Muhammedî OLuş Şuûru

Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Muhammedî OLuş Şuûru

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

Muhammedî OLuş Şuûru

Azîz kardeşim,

Muhammedî oluş şuûru, nuru sürûru ve onuru; bizi, Livechillah (ALLAH Teâlâ Vechi için) fisebililillah Muhabbet, Merhamet ve Hasbî Hizmete me’mur, mecbur ve mahkûm kılar...
Bu bizim dinimiz, dünyamız ve âhiretimiz için şarttır...
Damla damla bir araya gelip el ele, kan kana ve can cana Muhammedî Deryada buluşma tercihini ve tekemmülünü “BİZ BİLEliği”nde yaşayalım ve unutmayalım ki:

Resim----Ebu Hureyre (radiyallahu anhu): “(Önce) en yakın akrabanı uyar!”(Şuarâ 26/214) âyeti celîlesi inince Resûlullah (sav) Kureyş’i dâvet etti ve (konuşmasının bir yerinde): “Yâ Fatmâ! Nefsini ateşten kurtar! Ben sizin için ALLAH yanında hiçbir şeye sahib değilim...” buyurmuştur.
(Müslim, Îmân 348)

Ve unutma ki biz Muhammedîyiz, bileyiz ve en yakından da yakın hable’l-veridî akrabayız...
Muhammed (Aleyhi’s-Selâm)’a teslimiyyette ve ALLAHÜ Zܒl-CELÂL’e istikamette cem’ ve cemâat olalım, İmâm-ı Mutlak (sallallahu aleyhi ve sellem)’i duyup, uyalım:
“ALLAH! ALLAH’ ALLAH!..”diyelim.

Resim----Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “Herşeyin bir cilâsı vardır. Kalbin cilâsı da ALLAH (celle celâluhu)’yu zikretmektir.” buyurmuştur.
(İbni Mes’ud (ra) dan; Beyhâkî, Şûabu’l-Îmân I-396/522)

Güzellik (hüsn-ü cemâl) Muhammedî mü’minlerin şiârıdır ve güzellik cemâl sıfatının zuhûrudur.

Resim----Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “ALLAH güzeldir, güzelliği sever.” buyurmuştur.
(Müslim, Îmân I/147; İbni Mâce, Dua 10)

Ve Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) ile sonsuz güzelliklerde buluşalım:

Resim----Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “Kim Beni rüyâda görürse gerçekte Beni görmüştür. Çünkü, şeytân Benim sûretime giremez.” buyurmuştur.
(Ebu Hureyre (ra) dan; Buhârî, İlim 38, Edeb 109, Ta’bir 10; Müslim, Rüyâ 10,11)

Kalbimizi şeytânın ve şeytânlaşmış kişilerin şerrinden koruyalım:

Resim----Nu’man b. Beşir (radiyallahu anhu)’dan, Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “Haberiniz olsun ki bedende bir et parçası vardır. O parça, iyi ve sağlam olursa bütün beden sağlam olur. Bu parça bozuk olursa bütün beden bozuk olur. Bilesiniz ki o et parçası kalbdir.” buyurmuştur.
(Buhârî, Îmân 39; Müslim, Müsâkat 107; İbni Mâce, Fiten 14)

Din düşmanlarından uzak duralım:

Resim----Ebu Saîd El Hudri (radiyallahu anhu)’dan, Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “Müslümanların en hayırlı malı dağların tepelerinde ve vâdilerin arkasında dolaşan koyunlarının olmasıdır. Müslüman, dinine bağlılığı sebebiyle fitnelerden kaçar!” buyurmuştur.
(Buhârî, Fiten 14; Nesâî; İbni Mâce, Fiten 13)

Geleceğe, DUA BİRliğimiz; şu ana, RIZA (ŞÜKÜR-SABIR) BİRliğimiz, geçmişlerimize, TEVBE VE İSTİĞFÂR BİRliğimiz ve bson nefeste ŞEHÂDET BİRliğimizolsun Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)de inşallah..
Muhammedîler olarak bile ve birlikte tevbe istiğfâr edelim.

Hepimiz beşeriz ve hata edebiliriz:

Resim----Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “Sizin ALLAH’ın affedeceği bir günâhınız olmazsa, ALLAH günâhları olan bir kavim getirir ve (tevbe ederler de) onların günâhlarını affederti.” buyurmuştur.
(Müslim, Tevbe 9-11; Tirmizî, Da’avât 98/3539)

Gerçek muhabbet şuûru: ALLAHÜ Zܒl-CELÂL’in “Nefsine zulmeden kullar...” ihtarını duyan nefsinde (Muhammedî İlim, İrade, İdrak Ve İştirakle) hissettiği ve bulduğu KULLUK KEMÂLİnden dolayı Hakka ve hayra, samimî ve ciddî meylidir.
İlâhî naklle nurlanıp, dirilip ve ilâhî aşka dönüşmüş akıl; Âlemi ve Âdem’i seyre ve Muradullah’a sülûke, nefsin aslî aracı olur.

Bir atom incelenirse:


Resim

Merkezde tek ve etrafında döneceği-Devran edeceği kendisinden başka birisi olmadığından dönemeyen-Seyran edilen bir çekirdek veya çekirdeğin özündeki sabit noktası (Akdes noktası: Kudsî bağı) nın Cevlânını ve Hayranını görür.
Ve çekirdek etrafındaki Sünnetullah projesinde çizilmiş yörüngelerinde (kader yolları) ilâhî denge-düzen ve nizâm içinde dönen (devrân) ve yüzen (seyrân) elektronları hayretle izlenir...

Âlemlerde (kâinâtta) de aynı ilâhî nizâmı zevk eder.
İnsan kendi ilâhî, fıtrî, ferdî ve şahsî hilkatine (yaratılış) ve yapısına âfâktan (dıştan) enfüse (içe) bakınca:


Resim

İnsanın 7 letâifi, Hable’l-verid (varlığı, “VAR”a bağlayan tek ip) den de yakîn “Hüve” etrafında zâten dönmektedir.
Tıpkı atomun çekirdeği etrafındaki yörüngelerinde dönen elektronlar ve güneşin etrafındaki yörüngelerinde dönen,yüzen (sebbaha) gezegenler gibi dönmektedirler.

İnsanın bunun farkına varması ise kulluk (tevhid) tekemmülü ve imkanla imtihanın ne olduğunu anlayıp; Muhammedî İlim, İrade, İdrak ve İştirakle yaşaması şâhidliğiyle mümkündür.
Mevcûdun, mahlûkat olarak zuhûra gelip ortaya çıkmasını sağlayan, oluşum ve görünüm açısından Nurullah’dır.

Nurullah’dan insanoğlunun nâsibinin usûlü:

Nur-u HabibîyyetResimNur-u AhadiyyetResimNur-u AhmedîyyetResimNur-u MuhammedîyyetResim
Nur-u Beşeriyyet olan AKIL NURUdur.
Bu olguyu algılayan akıl, ayıktır ve akl-ı selimdir.
Kendi enfüsündeki Muhammedî Muhabbet ve Merhamet Merkezindeki Kudsî Noktadan Öz Nurunu te’min eden insanoğlunun öz nurunu letâiflerine taşıyıcı iletim hattı, akıl nuru melekesidir.
Her letâif ise; kendine mahsus özellik ve güzellik organları olup kendi kemâlât (seyr-ü-sülûk) görevini emredildiği üzere lâzım ve lâyıkınca yapacak şekilde sistemin Yüce Sahibince gerekli denge, düzen ve nizâm içinde dizayn edilip halk edilmiştir.
Bedenin kafa gözü (basar), nefs gözü, kalb gözü (basîret), ruh gözü, sır gözü, hafî gözü, ahfâ gözü ve gözlerin gözü (akdes)... Kafa kulağı, nefs kulağı, kalb kulağı... v.s....

İnsanoğlu kendi öz yapısındaki bu dakâiki (inceliği) anlayamaz ise nice hakaike (hakikatlere) hasret kalır...
Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in buyurduğu ilâhî tebliğin içeriğini duyamaz ve uyamaz:

Resim----Ebu Hureyre (radiyallahu anhu); Resûlullah (sav)’in bildirdiğine göre ALLAH Teâlâ: Her kim benim Velî kullarım (Evliyâullah: ALLAH Dostları) dan birisine düşmanlık ederse Ben ona harb açarım. Kulum, kendisine farz kıldığım şeylerden daha sevimli bir şeyle Bana yaklaşmamıştır. Kulum Bana devâmlı nâfile ibâdetleriyle yaklaşır. Bunun sonucunda ben onu severim. Ben onu sevdim mi onun işiten kulağı, gören gözü, tutan eli ve yürüyen ayağı olurum. Eğer Benden bir şey isterse onu veririm. Bana sığınırsa onu himâye ederim (korurum).” buyurmuştur. (Buhârî, Rikâk 38; İbni Mâce, Fiten 16)

Bu hadis-i kudsiyyi şerîfeyi nefsi hevâ ve hevesiyle okuyan ilâhî ilimden ve Muhammedî edebden yoksun tasavvur ehli, şaşar, taşar ve apışıp kalıp bocalar ve saçmalar...

Muhammedî Tasavvuf ehli ise; duyar, uyar ve hamdeder. Zevkedelim ki Farz: (fe-ra-dat) insan imtihanı için zarurî olan Rızaullah’ı her zaman, her yer ve her halde içinde bilmesi ve “Bile” gereği ve gerçeğidir.
Nâfile: (nâ-fi-lehu) insanın var gözükmesinin (mevcûd: cisim içinde can) aslının, esasının ve hakikatinin kendi özündeki kudsî lehu (küllî şey’in Sahibi O’dur, her şey O’nundur) lûtfunun (içinde) oluş şuûrunun nurunu yaşayıştır.
Kısacası farz HAKK ile zâhirî bilelik rızası, nâfile HAKK ile bâtınî bilelik ihsânıdır.
İşte bu Muhteşem, Mübârek, Mükerrem ve Mükemmel Muhammedî oluş Şuûru, Nuru, Sürûru ve Onuruna kavuşan kul;
7 letâifin 14 gözünü sırât-ı müstakîmüzere dizer de iğne deliğinden iplik geçirir gibi hable’l-verid tevhid ipini geçirip dıştan içe (âfâktan-enfüse) baktığında;
Basar - Basîret - Ruhuyyet - Sırrıyet - Hafîyet - Ahfâiyyet ve Kudsiyyet Gözüyle HAKKU’l-HAKK’ı görür ve Kesretten Vahdete Tevhidine ŞÂHİD olur.
Yine özden-yüze Kudsî-Basîret Gözüyle bakarsa sonunda Basar gözüyle Vahdetten Kesrete Tevhidi (eşyânın hakikatinin tek oluşunu) müşâhâde edip HAMDeder.

Hable’l-Verid: Ezelî “Belâ!” (bilâkis, RABB’ımızsın!) nın hak ve varid (vuslat buluş-gerçekleşme) oluşudur...

Âcizâne zevkimiz budur ve Muhammedîdir...
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

Muhammedî OLuş Şuûru

Lüf-ü-keremi ve ihsânı sonsuz olan ALLAHÜ Zܒl-CELÂL’e hamd olsun.
Rahmetenli’l-âlemin olan Azîz Efendimiz Resûlü Ekrem (sallallahu aleyhi ve sellem)’e bize şe’en şifâsı olan muhabbet ve merhameti için sonsuz salât-ü-selâm ve teşekkürler olsun.
Âmin...

Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in buyurduğu:

Resim---- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “Men arefe nefsehu fekad arefe Rabbehu: Nefsini BİLen RABBini BİLir!” buyurmuştur. (Aclunî, Keşfü’l-Hâfâ II/343 (2532)

İnsanın (nefsin) kendini bilmesi için benlik bütününün birer elemanı (makam-mahalli) olan 7 gözün (kapının) sırât-ı müstakîm üzere dizilip açılması ve Muhammedî Şuûrla bakması şarttır.
Bu tıpkı: “Göz-Gez-Arpacık-Hedef-Atış...” ve 12 den vuruş ki “RABB’ini biliş”tir...
Evirip-çevirmeye ve tasavvuf telaşına düşmüş, zavallı ümmet-i Muhammedîn karışan aklını iyice karıştırmaya hiç gerek yoktur!..

Eğer ben arzedilen Tahkikî Tevhide şimdi, şu ANda ve Şe’enullah içinde şâhid olmamış isem;
letâiflerimden habersiz, her birisi bir başka zaman, bir başka yer ve bir başka hâl içinde, herbiri ayrı telden çalarsa...
Özümdeki Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in Muhammedî Nur Güneşi doğmamışsa...
Elektriğe hasret muhteşem bilgisayarlar gibiysem...
İşte o zaman; özümdeki Ezelî Emâneti SIDK (sadakat) ile, gözümdeki (kâinâtı) ebedî ni’metleri ADL (adâlet) ile göremem... (En’âm 6/115 bkz.)
Vücûdumdaki binlerce organ (kalb, ciğer, pankreas, beyin vs.) dan habersiz, HAYRını-ŞERRini bilmeden hayvan gibi yaşamak zorunda kalır ve sonunda akla ve emânete ihânet suçundan “Azaben muhina!”ya uğrarım.
ALLAH Teâlâ bizi korusun!..

Eğer aklımın anlayacağı (ezelî kabiliyet ve isti’dâd) kadar, Muhammedî Teslimiyyet Şuûruyla;
İlim – İmân – İbâdet – İhlâs – İtâat – İttika – İrfân - Îkan ile İhsânullaha NÂİL olursam;
Kendimi-Nefsimi ve RABB’imi bilirsem,
Tahkik Tevhide şâhid olursam ve,
Tüm letâiflerim mutmaîn olup Sırat-ı Müstakîm üzere dizilirse; ÖZden, 7 gÖZ deliğinden sistemine bakan göz O’nun Gözü olur...

Resim---- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem):"Allah Teâla hazretleri şöyle ferman buyurdu: "Kim benim veli kuluma düşmanlık ederse ben de ona harp ilan ederim. Kulumu bana yaklaştıran şeyler arasında en çok hoşuma gideni, ona farz kıldığım (aynî veya kifaye) şeyleri eda etmesidir. Kulum bana nafile ibadetlerle yaklaşmaya devam eder, sonunda sevgime erer. Onu bir sevdim mi artık ben onun işittiği kulağı, gördüğü gözü, tuttuğu eli, yürüdüğü ayağı (aklettiği kalbi, konuştuğu dili) olurum. Benden birşey isteyince onu veririm, benden sığınma talep etti mi onu himayeme alır, korurum. Ben yapacağım bir şeyde, mü'min kulumun ruhunu kabzetmedeki tereddüdüm kadar hiç tereddüte düşmedim: O ölümü sevmez, ben de onun sevmediği şeyi sevmem."
(Ebu Hüreyre (ra) dan; Buhârî, Rikak 38.)

Ondandır ki hadisi kudsî de ALLAH Teâlâ: “onun gözü olurum...” buyuruyor.
Dikkat etmek lâzımdır ki Sırat-ı Müstakîm (en doğru istikamet) hattına dizilen letâiflerin sağdan-sola yaptıkları tavaf (Sebbeha döngüsü) bir taramadır ve zerre kadar boşluk bırakmadan Denge ve Düzen Düzlemi ile, şimdi-şu ANda-Şüyûnullahta sistemin tümünün tesbihine-SEBBEHAlarına iştirak eder Soyut-Somut..

Hemence arz edelim ki Kur’ân-ı Kerîm’de 7 yerde:

يُسَبِّحُ لِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ الْمَلِكِ الْقُدُّوسِ الْعَزِيزِ الْحَكِيمِ

Resim ---- “Yusebbihu lillâhi mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ardıl melikil kuddûsil azîzil hakîm(hakîmi). :Göklerde ve yerde olanların tümü, Melik; Kuddüs; Aziz; Hakim olan Allah'ı tesbih eder.” (Cuma 62/1)

Resim ---- “Yusebbihu lillahi mâ fi’s-semâvâti ve mâ fi’l-arz: göklerde ve yerde olanlar ALLAH’ı tesbih ediyorlar (ederler) “ (Nur 24/41; Haşr 59/24; Cuma 62/1; Tegâbûn 64/1)

سَبَّحَ لِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ

Resim ---- “Sebbeha lillâhi mâ fîs semâvâti vel ard(ardı), ve huvel azîzul hakîm(hakîmu). :Göklerde ve yerde olanların tümü Allah'ı tesbih etmiştir. O, üstün ve güçlü (aziz) olandır, hüküm ve hikmet sahibidir.” (Hâdid 57/1)

Resim ---- “Sebbeha lillahi mâ fi’s- semâvâti ve’l-arz: göklerde ve yerde olan (herşey) ler ALLAH’ı tesbih etmektedir.” (Hâdid 57/1; Haşr 59/1; Saff 61/1)

Her zerre (atom, hücre v.s.) ve her kürre (dünya, ay, güneş v.s.) DEVRÂNda tek başına (mesnedsiz) yörüngesinde (alın yazısında) dönüp duruyor, SEYRÂN ve CEVLÂN edip HAYRÂN kalıyor ve aklı-vicdanı olanları hayretlerde bırakıyor.
Bize muazzam hazzı (habibî, hoşluk, sırr-ı sâdet, Muhammedî nâsib) yaşatan Ni’met-i Uzmamız olan, kâinâtı (karanlıktan aydınlığa) a’mâ dan nura çıkaran, mahlûkatın (aslı ve anası) ûmm’ü olan;
Nebîyyü’l-ummî,
Habibullah,
Ahmedullah,
Mahmudullah ve,
Muhammedullah olan Resûlullah’a Muhammedî bir salâvâtla dört âlemde sıla edelim İnşâallahu Teâlâ buyurunuz:
“Allahümme salli alâ seyyidinâ ve mevlânâ Muhammedîn; abdike, nebîyyike, Resûlüke ve nebîyyü’l-ümmiyyi ve alâ âlihi ve Ehl-i Beytihi ve’s- sahbihi... Salâten tekuni leke rizaen ve li hakkihi edâen Yâ Rabbenâ takabbel minnâ! Âmin!”

Bu aynı zamanda 7 “Ha Mim”in HAKtan HAYRa Muhammedî Dönüşümü olup, bilelim-bilmeyelim, anlayalım-anlamayalım, yapalım-yapmayalım el-ÂN OLmakta ve sistemin tümünce icr⒠edilmekte olan Şûyünullah Tecellî Temâşası,
Subhânî Tesbihe iştirak ve Muradullahın, Emrullahdaki:
HAKK’ta, HAKK’tan, HAKK’a, HAKK’la HAYY BUL-AN HAYYat hikayesidir...

İnsanın imkanla imtihanı ve bunun farkına varması yâni, Muhammedî OLuş Şuûruna ulaşıp TESLİMİYETle İSTİKAMETidir.
Benlik Buzunu Rabbanî rahmetle eritip, Muhammedî ARKına (kanala) gelmesi;
Kim olup kim olmadığının (kimin, kim olduğunun) FARKına gelmesi;
Tahkik Tehvide kavuşup Muhammedî Terbiye-Tezkiye-Tasfiye-Tecliye ile Maddî-Mânevî İlâhların TERKine gelmesi;
Hiçbir düşünce, delil ve arayışı gereksinmeden “Eşhedü enlâ İlâhe illâllah ve Eşhedü enne Muhamedden Resûlullah” diyerek ve inanarak TERKİn TERKine gelmesi;
İhsâna ulaşmış İNSANI KÂMİL olarak, imtihan içindeki DEVRÂN değirmeninde çile ÇARKına gelmesi;
Muhammedî Şuûr ve Nur: GEÇENe TEVBE, GELENe DUA ve “OL-AN”a ise RIZA (şükür-sabır) bileliğinde Şerîat-ı Garra’nın GARKına gönüllü gelmesidir...
İşte; Ark – Fark – Terk - Terki Terk – Çark - Gark Zevk Zinciri...

Mevcûdat olan Mahlûkat Âleminde herşey, herşeyce tesbihini lâzım ve lâyıkı vechiyle zâten ve fıtraten yapmaktadır.
Koyunun, koyunluğu tam anlamıyla yapması, başka bir şeyliği asla yapmamasıdır:
“Melemekten vazgeçip havlayacağım!” veya,
“Burada ot yok, Muş Ovasına gideceğim!” demesi mümkün değildir.
Fıtraten yaşamı gereği bazı hususları iç güdü olarak bilen göçmen kuşlarının, o halleri de tesbihleri içindendir.
Koyun koyunluk yaparken; kurtta kurtluğunu en ince detayına kadar ilâhî program gereği icr⒠etmiştir, etmektedir ve edecektir.
Kurt: “Hâin ve hırslı olmayı bıraktım, koyun gibi emin ve kanâatkâr olacağım artık...” diyemez.
Zıdlar âleminde; acı biber, ekilen veya dikilen tarlaya 10 ton şeker döktük diye tatlı biber toplayamayız.
Biberin acılığı ilk biber tohumunun özüne Subhânî Tesbih olarak İlâhî Programla derc edilmiştir.
Yine, şeker pancarı tarlasına 10 ton acı biber döktük diye şeker pancarı acımaz...

Hülasa, sistemin Sahibi Subhânallahu Teâlânın; Kaza, Kader, İrade ve dilemesi üzere halk edildikleri hâl üzere maddî-mânevî Fezâ Feleklerinde (hayat yörüngelerinde) yüzer-gezer dururlar.
Sebbeha: Lâzım ve lâyıkınca yüzmek, tesbih etmek Hakk ile bileliğin HAKK’ın emri üzere yaşanması keyfiyetidir.
Kâinâtta ne bir zerre (atom) ne de bir kürre (güneş, ay vs.) asla birbirine dayanıp mesnedli olamaz.
İlk yaratılmadan son KIYAMa kadar dönecek olan ATOM Sebbahasında enerji nerden gelmekte acaba?..
Yoksa daha insan aklı ANlasyamadı mı her AN yeniden yaratışı-mekik teorisini ve sürekli sandığı hızlı ve yeniden YARATIŞı..
Resim
Kullanıcı avatarı
sdemir
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 487
Kayıt: 24 Mar 2008, 02:00

Mesaj gönderen sdemir »

safa-merve yazdı:Resim
Allah sizi başımızdan eksik etmesin canım hocam yine ne kadar güzel anlatmışsınız... elleriniz dert görmesin..

Dua eder,
DUAnızı dilerim...
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/sdemirimza.gif[/img]
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Mesaj gönderen kulihvani »

ZEVK 4036

Taş Kemerlerin altında: “DERgÂH a Postum!” DERdik!
ASLI BACI Halkası-nda RASÛLULLAH ı SEVerdik (sav)
Nasıl da Bak BeNim Gibi, Çocukluğun PehlivanN ım!
BİZ de GÖLEK ARArdık da, ÇİPPİLLİK lerde ÇİM-ERdik!..


07.02.10 00:25
hicrimde..
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Mesaj gönderen kulihvani »

Aziz kardeşlerim,

Herşey kendi özü etrafında “TEK” tir ve bir “ŞEY” dir.
Ve her bir şey kendi özü etrafında sistemin Sahibinin, ehlince çok iyi bilinen EL HAYYU’l-KAYYUM (celle celâluhu) SIRRına sarılıp dönmekte ve tesbih etmektedir.
İlâhî, ezelî ve ebedî denge, düzen ve nizâm budur...
Bu nizâmı bozmak (kıyâmet) ise, ilk inşâa edenin hakkıdır.
“Lâ ilâhe illallahu vahdehu lâ şerike lehu, lehu’l-mülk ve lehu’l-hamd ve hüve alâ kulli şey’in Kadîr...”
Âmennâ ve sadaknâ yâ Rabbenâ...

Taklîdî (aklî) Tevhidin, Tahkikî (aklın anladığı naklî) Tevhide dönüşmesinde (kulluk kemâlâtında) insan aklı kendisine zâten, fıtraten ve ferden yüklenen evreleri (gelişimleri) ve devreleri geçirir...
Çekirdek-fidan-ağaç-çiçek-meyve ve tohumları gibi...
Sperm-bebek-çocuk-genç-baba ve çocukları gibi tohumdan tohuma yürüyen hayy ve kemâl zinciri evre ve devrelerinin oluşum ve gelişiminde insanoğluna (kula); kendisi, kâinât, ebeveyni, insanlar, ALLAH Dostları, Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) ve Rabbü’l-âlemin (celle celâluhu) yardım ederler!
Hasbî hizmetçilerdir...
Herkesin doğumunda, neş’eye boğulup güldüğü anda, ağlayarak doğan bebek “Al bebe-gül bebe” büyütülür.
Bülûğ (ergenlik) çağına erince akla (nefse) Tevhid Tebliği, Tâlimi ve Terbiyesi verilir.
Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in Tenzir ve Tebşir Tebliğine Teslim ve Tâbi’ olur.
Bu Taklîdî bir Tevhiddir.
Şeytânın ve onun kula tek ulaşım kapısı olan nefsin, hevâ ve heves şerrinden kurtulmuş ve korunmuş değildir.
Nasıl ki Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in tek görevi, Tahkikî Tevhidi Tebliğ (Emrullah’la Tenzir, Tebşir ve Şâhidi olmak) ise; şeytânında tek görevi, kulun tevhidini ne pahasına olursa olsun yok edip elinden almak ve küfre sokmaktır.
Bunu başaramaz ise elinden geldiğince zarar verebilmektir.
Aklı olan insaf ehli Yâsîn Sûresini okursa görür ki:

أَلَمْ أَعْهَدْ إِلَيْكُمْ يَا بَنِي آدَمَ أَن لَّا تَعْبُدُوا الشَّيْطَانَ إِنَّهُ لَكُمْ عَدُوٌّ مُّبِينٌ

Resim--- “E lem a’had ileykum yâ benî âdeme en lâ ta’budûş şeytân(şeytâne), innehu lekum aduvvun mubîn(mubinun): :"Ey adem oğulları, ben size and vermedim mi ki: Şeytana kulluk etmeyin, çünkü, o, sizin için apaçık bir düşmandır;" (Yâ-Sîn 36/60)

وَأَنْ اعْبُدُونِي هَذَا صِرَاطٌ مُّسْتَقِيمٌ

Resim--- Ve eni’budûnî, hâzâ sırâtun mustekîm(mustekîmun): :"Bana kulluk edin, doğru yol budur." (Yâ-Sîn 36/61)


Buyurarak Rübûbiyyet ve Ulûhiyyetini şeksiz şüphesiz tanıması için insanı, akıl sahnesinde kulluk (Ubûdiyyet) imtihanına sokmaktadır.
Ne imtihan ya...
İnsanın içinde emânet, dışında ni’met...
Herşey en mükemmel haliyle yerli yerince...
Çırıl çıplak girdiğin sırat (sırlar) sahrasında ve cisim giyinmiş can çilehânesinde, aklın kadar (imkanla) imtihan oluyorsun ve çırılçıplak çıkıyorsun...
Gözlerin yoksa, gözden imtihan olmuyorsun...
Aklıyın çokluğuna şeytân bile şaşıp kalırken: “Aklım ermiyor, vaktim yok!”diyorsan sen bilirsin...
Ve bilirsin ki ALLAHÜ Zܒl-CELÂL insanları ve cinleri kendisine ibâdet (kulluk) etsinler diye yaratmıştır.
Emir ve yasaklarına uyup Fırka-i Nâciye yolunda olanları Hizbullah (ALLAH hizbi), uymayanları ise Hizbu’ş-şeytân (şeytân hizbi) diye ikiye ayırmış, bir fırka cennete-bir fırka cehenneme gideceğini ilân buyurmuştur...

وَكَذَلِكَ أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ قُرْآنًا عَرَبِيًّا لِّتُنذِرَ أُمَّ الْقُرَى وَمَنْ حَوْلَهَا وَتُنذِرَ يَوْمَ الْجَمْعِ لَا رَيْبَ فِيهِ فَرِيقٌ فِي الْجَنَّةِ وَفَرِيقٌ فِي السَّعِيرِ

Resim--- “Ve kezâlike evhaynâ ileyke kur’ânen arabiyyen li tunzire ummel kurâ ve men havlehâ ve tunzire yevmel cem’i lâ reybe fîh(fîhi), ferîkun fîl cenneti ve ferîkun fîs saîr(saîri). :İşte biz sana, böyle Arapça bir Kur'an vahyettik; şehirlerin anası (olan Mekke halkı)nı ve çevresinde olanları uyarman için ve kendisinde şüphe olmayan toplanma gününü (haber verip onları) uyarman için de. (O gün onların) Bir bölümü cennette, bir bölümü çılgınca yanan ateşin içerisindedirler.” (Şurâ 42/7)

İnkâr ve inat eden cinler ve insanlarla cehennemi dolduracağını buyurmuştur...

إِلاَّ مَن رَّحِمَ رَبُّكَ وَلِذَلِكَ خَلَقَهُمْ وَتَمَّتْ كَلِمَةُ رَبِّكَ لأَمْلأنَّ جَهَنَّمَ مِنَ الْجِنَّةِ وَالنَّاسِ أَجْمَعِينَ

Resim--- İllâ men rahime rabbuk(rabbuke), ve li zâlike halakahum, ve temmet kelimetu rabbike le emleenne cehenneme minel cinneti ven nâsi ecmaîn(ecmaîne): :Rabbinin rahmet ettikleri dışında. Onları bunun için yarattı. Böylece Rabbinin (şu) sözü tamamlanıp gerçekleşmiştir: "Andolsun, cehennemi cinlerden ve insanlardan, (kafirlerin) tümüyle dolduracağım." (HÛD 11/119)

İnsanın, zikir, fikir, şükür ve sabır içinde yürüyeceği Sırat-ı Müstakîm açıkça bildirilmiştir.
İnsana düşen azmetmek ve gerisini ALLAHÜ Zܒl-CELÂL’e tevekkül etmektir.

