RASÛLULLAH (sav) in İSM-i ŞERİFLERİ:

Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

RASÛLULLAH (sav) in İSM-i ŞERİFLERİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

RASÛLULLAH sallallahu aleyhi ve sellemin 99 İSM-i ŞERİFİ:

EÛZU BİLLÂHİ MİNE'Ş-ŞEYTÂNİ'R-RACÎM
Bİ'SMİ'LLÂHİ'R-RAHMÂNİ'R-RAHÎM


Aziz Kardeşlerim!
Uzun yıllardır dertli derunumda bir hasretti ki, "Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in 99 İsm-i Şerifini deli gönlümce cem’ edip,
çiçek çiçek renklesem, desen desen zevklesem, Kur'ân-ı Kerimimizle ve Hadis-i şeriflerimizle hazırlayıp HAZZlasam!" derdim.
Elhamdulillahi Rabbu’l-âlemîn ki nasib-i müyesser oldu başladık.

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in İSİMleri, halk arasında Kara Davud diye meşhur Delâil-i Hayrat isimli eserde ve benzerlerinde yüzlerce sıralanıp bahsedilmiştir.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in mübârek isimlerinden 99 İsmini mâna açılımıyla sunmaya azmettim.
Okuyan kardeşlerimle BİZBİR-liği içinde Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in gönül hoşnutluğunu umarım inşae ALLAH..
Biliyoruz ki Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in isimleri salavatla birlikte anılıp-okunmalıdır.

Muhammedinura mahsus 7 renkli Gönül GÜLleriyle GÜL Bağımızı GÜLlendiren GÜL kardeşimize teşekkür ederim ve duacısıyım
inşae ALLAH.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in Kerem Kevserinde BİZ BİR-İZ Damlaları kardeşlerimizin katkılarını bekleriz İnşae ALLAH.

MuhaMMedî MuHABBetlerimle...


Resim

Resim

Yâ Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem!

Beden-Nefs-Kalb-Ruh ve Sırr Dilimle
Ezel-Ebed Bitmez Müdded Emelimle
Her Yarım Nefeste Benle Canımdaki Ecelimle
5 Yönden
Es-Selâm es-Salât Sana "EL"indeki ELimle
Senden Sana bu İNİLTİm HaYY, RûHumdaki Nûr-U MîMle

Yâ Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem!




إِنَّ اللَّهَ وَمَلَائِكَتَهُ يُصَلُّونَ عَلَى النَّبِيِّ يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا صَلُّوا عَلَيْهِ وَسَلِّمُوا تَسْلِيمًا
Resim---“İnnallâhe ve melâiketehu yusallûne ale'n-nebiyyi, yâ eyyuhellezîne âmenû sallû aleyhi ve sellimû teslîmâ(teslîmen) : Şüphesiz, ALLAH ve melekleri Peygambere SALL ederler. Ey îman edenler, siz de ona SALL edin ve tam bir TESLÎMİYET-le ona SELÂM verin!.” (Ahzâb Sûresi, 33/56)

Resim

HaYY DOST!..

SELÂM SALL DOST-un DOSTuna
YaZ GÖNder KITMİR POSTuna
SELÂM-ın BAŞ-ım ÜST-üne…
Es SALLat u ve’s- SELÂMu aleyKE Yâ Rasûlallah
LebbeyKE Yâ Azîz ALLAH!. Sâdeyke Yâ Rasûlallah!..


*

HaBîB HABBE-ne Es SELÂM
YeŞiL KUBBE-ne Es SELÂM
RaBB-den RaBB-ene Es SELÂM…
Es SALLat u ve’s-SELÂMu aleyKE Yâ Rasûlallah
LebbeyKE Yâ Azîz ALLAH!. Sâdeyke Yâ Rasûlallah!..


*

Es SELÂM MîM MuStaFâ-sı
vASL-ı VuSLat-ın VeFâ-sı
SıRR-ı SıFıR-ın SeFâ-sı…
Es SALLat u ve’s-SELÂMu aleyKE Yâ Rasûlallah
LebbeyKE Yâ Azîz ALLAH!. Sâdeyke Yâ Rasûlallah!..


*

Es SELÂM MîM-in MuHTaR-ı
AKL-ın AŞK-a ANAhtar-ı
TeCeLLî-nin TezGÂHtÂR-ı
Es SALLat u ve’s-SELÂMu aleyKE Yâ Rasûlallah
LebbeyKE Yâ Azîz ALLAH!. Sâdeyke Yâ Rasûlallah!..


*

Es SELÂM Tâ-Hâ Yâ-SîN-i
KaSAs-ın MîM-de Tâ- SîN-i
HAKK MÜLKünde YevMi’d- DÎN-i..
Es SALLat u ve’s-SELÂMu aleyKE Yâ Rasûlallah
LebbeyKE Yâ Azîz ALLAH!. Sâdeyke Yâ Rasûlallah!..


*

Es SELÂM Yedi Hâ-MîM-i
MuHataB-ın MEN-i KİM-i
CeNNet-in NÛNeyn CîM-i…
Es SALLat u ve’s-SELÂMu aleyKE Yâ Rasûlallah
LebbeyKE Yâ Azîz ALLAH!. Sâdeyke Yâ Rasûlallah!..


*

“Yâ-SîN” SıRR-ı SADR-ın “SaD” ı
KuDReTuLLaH-ın “KaF” AD-ı
NûR-u MîM, “NûN” un MuRaD-ı..
Es SALLat u ve’s-SELÂMu aleyKE Yâ Rasûlallah
LebbeyKE Yâ Azîz ALLAH!. Sâdeyke Yâ Rasûlallah!..


*

EzEl - EBeD “Elif-LâM” ı
SÖZ-üne, SES-te KELÂM-ı
Es SELÂM-ın SîN SELÂM-ı…
Es SALLat u ve’s-SELÂMu aleyKE Yâ Rasûlallah
LebbeyKE Yâ Azîz ALLAH!. Sâdeyke Yâ Rasûlallah!..


*

RABB SÖZünün RASÛL SES-i
Mâ-SiVâ-ya “RAHM” NeFeS-i
“NûN” KuŞu-na cAN KafeS-i..
Es SALLat u ve’s-SELÂMu aleyKE Yâ Rasûlallah
LebbeyKE Yâ Azîz ALLAH!. Sâdeyke Yâ Rasûlallah!..


*

RABBu’l- ÂLemîN-in EL-i
ÂLemîN RAHM-ET TeMeL-i
Ehl-i Beyt-in “B” GüZeL-i
Es SALLat u ve’s-SELÂMu aleyKE Yâ Rasûlallah
LebbeyKE Yâ Azîz ALLAH!. Sâdeyke Yâ Rasûlallah!..


*

BEN-im MuHTaC ŞuûR-una
TEN-im MeCBuR MîM NûR-una
cAN-ım Me’MuR SüRÛR-una..
Es SALLat u ve’s-SELÂMu aleyKE Yâ Rasûlallah
LebbeyKE Yâ Azîz ALLAH!. Sâdeyke Yâ Rasûlallah!..


*

AN-ım MaHKuM O-NûR-una
SîNe TÛRu-mda SÛR-una
CeZB ET RUH-um HuZuRu-na…
Es SALLat u ve’s- SELÂMu aleyKE Yâ Rasûlallah
LebbeyKE Yâ Azîz ALLAH!. Sâdeyke Yâ Rasûlallah!..


*

FAKRiyyette KULluk FAKR-ım
ACZiyette SEN-SîN FAHR-ım
ZiLLeT-te İLLeT-te ZAHR-ım..
Es SALLat u ve’s-SELÂMu aleyKE Yâ Rasûlallah
LebbeyKE Yâ Azîz ALLAH!. Sâdeyke Yâ Rasûlallah!..


*

BeŞEriyette ZâhiR-SîN
VeLâyetinde MâhiR-SîN
NüBüvvetinde TâhiR-SîN..
Es SALLat u ve’s-SELÂMu aleyKE Yâ Rasûlallah
LebbeyKE Yâ Azîz ALLAH!. Sâdeyke Yâ Rasûlallah!..


*

Üç MîM-inde MuhaMMEd-SîN
İki MîM MahMud-u SEN- SîN
Tek MîM HaMid – AhMed-iSîN…
Es SALLat u ve’s-SELÂMu aleyKE Yâ Rasûlallah
LebbeyKE Yâ Azîz ALLAH!. Sâdeyke Yâ Rasûlallah!..


*

SELÂM Kâbe Kavseyn-iNe
ALİ ŞAH u HAseyn-iNe
FaTMa AH-ı HUseyn-iNe..
Es SALLat u ve’s-SELÂMu aleyKE Yâ Rasûlallah
LebbeyKE Yâ Azîz ALLAH!. Sâdeyke Yâ Rasûlallah!..


*

Es SELÂM AShaB ÂL-iNe
KûN feyeKûN KeMâL-iNe
HaSR-ET cANım CeMâL-iNe..
Es SALLat u ve’s-SELÂMu aleyKE Yâ Rasûlallah
LebbeyKE Yâ Azîz ALLAH!. Sâdeyke Yâ Rasûlallah!..


*

KıTMîR-im SıRRım sÖZ-lediM
HaSR-Etim YOLun gÖZ-lediM
İHVaNîm cAN-dan ÖZ-lediM…
Es SALLat u ve’s-SELÂMu aleyKE Yâ Rasûlallah
LebbeyKE Yâ Azîz ALLAH!. Sâdeyke Yâ Rasûlallah!..


06.03.11. 1:25
gkk..gnlbg..
nrm..cndcncg..
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav)’in İSM-i ŞERİFLERİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

Hatt: Hilal Kazan
Yazı: Sülüs nesih
Tezhib: Hatice Algun


102 İsm-i NEbîyyül-ÜMMî sallallahu aleyhi ve sellem:

Ahmed-Hâmid-Mahmûd-Ahyed- Vâhid-Mâh-Hâşir-Âkib-TâHâ
YâSîn-Tâhir-Mutahhar-Tayyib-Seyyid-Rasûl-Nebi-Rasûlü'r- Rahmet-Kayyim
Muktef-Mukaffî-Kâmil-İklîl-Müddessir-Müzzemmil-Abdullah-Habibullâh-Safiyyullâh
Neciyyullâh-Hâtemü'l-Enbiyâ-Muhyî-Müneccîn-Müzekkir-Nâsir-Mansûr-Ma'lûm-Şehîr
Şâhid-Meşhûd-Beşîr-Mübeşşir-Nezîr-Münzîr-Sirâc-Misbâh-Hüden
Mehdi-Münîr-Dâin-Med'uv-Mucâb-Hafiy-Emîn-Me'mûn-Mükerrem
Mekîn-Müemmel--Kuvvet--Hurmet-Mutâ'-Mutî'-Buşrâ-Gavs-Gays
Gıyâs-Ni'metullâh-Urvetun Vüska-Seyfullâh-Mustafâ-Müctebâ-Munteka-Ümmî-Muhtâr
Ecîr-Müşeffa'-Şefî'-Sâlih-Muslih-Sâdik-Musaddik-Sıdk-Berr
Muberr-Vecîd-Nasîh-Vekîl-Mütevekkil-Kefîl-Şefîk-Mukaddes-Kâfin
Bâliğ-Müktef-Mübelliğ-Şâfin-Vâsil-Mevsul-Sâbik-Sâik-Hâdin
Mühdin-Fâdil-Mufaddal sallallahu aleyhi ve sellem
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav)’in İSM-i ŞERİFLERİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

Nebiyyul- ÜMMî Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in İsimleri:

İslam Dinimizi temel kaynağı NASS olna âyet-i celiler ve hadis-i şerifler başta olmak üzere binlerce İsm-i MuhaMMed aleyhi's-selâm tesbit edilmiştir.
Kelimelerin kimisi doğrudan hitapla kimisi taşıdığı anlam itibariyle İsm-i şerifi olmuşlardır..
Prof. Dr. Emine Yeniterzinin tesbitlerinden de yararlanarak:

1- Kur'ân-ı Kerim'deki İsimleri:

Ahmed, Emin ,Beşîr, Burhan, Hâtem, Dâî ,Rauf, Rahim, Rasûlu'r-Rahme, Sirâc, Münîr, Sırât-ı Müstakim, Tâ-Hâ, Yâ-Sîn, Hâ-Mîm, Abd, Urvetü'l-Vüskâ, Kademü's-Sıdk, Muhammed, Müddesir, Müzzemmil, Mustafa, Müctebâ, Nebiyyü'l-Ümmî, Nezîr, Nimetullah, Hâdî.

2- Diğer Kudsî Kitap ve Suhuf-Sayfalardaki İsimleri:

İncil'deki İsimleri:
Ahmed, Baraklit, (veya Faraklit), Hanbatâ, Rûhu'l-Hâk, Rûhu'l-Kuds, Sâhîbü'l-Kâdîb, Sâhîbü'n-Naleyn.

Tevrat'taki İsimleri:
Ahyed, Bidbid, Dahûk, Mütevekkil, Muhtar.

Zebur'daki İsimleri:
İklîl, Cebbar, Hamyâtâ, Hâthât, Kayyim, Mukîmü's-Sünne.

Diğer Peygamberlere İndirilen Suhuftaki İsimleri:
Ehûnâh, Tâbtâb, Müşeffih, Ecîr, Hâtem, Mâzmâz, Munhaminnâ'.

3- Hadislerde Belirtilen İsimleri:
Ahmed, Ahyed ,Emîn, İmâmü'l Muttakîn, Haşir (haşreden, toplayan, cem'eden.), Habîbullâh, Râkibül-Burak (Burağın Binicisi), Rasulü'r-Rahme (Rahmet Resûlü), Rasûlü'r-Râhe (Üzüntüsüzlük, tasasızlık, kedersizlik, Rahatlık Resûlü), Rasûlu'l-Melâhim (Kulluk İmtihanı savaşı Resûlü), Seyyidü'l-Mürselîn (Gönderilenlerin Efendisi), Seyyid-i Veled-i Âdem Âdemoğlunun Efendisi), Sâbık (En önceki), Şeff (Gönül İlacı), Şâfı' (Şifâ Verici), Müşeffa' (Şifa Kaynağı), Sâhîbü'l-Hâtem (Hitamın-SONun sahibi), Tâ-Hâ, Zâhir, Âkıb (En son âkibet olan), Abdullah, Kâidü'l Gurri'l-Muhaccelîn (Aşk Kervanın ak ışıklı baş sekeni-sürcüsü), Kuşem (uzletkaynağı köşesi-yeri), Mâhî ( Bâtıl-Şeri mahveden), Muhammed, Müddessir (bâtınen örtünen), Müzzemmil(zâhiren bürünen), Muktefî (kendisine uyulan, yeterli olan kâfi gelen), Mukaffa (kendisini Hakk’a vakfeden, hakka ve hayra tâbi olan), Nebiyyü't-Tevbe (Tevbe Peygamberi), Nebiyyü'r-Rahme (Rahmet Peygamberi), Nebiyyü'l-Melhame (Kulluk Savaşında İlham Peygamberi), Yâ-Sîn.

4- Esmâ-i Hüsna ile ortak olan İsimleri:
Evvel, Âhir, Cebbar, Hâmid, Hamîd, Hâk, Habîr, Ra'ûf, Rahim, Şâhid, Şehîd, Şekûr, Sâdık, Azız, Azîm, Afüvv, Alîm, Fettâh, Kuddûs, Kavı, Zû-Kuvve, Kerim, Ekrem, Mübeşşir, Mübîn, Mahmûd ,Mümin, Müheymin, Nûr, Velî, Mevlâ, Hâdî, Yâ-Sîn.

5- Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in diğer Peygamberlerle (aleyhumesselâm) ortak olan İsimleri:

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin; Ahmed, Muhammed, Âkıb, Haşir, Mukaffa, Nebiyyü'l-Melhame gibi isimleri yalnızca kendisine hastır. Ancak Rasûlullah, Nebiyyullah, Abdullah, Şâhid, Mübeşşir, Nezîr, Nebiyyü'r-Rahme, Nebiyyü't-Tevbe gibi isimleri diğer peygamberlere de verilmiştir.

Âdem aleyhi's-selâm'ın Safıyyullâh, Hz. İbrahim aleyhi's-selâm'ın Halîlullâh, Hz. Musa aleyhi's-selâm'ın Kelîmullâh, Hz. İsa aleyhi's-selâm'ın Rûhu'l-Kuds, İmam Ali kerremullahi veche'nin Murtezâ ve Müctebâ, İmam Gazzali'nin Hüccetü'l-İslam isimleri aynı zamanda Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin de ismidir.

6- Yalnızca Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem için kullanılan tâbirler:
Dinî ve edebî metinlerde geçen; Fahr-i Kâinât (Kâinât övünç kaynağı), Fahr-i Âdem (Âdemoğlunun övünç kaynağı), Mefhar-ı Âlem (Âlem övünç vesilesi), Ebü'l-Müminîn (Mü’minlerin Babası), Hayru'l-Mürselin (Gönderilenlerin en hayrlısı), Kân-ı Şefaat (Şefaat Kâynağı), Mahbûb-ı Hâk (Hakk teâl’a’nın Sevgilisi), Muîn-i Beşer (İnsanlığın yardımcısı, iane edeni), Rasûlü's-Sakaleyn (İnsanların ve cinlerin Rasûlü), Seyyidü's-Sâdât (Efendilerin Efendisi), Seyyidü'l-Mürselîn(Gönderilenlerin Efendisi), Sultânı Enbiyâ (Peygamberlerin Sultanı)
Gibi terkibler doğrudan Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e işaret eden tâbirlerdir.

Bu sebeple kültürümüzde ve edebiyatımızda Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem için kullanılan bu tâbirlerin, sıfat mânâsı dikkate alınmadan birer özel isim olarak telakki edilmeleri ve imlâda da büyük harflerle yazılmasının daha doğru olacağı kanaatindeyiz.

7- Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in edebî mâhiyetteki isimleri:
Edebî metinlerde, özellikle naatlarda Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem için;
Sultan, ay, güneş, deniz, inci, gül, bülbül, servi, çerağ, tabib gibi motifler ele alınırken; bu teşbih ve istiarelere bağlı terkibler çoğu zaman birer isim olarak kullanılmıştır. Bunlardan bazıları:
Meh-i Burc-i Fezâyil (fezâ burcunun Ay’ı), Bedr-i Dücâ (Karanlıkların Dolunayı), Mâh-ı Münîr (Nur saçan Ay), Sadr-ı Bedr-i Kâinat (Kâinatın tümünün Nur sudur-ortaya çıkış noktası), Âyîne-i Ezel (Ezeliin AYNası), Mir'ât-ı Huda (hudâ AYNası), Cevher-i Zât (Zâtullah’ın cevherinin tek zuhur mücevheri), Dürre-i Beyzâ (Bembeyaz, parlak, büyük İnci), Dürr-i Yetîm (Sadef içinde tek olan İnci), Şems-i Kevneyn (İki cihan Güneşi), Şems-i Sübhân (Sübhân Güneşi), Âfitâb-ı Evc-i Dîn (Dinin en yüce zirvedeki Güneşi), Neyyir-i A'zam ( Enbüyük cisimleşmiş şekle girmiş NÛR), Sehâb-ı Rahmet (Rahmet Bulutu), Tabîb-i Marîz-i İsyân (İsyan hastalarının tek Tabibi), Menba-ı Âb-ı Hayât (hayat Suyu Kaynağı), Nizâmü'l-Âlemîn (âlemin Nizamı), Rûh-i-A'zam (en büyük Ruh), Ser-Çeşme-i Kerem (keremin Baş Çeşmesi), Serv-i Bostan-ı Dîn Din Bağını Selv boylusu), Şâhenşâh-ı Asfiyâ (kemalat ve Takvâda padişahlar padişahı), Ukde-Güşâ (sözleri Kulak Küpesi olan)

Bunların dışında da çağlar boyunca en güzel vasıflar İsim edilmiş Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimize;
İmamü’l Müttekîn (Takvâ sahiblerinin İmamı), Miftâhü’l Cennet (Cennetin Anahtarı), Sultan-ı Müeyyed (te’yid edici-doğrulayıcıların Sultanı), Dürr-i İstifâ (Seçilmiş Mustafa aleyhi's-selâm İncisi), Dürr-i yektâ (Tek, biricik, eşsiz İnci), Efsah’ül- Kelâm (Kelâmı-sözü en fasîh-hatasız, açık, anlaşılır konuşan), Bahr-i Kerem (İkramların Deryası), Bâis-i Hilkat-ı Kâinat (Kâinatın halkediliş sebebi), Fahrü’l-Verâ ( Allah korkusunda en ileri olanaların övünç kaynağı), Habîb-i Kibriyâ (Büyük, yüce ve ulu olan ALLAH celle celâluhu’nun sevgilisi), Hâtemü’l-Vahy (Vahyin son getircisi), Hayrü’l-Beriyye (Halkın Hayırlısı), Hulasâ-i Mevcûdât (Mevcudların özü-esası), İki Cihân Serveri, Kâbe Kavseyn (Rabbul’âleminin en yakîni), Melce-i Âsi (Âsilerin sığınağı), Melce-i Fukara (Fakirlerin sığınağı), Şefi’-i Rûz-i Cezâ (Kıyamet Günü Şefaatçısı), Ravdâ-ı Cennet (Cennet bahçesi), Resûl-i Müctebâ (Beğenilmiş-kıymetli Resûl), Resûl-i Muhtâr(Seçilmiş Resûl), Resûl-i Mutlak (Şeksiz- şüphesiz, kayıtsız-şartsız Resûl), Seyyidü’l-Ebdâl (Bedel Ehli Halkın yardımcılarının Efendisi) , Seyyidü’l-Ebrâr (Birr Ehli İYİlerin Efendisi), Seyyidü’l-Ehyâr (Hayr Ehli Hayırlıların Efendisi), Seyyidü’l-Ehrâr (Hürr Ehli Hürriyetçilerin Efendisi),Zübde-i Kâinât (Kainatın özü) , Ahmed-i Muhtâr: Seçilmişlerin tek Hamd edeni)

Es Salâtu ve's - Selâmu Aleyke Yâ Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem!

Resim

''Allahümme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ Muhammedîn abdike (Muhammedîyyeti) ve nebîyyike (Mahmudîyyeti) ve Resûlike (Ahmedîyyeti) ve Nebîyyûl-ümmîyyi (Habibîyyeti) ve alâ âlihi ves-sahbihi ve Ehl-i Beytihi ve ümmetihi.''

İnşallahurahman

Âmin Yâ Latîf Yâ Kerîm ALLAH celle celâluhu!
Âmin Yâ Rahîm Yâ Vedûd ALLAH celle celâluhu!
Âmin Yâ Fettâh Yâ Gaffâr ALLAH celle celâluhu!
Âmin Yâ Settâr Yâ ALLAH ALLAH celle celâluhu!..

Âmin... Âmin... Âmin... Âmin!.. Yâ Muîn Celle Celâluhu.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav)’in İSM-i ŞERİFLERİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

1- Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem
2- MUHAMMED aleyhi's-selâm


Resim

Resûl-Rasûl KiMdir?

Rasile: Karmaşık olmayıp en doğru-düzgün olmak.
Ersele: Salmak, bırakmak.,
Râsele:Tâbi olmak, elçi-mektup göndermek.
Risâle: risale, broşür, mektup, mesaj, elçilik, peygamberlik, gönderilen şey.
Resûl: Peygamber. Yeni bir kitap ve yeni bir şeriat ile bir ümmete veya bütün beşeriyete Allah tarafından Peygamber olarak gönderilmiş olan zât. Kendi anlamlarında Mürsel ve Nebi de denir.
İrsal: (Resul. den) Göndermek, gönderilmek, yollamak. Elçi gönderme.
İrsaliye: Makbuz. Her hangi bir yere gönderilen eşya veya malların listesi.
SELLe: Bir şeyi diğer bir şeyden kolaylıkla-tereyağdan kıl çeker gibi çıkarıvermek.
Sülale: selle’den. Bir şeyden soyulup çıkarılan sülale, nesil, tohum..
Selime: bir zor işten kurtulmak.
Esleme: teslim-islam olmak.
Selemle: selamlamak.
SALLa: Seslenmek-ses vermek. Dua etmek. Namazı kılmak.
Resûl, Yaratan ile yaratılan arasında insan nicelik-niteliği taşıyan, insanın aklıyla nerden gelip nere gittiğini NAKLen haber veren ve insanın tüm KİMliğiyle Esfeline GELiş- İlliyuna DÖNüş SALLını SELL selâmetine Ulaştıran KİMliktir.


MuhaMMed İsmi Şerifi,
İslamla-Kur'ân-ı Kerimle ortaya çıkan ÖZEL isimdir.

Hamede: Övmek, razı olmak, hakkını ödemek, teşekkür etmek, hamdetmek.
Hammede: tekrara tekrar övmek. “elhamdulillah” demek.
Hamd: hamd, övgü, rıza, nimet ve ihsana lâyıkınca vefâ ve karşılık.yaratanı apayrı anlayışla medhetmek hakkını vermek.
Ahmed: en tek öven, bir işi en takdire değer lâzım-lâyıkınca yapan ve övgüye hakkı olan tek kişi.
MahMud: Aklın nakle-akl-ı külle ulaşıp MuhamMMedî HaMde kavuşum makamı olan kimlik.
MuhaMMed: HaMdi İnsan AKLına, Evvel-Âhir-Zâhir-Bâtın, BiLdiren-BuLduran-Olduran ve Yaşatarak şâhidi kılan ZÂT aleyhi's-selâm.

Aziz kardeşlerim,
ALLAH celle celâluhu, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ve MUHAMMED aleyhi's-selâm İslam Dini İtikadı-İnancının ASLı-ANAsı-Temelidir.
Kâinatın ve onun göz bebeği İNSANoğlunun yaratılış sebebi, ALLAH celle celâluhu Tevhidine şehâdettir.
İnsan Aklı-Nefsi için dinin zâhirden Bâtına tek MESNEDi Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemdir.
Muradullahın EMRullahı buyurduğu SÖZü-Kelâmullah-Kur'ân-ı Kerim, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem SESinde zuhur bulmuştur.
Kur'ân-ı Kerimin Mazharı MuhaMMed aleyhi's-selâmdır.
Bu nedenle Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ve MUHAMMED aleyhi's-selâm İsmini birlikte incelememiz uygundur.


مُّحَمَّدٌ رَّسُولُ اللَّهِ وَالَّذِينَ مَعَهُ أَشِدَّاء عَلَى الْكُفَّارِ رُحَمَاء بَيْنَهُمْ تَرَاهُمْ رُكَّعًا سُجَّدًا يَبْتَغُونَ فَضْلًا مِّنَ اللَّهِ وَرِضْوَانًا سِيمَاهُمْ فِي وُجُوهِهِم مِّنْ أَثَرِ السُّجُودِ ذَلِكَ مَثَلُهُمْ فِي التَّوْرَاةِ وَمَثَلُهُمْ فِي الْإِنجِيلِ كَزَرْعٍ أَخْرَجَ شَطْأَهُ فَآزَرَهُ فَاسْتَغْلَظَ فَاسْتَوَى عَلَى سُوقِهِ يُعْجِبُ الزُّرَّاعَ لِيَغِيظَ بِهِمُ الْكُفَّارَ وَعَدَ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ مِنْهُم مَّغْفِرَةً وَأَجْرًا عَظِيمًا
Resim---“MUHAMMEDUN RESÛLULLÂH (resûlullâhi), vellezîne meahû eşiddâu alel kuffâri ruhamâu beynehum terâhum rukkean succeden yebtegûne fadlen minallâhi ve rıdvânen sîmâhum fî vucûhihim min eseris sucûd(sucûdi), zâlike meseluhum fît tevrât(tevrâti), ve meseluhum fîl incîl(incîli), ke zer’in ahrece şat’ehu fe âzerehu festagleza festevâ alâ sûkıhî yu’cibuz zurrâa, li yagîza bihimul kuffâr(kuffâra), vaadallâhullezîne âmenû ve amilûs sâlihâti minhum magfireten ve ecren azîmâ (azîmen): MUHAMMED, ALLAH'ın RESÛLUDÜR. Onun beraberindekiler ise, kafirlere karşı çok çetin, kendi aralarında son derece merhametlidirler. Onları cemaatle rükü ve secde ederek, Allah'ın lütfunu ve hoşnutluğunu dilerken görürsün. Nişanları yüzlerindedir secde eserinden. Bu onların Tevrat'taki misalleri, İncil'deki misalleri ise, kendileriyle kafirleri öfkelendirmesi için, filizini çıkarmış, onu güçlendirmiş sonra kalınlaşıp sapı üzerine dimdik doğrulmuş, çiftçilerin hoşuna giden bir ekin gibidir. Onlardan iman edip de iyi iyi işler yapanlara Allah hem bir bağışlama vaad buyurdu hem de büyük bir mükafat.” (Feth 48/29)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav)’in İSM-i ŞERİFLERİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim MUHAMMEDUN RESÛLULLÂH olan,
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin İnsan AKLının
, SâLİM olup İSLAM DİNİne girmesindeki Etki-Yetkisi Kur'ân-ı Kerimimizde;

Resûl =>Sözlükte, Peygamber, elçilik, gönderilen, mânâlarına gelir. Kur’ÂN-ı Kerîm'de =>Peygamber karşılığında Nebî, Resûl ve Mürsel kelimeleri kullanılır. Resûl ve Mürsel kelimeleri de “gönderilmiş kişi” mânâsındadır.
(Yusuf Şevki Yavuz, “Peygamber”, DİA, XXXIV, İstanbul 2007, 257.)

ALLAHu zü’L- CeLÂL, Elçi olarak gönderdiği Peygamber’ine şöyle hitap eder.:

مَّا أَصَابَكَ مِنْ حَسَنَةٍ فَمِنَ اللّهِ وَمَا أَصَابَكَ مِن سَيِّئَةٍ فَمِن نَّفْسِكَ وَأَرْسَلْنَاكَ لِلنَّاسِ رَسُولاً وَكَفَى بِاللّهِ شَهِيدًا

“Mâ esâbeke min hasenetin fe minallâh (minallâhi), ve mâ esâbeke min seyyietin fe min nefsike. Ve erselnâke li’n- nâsi resûlâ (resûlen). Ve kefâ billâhi şehîdâ (şehîden).: SANA iyilikten (hasenatdan) ne isâbet ederse, işte o ALLAH'tandır. Ve SANA kötülükten (seyyiattan) ne isâbet ederse, o takdirde o, kendi nefsindendir (derecat kaybedecek bir şey yapmandan dolayıdır). Ve SENİ, insanlara RESÛL olarak gönderdik ve ŞÂHİD olarak ALLAH yeter.” (Nisâ 4/79)

1- ALLAH'A ve RESÛLÜNE TESLİM OLUN!:

(Ahzâb 33/56) (Âl-i İmrân 3/20)

إِنَّ اللَّهَ وَمَلَائِكَتَهُ يُصَلُّونَ عَلَى النَّبِيِّ يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا صَلُّوا عَلَيْهِ وَسَلِّمُوا تَسْلِيمًا
Resim---“İnnallâhe ve melâiketehu yusallûne alen nebiyyi, yâ eyyuhellezîne âmenû sallû aleyhi ve sellimû teslîmâ(teslîmen):Şüphesiz, Allah ve melekleri Peygambere salat ederler. Ey iman edenler, siz de ona salat edin ve tam bir teslimiyetle ona selam verin.” (Ahzâb 33/56)

فَإنْ حَآجُّوكَ فَقُلْ أَسْلَمْتُ وَجْهِيَ لِلّهِ وَمَنِ اتَّبَعَنِ وَقُل لِّلَّذِينَ أُوْتُواْ الْكِتَابَ وَالأُمِّيِّينَ أَأَسْلَمْتُمْ فَإِنْ أَسْلَمُواْ فَقَدِ اهْتَدَواْ وَّإِن تَوَلَّوْاْ فَإِنَّمَا عَلَيْكَ الْبَلاَغُ وَاللّهُ بَصِيرٌ بِالْعِبَادِ
“Fe in hâccûke fe kul eslemtu vechiye lillâhi ve menittebean(menittebeani), ve kul lillezîne ûtûl kitâbe vel ummiyyîne e eslemtum, fe in eslemû fe kadihtedev, ve in tevellev fe innemâ aleykel belâg(belâgu), vallâhu basîrun bil ibâd(ibâdi): Eğer seninle çekişip tartışırlarsa, de ki: "Ben, bana uyanlarla (tâbi olarak-teslimiyetle) birlikte, kendimi Allah'a teslim ettim." Ve kitap verilenlerle ümmilere de ki: "Siz de teslim oldunuz mu?" Eğer teslim oldularsa, gerçekten hidayete ermişlerdir. Fakat yüz çevirdilerse, artık sana düşen yalnızca tebliğ(etmek)dir. Allah, kulları hakkıyla görendir.” (Âl-i İmrân 3/20)

Kur'ân-ı Kerimimizde;

2- ALLAH'A ve RESÛLÜNE İMAN EDİN!:

(A'raf 7/158) (Nur 24/47, 62) (Fetih 48/9, 13) (Hucurât 49/15) (Hadid 57/7, 19, 21) (Mücâdile 58/4) (Saff 61/11)

قُلْ يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِنِّي رَسُولُ اللّهِ إِلَيْكُمْ جَمِيعًا الَّذِي لَهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ لا إِلَهَ إِلاَّ هُوَ يُحْيِي وَيُمِيتُ فَآمِنُواْ بِاللّهِ وَرَسُولِهِ النَّبِيِّ الأُمِّيِّ الَّذِي يُؤْمِنُ بِاللّهِ وَكَلِمَاتِهِ وَاتَّبِعُوهُ لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ
Resim---“Kul yâ eyyuhen nâsu innî resûlullâhi ileykum cemîanillezî lehu mulkus semâvâti vel ard(ardı), lâ ilâhe illâ huve yuhyî ve yumît(yumîtu), fe âminû billâhi ve resûlihin nebiyyil ummiyyillezî yu’minu billâhi ve kelimâtihî vettebiûhu leallekum tehtedûn(tehtedûne): De ki: Ey insanlar! Gerçekten ben sizin hepinize, göklerin ve yerin sahibi olan Allah'ın elçisiyim. Ondan başka tanrı yoktur, O diriltir ve öldürür. Öyle ise Allah'a ve ümmî Peygamber olan Resûlüne -ki o, Allah'a ve onun sözlerine inanır- iman edin ve O'na uyun ki doğru yolu bulasınız.” (A'râf 7/158)

وَيَقُولُونَ آمَنَّا بِاللَّهِ وَبِالرَّسُولِ وَأَطَعْنَا ثُمَّ يَتَوَلَّى فَرِيقٌ مِّنْهُم مِّن بَعْدِ ذَلِكَ وَمَا أُوْلَئِكَ بِالْمُؤْمِنِينَ
Resim---“Ve yekûlûne âmennâ billâhi ve bir resûli ve ata’nâ summe yetevellâ ferîkun minhum min ba’di zâlik(zâlike) ve mâ ulâike bil mu’minîn(mu’minîne): (Bazı insanlar:) "Allah'a ve Peygamber'e inandık ve itaat ettik" diyorlar; ondan sonra da içlerinden bir gurup yüz çeviriyor. Bunlar inanmış değillerdir.” (Nûr 24/47)

إِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ الَّذِينَ آمَنُوا بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ وَإِذَا كَانُوا مَعَهُ عَلَى أَمْرٍ جَامِعٍ لَمْ يَذْهَبُوا حَتَّى يَسْتَأْذِنُوهُ إِنَّ الَّذِينَ يَسْتَأْذِنُونَكَ أُوْلَئِكَ الَّذِينَ يُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ فَإِذَا اسْتَأْذَنُوكَ لِبَعْضِ شَأْنِهِمْ فَأْذَن لِّمَن شِئْتَ مِنْهُمْ وَاسْتَغْفِرْ لَهُمُ اللَّهَ إِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
Resim---“İnnelmel mu’minûnellezîne âmenû billâhi ve resûlihî ve izâ kânû meahu alâ emrin câmiın lem yezhebû hattâ yeste’zinûh(yeste’zinûhu), innellezîne yeste’zinûneke ulâikellezîne yu’minûne billâhi ve resûlih(resûlihi), fe izeste’zenûke li ba’dı şe’nihim fe’zen li men şi’te minhum vestağfir lehumullâh(lehumullâhe), innallâhe gafûrun rahîm(rahîmun): Mü'minler o kimselerdir ki, Allah'a ve Resûlü'ne iman edenler, onunla birlikte toplu(mu ilgilendiren) bir iş üzerinde iken, ondan izin alıncaya kadar bırakıp gitmeyenlerdir. Gerçekten, senden izin alanlar, işte onlar Allah'a ve elçisine iman edenlerdir. Böylelikle, senden kendi bazı işleri için izin istedikleri zaman, dilediklerine izin ver ve onlar için Allah'tan bağışlanma dile. Şüphesiz Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.” (Nûr 24/62)

لِتُؤْمِنُوا بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ وَتُعَزِّرُوهُ وَتُوَقِّرُوهُ وَتُسَبِّحُوهُ بُكْرَةً وَأَصِيلًا
Resim---“Li tu’minû billâhi ve resûlihî ve tuazzirûhu ve tuvakkırûh(tuvakkırûhu), ve tusebbihûhu bukreten ve asîlâ(asîlen): Ki Allah'a ve Resûlü'ne iman etmeniz, O'nu savunup desteklemeniz, O'nu en içten bir saygıyla yüceltmeniz ve sabah akşam O'nu (Allah'ı) tesbih etmeniz için.” (Fetih 48/9)

وَمَن لَّمْ يُؤْمِن بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ فَإِنَّا أَعْتَدْنَا لِلْكَافِرِينَ سَعِيرًا
Resim---“Ve men lem yû’min billâhi ve resûlihî fe innâ a’tednâ lil kâfirîne saîrâ(saîren) : Kim Allah'a ve Resûlü'ne iman etmezse, (bilsin ki) gerçekten Biz, kafirler için çılgınca yanan bir ateş hazırlamışızdır.” (Fetih 48/13)

إِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ الَّذِينَ آمَنُوا بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ ثُمَّ لَمْ يَرْتَابُوا وَجَاهَدُوا بِأَمْوَالِهِمْ وَأَنفُسِهِمْ فِي سَبِيلِ اللَّهِ أُوْلَئِكَ هُمُ الصَّادِقُونَ
Resim---“İnnemel mû’minûnellezîne âmenû billâhi ve resûlihî summe lem yertâbû ve câhedû bi emvâlihim ve enfusihim fî sebîlillâh(sebîlillâhi), ulâike humus sâdikûn(sâdikûne) : Mü'min olanlar, ancak o kimselerdir ki, onlar, Allah'a ve Resûlü'ne iman ettiler, sonra hiçbir kuşkuya kapılmadan Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad ettiler. İşte onlar, sadık (doğru) olanların ta kendileridir.” (Hucurât 49/15)

آمِنُوا بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ وَأَنفِقُوا مِمَّا جَعَلَكُم مُّسْتَخْلَفِينَ فِيهِ فَالَّذِينَ آمَنُوا مِنكُمْ وَأَنفَقُوا لَهُمْ أَجْرٌ كَبِيرٌ
Resim---“Âminû billâhi ve resûlihî ve enfikû mimmâ cealekum mustahlefîne fîh(fîhi), fellezîne âmenû minkum ve enfekû lehum ecrun kebîr(kebîrun) : Allah'a ve Resûlü'ne iman edin. Sizi, üzerinde tasarrufa yetkili kıldığı şeylerden harcayın. Sizden iman edip de (Allah rızası için) harcayan kimselere büyük mükâfat vardır.” (Hadid 57/7)

وَالَّذِينَ آمَنُوا بِاللَّهِ وَرُسُلِهِ أُوْلَئِكَ هُمُ الصِّدِّيقُونَ وَالشُّهَدَاء عِندَ رَبِّهِمْ لَهُمْ أَجْرُهُمْ وَنُورُهُمْ وَالَّذِينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِآيَاتِنَا أُوْلَئِكَ أَصْحَابُ الْجَحِيمِ
Resim---“Vellezîne âmenû billâhi ve rusulihî ulâike humus sıddîkûne veş şuhedâu inde rabbihim, lehum ecruhum ve nûruhum, vellezîne keferû ve kezzebû bi âyâtinâ ulâike ashâbul cahîm(cahîmi) : Allah'a ve O'nun Resûlü'ne iman edenler; işte onlar Rableri katında sıddîklar ve şehidler (veya şahid)lerdir. Onların ecirleri ve nurları vardır. İnkâr edip ayetlerimizi yalanlayanlar ise; işte onlar da cehennem halkıdır.” (Hadid 57/19)

سَابِقُوا إِلَى مَغْفِرَةٍ مِّن رَّبِّكُمْ وَجَنَّةٍ عَرْضُهَا كَعَرْضِ السَّمَاء وَالْأَرْضِ أُعِدَّتْ لِلَّذِينَ آمَنُوا بِاللَّهِ وَرُسُلِهِ ذَلِكَ فَضْلُ اللَّهِ يُؤْتِيهِ مَن يَشَاء وَاللَّهُ ذُو الْفَضْلِ الْعَظِيمِ
Resim---“Sâbikû ilâ magfiretin min rabbikum ve cennetin arduhâ keardıs semâi vel ardı uıddet lillezîne âmenû billâhi ve rusulih (rusulihî), zâlike fadlullâhi yû’tîhi men yeşâu, vallâhu zûl fadlil azîm (azîmi) : Rabbinizden olan bir mağfirete ve cennete (kavuşmak için) 'çaba gösterip yarışın,' ki (o cennet) genişliği gök ile yerin genişliği gibi olup Allah'a ve Resûlü'ne iman edenler için hazırlanmıştır. İşte bu, Allah'ın fazlıdır ki, onu dilediğine verir. Allah büyük fazl sahibidir.” (Hadid 57/21)

فَمَن لَّمْ يَجِدْ فَصِيَامُ شَهْرَيْنِ مُتَتَابِعَيْنِ مِن قَبْلِ أَن يَتَمَاسَّا فَمَن لَّمْ يَسْتَطِعْ فَإِطْعَامُ سِتِّينَ مِسْكِينًا ذَلِكَ لِتُؤْمِنُوا بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ وَتِلْكَ حُدُودُ اللَّهِ وَلِلْكَافِرِينَ عَذَابٌ أَلِيمٌ
Resim---“Fe men lem yecid fe siyâmu şehreyni mutetâbiayni min kabli en yetemâssâ, fe men lem yestetı’ fe ıt’amu sittîne miskînâ (miskînen), zâlike li tû’minû billâhi ve resûlih (resûlihî), ve tilke hudûdullâh (hudûdullâhi), ve lil kâfirîne azâbun elîm (elîmun) : Ancak buna (imkan) bulamayanlar (için de) birbirleriyle temas etmeden önce, kesintisiz iki ay oruç (yüklenmiştir); buna güç yetiremeyenler altmış yoksulu doyursun. Bu (kolaylık), Allah'a ve O'nun Resûlü'ne iman etmeniz dolayısıyladır. Bunlar, Allah'ın sınırlarıdır. Kafirler içinse acı bir azab vardır.” (Mücâdile 58/4)

تُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ وَتُجَاهِدُونَ فِي سَبِيلِ اللَّهِ بِأَمْوَالِكُمْ وَأَنفُسِكُمْ ذَلِكُمْ خَيْرٌ لَّكُمْ إِن كُنتُمْ تَعْلَمُونَ
Resim---“Tû'minûne billâhi ve resûlihî ve tucâhidûne fî sebîlillâhi bi emvâlikum ve enfusikum, zâlikum hayrun lekum in kuntum ta'lemûn (ta'lemûne) : Allah'a ve O'nun Resulü'ne iman edersiniz, mallarınızla ve canlarınızla Allah yolunda cihad edersiniz. Bu, sizin için daha hayırlıdır; eğer bilirseniz.” (Saff 61/11)


Kur'ân-ı Kerimimizde;

3- ALLAH'A VE RESÛLÜNE TÂBİ OLUN- istecibü!:

(Âl-İ İmrân 3/172) (Enfâl 8/24)

الَّذِينَ اسْتَجَابُواْ لِلّهِ وَالرَّسُولِ مِن بَعْدِ مَآ أَصَابَهُمُ الْقَرْحُ لِلَّذِينَ أَحْسَنُواْ مِنْهُمْ وَاتَّقَواْ أَجْرٌ عَظِيمٌ
Resim---“Ellezinestecâbû lillâhi ver resûli min ba’di mâ asâbehumul karh (karhu), lillezîne ahsenû minhum vettekav ecrun azîm (azîmun) : Onlar yaralandıktan sonra Allah’ın ve Peygamberinin davetine uyan kimselerdir. Onlardan güzel davranıp iyilik edenlere ve Allah’a karşı gelmekten sakınanlara büyük bir mükâfat vardır.” (Âl-İ İmrân 3/172)

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ اسْتَجِيبُواْ لِلّهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُم لِمَا يُحْيِيكُمْ وَاعْلَمُواْ أَنَّ اللّهَ يَحُولُ بَيْنَ الْمَرْءِ وَقَلْبِهِ وَأَنَّهُ إِلَيْهِ تُحْشَرُونَ
Resim---“Yâ eyyuhellezîne âmenûstecîbû lillâhi ve lir resûli izâ deâkum limâ yuhyîkûm, va'lemû ennallâhe yehûlu beynel mer'i ve kalbihî ve ennehû ileyhi tuhşerûn (tuhşerûne) : Ey iman edenler, size hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah'a ve Resûlü'ne icabet edin. Ve bilin ki muhakkak Allah, kişi ile kalbi arasına girer ve siz gerçekten O'na götürülüp toplanacaksınız.” (Enfâl 8/24)

Allah'ın Resûlüne Tâbi Olun!:


(Bakara 2/143) (Âl-i İmrân 3/20, 31, 53) (A'RAF 7/158) (Enfâl 8/ 64) (Yûsuf 12/108) (Şuara 26/215)

فَإنْ حَآجُّوكَ فَقُلْ أَسْلَمْتُ وَجْهِيَ لِلّهِ وَمَنِ اتَّبَعَنِ وَقُل لِّلَّذِينَ أُوْتُواْ الْكِتَابَ وَالأُمِّيِّينَ أَأَسْلَمْتُمْ فَإِنْ أَسْلَمُواْ فَقَدِ اهْتَدَواْ وَّإِن تَوَلَّوْاْ فَإِنَّمَا عَلَيْكَ الْبَلاَغُ وَاللّهُ بَصِيرٌ بِالْعِبَادِ
Resim---“Fe in hâccûke fe kul eslemtu vechiye lillâhi ve menittebean (menittebeani), ve kul lillezîne ûtûl kitâbe vel ummiyyîne e eslemtum, fe in eslemû fe kadihtedev, ve in tevellev fe innemâ aleykel belâg (belâgu), vallâhu basîrun bil ibâd (ibâdi): Eğer seninle çekişip tartışırlarsa, de ki: "Ben, bana uyanlarla (tâbi olarak-teslimiyetle) birlikte, kendimi Allah'a teslim ettim." Ve kitap verilenlerle ümmilere de ki: "Siz de teslim oldunuz mu?" Eğer teslim oldularsa, gerçekten hidayete ermişlerdir. Fakat yüz çevirdilerse, artık sana düşen yalnızca tebliğ(etmek)dir. Allah, kulları hakkıyla görendir.” (Âl-i İmrân 3/20)

