Ebu RAHÎM İBRÂHiM aleyhisselâm

Cevapla
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Ebu RAHÎM İBRÂHiM aleyhisselâm

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim


İhvÂNim Mest-i MeLÂMî
MuhaMMedî Meşk KeLÂMî
->İBRÂHiMî HANiF>ŞüKüR
NÂRda NÛR BeRDeN SeLÂMî..


ZEVK 8066

ARAF’tan SeYRet İhvÂNim.. CÂNÂN-CÂN.. CeNNet-CÂHiMi
“ALLAH’ın İSMİyLe” KuR'ÂN.. Şe’ÂN-ÂN.. RAHMÂN-RAHÎMi

RAHMetuLLAH HALiLuLLAH
>HABîBuLLAH RaSûLuLLAH

->RAUFu’r-RAHÎM ->MuhaMMed -->Ebu RAHÎM ->İBRÂHiMî..

aleyhumusselâm..

27.03.17 21:57
brsbrsm..tktktrstKkmdsvdÂAKLenNAKLen..



IRKÇıLıK ->KüFüR İLLeti
İZZeTsiz HALKın >ZİLLeti
Kur'ÂNı DUYan-UYan İÇin
NErde Resim İBRÂHiM MİLLeti?!.


Resim

İLLet: (İlle) Esas sebeb. Vesile.
ZİLLet: Aşağılık, horluk, hakirlik, alçaklık.
İZZet: Bir kimse zelil iken kavi ve kudret sahibi olmak. Ziyâdelik ve üstünlük. Değer, kıymet. Kuvvet. Muhterem ve mu'teber olmak. Bulunmaz derecede az olan şey.
MİLLet: Bir dinden olanların topluluğu. Din, dil ve târih beraberliği bulunan insan cemaatı. Sınıf. Topluluk. Bir sülâleden gelenlerin hepsi. Maddi, mânevi bir unsurdan sayılıp beraber yaşayanların hepsi.
ARAF: CeNNet-CeheNNeM ARAKESiti.. CeMÂLuLLAH YOLu..


->RAUFu’r-RAHÎM ->MuhaMMed aleyhisselâm.:

لَقَدْ جَاءكُمْ رَسُولٌ مِّنْ أَنفُسِكُمْ عَزِيزٌ عَلَيْهِ مَا عَنِتُّمْ حَرِيصٌ عَلَيْكُم بِالْمُؤْمِنِينَ رَؤُوفٌ رَّحِيمٌ
Resim---"Lekad câekum resûlun min enfusikum azîz (azîzun), aleyhi mâ anittum harîsun aleykum bi’l- mu’minîne RAÛFun RAHÎM (rahîmun).: Andolsun ki; size, sizin içinizden azîz bir Resûl geldi. Sizin üzüldüğünüz şey, O'na ağır gelir (O'nu üzer). Size çok düşkün, mü’minlere şefkatli ve merhametlidir.”
(Tevbe 9/128)

NÂRda NÛR BeRDeN SeLÂMî..
İBRAHîMî NÂR’ın -> “BERdEN SeLÂM-ÂN”-ı.:


İBRAHîM..: “Berden seLÂM” et:


قُلْنَا يَا نَارُ كُونِي بَرْدًا وَسَلَامًا عَلَى إِبْرَاهِيمَ
Resim ---Kulnâ yâ nâru kûnî berden ve selâmen alâ ibrahîm(ibrahîme): Ey ateş! İbrâhim için serinlik ve esenlik ol! dedik.” (Enbiyâ 21/69)


“ALLAH’ın İSMİyLe” KuR'ÂN..
Şe’ÂN-ÂN.. RAHMÂN-RAHÎMi.:


Resim



İBRÂHÎM aleyhisselâm

Resim



İbrâhim aleyhisselâm, Kur'ÂN-ı Kerîmde 61 âyet-i celîlede geçmektedir.:

Bakara 2/124, 125, 126, 127, 130, 132, 133, 135, 136, 140, 258, 260; Âl-i İmrân 3/65, 67, 68, 84, 95, 97; Nisâ 4/54, 125, 163; En'âm 6/74, 75, 83, 161; Tevbe 9/70, 114; Hûd 11/69, 74, 75, 76; Yûsuf 12/6, 38, 43; İbrâhim 14/35, 51, 120; Hicr 15/51; Nahl 16/120, 123; Meryem 19/41, 46, 58; Enbiyâ 21/51, 60, 62, 69; Hac 22/26, 43, 78; Şuara 26/69; Ankebût 29/16, 31; Ahzâb 33/7; Sâffât 37/83, 104, 109; Sâd 38/45; Şûrâ 42/13; Zuhruf 43/26; Zâriyât 51/24; Necm 53/37..


