BÜYÜK GÜNAHLAR

Cevapla
Kullanıcı avatarı
nur_umim
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1114
Kayıt: 19 Ağu 2007, 02:00

BÜYÜK GÜNAHLAR

Mesaj gönderen nur_umim »

Resim


GÜNAH-ı KEBÂİR!.

KuLLuk KEFenin bÜRÜmek
ZâHiR ZinCiRin >sÜRÜmek
BâtıN >NÂRın İÇİndeyİZzz
“ATEŞ İÇİ”nde ->yÜRÜmek!.


ZEVK 7542

KuL İhvÂNim HAKk’a KUL OL!. ->KULLara KUL Olma SAKın!
->“EMELLer”-iNE KAPıLma!. -> ECEL -> NEFESindEN YAKın!

KeBÂiR KUYUsun DÜŞme!
GÜNaH ATEŞİnde PİŞme!

“FÂKiR ->ÂCiZ ->ZELiL ->ÂLiL” ->KULLUK KeMENDini TAKın!.


29.03.16 14:00
brbrsmm..tktktrstkkmdhassrett..


İKİ GÖZüm ->SÖZüm DİNLe!
YARATAN RABBın SENinLe!
->TâHâ iLe ->TERTEMiZz OL!
ÖMRünü YAŞA> “Yâ-SîN”-Le!.



Resim

BâtıN >NÂRın İÇİndeyİZzz
“ATEŞ İÇİ”nde ->yÜRÜmek!.:


وَإِن مِّنكُمْ إِلَّا وَارِدُهَا كَانَ عَلَى رَبِّكَ حَتْمًا مَّقْضِيًّا
Resim---''Ve in minkum illâ vâriduhâ, kâne alâ rabbike hatmen makdıyyâ: Ve sizden biriniz (bile hariç olmamak üzere hepiniz), illâ (muhakkak) ona (cehenneme) varacaksınız. (Bu), senin Rabbinin üzerine (aldığı) kesinleşmiş bir hükümdür.” (Meryem 19/71)



Resim

GÜNAH-ı KEBÂİR!.

Günah-ı Kebâir..: Büyük Günahlar:
Günah: f. Cezâyı gerektiren amel. Dine aykırı iş. ALLAH'ın emirlerine uymayan hareket.
Kebâir: (Kebire. c.) Büyük şeyler, büyük günahlar.


Şeriat-ı GÂRRa’da Günah-ı Kebâir SıraLanışı:

1-) ALLAH'ı inkâr etmek.
2-) ALLAH'a şirk koşmak.
3-) -Kat'iyyen sâbit olan dini bir hükme inanmamak.
4-) ALLAH'ın rahmetinden ümidini kesmek.
5-) ALLAH'ın cezâsından, mekrinden ve azabından emin olmak.
6-) Günah üzerinde ısrar etmek. Yâni, herhangi bir günahı devamlı işleyip durmak.
7-) Namazı, orucu terketmek. ALLAH yolunda cihaddan kaçmak.
8-.) Anaya, babaya âsi olmak. Yalan yere şehâdet veya yemin etmek.
9-) Bir kimseyi haksız yere öldürmek. Bir kimsenin bir uzvunu haksız yere kesmek veya kullanılmaz bir hale koymak.
10-) İffetli kadınlara fuhuş isnad etmek. Koğuculuk ,nemimecilik, dedikoduculuk etmek.
11-) Ribâda (fâizde) ve hırsızlıkta bulunmak. Rüşvet almak.
12-) Yetim malı yemek.
13-) Zinâ ve livâta/erkekler arasındaki cinsi sapıklık denilen günahları işlemek..


Bu sayılan günahlar hülâsa edilse, "yedi kebâir-7 Büyük Günah"i ifâde eder.
Başta üçü el-iyâzü billah küfürdür. Sonrakiler ise, üzerine İlâhî cezâ lâzım gelip, hadd-i şer'îyi/şeriat cezâsını icâb ettiren, açıkça ve kat'i olarak nehyedilmiş/yasaklanmış bulunan büyük günahlardı


Mubikat-ı seb'a: İnsanı felâkete götüren yedi kebâir, yedi büyük günah: Katil, zinâ, şarab içmek, ukuk-ı vâlideyn (yâni; sılâ-yı rahmi terk), kumar oynamak, yalan şâhidliği, dine zarar verecek bid'alara tarafdarlık..

ALLAH`ın emirlerine aykırı davranış, kötü amel, isyan, karşı gelme, suç, kabahatlerin büyükleri. İslâm literatüründe bu tür fiillerin bir kısmı büyük günah, bir kısmı da küçük günah olarak adlandırılır..
Bu tabirin geçtiği âyetlerde şöyle buyurulmaktadır:


إِن تَجْتَنِبُواْ كَبَآئِرَ مَا تُنْهَوْنَ عَنْهُ نُكَفِّرْ عَنكُمْ سَيِّئَاتِكُمْ وَنُدْخِلْكُم مُّدْخَلاً كَرِيمًا

Resim---"İn tectenibû kebâira mâ tunhevne anhu nukeffir ankum seyyiâtikum ve nudhılkum mudhalen kerîmâ (kerîmen).: Eğer yasaklandığınız büyük günahlardan kaçınırsanız, sizin günahlarınızı örteriz ve sizi (şerefli bir makama) ikram olunacağınız bir yere koyarız.” (Nisâ 4/31)

وَالَّذِينَ يَجْتَنِبُونَ كَبَائِرَ الْإِثْمِ وَالْفَوَاحِشَ وَإِذَا مَا غَضِبُوا هُمْ يَغْفِرُونَ

Resim---"Vellezîne yectenibûne kebâire’l- ismi ve’l- fevâhışe ve izâ mâ gadıbûhum yagfirûn (yagfirûne).: (Bunlar,) Büyük günahlardan ve çirkin, utanmazlıklardan kaçınanlar ve gazablandıkları zaman bağışlayanlar,” (Şurâ 42/37)

الَّذِينَ يَجْتَنِبُونَ كَبَائِرَ الْإِثْمِ وَالْفَوَاحِشَ إِلَّا اللَّمَمَ إِنَّ رَبَّكَ وَاسِعُ الْمَغْفِرَةِ هُوَ أَعْلَمُ بِكُمْ إِذْ أَنشَأَكُم مِّنَ الْأَرْضِ وَإِذْ أَنتُمْ أَجِنَّةٌ فِي بُطُونِ أُمَّهَاتِكُمْ فَلَا تُزَكُّوا أَنفُسَكُمْ هُوَ أَعْلَمُ بِمَنِ اتَّقَى

Resim---"Ellezîne yectenibûne kebâirel ismi ve’l- fevâhışe illâl lemem (lememe), inne rabbeke vâsiu’l- magfireh (magfireti), huve a'lemu bikum iz enşeekum mine’l- ardı ve iz entum e cinnetun fî butûni ummehâtikum, fe lâ tuzekkû enfusekum, huve a'lemu bi menittekâ.: Onlar ki, küçük günahlar hariç, büyük günahlardan ve fuhuştan içtinap ederler (sakınırlar). Muhakkak ki Rabbin, mağfireti geniş olandır. O, sizi daha iyi bilendir. O, sizi topraktan yaratmıştı. Ve siz, annelerinizin karnında cenin idiniz. Öyleyse nefslerinizi temize çıkarmayın (nefslerinizi tezkiye ettiğinizi iddia etmeyin). O (Allah), kimin takva sahibi olduğunu daha iyi bilendir.” (Necm, 53/32)


el fevâhişe: çok çirkin yüz kızartıcı günahlar.