قُلْ إِن كُنتُمْ تُحِبُّونَ اللّهَ فَاتَّبِعُونِي يُحْبِبْكُمُ اللّهُ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَاللّهُ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
Resim---“Kul in kuntum tuhibbûnallâhe fettebiûnî yuhbibkumullâhu ve yagfir lekum zunûbekum, vallâhu gafûrun rahîm (rahîmun) : De ki: "Eğer siz Allah'ı seviyorsanız bana uyun; Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah bağışlayandır, esirgeyendir." (Âl-i İmrân 3/31)

رَبَّنَا آمَنَّا بِمَا أَنزَلَتْ وَاتَّبَعْنَا الرَّسُولَ فَاكْتُبْنَا مَعَ الشَّاهِدِينَ
Resim---“Rabbenâ âmennâ bi mâ enzelte vetteba’nâr resûle fektubnâ meaş şâhidîn (şâhidîne) : 'Ey Rabbimiz! Biz senin indirdiğine inandık ve Peygamber'e uyduk. Bizi şahitlerle birlikte yaz!' (Âl-i İmrân 3/ 53)

قُلْ يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِنِّي رَسُولُ اللّهِ إِلَيْكُمْ جَمِيعًا الَّذِي لَهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ لا إِلَهَ إِلاَّ هُوَ يُحْيِي وَيُمِيتُ فَآمِنُواْ بِاللّهِ وَرَسُولِهِ النَّبِيِّ الأُمِّيِّ الَّذِي يُؤْمِنُ بِاللّهِ وَكَلِمَاتِهِ وَاتَّبِعُوهُ لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ
Resim---“Kul yâ eyyuhen nâsu innî resûlullâhi ileykum cemîanillezî lehu mulkus semâvâti vel ard(ardı), lâ ilâhe illâ huve yuhyî ve yumît (yumîtu), fe âminû billâhi ve resûlihin nebiyyil ummiyyillezî yu’minu billâhi ve kelimâtihî vettebiûhu leallekum tehtedûn (tehtedûne): De ki: Ey insanlar! Gerçekten ben sizin hepinize, göklerin ve yerin sahibi olan Allah'ın elçisiyim. Ondan başka tanrı yoktur, O diriltir ve öldürür. Öyle ise Allah'a ve ümmî Peygamber olan Resûlüne -ki o, Allah'a ve onun sözlerine inanır- iman edin ve O'na uyun ki doğru yolu bulasınız.” (A'râf 7/158)

يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ حَسْبُكَ اللّهُ وَمَنِ اتَّبَعَكَ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ
Resim---“Yâ eyyuhennebiyyu hasbukallâhu ve menittebeake minel mu'minîn(mu'minîne) : Ey Peygamber! Sana ve sana uyan müminlere Allah yeter.” (Enfâl 8/ 64)

قُلْ هَذِهِ سَبِيلِي أَدْعُو إِلَى اللّهِ عَلَى بَصِيرَةٍ أَنَاْ وَمَنِ اتَّبَعَنِي وَسُبْحَانَ اللّهِ وَمَا أَنَاْ مِنَ الْمُشْرِكِينَ
Resim---“Kul hâzihî sebîlî ed’û ilallâhi alâ basîretin ene ve menittebeanî, ve subhânallâhi ve mâ ene minel muşrikîn(muşrikîne) : (Resûlüm!) De ki: "İşte bu, benim yolumdur. Ben Allah'a çağırıyorum, ben ve bana uyanlar aydınlık bir yol üzerindeyiz. Allah'ı (ortaklardan) tenzih ederim! Ve ben ortak koşanlardan değilim." (Yûsuf 12/108)

وَاخْفِضْ جَنَاحَكَ لِمَنِ اتَّبَعَكَ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ
Resim---“Vahfıd cenâhake li menittebeake minel mu’minîn(mu’minîne) :Ve mü'minlerden, sana tabi olanlara (koruyucu) kanatlarını ger.” (Şuara 26/215)


Kur'ân-ı Kerim’imizde;

4- ALLAH'A VE RESÛLÜNE İTÂAT EDİN!:

(Âl-İ İmrân 3/32, 132)(Nisâ 4/13, 59, 69, 80) (Mâide 5/92)
(Enfâl 8/1, 20, 46) (Tevbe 9/71) (Nûr 24/47, 52, 54) (Ahzâb 33/31, 33, 66, 71) (Muhammed 47/33) (Feth 48/17) (Hucûrat 49/14) (Mücâdile 58/13) (Tegâbûn 64/12)


قُلْ أَطِيعُواْ اللّهَ وَالرَّسُولَ فإِن تَوَلَّوْاْ فَإِنَّ اللّهَ لاَ يُحِبُّ الْكَافِرِينَ
Resim---Kul etîûllâhe ver resûl (resûle), fe in tevellev fe innallâhe lâ yuhibbul kâfirîn (kâfirîne) : De ki: Allah'a ve Resûlü'ne itaat edin. Eğer yüz çevirirlerse bilsinler ki Allah kâfirleri sevmez.(Âl-İ İmrân 3/32)

وَأَطِيعُواْ اللّهَ وَالرَّسُولَ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ
Resim---Ve atîûllâhe ver resûle leallekum turhamûn (turhamûne) :Allah'a ve Resûl'üne itaat edin ki rahmete kavuşturulasınız.” (Âl-İ İmrân 3/132)

تِلْكَ حُدُودُ اللّهِ وَمَن يُطِعِ اللّهَ وَرَسُولَهُ يُدْخِلْهُ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا وَذَلِكَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ
Resim---Tilke hudûdullâh(hudûdullâhi). Ve men yutııllâhe ve resûlehu yudhılhu cennâtin tecrî min tahtihâl enhâru hâlidîne fîhâ. Ve zâlikel fevzul azîm(azîmu) :Bunlar, Allah'ın (koyduğu) sınırlardır. Kim Allah'a ve Peygamberine itaat ederse Allah onu, zemininden ırmaklar akan cennetlere koyacaktır; orada devamlı kalıcıdırlar; işte büyük kurtuluş budur.(Nisâ 4/13)

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ أَطِيعُواْ اللّهَ وَأَطِيعُواْ الرَّسُولَ وَأُوْلِي الأَمْرِ مِنكُمْ فَإِن تَنَازَعْتُمْ فِي شَيْءٍ فَرُدُّوهُ إِلَى اللّهِ وَالرَّسُولِ إِن كُنتُمْ تُؤْمِنُونَ بِاللّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ ذَلِكَ خَيْرٌ وَأَحْسَنُ تَأْوِيلاً
Resim---Yâ eyyuhâllezîne âmenû atîûllâhe ve atîûr resûle ve ulil emri minkum, fe in tenâza’tum fî şey’in fe ruddûhu ilâllâhi ver resûli in kuntum tu’minûne billâhi vel yevmil âhir(âhiri). Zâlike hayrun ve ahsenu te’vîlâ(te’vîlen) :Ey iman edenler! Allah'a itaat edin. Peygamber'e ve sizden olan ülülemre (idarecilere) de itaat edin. Eğer bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz Allah'a ve ahirete gerçekten inanıyorsanız onu Allah'a ve Resûl'e götürün (onların talimatına göre halledin); bu hem hayırlı, hem de netice bakımından daha güzeldir.(Nisâ 4/59)

وَمَن يُطِعِ اللّهَ وَالرَّسُولَ فَأُوْلَئِكَ مَعَ الَّذِينَ أَنْعَمَ اللّهُ عَلَيْهِم مِّنَ النَّبِيِّينَ وَالصِّدِّيقِينَ وَالشُّهَدَاء وَالصَّالِحِينَ وَحَسُنَ أُولَئِكَ رَفِيقًا
Resim---Ve men yutiıllâhe ver resûle fe ulâike meallezîne en’amellâhu aleyhim minen nebiyyîne ves sıddîkîne veş şuhedâi ves sâlihîn(sâlihîne), ve hasune ulâike rafîkâ(rafîkan) :Kim Allah'a ve Resûl'e itaat ederse işte onlar, Allah'ın kendilerine lütuflarda bulunduğu peygamberler, sıddîkler, şehidler ve salih kişilerle beraberdir. Bunlar ne güzel arkadaştır!(Nisâ 4/69)

مَّنْ يُطِعِ الرَّسُولَ فَقَدْ أَطَاعَ اللّهَ وَمَن تَوَلَّى فَمَا أَرْسَلْنَاكَ عَلَيْهِمْ حَفِيظًا
Resim---Men yutiır resûle fe kad atâallâh (atâallâhe), ve men tevellâ fe mâ erselnâke aleyhim hafîzâ (hafîzen) : Kim Resûl'e itaat ederse Allah'a itaat etmiş olur. Yüz çevirene gelince, seni onların başına bekçi göndermedik!(Nisâ 4/80)

وَأَطِيعُواْ اللّهَ وَأَطِيعُواْ الرَّسُولَ وَاحْذَرُواْ فَإِن تَوَلَّيْتُمْ فَاعْلَمُواْ أَنَّمَا عَلَى رَسُولِنَا الْبَلاَغُ الْمُبِينُ
Resim---Ve etîûllâhe ve etîûr resûle vahzerû, fe in tevelleytum fa’lemû ennemâ alâ resûlinel belâgul mubîn(mubînu) :Allah'a itaat edin, peygambere de itaat edin ve sakının. Eğer yüz çevirirseniz, bilin ki, elçimize düşen, ancak apaçık bir tebliğdir.” (Mâide 5/92)

يَسْأَلُونَكَ عَنِ الأَنفَالِ قُلِ الأَنفَالُ لِلّهِ وَالرَّسُولِ فَاتَّقُواْ اللّهَ وَأَصْلِحُواْ ذَاتَ بِيْنِكُمْ وَأَطِيعُواْ اللّهَ وَرَسُولَهُ إِن كُنتُم مُّؤْمِنِينَ
Resim---Yes’elûneke anil enfâl (enfâli), kulil enfâlu lillâhi ver resûl (resûli), fettekullâhe ve aslihû zâte beynikum ve etîûllâhe ve resûlehû in kuntum mu’minîn (mu’minîne) :Sana savaş ganimetlerini soruyorlar. De ki: Ganimetler Allah ve Peygamber'e aittir. O halde siz (gerçek) müminler iseniz Allah'tan korkun, aranızı düzeltin, Allah ve Resûlüne itaat edin.(Enfâl 8/1)

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ أَطِيعُواْ اللّهَ وَرَسُولَهُ وَلاَ تَوَلَّوْا عَنْهُ وَأَنتُمْ تَسْمَعُونَ
Resim---Yâ eyyuhellezîne âmenû etîullâhe ve resûlehu ve lâ tevellev anhu ve entum tesmeûn (tesmeûne) :Ey iman edenler! Allah'a ve Resûlüne itaat edin, işittiğiniz halde O'ndan yüz çevirmeyin.(Enfâl 8/20)

وَأَطِيعُواْ اللّهَ وَرَسُولَهُ وَلاَ تَنَازَعُواْ فَتَفْشَلُواْ وَتَذْهَبَ رِيحُكُمْ وَاصْبِرُواْ إِنَّ اللّهَ مَعَ الصَّابِرِينَ
Resim---Ve etîullâhe ve resûlehu ve lâ tenâzeû fe tefşelû ve tezhebe rîhukum vasbirû, innallâhe meas sâbirîn (sâbirîne) : Allah ve Resûlüne itaat edin, birbirinizle çekişmeyin; sonra korkuya kapılırsınız da kuvvetiniz gider. Bir de sabredin. Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir.(Enfâl 8/46)

وَالْمُؤْمِنُونَ وَالْمُؤْمِنَاتُ بَعْضُهُمْ أَوْلِيَاء بَعْضٍ يَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنكَرِ وَيُقِيمُونَ الصَّلاَةَ وَيُؤْتُونَ الزَّكَاةَ وَيُطِيعُونَ اللّهَ وَرَسُولَهُ أُوْلَئِكَ سَيَرْحَمُهُمُ اللّهُ إِنَّ اللّهَ عَزِيزٌ حَكِيمٌ
Resim---Vel mu’minûne vel mu’minâtu ba’duhum evlîyâu ba’d (ba’din), ye’murûne bil ma’rûfi ve yenhevne anil munkeri ve yukîmûnas salâte ve yu’tûnez zekâte ve yutîûnallâhe ve resûleh(resûlehu), ulâike se yerhamuhumullâh (yerhamuhumullâhu), innallâhe azîzun hakîm(hakîmun) :Mümin erkeklerle mümin kadınlar da birbirlerinin velileridir. Onlar iyiliği emreder, kötülükten alıkorlar, namazı dosdoğru kılarlar, zekâtı verirler, Allah ve Resûlüne itaat ederler. İşte onlara Allah rahmet edecektir. Şüphesiz Allah azîzdir, hikmet sahibidir.(Tevbe 9/71)

وَمَن يُطِعِ اللَّهَ وَرَسُولَهُ وَيَخْشَ اللَّهَ وَيَتَّقْهِ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الْفَائِزُونَ
Resim---Ve men yutıillâhe ve resûlehu ve yahşallâhe ve yettakhi fe ulâike humul fâizûn(fâizûne): Kim Allah'a ve Resûlü'ne itaat ederse ve Allah'tan korkup O'ndan sakınırsa, işte 'kurtuluşa ve mutluluğa' erenler bunlardır.(Nûr 24/52)

قُلْ أَطِيعُوا اللَّهَ وَأَطِيعُوا الرَّسُولَ فَإِن تَوَلَّوا فَإِنَّمَا عَلَيْهِ مَا حُمِّلَ وَعَلَيْكُم مَّا حُمِّلْتُمْ وَإِن تُطِيعُوهُ تَهْتَدُوا وَمَا عَلَى الرَّسُولِ إِلَّا الْبَلَاغُ الْمُبِينُ
Resim---Kul atîullâhe ve atîur resûl(resûle), fe in tevellev fe innemâ aleyhi mâ hummile ve aleykum mâ hummiltum, ve in tutîûhu tehtedû, ve mâ aler resûli illel belâgul mubîn(mubînu): De ki: "Allah'a itaat edin, Resûl'e itaat edin. Eğer yine yüz çevirirseniz, artık onun (peygamberin) sorumluluğu kendisine yüklenen, sizin sorumluluğunuz da size yüklenendir. Eğer ona itaat ederseniz, hidayet bulmuş olursunuz. Elçiye düşen, apaçık bir tebliğden başkası değildir." (Nûr 24/54)

وَمَن يَقْنُتْ مِنكُنَّ لِلَّهِ وَرَسُولِهِ وَتَعْمَلْ صَالِحًا نُّؤْتِهَا أَجْرَهَا مَرَّتَيْنِ وَأَعْتَدْنَا لَهَا رِزْقًا كَرِيمًا
Resim---Ve men yaknut min kunne lillâhi ve resûlihi ve ta’mel sâlihan nu’tihâ ecrehâ merreteyni ve a’tednâ lehâ rızkan kerîmâ(kerîmen) :Sizden kim, Allah'a ve Resûlüne itaat eder ve yararlı iş yaparsa ona mükâfatını iki kat veririz. Ve ona (cennette) bol rızık hazırlamışızdır.(Ahzâb 33/31)

وَقَرْنَ فِي بُيُوتِكُنَّ وَلَا تَبَرَّجْنَ تَبَرُّجَ الْجَاهِلِيَّةِ الْأُولَى وَأَقِمْنَ الصَّلَاةَ وَآتِينَ الزَّكَاةَ وَأَطِعْنَ اللَّهَ وَرَسُولَهُ إِنَّمَا يُرِيدُ اللَّهُ لِيُذْهِبَ عَنكُمُ الرِّجْسَ أَهْلَ الْبَيْتِ وَيُطَهِّرَكُمْ تَطْهِيرًا
Resim---Ve karne fî buyûtikunne ve lâ teberrecne teberrucel câhiliyyetil ûlâ ve ekımnes salâte ve âtînez zekâte ve atı’nallâhe ve resûleh(resûlehu), innemâ yurîdullâhu li yuzhibe ankumur ricse ehlel beyti ve yutahhirekum tathîrâ(tathîran) :Evlerinizde oturun, eski cahiliye âdetinde olduğu gibi açılıp saçılmayın. Namazı kılın, zekâtı verin, Allah'a ve Resûlüne itaat edin. Ey Ehl-i Beyt! Allah sizden, sadece günahı gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor.(Ahzâb 33/33)

يَوْمَ تُقَلَّبُ وُجُوهُهُمْ فِي النَّارِ يَقُولُونَ يَا لَيْتَنَا أَطَعْنَا اللَّهَ وَأَطَعْنَا الرَّسُولَا
Resim---Yevme tukallebu vucûhuhum fîn nâri yekûlûne yâ leytenâ eta’nâllâhe ve eta’ner resûlâ(resûlen) :Yüzlerinin ateşte evrilip çevrileceği gün, derler ki: "Eyvahlar bize, keşke Allah'a itaat etseydik ve Resûl'e itaat etseydik." (Ahzâb 33/66)

يُصْلِحْ لَكُمْ أَعْمَالَكُمْ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَمَن يُطِعْ اللَّهَ وَرَسُولَهُ فَقَدْ فَازَ فَوْزًا عَظِيمًا
Resim---Yuslıh lekum a’mâlekum ve yagfir lekum zunûbekum, ve men yutıillâhe ve resûlehu fe kad fâze fevzen azîmâ(azîmen) : (Böyle davranırsanız) Allah işlerinizi düzeltir ve günahlarınızı bağışlar. Kim Allah ve Resûlüne itaat ederse büyük bir kurtuluşa ermiş olur.(Ahzâb 33/71)

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا أَطِيعُوا اللَّهَ وَأَطِيعُوا الرَّسُولَ وَلَا تُبْطِلُوا أَعْمَالَكُمْ
Resim---Yâ eyyuhellezîne âmenû etîûllâhe ve etîûr resûle ve lâ tubtılû a’mâlekum:Ey iman edenler! Allah'a itaat edin, Peygambere itaat edin. İşlerinizi boşa çıkarmayın.(Muhammed 47/33)

لَيْسَ عَلَى الْأَعْمَى حَرَجٌ وَلَا عَلَى الْأَعْرَجِ حَرَجٌ وَلَا عَلَى الْمَرِيضِ حَرَجٌ وَمَن يُطِعِ اللَّهَ وَرَسُولَهُ يُدْخِلْهُ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ وَمَن يَتَوَلَّ يُعَذِّبْهُ عَذَابًا أَلِيمًا
Resim---"Leyse alel a’mâ haracun ve lâ alel a’reci haracun ve lâ alel marîdı harac (haracun), ve men yutııllahe ve resûlehu yudhılhu cennâtin tecrî min tahtihel enhâr (enhâru), ve men yetevelle yuazzibhu azâben elîmâ (elîmen) :Kör olana güçlük (sorumluluk) yoktur, topal olana güçlük yoktur, hasta olana da güçlük yoktur. Kim Allah'a ve Resûlü'ne itaat ederse, (Allah) onu, altından ırmaklar akan cennetlere sokar. Kim de sırt çevirirse, onu acı bir azab ile azablandırır.(Feth 48/17)

قَالَتِ الْأَعْرَابُ آمَنَّا قُل لَّمْ تُؤْمِنُوا وَلَكِن قُولُوا أَسْلَمْنَا وَلَمَّا يَدْخُلِ الْإِيمَانُ فِي قُلُوبِكُمْ وَإِن تُطِيعُوا اللَّهَ وَرَسُولَهُ لَا يَلِتْكُم مِّنْ أَعْمَالِكُمْ شَيْئًا إِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
Resim---"Kâletil a’râbu âmennâ, kul lem tu’minû ve lâkin kûlû eslemnâ ve lemmâ yedhulil îmânu fî kulûbikum, ve in tutîullâhe ve resûlehu lâ yelitkum min a’mâlikum şey’â (şey’en), innallâhe gafûrun rahîm (rahîmun) : Bedeviler, dedi ki: "İman ettik." De ki: "Siz iman etmediniz; ancak "İslam (müslüman veya teslim) olduk deyin. İman henüz kalplerinize girmiş değildir. Eğer Allah'a ve Resûlü'ne itaat ederseniz, O, sizin amellerinizden hiçbir şeyi eksiltmez. Şüphesiz Allah, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir." (Hucûrat 49/14)

أَأَشْفَقْتُمْ أَن تُقَدِّمُوا بَيْنَ يَدَيْ نَجْوَاكُمْ صَدَقَاتٍ فَإِذْ لَمْ تَفْعَلُوا وَتَابَ اللَّهُ عَلَيْكُمْ فَأَقِيمُوا الصَّلَاةَ وَآتُوا الزَّكَاةَ وَأَطِيعُوا اللَّهَ وَرَسُولَهُ وَاللَّهُ خَبِيرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ
Resim---"E eşfaktum en tukaddimû beyne yedey necvâkum sadekât(sadekâtin), fe iz lem tef’alû ve tâballâhu aleykum, fe ekîmûs salâte ve âtûz zekâte ve etîûllâhe ve resûleh(resûlehu), vallâhu habîrun bi mâ ta’melûn(ta’melûne) :Gizli konuşmanızdan önce sadaka vermekten ürktünüz mü? Çünkü yapmadınız, Allah sizin tevbelerinizi kabul etti. Şu halde namazı dosdoğru kılın, zekatı verin ve Allah'a ve O'nun Resûlü'ne itaat edin. Allah, yaptıklarınızdan haberdardır. (Mücâdile 58/13)

وَأَطِيعُوا اللَّهَ وَأَطِيعُوا الرَّسُولَ فَإِن تَوَلَّيْتُمْ فَإِنَّمَا عَلَى رَسُولِنَا الْبَلَاغُ الْمُبِينُ
Resim---"Ve etîûllâhe ve etîûr resûl(resûle), fe in tevelleytum fe innemâ alâ resûlinel belâgul mubîn(mubînu) : Allah'a itaat edin, Peygamber'e de itaat edin. Yüz çevirirseniz bilin ki, elçimize düşen apaçık bir duyurmadır.(Tegâbûn 64/12)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav)’in İSM-i ŞERİFLERİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

ALLAH'IN RESÛLÜNE İTAAT EDİN!:

(NİSA 4/64) (NÛR 24/56)

وَمَا أَرْسَلْنَا مِن رَّسُولٍ إِلاَّ لِيُطَاعَ بِإِذْنِ اللّهِ وَلَوْ أَنَّهُمْ إِذ ظَّلَمُواْ أَنفُسَهُمْ جَآؤُوكَ فَاسْتَغْفَرُواْ اللّهَ وَاسْتَغْفَرَ لَهُمُ الرَّسُولُ لَوَجَدُواْ اللّهَ تَوَّابًا رَّحِيمًا
Resim---Ve mâ erselnâ min resûlin illâ li yutâa bi iznillâh(iznillâhi). Ve lev ennehum iz zalemû enfusehum câûke festagferûllâhe vestagfera lehumur resûlu le vecedûllâhe tevvâben rahîmâ(rahîmen) :Biz her peygamberi -Allah'ın izniyle- ancak kendisine itaat edilmesi için gönderdik. Eğer onlar kendilerine zulmettikleri zaman sana gelseler de Allah'tan bağışlanmayı dileseler, Resûl de onlar için istiğfar etseydi Allah'ı ziyadesiyle affedici, esirgeyici bulurlardı.” (Nisâ 4/64)

وَأَقِيمُوا الصَّلَاةَ وَآتُوا الزَّكَاةَ وَأَطِيعُوا الرَّسُولَ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ
Resim---"Ve ekîmûs salâte ve âtûz zekâte ve atîûr resûle leallekum turhamûn(turhamûne): Namazı kılın; zekâtı verin; Peygamber'e itaat edin ki merhamet göresiniz.” (Nûr 24/56)

ALLAHU ZÜ’L-CELÂL; Teslim olmak, imân etmek, tâbi’ olmak ve itâat etmek hususunda Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i hep birlikte buyurmuştur.

Tâbi’ olmak ve itâat etmek: emirlerine boyun eğip buyurduklarını duymak ve işlediklerine uymakladır.

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’de bir insandır elbette. Ancak inanan insanlar Kur’ân-ı Kerîm’i iyice incelerse görürki O’nun durumu tek ve şerefli zâtına sallallahu aleyhi ve sellem mahsustur!
Yakut da taş, granit de taş, kalker de taş; isimleri müşterek ama herbirinin değeri ve vasıfları çok çok farklıdır.

Rasûlullahımızı sallallahu aleyhi ve sellem iyi tanımamız şart ki O’nu duyabilelim ve O’na uyabilelim.
Kime tâbi’ olduğumuzu ve itâat ettiğimiz bilemez isek duşamıya (rastgele) ne iş yapabiliriz...
Kaldı ki Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e teslim olmak imân etmek, tâbi’ olmak ve itâat etmek kesinlikle farzdır ve İslâmın ana şartıdır.
İnsanların direkt RABB’ısı ile ilişki kurmasına Sünnetullah müsâde etmemiştir.


Bazı sivri zekâlıların: ALLAH ile kulu arasına kimse giremez! derken Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e ihtiyaç yok demek istiyorsa i’tikaden çöker...
Tekfir etmek bizce hoş değildir ancak, işin sonunu iyice düşünsün...
Bir de:
Bizim dinimiz akıl-mantık dinidir! deyip hevâ ve hevesinin keyfince yorumlarla hem kendini hem de kendilerine uyanları mahvedenler.
Unutmamalı ki dünyada sonsuz sayıda insan, akılları ve mantıkları vardır...
İnsan sayısınca din mi olacak yâni...
Evet,
aklı olmayanın dini yoktur
Ve akıl insanın ana malıdır.
Ne varki dinimiz mesned dinidir.
Kur’ân-ı Kerîme ve sahih hadis-i şerîflere (sünnet-i seniyyeye) dayanmayan (mesnedlenmeyen) hükümler, istediği kadar şunun bunun aklına ve mantığına uysun İslâm Dini’nin dışındadır.
Akıl da mantık da her şeyler de lâzım ancak, mesned-i Muhammedî içinde...

Satırlardaki tasavvufu ve sofuluğu, sadrlardaki tasavvufa ve sûfîliğe dönüştürmek için Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i çok çok iyi tanımak bu yolun ilk şartıdır...

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e tâbi’ olmak (emrine boyun eğmek) ve itâat (verdiği emre göre yaşamak), ALLAHU Teâlâ’nın emridir.


قُلْ إِن كُنتُمْ تُحِبُّونَ اللّهَ فَاتَّبِعُونِي يُحْبِبْكُمُ اللّهُ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَاللّهُ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
Resim---“Kul in kuntum tuhibbûnallâhe fettebiûnî yuhbibkumullâhu ve yagfir lekum zunûbekum, vallâhu gafûrun rahîm (rahîmun) : De ki: "Eğer siz Allah'ı seviyorsanız bana uyun; Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah bağışlayandır, esirgeyendir." (Âl-i İmrân 3/31)

ALLAH celle celâluhu’ya inanıyorsanız, ALLAH celle celâluhu’dan korkuyorsanız, ALLAH celle celâluhu’yu seviyorsanız kesinlikle Rasûl’ü Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’e inanın, tâbi’ olun ve itâat edin...
Her yerde, her zaman ve her hâlde ve aklı olan herkes için sürekli bir tâbi’ oluş ve itâat ediştir bu...
Önce Rasûlullah’a teslimiyyet, sonra onun yoluyla ALLAHU ZÜ’L-CELÂL’e İman ediş, tâbi’ oluş ve itâat ve İSTİKÂMET...
Kur'ân-ı Kerimimizde açıkça buyurulan ALLAH celle celâluhu ve Resulullah MuhaMMed aleyhi's-selâm’a Teslim olmak, İman etmek, Tâbi olmak ve İtaat etmenin SONUÇu olan;
Tevhidin temelinde Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem vardır ezel-ebeden...
Tevhid:
Lâ ilâhe illâ ALLAH MuhaMMede’r- Resûlullah
Şehâdet: Eşhedu en lâ ilâhe illâ ALLAH ve eşhedu enne MuhaMMede’r- Resûlullah
O halde önce Kur'ân-ı Kerimimizden 4 MuhaMMed İsm-i Şerifine ve 4 Tevhidimize bakalım:
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav)’in İSM-i ŞERİFLERİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

KUR’ÂN-ı KERÎM'de 4 MUHAMMED (as) ve 4 TEVHİD:

Aziz kardeşlerim;

Kur'ân-ı Kerimân-ı Kerîm’imizde 4 Sûrenin 4 âyetinde 4 MUHAMMED Aleyhisselâm İSİM-i Şerifi geçmektedir ki bunlar:

وَمَا مُحَمَّدٌ إِلاَّ رَسُولٌ قَدْ خَلَتْ مِن قَبْلِهِ الرُّسُلُ أَفَإِن مَّاتَ أَوْ قُتِلَ انقَلَبْتُمْ عَلَى أَعْقَابِكُمْ وَمَن يَنقَلِبْ عَلَىَ عَقِبَيْهِ فَلَن يَضُرَّ اللّهَ شَيْئًا وَسَيَجْزِي اللّهُ الشَّاكِرِينَ

Resim---“Ve mâ muhammedun illâ resûl(resûlun), kad halet min kablihir rusûl(rusûlu), e fein mâte ev kutilenkalebtum alâ a’kâbikum, ve men yenkalib alâ akıbeyhi fe len yadurrallâhe şey’â(şey’en), ve se yeczîllâhuş şâkirîn(şâkirîne).” : Muhammed, yalnızca bir elçidir. Ondan önce nice elçiler gelip geçmiştir. Şimdi o ölürse ya da öldürülürse, siz topuklarınız üzerinde gerisin geriye mi döneceksiniz? İki topuğu üzerinde gerisin geri dönen kimse, Allah'a kesinlikle zarar veremez. Allah, şükredenleri pek yakında ödüllendirecektir.”
(Âl-i İmrân 3/144)

مَّا كَانَ مُحَمَّدٌ أَبَا أَحَدٍ مِّن رِّجَالِكُمْ وَلَكِن رَّسُولَ اللَّهِ وَخَاتَمَ النَّبِيِّينَ وَكَانَ اللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمًا

Resim---'' Mâ kâne muhammedun ebâ ehadin min ricâlikum, ve lâkin resûlallâhi ve hâtemen nebiyyin(nebiyyine), ve kânallâhu bi kulli şey’in alîmâ(alîmen): :Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir; ancak o, Allah'ın Resûlü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah, her şeyi bilendir.”
(Ahzâb 33/40)

وَالَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَآمَنُوا بِمَا نُزِّلَ عَلَى مُحَمَّدٍ وَهُوَ الْحَقُّ مِن رَّبِّهِمْ كَفَّرَ عَنْهُمْ سَيِّئَاتِهِمْ وَأَصْلَحَ بَالَهُمْ
Resim---'' Vellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti ve âmenû bi mâ nuzzile alâ muhammedin ve huvel hakku min rabbihim keffere anhum seyyiâtihim ve asleha bâlehum.: :İman edip salih amellerde bulunan ve Muhammed'e indirilen (Kur'an)a -ki o Rablerinden bir haktır- İman edenlerin (Allah), kötülüklerini örtüp bağışlamış, durumlarını düzeltip ıslah etmiştir.”
(Muhammed 47/2)

مُّحَمَّدٌ رَّسُولُ اللَّهِ وَالَّذِينَ مَعَهُ أَشِدَّاء عَلَى الْكُفَّارِ رُحَمَاء بَيْنَهُمْ تَرَاهُمْ رُكَّعًا سُجَّدًا يَبْتَغُونَ فَضْلًا مِّنَ اللَّهِ وَرِضْوَانًا سِيمَاهُمْ فِي وُجُوهِهِم مِّنْ أَثَرِ السُّجُودِ ذَلِكَ مَثَلُهُمْ فِي التَّوْرَاةِ وَمَثَلُهُمْ فِي الْإِنجِيلِ كَزَرْعٍ أَخْرَجَ شَطْأَهُ فَآزَرَهُ فَاسْتَغْلَظَ فَاسْتَوَى عَلَى سُوقِهِ يُعْجِبُ الزُّرَّاعَ لِيَغِيظَ بِهِمُ الْكُفَّارَ وَعَدَ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ مِنْهُم مَّغْفِرَةً وَأَجْرًا عَظِيمًا

Resim---''Muhammedun resûlullâh(resûlullâhi), vellezîne meahû eşiddâu alel kuffâri ruhamâu beynehum terâhum rukkean succeden yebtegûne fadlen minallâhi ve rıdvânen sîmâhum fî vucûhihim min eseris sucûd(sucûdi), zâlike meseluhum fît tevrât(tevrâti), ve meseluhum fîl incîl(incîli), ke zer’in ahrece şat’ehu fe âzerehu festagleza festevâ alâ sûkıhî yu’cibuz zurrâa, li yagîza bihimul kuffâr(kuffâra), vaadallâhullezîne âmenû ve amilûs sâlihâti minhum magfireten ve ecren azîmâ(azîmen).: :Muhammed, Allah'ın elçisidir. Ve onunla birlikte olanlar da kafirlere karşı zorlu, kendi aralarında ise merhametlidirler. Onları, rüku edenler, secde edenler olarak görürsün; onlar, Allah'tan bir fazl (lütuf ve ihsan) ve hoşnutluk arayıp isterler. Belirtileri, secde izinden yüzlerindedir. İşte onların Tevrat'taki vasıfları budur. İncil'deki vasıfları ise: Sanki bir ekin; filizini çıkarmış, derken onu kuvvetlendirmiş, derken kalınlaşmış, sonra sapları üzerinde doğrulup boy atmış (ki bu,) ekicilerin hoşuna gider. (Bu örnek,) Onunla kafirleri öfkelendirmek içindir. Allah, içlerinden iman edip salih amellerde bulunanlara bir mağfiret ve büyük bir ecir va'd etmiştir.”
(FETİH 48/29)

Rasûlullah SALLallahu aleyhi vessellem'in;
MuHaMMediyyetine,
MaHMuDiyyetine,
AHMeDiyyetine,
HaBiBiyyetine Es SeLâM OLsun!..

Resim

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in Muhammed ism-i şerîfi Kur'ân-ı Kerîm'de 4 yerde geçer:
(Al-i İmrân 3/144; Ahzâb 33/40; Muhammed 47/2; Feth 48/29) âyeti celilelerinde...
Hâşâ tesadüfen 4 kere geçti sanma!...

Resim

Raûfun Rahîm olan (Tevbe 9/128 bkz.) Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in Muhammed ism-i şerîfi Kur'ân-ı Kerîm'de 4 yerde geçer ve bu özellik-güzellikler;

EVVEL Resim HABBE Resim HABÎBULLAH
ÂHİRi Resim AHMED NÛRULLAH
BÂTINı Resim "HaMd" MahMûdullah
ZÂHİR Zuhûru Resim MuhaMMeduLLAH
RaBBu’l-ÂLEMîN SÖZü Resim KUR'ÂN Resim Rahmeten li’l- ÂLEMîN SESi…

Ezeldeki Habib (habbe)’de olmayan (gözükmeyen) Masdar Mimi, Ahmed’de bir mim iken, Mahmud’da iki mim ve MuhaMMed’de üç mim ile dinde, dünyâda ve âhirette Rahmeten li'l-âlemin olarak mâhlukatın anası ve tohumu olan Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’de yaratılanların Mutlak Kemâline ulaşmıştır.
Hükmüllah; kemâlini Mutlak Kâmil celle celâluhu'dan alan, Abdullah ve Rasûlullah olan MuhaMMed sallallâhu aleyhi ve sellem'in Hakîkatında "Evvel" olmuştur ki bu O'nun "Habîbiyyet Makâmı"dır.
Beşeriyeti MuhaMMediyyetinde ise "Zâhir"olmuş,
Hamîdiyyetinde (Mahmudîyyetinde) "Bâtın",
Ahmediyyetinde ise "Âhir" olacaktır.

Resim

MuhaMMediyyet : Kapsayıcı bir zarftır. Ve tümüne câmi'dir.
Diğer 3 hâl makâmı birbirini kapsayıcı şekilde MuhaMMediyyet içindedir.Kapsayıcı bir zarftır. Ve tümüne câmi'dir.
Şeriat-ı MuhaMMediyye; Tarikat-ı MuhaMMediyye, Mârifet-i MuhaMMediyye ve Hakikat-ı MuhaMMediyyeyi de kapsar-muhittir.

Mahmûdiyyet : MuhaMMediyyetin kapsadığı ve Ahmediyyet ve Habîbiyyeti ise kapsayandır.Tarikat-ı MuhaMMediyye; Mârifet-i MuhaMMediyye ve Hakikat-ı MuhaMMediyyeyi de kapsar-muhittir.

Ahmediyyet : MuhaMMediyyet ve Mahmûdiyyetin kapsadığı ve Habîbiyyeti ise kapsayandır. Mârifet-i MuhaMMediyye, Hakikat-ı MuhaMMediyyeyi de kapsar-muhittir.

Habîbiyyet : MuhaMMediyyet, Mahmûdiyyet ve Ahmediyyetin kapsadığı AKDES PRİZİ... Hakikat-ı MuhaMMediyye haktır hâldir ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selemle mahsustur. Her akılda fıtrî BAĞı vardır her NEFS için hamd olsun..


MuhaMMedî Tasavvufta her esmânın da zâhiri ve bâtını vardır ki:
Muhabbetin çekirdeği olan “HaBBe” nin;
Zâhiri, tohum, asl ve anadır.
Bâtını ise; BİZ BİLEliğinin hak oluşudur.
Onun için MuhaMMedî Tasavvufta söz, CANlı bir tohumdur “HaBBe” ki, ehlini buldu mu vüCÛD bulur. Her HABBe, Dirilir-vücûda-mevcuda gelir de DaBBe olur!..
Ehlinden kasdımız muhatab olan kişi; Uyur, Uyurgezer veya Sarhoş değil de UYANık-AYIK bir AKLa sâhibse, mutlaka bu sözden bir nasîbi vardır ki kısmet olması için gayret göstermesi gerekir.

Habbe: Çekirdektir, tohum ve özdür.
Habîbullah: Kimsenin kimliği, varlık-yokluk yok iken, ALLAH Teâlâ’da Muhabbet Tohumu-Subhânî SEVgisi-HaBBesi olan, Seçilmiş Mustafa Aleyhi’s-Selâm’dır.
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in Evveli Habîbullah aleyhi's-selâm.
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in Bâtını MahMûdullah aleyhi's-selâm.
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in Zâhiri Abdullah-MuhaMMedullah aleyhi's-selâm.
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in Âhiri AhMedullah aleyhi's-selâm.

Habîbullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in Evvelden, Zâhire zuhûru ise “Rahmeten li’l-âlemin: Âlemlere rahmet olarak” gönderilen Rasûlullah MuhaMMed Aleyhi’s-Selâmdır.

Resim---Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “Evvele mâ halakallâhu nûrî: ALLAH’ın en evvel halkettiği (yarattığı) Benim nûrumdur.” Buyurdu.”
(Aclûnî, Keşfü’l- Hafa, c:1, shf:311)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Evvelu mâ halakallâhu nûra nebiyyike yâ Câbir: ALLAH Teâlâ herşeyden evvel senin Peygamberinin nûrunu yarattı ey Câbir!
(Câbir bin Abdillah tarikiyle Abdürrezzak’tan; el-Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ, 1:205, 2:129.)

Resim---Câbir bin Abdullah radiyallâhu anhu'’dan:Yâ Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem)! Anam babam sana fedâ olsun, ALLAHın en evvel yarattığı şeyi bana söyler misin?” dedim. Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) buyurdu ki: “Yâ Câbir! eşyâdan önce, kendi nûrundan (Nûrullah) senin Peygamberinin Nûrunu (Nûr-u MİM) yarattı.” Ve şöyle buyurdu: “ O nur ALLAHın kudretiyle dilediği yerlerde devredip gezerdi. O zaman ne levh, ne kalem, ne cennet, cehennem, ne melek, ne gök, ne güneş, ne ay, ne cin ne de ins var idi.” Ondan sonra buyurdu ki: “ALLAH Teâlâ mahlûkatı yaratmak istediği zaman, o nûru taksim edip 4 parça yaptı: İlk parçadan kâlemi yarattı. İkinci parçadan Levhi yarattı. Üçüncü parçadan Arşı yarattı. Dördüncü parçayı taksim edip dört parça yaptı: İlkinden gökleri yarattı. İkincisinden yeri yarattı. Üçüncüsünden cennet ve cehennemi yarattı. Dördüncü parçayı yine taksim edip dört parçaya ayırdı: Birincisinden mü’minlerin gözlerinin nûrunu yarattı. İkincisinden kalblerinin nûrunu yarattı ki o, ALLAHı bilmedir. Üçüncüsünden dillerinin nûrunu yarattı ki o da Kelimeyi Tevhiddir....””
(İmâm Ahmed, Müsned IV-127; Hâkim, Müstedrek II-600/4175; İbni Hibban, El İhsân XIV-312/6404)

Elbette Kur'ân-ı Kerimî, MuhaMMedî , Ehl-i Beytî Tâlim-Terbiyeden geçmemiş haMM Akıllar bir yerlere takılıp kalacaktır bu sonsuz akıl-şekil âleminde..

ALLAH ve Rasûlüne, Teslim olmuş, Îman etmiş, Tâbi olmuş ve İtaat ederek iştirakte DİRİ şehâdetini YAŞAyan MuhaMMedî Kalbler Okur DURur Kur'ân-ı Kerim ’imizi:

أَفَعَيِينَا بِالْخَلْقِ الْأَوَّلِ بَلْ هُمْ فِي لَبْسٍ مِّنْ خَلْقٍ جَدِيدٍ
Resim---“E fe ayînâ bil halkıl evvel(evveli), bel hum fî lebsin min halkın cedîd(cedîdin) : “Onların ilk yaratılışı Bize zor mu geldi ki, tekrar diriltmekten âciz kalalım? Doğrusu onlar ilk yaratılışlarını kabul ettikleri halde yeni bir yaratıştan şüphe ediyorlar.
(Kaf 50/15)


وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ وَنَعْلَمُ مَا تُوَسْوِسُ بِهِ نَفْسُهُ وَنَحْنُ أَقْرَبُ إِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَرِيدِ
Resim---“Ve lekad halaknel insâne ve na’lemu mâ tuvesvisu bihî nefsuh(nefsuhu), ve nahnu akrebu ileyhi min hablil verîdi: Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin kendisine fısıldadıklarını biliriz ve biz ona şah damarından daha yakınız.
(Kaf 50/16)

cAN CeryANından, ÖZ MuHABBetinden, ŞAH DAMARIndan Haberdâr Olan MuhaMMedî GENÇlerimize es selâm Olsun!
ceryANdan haberli, EREN Elektiriğine iletken ve tel tel, direk direk MuhaMMedî MERKEZ EL ELe EL VERenlerin elleri Üstünde YED’uLLAH varıdr her AN, her yer ve her hâlde in şae ALLAH!.


Resim

Aziz kardeşlerim;
Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem ve Kur'ân-ı Kerim kanatlı,
MuhaMMedî Şuuru BiLen,
MuhaMMedî NûRu BULan,
MuhaMMedî SüRûRda OLan,
MuhaMMedî ONûRu YAŞAyan yağmur yürekli RAHMet gençlerimiz,
Kur'ân-ı Kerimimizi MuhaMMedî Abdestle OKUrlar, OKUNurlar ve ANlarlar inşae ALLAH!..


Kur’ân-ı Kerîm’de geçen 4 MUHAMMED İSİM-i Şerifi ile 4 ANA olan;
Beden-Şeriat, Nefs-Tarikat, Kalb-Mârifet ve Ruh-Hakikat TEVHİD AŞamalarımız arasındaki ilişkiyi düşünmeliyiz:
Bilirsiniz ki KONUŞMAK-OKU-İKRÂ varsa 4 hal söz konusudur ve,
Bir söz konuşuluyor ise, şu durumlardan birisi vardır:

1- Mütekellim: Sözü söyleyen
2- Muhatab: Sözü dinleyen
3- Gâib: Hakkında konuşulan, var olduğu halde orada gözükmeyen.
4- Umumî: Herkesi bağlayan (konuşan, dinleyen, gaib ve herkes)

ALLAHÜ Zܒl-CELÂL, Kur’ân-ı Kerîm’inde ULÛHİYYETini ilân ederken yukardaki 4 durumu da ilân etmektedir.
Aynı şey olmakla beraber dâkaik (incelik) ve hakâik (hakikatler) anlayışı açısından insanlar için farklı gözükmektedir.

İslam Dinine girişte ŞART OL-AN ama kendi ŞARTı Olmayan TEVHİD:
“ İLÂHE İLL ALLAH-MUHAMMEDe’r –RASÛLULLAH: ALLAH’tan başka ilâh yoktur. MUHAMMED, ALLAH’ın RASÛLUdur.”

Şimdi göreceğimiz 4 ÂLEM TEVHİDimizin de her birinde yine sonlarında: “MUHAMMEDe’r- RASÛLULLAH: MUHAMMED, ALLAH’ın RASÛLUdur.” Vardır ve farzdır denmesi.

فَاعْلَمْ أَنَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا اللَّهُ…
Resim---“''Fa’lem ennehu lâ ilâhe illâllâhu…: Şu halde bil; gerçekten, Allah'tan başka ilah yoktur…” (Muhammed 47/19)

…مُّحَمَّدٌ رَّسُولُ اللَّهِ
Resim---“''Muhammedun Rasûlullâh…:Muhammed, Allah'ın elçisidir…” (Fetih 48/29)

KUR’ÂN-ı KERÎM'de Geçen 4 TEVHİD:

1-) Şerîat-ı Muhammedîye’de Ulûhiyyet Tevhidi: (Umumî-Eşyaî-Bendenî-Zâhirî tevhid dir.)
İslam Dininin Mükellef kıldığı her İnsan:
“ İLÂHE İLL ALLAH: ALLAH’tan başka ilâh yoktur.”

