MELEKLERE İMÂN

Cevapla
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

MELEKLERE İMÂN

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim CeLLe CeLÂLihuuu..


ÂDeM-HAVVa-ŞEYtÂN-CeNNet
İLLiYYiN<->ESFELiN >SÜNNet
NÛRuLLAH ->NÛR-u MuHAMMed
HANNÂNu’L- MeNNÂNA’a >MiNNet!.


ZEVK 7492

ALLAH ve NÛRu VÂR OL-ÂN.. ->AKIL-NAKiL ve DİLEKLer
MüLkünün SAHiBi El MELik..->ZeRRe-KüRResi..FELEKLer
Zü’L- Melekûtu ve’L- CeBerûtu
->Ve’L-KibriyÂu ve’L- AZAMetu…
YUseBBiHu SEMÂ’sında.. ->İNS-ü-CİNNi ->ve MELEKLer!.

celle celâlihu
sallallahu aleyhi vesellem..


01.03.16 10:48
TktktrstkkmdBİZBİR-İZddğmgnmmm..



RIZk-ın ELi >MiKÂİLi
VAHY-in DİLi CEBRÂİLi
RÛH-un MİLi >İSRÂFiLi
MEVT-in ZİLi -> AZRÂLi..

..aleyhumusselâm..


Resim

ZÂTuLLAH<->NÛRuLLAH>BİZi
-> NÛR-u MuHAMMedi ->“İZ”i
->ŞÂHİDi OL!. >KuL İhvÂNimm
YAŞA ->hER ÂN ->“BİZ BİR-İZ”i!.
İnşâe ALLAHu TeÂLÂ..
EL HaMDu LiLLâHi RaBBi’L- ÂLeMînn..


El Azîmü :
Resim

El Kebîrü:
Resim

El Hannan:
Resim

El Mennan:
Resim

El Melikü :

Resim



Resim

ResimEs-selâmu aleykum ve rahmetullâhi ve berekâtuhu.

Eûzubillâhi's-semî'u'l-alîmu mine'ş-şeytânirracîm.

Bismillâhirrahmânirrahîm.


Essalâmü aleyke yâ imâmi’l-haremeyn!
ALLAH Teâlâ’ nın selâmı sana olsun!
Ey müşrik ve kâfirlere yasak iki mukaddes Harem olan Mekke-i Mükerreme ve Medine-i Münevvere’nin İmamı!


Essalâmü aleyke yâ imâmi’l- hâfikeyn!
ALLAH Teâlâ’ nın selâmı sana olsun!
Ey iki ufkun-doğu ve batının İmamı!


Essalâmü aleyke yâ Resûli’s-sakaleyn!
ALLAH Teâlâ’ nın selâmı sana olsun!
Ey insanların ve cinlerin Resûlü!


Essalâmü aleyke yâ men fi’l-kevneyn ve şefîi men fi’d-dêrayn!
ALLAH Teâlâ’ nın selâmı sana olsun!
Ey iki âlemdekilerin dünya ve âhirette şefâatçısı!


Essalâmü aleyke yâ sâhibi’l- kıbleteyn!
ALLAH Teâlâ’ nın selâmı sana olsun!
Ey iki kıblenin sahibi!


Essalâmü aleyke yâ nûri’l-meşrikayn ve ziyâi’l-mağribeyn!
ALLAH Teâlâ’ nın selâmı sana olsun!
Ey iki doğunun nûru, iki batının ışığı!


Essalâmü aleyke yâ ceddi’s-sibtayni el Hasani vel Hüseyni!
ALLAH Teâlâ’ nın selâmı sana olsun!
Ey iki torunun Hasan ve Hüseyin’in ceddi!


Aleyke ve alâ itretike ve isretike ve evlâdike ve ahfâdike
ve ezvâcike ve efvâcike ve hulefâike ve hulesâike ve eshâbike
ve ehzâbike ve etbâike ve eşyâike
Selâmullâhi vel melâiketihi ve’n-nâsi ecmaîne ilâ yevmeddîn,

ALLAH Teâlâ’ nın, meleklerinin ve bütün insanların selâmı kıyâmete kadar Sana, ehl-i beyt’ine, yolunu yürütenlere, çocuklarına, torunlarına, eşlerin annelerimize, cemâatına, halifelerine, önde giden hâlislerine, sahabelerine, fırka-yı nâciye yolunda gidenlere, onları tâkib edenlere ve seninle ilgili her şeye olsun!

Ve’l-hamdüllahi rabbi’l- âlemîn!
Hamd, âlemlerin Rabbi Allah Teâlâ’ ya mahsustur ve O’na olsun!


Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: MELEKLERE İMÂN

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim


Kur'ÂN -ı Kerîm ve Hadis-i Şeriflerde Dört MeLEK:

Meleklere inanmak, müslümanlığın iman ve itikat esaslarındandır. İnanmayan, müslüman olamaz; inkâr eden de dinden çıkar. Zira, Kur'ÂN-ı Kerîm'de meleklerin varlığından bahsedilmekte, bir kısmının ise bizzat isimleri geçmektedir. Yüce Allah şöyle buyuruyor: "Her kim Allah'a ve meleklerine ve peygamberlerine ve Cibrîl'e ve Mikâil'e düşman olursa Allah da kâfirlere düşmandır" (el-Bakara 2/98).
Ayrıca Kur’ÂN'da Fâtır sûresinin bir diğer adı da "Melâike sûresi"dir.


Melâîke: (Melek. c.) Melekler. Nurdan yaratılmış, fıtratları sâfi, makamları sabit, kendileri ma'sum mahluklar.


ALLAHu zü’l- CeLÂL’in bütün melekler içinde üstün kıldığı dört büyük melek, Cebrâil, Azrail, İsrafil ve Mikâil' aleyhumusselâmdır.

Bu dört meleğin dışında, her insanın yanında bulunan ve daima onun küçük, büyük, gizli ve aşikâr yaptığı bütün işleri yazan melekler vardır ki, bunlara "Kirâmen kâtibîn"* denir. Ayrıca öldükten sonra kabirde sual sormakla vazifeli "Münker* ve Nekir"* melekleri de vardır.


Kirâmen kâtibin:
İnsanların iki tarafında bulunup, sevablarını ve günahlarını yazan meleklerin adı.
Münker ve Nekir: Mezardaki suâl meleklerinin isimleri.


Melekler, bilfiil vardır. Onları görememiş olmamız onların yokluğu yolunda bir delil teşkil etmez. Onların bizim tarafımızdan görülmemesi, farklı bir şekilde yaratılmış bulunmalarından, vücudlarının rûhânî ve nûrâni olmalarındandır. Bizim gözümüz ise onları görebilecek şekilde yaratılmamıştır. Nitekim kendi aklımızı ve ruhumuzu da göremiyoruz, fakat onların varlığına inanıyoruz.