Aynı ifâdenin geçtiği hadislerden bir kısmında ise, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur:

Resim---İbni Mes'ud (radiyallahu anhu) ten şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Resûlullah sallallahu aleyhi veselleme: “Hangi günah ALLAH katında daha büyüktür?" diye sormuştum.
Resul-i Ekrem: "Seni yarattığı halde ALLAH'a ortak koşmandır" buyurdu.
Ben: "Bu, (suç) muhakkak, elbette büyüktür" dedim, "Sonra hangisidir?" Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Seninle birlikte yemeğini yiyecektir diye çocuğunu öldürmendir" buyurdu.
Ben: "Daha sonra hangisidir?" dedim.
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Komşunun hanımı ile zinâ etmendir" cevâbını verdi

(et-Terğib ve't-Terhib c. 3, s. 278).

Yine Abdullah b. Mesud radiyallahu anhu’dan değişik bir senetle aynı hadis rivâyet edildikten sonra şu âyetin nazil olduğu ilâve edilmiştir.:

وَالَّذِينَ لَا يَدْعُونَ مَعَ اللَّهِ إِلَهًا آخَرَ وَلَا يَقْتُلُونَ النَّفْسَ الَّتِي حَرَّمَ اللَّهُ إِلَّا بِالْحَقِّ وَلَا يَزْنُونَ وَمَن يَفْعَلْ ذَلِكَ يَلْقَ أَثَامًا

Resim---"Vellezîne lâ yed’ûne meallâhi ilâhen âhara ve lâ yaktulûnen nefselletî harramallâhu illâ bi’l- hakkı ve lâ yeznûn (yeznûne), ve men yef’al zâlike yelka esâmâ (esâmen).: Ve onlar, Allah ile beraber başka bir ilah'a tapmazlar. Allah'ın haram kıldığı canı haksız yere öldürmezler ve zina etmezler. Kim bunları yaparsa 'ağır bir cezâ ile' karşılaşır.” (Furkân 25/68)

Resim---Abdurrahman b. Ebû Bekr, babasından, şöyle dediğini rivâyet ediyor: Rasûlullah (aleyhisselâm)`ın yanında idik. Üç defa: "Size büyük günahların en büyüğünü haber vereyim mi? ALLAH`a Şirk koşmak, anaya babaya itaatsizlik etmek ve yalancı Şâhidliği yapmak.." buyurdu.
(Buharî, Edeb 6; İman, 16)

Başka bir hadiste, büyük günahlar, "el-Mubîkât: helâk edici" kelimesiyle ifâdelendirilerek şöyle buyurulmuştur:

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Yedi helâk edici Şeyden kaçının." Buyurunca.
“Bunlar nedir yâ Rasûlallah?” diye sorulunca, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "ALLAH`a şirk koşmak; sihir yapmak; ALLAH`ın haram kıldığı halde bir kimseyi haksız yere öldürmek; yetim malı yemek; fâiz yemek; düşmana hücum anında harpten kaçmak; namuslu, kendi halinde mü’min kadınlara zinâ iftirası atmaktır" buyurdu.

Diğer bir hadiste ise: "Büyük günahlar dokuzdur:
ALLAH'a şirk koşmak; Haksız yere adam öldürmek; Temiz bir kadına kötülük isnat etmek; Zinâ yapmak; Düşmana hücum esnasında firar etmek; Sihirbazlık; Yetim malı yemek; Müslüman ana babaya asî olmak; Emredilenleri yapmamak ve yasakları yapmak sûretiyle aileye karşı doğruluğu terketmektir. "

Diğer hadislerde yukardaki maddelere fâiz yemek, hırsızlık ve şarap içmek de ilâve edilmiştir.

(Buhârî, Vasâya 23; Müslim, İman 141-146; Ebû Davûd, Vasâya 10)

Kebâir kelimesiyle ifâde edilmediği halde, yukardaki hadislerde bildirilen fiillerin dışında bir çok suçlar daha vardır ki, onlar İslâm âlimlerince, âyet ve hadisler doğrultusunda, büyük günah kabul edilmiştir:
Bilerek ve kasden İslâm`ın şartlarını terk etmek; İçki içmek; Kumar oynamak; Hırsızlık yapmak; Adaletten ayrılmak.. gibi..


İslâm âlimlerinden bir kısmı genel hatlarıyla "büyük günah"ları şöyle tarif etmişlerdir:

İbn Abbâs`a göre: "ALLAH`ın yasak ettiği her şey büyük günahtır. Ayrıca büyük ve küçük günah arasındaki fark şudur: ALLAH`ın Cehennem, gazab, lânet, veya azab gibi ifâdelerle sona erdirdiği her günah büyüktür. Diğerleri küçüktür."

Hasan Basrî de buna yakın bir ifâde kullanmıştır.

Ebû Amr İbn Salâh`a göre: "Büyük ismi verilecek şekilde büyük olan ve mutlak sûrette büyüklükle vasıflanan her günah büyüktür." Buna göre büyük günahların bazı alâmetleri vardır.: Şer`i cezâyı icab ettirmek; Cehennem azabıyla tehdit olunmak; Yapana fâsık denilmek; Lâ`net olunmak…”

Cumhûr-ı ulemaya göre; günahlar büyük ve küçük olmak üzere ikiye ayrılır.
Beş vakit namaz, Ramazan orucu, hac, umre, abdest gibi hayırlı amellerin kendilerine keffâret olabileceği günahlar "küçük günah"; bu tür ibâdetlerin keffâret olamadığı günahlar ise "büyük günah"lardır.
Meselâ:


Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem:"İki umre, aralarında yapılan günahlara keffârettir.” buyurdu.
(Ahmed İbn Hanbel, II, 461)

Resim--- Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem:"Kabul edilmiş bir hac, o yıl ki hatalara keffârettir." buyurdu.
(Ahmed İbn Hanbel, II, 348)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem:"Şehidden akan ilk damla kan, onun bütün günahları için keffârettir." buyurdu.
(Ahmed İbn Hanbel, IV, 300)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem:"ALLAH, cuma`yı kılanın iki cuma arasındaki günahlarını örter." buyurdu.
(Ahmed İbn Hanbel, V, 181)

Hadislerde, başka ibâdetlerin kendilerine keffâret olduğu bildirilen cinsten günahlar küçük günahtır. Ancak herhangi bir ibâdetin, kendisi hakkında keffâret kabul edilmediği günahlar ise büyük günahlardır.
Meselâ: hiç bir ibâdet adam öldürmeye, zinâ yapmaya, içki içmeye ve benzeri günahlara keffâret olarak kabul edilmez; bunlara ancak Şerîat`ın, haklarında takdir ettiği cezâlar tatbik edilir.