Tümünü kapsayan (küllî şeyi, eşyâî) Umumî Tevhid.
Umumî (genel) Tevhidullah olup ALLAHÜ Zܒl-CELÂL’in Zât’ında, sıfat, isim ve fiillerinde tek eşsiz, ortaksız ve tek İlâh olduğunu ilân eder.
Bu hükmü tüm mahlûkatı için geçerlidir.Kur’ân-ı Kerîm’ de:

Resim---“Çünkü onlara: “Lâ İlâhe İllallah: ALLAH’dan başka ilâh yoktur.” denildiği zaman kibirle direnirlerdi (kafa tutarlardı).” (Sâffat 37/35)

Resim---“Fâ’lem ennehu lâ İlâhe İllallah....: Bil ki ALLAH’tan başka ilâh yoktur...” (Muhammed 47/19)

Lâfzen “ İLÂHE İLL ALLAH ” şeklinde olmayan ancak, içerik olarak Ulûhiyyet Tevhidini destekleyen âyeti celîleler:
Âl-i İmrân 3/62,64; Nisâ 4/171; Mâide 5/73; En’âm 6/19; Kehf 18/16; Tâ Hâ 20/98; Enbiyâ 21/108; Hacc 22/34; Hûd 11/2,26; Sad 38/65; Fussilet 41/14; Zuhruf 43/84; Câsiye 45/21 gibi âyetlerdir...
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav)’in İSM-i ŞERİFLERİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

2-) Tarikat-ı Muhammedîye de Ulûhiyyet Tevhidi:
(Gaibî-Esmâî-Bâtınî tevhid dir.)
Şimdi ve ŞuAN da Kur’ân-ı Kerîm ve Ehl-i Beyt aleyhisselâma bağlı Kâmil İNSAN PîR Edebiyle:
“L İLÂHE İLL HÜVE (HU): O’ndan başka ilâh yoktur.”

Her zaman, her yerde ve her halde herkesle ve her şeyle Hâzır-Nâzır ve Murakıb olduğu halde gözükmeyen (gâib) O’ndan başka ilâh yoktur...
Düşünüp zevket ki Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) bize böyle tebliğ ediyor...

Âcizâne tesbitlerime göre: Bakara 2/163,255; Âl-i İmrân 3/1,6,18; Nisâ 4/87; En’âm 6/102,106; A’râf 7/158; Tevbe 9/31; Hûd 11/14; Ra’d 13/30; Tâ Hâ 20/8,98; Mü’minun 23/116; Neml 27/26; Mü’min 40/62,65; Duhân 44/8, Muhammed 47/19; Haşr 59/22,23; Tegâbûn 64/13; Müzemmil 73/9 âyetlerinde geçmektedir.

Destekleyen âyeti celîleler ise: Lokman 31/30; Yûsuf 12/4; İsrâ 17/23; Mü’minun 23/23,32,91.

3-) Mârifet-i Muhammedîye’de Ulûhiyyet Tevhidi:
(Muhattâbî’-Sıfatî-Âhirî Yâkînî tevhid dir.)


Her AN HaYY OL-AN Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) Her AN buyuruyor ki:
“L İLÂHE İLL ENTE: Senden başka ilâh yoktur.”
Kur’ân-ı Kerîm’ de Enbiyâ 21/87 âyeti celîlesinde 1 defa geçmektedir.

4-) Hâkikat-ı Muhammedîye’de Ulûhiyyet Tevhidi:
(Mütekellimi-Zâtî-Evvelî tevhid dir.)

EL AHADܒS SAMEDܒl-VAHİD olan ALLAHÜ Zܒl-CELÂL bizzâtihi Ulûhiyyetini kendisi ilân ediyor: “L İLÂHE İLL ENÂ!: BEN’den başka ilâh yoktur.” buyuruyor...

MuhaMMedî MuHABBEtle..


Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, Hükmullahın, Kelâmullahla HAKK’ın Halkına RAHMET ve MÜJDE Merkezi.
Hakkı ve hayrı müjdelemiş ve fiilen YAŞAyarak ÖRNEK olmuştur.
Rahmete EREN ve Müjdelenen BİZ Mü’minler için;

إِنَّا أَرْسَلْنَاكَ شَاهِدًا وَمُبَشِّرًا وَنَذِيرًا
Resim---İnnâ erselnâke şâhiden ve mubeşşiren ve nezîrâ(nezîren): Gerçekten biz, seni, (ümmetine) şahid, (cennetle) müjdeleyici, (cehennemle) korkutucu bir peygamber olarak gönderdik;
( Fetih 48/8)

وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا كَافَّةً لِّلنَّاسِ بَشِيرًا وَنَذِيرًا وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ
Resim---Ve mâ erselnâke illâ kâffeten lin nâsi beşîren ve nezîren ve lâkinne ekseren nâsi lâ ya’lemûn(ya’lemûne): Biz seni ancak bütün insanlara bir müjde verici ve uyarıcı olarak gönderdik. Ancak insanların çoğu bilmiyorlar.”
(Sebe’ 34/28)

وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا مُبَشِّرًا وَنَذِيرًا
Resim---Ve mâ erselnâke illâ mubeşşiren ve nezîrâ(nezîren) : Biz seni yalnızca bir müjde verici ve uyarıp korkutucu olarak gönderdik.
(Furkân 25/56)

Müjdelenen Sünnetullah’ın tatbikatı olan Sünnet-i Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem 4 ayaklıdır.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem‘in ALLAH celle celâluhu katında tek din olan İslâm Dininin Zâhiri, Bâtını, Evveli, Âhiri 4 âlemde:

1-Şerîat-ı Muhammedîyye: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in Vahyî Kur'ân ve hadis SÖZleridir. Âyet ve Sahih Hadisleridir.
2-Tarikat-ı Muhammedîyye: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in AMELleri, fiilleridir, sözlerinin isbatı, tatbikâtı Sünnet-i Seniyyesidir.
3-Mârifet-i Muhammedîyye: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in imân ve sâlih amel sonucu Halik Tealâ'yı tanıma AHLÂKıdır. Hulki’l-azîm. Ahlâkullah...
4-Hakikat-i Muhammedîyye: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in kendini ve RABB'ini bilişin sonunda seven ve sevilenin arasında geçen hâller, yapılan ikrâm ve ihsânlar v.s. kişisel ve zâtîdir. Kâbe kavseyn gibi söze sığmayan ve yaşanınca anlaşılan HÂLLERi-AHVÂLidir.

MuhaMMedî BİLiş ŞUURunu BİLenler, İNANCını,
MuhaMMedî BULuş NÛRunu BULanlar, Sünnetini-Amelerini
MuhaMMedî OLuş SÜRURunda OLanlar, Azîm AHLÂKInı,
MuhaMMedî YAŞAyış O-NURUnu, Hâl-Hazır-Huzur HALlerini YAŞAyanların Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i Basar ve basîret le GÖRmesi-DUYması Lâzım, UYması Lâyıktır ve de Şarttır.
KULLUK İMTİHANIn ASLı-Faslı da budur MuhaMMedî Melâmette..

UYANDIRmak-AYIKTIRmak, MÜJDELEmek!
Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’in Tek, Eşsiz, Mükemmel ve Mükemmil Mesleğidir.
Aslında bütün Nebî ve Rasûller de TENZİRle EMRedilmişlerdir.
Bakınız Kur’ân-ı Kerîm’de ALLAHU ZÜ’L-CELÂL;
Habibi, Edibi Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e EMİR buyurduğu âyetlerle...

TEBLİĞ, TENZİR, TEBŞİR, TEŞHİD 4 lüsü…

Tebliğ: Ulaştırmak. Götürmek. Bildirmek. Eriştirmek. Yetiştirme, eriştirmek.
Belağ: Eriştirme, yetiştirme. Maksada uyan güzel ifâde. Kâfi gelme, kifâyet etme. Hitâbettiği kimselere göre uygun, tam yerinde, düzgün ve hakikat OL-AN. Hâlin gereğine uygun, hem düzgün, hem yerinde söz.
Tenzir (inzâr): sonunun fenâ olacağını haber vererek KORKUtmak, ihtarda ve ikazda bulunmak, uyarmak ve uyandırmak.
Nezr: Adak adamak. Fıkıhta Cenab-ı Hakk’a ta'zim için mübah bir fiilin yapılmasını deruhde etmek, öyle bir işin yapılmasını kendi nefsine vacib kılmaktır.
İnzar: Neticenin kötü olacağını bildirerek fenalıktan sakındırmak. Azab ve ceza va'detmek.
Tebşir: Uyananı CeNNetle, uyanmayanı CeheNNemle MÜJDElemek. Müjde verme, müjdeleme, muştulama. Hayır haber vermek.
Bişr: Sevinç ve muştu-mutlu eseridir.
Beşir: Müjdeli haber veren. Müjde getiren.
Beşaret : Doğrusu Bişârettir. Müjde. Sevindirici haber. Hayırlı haber. Müjdeye verilen ihsan. Müjde haberi, muştu.
Teşhid: Uyanana da uyanmayana da ŞÂHİD olmak...
Şühud: Görme, şahid olma. Müşahede etme. Görünecek halde şekillenme.
Şâhid: Şahidlik yapan. Bilen, tanıyan. Senet yerine geçecek kadar mâkul ve mu'teber sayılan. Gören ve Hazır OL-AN.. Resul-ü Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin her AN ve Şe’enî bir vasfıdır.


Kur’ân-ı Kerîm’de geçen ve âcizâne tesbit edebildiğim bu husustaki âyetler:

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ile ilgili âyetler: Toplam 56 ÂYETTe geçmeteler.

1-) Tebliğ: Âl-i İmrân 3/20 ve pek çok yerde.
2-) Tenzir olarak (nezirun-munzirun-nezir-inzâr olarak 36 yerde):
Bakara 2/6,25; En’âm 6/51;A’râf 7/184;Hûd 11/12; Ra’d 13/7; Hicr 15/89; Meryem 19/39; Enbiyâ 21/45; Hacc 22/49; Şuarâ 26/194,214; Neml 27/92; Kasas 28/46; Ankebut 29/50; Secde 32/3; Sebe’ 34/44,46; Fâtır 35/18,23; Yâsîn 36/10,11; Sad 38/4,7,65; Fussilet 41/13; Şûra 42/7; Mü’min 40/18; Ahkâf 46/9; Kaf 50/2; Necm 53/56; Kamer 54/5; Mülk 67/26; Nâziat 79/45; Gaşiye 88/21; Müddesir 74/2; Zâriyât 51/50,51
3-) Teşhid (şâhid-şâhida olarak 3 yerde): Bakara 2/143; Nahl 16/89; Müzemmil 73/15
4-) Tenzir-Tebşir (beşiren-neziren olarak 8 yerde): Bakara 2/119; A’râf 7/188; Mâide 5/19; Hûd 11/12; İsrâ 17/105; Meryem 9/57; Furkân 25/56; Fâtır 35/24
5-) Tenzir-Tebşir-Şâhid (2 yerde): Ahzâb 33/45; Fetih 48/8
6-) Beşiren-Neziren-Daiyen (1 yerde): Sebe’ 34/28
7-) Daiyen (Çağırıcı) (1 yerde): Kasas 28/87
8-) Dâvetçi (2 yerde): Ahzâb 33/46; Şûrâ 42/15
9-) Hidâyet rehberi (hâd olarak 1 yerde): Ra’d 13/7

İnsanoğlunun Dünyasında, Dininde, Âhiretinde Büşrâ BAĞı Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in Beşâret bUYruğu:

يَسِّرُوا وَلاَ تُعَسِّرُوا وَبَشِّرُوا وَلاَ تُنَفِّرُوا
Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selem: “Kolaylaştırınız, güçleştirmeyiniz, müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz!.” Buyurmuştur.
(Buhârî, İlm, 12; Müslim, Cihâd, 6.)

BeşâretimİZin El BERR celle celâluhu BAĞI olan Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimize sonsuz Salât u Selâm OLsun!.

Resim''Allahümme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ Muhammedîn abdike (Muhammedîyyeti) ve nebîyyike (Mahmudîyyeti) ve Resûlike (Ahmedîyyeti) ve Nebîyyûl-ümmîyyi (Habibîyyeti) ve alâ âlihi ves-sahbihi ve Ehl-i Beytihi...''Resim


Bizler RABBu’l-Âlemine mutlaka KUL Olmak için;
ALLAHU ZÜ’L-CELÂL’e Teslim, İman, Tâbi’ oluş ve İtaat edebilmek için Akıl sahibi İnsan olarak ilk önce Bizim gibi ABDULLAH Olan Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e Teslim, İman, Tâbi’ oluş ve İtaat etmeye;

Muhtaçız: Fakriyyet içindeyiz-muhtaç yaratılmışız ki denenelim.
Mecburuz: Acziyyet içindeyiz-cebren olmakta OL-ANlar.
Me’muruz: İzzet Sahibince kendisi karşısında Zilliyyet içindeyiz Emredilmişiz.
Mahkûmuz: Varlığımız İlahî SeBeBlere dayanır İllet içindeyiz HÜKMedilmişiz…

MuhaMMed Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, tüm hayatında dost-düşman herkesce MuhaMMedünü’l- Emîn İsmiyle vasıflandırılmış ve Emânetimizi en EMÎNE SALL etmemimizi EMRetmiştir Kur'ân-ı Kerim’imiz açık Âyat-i Celîleriyle;

1- “ALLAH ve Resûlüne Teslim olunuz!” EMRullahı ile Müslümanlığın, (bknz. Ahzâb 33/56)

2- “ALLAH ve Resûlüne İman ediniz!” EMRullahı ile Mü’minliğin, (bknz. Nur 24/62; Hucurât 49/15; Hadid 57/7, 19, 21; Mücâdele 58/4;Saff 61/11; (Fetih/9, 13)

3- “ALLAH ve Resûlüne Tâbi olunuz!” EMRullahı ile Veliyyullahlığın, (Enfâl 8/24.)

4- “ALLAH ve Resûlüne İtaat ediniz!” EMRullahı ile Ehlullahlığın, (bknz. Âl-i İmrân 3/132; Nisâ 4/59, 69, 80; Mâide 5/92; Enfâl 8/1, 20, 46; Tevbe 9/71; Yûsuf 12/109; Nur24/52, 54, 56; Ahzâb 33/71; MuhaMMed 47/33; Feth 48/17; Hucûrat 49/14; Mücâdele 58/13; Tegâbûn 64/12.)

Tahkik Tevhid ve Şehâdette tek İşaret Noktasıdır Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.
NeFS, RABBini ancak ve ancak;
Kur'ân-ı Kerim’imizde: “ALLAH’a ve Resûlu’üne; Teslim olunuz, İman ediniz, Tâbi olunuz, İtaat ediniz!” EMRettiği, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in;

MuhaMMedî Şuurunu BİLip,
MuhaMMedî Nûrunu BULup,
MuhaMMedî Sürurunda OLup,
MuhaMMedî O-NUR-nu YAŞAmadan,
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem de BİZ,
ALLAH celle celâlihu da BİR OL-madan
Ham AKLın labirentlerinde kısır dönğü olur koskoca HaYyat ALLAH celle celâluhu korusun ve BİZe inâyet, hidâyet eyleyleyip Selâmet ihsan buyursun inşae ALLAH!..

BİZleri insan Sûretinde ve Akıl ni’metiyle yaratan ALLAH celle celâluhu’ya EMRedilen KULluğu YAŞAyarak ŞÂHİdi olabilmek için,
MuhaMMed-Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin kadir ve kıymetini bilerek Kur'ân-ı Kerimimize kalb Kulağımızı verip DUYalım ve Uyalım inşae ALLAH!
Mü'minler İçin Nefislerinden Daha İleridir:

النَّبِيُّ أَوْلَى بِالْمُؤْمِنِينَ مِنْ أَنفُسِهِمْ وَأَزْوَاجُهُ أُمَّهَاتُهُمْ وَأُوْلُو الْأَرْحَامِ بَعْضُهُمْ أَوْلَى بِبَعْضٍ فِي كِتَابِ اللَّهِ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ وَالْمُهَاجِرِينَ إِلَّا أَن تَفْعَلُوا إِلَى أَوْلِيَائِكُم مَّعْرُوفًا كَانَ ذَلِكَ فِي الْكِتَابِ مَسْطُورًا
Resim---En nebiyyu evlâ bil mu’minîne min enfusihim ve ezvâcuhu ummehâtuhum, ve ûlûl erhâmi ba’duhum evlâ bi ba’dın fî kitâbillâhi minel mu’minîne vel muhâcirîne illâ en tef’alû ilâ evliyâikum ma’rûfâ(ma’rûfen), kâne zâlike fîl kitâbi mestûra(mestûren): Peygamber, mü'minler için kendi nefislerinden daha evladır-önceliklidir ve onun zevceleri de onların anneleridir. Rahim sahipleri (akrabalar) de, Allah'ın Kitabında birbirlerine öteki mü'minlerden ve muhacirlerden daha yakındır. Ancak dostlarınıza maruf üzere yapacaklarınız başka; bunlar Kitapta yazılmış bulunmaktadır.”
(Ahzâb 33/6)

Nebe' : faydası büyük olan ve onun sâyesinde bilgi ya da kanâat oluşan haber.
Nebî' : selim akılların kabul edebileceği haber getiren, haberci.
Nübüvvet : yücelik peygamberlik.
Tebûk seferine çıkmak emrini alan bazıları "ana-babamıza danışacağız"dediklerinde bu âyeti celile inzâl olmuştur.

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem : "Üç şey vardır ki bunlar kimde bulunursa o kimse imânın tadını bulur : Bir kimseye ALLAH ve Resûlü, başkalarından daha sevgili olmak.Bir kimse sevdiğini yalnız ALLAH için sevmek.Bir kimseyi ALLAH küfürden kurtardıktan sonra, tekrar küfre dönmekten, ateşe atılmaktan ikrah (tiksinme) ettiği gibi ikrah etmek (iğrenmek) " buyurmuştur.
(Enes (ra) dan, Müslim,Îmân 67 (43)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem : "Hiçbir kul ben kendisine ehlinden, malından ve bütün insanlardan sevgili olmadıkça imân etmiş sayılamaz." buyurmuştur.
(Enes (ra) dan, Müslim,Îmân 69 (44)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem : "Sizden hiçbiriniz, ben kendisine çocuğundan, babasından ve bütün insanlardan daha sevgili olmadıkça imân etmiş olamaz" buyurmuştur.
(Enes (ra) dan, Müslim,Îmân 70)

Resim--- Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem : "El mer'ü mâa men ehabbe : kişi sevdiği ile beraberdir." buyuruyor. "Ne zaman?" Bir Bedevî gelip "Yâ Resûlullah (sav) kıyâmet ne zaman?" diye sorunca, Resûlullah (sav) : "Onun için ne hazırladın?" diye soruyor. Bedevi ise : "Çok namazım ve orucum yok; ne varki ben, ALLAH (cc) ve Resûlünü (sav) seviyorum!" deyince, "Kişi sevdiği ile beraberdir" buyuruyor.
(Buhârî, Edeb-96;Mûslim, Birr-165 (4/2034)

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem hayattayken ve herkesin malı emrine verilmişken, Hakk'a yürüyüşünden sonra Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in malı tüm mü'minlere mîrâs olmuştur.

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e Yardım Etmek Emredilmiştir

الَّذِينَ يَتَّبِعُونَ الرَّسُولَ النَّبِيَّ الأُمِّيَّ الَّذِي يَجِدُونَهُ مَكْتُوبًا عِندَهُمْ فِي التَّوْرَاةِ وَالإِنْجِيلِ يَأْمُرُهُم بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَاهُمْ عَنِ الْمُنكَرِ وَيُحِلُّ لَهُمُ الطَّيِّبَاتِ وَيُحَرِّمُ عَلَيْهِمُ الْخَبَآئِثَ وَيَضَعُ عَنْهُمْ إِصْرَهُمْ وَالأَغْلاَلَ الَّتِي كَانَتْ عَلَيْهِمْ فَالَّذِينَ آمَنُواْ بِهِ وَعَزَّرُوهُ وَنَصَرُوهُ وَاتَّبَعُواْ النُّورَ الَّذِيَ أُنزِلَ مَعَهُ أُوْلَئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ
Resim---Ellezîne yettebiûner resûlen nebiyyel ummiyyellezî yecidûnehu mektûben indehum fît tevrâti vel incîli ye’muruhum bil ma’rûfi ve yenhâhum anil munkeri ve yuhıllu lehumut tayyibâti ve yuharrimu aleyhimul habâise ve yedau anhum ısrahum vel aglâlelletî kânet aleyhim, fellezîne âmenû bihî ve azzerûhu ve nasarûhu vettebeûn nûrellezî unzile meahu ulâike humul muflihûn(muflihûne): Onlar ki, yanlarındaki Tevrat'ta ve İncil'de (geleceği) yazılı bulacakları ümmi haber getirici (Nebi) olan elçiye (Resul) uyarlar; o, onlara marufu (iyiliği) emrediyor, münkeri (kötülüğü) yasaklıyor, temiz şeyleri helal, murdar şeyleri haram kılıyor ve onların ağır yüklerini, üzerlerindeki zincirleri indiriyor. Ona inananlar, destek olup savunanlar, yardım edenler ve onunla birlikte indirilen nuru izleyenler; işte kurtuluşa erenler bunlardır.”
(A'râf 7/157)

إِلاَّ تَنصُرُوهُ فَقَدْ نَصَرَهُ اللّهُ إِذْ أَخْرَجَهُ الَّذِينَ كَفَرُواْ ثَانِيَ اثْنَيْنِ إِذْ هُمَا فِي الْغَارِ إِذْ يَقُولُ لِصَاحِبِهِ لاَ تَحْزَنْ إِنَّ اللّهَ مَعَنَا فَأَنزَلَ اللّهُ سَكِينَتَهُ عَلَيْهِ وَأَيَّدَهُ بِجُنُودٍ لَّمْ تَرَوْهَا وَجَعَلَ كَلِمَةَ الَّذِينَ كَفَرُواْ السُّفْلَى وَكَلِمَةُ اللّهِ هِيَ الْعُلْيَا وَاللّهُ عَزِيزٌ حَكِيمٌ
Resim---İlla tensurûhu fe kad nasarahullâhu iz ahrecehullezîne keferû sâniyesneyni iz humâ fîl gâri iz yekûlu li sâhibihî lâ tahzen innallâhe meanâ, fe enzelallâhu sekînetehu aleyhi ve eyyedehu bicunûdin lem terevhâ ve ceale kelimetellezîne keferûs suflâ, ve kelimetullâhi hiyel ulyâ vallâhu azîzun hakîm (hakîmun): Siz O'na (peygambere) yardım etmezseniz, Allah O'na yardım etmiştir. Hani kâfirler ikiden biri olarak O'nu (Mekke'den) çıkarmışlardı; ikisi mağarada olduklarında arkadaşına şöyle diyordu: "Hüzne kapılma, elbette Allah bizimle beraberdir." Böylece Allah O'na 'huzur ve güvenlik duygusunu' indirmişti, O'nu sizin görmediğiniz ordularla desteklemiş, inkâr edenlerin de kelimesini (inkâr çağrılarını) alçaltmıştı. Oysa Allah'ın kelimesi, yüce olandır. Allah üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.”
(Tevbe 9/40)

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِن تَنصُرُوا اللَّهَ يَنصُرْكُمْ وَيُثَبِّتْ أَقْدَامَكُمْ
Resim---Yâ eyyuhellezîne âmenû in tensurûllâhe yensurkum ve yusebbit akdâmekum: Ey imân edenler! Eğer siz ALLAH'a yardım ederseniz o da size yardım eder ve ayaklarınızı kaydırmaz..."
(Muhammed 47/7)

ALLAH Tealâ'ya yardım: Hizbine-Hizbullaha, peygamberine, dinine ve Zâtına demektir.

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem nübüvvetini ilân ederken hac mevsiminde (Mekke'ye çeşitli yerlerden) gelen insanlara kendisini takdim ederek : "Beni kavmine götürecek kimse yok mu? Çünkü; gerçekten Kureyş Beni, RABB'imin kelâmını tebliğ etmekten men ediyor! (alıkoyuyor)." buyurmuştur.
(Câbir bin Abdillah (ra) dan; İbni Mâce, Mukaddime 201)

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Kendiliğinden Sorumluluk Yüklememiştir:

قُلْ مَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ وَمَا أَنَا مِنَ الْمُتَكَلِّفِينَ
Resim---Kul mâ es’elukum aleyhi min ecrin ve mâ ene minel mutekellifîn(mutekellifîne): De ki : Buna karşılık ben sizden bir ücret istemiyorum. Ve ben mütekellifinlerden (tekellüf eden, külfetli ve zahmetli bir iş tutan ve başka bir türlü görünen yapmacık olan) de değilim."
(Sad 38/86)

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e Kolaylık Verilmiştir:

أَلَمْ نَشْرَحْ لَكَ صَدْرَكَ
Resim---E lem neşrah leke sadrek (sadreke) : Biz, senin göğsünü yarıp genişletmedik mi?”
(İnşirâh 94/1)

وَوَضَعْنَا عَنكَ وِزْرَكَ
Resim---Ve vedagnâ anke vizrek (vizreke) :Ve yükünü indirip atmadık mı?
(İnşirâh 94/2)

الَّذِي أَنقَضَ ظَهْرَكَ
Resim---Ellezî enkada zahrek (zahreke) :Ki o, senin belini bükmüştü;
(İnşirâh 94/3)

وَرَفَعْنَا لَكَ ذِكْرَكَ
Resim---Ve refa’nâ leke zikrek (zikreke) : Senin zikrini (şanını) yüceltmedik mi?
(İnşirâh 94/4)

فَإِنَّ مَعَ الْعُسْرِ يُسْرًا
Resim---Fe inne maal usri yusra (yusren) : Demek ki, gerçekten zorlukla beraber kolaylık vardır.”
(İnşirâh 94/5)

إِنَّ مَعَ الْعُسْرِ يُسْرًا
Resim---İnne maal usri yusrâ (yusren) : Gerçekten güçlükle beraber kolaylık vardır.”
(İnşirâh 94/6)

فَإِذَا فَرَغْتَ فَانصَبْ
Resim---Fe izâ feragte fensab: Şu halde boş kaldığın zaman, durmaksızın (dua ve ibadetle) yorulmaya devam et.
(İnşirâh 94/7)

وَإِلَى رَبِّكَ فَارْغَبْ
Resim---Ve ilâ rabbike fergab: Ve yalnızca Rabbine rağbet et-yönel!.”
(İnşirâh 94/8)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav)’in İSM-i ŞERİFLERİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e Salâvât (ulaşım, vuslat, dua) Emredilmiştir :

Azîz kardeşim, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz üzerine salâvât getirmek her müslümana farzdır.
Ve âyet-i celilelerle sabittir.
Fıkhî konu olmakla beraber İsm-i Şerîfi anılınca peygamberimiz MUHAMMED aleyhi's-selâm'ı sıla : kavuşum ricâmızı ederiz.

إِنَّ اللَّهَ وَمَلَائِكَتَهُ يُصَلُّونَ عَلَى النَّبِيِّ يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا صَلُّوا عَلَيْهِ وَسَلِّمُوا تَسْلِيمًا
Resim---“İnnallâhe ve melâiketehu yusallûne ale'n-nebiyyi, yâ eyyuhellezîne âmenû sallû aleyhi ve sellimû teslîmâ(teslîmen) : Şüphesiz, ALLAH ve melekleri Peygambere SALL ederler. Ey îman edenler, siz de ona SALL edin ve tam bir TESLÎMİYET-le ona SELÂM verin!.”
(Ahzâb Sûresi, 33/56)

Salâvât, bilene (ehline) farz-ı ayndır.
Salâvât, kısaca ve kesin olarak :
"ALLAH'ım!
Beni; MuhaMMed Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin İnancımda ŞUURUnu BİLmek-Amelimde NÛRUnu BULmak- Ahlâkımda SüRURUnda OLmak ve Hâllerimde-değişmez huyumda ONURUnu YAŞAmakla MuhaMMedî OLuşumun Şerefine SALLet- ERdir."duamızdır.
Asla MuhaMMedîleşmek dileğidir.
Muhterem, Mübârek, Müstesna, Muazzam, Muhteşem ve Mukaddes Muhammed Aleyhi's-sâlatü ve's-selâm'a;
AKan suyun deryaya isalesi (ulaşımı, akımı) gibi kavuşup, O'nun; söz, fiil, ahlâk ve hâlleriyle hâllenip MuhaMMedî OLşuûruyla buluşmaktır.
Her emir, vücûb ifâdesi olup vâcibtir.
Salâvât; ALLAH Tealâ'nın EMRinin işlenmesi ve Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in HAKKının ÖDEnmesidir.

ALLAHÜ ZÜ'L-CELÂL'in zikrimize hâşâ ihtiyacı olduğundan dolayı değildir.
ALLAHÜ ZÜ'L-CELÂL'i zikr edişimize sebeb, emirdir.
Sistemin ve kulluğun gereğidir. Salâvât da böyledir.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in ihtiyacını ALLAHÜZÜ'l-CELÂL görmüştür.
Muhtaç olan kendimiz olup; ALLAHÜ ZÜ'L-CELÂL'e tâbi' olabilmek için önce Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e tâbi' olmaya; Me'mur, Mecbur, Muhtaç ve Mahkûmuz.
Bunun için ise 7 letâifimizle birlikte BizZÂT buluşmamız lâzım ve lâyıkıdır.
Yaşayan bir insan için tasavvufun BİRliği, DİRİliği ve Diriliği, bu bağlantıyı kurmak hüneri, çabası ve azmidir.
Bu ise ihtiyârî ve keyfî olmayıp mecburîdir.

Sistemin; selâmeti, rahmeti ve velîyy-i ni'meti olan Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e saygı ve teslimiyyetin yolu salâvâttır.
Salâvâtı dar anlamda "dua"diye târiflemek ve Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem için bir şeyler istediğini sanmak ilm ve edeb eksiklilğindendir.
İşin aslı âcizâne;
Buz Dağı (Benlik Dağı) olan insan NEFSinin i'tidal üzere eriyip; Terbiye, Tezkiye, Tasfiye ve Tecliye işlemleri sonunda pırıl pırıl, tertemiz ZemZem gibi SILAya SALL Ederek-akarak (salâvât arz ederek) Rahmet deryasının sûrekli SALLÂTına kavuşmaktır.

خُذْ مِنْ أَمْوَالِهِمْ صَدَقَةً تُطَهِّرُهُمْ وَتُزَكِّيهِم بِهَا وَصَلِّ عَلَيْهِمْ إِنَّ صَلاَتَكَ سَكَنٌ لَّهُمْ وَاللّهُ سَمِيعٌ عَلِيمٌ
Resim---Huz min emvâlihim sadakaten tutahhiruhum ve tuzekkîhim bihâ ve salli aleyhim, inne salâteke sekenun lehum, vallâhu semîun alîm(alîmun): Onların mallarından bir sadaka al ki onunla kendilerini hem temizler hem de arındırırsın. Ve salli aleyküm : onlara salât et. Şüphesiz ki senin salâtın onlar için sükûnettir. ALLAH işitendir, bilendir." (Tevbe 9/103)

Sekînet : sakinlik, kararlılık, rahatlık, gönül rahatlığı, kalb yatışkınlığıdır.

Salât, duadır da...
Ne var ki bu dua Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e salât olunca binbir dilekli dua değil de tek dilekli dua olur.
Bu tek dilek ise hem yukarıdaki âyet-i celiledeki Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in duasına salâtına, salâtla isal ve kavuşma dilekçesi, arzu ve azmidir.
Mevali : mevlâlardır. İnsanoğlu câhil kalırsa; emvâli (mallar) mevâlisi (efendileri), insanlar da mallarının köleleri olur ve kıble karışır.
İlk sözüne (Ahdullah'a) sadakat sadakası sorulur...
Kulun zâhirinin tâhiriyesi ve bâtının tezkiyesinin; işinin uzman ustası olan Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in işi ve mârifeti olduğu beyân buyuruluyor.
Sonsuz noktada kıyısı olan umud ummanı gibi heran; salât-ı Resûlullah, her damlayı çağırıyor ve ümmetini tevhid bileliğine dalga dalga sesliyor...
Selâmetin, sükûtun, sükûnetin ve emniyetin; özdeki emânetin emniyetçisi Muhammedü'l-Emin Aleyhi's-salâtü ve's-selâm'ın sılasında olduğunu ezelî ve ebedî Ezân-ı Muhammediyye ile ilân edip duruyor...
Evet, kimisi : "Semiğnâ ve ateğnâ!: duyduk ve uyduk!"(Bakara 2/285) diyor;
Kimisi de "Semiğnâ ve aseynâ: duyduk ve isyân ettik!" (Bakara 2/93; Nisâ 4/46) diyorlar...
Tevhidullahı Tercih edip etmemek ise insan sûretinde ve aklı olanların bileceği iştir artık..

Sallallahu Aleyhi ve Sellem : “ALLAH'ın salât ve selâmı O'na olsun!” demektir.


Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem hayattayken ULAŞımda ve Şehâdetine iştirakte bir husus var ki şehâdetin esası olan :

"Eşhedü enlâ ilâhe illallah ve Eşhedü enne Muhammeden Resûlullah" Ulûhiyyet Tevhididir TEMELdir.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e salâvâtın temeli ise "Allahümme salli âlâ Muhammedîn ve sellim"dir.
Lâfzullah, ALLAH celle celâluhu harf-i târifsiz ve tüm esmâü'l-hüsnâyı kendisinde cem eden câmi'dir.
"Yâ RABBi salli, Yâ Rahmân salli" lâfızlarının kullanılmayışı İslâm Dininin iğnenin ucu gibi son ucunda Resûlullah'ın tebliğine tâbi' olma ve Ulûhiyyet Tevhidinin bulunmasıdır.
Bunca mahlûkatın, olan takdiratın, insanın, imânın, ibâdetin, itâatin ve hayatın sonucu; bir şehâdet cümlesinin olup-olmayışına çıkmasıdır. Son söz, ilk sözü tasdikledi ise mesele yoktur...
Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem ism-i şerîfi de esastır; çünkü MUHAMMED ismi de câmi' olup, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin isimlerine ve âlemlerine câmi'dir ve Kur'ânîdir.
Kur'ân-ı Kerîm'de 4 sûrede geçmekte ve 4 âleme işarettir.
Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem ism-i şerîfi ile bu âlemi bir beşer olarak şereflendirmiştir.
Bedenî bir insan oluşu ise en mükemmel durum olup zâhirde mevcûd olmakla, bâtını, evvelî ve âhirî zâten özünde cem' dir.
Belki anlatmam yetersiz kalıyor olabilir...
Şöyle anla ki sana bakarsak, şu anda seni görürüz.
Sende, geçmişine bakarsak; babanı, dedeni ve neticesi Âdem aleyhi's-selâm'ı görürüz...
Sende, geleceğine bakarsak; oğlunu, torununu ve kıyâmete kadar neslini görürüz.
Sen; şu anda zâhir olmakla, bâtınını, geçmişini (evvelini) ve geleceğini (âhirini) üzerinde taşımaktasın.
Şunun için arza çalıştım ki İslâm Dininde ve MuhaMMedî Metodda hiçbir şey uydur-kaydır değildir.
Bir yere varamayış, yolunu bilemeyiştendir.
Bu iş tasavvuf işidir.
Tasavvufun anayasanının bir maddesi de : "Kan et dava etme!"dir.
Neden ? Çünkü tasavvuf dava mesleği değil dua (sall) meşrebidir.
Selâmla birbirimize, salâvâtla Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e ve salâtla (namaz olan) ALLAHÜ ZÜ'L-CELÂL'e kavuşuruz. (Sıla ederiz.)
Et tırnak gibi MuhaMMedî BİLEliğin BİZliğine, BİRRine ve bereketine ulaşırız.

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem : "Bana selâm veren her müslümanın selâmını almak üzere ALLAH ruhumu bana geri verir." buyurmuştur.
(Ebu Dâvud)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem : "Kim bana bir defa salât-ü-selâm getirirse, ALLAH Tealâ'da ona 10 defa salât eder." buyurmuştur.
(Darimî, Rikâk 58 (2/317)

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem yeryüzünü şereflendirdiğinde, tüm varlık ona hâliyle selâm ve saygısını herkesin duyacağı tarzda bildirirdi.

Resim---İmâmı Alî (keremullahi veche) : "Resûlullah (sav)'le Mekke'de idim. Beraberce bir tarafına gitmiştik. Onun karşısına çıkan her ağaç, her dal ona selâm veriyor ve"ALLAH'ın selâmı üzerine olsun ey ALLAH'ın Resûlü!"diyordu.
(Tirmizî, Menâkib 8/3630)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem : "Mekke'de bir taş var, peygamberlik geldiği zaman günler boyu bana selâm verdi. Şu anda o taşı biliyorum." buyurmuştur.
(Câbir İbni Semure (ra) dan; Müslim, Fezail 2-2277; Tirmizî, Menâkib 7/3628)

Resim---Bir bedevi gelerek Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e : "Senin ALLAH elçisi olduğunu ne ile bileyim?" dedi. Resûlullah (sav) : "Hurma ağacından şu salkımı çağırmamla. O benim ALLAH'ın elçisi olduğuma şehâdet eder!" buyurdu ve onu çağırdı. Salkım ağaçtan inmeye başladı. Resûlullah (sav)'in yanına düştü ve : "Esselâmü Aleyke yâ Resûlullah!" dedi. Sonra Resûlullah (sav) ona : "Haydi yerine dön!" diye emrettiler. Salkım yerine döndü ve eski yerine kaynadı. Bedevi müslüman oldu."
(İbni Abbas (ra) dan; Tirmizî, Menâkib 9-3632)

İnsanın ömründe bir kere Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e salâvât getirmesi farz-ı ayndır.
Bir çok eserde her anılışımda salâvât getirmek vâcibdir, denilmiştir.
İmâm-ı Şâfiî ve İmâm-ı Hanbel Hazretleri namazın farzlarından birisi olarak, ikinci teşehhüd miktarı oturuşta (Ka'de-i âhirinde) salâvât okumayı da saymışlardır.
Okunmaz ise namazın iâdesine hükmetmişlerdir.
İmâm-ı Azam ve İmâm-ı Mâlik Hazretleri ise, ikinci teşehhüdde salâvât getirmek kesin sünnettir buyurmuşlardır.

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem : "Muhakkak insanların kıyamet gününde benim için en makbulu bana en çok salavat getirenleridir." buyurmuştur.
(Abdullah İbni Mes'ud (radiyallahu anhu)'dan; Tirmizî;İbni Hibban; Askalânî, Bûlüğü'l-Merâm 1583/1344)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem : "Ragime enfü raculin zükürtü indehu felem yusallî aleyye : yanında adım zikrolunup da bana salâvât getirmeyen kimsenin burnu sürtülsün!" buyurmuştur.
(Tirmizî,Daavat 100;İ.Ahmed II/254)

Resim---Ebu Mes'ud el Bedri (ra) dan :
"Biz Sâd bin Umade'nin meclisinde iken Resûlullah (sav) yanımıza geldiler. Beşir ibni Sâd' :"Yâ Resûlullah! ALLAH Tealâ bize sana salât okumamızı emretti. Sana nasıl salât okuyabiliriz?"diye sorunca Resûlullah (sav) : "Allahümme Salli alâ Muhammed'in ve alâ âli Muhammed kemâ salleyte alâ İbrâhim'e ve bârik alâ Muhammed'in ve alâ âli Muhammed'in kemâ bârekte alâ âli İbrâhim'e inneke Hamîdûn mecîd." söyleyin buyurup ilave ettik ki : "Selâm da bildiğiniz gibi olacak." buyurmuştur.
Bu hadis-i şerîfin başka bir rivâyetinde ise : "Allahümme salli alâ Muhammed'in ve âli ezvâcihi ve zürriyetihi"
yer almaktadır.

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem : "ALLAH Tealâ benim için iki melek görevlendirmiştir. Ben bir müslümanın yanında anıldım da bana salâvât getirdi mi, mutlaka o iki melek ona : "Gafarallahu leke : ALLAH seni bağışlasın!" derler. ALLAH Tealâ ve diğer melekler de o iki meleğe cevap olarak : "Âmîn!" derler. bir müslümanın yanında adım zikrolunduğunda da bana salâvât getirmediğinde mutlaka o iki melek : "ALLAH seni bağışlamasın!" derler. ALLAH Tealâ ve diğer melekler de o iki meleğe cevap olarak : "Âmîn!" derler." buyurmuştur.
(Buhârî, Davaat 31,32;Müslim,Salât 65,66,69;Tirmizî, Vitr 20; Ebu Dâvud, Salât 179; Nesâî, Seh 49,50,54; Muvatta,Sefer 66,67 vd.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem : "ALLAH Tealâ'nın yeryüzünde seyahat eden öyle melekleri vardır ki onlar ümmetimden Bana olan selâmı ulaştırırlar." buyurmuştur.
(Tirmizî ve İbni Hibban sahihinde)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem : "Kıyâmet günü insanların Bana en yakın olanı (evlâ'n-nâs) üzerime en çok salât getirenidir." buyurmuştur.
(Tirmizî ve İbn Hibban)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem : "Kim benim üzerime bir defa salâvât getirirse ALLAH Tealâ, onun üzerine 10 salâvât getirir. Kim benim üzerime 10 salâvât getirirse ALLAH Tealâ onun üzlerine 100 salâvât getirir. Kim benim üzerine 100 salâvât getirirse ALLAH Tealâ onun iki gözü arasına nifâktan ve ateşten kurtuluş berâtı yazar ve onu kıyâmet günü şehîdlerle beraber (cennette) iskân eder." buyurmuştur.
(Tirmizî, El Mu'cem'inde)


Ahmak kişi kendini bilmez, hayatı bilmez, nereden gelip nereye gittiğine bakamaz, "acaba!"lar içinde bocalar durur.
Tâ ki canı çıkıncaya kadar.
Âlim ilme ciddî bir çaba ile ulaşır.
Ârif irfâna çİLE ile ulaşır.
Âşık Hakk celle celâluhu'ya BİLe ile ulaşır...
İLE” lik yüzük-parmak gibiliktir
BİLE” lik et-tırnak gibiliktir…
Kuru lâfla peynir gemisi yürümez.
SEVen SEVdiğinin EMRinde olur.
Onun her arzusunu baş tacı eder ve BİLElilğine canını vererek aşkının bedelini en kıymetli canıyla öder de şâhid olur, şehîd olur.
Sistemin evvelinde (başlangıcında) ve âhirinde (sonucunda) Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem vardır.
Onun içindir ki;

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Bana ve benim ehli beytime salat-ü selam getirmedikçe, dua, Cenab-ı Hakk’a perdelidir.” buyurdu.
(İbni Mes’ud radiyallahu anhudan; Taberanî)

Resim---Fadale İbnu Ubeyd radiyallahu anhu: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem dua eden bir adamın, dua sırasında Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e salat ve selâm okumadığını görmüştü. Hemen: "Bu kimse acele etti" buyurdu. Sonra adamı çağırıp: "Biriniz dua ederken, Allahu Teala'ya hamd-u send ederek başlasın, sonra Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem 'e salat okusun, sonra da diledigini istesin" buyurdu.
(Tirmizî, Da'avat 66, (3473, 3476); Ebu Davud, Salat 368, (1481); Nesai, Sehv 48, (3, 44)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem : "Dua sema ile arz arasında mevkûftur (durdurulmuş, tutuklu, bağlı). Ta ki senin peygamberinin üzerine salâvât getirinceye kadar-Bana salat okunmadıkça, Allah'a yükselmez. “Beni hayvana binen yolcunun maşrabası yerine tutmayın. Bana, duanızın başında, ortasında ve sonunda salat okuyun!” buyurdu
(Ömer radiyallahu anhu’dan; Tirmizî, Salat 352, (486)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem : "Yanında anıldığım kimse bana salâtta (getirmekte) hata ederse, (kendisi için) cennet yolunda hata etmiş olur." buyurmuştur.
(Taberanî)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem : "Kim bana bir kere salât-ü selâm getirirse ALLAH ona 10 rahmet eder, 10 hatasını affeder, 10 da derecesini yükseltir." buyurmuştur.
(Enes (ra) dan; Buhârî-Edebde; İmâmı Ahmed, Nesâî, Ebu Yâ'lâ, Beyhâki, Hâkim)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem :"Cuma günü Bana çok selât-ü-selâm getirin. Çünkü Cuma günü Bana selât-ü-selâm getirenin (selât-ü-selâmı) mutlaka Bana arz edilir." buyurmuştur.
(Ebi Mes'ud (ra) dan; Hâkim-Müstedrek; Beyhâki-Şû'abü'l-imân da; ayrıca İmâmı Ahmed, Ebu Dâvud, İbni Hibban)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem : "Bana getirilen selât-ü-selâm sırat üzerinde bir nur olacaktır. Kim Cuma günü bana 80 kere selât-ü-selâm getirirse 80 yıllık günâhları bağışlanır." buyurmuştur.
(Ebu Hureyre (ra) dan; Dârekutnî-Sünen, ve İbn Şahin)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem : "Cuma günü, günlerinizin en fâziletlilerindendir. O günde benim üzerime selâtı çokça getirin. Zirâ, sizin salâvâtınız bana arz olunur. Ashab : "Yâ Resûlallah! Siz toprak olmuş hâlde iken bizim salâvâtımız size nasıl arz olunur?" diye sorulunca Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem : "ALLAH, peygamberlerin cesedlerini yemeyi, (çürütmeyi) Arz'a (yeryüzüne) haram kılmıştır." buyurmuştur.
(İmâmı Ahmed; Ebu Dâvud; İbni Mâce, Sünen 1085-1636-637; Ebu'd Derdâ; İbni Hibban; Hâkim)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem : "Kim ki benim üzerime Cuma günü 80 defa Salâvât getirirse ALLAH onun 80 yıllık günâhını bağışlar"Ashabı Güzin soruyor : "Yâ Resûlullah! Bu nasıl bir salâvâttır?" Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem : "Allahümme salli âlâ Muhammed'in abdike ve nebîyyike ve resûlike ve'n- nebîyyü'l-ümmiyyi" salâvâtını (bir oturuşta 80 kere) okur." buyurmuştur.
(Hâkim-i Tirmizî-Nevâdirü'l-Usûl)

Hânefi mezhebimize göre ömrümüzde bir defa Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e salâvât okumak farz, anıldığında salâvât okumak vâcib, namazda salâvât okumak sünnettir.
Diğer vakitlerde müstehab (sevilen, beğenilen, sevâba sebeb olan) dir.
Salâvât Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e ulaşım sebebi olup, RABB'ımız celle celâluhu bizlere tergiben ve teşviken, salâvâtı tam teslimiyetle emretmiştir.
Salâvâtı şerîfe okumanın çok ilginç bir hususiyeti vardır ki ALLAHÜ ZÜ'L-CELÂL, kulunun hiçbir ibâdetine ve ameline bizzâtihi katılmaz.
Ancak bir kimse salâvât okumaya başlayıp da : "Allahümme salli..." dediği anda, ALLAH Tealâ, melekleri ve tüm sistem o kimse ile birlikte salâvâta girer...
Sünnetullah budur...
Kişi namaz kılarken RABB'ısının huzurundadır.
Salâvâtta da huzurundadır.
Ancak, salâvâta ALLAHÜ ZÜ'L-CELÂL'in ve meleklerinin de iştiraki Habibullah'a İhsânullahtır.
Onun için dualarımızı salâvâtı şerîfeye sarmamız, önünde ve arkasında salâvât (Resûlullah Sallallahu aleyhi ve sellem'e ulaşım arzumuzu izhar) istenmiş ve işimiz kolaylaştırılmıştır hamdolsun!..