فَبِمَا رَحْمَةٍ مِّنَ اللّهِ لِنتَ لَهُمْ وَلَوْ كُنتَ فَظًّا غَلِيظَ الْقَلْبِ لاَنفَضُّواْ مِنْ حَوْلِكَ فَاعْفُ عَنْهُمْ وَاسْتَغْفِرْ لَهُمْ وَشَاوِرْهُمْ فِي الأَمْرِ فَإِذَا عَزَمْتَ فَتَوَكَّلْ عَلَى اللّهِ إِنَّ اللّهَ يُحِبُّ الْمُتَوَكِّلِينَ

Resim--- Fe bimâ rahmetin minallâhi linte lehum, ve lev kunte fazzan galîzal kalbi lenfaddû min havlik(havlike), fa’fu anhum vestagfir lehum ve şâvirhum fîl emr(emri), fe izâ azamte fe tevekkel alâllâh(alâllâhi), innallâhe yuhibbul mutevekkilîn(mutevekkilîne): :Allah'tan bir rahmet dolayısıyla, onlara yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın onlar çevrenden dağılır giderlerdi. Öyleyse onları bağışla, onlar için bağışlanma dile ve iş konusunda onlarla müşavere et. Eğer azmedersen artık Allah'a tevekkül et. Şüphesiz Allah, tevekkül edenleri sever.” (Âl-i İmrân 3/159)


İnsan Muhammedî Kemâlât Gayreti göstermeye Muhtaç, Mecbur, Me’mur ve Mahkûmdur.
Bu yolda kendisine yardımcı olacak kimseler; akılları, özlerinden aydınlanmış, naklî iyice anlamış ve yaşamış Ülu’l-Elbab olan, ilmiyle âmil âlimler, irfâniyle kâmil ârifler ve Hakk-u-hayr ile hâmil âşıklardır...
Bu kimseler insandaki gayreti harekete geçirecek ateşleyici himmetin sahibleridirler...

Bu kimselerin sahibi Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’dir ve O’nun şefaâtını şerefleri bilirler.
Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) ise Rabbü’l-âlemin’in kulu ve Resûlu olup Hidâyetullah’ın ALLAHÜ Zܒl-CELÂL’e ait olduğunu bildirmiştir.
Böylesi bir hidâyet, şefâat ve himmetle gayretinin harekete geçmesi, kişinin tevhidindeki teslimiyyet ve istikamet gücü (ihlâsı) ile duasındaki Hüsn-ü niyyet, Ciddîyet, Samimîyyet ve Sıdkiyyetini RABB’ısına arz-ı hâl etmesine bağlıdır.
Benden Gayret,
Pîrden (Kâmil Ârif) Himmet,
Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’den Şefâat
ve ALLAH Teâlâ’dan Sırat-ı Müstakîm üzere Hidâyet Salâtı, Salâvâtı, İsalesi ve Sılası...

Muhammedî Merhamet ve Muhabbetle Hasbî Hizmet Hikmeti... Hizmet ile kemâl, himmet ile cemâl BULuş ve OLuş...

Bu muhteşem sonuca ulaşım; Muhammedî Metod, Mezheb Ve Meşreble mümkündür.
İnsanın önündeki hedefte Rahmânî çağrı vardır.
Engel ise çeldirici, kandırıcı ve mahvedici şeytânî çağrıdır... İnsanın kendisi ise hayvanî, nefsanî ve ruhanî sıfatlar taşır...
Bir işi yapmadan önce insanın içinde bir karar oluşur ve onu fiilen işler.

Bu oluşumun oluşmasında:

1- Kalb kararırsa tıpkı bir ayna arkasındaki sır (ran), gibi arkasındaki hakikati gizler ve nefs kalbine baksa bile, sadece kendi benliğini görür.
Bu aynaya aksedenler: Bedenî istek ve arzular (gıda, cinsel ilişki, sağlıklı olmak v.s.) ile nefsin hevâ, heves, hırs, tamah, şehvet, gazab v.s. gibi şeytânî kökenli kötülüklerdir.
Şeytân böylesi şartlarda insanı yakalarsa nefsin arzu, emel ve zâaflarını bilir ve vesvese ile kendi safına çekmek için Rahmânî sıfatlarını soyundurur, kendi ahlâkını giydirir ve fiillerini işletir.
Israr ve inatla dünya sevgisine köle, esfeli safilin, ashabı şimal ve ehli cahim haline getirir ve terkeder artık...
O kişinin işini bitirmiş ve kendi işi de bitmiştir...
ALLAH korusun...

2- İnsan nefsi, Muhammedî metodla Aklen ve Naklen kendini bilirse hevâ ve hevesi terkedip, kalbi keşf eder ve Melekî İlhâm, Derunû Doğuş ve Hakikat Havâtırları almaya başlar.
Ma’rufu-EMRedileni alır, Münkeri-Yasaklananı reddeder.
İlim, edeb, irade sahibi olur.
Bâtıl ve şer kalıntılarını temizler.
Tezkiye olmuş nefs, RABB’ısını tezekkür ve tefekkür eder.
Kalb sarayına girer ve teşekkür eder...
Sadıklarla olur ve Ashab-ı Yemin olan Sâlihlere karışır.
Kalb Rafinerisinde tasfiye olur, arınır ve durunur...
HAKK’a inanır; hayrı, güzeli, iyiyi ve doğruyu yaşar...
Ruhî Nefs olmanın (kemâline ermenin) gayretine düşer....
Ve Ruhuna SILA eder... Vuslat bulur...
Lûtf-ü-Kerem ve ihsân sahibi Rabbü’l-âlemin’in celâlî ilhâmlarıyla HAKK’ın rızasına uymayan Söz, Fiil, Ahlâk ve Hâllerden arınır ve tecliye (cilâlanma) olup tecellîye uygun hale gelir.
Ve engel kalmadığı için RABB’ısından gerçekten razı olur (râziyyen).
Cemâlî ilhâmlarıyla HAKK’ın razısına nâil olur (merzîyyen).

يَا أَيَّتُهَا النَّفْسُ الْمُطْمَئِنَّةُ

Resim--- “Yâ eyyetuhen nefsul mutmainneh(mutmainnetu): Ey mutmain (tatmin bulmuş) nefis,”

ارْجِعِي إِلَى رَبِّكِ رَاضِيَةً مَّرْضِيَّةً

Resim--- “İrciî ilâ rabbiki râdıyeten mardıyyeh(mardıyyeten) :dön Rabbine, sen Ondan raazî, O senden raazî olarak.” (Fecr 89/28)

Rabbü’l-âlemin’in kemâli ilhâmlarıyla islâh ve iflâh olmuş, kemâl ve hidâyet bulmuştur...
Söz (i’tikad), amel, ahlâk ve hâllerinde Muhammedî şuûr sahibi ve Kelime-i Şehâdetin şâhidi, evvel ve âhir ahdinin vefâlısı olarak mukarrebun sıddıklar içine girer...
Cihânda iken can cennetlerine cem’ olur...

Bedenin terbiyesi: Buzun erimesi gibi olup bedenin, Emrullahı işleyecek kıvama getirilmesidir.

Nefsin tezkiyesi: Suyun süzülmesi gibi olup nefsin; Emrullahı, kendini ve RABB’ini bilmesidir.

Kalbin tasfiyesi: Suyun arındırılması (buharlaşma) gibi olup kalbin; Emrullahı işleyip, Ahlâkullahla boyanmasıdır.

Ruhun Tecliyesi: Saf su bulutu gibi sırf rahmet olup ruhun, Muhammedî merhamet ve muhabbetle HAKK’ın halkına hasbî hizmete hazır olmasıdır...

Ruh Emr Âleminden olup tecellî sebebidir.
Ruhuna kavuşan Nefs-i Mutmaînne (razı olmuş ve razı olunmuş nefs) ye suflî haller nüfuz edemez ALLAH Teâlâ’nın izniyle.
Ampül dışındaki is gibi lekeler oluşsa da Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in buyurduğu ve yaptığı gibi tevbe istiğfâr ile siler ve cilâlarız.
Tecellîye hazır hale getiririz.

Son kez bir daha gezelim gönül güzelimiz Resûlullah (SALLallahu aleyhi ve sellem)’in Ravzasında:

Resim---- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “Bazen kalbime bir perde bürürde bu perdeyi kaldırmak için günde 100 defa istiğfâr ederim.” buyurmuştur.
(Müzenî (ra) dan; Müslim, Zikr 51/2075; Ebu Davut, Salât 36/1515)

Resim---- Muğire b. Şu’be (radiyallahu anhu)’dan: Resûlullah (sav) ayakları şişinceye kadar namaz kılardı. “Oysa Senin geçmiş ve gelecek bütün günâhların affedildi!” denince Resûlullah (sav): “Şükreden bir kul olmayayım mı?” buyurmuştur.
(Buhârî, Teheccüd 6; Müslim, Münâfıkin 79-81; Nesâî, Kıyamü’l-Leyl 12)

Resim---- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “Vallahi sizin ALLAH’tan en sakınanınız ve O’nun sırlarını en iyi bileniniz Benim!” buyurmuştur.
(İmâmı Mâlik, Muvatta 13/I-291)

Resim---- Enes bin Mâlik (radiyallahu anhu)’dan Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “ALLAH, kulu tevbe ettiği zaman, kulunun tevbesine; birisinin çölde kalıp üzerinde yiyeceği ve içeceği bulunan devesinin kaçtığı ve ondan ümüdi kesdiği bir durumda, o kimse bir ağacın altına gelip gölgelenmekte iken devesinin birden karşısına dikilmesi ve yularından tutması anındaki sevincinden daha çok sevinir. O kimse bakar ki bineği, azığı ve içeceği ile beraber yanında. O anda o kimse sevincinden şöyle der: “ALLAH’ım! Sen benim kulumsun, ben de senin RABB’inim...” der.” buyurmuştur.
(Müslim, Tevbe 7, Tirmizî, Da’avât 99/3538)

Ehl-i Hâl hayrette ve hayrânda kalıp kendinden geçince şatahât (zâhirde saçma gelen ancak o anki hâl içinde gerçeğin ifâdesi olan mânâlı söz) yapıyor ve Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) bunu buyurunca, düzeltmiyor ve gülümsüyor...

Resim---- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “ALLAH’ım! Benim hatalarımı; kar, dolu ve soğuk su ile temizle!” buyurmuştur.
(Ebu Hureyre (ra) dan; Buhârî, Da’avât 39; Müslim, Zikir 48)

Resim---- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “Çalışın ve herkes yaratıldığı işi kolaylıkla başaracaktır!” buyurmuştur.
(Buhârî, Kader 4; Müslim, Kader 6-8; Ebu Dâvud,Sünen 16/4694; Tirmizî, Kader 3/3136)

Resim---- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) Abdullah İbni Ömer (radiyallahu anhu)’ın omuzundan tutarak: “Dünyada bir garib (yabancı) veya yoldan geçen bir yolcu gibi ol. Kendini kabir ehlinden say!” buyurmuştur.
(Buhârî, Rikak 3; Tirmizî, Zühd 25/2333; İbni Mâce, Zühd 3)

Resim---- Abdullah İbni Mes’ud (radiyallahu anhu): Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) bir dörtgen şekli çizdi. Bu şeklin ortasına da bir çizgi çizdi. Bir çizgi de dörtgenin dışına çizdi. Sonra ortadaki çizgiyi başka çizgilerle (dâirelerle) çevirdi ve şöyle buyurdu: “İşte bu (dörtgenin ortasındaki çizgi) insandır. Bu da (dörtgen) insanoğlunu kuşatan ecelidir. Ortadaki şu çizgi insandır. Şu çizgiler de onun kaderidir, birinden kurtulursa diğeri ona dokunacaktır. Dışardaki çizgi ise emeldir...” buyurmuştur.
(Buhârî, Rikak 4; Tirmizî, Kıyâmet 22/2454)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

İnsanoğlu fıtraten öyle yaratılmıştır ki kader dâireleriyle ve ecel dikdörtgeniyle çevrili olduğu halde çok uzaklardaki emelinin peşindedir...

Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) elindeki iki çakılın (taş) birini yakına diğerini uzağa atarak ashâbına: “Şu uzağa düşen emeldir. Bu yakına düşen eceldir.” buyurmuştur.

(Büreyde (ra) dan; Tirmizî)

Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem), Emrullahı i’tidâlle (aşırılıktan arınmış, ölçülü) yerine getirmiş ve ümmetine de i’tidâli emretmiştir:

Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) mescidde iki direk arasındaki gerilmiş ipi görünce: “Bu ne?” diye sordu. “Zeyneb (sav’in eşi)’indir, burada namaz kılar, yorulduğu veya gevşeklik hissettiği zaman buna tutunur.” dediler.
Rasûlullah (sav): “Çözün onu... Sizden biriniz zinde olduğu müddetçe namazını kılsın, yorulduğu veya gevşediği zaman otursun!” buyurmuştur.

(Enes B. Mâlik (ra) dan; Buhârî, Teheccüd 18, Müslim, Müsafirin 219; Nesâî, Kıyamü’l-leyl 17; Ebu Dâvud; İbni Mâce)

İçinde bulunduğumuz zaman diliminde Müslümanları akıl almaz zorluklar içinde kendi kafalarından uydurdukları yüklerle yarışa sokanlara Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in cevâbı:

Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem): “Ey insanlar! Amellerden gücünüzün yettiği kadarını yapın! Zirâ siz usanmadıkça ALLAH usanmaz. ALLAH katında amellerin en sevimlisi az da olsa devâmlı olandır.” buyurmuştur.

(Buhârî, Libâs 43)


Musa El Eş’ari (radiyallâhu anhu): “Bir gün seferde Rasûlullah (sav) ile berâberdik. İnsanlar sesli olarak tekbir getirmeye başladılar. Bunun üzerine Rasûlullah (sav): “Kendinize acıyın! Siz ne sağıra ne de gâib olana duâ ediyorsunuz. Sizi gören ve işiten Zât’a duâ ediyorsunuz. O sizinle berâberdir. Duâ ettiğiniz Zât, birinize bineğinizin boynundan yakındır!” buyurmuştur.

(Buhârî, Cihâd 131; Müslim, Zikir 44-46; Tirmizî, Dua 57; Ebu Davut, Salât 361/1526; İbni Mâce, Edeb 59)

İlahî Yönüyle ALLAHu Zu’l-CELÂL’in her AN Hayy Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’i iken Beşerî Yönüyle Abdullah sallallâhu aleyhi ve sellem’i olan Efendimiz Abd-Kulluğun tüm özellik ve güzelliklerini normal bir insan gibi fiilen yaşamış ve denenmiştir:

Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem): “Ben de ancak sizin gibi beşerim. Sizin hatırladığınız gibi hatırlar ve sizin unuttuğunuz gibi unuturum.” buyurmuştur.

(Abdullah İbni Mes’ud (ra) dan; Müslim, Mesacid 92; İmâm Ahmed, Müsned I/379)

Kendisine geleceği bilebileceğini söyleyene:

Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem):

“Ve fînâ nebî ya'lemû mâ fî ğaden!: içinizde yarın ne yapacağını bilen Nebî var...”

diye şarkı söyleyen cariyeye:

“Ama bunu demeyin! Zirâ yarın ne olacağını ancak ALLAH bilir!” buyurmuştur.

(İbni Mâce, Nikah 21/1898)

Muhammedî Şuur içinde OLuşun öneminde ise:

Vahiy kâtiblerinden Hanzale El Ûseyd (radiyallâhu anhu) Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem)’e hâlini arz edip:

“(Yâ Rasûlullah!) Hanzale Münâfık oldu! Senin yanında bulunuyoruz. Bize cenneti ve cehennemi hatırlatıyorsun. Sanki gözle görmüş gibi oluyoruz. Senin yanından çıktığımız zaman hanımlarla, çocuklarla ve geçim sıkıntılarıyla meşgul oluyoruz. Bu sebeble çok şeyi unutuyoruz...”

dedim. Bunun üzerine Rasûlullah (sav):


“Nefsim elinde olan ALLAH’a yemin olsun ki siz benim yanımda bulunduğunuz hâli muhafaza edip, zikre devâm edebilseydiniz, sizinle melekler yataklarınızda ve yollarınızda musâfaha ederti. Fakat yâ Hanzale! Bâzen böyle bâzen öyle olur...”

buyurdu ve üç kere tekrarladı.”
(Müslim, Tevbe 12; Tirmizî, Kıyâme 59/2514)

Kendisini böylesine kötülemesini ve umutsuzluğunu Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) hoş karşılamadı...
Muhammedî Melâmet olan kendini gerçekten kınamada:

İnsanlar Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem)’e gelerek:

“Yâ Resûlullah (sav) ! Gönüllerimizden öyle şeyler geçiyor ki herhangi birimiz onları söylemeyi bile büyük suç sayıyor (bu durumda ne yapacağız?)” diye sordu. Rasûlullah (sav):

“Hakîkaten böyle şey hissettiniz mi?” diye sordu.

Ashab: “Evet!” dediler. Bunun üzerine Rasûlullah (sav):

“Bu, imânın ta kendisidir!” buyurmuştur.

(Ebu Hureyre (ra) dan; Müslim, Îmân 209-211)

Muhammedî Arkadaşlığın direkt dine gittiğini ve etkilediğini:

Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem):

“Kişi arkadaşının dini üzeredir. O halde kiminle arkadaşlık ettiğine dikkat etsin.” buyurmuştur.

(Ebu Hureyre (ra) dan; Ebu Dâvud, Edeb 19/4833; Tirmizî, Zühd 45/2378)

Ebu Umame el Bahilî (radiyallâhu anhu): Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem):

“Yâ Ebu Ûmame! Mü’minler içerisinde kalbi bana yumuşayan(içi yangın-yanık) kimseler vardır.” buyurmuştur.

(İmâm Ahmed, Müsned V-267)

İnsanın bu çetrefilli hayatta hayr ve şerr ayırımında fetva ararken esas kendi vicdânına sorması gerektiğini, sevinç duyarsa hayr, keder duyarsa şerr der gibi:

Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem):

“Müftiler sana fetvâ verse de sen kalbine sor” buyurmuştur.

(İmâm Ahmed,Müsned IV-197, 227; Ebu Nuaym, Hilye VIII-172; Heysemî Mecmaü’z-Zevâid I-175-176)

İnsanın Rahman ve Rahim Kapılı KALBinin Dünyâ Din ve Ahiret Hayâtındaki yeri ve öneminde buyruğu ise:

Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem):

Kalbin sıfatını anlatırken kalbine işâret ederek: “Takvâ buradadır!” buyurmuştur.

(Ebu Hureyre (ra) dan; Müslim, Birr 32/1986; Tirmizî, Birri 18/1927; İmâm Ahmed, Müsned II-227)

Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem):

“ALLAH sûretlerinize, malınıza değil kalb ve amellerinize bakar.” buyurmuştur.

(Müslim, Birr 34/1987; İbni Mâce, Zühd 9/4143; İmâm Ahmed, Müsned II-285)

Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem):

“Şeytân Âdemoğlunun kalbi üzerinde devâmlı durur. Kul, ALLAH’ı zikrettiği zaman siner, kaçar. Gafil olduğunda ise vesvese verir.” buyurmuştur.

(İbni Abbas (ra) dan; Buhârî, Tefsir 114/1)

Muahmmedî Şuuru BİLmiş
Muahmmedî Nûru BuLmuş
Muahmmedî Sürurda OLmuş
Muahmmedî Onuru Yaşamakta OL-AN Sâlih bir Mü’minin KOKUsu ile;

Gaflet,
Cehâlet,
Dalâlet ve
İhanet içindeki Fâsık-Fâcirin koku farkında bakınız buyruğa:

Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem):

“Sâlih kimselerin meclisi güzel kokular satan itriyatçı gibidir. Almazsan bile kokusu sana ulaşır. Kötü insanların meclisi ise demirci ocağı gibidir. Seni yakmazsa da duman (is) ve kokusu sana ulaşır.” buyurmuştur.

(Ebu Musa El Eş’ari (ra) dan; Buhârî, Zebâih 31; Müslim, Birr 146/2026)

Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem):

“Sâlih bir kişi için (helâl) sâlih mal ne kadar güzeldir.” buyurmuştur.

(İmâm Ahmed, Müsned IV/197, 202)

Muhammedî Şuurun Neşesini yaşayan ve yaşatan Hasbî ve Habibî Hizmetçilerin Gül-Gübre ayırmadan Halkına HAKK cc Rızâsına Hizmetini de:

Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem):

“Zâlim olsun, mazlum olsun kardeşine yardım et!”

Telkinine ashab:

“Yâ Rasûlullah! Hadi ona mazlum olduğunda yardım edelim, peki zâlim olduğunda nasıl yardım edebiliriz ki?”

diye sormuşlardı. Bunun üzerine Rasûlullah (sav):

“Onu zulümden men edersin, zulmüne engel olursun bu da ona yardım demektir!” buyurmuştur.

(Buhârî, Mezâlim 4; Tirmizî, Fiten 668/2255; Müslim, Birr 62,63)

Çağımızda it izi kurt izine karışmıştır.
Kim kimdir bilmek bile zora vardı.
Kılık kıyâfeti geçiniz sözler ve özler karmakarışık:

Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem):

“Kim bir kavme benzerse o da onlardandır.” buyurmuştur.
(İmâm Ahmed, Sünen II-50)

Burada bana anlatılan ve fiilen yaşanan bir olayın anlatılma sırası geldi.
Derviş Mehmet Amca, Rahmetli Mahmud Sâmi Ramazanoğlu hazretlerinin ilk dervişlerinden idi ruhları şâd olsun...
Kendisine;

“şu andaki tarikatçılar ve haller için ne dersiniz?”

diye sorunca derin derin ahhhh!... çekti ve:

“Efendim bizim Kılıçlar’da değirmen yoktu.
Değirmenler yukarıdaki suyu bol köylerde idi ve çoğu Ermenilerindi... Osmanlı devri...
Bizim köyden Abdullah amca 10-12 yaşındaki yiğeninide almış, bir merkebe 3 kile arpa sarmış değirmene gitmiş...
Varmış ki değirmenci yok....
Sırada seklemler var ama, taş boşa dönüyor...
Abdullah emmi unluğa inmiş, unu aralamış ve kendi arpasını dökmüş tekneye, ögütüyor.
Derken Ermeni değirmenci geliyor....

“Neden sıraya girmedin!” diye kavga başlıyor.
Biraz sonra unluğa düşüyorlar.
Ver Allah ver, yaka paça unun içinde...
Derken Abdullah emmi unluktan yiğenine:
“Ulan şurasını burdan geldiğimin yiğeni, elin gavuru beni dövüyor sen de seyir mi ediyorsun!...” deyince şaşkınca seyreden yeğeni:
“Dayı, dayı; vuruşunuz bir, duruşunuz bir, boyanız bir, boyağınız bir... Hanginiz gavur, hanginiz müslüman anlayamadım ki yardım edeyim!...” demiş.
Bu gün hâl bu, ne diyeyim!” dedi...
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

Azîz kardeşim,

İlim BİLmekle, Edeb BULmakla ve İrfan Sâhibi OLmakla Erkan YAŞAnır.

Son-UÇta Erkan; Kul Nefsi Rüşdüne erince Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem de, Nûrullahın Kerem “Kun!” uyla Her AN şuhûda çıkıp durması Şeenullahı ve Sünnetullah'ıdır.

İlmin ANA Hedefi, İnsanın Nefs-AKLına Tasavvuf Tenceresinde Naz-Niyâz Öğretimi ve Eğitimi vererek kendini Bildirip ÎKANa, RABBını BULdurup YAKÎNe kavuşturup yaşatarak şâhidi etmektir.

Naz-Niyâz Öğretimi ve Eğitimi Muhammedî Melâmet Mektebimizin Baş öğretmeni ise Bizzât Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem'dir:
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “ALLAH Beni muallim (öğretmen) olarak göndermiş bulunuyor.” buyurmuştur.
(İbni Mâce, Mukaddime 229)

Naz-Niyâz Öğretimi ve Eğitimi veren ve yaşatan Muhammedî Melâmet Mektebinde Ana Ders:

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “Men arefe nefsehu fekad arefe Rabbehu: Nefsini BİLen RABBını BİLir!” buyurmuştur.
(Aclunî, Keşfü’l-Hâfâ II/343 (2532)

Sakın ha sakın bunu kolay iş sanmayasın!
Tasavvufun anayasanının maddelerinden birisidir ki: “Kendini bilene babasının kanı helâl, kendini bilmeyene anasının sütü haramdır...”

ÎKAN o ki kavuşan nefsi kesin kâni kılar, en iyiyi yakînen bildirir.
Îkan, Yakîn hasıl etmek ve edilmek suretiyle bilmektir ve yaşamaktır.
Îkan, en sağlam ve zannsız olarak kavrayıştır ve Yakîn Kapısıdır..
Yakîn makâmıdır. Kurb makâmıdır. Ayn’el yakîn makâmıdır.
Ayn, göz olduğu kadar bir de insanın mâhiyet ve hüviyetinin bir noktaya dönüştüğü Âyân-ı Sâbitesidir ve ASLıdır.

Yakîn; yakın ve yaklaşmış olandan da yakîn ve bile olandır.

İz’ân ise îkanın bâtını olup: zansız kavrayışın bu makamda Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Edebine gark olup son sözünü dinleyip boyun eğip Edib oluşu...

Açıkça ve Tükrçesi Hakke’l-Yakîn Makâmıdır.
Hamd Makâmıdır... Makâm-ı Mahmud sallallâhu aleyhi ve sellem’dir.
İnsanoğlunu burada Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in misâfiri,
İhsân da ise ALLAHu Zu’L-CELÂL’in misâfiri say sen kardeşim...

İlim; Hak-Bâtıl ve Hayr-Şerri bilmektir.
İlimsiz ancak câhillik olur ve edebsiz ilim sâhibi olan ise İblis'tir.
Muhammedî hasbî Hizmet hedefiyle İlim peşinde koşmak en kudsal işlerdendir:

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “İlim peşinde koşanın yolu üzerine melekler kanatlarını sererler.” buyurmuştur.
(Ebu Dâvud 24/1; İbni Mâce, Mukaddime 225-226)

İlmiyle âmil olup HAKK’a inanıp Hayr ile Sâlih Amel işleyen Âlim ise:

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “Âlimler peygamberin vârisleridir.” buyurmuştur.
(Ebu’d- Derda (ra) dan; Buhârî, İlim 10; Ebu Dâvud, İlim I/3641; İbni Mâce, Mukaddime 17)

İslâm'da ilim ve âlim budur...
İlmin ve Hayâtın gâyesi KULun YAKÎNe ULAŞmasıdır.
Elbette Kemâlatta Seyr u Süluk dereceleri olacaktır.

Burhan ve delillerle ulaşılan İlmel yakîn'de Muhammedî Âlimler
İlhâm ve keşfin ürünü Ayne’l-yakîn'de Muhammedî Kâmiller-Ârifler
Zevk ve hazların hâli Hakke’l-yakîn'de Muhammedî Âşıklar Hasbî ve Habibî Hizmetçisidirler Şeriat-ı Garrâmızın hamdolsun!.

Yakîn: Şüphesiz, sağlam ve kat'i olarak bilmektir.

Ömer Nasûhi Bilmen Hocamız Yakîni şöyle anlatmıştır:

“Yakîn, ma'rifet ve dirâyetin ve emsâlinin fevkinde olan ilmin sıfatıdır. İlm-i yakîn denir, ma'rifet-i yakîn denilmez."

Ayn-el yakîn, göz ile görür derecede veya görerek, müşâhede ederek bilmek.
Meselâ; uzakta bir duman görüyoruz.
Orada ateşin varlığını ilmen biliyoruz, demektir.
Bu bilme derecesine İlme'l-Yakîn deniyor.

Ateşe yaklaşıp, gözümüzle görürsek, ona Ayne'l-Yakîn bilmek deniyor.
Daha da ilerliyerek bütün hislerimizle ateşin varlığını anladık ise; ateşin yakması ve sâir sıfatlarını da bildik ise, bu nevi'den olan ilmimizin derecesine de Hakka'l-Yakîn deniyor.

(Hakka’l- Yakîn: Abd'in sıfatları, Cenâb-ı HAKK'ın Sıfatlarında fâni olup, kendisi onunla ilmen ve şuhûden ve hâlen bekâ bulmaktadır.)

Çile Çarmıhının Can Kurbanlarından Hallâc-ı Mansur (ks)AŞKı, pervâne ve mum misâliyle anlatmıştır “Kitâbu’t- Tavâsin”de.
Pervânenin mum ışığını görmesine İlme’l-Yakîn,
Yaklaşıp ısısını sînesin de hissetmesine Ayne’l-Yâkin,
İçine dalıp yanıp kül olmasını da Hakka’l-Yâkin olarak anlatmıştır.
Îdamında elleri kesilince kanını yüzüne sürüp:

“Aşk ile kılınacak iki rekât namazın abdesti âşık kanıyla alınmazsa sahih olmaz!” demiştir.

Şehîd-i Aşk’ın kanı, yer yüzüne “ALLAH celle celâluhu” yazmıştır ispatlamak için cANlar!..


فَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ وَكُن مِّنَ السَّاجِدِينَ

“Fe sebbih bi hamdi rabbike ve kun mine's-sâcidîn(sâcidîne): Sen RABBini hamd ile tesbih et ve secde edenlerden ol.”
(Hicr 15/98)


وَاعْبُدْ رَبَّكَ حَتَّى يَأْتِيَكَ الْيَقِينُ

“Va’bud rabbeke hattâ ye’tiyekel yakîn (yakînu): Ve yakîn sana gelinceye kadar RABBine ibâdet et.”
(Hicr 15/99)

Abd’in, RABB’ısını YAKÎN BULmasıdır Muhammedî Tasavvuf.

Ölüm korkusundan, nefse çıkış yolu bulamayıştan, halkı taklîd bakımından v.s. nedenlerle yapılan kulluk, câhil işidir.

Ârif kişi; el-HAKK olan Rabbü’l-âlemin’in hakkını teslim eder.
Nefsî Havf, Kalbî Haşyet, Ruhî Takvâ Şuûrunda olan kimse, muhsinlerden kâmil, ârif ve âşık bir Muhammedîdir.

Korku ve saygı, korunmayı getirince sırat, sırât-ı mustakîm; can, cennet olur.