سَلَامٌ عَلَى إِبْرَاهِيمَ
Resim---"Selâmun alâ ibrâhîm (ibrâhîme).: İbrâhîm (A.S)’a selâm olsun.”
(Sâffât 37/109)

Resim İbrâhîm aleyhisselâm HaLîLuLLAHtır.:

وَمَنْ أَحْسَنُ دِينًا مِّمَّنْ أَسْلَمَ وَجْهَهُ لله وَهُوَ مُحْسِنٌ واتَّبَعَ مِلَّةَ إِبْرَاهِيمَ حَنِيفًا وَاتَّخَذَ اللّهُ إِبْرَاهِيمَ خَلِيلاً
Resim---"Ve men ahsenu dînen mimmen esleme vechehu lillâhi ve huve muhsinun vettebea millete ibrâhîme hanîfâ (hanîfen). Vettehazallâhu ibrâhîme halîlâ (halîlen).: Ve hanif olarak/ TEK-BİR ALLAH'a inanarak İbrâhîm’in dînine tâbî olmuş ve veçhini/kendini ALLAH’a teslim ederek muhsin olan kimseden, dînen daha ahsen kim vardır. Ve ALLAH, İbrâhîm’i dost edindi.”
(Nisâ 4/125)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem de: "Ey Allah'ım! İbrahim aleyhisselâm senin Halilindir, peygamberindir." buyurmuştur.
(Kütüb-i Sitte, Prof. Dr. İbrahim Canan, 6883)

Resim İbrâhîm aleyhisselâm Evvâhun Munîbdir.:

إِنَّ إِبْرَاهِيمَ لَحَلِيمٌ أَوَّاهٌ مُّنِيبٌ
Resim---"İnne ibrâhîme le halîmun evvâhun munîb (munîbun).: Muhakkak ki İbrâhîm (a.s), cidden çok halim (yumuşak huylu), çok acıyandır (yalvarandır), Allah’a yönelmiş bir kimsedir.”
(Hûd 11/75)

Resim İbrâhîm aleyhisselâm Sıddîktır.:

وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ إِبْرَاهِيمَ إِنَّهُ كَانَ صِدِّيقًا نَّبِيًّا
Resim---"Vezkur fî’l- kitâbi ibrâhîm (ibrâhîme), innehu kâne sıddîkan nebiyyâ (nebiyyen).: Kitap’ta İbrâhîm (A.S)’ı zikret! Muhakkak ki O, sadık (çok sadaka veren, sadakatli, her zaman doğruyu söyleyen) bir Nebî idi.”
(Meryem 19/41)

Resim İbrâhîm aleyhisselâm Râşiddir.:

وَلَقَدْ آتَيْنَا إِبْرَاهِيمَ رُشْدَهُ مِن قَبْلُ وَكُنَّا بِه عَالِمِينَ
Resim---"Ve lekad âteynâ ibrâhîme ruşdehu min kablu ve kunnâ bihî âlimîn (âlimîne).: Ve andolsun ki daha önce İbrâhîm (A.S)’a rüşdünü (irşad yetkisini) verdik. Ve Biz, onu (irşada ehil olduğunu) bilenlerdik.”
(Enbiyâ 21/51)

Rüşd; hak olan bir doğrulukta kararlılıkla, tam ve üstün bir isabetle, emin adımlarla gitmek, doğruya götürmek, yöneltmektir.
Doğruyu BİLme-BULma ve Doğruyu tercih edip-seçip Doğruda Olma ve YAŞAmak Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem BUYRUKLarında;


Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Allah'a inandım de, sonra da dosdoğru ol!” buyurdu.
(Kütüb-i Sitte; Prof. Dr. İbrahim Canan, 2. cilt, 236)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Kim ki Allah ve Resulü'nün kendisini sevmesinden hoşlanırsa doğru söylesin!” buyurdu.
(Ramuz El-Ehadis, Musannif Ahmed Ziyaüddin Gümüşhanevi, Mütercim: Abdülaziz Bekkine, cilt 2, s. 397)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Allah bir kimsenin hayrını murad ederse, onu doğruya irşad eder.” buyurdu.
(Ramuz El-Ehadis, Musannif Ahmed Ziyaüddin Gümüşhanevi, Mütercim: Abdülaziz Bekkine, cilt 2, s. 447)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Doğruluk (sıdk) iyiliğe götürür. İyilik de cennete iletir. İnsan doğru söyleye söyleye sonunda Allah katında doğru olarak yazılır. Yalancılık fenalığa, fenalık da cehenneme götürür. İnsan yalan söyleye söyleye sonunda Allah katında yalancı olarak yazılır” buyurdu.
(İmam Nevevi, Riyaz'üs-Salihin, cilt 1, s. 166)

Resim İbrâhîm aleyhisselâm Vefâkârdır.:

وَإِبْرَاهِيمَ الَّذِي وَفَّى
Resim---"Ve ibrâhîmellezî veffâ.: Ve Hz. İbrâhîm ki, o vefâ etti (Allah’ın emirlerini ifa etti).”
(Necm 53/37)

Şu İÇİnde YAŞAmakta ve takdir edilen imkanlarla KULLuk İmtihanı olmakta olduğumuz Dünya Âleminde, yarım nefeslik ÖMüR İÇİnde son-UÇta Kur'ÂN-ı Kerîm Rehberimiz çok açık seçiktir..


يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ اتَّقُواْ اللّهَ وَابْتَغُواْ إِلَيهِ الْوَسِيلَةَ وَجَاهِدُواْ فِي سَبِيلِهِ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ
Resim---"Yâ eyyuhâllezîne âmenûttekûllâhe vebtegû ileyhi’l- vesîlete ve câhidû fî sebîlihi leallekum tuflihûn (tuflihûne).: Ey iman edenler, Allah'tan korkup sakının ve (sizi) O'na (yaklaştıracak) vesile arayın; O'nun yolunda cihad edin, umulur ki kurtuluşa erersiniz.”
(Mâide 5/35)