Melekler, ruh gibi lâtîf, nûrânî, mahiyetleri Allah katında malum, varlıkları bizim dünyamıza ait olmayan fakat insanlarla ilgili bir takım görevleri bulunan varlıklardır. Akıl ve nutukları olup; şehvet ve gadap gibi beşerî ihtirasları, yemeleri, içmeleri yoktur. Evlenmek, doğmak ve doğurmaktan uzaktırlar. Çeşitli şekillere girebilirler. Allah'ın emrine asla isyan etmezler, yerde ve gökte bir takım vazifeler ile meşgul olurlar. Daima Yüce Allah'ı tesbih ve zikrederler.

ÂDEMoğLu/KIZı İnSÂNın, İmkÂNLa İmtihÂN ÂLEMinde..
İNsÂN.. CiNN.. MELEK..ŞEY-t-ÂNn…


Kur'ÂN-ı KerîmimİZde Meleklerin GüzeL-ÖZeLLikleri için:


وَلَوْ جَعَلْنَاهُ مَلَكًا لَّجَعَلْنَاهُ رَجُلاً وَلَلَبَسْنَا عَلَيْهِم مَّا يَلْبِسُونَ
Resim---"Ve lev ceâlnâhu meleken le ceâlnâhu raculen ve le lebesnâ aleyhim mâ yelbisûn (yelbisûne).: Ve şâyet onu melek yapsaydık, onu mutlaka erkek olarak (erkek sûretinde) yapardık. Şüphe ettikleri şeyi, mutlaka onlara (gene) şüphe ettirirdik.”
(En'âm 6/9)

وَجَعَلُواْ لِلّهِ شُرَكَاء الْجِنَّ وَخَلَقَهُمْ وَخَرَقُواْ لَهُ بَنِينَ وَبَنَاتٍ بِغَيْرِ عِلْمٍ سُبْحَانَهُ وَتَعَالَى عَمَّا يَصِفُونَ
Resim---"Ve ceâlû lillâhi şurakâe’l- cinne ve halakahum ve harakû lehu benîne ve benâtin bi gayri ilm (ilmin), subhânehu ve teâlâ ammâ yasifûn (yasifûne).: Cinleri Allah’a ortak kıldılar. Onları da O (Allah) yarattı. İlimleri olmaksızın, “O’nun oğulları ve kızları var” yalanını uydurdular. O Sübhan’dır (herşeyden münezzehtir), vasıflandırdıkları şeylerden yücedir.”
(En'âm 6/100)

مَا نُنَزِّلُ الْمَلائِكَةَ إِلاَّ بِالحَقِّ وَمَا كَانُواْ إِذًا مُّنظَرِينَ
Resim---"Mâ nunezzilu’l- melâikete illâ bi’l- hakkı ve mâ kânû izen munzarîn (munzarîne).: Biz hak ile olmaksızın melekleri indirmeyiz. O taktirde onlara mühlet de (zaman da) verilmez.”
(Hicr 15/8)

الْحَمْدُ لِلَّهِ فَاطِرِ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ جَاعِلِ الْمَلَائِكَةِ رُسُلًا أُولِي أَجْنِحَةٍ مَّثْنَى وَثُلَاثَ وَرُبَاعَ يَزِيدُ فِي الْخَلْقِ مَا يَشَاء إِنَّ اللَّهَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ
Resim---"El hamdu lillâhi fâtırı’s- semâvâti ve’l- ardı câili’l- melâiketi rusulen ulî ecnihatin mesnâ ve sulâse ve rubâa, yezîdu fî’l- halkı mâ yeşâu, innallâhe alâ kulli şey’in kadîr (kadîrun).: Hamd; gökleri ve yeri yaratan, ikişer, üçer ve dörder kanatlara sahip melekleri, resûller (elçiler) kılan Allah’a aittir. Yaratmada dilediğini arttırır. Muhakkak ki Allah, herşeye kaadirdir.”
(Fâtır 35/1)

تَعْرُجُ الْمَلَائِكَةُ وَالرُّوحُ إِلَيْهِ فِي يَوْمٍ كَانَ مِقْدَارُهُ خَمْسِينَ أَلْفَ سَنَةٍ
Resim---"Ta'rucu’l- melâiketu ve’r- rûhu ileyhi fî yevmin kâne mikdaruhu hamsîne elfe seneh (senetin).: Melekler ve ruh, O’na, süresi elli bin yıl olan bir günde yükselir.”
(Meâric 70/4)

Meleklerin sayısı ve her birinin hangi işlerle vazifeli oldukları bizce malûm değildir. Ancak bunlardan bir kısmı ve vazifeleri Kur’ÂN-ı Kerîm'de ve Hz. Peygamber'in hadislerinde bildirilmiştir. Bu bilgilere göre"büyük melekler" olarak tanınan dört melek vardır ki, bunlar: Cebrâil, Azrâil, İsrâfil ve Mikâil' aleyhumusselâmdır.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: MELEKLERE İMÂN

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

1-) CEBRÂİL aleyhisselâm:


Kur'ÂN-ı Kerîmde "Cibrîl" olarak geçmektedir;

قُلْ مَن كَانَ عَدُوًّا لِّجِبْرِيلَ فَإِنَّهُ نَزَّلَهُ عَلَى قَلْبِكَ بِإِذْنِ اللّهِ مُصَدِّقاً لِّمَا بَيْنَ يَدَيْهِ وَهُدًى وَبُشْرَى لِلْمُؤْمِنِينَ
"Kul men kâne aduvven li cibrîle fe innehu nezzelehu alâ kalbike bi iznillâhi Musâddikan limâ beyne yedeyhi ve huden ve buşrâ li’l- mu’minîn (mu’minîne).: Kim Cibril’e düşman oldu ise (ona) de ki: “Halbuki muhakkak ki o (Cebrâil a.s), onların ellerindeki (kitapları) tasdik eden O (Kur’ân’ı), Allah’ın izniyle, mü’minlere bir hidayet (rehberi) ve müjde olarak senin kalbine indirdi.””
(Bakara 2/97)

مَن كَانَ عَدُوًّا لِّلّهِ وَمَلآئِكَتِهِ وَرُسُلِهِ وَجِبْرِيلَ وَمِيكَالَ فَإِنَّ اللّهَ عَدُوٌّ لِّلْكَافِرِينَ
"Men kâne aduvven lillâhi ve melâiketihî ve rusulihî ve cibrîle ve mîkâle fe innallâhe aduvvun li’l- kâfirîn (kâfirîne).: Kim, Allah’a ve O’nun meleklerine ve O’nun resûllerine ve Cebrâil’e ve Mikail’e düşman oldu ise, o taktirde muhakkak ki Allah kâfirlere düşmandır.”
(Bakara 2/98)