Celâl kemâl ile cemâl’e dönüşür de hemhâl ile YAKÎNu’L-YAKÎN den İHSÂNı hak eder MUHSİN olur.
İnsan nefsî; aczini bilince Haif, RABB’ısının azametini anlayınca Haşîdir.
İkisini cem’ edince müttakîdir.

Onun için Sevgili Efendimiz Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem buyrmakta ki:

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “ALLAH’dan dünya ve ahirette aff, afiyet ve yakîn isteyin.”
(İbn-i Mâce, Dua 5)

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem'in BİZim için Sıhhat ve selâmet duâsı ise BİZce;

Bedenen Lisânen Yakîni BİLmek
Nefsen İlme’l-Yakîni BULmak
Kalben Ayne’l-Yakîn'de OLmak
Rûhen Hakka’l-Yakîni YAŞAmakla yerini bulacak İnşaallah..

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem'in Bizim için korktuğuna bakınız!

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “Ümmetim için en çok korktuğum husus YAKÎNin azalmasıdır.” buyurmuştur.
(Ebu Hureyre (ra) dan; Buhârî, Tarihü’l-Kebîr V-264; Beyhâkî, Şuabu’l-Îmân I-63/30; Taberâni, Mecmau’l-Evsat IX-401/18864)

Azîz kardeşim,

Tüm bu Anlatılanlardan amaç, Nefsin kemâlât aşamaları olan:

Nefs-i Emmâre, Nefs-i Levvâme, Nefs-i Mulhime ve Nefs-i Mutmainne Hâline getirip de RABBu’l- Âlemine DÖNmesini sağlamak ve ceNNete girmektir Murâdullah ve Emrullah:


يَا أَيَّتُهَا النَّفْسُ الْمُطْمَئِنَّةُ

---“Yâ eyyetuhen nefsul mutmainneh (mutmainnetu): Ey o rabbına muti' olan nefs-i mutmeinne!”
(Fecr 89/27)


ارْجِعِي إِلَى رَبِّكِ رَاضِيَةً مَّرْضِيَّةً

---“İrciî ilâ rabbiki râdıyeten mardıyyeh (mardıyyeten): Sen dön o RABB'ına hem râdıye olarak hem merdıyye de” .
(Fecr 89/28)


فَادْخُلِي فِي عِبَادِي

---“Fedhulî fî ibâdî: Gir kullarım içine”
(Fecr 89/29)


وَادْخُلِي جَنَّتِي

---“Vedhulî cennetî: Gir Cennetime”
(Fecr 89/30)


Nefs-i Râziyye, Nefs-i Merziyye ve Nefs-i Sâfiyye Seçkinlerin, Nebîlerin, Rasûllerin Nefsi Hâl'leridir.

Nefs-i Kâmile de Rahmeten li'l-âlemin olan Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem Efendimizin Nefs-i Hâli olsa gerektir.

Bizim oluşumuz ise Damlanın Akdeniz’e karışması gibi. Muhammedî Oluş Şuûruna varış başlangıcından son ucuna kadar RABB’ımızın cûd-u-keremi ve lûtf-u-ihsânıdır bize...

İnsanlık için İmkânla İmtihan salonu OL-AN bu Hayatta Muhammedî Melâmette Allah Dostlarını iyi Anlamamız lâzım ve lâyıktır.
Onlar halkın değil de HAKK Teâlânın gözdeleridirler ve ne ederlerse Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem'in gönül hoşnutluğunu ve ALLAH Rızâsını İZlerler.


إِلَّا ابْتِغَاء وَجْهِ رَبِّهِ الْأَعْلَى

"İllebtiğâe vechi rabbihi'l-a’lâ: Ancak yüce RABBinin rızâsını aramak için (verir).”
(Leyl 92/20)


وَلَسَوْفَ يَرْضَى

“Ve le sevfe yerdâ: Muhakkak kendisi de ileride râzı olacaktır.”
(Leyl 92/21)

İşte böylesine tertemiz Saf ve Kâmil Nefisler, Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in Habîbiyyetine ve ALLAH Teâlâ’nın İhsânına MAZHAR olmuşlardır.

En yüce derece ehlidirler.
İslâm dini'nin hârikalıklarının, kemâlâtının ve muradedilen vasıflarının tümü onlarda gelişmiş, çiçek açmış ve meyvelerini vermiştir.
Yakînlikleri, RABB’ları ile kendileri arasında sır olup, bizim târifimiz cidden imkansızdır.
Çünkü tasavvufta hâl, ancak iştirak (yaşanınca) hâlinde anlaşılır.
Yoksa karşıdaki kişinin hafsalası almaz, taşar ve ayağı kayar...
Burası zirvedir.
Temkinli olmak, ilk ve son şarttır.
Onlar Vechillah ehlidirler.
Veche; rızâ de, zâtın kendisi de, veyâ cemâl de...
Ne anlarsan onu de...

Böylesi zâtlar Ehlullah (ALLAH’ın Ehli, Sıddık, Sâlih, Âşık) olarak normal insanlar ile Mürselin olan Nebîler, Rasûller ve Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’dir.

Ehlullah deyip geçmemek lâzım.
Evliyâullah (ALLAH Dostları) başka, Ehlullah başka...

Velîler, günümüzde halk ile HAKK celle celâluhu arasındaki köprü gibidir.
Onlar, HAKK Celle Celâluhu’ya itâat ve ihlâsla yakîn, HAKK celle celâluhu da onlara lûtf u ikrâm ve ihsânıyla yakîndır.
Onlar HAKK celle celâluhu’nun Halkına, Muhammedî Muhabbet ve Merhametle Her An, Her Yer ve Her Hâlde Hasbî Hizmete Seferber Hademelerdirler.

BİZ BİR-İZ İnşaallah!
BiZlerde Onların Hizmetindeyiz Livechillah!

Elhamdu lillâhi Rabbi'l-âlemîn…

SALLat u SeLâM Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’e Sâhib çıkanlarına ve Sâhib çıktıkları Muhammedî cANlara OLsun!.


Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Mesaj gönderen kulihvani »

Aziz kardeşim,

Din, îman-İ’tikad ve Amel-Fıkıh'dan ibârettir.
Muhammedî Oluş Şuuru, Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in Tebliğ edip UYguladığı İslâm Dîni Akîdesini-İnancını Bilmek ve Emir ve Yasaklarını UYgulamaktır ki bu Şeriat-ı Garrâ'dır.

İ’tikad-Akaid, “akd” kökünden türetilmiş olan akîde kelimesinin çoğuludur.
Akîde, sözlükte "Kalben bağlanılan, sanki bir düğüm atmışçasına sağlam ve kesin inanılan Tahkik İmân." demektir.
İnanılan ve îtikad edilen Ana Değer Yargısı Esâsıdır.

İslam dîninde Akâid, inanılması farz olan inanç ve uygulamalar, îmânın ana esasları, dînin temel kural ve hükümleridir.
Akaidin temel kaynağını VAHİY demek olan, Kur'ân-ı Kerim âyetleri ile Sahih Hadisler teşkil eder ki NAKL demekteyiz.
Akıl ve duyu organlarımızla elde edeceğimiz deliller ise NAKLin belirlediği hükümlerin açıklanması, yorumu, isbatlanması ve uygulanması hususunda yarar sağlarlar.
İslâm Dîni akâidini oluşturan ana esaslar, hem kesin delile dayanmaktadır hem de apaçıktır.
Asla zamana, mekâna, fert, toplum ve durumlara göre değişiklik gösteremez.
Bu hükümler İslâm Dîninin Kendisi olup İNANÇta BİR bütün teşkil edip, bölünme ve değişiklik kabul etmezler ve tamm İMAN isterler.
Bir kısmına inanıp bir kısmına inanmamak veya yapmamak söz konusu olamaz.
Akîdeler. Îtikad olunan hakîkatlar. Îtikada dâir kâziye ve hükümler, esaslar temel ilkeler aslâ değişemez!.

ALLAH Teâlâ'ın emirlerini yapmaktan ve nehiylerinden sakınmaktan ibâret olan ibâdetlerle vicdânî ve aklî olan Îmâni Hükümler-Akîdelerimiz;
Bedenen uygulamada Terbiye,
Nefsimizde Tezkiye,
Kalbimizde Tasfiye
ve Rûhen Tecliye ve Takviye edilmezse, İnancımızın temeli çöker ve Amelde Eserleri ve Te'sirleri yok olur gider ALLAH korusun!
O zaman şu andaki Âlem-i İslâm'ın hâl-i hazırdaki vaziyetine bir bakmamız lâzım!

İslâm Dînimizde Amellerin uygulama kurallarını Anlayış olan Fıkıh çok önemlidir ki neden YAPalım ve neden YAPMAyalımı Anlamak için.

Fıkıh: Dînî Hükümleri iyice bilmek, anlamak, bütününe vâkıf olmak, kişinin leh ve aleyhindeki hükümleri İlim, İrâde, İdrak ve İştirak ile kavramasıdır.

Fıkıh İlmini İmâm-ı Azam Ebû Hanife: “Bir kimsenin hak ve sorumluluklarını bilmesi” diye târif etmiştir.

İmam Şâfiî'nin târifi de şöyledir: "Fıkıh, dayandığı delillerden çıkarılmış şer'i, amelî hükümleri bilmektir"

Teslîmiyet ve İstikâmette ALLAH Teâlâ'ya verdiği Ezel SÖZün Bu İmtihan Âleminde uygulaması OL-AN Amelî fiillerin amaçlarını ve sonuçlarını iyice kavrayacak şekilde keskin ve derin Anlayışla;
BİLmeli BULmalı OLmalı ve YAŞAmalıdır.
Böylece kul hayâtında AKLı ve TERCİHiyle yapacağı ibâdet ve amellerin karşılığını, söz ve fiillerinin sonuçlarını Kur’ân-ı kerim ve Sahih Hadislerden ibâret olan “NAKL” ile kesin ANlar, Kâni olur ve isteyerek uygular.

Îman ve Amelinde teke TEK ALLAHu Zu’l-CELÂL’i gÖZetir ki Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’i DUYar Uyar:

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “Ameller niyetlere göredir. Ve herkes niyetinin karşılığını görür.” buyurmuştur.
(Buhârî, Sahih imân 41)

Niyet elbette ÎMANdandır sonuçta:

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “Duruma göre 1 dirhem, 100.000 dirhemden daha değerli olur!” buyurunca: “Bu nasıl olur yâ Rasûlullah !” dediler.

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Bir adamın 2 dirhemi olsa, 1 tanesini tasadduk etse (sadaka verse), (çok) malı olan birisi de malının yanına gitse ve malından 100.000 dirhem alıp tasadduk etse... (malının yarısını tasadduk etmesi sebebiyle 1 dirhem, 100.000 dirhemi geçmiş olur!)” buyurmuştur.
(Nesâî, Zekât 49)

İnsan AKLını ANA KARTına İyi-Kötüyü İRÂDE Melekesi yüklenmiştir Ezelde:

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “Sevâb (İyilik-hasenât) ahlâkın güzelliğidir. Günâh (kötülük-seyyiât) ise gönlünü rahatsız eden ve insanların bilmesini istemediğin şeydir.” buyurmuştur.
(Nevvas b. Sem’an (ra) dan; Müslim, Birr 14, (ra) dan; Tirmizî, Zühd 52/2389; Darimî,Büyü’ 2)

Amellerde İHLAS Ana Şarttır:

İhlas ise: Hulus kökünden gelip, Kalbini sâfî etmek, İÇten, samîmi, riyâsız sevgi sâhibi olmak, İÇten gelen sevgi ile doğruluk ve bağlılıkla sırf ALLAH emretmiş olduğu için ibâdet etmek. Yapılan ibâdet ve işlerde hiçbir karşılık ve menfaati, hakîki ve esas gâye etmeyerek yalnız ve yalnız ALLAH Rızâsını esas maksad ve gâye edinmek. İnsanlara riyâkârlıktan-gösterişten uzak olmak erdemidir.

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “Muhakkak, ALLAH amellerden (ancak) Kendisine ihlâsla yapılanı kabul eder.” buyurmuştur.
(Nesâî, Sünen-Cihâd 24)

Kur'ân-ı Kerîm'imizde FIKIHtan bahseden şu âyet-i celîlede Fıkıh: İnce anlayış ve keskin idrak anlamındadır:


أَيْنَمَا تَكُونُواْ يُدْرِككُّمُ الْمَوْتُ وَلَوْ كُنتُمْ فِي بُرُوجٍ مُّشَيَّدَةٍ وَإِن تُصِبْهُمْ حَسَنَةٌ يَقُولُواْ هَذِهِ مِنْ عِندِ اللّهِ وَإِن تُصِبْهُمْ سَيِّئَةٌ يَقُولُواْ هَذِهِ مِنْ عِندِكَ قُلْ كُلًّ مِّنْ عِندِ اللّهِ فَمَا لِهَؤُلاء الْقَوْمِ لاَ يَكَادُونَ يَفْقَهُونَ حَدِيثًا

“Eyne mâ tekûnû yudrikkumu'l-mevtu ve lev kuntum fî burûcin muşeyyedeh(muşeyyedetin), ve in tusıbhum hasenetun yekûlû hâzihî min indillâh(indillâhi), ve in tusıbhum seyyietun yekûlû hâzihî min ındik(ındike), kul kullun min ındillâh(ındillâhi), fe mâli hâ ulâi'l-kavmi lâ yekâdûne yefkahûne hadîsâ(hadîsen) :

Her nerede olursanız, ölüm sizi bulur; yüksekçe yerlerde tahkim edilmiş şatolarda olsanız bile. Onlara bir iyilik dokunsa: "Bu, ALLAH'tandır" derler; onlara bir kötülük dokunsa: "Bu sendendir" derler. De ki: "Tümü ALLAH'tandır." Fakat, ne oluyor ki bu topluluğa, hiç bir sözü anlamaya çalışmıyorlar?”

(Nisâ 4/78)

fe: artık
mâ li hâ ulâi: bunlara ne oluyor
lâ yekâdûne: neredeyse olmayacak, olmuyor
yefkahûne: fıkıh ediyorlar, anlıyorlar.

Kur'ân-ı Kerîm'imizdeki en ağır âyetlerden olan ve İnsanın AKLını kullanıp FIKH etmediğinde nasıl hayvandan da aşağılara düşeceğini anlatan âyete bakalım:


وَلَقَدْ ذَرَأْنَا لِجَهَنَّمَ كَثِيرًا مِّنَ الْجِنِّ وَالإِنسِ لَهُمْ قُلُوبٌ لاَّ يَفْقَهُونَ بِهَا وَلَهُمْ أَعْيُنٌ لاَّ يُبْصِرُونَ بِهَا وَلَهُمْ آذَانٌ لاَّ يَسْمَعُونَ بِهَا أُوْلَئِكَ كَالأَنْعَامِ بَلْ هُمْ أَضَلُّ أُوْلَئِكَ هُمُ الْغَافِلُونَ

“Ve lekad zere’nâ li cehenneme kesîren mine'l-cinni ve'l-insi lehum kulûbun lâ yefkahûne bihâ ve lehum a’yunun lâ yubsırûne bihâ ve lehum âzânun lâ yesmeûne bihâ, ulâike ke'l-en’âmi bel hum edallu, ulâike humu'l-ğâfilûn(gâfilûne) :

Andolsun, cehennem için cinlerden ve insanlardan çok sayıda kişi yarattık (hazırladık). Kalbleri vardır bununla kavrayıp anlamazlar, gözleri vardır bununla görmezler, kulakları vardır bununla işitmezler. Bunlar hayvanlar gibidir, hattâ daha aşağılıktırlar. İşte bunlar gâfil olanlardır.”

(A 'râf 7/179)

Nakli BİLip BULup, OLup da YAŞAyamamış, SİLMden uzak HAM AKIL sâhipleri, ne İr-SALL edici Rasûl tanır ne de Sözünü-Özünü ANlar:


قَالُواْ يَا شُعَيْبُ مَا نَفْقَهُ كَثِيرًا مِّمَّا تَقُولُ وَإِنَّا لَنَرَاكَ فِينَا ضَعِيفًا وَلَوْلاَ رَهْطُكَ لَرَجَمْنَاكَ وَمَا أَنتَ عَلَيْنَا بِعَزِيزٍ

“Kâlû yâ Şuaybu mâ nefkahu kesîren mimmâ tekûlu ve innâ le nerâke fînâ daîfâ(daîfen), ve lev lâ rehtuke le recemnâke ve mâ ente aleynâ bi azîz(azîzin) :

"Ey Şuayb" dediler. "Senin söylediklerinin çoğunu biz 'kavrayıp anlamıyoruz'. Doğrusu biz seni içimizde zayıf biri görüyoruz. Eğer yakın çevren olmasaydı, gerçekten seni taşa tutar öldürürdük. Sen bize karşı güçlü ve üstün değilsin.”

(Hûd l l/91)

Oysa İslâm Dîni Teslim OL-Anlarına Hasbî Hizmetçi, DUYurucu ve Uygulatıcı- Fâkihler Yetiştirilmesini EMR eder:


وَمَا كَانَ الْمُؤْمِنُونَ لِيَنفِرُواْ كَآفَّةً فَلَوْلاَ نَفَرَ مِن كُلِّ فِرْقَةٍ مِّنْهُمْ طَآئِفَةٌ لِّيَتَفَقَّهُواْ فِي الدِّينِ وَلِيُنذِرُواْ قَوْمَهُمْ إِذَا رَجَعُواْ إِلَيْهِمْ لَعَلَّهُمْ يَحْذَرُونَ

“Ve mâ kâne'l-mu’minûne li yenfirû kâffeh(kâffeten), fe lev lâ nefera min kulli firkatin minhum tâifetun li yetefekkahû fî'd-dîni ve li yunzirû kavmehum izâ receû ileyhim leallehum yahzerûn(yahzerûne) :

Mü'minlerin tümünün öne fırlayıp çıkmaları gerekmez. Öyleyse onlardan her bir topluluktan bir grup, çıktığında (bir grup da), dinde derin bir kavrayış edinmek (tafakkuhta bulunmak) ve kavimleri kendilerine geri döndüğünde onları uyarmak için (geride kalabilir). Umulur ki onlar da kaçınıp sakınırlar.”

(Tevbe 9/122)

Fıkıh ilmini bilen, İslâm hukukunu Ana Kaynaklarında Anlayan ve Anlatan, Zeki, ANlayışlı Ve gönüllü Habibî Hizmetçilerimiz ilelebed Olacaktır İnşaallah!.
Onlar BİZim gönül Nasihatçilerimiz Âriflerimizdirler:

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “Din nasihattir” buyurunca “kimin için?” dediler. Rasûlullah ’da: “ALLAH için, kitâbı için, peygamberi için, müslümanların önderi için ve bütün müslümanlar için!” buyurmuştur.
(Müslim, Sahih I-74 ve diğer İmâmlar)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Mesaj gönderen kulihvani »

İslâm Dînimizin Bekâsı İçin bunun FÂKİH-Kâmilin ÖNEMi husûsunda ne buyurmakta Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem:

“ALLAH Teâlâ kime hayr vermek isterse, onu dinde fâkih (anlayışlı) bir kimse yapar. Ben taksim ediciyim asıl veren ise ALLAH’tır.” buyurmuştur.
(Buhârî, İlim 10; Müslim, Zekât 100/719; Tirmizî, İlim 1/2645)

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem:
“Nice fıkıh taşıyıcısı vardır ki onu kendinden daha kavrayışlı kimselere nakleder. Ve nice fıkıh taşıyıcısı vardır ki fâkih değildir.” buyurmuştur.
(Tirmizî, İlim 7/2656; Ebu Dâvud, İlim 10/3660; İbni Mâce, Mukaddime 18/230)

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: Muaz İbni Cebel (ra)’yı Yemen’e (Cened’e) hâkim olarak gönderirken:
“Hangi esâsa göre hüküm vereceksin yâ Muaz?”
“ALLAH’ın kitâbına göre (Kur’ân)”
“Onda (o hadise ile ilgili bir hüküm) bulamazsan?”
“Peygamberin sünneti ile”
“Ya O’nda da bulumazsan?”
“Kendi ictihadımla hükmederim.”
deyince Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem çok sevinmiş ve ellerini göğe kaldırarak:
“ALLAH’a Hamd-u-Senâlar olsun ki Rasûlunun elçisini, Rasûlunun râzı olduğu ve istediği şeye muvaffak kıldı...” buyurmuştur.
(Tirmizî 13/3; Ebu Dâvud; İmâmı Ahmed V/230,236,242 ve İmâmı Şâfiî)

Dinde SÖZ HAKKı sâdece ve sâdece HAKK Teâlâ’nın Söz Hakkı Tanıdığı Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem'indir.
Nakle dayanmayan söz geçersizdir.
SÖZde Mesned-Dayanak çok önemlidir.
Ana mesned Kur’ân-ı Kerîm, sonra sahih hadîs-i şerîfler, sonra ashâbın sahih sözleri, sonra Muhammedî Müctehid OL-AN; Sâlihler, Kâmiller, Sâdıklar, Âşıkları dİNleriz İNşâallah!...

Zâten onlar da Şeriat Delillerini (Edille-i Şer'iyye - Kitap, Sünnet, İcma’, Kıyas)

Muhammedî İlim-Edeb-İrfan ve Erkan İçinde Söz-Sohbet-Zevk ve HAZZ ile Sunarlar Muhammedî hasbî Hizmetçiler OL-arak BİZ BİR-İZ İÇinde!

İmâm-ı Azam Efendimiz: “Söz ALLAHu Zu’L-CELÂL’in, Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in ve ashâbının sözüdür. Gerisi erkekse biz de erkeğiz!...” buyurmuştur.

İmâm-ı Şâfî Efendimiz ise: “Söz ALLAHu Zu’L-CELÂL’in ve Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in ve ashâbın sözüdür. Gerisi Ahmedin, Mehmedin sözüdür.” buyurmuştur.

Unutmamalıyız ki Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in Ashâb-ı Güzîn'i en zor ve dar günlerinde Kendisine SÂHİB Çıkanlar ve Çıkılanlar OL-up;
Kur’ân-ı Kerîm'de dâhil, tüm Sahih Hadîs-i Şerîfleri; Canla-başla, Sadâkatla, Samîmiyyetle, Sabırla ve Selâmetle BİZlere Ulaştıran Rızâ Rehberlerimizdirler.

ALLAHu Teâlâ’mız Onlardan RÂZI Olsun ve BİZe de mânen yardımcı olsunlar bu ÇÖPlükte İmkânla Kulluk İmtihanımızda İnşaallah!..

Kula, “KULluk EMR ve NEHY” Teklifini Yapan ve Mükellef kılan Bizzât ALLAHu Zu’l-CELÂL’dir.
Bu Teklifin Tebliğ ve Fiilen Uygulamasını Yapan Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem'dir.

Fıkıh ise Teklifin içerdiği FİİLlerin NEDEN ve NASIL larını AN-latıp AÇIK-lar!
Akıllı, Ergin, Hür ve Tebliği duyan kimsenin şer'î hükümlerle yükümlülüğü dür TEKLİF..

Demek ki her CAN ve İNsAN Bizzât EN ÖNEMli OL-AN İslâm Dîninde!..

Azîz kardeşim,

İslâm Dîninin her Müslüman Kimse için geçerli OLmazsa, Olmazları:

1- Dinin Muhafazası
2- Aklın Muhafazası
3- Canın Muhafazası
4- Neslin (Irzın) Muhafazası
5- Malın Muhafazasıdır.

1- DÎNİN MUHAFAZASI


إِنَّ الدِّينَ عِندَ اللّهِ الإِسْلاَمُ وَمَا اخْتَلَفَ الَّذِينَ أُوْتُواْ الْكِتَابَ إِلاَّ مِن بَعْدِ مَا جَاءهُمُ الْعِلْمُ بَغْيًا بَيْنَهُمْ وَمَن يَكْفُرْ بِآيَاتِ اللّهِ فَإِنَّ اللّهِ سَرِيعُ الْحِسَابِ

“İnne'd-dîne indâllâhi'l-islâm(islâmu), ve mahtelefellezîne ûtûl kitâbe illâ min ba’di mâ câehumul ılmu bağyen beynehum, ve men yekfur bi âyâtillâhi fe innallâhe serîul hısâb(hısâbı) :

Hiç şüphesiz din, ALLAH katında İslâm'dır. Kitap verilenler, ancak kendilerine ilim geldikten sonra, aralarındaki "kıskançlık ve hakka başkaldırma" (bağy) yüzünden ayrılığa düştüler. Kim ALLAH'ın ayetlerini inkâr ederse, (bilsin ki) gerçekten ALLAH, hesâbı pek çabuk görendir.”

(Âl-i İmrân 3/19)

İslâm Dini, bunu sağlamak için; İnsan Sûretinde ve AKLı olan, büluğa eren (rüşd), hür olan ve tebliği duyan her ferdi müslüman ve mü’min olmakla MÜKELLEF kılar.

İslâm Dini İslâmın kitâbı Kur’ân-ı Kerîm ile kitâbı getiren ve tatbikatını yapan Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in SÜNNETini esas alır.

Dinin Muhafazası (Din Emniyeti), Dînin ANAsı-ASLı olan Kur’ân-ı Kerîm ile TEBLİĞ (Getirip-Uygulama) Görevlisi OL-AN Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’i korumak ALLAHu Zu’l-CELÂL’in Murâdı ve EMRidir:


إِنَّا نَحْنُ نَزَّلْنَا الذِّكْرَ وَإِنَّا لَهُ لَحَافِظُونَ

“İnnâ nahnu nezzelnez zikre ve innâ lehu le hâfizûn(hâfizûne): Şüphesiz o Zikr’i (Kur’an’ı) biz indirdik biz! Onun KORUYUCUSU da elbette biziz.”
(Hicr 15/9)


إِنَّهُ لَقُرْآنٌ كَرِيمٌ

“İnnehu le kur’ânun kerîm(kerîmun) :Elbette bu, bir Kur'an-ı Kerim'dir.”
(Vâkıa 56/77)


فِي كِتَابٍ مَّكْنُونٍ

“Fî kitâbin meknûn(meknûnin) : Korunmuş bir kitap2tır.”
(Vâkıa 56/78)


يَا أَيُّهَا الرَّسُولُ بَلِّغْ مَا أُنزِلَ إِلَيْكَ مِن رَّبِّكَ وَإِن لَّمْ تَفْعَلْ فَمَا بَلَّغْتَ رِسَالَتَهُ وَاللّهُ يَعْصِمُكَ مِنَ النَّاسِ إِنَّ اللّهَ لاَ يَهْدِي الْقَوْمَ الْكَافِرِينَ

“Yâ eyyuhe'r-rasûlu belliğ mâ unzile ileyke min rabbik (rabbike) ve in lem tef’al femâ bellağte risâleteh(risâletehu) vallâhu ya’sımuke mine'n-nâs(nâsi) innallâhe lâ yehdî'l-kavme'l-kâfirîn(kâfirîne) :

Ey peygamber, RABBinden sana indirileni tebliğ et. Eğer (bu görevini) yapmayacak olursan, O'nun elçiliğini tebliğ etmemiş olursun. ALLAH SENİ İNSANLARDAN KORUYACAKTIR. Şüphesiz, ALLAH, kâfir olan bir topluluğu hidâyete erdirmez.”

(Mâide 5/67)

Burada bir husûsa yeniden bakmalyız ki, Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve selem’in Beşerî ve rasûlî yönlerini anladığı halde anlamazdan gelen ve sâdece Kur’ân-ı Kerîm’ e bakarız diyen cübbeli cübbesiz Haydutlar iyi baksalar görecekler ki;

İslam Dini Elest berzminden Mahşere kadar ALLAHu Zu’l-CELÂL’in Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve selemi ve Kur’ân-ı Kerîm'iyle Dâim ve kâimdir.

ALLAH ve Rasûlüne Teslim OLunuz
ALLAH ve Rasûlüne İman EDiniz
ALLAH ve Rasûlüne Tâbi OLunuz
ALLAH ve Rasûlune İtâat EDiniz!..

Âyet-i Celîleri Kur’ân-ı Kerîm’imizde açıkça ve ortadadır kör olmayanlara..

Bir kaç Âyet-i Celîle:
“ALLAH’a itâat edin, Rasûl’e de itâat edin ve sakının (karşı gelmekten hazer edin) ! Eğer (İtâatten) yüz çevrirseniz (kulak asmazsanız) bilin ki Rasûlumüze düşen sadece bir tebliğden ibârettir.”
(Mâide 5/92)

“Kim Rasûl’e itâat ederse, ALLAH’a itâat etmiş olur. Yüz çevirene (yan çizene) gelince, seni onların başına (üzerine) gözcü (bekçi, muhafız) göndermedik!.”
(Nisâ 4/80)

“ALLAH ve Rasûlune itâat edin. Birbirinizle çekişmeyin. Sonra korkuya kapılırsınız da devletiniz (gücünüz) gider. Bir de sabredin. Çünkü ALLAH sabredenlerle berâberdir.”
(Enfâl 8/46)

“Ey imân edenler, sizi kendinize hayat verecek şeylere dâvet ettiği zaman, ALLAH’a ve Resûlüne icâbet edin (uyun). Ve bilin ki ALLAH gerçekten kişi ile onun kalbi arasına girer ve siz, kesinlikle O’nun huzurunda toplanacaksınız!”
(Enfâl 8/24)

“Ey imân edenler! ALLAH’a ve Rasûl’une itâat edin, işitip durduğunuz hâlde O’ndan yüz çevirmeyin.”
(Enfâl 8/20)

“.... Onun için siz gerçekten imân etmişseniz, ALLAH’tan korkun, birbirinizle aranızı düzeltin, ALLAH’a ve Resûl’üne itâat edin!”
(Enfal 8/1)

“De ki; Eğer ALLAH’ı seviyorsanız bana tâbi’ olun (uyun) ki ALLAH da sizi sevsin ve günâhlarınızı bağışlasın. ALLAH son derece bağışlayıcı ve esirgeyicidir.”
(Âl-i İmrân 3/31)

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’i tanımadan, anlamadan ve yaşamadan tasavvuftan dem vurmak sâdece ilkel bir hayaldir ve hüsrandır.