Hz. Ömer`le İbn Abbas (radiyallahu anhum): "İstiğfarla büyük günah, isrârla da küçük günah kalmaz" demişlerdir.
Yani (Şerîat`in verdiği cezâlar tatbik edildikten sonra) istiğfarla büyük günahlar affedilir. Fakat küçük günahlar isrârla işlenmeye devâm edilirse, onlar da büyük günah olur. Bu ifâdelere göre büyük günahlara sayısal açıdan sınır koymak mümkün olmaz.
Büyük günahların başında gelen ve en büyük günah olarak kabul edilen "şirk"in küfür olduğu muhakkaktır.
Diğer günahların, onu işleyen mü’min bir kulu imandan çıkarıp çıkarmayacağı hususunda İslâm Kelâm âlimleri ihtilaf etmişlerdir.


Keffâret: Masdar gibi kullanılıyorsa da "keffâr" mübalâğa isminin müennesi olup, asıl mânası: örtücü ve imhâ edici demektir.) Bir mecburiyet altında veya yanlışlıkla işlenmiş günahı affettirmek ümidiyle şeriata uygun olarak verilen sadaka veya tutulan oruç. * Günahtan arınma.
Resim
Kullanıcı avatarı
nur_umim
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1114
Kayıt: 19 Ağu 2007, 02:00

Re: BÜYÜK GÜNAHLAR

Mesaj gönderen nur_umim »

Özetle, Şerîat`ın hakkında tehdit edici bir nass (korkutucu bir delil) tahsis ettiği veya büyük günah olarak bildirdiği bir günahı işleyen hakkında;
Ehl-i Sünnet mezhebinin görüşü: Büyük günah mü’mini imandan çıkarmaz ve onu küfre sokmaz. Ancak böyle bir mü’min âsi sayılır. Ameller imandan bir cüz’ (parça) değildir. Ancak işlenen günahı helâl saymak, onu hafife ve alaya almak, kesinlikle küfürdür.
Mu`tezile mezhebinin görüşü: Büyük günah işleyen ne mü’min, ne de kâfirdir. O fâsıktır ve iki menzil arasındaki bir menzildedir. Bu mezheb, imanı kalbin tasdiki, dilin ikrarı ve amellerin yapılması şeklinde tarif ettikleri için; büyük günah işleyenleri mü’min kabûl etmemişlerdir. Ancak kâfir de kabul etmemişlerdir. Çünkü, Peygamber (aleyhisselâm) asrında ve takip eden dönemlerin hiçbirinde büyük günah işleyenlere, dinden çıkanlara verilen ölüm cezâsı verilmemiştir. Eğer kâfir olsalardı, imandan sonra küfre gitmenin cezâsı olarak öldürülmeleri gerekirdi. Bu yapılmamıştır, onun için bunlar iman ile küfür arasındadırlar. Bunlara "fâsık" denir.
Haricîlere göre: Büyük ve küçük günah işleyen kimse kâfir olur. İslâm`ın, yapılmasını emrettiği ameller imanın bir parçasıdır. Yani amel imandan bir cüz`dür.
Hasan el-Basrî`ye göre: Büyük günah işleyen kimse "münafık"tır. Kalben inanmadığı halde dıştan inanmış gibi görünenlere münafık denildiği halde Hasan Basri nifâkı; imanı gizleyip büyük günahı işlemek suretiyle küfrü açığa çıkarmak, şeklinde kabul etmiştir.
Haricîlerden bir fırka olan el-Ezârika`nın görüşü: Büyük günah işleyen kimse "müşrik"tir. Çünkü böyle kimse hem ALLAH için, hem de ALLAH`tan başkası için amel etmektedir. Yaptığı büyük günah ile ALLAH`tan başkasını (nefsini veyahut şeytanı) ona ortak koşmuştur.
Yukarda belirlenen bütün görüşler, sahiplerince bir takım delillere dayandırılmıştır.
Biz bunlardan sadece Ehl-i Sünnet`in deliline bakacağız. Diğerleri için akaid kitaplarında geniş malûmat verilmiştir; oraya bakılabilir..


1-) DeLiL:

İman, kalb ile tasdiktir. Mü’min`in imandan çıkması için kalbindeki tasdikin değişmesi gerekir. Hangi beşerî zaaflardan kaynaklanırsa kaynaklansın, işlenen büyük günahlar, tasdiki değiştirecek mahiyette olmadığı sürece işleyenini imandan çıkarmaz. Kalbdeki tasdiki değiştirme ise ancak yapılan günahı helâl sayarak veya o hükmü alaya alarak meydana gelir. Şer`i hükümlerle alay etmedikçe, hafife almadıkça ve helâlleri haram, haramları da helâl kabul etmedikçe; kalbdeki tasdik değişmemiş olur. O değişmedikçe de kâfir olunmaz.

إِنَّ اللّهَ لاَ يَغْفِرُ أَن يُشْرَكَ بِهِ وَيَغْفِرُ مَا دُونَ ذَلِكَ لِمَن يَشَاء وَمَن يُشْرِكْ بِاللّهِ فَقَدْ ضَلَّ ضَلاَلاً بَعِيدًا
Resim---
"İnnallâhe lâ yagfiru en yuşrake bihî ve yagfiru mâ dûne zâlike li men yeşâu. Ve men yuşrik billâhi fe kad dalle dalâlen baîdâ (baîdan).: Muhakkak ki Allah, kendisine şirk koşulmasını affetmez. Bunun dışındaki şeyleri ise, dilediği kimse için mağfiret eder. Ve kim Allah'a şirk koşarsa, o taktirde o, uzak bir dalâletle sapmıştır.” (Nisâ 4/116)

