaşkınlık ise, sadece bir zamanlar kendisinin değil diğer tüm nefislerin de (kavminin) yekpâre/katı/değişmezlere takılıp kalmalarının farkına varıp bunun (daha da detayını araştırmaya bile gerek kalmaksızın) sapıklığıdır.

Bu ilan ediş yüzünü nefse çevirtmiş ve artık onu nefse hitap etme pozisyonuna getirmiştir. Ve aslında tam da görünürde bu içe bakış esnasında “gökleri ve yerin melekûtlarını’” görebilmişte oldu (En’âm 6/75).

Bu da, ilk önce insanda RAB kavramının farkedilebileceğini ve bu fark edişin de ancak NEFS denilen, ne var ne yok her şeyi içe çeken karadeliğin ucundaki o “benlik noktası”nın bir şekilde ve esasen AKLI da zâten içerdiğini (daha önceden onu da içeri çektiğini) gösterir.

Hz. İbrahim aleyhisselâm'ın ismi de bu karadelik karanlığının rahmâniyeti kaynaklı olmasındandır (Ebu Râhim). Kendi nefsini âmâda rahmâniyetle terbiye edilmesiyledir. Demek ki insanın iç terbiyesi de, aynen semâvi dinlerin ve pek çok peygamberin babası olması itibariyle (En’âm 6/84-87), Hz. İbrahim aleyhisselâm’ca başlar.

Burada gözden kaçırılmaması gereken nokta Hz. İbrahim aleyhisselâm, RABBİSİNİ bulunca (ve nefsini ilk defa kınayınca) bununla ne yaptığıdır. Hz. İbrahim aleyhisselâm, bu yüce RABBİN kim veya ne olduğunu bulma derdine düştü. Kendisini eğiten kendisi, yâni daha önceden baba dediği nefs değildi zirâ. Neden “daha önceden” diyoruz, zirâ Âzer’e “sen” diye hitap ediyor. Artık onu baba Kabul etmediğini gösterir bu hitap.

Artık “bu adres arama eylemi” en öncelikli gereklilikti yâni Hz. İbrahim aleyhisselâm’ın “üzerine gece bastırmıştı” (En’âm 6/76). Yıldızların (yaşam içindeki ALLAH celle celâlihunun sıfat ve isimlerinin), ayın ve güneşin anlamlarını detaylandıramasam da, En’âm 78. ci âyetin son bölümünde imanın son raddeye vardığını görebiliriz. Yani güneş bile batınca. Akıl, varılan son nokta bile değersizleşince. Ve ilginçtir, o noktada dahi hem nefsimizleyiz ve hem de başka nefslerle. O noktada dahi “Ey kavmim!.” diyebiliyoruz zirâ. İlk defa tam anlamıyla “Lâ ilahe illâ ALLAH” diyebiliyor.

En’âm 79. cu âyetle de artık “yokluğu tanımış birisi” olarak, yüzümü (yani her yeri rasatlayamayan yaratılışımla), “tamamen” (etken olarak değil edilgen ve tedbir almaksızın) “çevirdim” (teslim oldum) ve “artık ben” bu tenzil ile “asla” diyebileceğim….
Resim
Kullanıcı avatarı
alpervahit
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 436
Kayıt: 17 Şub 2007, 02:00

Re: MuhaMmedi TefeKküR

Mesaj gönderen alpervahit »

Resim

FÂTİHA SÛREsi..

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
"Bismillâhi’r- Rahmâni’r- Rahîm.: Rahmân ve Rahîm olan ALLAH'ın ismi ile.” (Fâtiha 1/1)

Bi ismi allahi: ALLAH'ın ismi ile.
Er rahmân er rahîm: Rahmân ve Rahîm.. Rahmân esmâsı ile tecelli eden, Rahîm esmâsı ile rahmet nuru gönderen..

الْحَمْدُ للّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ
"El hamdu lillâhi Rabbi’l -âlemîn (âlemîne).: Hamd, âlemlerin Rabbi olan Allah’adır.” (Fâtiha 1/2)

الرَّحْمنِ الرَّحِيمِ
"Er Rahmâni’r- Rahîm (rahîmi).: Rahmân’dır, Rahîm’dir.” (Fâtiha 1/3)

مَلِكِ يَوْمِ الدِّينِ
"Mâliki yevmi’d- dîn (dîne).: Dîn Gününün Mâlikidir.” (Fâtiha 1/4)