وَجَاهِدُوا فِي اللَّهِ حَقَّ جِهَادِهِ هُوَ اجْتَبَاكُمْ وَمَا جَعَلَ عَلَيْكُمْ فِي الدِّينِ مِنْ حَرَجٍ مِّلَّةَ أَبِيكُمْ إِبْرَاهِيمَ هُوَ سَمَّاكُمُ الْمُسْلِمينَ مِن قَبْلُ وَفِي هَذَا لِيَكُونَ الرَّسُولُ شَهِيدًا عَلَيْكُمْ وَتَكُونُوا شُهَدَاء عَلَى النَّاسِ فَأَقِيمُوا الصَّلَاةَ وَآتُوا الزَّكَاةَ وَاعْتَصِمُوا بِاللَّهِ هُوَ مَوْلَاكُمْ فَنِعْمَ الْمَوْلَى وَنِعْمَ النَّصِيرُ
Resim---"Ve câhidû fîllâhi hakka cihâdihî, huvectebâkum ve mâ ceale aleykum fî’d- dîni min haracin, millete ebîkum ibrâhîm (ibrâhîme), huve semmâkumu’l- muslimîne min kablu ve fî hâzâ li yekûne’r- resûlu şehîden aleykum ve tekûnû şuhedâe alân nâsi, fe ekîmû’s- salâte ve âtu’z- zekâte va’tesımû billâhi, huve mevlâkum, fe ni’me’l- mevlâ ve ni’me’n- nasîr (nasîru).: Ve Allah'da hakkıyla cihad edin. O, sizi seçti. Dînde sizin için bir zorluk kılmadı ki; o, babanız İbrâhîm (A.S)’ın dînidir. O, sizi daha önce de “müslümanlar” (Allah’a teslim olanlar) olarak isimlendirdi. Bunda da (Kur’ân-ı Kerim’de de), resûl size şahit olsun ve siz de insanlara şahitler olasınız diye. Öyleyse namazı ikame edin (kılın), zekâtı verin, Allah’a sarılın (Allah’ın Zat’ında yok olun). O, sizin Mevlâ’nız. (O), ne güzel Mevlâ (dost) ve ne güzel yardımcı.”
(Hac 22/78)

فَفِرُّوا إِلَى اللَّهِ إِنِّي لَكُم مِّنْهُ نَذِيرٌ مُّبِينٌ
Resim---"Fe firrû ilâllâh (ilâllâhi), innî lekum minhu nezîrun mubîn (mubînun).: Öyleyse Allah’a firar edin (kaçın ve sığının). Muhakkak ki ben, sizin için O’ndan (Allah tarafından gönderilmiş) apaçık bir nezirim.”
(Zâriyât 51/50)

Resim MuhaMMedî-Kur'ÂNî-RABBÂNî ADres ise BUYURulmuş-DUYURulmuştur.:

وَاذْكُرِ اسْمَ رَبِّكَ وَتَبَتَّلْ إِلَيْهِ تَبْتِيلًا
Resim---"Vezkurisme rabbike ve tebettel ileyhi tebtîlâ (tebtîlen).: Ve RABBinin İsmi'ni zikret ve herşeyden kesilerek O’na yönel/ulaş.”
(Müzemmil 73/8)

رَبُّ الْمَشْرِقِ وَالْمَغْرِبِ لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ فَاتَّخِذْهُ وَكِيلًا
Resim---"Rabbu’l- meşrıkı ve’l- magribi lâ ilâhe illâ huve fettehızhu vekîlâ (vekîlen).: O (ALLAH), doğunun ve batının RABBidir. O’ndan başka İlâh yoktur. Öyleyse O'nu vekil edin.”
(Müzemmil 73/9)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Amellerinizi Allah için halis kılınız. Zira Allah-u Teala Kendisi için ihlasla yapılan ameli kabul eder." buyurdu.
(Ramuz El-Ehadis, Musannif Ahmed Ziyaüddin Gümüşhanevi, Mütercim: Abdülaziz Bekkine, 1. cilt, 91-13)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Ümmetimin hayırlıları ise, ahlâkça en güzel olanlarıdır.” buyurdu.
(Ramuz El-Ehadis, Musannif Ahmed Ziyaüddin Gümüşhanevi, Mütercim: Abdülaziz Bekkine, cilt 2, s. 305)

Resim İbrâhîm aleyhisselâm Arınmış/Silm Bir Kalb Sahibidir.:

إِذْ جَاء رَبَّهُ بِقَلْبٍ سَلِيمٍ
Resim---" İz câe rabbehu bi kalbin selîm (selîmin).: Hani o, Rabbine arınmış (selim) bir kalb ile gelmişti.”
(Sâffât 37/84)

Resim İbrâhîm aleyhisselâm Tek Başına Bir Ümmettir.:

إِنَّ إِبْرَاهِيمَ كَانَ أُمَّةً قَانِتًا لِلّهِ حَنِيفًا وَلَمْ يَكُ مِنَ الْمُشْرِكِينَ
Resim---"İnne ibrâhîme kâne ummeten kâniten lillâhi hanîfen ve lem yeku mine’l- muşrikîn (muşrikîne).: Muhakkak ki İbrâhîm (a.s), Allah’a hanif (tek Allah’a inanan) olarak kanitin olan (yönelen) bir ümmet idi. Ve o, müşriklerden olmadı.”
(Nahl 16/120)

Resimİbrâhîm aleyhisselâm Allah'a Şükredicidir.:

شَاكِرًا لِّأَنْعُمِهِ اجْتَبَاهُ وَهَدَاهُ إِلَى صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ
Resim---"Şâkiran li en’umihî, ictebâhu ve hudâhu ilâ sırâtın mustekîm (mustekîmin).: O'nun (Allah'ın) ni'metlerine şükredici idi. (Allah), onu seçti. Ve onu Sıratı Mustakîm'e (Allah'a ulaştıran yola) hidayet etti (ulaştırdı).”
(Nahl 16/121)