إِن تَتُوبَا إِلَى اللَّهِ فَقَدْ صَغَتْ قُلُوبُكُمَا وَإِن تَظَاهَرَا عَلَيْهِ فَإِنَّ اللَّهَ هُوَ مَوْلَاهُ وَجِبْرِيلُ وَصَالِحُ الْمُؤْمِنِينَ وَالْمَلَائِكَةُ بَعْدَ ذَلِكَ ظَهِيرٌ
"İn tetûbâ ilâllâhi fe kad sagat kulûbukumâ, ve in tezâherâ aleyhi fe innallâhe huve mevlâhu ve cibrîlu ve sâlihu’l- mû’minîn (mû’minîne), ve’l- melâiketu ba’de zâlike zahîr (zahîrun).: Siz ikiniz de Allah’a tövbe etseniz (ki, mutlaka etmelisiniz). Çünkü ikinizin de kalbi kaymıştı. Ve eğer O’na (Peygamber aleyhisselâm’a) karşı yardımlaşırsanız, o taktirde muhakkak ki Allah, O; O’nun (Peygamber aleyhisselâm’ın) Mevlâsı’dır, Cibril (aleyhisselâm) ve mü’minlerin salih olanları ve bunlardan başka melekler de O’na zâhirdirler (yardımcıdırlar).”
(Tahrîm 66/4)

Diğer bazı âyetlerde de kendisinden Rûhu'l-Kudüs ve Rûh olarak bahsedilmektedir.:

وَلَقَدْ آتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ وَقَفَّيْنَا مِن بَعْدِهِ بِالرُّسُلِ وَآتَيْنَا عِيسَى ابْنَ مَرْيَمَ الْبَيِّنَاتِ وَأَيَّدْنَاهُ بِرُوحِ الْقُدُسِ أَفَكُلَّمَا جَاءكُمْ رَسُولٌ بِمَا لاَ تَهْوَى أَنفُسُكُمُ اسْتَكْبَرْتُمْ فَفَرِيقاً كَذَّبْتُمْ وَفَرِيقاً تَقْتُلُونَ
"Ve lekad âteynâ mûsâ’l- kitâbe ve kaffeynâ min ba’dihî bi’r- rusuli ve âteynâ îsâbne meryeme’l- beyyinâti ve eyyednâhu bi rûhi’l- kudus (kudusi), e fe kullemâ câekum resûlun bimâ lâ tehvâ enfusukumustekbertum, fe ferîkan kezzebtum ve ferîkan taktulûn (taktulûne).: Andolsun biz Musâ'ya Kitab'ı verdik. Ondan sonra ardarda peygamberler gönderdik. Meryem oğlu İsâ'ya da mucizeler verdik. Ve onu, Rûhu'l-Kudüs (Cebrâil) ile destekledik. (Ne var ki) gönlünüzün arzulamadığı şeyleri söyleyen bir elçi geldikçe ona karşı büyüklük tasladınız. (Size gelen) peygamberlerden bir kısmını yalanladınız, bir kısmını da öldürdünüz.”
(Bakara 2/87)

تِلْكَ الرُّسُلُ فَضَّلْنَا بَعْضَهُمْ عَلَى بَعْضٍ مِّنْهُم مَّن كَلَّمَ اللّهُ وَرَفَعَ بَعْضَهُمْ دَرَجَاتٍ وَآتَيْنَا عِيسَى ابْنَ مَرْيَمَ الْبَيِّنَاتِ وَأَيَّدْنَاهُ بِرُوحِ الْقُدُسِ وَلَوْ شَاء اللّهُ مَا اقْتَتَلَ الَّذِينَ مِنبَعْدِهِم مِّن بَعْدِ مَا جَاءتْهُمُ الْبَيِّنَاتُ وَلَكِنِ اخْتَلَفُواْ فَمِنْهُم مَّنْ آمَنَ وَمِنْهُم مَّن كَفَرَ وَلَوْ شَاء اللّهُ مَا اقْتَتَلُواْ وَلَكِنَّ اللّهَ يَفْعَلُ مَا يُرِيدُ
"Tilke’r- rusulu faddalnâ ba’dahum alâ ba’d (ba’din), minhum men kellemallâhu ve rafea ba’dahum derecât (derecâtin), ve âteynâ îsâbne meryeme’l- beyyinâti ve eyyednâhu bi rûhı’l- kudus (rûhı’l- kudusi), ve lev şâallâhu maktetelellezîne min ba’dihim min ba’di mâ câethumu’l- beyyinâtu ve lâkinihtelefû fe minhum men âmene ve minhum men kefer (kefere), ve lev şâallâhu maktetelû ve lâkinnallâhe yef’alu mâ yurîd (yurîdu).: İşte Biz, o resûllerden bir kısmını, diğerlerinin üzerine faziletli kıldık. Allah, onlardan kimiyle konuştu, kimini de derecelerle yükseltti. Ve Biz, Meryem’in oğlu İsâ’ya beyyineler verdik. Ve onu Ruh’ûl Kudüs ile destekledik (doğruladık). Eğer Allah dileseydi, onlardan sonra gelenler, kendilerine beyyineler (ispat vasıtaları) geldikten sonra birbirlerini öldürmezlerdi. Lâkin ayrılığa düştüler. O zaman onlardan kimi îmân etti, kimi de inkâr etti. Eğer Allah dileseydi, birbirlerini öldürmezlerdi. Lâkin Allah, dilediği şeyi yapar.”
(Bakara 2/253)