ALLAHu Zu’L-CELÂL’e ve Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’e îman etmek şu âyetlerde bildirilmektedir: Nur 24/62; Hucurât 49/15; Hadid 57/7,19,21; Mücâdele 58/ 4-Saff 61/11

ALLAHu Zu’L-CELÂL’e ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e itâat etmek ile ilgili âyetler: Âl-i İmrân 3/132; Nisâ 4/59,69,80; Mâide 5/92; Enfâl 8/1,20,46; Tevbe 9/71; Yûsuf 12/109; Nur24/52,54,56; Ahzâb 33/71; Muhammed 47/33; Feth 48/17; Hucûrat 49/14; Mücâdele 58/13; Tegâbûn 64/12.

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemde pek çok Hadisinde buyurur.

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “.... Cömert bir adam, bir konak inşâ’ eder ve orada büyük bir ziyâfet sofrası kurar, bir haberci göndererek herkesi ziyâfete dâvet eder. Dâvetçiye icâbet eden, konağa girer ve ziyâfetten yer; dâvetçiye icâbet etmeyen konağa giremez ve ziyâfetten yiyemez. Kim Muhammed’e itâat ederse, ALLAH’a itâat etmiş olur, Kim de Muhammed’e isyân ederse, ALLAH’a isyân etmiş olur!” buyurmuştur.
(Buhârî, İ’tisâm 2-8/140)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Mesaj gönderen kulihvani »

İslâm DİNİ: Kur’ân-ı Kerîm ve Sünnet-i Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) den ibârettir ve NASS'tır..
Nass ise Kur'ân-ı Kerim veya Hadis-i Şerifde bir iş ve mes'ele hakkında olan açıklık ve bu şekilde açık olan kelâm ve âyet. Akide. Temel kâidelerdir.

Fırka-yı Nâciye Yolu Sünneti Nedir?

Resim---- Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem): “Şüphesiz sözün en hayırlısı ALLAH’ın Kitâbıdır. Rehberliğin (hedy: sünnet) en hayırlısı da MUHAMMED’in rehberliğidir.” buyurmuştur.
(İmâmı Ahmed, Müsned III-310,371; Müslim, Cuma 43, 1/592; İbni Mâce, Mukaddime 7; Nesâî, İdeyn22)

Resim---- Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem): “Fe men rağabe an sünneti fe leyse minnî: Şu halde her kim Benim sünnetimden yüz çevirirse o Benden değildir.” buyurmuştur.
(Buhârî, Nikah 1; Müslim, Nikah 5; Nesâî, Nikah 4)

Resim---- Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem): “Size iki şey bıraktım ki onlara sarıldığınız sürece sapıtmazsınız. Kitâbullah ve Sünneti’n- Nebî!” buyurmuştur.
(İmâm Mâlik, Muvatta-Kader 3)

Resim---- Huzeyfe İbni Yemanî radiyallâhu anhu’dan Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “Emânet (önce) kişilerin kalblerinin derinliklerine indi, sonra Kur’ân indi ve onlar (onu önce) KUR’ÂN’dan öğrendiler, (sonra) SÜNNET'ten öğrendiler!” buyurmuştur.
(Buhârî, Nikah 35; Müslim, Îmân 230; Tirmizî, Fiten 17; İbni Mâce, Fiten 27; İmâmı Ahmed,Müsned V-383)

Resim---- Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem): “İnnî târikûn fikumu’s-sâkaleyni kitâballahi ve ıtretî: Ben sizin içinizde iki ağırlık bıraktım biri ALLAH’ın kitâbı biri de ıtretim (zürriyetim,ehli beytim)” buyurmuştur.
(Müslim Fezailü’s- sahabe 36,37; Darimî, Fezâilü’l-Kur’ân 1; İ. Ahmed, III/14,17-4/367,371;Şeybe;Hatîb)

Resim---- Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem): “Ben size öyle bir şey bıraktım ki onu aldığınız takdirde Benden sonra sapıtmazsınız. O, şu iki ağırlıktır: Biri diğerinden daha büyüktür ki o, ALLAH’ın semâdan yeryüzüne uzatılmış ipi olan Kitâbullah; diğeri ise ıtretim, Ehl-i Beytim’dir. Haberiniz olsun (uyanık olun) ki şüphesiz o ikisi havuza varıncaya kadar ayrılmayacaklardır.” buyurmuştur.
(Ebu Saîd El Hudri (ra) dan; İmâmı Ahmed, Müsned III-14, 17,26,59)

Resim---- Zeyd bin Erkam (radiyallâhu anhu)’dan gelen rivâyette ise Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem): “Ey insanlar Ben de ancak bir beşerim. RABB’imin elçisi (Azrâil)’nin gelmesi ve icâbet etmem yakındır. Ben size şu iki ağırlığı (sıkleti) bırakıyorum: Onlardan birisi Kitâbullah ki onda hidâyet ve nur vardır. ALLAH’ın kitâbını alın ve ona sarılın! Kitâbullah’a teşvik ederim ve içindekilere rağbet edin! Sonra buyurdu ki ve Ehl-i Beytim. Ehl-i Beytim hakkında size ALLAH’ı hatırlatıyorum!” buyurdu ve bunu üç kere tekrarladı.
(Müslim, Fezâili’s- Sahâbe 36, 37; İmâm-ı Ahmed, Müsned IV-366,367)

Resim---- Câbir İbni Abdullah (radiyallâhu anhu)’dan ise, Arafat’ta devesinin üzerinde olarak Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem): “Ey insanlar! Size öyle bir şey bıraktım ki onu aldığınız sürece sapıtmazsınız: Kitâbullah ve İtretim-Ehl-i Beytim...” buyurmuştur.
(Tirmizî, Menâkib 32/3786)

İmâmı Alî (keremullâhi veche): “Biliniz ki ben ne peygamberim ne de bana vahy geliyor. Fakat ben gücüm yettiği kadar ALLAH’ın KİTÂBı ve peygamberin SÜNNETiyle amel ediyorum.” buyurmuştur.
(İmâmı Ahmed, Müsned I-160)

İmâmı Alî (keremullâhi veche), Haceru’l-Esved’i selâmlarken: “ALLAH’ım! Kitâbını ve peygamberinin SÜNNETini tasdikleyerek...” buyurmuştur.
(İbni Şeybe III-441 H. No: 15797)

İmâmı Alî (keremullâhi veche) budur gerçekten!..
Ömründe putu kıble edinmemiş ilk erkek müslüman (7 yıl önceden).
Ashâbın Ulusu ve Alî’si...
Salât-u-Selâm olsun!...

Bakınız Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) İmâmı Alî (keremullâhi veche) için ne buyuruyor:

Resim---- Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem), İmâmı Alî’ye: “Sen Bendensin, Ben sendenim...” buyurmuştur.
(Buhârî, Ashabu’n- Nebî 9 (IV-207); İmâmı Ahmed, Müsned V-204)

Resim---- Ömer ibni Hattab (radiyallâhu anhu): “En isâbetli hüküm verenimiz Alî idi.” buyurmuştur.
(Buhârî, Tefsir 216, V-149; İmâmı Ahmed Müsned V-113)

O İmâmı Alî (keremullâhi veche) ki Halife Osman (ra)’nın temettu (Hac ile birlikte umre) haccını yasaklamasına karşılık: “Ben, bir kimsenin görüşünden dolayı Hazreti Peygamberin sünnetini terk edecek değilim!” buyurmuştur.
(Buhârî, Hacc 34-II-151,153)

Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) in SÜNNETine tüm sahâbe her zaman sâhib çıkmışlardır:

Temettu Haccını bir hadis söyleyerek yalanlayan Muaviye’ye Sâd İbni Ebi Vakkas (ra):
“Kendilerinin Temettu Haccı yaptıklarında Muaviye’nin henüz Mekke evlerinde yaşayan bir kâfir olduğunu söylemiştir.”
(Müslim, Hacc 164, I-898; Hâkim, Mârifetu’l-Ulûmu’l-Hadis s. 123)

Kitâbullah İslâm Dini'nin Nazariyesi (teorisi) ise Sünnet-i Rasûlullah Ameliyyesi (Pratiği) dir.

Abdullah İbni Ömer (radiyallâhu anhu) Safa Tepesinde duâda: “ALLAH’ım! Beni PEYGAMBERİNİN SÜNNETİ üzere yaşat! Onun milleti (dini) üzere canımı al ve beni fitnelerin sapıklıklarından koru...” buyurmuştur. (Beyhâkî, Sünen V-95)

Abdullah ibni Ömer (radiyallâhu anhu)’ya: “Biz Kur’ân’da korku ve hazar namazını bulduğumuz halde sefer namazını bulamıyoruz?” diye sorana: “Ey yeğenim! Biz bir şey bilmezken ALLAH bize MUHAMMED’i gönderdi ve biz de O’NUN NE YAPTIĞInı görmüş isek öyle yapıyoruz!” demiştir.
(İbni Mâce, İkâme 73-1066;Nesâî, Taksi r 1; İmâmı Mâlik, Muvatta-Sefer 7)

Ne yazık ve acı ki âhir zamanda Kur’ân-ı Kerîm ve Sünnet-i Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) Terk ve Yıkım olacağını da yine Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) bildirmiştir:

Resim---- Hazret-i Ali Efendimizden şöyle bir hadîs rivâyet edilmektedir. Buyuruyor ki: Ben Rasûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellemin şöyle buyurduğunu işittim: "Âhir zamanda yaşları küçük, akılları güdük bir zümre ortaya çıkacaktır. Onlar mahlûkata verilen sözlerin en hayırlısından (Kur'ân'dan ve hadîsten) söylerler. Onlar Kur'ân okurlar fakat Kur'ân onların hançerelerinden (gırtlaklarından) öteye geçmez (yüreklerine inmez). Bunlar atılan okun hızla ava isâbet etmesi ve onu delip çıkması gibi dinden çıkarlar..."
(İmam Ali (kv) den; Sahih-i Müslim)

Resim---- Yine Sahih-i Müslim'de bulunan başka bir hadîste şöyle buyuruluyor:
"İmam Ali kerremullâhu veche şöyle buyurdu: “Ey İnsanlar!.. Ben Rasûlullah'tan işittim, şöyle buyuruyordu: "Ümmetimden Kur'ân okuyan öyle bir kavim çıkar ki, sizin kıraatiniz onların kıraatine nisbetle bir şey değildir. Sizin namazınız onların namazına kıyasla bir şey değildir. Sizin orucunuz onların orucuna kıyasla bir şey değildir. Onlar Kur'ân'ı okurlar ve bu okuyuşlarının kendi lehlerine olduğunu sanırlar. Halbuki aleyhlerinedir. Onların o Kur'ân okumaları köprücük kemiklerinden öteye geçmez. Onlar, atılan okun avı delip geçmesi gibi İslâm'dan çıkarlar."
(İmam Ali (kv) den; Sahih-i Müslim)

Resim---- Huzeyfe bin Yemânî (ra) dan; Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem): “(O gelecek olan şer) öyle bir toplumdur ki. BENİM YOLUMdan (sünnetimden) başka yollar izlerler. Gösterdiğim yolun dışında yürürler. Sen onların kimisini tanırsın, kimisini ise tanımazsın!” buyurmuştur.
(Buhârî, Fiten 11; Müslim, İmare 51; İbni Mâce, Fiten 13/3979)

Resim---- Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem): “Benden sonra öyle yöneticiler gelecek ki BENİM REHBERLİĞİMde yürümeyecekler, BENİM YOLUMu izlemeyecekler!” buyurmuştur.
(Müslim, İmare 52)

Resim---- Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem): “Şübhesiz ki sizin en hayırlılarınız benim çağdaşlarımdır. Sonra onların ardından gelenler; sonra onların ardından gelenlerdir. Ondan sonra, çağırılmadıkları halde şâhitlik yapar, hıyânette bulunur, kendilerine güvenilmez, nezredip (söz verip) yerine getirmez bir kavim ortaya çıkacak ve aralarında şişmanlık zuhur edecektir.” buyurmuştur.
(İmran İbni Husayn (radiyallâhu anhu)’dan;Buharî; Müslim; Askalânî, Bulûğu’l- Merâm 1428/1201)

Resim---- Ebû Saîd El Hudri (radiyallâhu anhu)’dan: Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem)’in şöyle buyurduğunu işittim: “Sizin içinizden öyle zümreler türeyecektir ki onların namazlarının yanında kendi namazlarınızı, onların oruçları yanında kendi oruçlarınızı, onların iyi amelleri yanında kendi sâlih amellerinizi küçük göreceksiniz. Onlar Kur’ân da okuyacaklar. Fakat Kur’ân (‘ın feyzi) onların hançerelerini (boğaz gırtlaklarını) geçmeyecek! Onlar, okun avdan (delip) çıktığı gibi dinden çıkacaklar. (Okun sâhibi, avı delip geçen) okunun demirine bakar, (kan diye) bir şey göremez. Sapına (ağaç kısmına) bakar, orada da bir şey göremez. Yelesine bakar, orada da (kan bulaşığı) bir şey göremez. Sonra fuh’a bakar... (Acaba ava dokunmadı mı diye fuh denilen veter (yay kirişi) girişine bakar ve kan izi göremez...) “ buyurmuştur.
(Buhârî, Sahih VI-115)

Ne acıdır ki Müslümanların;
Dinlerine karşı olan ihmal ve ilgisizlikleri,
Dini ilim ve bilgilerden uzaklaşmaları, uzaklaştırılmaları,
Bunun sonucunda kötü amaçlı ve hikmetten nasibsizlerin sapık te’villeri,
Âlimin, zâlimin belirsiz oluşu,
İfrat, tefrit, istihzan (zannınca hükmetmeler), mesnedsiz (kitâbsız-sünnetsiz) hükümlerle halkı fitneye sürükleyenlere: “Dur!..” diyenin olmaması,
Sünnet-i Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’i yok ederek İslâm Dini'nin devre dışı bırakılmasına çalışmalarına müslümanlar sâdece seyirci kalmaktayız...

ALLAHu Zu’l-CELÂL BİZe Muhammedî Şuur ve gayret Lutfetsin İnşâallah!..
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Mesaj gönderen kulihvani »

Bakınız tıpkı bugünkü gibi, El Ezher Üniversitesi mezunuyum deyip, cübbe giyip sattlerce konuşurken 1 defâ bile salâvat getirmeye tenezzül etmeden işine gelirse: “Amca oğlum!” der gibi “ALLAH Rasûlu der ki!” diye konuşan,
Ve Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’ i hâşâ bir postacı gibi
geldi, Kur'ân’ı bıraktı ve öldü gitti sanan ve sandıran,
“Ben Kurân'da görmediğime inanmam!” diyerek sahih Hadis-i Şerifleri de yok sayan,
İçten dıştan İslâm Dîni Düşmanlarına bilerek para uşaklığı yapanların geleceğini,
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem tâa o günden haber vermektedir:

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem:

“Dikkat edin! Çok sürmez. Adam tok olarak koltuğuna kurulur ve şöyle der: “Siz bu Kur’ân’a bakın, onda helâlden ne bulursanız, onu helâl kılın, haramdan ne bulursanız, onu haram kılın!” oysa ki ALLAH’ın rasûlunun haram kıldığı şey, ALLAH’ın da haram kıldığıdır."

(Ebu Dâvud, Sünnet 5; İmâm-ı Ahmed, Müsned IV-131)

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem:

"Haberiniz olsun ! Şüphesiz ki bana Kitap ve onunla birlikte misli verildi. Haberiniz olsun! Şüphe yok ki bana Kur'an ve onun misli verildi. Yakındır, süslü koltuğu üzerinde yaslanıp oturmuş karnı tok olan bir adam (çıkıp) kendisine emrimden bir emir gelecek de (o) :"Siz ALLAH'ın kitabına bakın! Onda helâlden ne bulursanız onu helâl kılın (helâl sayın) , onda haramdan ne bulursanız onu haram kılın (haram kabul edin)" diyecek! Halbuki şüphe yok ki ALLAH Rasûlunun haram kıldığı şeyler, ALLAH'ın haram kıldığı şeylerin mislidir."

(Ebu Dâvud, İbn-i Mâce, Tirmizî, Beyhakî.)


Âhir zaman budur ki;

Muhammedî Şuuru BİLememiş ve İnsANlık Haysiyetinden YOKsun,
Muhammedî Nûru BULamamış ve Ehl-i Beyt aleyhume's-selâm ve gerçek HAKK Dostlarına saygısız,
Muhammedî Sürurda OLamamış ve Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem'den utanmayan,
Muhammedî O-Nuru ve Hakîkatını YAŞAmamış ve ALLAHu Zu’l-CELÂL’den KORKmayan Evliyâ kılıklı Eşkiyâlara kalınca MEYDAN:

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem:

“ALLAH, İlmi insanlar arasından bir çırpıda çekip çıkartarak almaz. O, ilmi, ulemâyı almak sûretiyle alır. Sonunda hiçbir âlim bırakmayınca insanlar, câhil baş'lar (lider) edinirler. Kendilerine sorular sorulur, onlar da bilgisizce fetvâ verirler. Böylece hem sapar hem de saptırırlar.” buyurmuştur.

(Buhârî, İlim 34; Müslim, İlim, 13; Tirmizî, İlim 5)

Ömeru’l-Fâruk radiyallâhu anhu ise:

“İslâm'ı; âlimin zellesi, münâfığın kitâbla (Kur’ân-ı Kerîm) cedelleşmesi, saptırıcı imamların hükmü (fetvâsı) yıkar...” buyurmuştur.

Diğer taraftan AKIL almaz bir Hırs, İştah ve Metodlarla hergün yeni taktikler üreterek halkı ŞEYHPERESTliğe çeken Târikat ve Cemaat Uydurukçuları için Kur'ân-ı Kerim'imiz:


اتَّخَذُواْ أَحْبَارَهُمْ وَرُهْبَانَهُمْ أَرْبَابًا مِّن دُونِ اللّهِ وَالْمَسِيحَ ابْنَ مَرْيَمَ وَمَا أُمِرُواْ إِلاَّ لِيَعْبُدُواْ إِلَهًا وَاحِدًا لاَّ إِلَهَ إِلاَّ هُوَ سُبْحَانَهُ عَمَّا يُشْرِكُونَ

“İttehazû ahbârehum ve ruhbânehum erbâben min dûnillâhi ve'l-mesîhabne meryem(meryeme), ve mâ umirû illâ li ya'budû ilâhen vâhidâ (vâhiden),lâ ilâhe illâ huve, subhânehu ammâ yuşrikûn(yuşrikûne) :

Onlar, ALLAH'ı bırakıp hahamlarını ve râhiplerini, bir de Meryem oğlu Mesih'i RABBler edindiler. Oysa ki, hepsi ancak bir ilaha ibâdet etmekle emrolunmuşlardı ki, O'ndan başka hiçbir ilah yoktur; O, onların ortak koştukları herşeyden münezzehtir.”


(Tevbe 9/31)

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem, bu âyeti celîle ile ilgili olarak:

“Onlar (Yahudi ve Hristiyanlar) din adamlarına tapmıyorlardı; ancak din adamları kendilerine bir şeyi helâl kıldığı zaman, onu kendilerine helâl görüyorlar, kendilerine bir şeyi haram kıldığı zaman da onu kendilerine haram sayıyorlardı...” buyurmuştur.

(Tirmizî, Tefsir 9/30)

Böylesi Münâfık-Mülhidlerle Muhammedî İ’tikad-İnanç Cihâdı ise:

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem:

“ALLAH Teâlâ tarafından, ümmetine gönderilmiş bir peygamberin, mutlaka ümmeti içerisinden havârileri ve seçkin sahâbeleri bulunur. Bunlar, onun sünnetini öğrenirler, emrine uyarlar. Sonra onların arkasından nesiller gelir, bunlar yapmadıklarını söylerler, emrolunmadıkları şeyleri işlerler. Kim onlarla eliyle mücâdele ederse o MܒMİNdir. Kim onlarla diliyle mücâdele ederse o MܒMİNdir. Kim onlarla kalben mücâdele ederse o MܒMİNdir. Onun ötesinde (gayrısında), hardal tânesi kadar bile olsa imân yoktur!” buyurmuştur.

(Müslim, Îmân 80; İmâmı Ahmed, Müsned I-458)

Fırka-yı Nâciye'nin sırât-ı Mustakîm YOLUnda, Halîfetullah ve Halîfet-i Rasûlullah OL-AN, ÖZ Muhammedî Âlim, Ârif, Kâmil Tartı terâzisi Şeriat-ı ĞARRA olduğunu iğne ucu kadar AKLı olup NAKİLden Nasib-Kısmet ALanlar BİLir ve Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem'i DUYar ve UYar ancak!

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem:

“SÜNNETime ve Benden sonra gelen râşid halifelerin yoluna tâbi’ olun!” buyurmuştur.

(Ebû Dâvud, Sünnet 5; İbni Mâce, Mukaddime 6; Tirmizî, İlim 16)

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in SÜNNETini yok ederek İslâm'ı kolayca ortadan kaldırmak için:

“Ben, Kur’ân’dan başka bir şey tanımam... Kur’ân İslâm’ı... v.s.” sözleriyle halkı zehirleyen Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in sünnetinden yüz çevirmiş zâlim, âlim bozuntuları; Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem'e îmânı, İslâm rüknü saymayıp kemâl şartı sayan ve ÇIPLAK UYARICI olduğunu sanan ve söyleyen, İblis'in inkâr elbisesi giyinmiş kuklaların, kulakları değil varsa beyinleri çınlasın!...

Kitapçıklarında 1400 yıldır İslâm Din'ini yıkmak için her yönden, şeytanı bile şaşırtan, şer ve fitne üreten siyonist felsefecilerden şâhidler arayan akılsız ahmaklar, Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’i dinleyebilseler âhirete intikâl etmeden belki ıslâh ve yeniden İslâm olurlar.

İslâm Dini'nin NASSlarına-Olmazsa Olmaz ANA HÜKMlerine canından çok titizlik gösteren Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’e:

Ömeru’l-Fâruk radıyallâhu anhu:

“Yâ Rasûlullah! Biz Yahudilerden güzel sözler (bitaka) işitiyoruz; onların bir kısmını yazmamız hakkında ne buyurursun?”

diye sorunca Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:

“Yâni Yahudi ve Hristiyanların düştükleri şaşkınlığa siz de mi düşmek istiyorsunuz? (sonunu düşünmüyorsunuz!) Ben size onu (İslâm Dinini) bembeyaz, lekesiz pak olarak getirmiş bulunuyorum. Eğer Mûsâ (as) (şimdi) yaşıyor olsaydı, bana uymaktan başka bir şey yapamazdı...” buyurmuştur.

(İmam Ahmed Hanbel, Müsned III-387; İbnu’l-Esir, En Nihâye 5/282)

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem:

“Kim, dînimizde olmayan bir şey ihdas ederse (sokarsa) o merduddur (reddolunmuştur)” buyurmuştur.

(Buharî, Sulh 5; Müslim, Akdiye 17; İbni Mâce, Mukaddime 2)

Merdud: Gafleti, Cehâleti, Dalâleti sonuçta İhânete Ulaşmış, İslâm Dîni'nin ÖZünü REDDetmiş ve İslâm Dîni'ninden reddolunmuş. Kabul edilmemiş. Geri döndürülmüş. Kovulmuş kaypak kalleşlerdir.

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem'n Hadis-i şeriflerini canları gibi tertemiz BİZe taşıyan şerefli Ashâb-ı Güzîn'in aynı zamanda tek ana kaynak gödükleri Kur’ân-ı Kerîm’i de BİZe Ulaştıranlar olduklarını çok iyi bildikleri halde açıkça Hadis-i şerif düşmanlığı yaparak Müslümanları;
Muhammedî İman,
Muhammedî Amel,
Muhammedî Ahlâk
ve
Muhammedî Hâl'den
Uzaklaştırıp, İçi çürük ÖZsüz ve basit alışkanlık hâlinde can çekişen çile DÎNi yapmaya uğraşanlar Açın kulaklarınızı:

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem:

“.... Cömert bir adam, bir konak inşâ’ eder ve orada büyük bir ziyâfet sofrası kurar, bir haberci göndererek herkesi ziyâfete dâvet eder. Dâvetçiye icâbet eden, konağa girer ve ziyâfetten yer; dâvetçiye icâbet etmeyen konağa giremez ve ziyâfetten yiyemez. Kim Muhammed’e itâat ederse, ALLAH’a itâat etmiş olur, KİM DE MUHAMMED’E İSYÂN EDERSE, ALLAH’A İSYÂN ETMİŞ OLUR!” buyurmuştur.

(Buhârî, İ’tisâm 2-8/140)

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem:

“Benim durumum, ateş yakan bir adamın durumuna benzer. Ateş yanıp da etrâfını aydınlatınca pervâneler ve ateşe kendisini atan böcekler onun (ateşin) üzerine üşüşmeye başlar. Adam onları önlemeye çalışır, fakat onlar adama gâlib gelirler ve kendilerini ateşe atarlar. Ben sizi bel kemerlerinizden yakalamış, ateşe düşmemeniz için çaba sarf etmekteyim; siz ise kendinizi onun içine atmaktasınız.” buyurmuştur.

(Buhârî, Enbiyâ 40)

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem:

“Şüphesiz Benim ve ALLAH’ın Benimle gönderdiği şeyin misâli, bir adamın hâli gibidir. O, kavmine gelir de: “Ey kavmim, ben orduyu iki gözümle gördüm Ben gerçekten çıplak uyarıcıyım. Kurtulmaya bakın! Kurtulmaya bakın!” Kavminden bir grub onun uyarısına kulak verir ve geceden yola çıkarak yavaş yavaş giderler ve kurtulurlar. Onlardan bir grub da onu yalanlar ve oldukları yerde sabahlarlar. Sonunda ordu (düşman ordusu) onlar üzerine bir baskın yapar ve onları helâk eder, köklerini kurutur!” buyurmuştur.

(Buhârî, İ’tisâm 2, Müslim, Fezâil 16)

Arablar düşman hattına bir casus gönderdiklerinde, eğer o câsus düşman ordusunu görürse geri döndüğünde; gelirken çırılçıplak soyunup da dönerdi ki böylece haber önceden ve etkili alınmış olurdu.
Ne garibtir ki müslümanların çoğunun Uyur, Uyurgezer ve Sarhoş olmasından, geri kalmalarınında üstüne ölü toprağı saçılmış olmasından yararlanan bâzı zındık bozuntuları, bâzı ahmak müslümanların şuûrsuzluklarını öne sürerek Sünnet-İ Seniyyesiz ve Keyfi bir Din doğurmaya çalışıyor ve utanmadan ÇIPLAK UYARICI olduğunu söylüyorlar...
İğne ucu kadar aklı varsa, okusun hadis-i şerîfleri, ezel ve ebed uyarıcısının Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem olduğunu görecektir...
Resim
Kullanıcı avatarı
HAYY-DOST
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1856
Kayıt: 16 May 2009, 02:00

Mesaj gönderen HAYY-DOST »

Resim

BİZE ALLAH (CC)VE RESULU MUHAMMED MUSTAFA
(SALLALLAHÜ ALEYHİ VE SELLEM)İ CANDAN, YÜREKTEN,
TIPKI GÖRÜR GİBİ, SEVDİREN, SAYDIRAN, HATIRLATANDAN
ALLAH(CC) EBEDEN VE DÂİM RAZI OLSUN!.
SEVGİLİ HOCAMIZ, ÖMRÜNÜZ ÇOK UZUN OLSUN İNŞAALLAH,
VE HER ZAMAN HUZURLU HAYIRLI OLARAK...
SEVENLERİNİZLE VE SEVDİKLERİNİZLE BİRLİKTE!....
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Mesaj gönderen kulihvani »

Biz ise hamdolsun Resûlullah SALLallahu aleyhi ve sellem’i tanıyoruz ve İblis casuslarını da iyice biliyoruz...

Mesele; geçmişin hesabına geçmiş olan fitneleri ısıtıp ısıtıp ortaya sürerek müslümanları daha da parçalamak için bir kısım insanları, Rafizîleri de hayrette bırakacak bir Tahrik, Tahriş ve Teşvik etmenin Tehlikesidir.
Yoksa kitâblar yazılır ve yazılmalıdır da!.
Ancak İlim, Edeble İLİMdir.
İblis de bir çok şeyler bilirdi...
Edebsiz oluşu, bir daha asla çıplanamamak üzere inkâr elbisesini ona giydirdi de soyunamuyor...