Resim İbrâhîm aleyhisselâm ALLAH'a Karşı Teslimiyetli Bir Kuldur.:

وَمَن يَرْغَبُ عَن مِّلَّةِ إِبْرَاهِيمَ إِلاَّ مَن سَفِهَ نَفْسَهُ وَلَقَدِ اصْطَفَيْنَاهُ فِي الدُّنْيَا وَإِنَّهُ فِي الآخِرَةِ لَمِنَ الصَّالِحِينَ
Resim---"Ve men yergabu an milleti ibrâhîme illâ men sefihe nefseh (nefsehu), ve lekadistafeynâhufî’d- dunyâ, ve innehu fî’l- âhireti le mine’s- sâlihîn (sâlihîne).: Ve, nefsini sefih kılan kişi hariç kim, İbrâhîm’in dîninden yüz çevirir ? Andolsun ki Biz, onu dünyada seçtik. Muhakkak ki o, ahirette de salihlerdendir.”
(Bakara 2/130)

إِذْ قَالَ لَهُ رَبُّهُ أَسْلِمْ قَالَ أَسْلَمْتُ لِرَبِّ الْعَالَمِينَ
Resim---"İz kâle lehû rabbuhû eslim kâle eslemtu li rabbi’l- âlemin (âlemîne).: Rabbi ona: “Teslim ol!” dediği zaman “Ben, âlemlerin Rabbine teslim oldum.” Dedi”
(Bakara 2/131)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: Ebu RAHÎM İBRÂHiM aleyhisselâm

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim İbrâhîm aleyhisselâm Yumuşak Huylu Bir Kuldur.:

وَمَا كَانَ اسْتِغْفَارُ إِبْرَاهِيمَ لِأَبِيهِ إِلاَّ عَن مَّوْعِدَةٍ وَعَدَهَا إِيَّاهُ فَلَمَّا تَبَيَّنَ لَهُ أَنَّهُ عَدُوٌّ لِلّهِ تَبَرَّأَ مِنْهُ إِنَّ إِبْرَاهِيمَ لأوَّاهٌ حَلِيمٌ
"Ve mâ kânestigfâru ibrâhîme li ebîhi illâ an mev’ıdetin vaadehâ iyyâhu, fe lemmâ tebeyyene lehû ennehu aduvvun lillâhi teberree minhu, inne ibrâhîme le evvâhun halîm (halîmun).: Ve İbrâhîm’in babası için mağfiret dilemesi olamaz (olmaz). Yalnız ona vaadettiği vaad hariç. Fakat onun (babasının), Allah’ın düşmanı olduğu, ona belli olduğu (beyan edildiği) zaman, ondan uzaklaştı. İbrâhîm muhakkak ki evvah (yüreği çok sızlayan)tır, halîm (çok merhametli)dir.” (Tevbe 9/114)

إِنَّ إِبْرَاهِيمَ لَحَلِيمٌ أَوَّاهٌ مُّنِيبٌ
"İnne ibrâhîme le halîmun evvâhun munîb (munîbun).: Muhakkak ki İbrâhîm (a.s), cidden çok halim (yumuşak huylu), çok acıyandır (yalvarandır), Allah’a yönelmiş bir kimsedir.” (Hûd 11/75)

Yumuşak huylu, merhametli ve şefkatli olmak Peygamber Efendimiz Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem in hadislerinde de çok sık üzerinde durulan ahlâk özellikleridir.:

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Rıfk (yumuşaklık, mülayimlik) bir şeye girdi mi, onu mutlaka tezyin eder, bir seyden de çıkarıldı mı, onu mutlaka kusurlu kılar.” buyurdu.
(Kütüb-i Sitte; Prof. Dr. İbrahim Canan, cilt 7, s. 292)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Kalbinin yumuşamasını sever misin? Yetime merhamet et, onun başını okşa ve ona yediğinden yedir. Kalbin yumuşar.” buyurdu.
(Ramuz El-Ehadis, Musannif Ahmed Ziyaüddin Gümüşhanevi, Mütercim: Abdülaziz Bekkine, cilt 1, 11-9)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Merhamet edin, merhamet olunasınız. Af edin, af olunasınız...” buyurdu.
(Ramuz El-Ehadis, Musannif Ahmed Ziyaüddin Gümüşhanevi, Mütercim: Abdülaziz Bekkine, 1. cilt, 70-10)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Allah refikdir (merhametli ve şefkatli), rıfkı sever ve rıfka mükabil verdiğini başka hiçbir şeyle vermez.” buyurdu.
(Kütüb-i Sitte; Prof. Dr. İbrahim Canan, 7. cilt, s. 293)

ALLAHu zü’L- CeLÂL, Kur'ÂN-ı Kerîm mü’minlerin "takva sahiblerine önder olma" yönündeki dualarını şu şekilde BİLdirir:

وَالَّذِينَ يَقُولُونَ رَبَّنَا هَبْ لَنَا مِنْ أَزْوَاجِنَا وَذُرِّيَّاتِنَا قُرَّةَ أَعْيُنٍ وَاجْعَلْنَا لِلْمُتَّقِينَ إِمَامًا
"Vellezîne yekûlûne rabbenâ heb lenâ min ezvâcinâ ve zurriyyâtinâ kurrate a’yunin vec’alnâ lil muttakîne imâmâ (imâmen).: Ve onlar: “Rabbimiz, eşlerimizden ve zürriyyetimizden bize göz aydınlığı bağışla ve bizi muttakilere (takva sahiplerine) imam kıl.” derler.” (Furkân 25/74)