ResimTenezzül ve Tevazuda eşsiz örnek Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: Bilal -i Habeşiye hitaben: Ey Bilal! Namaza ikamet et ve bizi namazla rahatlat (erihnâ bihâ) buyurmuştur.

(Ebu Davud, Edeb, 78.)

Resim---Bir gün Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in yanına bir adam gelir ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemle konuşmaya başlar, ancak konuşma esnasında adamın korkudan omuzlarının arası titremeye başlar. Durumu anlayan Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Sakin ol, korkma! Ben bir kral değilim. Ben, tuzlanıp güneşte kurutulan et yiyen bir kadının çocuğuyum.” buyurur.
(İbni Mâce, Et’ıme, 30.)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Acemlerin, birbirlerini büyülttükleri gibi, siz de beni büyültmeyin!” buyurur.
(Ebû Dâvud, Edeb 152; İbn Hanbel V/253, 256).

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Kim, insanların, kendisi için ayakta divan durmalarından sevinç duyarsa, cehennemdeki yerini hazırlasın buyurur.
(Tirmizi, Edeb 13)

Resim---Muâz b. Cebel, Şam'dan dönüşünde Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e secde etmişti. Bunu gören Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Bu nedir yâ Muâz?” diye sorunca: Ey Allah'ın Resulü! Şam'da hıristiyan halkın, rahiblerine secde ettiklerini gördüm; bunu peygamberlerinden naklediyorlardı. Bunun üzerine Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:
Bu, peygamberlere iftiradır. Şâyet, bir kimsenin bir kimseye secde etmesini emretseydim, üzerindeki hakkından dolayı kadının kocasına secde etmesini emrederdim. Ey Muâz! Allah'tan başka kimseye secde edilmez!”

(Ebû Dûvud, Nikâh 40; Tirmizî, Radâ 10; İbn Mâce, Nikâh 4; İbn Hanbel lV/381, VI/76)

Sa'd b. Muâz Meclis-i MuhaMMed'e Yahudiler hakkında hüküm vermek üzere gelmişti.
Sahabenin Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemi gördüklerinde ayağa kalkma âdetleri yoktu.

Resim---Hattâ Enes b. Mâlik der ki: İnsanların, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'den daha çok sevdikleri bir kimse yoktu; buna rağmen O'nu gördüklerinde ayağa kalkmazlardı. Çünkü, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in bunu hoş görmediğini bilirlerdi. Fakat, uzaktan gelen birine, o kimseyi karşılamak üzere ayağa kalkarlardı. Nitekim Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, İkrime için ayağa kalkmış ve Sa'd b. Muâz gelirken, Ensâr'a: Büyüğünüze kalkınız buyurmuştu.

(Buhârî, Edeb 144, İsti'zan 26; Ebû Dâvud, Edeb 144: İbn Hanbel VI/142)

Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav)’in İSM-i ŞERİFLERİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

Rasûlullah MUHAMMED sallallahu aleyhi ve sellem’in KRONOLOJİK HAYATI

m.s. 571- Fil Olayı Habeşistan'ın Yemen Valisi Ebrehe, Kâbe'ye saldırdı
20 Nisan 571- İnsanlığın en büyük önderi Hz Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem doğdu
575 - Dört sene süt annesi Halime'nin yanında kaldıktan sonra ailesine dönüşü
576 - Annesi Amine ve hizmetçileri Ümmü Eymen ile birlikte Medine'ye gidip babasının mezarını ziyaret etmesi ve dönüşte Ebvâ'da annesinin vefâtı
578 - Dedesi Abdulmuttalib'in vefatı ve amcası Ebû Talib'in himâyesine girmesi
583 - Amcası Ebû Talib'le Suriye'ye ticaret kervanıyla gitmesi ve Busra'da Bahîra'nın, bu genç çocuğun beklenen son Peygamber olabileceğini sezmesi
588 - Diğer amcası Zübeyr ile Yemen seyahati
591 - Kureyş-Hevâzîn arasında dört yıl süren Ficar harbinde tarafsız kalması ve Hılf’ûl Fudûl Cemiyeti'ne girmesi, bununla hep iftihar etmesi
595 - Hz Hatice'nin kervanını Şam'a götürmesi, Meysere'nin Hz Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem'e hayranlığı
596 - Hz Hatice ile evlenmesi, Ebû Talib’in nikâh töreninde konuşması
598 - Oğlu Kasım'ın doğması (Kendisine Ebul Kasım denilmesi)
599 - Hz Ali’nin doğması
600 - Kızı Zeyneb doğdu,
604 - Kızı Rukiye doğdu,
608 - Kızı Ümmügülsüm doğdu
608 - Muhammed’ül Emîn denilen Hz Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’in Kâbe hakemliği
610 - Hira mağarasında (Ramazan ayında Kadir Gecesi’nde) ilk vahyin gelişi, peygamber oluşu En yakınlarını İslâm'a davet etmesi Hz Hatice, Hz Ebubekir,Hz Ali ve Hz Zeyd’in müslüman olmaları *Kızı Hz Fatma'nın doğumu
613 - Üç yıl gizli davetten sonra Safâ Tepesi’ne çıkıp açıktan davete başlaması
615 - Müşriklerin ağır baskıları üzerine Hz Ömer liderliğindeki 14 müslümanın Habeşistan'a hicreti Putperest müşriklerin zulüm ve işkencelerini iyice artırmaları üzerine müslümanların Dâr’ul Erkam’a sığınmaları
616 - Hz Hamza ve Hz Ömer'in müslüman olmaları
- İran Hükümdârı Perviz’in, Suriye ve Mısır'ı zabtetmesi
617 - Hz Ali'nin ağabeyi Cafer- i Tayyar liderliğindeki (13 kadın, 77 erkek) 90 müslümanın ikinci Habeşistan hicreti Müşriklerin muhacirleri geri istemesi
- Habeş Necâşî’sinin, Hz Câfer’in okuduğu ayetlerden etkilenerek, bunu reddetmesi
- Kureyş kabilesinin Haşimoğulları'yla münâsebeti keserek boykot ilanı
619 - Kureyş’in üç senelik ablukayı kaldırması Hz Hatice ve hemen peşinden Ebû Talib'in vefatı Müslümanların sevinçle üzüntüyü bir arada tatması (Hüzün Yılı)
620 - Peygamberimizin İslâm'a davet için Taif'e gitmesi Ağır hakaretlere uğrayarak Mut’im bin Adiy himâyesinde geri Mekke'ye dönmesi
- İsrâ ve Mi'rac Olayı Allâhu Zülcelâl’in Peygamberimizi onurlandırması
- Peygamberimizin hac münâsebetiyle dışarıdan gelen yabancılarla görüşmesi
- I Akabe Biatı Medineli (Yesribli)12 kişinin müslüman olması Beş vakit namaz farz kılındı
621 - II Akabe Biatı Peygamberimiz geçen yıl Medinelilere İslâm’ı ve Kur’an’ı öğretmek için Mus’ab b Umeyr’i göndermişti Mus’ab’ın gayretiyle 75 kişilik Evs ve Hazreçli, Peygamberimizle gizlice buluştu, O’nu Medineye davet etti
622 - Hz Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem'in, dostu Hz Ebû Bekir’le Mekke'den Medine'ye hicreti Hicrî takvimin başlangıcı
- Rasûlullah'ın Kuba Mescidi'ni yaptırması Ranuna vadisinde ilk Cuma namazını kıldırması ve ilk hutbeyi okuması Neccâr oğullarının Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i Medineye götürmesi
- Ebû Eyyûb el Ensârî’nin evinde 7 ay misafir kalması
- Muhacirlerle Ensar arasında kardeşliğin kurulması
- Mekke’de nişanlandığı, Hz Ebubekir’in kızı Hz Aişe ile evlenmesi
- Bizanslıların Suriye ve Mısır'ı İran’dan (Sâsânîler’den) geri alması
623 - Medine'de Mescid-i Nebevî'nin ve Hâne-i Saâdet’in yedi ayda inşâsı
- Ezanın meşrû kılınması İlk nüfus sayımı
- Mescidin önünde fakirleri barındırmak için Suffa yapılması
- Kıblenin Kudüs'teki Mescid-i Aksâ'dan, Mekke-i Mükerreme’deki Kâbe-i Muazzama'ya çevrilmesi
- Müslümanlarla Yahudiler arasında vatandaşlık antlaşması
- Medine İslam Şehir Devleti' nin ilk anayasasının hazırlanması
- Medine Şehir (site) Devleti'nin kurulması Yönetimin başına Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin geçmesi (Müslümanlar hicretle; ezilen horlanan bir cemaatten devlete geçmişlerdi Hz Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem Mekke’de yalnızca bir peygamberdi Şimdi ise hem peygamber, hem de bir devlet başkanı idi)
- Cihada izin verilmesi
624 - İslam'da ilk harb olan şanlı Bedir zaferi ve küfrün elebaşısı Ebû Cehil'in öldürülüşü (Yerine Ebû Süfyan’ın geçmesi)
- Ramazan orucunun ve zekâtın farz kılınışı İlk bayram namazı
- Peygamberimizin kızı ve Hz Osman'ın hanımı Rukiye'nin vefatı
- Peygamberimizin kızı Hz Fatma ile Ebû Talib'in oğlu Hz Ali'nin evlenmesi
- Yahudilerin müslümanlara karşı düşmanca harekete başlamaları, münâfıkların türemesi
625 - Uhud harbi, Hz Hamza'nın şehid olması
- Hz Hasan’ın doğumu (Ramazan ayında)
- Peygamber Efendimizin Hz Ömer’in kızı Hafsa ile evlenmesi
- Reci’ vak’ası: İslâm’a davet için çevre kabilelere gönderilen muallimlerden dördünün şehid edilmesi, Zeyd ve Hubeyb’in Mekkeliler’e satılması ve şehid edilmesi
- Bi’r-i Maûne faciası: Necid’e gönderilen 70 muallimin şehâdeti
- Benî Nâdir Gazvesi: Şımaran Yahudilerin sürgün edilmesi
- Hz Hüseyin’in doğumu (Şaban ayında)
- Tercüme işlerinde Yahudilere güven kalmadığından Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem in Zeyd b Sabit'e İbrânice öğrenmeyi emretmesi
626 - Dûmetü’l Cendel Gazvesi Suriye'de toplanan eşkıyalar dağıtıldı
- Peygamberimizin Ümmü Seleme ile evlenmesi
- İçki ve kumarın haram kılınması
627 - Hendek (Ahzab) Harbi: Medine'yi kuşatan müşriklerin perişan olmaları
- Hendek harbinde hainlik eden Benî Kureyza Yahudilerin cezalandırılmaları
- Peygamberimizin, halasının kızı Cahş kızı Zeyneb’le evlenmesi
- Müreysî (Benî Mustalık) Gazâsı: Bu kabile Medine’ye saldırmak istediğinden susturuldu Dönüşte ifk (Hz Aişe’ye iftira) dedikodusu yayıldı
- Teyemmüm meşrû kılındı
628 - Hudeybiye Antlaşması Bazı şartları ağır görülen bu antlaşma müslümanlar için siyâsî bir zaferdi Çünkü, bu antlaşma ile Mekke müşrikleri İslam Devleti'ni resmen tanımış oluyorlardı 10 yıllık ateşkes süresi içinde Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Kureyş tarafından emîn olarak tebliğ faaliyetlerini rahatça sürdürebilecekti Bu sayede zamanın hükümdarlarını İslâma davet fırsatını buldu Mektuplar göndererek onları İslâm’a çağırdı (Bizans İmparatoru Heraklius’a, İran Kisrâsı Perviz’e, Mısır Azîzi Mukavkıs’a, Habeşistan Necâşîsi’ne, Yemen Vâlisi Bâzân’a, Bahreyn, Umman, Dımeşk (Şam) ve Yemâme emirlerine elçiler ve mektuplar gönderdi Yemen Vâlisi, Bahreyn ve Umman emîri, Habeş Necâşîsi (gizli) Müslüman oldu Heraklius ile Mukavkıs elçilere iyi davrandı )
- Hayber'in Fethedilmesi Hz Ali'nin dillere destan kahramanlıklar göstermesi, Yahudilerin baş cengâveri (savaşçısı) Merhab'ı bir hamlede yere sermesi
- Fedek Yahudileri’nin vergiye bağlanması
- Bir Yahudi kadının Hz Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem 'i (zehirli etle) zehirleme girişimi
- Peygamberimizin Hz Safiyye ile evlenmesi
- Mut’a nikâhının yasaklanması
- Mekke'den Habeşistan'a göçmüş olan müslümanların Câfer-i Tayyar başkanlığında Medine'ye dönmeleri Necâşi tarafından Peygamberimize gıyaben nikâhlanan Ümmü Habibe vâlidemiz de bu kafiledeydi
- Bizans-İran savaşı İran’da müthiş veba salgını
629 - Hudeybiye Antlaşması hükümlerine göre müslümanların Kâbe'yi ziyaret etmeleri (Umret’ül Kazâ)
- Halid bin Velid ve Amr İbnü’l As'ın müslüman olup Medine’de müslümanlara katılması
- İran’ın Yemen Vâlisi Bazan’ın Müslüman oluşu
- Mu’te Harbi İslam sancaktarı Zeyd bin Hârise, Cafer-i Tayyar ve Abdullah bin Revâha'nın peşi peşine şehit olmaları Halid bin Velid’in askerî dirâyeti sayesinde üç bin kişilik İslam ordusunun, yüz bin kişilik Bizans ordusuna zor anlar yaşatması ve ordunun fazla zâyiat vermeden geri çekilmesi Mu’te Savaşı, Suriye’de müslümanların Bizans'la ilk karşılaşması idi
- Zâtu’s-Selâsil Olayı’nda Amr İbnü’l As’ın kumandanlık etmesi
630 - Mekke'nin Fethi, Kâbenin putlardan temizlenmesi Gâlibin mağlupları toptan affederek dünyada eşine rastlanmayan bir büyüklük göstermesi İşte İslâm İnkılâbı!
- Ebû Süfyan ve oğlu Muaviye’nin Müslüman oluşu
- Huneyn Gazâsı ve Evtas Savaşı
- Taif’in muhasarası, putlarının Ebû Süfyan ve Mugîre’nin eliyle yıkılması
- Savaş esirleri arasında (Halime’nin kızı) süt kardeşi Şeymâ’yı görünce serbest bırakması ve Hevâzîn heyetine bütün esirlerin serbest bırakıldığını bildirmesi
- Savaş ganimetlerinden müellefe-i kulûba (kalpleri islâma ısındırılacak olanlara) hisse verilmesi
- Çevredeki bazı Arab emirliklerine elçiler göndermesi
- Kasîde-i Bürde şairi Kâ'b bin Züheyr'in Peygamberimizin huzuruna gelerek “Bânet Suâdü” diye başlayan meşhur kasîdesini okuması ve "Peygamber etrafı aydınlatan bir meşaledir, her fenâlığı kökünden kazıyan ALLAH'ın kılıçlarından biridir" beytini söyleyince Efendimizin çok memnun olması ve Hırka-i Şerîf’ini hediye etmesi
- Kızı Hz Zeyneb'in vefatı Eşi Mâriye’den oğlu İbrahim’in doğumu
- Mescid-i Nebevîde üç basamaklı bir minber yapılması
- Tebük Seferi Peygamberimizin son gazâsı Bir çatışma olmadı ama çok zor şartlar altında dünyanın en büyük devleti olan Bizans’a karşı 30 bin kişilik bir ordunun gönderilebilmesi askerî ve siyâsî bir zaferdir
- Münafıkların Tebük Seferi'ne katılmaktan kaçınmaları ve toplandıkları fesat yuvası Mescid-i Dırar'ın yıktırılması
- Sulh ve sükûn devresi Elçiler yılı (Senetü’l Vüfûd) 70 kadar kabileye heyetler ve muallimler gönderilmesi, bütün kabilelerden gelen heyetlerin Müslüman olduklarını arz etmeleri
- Sevgili oğlu İbrahim'in vefatı Necâşî için gâib namazı kılması
631 - Hz Ebubekir’in hac emirliği
632 – Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem in (ilk ve son) Vedâ Haccı ve yüz bini aşkın hacıya yaptığı Vedâ Hutbesi İnsan Hakları Evrensel Beyannâmesi’nden asırlarca önce insan haklarının ilânı
- Müslümanlığın hemen hemen bütün Arabistan’a yayılması (M Hamîdullah’ın tahminine göre müslümanların sayısı bu sırada 400 000 idi )
- Peygamberimizin Bakî Mezarlığı'na esrârengiz bir ziyaret yaparak âhirete göçmüş mü'minleri selamlaması ve şehidlere duası
- Vefâtından üç gün önce Hz Ali ile Fahd’a dayanarak mescide gelip cemaata namaz kıldırması, ashâbına hayır temennîlerde ve son tavsiyelerde bulunması
Fazîlet dolu nurlu bir hayattan sonra bu fânî âlemden ebedî âleme göç etmeleri ve ruhunun Refîk-i A’lâ’ya (Yüce Dost'a) yükselişi

Mustafa TAŞÇI (Eğitimci-Yazar)
(Nesillerden Nesillere Armağan Sözler Hazinesi” adlı eserinden)



ResimRasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in HAYATI

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem
MuhaMMed bin Abdullah- Abdullah oğlu MuhaMMed aleyhisselâm
محمد بن عبد الله
محمد بن عبد الله بن عبد المطلب بن هاشم بن عبد مناف القرشي

Doğumu: 20 Nisan 571 Mekke.
HAKK’a yürümesi: 8Haziran 632 Medine.

صلى الله عليه و سلم
sallallahu aleyhi ve sellem ebeden dâimen..

İslam Dininin peygamberi. Müslümanlar tarafından en son peygamberolduğuna ve kendisine Allah tarafından Kur'an'ın vahyedildiğine inanılır. Mekke'de doğmuş, Veda Haccı'ndan sonra rahatsızlanarak Medine'de vefat etmiştir.

Arabça isimlendirme şekliyle adı MuhaMMed bin Abdullah (Abdullah oğlu MuhaMMed) olarak geçer. Müslümanlar adını andıktan sonra sıkça "sallallâhu aleyhi ve sellem" (Arabça: صلى الله عليه و سلم) cümlesini söylerler. Bu ifade kısaca, "Allah'ın selamı onun üzerine olsun" anlamına gelir.Türk-İslamî literatürde ise Hazreti MuhaMMed (sallallâhu aleyhi ve sellem) olarak yazılır.
MuhaMMed Arabçada "övgü" kökü olan "HaMD" fiilinden türetilmiştir.
Süregelen, hakkı olan övgü alan, her kişice övülen manasına gelir.
Ayrıca özellikle Anadoluda halk tarafından MUSTAFA veya AHMED ismiyle de anılır.
MUSTAFA Arabça'da “en seçkin, elenip en üstte kalan” mânâsına gelir.

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Resim : Benim ismim Kur’ân’da MuhaMMed, İncil’de Ahmed, Tevrat’ta Ahyed’dir.”
(Nebhânî, Hüccetüllah ale’l-Âlemîn, 108, 112; Halebî, es-Sîretü’l-Halebiye, 1:353; el-Envârü’l-MuhaMMediyye mine’l-Mevâhibü’l-Ledünniyye, s. 143 (İbn-i Abbas’dan r.a rivâyet olunmuştur).

Hazreti İsa aleyhisselâm İncil'de kendisinden sonra Ahmed adlı bir peygamberin geleceğini haber vermiştir.
(Yuhanna, XIV/15-16. 23-27; XV/26: XVl/7-13)

Yahudiler ve Hıristiyanlar ellerindeki Kudsal Kitaplarını Tevrat ve İncil'i zaman içerisinde tahrif-harflerin yerlerini değiştirip oyuncak ettiklerinden MuhaMMed aleyhisselâm ismi gözükmemektedir.

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Benim birçok isimlerim vardır; ben MuhaMMed'im, ben Ahmed'im, ben o Haşîr'im ki, insanlar benim kademim (yânî izim) üzere haşrolunacaklardır. Ben o Manî'yim ki, Allah benimle küfrü mahvedecektir. Ben Âkıb'ım ki peygamberlerin sonuncusuyum."
(Buharî, Menâkıb 17, Tefsir 61; Müslim, Fezâil 124. 125, 126)

Ahmed, hamd kökünden ism-i tafdil olup “Herkesten daha çok öven (hamdeden) ve herkesten daha çok övülen” anlamlarına gelir.

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in adı olarak Ahmed, Kur'ân-ı Kerim'de bir defa geçmektedir.

Bu Âleme El EVVEL in AHMED’inin müjdesini İSÂ İbni Meryem aleyhisselâm vermişti Kur'ân-ı Kerim’de:

وَإِذْ قَالَ عِيسَى ابْنُ مَرْيَمَ يَا بَنِي إِسْرَائِيلَ إِنِّي رَسُولُ اللَّهِ إِلَيْكُم مُّصَدِّقًا لِّمَا بَيْنَ يَدَيَّ مِنَ التَّوْرَاةِ وَمُبَشِّرًا بِرَسُولٍ يَأْتِي مِن بَعْدِي اسْمُهُ أَحْمَدُ فَلَمَّا جَاءهُم بِالْبَيِّنَاتِ قَالُوا هَذَا سِحْرٌ مُّبِينٌ
Resim---Ve iz kâle îsebnu meryeme yâ benî isrâîle innî resûlullâhi ileykum musaddikan li mâ beyne yedeyye minet tevrâti ve mubeşşiren bi resûlin ye’tî min bagdîsmuhû ahmed(ahmedu), fe lemmâ câehum bil beyyinâti kâlû hâzâ sihrun mubîn(mubînun) : Hani Meryem oğlu İsa da: "Ey İsrailoğulları, gerçekten ben, sizin için Allah'tan gönderilmiş bir elçiyim. Benden önceki Tevrat'ı doğrulayıcı ve benden sonra ismi "AHMED" olan bir elçinin de müjdeleyicisiyim" demişti. Fakat o, onlara apaçık belgelerle gelince: "Bu, açıkça bir büyüdür" dediler.”
(Saff 61/6)

Bununla birlikte Yahudive Hıristiyan Kudsal Kitaplarında Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin MuhaMMed isminden bahsedilmez.
İslam'a göre bu durum Tevrat ve İncil'in zaman içerisinde tahrif edildiğine ve değiştirildiğine yorulur.
Üstad Bediüzzaman Sâid Nursî kaddesallahu sırrahuya göre İncil'de geçen “Faraklit” ismi Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e aittir ve değiştirilmiştir.
(Risale-i Nur: 19. Söz, "Risalet-i Ahmediye; Sonsuz Nur: 1. Cilt)

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, 20 Nisan 571'de Mekke'de doğdu ve 8 Haziran 632'de Medine'de (Yesrib) Beşeriyeti HAKK Teâlâya mübârek dudaklarından dökülen: “Allahümme’r- Rafiku-l a’lâ! Er- Rafiku-l a’la!”
ALLAHım! Yüce dost! Yüce dost!” sözleriyle UÇtu GİTti!.

Resim---Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in Âişe Radiallâhu anha dan mervi son sözü: "ALLAHım, günâhlarımı bağışla, benden rahmetini esirgeme ve beni refik-i âlâ’ya yerleştir!..." olmuştur.
(Buhârî, Daavât 28; Müslim, Selâm 46)

O çağlarda Arabistan’da erkekler, ilk doğan oğlunun ismini künye yani bir kimsenin nereden ve kimden olduğunu bildiren isim olarak almasından dolayı, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem de ilk doğan erkek çocuğu Kasım aleyhisselâm’ın ismini küny olarak aldı ve ilk doğan erkek evladının ismiyle “Ebu'l-Kasım” olarak anıldı.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in Pâk ve şerefli NESLi, İsmâil aleyhisselâm Soyundan, Adnanîler Kavminden olan Kureyş Kabilesinin Haşimoğulları sülâlesidir.

Necib Neseb Silsilesi: “MuhaMMed, Abdullah, Abdulmuttalib, Haşim, Abd-i Menaf, Kusay, Kilab, Mürre, Kâb, Lüeyy, Galib, Fihr, Mâlik, Nadr, Kinane, Huzeyme, Müdrike, İlyas, Mudar, Nizar, Maad, Adnan
(İbn-i Hişam Sire c. 1 s. 12, İbn-i Sâd Tabakat c. 1 s.55-56, Belâzuri Ensabu'l-Eşraf c.1 s. 12, Taberî Tarih c.2 s. 172-180)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem : “ALLAH celle celâluhu İbrahimoğullarından İsmâil'i, İsmâiloğullarından Kinâneoğullarını, Kinâneoğullarından Kureyş'i, Kureyş'ten de Beni Hâşim'i, Beni Hâşim'den de beni seçmiştir.” buyurmuştur.
(İbn-i Sâd Tabakat c. 1 s. 20, Müslim Sahih c. 7 s. 58)

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem 571 yılında Mekke'de doğdu.
Babası Abdullah bin Abdulmuttalib aleyhisselâmdır.
Annesi Medine'nin Hazreç kabilesinden Nennaceler'den Veheb bin Abdumenaf'ın kızı “Âmine” aleyhasselâmdır.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem daha doğmadan babası öldü ve yetimlik şartlarını fiilen ve doğmadan yaşadı bu âlemde.
Dedesi Abdülmuttalib torununa o zamana kadar kimseye verilmemiş olan "MuhaMMed" ismini verdi.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Mekke'nin daha serin yayla gibi bir yerinde yaşayan Beni Sa’d Kabilesinden “Halime” Annemize süt Annesi olarak emanet edildi..
(SURUÇ, Salih (2005). Peygamberimizin Hayatı. İstanbul: Nesil Yayınları. c. 1 s.54-68.)

Halime binti Abdullah b. Haris es Sa’diyye Annemizin Kocası, Haris b. Abduluzza b. Rifaa es Sa’di’dir.
Haris’ten olan çocukları; Abdullah Üneyse ve Huzame’dir.
Halime radıyallahu anha, Medine-i Münevvere’de vefat etti ve Cennetü’l-Bâki kabristanlığına defnedildi.
Halîme Annemizin´nin söylediği güzel bir şiiri vardır.
O bu şiirini söyler, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem de çocukluğunda onunla raks ederdi:

"Yâ Rabbi! O´nu lütfedip verdin, öyleyse bakî eyle! O´nu, yücelt ve yükselt!
Ve O´nun sayesinde düşmanların bâtıl inançlarını söndürüp yok eyle!.
."
(Ebû Abdullah MuhaMMed bin Muallâ el-Ezdî´nin Kitâbü’t- Terkîs)

Yine Halîme Annemiz: “Ben ona sağ mememi verir, o da ondan doyuncaya kadar emerdi. Sonra onu çevirir sol mememi verirdim, o ise ondan emmezdi."
Adaletin Temelini binâ eden Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in süt emen bir süt kardeşi daha vardı çünkü!.
(İbn-i Seb’, El-Hasâis; Celaleddin es-Suyuti, Peygamberimizin Mu’cizeleri ve Büyük Özellikleri, Uysal Kitabevi: 1/110-111.)

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, üç yaşına kadar süt annesi Halime-i Sadiyye’nin yanında kaldı, ve daha sonra Mekke Şehrinde Âmine Annemizin yanında oldu.



Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem 4 ya da 6 yaşında iken Annesi Âmine aleyha's-selâm ve yardımcısı Ümm-ü Eymen radiyallâhu anhâ ile birlikte dayılarını görmek için Medîne’ye gittiler.
Bir ay Medîne’de kaldıktan sonra Mekke’ye dönüşte yol üstü “Ebvâ” denilen kurak ve taşlık bir yerde (Cuhfe’den 37 km. uzakta bir Vâdi) Âmine Annemiz sancılandı HAKK’a yürüdü ve orada defnedildi.
Ümmü Eymen radiyallâhu anha Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’i Mekke’ye getirip dedesi Abdulmuttalib’e teslim etti.
Dedesi Abdulmuttalib çok yaşlanmıştı Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’i bakıp yetiştirmesi için, oğlu Ebû Tâlib’e emânet etti.
Ebû Tâlib ve eşi Fâtıma Anne Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve selleme çok iyi baktılar. Fâtıma Anne kendisine çok iyi davrandı; çocukları aç olsalar bile öz oğulları gibi baktı..

Ebû Tâlib’in eşi Fâtıma bint Esed Annemiz çok candandı.
Vefât ettiğinde
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem:"Bugün annem vefât etti!" diyerek ona karşı olan sevgisini ifâde etmişti.
Sonra da gömleğini çıkararak ona kefen yapmış ve berâberinde kabre inerek bir müddet mezarında uzanmıştı.
Sebebini sorduklarında,
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem:
"Ebû Tâlib'den sonra, bu kadıncağız kadar bana iyilik eden hiçbir kadın yoktur. Âhirette, Cennet elbiselerinden bir elbise giymesi için ona gömleğimi kefen yaptım. Kabre ısınması ve alışması için de oraya kendisiyle birlikte uzandım."Buyurduğu rivâyet edilir.
(Süheylî, Ravdü'l-Ünf, 1/112; İbni Abdi'l-Berr, İstiâb, 1/369-370.)

MuhaMMed aleyhi's-selâm 9-10 yaşındayken Ebû Tâlib, ticâret yapmak için gittiği Sûriye’ye onu da götürdü.
Bu seyahatte
Busrakasabasında Bâhira İsimli bir rahibin Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’i görünce:O’nun ilerde peygamber olacağınıhaber verdiği rivâyet edilir.
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem 18 yaşındayken de amcası Zübeyr ile ticâret kervanıyla Yemen’e gitti.
Bu arada da amcaları ile birlikte Kureyş ve Kays kabîleleri arasındaki Ficar Savaşı’na da katıldı.
Haticetu’l- Kübrâ aleyha's-selâm’ın Ticâret Kervanlarına İdârecilik yaparak onunla tanıştı. Şam’a yaptığı ilk seferde çok büyük kazanç elde etti.
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in Ezel-Ebed Müstesnâlığına ÂŞIK olan Haticetu’l- Kübrâ aleyha's-selâm ANAmız, bizzât kendisi dünürcü olup evlenme teklif etti.
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem 25 yaşında civan gibi ve çok genç-yakışıklı idi.
Haticetu’l- Kübrâ aleyha's-selâm ANAmız ise 40 yaşında Sûriye ve Yemen’e kervanları olan sanki bir Hanım Ağa idi.
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem ve Haticetu’l- Kübrâ aleyha's-selâm ANAmız BİRiBİRine öylesine en-çok-pek SEVdirildi ki ebeden EŞLeşen NEFSlere TEK Örnek oLdu.
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem o devrin olmayanını yaşayarak-yaşatarak Haticetu’l- Kübrâ aleyha's-selâm ANAmız
HAKK’a yürüyünceye kadar üstüne başka eş almadı.
Haticetu’l- Kübrâ aleyha's-selâm ANAmızın vefâtından ölümünden sonra bir çok eşi Annelerimiz oldu.
Haticetu’l- Kübrâ aleyha's-selâm ANAmızın en sıcak kucağında, Hatice Hırasında en zor/dar günlerinde
BİZ-BİR-İZi İslâm Dini olarak ortaya koydu.

İnsanlığa beşeriyet Âleminde her hususta tek örnek olan Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem diğer Annelerimizle de nice güzellikler ve
ÇİLEler yaşadı.. Ve İslâm Dîni Kuralları yaşanarak aktarıldı..
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem, Fıtrî
MuhaMMedî Yapısı gereği EŞYÂdan bir PUT-a tapınmaya ihtiyaç duymadı ve aslâ kimsenin tapınmasına da karışmadı.

Kur'ân-ı Kerîmimiz Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem'in
RASÛLÎ SeYRini:

Bismillâhi'r-rahmâni'r-rahîm.


أَلَمْ نَشْرَحْ لَكَ صَدْرَكَ

Resim---E lem neşrah leke sadrek (sadreke) : Biz, senin göğsünü yarıp genişletmedik mi?
(İnşirâh 94/1)


فَمَن يُرِدِ اللّهُ أَن يَهْدِيَهُ يَشْرَحْ صَدْرَهُ لِلإِسْلاَمِ وَمَن يُرِدْ أَن يُضِلَّهُ يَجْعَلْ صَدْرَهُ ضَيِّقًا حَرَجًا كَأَنَّمَا يَصَّعَّدُ فِي السَّمَاء كَذَلِكَ يَجْعَلُ اللّهُ الرِّجْسَ عَلَى الَّذِينَ لاَ يُؤْمِنُونَ

Resim---Fe men yuridillâhu en yehdiyehu yeşrah sadrehu li'l-islâm(islâmi), ve men yurid en yudıllehu yec’al sadrehu dayyikan haracen, ke ennemâ yassa’adu fî's-semâi, kezâlike yec’alûllâhu'r-ricse alâllezîne lâ yu’minûn(yu’minûne): ALLAH kimi doğru yola iletmek isterse onun kalbini İslâm'a açar; kimi de saptırmak isterse göğe çıkıyormuş gibi kalbini iyice daraltır. ALLAH inanmayanların üstüne işte böyle murdarlık verir.
(En'âm, 6/125)

Resim---Rivâyet olunduğuna göre, Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem'e şöyle sorulmuştu:
"Yâ Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem, göğüs genişletilir mi?" Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: "Evet" diye cevap vermiştir. Bunun üzerine onlar:
"Bunun alâmeti nedir?" dediler. Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem de:
"Aldanma diyârına meyletmemek, ebedîlik yurduna yönelmek ve gelmezden önce ölüm için hazırlık yapmak" buyurdu.
(Fahruddin Er-Râzi, Tefsir-i Kebir İnşirah Sûresi)


وَوَضَعْنَا عَنكَ وِزْرَكَ

Resim---Ve veda'nâ anke vizrek (vizreke) :Ve yükünü indirip atmadık mı?
(İnşirâh 94/2)

Vızr, günah yükü.
Yük sırta ağır geldiğinde, sırttan bir
"nakîd", yâni bir gıcırtı (hafif bir ses) duyulur ki bu, hayvanların sırtına yerleştirilen tahteravanın ve semerin, göç yükünün ve kaburgaların sesidir. Yâhut da, üzerine yük vurulduğunda, devenin çıkardığı ses olup bu, Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem'e, günah yükünün ağır geldiğini anlatmak için, mecâzî bir ifâdedir.


الَّذِي أَنقَضَ ظَهْرَكَ

Resim---Ellezî enkada zahrek (zahreke) :Ki o, senin belini bükmüştü;”
(İnşirâh 94/3)


وَرَفَعْنَا لَكَ ذِكْرَكَ

Resim---Ve refa’nâ leke zikrek (zikreke) : Senin zikrini (şanını) yüceltmedik mi?
(İnşirâh 94/4)


فَإِنَّ مَعَ الْعُسْرِ يُسْرًا

Resim---Fe inne maa'l-usri yusra (yusren) : Demek ki, gerçekten zorlukla berâber kolaylık vardır.”
(İnşirâh 94/5)


إِنَّ مَعَ الْعُسْرِ يُسْرًا

Resim---İnne maal usri yusrâ (yusren) : Gerçekten güçlükle beraber kolaylık vardır.”
(İnşirâh 94/6)


فَإِذَا فَرَغْتَ فَانصَبْ

Resim---Fe izâ ferağte fensab: Şu halde boş kaldığın zaman, durmaksızın (dua ve ibadetle) yorulmaya devam et.”
(İnşirâh 94/7)


وَإِلَى رَبِّكَ فَارْغَبْ

Resim---Ve ilâ rabbike fergab: Ve yalnızca RABBine rağbet et.
(İnşirâh 94/8)

Ve Muhteşem SON-UÇ..


وَكَذَلِكَ أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ رُوحًا مِّنْ أَمْرِنَا مَا كُنتَ تَدْرِي مَا الْكِتَابُ وَلَا الْإِيمَانُ وَلَكِن جَعَلْنَاهُ نُورًا نَّهْدِي بِهِ مَنْ نَّشَاء مِنْ عِبَادِنَا وَإِنَّكَ لَتَهْدِي إِلَى صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ

Resim---Ve kezâlike evhaynâ ileyke rûhan min emrinâ, mâ kunte tedrî me'l-kitâbu ve le'l-îmânu ve lâkin cealnâhu nûren nehdî bihî men neşâu min ibâdinâ, ve inneke le tehdî ilâ sırâtın mustekîm(mustekîmin) : (Ey Rasûlüm), işte sana böyle emrimizden bir ruh (Kur’an) vahyettik. (Halbuki daha önce) sen kitab nedir, îman nedir bilmiyordun. Fakat biz o kitabı bir NUR yaptık. Onunla kullarımızdan dilediğimize hidâyet vereceğiz; ve muhakkak ki sen, doğru bir yola (İslâm’a) çağırıyorsun.”
(Şûrâ 42/52)



Haticetü’l- Kübrâ aleyhasselâm’ın amcasının oğlu Varaka Bin Nevfel Hıristiyan'dı ve ilahiyat bilimiyle ilgiliydi.
Tevrat ile İncil'i de kapsayan Kitabı Mukaddes'i anlayarak incelemiş ve Arabça'ya tercüme etmişti.
İleri görüş ve bilimsel sonuçlarıya putları terk edip Hıristiyanlığı kabul etmişti.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e nübüvvet geldiği zaman yaşlanmış, gözleri kör olmuş vaziyetteydi.

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e gelen vahiyler kesilince ve denge-düzen derdine düşünce ki:

وَالضُّحَى
Resim---Ved duhâ: Kuşluk vaktine andolsun,”
(Duhâ 93/1)

وَاللَّيْلِ إِذَا سَجَى
Resim---Vel leyli izâ secâ : “Karanlığı iyice çöktüğü' zaman geceye,”
(Duhâ 93/2)

مَا وَدَّعَكَ رَبُّكَ وَمَا قَلَى
Resim---Mâ veddeake rabbuke ve mâ kalâ : Rabbin seni terketmedi ve darılmadı.”
(Duhâ 93/3)

وَلَلْآخِرَةُ خَيْرٌ لَّكَ مِنَ الْأُولَى
Resim---Ve lel âhıretu hayrun leke minel ûlâ : Şüphesiz senin için son olan, ilk olandan (âhiret dünyadan) daha hayırlıdır.”
(Duhâ 93/4)

وَلَسَوْفَ يُعْطِيكَ رَبُّكَ فَتَرْضَى
Resim---Ve le sevfe yu’tîke rabbuke fe terdâ. :Elbette Rabbin sana verecek, böylece sen hoşnut kalacaksın.”
(Duhâ 93/5)

وَلَلْآخِرَةُ خَيْرٌ لَّكَ مِنَ الْأُولَى
Resim---Ve lel âhıretu hayrun leke minel ûlâ : Şüphesiz senin için son olan, ilk olandan (âhiret dünyadan) daha hayırlıdır.”
(Duhâ 93/4)

وَلَسَوْفَ يُعْطِيكَ رَبُّكَ فَتَرْضَى
Resim---Ve le sevfe yu’tîke rabbuke fe terdâ. :Elbette Rabbin sana verecek, böylece sen hoşnut kalacaksın.”
(Duhâ 93/5)

أَلَمْ يَجِدْكَ يَتِيمًا فَآوَى
Resim---E lem yecidke yetîmen fe âvâ : Bir yetim iken, seni bulup da barındırmadı mı?”
(Duhâ 93/6)

وَوَجَدَكَ ضَالًّا فَهَدَى
Resim---Ve vecedeke dâllen fe hedâ : Ve seni yol bilmez iken, doğru yola yöneltip iletmedi mi?”
(Duhâ 93/7)

وَوَجَدَكَ عَائِلًا فَأَغْنَى
Resim---Ve vecedeke âilen fe agnâ. :Bir yoksul iken seni bulup zengin etmedi mi?”
(Duhâ 93/8)

فَأَمَّا الْيَتِيمَ فَلَا تَقْهَرْ
Resim---Fe emmel yetîme fe lâ takher. :Öyleyse, sakın yetimi üzüp kahretme.”
(Duhâ 93/9)

وَأَمَّا السَّائِلَ فَلَا تَنْهَرْ
Resim---Ve emmes sâile fe lâ tenher : İsteyip dileneni azarlayıp çıkışma.”
(Duhâ 93/10)

وَأَمَّا بِنِعْمَةِ رَبِّكَ فَحَدِّثْ
Resim---Ve emmâ bi ni’meti rabbike fe haddis. :Rabbinin nimetini durmaksızın anlat.”
(Duhâ 93/11)

Haticetü’l- Kübrâ aleyhasselâm, Bir TENde İki CAN gibi SEVdiği ve ruhuna bastığı, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i Varaka Bin Nevfel'e götürdü.
Varaka, Resulullahı dinledikten sonra, kendisinin beklenen peygamber olduğunu, geleceğinin Hazreti Mûsâ ve Hazreti İsâ tarafından müjdelendiğini, kendisine gelen meleğin önceki peygamberlere de gelen Cebrâil olduğunu söyledi:“Kavmin seni Mekke’den çıkaracakları zaman keşke sağ olsam da sana yardım etsem!” temennisinde bulundu. Ama bir müddet sonra vefat etti.
İmam İbnu Hacer, onu Sahabî olarak nitelemiştir.


Resim

BİZe “İKRÂ!” BergüZÂRı
Resim HaTice AnAm EfKÂRı
Alnım ALNINla BULuştu
Es SeLÂm Yâ HiRa GÂRı…


Resim''Allâhumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ Muhammedin abdike (Muhammedîyyeti) ve nebiyyike (Mahmudiyyeti) ve Rasûlike (Ahmediyyeti) ve Nebiyyu'l-ÜMMîyyi (Habîbiyyeti) ve alâ âlihi ve sahbihi ve Ehl-i Beytihi...''Resim

EN İÇinde, 1989 Şubatında 2 rekat SALLat nasib olmuştu kızım AHSeNle..
Resim

ilk vahiy gönderilen yer, Mekke’nin 6 km kuzeyinde bulunan Hira dağındaki Meşhur ve Mübârek Mağaradır.
Habibullah Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem genellikle nübüvveten önceki 2 yılının Ramazan Ayını burada geçirip HÂLVET ederdi.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, 40 yaşındayken 610'da, 26 Ramazan'ı 27’sine bağlayan Kadir Gecesi “KÛN! OL!” ANı VAHYen inzal edildi:

اقْرَأْ بِاسْمِ رَبِّكَ الَّذِي خَلَقَ
Resim---Ikra’bismi rabbikellezî halak(halaka) : Yaratan RABBin adıyla oku.”
(Alak 96/1)

خَلَقَ الْإِنسَانَ مِنْ عَلَقٍ
Resim---Halakal insâne min alak(alakın) : O, insanı bir alak'tan yarattı.”
(Alak 96/2)

اقْرَأْ وَرَبُّكَ الْأَكْرَمُ
Resim---Ikra’ ve rabbukel ekrem(ekremu) : Oku, Rabbin en büyük kerem sahibidir;”
(Alak 96/3)



Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in eşi AİŞE annemizden naklen:
İmâm Ahmed İbn Hanbel der ki: Bize Abdürrezzâk... Hazreti Aişe radiyallahu anha'nın şöyle dediğini nakletti:
“Rasûlullah'a gelen ilk vahiy uyku halinde görülen sâdık rü'yâ şeklinde idi. Hangi rü'yâyı görürse mutlaka gün aydınlığı gibi çıkardı. Sonra ona yalnızlık hoş gösterildi. Hirâ Dağına gelip orada pek çok gece ibâdete koyulurdu. Bunun için de azık alırdı. Sonra Hazreti Hadîce'nin yanına gelir ve yine azığını alır giderdi. Nihâyet Hirâ Mağarasında iken gerçek anîden ona geliverdi. Melek orada iken gelip dedi ki: “Oku!”
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem der ki: “Ben; okuyamam ki!” dedim.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem dedi ki: Melek beni aldı takatim kesilinceye kadar sıktı. Sonra bıraktı ve: “Oku!” dedi. Ben: “Okuyamam ki!” dedim.
Sonra ikinci kez beni sıktı ve takatten kesildim. Sonra bırakıp: “Oku!” dedi. Ben: “Ben; okuyamam ki!” dedim.
Bunun üzerine üçüncü kez tutup sıktı takatimi kesti. Ve bırakıp dedi ki: “Yaratan Rabbının Adıyla oku!”
Bu âyeti “İnsana bilmediğini öğretmiştir.” kavline kadar okudu.
Nihâyet Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem boyun ile omuz arasındaki etleri titreyerek dönüp Hadîce'nin yanına geldi ve: “Beni örtün, beni örtün!” dedi.
Korkusu ve titremesi gidinceye kadar onu örttüler.
Sonra dedi ki: “Ey Hadîce bana ne oluyor?”
Ve olanları Hazreti Hadîce'ye anlattı: “Kendimden endişeleniyorum!” dedi.
Hazreti Hadîce ona dedi ki: “Hayır! Asla, Seni müjdelenensin! Allah'a andolsun ki Allah seni hiç bir zaman için mahcûb etmez! Çünkü sen akrabalarına gider gelirsin! Sözün doğrudur, sıkıntıya katlanır, müsâfire ikram eder, haktan gelen musibetlere dayanırsın!” Sonra Hadîce onu Varaka İbn Nevfel İbn Esed İbn Abd'ülUzzâ İbn Kusayy'm yanma getirdi.
Varaka, Hazreti Hadîce'nin amcasımn oğluydu.
Câhiliyet devrinde Hıristiyan olmuş ve arabça yazı yazabilen bir kişiydi.
Arabça İncil'den Allah'ın dilediği kadarını yazmış ve sonra gözü görmez bir ihtiyar olmuştu.
Hazreti Hadîce dedi ki: “Amcazadem, kardeşinin oğlunun başına gelenleri dinle!” Varaka: “Yeğenim ne gördün?” deyince, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem gördüğü şeyleri ona bildirdi.
Varaka dedi ki: Bu, Mûsâ’ya aleyhisselâm inen Nâmûsu Ekber (Cebrail) dir. Ne olurdu keşke ben genç bir delikanlı olsaydım da, Allah seni kavminin arasından çıkarırken yaşasaydım!.”
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem dedi ki: “O, beni kavmime karşı mı çıkaracak?”
Varaka dedi ki: “Evet. Sana gelen gibi kime gelmişse mutlaka o, kavmine karşı çıkarılmıştır. Eğer ben, senin günlerine erişirsem sana kuvvetlice destek sağlar ve yardım ederim!”
Ne var ki Varaka fazla durmadan vefat etti.
Bir süre vahiy kesildi.
Nihâyet Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem —bize ulaştığına göre— derin üzüntüye düştü ve pekçok kerre sabahleyin kalkıp kendisini dağların tepesinden fırlatmak istedi.
Ne zaman kendini atmak üzere dağın tepesine çıktıysa, Cibril aleyhisselâm ona görünüp dedi ki: “Ey MuhaMMed; muhakkak ki sen, Allah'ın gerçek Rasûlüsün!.” Bu haber onun ızdırâbını dindiriyor, gönlü huzur buluyor ye geri dönüyordu.
Bir seferinde vahiy uzun süre kesilince, aynı şekilde sabahleyin evinden çıktı.
Dağın zirvesine ulaşınca Cebrail aleyhisselâm görünerek ona aynı şekilde söyledi.
(Bu hadîs, Buhârî ve Müslim'in Sahîh'lerinde, Zührî kanalıyla tahrîc,edilmiştir. Bu hadîsin senedini, metnini ve muhtelif anlamlarını Buhârî şerhi baş tarafındadır.)