إِيَّاكَ نَعْبُدُ وإِيَّاكَ نَسْتَعِينُ
"İyyâke na’budu ve iyyâke nestaîn(nestaînu).: Ancak sana ibadet ederiz (senden başka ibâdete lâyık yoktur) ve (hem ibâdetlerimizde, hem de bütün ihtiyaçlarımızda) yalnız Senden yardım isteriz.” (Fâtiha 1/5)

Yevm “gün” olduğuna göre, acaba hangi gün?.
“Dinin mâliki” denmemiş de, “Din Gününün Mâliki” denmiş. 24 saatlik günün teorik mükemmelliğinin sahibi.. HÂLLerle bezeli bir günün neticesinde, kişilerin onanmaz zafiyetlerince atıflanan gün sonları.. Bu sorunlu gün bitişlerinin, bilmeden kurguluyor olduğumuz bozuk dinlerin ötesinde, kendisinin sahib olduğu ve dolayısıyla verecekse O’nun vereceği, o canlı, değişen, hâllere tâbi “Din Gününün Sahibi”..
“Dinin Sahibi” denseydi, sürekli yaşayış Ânlarımız, günlerimiz (ve onlardan, demek ki, beklentiler) ortaya çıkmazdı..
Din Gününün mâlikliğinin i’tirafından sonra, yanlış addedişlerimizin bezeli olduğu durumlar altında, SENi tenzih mükemmelliğinden, gün içime, her ÂSFN anlayışıma çekip, diğerlerinden farkını (hâşâ), onların arasından SENi çıkarıp ayrı tutmak değil de, mükemmelliğinin BİLişini onların tepesine oturtmak..

Bu “her ÂN” durumunu, "İyyâke” israrında da görüyoruz.

Yine “her ÂN” önemli olmasaydı “yalnız” denmez, “SANA ibâdet ederiz” der geçerdi.
Bu Dünyada bu bilgiyle durumları göğüsleriz.
Peki, bu çoğulluk nedir? Ben ve Cemiyyet üyeleri mi, yoksa; her ÂN yeni baştan doğan, BİLE OLuşlarıyla veya OLmayışlarıyla; önceki ben, biraz önceki ben ve şimdiki-şu ÂNdaki ben mi?.
Her ÂN YARAtılış unutuluşluğunu getiriverir ve bu her ÂN dâim OLmayı dert edinene korku verir.. Onun için her ne kadar “SANA ibâdet etmek” istesem de, bu dâimiyyeti sadece kendi niyyetimle halledemeyeceğimden “SENden yardım isteriz”..

اهدِنَا الصِّرَاطَ المُستَقِيمَ
"İhdinâ’s- sırâte’l- mustakîm (mustakîme).: (Bu istiane'n ile) bizi, SIRAT-ı MUSTAKÎM'e hidâyet et (ulaştır).” (Fâtiha 1/6)

İSTİKÂMETin gerçekleşeceği YOL için, SIRRlar için.. Burada İSTİKÂMET YOLUnun; ni’met verilenler, gazab edilenler ve dalaletteki-sapıkların yollarından ayrı olarak ve ÖNce bahsedilmesi, HAKk Rızasının öncellenmesinin önemli olduğunu gösterir.. Yoksa âyet “sırâte’l- mustakîm” demeden “sırâtallezîne en’amte aleyhim” der geçerdi.
Yâni bu İşe, Cennet için girişimemek lâzım. YOLun getirisi sonUÇu ni’mete kavuşmak ise, ikincildir..

صِرَاطَ الَّذِينَ أَنعَمتَ عَلَيهِمْ غَيرِ المَغضُوبِ عَلَيهِمْ وَلاَ الضَّالِّينَ
"Sırâtallezîne en’amte aleyhim gayri’l- magdûbi aleyhim ve lâ’d- dâllîn (dâllîne).: O yol (SIRAT-ı MUSTAKÎM) ki; üzerlerine ni’met verdiklerinin yoludur. Üzerlerine gadab duyulmuşların ve dalâlette kalmışların yolu değil.” (Fâtiha 1/7)

Gazab edilenler kâfirler.. Sapanlar münafıklar..
Yine bu YOLa bizler, kendi kendimize giremeyiz… Ve o YOLa “iletilmeye” muhtacız.. O YOLa iletilince de İŞ bitmiyor!. Zirâ, O YOLda “gazab çekici” hatalar yapmamak ve hatta sapmamak da gerekiyor..
Bir duâ sadece bir şeyi, bir durumu sadece istememeli, istenilenin BEKÂsını da ilk ÂNdan dert edinmeli.. Zâten önce ibâdet edip, sonra isteyen böylesine bir İSTEyiş yapabilir..

Resim
Resim
Cevapla

“Divanında Muhammedi Tasavvuf” sayfasına dön