ALLAHu zü’L- CeLÂL, Resûlullah sallallahu aleyhi veselleme hitâben:

قُلْ أَنَدْعُو مِن دُونِ اللّهِ مَا لاَ يَنفَعُنَا وَلاَ يَضُرُّنَا وَنُرَدُّ عَلَى أَعْقَابِنَا بَعْدَ إِذْ هَدَانَا اللّهُ كَالَّذِي اسْتَهْوَتْهُ الشَّيَاطِينُ فِي الأَرْضِ حَيْرَانَ لَهُ أَصْحَابٌ يَدْعُونَهُ إِلَى الْهُدَى ائْتِنَا قُلْ إِنَّ هُدَى اللّهِ هُوَ الْهُدَىَ وَأُمِرْنَا لِنُسْلِمَ لِرَبِّ الْعَالَمِينَ
"Kul e ned’û min dûnillâhi mâ lâ yenfeunâ ve lâ yadurrunâ ve nureddu alâ a’kâbinâ ba’de iz hedânâllâhu kellezîstehvethu’ş- şeyâtînu fî’l- ardı hayrâne lehû ashâbun yed’ûnehû ilâ’l- hude’tinâ, kul inne hudâllâhi huve’l- hudâ, ve umirnâ li nuslime li rabbi’l- âlemin (âlemîne).: De ki: “Bize fayda ve zarar vermeyen Allah’tan başka şeylere mi dua edelim? Bizi Allah’ın hidayete erdirmesinden sonra, yeryüzünde şeytanların kandırıp, şaşkın bıraktığı, arkadaşlarının da “bize hidayete gel” diye çağırdığı kimse gibi topuklarımızın üzerinde geriye mi döndürülelim?” De ki: “Muhakkak ki, Allah’a ulaşmak, o, hidayettir ve biz âlemlerin Rabbine teslim olmakla emrolunduk.” (En’âm 6/71)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Muhakkak ki, en güzel söz Allah'ın Kitabı'dır. En güzel yol da Muhammed (sav)'in yoludur.” buyurdu.
(Buharî, İ'tisam 2, Ebed 70; Kütüb-i Sitte; Muhtasarı Tercüme ve Şerhi, Prof. Dr. İbrahim Canan, 2. cilt, Akçağ Yayınları, Ankara, s. 338)


ResimKur'ÂN-ı Kerîmde İbrâhîm aleyhisselâm DUÂLarı.:

الْحَمْدُ لِلّهِ الَّذِي وَهَبَ لِي عَلَى الْكِبَرِ إِسْمَاعِيلَ وَإِسْحَقَ إِنَّ رَبِّي لَسَمِيعُ الدُّعَاء
"El hamdulillâhillezî vehebe lî alâ kiberi ismâîle ve ishâk (ishâka), inne rabbî le semîud duâi.: Hamd, ihtiyarlık halinde bana İsmail ve İshak’ı bağışlayan Allah’a mahsustur. Muhakkak ki; benim Rabbim, duayı mutlaka işitendir.” (İbrâhîm 14/39)

وَأَعْتَزِلُكُمْ وَمَا تَدْعُونَ مِن دُونِ اللَّهِ وَأَدْعُو رَبِّي عَسَى أَلَّا أَكُونَ بِدُعَاء رَبِّي شَقِيًّا
"Ve a’tezilukum ve mâ ted’ûne min dûnillâhi ve ed’û rabbî, asâ ellâ ekûne bi duâi rabbî şakıyyâ (şakıyyen).: Ve ben, sizden ve Allah’tan başka dua ettiğiniz şeylerden ayrılıyorum. Ve Rabbime dua ediyorum. Umulur ki (inşaallah), (bu) dualarla ben, Rabbime şâkî olmam.” (Meryem 19/ 48)

رَبِّ هَبْ لِي حُكْمًا وَأَلْحِقْنِي بِالصَّالِحِينَ
"Rabbi heb lî hukmen ve elhıknî bi’s- sâlihîn (sâlihîne).: Rabbim bana hikmet bağışla ve beni salihlere dahil et.” (Şuarâ -26/83)

وَاجْعَل لِّي لِسَانَ صِدْقٍ فِي الْآخِرِينَ
"Vec’al lî lisâne sıdkın fî’l- âhırîn (âhırîne).: "Sonra gelecekler arasında bana bir doğruluk dili (lisan-ı sıdk) ver." (Şuarâ -26/84)

وَاجْعَلْنِي مِن وَرَثَةِ جَنَّةِ النَّعِيمِ
"Vec’alnî min veraseti cenneti’n- naîm (naîmi).: Ve beni, ni’metlendirilmiş cennetlerinin varislerinden kıl.” (Şuarâ -26/85)


ResimKur'ÂN-ı Kerîmde İbrâhîm aleyhisselâm Bağışlanma DUÂLarı.:

وَإِذْ قَالَ إِبْرَاهِيمُ رَبِّ اجْعَلْ هَذَا الْبَلَدَ آمِنًا وَاجْنُبْنِي وَبَنِيَّ أَن نَّعْبُدَ الأَصْنَامَ
"Ve iz kâle ibrâhîmu rabbic’al hâzâ’l- belede âminen vecnubnî ve beniyye en na’bude’l- asnâm (asnâme).: İbrahim (a.s) şöyle demişti: “Rabbim, bu beldeyi emin kıl. Beni ve oğullarımı, putlara tapmaktan içtinap ettir (uzaklaştır).” (İbrâhîm 14/35)