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e bizzât vahyedilen Kur'ân-ı Kerim, 610-632 yıllarında Cebrâil aleyhisselâm tarafından Ruhu’l- Emîn olarak indirildi.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in İslam'a ÇAĞrısına ilk uyan, eşsiz eşi Haticetü’l- Kübrâ aleyhasselâm oldu.
Onu amcası Ebu Talib’in oğlu Ali kerremullahi veche İzledi ve ilk Erkek Müslim oldu.
Sonra azatlı kölelerden Zeyd bin Harise radiyallahu anhu ve Ebu Bekir radiyallahu anhu izledi.
Arkasından köleler ve fakir halktan gizli Müslümanlar olmaya başladı.
Bir zaman sonra Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Emrullah gereği, önce kendi akrabalarını, ardından Safâ Tepesi ne çıkarak tüm Mekke halkını açıktan açıkça müslüman olmaya çağırdı.
Ve böylece de müslümanlara çok ağır muhasara- abluka, hakaret ve işkenceler de başladı!
Müşrikler için, kendi hegomonyalarındaki inanç, ticaret ve eski alışkanlık sömürsünün son bulacağı belli olunca tepkileri de çok çok ağır oldu!
Bir kısım müslüman, işkenceler artınca Habeşistan’a (Etopya) İki dalga olarak göç etmek zorunda kaldılar.
O zaman Mekke’nin güçlü kılıçlarından Ömer ibni Hattab radiyallahu anhu ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in Amucası Hamza radiyallahu anhu’n Müslüman olmaları moraliyle cesaretleri artan Müslümanların sayısı arttı ve Kâbe’de açıkça namaz kıldılar.
Fakat sevinçleri uzun sürmedi 8 ay kadar sonra, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem iki büyük acı ile karşılaştı.
Mekke Devri'nin 10'uncu yılı Şevvâl ayında önce Ebû Tâlib, üç gün sonra da Hazreti Haticetü’l- Kübrâ aleyhasselâm’ vefât etti.
(Zâdü'l-Meâd, 2/123; İbn-Hişâm, 2/57-58; İbnü'l-Esîr, 2/90-91)

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem zâhirde neseben kendisine arka çıkıp koryuan Ebu Talib’i,
Ve her hususta tek ve büyük desteği olan Haticetü’l- Kübrâ aleyhasselâm’ı peşpeşe kaybeden Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem için "Senetü'l- Hüzn-Hüzün Yılı “ oldu.

Ebû Tâlib'in de ölümünden sonra, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in şahsına da her türlü kötülüğü açıkça yapmağa başladılar.
Öyle ki bir defasında, Kâbe'de namaz kılarken, Ebû Cehil'in teşvîki ile Ebû Muayt oğlu Ukbe, yeni kesilmiş bir devenin işkembesini getirip, secdede iken üzerine koymuş, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem başını secdeden kaldıramamıştı.
Kızı Fâtımatü’z- Zehrâ aleyhasselâm yetişerek göz yaşları içinde çıkarmış ve üzerini temizlemişti.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem namazını bitirdikten sonra haline gülüşen müşrikleri işâret ederek üç defa:
"Allah'ım Kureyşten şu zümreyi sana havâle ediyorum! Ebû Cehil'i, Ebû Muayt oğlu Ukbe'yi, Haccâc oğlu Şu'be'yi, Rabîa'nın oğulları Utbe ve Şeybe'yi, Halef'in oğulları Übeyy ve Ümeyye'yi, sana havâle ediyorum!."

buyurarak isimlerini tek tek saymıştır.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in isimlerini saydığı bu azılı müşriklerin hepsi de Bedir Savaşı'nda katledilip, leşleri Bedir'deki "Kalîb" denilen kuyuya atılmıştır.
(Buhârî 1/65; Tecrid Tercemesi, 1/161 (Hadis No: 177) ve 2/377; Hadis No : 314) ve 10/45; Hadis No: 1544)

Kureyş'in zulümü artışı yüzden Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Mekkeliler’in müslüman olmaları konusunda ümitsizliğe kapılarak Taif’e yerleşmek istedi.
Mekke’den 620 miladî yılı Şevvâl Ayında yanında evlâtlığı Hârise oğlu Zeyd radiyallahu anhu ile Tâif'e gitti.
Tâif'te Sakiyf Kabîlesi vardı, onlar da putperestti ve onları İslama dâvet edecekti.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem 10 gün kadar, onlara İslâm'ı anlatmağa çalıştı, ileri gelenleri ile görüştü.
Hiç biri Müslüman olmadığı gibi: "Senden başka Peygamberlik gelecek kimse kalmadı mı?" diye alay edip: "Memleketimizden çık da nereye gidersen git!" diye kovup hakaret ettiler.
Tâif'ten ayrılırken de çoluk çocuğu ve ayak takımı düşük tabîatlı kişileri yolun iki tarafına sıralayıp taşlattılar.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in ayakları, atılan taşlarla yara-bere içinde kaldı, ayakkabıları kanla doldu.
Ayaklarındaki yaraların verdiği acıdan yürüyemez hâle gelip oturmak istedikçe, zorla kaldırıp yaralı ayaklarını taşlamağa devâm ediyorlar, bu yürekler parçalayan acıklı hâline gülüp eğleniyorlardı.
Vucûdunu atılan taşlara siper eden evlâtlığı Zeyd de bir kaç yerinden yaralandı. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem hayâtı boyunca karşılaştığı sıkıntılardan en büyüğünü o gün yaşamıştı.
Nihâyet Rabîa'nın oğulları Utbe ve Şeybe'nin yol üstündeki bağına sığınarak ayak takımının tâkiplerinden kurtulabildi.
Burada bir çardağın gölgesinde, ellerini kaldırıp şu hazîn duâyı yaptı:
"İlâhi! Kuvvetimin za'fa uğradığını, çâresizliğimi, halkın gözünde hor ve hakîr görüldüğümü ancak sana arzederim. Ey merhametlilerin en merhametlisi, herkesin zayıf görüp de dalına bindiği bîçârelerin Rabbı sensin, İlâhî, huysuz ve yüzsüz bir düşmanın eline beni düşürmeyecek, hatta hayâtımın dizginlerini eline verdiğim akrabamdan bir dosta bile bırakmayacak kadar bana merhametlisin.
Yâ Rabb! Eğer bana karşı gazablı değilsen, çektiğim belâ ve sıkıntılara hiç aldırmam, fakat senin esirgeyiciliğin bunları da göstermeyecek kadar geniştir.
Yâ Rabb gazabına uğramaktan, rızandan mahrûm kalmaktan, senin karanlıkları aydınlatan, din ve dünya işlerini dengeleyen yüzünün nûruna sığınırım. Râzı oluncaya kadar işte affını diliyorum. Bütün kuvvet ve kudret ancak seninledir!.."

(Tecrid Tercemesi, 2/614 (431 No'lu Hadis ve açıklaması; İbn Hişâm, 2/61; İbnü'l-Esîr, 2/91-92; Zâdü'l-Meâd, 2/123-124.)




Resim---Görüldüğü üzere yapılan bunca ezâ ve cefâya rağmen Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem bedduâ etmemiş,
Hattâ yolda Mekke'ye iki konak mesâfede "Karn" denilen yerde kendisine Cebrâil aleyhi's-selâm gelerek:
"Ey ALLAH'ın Rasûlu, ALLAH kavminin sana söylediklerini işitti, yaptıklarını gördü, sana şu Dağlar Meleği'ni gönderdi. Kavmin hakkında ne dilersen, bu meleğe emredebilirsin..." dedi.
Dağlar emrine verilmiş olan melek de kendisini selâmladıktan sonra: "Ya MuhaMMed, emrine hazırım. (Ebû Kubeys ile Kayakan denilen) şu iki yalçın dağın Mekkeliler üzerine devrilip, birbirine kavuşarak müşrikleri tamâmen ezmelerini istersen emret!.." dedi.
Fakat Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: "Hayır, onların ezilip yok olmalarını değil, RABBımın bu müşriklerin sulbünden, O'na hiç bir şeyi ortak kılmayan ve yalnız ALLAH'a ibâdet eden bir nesil meydana getirmesini istiyorum!." buyurmuştur.
(Buhârî 4/83; Tecrid Tercemesi, 9/ 35 (Hadis No: 1333); Zâdü'l Meâd, 2/124)

Resim---Tâif’e kaçtığı sanılan Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in himâyesiz Mekke'ye girmesi imkânsızdı.
Bu sebeple dönüşte, Hira (Nûr) Dağına çıkarak, Kureyş’in hatırı sayılır büyüklerinden Adiyy oğlu Mut'im'e haber gönderdi. O'nun himâyesinde gece vakti Mekke'ye girdi.
Kâbe'yi tavâf edip Hârem-i Şerif'de iki rek'at namaz kıldıktan sonra evine döndü.
Arab âdetlerine göre, bir kimse himâyesine aldığı kişiyi korumaya mecburdu. Bu sebeple, Mut'im ve çocukları silahlanıp Kâbe'nin dört bir tarafını tuttular. Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemin Mekke'ye girip serbestçe tavâf etmesini ve evine gitmesini sağladılar.
(İbnü'l-Esîr, 2/92-93; Zâdü'l-Meâd, 2/124; Târih-i Din-i İslâm, 2/278-279)

Resim---Mut'im ise sonra Bedir savaşında müşrik olarak öldü gitti.
Ancak Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz, Mut'im'in bu iyiliğini hiç unutmadı.
Nitekim Bedir esirlerinin kurtarılması için Medine'ye gelen, oğlu Cübeyr b. Mut'im'e: "Eğer senin o ihtiyar baban, sağ olsaydı da bu murdar herifleri benden isteseydi, hepsini ona bağışlardım!."
buyurmuştur.
(Buhârî, 5/20; Tecrid Tercemesi, 10/170 (Hadis No: 1574)

Resim---Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem Medîne’ye Hicret'ten bir süre önce İsrâ’yı ve bâzı kaynaklara göre de Mi’racı yaşadı.
Bu gecede, Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem, Cebrail aleyhi's-selâm’ın eşliğinde, önce Kudus’deki Mescid-i Aksa’ya gitti.
Beytu'l-Makdis'de yüksek makamlara çıkmak için Mir'ac Merdiveni kuruldu.
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem, bu merdivene Cebrâil aleyhi's-selam ile birlikte bindirildi ve birlikte yükseldiler...
Nihâyet dünyâ semâsına vardılar. Hazreti Cebrâil gök kapısını çaldı:
"Kim o?" denildi.
"Cibril'im!"
"Yanındaki kim?"
"MuhaMMed."
"Ona gelsin diye haber gönderildi mi?"
"Evet, gönderildi."
Bundan sonra gök kapısı açıldı ve dünya semâsının üstüne çıktılar.
Resûl-i Ekrem Efendimiz, orada oturan bir zât gördü. Sağ ve sol yanında bir takım karaltılar vardı. Sağına bakınca gülüyor, soluna bakınca ağlıyordu. Rasûl-i Ekrem Efendimize: "Hoş geldin, safa geldin, salih peygamber, salih oğul!" dedi.
Peygamber Efendimiz, Cebrâil'e: "Bu kim?" diye sordu.
Hazreti Cebrâil şu cevabı verdi: "Bu senin baban Âdem'dir. Şu sağındaki, solundaki karaltılar da çocuklarının ruhlarıdır. Sağındakiler Cennetlik, solundakiler Cehennemlik olanlardır. Sağına bakınca güler, soluna bakınca ağlar!."

(Müslim: 1/102)

Buradan ikinci semâya yükseldiler.
Gök kapısı açıldı ve Resûl-i Kibriyâ Efendimiz, orada Hazreti Yahya ve Hazreti İsâ aleyhisselam ile karşılaştı. Hazreti Cebrâil: "Bu gördüklerin Yahya ve İsâ'dır. Onlara selâm ver" dedi.
Selâmlaştılar ve onlar Peygamber Efendimize: "Hoş geldin, safa geldin sâlih peygamber, sâlih kardeş" dediler.
Bundan sonra Rasûl-i Kibriyâ Efendimiz Cebrâil ile birlikte aynı minval üzere üçüncü katta Hazreti Yusuf, dördüncü katta Hazreti İdris, beşinci katta Hazreti Hârun, altıncı katta Hazreti Mûsa ve yedinci katta da Hazreti İbrâhim aleyhi's-selam ile görüştü. Onların hepsi de kendisine "hoş geldin"de bulundular ve mirâcını tebrik ettiler.
Cebrâil aleyhi's-selam, yedinci kat semâdan Rasûl-i Ekrem Efendimizi alıp yükseklere çıkardı.
Daha sonra Habîb-i Kibriyâ'nın karşısına Sidre-i Müntehâ sahası açıldı.
Cebrâil aleyhi's-selam: "İşte, bu Sidre-i Müntehâ'dır. Ben, buradan bir parmak ucu ileri geçecek olursam yanarım" dedi ve oradan ileriye tek adım atmadı.
Rasûl-i Ekrem Efendimiz, Sidre-i Müntehâ'dan dört nehirin aktığını gördü.
Ayrıca Peygamber Efendimiz, burada Cebrâil'i aleyhi's-selâm bir kere daha aslî şekil ve suretinde gördü. Daha önce de, kendilerine Risâlet vazifesi verildiği sırada onu Mekke'nin Ciyad mevkiinde ufku kaplayan haşmetli kanatlarıyla görmüştü.
Rasûl-i Kibriyâ Efendimiz daha sonra yanında Cebrâil aleyhi's-selam olmadığı halde "imkân ve vücûb ortasında Kâb-ı Kavseyn ile işâret olunan" makâma vardı. Bundan sonra mekândan münezzeh ZÂT-ı Zu'l-Celâlin sohbeti ve cemâliyle HÂLLendi-müşerref oldu.
Sidretu’l-Münteha’da, kendisine gösterilen ALLAH celle celâluhu’nun âyetlerini gördükten sonra, aynı gecede Mekke’ye Mescidi’l- Haram'a döndü.
Ayrıca bu gecede ALLAH celle celâluhu ile insanların anlayamayacağı bir dil ile konuşmuştur.
Bu mânevî mi’racında, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e Cennet ve Cehennem ve bu ikisine girenlerin halleri gösterildi.
Bu yolculuk esnâsında, diğer bâzı hükümler yanında beş vakit namaz da farz kılındı. Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem mi’racını hem rûhen hem bedenen gerçekleştirdi.
Kur'ân-ı Kerîm'de sâdece İsrâ Olayını yâni Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemin Mescid-i Aksâ'ya gidişine yer verilir:

سُبْحَانَ الَّذِي أَسْرَى بِعَبْدِهِ لَيْلاً مِّنَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ إِلَى الْمَسْجِدِ الأَقْصَى الَّذِي بَارَكْنَا حَوْلَهُ لِنُرِيَهُ مِنْ آيَاتِنَا إِنَّهُ هُوَ السَّمِيعُ البَصِيرُ
Resim---Subhânellezî esrâ bi abdihî leylen minel mescidil harâmi ilel mescidil aksallezî bâreknâ havlehu li nuriyehu min âyâtinâ, innehu huves semîul basîr(basîru) : Bir gece, kendisine âyetlerimizden bir kısmını gösterelim diye (MuhaMMed) kulunu Mescid-i Harâm'dan, çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ'ya götüren Allah noksan sıfatlardan münezzehtir; O, gerçekten işitendir, görendir.”
(İsrâ 17/1)

Resim---Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem Mekke’ye dönünce, mi’racını anlattı.
Kureyş'liler, O'nu yalanladılar ve O'ndan, Mescid-i Aksa'yı kendilerine târif etmesini istediler.
Mescid-i Aksa'dan tam ve doğru olarak haber verince sustular.
Hatta Kureyşlilere, Mi'raca çıkarken yolda gördüğü Kureyşin bir kervanının yarın günün belirli bir vaktinde geleceğini haber verdi.
Aynen söylediği vakitte kervan gelerek Mi'racının doğru olduğunu tasdik ettirdi.
Kureyşli müşrikler, Ebu Bekir'e giderek dediler ki: “Senin arkadaşın dün gece Kudüs’e, oradan da semaya çıkıp tekrar Mekke’ye döndüğünü söylüyor, ne dersin?”
Ebu Bekir radiyallâhu anhu da: “O söylüyorsa doğrudur!” dedi.
(Tabakat-i Ibn Sa'd, VI, 130 vd ; Ibnu'l-Esir, II, 115 vd)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav)’in İSM-i ŞERİFLERİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

ResimRasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Hac mevsiminde Mekke’ye gelen Medinelilerden Akabe’de biat aldı-anlaştı.
Medinelilerden, önce 6, sonra 12 kişi müslüman oldu.
Medinelilerden, önce altı, sonra on iki kişi müslüman oldu. Medineliler İslam’ı kabul edip memleketlerine döndüler ve İslam’ı anlatmaya başladılar.
Ertesi yıl aynı yerde 73 erkek, iki kadın Medineli müslüman, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, Medine’ye gelip bu kente yerleşirse kendisini koruyacaklarına söz verdiler.
Akabe Biatı Mekke’de öğrenilince müslümanlara baskı ve zulüm daha da arttı ve müslümanlar büyüklü küçüklü topluluklar halinde Medine’ye göç etmeye başladılar.
Medine’nin, Mekke ticaret yolu üzerinde bulunması ve burada müslümanların giderek çoğalması, Mekkeliler’in çıkarlarına aykırı düştü; bu nedenle müslümanların Medine’ye göç etmelerine engel olmaya çalıştılar.

Müslümanlığa karşı olan Mekkeliler, her türlü baskıyla, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i İslam Davasından vazgeçiremeyince ve Mekke dışında, yani Medine’de müslümanların giderek kuvvetlendiğini görünce; durumun kendileri için tehlike yaratacağı düşüncesiyle, o zaman Kabe’ye yakın bir yerde bulunan Daru’n-Nedve dedikleri meclislerinde toplanarak meseleyi görüşmeye başladılar.

İlk önce şu görüş ortaya atıldı: “MuhaMMed’i prangaya vurup hapsedelim!”
Bu kabul edilmeyince: “Onu memleketimizden sürgün edelim; ne hali varsa görsün!” denildi.
Bu görüş de kabul edimeyince, İslam'ı sevmeyen ve onu çok tehlikeli bulan Ebu Cehil: “Benim görüşüme göre, onu öldürmekten başka çaremiz yoktur. Bunun için de, her kabileden birer genç seçelim. Her birine de birer keskin kılıç verelim. Bunların hepsi birden, kararlaştırdığımız yer ve zamanda MuhaMMed’i pusuya düşürerek öldürsünler; biz de ondan kurtulalım! Böyle olursa, onun kan davası bütün kabilelere düşeceğinden ve ailesi olan Benu Abdi Menaf, herkese savaş açamayacağından, diyete razı olurlar, biz de diyetlerini veririz!” dedi. Görüşleri bir noktada toplandı ve bu görüş kabul edildi.
O gece suikastçiler, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in evini sararak, onu öldürmek için uyumasını beklediler.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem yatğına Ali kerremullahi vecheyi yatırıp HİCRet için ayrıldı.

Suikastçiler yorganı açıp yatakta Ali kerremullahi veche´yi görünce cok şaşırdılar ve durumu liderlerine anlatmak üzere gittiler.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, evden çıkarak Ebu Bekir radiyallahu anhu’nun evine gitmiş ve hicret için geldiğini söylediğinde Ebu Bekir radiyallahu anhu sevinçten ağlamaya başladı.
Beraberce, Mekke’nin güneybatısında bulunan Medine´ye hareket ettiler.

Mekkeliler, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin hicret edecek olursa, bir kısımı İslam’ı kabul etmiş olan Medine’ye gideceğini biliyorlardı.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem de bunu düşünerek, Medine yoluna değil, Mekke’nin güneybatısına düşen Sevr Dağına hareket etti.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, Ebu Bekir radiyallahu anhu ile Sevr Mağarasında üç gün geçirdi.
Mağaraya önce Ebu Bekir girmiş ve içinde akrep, yılan gibi zehirli hayvanların olup olmadığını yoklamıştı.
Bu kontrolden sonra Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem içeri girdi.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in hicret ettiğini öğrenen Müşrik liderler, her tarafa asker seferber etmiş, onları bulup getirene 100 deve ödül va’detmişti.
Her yeri arayıp da bulamayınca, Ebu Bekir radiyallahu anhun evine gelip Ebu Bekir’ radiyallahu anhun kızı Esma radiyallahu anhayı sorguladılar.
Esma radiyallahu anha onlara Ebu Bekir radiyallahu anhu ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in nerede oldukları konusunda bir şey söylemedi.
Bunun üzerine Ebu Cehil, Esma aleyhasselâma şiddetli bir tokat attı.
Bu sırada Mekkeliler, her tarafta MuhaMMed aleyhi's-selâm’ı arıyorlardı.
Hatta becerikli bir iz sürücüsü, arayanları Sevr Mağarasına kadar getirmişti. Ancak bu sırada bir mu’cize olmuş bir örümcek mağaranın ağzına ağ örmüş ve bir güvercinde yuvasını mağara girişine kurmuştu.
Müşrikler mağaranın yanına gelince, Ebu Bekir radiyallahu anhu endişenmeye başladı.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, onu teselli ediyordu: “Tasalanma, Allah bizimle beraberdir.”

إِلاَّ تَنصُرُوهُ فَقَدْ نَصَرَهُ اللّهُ إِذْ أَخْرَجَهُ الَّذِينَ كَفَرُواْ ثَانِيَ اثْنَيْنِ إِذْ هُمَا فِي الْغَارِ إِذْ يَقُولُ لِصَاحِبِهِ لاَ تَحْزَنْ إِنَّ اللّهَ مَعَنَا فَأَنزَلَ اللّهُ سَكِينَتَهُ عَلَيْهِ وَأَيَّدَهُ بِجُنُودٍ لَّمْ تَرَوْهَا وَجَعَلَ كَلِمَةَ الَّذِينَ كَفَرُواْ السُّفْلَى وَكَلِمَةُ اللّهِ هِيَ الْعُلْيَا وَاللّهُ عَزِيزٌ حَكِيمٌ
Resim---İlla tensurûhu fe kad nasarahullâhu iz ahrecehullezîne keferû sâniyesneyni iz humâ fîl gâri iz yekûlu li sâhibihî LÂ TAHZEN İNNALLÂHE MEANÂ, fe enzelallâhu sekînetehu aleyhi ve eyyedehu bicunûdin lem terevhâ ve ceale kelimetellezîne keferûs suflâ, ve kelimetullâhi hiyel ulyâ vallâhu azîzun hakîm (hakîmun) : Eğer siz ona (Resûlullah'a) yardım etmezseniz (bu önemli değil); ona Allah yardım etmiştir: Hani, kâfirler onu, iki kişiden biri olarak (Ebu Bekir ile birlikte Mekke'den) çıkarmışlardı; hani onlar mağaradaydı; o, arkadaşına. ÜZÜLME, ÇÜNKÜ ALLAH BİZİMLE BERABERdir, diyordu. Bunun üzerine Allah ona (sükûnet sağlayan) emniyetini indirdi, onu sizin görmediğiniz bir ordu ile destekledi ve kâfir olanların sözünü alçalttı. Allah'ın sözü ise zâten yücedir. Çünkü Allah üstündür, hikmet sahibidir.”
(Tevbe 9/40)

Bu sırada askerler, mağara girişindeki örümcek ağını ve güvercin yuvasını görünce içeride kimse olamayacağını düşünerek geri döndüler.



ResimRasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem ve Ebû Bekir radiyallâhu anhu 20 Eylül 622’de, Medîne yakınlarındaki Kubâ’ya ulaştılar.
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem, tekbir ve ilâhilerle karşılandı; Kuba’ya varır varmaz Kuba Mescidi’ni inşa ettirdi.
Burada Külsüm bin Hedm’e konuk oldu.
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem, 10 gün dinlendikten sonra, yanında bulunan ashâbı ile berâber Medîne’ye hareket etti.
Bu sırada Ali kerremullâhi veche de Kubâ’ya vardı.
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem Medîne' de tüm Medînelilerce bekleniyordu.
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem Medîne’de, Beni Salim mahallesinde Cuma Namazı'nı kıldı ve ilk hutbesini verdi.
Medîne’de Ebu Eyyub el-Ensâri’nin konuğu oldu.
Medîne´ye girdiğinde halk Peygamberlerinin kendi evlerinde kalması konusunda tartışınca Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: "Devesinin ilk çökecegi yere evinin yapılması" önerisini sundu ve halk da bunu kabul etti.
Devesinin ilk çöktüğü yere bir Mescid ve kendi âilesinin kalması için mescide bitişik odalar yaptılar.
Mescidin bir yanına da barınaksız-garib müslümanların kalabilmeleri için “Suffe” adı verilen bir yer yapıldı.
Aynı zamanda İslâm dünyâsının ilk yatılı okulu sayılan bu yurtta kalanlara “Ashâbu's-Suffe” denildi.

SALLatın Zâhir MERKEZi Medînetu’l-MüneVVere ve Mescid-i MuhaMMed aleyhi's-selâm DOĞdu…
Resim---Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem, bir hadisinde şöyle buyurur: "Benim şu mescidimde kılınan bir namaz, Mescid-i Haram hâricinde diğer mescidlerde kılınan namazlardan bin kat hayırlıdır."(Buhârî, Fadlü's-Salât, 20/1, Hadis no: 1190)

Yesrib'e, müslümanlarca “Medinetu'n- Nebî” Peygamberin Şehri dendi.
Dinleri uğruna Mekke’den göçenlere “Muhacir” ve bunlara yardımcı olduklarından dolayı da Medîne halkına da “Ensar” adı verildi.
Yesrib’in yerli halkı, aslen Yemenli Evs ve Hadramut'lu Hazreç Kabileleridir.
Yemenli Evs Kabilesinin yerleştikleri bu yere “Yemen Serabı” anlamında “Yesrib” dediler.
Medînede Benu Kureyza, Benû Kaynuka, Benû Nâdir adlı Yahudiler’de yaşamaktaydı.
Bunlar arasında birlik sağlamak oldukça güçtü.
Medîne sınırları yakınlarında Hayber vb. yerlerde yaşayan Yahudiler, varlıklı kişiler olduklarından, çevre üzerinde etkiliydiler.
Evs ve Hazreç kabileleri arasındaki geleneksel düşmanlığın yeniden alevlenme olasılığı da vardı.
Ayrıca Ensar ile Muhacirûnu kaynaştırmak, çözülmesi gereken bir sorundu. Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem, bütün bu kesimleri birleştirip bağdaştırmak amacındaydı.
Ancak her şeyden önce çok yoksul olan göçmenlerin durumlarının düzeltilmesi gerekiyordu.
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem Muhacirleri Ensar ile kardeş ilan ederek, ensarın onlara yardım etmesini sağladı.
Yahudiler ile açılan aralarını düzeltmek için bu kavmi, hıristiyan ve putperestleri de müslümanlarla birlikte içine alan Medîne Kent Devletini kurdu.
Arabça Madinat/Madinah/Medine'nin Türkçe karşılığı devlet anlamındadır ve Yesrib bir site devleti idi.
Bu kesimlerin hak ve yükümlülüklerini saptayan 47 maddelik bir tür Medine Anayasası'nı benimsendi.
Kendi dinleri ile birçok benzerlikler göstermesine karşılık, Yahudiler müslümanlığa karşı çıktılar.
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem onlara: “İslâm Dîninin kendinden önceki peygamberlerin söylediklerine uygun ve onların da bildirdiği, dolayısıyla onların dininin devamı olan bir din” olduğunu ifâde etti.
Yahudiler yine de İslâm dinine ve müslümanlara karşı olumsuz tutumlardan vazgeçmediler.
Medine’de Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’e karşı olanlar yalnızca bunlar değildi; Mekke'li putperestlerin ajanları müslümanlığı seçtiklerini söyleyip karışıklık çıkartmaya çalışıyorlardı.
Medîne Hayâtında Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem bir çok GAZVElere katıldı.

Hicret’in 2. yılında (624) Kudüs Şehrinde bulunan Mescid-i Aksa yerine, Mekke şehrinde bulunan Kâbe kıble olarak kabul edildi.
Müslümanlar Hacc fârizasını yerine getiremediklerinden, kurban, Musalla denilen açık alanda kesildi; ertesi yıl ise Ramazan ayı, yeniden Oruç ayı olarak kabul edildi ve hacc yeniden farz kılındı.

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemin; Söz, Fiil, Uygulama ve Takrirlerine âit ilme Hadis İlimleri, bunların tatbikine “Sünnet” denir.
Sünnet, İslâm fıkhında Kur'ân-ı Kerim'den sonra ikinci kaynaktır. Ve BİRlikte NASStır.

NASS: Kat'ilik, kesinlik, açıklık. Te'vile ihtimali olmayan söz veya delil. * Kur'ân-ı Kerîm veyâ Hadis-i Şerifde bir iş ve mes'ele hakkında olan açıklık ve bu şekilde açık olan kelâm ve âyet. Akidedir.
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem' in sözleri ölümünden sonra kağıda dökülmüştür.


632 yılının Mart ayında (9 Zilhicce) arefe günü 100.000 den fazla kişiye Arafat-Rahmet Dağı'nda verdiği son hitabesine Vedâ Hutbesi denir.
632 yılının sonlarında, Vedâ Haccı'ndan sonra Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem hastalandı.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, hastalığının en şiddetli anlarında kâğıt-kalem getirilmesini istedi.
Ancak engellendi ve dinmeyen tartışmalara konu oldu.
(Sahih, Buharî (1960). İbn Sa'd, et-Tabakâtü'l-Kübrâ)

Son tavsiyeslerinden birisi: "Ellerinizdeki kölelerinize iyi davranınız, namaza dikkat ve devam ediniz!" şeklinde oldu.
(İbn-i Sâd Tabakat c. 2 s. 254)

Mübârek duakalrından dökülen son cümlesi: "Allahümme’r- Refikül âlâ..." şeklindeydi.
Resim---Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in Âişe Radiallâhu anha dan mervi son sözü: "ALLAHım, günâhlarımı bağışla, benden rahmetini esirgeme ve beni refik-i âlâ’ya yerleştir!..." olmuştur.
(Buhârî, Daavât 28; Müslim, Selâm 46)

Ve SEVgili Efendimiz MuhaMMed Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem,
8 Haziran 632 pazartesi günü HaKK teâlâ’ya uçtu gitti RUHu ve Beşeriyyeti son buldu.
İslam Dini ve RESÛLÎYYETiyse ebeden HaYYdır hamd olsun!


وَمَا مُحَمَّدٌ إِلاَّ رَسُولٌ قَدْ خَلَتْ مِن قَبْلِهِ الرُّسُلُ أَفَإِن مَّاتَ أَوْ قُتِلَ انقَلَبْتُمْ عَلَى أَعْقَابِكُمْ وَمَن يَنقَلِبْ عَلَىَ عَقِبَيْهِ فَلَن يَضُرَّ اللّهَ شَيْئًا وَسَيَجْزِي اللّهُ الشَّاكِرِينَ
Resim---Ve mâ muhaMMedun illâ resûl(resûlun), kad halet min kablihir rusûl(rusûlu), e fein mâte ev kutilenkalebtum alâ a’kâbikum, ve men yenkalib alâ akıbeyhi fe len yadurrallâhe şey’â(şey’en), ve se yeczîllâhuş şâkirîn(şâkirîne)”: MuhaMMed, ancak bir peygamberdir. Ondan önce de peygamberler gelip geçmiştir. Şimdi o ölür ya da öldürülürse, gerisin geriye (eski dininize) mi döneceksiniz? Kim (böyle) geri dönerse, Allah'a hiçbir şekilde zarar vermiş olmayacaktır. Allah, şükredenleri mükâfatlandıracaktır.''
(Âl-i İmrân 144)

ResimKısacık da olsa sevgili Peygaberimiz Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemi ANmak ve Es Salât u ve’s-Selâm SALLmak için Derunî derlemeler sundum..
Sonsuz, Sınırsız, İlmullahça geniş es SaLÂt ve's- SeLÂm Olsun!..


Resim''Allahümme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ MuhaMMedîn abdike (MuhaMMedîyyeti) ve nebîyyike (Mahmudîyyeti) ve Resûlike (Ahmedîyyeti) ve Nebîyyûl-ümmîyyi (Habibîyyeti) ve alâ âlihi ves-sahbihi ve Ehl-i Beytihi...''Resim

zÂHİRen NûR-u MîM NûRu
EZELen RUHunda DiRi
BâTıNen Şuûr - ONuRu
EBEDen kervÂN KıtmiRi..

ASLın fASLı Kul ihvÂNi
ALLAH BâKi KıtMiR fÂNi!..
celle celâlihu..
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav)’in İSM-i ŞERİFLERİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

3- Rasûlü's-Sakaleyn sallallahu aleyhi ve sellem

Rasûlü's-Sakaleyn: Yalnızca Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem için kullanır. Tüm Kâinâta olmakla beraber İnsanlar ve cinlerin Resûlü, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.

سَنَفْرُغُ لَكُمْ أَيُّهَا الثَّقَلَانِ
Resim---Se nefrugu lekum eyyuhes sekalân(sekalâni): Ey (yeryüzüne yükletilmiş) iki ağırlık (olan ins ve cin), yakında (ahirette hesabınızı görmek üzere) sizin için de vakit bulacağız.”
(Rahmân 55/31)

فَبِأَيِّ آلَاء رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ
Resim---Fe bi eyyi âlâi rabbikumâ tukezzibân(tukezzibâni): Şu halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
(Rahmân 55/32)

Bu âlemde BOŞluk-ABES yoktur ve hiçbir yaratık başı boş bırakılmamıştır:

أَفَحَسِبْتُمْ أَنَّمَا خَلَقْنَاكُمْ عَبَثًا وَأَنَّكُمْ إِلَيْنَا لَا تُرْجَعُونَ
Resim---E fe hasibtum ennemâ halaknâkum abesen ve ennekum ileynâ lâ turceûn(turceûne): "Bizim, sizi boş bir amaç uğruna yarattığımızı ve gerçekten bize döndürülüp getirilmeyeceğinizi mi sanmıştınız?"
(Mü’minûN 23/115)

Beden, Nefs, Kalb ve RÛH sahibi İnsan oğlu AKLına yüklenen sonsuz Esmâullah ile Halifetullahtır ki Nebî-Resulleri de insan olarak irsaledilmiştir.
Bedeni bizim aklımızın algılamasına uygun olmayan nefs ve akıl sahibi olan CİNlerinde Peygamberi Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemdir ve ALLAH celle celâluhu ya KULlukla mükellef varlıklardır:

وَمَا خَلَقْتُ الْجِنَّ وَالْإِنسَ إِلَّا لِيَعْبُدُونِ
Resim---Ve mâ halaktul cinne vel inse illâ li ya'budûn(ya'budûni): Ben, cinleri ve insanları yalnızca bana ibadet etsinler diye yarattım.
(Zâriyât 51/56)

Cinler de insanlar gibi İlahî EMRullahı Kur'ân-ı Kerim den ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem in SESinden almaktadırlar:

يَا مَعْشَرَ الْجِنِّ وَالإِنسِ أَلَمْ يَأْتِكُمْ رُسُلٌ مِّنكُمْ يَقُصُّونَ عَلَيْكُمْ آيَاتِي وَيُنذِرُونَكُمْ لِقَاء يَوْمِكُمْ هَذَا قَالُواْ شَهِدْنَا عَلَى أَنفُسِنَا وَغَرَّتْهُمُ الْحَيَاةُ الدُّنْيَا وَشَهِدُواْ عَلَى أَنفُسِهِمْ أَنَّهُمْ كَانُواْ كَافِرِينَ
Resim---Yâ ma’şerel cinni vel insi e lem ye’tikum rusulun minkum yakussûne aleykum âyâtî ve yunzirûnekum likâe yevmikum hâzâ, kâlû şehidnâ alâ enfusinâ ve garrethumul hayâtud dunyâ ve şehidû alâ enfusihim ennehum kânû kâfirîn(kâfirîne): Ey cin ve insan topluluğu! İçinizden size âyetlerimi anlatan ve bu günle karşılaşacağınıza dair sizi uyaran peygamberler gelmedi mi! Derler ki: "Kendi aleyhimize şahitlik ederiz." Dünya hayatı onları aldattı ve kâfir olduklarına dair kendi aleyhlerine şahitlik ettiler.”
(En’âm 6/130)

وَإِذْ صَرَفْنَا إِلَيْكَ نَفَرًا مِّنَ الْجِنِّ يَسْتَمِعُونَ الْقُرْآنَ فَلَمَّا حَضَرُوهُ قَالُوا أَنصِتُوا فَلَمَّا قُضِيَ وَلَّوْا إِلَى قَوْمِهِم مُّنذِرِينَ
Resim---Ve iz sarefnâ ileyke neferen minel cinni yestemiûnel kur’ân(kur’âne), fe lemmâ hadarûhu kâlû ensıtû, fe lemmâ kudıye vellev ilâ kavmihim munzirîn(munzirîne): Hani cinlerden bir gurubu, Kur'an'ı dinlemeleri için sana yöneltmiştik. Kur'an'ı dinlemeye hazır olunca (birbirlerine) "Susun" demişler, Kur'an'ın okunması bitince uyarıcılar olarak kavimlerine dönmüşlerdi.”
(Ahkâf 46/29)

قَالُوا يَا قَوْمَنَا إِنَّا سَمِعْنَا كِتَابًا أُنزِلَ مِن بَعْدِ مُوسَى مُصَدِّقًا لِّمَا بَيْنَ يَدَيْهِ يَهْدِي إِلَى الْحَقِّ وَإِلَى طَرِيقٍ مُّسْتَقِيمٍ
Resim---Kâlû yâ kavmenâ innâ semî’nâ kitâben unzile min ba’di mûsâ musaddikan li mâ beyne yedeyhi yehdî ilel hakkı ve ilâ tarîkın mustekîm(mustekîmin): Ey kavmimiz! dediler, doğrusu biz Musa'dan sonra indirilen, kendinden öncekini doğrulayan, hakka ve doğru yola ileten bir kitap dinledik.”
(Ahkâf 46/30)

يَا قَوْمَنَا أَجِيبُوا دَاعِيَ اللَّهِ وَآمِنُوا بِهِ يَغْفِرْ لَكُم مِّن ذُنُوبِكُمْ وَيُجِرْكُم مِّنْ عَذَابٍ أَلِيمٍ
Resim---Yâ kavmenâ ecîbû dâiyallâhi ve âminû bihî yagfir lekum min zunûbikum ve yucirkum min azâbin elîm(elîmin): Ey kavmimiz! Allah'ın davetçisine uyun. Ona iman edin ki Allah da sizin günahlarınızı kısmen bağışlasın ve sizi acı bir azaptan korusun..”
(Ahkâf 46/31)

وَمَن لَّا يُجِبْ دَاعِيَ اللَّهِ فَلَيْسَ بِمُعْجِزٍ فِي الْأَرْضِ وَلَيْسَ لَهُ مِن دُونِهِ أَولِيَاء أُوْلَئِكَ فِي ضَلَالٍ مُّبِينٍ
Resim---Ve men lâ yucib dâiyallâhi fe leyse bi mu’cizin fîl ardı ve leyse lehu min dûnihî evliyâu, ulâike fî dalâlin mubîn(mubînin): Allah'ın dâvetçisine uymayan kimse yeryüzünde Allah'ı âciz bırakacak değildir. Kendisi için Allah'tan başka dostlar da bulunmaz. İşte onlar, apaçık bir sapıklık içindedirler.”
(Ahkâf 46/32)

Cinler de Tebliğ-i Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemi DUYup-UYmaya mahkumdurlar:

وَكَذَلِكَ جَعَلْنَا لِكُلِّ نِبِيٍّ عَدُوًّا شَيَاطِينَ الإِنسِ وَالْجِنِّ يُوحِي بَعْضُهُمْ إِلَى بَعْضٍ زُخْرُفَ الْقَوْلِ غُرُورًا وَلَوْ شَاء رَبُّكَ مَا فَعَلُوهُ فَذَرْهُمْ وَمَا يَفْتَرُونَ
Resim---Ve kezâlike cealnâ li kulli nebiyyin aduvven şeyâtînel insi vel cinni, yûhî ba’duhum ilâ ba’dın zuhrufel kavli gurûrâ(gurûran), ve lev şâe rabbuke mâ fealûhu fe zerhum ve mâ yefterûn(yefterûne): Böylece biz, her peygambere insan ve cin şeytanlarını düşman kıldık. (Bunlar), aldatmak için birbirlerine yaldızlı sözler fısıldarlar. Rabbin dileseydi onu da yapamazlardı. Artık onları uydurdukları şeylerle başbaşa bırak.”
(En’âm 6/112-113)

وَلِتَصْغَى إِلَيْهِ أَفْئِدَةُ الَّذِينَ لاَ يُؤْمِنُونَ بِالآخِرَةِ وَلِيَرْضَوْهُ وَلِيَقْتَرِفُواْ مَا هُم مُّقْتَرِفُونَ
Resim---Ve li tesgâ ileyhi ef’idetullezîne lâ yu’minûne bil âhıreti ve li yerdavhu ve li yakterifû mâ hum mukterifûn(mukterifûne): Ahirete inanmayanların kalpleri ona (yaldızlı söze) kansın, ondan hoşlansınlar ve işledikleri suçu işlemeye devam etsinler diye (böyle yaparlar).
(En’âm 6/113)

Cinlerin Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem den Kur'ân-ı Kerim dinlemeleri pek çok defa olduğu sahih hadislerle bildirilmiştir.
(bknz: Buhârî, Ezan, 105, Menâkıbu'l-ensâr, 32; Müslim, Salât, 149-153; Kurtubî, el- Cami li ahkam, ilgili ayetlerin tefsiri)

Cinler de melekler ve şeytanlar gibi AKIL ve duyu organlarımızla kavrayamadığımız, görünmeyen-bilinmeyen varlıklar olup ancak NAKİLle anlaşılırlar.

Bedensel yapıları farklı âlemdir ve yaradılışları:

وَخَلَقَ الْجَانَّ مِن مَّارِجٍ مِّن نَّارٍ
Resim---Ve halakal cânne min mâricin min nâr(nârin): Cann'ı (cinni) da 'yalın/dumansız bir ateşten' yarattı.
(Rahmân 55/15)

وَالْجَآنَّ خَلَقْنَاهُ مِن قَبْلُ مِن نَّارِ السَّمُومِ
Resim---Vel cânne halaknâhu min kablu min nâris semûm(semûmi): Cinleri de daha önce zehirli ateşten yaratmıştık.”
(Hicr 15/27)

Kur'an-ı Kerim'de değişik lâfızlarda 32 yerde cinden bahsedilmektedir.
Bunlardan 22'si cinn, 5'i cânn, 5'i de cinnet olarak geçmektedir:
Cinn : İsra 17/88); Kehf 18/50; Zâriyât 51/56; Rahmân 55/33; A’raf 7/38,179; Neml 27/17,39; Fussilet 41/25,29; Ahkâf 46/28,29; Sebe34/12,14,41; Cinn 27/1,5,6; En'am 6/100,112,128,130.
Cânn : Hicr 15/27; Rahmân 55/15,39,56,74.
Cinnet : Hûd 11/119; Secde 32/13; Saffat 37/158-2kez; Nâs 114/6..

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem hadis-i Şerifleriyle de bildirmiştir Cinleri:

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, ashabına Er Rahman Sûresi’ni başından sonuna kadar okudu. Ashab-ı güzin sustular.
Bunun üzerine Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem :
"Cinn gecesi, bu sûreyi cinlere okudum ve onlar, cevap bakımından sizden daha iyiydiler. Çünkü ben: “Rabb'inizin nimetlerinden hangisini inkar edebilirsiniz?” âyetine her geldiğimde: “Ey Rabb'imiz! Senin nimetlerinden hiç birini inkar etmeyiz ve sana hamd olsun!'” dediler."
buyurdu.
(Tirmizî, C.5, H.no: 3507, s. 392)

Resim---Ebû Eyyûb el Ensarî radiyallahu anhu'dan şöyle rivâyet edilmiştir:
“Bir hurmalık vardı. Bir cin gelir ve ondan alırdı. Bundan Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e yakındım. Bunun üzerine Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Git ve onu gördüğün zaman “bismillah” de ve ona: “Peygamber'e tabi ol!” diye söyle".
Ebû Eyyûb el Ensarî radiyallahu anhu Sonra cini yakaladı, fakat bir daha gelmeyeceğine yemin etmesi üzerine bıraktı.
Arkasından Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e geldi ve Resul-i Ekrem ona: "Esirini ne yaptın?" diye sordu.
Ebu Eyyub: "Cin, bir daha gelmeyeceğine yemin etti." dedi.
Resul-i Ekrem: "O cin, yalan söyledi ve esasen o, yalan söylemeğe alışıktır." buyurdu.
Ebu Eyyub, cini tekrar yakaladı ve bir daha gelmeyeceğine dair yemin etmesi üzerine onu tekrar serbest bıraktı. Sonra Ebu Eyyub, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e geldi ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem tekrar: "Esirini ne yaptın?" diye sordu.
Ebu Eyyub: "Bir daha gelmemeye (ikinci kez) yemin etti!" dedi. Daha sonra cini (üçüncü kez) yakaladı ve (ona) dedi ki: "Seni Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e götürmeden bırakmayacağım!"
Bunun üzerine cin, şu mukabelede bulundu: "Ben sana bir şey söyleyeceğim. Ayet-ül-Kürsi'yi oku! Evinde bunu oku, ne şeytan ne de başkası sana yaklaşamaz!."
Ebu Eyyub, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e tekrar geldi ve Resul-i Ekrem: "Esirini ne yaptı?" diye sordu. Ebu Eyyub, cinin söylediğini Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e bildirdi. Resul-i Ekrem dedi ki: "Bu sefer doğru söylemiş, fakat kendisi yalancıdır!"