Âyeti, ancak şirkin affedilmeyeceğini, diğer günahların ise -eğer ALLAH dilerse- affedebileceğini ifâde etmektedir. Eğer büyük günahlar da küfür kabul edilseydi, âyetin ikinci bölümünde "ma dûne zâlik = bunun dışındakiler.." ifâdesinin kullanılmasına gerek kalmazdı.
En son nur_umim tarafından 15 May 2016, 14:26 tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kere düzenlendi.
Resim
Kullanıcı avatarı
nur_umim
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1114
Kayıt: 19 Ağu 2007, 02:00

Re: BÜYÜK GÜNAHLAR

Mesaj gönderen nur_umim »

2. DeLiL:

"Âsi" denilen büyük günah sahiplerinin gerçekte mü’min olduklarını belirten bir çok âyet vardır:

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ إِنَّمَا الْخَمْرُ وَالْمَيْسِرُ وَالأَنصَابُ وَالأَزْلاَمُ رِجْسٌ مِّنْ عَمَلِ الشَّيْطَانِ فَاجْتَنِبُوهُ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ
Resim---"Yâ eyyuhâllezîne âmenû innemâ’l- hamru ve’l- meysiru ve’l- ensâbu ve’l- ezlâmu ricsun min ameli’ş- şeytâni fectenibûhu leallekum tuflihûn (tuflihûne).: Ey iman edenler, içki, kumar, dikili taşlar ve fal okları ancak şeytanın işlerinden olan pisliklerdir. Öyleyse bun(lar)dan kaçının; umulur ki kurtuluşa erersiniz.” (Mâide 5/90)

وَإِن طَائِفَتَانِ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ اقْتَتَلُوا فَأَصْلِحُوا بَيْنَهُمَا فَإِن بَغَتْ إِحْدَاهُمَا عَلَى الْأُخْرَى فَقَاتِلُوا الَّتِي تَبْغِي حَتَّى تَفِيءَ إِلَى أَمْرِ اللَّهِ فَإِن فَاءتْ فَأَصْلِحُوا بَيْنَهُمَا بِالدْلِ وَأَقْسِطُوا إِنَّ اللَّهَ يُحِبُّ الْمُقْسِطِينَ

Resim---“Ve in tâifetâni minel mu’minînektetelû fe aslihû beyne humâ, fe in begat ihdâhumâ alâl uhrâ fe kâtilûlletî tebgî hattâ tefîe ilâ emrillâhi, fe in fâet fe aslihû beynehumâ bil adli ve aksitû, innallâhe yuhıbbul muksitîn(muksitîne).:Ve eğer mü’minlerden iki grup savaşırlarsa, o zaman ikisinin arasını düzeltin. Fakat, eğer ikisinden biri diğerine saldırırsa, o taktirde saldıran grupla Allah’ın emrine dönünceye kadar savaşın. Bundan sonra eğer dönerse, böylece ikisinin arasını adaletle düzeltin, (onlara) adil davranın (diğerine zulmetmeyin). Muhakkak ki Allah, adaletle davrananları sever.” (Hucurât 49/9)

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا تُوبُوا إِلَى اللَّهِ تَوْبَةً نَّصُوحًا عَسَى رَبُّكُمْ أَن يُكَفِّرَ عَنكُمْ سَيِّئَاتِكُمْ وَيُدْخِلَكُمْ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ يَوْمَ لَا يُخْزِي اللَّهُ النَّبِيَّ وَالَّذِينَ آمَنُوا مَعَهُ نُورُهُمْ يَسْعَى بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَبِأَيْمَانِهِمْ يَقُولُونَ رَبَّنَا أَتْمِمْ لَنَا نُورَنَا وَاغْفِرْ لَنَا إِنَّكَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ

Resim---"Yâ eyyuhâllezîne âmenû tûbû ilâllâhi tevbeten nasûhâ (nasûhan), asâ rabbukum en yukeffire ankum seyyiâtikum ve yudhilekum cennâtin tecrî min tahtihâ’l- enhâru, yevme lâ yuhzîllâhun nebiyye vellezîne âmenû meahu, nûruhum yes'â beyne eydîhim ve bi eymânihim yekûlûne rabbenâ etmim lenâ nûrenâ vagfir lenâ, inneke alâ kulli şey'in kadîr (kadîrun).: Ey iman edenler! Allah'a kesin (nasuh) bir tevbe ile tevbe edin. Olabilir ki, Allah sizin kötülüklerinizi örter ve altından ırmaklar akan cennetlere sokar. O gün Allah, Peygamberi ve onunla birlikte iman edenleri küçük düşürmeyecektir. Nurları, önlerinde ve sağ yanlarında koşar parıldar. Derler ki: "Rabbimiz nurumuzu tamamla, bizi bağışla! Şüphesiz Sen, her şeye güç yetirensin." (Tahrim 66/8)

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ كُتِبَ عَلَيْكُمُ الْقِصَاصُ فِي الْقَتْلَى الْحُرُّ بِالْحُرِّ وَالْعَبْدُ بِالْعَبْدِ وَالأُنثَى بِالأُنثَى فَمَنْ عُفِيَ لَهُ مِنْ أَخِيهِ شَيْءٌ فَاتِّبَاعٌ بِالْمَعْرُوفِ وَأَدَاء إِلَيْهِ بِإِحْسَانٍ ذَلِكَ تَخْفِيفٌ مِّن رَّبِّكُمْ وَرَحْمَةٌ فَمَنِ اعْتَدَى بَعْدَ ذَلِكَ فَلَهُ عَذَابٌ أَلِيمٌ

Resim---"Yâ eyyuhâllezîne âmenû kutibe aleykumu’l- kısâsu fî’l- katlâ el hurru bil hurri ve’l- abdu bi’l- abdi vel unsâ bi’l- unsâ fe men ufiye lehu min ahîhi şey’un fettibâun bi’l- ma’rûfi ve edâun ileyhi bi ihsân (ihsânin), zâlike tahfîfun min rabbikum ve rahmetun, fe meni’tedâ ba’de zâlike fe lehu azâbun elîm (elîmun).: Ey iman edenler, öldürülenler hakkında size kısas yazıldı (farz kılındı). Özgüre karşı özgür, köleye karşı köle ve dişiye karşı dişi. Fakat kimin (hangi katilin) lehine, onun (maktulün) kardeşi (varisi veya velisi) tarafından bağışlanırsa, artık (yapılması gereken) örfe uymak (ve) ona (maktulün varis veya velisine) güzellikle (diyet) ödemektir. Bu, Rabbinizden bir hafifletme ve bir rahmettir. Artık kim bundan sonra tecavüzde bulunursa, onun için elem verici bir azab vardır.” (Bakara, 2/178)

Âyetlerde görüldüğü gibi büyük günah işleyenlere "Ey inananlar" diye hitap edilmiştir.
Resim
Kullanıcı avatarı
nur_umim
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1114
Kayıt: 19 Ağu 2007, 02:00

Re: BÜYÜK GÜNAHLAR

Mesaj gönderen nur_umim »

3-) DeLiL:

Mü’min bir kimse öldüğü zaman cenâze namazı kılınır ve müslüman kabristanına defnedilir. Asr-ı saadetten bugüne kadar büyük günah işlemiş ve tövbe etmemiş olsa bile (gizli halleri ALLAH`a ait olmak üzere), ölen her müslüman için, günahkâr veya günahsız ayrımı yapılmaksızın cenaze namazı kılınmış ve müslüman kabristanına defnedilmiştir. Peygamber'in tatbikatı böyle olmuştur ve İslâm âlimleri bu konuda icmâ* etmişlerdir.