رَبِّ اجْعَلْنِي مُقِيمَ الصَّلاَةِ وَمِن ذُرِّيَّتِي رَبَّنَا وَتَقَبَّلْ دُعَاء
"Rabbic’alnî mukîme’s- salâti ve min zurriyyetî rabbenâ ve tekabbe’l- duâi.: Rabbim, beni ve zürriyetimi namazı ikame edenlerden kıl. Rabbimiz, duamı kabul buyur.” (İbrâhîm 14/40)

رَبَّنَا اغْفِرْ لِي وَلِوَالِدَيَّ وَلِلْمُؤْمِنِينَ يَوْمَ يَقُومُ الْحِسَابُ
"Rabbenâgfirlî ve li vâlideyye ve li’l- mu’minîne yevme yekûmu’l- hisâb (hisâbu).: Rabbimiz, hesap yapıldığı (görüldüğü) gün beni, annemi, babamı ve mü’minleri mağfiret et (günahlarımızı affet).” (İbrâhîm 14/41)

رَبِّ هَبْ لِي مِنَ الصَّالِحِينَ
"Rabbi heb lî mine’s- sâlihîn (sâlihîne).: Rabbim, bana salihlerden (evlâtlar) bağışla.” (Sâffât 37/100)

رَبَّنَا لَا تَجْعَلْنَا فِتْنَةً لِّلَّذِينَ كَفَرُوا وَاغْفِرْ لَنَا رَبَّنَا إِنَّكَ أَنتَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ
"Rabbenâ lâ tec’alnâ fitneten lillezîne keferû, vagfir lenâ rabbenâ, inneke ente’l- azîzu’l- hakîm (hakîmu).: Rabbimiz, bizi kâfirlere fitne kılma! Ve bizi mağfiret et Rabbimiz. Muhakkak ki Sen, Sen; Azîz’sin, Hakîm’sin.” (Mümtehine 60/5)


ResimKur'ÂN-ı Kerîmde İbrâhîm aleyhisselâm Mekke ve Kâbe İçin DUÂLarı.:

وَإِذْ قَالَ إِبْرَاهِيمُ رَبِّ اجْعَلْ هََذَا بَلَدًا آمِنًا وَارْزُقْ أَهْلَهُ مِنَ الثَّمَرَاتِ مَنْ آمَنَ مِنْهُم بِاللّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ قَالَ وَمَن كَفَرَ فَأُمَتِّعُهُ قَلِيلاً ثُمَّ أَضْطَرُّهُ إِلَى عَذَابِ النَّارِ وَبِئْسَ الْمَصِيرُ
"Ve iz kâle ibrâhîmu rabbic’al hâzâ beleden âminen verzuk ehlehu mine’s- semerâti men âmene minhum billâhi ve’l- yevmi’l- âhir (âhiri), kâle ve men kefere fe umettiuhu kalîlen summe adtarruhu ilâ azâbi’n- nâr (nâri), ve bi’se’l- masîr (masîru).: Ve İbrâhîm: “Rabbim burayı emin (güvenli) bir belde kıl. Onun halkından Allah’a ve yevmil âhire îmân edenleri semerelerinden (çeşitli ürün ve meyvelerden) rızıklandır.” dediği zaman (Allah) şöyle buyurdu: “Kâfir olan kimseyi biraz metalandırırım (geçindiririm) ve sonra onu ateşin azabına maruz bırakırım, orası ne kötü bir varış yeridir.” (Bakara 2/126)

وَإِذْ يَرْفَعُ إِبْرَاهِيمُ الْقَوَاعِدَ مِنَ الْبَيْتِ وَإِسْمَاعِيلُ رَبَّنَا تَقَبَّلْ مِنَّا إِنَّكَ أَنتَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ
"Ve iz yerfeu ibrâhîmu’l- kavâide mine’l- beyti ve ismâîl (ismâîlu) rabbenâ tekabbel minnâ inneke ente’s- semîu’l- alîm (alîmu).: İbrâhîm (a.s) ve İsmail (a.s), beyt’in (Kâbe’nin) temellerini yükseltiyorlardı (ve şöyle dua ediyorlardı): “Rabbimiz, bizden (bunu) kabul buyur. Muhakkak ki Sen, Sen, en iyi işiten ve en iyi bilensin.”” (Bakara 2/127)

رَبَّنَا وَاجْعَلْنَا مُسْلِمَيْنِ لَكَ وَمِن ذُرِّيَّتِنَا أُمَّةً مُّسْلِمَةً لَّكَ وَأَرِنَا مَنَاسِكَنَا وَتُبْ عَلَيْنَآ إِنَّكَ أَنتَ التَّوَّابُ الرَّحِيمُ
"Rabbenâ vec’alnâ muslimeyni leke ve min zurriyyetinâ ummeten muslimeten leke ve erinâ menâsikenâ ve tub aleynâ, inneke ente’t- tevvâbu’r- rahîm (rahîmu).: Rabbimiz, bizim ikimizi sana teslim olanlardan kıl, zürriyetimizden de sana teslim olan bir ümmet (kıl) ve bize (hac) ibadetinin yerlerini (ve kurallarını) göster ve tövbemizi kabul et. Muhakkak ki Sen, Sen, tövbeleri kabul edensin, rahmet edensin (rahmet nuru gönderensin).” (Bakara 2/128)