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “ALLAH’ın Benimle göndertiği hidâyet ve ilim bir yere isabet eden yağmura benzer. O yerin bir kısmı güzeldir, suyu emer, ot ve bol çayır bitirir. Bir kısmı da çoraktır; suyu tutar, ALLAH onunla da insanları faydalandırır; orada biriken sudan içerler, hayvan sularlar, ziraat yaparlar. Yerin başka bir kısmına da yağmur isabet eder; ancak orası sarp ve kaypak bir yerdir; ne su tutar, ne de ot bitirir. İşte ALLAH’ın dininde fâkih olan (Benimle gönderilenden öğrenip ve öğreten) kimsenin misâli ile bu hususta kibirden başını kaldırmayanın ve benimle gönderilen ALLAH’ın hidâyetini kabul etmeyenin misâli budur!” buyurmuştur.
(Buhârî, İlim 20; Müslim, Fezâil 15)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Bu ilmi, her nesilden güvenilir olanlar yüklenir; onlar aşırıların tahriflerini, dini yıkmak isteyenlerin etkilerini ve câhillerin te’villerini dinden uzaklaştırırlar.” buyurmuştur.
(Kenzu’l-Ummâl X-28918)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem kumu düzleyip asası ile ortaya bir dikey çizgi çizdi ve: “Bu ALLAH’ın yoludur” buyurdu. Sonra o çizginin sağına ve soluna başka çizgiler çizdi ve “Bunlar yollardır ve her yolun başında oraya çağrıda bulunan bir ŞEYTÂN vardır!” buyurdu. Sonra da şu âyeti okudu: “Şüphesiz bu, benim dostoğru yolumdur. Bana uyun. (Başka) yollara uymayın. Zîrâ o yollar sizi ALLAH’ın yolundan ayırır. İşte sakınmanız için ALLAH size bunları emretti.” (En’âm 6/153) “ buyurmuştur.
(İbni Kesir 2/190)

وَأَنَّ هَذَا صِرَاطِي مُسْتَقِيمًا فَاتَّبِعُوهُ وَلاَ تَتَّبِعُواْ السُّبُلَ فَتَفَرَّقَ بِكُمْ عَن سَبِيلِهِ ذَلِكُمْ وَصَّاكُم بِهِ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ

Resim---“Ve enne hâzâ sırâtî mustekîmen fettebiûh(fettebiûhu), ve lâ tettebiûs subule fe teferreka bikum an sebîlih(sebîlihi), zâlikum vassâkum bihî leallekum tettekûn(tettekûne) : Bu benim dosdoğru olan yolumdur. Şu halde ona uyun. Sizi O'nun yolundan ayıracak (başka) yollara uymayın. Bununla size tavsiye etti, umulur ki korkup sakınırsınız.” (En’âm 6/153)

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem; ALLAH Teâlânın yolu olan orta yol, Fırka-i Nâciye, İ’tidal Yolu olan Sırat-ı Müstakîmin sağına çizgiler çizerek ifratçıları, aşırı dincileri ve bidadçıları; soluna çizgiler çizerek tefritçileri, dini ve Sünnet-i Seniyyeyi ibtale (hükümsüz bırakma, bozma) çalışan benlikçileri ve her ikisinin de başlarındaki şeytânları ne güzel târif buyurmuştur.

Azîz kardeşim,
Sakın bozuk i’tikadli fitneciler seni gereğinden fazla düşündürmesin!.
Sadece Muhammedî OLuş Şuûruna ULAŞ ve ULAŞTIR!
Muhammedî Gayreti BİL!
Muhammedî Merhameti BUL!
Muhammedî Muhabbette OL!
Muhammedî Hakikat İçinde YAŞA!
Muhammedî Hasbî-Habibî Hizmetçiliğini,
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Adına HESABIna ve ŞEREFine YAP!
İKİli Oynama Hayat Oyununu ve Tahkik Tevhid Ehli OL!


Ve unutma ki;
ALLAHÜ Zܒl-CELÂL El HaYY OL-AN dır ve her AN Şe’AN dadır.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Ezel-Ebed HaYYdır ve Görevi Başındadır.
Allahu Teâlâ’mızın Şehid-Şâhidleri Ehl-i Beyt aleyhumusselâm ve İzcileri Hayydır ve HiMMetleri HazırıHızırdır elhamdülillah!

Maddi-Manevî Her Şey-Olay-AN ı yaratıp durmakta OL-AN ALLAHÜ Zܒl-CELÂL’imiz BİZ-BİR Oldukça Sırat-ı Mustakîm YOLumuzu kapatmaz.

O “KûN feyeKûN KârBânı” KITMİRleri ki;
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin İzini kirleten TOZları DİLleriyle Yalayarak temizlerler.
AV Köpeği gibi Hassas ve Ruhî Burunlarıyla Kâbetullah KIBLEmizi BİLir-BULur-OLur-YAŞAtırlar İnşaallah!..

AKLSelim Gençlerimiz Nur-u mîM’e dalga Dalga Akacak ARK Bulacaklar her zaman:

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Bu ümmet sapıklık üzerinde birleşmez.” buyurmuştur.
(Aclûnî, Keşfü’l-Hâfâ 2/488)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “ALLAH Teâlâ, bu ümmet için her 100 senenin başında, dinini yenileyen kimseler gönderir.” buyurmuştur.
(Ebu Dâvud, Melahim 1)

Sakın sakın bunları da Sokaktaki Tasavvuf Simsarı ya da Taklidî Tevhid Tüccarlarından SANMAyasın!
Bu kimseler ALLAHÜ Zܒl-CELÂL’in, Kur’ân-ı Kerîm’in, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in ve Sünnet-i Seniyyenin Kadir ve Kıymetini Bİlen katıksız Muhammedîlerdir.
Siyonist bozuntusu Reformist ya da yeniden din oluşturucu, Dinler arası Diyoloğcu ve Âyet ve Hadisleri keyfince Yoran Yalancı Deccâllardan asla değildirler.

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Kim bile bile Bana yalan isnadında bulunursa, cehennemdeki yerini hazırlasın!” buyurmuştur.
(Buhârî, İlim 38; Müslim, Zühd 72; Ebu Dâvud, İlim 4)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Âhir zamanda çok yalancı deccâller olur!” buyurmuştur. (Müslim, İmare 10, Fiten 83; İbni Mâce, Fiten 9; İmâm Ahmed, Müsned II/349)

Materyalist Hırs ve İştahlarına Asalak ağaç olarak İsalm Dinini seçen bu Betbahtlar Menfatleri için her kılığa girer-çıkarlar yeter ki Para Putları ellerine geçsin!

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “ALLAH rızası için öğrenilmesi gereken bir ilmi, kim sadece dünya menfâati elde etmek için öğrenirse, o kıyâmet gününde cennetin kokusunu bile duyamaz!” buyurmuştur.
(Ebu Dâvud, İlim-12)

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem in bu Açık BUYRUĞu;
Belâ Balonu gibi, şeytânlar şişirdikçe şişen, meşhur ve cehâlet cübbeli deccâcilelere (deccalin öncüleri): “Canınız Cehenneme!..” demektir açıkça!.

İslâmın Ana Kaynağı Kur’ân’ı Kerîm’imiz ve Sahih Hadislerin Sahibi Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem
İlahî Vahyin- Kur’ân’ı Kerîm’imizin Önemini bakınız nasıl ifade buyurmaktadır:

Resim---Ebu Bekir (radiyallahu anhu): " Yâ Resûlullah!, saçların ağardı, İhtiyarladın!" dedi. Resulullah (sav): "Beni, Hud, Vakı'a, Mürselat, Amme yetesaelun ve İza'ş'Şemsü Küvviret Sûreleri ihtiyarlattı" cevabını verdi."
(Abdullah İbni Abbas (ra) dan; Tirmizî, Tefsir, Vakı'a, (3293, Kütüb-i Sitte, Hadis No : 0650)

Neden Hud Sûresi bir gecede isaçlarına ak düşürdü Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem in:

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ وَمَن تَابَ مَعَكَ وَلاَ تَطْغَوْاْ إِنَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ

Resim--- “Festekim kemâ umirte ve men tâbe meake ve lâ tatgav, innehu bi mâ ta’melûne basîr(basîrun): :Onun için sen, EMROLUNDUĞUN ŞEKİLDE, beraberinde tevbe edenlerle DOSDOĞRU OL-Hareket et!. Aşırı gitmeyin; çünkü Allah, yaptıklarınızın hepsini kemaliyle görücüdür.” (Hûd 11/112)
Resim
Kullanıcı avatarı
zez
Yeni Üye
Yeni Üye
Mesajlar: 4
Kayıt: 10 Kas 2009, 02:00

Mesaj gönderen zez »

Allah sizden razi olsun.ilim sahibi olma yolunda arzulu bize hoca oluyorsunuz.
"La ilahe illallah ala muradillah"
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Mesaj gönderen kulihvani »

Çünkü BU YOL, Kur’ân’ı Kerîm YOLUdur:

Resim --- Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Sözün en hayırlısı Kelâmullahdır.” buyurmuştur.
(Buhârî, Edeb 70)

Resim --- Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Sizin en hayırlınız Kur’ân’ı öğrenen ve öğretendir.” buyurmuştur.
(Buhârî, Sahih VI-108; Ebu Dâvud, Sünen I-335)

Resim --- Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Kur’ân-ı öğrenin, okuyun ve okutun!.” buyurmuştur.
(Tirmizî, Sahih, Sevâbu’l-Kur’ân 2)

Kur’ân’ı Kerîmîmizi KALB Kur’ân’ı Kerîmizile Okumak ve OKUması:

Resim --- Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Kur’ân’la kalbleriniz birleştikçe onu okuyunuz. Kalben ondan ayrıldığınızda okumayı bırakınız.” buyurmuştur.
(Buhârî, Sahih VI-114)

Kur’ân’ı Kerîm’imizde açıkça : “para ile satmayın!” âyetleri var iken yine Din Adamı geçinenlerce parayla okunan hatimler vs gerçekten yürek yakıcı:

Resim --- Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Ashabım! Kur’ân okuyunuz ve Kur’ân’ın feyziyle dileklerinizi ALLAH’tan isteyiniz. Sizden sonra bir sınıf Kur’ân okuyucuları gelecektir ki bunlar (ALLAH’tan değil de) insanlardan (Kur’ân-ı âlet ederek) dileneceklerdir.” buyurmuştur.
(Tirmizî, Sahih Sevâbü’l-Kur’ân 20)

Oysa Kur’ân’ı Kerîm’imiz Âb-ı HAYYat Irmağımızdı:

Resim --- Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Kur’ân ulemânın doyamadığı, çokça tekrar etmekle eskimeyen harkulâde tükenmeyen bir kitâbdır.” buyurmuştur. (İmâm Alî (kv)’den; Tirmizî, Fezâilü’l-Kur’ân 14/2906; Darimî, Fezâilü’l-Kur’ân 1)

Resim --- Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “ALLAH’ın evlerinden birinde, ALLAH’ın kitâbını okumak aralarında müzekere etmek için toplanan bir grubun üzerine mutlaka sekîne (Muhammedî eminlik, rahatlık) iner. Onları rahmet kaplar ve melekler kuşatır, ALLAH onları kendi yanındakiler arasında zikreder.” buyurmuştur.
(Ebu Hureyre (ra) dan; Ebu Dâvud, Vitr 14/1455; İbni Mâce, Mukaddime 17)

Resim --- Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “ALLAH Teâlâ şöyle buyurdu: “Her kimi, Kur’ân ile meşguliyeti (ayrıca) Beni zikretmekten ve bana el açıp istemekten alıkoyarsa; ona (Beni zikreden ve Bana el açıp) isteyenlere verdiğimin en iyisini veririm. ALLAH’ın kelâmının diğer kelâmlara üstünlüğü, ALLAH’ın mahlûkatına üstünlüğü gibidir...” buyurmuştur.
(Ebu Saîd El Hudri (ra) dan; Tirmizî, Fezâilü’l-Kur’ân 24/2926; Darimî, Fezâilü’l-Kur’ân 6)

Resim --- Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Kur’ân’ı maharetli (becerikli) okuyan kişi; sefere denilen, iyi, mükerrem meleklerle beraberdir. Kendisine zor geldiği halde kekeleyerek Kur’ân okuyan kimseye iki ecir vardır.” buyurmuştur.
(Aişe (ra) dan; Buhârî, Tevhid 52; Müslim, Müsafirin 294; İbni Mâce,
Edeb 52/3779)


O ki Kur’ân’ı Kerîm’imizdi DUY-up UYacağımız Ahlâk-ı Resûlullah SALLallahu aleyhi ve sellem:

Resim --- Aişe (Radiallahu anha): “O’nun (Resûlullah (sav)’nin) ahlâkı Kur’ân idi.” buyurmuştur.
(Müslim, Müsafirun 139; Ebu Dâvud, Salât 316/1342; Nesâî, Kıyamu’l-Leyl 2)

İsalm DİNimizi Korumak ancak ve ancak Kur’ân’ı Kerîm ve Resûlullah SALLallahu aleyhi ve sellem i ANA-ASL-NASS alan Şeriat-ı GARRA mızı:

Muhammedî İliM
Muhammedî EDeB
Muhammedî İRFaN
Muhammedî ERKaNla olur..

ALLAHÜ Zܒl-CELÂL BİZleri Şeriat-ı GARRA mızın; Halis, Muhlis, Sıddık ve Âdil Hasbî Hizmet Ehl-i Muhammedîler kılsın İnşaallah!
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Mesaj gönderen kulihvani »

ResimHaYY DoST!..

İslâm Dininin her Müslüman Kimse için geçerli OLmazsa, Olmazlarından:

2- AKLIN MUHAFAZASI

Ham Akıl ve Akl-ı Selim,

Devrân, Seyrân, Cevlân ve Hayrân âlemlerini kendinde ve kâinâtta seyredecek tarzda, kıvamda ve fıtratta yaratılan insanın hedefi, Mutlak İnsân-ı Kâmil olan Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’e kavuşmaktır...
Geliş, biliş, buluş, oluş ve yaşayış budur...
Bütün bunların ilk ve ana anahtarı ise AKILdır...

İnsanın zâhirde bâtında KİMlik ve KİŞİliği AKLı ile Olmazsa olmaz iilgilidir.
ALLAHu Zu’L-CELÂL İnsanoğlunu Mükellef ve Mükerrem kılmıştır.
İNSANa AKLıyla TEVHİD teklif edilmiştir.
Akılsızların yaratılışı ise imtihanımızda ibret alalım ve onlara merhâmet edelim diye yaratıldığını bildirmiştir.
Akılsızların yaratılışı ise imtihanımızda ibret alalım ve onlara merhamet edelim ve bize hizmet etsinler-fayda sağlasınlar diye yaratıldığını bildirmiştir.

Akıl insanın; kendilik, “BEN” lik, varlık esâsı, icrâ’cısı, uygulayıcısıdır, para gibi ana sermâyesidir.

Akıl; Şerre dönük yetişir, gelişirse şeytâna; hayra dönük, yetişir, gelişir, rüşdüne ererse hayrın Başöğretmeni Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’e tâbi’ olur...

Aklı çekersek ne insan kalır, ne kulluk, ne de imtihan...
Sandalye gibi şuûrsuz bir eşyâ kalır!.
Akıl; ALLAHu Zu’L-CELÂL’in AŞK AYNASIdır.
AŞK ise rüşdüne ermiş aklın kâmil hâlidir.
Tüm maddî varlığı kaldırıp yerine aklı koyabiliriz.
MADDEde; esas, asıl ve ana AKILdır...
Tüm mânevî bilgilerin aslı ve anası ise: “Nakl”dir.

Kur’ân-ı Kerîm; Zât-ı HAKK (celle celâluhu)’dan Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’e O’ndan da bize nakldir.
Kesin hükümlerdir.

Ancak HAM AKILın;
Kur’ân-ı Kerîm okulunda, Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem baş öğretmeninde okuması, terbiye edilip, eritilip, süzülüp, arındırılıp, cilâlanıp, kıbleye anten ayarı yapılıp, Nûr-u Muhammed cereyanı (elektiriği) bağlanıp, sağ elinin şehâdet parmağındaki tevhid mühürüyle Haceru’l-Esved düğmesine Eûzû Besmele şerefli kelimesiyle basılıp 4 âlem 4 kanaldan seyredilir!...
İşte AKL ve NAKL tevhidi...
ilâhe İllâ ALLAH!...

İşte o zaman yerleri ve markaları farklı olan televizyon kutularından, Medîne’den merkezdeki Muhammedî yayın aynen dinlenir ve seyredilir...

Uyandırılan, diriltilen ve şerden hayra tebdil eden, AKL-I SELİM:
“Semi'nâ ve ate'nâ”
(Bakara 2/285)

“Daha şimdi duyduk ve uyduk!...” der...

“Lebbeyk yâ Rabbenâ lebbeyk yâ Rasûlunâ sallallâhu aleyhi ve sellem !...”

AKIL konusunu çokça işlemişizdir ALLAHu Zu’L-CELÂL’e hamdolsun!

Kur’ân-ı Kerîm, imkânla imtihân hayâtında, murâd edilen ve emredilen kulluk görevini açıklamak bilgisinin ve uygulamak tatbîkâtının, akl-ı selim sâyesinde ve kontrölünde olmasını bildirir.

Eşyânın denge, düzen ve hakîkatini akılla anlayabiliriz.
İlâhî hakîkatleri de akıl ve onun kâmil hâli olan ilâhî aşkla anlar Ârif-i billah ve Âşıkullah oluruz!...

كَذَلِكَ يُبَيِّنُ اللّهُ لَكُمْ آيَاتِهِ لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ

Resim ---“Kezâlike yubeyyinullâhu lekum âyâtihî leallekum ta’kılûn(ta’kılûne) : İşte akıllarınız ersin (akledin) diye ALLAH, size âyetlerini böyle açıklıyor (beyân ediyor)”
(Bakara 2/242)

Kur’ân-ı Kerîm2imiz de pek çok âyet vardır bir kaçını görelim inşaallah:

وَتِلْكَ الْأَمْثَالُ نَضْرِبُهَا لِلنَّاسِ وَمَا يَعْقِلُهَا إِلَّا الْعَالِمُونَ
Resim ---“Ve tilkel emsâlu nadribuhâ lin nâs(nâsi) ve mâ ya’kıluhâ illel âlimûn(âlimûne) :İşte bu misaller var ya, Biz onları insanlar için getiriyoruz; fakat onlara ilim sâhiplerinden başkasının aklı ermez.”
(Ankebut 29/43)

وَمَثَلُ الَّذِينَ كَفَرُواْ كَمَثَلِ الَّذِي يَنْعِقُ بِمَا لاَ يَسْمَعُ إِلاَّ دُعَاء وَنِدَاء صُمٌّ بُكْمٌ عُمْيٌ فَهُمْ لاَ يَعْقِلُونَ

Resim --- “Ve meselullezîne keferû ke meselillezî yen’ıku bi mâ lâ yesmeû illâ duâen ve nidââ(nidâen), summun bukmun umyun fe hum lâ ya’kılûn(ya’kılûne) : İnkar edenlerin örneği bağırıp çağırmadan başka bir şey işitmeyip (duyduğu veya bağırdığı şeyin anlamını bilmeyen ve sürekli) haykıran (bir hayvan)ın örneği gibidir. Onlar, sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler; bundan dolayı akıl erdiremezler.”
(Bakara 2/171)

وَمَا كَانَ لِنَفْسٍ أَن تُؤْمِنَ إِلاَّ بِإِذْنِ اللّهِ وَيَجْعَلُ الرِّجْسَ عَلَى الَّذِينَ لاَ يَعْقِلُونَ

Resim --- “Ve mâ kâne li nefsin en tu’mine illâ bi iznillâh(iznillâhi), ve yec’alur ricse alellezîne lâ ya’kılûn(ya’kılûne). : ALLAH'ın izni olmadan hiç kimse inanamaz. O, akıllarını kullanmayanları murdar (inkârcı) kılar.”
(Yûnus 10/100)

وَقَالُوا لَوْ كُنَّا نَسْمَعُ أَوْ نَعْقِلُ مَا كُنَّا فِي أَصْحَابِ السَّعِيرِ

Resim --- “Ve kâlû lev kunnâ nesmeu ev na'kılu mâ kunnâ fî ashâbis saîr(saîri) : Ve derler ki: "Eğer dinlemiş olsaydık ya da akıl etmiş olsaydık, şu çılgınca yanan ateşin halkı arasında olmayacaktık."
(Mülk 67/10)

Hadis-i şerîflerde de akıl:

“Deveyi BAĞlayan İP” gibi ifâde buyurulmuştur.
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in Akıllı anlamında buyurduğu Keyyis, Nefsini kontrol altında tutup geçmişi, geleceği ve şu anı anlayıp da ona göre hazırlıklı yaşayandır.
(bknz.İbn.Mâce, Zühd 31)

Gerçekten AKIL kelimesinin kökü “İkal”dir.
Hadis-i şerîflerde UKeys kelimesi, Arapçada Akıl-Bağ demektir.
Yani görünen ile görünmeyen arasında BAĞ oluşturur.
Bağın doğru olup Muhammedî ilim-İrade İdrak Sistemiyle ANlar Selim Akıllar.

Hadis-i şerîflerde de aklın ÖNEMi ise açıktır:

Resim --- Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “Kişinin dini, aklı ölçüsündedir. Aklı olmayanın dini yoktur.” buyurmuştur.
(Ebuşşeyh)

Resim --- Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: "İnsanı ayakta tutan aklıdır. Aklı olmayanın dini de yoktur” buyurmuştur.
(Beyhekî)

Resim --- Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: "Akıllı olmak, din işlerinde sevinç kaynağıdır” buyurmuştur.
(İbni Asakir)

Resim --- Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: "Aklı doğru olmayanın dini de doğru olmaz” buyurmuştur.
(Taberanî)

Resim --- Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: "Kişi, ilmi ve aklı sayesinde kurtulur” buyurmuştur.
(Deylemî)

Resim --- Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: "Akıllı kimse kurtuluşa ermiştir” buyurmuştur.
(Buharî)

Resim --- Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: "Akıl imandandır” buyurmuştur.
(Beyhekî)

Resim --- Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “ALLAH buyuruyor ki akıldan daha güzel bir şey yaratmadım. Ona “gel” dedim, geldi; “git” dedim, gitti, dedim ki: “Bana senin vasıtanla ibâdet edilir; senin vasıtanla mükâfât verilir, senin yüzünden cezâlandırırım.” buyurmuştur.
(Heysemî VIII 28; Aclunî II-212)

Resim --- Rasûlu Ekrem sallallâhu aleyhi ve sellem’in (İbn Mesu’d dan): “ALLAH (Teâla Hazretleri) aklı yarattığı zaman ona: “gel...” dedi, o da geldi. Sonra “geri dön!...” diye emretti. O da geri döndü. Bunun üzerine akla şunu buyurdu: “Ben, kendime senden daha sevgili olan başka bir şey yaratmadım. Seni, nezdimde mahlûkatın en sevgilisi olana (insana) bindireceğim.” buyurmuştur. (Kütüb-i sitte 1687)

Bütün aklı başında islâm âlimleri ittfakla insanın emir ve yasaklarda mükellef tutulabilmesi için temel şart olarak “AKL”ı esas almışlardır.

Gaybî olan (şu anda olduğu hâlde gözükmeyen) RABBu’l-âlemin’in değişmez ve değiştirilemez ana şartlar (nasslar) olan naklî esasları, elbette yerli yerindedir.

Akılla değiştirilmeye çalışılması işgüzarlık ve inancımızın dışına çıkıştır.
Aklı değersiz ve güvensiz sananlar; naklî gereği gibi kavrayamayanlar veya alışkanlık hâlinde aktarılan çoğu safsata ve uydurma bilgileri esas alanlardır.

Nakl sürekli bir ses ise akılda kulaktır.
Karşılaştırmaya veya yarıştırmaya ne gerek vardır bilmiyorum? İşin doğrusu ise sesle kulağın tevhididir!...
Akıl nakle, nakl ise nasslara dayanır.

Aklın muhafazası için içki ve uyuşturucu maddeleri kullanmak yasak edilmiştir. Bir âyet bu husus bizlere şöyle bildirilmiştir:

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ إِنَّمَا الْخَمْرُ وَالْمَيْسِرُ وَالأَنصَابُ وَالأَزْلاَمُ رِجْسٌ مِّنْ عَمَلِ الشَّيْطَانِ فَاجْتَنِبُوهُ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ

Resim --- "Ey iman edenler! İçki, kumar, (tapınmaya mahsus) dikili taşlar, fal okları ancak şeytanın amelinden birer murdardır. Onun için bunlardan kaçının ki muradınıza eresiniz.”
(Maide, 5/90)

Resim --- Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: "Üç kişi vardır, cennete girmeyecektir: Anne babasının hukukuna riâyet etmeyen kimse; içki düşkünü olan kimse; verdiğini başa kakan kimse." buyurmuştur.
(Nesâî, zekât 69)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Mesaj gönderen kulihvani »

İslâm Dîni'nin her Müslüman Kimse için geçerli OLmazsa, Olmazlarından:

3- CANIN-NeFSin MUHAFAZASI

İslâm Dîni'nde Canı korumak doğrudan NEFSi korumaktır.
Nefsi muhafaza ise sâdece onun zâhirini ve zâhiri hayâtını teşkil eden bedeninin kanın-canın korunmasından öte o nefsin rUH bağını ve Ebedî Hayâtını korumaktır.
İnsanoğlunun o Nefsi Girecektir Dâru’s-Selâm'ına RABB'ımızın..

İslâm'da insan şerefli kılınmış ve insan hayâtı mükerrem olarak kabul edilmiştir.


وَلَقَدْ كَرَّمْنَا بَنِي آدَمَ وَحَمَلْنَاهُمْ فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ وَرَزَقْنَاهُم مِّنَ الطَّيِّبَاتِ وَفَضَّلْنَاهُمْ عَلَى كَثِيرٍ مِّمَّنْ خَلَقْنَا تَفْضِيلاً

“Ve lekad kerremnâ benî âdeme ve hamelnâhum fî'l-berri ve'l-bahri ve razaknâhum mine't-tayyibâti ve faddalnâhum alâ kesîrin mimmen halaknâ tafdîlâ(tafdîlen) :Biz, hakîkaten insanoğlunu şan ve şeref sâhibi kıldık. Onları, (çeşitli nakil vâsıtaları ile) karada ve denizde taşıdık; kendilerine güzel güzel rızıklar verdik; yine onları, yarattıklarımızın birçoğundan cidden üstün kıldık.” (İsrâ 17/70)

Her cANın ALLAH Teâlâ Mülkünde Hürce YAŞAmak Hakkı vardır bu ÂLEMde.
İslâm Dîni'nde; cANa kıymak-öldürmek, kan dâvâsı gütmek, intihar etmek, bulaşıcı hastalıklardan korunmamak, ve cANa yönelik her tehlike tüm İnsanlığa haram kılınmıştır.


مِنْ أَجْلِ ذَلِكَ كَتَبْنَا عَلَى بَنِي إِسْرَائِيلَ أَنَّهُ مَن قَتَلَ نَفْسًا بِغَيْرِ نَفْسٍ أَوْ فَسَادٍ فِي الأَرْضِ فَكَأَنَّمَا قَتَلَ النَّاسَ جَمِيعًا وَمَنْ أَحْيَاهَا فَكَأَنَّمَا أَحْيَا النَّاسَ جَمِيعًا وَلَقَدْ جَاء تْهُمْ رُسُلُنَا بِالبَيِّنَاتِ ثُمَّ إِنَّ كَثِيرًا مِّنْهُم بَعْدَ ذَلِكَ فِي الأَرْضِ لَمُسْرِفُونَ

“Min ecli zâlik(zâlike), ketebnâ alâ benî isrâîle ennehu men katele nefsen bi gayri nefsin ev fesâdin fî'l-ardı fe ke ennemâ katele'n-nâse cemîa(cemîan) ve men ahyâhâ fe ke ennemâ ahye'n-nâse cemîa(cemîan) ve lekad câethum rusulunâ bi'l-beyyinâti summe inne kesîran minhum ba’de zâlike fî'l-ardı le musrifûn(musrifûne) :Bu nedenle, İsrâiloğullarına şunu yazdık: Kim bir nefsi, bir başka nefse ya da yeryüzündeki bir fesada karşılık olmaksızın (haksız yere) öldürürse, sanki bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de onu (öldürülmesine engel olarak) diriltirse, bütün insanları diriltmiş gibi olur. Andolsun, elçilerimiz onlara apaçık belgelerle gelmişlerdir. Sonra bunun ardından onlardan bir çoğu yeryüzünde ölçüyü taşıranlardır.” (Mâide 5/32)

Bu İlahî EMRe uymayışın karşılığı çok ağırdır:


وَمَن يَقْتُلْ مُؤْمِنًا مُّتَعَمِّدًا فَجَزَآؤُهُ جَهَنَّمُ خَالِدًا فِيهَا وَغَضِبَ اللّهُ عَلَيْهِ وَلَعَنَهُ وَأَعَدَّ لَهُ عَذَابًا عَظِيمًا

“Ve men yaktul mu’minen muteammiden fe cezâuhu cehennemu hâliden fîhâ ve gadıballâhu aleyhi ve leanehu ve eadde lehu azâben azîmâ(azîmen) :Kim bir mü'mini kasıtlı olarak (taammüden) öldürürse cezâsı, içinde ebedi kalmak üzere cehennemdir. ALLAH ona gazaplanmış, onu lânetlemiş ve ona büyük bir azab hazırlamıştır.” (Nisâ 4/93)

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem ise Hadis-i Şeriflerinde:


وعن عمرو بن احوص رضى اللّه عنه قال: سَمِعْتُ رسولَ اللّهِ صلى الله عليه وسلم في حَجَّةِ الَوداع يقولُ …ِ الا و إنَّ كلَّ دمٍ منْ دِمِ الجاهليةِ مَوْضُوعٌ، وأوَّلُ دَمٍ أضَعُ منهُا دَمُ الحارِثِ بنِ عبدِ المُطَّلِبِ، وكان مُسْتَرْضَعاً في بَنِى لَيْثٍ فَقَتَلَتْهُ هُذَيْلٌ قال: اللَّهُمَّ هلْ بَلّغْتُ قالوا: نَعَمْ ثلاثَ مراتٍ قال: اللَّهُمَّ اشْهَدْ ثلاثَ مراتٍ

Amr İbnu'l-Ahvas (ra) Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem'in Vedâ Haccında, şöyle dediğini nakleder:
“Haberiniz olsun cahiliye devrindeki bütün kan dâvaları kaldırılmıştır Kaldırdığım ilk kan dâvası da el-Hâris İbnu Abdilmuttalib'in kan dâvasıdır "

Bu kimse, Benû Leys'te süt anadaydı Hüzeyl onu öldürmüştü
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem:

"Yâ RABBi tebliğ ettim mi?" dedi
Cemaat: "Evet tebliğ ettin" dediler ve üç kere tekrarladılar
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem:"Ya RABBi şahid ol!" dedi ve üç kere tekrar etti ”

(Ebu Dâvud, Büyû 5 (3334)


عن سعيد بن العاص رَضِيَ اللّهُ عَنْه عن ابن عمر رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قال:قال رسولُ اللّهِ صلى الله عليه وسلم: لَن يزَالُ الْمُؤْمِنُ في فُسْحَةٍ مِنْ دِينِهِ مَالَمْ يُصِبْ دَماً حَرَاماً
وَقَالَ ابْنُ عُمَرَ رَضِيَ اللّهُ عَنْهما: إنّ مِنْ وَرْطَاتِ الامُورِ الّتِى َ مَخْرَجَ لِمَنْ أوْقَعَ نَفْسَهُ فيهَا سَفْكَ الدّمِ الْحَرَامِ بِغَيْرِ حِلِهِ