(Tirmizî, C.5, H.no: 3039, s. 25)

Resim---Ebu Said'den şöyle rivayet edilmiştir: " Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, Muavvizeteyn (Felak ve Nas) Sûreleri ininceye kadar cin çarpmasına ve göz değmesine karşı Allah'a sığınırdı. Felak ve Nas Sûreleri inince; o iki sûreyi aldı ve diğerlerini bıraktı."
(Tirmizî, C.3, H.no: 2315, s. 444)



Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem'in Hadislerde belirtilen Rasûl İsimlerinden bâzıları:

4- Rasûlu'r-Rahme sallallâhu aleyhi ve sellem

Rasûlu'r-Rahme: RaHMet Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem.
RaHM: Acıma, koruma, esirgeme, şefkat etmek. Hısımlık, karabet, akrabalık.
RaHMet: Merhâmet, acımak, şefkat etmek, ihsan etmek, esirgemek. Mc: Yağmur.

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem, er Rahmân ve Er Rahîm Celle Celâluhu esmâlarının RaHM Mazharı Hakîkat-ı muhaMMediyye Menba’ıdır.
Esmâullah'ın Kur'ân-ı Kerîm ve Hadis-i Şerif mesnedli şerhimizde gönülden geldiğince açıklamaya çalıştığım Rahmet Rasûlu Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem Kâinât ÂLeMinin zâhir-bâtın “OLuş-feyeKûN” HiMMet Rasûludur hamdolsun:
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem Efendimizin İRSALL seBeBi tek-gerçek olup maddî-mânevî Tümm mevcûdata-ÂLEMe RAHMet Kaynağı OLUŞ-udur:


وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا رَحْمَةً لِّلْعَالَمِينَ

Ve mâ erselnâke illâ rahmeten li'l-âlemîn(âlemîne): (Rasûlum!) Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.
(Enbiyâ 21/107)


5- Rasûlu'r-Râhe sallallâhu aleyhi ve sellem

Rasûlü'r-Râhe: Rahat Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem.
Rahat: Üzüntüsüz, tasasız, kedersiz bir halde olmak. İstediği her şeyi bulup telâşsız olmak. Müsterihlik- İstirahat eden, rahat bulan ve bulduran.. Dinginlik.

RUH BAĞlantımızın MENBAĞı el ÂN "ben" deki "BİZ" Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem..


6- Rasûlu'l-Melâhim sallallâhu aleyhi ve sellem

Melhame: Kanlı harb. Büyük muharebe sahası.
Melh: Kibirlenmek, gururlanmak. şiddetli seyir
Meluha: Güzel olmak-tuzlu olmak..
Melahat. Yüz güzelliği. Cemal. Tuzluluk. Tuzlu su.
Melâhim: Muharebe ve cenk yerleri.
Lahm: Et. Her şeyin içi ve üzeri. Bir işi sağlam kılmak. Kırık şeyi kuyumcunun yapıştırması. Lehimlemek. Bir yerde ilişip kalmak.
Bu tıpkı ceBBâr gibi çift yönlü anlamı olan bir kelimedir.
ceBBâr: Zorla yaptırıcı cebir kullanıcı iken aynı zamanda derdlere devâ olucu kırıkçı, çıkıkçı anlamını da verir kullanıldığı HÂLe göre..

Melâhim, gerektiğinde KIRan ve gerektiğinde lehimleyip YAPıştıran..
Ve de bu Canlar Cengi savaş sahası Dünya hayatımızda,
HaKK’ı DUYUp HaYRa Uymayı her AN Yüreklerimize Vahyullahdan İLHAM edip duran sevgili Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem EFenedimizse İlmullahça sınırsız SALLât u SELâm Olsun in şâe ALLAHu Âmin ya Muîn ALLAH celle celâluhu!


Resim

ResimEs-selâmu aleykum ve rahmetullâhi ve berekâtuhu.

Eûzubillâhi's-semî'u'l-alîmu mine'ş-şeytânirracîm.
Bi'smillâhi'r-rahmâni'r-rahîm.
Es-selâtu ve's-selâmu aleyke Ya Rasûlullah '' Allâhumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ Muhammedin
Abdike ve
Nebiyyike ve
Rasûlike ve
Nebiyyi'l- Ummiyi ve alâ âlihi, ehl-i beytihi ve's-sahbihi ve ummetihi...''

Dâimen ebeden İn şâe ALLAH.
Subhâneke Allâhumme ve bihamdike eşhedu en Lâ ilâhe illâ ente vahdeke la şerîke leke estağfiruke ve etûbu ileyke.
Ve'l-hamdu li'llâhi RABBi'l-âlemîn.


MuhaMMedi MuHABBEtleriMle!....

Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav)’in İSM-i ŞERİFLERİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

7- ABDULLAH sallallahu aleyhi ve sellem:

RABBu’l-Âlemin Teâlâ’ya KULlukta Eşsiz Örnek olan Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin ABDULLAH İsm-i Şerîfini iyi ANlamalıyız.
ABDULLAH ismi, ALLAH celle celâluhu’nun Kulu demektir.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem için de söz konusu olunca;
ABDULLAH İsmi indeki ALLAH lafzullahı, tüm İsimlerinin bildirdiği Özellik ve Güzellikleri bizzât Kalbinde ve Hayatında; İbâdet, İtâat, Zikir, Fikir, Şükür ve her hususta fiilen Yaşamış ve Yaşamaya örnek olmuş
ALLAHKULU-ABDULLAH aleyhisselâmdır.

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in;
Beşeriyyet, Velâyet, Nübüvvet, Risâlet ve ÜMMiyyet ANA Kavaramları iyi Anlaşılmadan, hâşâ rastgele birisi Kur'ân-ı Kerim’i getirip gitti sanılır ve küfre saplanılır Allah korusun!
Kur'ân-ı Kerimimizdeki Açık HÜKÜMler gereğince bir KUL-ABDULLAH olarak; ALLAH celle celâluhu ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e;
Teslim olup, İman edip, Tâbi Olup, İtâat ederek OL-ÂN-a Rıza İçinde YAŞAyacaktır Kur'ân-ı Kerim HÜKMünce inşae ALLAH.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem; ALLAH (İsm-i celâl) celle celâluhu’nun Azamet ve Kudreti karşısında, ABDULLAHı olarak kulluk vasıflarını, Fakriyet, Acziyet, Zillet ve İlletini; Yâni Mahviyetini, İLÂHÎ İLİM, İRADE, İDRAK VE İŞTİRAK TEVHİDİ ile ebedîyyen giyinip tenezzül ve tevâzu’ ile ABDULLAH-lık Şerefini fiilen yaşamıştır.

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in Kur'ân-ı Kerim’deki BEŞER oluşu:

قُلْ إِنَّمَا أَنَا بَشَرٌ مِّثْلُكُمْ يُوحَى إِلَيَّ أَنَّمَا إِلَهُكُمْ إِلَهٌ وَاحِدٌ فَمَن كَانَ يَرْجُو لِقَاء رَبِّهِ فَلْيَعْمَلْ عَمَلًا صَالِحًا وَلَا يُشْرِكْ بِعِبَادَةِ رَبِّهِ أَحَدًا
Resim---“Kul innemâ ene beşerun mislukum yûhâ ileyye ennemâ ilâhukum ilâhun vâhid (vâhidun), fe men kâne yercû likâe rabbihî fel ya’mel amelen sâlihan ve lâ yuşrik bi ıbâdeti rabbihî ehadâ (ehaden): De ki : "Ben ancak sizin gibi bir BEŞERim-İnsanım, bana ancak ilâhınızın bir tek ilâh olduğu vahyolunuyor. Onun için her kim RABB'ine kavuşmayı arzu ederse, güzel bir amel işlesin ve RABB'ine yaptığı ibâdete hiçbir şirk koşmasın..." (Kehf 18/110)

قُلْ إِنَّمَا أَنَا بَشَرٌ مِّثْلُكُمْ يُوحَى إِلَيَّ أَنَّمَا إِلَهُكُمْ إِلَهٌ وَاحِدٌ فَاسْتَقِيمُوا إِلَيْهِ وَاسْتَغْفِرُوهُ وَوَيْلٌ لِّلْمُشْرِكِينَ
Resim---“Kul innemâ ene beşerun mislukum yûhâ ileyye ennemâ ilâhukum ilâhun vâhidun festekîmû ileyhi vestagfirûh (vestagfirûhu), ve veylun lil muşrikîn(muşrikîne) : "De ki : "Bende ancak sizin gibi bir BEŞERim-İnsanım. Bana ilâhınızın bir tek ilâh olduğu vahy olunuyor. Artık O'na yönelin, O'ndan mağfiret dileyin. Ortak koşanların vay hâline!" (Fussilet 41/6)

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in kendi dilinden BEŞER oluşu:

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Ben de sizin gibi bir BEŞERim-insa-nım. Siz dâvâlarınızın halli için bana geliyorsunuz. Bâzınızın hüccet yönüy-le, diğer bâzısından daha iknâ edici olması sebebiyle ben, dinlediğime isti-nâden onun lehine hükmedebilirim. Kimin lehine kardeşinin hakkından bir şey hükmetmişsem (bilsin ki), onun için cehennemden bir ateş parçası kesmiş olurum.” Buyurdu.
(Buhârî, Şehâdât 27, Mezâlim 16; Müslim, Akdiye 5)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Hakkımda, hristiyanların Meryem oğlu Îsâ’ya yaptıkları aşırı övgülerde bulunmayın. Şurası muhakkak ki ben, Allâh’ın bir kuluyum. Benim için: “Allâh’ın KULu ve RESÛLü” deyin.” Buyurdu.
(Buhârî, Enbiyâ, 48)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Siz beni, hakkım olan derecenin üzerine yükseltmeyiniz! Çünkü Allâhu Teâlâ beni Rasûl edinmeden önce Kul edinmişti.” Buyurdu.
(Hâkim, III, 197/4825; Heysemî, IX, 21)

Bir gün Efendimiz Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bir grup sahâbî ile yolda yürürken, onlardan birisi örtü ile Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i güneşten korumak istedi.
Rasûlullâh sallâllâhu aleyhi ve sellem, bir kimsenin kendisine gölgelik yapmakta olduğunu fark edince ona hemen bırakmasını söyledi ve örtüyü alıp yere koydu. Ardından da:
Ben de sizin gibi bir BEŞERim!” buyurdu.
(Heysemî, IX, 21)

Ancak Hatemü’r-RUSÛL ve Rahmetenli’l-Âlemîn Oluşunu karıştırmamalıyız.

İlk ve Son NOKTA, NûR-u MîM-MuhAMMeD aleyhisselâm..

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem olarak ALLAH'ın Rasülü, Abdullah olarak ALLAH'ın kulu, ayıkan akılların en yakın
"Yakîn Yolu"...
Ezelî Tevhid Ezânı, Ebedî Şehâdet Mîzânı...
Şerîat-ı Muhammedîyye,
Tarikat-ı Hamîdiyye,
Mârifet-i Ahmediyye ve
Hakikat-i Habibiyye ve daha nice hakaik (hakikatler) ve dekaik (incelikler) derc edilmiş (dürülüp bükülüp sonsuz incir ağacının toplu iğne ucu kadar incir tohumuna sokulduğu gibi gizlenmiş) tir...
Abartıyorum sanma, Şe'enullah'ı seyret ve Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'i dinle:


Resim--- Ebu Bekre (radiyallahu anhu)'dan Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Zaman döndü dolaştı ALLAH'ın gökleri ve yeri yarattığı andaki haline geldi!" Buyurdu.
(Buhârî, Mediü'l-Halk 2; Müslim, Kasame 29/1305; Ebu Dâvud, Menasil 67/1947; İmâm Ahmed Müsned 5/3773)

Resim---Câbir bin Abdullah radiyallahu anhu’dan:
“Yâ Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem! Anam babam sana fedâ olsun, ALLAH’ın en evvel yarattığı şeyi bana söyler misin?” dedim. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:
“Yâ Câbir! eşyâdan önce, Kendi Nurundan (Nurullah) senin PEYGAMBERİNİN NURUnu yarattı.” Ve şöyle buyurdu:
“O Nur, ALLah’ın kudretiyle dilediği yerlerde devredip gezerdi. O zaman ne levh, ne kalem, ne cennet, cehennem, ne melek, ne gök, ne güneş, ne ay, ne cin ne de ins var idi.”

Ondan sonra buyurdu ki: “ALLAHu Teâlâ mahlûkatı yaratmak istediği zaman, o nuru taksim edip 4 parça yaptı:
İlk parçadan KALEMi yarattı.
İkinci parçadan LEVH’i yarattı.
Üçüncü parçadan ARŞ’ı yarattı.
Dördüncü parçayı taksim edip dört parça yaptı:
İlkinden GÖKleri yarattı.
İkincisinden YERi yarattı.
Üçüncüsünden CENNET ve CEHENNEMi yarattı.
Dördüncü parçayı yine taksim edip dört parçaya ayırdı:
Birincisinden mü’minlerin GÖZlerinin NURUnu yarattı.
İkincisinden KALBlerinin NURUnu yarattı ki o, ALLAH’ı bilmedir.
Üçüncüsünden DİLlerinin NURUnu yarattı ki o da Kelime-yi Tevhiddir....”

(İmâm Ahmed, Müsned IV-127; Hâkim, Müstedrek II-600/4175; İbni Hibban, El İhsân XIV-312/6404)

Resim

Bizler mutlaka ALLAH'a ABDULLAH-KUL Olmakla;

ALLAHU ZÜ’L-CELÂL’e Teslim, İman, Tâbi’ ol ve İtaat edebilmek için Akıl sahibi İnsan olarak ilk önce Bizim gibi ABDULLAH Olan Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e Teslim, İman, Tâbi’ oluş ve İtaat etmeye; Muhtaç, Mecbur, Me’mur ve Mahkûmuz.

ALLAH ve Rasûlüne Teslim Olunuz. (bknz. Ahzâb 33/56)

ALLAH ve Rasûlüne İman Ediniz. (bknz. Nur 24/62; Hucurât 49/15; Hadid 57/7,19,21; Mücâdele 58/4;Saff 61/11; (Fetih/9,13)

ALLAH ve Rasûlüne Tâbi Olunuz. (bknz. Enfâl 8/24.)

ALLAH ve Rasûlüne İtâat Ediniz." (bknz. Âl-i İmrân 3/132; Nisâ 4/59,69,80; Mâide 5/92; Enfâl 8/1,20,46; Tevbe 9/71; Yûsuf 12/109; Nur24/52,54,56; Ahzâb 33/71; Muhammed 47/33; Feth 48/17; Hucûrat 49/14; Mücâdele 58/13; Tegâbûn 64/12.)

Âyet-i Celîlerini iyi Anlayarak okuyalım ki,
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in
Beşeriyet ve Resûliyyet yönlerini Kur'ân-ı Kerim ve Sahih Hadisler ışığında anlayalım inşae ALLAH.
Tüm Müslümanlar olarak Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Kerem Kevserinde BİZ BİR-İZ Olup;

GeÇmişimiz için Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in TEVBE-İstiğfarında BİZ BİR-İZ.
Şu ÂNımız-herÂNımız için Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in RIZA-sında BİZ BİR-İZ.
GeLeceğimiz için Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in DUÂ-sında BİZ BİR-İZ.
Son NEFESimiz için Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in ŞEHÂDET-inde BİZ BİR-İZ OLmak ANA Arzumuz, İnancımız ve İşimiz OLsun inşae ALLAH!
Âmin Yâ Muîn ALLAH celle celâluhu!

Allahümme salli alâ seyyidinâ ve mevlânâ Muhammedîn ve alâ alihi ve ehl-i beytihi Muhammedîn nuru'z-zât ve sırr-ı sârî'i fi'l-cemii'l-esmâyı ve's- sıfat ve eshabihi ecmâin!

KÛN! Kâf - Vav - Nun:
"Nur"un vücûd giyip kevn-ü-kâinât olması...
Öyle bir Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ki;
Şifâsı (şefâatı) Şâmil, Vefâsı Kâmil, Sefâsı Sırra Hâmildir...


Rahmet-i Rahmâniyye'nin Hakikatı ve ta kendisi: Rahmetenli'l-âlemin'dir:

وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا رَحْمَةً لِّلْعَالَمِينَ
Resim---“Ve mâ erselnâke illâ rahmeten lil âlemîn(âlemîne): "(Resûlüm!) Biz seni ancak âlemlere Rahmet olarak gönderdik." (Enbiyâ 21/107)

وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا كَافَّةً لِّلنَّاسِ بَشِيرًا وَنَذِيرًا وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ
Resim---“Ve mâ erselnâke illâ kâffeten lin nâsi beşîren ve nezîren ve lâkinne ekseren nâsi lâ ya’lemûn(ya’lemûne): "Biz seni bütün insanlara ancak müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik; fakat insanların çoğu bunu bilmezler." (Sebe' 34/28)

Rahmet-i Rahîmiyyetin Muhammedî Hakikati:

لَقَدْ جَاءكُمْ رَسُولٌ مِّنْ أَنفُسِكُمْ عَزِيزٌ عَلَيْهِ مَا عَنِتُّمْ حَرِيصٌ عَلَيْكُم بِالْمُؤْمِنِينَ رَؤُوفٌ رَّحِيمٌ
Resim---“Lekad câekum resûlun min enfusikum azîz(azîzun), aleyhi mâ anittum harîsun aleykum bil mu’minîne raûfun rahîm(rahîmun): Andolsun size, içinizden sıkıntıya düşmeniz O'nun gücüne giden, size pek düşkün, mü'minlere şefkatli ve esirgeyici olan bir elçi gelmiştir.” (Tebve 9/128)

Rahmet-i Rahîmiyyetin hakikati elbette ALLAH celle celâluhu’ya aittir:

وَاكْتُبْ لَنَا فِي هَذِهِ الدُّنْيَا حَسَنَةً وَفِي الآخِرَةِ إِنَّا هُدْنَا إِلَيْكَ قَالَ عَذَابِي أُصِيبُ بِهِ مَنْ أَشَاء وَرَحْمَتِي وَسِعَتْ كُلَّ شَيْءٍ فَسَأَكْتُبُهَا لِلَّذِينَ يَتَّقُونَ وَيُؤْتُونَ الزَّكَاةَ وَالَّذِينَ هُم بِآيَاتِنَا يُؤْمِنُونَ
Resim---“Vektub lenâ fî hâzihid dunyâ haseneten ve fîl âhıreti innâ hudnâ ileyk(ileyke), kâle azâbî usîbu bihî men eşâu ve rahmetî vesiat kulle şey’(şey’in), fe se ektubuhâ lillezîne yettekûne ve yu’tûnez zekâte vellezîne hum bi âyâtinâ yu’minûn(yu’minûne) : “Bize, bu dünyada da iyilik yaz ahirette de. Şüphesiz biz sana döndük." Allah buyurdu ki: Kimi dilersem onu azabıma uğratırım; rahmetim ise her şeyi kuşatır. Onu, sakınanlara, zekâtı verenlere ve âyetlerimize inananlara yazacağım. (A'râf 7/156)

"İşte böylesi bir Muhammed aleyhi’s-selâm'ın Subhanî Sesini DUY ve UY!" diyorum nefsime ve sizlere...

Es Salat u ve’s-Selâm Yâ Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem!


Resim--- Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Kim ki benim üzerime Cuma günü 80 defa Salâvât getirirse ALLAH onun 80 yıllık günâhını bağışlar”
Ashab-ı Güzin soruyor: “Yâ Resûlullah! Bu nasıl bir salâvâttır?”
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Allahümme salli âlâ Muhammed’in abdike ve nebîyyike ve resûlike ve nebîyyü’l-ümmiyyi" salâvâtını (bir oturuşta 80 kere) okur.” buyurmuştur.
(Hâkim-i Tirmizî-Nevâdirü’l-Usûl)


Resim


Resim

ZEVK 905

Olmuş-Olan-Olacaklar, Senden Sana BEN de kimim?
HAKKla Halkın sınırı Ben”, “BEN kimim? “BEN kim değilim?
ABDULLAH ü RESÛLULLAH MuhaMMed dilinden dinle!
KUL-lukla başlar İhvÂNi, HAKK a YÖNEL--EĞİL-im!..


Kul İhvâni
02.09.1991 14:32
Antly-yltn..



Resim

ZEVK 1315

Şehvet mi Arzu mu Maksad, İlim mi Hikmet mi Hocam!
Kadeh mi Şarab mı Sarhoş, Sûret mi Sîret mi Hocam!
Mevlâ Malı Dünya.. Âşık, Posta değil Dosta Yönel!
Tek KıBLe-li ABDULLAH OL! Hâlimiz İbret mi Hocam!


Kul İhvâni
05.02.97 09:25

Resim

ŞeRiAT-ın İZ-i O-dur
TaRiKaT-ın BiZ-i O-dur
MâRiFeT-in İRfâN-ı O
HaKiKaT-ın GiZ-i O-dur

ZEVK 4435

MuhaMMeD İBNi ÂMİNE!.. ABDULLAH İBNi ABDULLAH
VeLîYYuLLaH u EHLuLLaH
!.. NeBîYYULLaH RaSûLuLLaH
RaBBu’l- ÂLEMîN den Her ÂN, HaYY RAHMETenli’l-ÂLEMîN
VâCiBul- VuCÛD VeCH-inde, HaYY HaBBesi HABÎBULLAH!..


30.04.11 13:38
çlçlmd..

Resim

Resim

ZEVK 1598

Zâhir → Abdike Muhammed (sav) → Cism-i Şeriat Sahibi
Bâtın → Nebiyyike Mahmud(sav) → İsm-i Tarikat Tabibi
Âhir → Resûlike AHMED (sav) → Mârifetin Muttasıfı
Evvel → Nebiyyü Ümmüyyün → Haikat-ı HAKK Habibi..


27.09.1999 02:14
Lârâ shllri...shr..


Nebiyyü Ümmüyyün : Ahadiyyet âmâsından haber veren..
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav)’in İSM-i ŞERİFLERİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

8- AHMED sallallahu aleyhi ve sellem

MURADullah Evvelinde HABBE “KûN!” EMRullah ile SUNNETullahta “feyeKûN!” Muhavvetullahı NûR-uMîM Mevcûd olup,
AHAD ALLAH celle celâluhu MuHABBEt MîM-iyle göbekten MîMleyip AhMeD aleyhisselâm’ı El Zâhir İsmine MAZHAR Kıldı.

A-HMeD: En-İlk-Tek HAMD Edendir.
İLK NOKTA-İLK NûRdur Mevcudattan önce HAMD eden ve AKLa HAMD ile NAKLi BAĞlayan.
İnsan varlık göstermeden gök ehli ve melekler AHMED aleyhisselâm Adıyla zikredip HAMDini övmüşlerdir.

Ezeldeki Habib (habbe)’de olmayan (gözükmeyen) Masdar Mimi, Ahmed’de bir mim iken, Mahmud’da iki mim ve Muhammed’de üç mim ile dinde, dünyada ve âhirette Rahmetenlilâlemin olarak mâhlukatın anası ve tohumu olan Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’de yaratılanların mutlak kemâline ulaşmıştır.

Peygamber Farsça olup haber getiren demektir.
Peyam : haber.
Ber:getiren.
Nebî:haberci.
Resûl: elçi.

Peygamberimiz, Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem'e Muhammedî tasavvuf penceresinden basar ve basîretle bakalım:
Mâsivâ (ALLAH Tealâ'dan gayrısı)'nın mânâsı Muhammed Aleyhis selâmdır ve merkezindeki Muhammedî Nurullah noktasıdır.
Habibullah, merkezdeki "ÂN"dır.
Muhammedullah, muhitteki "ZAMAN" dır.

Şe'an: "AN"ın zaman içindeki şühûdudur.
AHMED Aleyhis selâmın "mim"i, Masdar Mimi olup Muhammedî Masdar (südur merkezi, çıkış noktası) dır.
MuhaMMed ismi şerîfindeki Birinci Mim Muhammedî Nûr Mîm'i, İkinci Mim Mahviyet Mim'i, Üçüncü Mim Masdar Mim'idir.

Âletlerin elektrikle çalışması gibi insan letaiflerinin de Nûr-u Muhammed'le canlandığını anlamak ve yaşamak kâmillik, canla cereyanı karıştırmak ise câhilliktir.
Muhammedî Masdar Mim'inin mânâsı, dıştan (zâhir) akılla, içten (bâtın) ise naklle anlaşılır.
Yoksa bunu iyice anlamayanlar Hristiyanların İsa (as)'yı ALLAH'ın oğlu, Papa'yı da İsa (as) yerine koydukları (hâşâ) gibi;
Dede veya mürşidlerini tek kâmil ilân edip, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in yerine koyup, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'i de hâşâ ve kellâ ALLAH Tealâ'nın gözüken hâli saymak ifrat ve inkârına düşerler...
Bir de çıkıp utanmadan: “Biz şerîat insanı değil de ileri düzeyde hakikat insanıyız” derler!

Bu Âleme El EVVEL in AHMED’inin müjdesini İSÂ İbni Meryem aleyhisselâm vermişti Kur'ân-ı Kerim’de:

وَإِذْ قَالَ عِيسَى ابْنُ مَرْيَمَ يَا بَنِي إِسْرَائِيلَ إِنِّي رَسُولُ اللَّهِ إِلَيْكُم مُّصَدِّقًا لِّمَا بَيْنَ يَدَيَّ مِنَ التَّوْرَاةِ وَمُبَشِّرًا بِرَسُولٍ يَأْتِي مِن بَعْدِي اسْمُهُ أَحْمَدُ فَلَمَّا جَاءهُم بِالْبَيِّنَاتِ قَالُوا هَذَا سِحْرٌ مُّبِينٌ
Resim---Ve iz kâle îsebnu meryeme yâ benî isrâîle innî resûlullâhi ileykum musaddikan li mâ beyne yedeyye minet tevrâti ve mubeşşiren bi resûlin ye’tî min bagdîsmuhû ahmed(ahmedu), fe lemmâ câehum bil beyyinâti kâlû hâzâ sihrun mubîn(mubînun) : Hani Meryem oğlu İsa da: "Ey İsrailoğulları, gerçekten ben, sizin için Allah'tan gönderilmiş bir elçiyim. Benden önceki Tevrat'ı doğrulayıcı ve benden sonra ismi "AHMED" olan bir elçinin de müjdeleyicisiyim" demişti. Fakat o, onlara apaçık belgelerle gelince: "Bu, açıkça bir büyüdür" dediler.”
(Saff 61/6)

Varoluş sistemimizin RAHM-ET Elektriği, Bu Âlemde Oluş AYNası olan Nur-u Muhammed Menbağı;
AHAD celle celâluhu’nun Ahmed sallallahu aleyhi ve sellem’i olan Rahmetenlilâlemindir.

وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا رَحْمَةً لِّلْعَالَمِينَ
Resim---Ve mâ erselnâke illâ rahmeten lil âlemîn(âlemîne) : Biz seni ancak alemlere rahmet olarak gonderdik.''
(Enbiyâ 21/107)

AKIL İP-iM!. BeDeN kUYuM!.
NeFiS KoVaM!. RuHum-SU-yuM!
Be SıRRıma BeRzaH KALB-im
sÖZ AHAD-den! SeS AHMeD-den
SAhiBB SıRR-ıM !.“DUY!”-um!. “UY!”-uM!..


Hükmüllah; kemâlini Mutlak Kâmil celle celâluhu'den alan, Abdullah ve Resûlullah olan Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem'in Hakikatında "Evvel" olmuştur ki bu O'nun "Habibîyyet Makamı"dır.
Beşeriyeti Muhammedîyyetinde ise "Zâhir"olmuş,
Hamîdîyyetinde (Mahmudîyyetinde) "Bâtın",
Ahmedîyyetinde ise (Âhir) olacaktır.

Geçen ilâhî kitablarda (İncil'de, Tevrat'ta v.d.) ism-i şerîfi: Ehline ma'lûmdür ki âhir vakitte şe'en şartlarında Muhammedîyyetten Ahmedîyyete geçişim olacak ve İsa aleyhi’s-selâm'da teşrif buyurduğunda Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in Şerîat-ı Ahmediyyesi ile sistemin kapanış duasını yapacaktır...
Raûfun Rahîm olan (Tevbe 9/128 bkz.) Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in Muhammed ism-i şerîfi Kur'ân-ı Kerîm'de 4 yerde geçer:
(Al-i İmrân 3/144; Ahzâb 33/40; Muhammed 47/2; Feth 48/29) âyeti celilelerinde...
Hâşâ tesadüfen 4 kere geçti sanma!...

Muhammedîyyet : Kapsayıcı bir zarftır. Ve tümüne câmi'dir.
Diğer 3 hâl makamı birbirini kapsayıcı şekilde Muhammedîyyet içindedir.

Mahmudîyyet : Muhammedîyyetin kapsadığı ve Ahmedîyyet ve Habibîyyeti ise kapsayandır.

Ahmedîyyet : Muhammedîyyet ve Mahmudîyyetin kapsadığı ve Habibîyyeti ise kapsayandır.

Habibîyyet : Muhammedîyyet, Mahmudîyyet ve Ahmedîyyetin kapsadığı AKDES PRİZİ...

Raûfun Rahîm olan (Tevbe 9/128 bkz.) Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in Muhammed ism-i şerîfi Kur'ân-ı Kerîm'de 4 yerde geçer:
(Al-i İmrân 3/144; Ahzâb 33/40; Muhammed 47/2; Feth 48/29) âyeti celilelerinde...
Hâşâ tesadüfen 4 kere geçti sanma!...


Resim

Resim

ZEVK 3752

ÇÖPlükte Zuhûr ZeVKi ZoR! İçime Acı-zAHMET YAĞdı!
HaCERR ETti ÇÖL ÇAĞrısı! HiCRRimİZe rAHMET YAĞdı!
YÂRıldı YANık Yüreğim! AÇtı AĞzını ALLAHa (cc)
Latîfül- Kerîmül- Vedûd!. DaMLa DaMLa AHMED YAĞdı! (sav)


13.07.09 20:18
o AN da..

**

Resim

AHAD’in AHMED Adıdır
ÂŞIK’ların Muradıdır
TEVHİD Sofrasın Tadıdır
Sözü Muhammedî Olan...


İnsanın kendisine; Akıl Gücü, Şehvet ve Cüz’i İrâde verilmiştir.
Bu İsti’dâd ve Kabiliyetlerle Şerîat-ı Garra Şartlarında imtihan olmaktadır.
Akıl, Kudsî Kuvvetin adıdır.
Akıl, “ASL”ın AYNasıdır.
Akıl, AHAD celle celâluhu’nun AHMED sallallahu aleyhi ve sellem’indeki MiM’dir.
Aklın Kemâli, nurun alâ nurdur...
Akl-ı Selimle “Herşey sahibinindir” i bilmek ilimdir!
“Kendi sahibini bilmek” ise, EDEBdir!
İlim, İlmullahtır...
Edeb ise, Rasûlullah (aleyhisselâm)’ın vasfıdır.
Budandır ki, Ahadî tecellîlerin Ahmedî Zuhûratı her nefsin nâsib ve kısmetince ikrâm edilir.

Nefs-i Merzîyye o ki;
Nefsin Hâfî Nefs mertebesidir.
AHADÎ Tecellîlerin AHMEDÎ Zuhûratı her nefsin nâsib ve kısmetince ikrâm edilir.
Her kademede nefsin Tevhidî Öğretim ve Eğitimi Muhammedî Tasavvufun konusu ve işidir...
Bizim anladığımız kadarıyla âlemde (kâinâtta) olanın aynısı Âdemde (insanda) de vardır.
Letâiflerin ve nefs mertebelerinin renkleri konusunda da biz âcizâne farklı düşünüyoruz.
Pek çok tasavvuf ehli kimseler nefs-i sâfiyeye beyaz ışık ve diğer renkler bunun içinde demişlerdir.
Biz ise, AHMEDÎ yaklaşımla Akdes Noktasında AHAD karanlığında, bilinemezlik yutuculuğu ve kara deliği olarak anlıyoruz.
Bilinemezlik ve gelinip görülemezlik zifiri karanlık renksizliği...
Ahfâ; en hafî olan, daha gizli ve pek kapalı olandır.
Ahmedî Makamdır

AHMED aleyhisselâm, Livâu’l- HAMD Hamd Sancağının tek sahibi...
En ilk ve çok hamdedendir.
Kur'ân-ı Kerîm'le candan gönülden dostluk kurulursa sizi Muhatab kabul eder ve kendisi de Mütekellim olur...
Gaib olan bilgileri konuşur, dinler, anlar ve yaşarsınız.
"Noktanın harketinden harf ve harekesinden hat-mânâ oluşur." demiştik ya...
Harflerin de dili vardır.
Biz ise bir harfin 7 dilinden birisini hep birlikte konuşup anlaşırız.
Birazcık Aşk antremanı yapalım:

Had : hududdur.
Ehad: en hudud yâni hududu kendi kudretiyle kaim olan, başkasının bilmesi, gelmesi, bulması hatta düşünmesi imkansız bir bilinemezlik perdesi arkasındaki Zâtullah...
AHAD celle celâluhu kelimesi ile AHMED kelimesi arasında "Mim" ilişkisi vardır.
Hududullahı en iyi bilen Muhammed aleyhi’s-selâm'dır.
Ahmedîyyet...

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selem, HAMD Habibullahı ve Ahmedullahıdır.
Şefaatın temelinde HAMD yatar.
İbâdetin temelinde de HAMD vardır ve Kur'ân-ı Kerim’imiz HAMD ile başlar..

وَقُل رَّبِّ اغْفِرْ وَارْحَمْ وَأَنتَ خَيْرُ الرَّاحِمِينَ
Resim---Ve kul rabbigfir verham ve ente hayrur râhımîn(râhımîne): “(Rasûlüm!) De ki: Bağışla ve merhamet buyur RABB’im! Sen merhamet edenlerin en hayırlısısın.”
(Mü’minun 23/118)

Dünya İmtihanhânesinde;
Dünya sevgisi hastalığına yakalanmış kalb hastalarına,
Şerîat-ı Muhammedîyye bahçesinde,
Tarikat-ı Hamîdiyye (Mahmudiyye) Hastahânesinde,
Başhekim, Tek Hekim, Hekim-i Mutlak Muhammed Aleyhi’s-selâtü ve’s-selâm, şifâ’nın membağıdır.
Rahmetin, Muhabbetin, Şefkatin ve Şifânın tâ kendisi Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem...

El AHAD celle celâluhu’ya hamdetmeyi kendisinden öğrendiğimiz AHMED (aleyhisselâm)’a sonsuz teşekkürler ettiğimiz makam.
Türkçesi; Nur-u Muhammed’e kavuşma yurdumuzdur.
Gerçek basîret ve mârifet bundan sonra tertemiz ve sıhhatli bir letâif sistemi ile başlar.

Öyle bir sahib ki sahibimiz Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, El HAMÎD celle celâluhu’ya tek mazhar olan zât.

وَاخْفِضْ جَنَاحَكَ لِمَنِ اتَّبَعَكَ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ
Resim---Vahfıd cenâhake li menittebeake minel mu’minîn(mu’minîne): Sana tâbi’ olan (uyan) mü’minlere (merhamet ve şefkât) kanadını indir.”
(Şuarâ 26/215)

لاَ تَمُدَّنَّ عَيْنَيْكَ إِلَى مَا مَتَّعْنَا بِهِ أَزْوَاجًا مِّنْهُمْ وَلاَ تَحْزَنْ عَلَيْهِمْ وَاخْفِضْ جَنَاحَكَ لِلْمُؤْمِنِينَ
Resim---Lâ temuddenne ayneyke ilâ mâ metta’nâ bihî ezvâcen minhum ve lâ tahzen aleyhim vahfıd cenâhake lil mu’minîn(mu’minîne): :Sakın onlardan bazılarını yararlandırdığımız şeylere gözünü dikme, onlara karşı hüzne kapılma, mü'minler için de (şefkat) kanatlarını ger.”
(Hicr 15/88)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e bir hâcetini arzeden olunca;
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem yanındakilere dönerek: “Bu adama şefâat ediniz, ecir kazanırsınız. ALLAH, peygamberinin lisanı ile dilediğini yapar” buyurmuştur.
(Ebu Musa’l-Eşâri radiyallahu anhu dan; Buhârî, Müslim)


**

Şefâat, kişinin yanlışdan dönüşü nedeniyle (tevbe) günâhının affı için aracı olunmasını istemektir.
Şefâati kabul edene Şefi’-Müşeffi denir.
Şefâati dileyene Müşeffâ denir.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in muhteşem Makam-ı Mahmud’unun maharetini iyice anlayabilmek için bizzât kendisini sahih hadislerden dinleyelim:

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Her peygamberin müstecâb (kabul edilir) bir duası vardır.Her peygamber o duayı yapmada acele etti. Ben ise bu duamı kıyâmet gününde ümmetime şefâat olarak kullanmak üzere sakladım. Ona, İnşae ALLAH, ümmetimden şirk koşmadan ölenler nâil olacaktır.” buyurmuştur.
(Buhârî, Tevhid 31; Ebu Hureyre radiyallahu anhu dan; Müslim, imân 334)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Şefâatî liehli'l- kebâiri min ümmeti: Şefâatim, ümmetimden büyük günâh işleyenler içindir.” buyurmuştur.
(Câbir radiyallahu anhu dan; Tirmizî, Kıyâmet 12-2437; Ebu Dâvud, Sünen23-4739;İbn Mâce, Zühd 37)

Resim

AHADİYYET:

ALLAHU ZÜ’L-CELÂL’in gerçek şahsiyetinin, kimiliğinin, zâtlığının, insanın akıl kapasitesiyle kavranamayacak, anlaşılamayacak ve kaldırılamayacak oluşunun “EL AHAD” celle celâluhu olarak buyurduğu zifiri karanlık ve bilinemezlik perdesinin arkasında bulunup bize perdeli olmasında “Tek” oluşudur.
Bu bakımdan “Bir-Tek” tane, eşsiz ve benzersiz oluşudur.

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e soruluyor: “RABB’ımız, gökleri ve yeri yaratmadan önce neredeydi?” Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Üstünde ve altında hava bulunmayan bir “a’mâ” daydı” buyuruyor.”
(İbni Mâce, Mukaddime 13)

İmâm-ı Alî kerremullahi veche ise: “Elân dahi öyledir” buyuruyor.
A’mâ ise körlüktür...
Sonsuz ve zifirî karanlıkta asla bir şey görememek oraya ait bir hususu bilememektir...
İşte ALLAHU ZÜ’L-CELÂL’e ait bu bilinemezlik karanlığının adı AHAD’dır...
Koyu bir karanlığa benzetildiğinden câhilliğe de mecâzen “Ümmî” denilmiştir.
Hatta Ledün İlminden nâsibsiz ve sözde ilim ehlince Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in “Nebîyyü’l-Ümmî” oluşu, anasından nasıl doğmuş ise öyle kalıp okuma yazma öğrenmemiş (câhil) kimse sanılmıştır.
Böyle anlayış ve anlatış ahmakçadır.
Arapça’da anneye “ÜMM” denmesi, karnındaki bebeği için zifiri karanlık içinde emniyet yuvası ve bilinemezlik karanlığının benzeri oluşundandır.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e Nebîyyil Ümmî buyurulması ise;
Nebî, haber getiren.
Nebîyyil Ümmi ise, bilinemezlik a’mâsından haber getiren ezel HABBEsinin (Habibîyyetten) zuhûru olan demektir.


ALLAHU ZÜ’L-CELÂL Habib-i Edibi sallallahu aleyhi ve sellem’e:

قُلْ هُوَ اللَّهُ أَحَدٌ
اللَّهُ الصَّمَدُ
لَمْ يَلِدْ وَلَمْ يُولَدْ
وَلَمْ يَكُن لَّهُ كُفُوًا أَحَدٌ

Resim---Kul huvallâhu ehad(ehadun). Allâhus samed(samedu). Lem yelid ve lem yûled. Ve lem yekun lehu kufuven ehad(ehadun): De ki: O, ALLAH birdir “EL AHADdir; bildirdiğinin dışında bilinemezlik perdesine bürünen TEKtir.
Es Sameddir; hiçbir hususta hiç kimseye muhtaç olmayan herkesin kendisine mutlaka muhtaç olduğu El Hayyu’l-Kayyum ALLAH’dır.
Birisini doğurmamış ve birisinden doğmamıştır.
Zâtî Hakikatı hususunda bir benzeri, dengi, küfvî (hatta dahi zıddı) olamayan AHAD olan ALLAHU ZÜ’L-CELÂL dir...”

(İhlâs 112/1-4)

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in Ruhu; Akl-ı Evvel (üMM), Felek-i A’lâ dır.
Ümmî’dir; mahlûkatın ANAsı, ASLı ve İLKidir.
Kâinât Sisteminin, “İlk ŞEY’i-İlk KİMi-İlk BiRi-İlk NuRu” dur. Nebîyyü’l-ÜMMî’dir; A’mâ Âlemi “AHADiyyet” ten, Şehâdet Âlemi “AHMEDiyyet” e Haber Getirendir.
AHAD celle celâluhu’nun göbekten MiMlenişi, KûN feyeKûn OL-uşumu AH-M-ED OL-AN Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in kadir ve kıymetini iyice bilmeyi ALLAH celle celâluhu BİZ Bîçare KULlarına nasib ü müyesser buyura İnşae ALLAH!.

Ahadiyyet, bilinemezlik perdesinde a'mâda idi...
Zâtı bilinemez AHAD celle celâluhu...
Ahadiyyetin Ahmedîyyet tecellîsi OL-ANlar..
Bilinemezlikten AKLın bilebilirliğine çıkmakta ve ŞÂHİDi olmamız EMRedilmektedir.

Baştan SONa OL-ANlar temelde ve tavanda Nurullahtır ve Yansıma Mazhar AYNası Nur-u Mîmdir.

اللَّهُ نُورُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ مَثَلُ نُورِهِ كَمِشْكَاةٍ فِيهَا مِصْبَاحٌ الْمِصْبَاحُ فِي زُجَاجَةٍ الزُّجَاجَةُ كَأَنَّهَا كَوْكَبٌ دُرِّيٌّ يُوقَدُ مِن شَجَرَةٍ مُّبَارَكَةٍ زَيْتُونِةٍ لَّا شَرْقِيَّةٍ وَلَا غَرْبِيَّةٍ يَكَادُ زَيْتُهَا يُضِيءُ وَلَوْ لَمْ تَمْسَسْهُ نَارٌ نُّورٌ عَلَى نُورٍ يَهْدِي اللَّهُ لِنُورِهِ مَن يَشَاء وَيَضْرِبُ اللَّهُ الْأَمْثَالَ لِلنَّاسِ وَاللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ
Resim---ALLÂHU NÛRUS SEMÂVÂTİ VEL ARD(ardı), meselu nûrihî ke mişkâtin fîhâ mısbâh(mısbâhun), el mısbâhu fî zucâceh(zucâcetin), ez zucâcetu ke ennehâ kevkebun durrîyyun, yûkadu min şeceratin mubâraketin zeytûnetin lâ şarkîyetin ve lâ garbiyyetin, yekâdu zeytuhâ yudîu ve lev lem temseshu nâr(nârun), nûrun alâ nûr(nûrin), yehdîllâhu li nûrihî men yeşâu, ve yadribullâhul emsâle lin nâs(nâsi), vallâhu bi kulli şey’in alîm(alîmun) : ALLAH, GÖKLERİN VE YERİN NURUDUR. O'nun nurunun misali, içinde çerağ bulunan bir kandil gibidir; çerağ bir sırça içerisindedir; sırça, sanki incimsi bir yıldızdır ki, doğuya da, batıya da ait olmayan kutlu bir zeytin ağacından yakılır; (bu öyle bir ağaç ki) neredeyse ateş ona dokunmasa da yağı ışık verir. (Bu,) Nur üstüne nurdur. Allah, kimi dilerse onu kendi nuruna yöneltip iletir. Allah insanlar için örnekler verir. Allah, her şeyi bilendir.”
(Nûr 24/35)

Resim

Nun tecellîsi Nurullah,
Mim tecellîsi Nur-u Muhammed,
Lâm tecellîsi KULdur (isti’dâd, akıldır).
Zâten her zerre Ahadiyyet denizinde yüzen-SEBBAHA Eden Ahmedî esmâ NURlarıdır...

يُسَبِّحُ لِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ الْمَلِكِ الْقُدُّوسِ الْعَزِيزِ الْحَكِيمِ
Resim---YUSEBBİHU lillâhi mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ardıl melikil kuddûsil azîzil hakîm(hakîmi) : Göklerde ne var, yerde ne varsa (HEPSİ) O mülk-ü melekûtun eşsiz hükümrânı, noksaanı mucib herşeyden pâk ve münezzeh, gaalib-i mutlak, yegâne hukûm ve hikmet saahibi ALLÂHI TESBÎH (VE TENZÎH) ETMEKDEDİR.”
(Cuma 62/1)

Yusebbihu: tesbih eder.
Sebbaha: yüzmek..
Yerdeki göklerdeki ZeRReler yani ATOMlar;
NeşRlerinden HaŞRlerine kadar döndüler, dönmekteler ve dönecekler.
Bu SeBBaHa yüzüş RAKSı hep sürecek her AN yeniden Yaratılara ŞEENULLAHta..
Ve ne zamAN AKILlarımız DEVR-ÂNı Anlarsa ve DEVRe İştirak ederse Yusebbuhu Zikr-i Dâmindeyiz inşae ALLAH..


**

Resim

ZEVK 4439

“Kul HUvALLAhu AHAD” i.. HaYY-ın “ALLAHu’s-SAMED”-i
HAKK’ta HAKK’tan HAKK’a HAKK’la RaBBu’l-Âlemin RAHMED-i
Her ÂN AKAN SU-lar GiBi.. ÇAĞlayAN KEREM KEVSER-i
Â’m Âlemin AKIL GÖZü.. AHADİYYET-in AHMED-i !...


30.04.11 13:44
gkkşğ-nkr..

Resim''Allahümme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ Muhammedîn abdike (Muhammedîyyeti) ve nebîyyike (Mahmudîyyeti) ve Resûlike (Ahmedîyyeti) ve Nebîyyûl-ümmîyyi (Habibîyyeti) ve alâ âlihi ves-sahbihi ve Ehl-i Beytihi...''Resim

قُلْ هُوَ اللَّهُ أَحَدٌ
Resim---Kul huvallâhu ehad(ehadun) : De ki: “O, Allah’tır, bir tektir.
(İhlâs (112/1)

اللَّهُ الصَّمَدُ
Resim---Allâhus samed (samedu) : “Allah Samed’dir. (Her şey O’na muhtaçtır; O, hiçbir şeye muhtaç değildir.)”
(İhlâs (112/2)


**


Muhammedî Kâinât (mâsivâ) Kürresinde aynı ilâhi kuralla yüzmekte tesbih ve salât etmektedir...
Zerrede de kürrede de...
Bu sırra ulaşım saâdeti için ise kula düşen iş;
Merkezde (içte) yalansız, Muhitte (dışta) haramsız hayatı tercih edip, cüz’i iradesi ile herkese ve herşeye Muhammedî Muhabbet ve Merhametle Muamele ve Hasbî Hizmettir.
Asr-ı saâdeti, şu an yaşamak şerefi de budur.