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Emanete riayeti olmayan kişinin imanı yoktur. Söz verip de sözünü yerine getirmeyen kimsenin de dini yoktur.” buyurdu.
(Ahmed 12567, Albânî Sahihu’l-Cami 7179, İbni Hibban El-Mevarid 48, İbni Hibban El-İhsan 194, İbni Ebi Şeybe 7/211/2)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem:“Emanete riayeti olmayan kişinin imanı yoktur. Abdesti olmayan kişinin namazı yoktur. Namazı olamayan kişinin de dini yoktur. Dinde namazın yeri, vucudda başın yeri gibidir.”buyurdu.
(Taberanî Mucemu’s-Sağir 1/60/154)

Şeklinde varid olan hadisler, büyük günah işleyenlerin kâfir olduklarına delil değil; ancak imanlarının kâmil olmadığına delildir. Kâmil bir iman, büyük günahların işlenmesine engeldir.
Hepsi bu kadar olmamakla birlikte aşağıda sıralayacağımız suçlar, İslâm`da BÜYÜK GÜNAHLAR olarak kabul edilmiş ve bunlardan bir kısmına İslâm hukukuna göre bazı cezâlar takdir edilmiştir:


ALLAH`a şirk koşmak, içki içmek, kumar oynamak.:

يَسْأَلُونَكَ عَنِ الْخَمْرِ وَالْمَيْسِرِ قُلْ فِيهِمَا إِثْمٌ كَبِيرٌ وَمَنَافِعُ لِلنَّاسِ وَإِثْمُهُمَآ أَكْبَرُ مِن نَّفْعِهِمَا وَيَسْأَلُونَكَ مَاذَا يُنفِقُونَ قُلِ الْعَفْوَ كَذَلِكَ يُبيِّنُ اللّهُ لَكُمُ الآيَاتِ لَعَلَّكُمْ تَتَفَكَّرُونَ
Resim---
"Yes’elûneke ani’l- hamri ve’l- meysir (meysiri), kul fîhimâ ismun kebîrun ve menâfiu lin nâsi, ve ismuhumâ ekberu min nef’ihimâ ve yes’elûneke mâzâ yunfikûn (yunfikûne) kulil afve, kezâlike yubeyyinullâhu lekumu’l- âyâti leallekum tetefekkerûn (tetefekkerûne).: Sana şaraptan ve kumardan soruyorlar. De ki: “O ikisinde de hem büyük günah hem de insanlar için (bazı) faydalar vardır. (Fakat) onların günahları, faydalarından daha büyüktür.” Ve sana (Allah için) neyi infâk edeceklerini (vereceklerini) soruyorlar. De ki: “Afv ettiklerinizi (vazgeçtiklerinizi, ihtiyaç fazlasını) (infâk edin).” Allah, âyetleri size işte böyle açıklıyor. Umulur ki böylece siz tefekkür edersiniz (bunlardaki hikmetleri düşünürsünüz).” (Bakara 2/219)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Zinâ eden kimse, mü’min iken zinâ etmez, mü’min iken hırsızlık yapmaz, mü’min iken içki içmez... "
(Buhârî, Mezâlim 30; Müslim, İman 100,104; Ebû Davûd, Sünnet, 15; Tirmizî İman, 11)

Haram aylarda harbetmek.:

يَسْأَلُونَكَ عَنِ الشَّهْرِ الْحَرَامِ قِتَالٍ فِيهِ قُلْ قِتَالٌ فِيهِ كَبِيرٌ وَصَدٌّ عَن سَبِيلِ اللّهِ وَكُفْرٌ بِهِ وَالْمَسْجِدِ الْحَرَامِ وَإِخْرَاجُ أَهْلِهِ مِنْهُ أَكْبَرُ عِندَ اللّهِ وَالْفِتْنَةُ أَكْبَرُ مِنَ الْقَتْلِ وَلاَ يَزَالُونَ يُقَاتِلُونَكُمْ حَتَّىَ يَرُدُّوكُمْ عَن دِينِكُمْ إِنِ اسْتَطَاعُواْ وَمَن يَرْتَدِدْ مِنكُمْ عَن دِينِهِ فَيَمُتْ وَهُوَ كَافِرٌ فَأُوْلَئِكَ حَبِطَتْ أَعْمَالُهُمْ فِي الدُّنْيَا وَالآخِرَةِ وَأُوْلَئِكَ أَصْحَابُ النَّارِ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ
Resim---
"Yes’elûneke aniş şehri’l- harâmi kıtâlin fîhi, kul kıtâlun fîhi kebîr (kebîrun), ve saddun an sebîlillâhi ve kufrun bihî vel mescidi’l- harâmi ve ihrâcu ehlihî minhu ekberu indallâh (indallâhi), vel fitnetu ekberu mine’l- katl (katli), ve lâ yezâlûne yukâtilûnekum hattâ yeruddûkum an dînikum inistetâû ve men yertedid minkum an dînihî fe yemut ve huve kâfirun fe ulâike habitat a’mâluhum fî’d- dunyâ ve’l- âhirati, ve ulâike ashâbun nâr (nâri), hum fîhâ hâlidûn (hâlidûne).: Sana haram (hürmetli) aydan ve onun içinde yapılan savaştan soruyorlar. De ki: “Onun içinde (o ayda) savaş büyük (günahtır). (Fakat insanları) Allah yolundan saptırmak (alıkoymak) ve O’nu inkâr etmek, (mü’minlere) Mescid-i Haram’ı (yasaklamak) ve onun halkını oradan (Mekke’den sürüp) çıkarmak ise Allah katında daha büyüktür (büyük günahtır). Ve fitne, (adam) öldürmekten de daha büyüktür (bir suç ve günahtır). Eğer onların güçleri yetse (yapabilseler), sizi dîninizden döndürünceye kadar sizinle savaşmaktan geri kalmazlar. Sizden kim dîninden dönerse, o taktirde o, kâfir olarak ölür. Bu sebeple işte onlar, amelleri dünyada ve ahirette boşa gitmiş olanlardır. Ve işte onlar, ateş ehlidir. Ve onlar, orada ebediyyen kalacak olanlardır.” (Bakara 2/217)