رَبَّنَا وَابْعَثْ فِيهِمْ رَسُولاً مِّنْهُمْ يَتْلُو عَلَيْهِمْ آيَاتِكَ وَيُعَلِّمُهُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَيُزَكِّيهِمْ إِنَّكَ أَنتَ العَزِيزُ الحَكِيمُ
"Rabbenâ veb’as fîhim resûlen minhum yetlû aleyhim âyâtike ve yuallimuhumu’l- kitâbe ve’l- hikmete ve yuzekkîhim inneke ente’l- azîzu’l- hakîm (hakîmu).: Rabbimiz, onların arasından kendilerinden, onlara Senin âyetlerini tilâvet edecek (okuyup açıklayacak), onlara Kitap’ı (Kuranı Kerim’i) ve hikmeti öğretecek ve onların (nefsini) tezkiye (ve tasfiye) edecek bir resûl beas et (hayata getir). Muhakkak ki Sen, Sen, Azîz’sin, Hakîm’sin.” (Bakara 2/129)


ResimKur'ÂN-ı Kerîmde İbrâhîm aleyhisselâmın Vasiyeti.:

إِذْ قَالَ لَهُ رَبُّهُ أَسْلِمْ قَالَ أَسْلَمْتُ لِرَبِّ الْعَالَمِينَ
"İz kâle lehû rabbuhû eslim kâle eslemtu li rabbi’l- âlemin (âlemîne).: Rabbi ona: “Teslim ol!” dediği zaman “Ben, âlemlerin Rabbine teslim oldum.” Dedi” (Bakara 2/131)

وَوَصَّى بِهَا إِبْرَاهِيمُ بَنِيهِ وَيَعْقُوبُ يَا بَنِيَّ إِنَّ اللّهَ اصْطَفَى لَكُمُ الدِّينَ فَلاَ تَمُوتُنَّ إَلاَّ وَأَنتُم مُّسْلِمُونَ
"Ve vassâ bihâ ibrâhîmu benîhi ve ya’kûb (ya’kûbu), yâ beniyye innallâhestafâ lekumu’d- dîne fe lâ temûtunne illâ ve entum muslimûn (muslimûne).: Ve, İbrâhîm (a.s) onu (Allah’a teslim olmayı) kendi oğullarına vasiyet etti. Ve Yâkub (a.s) da: “Ey oğullarım! Muhakkak ki Allah, bu dîni sizin için seçti. Artık siz, Allah’a teslim olmadan ölmeyin.” diye (vasiyet etti)..” (Bakara 2/132)

أَمْ كُنتُمْ شُهَدَاء إِذْ حَضَرَ يَعْقُوبَ الْمَوْتُ إِذْ قَالَ لِبَنِيهِ مَا تَعْبُدُونَ مِن بَعْدِي قَالُواْ نَعْبُدُ إِلَهَكَ وَإِلَهَ آبَائِكَ إِبْرَاهِيمَ وَإِسْمَاعِيلَ وَإِسْحَقَ إِلَهًا وَاحِدًا وَنَحْنُ لَهُ مُسْلِمُونَ
"Em kuntum şuhedâe iz hadara ya’kûbe’l- mevtu, iz kâle li benîhi mâ ta’budûne min ba’dî kâlû na’budu ilâheke ve ilâhe âbâike ibrâhîme ve ismâîle ve ishâka ilâhen vâhidâ (vâhiden) ve nahnu lehu muslimûn (muslimûne).: Yoksa siz Yâkub (a.s), öleceği zaman (ona): “şahit mi oldunuz?” O (Yâkub a.s.), oğullarına: “Bundan (ben öldükten) sonra neye (kime) kul olacaksınız?” demişti. (Onlar): “Senin ilâhına ve senin ataların İbrâhîm (as), İsmail (as) ve İshak (as)’ın ilâhı olan tek İlâh’a kul olacağız. Ve biz, O’na teslim olanlarız.” dediler.” (Bakara 2/133)

وَإِذْ قَالَ إِبْرَاهِيمُ لِأَبِيهِ وَقَوْمِهِ إِنَّنِي بَرَاء مِّمَّا تَعْبُدُونَ
"Ve iz kâle ibrâhîmu li ebîhi ve kavmihî innenî berâun mimmâ ta’budûn (ta’budûne).: Hani İbrahim babasına ve kendi kavmine demişti ki: "Şüphesiz ben, sizin taptıklarınızdan uzağım." (Zuhrûf 43/26)

إِلَّا الَّذِي فَطَرَنِي فَإِنَّهُ سَيَهْدِينِ
"İllâllezî fataranî fe innehu se yehdîni.: Ancak beni yaratan hariç. Çünkü muhakkak ki O, beni hidayete erdirecektir.” (Zuhrûf 43/27)

وَجَعَلَهَا كَلِمَةً بَاقِيَةً فِي عَقِبِهِ لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ
"Ve cealehâ kelimeten bâkıyeten fî akıbihî leallehum yerciûn (yerciûne).: Ve bunu (bu tevhid inancını) belki (insanlar Allah'a) dönerler diye ardında (kendi soyunda) kalıcı bir kelime olarak kıldı / bıraktı.” (Zuhrûf 43/28)

Hz. İbrahim'in tüm iman sahiplerine bıraktığı bu miras tevhid inancıdır. Allah'ın mübarek elçisinin bu mirası, onun sadece Allah'ın hoşnutluğunu kazanmak için yaşadığını, sadece Allah'ı dost ve vekil edindiğini ve sadece Allah'tan korkup sakındığını bizlere göstermektedir. Hz. İbrahim, hayatı boyunca Allah'ı birleyerek ve O'na hiçbir şeyi ortak koşmadan yaşamayı kavmine tebliğ etmiştir.