إِذْ قَالَ اللّهُ يَا عِيسى ابْنَ مَرْيَمَ اذْكُرْ نِعْمَتِي عَلَيْكَ وَعَلَى وَالِدَتِكَ إِذْ أَيَّدتُّكَ بِرُوحِ الْقُدُسِ تُكَلِّمُ النَّاسَ فِي الْمَهْدِ وَكَهْلاً وَإِذْ عَلَّمْتُكَ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَالتَّوْرَاةَ وَالإِنجِيلَ وَإِذْ تَخْلُقُ مِنَ الطِّينِ كَهَيْئَةِ الطَّيْرِ بِإِذْنِي فَتَنفُخُ فِيهَا فَتَكُونُ طَيْرًا بِإِذْنِي وَتُبْرِئُ الأَكْمَهَ وَالأَبْرَصَ بِإِذْنِي وَإِذْ تُخْرِجُ الْمَوتَى بِإِذْنِي وَإِذْ كَفَفْتُ بَنِي إِسْرَائِيلَ عَنكَ إِذْ جِئْتَهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ فَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُواْ مِنْهُمْ إِنْ هَذَا إِلاَّ سِحْرٌ مُّبِينٌ
"İz kâlellâhu yâ îsâbne meryemezkur ni’metî aleyke ve alâ vâlidetike iz eyyedtuke bi rûhi’l- kudusi tukellimun nâse fî’l- mehdi ve kehlâ (kehlen), ve iz allemtuke’l- kitâbe vel hikmete vet tevrâte ve’l- incîl (incîle), ve iz tahluku minet tîni ke hey’etit tayri bi iznî fe tenfuhu fîhâ fe tekûnu tayran bi iznî ve tubriu’l- ekmehe ve’l- ebrasa bi iznî, ve iz tuhricu’l- mevtâ bi iznî, ve iz kefeftu benî isrâîle anke iz ci’tehum bi’l- beyyinâti fe kâlellezîne keferû minhum in hâzâ illâ sihrun mubîn (mubînun).: Allah o gün şöyle buyuracak: -Ey Meryem oğlu Îsâ! Sana ve annene olan nimetimi hatırla. Hani, seni Cebrâil ile desteklemiştim de hem beşikte, hem de yetişkin iken insanlarla konuşuyordun; hani sana yazı yazmayı, hikmeti (sağlam olan doğru sözü), Tevrat’ı ve İncil’i öğretmiştim: hani benim iznimle çamurdan kuş biçimi yapıyordun, sonra içine üflüyordun da benim iznimle bir kuş oluveriyordu; ve anadan doğma âmâ ile abraşı da benim iznimle hayata çıkarıyordun; hani senden İsrailoğullarını defetmiştim (seni öldürememişlerdi). Kendilerine açık mûcizeler getirdiğin zaman da, içlerinden küfre varanlar şöyle demişti: “- Bu apaçık bir sihirden başka bir şey değildir.”
(Mâide 5/110)

Vazifesi, Allah'ın emir ve nehiylerini peygamberlerine bildirmektir. Bütün vahiy onun vasıtasıyla nazil olmuştur.

Cebrâil aleyhisselâm, bu görevi yerine getirirken peygamberimize çeşitli şekil ve sâretlerde gelirdi. Birçok defa insan şeklinde bu görevini ifa ederdi. İnsan şekline girdiğinde daha ziyâde Dıhye radiyallahu anhu isimli sahabenin kılığında, bazan da normal bir bedevî olarak gelirdi ki, "Cibrîl hadisi" diye bilinen hadisin vukûunda Hz. Peygamber aleyhisselâm'a bu kılıkta gelmiştir.

Cebrâil bu gelişlerinin sadece iki defasında aslî sûretinde görünmüştür.
Bunlardan birisi (Necm, 53/6-7) âyetlerinin nüzulünde; diğeri ise yine Necm sûresinin 13. ve 14. âyetlerinin nuzûlü esnâsındadır.

(Tecrid-i Sarih Tercümesi, IX, 95)

ذُو مِرَّةٍ فَاسْتَوَى
"Zû mirreh (mirretin), festevâ.: O (Cebrâil A.S), kuvvet ve azamet sahibidir. Öylece istiva etti (yöneldi).”
(Necm 53/6)

وَهُوَ بِالْأُفُقِ الْأَعْلَى
"Ve huve bi’l- ufuki’l- a’lâ.: Ve o, ufkun en yüksek yerinde (gözüktü).”
(Necm 53/7)

وَلَقَدْ رَآهُ نَزْلَةً أُخْرَى
"Ve lekad reâhu nezleten uhrâ.: Andolsun ki, o, Cebrâil’i bir başka inişte daha (aslî sûretiyle) görmüştü.”
(Necm 53/13)

عِندَ سِدْرَةِ الْمُنْتَهَى
"İnde sidreti’l- muntehâ.: Sidretül Münteha'nın yanında.”
(Necm 53/14)

..And olsun ki, onu (Cebrâîl aleyhisselâm’ı aslî sûretinde) diğer bir inişte de (mi'râc gecesi), Sidretü’l-Müntehâ’nın yanında (iken) gördü Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem…

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Allah bir kulu sevdi mi Hz. Cebrâil aleyhisselâm'a: "Allah falanı seviyor, onu sen de sev!" diye seslenir. Onu Cebrâil de sever. Sonra o, semâ ehline: "Allah falanı seviyor, onu siz de sevin!" diye nida eder, derken, bütün semâ ehli de onu sevmeye başlar. Sonra onun için arz (halkı arasına hüsn-ü kabul) konur." buyurdu.

Hadisin Müslim'deki rivâyetlerinde şu ziyâde var:

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Allah Celle Celaluhu, bir kula da buğzetti mi Cebrâil Aleyhisselâm'a: "Ben falancaya buğzettim sen de buğzet!" diye seslenir, Ona Cebrâil de buğzetmeye başlar. Sonra Cibril semâ ehline nidâ eder: "Allah Celle Celaluhu falan kimseye buğzetti, siz de buğzedin." Sonra yeryüzüne onun için buğz vazedilir."
(Buharî, Tevhid 33, Edeb 41; Müslim, Birr 157; Muvatta, Şi'r 15; Tirmizî, Tefsir, Meryem (3160)


Buğz: Sevmeme. Birisi hakkında gizli ve kalbi düşmanlık hissetme. Kin, husûmet.

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem:"Allah Teâlâ Hazretleri cenneti yarattığı zaman Cibril aleyhisselâm'a: "Git ona bir bak!" buyurdular. O da gidip cennete baktı ve: "(Ey Rabbim!) Senin izzetine yemin olsun, onu işitip de ona girmeyen kalmayacak, herkes ona girecek!" dedi. (Allah Teâlâ Hazretleri) cennetin etrafını mekruhlarla çevirdi. Sonra: "Hele git ona bir daha bak!" buyurdu. Cebrâil gidip ona bir daha baktı. Sonra da: "Korkarım, ona hiç kimse girmeyecek!" dedi."
"Cehennemi yaratınca, Cebrâil'e: "Git, bir de, şuna bak!" buyurdu. O da gidip ona baktı ve: "İzzetine yemin olsun, işitenlerden kimse ona girmeyecektir!" dedi. Allah Teâlâ Hazretleri de onun etrafını şehvetlerle kuşattı. Sonra da: "Git ona bir kere daha bak!" dedi. O da gidip ona baktı. Döndüğü zaman: "İzzetine yemin olsun, tek bir kişi kalmayıp herkesin ona gireceğinden korkuyorum!" dedi."