Bakmakla yükümlü olduğu yetimin malını kendi malına katarak O`nun rızası olmaksızın yemek.:

وَآتُواْ الْيَتَامَى أَمْوَالَهُمْ وَلاَ تَتَبَدَّلُواْ الْخَبِيثَ بِالطَّيِّبِ وَلاَ تَأْكُلُواْ أَمْوَالَهُمْ إِلَى أَمْوَالِكُمْ إِنَّهُ كَانَ حُوبًا كَبِيرًا
Resim---
"Ve âtû’l- yetâmâ emvâlehum ve lâ tetebeddelûl habîse bi’t- tayyîb (tayyîbi), ve lâ te’kulû emvâlehum ilâ emvâlikum. İnnehu kâne hûben kebîrâ (kebîran).: Ve yetimlere mallarını verin. Ve temizle (helâl olan ile) habis olanı (haram olanı) değiştirmeyin. Ve onların mallarını kendi mallarınıza (katarak) yemeyin. Muhakkak ki o büyük bir günahtır.” (Nisâ 4/2)

وَلاَ تَقْرَبُواْ مَالَ الْيَتِيمِ إِلاَّ بِالَّتِي هِيَ أَحْسَنُ حَتَّى يَبْلُغَ أَشُدَّهُ وَأَوْفُواْ بِالْعَهْدِ إِنَّ الْعَهْدَ كَانَ مَسْؤُولاً
Resim---
"Ve lâ takrabû mâlel yetîmi illâ billetî hiye ahsenu hattâ yebluga eşuddehu, ve evfû bi’l- ahdi, inne’l- ahde kâne mes’ûlâ (mes’ûlen).: En kuvvetli çağına (bulûğa) erişinceye kadar, yetimin malına en güzel şekilde olmadıkça yaklaşmayın! Ve ahdi ifa ediniz (yerine getiriniz)! Muhakkak ki ahd, mes’ul (sorumlu) kılar.” (İsrâ 17/34)

Fâkirlik korkusuyla kendi çocuğunu öldürmek.:

وَلاَ تَقْتُلُواْ أَوْلادَكُمْ خَشْيَةَ إِمْلاقٍ نَّحْنُ نَرْزُقُهُمْ وَإِيَّاكُم إنَّ قَتْلَهُمْ كَانَ خِطْءًا كَبِيرًا
Resim---
"Ve lâ taktulû evlâdekum haşyete imlâkın, nahnu nerzukuhum ve iyyâkum, inne katlehum kâne hıt’en kebîrâ (kebîren).: Yoksulluk korkusu ile evlâtlarınızı öldürmeyin! Onları ve sizleri sadece Biz rızıklandırırız. Muhakkak ki onların öldürülmesi, (kasıtla işlenen) büyük suç oldu.” (İsrâ 17/31)

İnsanlar arasında fitne çıkarmak.:

يَسْأَلُونَكَ عَنِ الشَّهْرِ الْحَرَامِ قِتَالٍ فِيهِ قُلْ قِتَالٌ فِيهِ كَبِيرٌ وَصَدٌّ عَن سَبِيلِ اللّهِ وَكُفْرٌ بِهِ وَالْمَسْجِدِ الْحَرَامِ وَإِخْرَاجُ أَهْلِهِ مِنْهُ أَكْبَرُ عِندَ اللّهِ وَالْفِتْنَةُ أَكْبَرُ مِنَ الْقَتْلِ وَلاَ يَزَالُونَ يُقَاتِلُونَكُمْ حَتَّىَ يَرُدُّوكُمْ عَن دِينِكُمْ إِنِ اسْتَطَاعُواْ وَمَن يَرْتَدِدْ مِنكُمْ عَن دِينِهِ فَيَمُتْ وَهُوَ كَافِرٌ فَأُوْلَئِكَ حَبِطَتْ أَعْمَالُهُمْ فِي الدُّنْيَا وَالآخِرَةِ وَأُوْلَئِكَ أَصْحَابُ النَّارِ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ
Resim---
"Yes’elûneke ani’ş- şehril harâmi kıtâlin fîhi, kul kıtâlun fîhi kebîr (kebîrun), ve saddun an sebîlillâhi ve kufrun bihî vel mescidi’l- harâmi ve ihrâcu ehlihî minhu ekberu indallâh (indallâhi), vel fitnetu ekberu mine’l- katl (katli), ve lâ yezâlûne yukâtilûnekum hattâ yeruddûkum an dînikum inistetâû ve men yertedid minkum an dînihî fe yemut ve huve kâfirun fe ulâike habitat a’mâluhum fî’d- dunyâ ve’l- âhirati, ve ulâike ashâbu’n- nâr (nâri), hum fîhâ hâlidûn (hâlidûne).: Sana haram (hürmetli) aydan ve onun içinde yapılan savaştan soruyorlar. De ki: “Onun içinde (o ayda) savaş büyük (günahtır). (Fakat insanları) Allah yolundan saptırmak (alıkoymak) ve O’nu inkâr etmek, (mü’minlere) Mescid-i Haram’ı (yasaklamak) ve onun halkını oradan (Mekke’den sürüp) çıkarmak ise Allah katında daha büyüktür (büyük günahtır). Ve fitne, (adam) öldürmekten de daha büyüktür (bir suç ve günahtır). Eğer onların güçleri yetse (yapabilseler), sizi dîninizden döndürünceye kadar sizinle savaşmaktan geri kalmazlar. Sizden kim dîninden dönerse, o taktirde o, kâfir olarak ölür. Bu sebeple işte onlar, amelleri dünyada ve ahirette boşa gitmiş olanlardır. Ve işte onlar, ateş ehlidir. Ve onlar, orada ebediyyen kalacak olanlardır.” (Bakara 2/217)

Fâiz yemek.:

الَّذِينَ يَأْكُلُونَ الرِّبَا لاَ يَقُومُونَ إِلاَّ كَمَا يَقُومُ الَّذِي يَتَخَبَّطُهُ الشَّيْطَانُ مِنَ الْمَسِّ ذَلِكَ بِأَنَّهُمْ قَالُواْ إِنَّمَا الْبَيْعُ مِثْلُ الرِّبَا وَأَحَلَّ اللّهُ الْبَيْعَ وَحَرَّمَ الرِّبَا فَمَن جَاءهُ مَوْعِظَةٌ مِّن رَّبِّهِ فَانتَهَىَ فَلَهُ مَا سَلَفَ وَأَمْرُهُ إِلَى اللّهِ وَمَنْ عَادَ فَأُوْلَئِكَ أَصْحَابُ النَّارِ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ
Resim---
"Ellezîne ye’kulûne’r- ribâ lâ yekûmûne illâ kemâ yekûmullezî yetehabbetuhu’ş- şeytânu mine’l- mess (messi), zâlike bi ennehum kâlû innemâ’l- bey’u mislur ribâ, ve ehallallâhu’l- bey’a ve harrame’r- ribâ fe men câehu mev’izatun min rabbihî fentehâ fe lehu mâ selef (selefe), ve emruhû ilâllâh (ilâllâhi), ve men âde fe ulâike ashâbu’n- nâr (nâri), hum fîhâ hâlidûn (hâlidûne).: Riba (fâiz) yiyenler, kabirlerinden ancak şeytan çarpmasından hırpalanmış bir kimse gibi kalkarlar. İşte bu, onların: “Oysa alışveriş riba gibidir.” demeleri sebebiyledir. Ve Allah, alışverişi helâl, ribayı (fâizi) haram kılmıştır. Bundan sonra, Rabbinden kendisine öğüt gelen kimse (ona uyarak) artık (fâizden) vazgeçerse, o taktirde geçmiş olan (önceden aldığı fâiz) onundur ve onun işi (onun hakkındaki hüküm) Allah’a aittir. Ve kim de (fâizciliğe) dönerse, işte onlar, ateş ehlidir. Ve onlar orada ebedî kalacak olanlardır.” (Bakara 2/275)

Ana-babaya isyan etmek.:

وَقَضَى رَبُّكَ أَلاَّ تَعْبُدُواْ إِلاَّ إِيَّاهُ وَبِالْوَالِدَيْنِ إِحْسَانًا إِمَّا يَبْلُغَنَّ عِندَكَ الْكِبَرَ أَحَدُهُمَا أَوْ كِلاَهُمَا فَلاَ تَقُل لَّهُمَآ أُفٍّ وَلاَ تَنْهَرْهُمَا وَقُل لَّهُمَا قَوْلاً كَرِيمًا
Resim---
"Ve kadâ rabbuke ellâ ta’budû illâ iyyâhu ve bi’l- vâlideyni ihsânâ (ihsânen), immâ yebluganne indeke’l- kibere ehaduhumâ ev kilâ humâ fe lâ tekul lehumâ uffin ve lâ tenher humâ ve kul lehumâ kavlen kerîmâ (kerîmen).: Rabbin, ondan başkasına kul olmamanızı ve anne ve babaya ihsanla davranmanızı kaza etti (taktir etti, hükmetti). Eğer ikisinden birisi veya her ikisi senin yanında yaşlanırlarsa onlara (ikisine) “öf” deme. Ve onları (ikisini) azarlama ve onlara kerim (güzel, yumuşak) söz söyle!” (İsrâ 17/23)

Akrabaya miras hakkını vermemek.:

لِّلرِّجَالِ نَصيِبٌ مِّمَّا تَرَكَ الْوَالِدَانِ وَالأَقْرَبُونَ وَلِلنِّسَاء نَصِيبٌ مِّمَّا تَرَكَ الْوَالِدَانِ وَالأَقْرَبُونَ مِمَّا قَلَّ مِنْهُ أَوْ كَثُرَ نَصِيبًا مَّفْرُوضًا
Resim---"Li’r- ricâli nasîbun mimmâ terakel vâlidâni ve’l- akrabûne, ve lin nisâi nasîbun mimmâ terake’l- vâlidâni ve’l- akrabûne mimmâ kalle minhu ev kesur (kesura). Nasîben mefrûdâ (mefrûdan).: Ana-baba ve yakın akrabaların geriye bıraktığından (mirasından) erkekler için bir pay vardır. Ve kadınlar için de, ana-baba ve yakın akrabaların geriye bıraktığından (mirasından) bir pay vardır. Ondan (bırakılanlardan) az veya çok farz kılınmış bir paydır.” (Nisâ 4/7)

تِلْكَ حُدُودُ اللّهِ وَمَن يُطِعِ اللّهَ وَرَسُولَهُ يُدْخِلْهُ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا وَذَلِكَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ
Resim---
"Tilke hudûdullâh (hudûdullâhi). Ve men yutııllâhe ve resûlehu yudhılhu cennâtin tecrî min tahtihâ’l- enhâru hâlidîne fîhâ. Ve zâlike’l- fevzu’l- azîm (azîmu).: İşte bunlar, Allah'ın hudutlarıdır ve kim Allah'a ve O'nun Resûl'üne itaat ederse, (Allah) onu altından nehirler akan, içinde ebedî kalacakları cennetlere koyar ve bu, “Fevzul Azîm”dir (en büyük kurtuluştur).” (Nisâ 4/13)

وَآتِ ذَا الْقُرْبَى حَقَّهُ وَالْمِسْكِينَ وَابْنَ السَّبِيلِ وَلاَ تُبَذِّرْ تَبْذِيرًا
Resim---
"Ve âti ze’l- kurbâ hakkahu ve’l- miskîne vebne’s- sebîli ve lâ tubezzir tebzîrâ (tebzîren).: Akrabaya, miskinlere (çalışamayacak durumda olan ihtiyarlara) ve yolda olanlara hakkını ver! Ve savurarak, israf etme!” (İsrâ 17/26)

Malı gereksiz yere isrâf etmek.:

إِنَّ الْمُبَذِّرِينَ كَانُواْ إِخْوَانَ الشَّيَاطِينِ وَكَانَ الشَّيْطَانُ لِرَبِّهِ كَفُورًا
Resim---
"İnne’l- mubezzirîne kânû ihvâne’ş- şeyâtîn (şeyâtîni), ve kâne’ş- şeytânu li rabbihî kefûrâ (kefûran).: Muhakkak ki israf edenler (gereksiz yere savuranlar, haksızlık ve fesat çıkarmak için kullananlar), şeytanların kardeşleri oldular. Ve şeytan, Rabbine (karşı) çok nankör oldu.” (İsrâ 17/27)
Resim
Kullanıcı avatarı
nur_umim
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1114
Kayıt: 19 Ağu 2007, 02:00

Re: BÜYÜK GÜNAHLAR

Mesaj gönderen nur_umim »

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “İyilik, ahlâk güzelliğidir. Günah ise kalbinde gıcık yapan, içini rahatsız eden ve insanların muttali yani haberdâr olmasından hoşlanmadığın, istemediğin şeydir.” buyurdu.”
(Müslim, Birr: 14, 15; Tirmizî, Zühd: 52; Darimî, Rikak: 73; Ahmed b. Hanbel, 4/182, 227, 228, 5/251, 252)