Bakara Suresi'nde Hz. İbrahim'in vasiyeti şöyle haber verilir:

إِذْ قَالَ لَهُ رَبُّهُ أَسْلِمْ قَالَ أَسْلَمْتُ لِرَبِّ الْعَالَمِينَ
"İz kâle lehû rabbuhû eslim kâle eslemtu li rabbi’l- âlemin (âlemîne).: Rabbi ona: “Teslim ol!” dediği zaman “Ben, âlemlerin Rabbine teslim oldum.” Dedi” (Bakara 2/131)

وَوَصَّى بِهَا إِبْرَاهِيمُ بَنِيهِ وَيَعْقُوبُ يَا بَنِيَّ إِنَّ اللّهَ اصْطَفَى لَكُمُ الدِّينَ فَلاَ تَمُوتُنَّ إَلاَّ وَأَنتُم مُّسْلِمُونَ
"Ve vassâ bihâ ibrâhîmu benîhi ve ya’kûb (ya’kûbu), yâ beniyye innallâhestafâ lekumu’d- dîne fe lâ temûtunne illâ ve entum muslimûn (muslimûne).: Ve, İbrâhîm (a.s) onu (Allah’a teslim olmayı) kendi oğullarına vasiyet etti. Ve Yâkub (a.s) da: “Ey oğullarım! Muhakkak ki Allah, bu dîni sizin için seçti. Artık siz, Allah’a teslim olmadan ölmeyin.” diye (vasiyet etti)..” (Bakara 2/132)

Hz. İbrahim'in hidayet önderliği soyunda da devam etmiş; oğulları Hz. İsmail ve Hz. İshak, torunu Hz. Yakup ve onun oğlu Hz. Yusuf ve onları izleyen aynı soydan gelen diğer mübarek elçiler de insanları din ahlâkını yaşamaya hikmetli öğütlerle ve vakarla davet etmeyi sürdürmüşlerdir. Kuran'da Hz. Yakub'un vasiyeti haber verilirken Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:

أَمْ كُنتُمْ شُهَدَاء إِذْ حَضَرَ يَعْقُوبَ الْمَوْتُ إِذْ قَالَ لِبَنِيهِ مَا تَعْبُدُونَ مِن بَعْدِي قَالُواْ نَعْبُدُ إِلَهَكَ وَإِلَهَ آبَائِكَ إِبْرَاهِيمَ وَإِسْمَاعِيلَ وَإِسْحَقَ إِلَهًا وَاحِدًا وَنَحْنُ لَهُ مُسْلِمُونَ
"Em kuntum şuhedâe iz hadara ya’kûbel mevtu, iz kâle li benîhi mâ ta’budûne min ba’dî kâlû na’budu ilâheke ve ilâhe âbâike ibrâhîme ve ismâîle ve ishâka ilâhen vâhidâ (vâhiden) ve nahnu lehu muslimûn (muslimûne).: Yoksa siz Yâkub (a.s), öleceği zaman (ona): “şahit mi oldunuz?” O (Yâkub a.s.), oğullarına: “Bundan (ben öldükten) sonra neye (kime) kul olacaksınız?” demişti. (Onlar): “Senin ilâhına ve senin ataların İbrâhîm (as), İsmail (as) ve İshak (as)’ın ilâhı olan tek İlâh’a kul olacağız. Ve biz, O’na teslim olanlarız.” dediler.” (Bakara 2/133)

ResimİBRAHİM aleyhisselâm ve RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem.:

4305 - Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'a bir adam gelip:
"Ey Hayru'l-Beriyye (yaratılmışların en hayırlısı)" diye hitabetmişti. Aleyhissalatu vesselam hemen müdahale etti:
"Bu söylediğin İbrahim aleyhisselâm(ın vasfı)dır." buyurdu.
(Müslim, Fedail 150, (2369); Tirmizi, Tefsir, Lem Yekun suresi, (2349); Ebu Davud, Sünnet 14, (4672).

4306 - İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Kerim İbnu Kerim İbni Kerim İbni Kerim: Yusuf İbnu Yakup İbni İshak İbni İbrahim'dir." buyurdu.
(Buharî, Enbiyâ 19, Tefsir, Yusuf 1.)

İbnu Abbas der ki: "Hz. İsmail ve Hz. İbrahim binayı yaparken (zaman zaman) etrafında dolaşarak: "Ey Rabbimiz (bu hizmetimizi) bizden kabul buyur! Sen gören ve bilensin!" (Bakara 127) diye dua ediyorlardı."
(Buharî, Enbiyâ 8.)

وَإِذْ يَرْفَعُ إِبْرَاهِيمُ الْقَوَاعِدَ مِنَ الْبَيْتِ وَإِسْمَاعِيلُ رَبَّنَا تَقَبَّلْ مِنَّا إِنَّكَ أَنتَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ
"Ve iz yerfeu ibrâhîmu’l- kavâide mine’l- beyti ve ismâîl (ismâîlu) rabbenâ tekabbe’l- minnâ inneke ente’s- semîu’l- alîm (alîmu).: İbrâhîm (a.s) ve İsmail (a.s), beyt’in (Kâbe’nin) temellerini yükseltiyorlardı (ve şöyle dua ediyorlardı): “Rabbimiz, bizden (bunu) kabul buyur. Muhakkak ki Sen, Sen, en iyi işiten ve en iyi bilensin.” (Bakara 2/127)
Resim
Cevapla

“Divanında Muhammedi Tasavvuf” sayfasına dön