EL AHAD ALLAH celle celâluhu: Bilinemezlik ve akılla anlaşılamazlıkta tek olan. Ahadiyyet: akla a'mâ (kör) lık âlemi... Mahlûkatına demek istiyoruz. Çünkü akıl mahlûkat içinde insanı anlamak için verilen en kudsî nurdur.
Akıl mahlûkat içinde insanı anlamak için verilen en Kudsî Nurdur.
İnfiradla (ferdilik-tek başına olup, mutlak yalnızlık ve bilinemezlik) sıfatlanmakta ve bu kemâl sıfatında câmi’ olan, tek olan.
Her bir şeye Ahadiyyet Tecellî Mührünü vuran.
Kendisi ile birlikte bir başka adet zikredilemeyen sayıya girmekten müstagni’ olan.
Mahlûkatından yalnızlıkta (ifrad ve arkadaşlardan) tek olan.
Mânâ itibariyle tek olan.
Hüviyeti ve mâhiyeti mutlak olarak asla bilinemez olan.
A’mâ’da oluş da tek olan.
Ehâdiyyetin câmi’ durumu vardır ve ALLAHU ZÜ’l-CELÂL’in tüm sıfat, isim ve fiillerinin gerçek mâhiyetleri bilinemezlikte EL AHAD celle celâluhu kapsamındadır.

EL BASÎRU celle celâluhu: Mutlak görücüdür; fakat bu mahlûkatın görücülüğüyle kelime benzerliğinden başka bir alâkası yoktur.
Zîrâ hadsiz, hududsuzlukta tek ve eşsiz olandır.

Daha öncede arz edildiği üzere ALLAH celle celâluhu İsm-i Şerîfi, İsm-i Zât, İsm-i Hass’tır.
Sadece ALLAH celle celâluhu’ya aittir.
Varlığı zorunlu, lâzım ve hamde lâyık olan Zât-ı HAKK’ın özel esmâlarının tümünü kapsayan ZÂT ismidir.
Tüm Esmâü’l-Hüsnâ’yı cem eden bohçadır.
Tercüme edilemez. Tefsir edilebilir.
ALLAH-LİLLAH- LEHU-HU...
Bütün sıfat-ı kemâliyeyi cem’ eder.

“Hadd” kökü aslında hududun aslı ve anasıdır.
EL AHAD celle celâluhu ismi şerîfinde, ALLAH Teâlâ’nın Zâtına mahsus hiçbir hususta bilinemez oluş hudud ve sınırında kendi Zâtına mahsus oluşta, tek eşsiz, denksiz ve zıdsız oluşu vardır.
Rahmetenli’l-âlemin ve ezelî Habibullah sallallahu aleyhi ve sellem’in Muhabbet ve Merhametin ta kendisi olan “Mim-i Muhammed”i; Ahadiyyet ve Ahmedîyyet’in ilâhî, fıtrî ve tek bağıdır.
Ahmed Aleyhi’s-Selâm; kâinâtın tümünün aklına câmi’, akl-ı küll olarak ilk, tek ve mutlak HAMD edendir ve AHMED-dir..
Bu çok ince ve ihsânla ulaşılan bir sırdır, ALLAH celle celâluhu bilir ya...
A-HMD.. Hamd içermektedir.

El Hamd, ALLAH içindir. ALLAH’a mahsus bir haktır.
ALLAHÜ ZÜ’l-CELÂL Ulûhiyyetini: Tek ilâhlığını ilân ediyor.
Zât-i HAKK’ın; El Hamd Hakk-ı Zâtını ilân ediyor...
ALLAH celle celâluhu; harfi târifsiz, târifleri cem’ eden ve tek Zâtî ism-i şerîfidir.
Ve tüm Sıfatî, Esmâî, Fiilî İsimlerini kendisinde cem’ edip toplamıştır.

ALLAH celle celâluhu kimdir?” sorusunun kesin ve tek cevâbı:
“ALLAH, ALLAH’tır!” olacaktır.
Çünkü sonsuz sıfat, esmâ ve fiillerin tümü ALLAH celle celâluhu’ya rücû’ eder sonuç olarak...
Bir mânâ v.s.den türümeyen kendisinden isim türetilemeyen tek ismi şerîftir.
Ulûhiyyet ise; Ahadiyyet, Rübûbiyyet, Samediyyet, Vahidiyyet, Ferdaniyyet, görücülük, duyuculuk v.s. tümünü kapsayan en genel ilâhlık ilânıdır...


**

AHADiyyet; Vücûd-i Mutlak-Lâ taayyün-belirsizlik mertebesi, basamağı:
Zâtında, Zâtından, Zâtına, Zâtıyla Ahadiyyet bilinemezliğinde tek olan Zâtîyyet.
Sıfat, esmâ ve fiil kaydı (bağı) yoktur.
Ahadiyyet mutlak (târifsiz, sıfatsız, nişansız, keyfiyetsiz) olup EL AHAD celle celâluhu'nun dengi, misli, benzeri, zıddı ve ortağı yoktur.
İşaret, ifâde, i'tibar ve kayıddan âri ve beri Ferdaniyyet ve Samedeniyyet sahibi, sırf ve saf olan Mutlak Zât’tır.

Resim--- Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "ALLAH var idi, O'nunla beraber hiçbir şey yoktu." buyurmuştur.
(Buhârî, Bediü'l-Halk 1; İmâm Ahmed, Müsned IV-43)

Resim--- Ebu Rezin'den: Ben Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e: "ALLAH âlemi yaratmadan önce nerede idi?" diye sorduğumda Resûlullah (sav): "Altında ve üstünde hava bulunmayan "a'mâ" da idi. Orada hiçbir yaratık yoktur. RABB'ımızın ARŞ'ı su (mâe) üzerinde idi." buyurdu
(İbni Mâce, Mukaddime 13/182; İmâmı Ahmed, Müsned IV-11 ve Yezid bin Harun (ra) dan; Tirmizî 48/Tefsir-12/3109)

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in: "ALLAH var, O'nunla başka hiçbir şey yok!" buyuruğu budur.
A'mâ bilinemezliğinde...
Vücûd mevhumu veya onu bilecek, anlayacak akıl v.s. zâten yok idi ki...
Bu mertebede vücûdun tecellîsine sebeb olan meşiyet (dileme) bile, bir sıfat olduğu için ortada yoktur.
Vücûd-u Sırf olan Ahadiyyet sıfattan münezzehtir.
Ahadiyyet; hudud ve vech cihetlerinden münezzeh olandır.
Birşeyin varolması için ön şart olan;
Mebde'î (ibtidası, başlangıcı, aslı, çıkış yeri),
Menşe'î (neşet yeri, yayılıp dağılma yeri, kök salma yeri) ve
Maad'i (sonuçta dönüş yeri) vardır ki,
Ahadiyyet Makamı bunlardan münezzehtir.
Hakikatü'l-Hakaikte Zât-ı Mutlak, Vücûd-İ Sırf ve Hakikidir.
Burada şu husus önemli ki Ahadiyyet, eşsizlik ve zıdsızlıktır.
Yâni, Vücûd-i Mutlak karşısında onun zıddı olan Adem-i Mutlak (mutlak yokluk) yoktur.
Ahadiyyet; bilinemez varlıktır ve HAKKtır... Ve Gaybî Âlemdir.

İnsan aklının ve nefsinin imtihanı için var edilen zıdlık ve yokluk ise, Şehâdet Âlemi olan bu (şartlı, kayıdlı, nisbî, rölâtif, kabule dayanan) âlemde (beşerî) dir.
Şe'enullah Tecellîsinde, gözükmeyen (izâfî yoklukta) nice yolcular yoldadır...
İncir çekirdeğindeki incirler, tohumun dikileceği tarlayı (zemini) tecellî sıralarını (zamanı) ve imkanları (hasbî hizmeti) sunacak rıza rençberlerini (çiftçi) bekliyorlar.
Kısacası tek incir çekideğindeki sonsuz sayıdaki incirler el ele takdir edilen sona kadar bizi götürüyorlar...

Cisimler âleminde gördüğümüz mevcûdâtın izâfî vücûdu (var görünüşü) nün kendisini yaratan Vâcibü'l-Vücûd (mutlak vücûd) la ilgisi neş'et (meydana gelme) ten olup hâşâ, O'nun parçası (cüz'i) değildir.
Kendi başına istiklâli, sınırı ve O'nunla bir ara kesiti yoktur.
Resimle, Ressam gibi düşün!..
İzâfi Vücûd; Hakiki Vücûdun, sıfat ve esmâlarının sayısız mertebelerden geçerek zuhûra gelmiş Tenezzül Tecellîleridir.
Hayalî Sûretlerin ve gölge varlıklarının varlık sebebi "Hakiki Var"a delil ve rehber oluşlarıdır.
Kulluk; resmin, Ressamın resmi olduğunu biliş, inanış ve yaşayıştır.


**

ARA NOTU:

Değerli simurg canımız bu içten tertemiz duygu akışına şükran..


Şerefli Resûlullah sallallahu aleyhi ve selem Efendimiz ki, Zâtü'l-Zât Sırrını, halka sarî (geçen) kılandır.
Anlatmaya çalıştığım EL AHAD celle celâluhu Esmâsının Ferden Mazharı AHMED aleyhisselâmdır!
Öyle bir AHMED aleyhisselâm ki;
Dört unsurun Hayy Yurdu, Fıtratın Hayat Mayası ve Hüsn-ü HAK AYNasıdır...
Elest Bezmin "Belâ!"sı, Şe'enullah da "KÛN!" Mazharı ve Mânâsıdır..
Haşr-ü-Neşr Mahşeri,
ZÂTÎ ZEVKin Zuhûr Yeri,
HAKK HAZZın Hâlihazır Huzur Yeri,
Zâhirin (maddenin) Zübdesi (özeti),
Mânânın Mebde'si (ilk unsur, başlangıç)...
Dâimlik, Kaimlik Kıblesi,
Tebliğin Temsil Sahnesi,
Tahkik Tevhid Terazisi,
Aşk-ü-Cezbe Mezhebi,
Zühd-ü-Takvâ Mesleği,
Sıdk-ü-Huşû' Meşrebi,
Havf-ı-Recâ Merci’idir.
Üns-ü-Heybet Usûlü,
Kesret-Vahdet Vusûlü...
Garib Gönüller Gülü...
AHAD'in AHMED âşığı,
AKLa Akseden AŞKullah Işığı...
Sûret-Sîret Aynasının Sırr-ı Sıfırı...
Zât-i AHADiyyet AYNası,
Eşyâ-Esmâ-Sıfat Sahrası...
Merhametin Şifâ Şafağı,
MuHABBetin Mevlâ Bağı
“Kûn fe yekûn” Tezahür Tezgâhı ve,
Arzdan Arşa Âşıkların “ALLAH!” Ahı!..

Mârifetullah Bedelleri Ahmedullah ABDÂLları Dillerince,
AHMEDULLAH aleyhisselâm’a İlmullah genişliğince SALLat u Selâm Olsun!
Bütün bunları AKILlartımızı kandırmak için değil de kendinde zâten VAR Olanla inandırmak için arzetmekteyim inşae ALLAH!

Resim---Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “Bir saatlik tefekkür 60 senelik ibâdetten daha hayırlıdır.” buyurmuştur.
(Aclûnî, Keşfu’l-Hâfâ I-370)

Muhammedî İrfana mazhar Olmuş Ârifler…
Mârifetullah Bedelleri Ahmedullah ABDÂLları...

Resim---Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem : "Ümmetimde ebdallar otuz tanedir. Arz onlar sebebiyle ayaktadır, onlar sebebiyle YAĞMURA MAZHARSINIZ, onlar sebebiyle yardıma mazharsınız." Bu hadisin senedine "sahih" denmiştir.
(Ubade İbnu's-Samit'ten; Ahmet İbnu Hanbel, Müsned)

Bu güzel bahsimizi bitirmeden bir hususa açıklık getirmeye çalışalım:

وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ وَنَعْلَمُ مَا تُوَسْوِسُ بِهِ نَفْسُهُ وَنَحْنُ أَقْرَبُ إِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَرِيدِ
Resim---Ve lekad halaknel insâne ve na’lemu mâ tuvesvisu bihî nefsuh(nefsuhu), ve nahnu AKREBU ileyhi min hablil verîdi : Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin ona ne vesveseler vermekte olduğunu biliriz. Biz ona şahdamarından daha YAKINız.”
(Kaf 50/16)

ÖZ-den de YAKIN-AKRAB-da RABBu’l-Âlemin her ÂN Şe’eNde..
Merkezdeki bu SABİT NOKTA AYNen teknikte de vardır.
Saatte 1000 km/saat hızla dönen tekerleğin tam MERKEZ-inde bir NOKTA vardır ki asla dönemez.
Bu kesinlikle ilmen teorik olarak doğrudur.
Çünkü en İÇ-te TEK-tir ve ortadadır.
Kimin etrafında dönecek ki?
Bu SABİT NOKTA bir tanedir, DÖNülen ve DÖNdürendir, TAVAF edenleri!.
Tektir eşi, benzeri ve zıddı yoktur.
Ondan İÇerde-ÖTEde bir NOKTA yoktur...
BİZ-im “BEN” olduğumuzu anlamamızın tek aracı olan AKIL BAĞI-mızın göbeğindeki, ÖZ-ündeki, Yaklaşım Sınırındaki noktadan da AKRABA-Yakın-Yâkîn OL-AN, ALLAHU ZÜ’L-CELÂL’dir.
Öz, Merkez, Enfüs, Ledûn, İç v.s.
Hepsi de bu SABİT KARA NOKTA-dır.
KARA DELİK-tir… AHADİYYET A’MÂSIdır...
DÖNdürdüğü en İÇ ÇEMBER-Habli’l-Verid- AHMEDİYYET SEMÂSIdır..
SIRR-I SIFIR-dır!
İnsan için HeP-liğin HuDuDullahtaki Kalkış NOKTASIdır..
HeP-liğin ASL-ı”,
HiÇ-liğin Hikayesi”,
“FENÂ-nın FaSL-ı”dır...
Aslında NOKTAnın etrafındaki halka Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in AHMEDDİYYET Pirizinin Kudsî Halkasıdır...
Akdes Âlemine geçişte ARA KESİT gibi Allahuâlem...

Hamm AKIL kendi hevâsını ilâh eder ve hüsrana uğrar.
MuhaMMedi İlim, İEdeb, irfa ve Erkanla Tâlim ve Terbiyesinden geçen AKL-ı SELİM ANlayabilir AHMEDDİYYETi..
Sünnetullahta şuÂNda-Şe’ÂNda OL-ANı ÂNlayan ve YAŞAyıp Şâhidi olan, İNSANın Olmazsa Olmazı, Olmayanın DİNİ de Olmayan AKIL..
AKIL, İNSANoğlunun Vücud-VARlığında dayandığı tek İP-idir.
Yaratan-Yaratılan-OLAN ve Yaşan-AN-ın ANLaşılması, hepsi de AKIL Sahnesindedir..
AKL-ı KÜLL OL-ÂN Nur-u Mîm, Rahmetenli’l Âlemin Habli’l- Veridimiz gibi ÖZ-den de Yâkîn-AKRİB Ol-ÂN Rabbü’l- Âlemine…

AKIL İP-iM!. BeDeN kUYuM!.
NeFiS KoVaM!. RuHum-SU-yuM!
Be SıRRıma BeRzaH KALB-im
sÖZ AHAD-den! SeS AHMeD-den
SAhiBB SıRR-ıM !.“DUY!”-um!. “UY!”-uM!..


SaLLatımız Sana OL-sun Yâ ALLAH celle celâluhu!.
SaLLavatımız Sana OL-sun Yâ Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem!..



**

MUHAMMEDî-MAHMUDîyiz
ÂŞIKıyız - AHMEDîyiz
Hamdolsun DOST HABİBîyiz
SıRR-ı SUBHÂN SıRR-dığımız...


Azîz kardeşlerim,
Muhammedî neş’e bir bütündür, külldür. Tümüyle tekdir.
Onun için iyi duymamız ve uymamızla ulaşabiliriz.
Cenâbı ALLAH celle celâluhu’nun bize ni’met-i uzması (en büyük ni’met) olan;
Muhammed aleyhisselâm; Dinimizin, Dünyamızın ve Âhiretimizin Şâfiî’si (şefâatçisi) kulluk derdimizin Şifâsıdır.
Ahmed aleyhisselâm’ın AHAD Teâlâ’ya hamd ve halkına şefâat makamı olan Makam-ı Mahmud’undaki Livâü’l-Hamd’i (hamd sancağı) altında; Merhâmet, Muhabbet, İsmet ve İffet içinde hesabsız Cennet Ehli olan, Muhammedî Oluş Şuûrunu Kelime-i Şehâdetle yaşayanlardan olmak için;
İyi niyet, ciddîyet ve samimîyyetle TELSLİMİYYET ve İSTİKÂMETte azmimiz ve ALLAH Teâlâ’yı vekil edişimiz, erdemimizdir...
ALLAH muînimiz olsun. Âmin!.

Muhammedî Söz, Fiil, Ahlâk ve Hâlleri bizzât Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in;
Muhammedîyyet, Hamîdiyyet, Ahmedîyyet ve Habibîyyet bağ-ü-bahçelerinden kabımız kadar toplayıp, ALLAH celle celâluhu ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Rızasına ve Aşkına, Ümmet-i Muhammed’e el birliğiyle ve gönül birliğiyle sunmalıyız.
Ki yüce RABB’ımız celle celâluhu’nun lûtf-ü-ikrâm ve ihsânına nâil olabilelim.
Her birisi bir kitâb olacak konuların yeri geldikçe ve becerebildiğim, bilebildiğim, anlayabildiğim ve görebildiğim kadarıyla, nefsimden katmadan, karıştırmadan, arı, duru ve çırılçıplak arz etmeye Sevgili Sahibim Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in rızası için azmim var...
ANlamak ve ANlatmak... Yaşamak ve yaşatmak...
Ârif, İrfân ve Mârifet... Ârif kıymetlidir.
Ârif, Kul iken Sultân edilendir.
Ârif, Hakkı ve Hayrı Anlayandır ve Hikmet EHLidir.

Hikmet, Ahmedî Ahyârların yaşanınca anlaşılan ilâhî aşklarının adıdır. Ahyârlar en hayırlılardır.

İHVÂNİ’m İ’tikad Sâlih Amele
AHMEDÎ Ahlâkın Kalbî Kemâle
Kâbe Kavseyn Şifâsında Cemâle
Muhabbette MUHAMMED’siz “MİM” Olmaz..

sallallahu aleyhi ve selem..


Resulü’s- Sakaleyn, Hem insanların hem cinlerin peygamberi Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e es Selâm u Salât OLsun!

يَا مَعْشَرَ الْجِنِّ وَالإِنسِ أَلَمْ يَأْتِكُمْ رُسُلٌ مِّنكُمْ يَقُصُّونَ عَلَيْكُمْ آيَاتِي وَيُنذِرُونَكُمْ لِقَاء يَوْمِكُمْ هَذَا قَالُواْ شَهِدْنَا عَلَى أَنفُسِنَا وَغَرَّتْهُمُ الْحَيَاةُ الدُّنْيَا وَشَهِدُواْ عَلَى أَنفُسِهِمْ أَنَّهُمْ كَانُواْ كَافِرِينَ
Resim---Yâ ma’şerel cinni vel insi e lem ye’tikum rusulun minkum yakussûne aleykum âyâtî ve yunzirûnekum likâe yevmikum hâzâ, kâlû şehidnâ alâ enfusinâ ve garrethumul hayâtud dunyâ ve şehidû alâ enfusihim ennehum kânû kâfirîn(kâfirîne) : Ey cin ve insan topluluğu! İçinizden size âyetlerimi anlatan ve bu günle karşılaşacağınıza dair sizi uyaran peygamberler gelmedi mi! Derler ki: "Kendi aleyhimize şahitlik ederiz." Dünya hayatı onları aldattı ve kâfir olduklarına dair kendi aleyhlerine şahitlik ettiler.
(En'âm 6/130)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem : "Kim ki benim üzerime Cuma günü 80 defa Salâvât getirirse ALLAH onun 80 yıllık günâhını bağışlar"Ashabı Güzin soruyor : "Yâ Resûlullah! Bu nasıl bir salâvâttır?" Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem : "Allahümme salli âlâ Muhammed'in abdike ve nebîyyike ve resûlike ve'n- nebîyyü'l-ümmiyyi" salâvâtını (bir oturuşta 80 kere) okur." buyurmuştur.
(Hâkim-i Tirmizî-Nevâdirü'l-Usûl)


Resim''Allahümme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ Muhammedîn abdike (Muhammedîyyeti) ve nebîyyike (Mahmudîyyeti) ve Resûlike (Ahmedîyyeti) ve Nebîyyûl-ümmîyyi (Habibîyyeti) ve alâ âlihi ves-sahbihi ve Ehl-i Beytihi...''Resim

SALL (ulaşım) Teşekkürünü fakslar.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem için Zâhir, Bâtın, Âhir ve Evvel salâvâtıdır bu...
Hârikadır, câmi'dir, emândır ve ulaşıma vesiledir ve's-selâm...
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav)’in İSM-i ŞERİFLERİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

9- AHYED sallallahu aleyhi ve sellem

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Benim İSMim Kur'ân’da MuhaMMed, İncil’de AhMed, Tevrat’ta Ahyed’dir.” buyurmuştur.
(Nebhânî, Hüccetüllah ale’l-Âlemîn, 108, 112; Halebî, es-Sîretü’l-Halebiye, 1:353; El-Envârü’l-Muhammediyye mine’l-Mevâhibü’l-Ledünniyye, s. 143; İbn-i Abbas radiyallahu anhu’dan rivâyet olunmuştur)

AHYED sallallahu aleyhi ve sellem Tevrattaki bir ismidir.
Bazı metinlerde Uheyd, Uhidu, Uheydu, Uhyidu şeklinde yazılıdır.
AHyeD İsm-i Şerifi;
Tüm Kâinât ve “KûN!: OL” ların Mazharı, Masdarı, Menba’ı ve Merkezi, “feyeKûN” YURDu OL-AN NûR-u MuhaMMed-MîM CEM’ü’l-CEM’inde;
Vahdet-i mevCûD (VüCûD)
Vahdet-i ŞuHûD
Vahdet-i SüCûD
Vahdet-i UHûD
AHDULLAHta Tek Muhatab, Hakikat HABBEsi HaBîBuLLAH AHYeD sallallahu aleyhi ve sellem..
AHaDiyyettin Tecellîsi AHMEDiyyetin tüm Yaratılanlar ADına, “UHD”i..
Hakikat-ı YEDULLAH..
Dâimiyyet Hakikat-ını YAŞAyışa iSALL eden ve TEK-EŞsiz MEVCûD-KUL ve ReSÛLL olan MuhaMMed Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem…

Kur'ân-ı Kerim’imize göre, Muhammed aleyhisselâm 'ın geleceği Kudsal Kitaplarda; Tevrat'ta ve İncil'de açıkça bildirilmiştir:


وَإِذْ قَالَ عِيسَى ابْنُ مَرْيَمَ يَا بَنِي إِسْرَائِيلَ إِنِّي رَسُولُ اللَّهِ إِلَيْكُم مُّصَدِّقًا لِّمَا بَيْنَ يَدَيَّ مِنَ التَّوْرَاةِ وَمُبَشِّرًا بِرَسُولٍ يَأْتِي مِن بَعْدِي اسْمُهُ أَحْمَدُ فَلَمَّا جَاءهُم بِالْبَيِّنَاتِ قَالُوا هَذَا سِحْرٌ مُّبِينٌ
Resim---“Ve iz kâle îsebnu meryeme yâ benî isrâîle innî resûlullâhi ileykum musaddikan li mâ beyne yedeyye minet tevrâti ve mubeşşiren bi resûlin ye’tî min bagdîsmuhû ahmed(ahmedu), fe lemmâ câehum bil beyyinâti kâlû hâzâ sihrun mubîn(mubînun) : Hatırla ki, Meryem oğlu İsa: Ey İsrailoğulları! Ben size Allah'ın elçisiyim, benden önce gelen Tevrat'ı doğrulayıcı ve benden sonra gelecek Ahmed adında bir peygamberi de müjdeleyici olarak geldim, demişti. Fakat o, kendilerine açık deliller getirince: Bu apaçık bir büyüdür, dediler.” (Saff 61/6)

وَلَمَّا جَاءهُمْ كِتَابٌ مِّنْ عِندِ اللّهِ مُصَدِّقٌ لِّمَا مَعَهُمْ وَكَانُواْ مِن قَبْلُ يَسْتَفْتِحُونَ عَلَى الَّذِينَ كَفَرُواْ فَلَمَّا جَاءهُم مَّا عَرَفُواْ كَفَرُواْ بِهِ فَلَعْنَةُ اللَّه عَلَى الْكَافِرِينَ
Resim---“Ve lemmâ câehum kitâbun min indillâhi musaddikun limâ meahum, ve kânû min kablu yesteftihûne alellezîne keferû, fe lemmâ câehum mâ arafû keferû bihî, fe la’netullâhi alel kâfirîn(kâfirîne) : Daha önce kâfirlere karşı zafer isterlerken kendilerine Allah katından ellerindeki (Tevrat'ı) doğrulayan bir kitap gelip de (Tevrat'tan) bilip öğrendikleri gerçekler karşılarına dikilince onu inkâr ettiler. İşte Allah'ın lâneti böyle inkârcılaradır.” (Bakara 2/89)

الَّذِينَ يَتَّبِعُونَ الرَّسُولَ النَّبِيَّ الأُمِّيَّ الَّذِي يَجِدُونَهُ مَكْتُوبًا عِندَهُمْ فِي التَّوْرَاةِ وَالإِنْجِيلِ يَأْمُرُهُم بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَاهُمْ عَنِ الْمُنكَرِ وَيُحِلُّ لَهُمُ الطَّيِّبَاتِ وَيُحَرِّمُ عَلَيْهِمُ الْخَبَآئِثَ وَيَضَعُ عَنْهُمْ إِصْرَهُمْ وَالأَغْلاَلَ الَّتِي كَانَتْ عَلَيْهِمْ فَالَّذِينَ آمَنُواْ بِهِ وَعَزَّرُوهُ وَنَصَرُوهُ وَاتَّبَعُواْ النُّورَ الَّذِيَ أُنزِلَ مَعَهُ أُوْلَئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ
Resim---“Ellezîne yettebiûner resûlen nebiyyel ummiyyellezî yecidûnehu mektûben indehum fît tevrâti vel incîli ye’muruhum bil ma’rûfi ve yenhâhum anil munkeri ve yuhıllu lehumut tayyibâti ve yuharrimu aleyhimul habâise ve yedau anhum ısrahum vel aglâlelletî kânet aleyhim, fellezîne âmenû bihî ve azzerûhu ve nasarûhu vettebeûn nûrellezî unzile meahu ulâike humul muflihûn(muflihûne) : Yanlarındaki Tevrat ve İncil'de yazılı buldukları o elçiye, o ümmî Peygamber'e uyanlar (var ya), işte o Peygamber onlara iyiliği emreder, onları kötülükten meneder, onlara temiz şeyleri helâl, pis şeyleri haram kılar. Ağırlıklarını ve üzerlerindeki zincirleri indirir. O Peygamber'e inanıp ona saygı gösteren, ona yardım eden ve onunla birlikte gönderilen nûr'a (Kur'an'a) uyanlar var ya, işte kurtuluşa erenler onlardır.” (A'râf 7/157)

Mevcud Yahudive Hıristiyan Kutsal Kitaplarında MuhaMMed aleyhisselâm dan bahsedilmez gözükmesi o milletlerin kitablarını baştan beri tahrif edip keyflerince değiştirip durmalarındandır ki bu husus Kur'ân-ı Kerimimizde de bildirilmiştir.

Üstad Sâid Nursî kaddesallahu sırrahu, İncil'de geçen “Faraklit” İslam peygamberi Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem olduğunu bildirmiştir.

(Risale-i Nur: 19. Söz, "Risalet-i Ahmediye; Sonsuz Nur: 1. Cilt.)
Üstad BediüzzamanSâid Nursî kaddesallahu sırrahu,
kudsal kitap ve sahifelerde geçen Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem İSİMleriyle ilgili yaptığı incelemeyle bulduğu işaretlerden en mühimlerini kitabına almıştır.
Onlardan bir kısmı şunlardır:


1-Hz. İsmail’in Neslinden Gelecek:
Tevrat'ın âyeti:..."Hazret-i İsmail'in annesi olan Hacer, evlâd sahibesi olacak ve onun evlâdından (İsmail as’ın neslinden) öyle birisi çıkacak ki, o çocuğun eli, herkesin üzerinde olacak ve umumun eli huşu' ve itaatle ona açılacak."
Tevrat'ın âyeti: "İsrail (Yakub) oğullarının kardeşleri olan İsmail oğullarından senin gibi birinigöndereceğim. Ben sözümü onun ağzına koyacağım, benim vahyimle konuşacak. Onu kabul etmeyene azab vereceğim."


2-Hicaz’da Dünyaya Gelecek:
Tevrat'ın Beşinci Kitabının Otuzüçüncü Babında şu âyet var: "Hak Teâlâ, Tur-i Sina'dan ikbal edip (yönelip) bize Sâîr'den tulû' etti (doğdu) ve Fâran Dağlarında zahir oldu (göründü)." …İttifakla Hicaz Dağları'ndan ibaret olan Fâran Dağları'ndan zuhur-u Hak fıkrasıyla, açıkça Ahmed (asm)’ın peygamberliğini haber veriyor.
Hem Tevrat’ta, Nebiyy-ül Harem (Mekke Medine Peygamberi) manasında "Hımyata" ismiyle geçer.


3-İsmi Muhammed Ahmed Mustafa Olacak:
Hem peygamberlerin kitaplarında, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ın Muhammed, Ahmed, Muhtar (Mustafa-seçilmiş) manasında Süryanî ve İbranî isimleri var.
İşte Hazret-i Şuayb'ın suhufunda ismi, Muhammed (övülmüş) manasında "Müşeffah"tır.

Hem Tevrat'ta yine Muhammed manasında "Münhamenna",

Zebur'da "El-Muhtar (Mustafa-seçilmiş)" ismiyle isimlenmiştir.

Hem Suhuf-u İbrahim ve Tevrat'ta "Mazmaz"dır.

Hem Tevrat'ta "Ahyed"dir.
Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm demiş: “Benim ismim Kur'an'da Muhammed, İncil'de Ahmed, Tevrat'ta Ahyed'dir” buyurmuştur.


4-Son Peygamber Olacak:
Tevrat'ta (son peygamber manasında) “El-Hâtem-ül Hâtem”dir. (Bir ismi, Hâtemü'l-Enbiya'dır)

5-İnsanlara Sünneti Öğretecek:
Hem Tevrat'ta ve Zebur'da "Mukîm-üs Sünnet (sünneti koyan)’dır.

6-Âlemin Reisi Olacak:
Türkçe Yuhanna İncili'nin Ondördüncü Bab ve otuzuncu âyeti şudur: "Artık sizinle çok söyleşmem, zira bu âlemin reisi geliyor. Ve bende, onun nesnesi aslâ yoktur!" İşte "Âlemin Reisi" tabiri, "Fahr-i Âlem" demektir. Fahr-i Âlem ünvanı ise, Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâm'ın en meşhur ünvanıdır.

7-İnsanlara Teselli Verecektir:
Yine İncil-i Yuhanna, Onaltıncı Bab ve yedinci âyeti şudur: "Amma ben, size hakkı söylüyorum. Benim gittiğim, size faidelidir. Zira ben gitmeyince, tesellici size gelmez." İşte bakınız! Reis-i Âlem ve insanlara hakikî teselli veren, Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâm'dan başka kimdir? Evet Fahr-i Âlem odur ve fâni insanları ebedî yokluktan kurtarıp teselli veren odur.

8-Dünyaya Hâkim Olup Islah Edecektir:
Hem İncil-i Yuhanna, Onaltıncı Bab, sekizinci âyeti: "O dahi geldikte; dünyayı günaha dair, salaha dair ve hükme dair ilzam edecektir." İşte dünyanın fesadını salaha çeviren ve günahlardan ve şirkten kurtaran vedünya siyaset ve hakimiyetini değiştiren Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâm'dan başka kim gelmiş?

9-Hakk İle Batılı Ayıracaktır:
İncil'in âyeti:..."Ben Rabbimden; hakkı bâtıldan ayırdeden bir peygamberi istiyorum ki, ebede kadar beraberinizde bulunsun." Faraklit, hakla batılın arasını ayıran manasında Peygamber'in o kitablarda ismidir.

10-Kılıçla Cihad Edecektir:
Hem İncil'de, Peygamberin isimlerinden, "Sahib-ül Kadîbi ve-l Herave" yani kılıç ve asâ sahibi." Evet kılıç sahibi peygamberler içinde en büyüğü; ümmetiyle cihada emredilen, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'dır.

11-Sarıklı Olacaktır:
Yine İncil'de "Sahib-üt Tâc"dır. Evet "Tac sahibi" ünvanı, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'a mahsustur. Tâc, imame yani sarık demektir. Eski zamanda milletler içinde, milletçe umumiyet itibariyle sarık ve agel saran, Arabdır Kavmidir . İncil'de "Sahib-üt Tâc", kat'î olarak "Resul-i Ekrem" (Aleyhissalâtü Vesselâm) demektir. (19. Mektub, Mucizat-ı Ahmediye Risalesi)

Bütün bu işaretlerin neticesinde, o kitaplar bu günkü halleriyle dahi, kör gözlerin bile görebileceği bir açıklıkla, Peygamberimiz Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle tanıtmış oluyor:
Peygamberlerin sonuncusu olan, Ahmed Muhammed Mustafa, Hz. İsmal’in neslinden olarak Hicaz’da dünyaya gelecek, Mekke-Medine bölgesinde peygamberlik yapacak, Allah’ın vahyini insanlara tebliğ edecektir. Getirdiği dini ile hak ile batılı birbirinden ayıracak, insanlar ona iman ederek teselli bulacaktır. Örnek hayatıyla insanlara sünneti öğretecek, âleme reis olup âlem onunla iftihar edecektir. Kılıçla yapacağı cihadı sayesinde dünyada hâkimiyet kuracak, günahlara son verip insanlığı ıslah edecektir.
Bundan daha güzel nasıl anlatılırdı acaba?!

Yine Bediüzzaman Hazretleri:
…Herşeyi bırakıp ona koşmak, onu dinlemek lâzım gelirken; ekser insanlara ne olmuş ki sağır olmuşlar, kör olmuşlar, belki divane olmuşlar ki; bu hakkı görmüyorlar, bu hakikati işitmiyorlar, anlamıyorlar? (19. Söz)
Üstadımızın Ruhu şâd olsun RAHMete gark olsun!..

Mübeliğimiz, Munziriz, Mübeşşeirimiz, Müşâdimiz ve MUAHHİDimiz AHYED Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e Sonsuz, sınırsız ve İLMULLAH kadar Es SALLaT u Es SELLâM OLsun!.

Resim''Allahümme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ Muhammedîn abdike (Muhammedîyyeti) ve nebîyyike (Mahmudîyyeti) ve Resûlike (Ahmedîyyeti) ve Nebîyyûl-ümmîyyi (Habibîyyeti) ve alâ âlihi ves-sahbihi ve Ehl-i Beytihi...''
Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav)’in İSM-i ŞERİFLERİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

10- ALA MUALLA sallallahu aleyhi ve sellem ~~ ALİ MÜTEALİ sallallahu aleyhi ve sellem

Ulüv, alâ', ali (yükseklik, yücelik; şan, şeref, kuvvet ve kudret sahibi olmak) kökünden sıfat isimdir.
Ulüv: Büyüklük, yükseklik. Bir şeyin yukarısına çıkma. Şan, şeref ve kadr sahibi olma.
Ulvî: (Ulviye) Yüksek, yüce. Manevî ve göğe mensub.
Ulviyyet: Ulvilik, yücelik, yükseklik, ululuk.
Ulya: (Müe.) Pek büyük, pek yüce, daha yüksek. Çok yüksek olan.
Ulüvv-ü Cenâblık: Âlî cenablık. Kerem ve cömertlik sâhibi ve faziletli olmak. Büyüklük.
Ulüvv-ü HiMMet: Yüksek himmetlilik, gayret ve himmeti çok olmak ki Ra sûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in Hasbî ve Habibî gayret ve Hizmeti Meşhurdur.
Ulüvv-ü Şan: Şânı şerefi büyük. Yüksek şeref.
A’la: Daha iyi. Pek iyi. En yüksek. Ziyâde ve mürtefi olan.
Âli: Büyük, yüksek, şerif, celil, aziz olan.
Ali: Üstün. Yüce. Çok büyük. Meşhur. Necib.
Alâi : Yüksek olmak.
Alâ : Şerefte yüksek olmak.
İlliyyü : En yüksek makam, derece ve sahib olan.



ALA MUALLA sallallahu aleyhi ve sellem:

Gönüllerdeki yeri yüksek, kadri yüce, aşkı âli ve Makamı ve Rütbesi Kâbekavseyn Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem..
ALLAH celle celâluhu’nun EL A'lâ celle celâluhu İsminin Mazhariyyetinden, zuhur yeri oluşundan Mualla ismiyle şeref verir.


Resim

EL A'lâ (en üstün, en kudretli) ismi de Kur'ân-ı Kerîm'de doğrudan ve dolaylı olarak RABB ismiyle birlikte ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL'e nisbet edilmiştir:


سَبِّحِ اسْمَ رَبِّكَ الْأَعْلَى
Resim---“Sebbihısme rabbikel a’lâ : Yüce Rabbinin adını tesbih (ve takdis) et!” (A'lâ 87/1)

إِلَّا ابْتِغَاء وَجْهِ رَبِّهِ الْأَعْلَى
Resim---“İllebtigâe vechi rabbihil a’lâ : O ancak Yüce Rabbinin rızasını aramak için verir.” (Leyl 92/20 bkz.)

Resim---Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) duasına: "Subhâne Rabbiye'l-Alîyyü'l-A''l-Vehhâb" ile başlardı.
(Fezü'l-Kâdir, V-shf 219)

Resim---Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) : "Kul, yâ Rabbî! yâ Rabbî! yâ Rabbî!" dediği zaman ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL: "Lebbeyke abdî sel tu'tâ : Kulum ne istiyorsun (söyle) iste, verilecektir." buyurur" buyurmuştur.
(Et Tegib ve'l-Terhib, II-shf 488)


11- ALİ MÜTEALİ sallallahu aleyhi ve sellem:

Resim

El Alîyyü celle celâluhu İsmi, Kur'ân-ı Kerîm'de;
2 âyette Alîyyü'l-Azîm,
2 âyette Alîyyü'l-Hakîm,
4 âyette Alîyyü'l-Kebîr olarak geçmektedir.

Resim

Mahlûkatının sıfatlarından beri, münezzeh, izzetli, şerefli, yüce ve âli olan...

İşte bu ULUVVİYYET ve ALİYYET i; Beşeriyyet ve Velâyet kanalıyla el ÂN ÜMMetine akıtıp durmakta olan Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selleme sonsuz, sınırsız ve İLMULLAH kadar Es SALLaT u Es SELLâM OLsun!.

Resim''Allahümme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ Muhammedîn abdike (Muhammedîyyeti) ve nebîyyike (Mahmudîyyeti) ve Resûlike (Ahmedîyyeti) ve Nebîyyûl-ümmîyyi (Habibîyyeti) ve alâ âlihi ves-sahbihi ve Ehl-i Beytihi...''Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav)’in İSM-i ŞERİFLERİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

ALEM - ÂLEM sallallahu aleyhi ve sellem

Alem: Bayrak. Nişan, işâret. Özel isim.
İnsan AKLının görebileceği güvenilir İm, İz ve İşarettir.


12- ALEMÜL-İMAN sallallahu aleyhi ve sellem:

MuhaMMeD Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, tüm hayatında dost-düşman herkesce MuhaMMedünü’l- Emîn İsmiyle vasıflandırılmıştır.
“ALLAH ve Resûlüne Teslim olunuz” EMRullahı ile Müslümanlığın,
“ALLAH ve Resûlüne İman” EMRullahı ile Mü’minliğin,
Tahkik Tevhid ve Şehâdette tel İşaret Noktasıdır Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.


إِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ الَّذِينَ آمَنُوا بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ ثُمَّ لَمْ يَرْتَابُوا وَجَاهَدُوا بِأَمْوَالِهِمْ وَأَنفُسِهِمْ فِي سَبِيلِ اللَّهِ أُوْلَئِكَ هُمُ الصَّادِقُونَ
Resim---“İnnemel mû’minûnellezîne âmenû billâhi ve resûlihî summe lem yertâbû ve câhedû bi emvâlihim ve enfusihim fî sebîlillâh(sebîlillâhi), ulâike humus sâdikûn (sâdikûne): "Mü'minler ancak ALLAH'a ve Resûlüne imân eden ondan sonra asla şüpheye düşmeyen, ALLAH yolunda mallarıyla ve canlarıyla savaşanlardır. İşte doğrular (sâdıklar) ancak onlardır." (Hucurât 49/15)

وَالَّذِينَ آمَنُوا بِاللَّهِ وَرُسُلِهِ أُوْلَئِكَ هُمُ الصِّدِّيقُونَ وَالشُّهَدَاء عِندَ رَبِّهِمْ لَهُمْ أَجْرُهُمْ وَنُورُهُمْ وَالَّذِينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِآيَاتِنَا أُوْلَئِكَ أَصْحَابُ الْجَحِيمِ
Resim---“Vellezîne âmenû billâhi ve rusulihî ulâike humus sıddîkûne veş şuhedâu inde rabbihim, lehum ecruhum ve nûruhum, vellezîne keferû ve kezzebû bi âyâtinâ ulâike ashâbul cahîm(cahîmi): "ALLAH'a ve peygamberlerine imân edenler, RABB'leri yanında tıpkı sıddıklar ve şehîdler gibidir. Onların mükâfâtları ve nurları vardır..." (Hadid 57/19)

Yaratan ALLAH celle celâluhu nun El Mü'min İsminin Mazharıdır, Îmân, emniyet ve emanın kaynağı ve vericisi olan, vâ'dinde sadık ve Tevhidi Tasdikte EMÎN olan MuhaMMedünü’l- Emîn aleyhisselâm.

Resim

13- ALEMÜL-YAKÎN sallallahu aleyhi ve sellem:

وَاعْبُدْ رَبَّكَ حَتَّى يَأْتِيَكَ الْيَقِينُ
Resim---“Va’bud rabbeke hattâ ye’tiyekel yakîn(yakînu) : Ve Rabbına ibadet-kulluk yap tâ sana o yâkîn gelene kadar.” (Hicr 15/99)

حَتَّى أَتَانَا الْيَقِينُ
Resim---“Hattâ etânel yakîn(yakinu) : "Sonunda yakîn (kesin bir gerçek olan ölüm) gelip bize çattı." (Müddesir 4/47)

ثُمَّ لَتَرَوُنَّهَا عَيْنَ الْيَقِينِ
Resim---“Summe le terevunnehâ aynel yakîn(yakîni) : Sonra onu, gerçekten yakîn gözüyle (Ayne'l Yakîn) görmüş olacaksınız. (Tekâsur 102/7)

Yakîn o ki, İnsan AKLının Özü olan A’yan-ı Sabite sinde, Hakikat-ı Muhammediyyesi RABBu’l-âlemine Şâhid ola!
Her Zaman Her Yerde ve Her Hâlde: “Eşhedü Enlâ İlâhe İllallah ve Eşhedü Enne Muhammede’r- Rasûlullah” HAKtır ve Şâhidiyiz elhamduli’llahi…

Bir “Şey”in;
Zâhiri, Maddî Hüviyeti,
Bâtını, Mânevî Mâhiyetidir
Evvelini ve Âhirini ise ancak ALLAHu Teâlâ bilir.

Eşyâ’nın; Âfâkı-Zâhiri-Hüviyyeti, İlim ve Edeb ile bilinir. İlme’l-Yâkîndir! Akıl esastır.

Eşyânın Enfüsî-Bâtını-Mâhiyeti (içeriği), İrfân ve Erkânla bilinip anlaşılır. Nakl esastır. Bu esrâra vakıf olunca Ayne’l-Yâkîn dir.

İkisinin BİR-likteliği ise, “ŞEY”i tüm gerçeğiyle anlayış ve kani’ oluş, Aklın ve Naklîn TEVHİDi olup Hakka’l-Yâkîn dir...
Bu İse açık seçik Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem İLE-BİLElikle mümkündür..


14- ALEMÜL-HÜDA sallallahu aleyhi ve sellem:

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, Her Toplum a Hidâyet Rehberi ve Umut İmâmıdır
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, EL HÂDÎYYÜ celle celâluhu esmasının mahlukata yansıma Mazharıdır.
Hüdâ, hedy, hidâyet (doğru yolu bulmak, yol göstermek, rehberlik etmek) kökünden türeyen sıfat isimdir.
Hâde, dalaletten uzaklaşmak ve Hidâyete gelmek.
Tehevvede ise Hidâyete gelip salih amel işlemektir.


Resim

El Hâdî ismi, Kur'ân-ı Kerîm'de 10 âyette geçmekte olup 2 âyette ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL'e nisbet edilmiş (Hacc 22/54; Furkan 27/31 bkz.), 2 âyette de Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'e nisbet edilmiştir. El Hâdî isminin El Latîfü, El Veliyyü, Er Reşîdü, El Berru ve El Fettâhu isimleri arasında anlam örtüşmesi vardır.