Resim---Vabisa radiyallahu anhu anlatıyor: Hz. Peygamber (aleyhisselâm)’e iyilik ve kötülük hakkında her şeyi sormak için yanına vardım. İki veya üç defa: "Yanıma gel, yaklaş!" diye buyurdu. Meclisteki insanların üzerinden adımlarımı atıp giderken, onlar, yerimde durmamı istiyorlardı. Fakat ben: “Bırakın beni bütün insanlardan bana daha sevgili olan Resûlullah’a yakın olmak istiyorum.” dedim. Resûlullah (aleyhisselâm) da “Bırakın onu, ey Vasiba! Yaklaş!” diye buyurdu. Yanına yaklaşıp önünde oturdum. Bana: “Senin niçin geldiğini ben mi söyleyeyim; yoksa sen mi soracaksın?” deyince, "Siz söyleyin” dedim. “Sen iyilik ve kötülük hakkında soru sormak için geldin.” buyurdu. “Evet” dedim. Bunun üzerine üç parmağını göğsüme dokundurarak “Ey Vasiba! Kalbine danış, nefsine danış!.” buyurdu ve bunu üç defa tekrarladı. Sonra da şöyle devam etti, “İyilik nefsin yatıştığı şeydir. Kötülük ise -insanlar sana fetvâ verseler bile- nefsi tırmalayan, sînede gel-gitler / tereddütler meydana getiren şeydir.” buyurdu.
(Müsned, 4/228; Mecmâu'z-Zevâid, 1/175,10/297; Darimi, Büyu, 2; Süyûtî, Câmi’u’s-Sağîr, 1/40)

Aynı konuyla ilgili olarak;
Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Seni işkillendiren şeyi bırak işkillendirmeyene geç. Çünkü doğruluk iç huzuru verir, yalan da şüphe ve tereddüt doğurur.” buyurdu.
(Tirmizî, Kıyâmet 60)

ALLAHu TeâLâ’nın şu âyet-i celîleri de, mü’minin bu vazifesine delâlet etmektedir.

وَالَّذِينَ اجْتَنَبُوا الطَّاغُوتَ أَن يَعْبُدُوهَا وَأَنَابُوا إِلَى اللَّهِ لَهُمُ الْبُشْرَى فَبَشِّرْ عِبَادِ
Resim---
"Vellezînectenebût tâgûte en ya’budûhâ ve enâbû ilâllâhi lehumu’l- buşrâ, fe beşşir ibâdi.: Ve onlar ki; taguta (insan ve cin şeytanlara) kul olmaktan içtinap ettiler (kaçındılar, kendilerini kurtardılar). Çünkü Allah’a yöneldiler (Allah’a ulaşmayı dilediler). Onlara müjdeler vardır. Öyleyse kullarımı müjdele!” (Zümer 39/17)

الَّذِينَ يَسْتَمِعُونَ الْقَوْلَ فَيَتَّبِعُونَ أَحْسَنَهُ أُوْلَئِكَ الَّذِينَ هَدَاهُمُ اللَّهُ وَأُوْلَئِكَ هُمْ أُوْلُوا الْأَلْبَابِ
Resim---
"Ellezîne yestemiûne’l- kavle fe yettebiûne ahsenehu, ulâikellezîne hedâhumullâhu ve ulâike hum ulû’l- elbâb (elbâbi).: Onlar, sözü işitirler, böylece onun ahsen olanına tâbî olurlar. İşte onlar, Allah’ın hidayete erdirdikleridir. Ve işte onlar; onlar ulûl’elbabtır (daimî zikrin sahipleri).” (Zümer 39/18)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimizin, iyilik ve günahı tefsir edişindeki şumûle dikkat etmek gerekir.

Resim---Ebu Hureyre (radiyallahu anhu)’den rivayete göre Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Yedi helâk ediciden sakının!”" buyurdu. “Onlar nelerdir, Ya Resûlallah!” denildi. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz: “ALLAH’a şirk koşmak, sihir, ALLAH’ın öldürülmesini haram kıldığı bir canı haksız yere, şer’i bir hüküm olmaksızın öldürmek, fâiz yemek, yetim malı yemek, cihaddan kaçmak ve her şeyden habersiz namuslu mü’min bir kadına zinâ iftirasında bulunmak.” buyurdu.
(Buhârî, Vesâya: 24, No: 2615, 3/ 1017; Müslim, İman:145, No:89, 1/92)

İnsanoğluna fıtraten-yaratılıştan sevab ve günah hissdişi hassası verilmişti ki Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem BUYruklarından bazıları.:

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Elini göğsüne koy, helâl şeyde kalb sâkin olur. Günah işte çarpıntı olur. Şüpheye düşersen, din adamları fetvâ verseler de yapma!.” buyurdu.
(İ. Ahmed, Hakîm)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Günah olan iş yapılırken kalbde çarpıntı olur.” buyurdu.
(Beyhekî)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Nefse sükûnet ve kalbe ferahlık veren şey, iyi iştir. Nefsi azdıran, kalbe heyecan veren iş günahtır.” buyurdu.
(Beyhekî, İ. Ahmed, Taberânî)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Helâl haram bellidir. Şüphelilerden kaçın! Şüpheli olmayanları yapın!.” buyurdu.
(Taberânî)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Seni rahatlatan şey iyidir. Seni şüpheye düşüren, sıkıntı uyandıran şey günâhtır. Sana fetvâ verse de böyledir.” buyurdu.
(İ. Ahmed, Beyheki, Taberânî)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Kalbine danış; iyilik, kalbin mutmâin olduğu, rahatladığı şeydir. Günah ise, canını sıkan, kalbinde tereddüt uyandıran şeydir. Aksine fetvâ verseler de.” buyurdu.
(Taberânî, İbni Asakir)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “ (Yapacağın bir iş için, yedi defa Rabbinden hayırlı olanı iste, sonra kalbine bak, hangisi kalbine ferahlık veriyorsa, hayırlı olan odur.” buyurdu.
(Deylemî)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Şüphelileri bırak, şüphe uyandırmayana bak. Doğru işlerde kalb sakin olur, yalan ise kalbde şüphe uyanır.” buyurdu.
(Tirmizî, Nesaî)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Müftüler, fetvâ verseler de sen, yine kalbine danış.” buyurdu.
(İ. Ahmed)

Bu âyet ve hadisler nedeniyle, bazı âlimler, içtihad edemeyecek kişilerin, müftülerin verdiği fetâalarda tercihte bulunmasını, alınan fetvânın vicdânı tatmin etmesini şart koşmuşlardır..
(Gazzâlî, el-Müstasfâ, 2/390; Şâtıbî, el-Muvâfakât, 4/132-133)
Resim
Cevapla

“Divanında Muhammedi Tasavvuf” sayfasına dön