(Ebu Davûd, Sünnet 25, (4744); Tirmizî, Cennet 21, (2563); Nesâî, Eyman 3, (7, 3)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "İbrahîm aleyhisselâm'ın duası olan:


رَبِّ إِنَّهُنَّ أَضْلَلْنَ كَثِيرًا مِّنَ النَّاسِ فَمَن تَبِعَنِي فَإِنَّهُ مِنِّي وَمَنْ عَصَانِي فَإِنَّكَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
"Rabbi innehunne adlelne kesîran mine’n- nâs (nâsi), fe men tebianî fe innehu minnî, ve men asânî fe inneke gafûrun rahîm (rahîmun).: Rabbim gerçekten onlar (putlar), insanların çoğunu dalâlete düşürdüler. Artık kim bana tâbî olursa, bu sebeple o mutlaka bendendir. Ve kim bana asi olursa, o zaman muhakkak ki; Sen Gafur'sun, Rahîm'sin.”
(İbrahîm 14/36)

İsâ aleyhisselâm'ın duası olan:

إِن تُعَذِّبْهُمْ فَإِنَّهُمْ عِبَادُكَ وَإِن تَغْفِرْ لَهُمْ فَإِنَّكَ أَنتَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ
"İn tuazzibhum fe innehum ibâduke, ve in tagfir lehum fe inneke ente’l- azîzu’l- hakîm (hakîmu).: Eğer onlara azap edersen, artık muhakkak ki onlar, Senin kullarındır. Ve eğer onları bağışlarsan, o taktirde muhakkak ki Sen, Sen Azîz'sin (üstünsün) Hakîm'sin (hüküm ve hikmet sahibisin).”
(Mâide 5/118)

Meâlindeki âyeti tilâvet buyurdu ve ellerini kaldırdı, şöyle yalvardı:
"Allah'ım! Ümmetimi (mağfiret et), ümmetimi (mağfiret et!)." ve ağladı. Allah Teâlâ Hazretleri:
"Ey Cibril, MuhaMMed'e git!, -Rabbin bildiği halde- niye ağladığını sor." diye emretti: Cebrâil aleyhisselâm, O'na gelip niye ağladığını sordu. (Rabb Teâlâ'ya dönüp MuhaMMed'in) ne söylediğini -O çok iyi bildiği halde- haber verdi. Bunun üzerine Allah Teâlâ Hazretleri: "Ey Cebrâil! MuhaMMed'e git ve ona söyle ki: 'Biz seni üMMetin hususunda razı edeceğiz, asla kederlendirmeyecek!.”
Buyurdu.

(Müslim, İman 346)

er RahîM:
Resim

El Gâfuru:
Resim

El Hakîmü :
Resim

El Azîz :

Resim



لَا تُحَرِّكْ بِهِ لِسَانَكَ لِتَعْجَلَ بِهِ
"Lâ tuharrik bihî lisâneke li ta’cele bihî.: O’na (Kur’ân-ı Kerim’i ezberlemeye), acele ederek, O’nunla (Cebrâil (A.S) ile beraber) dilini hareket ettirme.”
(Kıyâmet 75/16)

İbnu Abbas radiyallahu anhu, bu âyet hakkında şu açıklamayı yaptı:
"Hz. Peygamber (sav) vahiy geldiği zaman büyük bir şiddet (ve ağırlık) hissederdi. Bunun tesiriyle dudaklarını kımıldatırdı.(...) Bu vahiyden sonra, Cibril (aleyhisselâm) vahiyle gelince, sadece dinlerdi. Cibril gidince yeni gelen vahyi, kendisine nasıl okunmuş ise, öylece okurdu."

(Buharî, Tefsir, Kıyâmet 1, 2, Bed'ü'l-Vahy 4, Fedailu'l-Kur’ÂN 28, Tevhid43; Müslim, Salât 147, (448); Tirmizî, Tefsir, Kıyâmet, (3326); Nesâî, Salât 37, (2, 149, 159)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem:
"Cebrâil aleyhisselâm bana komşu hakkında o kadar aralıksız tavsiyede bulundu ki, komşuyu varis kılacağını zannettim." buyurdu.

(Buharî, Edeb 28; Müslim, Birr 140, (2624); Ebu Davûd, Edeb 132, (5151); Tirmizî, Birr 28, (1943)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, Cibril aleyhisselâm’a:
"Bana, niye halen yapmakta olduğundan daha fazla ziyârette bulunmuyorsun?" diye sormuştu, şu âyet indi:


وَمَا نَتَنَزَّلُ إِلَّا بِأَمْرِ رَبِّكَ لَهُ مَا بَيْنَ أَيْدِينَا وَمَا خَلْفَنَا وَمَا بَيْنَ ذَلِكَ وَمَا كَانَ رَبُّكَ نَسِيًّا
"Ve mâ netenezzelu illâ bi emri rabbike, lehu mâ beyne eydînâ ve mâ halfenâ ve mâ beyne zâlike, ve mâ kâne rabbuke nesiyyâ (nesiyyen).: “(Cebrâil dedi ki: Ey Muhammed!) “Biz senin Rabbinin emri olmadıkça inmeyiz. Önümüzdeki ve ardımızdaki (bütün geçmiş ve gelecek şeyler) ve bunların arasındakiler hep O'nundur. Rabbin de (seni) unutmuş değildir?”
(Meryem 19/64)

(Buharî, Tefsir, Meryem 2, Bedü'l-Halk 6, Tevhid 28; Tirmizî, Tefsir, Meryem, (3157)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Bedir günü: "İşte Cebrâil aleyhisselâm! Atının başından tutmuş, üzerinde de savaş teçhizatı var, (yardımınıza gelmiş durumda)!" buyurdu.
(Buharî, Megazi 11)

Aişe radiyallahu anha Annemiz: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem bana: "Ey Aişe!. İşte Cebrâil! Sana selâm ediyor." dedi. Ben de: "Ve aleyhisselâmu ve rahmetullahi ve berakatuhu!" dedim. Resulullah benim görmediğimi görürdü."dedim.

(Buharî, Fezailu'l-Ashab 30, Bed'ül-Halk 6, Edeb 11, İsti'zan 16, 19; Müslim, Fezailu's-Sahabe 91, (2447); Ebu Davûd, Edeb 166, (5232); Tirmizî, Menakıb, (3876); Nesâî, İşretu'n-Nİsâ 3, (7, 69)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ashabiyle namaz kılarken âniden nalınlarını çıkarıp sol tarafına koydu. Bunu gören cemaat de derhal nalınlarını attılar. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem namazı tamamlayınca: "Nalınlarınızı niye attınız?" diye sordu.
Sahabeleri: "Seni nalınlarını atarken gördük, biz de kendi nalınlarımızı attık!" cevabını verdiler.
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Cebrâil (aleyhisselâm) bana gelip pislik olduğunu haber verdi (onun için attım). Öyleyse sizler mescide gelirken dikkat edin, nalınlarınızda bir pislik (kazurat) -veya eza demişti- görürseniz onu silin; o, ayağınızda olduğu halde namazınızı kılın." buyurdu.