Said İbnu'l-As, İbni Ömer’in şöyle dediğini rivâyet ediyor: " Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem:
"Mü'min, öldürülmesi haram kılınan bir cana kıymadıkça “dinî tesâmüh-gaflet” içerisindedir ”
Bu bağlamda İbni Ömer’in şöyle dediği rivâyet edilir: "Bir kimsenin içine düştüğü, kurtuluşu çok zor olan işlerden biri de haksız yere haram kan dökmesidir "

(Buharî, Diyât 1)


وعن معاوية بن أبي سفيان رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: قَالَ رَسُولُ اللّهِاللّهِ صلى الله عليه وسلم: كُلُّ ذَنْبٍ عَسى اللّهُ أنْ يَغْفِرَهُ الاَّ الرّجُلَ يَقْتُلُ الْمُؤْمِنَ مُتَعَمّداً، أوِ الرَّجُلَ يَمُوتُ كافِراً

“Muaviye İbnu Ebi Süfyan (ra) Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğunu rivâyet edilir: "Kasten bir mümini öldüren veya kâfir olarak ölen kimse hariç ALLAH’ın her günahkârı affedeceği ümit edilir ”
(Nesâî, Tahrîm 1 (3983, c 7 s 81)



وعن عبد اللّه بن عمروبن العاص قال: قَالَ رَسُولُ اللّهِ صلى الله عليه وسلم:والذى نفسي بيده لقَتْلُ الْمُؤْمِنِ أعْظَمُ عِنْدَ اللّهِ مِنْ زَوَالِ الدُّنْيَا

Büreyde (ra) rivâyet ettiğine göre Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem buyurmuştur ki: “Bir mü’minin öldürülmesi, ALLAH katında dünyânın yok olmasından daha büyük (bir günah)tır ”
(Nesâî, Tahrîm 2 (3984, c 7 s 82)


وَعَنْ سَعِيدِ بْنِ زَيْدٍ عَن النبيِ صلى الله عليه وسلم قَال إنَّ مِنْ أرْبَى الرِّبَا الاِسْتِطَالَةَ فِى عِرْضِ الْمُسْلِمِ بِغَيْرِ حَقٍّ

Sa'îd İbni Zeyd’den Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğu rivâyet edilir: "Faizin en kötüsü, haksız yere müslümanın ırzını (şeref ve haysiyyetini) rencide etmektir"
(Ebû Davdu, Edeb 40, (4876)



وعن عُبيد بن عمَيْر عن أبيه أنَّ رَجُلاٌ سَألَهُ فقَالَ يا رَسُولَ اللّهِ ما الْكَبَائِر فَقَالَ: هُنَّ تِسْعٌ: الشِّرْكُ بالله، وَالسِّحْرُ، وَقَتْلُ النَّفْسِ التي حرم الله الا بالحق، وَأكْلُ الرِّبَا، وَأكْلُ مَالِ الْيَتِيمِ، وَالتَّوَلِّي يَوْمَ الزَّحْفِ، وَقَذْفُ الْمُحْصَنَاتِ الغافلات المؤمنات، وَعُقُوقُ الْوَالِدَيْنِ المسلمين، وَاسْتِحَْلالُ الْبَيْتِ الْحَرَامِ قِبْلَتِكُمْ أحْيَاءً وَأمْوَاتاً

Ubeyd İbni Umeyr babasından şöyle rivâyet ediyor: Bir adam Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e büyük günahların neler olduğunu sorması üzerine O, büyük günahlardan dokuz tanesinin şunlar olduğunu sıralamıştır: “Şirk, sihir, insan öldürmek, faiz yemek, yetim malı yemek, savaştan kaçmak, namuslu kadınlara iftirada bulunmak, anne ve babaya haksızlık etmek, sağlığınızda ve ölümünüzde kıbleniz olan Beytu'l-Haram’da ALLAH’ın haram kıldığını helal saymak”
(Ebu Davud, Vesaya 10, (2875); Nesâî, Tahrim 3 )

Kendi canına kıymak olan İntihar eylemi de büyük günahlar içinde zikredilmiştir;


يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ لاَ تَأْكُلُواْ أَمْوَالَكُمْ بَيْنَكُمْ بِالْبَاطِلِ إِلاَّ أَن تَكُونَ تِجَارَةً عَن تَرَاضٍ مِّنكُمْ وَلاَ تَقْتُلُواْ أَنفُسَكُمْ إِنَّ اللّهَ كَانَ بِكُمْ رَحِيمًا

“Yâ eyyuhellezîne âmenû lâ te’kulû emvâlekum beynekum bil bâtılı, illâ en tekûne ticâreten an terâdın minkum, ve lâ taktulû enfusekum, innallâhe kâne bikum rahîmâ(rahîmen) :Ey iman edenler! Mallarınızı, aranızda bâtıl sebeplerle yemeyin. Ancak birbirinizden hoşnud olarak ticaret yolu ile olmak başka. HERHANGİ BİR SEBEPLE NEFİSLERİNİZİ ÖLDÜRMEYİN. Şüphesiz ki ALLAH çok merhametlidir.” (Nisâ 4/29)

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem intihar eden kişinin cehennemde intihar ettiği hal üzere cezalandırılacağını bizlere bildirmiştir.
(Buharî, Tıb, 56)

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem : "Kendini boğarak öldüren kimse, Cehennem için boğmuş olur. Kendini vuran kimse, Cehennem için vurmuş olur."
(Buhârî, Cenâiz 84)

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem Yüce Merhâmetiyle sabırla HAYRı beklememizi ve çabalamamızı buyurur:

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “Ölümü istemeyin! Çünkü bir kişi iyi ise, yaşadıkça iyiliği artar. Kötü ise, hatâlarından dönüp doğru yola gelebilir.” buyurmuştur.
(Buharî)

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “Sıkıntılardan dolayı ölümü istemeyin! Dayanamayan, "Ya Rabbi, hakkımda yaşamak hayırlı ise, yaşamayı, ölmek hayırlı ise, ölümü nasip et!" desin!” buyurmuştur.
(Buharî)

Canın-Nefsin Muhafazası ve Hayatı Horumak için, mecbur kalınca, haram edilmiş olan şeyleri yemeye izin verilmiştir:


إِنَّمَا حَرَّمَ عَلَيْكُمُ الْمَيْتَةَ وَالدَّمَ وَلَحْمَ الْخِنزِيرِ وَمَا أُهِلَّ بِهِ لِغَيْرِ اللّهِ فَمَنِ اضْطُرَّ غَيْرَ بَاغٍ وَلاَ عَادٍ فَلا إِثْمَ عَلَيْهِ إِنَّ اللّهَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ

“İnnemâ harrame aleykumu'l-meytete ve'd-deme ve lahme'l-hınzîri ve mâ uhille bihî li gayrillâh(gayrillâhi), fe menidturra gayra bâgin ve lâ âdin fe lâ isme aleyh(aleyhi), innallâhe gafûrun rahîm(rahîmun) :O, size ölüyü (leşi), kanı, domuz etini ve ALLAH'tan başkası adına kesilmiş olan (hayvan)ı kesin olarak haram kıldı. Fakat kim kaçınılmaz olarak muhtaç kalırsa, taşkınlık yapmamak ve haddi aşmamak şartıyla (ölmeyecek oranda yiyebilir), ona bir günah yoktur. Gerçekten ALLAH, bağışlayandır, esirgeyendir.” (Bakara 2/173)

عَنْعَامِرٍ، قَالَ سَمِعْتُ عَبْدَ اللَّهِ بْنَ عَمْرٍو، يَقُولُ قَالَ النَّبِيُّصلى الله عليه وسلم ‏"‏ الْمُسْلِمُ مَنْ سَلِمَ الْمُسْلِمُونَ مِنْ لِسَانِهِوَيَدِهِ، وَالْمُهَاجِرُ مَنْ هَجَرَ مَا نَهَى اللَّهُ عَنْهُ ‏"‏‏ ‏

Amir (ra)’dan rivâyet edildiğine göre Abdullah İbn Ömer, Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğunu işitmiştir: “Müslüman Müslümanların elinden ve dilinden selamette olduğu kimsedir Muhacir, ALLAH'ın yasakladığı şeyleri yapmayan kimsedir ”
(Buharî, Rikâk, 26 )

Hiç bir insan başka canlıları da haksız yere öldürme hakkına sahip değildir.
İslam Dini El HAYY celle celâluhu BİZ-BİRliği İçindeki her Canlıyı ki Bitki-Hayvan-İnsan olsun fark etmez onlara candan bir Muhammedî Şefkat ve Merhâmet gösterilmesini ve onlara aslâ zulüm edilmemesini emreder kesinlikle!

Muhammedî Melâmette DİRİ-HAYY lık TEK ve ANA Kaynaktandır.
El HAYY OL-AN OL makta şu AN da ve her canlı Şah Damarından YAKÎN PRİZinden cAN CERR-yANı Alıp durmaktadır.

Sâdece ÂLETlerin cinsi ve markası farklı sANmakta Ham AKIL!..
Oysa AKL-ı SELİM Kâmil AKIL BİLirki, İnsanın Yüreğindeki, Kedinin Kulağındaki, Çiçeğin Yaprağındaki cAN CERR-yANı ve Hayat Diriliğ-elektiriğ AYNı kaynaktan gelmekte..
Fırıncı, Buzdolapçı, Ampûlcüler BİZ BİR-liğini Anlamazsa “Şu-cu Bu-cu” Kavgası büyür gider!..
İlahî HAYY BİZ-BİRliğimizde yetişen ÖZ Muhammedî gençlerimize ne mutlu çok şükür!..
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Mesaj gönderen kulihvani »

Muhammedî OLUŞ’u doğru ANlamak için,
Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve sellem’i;
İnancında BİL-mek,
Amelinde BUL-mak
Ahlâkında OL-mak
Hâllerinde YAŞA-mak gerekir ve zâten farzdır..

Bütün bunlardan öncesi ise KENDİsini Bilip Anlamak şarttır.
Her âdemoğlu gibi sıradan bir ABDULLAH-Allah’ın Kuludur.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’de Her İnsan Gibi Beşerdir:

قُلْ إِنَّمَا أَنَا بَشَرٌ مِّثْلُكُمْ يُوحَى إِلَيَّ أَنَّمَا إِلَهُكُمْ إِلَهٌ وَاحِدٌ فَمَن كَانَ يَرْجُو لِقَاء رَبِّهِ فَلْيَعْمَلْ عَمَلًا صَالِحًا وَلَا يُشْرِكْ بِعِبَادَةِ رَبِّهِ أَحَدًا
Resim----“Kul innemâ ene beşerun mislukum yûhâ ileyye ennemâ ilâhukum ilâhun vâhid(vâhidun), fe men kâne yercû likâe rabbihî fel ya’mel amelen sâlihan ve lâ yuşrik bi ıbâdeti rabbihî ehadâ(ehaden) : De ki: "Şüphesiz ben, ancak sizin benzeriniz olan bir beşerim; yalnızca bana sizin ilahınızın tek bir ilah olduğu vahyolunuyor. Kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa, artık salih bir amelde bulunsun ve Rabbine ibadette hiç kimseyi ortak tutmasın." (Kehf 18/110)

Resim---- Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Enâ davetü ebi İbrahime ve büşrâ ahi İsa ve rü’yâ ümmî: Ben babam İbrâhim’in duası, kardeşim İsa’ nın müjdesi ve annemin rüyâsıyım.” buyurmuştur.
(İ. Ahmed, Müsned IV-127,128; V-262)

Resim---- Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem kendisinden korkan bir bedeviye: “Anası ekseriya kurutulmuş et yiyen bir insandan ne diye korkarsın!” buyurmuştur.
(Hâkim, Müstedrek III-48; Sarahsî. Mebsût XVI-79)

Mekke fethinde kendisiyle korkudan titreyerek konuşan kimseye:

Resim---- Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Kendine gel! Ben bir kral değilim! Ben sadece kurutulmuş et yiyen bir kadının oğluyum!” buyurmuştur.
(İbni Mâce, Et’ime 30/3312)

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in Beşerî- ABDULLAH sallallahu aleyhi ve sellem yönü ile İlahî- Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selem yönünü İyi anlamamızı bizzât kendisi istemektedir.

Beden giyinmiş BEŞER OL-AN MuHaMMeD sallallahu aleyhi ve sellem, her İnsan gibi yaşamış, kulluk imtihanı vermiş, tevbe istiğfar ve dua etmiş, üMMetine yaşaması gereken her hususta İLK ve KESİN Örnek ABDULLAH-ABDUHU sallallahu aleyhi ve sellem yönü vardır..

Bir de Âlemlere Rahmet OL-AN veKüllî ŞEY NURundan yaratılan ALLAHın Rasûlu-Rasûluhu OL-AN Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selem yönü vardır…

Resim---- Abdullah İbni Abbas (radiyallahu anhu), Ömer İbni Hattab (radiyallahu anhu)’dan, o da Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’den: “Hazreti İsa’yı Hırıstiyanların yücelttiği gibi Beni yüceltmeyin. Ancak ben ALLAH’ın kuluyum. ALLAH’ın kulu ve elçisi deyiniz...” buyurmuştur.
(Buhârî, Enbiyâ 484; İmâmı Mâlik, Muvatta-Salât 69; Dairimî, Rikak 68/2784; İmâm Ahmed,Müsned I-23)

Resim---- Kendisine Kelime-i Şehâdeti telkin ettiği kişi: “Eşhedü enlâ İlâhe illâllah ve Eşhedü enne Muhammeden Rasûluhu ve Abduhu!” deyince Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem derhal müdahale ederek: “Ben RASÛL olmadan önce KUL idim. “Ve Eşhedü enne Muhammeden Abduhu ve Rasûluhu: Şehâdet ederim ki Muhammed O’nun kulu ve Rasûlüdür....” de!” buyurmuştur.
(Abdu’r Rezzak II, 205 h.no: 3076)

Resim---- Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Ben ancak bir beşerim, sizin gibi hatırlar, sizin gibi de unuturum.” buyurmuştur. (Müslim, Mesacid 92,93,94; İmâm Ahmed, Müsned I/379)

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selem her insan gibi hayatını devam ettirir günün üçte birini de ÖZEL görevi olan Resûliyyete ayırırdı:

Resim---- İmâm Hüseyin İbni Alî (radiyallahu anhu): “Babama (İmâm Alî’ye) Rasûlullah (sav)’in eve girişini sordum” O da: “Rasûlullah evine girdiği zaman günlük hayatını 3 kısma ayırırdı. Bir kısmını ibâdetlere, bir kısmını ailesine, üçüncü kısmını da kendi işlerine tahsis ederdi. Halkın işlerini yakın arkadaşları vasıtasıyla yapar ve kimseden bir şey saklamazdı.” şeklinde anlattı.” buyurmuştur. (Tirmizî, Şemâil s: 166,167)

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selem kendisine asla diğer insanlardan farklı davranılmasına izin vermezdi:

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Acem (İranlı)’in birbirine tâzim (ululama) için ayağa kalktıkları gibi sizde kalkmayın.” buyurmuştur.
(Ebu Dâvud, Edeb 165/5230; İmâm Ahmed, Sünen V-256)

Resim---- Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selem: “Kendisine el pençe divan durulmasını isteyen Cehenneme hazırlansın!) (İ. Ahmed, Müsned)

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selem günlük hayatında gayet alçak gönüllü ve ev işlerinde eşlerine yardımcı idi:

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, diz çöküp de yemek yediğine şaşıran bedeviye: “ALLAH Beni Keremli bir kul kıldı! Zorba ve muânid (inatçı) biri yapmadı.” buyurmuştur.
(Ebu Dâvud, Et’ime 18/3873; İbni Mâce, Et’ime 6/3263)

Resim---- Aişe (Radiallahu anha)’dan: “Rasûlullah (sav) herhangi bir beşer idi. Kendi elbisesini yamar, koyunu kendi sağar ve kendi işini kendisi yapar, ev işlerinde ailesine de hizmet ederdi.” buyurmuştur.
(Buhârî, Ezân 44; İmâm Ahmed, Müsned VI-106, 256)

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selem merhamet ve şefkati fiilen yaşayarak yaşatırdı:

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem sevgili oğlu İbrâhim (Aleyhi’s-Selâm)’ın can çekişmesini seyrederken gözlerinden yaşlar boşanınca Abdurrahmân bin Avf (radiyallahu anhu): “Sen de mi ağlıyorsun Y Rasûlullah?” deyince, Rasûlullah (sav): “Bu merhamettendir. Zîrâ göz ağlar, kalb hüzünlenir. Ama biz ancak RABB’ımızın razı olacağı şeyleri söyleriz.” buyurmuştur.
(Buhârî, Cenâiz 44; Müslim, Fezâil 62; İmâm Ahmed, Müsned I/268)

Resim---- Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, Hazret-i Hasan’ı bir dizine Hazret-i Hüseyin’i de öteki dizine oturtur, bağrına basar, sonra da: “Yâ Rabbi, bunlara rahmetini ihsan et, bunları seviyor, bunlara şefkat duyuyorum!” buyururdu.
(Buhari)

Bir bedevi: "Benim on çocuğum var. Şimdiye kadar hiçbirini öpmedim." Bunun üzerine Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Merhamet etmeyene merhamet olunmaz" buyurdu." (Kütüb-i Sitte, Muhtasarı Tercüme ve Şerhi, Prof. Dr. İbrahim Canan, 2. cilt, Akçağ Yayınları, Ankara, s.507)

Resim---- Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selem: “Bir çocuk ağlaması duydum ve annesine eziyet vermeyeyim diye hemen namazı kısa tuttum.” buyurdu.
(Nesaî)

Resim---- Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin sevgi ve şefkati sadece müslüman çocuklarına mahsus değildi.
Bir savaşta, savaşan kuvvetler arasında çocuklar da bulunmaktaydı ve çocuklar ölmüştü. Bunu öğrenen Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem çok üzüldü.
Öldürenlerden birisi: " Yâ Resûlluyllah!! Onlar müşriklerin çocuklarıydı ' deyince Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem : “Onlar doğdukları gibi duruyorlar. Sakın çocukları öldürmeyin, aman çocukları katletmeyin.
Her can ilk yaratılışta tertemizdir.”
buyurdu.
(Müsned,Ahmed b.Hanbel, 3/435)

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin Hazret-i Hasan’ı öptüğünü gören bir zat: "On oğlum var, hiçbirini öpmem!" dedi.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Merhamet etmeyen, merhamete kavuşamaz!" buyurdu.

(Buhari)

ResuluRasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, Hazret-i Hasan’ı bir dizine Hazret-i Hüseyin’i de öteki dizine oturtur, bağrına basar, sonra da: "Ya Rabbi, bunlara rahmetini ihsan et, bunları seviyor, bunlara şefkat duyuyorum!" buyururdu.
(Buhari)

Azîz kardeşim,
Muhammedî oluş şuûruna ulaşan ve sahih hadislerin derunî deryasına dalanlar Muhterem, Mübârek, Mükerrem, Mükemmel Ve Muazzez Muhammed (Aleyhi’s-Selâm)’ı Mütevâzılığın ve kulluğun zirvesinde bulurlar:
İbadet etmekten ayaklarının nasıl şiştiğini, yattığı hasırın vücûdundaki izlerini, hastalanıp acılar çektiğini, yaralandığını, oturarak namaz kılmak zorunda kaldığını, son nefesine kadar ümmetini düşündüğünü ve HAKK’a yürüdüğünü görürler.
İslâm Dini, Muhammedî Oluş Şuûru Kur’ânî ve Nebevî Kurallarla mümkündür.
Azîz Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem’den derunî bir Hakta ve Hayırda DUA örneğidir:

Resim---- Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Ben yüzümü, semâları ve yeri dostoğru yaratan (ALLAH)’a çevirdim, Ben müşriklerden değilim. Namazım, ibâdetim, hayatım, memâtım (ölümüm) âlemlerin RABB’i olan ALLAH’a aittir. O’nun hiçbir ortağı yoktur, Ben bununla emrolundum. Ve Ben müslümanlardanım. ALLAH’ım! Mülkün hakiki sahibi Sensin, Senden başka ilâh yoktur. Sen RABB’imsin ve Ben Senin kulunum! Nefsime zulmettim, günâhımı itiraf ettim, benim bütün günâhlarımı affeyle... Çünkü, ancak günâhları Sen affedebilirsin. Ahlâkın en güzelini Bana göster, çünkü onun en güzelini Sen gösterebilirsin. Ben Senin ibâdetine (kulluğuna) amâdeyim (hazırım), Senin dinine uymaktayım. Hayrın tamamı Senin elindedir. Şer Sana varamaz. Varlığım Seninle ve (sonu da yine) Sanadır. Mübâreksin ve yücesin! Senden mağfiret diliyor ve Sana tevbe ediyorum...” buyurmuştur.
(Müslim, Sahih I-534 ve diğer İmâmlar)

Resim---- Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Sizden biriniz RABB’inden bütün dilediklerini istesin, hatta kopan nalının kayışını bile...” buyurmuştur.
(Tirmizî, Sahih-Da’avât 117)

HAKK’a İman ve Sâlih Ameli İşlemede İNSANlara Hasbî Hizmeti,
İlahî Tebliğ, Tenzir, Tebşirinde ANA Kural kılan Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selem BİZlerede Hayrın en emin yolunu göstermek için:

Resim---- Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “İnsanların en hayırlısı insanlara en faydalı olandır.” buyurmuştur.
(Buhârî, Rikak 34)

Azîz Efendimiz Sahibimiz Rasûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem’e Salât-ü selâm olsun.
Ailesine, Ehl-i Beytine, Ashabına ve ümmetine de olsun...

Âmin Yâ Muîn!..
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Mesaj gönderen kulihvani »

Bize DU yı tavsiye eden ve duâmızı gösteren Azîz Efendimiz Sâhibimiz Rasûl-i Ekrem sallallâhu aleyhi ve sellem’e Salât-u selâm olsun.
Âilesine, Ehl-i Beytine, Ashâbına ve ümmetine de olsun...
Âmin Yâ Muîn!..

Âcizâne çabamız ve azmimiz ALLAH Rızâsı için HAKK’ın Halkına Muhammedî Muhabbet Ve Merhâmetle Hasbî Hizmettir.
Bir köşeye çekilmek bu zamanda doğru değildir.
Bâzen şöyle bir bakıyorum da Muhammedinur'da cem’ olan CÂNlarımıza âdeta bir Çilekeşler Tekkesi gibi..
Yedi renkte yedi seste yedi günde ve yedi yönde Meşreb meşki var BİZ BİR-İZ de hamdolsun..
Kaderince-Kadarınca ÇİLE çekenlerimizin, ÇEKtirenle Şah Damarından da Karîb-Yakın (Akraba) oluşlarını BiLip-BuLup-OLup da Rızâ göstererek ve Rızâsını dileyerek YAŞAmaları, kardeşlerimizin ele ele ve gönül gönüle Hakta ve Hayırda Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem în pâk Yürek kevserinde BİZ BİR-İZ SEViyelenişine sadece RABB'ımıza şükredilir.
İnşaallah sadece ALLAH Teâlâmızın RIZÂsı için Gönül Ehli kardeşlerimizin dertlerini paylaşmamızın Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemin İZ ve ÖZünde oluşu Muhammedî Şuur ŞEVKimizdir…


Resim--- Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “İnsanların içine karışıp onlardan gelecek çileye (ezâ, cefâ, zorluk) mâruz kalan mü’min, içlerine karışmayıp da dışarda durandan daha hayırlı (kıymetli) dır.” buyurmuştur.
(İbni Mâce Fiten 23)

AKLIn BASAR keyfiyeti ile NAKLin kudretinden doğan BASÎRET; Benlik Bağlarından kurtulup Subhânî SILA Seyr-u-Sülûku olan FELÂHı amaçlar.
İşte Kemâlât ise budur.
Bu Cevr-i Cihân ve Çark-ı Çile Çarşısında KEMÂLin SIRRı, CANın Çırpınış Çilesidir.
Çile ise benliğin bedeli ve bileliğin diyetidir...

Aziz kardeşlerim!

AKLı olan her insan için şu içinde yaşadığımız İmkânla İmtihan Hayâtında ALLAH Teâlâ'mızın Muradını EMR buyurduğu Sâlih KULluk Kurallarına bakarsak.
NEFSin Ana Kartına Yüklenen, TEVHİD TEKLİFİni Kabul-Red TERCİHİ için Yol gösterici-Hidâyet edici ile Saptırıcı-Çeldirci Sebebler ÇOKluğu açık ve ortadadır.

Akıl; ham, yoz ve egoist kaldıkça Basarla gördüğünü doğru, iyi, güzel ve Hak ve Hayr sanacaktır.

Ancak Akl-ı Selim ÖZ Gözü Basîretle Hakkı ve Hayrı görebilecektir.
Bu Hayat Düzeni, bu şekilde görüp SEÇmesi esâsına göre hazırlanmıştır.
Her akıl haklıyım diye İŞ işler çünkü..

Oysa ne buyurmakta ALLAH Teâlâ'mızın Tebliğ-Tenzir-Tebşir ve Teşhid GÖREVLİsi ALLAH NAKLi-HÜKMULLAHı GETİRici ve BİZi ALLAHımıza GÖTÜRücümüz Habîbullah-Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve selem:

Resim--- Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “Cennet zorluklarla (çilelerle), cehennem ise (insana çekici ve kolay gelen) şehvetlerle kuşatılmıştır.” buyurmuştur.
(Müslim, Cennet 1)

Azîz Efendimiz Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem; Tebliğ-Tenzir-Tebşir ve Teşhid Görevini Tebliğ yanında Ta’lim (öğretim) ve Terbiye (eğitim) sini de bildirmiş ve yaşamıştır.
Kendisinin tatbik ettiği ve ashâbıyla harf harf göstererek yaşadığı FIRKA-İ NÂCİYE yolunu çizmiştir.

Bediüzzaman, kurtulan fırkayı "Fırka-i Naciye-i Kâmile" tâbiriyle ifâde eder.
(Nursi, Said, Mektubat)

Resim--- Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “.... Benim ve ashâbımın izlediği yolu izleyenler (Fırka-i Nâciye)...” buyurmuştur.
(İbni Mâce, Fiten 17; Tirmizî, Îmânı 18)

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “Yahudiler yetmişbir veya yetmişiki fırkaya ayrıldılar. Hırıstiyanlar da yetmişbir veya yetmişiki fırkaya ayrıldılar. Benim ümmetim de yetmişüç fırkaya ayrılacaktır.”
(Ebû Dâvud, Sünnet/Hadis no: 4596, 4/197)

Resim--- Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “Şüphesiz Isrâiloğulları yetmişbir fırkaya bölündüler. Bunların yetmiş fırkası helâk oldu, birisi kurtuldu. Muhakkak benim ümmetim de yetmişiki fırkaya ayrılacaktır. Bunlardan yetmişbiri helâk olacak birisi de kurtulacak." Dediler ki, ‘Ey ALLAH’ın Rasûlu! Bu kurtulacak olan fırka hangisidir?’ Rasûlullah (sav) buyurdu ki: ‘Cemaattir, cemaattir’”
(A. b. Hanbel, 3/145. )

Kur’ân-ı Kerim'imizde de:

مُنِيبِينَ إِلَيْهِ وَاتَّقُوهُ وَأَقِيمُوا الصَّلَاةَ وَلَا تَكُونُوا مِنَ الْمُشْرِكِينَ

Resim---- “Munîbîne ileyhi vettekûhu ve ekîmû's-salâte ve lâ tekûnû mine'l-muşrikîn(muşrikîne) :'Gönülden katıksız bağlılar' olarak, O'na yönelin ve O'ndan korkup sakının, dosdoğru namazı kılın ve müşriklerden olmayın.”
(Rum 30/31)

مِنَ الَّذِينَ فَرَّقُوا دِينَهُمْ وَكَانُوا شِيَعًا كُلُّ حِزْبٍ بِمَا لَدَيْهِمْ فَرِحُونَ

Resim---- “Minellezîne ferrakû dînehum ve kânû şiyeâ(şiyean), kullu hızbin bimâ ledeyhim ferihûn(ferihûne) :(O müşrikler ki,) Kendi dinlerini fırkalara ayırmış ve kendileri de parça parça olmuşlardır; ki her grup kendi elindekiyle övünüp sevinç duymaktadır.” (Rum 30/31)

مَّا أَفَاء اللَّهُ عَلَى رَسُولِهِ مِنْ أَهْلِ الْقُرَى فَلِلَّهِ وَلِلرَّسُولِ وَلِذِي الْقُرْبَى وَالْيَتَامَى وَالْمَسَاكِينِ وَابْنِ السَّبِيلِ كَيْ لَا يَكُونَ دُولَةً بَيْنَ الْأَغْنِيَاء مِنكُمْ وَمَا آتَاكُمُ الرَّسُولُ فَخُذُوهُ وَمَا نَهَاكُمْ عَنْهُ فَانتَهُوا وَاتَّقُوا اللَّهَ إِنَّ اللَّهَ شَدِيدُ الْعِقَابِ

Resim---- “Mâ efâ allâhu alâ rasûlihî min ehli'l-kurâ fe lillâhi ve li'r-rasûli ve lizî'l-kurbâ ve'l-yetâmâ ve'l-mesâkîni vebni's-sebîli key lâ yekûne dûleten beyne'l-ağniyâi minkum, ve mâ âtâkumu'r-rasûlu fe huzûhu ve mâ nehâkum anhu fentehû, vettekûllâh(vettekûllâhe), innallâhe şedîdu'l-ikâb(ikâbi) :ALLAH'ın o (fethedilen) şehir halkından Rasûlu'ne verdiği fey, ALLAH'a, Rasûl'e, (ve Rasûl'e) yakın akrabalığı olanlara, yetimlere, yoksullara ve yolda kalmışlara âittir. Öyle ki (bu mallar ve servet) sizden zengin olanlar arasında dönüp dolaşan bir devlet olmasın. Rasûl size ne verirse artık onu alın, sizi neden sakındırırsa artık ondan sakının ve ALLAH'tan korkun. Şüphesiz ALLAH, cezâsı (ikâbı) pek şiddetli olandır.”
(Haşr 59/7)

لَقَدْ كَانَ لَكُمْ فِي رَسُولِ اللَّهِ أُسْوَةٌ حَسَنَةٌ لِّمَن كَانَ يَرْجُو اللَّهَ وَالْيَوْمَ الْآخِرَ وَذَكَرَ اللَّهَ كَثِيرًا

Resim---- “Lekad kâne lekum fî rasûlillâhi usvetun hasenetun limen kâne yercûllâhe ve'l-yevme'l-âhıra ve zekerallâhe kesîrâ(kesîren) :Andolsun, sizin için, ALLAH'ı ve âhiret gününü umanlar ve ALLAH'ı çokça zikredenler için ALLAH'ın Rasûlu'nde güzel bir örnek vardır.” (Ahzâb: 33/21)

Nebiyyu’l-Ummî olan Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem her hususta Babamız gibidir ve hattâ canımızdan da öndedir.