(Ebu Davûd, Salât 89, (660)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Mi’rac gecesinde, bakır tırnakları olan bir kavme uğradım. Bunlarla yüzlerini (ve göğüslerini) tırmalıyorlardı. "Ey Cebrâil! Bunlar da kim?" diye sordum: "Bunlar, insanların etlerini yiyenler ve ırzlarını (şereflerini) payimal edenlerdir." dedi."

(Ebu Davûd, Edeb 40, (4878, 4879)

İbrahim aleyhimasselâm beraberinde İsmail aleyhimasselâm ve onu henüz emzirmekte olan annesi Hacer aleyhasselâm olduğu halde ilerledi. (...) O sesi yine işitti. Bunun üzerine: "(Ey ses sahibi!) Sen sesini işittirdin, bir yardımın varsa (gecikme)!" dedi. Derken zemzemin yanında bir melek (tecelli etti). Bu Cebrâil'di. Cebrâil kadına seslendi: "Sen kimsin?" Kadın: "Ben Hacer'im, İbrahîm'in oğlunun annesi..." "İbrahîm sizi kime tevkil etti?" "Allah Teâlâ'ya." "Her ihtiyacınızı görecek Zât'a tevkil etmiş." Ayağının ökçesi -veya kanadıyla- yeri eşeliyordu. Nihâyet su çıkmaya başladı. Kadın (boşa akmaması için) suyu eliyle havuzluyordu. Bir taraftan da sudan kabına doldurdu. Su ise, kadın aldıkça dipten kaynıyordu. İbnu Abbas (ra) dedi ki: (...)
(Buharî, Enbiyâ 8.)

Tevkil: Kendine birisini vekil etmek. Vekil tâyin etmek.

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, Hendek'ten döndüğü zaman, silahları bırakıp (elini yüzünü) yıkamış, tam başındaki toprakları çırparken Cebrâil aleyhisselâm geldi: "Sen silahını bıraktın, vallahi biz daha bırakmadık! Onlara geri git!." dedi. "Nereye kadar?" dedi Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem. "Şuraya!" diyerek Beni Kureyza'yı gösterdi. Resâlullah (aleyhisSalâtu vesselâm) bu emir üzerine onlarla savaşmaya çıktı. Kureyzalılar hükmüne razı oldular. Hakem olarak Sa'd İbnu Muaz'ı seçtiler. O da: "Ben onlardan muharîb olanların öldürülmesine, kadın ve çocukların esir edilmesine, malların da taksim edilmesine hükmediyorum!" dedi." (...)
(Buharî, Megazi 30, Cihad 18; Müslim, Cihad 67, (1769); Ebu Davûd, Cenâiz 8, (3101); Nesâî, Mesacid 18, (2, 45)

Cebrâil aleyhisselâm Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'e gelerek (şöyle) dedi:
"Yâ Resûlullah! İşte Hatice geliyor. Beraberinde bir kap var, içerisinde katık -veya yiyecek, veya içecek- mevcut. O yanınıza ulaştığı vakit, ona Rabbinden (ve benden) selâm söyleyin ve onu gürültü ve yorgunluk bulunmayan cennette, içerisi oyulmuş inciden mamul bir evle müjdeleyin!"
(Buharî, Menakıbu'l-Ensar 20, Tevhid 35; Müslim, Fezailu's-Sahabe 71, (2432)
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Allah Teâlâ Hazretleri semâda bir işin yapılmasına hükmetti mi, Rabb-i Teâlâ'nın sözüne ihtiramla, melâike (aleyhisselâm) korku ile kanatlarını birbirine vururlar. Rabb Teâlâ'nın işitilen sözü düz bir kaya üzerinde (hareket eden) zincirin sesi gibidir. Meleklerin kalplerinden korku açılınca (Cebrâil ve Mikâil gibi mukarreb meleklere): "Rabbiniz ne buyurdu?" diye sorarlar. Onlar da: "Allah Teâlâ Hazretleri hakkı söylemiştir. Zaten O, yüce ve uludur." derler. O'nun sözünü, kulak kabartan (şeytanlar gizlice) işitir. Kulak hırsızı şeytanlar (yerden göğe kadar) birbirlerinin üstünde (zincirleme) dizilmiş ve kulak hırsızlığına hazırlanmış bulunur.(...)"

(Buharî, Tefsir, Sebe 1, Hicr 1; Tirmizî, Tefsir, Sebe, (3221)

Cibril aleyhisselâm, Resûlullah sallallahu aleyhi veselleme gelerek: "İçinizdeki Bedir ehlini ne addediyorsunuz?" diye sordu. AleyhisSalâtu vesselâm: "Müslümanların en faziletlisi!" buyurdu. Cebrâil: "Biz de Bedir'e katılan melekleri öyle (en faziletlimiz) biliyoruz!" dedi...."
(Buharî, Megazi 11)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Cebrâil aleyhisselâm yanıma gelerek elimden tuttu ve bana ümmetimin gireceği cennet kapısını gösterdi."buyurunca,
Hz. Ebu Bekr atılıp: "Yâ Resûlullah! Ben o sırada seninle olmayı ne kadar isterdim, ta ki ona ben de bakayım!" dedi. AleyhisSalâtu vesselâm:
"Ey Ebu Bekr, ümmetimden cennete ilk girecek kimse olman sana yetmez mi!" karşılığında bulundular.

(Ebu Davûd, Sünnet, 9, (4652)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: MELEKLERE İMÂN

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

2-) MİKÂİL aleyhisselâm:

Kur’ÂN-ı Kerîm'de bir yerde "Mikâil" olarak zikredilmektedir.

مَن كَانَ عَدُوًّا لِّلّهِ وَمَلآئِكَتِهِ وَرُسُلِهِ وَجِبْرِيلَ وَمِيكَالَ فَإِنَّ اللّهَ عَدُوٌّ لِّلْكَافِرِينَ
"Men kâne aduvven lillâhi ve melâiketihî ve rusulihî ve cibrîle ve mîkâle fe innallâhe aduvvun li’l- kâfirîn (kâfirîne).: Kim, Allah’a ve O’nun meleklerine ve O’nun resûllerine ve Cebrâil’e ve Mikail’e düşman oldu ise, o taktirde muhakkak ki Allah kâfirlere düşmandır.”
(Bakara 2/98)

Mikâil aleyhisselâm'ın görevi: yağmurun yağdırılması, rüzgârın estirilmesi ve mevsimlerin tanzimi gibi tabiat olaylarını Allah'ın emri ve izni ile vukua getirmektir.