Resim--- Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “Şüphesiz ki Ben sizin için, çocuğun yanındaki babası gibiyim.....” buyurmuştur.
(Ebu Dâvud, Taharet 4)

Abdullâh bin Hişâm’ın anlattığı şu rivâyet, Rasûlullâh’a muhabbetin hangi seviyede olması gerektiğini göstermesi bakımından çok mânidârdır:

Resim--- “Bir defâsında Rasûlullâh (sav) ile birlikte bulunuyorduk. Rasûl-i Ekrem, orada bulunanlardan Hz. Ömer’in elini avucunun içine almış oturuyordu. O sırada Ömer (ra):
“–Yâ Rasûlullah! Sen bana canımın dışında her şeyden daha sevgilisin!” diyerek Rasûlullah’a olan muhabbetini ifâde etti.
Onun bu sözüne karşılık Rasûlullah (sav) Efendimiz:
“–Hayır, ben sana canından da sevgili olmalıyım!” buyurdu.
Hz. Ömer (ra) hemen: “–O hâlde Sen’i canımdan da çok seviyorum yâ Rasûlullah!” dedi.
Bunun üzerine Rasûlullah (sav): “–İşte şimdi oldu.” buyurdu.
(Buhârî, Eymân, 3)

HAKKı DUYmamızı ve HAYRa UYmamızı buyuran Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem Sünneti Seniyyesi olan Sâlih Ameli çileli de olsa sabırla işlememizi ve kendi yolunu izlememizi istemiş ve emretmiştir.

Resim---- “De ki: “Ben ancak sizin gibi bir insanım, Bana ancak ilâhınızın bir tek ilâh olduğu vahyolunuyor, onun için her kim RABB’ine kavuşmayı dilerse, sâlih amel (güzel işler) işlesin ve RABB’ine yaptığı ibâdette hiçbir şirk karıştırmasın.”
(Kehf 18/110)
En son kulihvani tarafından 16 Nis 2010, 00:52 tarihinde düzenlendi, toplamda 3 kere düzenlendi.
Resim
Kullanıcı avatarı
yolcu
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 369
Kayıt: 14 May 2009, 02:00

Mesaj gönderen yolcu »

Allah'ın rızası ve Rasul'ünün hoşnutluğu bizle beraber olsun.
Teşekkür ederim.
[img]http://www.muhammedinur.com/photos/galleries/avatars/1.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Mesaj gönderen kulihvani »

Kur’ân-ı Kerîm: İlim ve hikmettir.
İlme, âlim; hikmete ârif gerek.
Elbette hem âlime hem de ârife, edeb-i Muhammed gerek ki kâmil ârif ve ilmiyle âmil âlim olsunlar...
Günümüzde ise ilim ve hikmet; ne idiği belirsiz etiketli ve cübbeli âlim bozuntusu ile ham sofuların elinde kaldı...

İlmin ve hikmetin kapısı İmâmı Alî (kerremullâhi veche): “Belimi iki kişi kırdı (büktü). Birisi nefret ettiren âlim, ötekisi câhil sofu...” buyurmaktadır.
(El Münâvi; El Kevâkibu’d-Durriye’de)

Bir mânâ âleminde bendenize: “Ashabın Alî’si ve ulusuyum!”buyuran İmâm Alî (kerremullahi veche) için:

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Hikmetin yurdu Benim, Alî de onun kapısıdır.” buyurmuştur.
(Tirmizî, Sünen)

Resim---Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “Ben ilmin beldesiyim, Alî de onun kapısıdır. O halde ilim isteyen o kapıya koşsun...” buyurmuştur.
(Aclûnî, Keşfu’l-Hâfâ I/203)

Ondandır ki Hâlisen Muhlisen Muhammedî olanlar her hususta göz açıp kapamadan buluşur-bilişir ve biz oluşurlar:

Resim--- “Sizi bir tek nefsten (candan) yaratan (inşâ’ eden) O’dur. Demek ki bir karar yeri, bir de emânet yeri vardır. Gerçekten âyetlerimizi anlayan (fıkh eden) bir topluluk (kavim: aynı kıvamda olanlar) için açıkladık.”
(En’âm 6/98)

Canlar (nefsler) tevhidinde; karar yeri Âdem (Aleyhi’s-Selâm), emânet yeri Havva vâlidemiz diye zevk edebiliriz.

Resim---- “O, O ZÂT’tır ki sizi bir tek nefsten yarattı...”
(A’râf 7/189)

Resim---- “İnsanlar bir tek ümmet idi, sonra ayrılığa düştüler.....”
(Yûnus 10/19)

Bu muazzam ve muhteşem canlar cemâatının Muhammedî Mahşeri ise;

Resim---- “İşte bu, İslâm Ümmeti bir tek ümmet olarak sizin ümmetinizdir, RABB’iniz de yalnız Benim; onun için hep Bana kulluk edin...”
(Enbiyâ 21/92)

İşte ezeli, ebede bağlayan Muhammedî oluş şuûru ve nûru... Muhammedî mü’minler olarak bu neş’eyi duyuş-uyuş ve yaşayış sürûru ve onuru...
Gerisi ise, taşkınlık ve şaşkınlık (irfat ve tefrit)....

İnsanoğlunun imkânla imtihan çilesini ve zihnî acıları hissetmesinin tek sebebi aklıdır.
Zikrin, fikrin, şükrün ve sabrın yaşanması akılladır.
BİLmek-BULmak-OLmak ve YAŞAmak AKILladır.
Akıl ve Nefsin fazîlet fonksiyonlarını anlayamayan bâzı ahmaklar, maalesef ikisine de düşman olup kendi tasavvurlarına dayalı tasavvuflarından, aklı ve nefsi sürmüşler ve hayallerinin peşine düşmüşlerdir.
Oysa Muhammedî Tasavvufta zâhiri anlayış aracı olan AKIL ile bâtının anlatış aracı olan NAKLin (Kur’ân-ı Kerîm) buluşması, tanışması ve tevhidin oluşması esastır.

Resim---Ömeru’l-Fâruk (radiyallâhu anhu) soruyor: “Yâ Rasûlullah! Kabirde sorgulama sırasında akıllarımız bize gelecek mi?” Rasûlullah (sav): “Evet, bugünkü hâliniz gibi...” buyuruyor.
(İmâm Ahmed, Müsned II-172)

Resim---Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “Bir saatlik tefekkür 60 senelik (nâfile) ibâdetten hayırlıdır.” buyurmuştur.
(Aclûnî, Keşfü’l-Hâfâ I-370)

Akıl; Cenâb-ı ALLAH’ın ilmiyle tâlim (öğretim), Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in edebiyle terbiye edilirse, insanın maddî-mânevî organları akort edilmiş 7 telli saz gibi şehâdet şarkıları çalar...
Yoksa her telden gürültü ve kargaşa, yeri-göğü doldurur...
Dili terbiye görmemiş; hoş konuşan, ama boş konuşan nice insanlar görürsün...
Oysa dil; dünyâ, din ve âhireti için insanların iletişim araçları idi...
Tıpkı harçlık parası gibi itinâlı kullanılması ve boşa çıkınca da Zikrullah’a akıtılması gereken Niyâz Nehri idi....

Resim---Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’e: “Yâ Rasûlullah! İslâmın (nâfile) ibâdetleri bana fazla geldi. Bana devâmlı yapabileceğim bir şey öğret ki bende devâmlı onu yapayım...” diyen sahabiye Rasûlullah (sav): “Dilin devâmlı ALLAH’ın zikriyle ıslak kalsın!” buyurmuştur.
(Tirmizî, Da’avât 4)

Nice insan toplulukları hep birlikte boş söz-laklakiyatı ile sabahı akşam ederler.
Oysa Allah Teâlâ’yı ANmak:

Resim---Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “Zikir meclislerinin ganimeti (ele geçen, elde kalanı) cennettir.” buyurmuştur.
(İmâm Ahmed, Müsned II-190)

Resim---Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’e: “Bana bir şey öğret ve az söyle ki hafızamda tutabileyim...” diyen bir kimseye: “Kızma!” buyurdu. Sorusunu birkaç defa tekrarladıkça cevâben hep: “Kızma...” buyurmuştur.
(Tirmizî, Birr 72)

Akıl kelimesinin kökü bağlamak fiilindendir.
Akıl insanoğlunun İlim, İrâde, İdrak ve İştirak İşleminin elektriği, iliği, aslı ve astarıdır...

Resim---Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’e, devesini korumayı ALLAHu Zu’l-CELÂL ’e emânet ettiğini söyleyen birisine: “Deveni bağla ve ondan sonra tevekkül et...” buyurmuştur.
(Tirmizî, Kıyâmet 60)

İnsanoğlu ağzından giren (helâl veya haram) ve ağzından çıkan (sıdk, doğru veya yalan) ın fayda ve zararını her zaman, her yerde, her halde, her şey ve herkesten gördü, görüyor ve görecektir...
Ne acıdır ki Kudsî Kab olan ağzını en değerli ve en değersiz olanlarla doldurur.
Kalbin tercümanı olan dilini ikrârda da inkârda da kullanabiliyor...

Küfrün kötülüğü yalan oluşundandır:

Resim---Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’e soruluyor: “Mü’min korkak olur mu?” cevâbı: “Evet” “Mü’min cimri olur mu?” cevâbı: “Evet” “Mü’min yalancı olur mu?” sorusuna cevâbı ise: “Hayır...” olmuştur.
(İmâmı Mâlik, Muvatta-Kelâm 19)

Mü’min, Muhammedî metodla aklının öğretim ve eğitimini yapan ve aklını ALLAHu Zu’l-CELÂL’in rızâsı için (Livechillah) kullanan bir kimsedir.

Resim---Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “Mü’minin işine şaşıyorum. Gerçekten onun bütün işleri hayrdır. Bu mü’minden başka, hiçbir kimsede yoktur. Kendisine varlık isabet ederse şükreder ve bu, onun için hayr olur. Darlık isabet ederse sabreder, bu da onun için hayr olur...” buyurmuştur.
(Müslim, Zühd 64)

İnsanoğlu dil ile dua eder ve duâ ise ibâdetin derunî özüdür.

Resim---Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “Kaderi ancak duâ önler ve ömrü ancak iyilik artırır.” buyurmuştur.
(Tirmizî, Kader 6; İbni Mâce, Mukaddime 10)

Ey insanoğlu, alıp verdiğin nefesler; okuduğun “Kader Kitâbı”nın ve “yazdığın imkanla İmtihan Defteri” nin harfleridir... Deyyûmiyyet (ezel-ebed devâmlılık) ihâtasının kayyûmuyyet (özdenlik, açıkça ortada, ayakta ve varlığı kendi Zâtından oluş şühûdu olan varlığı nurlandıran, Nûrullahdır. RABBu’l-âlemin’in ihsânı olan akıl nûrunu kullanabilenler, Hakîkat Ehli; beceremeyen, kullanamayan veya kullanmak istemeyenler ise Hicâb Ehli (HAKK’ı duyuş ve uyuşta perdeli) dirler.

İnsanoğlu, bâtınî belirsizlik ve bilinmezliğin mânâsı ile zâhiri mevcûdun maddesini Muhammedî akıl ile birleştirir, bağlar ve faydalanır.
Tevhid Tarlası olan bu imtihan âleminde insana emredilen (Emrullah) ve murâd edilen (Murâdullah); ömrünün son ucundaki zâhiri şehâdet tohumunun aslı ve anası, bâtınî tevhid toprağı olan Kelâmullah (nakl) dır.
Onun için aklını Kur’ân-ı Kerîm’e göm ki fazîlet filizlensin...
Çiçek açsın ve semeresini (meyve) gör...
Dîninde, dünyanda ve âhiretinde sefâsını sür...

Kemâl bulmamış ham akıl ve tezkiye edilip (temizlenip) şeytânî ahlâktan Rabbânî ahlâka geçememiş nefs, kıblesini dünyâya döndürür...
Fitne ve belâlar yurdu yalan dünyâda; sükûn, sükût, selâmet ve sekîne-i Muhammed’e hasret kalıp, eceli yok sayıp, emel ve rahat peşinde gece gündüz koşmaktan canı çıkar gider...
Halbuki; Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem, bir gün Ashâb-ı Güzin’i toplayıp yerden iki taş alıyor ve birini çok uzağa atıyor, diğerini ise ayaklarının önüne bırakıyor ve:
“İşte şu uzağa attığım taş emelleriniz, şu ayak ucunuzdaki taş ise ecelleriniz...” buyuruyor...

Yine, “Yaratılmayanı arayan çok yorulur...” diyen Câfer-i Sâdık Efendimize: “Nedir o yaratılmayan?” denilince: “Dünyâ da rahatlık...” buyuruyor.

Resim---Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “Lâ rahate fi’d-dünya...: dünyada rahat yoktur...” buyuruyor.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Mesaj gönderen kulihvani »

İslâm Dininin her Müslüman Kimse için geçerli OLmazsa, Olmazlarından:

4- Neslin (Irzın) Muhafazası



Nesil; soy, sop, zürriyet, döl, kuşak demektir…

İnsanoğlunun İlahî Düzende varlığını sürdürdüğü zürriyet zincirini kurması ve koruması ana görevidir, ve isteğidir elbette..
Ayrıca İlahî Emirdir de:

وَالَّذِينَ يَقُولُونَ رَبَّنَا هَبْ لَنَا مِنْ أَزْوَاجِنَا وَذُرِّيَّاتِنَا قُرَّةَ أَعْيُنٍ وَاجْعَلْنَا لِلْمُتَّقِينَ إِمَامًا

Resim---- “Vellezîne yekûlûne rabbenâ heb lenâ min ezvâcinâ ve zurriyyâtinâ kurrete a’yunin vec’alnâ lil muttekîne imâmâ(imâmen) :Onlar ki: “- Ey Rabbimiz! Bize zevcelerimizden ve nesillerimizden gözlerimizin süruru (sevinci) olacak iyi kimseler ihsan et ve bizi takva sahiblerine imam (önder) yap.” derler.” (Furkân 25/74)

İslam Dini her kişiye değer verirken gelcek NESLinde genetik korunmasını emreder.
Muhammedî İnanç-İtikat
Muhammedî Salih Amel
Muhammedî Saygın Ahlâk
Muhammedî Hâl Huyu içinde Aile Hayatı kurdurur ve yaşatır.

Aile kavramı en âdil ve değerli SEViyededir.
Karı-Koca rasıan kurulan NİKAH Köprüsü Cennet Yolu iken.
Nikahsız Kadın erkek ilişkisi-ZiNA şiddetle yasaklanan Cehennem Yolu kılınmıştır.
Şehvetin ve Şehâdetin ocağı Aile Yuvası temelden korunmuştur.

Evlliği emrederken:
وَإِنْ خِفْتُمْ أَلاَّ تُقْسِطُواْ فِي الْيَتَامَى فَانكِحُواْ مَا طَابَ لَكُم مِّنَ النِّسَاء مَثْنَى وَثُلاَثَ وَرُبَاعَ فَإِنْ خِفْتُمْ أَلاَّ تَعْدِلُواْ فَوَاحِدَةً أَوْ مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُكُمْ ذَلِكَ أَدْنَى أَلاَّ تَعُولُواْ

Resim---- “Ve in hıftum ellâ tuksitû fîl yetâmâ fenkihû mâ tâbe lekum minen nisâi mesnâ ve sulâse ve rubâ’(rubâa), fe in hıftum ellâ ta’dilû fe vâhideten ev mâ meleket eymânukum, zâlike ednâ ellâ teûlû : Eğer yetim (kız)lar konusunda adaleti yerine getiremeyeceğinizden korkarsanız, bu durumda, (onlarla değil) size helal olan (başka) kadınlardan ikişer, üçer, dörder olmak üzere nikahlayın. Şâyet adaleti sağlayamayacağınızdan korkarsanız, o zaman bir (eş) ya da sağ ellerinizin malik olduğu (cariye) ile (yetinin). Bu sapmamanıza daha yakındır.” (Nisâ 4/3)

Zina ahlâksızlığı-hayasızlığı yasaklanmaktadır:

وَلاَ تَقْرَبُواْ الزِّنَى إِنَّهُ كَانَ فَاحِشَةً وَسَاء سَبِيلاً

Resim---- “Ve lâ takrebûz zinâ innehu kâne fâhışeh(fâhışeten), ve sâe sebîlâ(sebîlen): :Zinaya yaklaşmayın, gerçekten o, 'çirkin bir hayasızlık' ve kötü bir yoldur.” (İsrâ 17/32)

Kur'ân-ı Kerimimizde Zinâ âyetleri:

Mâide5/5; En’âm:6/151; A´raf 7/33,80,81; Yusuf 12/24; Isrâ 17/32; Nur 24/2-10, 23-26, 30; Furkan 25/68; Mumtehine60/12; Talak65/1 bknz..

İsalm Dinin Temeli olan Fıtrî Yapının soysuzlaşmasını dejenere olup bozuşmasını pek çok husuta ki,
Erkek, kadın çocukları başta olmak üzere ZİNAyı önlemek için buyurulan Hadis-i Şerifler pek çoktur.
Bazıları:

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Zina eden, zina ettiği vakit (kamil) mümin olarak zina edemez. Hırsız, hırsızlık yaptığı zaman (olgun bir) mümin olarak hırsızlık yapamaz. Şarap içen kimse, onu içtiği sırada kamil mümin olarak içemez." buyurmuştur.
(Müslim c. 1, s. 54; Buhari c. 6, s. 241)

Resim--- Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Bir kişi zina ettiği zaman ondan imanın nuru çıkar, bir gölge gibi üzerinde durur. Ondan ayrıldığı zaman geri döner." buyurmuştur.
(et-Terğib ve't-Terhib c. 3, s. 273)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "İman bir gömlek gibidir. Allah, dilediği kimseye onu giydirir. Bir kul zina ettiği vakit Allah ondan iman elbisesini soyar. Eğer tövbe eder ise geri çevri¬lir." buyurmuştur.
(et-Tergib ve't-Terhib c. 3, s. 273)

Resim--- Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Üç kimse vardır ki kıyamet günü Allah onlara (rahmet nazarı ile) bakmaz, onların günahlarını temiz¬lemez ve onlara gâyet acıklı bir azap vardır. Onlar: Zina eden ihtiyar, yalancı hükümdar ve büyüklük tas¬layan fakirdir." buyurmuştur.
(et-Terğib ve't-Terhib c. 3, s. 275.)

"Muhakkak ki yedi kat gökler ve yedi kat yerler zina eden ihtiyara la'net ederler. Şüphe yoktur ki, zina edenlerin avret yerlerinin çirkin kokusu, elbette ce¬hennem halkına bile eziyet verir." buyurmuştur.
(et-Terğib ve't-Terhib c. 3, s. 276)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selem, Mi’rac Gecesi göklere yüceldiği za¬man, çirkin kokular yayılan bir dereye yolu uğramış ve orada şiddetli bağırmalar ve feryatlar işitmişti. Cebrail aleyhisselama:
''Ya Cebrail, bunlar kimlerdir?" diye sormuştu O:
"Zina için süslenen ve fuhuş işleyen kadınlardır" cevabını verdi.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Aralarında "Piç" çoğalmadıkça, ümmetim hayırdan ayrılmaz. Onlar arasında piç çoğaldığı za¬man, Allah'ın onları genel bir azaba uğratması çok sürmez.”
buyurmuştur.
(et-Terğib ve't-Terhib c.3, s. 277.)

Resim---İbni Mes'ud (r.a.) ten şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’ e: “Hangi günah Allah katında daha büyüktür?" diye sormuştum ..
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Seni yarattığı halde Allah'a ortak koşmandır" buyurdu.
Ben: "Bu, (suç) muhakkak, elbette büyüktür" dedim, "Sonra hangisidir?"
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Seninle birlikte yemeğini yiyecektir diye çocuğunu öldürmendir" buyurdu.
Ben: "Daha sonra hangisidir?" dedim.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Komşunun hanımı ile zina etmendir"
cevabını verdi
(et-Terğib ve't-Terhib c. 3, s. 278).

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selem, bir gün ashabına hitaben şöyle bu-yurmuştu:
"Zina hakkında ne dersiniz?".
Ashab: "Aziz ve Celil olan Allah'ın ve onun Resülünün
yasakladığı bir haramdır ve bu (iş) kıyamete kadar ha¬ram (olarak kalacak) dır."
dediler.

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Bir adamın on tane fahişe ile zina etmesi komşusunun karısı ile zina etmesinden daha hafiftir. buyurdu.
"Kocası yanında olmayan bir kadınla zina eden kimsenin benzeri, kıyamet gününün siyah yılanlardan birinin dişleriyle didiklediği kimsenin benzeridir."

(et-Terğib ve't-Terhib c. 3, s. 279)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "(Evlerinde rahatlıkla oturanlara) asker ailelerinin ha¬ramlığı, annelerin (oğullarına olan) haramlığı gibidir. Bir kimse mücahitlerden birinin ailesinin işlerini gö¬rüp gözeten durumunda iken ona hıyanet ederse, kıyamet günü hak sahibi olan mücahit onu bekleyecek de o (namus düşmanı) nın sevablarından dilediği kadar alacaktır." dedi.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, daha sonra etrafına bakındı da "Ya ne sandınız?" buyurdu.

(et-Terğib ve't-Terhib c. 3, s. 279.)

Dâima dediğimiz gibi İslam âlemi KADIN-NİSÂ-HARAM a gerçek Dinî Değerini vermediği veya vermediği için bu gün rotu çıkmış araba gibi felakete sürüklenmektedir.
Hacca gittiğinizde geneli veya Afganistan gibi aşırı ülkelerle Türkiyemiz gibi tam serbest ülkelerdeki kadın profiline bakınız…
Kadın bedeninin ve iffetinin; İslamî Ana, eş, kız, gelin ve kız kardeş 5 lisi dışındaymışçasına piyasaya sürülmesi içler acısı…
Kadının yaratılma sebebi ise Kur’ânımızda buyurulan:


وَمِنْ آيَاتِهِ أَنْ خَلَقَ لَكُم مِّنْ أَنفُسِكُمْ أَزْوَاجًا لِّتَسْكُنُوا إِلَيْهَا وَجَعَلَ بَيْنَكُم مَّوَدَّةً وَرَحْمَةً إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ لِّقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ

Resim---- “Ve min âyâtihî en halaka lekum min enfusikum ezvâcen li teskunû ileyhâ ve ceale beynekum meveddeten ve rahmeh(rahmeten), inne fî zâlike le âyâtin li kavmin yetefekkerûn(yetefekkerûne) :Onda 'sükun bulup durulmanız' için, size kendi nefislerinizden eşler yaratması ve aranızda bir sevgi ve merhamet kılması da, O'nun ayetlerindendir. Şüphesiz bunda, düşünebilen bir kavim için gerçekten ayetler vardır.” (Rûm 30/21)

Yine Kur’ânımızda buyurulan deneme tahtamız-Sırat Köprümüz Eş ve Çocuklarımız:

وَاعْلَمُواْ أَنَّمَا أَمْوَالُكُمْ وَأَوْلاَدُكُمْ فِتْنَةٌ وَأَنَّ اللّهَ عِندَهُ أَجْرٌ عَظِيمٌ

Resim---- “Va'lemû ennemâ emvâlukum ve evlâdukum fitnetun ve ennallâhe indehû ecrun azîm(azîmun) : Bilin ki, mallarınız ve çocuklarınız ancak bir fitnedir (imtihan konusudur.) Allah yanında ise büyük bir mükafaat vardır.” (Enfâl 8/28)

Nesillerini düşmanlarının metodlarına teslim edenler, bir gün karşılarında güçleri yetmeyecek ordular bulurlar.
Uyuşturucukoliklerin neler ettiği ortada iken aldırmayan toplumlar, iç-dış din düşmanlarının
yıkamdıkları FIRINı-İslam Dinini nasıl fırıncının, babalarınca terk edilen çocuklarına yıktırdıklarını er-geç göreceklerdir.
Oysa SâLİH NeSİL kıyamete kadar Rahmet Irmaklarımızıdır daima:


Hadîs-i Kudsîde buyrulur:

Resim---Allâh Teâlâ, cennetteki sâlih kulunun derecesini yükseltir de, hayrete düşen kul: “Yâ Rabbî, bu terfî bana hangi sebeple verildi?” diye sorar.
Allâh Teâlâ da: “Çocuğunun sana yaptığı istiğfâr ve duâ sebebiyle.”
buyurur. (Ahmed bin Hanbel, II, 509; İbn-i Mâce, Edeb, 1)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “İnsan ölünce, bütün amellerinin sevâbı kesilir. Ancak şu üç şey müstesnâ: Sadaka-yı câriye, kendisinden istifâde edilen ilim, ardından duâ eden sâlih bir evlâd.”
(Müslim, Vasiyet, 14; Tirmizî, Ahkâm, 36)

Baba-Ana olarak elbette çocuklarımızın üzerlerimizde Allah Teâlâ Katında sorulacak olan hakları vardır:

İslama uygun isim verilmelidir.
Tanıdığımız bir yaşayan Nasreddin Hoca gibi Şükrü Hocamız vardı o anlatmıştı.
Bir genç ölmüş ismi Kaya, ana adı Deniz..
Şükrü Hoca Telkin verecek ölüye..
Ölen gencin Babasına isimleri sorunca demiş ki: “Efendi, şimdi: “Kalk bakalım Denizden doğma Kaya!” mı diyeceğiz?”

Haramsız bir rızıkla mideleri doyurulurken, Yalansız bir doğru ile kalbleri de beslenmelidir.
En hızlı ve hassas taklidçi olan çocuğun sürekli İZlediğini unutmayıp daima muhammedî Ahlâk içinde olmalıyız aile içinde ve dışında..
Küçükken yakınlık-diyaloğ kurup sıkmadan uzaktan kontrol ederek davaranış ve işlerinde yalan, riya vs den korumalıyız.
Bizlere güvenmesini sağlamalıyız ve güvenilir kişi yapmalıyız güvenmeliyiz.
Başarıları abartılmadan mükafaatlandırılırken övülürken, hatalarını da görmemezlik etmeyip açıkça konuşmalıyız ve izah etmeliyiz.
Elbette her hatasına sık sık ceza vererek arsız hale getirmek yüzsüz insane yapacaktır.
Unutmamalıyız ki yanlış alışkanlıklar, damla damla demir direkler olacaktır ilerde karşımıza..
Çocuk yaşına ve aklına uyugun bilgiler zamanında verilmelidir.
Ben bilirim ki köyde yeni kardeşi doğan çocuklara ebeveyni: “Bu bebek kardeşini sana Hacı Baba (Leylek) getirdi!” derlerdi.
Basit gözüken bu bilgi yanlışlığı çok konuda çoğalınca nasıl bir akıl gelişimidir bu?
Muahmmedî Ahlâk Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selemin buyurup uyguladığı gibi öğretilip eğitilmelidir çocuklarımız..
Kötü Ahlâkın kemikleştiğinde, kazınamaz HUY olacağı unutulmamalıdır..
Her yaşta o yaşa mahsusu kimlik ve kişiliğnin Olacağı gerçeğine gore, bulunduğu yaşın gereği ilim ve edeb öğretilmeli, ve o yaşı yaşamasına müsade edilmelidir..
Ağaç yaş iken eğilir, unutmamalıyız..
Salih evlad Kıayamete kadar akan Rahmet Çeşmelerimizdir ancak her haliyle Muhammeî Şuuru vererek yetiştirilen içindir bu:


Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selem: “Hiçbir baba çocuğuna güzel ahlâktan daha hayırlı bir mîras bırakmamıştır. Buyurmuştur.
(Tirmizî, Birr, 33)

Yaşları ibadet erğinliğine erince kırıp yıkmadan ve sıkmadan ibadetlerimize arkadaş edinmeliyiz.

Kur’ân-ı Kerîm’de ki EMRullah açık:


وَأْمُرْ أَهْلَكَ بِالصَّلَاةِ وَاصْطَبِرْ عَلَيْهَا لَا نَسْأَلُكَ رِزْقًا نَّحْنُ نَرْزُقُكَ وَالْعَاقِبَةُ لِلتَّقْوَى

Resim---- “Ve’mur ehleke bis salâti vastabir aleyhâ, lâ nes’eluke rızkâ(rızkan), nahnu nerzukuk(nerzukuke), vel âkıbetu lit takvâ : Ehline namaz kılmalarını emret, kendin de onda devamlı ol. Biz senden rızık istemiyoruz, sana rızık veren Biziz. Sonuç Allah'a karşı gelmekten sakınanındır.” (Tâ-Hâ 20/132)

Kısacası NESLimize en güzeli, doğruyu, hakkı ve hayrı aşılarken hizmet ederken,
Çirkinlik, eğrilik, bencillik, şer ve sapıklıklardan korumak görevimizi asla unutmamalıyız..