Sa'd İbnu Ebi Vakkas radiyallahu anhu: "Uhud günü, Resulullah sallallahu aleyhi vesellem'in sağ ve sol iki tarafında beyaz elbiseli iki adam görüyordum. Bunlar şiddetli bir şekilde savaşıyorlardı. Onları ne daha önce görmüştüm ne de daha sonra gördüm. -Yani bunlar Cibril ve Mikâil (aleyhumusselâm) idiler-"
(Buharî, Megazi 18; Müslim, Fedail 46, (2306)

Resulullah sallallahu aleyhi vesellem (bir gün bize) Sahib-i Sûr'u (İsrafil'i) zikretti ve dedi ki: "Sağında Cibril, solunda da Mikâil aleyhimusselâm var." buyurdu.
(Ebu Davûd, Hurufve'l-Kıraat 1, (3999)

Bir Sahabe: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'e, namaz kılınca: "Selâm Allah'ın üzerine, selâm Cibril ve Mikâil üzerine olsun." derdik. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Selâm Allah'ın üzerine olsun demeyin. Zira Allah selâm'ın kendisidir. Ancak şöyle deyin: "Tahiyyat... Allah içindir..." Buyurdu.
(Nesâî, İftitah 189, (2, 237)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Ebubekir ve Ömer radiyallahu anhuma: "Sizin ikinizin melekler arasındaki benzeriniz ile, peygamberler arasındaki benzerinizi size haber vereyim mi?
"Ey Ebubekir! Senin melekler arasındaki benzerin Mikâil (aleyhisselâm) mİsâli gibidir. Ki o rahmetle iner. Senin peygamberler arasındaki benzerin, İbrahîm (a.s) mİsâli gibidir. Kavmi onu yalanladığı ve ona yaptıklarını yaptıkları zaman, o buyurdu ki: "Kim bana tabi olursa o Bendendir. Kim ki bana isyan etti ise (Ey Allahım) Sen gafurur rahimsin."
"Ey Ömer! Senin melekler arasındaki benzeri ise Cibril (aleyhisselâm) mİsâli gibidir ki, O, Allah'ın düşmanlarına şiddet, nikmet ve azaba iner. Peygamberler arasındaki benzerin ise Nuh (aleyhisselâm) mİsâli gibidir. Ki o, "Ey Rabbim, yer yüzünde hiç bir kafir bırakma."
dedi.

(Vâkıdî, Megâzi, Beyrut ts., 1/108-110; Taberî, Câmiü’l-Beyân, XI, 273-274; Suyûtî, Târîhü’l-Hulefâ, s. 139)

رَبِّ اِنَّهُنَّ اَضْلَلْنَ كَث۪يراً مِنَ النَّاسِۚ فَمَنْ تَبِعَن۪ي فَاِنَّهُ مِنّ۪يۚ وَمَنْ عَصَان۪ي فَاِنَّكَ غَفُورٌ رَح۪يمٌ
“Rabbi innehunne adlelne keśîran mine-nnâs(i)(s) femen tebi’anî fe-innehu minnî(s) vemen ‘asânî fe-inneke ġafûrun rahîm(un): “Rabbim, gerçekten onlar insanlardan birçoğunu şaşırtıp-saptırdı. Bundan böyle kim bana uyarsa, artık o bendendir, kim bana isyan ederse elbette Sen, bağışlayansın, esirgeyensin.”
(İbrahîm 14/36)

وَقَالَ نُوحٌ رَبِّ لَا تَذَرْ عَلَى الْاَرْضِ مِنَ الْكَافِر۪ينَ دَيَّاراً
“Ve kâle nûhun rabbi lâ teżer ‘alâ-l-ardi mine-lkâfirîne deyyârâ(n): Nuh 'Rabbim, yeryüzünde kafirlerden yurt edinen hiç kimseyi bırakma” dedi.”
(Nûh 71/26)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Gökte iki melek vardır. Biri şiddetle, diğeri yumuşaklıkla emreder. İkisi de İsâbetli söyler. Biri Cebrâil (aleyhisselâm) diğeri Mikâil (aleyhisselâm)dır. Peygamberlerden de iki tane vardır. Onlardan biri yumuşaklıkla diğeri şiddetle emreder. Biri İbrahîm (aleyhisselâm) diğeri Musâ (aleyhisselâm)dır. Benim de iki arkadaşım vardır. Onlardan biri yumuşaklıkla, diğeri şiddetle emreder: Ebubekir (radiyallahu anhu) ve Ömer (radiyallahu anhu)." buyurdu.
Ravi: Hz. Ümmü Seleme (radiyallahu anha) (Ramuzu'l-Ehadis)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: MELEKLERE İMÂN

Mesaj gönderen kulihvani »

3-) AZRÂİL aleyhisselâm

Kur’ÂN-ı Kerîm'de "Melekü'l- mevt" ( ölüm meleği) olarak geçmektedir.:

قُلْ يَتَوَفَّاكُم مَّلَكُ الْمَوْتِ الَّذِي وُكِّلَ بِكُمْ ثُمَّ إِلَى رَبِّكُمْ تُرْجَعُونَ
"Kul yeteveffâkum meleku’l- mevtillezî vukkile bikum summe ilâ rabbikum turceûn (turceûne).: De ki: “Size vekil kılınan ölüm meleği, sizi vefat ettirecek (öldürecek). Sonra Rabbinize döndürüleceksiniz.” (Secde 32/11)

er RABB:
Resim

Allah'ın emri ve izni ile canlıların, ölecekleri zaman canlarını almakla vazifelidir.