Âyet-i kerîmede buyrulur:


يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا قُوا أَنفُسَكُمْ وَأَهْلِيكُمْ نَارًا وَقُودُهَا النَّاسُ وَالْحِجَارَةُ عَلَيْهَا مَلَائِكَةٌ غِلَاظٌ شِدَادٌ لَا يَعْصُونَ اللَّهَ مَا أَمَرَهُمْ وَيَفْعَلُونَ مَا يُؤْمَرُونَ

Resim---- Yâ eyyuhellezîne âmenû kû enfusekum ve ehlîkum nâren vakûduhân nâsu vel hicâretu aleyhâ melâiketun gılâzun şidâdun lâ ya’sûnallâhe mâ emerehum ve yef’alûne mâ yu’merûne: :Ey iman edenler! Kendinizi ve yakınlarınızı ateşten koruyun ki onun yakıtı insanlar ve taşlardır; üzerinde oldukça sert, güçlü melekler vardır. Allah kendilerine neyi emretmişse ona isyan etmezler ve emredildiklerini yerine getirirler.” (Tahrîm 66 /6)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selem bu âyet-i kerîmedeki İlâhî Emri şöyle tefsîr buyurmuşdur: “Onlara, Allâh’a kul olmayı, tâat ve itaati emreder; yine onları Allâh’a isyan etmekten ve günahlardan nehyederseniz, işte bu, onları korumak demektir.” buyurmuştur.

Kur’ân-ı Kerim’de mükerrem kılındığı bildiirilen insanın NESLini tesettür ve haya ölçülerinde de Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selemin buyruklarına uygun yetiştirmesi şarttır.

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selem: “Hayâ îmandandır!”
(Buhârî, Îmân, 3)

Resim---Rasûlullah sallâllâhu aleyhi ve sellem, Hazret-i Âişe’nin kardeşi Esmâ’nın ince bir elbise giydiğini görünce, başını çevirmiş ve şöyle buyurmuştur: “Ey Esmâ! Bülûğa erdikten sonra kadınların, -yüzüne ve eline işâret ederek- şu ve şundan başka bir yerinin görülmesi doğru olmaz.”
(Ebû Dâvûd, Libâs, 31)

Kadının kadınlık, erkeğin erkeklik haysiyetini korumasında da Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selem:

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selem: “Kadın gibi giyinen erkekler, erkek gibi giyinen kadınlar, Allâh’ın rahmetinden uzak kalacaklardır.” Buyurmuştur.
(Ebû Dâvud, Libâs, 28)

Yetim çocukları sokakalra salmanın nasıl iç denge ve dış düzenlerimizi yıktığının bedeli gün geçtikçe tüm toplumca ödenmektedir.
Pek çok hadisten bazıları:


Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selem: “Kendi yetimini veya başkasına ait bir yetimi himaye eden kimseyle ben, (iki parmağım gibi) cennette şöyle yan yana bulunacağız” buyurmuşlardır.
(Müslim, Zühd, 42.)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selem: “Evinde (yetim) çocuklarının terbiyesiyle meşgul olan Müslüman kadın, cennette benimle beraberdir.” buyurmuşlardır.
(Suyûtî, el-Câmiu’s-Sağîr, I, 104)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selem: “Allah katında en sevimli ev içinde yetimin ikram gördüğü evdir”
(Taberânî, Mu’cemu’l-Kebir, 7, 13434, 296)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selem: “Kalbinin yumuşamasını, muradına kavuşmayı ister misin? Öyleyse yetime merhamet et, başını okşa, karnını yediğinden doyur. -Göreceksin- kalbin yumuşayacak, muradına da nail olacaksın.” buyurmuşlardır.
(Muhtar’ul Ehadis, Hadis No:15.)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selem: “Kim Müslümanlar arasından bir yetim alarak yiyecek ve içeceğine dahil ederse, affedilmez bir günah (şirk) işlememişse Allah onu mutlaka cennete koyacaktır.”
(Tirmizi, Birr 14, (1518)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selem: “Kim şefkat ve merhametle bir yetimin başını okşarsa, elinin dokunduğu tüyler sayısınca sevâb alır. “buyurmuşlardır.
(Taberânî)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selem: Müslüman evlerinin en hayırlısı içinde kendisine iyi muâmele yapılan yetimin bulunduğu evdir. Müslüman evlerinin en kötüsü de kendisine haksızlık yapılan yetimin bulunduğu evdir.”
(İbn-i Mâce)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Mesaj gönderen kulihvani »

İslâm Dininin her Müslüman Kimse için geçerli OLmazsa, Olmazlarından:

5- MAL-ın Muhafazasıdır.

Malın Muhafazası, onu her türlü haramlardan korumaktır.
Bu ise malı helal yoldan kazanmak, helal yollarda sarfetmek ve zekatını vermekle gerçekleşir.

İslam Dininde şahsî mülkiyeti kişisel haktır.
Mülkiyet kazancının meşrû ve helâl yolla olmasını emreder.
Hırsızlık, gasbetmek, yağmalmak haramdır.
Başkasının mülküne dokunulamaz.

Kur’an-ı Kerimde hırsızlık için:

وَالسَّارِقُ وَالسَّارِقَةُ فَاقْطَعُواْ أَيْدِيَهُمَا جَزَاء بِمَا كَسَبَا نَكَالاً مِّنَ اللّهِ وَاللّهُ عَزِيزٌ حَكِيمٌ

Resim---- “Ves sâriku ves sârikatu faktaû eydiyehumâ cezâen bimâ kesebâ nekâlen minallâh(minallâhi) vallâhu azîzun hakîm(hakîmun) : Hırsız erkek ve hırsız kadının, (çalıp) kazandıklarına bir karşılık, Allah'tan, 'tekrarı önleyen kesin bir ceza' olmak üzere ellerini kesin. Allah üstün ve güçlü olandır, hüküm ve hikmet sahibidir.” (Mâide 5/38)

فَمَن تَابَ مِن بَعْدِ ظُلْمِهِ وَأَصْلَحَ فَإِنَّ اللّهَ يَتُوبُ عَلَيْهِ إِنَّ اللّهَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ

Resim---- “Fe men tâbe min ba’di zulmihî ve aslaha fe innallâhe yetûbu aleyh(aleyhi) innallâhe gafûrun rahîm(rahîmun) : Kim (bu) haksız davranışından sonra tevbe eder ve durumunu düzeltirse şüphesiz Allah onun tevbesini kabul eder. Allah çok bağışlayıcı ve esirgeyicidir.” (Mâide 5/39)

Başkasınının malını zorla gasbetmek suçtur:

Resim--- Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Kim bir karış toprağı gasbederse, Allah kıyamet gününde onu yedi kat yerden kafasına geçirir” buyurmuştur.
(Buhari, Bed’ül-Halk, 2)

İslam Dininde haksız kazançta yasaktır:

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ لاَ تَأْكُلُواْ أَمْوَالَكُمْ بَيْنَكُمْ بِالْبَاطِلِ إِلاَّ أَن تَكُونَ تِجَارَةً عَن تَرَاضٍ مِّنكُمْ وَلاَ تَقْتُلُواْ أَنفُسَكُمْ إِنَّ اللّهَ كَانَ بِكُمْ رَحِيمًا

Resim---- “Yâ eyyuhellezîne âmenû lâ te’kulû emvâlekum beynekum bil bâtılı, illâ en tekûne ticâreten an terâdın minkum, ve lâ taktulû enfusekum, innallâhe kâne bikum rahîmâ(rahîmen) :Ey iman edenler, mallarınızı, sizden karşılıklı anlaşmadan (doğan) bir ticaretten başka haksız 'nedenler ve yollarla' (batılca) yemeyin. Ve kendi nefislerinizi öldürmeyin. Şüphesiz, Allah, sizi çok esirgeyendir.” (Nisâ 4 /29)

Rüşvet: Yetkili bir kimseye, bir başka kimse tarafından, kanunlara aykın bir şekilde, bir çıkar sağlamak için verilen değerdir, para vs.
Rüşvet, devlette adeleti millete merhameti yok eder zulüm ve acı geitirir.

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Bir toplulukta faiz yaygınlaşırsa o topluluk mutlaka kıtlıkla cezalandırılır. Rüşvet yaygınlaşırsa o topluluk korkuyla cezalandırılır." buyurmuştur.
(Ahmed, müsned, 4/205; Munavî, Feyzul-Kadir, 5/494)

وَلاَ تَأْكُلُواْ أَمْوَالَكُم بَيْنَكُم بِالْبَاطِلِ وَتُدْلُواْ بِهَا إِلَى الْحُكَّامِ لِتَأْكُلُواْ فَرِيقًا مِّنْ أَمْوَالِ النَّاسِ بِالإِثْمِ وَأَنتُمْ تَعْلَمُونَ

Resim---- “Ve lâ te’kulû emvâlekum beynekum bil bâtılı ve tudlû bihâ ilel hukkâmi li te’kulû ferîkan min emvâlin nâsi bil ismi ve entum ta’lemûn(ta’lemûne) :Birbirinizin mallarını haksızlıkla yemeyin ve bile bile günahla insanların mallarından bir bölümünü yemeniz için onları hakimlere aktarmayın.” (Bakara 2/188)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Hakim hediye aldığında haram yemiş olur. Rüşvet alırsa, muhakkak ki, küfre yaklaşmış olur." buyurmuştur.
(Nesâî, Eşribe, 43/5631)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Bir hâkimin rüşvet alması, küfürdür.” buyurmuştur.
(Taberanî, Mu’cemü’l Kebir, 9/226)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "İdarecinin hediye alması haramdır. Hakimin rüşvet alması da küfürdür." buyurmuştur.
(MUnavi, Feyzul-Kadir, 1/212)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Rüşvet alanda verende Cehennemdedir.” buyurmuştur.
(Ebu Davud, Akdiye, 4)

Resim---Ebu Hüreyre: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selem, hükümde rüşvet alan ve rüşvet veren (ve aracılık eden) kimseyi lânetlemiştir." buyurmuştur.
(Tirmizî, Ahkam 9, (1336))

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Rüşvet alana, verene ve bunlar arasında rüşvete vasıta olana da Allahü teâlâ lânet etsin.” buyurmuştur.
(Hakim)

Rüşvetin adını “Hediye” koymak sadece kendilerini kandırır:

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Bu ümmet, hediye adı altında kendisine verilen bir şeyi haram olduğu halde helal görmeye başladığı zaman, bu onların helaki demektir.” buyurmuştur.
(Deylemî, Sünen, 1/334)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Bir idarecinin hediye (görünümlü rüşvet) alması haram, bir hâkimin rüşvet alması küfürdür.” buyurmuştur.
(Ahmed b. Hanbel, Müsned)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selem, zekât toplama işinde birini vazifelendirmişti.
Bu zâta gittiği yerlerde bazı hediyeler verildi.
Vazifeden dönünce: “Bunlar zekât olarak verilenler, bunlar da bana hediye edilenlerdir” deyince, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selem, celâllenerek minbere çıktı ve Allah’a hamd ve senada bulunduktan sonra şunları söyledi:
“Ben sizden birinizi Allah’ın bana tevdi ettiği bir işte istihdam ediyorum. Sonra o da geliyor: “Bunlar zekât olarak verilenler, bunlar da bana hediye edilenlerdir” diyor. Bu adam -eğer doğru sözlüyse- babasının veya anasının evinde otursaydı da, hediyesi ayağına gelseydi ya! Vallahi sizden kim haksız bir şey alırsa mutlaka onu boynunda taşıyarak, haşrolacaktır.. Şayet aldığı şey deve ve sığır ise böğürerek, koyun ise meleyerek kıyamet gününde Allah’ın huzuruna gelecektir”
Sonra da Allah Rasûlü (aleyhissalatü vesselam) koltuk altlarının beyazlığı görünecek kadar ellerini kaldırdı ve “Allah’ım tebliğ ettim mi?” şeklindeki duâsını üç defa tekrar etti.

(Ebu Davud, Haraç 11)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Devamlı olarak şüpheli şeylerin peşinde koşanlar, şaraba şıra (içecek), rüşvete hediye, haksız vergiye de zekat kılıfı geçirip alırlar." buyurmuştur.
(Munavi, Feyzul-Kadir, 3/165)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Allah, rüşveti verene, alana ve aracılık edene lanet etsin." buyurmuştur.
(Tirmizî, Ahkam, 9; Ebu Davud, Akdiye, 4; İbni Mace, Ahkam, 2.; Ahmed, müsned, 2/164,190,194,212,387,388)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Allah, rüşvet verene ve verdiği hükümde rüşvet alana lanet etsin." buyurmuştur.
(Ebu Davud, Akdiye, 4; Tirmizî, Ahkam, 9).

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Hırsızların en kötüsü, idareciye nüfuz edip yulannı eline geçirerek onu istediği gibi konuşturan kimsedir. Hatalann en büyüğü, bir müs-lümanın haksız yere malını almaktır." buyurmuştur.
(Munavî, Feyzul-Kadir 2/532)

Tüm bu Hakların korunması neticede KUL HAKKIdır.
Kul hakkı kâfirlik değildir ve günahtır.
Büyük ve küçük günah olabilir.
Sevaplarından bir kısmını vererek kul hakkını ödeyen Cehenneme girmez.
Sevapları yoksa, kul hakkı olanın günahlarının bir kısmını yüklenir. Cezasını çektikten sonra Cennete gider.
Cennete yalnız kâfir girmez.
Ne kadar çok günahkâr olursa olsun, müslüman, günahlarının cezasını çektikten sonra muhakkak Cennete girer.
Bunlar fıkhi bilgilerdir ve bilinir genellikle..

KUL HAKKI en kötü Zulümdür.
Oysa zulmedilen mazlum için:

Resim---"Mazlumun bedduasından sakınınız Çünkü onun duasıyla Allah arasında perde yoktur " buyurmuştur.
(Buharî, Müslim)

KUL HAKKI kesinlikle hayattayken helalleşmeyi ödeşmeyi gerektirir:

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Kim bir kul hakkı yemişse derhal o kardeşi ile helalleşsin Çünkü (kıyamet günü) dirhem de geçmez dinar da Böyle olunca o (hak yiyen) kişinin sevapları alınır o adama yüklenir Eğer sevapları yoksa o hakkını yediği adamın günahları buna yüklenir ” buyurmuştur.
(Buhari, Rikak, 48)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Müflis, şu kimsedir ki, kıyamette, amel defterinde pek çok namaz, oruç ve zekat sevabı bulunur. Fakat, bazılarına çeşitli yönden zararı dokunmuştur. Sevapları, bu hak sahiplerine verilir. Hakları ödenmeden önce sevapları biterse, hak sahiplerinin günahları, bunun üzerine yükletilip Cehenneme atılır.” buyurmuştur.
(Müslim)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Kibri, hıyaneti ve kul borcu olmayan mümin, Cennete girer.) buyurmuştur.
(Nesaî)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Kul hakkı, müminin aybı, kusurudur.” buyurmuştur.
(Ebu Nuaym)

Allahü teâlâ tevbe edince bütün günahları affediyor da, kul hakkını niye affetmiyor?

Kul hakkı olmayan günahlarda,
Allahü teâlânın emir ve yasaklarına riayet edilmeden yapılan günahlarda Zâtının merhametini lutfeder.
Şartlarına uygun tevbe edilince, muhakkak affedeceğine ait âyetler vardır.
Kul hakkı olan günahlarda hem Allahü Teâlânın emrine isyan vardır, hem de, o kimsenin hakkı bilerek ve zulmen yenmiştir.
Sünnetullah adalet üzere yürümektedir.

KUL HAKKI:
1- Malî Kul Hakları
2- Nefsî Kul Hakları
3- Irzî (Haysiyet) Kul Hakları
4- Mahremî (Namus) Kul Hakları
5- Dinî olabilir. Kul Hakları

1- Mali Kul Hakları:

Hırsızlık, gasp, aldatarak, yalan söyleyerek mal satmak, sahte para vermek, başkasının malına zarar vermek, yalancı şahitlik, rüşvet almak gibi.
Bu haklar için sahibi ile helalleşmek şarttır.

2- Nefsî Kul Hakları:

Adam öldürmek, bir uzvunu kesmek, sakat bırakmak gibi şeylerdir.
Önce tevbe eder. Adam ölmüş ise, velisi ile helalleşmek gerekir. Velisi isterse af eder. İsterse belli bir mal ister. İsterse, mahkemeye verip, hakimden cezalandırılmasını ister. İslamiyet'te kan davası yoktur.
Katl ile ilgili âyetler çoktur.
Savaş hâli hariç, kâfirleri-Zımmîyi öldürmek de haramdır:

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Zimmiyi öldürene, Cennet haramdır.) buyurmuştur.
(Ebu Davud)

İnsanları korkutmak, eziyet etmek, alay etmek, şaka yapmak, lakab takmak vs yasaktır ve Kul Hakkıdır.

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Müjdeleyici olunuz, korkutucu olmayınız, kolaylık gösteriniz, güçlük göstermeyiniz!” buyurmuştur.
(Ebu Davud)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Dinimizde zarar vermek olmadığı gibi, zarara zararla karşılık vermek de yoktur.” buyurmuştur.
(İ.Ahmed, Hâkim)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Bir demir (veya yaralayıcı, öldürücü bir alet) ile arkadaşına işaret edip korkutan kimseye, melekler lanet eder.” buyurmuştur.
(Müslim)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Arkadaşınızın bir şeyini ciddi olarak da, şaka olarak da almayın!” buyurmuştur.
(Tirmizi)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Bir kimse, bir mümini korkutursa, Allahü teâlâ da, uzunluğu bin yıl olan günde, onun korkusunu artırır.” buyurmuştur.
(Deylemi)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Bir Müslümanı korkutan, kıyamet korkularından emin olmaz.” buyurmuştur.
(Beyheki)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Korkutucu şeyler söylemeyin!” buyurmuştur.
(Deylemi)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Allah’a ve ahirete inanan kimse, bir Müslümanı korkutmasın.” buyurmuştur.
(Taberani)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Bir Müslümana, haksız olarak, korkutucu bir gözle bakan kimseyi, Allahü teâlâ da kıyamette korkutur.” buyurmuştur.
(Taberani]

Bir kimse, arkadaşı uyuklarken, onun ok kabından bir ok aldığı sırada, arkadaşı korkarak uyandı.
Bunu gören Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selem:

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Müslümanı (herhangi bir şekilde) korkutmak helal değildir.” buyurmuştur.
(Taberani)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Müslümanı korkutmak büyük zulümdür.” buyurmuştur.
(Bezzar, Hakim)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Müslümanı korkutmak caiz değildir.” buyurmuştur.
(Ebu Davud)

3- Irzî Kul Hakları:

Dedikodu, iftira, alay, sövmek gibi haysiyetle, şerefle ilgili şeylerdir.
Tevbe etmek ve helalleşmek lazımdır. Bunlarda vârisleri ile helalleşmek olmaz.

4- Mahremî Kul Hakları:

Başkasının çoluk çocuğuna hıyanet etmek gibi şeylerdir.

5- Dinî Kul Hakları:

Yükümlülüğündekilere din bilgisi vermeyi terk etmek, insanların din bilgisi öğrenmelerine ve ibadetlerine mani olmak, onlara kâfir, fasık demek. Bid’at çıkarıp veya mevcut bid’atleri savunup Müslümanların yanlış inanmalarına ve yanlış ibadet etmelerine sebep olmak.
Emri bil Ma'ruf ve Nehyi anil Münker Kul Hakkıdır ehline..
Hasbî Hizmet etmemek de Kul Hakkıdır ehline..
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim----

Resim---

ALLAHÜ Zܒl-CELÂL ise kullarını, selâmet için Darü’s- Selâm’a çağırıyor...
Sınırlı, Sorumlu imkanla imtihan olan kullarız...
Ne diyelim?
Kader Kaderullah...

Kaza ve Kader İslam Dinimizin Temel İnancıdır.
Nerdeyse tüm HÜKÜMler Âhiret Hesaplaşmasına ve İlâhi Kaza-Kadere bağlıdır.

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Kadere inanmak, iman esaslarındandır. ” buyuruyor.
(Ebu Davud, Tirmizî)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Kadere inanmak, iman esaslarındandır. ” buyuruyor.
(Ebu Davud, Tirmizî)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: Kadere inanmayan imanın gerçeğine erişmez. ” buyuruyor. (Nesaî)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: Kaderi inkâr edenin İslam’dan nasibi yoktur. ” buyuruyor.
(Buharî)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Kadere iman etmek, tevhidin nizamıdır. ” buyuruyor.
(Deylemî)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: Ahir zamanda şerli kimseler kader hakkında konuşur. ” buyuruyor.
(Hâkim)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: Ahir zamanda kaderi inkâr edenler çıkacaktır. ” buyuruyor.
(Tirmizî)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: Ahir zamanda, şu üç şeyden korkuyorum: Müneccimlere (falcılara) inanmak, kaderi inkâr ve idarecilerin zulmü. ” buyuruyor.
(Taberanî, İbni Asakir, Hatib, İbni Ebi Âsım)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: Kaderi inkâr etmeyin. Hıristiyanlar kaderi inkâr eder. ” buyuruyor.
(İ. Suyutî, Camiu's-sagir)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: Ümmetim kaderi inkâr etmedikçe, dinde sabittir. Kaderi yalanlayınca helak olurlar. ” buyuruyor.
(Taberanî)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: Ahirette kaderi tekzib edene rahmet nazarı ile bakılmaz. ” buyuruyor.
(İbni Adiyy)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: Şu üç şeyden korkuyorum:
1- Âlimin sürçmesi,
2- Münafıkların (Kur'an böyle diyor) diyerek tartışmaya girişmesi,
3- Kaderin inkâr edilmesi. ” buyuruyor.

(Taberanî)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: Kaderden bahsedilince dilinizi tutunuz! ” buyuruyor.
(Taberanî)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: Kaderi inkâr edene, bütün peygamberler lanet eder. ” buyuruyor.
(Taberanî)
Kulun KADERi iki hallidir:

1-Kader-i Muallâk:

Asılı havada kalmış, kesinleşmemiş ve şartlara bağlı beklemekte ve değişebilen kaderdir.

Zuhûr etmesi (ortaya çıkması) bazı hususların oluşmasına bağlıdır. Biraz önce geçen hadis-i şerîfte duanın kaderi değiştirmesi, sadakanın ömrü uzatması gibi...
Duaya ve sadaka verme şartına vs. bağlı.

يَمْحُو اللّهُ مَا يَشَاء وَيُثْبِتُ وَعِندَهُ أُمُّ الْكِتَابِ

Resim---“Yemhûllâhu mâ yeşâu ve yusbit(yusbitu), ve indehu ummul kitâb(kitâbi) :Allah dilediğini siler, (dilediğini de) sabit bırakır. Bütün kitapların aslı onun yanındadır.” (Ra'd 13/39)

Meselâ;
Yunus aleyhisselâm Ninova'ya peygamber olarak gönderilince Kavmi ona isyan etti ve inanmadı.
Yunus aleyhisselâm da onların başlarına gelecek olanların belirtileri görülmeye başlayınca Ninova’dan ayrıldı ve başka bir yere gitmek üzere oradan ayrıldı.
Meşhur DENİZ seyahati, gemiden atılışı HUT Balığının yutuşu..

وَذَا النُّونِ إِذ ذَّهَبَ مُغَاضِبًا فَظَنَّ أَن لَّن نَّقْدِرَ عَلَيْهِ فَنَادَى فِي الظُّلُمَاتِ أَن لَّا إِلَهَ إِلَّا أَنتَ سُبْحَانَكَ إِنِّي كُنتُ مِنَ الظَّالِمِينَ

Resim---“Ve zennûni iz zehebe mugâdıben fe zanne en len nakdire aleyhi fe nâdâ fiz zulumâti en lâ ilâhe illâ ente subhâneke innî kuntu minez zâlimîn(zâlimîne) : Balık sahibi (Yunus'u da); hani o, kızmış vaziyette gitmişti ki; bundan dolayı kendisini sıkıntıya düşürmeyeceğimizi sanmıştı. (Balığın karnındaki) Karanlıklar içinde: "Senden başka ilah yoktur, sen yücesin, gerçekten ben zulmedenlerden oldum" diye çağrıda bulunmuştu.” (Enbiyâ 21/87)

Yunus aleyhisselâmın Duası: “Lâ ilâhe illâ ente subhaneke inni kuntu minezzalimin. Hasbiyallahu Lâ İlâhe İllâ Hu, Aleyhi Tevekkeltü ve Hüve Rabbül-Arsil-Azîm : Senden başka ilah yoktur, sen bütün noksanlıklardan münezzehsin, muhakkak ki ben nefsime zulm edenlerden oldum. Bana Allah yeter. O'ndan başka ilah yoktur. Ben O'na tevekkül ettim ve büyük Arşın Rabbi O'dur."

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selem: “Lâ ilâhe illa ente sübhâneke, inni küntü minez-zalimin”i okuyan, dert ve beladan kurtulur.” Buyurdu.
(Hakim)

Kader-i Muallâkla ilgili önemli husus şu ki Yunus aleyhisselâmım kavmi, Yunus aleyhisselâm gidince ve belirtileri görünce: "Subhânallâhi velhamdülillâhi velâ ilâhe illallâhu vallâhu ekber velâ havle velâ kuvvete illa billahi'l-aliyyi'l-azim" tesbihini okumaya başlarlar.
Temelinde ise Yunus aleyhisselâma iman edince kaderleri değişiverir.
Yunus aleyhisselâm dan başka hiçbir peygamberin kavminin başına gelen belâ geri çevrilmemiştir.

Kur'ân-ı Kerimân-ı Kerimimizde:

* Doğrusu Yunus da gönderilen peygamberlerdendi.
* Hani o, (kavmine vaad ettiği azab gelmeyince aralarında çıkıb) yüklü gemiye kaçmıştı.
* (Gemiye binince gemi durdu. O zaman, gemicilerin inancına göre geminin durması, aralarında kaçak bir kölenin bulunmasından ileri gelirdi. İşte kaçağı bulmak için aralarında) Kur’a çekti de mağlublardan oldu. (Bunun üzerine kendini denize attı).
* (Kavminden kaçmış olduğundan ötürü) nefsini kınamış bir halde iken, hemen balık onu yuttu.
* Eğer (Allah'ı çokça) tesbih edenlerden olmasaydı,
* Onun karnında (insanların) dirilip kaldırılacakları güne kadar kalakalmıştı.
* Sonunda o hasta bir durumdayken çıplak bir yere (sahile) attık.
* Ve üzerine, sık geniş yaprakla (kabağa benzer) türden bir ağaç bitirdik.
* Onu yüz bin veya (sayısı) daha da artan (bir topluluk)a (peygamber olarak) gönderdik.
* Sonunda ona iman ettiler, biz de onları bir süreye kadar yararlandırdık.
(Bkz. Saffat, 37/139-148)

Burada açıkça Kader-i Muallâk anlatılmaktadır Allahuâlem..

Yine sadakanın kaderi çevireceği muallaksa:

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Sadaka verin; hastalarınızı sadaka ile tedavi edin. Muhakkak ki sadaka, gelen arazlar, marazları/hastalıkları geri çevirir. Sadaka aynı zamanda ömrünüzün uzamasına, iyiliklerinizin katlanmasına vesile olur.” buyuruyor.
(Abdullah b. Ömer’den; İ. Suyutî, Kenzu’l-Ummal, h. No: 16113).

Resim---İmam Ali kerremallahi veche şöyle anlatır: “Bakiu'l-Ğarkad mezarlığında bir cenazede idik. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selem yanımıza gelip oturdu, biz de etrafına oturduk. Beraberinde bir a’sa vardı. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selem başını eğdi. Elindeki a’sayla yeri çizmeye başladı. Sonra: Sizden hiç bir kimse ve yaratılmış hiç bir nefis yoktur ki, muhakkak Cennetteki ve Cehennemdeki yerini Allah yazmış olmasın. Ve herkesin bedbaht veya bahtiyar olduğu muhakkak yazılmıştır!” buyurdu.
Bunun üzerine bir kimse: “Ey Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem! Öyle ise bizler ameli terk edip yazımız üzere durmayalım mı? dedi.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Saadet ehlinden olan kimse saadet ehlinin ameline varacak, şekavet ehlinden olan ise şekavet ehlinin ameline varacaktır," buyurdu ve şunu ilâve etti:
"Sizler amel edip çalışın. Çünkü herkese imkan verilmiştir. Saadet ehline, saadet ehlinin ameli müyesser olacaktır. Şekavet ehline de, şekavet ehlinin ameli kolay gelecektir."
Sonra Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selem şu âyetleri okudu:
“Bundan sonra kim verir ve sakınırsa, en güzeli de tasdik ederse, biz de onu en kolaya hazırlarız. Ama kim cimrilik eder, kendisini müstağni görür ve en güzeli yalan sayarsa biz de onu en güç olana hazırlarız.”( Leyl 92/5-7)”

(Sahih-i Müslim-4786)

Resim---Imran b. Husayn radıyallahuanhu:
“Yâ Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem! Cennet ehlinin ateş ehlinden ayrıldığı bilindi mi?” diye soruldu.
“Evet!” buyurdu.
“Öyle ise amel edenler niye böyle amel edip duruyorlar?” denildi.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Herkese niçin yaratıldıysa onun için imkan verilmiştir,"
buyurdu.
(Sahih-i Müslim-4789)

Elbette El ADL celle celâlihu yarattıklarına eşit muamele etmektedir:

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Her doğan ancak fıtrat üzere doğar. Bundan sonra anası, babası onu Yahudi yaparlar, Hristiyan yaparlar, Mecusi yaparlar. Nitekim hayvanın, derli toplu bir hayvan doğurduğu gibi. Bu hayvanda hiç bir kesik a’za görüyor musunuz?" buyurdu.
(Ebu Hureyre’den Sahih-i Müslim-4803)

Her ne kadar Kader-i Muallak dense de Kader-i Mutlak içerisinde olduğu açıkçadır.
Çünkü, Levh-i Mahfuz'da yazılı olan ve muallak buyurulan şartların da nasıl oluşacağı mutlaka İlahî İlmin içindedir.
Resim
Cevapla

“Divanında Muhammedi Tasavvuf” sayfasına dön