Kur’ân’da Azrâil ismi geçmemektedir Ruhların kabz edilmesi/canların alınması hususu, Kur’ân’da değişik ifâdelerle dile getirilmiştir:

إِنَّ الَّذِينَ تَوَفَّاهُمُ الْمَلآئِكَةُ ظَالِمِي أَنْفُسِهِمْ قَالُواْ فِيمَ كُنتُمْ قَالُواْ كُنَّا مُسْتَضْعَفِينَ فِي الأَرْضِ قَالْوَاْ أَلَمْ تَكُنْ أَرْضُ اللّهِ وَاسِعَةً فَتُهَاجِرُواْ فِيهَا فَأُوْلَئِكَ مَأْوَاهُمْ جَهَنَّمُ وَسَاءتْ مَصِيرًا
"İnnellezîne teveffâhumu’l- melâiketu zâlimî enfusihim kâlû fîme kuntum. Kâlû kunnâ mustad’afîne fî’l- ard (ardı). Kâlû e lem tekun ardullâhi vâsiaten fe tuhâcirû fîhâ. Fe ulâike me’vâhum cehennem (cehennemu) ve sâet masîrâ (masîran).: Muhakkak ki melekler, kendi nesflerine zulmedenleri öldürürken : "Siz nerede (ne işte) idiniz?" dediler. (Onlar da): "Biz yeryüzünde zayıf (güçsüz) kimselerdik." dediler. (Melekler): "Allah'ın arzı (yeryüzü) geniş değil miydi? Öyleyse oraya hicret etseydiniz!" dediler. İşte onlar, onların varacağı yer cehennemdir ve (o) kötü bir varış yeridir.” (Nİsâ 4/97)

اللَّهُ يَتَوَفَّى الْأَنفُسَ حِينَ مَوْتِهَا وَالَّتِي لَمْ تَمُتْ فِي مَنَامِهَا فَيُمْسِكُ الَّتِي قَضَى عَلَيْهَا الْمَوْتَ وَيُرْسِلُ الْأُخْرَى إِلَى أَجَلٍ مُسَمًّى إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ لِّقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ
"Allâhu yeteveffe’l- enfuse hîne mevtihâ velletî lem temut fî menâmihâ, fe yumsikulletî kadâ aleyhâ’l- mevte ve yursilu’l- uhrâ ilâ ecelin musemmâ (musemmen), inne fî zâlike le âyâtin li kavmin yetefekkerûn (yetefekkerûne).: Allah, fizik vücutları ölüm anında öldürür. Ve onlar ki, uykularındadır, ölmemişlerdir, o zaman, üzerine ölüm hükmedilecek olanı (kişinin fizik vücudunu uyku halinde) tutar ve diğerini (nefsi) belirlenmiş ecele (zamana) kadar (rüyada dilediği yere) gönderir. Muhakkak ki bunda, tefekkür eden kavim için elbette âyetler (ibretler) vardır.” (Zümer 39/42)

Bu âyetlerde ruhları alanın Allah, ölüm meleği ve (çoğul olarak) melekler olduğu ifade edilmiştir

Bunun anlamı şudur: Gerçekte ölümün yaratıcısı Allah’tır Sebepler dairesinde ölüm işini gerçekleştiren ekibin başı ölüm meleğidir Diğer bazı melekler ise ölüm meleğinin yardımcılarıdır
(bk Razî tefsiri, XI/11; Arıca bk B S Nursi, Mektubat, s 351-53)

Fahreddin Razî: “Hz İsrafil ile Hz Azrâil adlı meleklerin varlığı haberlerle sabittir Ayrıca canları alan meleğin Azrâil olduğunu gösteren haberler de vardır” diyerek, Azrâil isminin haber/hadisle sabit olduğunu ifade etmiştir
(Razî Tefsiri, II/162)

Suyutî’nin Ebu’ş-Şeyh’den aktardığı bir Hadis’e göre;
kıyâmet günü ALLAH celle celâlihu, dört büyük meleği isimleriyle çağıracak ve görevlerini yapıp yapmadıklarını soracaktır
Bu arada “Ey Azrâil! Gel bakalım, sen görevini nasıl yaptın?”diye buyuracaktır Azrâil ismini açıkça anacaktır
(Suyutî, IV/191 el mektebe’ş- şamile)

Aynı eserde, Hz Eşas b Şuayb’in de, ölüm meleğini Azrâil olarak adlandırdığı bildirilmektedir
(Suyutî, VII/108; Azrâil ismiyle ilgili rivâyetler için bkz Ebu’l-Leys Semerkandi, Hakaiku’d-dekaik, s 507)

Secde Sûresinin 32/11 âyetinde Müfesirlerin büyük bir kısmı ölüm meleğini Azrâil ismiyle anmışlardır Bütün bu allamelerin dayandıkları bir delil olmasaydı ölüm meleğini Azrâil ismiyle tefsir etmezlerdi .

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Azrâil (aleyhisselâm)'ın adamın canını alma çâresine girişmesi bin kılıç darbesinden şiddetlidir. Ölen bir mü'minin bütün damarları ölüm acısını öyle duyar ve Allah'ın düşmanı da (şeytan da) her zamandan daha yakındır insana." Buyurdu.
Ravi: Hz. Ata İbni Yesar (radiyallahu anhu)(Ramuzu'l-Ehadis)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: MELEKLERE İMÂN

Mesaj gönderen kulihvani »

4-) İSRâFiL aleyhisselâm:

Kur'ÂN-ı Kerîm'de "İsrâfil" olarak ismi geçmemektedir. Ancak, kıyâmetin vukûu ile ilgili âyette:

وَنُفِخَ فِي الصُّورِ فَصَعِقَ مَن فِي السَّمَاوَاتِ وَمَن فِي الْأَرْضِ إِلَّا مَن شَاء اللَّهُ ثُمَّ نُفِخَ فِيهِ أُخْرَى فَإِذَا هُم قِيَامٌ يَنظُرُونَ
"Ve nufiha fî’s- sûri fe saıka men fî’s- semâvâti ve men fî’l- ardı illâ men şâallâh (şâallâhu), summe nufiha fîhi uhrâ fe izâhum kıyâmun yanzurûn (yanzurûne).: Ve sur’a üfürülmüş, Allah’ın diledikleri hariç, göklerde ve yerde olanlar ölmüşlerdir. Sonra ona (sur’a) bir defa daha üfürüldüğü zaman onlar ayağa kalkarak bakınırlar.” (Zümer 39/68)

Dolayısıyla isim olarak olmasa da bu meleğin vazifesi bu âyetle belirtilmektedir. Buradan kıyâmetin ve âhiret gününün yani yeniden dirilmenin başlangıcında bir Sûr'a üfürme olacağı anlaşılmaktadır ki, bu işle vazifeli melek İsrâfil aleyhisselâmdır. Bu görevinden dolayı İsrafil'e "Sûr meleği" ismi de verilmektedir.

Ayrıca İsrâfil'in, "Levh-i Mahfuz"* da yazılanları okumak ve ilgili meleğe haber vermekle de görevli olduğu bilinmektedir.

Levh-i Mahfuz: Her şeyin hayatının ind-i İlâhîde yazılması. İlm-i İlâhînin bir ünvanı.
Resim
Cevapla

“Divanında Muhammedi Tasavvuf” sayfasına dön