وَيَقُولُ الَّذِينَ كَفَرُواْ لَوْلآ أُنزِلَ عَلَيْهِ آيَةٌ مِّن رَّبِّهِ إِنَّمَا أَنتَ مُنذِرٌ وَلِكُلِّ قَوْمٍ هَادٍ
Resim---“Ve yekûlullezîne keferû lev lâ unzile aleyhi âyetun min rabbih(rabbihî), innemâ ente munzirun ve li kulli kavmin hâd(hâdin) : İnkâr edenler derler ki: "Ona Rabbinden bir ayet (mucize) indirilseydi ya." Sen, yalnızca bir uyarıcısın ve her topluluk için bir hidayet önderisin.” (Ra'd 13/7)

فَتَوَكَّلْ عَلَى اللَّهِ إِنَّكَ عَلَى الْحَقِّ الْمُبِينِ
Resim---“Fe tevekkel alâllâh(alâllâhi), inneke alel hakkıl mubîn (mubîni) : Sen, artık Allah'a tevekkül et; çünkü sen apaçık olan hak üzerindesin.” (Neml 27/79)

وَآخَرِينَ مِنْهُمْ لَمَّا يَلْحَقُوا بِهِمْ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ
Resim---“Ve âharîne minhum lemmâ yelhakû bi him, ve huvel azîzul hakîm(hakîmu) : (Peygamberi) müminlerden henüz kendilerine katılmamış bulunan diğer insanlara da göndermiştir. O, azîzdir, hakîmdir.” (Cuma 62/3)

Resim---Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): "ALLAH'ım! Senin saptırdığını hidâyete erdirecek hiç bir kimse yoktur." buyurmuştur. (Müslim, Cum'a, 45-46)

15- RAHMETen li’l- ÂLEMîn sallallahu aleyhi ve sellem:

ÂLEMlerin ALEMi Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem..
Şehâdet Âleminin EŞsiz İşaret Bayrağı Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem..


Âlem: Bütün cihan. Kâinat. Dünya. Her şey. Cemaat. Halk. Cemiyet. Dehr. Hususi hal ve keyfiyet. Bir güneş ile ona tâbi olan ve etrafında devreden seyyarelerin teşkil ettiği dâire.
ALLAH celle celâluhu’dan gayrı mahlukata Âlem denmesi,
VAR edeni-Yaratanını olan BİLmeğe delil ve sebeb OLmasındandır.

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, Maddî-Manevî KEVNiyyetin-ÂLEMlerin; VAR Olabilmesi için RAHMet Kaynağı Merkez MiLi MîmM-idir.
“KûN feyeKûN” OL-uş Kaynağı ve DEVAMında, RuBuBiyyet MüReBBisi
RASÛLULLAH sallallahu aleyhi ve sellem’in;
İlâhî EL EDİB oluşu, Ekremiyeti, Muhabbeti Ve Merhametiyle ALLAHU ZÜ’L-CELÂL’in tek Halifesi-HALİFETULLAHı, HiDÂYETULLAH ve SELÂMETULLAHa NEFSleri RÜŞDe Erdirirek İrSALL edici MÜRŞİD-i MUTLAKı, İNANan İnsanlar için tek İmâm-ı Mutlakı ve Kısacası Her yerde, Her Zaman ve Her Hâlde ÂLEM-de OLUŞ ve DEVAM EDİŞ cAN CERRyanımız, RAHMET NOKTAmız:


وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا رَحْمَةً لِّلْعَالَمِينَ
Resim---“Ve mâ erselnâke illâ RAHMETen lil ÂLEMîn (âlemîne) : (Resûlüm!) Biz seni âlemlere ancak rahmet olarak gönderdik.” (Enbiyâ 21/107)


Âlem-i Asgar: Daha küçük âlem. En küçük âlem. * İnsan.
Âlem-i Ekber: En büyük âlem. Kâinat


Azîz Efendim İmâmı Alî kerremullahi veche:
Eyâ insan cirmike cirmis-sâgirun, ve fike intavâ âlemü’l-ekber... buyurmuştur.


Tavâ kökü: elbiseyi, yatağı v.s. dürüp katlamaktır.
Mündemic: (dümûc’dan) indimâc eden, dürülüp sarılan, içine yerleşen, içine sokulması olup aynı anlamdadır.


Ey insanoğlu! Cirmin (cisim, hacim) çok küçüktür, fakat âlemü’l-ekber sende intevadır, mündemictir. İçine sokulmuştur (o kadar da değerin var) ! Buyurması ne hârikadır.
Ey insanoğlu Âlemü’l-Ekber senin özüne, enfüsüne, fuadına dürülüp sokulmuştur!
Tıpkı bir TOHUMun içine yerleşen dev AĞAÇlar gibi...
Ruh “Âlemü’l-Emr”dendir. Âlemü’l-Emr ise Emri veren Âlemdendir!


Âlem-i Mülk - Âlem-i Meleküt,
Âlem-i Fâni - Âlem-i Bâki,
Âlem-i Ecsad - Âlem-i Ervah,
Âlem-i Emir - Âlem-i Ömür,
Âlem-i Esbab - Âlem-i SON-Uç,
Âlem-i Şühûd - Âlem-i Gayb,
Âlem-i İslam - Âlem-i İstiKâM,
Âlem-i Kevn ü Fesad - Âlem-i Aşk u Cezbe Zühd-ü Takvâ Sıdk u Huşû ve Havf u Recâ..
Âlem-i MaDDE - Âlem-i MâNâ..
Ve nice nice ÂLEMler var elbette..
Âlem-i İNS-ÂN - Âlem-i Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem..
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selem namazda ilk “TEK-BİR” den önce:“Zü’l Melekütü ve’l Ceberutu ve’l- Kibriyâyu ve’l –Azameh!” buyurmuştur.

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e sonsuz, sınırsız ve İLMULLAH kadar Es SALLaT u Es SELLâM OLsun!.


Resim''Allahümme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ Muhammedîn abdike (Muhammedîyyeti) ve nebîyyike (Mahmudîyyeti) ve Resûlike (Ahmedîyyeti) ve Nebîyyûl-ümmîyyi (Habibîyyeti) ve alâ âlihi ves-sahbihi ve Ehl-i Beytihi...''Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav)’in İSM-i ŞERİFLERİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

ÂLİM-ALÎM- A’LeM, Mâ’luM, MualleM, MualliM sallallahu aleyhi ve sellem

İlm: İlim, cehâletin zıttı. Bir şey'in hakikatını anlama, BİLme. Mârifet. Yakîn.
Alime: Bilmek. Hakikatını idrak etmek. Anlamak. Tanımak.
E'leme: Öğretmek. Bildimek.
Tealleme: Öğrenmek. Kültürlü olmak.
Âlim: Bilen, bilgili. Çok şey bilen. Çok okumuş, bilgiç, BİLghi Sahibi.
Ülâmâ: Ülemâ, çok âlim kişiler.
Alîm: Bilen. Sahib olduğu İLMi Halk için kullanan.
A’lem: En-pekçok bilen.
Âlem : Âlem.Yaratık katmanları.

16- ÂLİM-ALÎM Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
ALLAH celle celâluhu’nun El Âlim Esmasının TeK ve TAMM Zuhur yeri olan AKL-ı Küll Menbağı, Habl’il-Verid BAĞı,
İNSAN AKLına Ezelden yüklenen ANA KARTtakiler ve Uygulama yolları kendisine BİLdirilen, BİLen ve Bize de BİLidren Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem..


17- LUM Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
Herkesce ve her şeyce BİLinen, belli olan. Resul-i Ekrem aleyhisselâmîn ezel nâmı olup BİLmeyi BİLinen Kılan KEREM Kaynağımız.
MUALLEM Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
ALLAHu Teâlâ Tâlimi ve RABBulâlemin Terbiyesi gören Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.


18- Muallim Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem :
Fıtratına YÜKlenen-Sahib olduğu, ALLAHu Teâlâ Tâlimi ve RABBulâlemin Terbiyesini, GÖRevi Gereği İrSALL eden, MuhaMMedî Tâlim veTerbiye olarak;
EL-ELe, KALB-KALBe-CAN-CAN ERENlerin TEVHİD HATTlarıyle EBEDen BİZ-BİR-İzde Muallim-i MUTLAK Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem..

Esmâu’l- Hüsnânın CEM’ine, cAN-cİSİM Mazharı olan NûRuLLahın NÛR Zuhuru Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in Bu İSİMleri,
ALLAH celle celâluhu’nun şu İSİMlerine AYNadırlar:


Resim

El Alîm ALLAH celle celâluhu: Hakkıyla mutlak bilen. İlmi; evvel-âhir-zâhir-bâtın olan. Mutlak bilici olan ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL.

Resim

El Âlim : Çok bilgin, ilminin gereği herşeyi bilici olan. İlmin mutlak sahibi. İlmin mutlak sahibi olan ve bunu halkına sergileyen ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL.


El Alîm (mutlak bilen), ilm kökünden mübâlâğa sıfat olup hakkıyla bilendir. Kur'ân-ı Kerîm'de 153 yerde geçmekte ve daha çok Hakîm, Semî', Vâsi', Azîz, Habîr, Kadîr, Halîm, Şâkir ve Fettâh isimleriyle birlikte kullanılmıştır.

El Âlim (bilen) gayb kelimesine muzaf (tamlayan) olarak, El Allâm (çok bilen, yegâne bilen) ise guyûb kelimesine tamlayan ve baglı olarak kullanılıp tek başlarına birer isim olarak ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL'e nisbet edilerek kullanılmamışlardır.


Esfelinden İlliyyine BİLİŞ ÖZ-eti:
Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Men arefe nefsehu fekad arefe Rabbehu: Kim NEFSini BİLdi, kesinlikle RABBini BİLdi” buyurmuştur.
(Aclunî, Keşfü’l-Hâfâ II/343 (2532)

İşte ana sorunumuz buradadır!

NeFS, RABBini ancak ve ancak;
Kur'ân-ı Kerim’imizde: “ALLAH’a ve Resûlu’üne; Teslim olunuz, İman ediniz, Tâbi olunuz, İtaat ediniz!” EMRettiği, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in;
Muhammedî Şuurunu BİLip,
Muhammedî Nûrunu BULup,
Muhammedî Sürurunda OLup,
Muhammedî O-NUR-nu YAŞAmadan,
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem de BİZ,
ALLAH celle celâlihu da BİR OL-madan
Ham AKLın labirentlerinde kısır dönğü olur koskoca HaYyat ALLAH celle celâluhu korusun ve BİZe inayet, hidayet eyleyleyip Selâmet ihsan burusun inşae ALLAH!..

Ve AKL-ı CüZ’i, İrade-yi CüZ’i, Güç-Kuvvet-i CüZ’i ve İmkân-ı Cüz’i ile KULLUKn İmtihanında olan Nefslerimiz ana sermayesi AKLımızla İYİce Anlamlıdır ki;


Nefsimizi, ASLımızı, ASLa-Sılaya İSÂLLimizi BiLdirmeye-BuLdurmaya ve Oldurmaya,
İlâhî Görevli Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e Sonsuz, sınırsız ve İLMULLAH kadar Es SALLaT u Es SELLâM OLsun!.


Resim''Allahümme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ Muhammedîn abdike (Muhammedîyyeti) ve nebîyyike (Mahmudîyyeti) ve Resûlike (Ahmedîyyeti) ve Nebîyyûl-ümmîyyi (Habibîyyeti) ve alâ âlihi ves-sahbihi ve Ehl-i Beytihi...''
Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav)’in İSM-i ŞERİFLERİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim



19- AZîZ sallallahu aleyhi ve selem
20- MUAZZEZ sallallahu aleyhi ve selem


Muazzez sallallahu aleyhi ve selem: Çok aziz, El Azîz ALLAH celle celâluhu tarfından İZZET-lendirilmiş; zelil iken kavi ve kudret sahibi. Fazilet, Ziyâdelik, Üstünlük, İhtiram, Değer, Kıymet, İtibar ve Kuvvet. Verilişi EŞsiz olan Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Zâhir, Bâtın, Evvel, Âhir
çok izzetli, sevgili, dost, şerif, eşsiz, Sûret ve sîreti örnek, kudsî olandır.
Menbağı, Menşe’i, Merci’i, Meclisi, Mezhebi, Mesleği, Medârı, Merhameti, Muhabbeti MuhaMMeDî AZîZ OL-ANdır.

Küllî ŞEYden ve Herkesten üstünlüğü farklılık anlamında olmayıp;
Canlı cansız Küllî ŞEY’in ASLı ANASı NûR-u MîMdir İLK NOKTAda.
Vu imkanla İmtihan Sahnesi Hayatın KULLuk Oyununda Hakka ve Hayra her nefsi SEVİYEleyen tek Mustafa aleyhisselâm AZîZdir.

Canlı cansız Küllî ŞEY bu Âlemde VARlık gösterebilmek için “Rahmetenli’l-Âlemin” Can CeRRyanına-RAHM-ET NÛruna;
MuhtaçMecbur - Me’murMahkumdur ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem AZîZdir.
Mü’minliğe, İnsanlığa ve AKLa Hasbî Hizmette Gayretkeşliği ve Bir İsmi de El Haris oluşuyla Hırsı hâl-i Hazır AZîZdir.

لَقَدْ جَاءكُمْ رَسُولٌ مِّنْ أَنفُسِكُمْ عَزِيزٌ عَلَيْهِ مَا عَنِتُّمْ حَرِيصٌ عَلَيْكُم بِالْمُؤْمِنِينَ رَؤُوفٌ رَّحِيمٌ
Resim---Lekad câekum resûlun min enfusikum AZÎZ (azîzun), aleyhi mâ anittum harîsun aleykum bil mu’minîne raûfun rahîm(rahîmun) : Andolsun size içinizden öyle bir peygamber geldi ki, gayet İZZETLİ ve şereflidir. Sıkıntıya düşmeniz ona çok ağır gelir üstünüze titrer, müminlere gayet merhametli ve şefkatlidir.”
(Tevbe 9/128)

Kur'ân-ı Kerimimizde açıkça;
EL AZÎZ ALLAH celle celâluhu
EL MÜİZZÜ ALLAH celle celâluhudur.
İzz, izzet (dengi ve benzeri bulunmayacak derecede değerli ve şerefli olmak, güçlü ve yenilemez olmak; güç, şiddet, üstünlük) kökünden sıfat isimdir.
Müizz ise izzet ve kuvvet verendir.

Azîz, zilletin (zayıf ve güçsüz) zıttı olup izzetle birlikte âyetlerde, ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL'e nisbet edilmiştir.
Azîzü'l-Hakîm olarak 50 âyette,
Azîzü'l-Rahîm olarak 11 âyette,
Azîzü'l-Alîm olarak 6 âyette,
Azîzü'l-Hamîd olarak 3 âyette,
Azîzü'l-Gaffâr olarak 3 âyette,
Azîzü'l-Gafûr olarak 2 âyette,
Azîzü'l-Kerîm olarak 1 âyette,
Azîzü'l-Vehhâb olarak 1,
Kaviyyü'l- Azîz olarak 1 âyette geçmektedir.


El Azîz ALLAH celle celâluhu:

Resim

El Müizzü ALLAH celle celâluhu: Üstünlüğü, izzeti dilediğine bahşeden ve aziz kılan ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL.
İzzet ve ikrâm sahibi olan.
Dilediğine izzet ve ikrâm bahşeden...

Azze : Azîz, kadri yüce, şerefli olmak, kuvvetli olmak, zülden berî olmak. Kerîm olmak, cömert olmak.Galib ve üstün gelmek. Kahretmek. Varlığı nâdir olmak.
Eazze : Azîz kılmak.

يَا مُوسَى إِنَّهُ أَنَا اللَّهُ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ
Resim---“Yâ mûsâ innehû enallâhul azîzul hakîm(hakîmu) : Ya Musâ! hakıkat bu: benim o azîz, hakîm Allah” (Neml 27/9)

Ve Şuarâ Sûremizde 7 KeRRe tekrarlanan RABBanî Aziziyyet ve Rahimiyyet:

وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ
Resim---“Ve inne rabbeke le huvel azîzur rahîm(rahîmu) : Ve şüphesiz ki rabbın o, öyle azîz öyle rahîm” (Şuarâ 26/217)

AZîZ ALLAH celle celâluhu ZÂTına mahsus AZÎZİYYETini Kur'ân-ı Kerimde Şimdi şu ÂNda Ezelden beri dönen ve ebeden DÖNecek olan ZerRRe-Atom ve KüRre-Kâinât Sebbaha-sındaki AZîZliğini, kibriyâsını buyurmakta ve ordularını duyurmakta:

يُسَبِّحُ لِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ الْمَلِكِ الْقُدُّوسِ الْعَزِيزِ الْحَكِيمِ
Resim---“YUSEBBİHU lillâhi mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ardıl melikil kuddûsil azîzil hakîm(hakîmi) : Göklerde ne var, yerde ne varsa (HEPSİ) O mülk-ü melekûtun eşsiz hükümrânı, noksaanı mucib herşeyden pâk ve münezzeh, gaalib-i mutlak, yegâne hukûm ve hikmet saahibi ALLÂHI TESBÎH (VE TENZÎH) ETMEKDEDİR.” (Cuma 62/1)

Yusebbihu: tesbih eder.
Sebbaha: yüzmek..

Yerdeki göklerdeki ZeRReler yani ATOMlar;
NeşRlerinden HaŞRlerine kadar döndüler, dönmekteler ve dönecekler.
Bu SeBBaHa yüzüşRAKSı hep sürecek her AN yeniden Yaratılara ŞEENULLAHta..
Ve ne zamAN AKILlarımız DEVR-ÂNı Anlarsa ve DEVRe İştirak ederse Yusebbuhu Zikr-i Dâmindeyiz
inşae ALLAH..

وَلِلَّهِ جُنُودُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَكَانَ اللَّهُ عَزِيزًا حَكِيمًا
Resim---“Ve lillâhi cunûdus semâvâti vel ard(ardı), ve kânallâhu azîzen hakîmâ(hakîmen) : Evet, göklerin ve yerin bütün orduları Allah’ındır. Allah Azîz’dir= her şeye galibdir, Hakîm’dir= hikmet sahibidir.” (Fetih 48/7)

وَلَهُ الْكِبْرِيَاء فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ
Resim---“Ve lehul kibriyâu fîs semâvâti vel ard(ardı), ve huvel azîzul hakîm(hakîmu) : Göklerde ve yerde büyüklük ve hâkimiyet O'nundur. O, Aziz'dir (herşeye galiptir); Hakîm'dir (hüküm ve hikmet sahibidir).” (Câsiye 45/37)

وَتَوَكَّلْ عَلَى الْعَزِيزِ الرَّحِيمِ
Resim---“Ve tevekkel alel azîzir rahîm(rahîmi) : Ve o, azîz rahime mütevekkil ol” (Şuarâ 26/217)

رَبَّنَا لَا تَجْعَلْنَا فِتْنَةً لِّلَّذِينَ كَفَرُوا وَاغْفِرْ لَنَا رَبَّنَا إِنَّكَ أَنتَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ
Resim---“Rabbenâ lâ tec’alnâ fitneten lillezîne keferû, vagfir lenâ rabbenâ, inneke entel azîzul hakîm(hakîmu) :Y a rabbena! Bizleri o küfredenlerin fitnesi kılma ve bizlere mağfiret buyur çünkü sensin ancak öyle azîz, öyle hakîm. (Mumtehine 60/5)

Bu kadar Muhteşem ve Muazzam mânâ içeren Esmasına ALLAH celle celâluhu, Resûli Ekrem sallallahu aleyhi ve selemi ve mü’mileri nasıl da mazhar kılmakta:

يَقُولُونَ لَئِن رَّجَعْنَا إِلَى الْمَدِينَةِ لَيُخْرِجَنَّ الْأَعَزُّ مِنْهَا الْأَذَلَّ وَلِلَّهِ الْعِزَّةُ وَلِرَسُولِهِ وَلِلْمُؤْمِنِينَ وَلَكِنَّ الْمُنَافِقِينَ لَا يَعْلَمُونَ
Resim---“Yekûlûne le in reca’nâ ilel medîneti le yuhricennel eazzu min hel ezell(ezelle), ve lillâhil izzetu ve li resûlihî ve lil mû’minîne ve lâkinnel munâfikîne lâ ya’lemûn(ya’lemûne) : Diyorlar ki: eğer Medîneye dönersek herhalde eazz olan oradan ezell olanı çıkaracaktır, halbuki izzet, Allahın ve Resulünün ve mü'minlerindir ve lâkin Münafıklar bilmezler.” (Munâfikûn 63/8)

El AZÎZ ALLAH celle celâluhu Esmasının TaMM Zuhur ZÂTı Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e Es Selamla SALLımız olsun inşae ALLAH..


Resim

"ALLAH'ım! Geçmiş nesiller içinde Efendimiz Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)'e salât et! Rahmetini ihsân eyle! Sonraki nesiller içinde Efendimiz Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)'e salât et! Rahmetini ihsân eyle! Peygamberler içinde Efendimiz Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)'e salât et! Rahmetini ihsân eyle! Resûller içinde Efendimiz Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)'e salât et! Rahmetini ihsân eyle! Hesab ve karar gününe kadar yüce toplanma yerinde (mele'i-a'lâ içinde), her vakit ve her zamanda Efendimiz Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)'e salât-ü-selâm eyle!"

Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav)’in İSM-i ŞERİFLERİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

BERR EBRÂR MÜBERRÂ sallallahu aleyhi ve sellem

Berr: (C.: Ebrâr) Va'dinde sâdık. Sözünde duran. Muhsin. Keremkâr. Nimetleri herkese, umuma ihsan eden. Gerçeklik, sıdk.
Berre : Sadık ve doğru olmak. İyilik ve ihsan etmek.
İbrar : En iyiler, ihsan sahibi salihler.
Birr : İyilik, güzellik, hayr, bağış, ihsan.


21- Berr sallallahu aleyhi ve sellem:


ALLAH celle celâluhu’ya itâatkâr, sadık, vefâlı, kullarına-ümMMetine hep iyilik sever ve birr özellik ve güzelliklerini taşıyan El Berr celle celâluhu Mazharı Mü'min Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.

22-Ebrâr sallallahu aleyhi ve sellem


en iyi, en sadık, en vefâlı, en salih, en seçilmiş Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem..

23-Müberrâ sallallahu aleyhi ve sellem:


Noksanlıktan Beri ve Müstesnâ, Fenalıktan Münezzeh ve Temizlikte TaMM ve Mükemmel-Mükemmil Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.

Kur'ân-ı Kerîm'de 3 âyette tekil BERR (Meryem 19/14,32; Tur 52/28), 7 âyette çoğul EBRÂR ve BERERE olarak geçmekte ve 1 âyette ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL'e nisbet edilmektedir.

وَبَرًّا بِوَالِدَيْهِ وَلَمْ يَكُن جَبَّارًا عَصِيًّا
Resim---“Ve berren bi vâlideyhi ve lem yekun cebbâren asıyyâ(asıyyen) : Ana ve babasına itaatkâr, iyi ve güzel davranışlıydı ve isyan eden bir zorba değildi.” (Meryem 19/14)

وَبَرًّا بِوَالِدَتِي وَلَمْ يَجْعَلْنِي جَبَّارًا شَقِيًّا
Resim---Ve berren bi vâlidetî ve lem yec’alnî cebbâren şakıyyâ(şakıyyen) : Beni anneme saygılı kıldı; beni bedbaht bir zorba yapmadı.” (Meryem 19/32)

إِنَّا كُنَّا مِن قَبْلُ نَدْعُوهُ إِنَّهُ هُوَ الْبَرُّ الرَّحِيمُ
Resim---“İnnâ kunnâ min kablu ned’ûh(ned’ûhu), innehu huvel berrur rahîm (rahîmu) : Evet biz bundan evvel ona duâ ediyor korumasını istiyorduk, hakikat o öyle Keremkâr-Berr olandır, Berr'dir, çok cömert, çok lütufkâr öyle Rahîm” (Tur 52/28)

Resim

El Berr celle celâluhu ismi, yaratıklarına karşı rahmet, mağfiret, nimet, lütûf ve ihsanı bol olan Rahîm, Gafûr, Râzık, Mün'im ve Vasî' olan ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL'in ezlî ve ebedî bereket kaynağı oluşunun ismi ve zikridir.

Birr öylesine bereketli bir kelimedir ki imân, amel, ahlâk ve hâl dörtlüsündeki tüm hak, hayr, iyilik, güzellik ve doğrulukları cem' eder.
Birr'e sahib oluşun ismi Ebrâr'ın çoğulu olan Berere
(Abese 80/16 bkz.), iyi olmak, iyilik yapmak fiili olan Teberrû (Bakara 2/224; Mümtehine 60/8 bkz.)…

Hepsi de "BiRR" kökünden türemişlerdir.
Birr, Muradullah'ı Muhammedî Şuûrla anlayış ve Emrullah'ı Muhammedî Neş'eyle meşkedip yaşayıştır…
Birr, sisteme ve sahibi Rabbü'l-âlemîn'e saygılı oluştur.
Birr, takvânın özü ve özeti, takvâ ise kulun Rabbısıyla "bile" oluşunun sözle söylenişi ve uygulanış iştirakidir.
Birr, hak ve hayrın iyice anlaşılması, takvâ ise bâtıl ve şerden kaçınmadır...


Birr: Temizlik. Günahtan çekinmek. Takvâ. İn'âm ve ihsan etme. Amel-i sâlih, iyi amel.
Birr (iyilik sever, sadakâtli, vefâkâr) kökünden sıfat isimler.


لَّيْسَ الْبِرَّ أَن تُوَلُّواْ وُجُوهَكُمْ قِبَلَ الْمَشْرِقِ وَالْمَغْرِبِ وَلَكِنَّ الْبِرَّ مَنْ آمَنَ بِاللّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ وَالْمَلآئِكَةِ وَالْكِتَابِ وَالنَّبِيِّينَ وَآتَى الْمَالَ عَلَى حُبِّهِ ذَوِي الْقُرْبَى وَالْيَتَامَى وَالْمَسَاكِينَ وَابْنَ السَّبِيلِ وَالسَّآئِلِينَ وَفِي الرِّقَابِ وَأَقَامَ الصَّلاةَ وَآتَى الزَّكَاةَ وَالْمُوفُونَ بِعَهْدِهِمْ إِذَا عَاهَدُواْ وَالصَّابِرِينَ فِي الْبَأْسَاء والضَّرَّاء وَحِينَ الْبَأْسِ أُولَئِكَ الَّذِينَ صَدَقُوا وَأُولَئِكَ هُمُ الْمُتَّقُونَ
Resim---Leysel birre en tuvellû vucûhekum kıbelel maşrıkı vel magrıbi ve lâkinnel birre men âmene billâhi vel yevmil âhırı vel melâiketi vel kitâbi ven nebiyyîn(nebiyyîne), ve âtel mâle alâ hubbihî zevil kurbâ vel yetâmâ vel mesâkîne vebnes sebîli, ves sâilîne ve fîr rıkâb(rıkâbi), ve ekâmes salâte ve âtez zekât(zekâte), vel mûfûne bi ahdihim izâ âhed(âhedû), ves sâbirîne fîl be’sâi ved darrâi ve hînel be’s(be’si) ulâikellezîne sadakû, ve ulâike humul muttekûn(muttekûne) :"Birr (iyilik), yüzlerinizi dogu ve batı tarafına çevirmeniz değildir. Asıl birr, o kimsenin yaptığı dır ki, ALLAH'a, âhiret gününe, meleklere, kitablara, nebîlere inanır.Yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara, dilenenlere ve kölelere sevdiği maldan harcar, namaz kılar, zekât verir. Sıkıntı, hastalık ve savaş zamanlarında sabreder. İşte doğru olanlar, bu vasıfları taşıyanlardır. Müttâkîler ancak onlardır !" (Bakara 2/177)

Resim--- " ….Birr ve takvâ üzerinde yardımlaşın, ism (günah) ve udvân (düşmanlık) üzerine yardımlaşmayın. ALLAH'tan korkun; çünkü ALLAH'ın ikabı (cezâsı) çetin (şiddetli) dir." (Mâide 5/2)

İşte birr ve takvâ faziletlerinin ahlâkî hazinesi olan bir âyet-i celile…
İlâhî ülfetin ve ünsiyyetin bereket iliği birr…
Birr ü takvâ rıza ve ihsanın kesin ve kestirme yolu…


Resim--- " (Ey bilginler!) sizler kitabı okuduğunuz (gerçekleri bildiğiniz) hâlde, insanlara "birr"i emredip nefsinizi (kendinizi) unutuyor musunuz? Aklınızı kullanmıyor musunuz?" (Bakara 2/44)

Resim---" Sevdiğiniz şeylerden (ALLAH için harcamadıkça) "birr"e nâil olamazsınız (eremezsiniz). Her ne harcarsanız ALLAH onu bilir." (Al-i İmrân 3/92)

Resim---"İyiler (ebrâr) muhakkak cennette (nâimde), kötüler (füccâr) de cehennemde (câhimde) dirler."(İnfitâr 82/13,14)

Hadis-i Şerîflerde ana babaya iyi ve saygılı davranmanın "birrü'l-vâlideyn" tâbiriyle ifâde edilmesi de birr ile ihsanın ve hatta Rızaullah'ın yakınlığının ifâdesidir.

Birr, Zâhir-Bâtın RIZA BİLE-liğidir…


Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Birrin en güzeli, bir adamın geçip gittikten sonra babasının sevdiği insanlarla ilişkiyi sürdürmesidir ”
(Ahmed b Hanbel, Müsned)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Birr güzel ahlâktır, ism ise (günah) kalbine ağırlık veren ve insanların muttali olmasını istemediğin şeydir ”
(Buharî, Müslim, Tirmizî)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Hayrın sevaba en seri ulaşanı birr (iyilik) ve sıla-i rahimdir Şerrin en seri ulaşanı da haksızlık ve akraba ile ilişkiyi kesmektir ”
(Tirmizî, İbni Mâce)

Resim---Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): "Birr, ahlâk güzelliğidir." buyurmuştur.(Müslim, Birr, 14,15; Tirmizî, Zühd, 52)

Resim---Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): "Sıdk insanı birre (ALLAH'ı razı edecek iyiliğe) götürür, birr de cennete götürür. Kişi doğru söyler ve doğruyu arar da sonunda ALLAH indinde "sıddîk" diye kaydedilir. Yalan da kişiyi haddi aşmaya (fücûra) götürür. Haddi aşmak da ateşe götürür. Kişi yalan söyler ve yalanı araştırır da sonunda ALLAH indinde "yalancı" diye yazılır." buyurmuştur.
(İbni Mesud Radiyallahu anhu'dan, Buharî, Edeb,69; Müslim, Birr,102,103-2606,2607; Ebu Davûd, Edeb,88-4989; Tirmizî, Birr,46-1972)

BiRR ü TaKVâ AŞKını MuhaMMedî MüBeRRâ MEŞKi edinen EBRÂR Kullar,
EL BERRÛ (celle celâluhu) ZEVKİyle;
Üzmez-Üzülmez-Sever-Sevilir.
Fedâkâr ve çilekeş âşıklardan olur.
Her zaman, her yerde ve her hâlde; her şeye ve herkese iyilik eder. EBRÂR olur.


BeRRin BiRRin MüBeRRâsı Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimize sonsuz, sınırsız ve İLMULLAH kadar SALLat ve es Selâm Olsun..


Resim''Allahümme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ Muhammedîn abdike (Muhammedîyyeti) ve nebîyyike (Mahmudîyyeti) ve Resûlike (Ahmedîyyeti) ve Nebîyyûl-ümmîyyi (Habibîyyeti) ve alâ âlihi ves-sahbihi ve Ehl-i Beytihi...''Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav)’in İSM-i ŞERİFLERİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim
24-BeŞiR sallallahu aleyhi ve sellem
25-Büşrâ sallallahu aleyhi ve sellem
26-Mübeşşir Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem

Gönüllere sevinç veren; iyi, güzel, doğru ve hayırlı müjde haberi getiren; Emrullahın “Hakı DUYunuz-Hayra Uyunuz, Bâtıl ve Şerri terk ediniz-işlemeyiniz!” EMRine SADIKları,
ALLAH celle celâluhu’nun Mağfiret, İnâyet ve Hidâyetiyle, Dârü’s-Selâm’la Müjdeleyen Mübeşşir Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.
Büşrânın Bereket Kaynağı, Beşâret Irmağı..
Mevlâmız celle celâlihu, MuhaMMedî Mübeşşir’ini Kur'ân-ı Kerim’de 11 âyette Beşâretle görevli kıldığını fermân etmektedir.

إِنَّا أَرْسَلْنَاكَ شَاهِدًا وَمُبَشِّرًا وَنَذِيرًا
Resim---İnnâ erselnâke şâhiden ve mubeşşiren ve nezîrâ(nezîren): Gerçekten biz, seni, (ümmetine) şahid, (cennetle) müjdeleyici, (cehennemle) korkutucu bir peygamber olarak gönderdik;
( Fetih 48/8)

وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا كَافَّةً لِّلنَّاسِ بَشِيرًا وَنَذِيرًا وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ
Resim---Ve mâ erselnâke illâ kâffeten lin nâsi beşîren ve nezîren ve lâkinne ekseren nâsi lâ ya’lemûn(ya’lemûne): Biz seni ancak bütün insanlara bir müjde verici ve uyarıcı olarak gönderdik. Ancak insanların çoğu bilmiyorlar.”
(Sebe’ 34/28)

وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا مُبَشِّرًا وَنَذِيرًا
Resim---Ve mâ erselnâke illâ mubeşşiren ve nezîrâ(nezîren) : Biz seni yalnızca bir müjde verici ve uyarıp korkutucu olarak gönderdik.
(Furkân 25/56)

Hükmullahın, Kelâmullahla HAKK’ın Halkına MÜJDE Merkezi.
Hakkı ve hayrı müjdelemiş ve fiilen YAŞAyarak ÖRNEK olmuştur.

Müjdelenen Sünnetullah’ın tatbikatı olan Sünnet-i Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem 4 ayaklıdır.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem‘in ALLAH celle celâluhu katında tek din olan İslâm Dininin Zâhiri, Bâtını, Evveli, Âhiri 4 âlemde:
1-Şerîat-ı Muhammedîyye: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in Vahyî SÖZleridir. Âyet ve Sahih Hadisleridir.
2-Tarikat-ı Muhammedîyye: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in AMELleri, fiilleridir, Sünnet-i Seniyyesidir.
3-Mârifet-i Muhammedîyye: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in AHLÂKıdır. Hulki’l-azîm. Ahlâkullah...
4-Hakikat-i Muhammedîyye: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in AHVÂLidir. “Kâbe kavseyn” vs. gibi söze sığmayan ve yaşanınca anlaşılan HÂLLERidir.

MuhaMMedî BİLiş ŞUURunu BİLenler, İNANCını,
MuhaMMedî BULuş NÛRunu BULanlar, Sünnetini-Amelerini
MuhaMMedî OLuş SÜRURunda OLanlar, Azîm AHLÂKInı,
MuhaMMedî YAŞAyış O-NURUnu, Hâl-Hazır-Huzur HALlerini YAŞAyanların Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i Basar ve basîret le GÖRmesi-DUYması Lâzım, UYması Lâyıktır ve de Şarttır.
KULLUK İMTİHANIn ASLı-Faslı da budur MuhaMMedî Melâmette..

UYANDIRmak-AYIKTIRmak, MÜJDELEmek!
Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’in Tek, Eşsiz, Mükemmel ve Mükemmil Mesleğidir.
Aslında bütün Nebî ve Rasûller de TENZİRle EMRedilmişlerdir.
Bakınız Kur’ân-ı Kerîm’de ALLAHU ZÜ’L-CELÂL;
Habibi, Edibi Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e EMİR buyurduğu âyetlerle...

TEBLİĞ, TENZİR, TEBŞİR, TEŞHİD 4 lüsü…

Tebliğ: Ulaştırmak. Götürmek. Bildirmek. Eriştirmek. Yetiştirme, eriştirmek.
Belağ: Eriştirme, yetiştirme. Maksada uyan güzel ifâde. Kâfi gelme, kifâyet etme. Hitâbettiği kimselere göre uygun, tam yerinde, düzgün ve hakikat OL-AN. Hâlin gereğine uygun, hem düzgün, hem yerinde söz.
Tenzir (inzâr): sonunun fenâ olacağını haber vererek KORKUtmak, ihtarda ve ikazda bulunmak, uyarmak ve uyandırmak.
Nezr: Adak adamak. Fıkıhta Cenab-ı Hakk’a ta'zim için mübah bir fiilin yapılmasını deruhde etmek, öyle bir işin yapılmasını kendi nefsine vacib kılmaktır.
İnzar: Neticenin kötü olacağını bildirerek fenalıktan sakındırmak. Azab ve ceza va'detmek.
Tebşir: Uyananı CeNNetle, uyanmayanı CeheNNemle MÜJDElemek. Müjde verme, müjdeleme, muştulama. Hayır haber vermek.
Bişr: Sevinç ve muştu-mutlu eseridir.
Beşir: Müjdeli haber veren. Müjde getiren.
Beşaret : Doğrusu Bişârettir. Müjde. Sevindirici haber. Hayırlı haber. Müjdeye verilen ihsan. Müjde haberi, muştu.
Teşhid: Uyanana da uyanmayana da ŞÂHİD olmak...
Şühud: Görme, şahid olma. Müşahede etme. Görünecek halde şekillenme.
Şâhid: Şahidlik yapan. Bilen, tanıyan. Senet yerine geçecek kadar mâkul ve mu'teber sayılan. Gören ve Hazır OL-AN.. Resul-ü Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin her AN ve Şe’enî bir vasfıdır.

Kur’ân-ı Kerîm’de geçen ve âcizâne tesbit edebildiğim bu husustaki âyetler:

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ile ilgili âyetler: Toplam 56 ÂYETTe geçmeteler.

1-) Tenzir olarak (nezirun-munzirun-nezir-inzâr olarak 36 yerde):
Bakara 2/6,25; En’âm 6/51;A’râf 7/184;Hûd 11/12; Ra’d 13/7; Hicr 15/89; Meryem 19/39; Enbiyâ 21/45; Hacc 22/49; Şuarâ 26/194,214; Neml 27/92; Kasas 28/46; Ankebut 29/50; Secde 32/3; Sebe’ 34/44,46; Fâtır 35/18,23; Yâsîn 36/10,11; Sad 38/4,7,65; Fussilet 41/13; Şûra 42/7; Mü’min 40/18; Ahkâf 46/9; Kaf 50/2; Necm 53/56; Kamer 54/5; Mülk 67/26; Nâziat 79/45; Gaşiye 88/21; Müddesir 74/2; Zâriyât 51/50,51
2-) Teşhid (şâhid-şâhida olarak 3 yerde): Bakara 2/143; Nahl 16/89; Müzemmil 73/15
3-) Tenzir-Tebşir (beşiren-neziren olarak 8 yerde): Bakara 2/119; A’râf 7/188; Mâide 5/19; Hûd 11/12; İsrâ 17/105; Meryem 9/57; Furkân 25/56; Fâtır 35/24
4-) Tenzir-Tebşir-Şâhid (2 yerde): Ahzâb 33/45; Fetih 48/8
5-) Beşiren-Neziren-Daiyen (1 yerde): Sebe’ 34/28
6-) Daiyen (Çağırıcı) (1 yerde): Kasas 28/87
7-) Dâvetçi (2 yerde): Ahzâb 33/46; Şûrâ 42/15
8 -) Hidâyet rehberi (hâd olarak 1 yerde): Ra’d 13/7
9-) Tebliğ: Âl-i İmrân 3/20 ve pek çok yerde.

İnsanoğlunun Dünyasında, Dininde, Âhiretinde Büşrâ BAĞı Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in Beşâret bUYruğu:

يَسِّرُوا وَلاَ تُعَسِّرُوا وَبَشِّرُوا وَلاَ تُنَفِّرُوا
Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selem: “Kolaylaştırınız, güçleştirmeyiniz, müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz!.” Buyurmuştur.
(Buhârî, İlm, 12; Müslim, Cihâd, 6.)

BeşâretimİZin El BERR celle celâluhu BAĞI olan Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimize sonsuz Salât u Selâm OLsun!.

Resim''Allahümme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ Muhammedîn abdike (Muhammedîyyeti) ve nebîyyike (Mahmudîyyeti) ve Resûlike (Ahmedîyyeti) ve Nebîyyûl-ümmîyyi (Habibîyyeti) ve alâ âlihi ves-sahbihi ve Ehl-i Beytihi...''Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav)’in İSM-i ŞERİFLERİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

27-CâMi’ sallallahu aleyhi ve sellem
28-MECMU’ sallallahu aleyhi ve sellem

EL CÂMİ'U ALLAH celle celâluhu:

Cem' (toplamak, bir araya getirmek) kökünden sıfat isim.
El Câmi' isminin mübârek, muhteşem ve mükemmel tecellîsi, âlemlerin Cisim-Madde-Harekette ve CANda-Mânâda-Harekede; MAZHAR MERKEZi, RAHMet kaynağı ve Masdarı Oluşta CEM’ü’l-CEM’ MîM-i Muhammed Aleyhisselâm'dır.
Resûl-i Ekrem aleyhissalâtu Vesselâm bütün evvel ve âhir güzel isim ve ahlâkı kendisinde cem'ettiğinden dolayı ona verilen bir müstesnâ bir isimdir.
CEM’, Farklı şeyleri bir yere getirmek mânasına mastardır.
Câmi ise, Cem'edici, toplayıcı, içine alan, cem'etmiş, toplamış bulunan, hâvi ve muhit olandır.
Ezelden Ebede Hayy olan Rusûliyyet RÜŞDüyle Cümle CEM’iyyetin CAN Noktası, EL MECMU’ sallallahu aleyhi ve sellem!..

Bir kul için; Tüm sistemin, ilk halk edilen Nûr-u Muhammed'den Südûr etmesi ve CEM' i,
Yerin ve semâların nûru olan ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL'in Tevhidî Tecellîsinin AKLen ve NAKLen Şuûru için Muhammedî Şuûr'un, Nûrun, Sürûrun ve Onurun BİLinmesi, BULunması, OLunması ANLAşılıp ve YAŞAnması,
ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL'in HİDÂYETi,
Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in ŞEFÂATı,
Erenlerin hayır dua HİMMETi ve
Kulun kendi Tercih ve GAYRETinin ne kadar önemli olduğu âşikârdır.

Elbette sözümüz, kendi aklının yarattığına tapmak, hevâsını ilâhı etmek sapıklık ve alışkanlıklarına alışmış kişiler için değildir.
Sünnetullah (İlâhî tavır, tarz ve sitil) maddî-mânevî ortadadır ve uygulanmaktadır.
Tekniğin çok ilerlemesi, İlâhî Nizâm'ı kör kardeşlerimize dahi göstermektedir.
Kul için;
Resim---"yevmi'd-din": "DîN GüNü..''
(Fâtiha 1/4)

"yevmü'l-cem”: CeM' GüNü..

وَكَذَلِكَ أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ قُرْآنًا عَرَبِيًّا لِّتُنذِرَ أُمَّ الْقُرَى وَمَنْ حَوْلَهَا وَتُنذِرَ يَوْمَ الْجَمْعِ لَا رَيْبَ فِيهِ فَرِيقٌ فِي الْجَنَّةِ وَفَرِيقٌ فِي السَّعِيرِ
Resim---Ve kezâlike evhaynâ ileyke kur’ânen arabiyyen li tunzire ummel kurâ ve men havlehâ ve tunzire yevmel cem’i lâ reybe fîh(fîhi), ferîkun fîl cenneti ve ferîkun fîs saîr(saîri) : İşte biz sana, böyle Arapça bir Kur'an vahyettik; şehirlerin anası (olan Mekke halkı)nı ve çevresinde olanları uyarman için ve kendisinde şüphe olmayan toplanma gününü (haber verip onları) uyarman için de. (O gün onların) Bir bölümü cennette, bir bölümü çılgınca yanan ateşin içerisindedirler.”
(Şûrâ 42/7)

يَوْمَ يَجْمَعُكُمْ لِيَوْمِ الْجَمْعِ ذَلِكَ يَوْمُ التَّغَابُنِ وَمَن يُؤْمِن بِاللَّهِ وَيَعْمَلْ صَالِحًا يُكَفِّرْ عَنْهُ سَيِّئَاتِهِ وَيُدْخِلْهُ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا أَبَدًا ذَلِكَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ
Resim---Yevme yecmeukum li yevmil cem’i zâlike yevmut tegâbun(tegâbuni), ve men yû’min billâhi ve ya’mel sâlihan yukeffir anhu seyyiâtihî ve yudhılhu cennâtin tecrî min tahtihel enhâru hâlidîne fîhâ ebedâ(ebeden), zâlikel fevzul azîm(azîmu) :Sizi toplanma günü için bir arada toplayacağı gün; işte bu aldanma (teğabün) günüdür. Kim Allah'a iman edip salih bir amelde bulunursa (Allah) onun kötülüklerini örter ve içinde ebedi kalıcılar olmak üzere altından ırmaklar akan cennetlere sokar. İşte büyük 'mutluluk ve kurtuluş (fevz)' budur.”
(Tegabün 64/9)

Geçmişteki "Bezm-i Elest" günü veya gelecekte "Mahşer" Günü olmasından da önemli olan,
"CAN" TENde ve İMTİHANda iken şimdi Dünyamız, Dinimiz ve Âhiretimiiz için "Şu AN" olduğudur.
NûR-u MuhaMMED’den yaratılan tüm mahlukatın MADDen “ÜMM”ü-ANAsı ve CEM’ eden CÂMİsi Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selemdir.
AKILlara her AN HaYY OLAN RUH-u MuhaMMeD’den NAKLen-İLHAMla AK-AN Kur'ân-ı Kerim İlmullahtır ve MÂNÂnın CEM’idir ve RABB Teâlâ SÖZü Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem SESidir CEM’ÂN..

Muhammedî Şuûru'a ulaşıp kulluğun kemâlât gereklerini BİLip, BULup ve OLup-YAŞAmak Bize bir Emrullah ve Muradullahtır.
Bu hususu anlamak Tahkik İmân, yaşayarak isbat etmek ve şâhidi olmak ise Salih Ameldir.
Elbette Muhammedî Ahlâkı Yaşayış Kâmil Ahlâk ve Habibî Hâldir.
Kul için, Muhammedî Şuûr'a ulaşıp;
ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL'in Tebliğcisi, Tenzircisi, Tebşircisi olan Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in bizzât Şâhidimiz de olacağı Emrullahını unutmadan,
Neşrimizin Çıkış Noktası olan "Nûr-u Mim"in, Haşrimizin de Giriş Noktası olduğunu Anlayış Şerefi ve Şifâsı, Şefâat-ı Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in tâ kendisidir.

"Cim-Mim" zevki; cisim ve canların "Mim" de Cem'ini, neşrini ve haşrını hâl-i hazır ve huzurunda olduğumuz mutlak Hazır ve Nâzır'ın El Câmi' ism-i şerîfinin Tevhidî Tecellîsi olduğunu Bedenî Söz, Nefsî Sohbet, Kalbî Zevk ve Ruhî Hazzla ANLAyış ve YAŞAyıştaki Abdin Niyâzına Rabbü'l-âlemîn'in Nazındaki Raziyyeten-Merziyyeten Meşkine İştiraktir …

Resim

Cemaa : Dağınık şeyi toplamak. Birleştirmek.
İcmâen : İttifâken bir iş üzerinde birleşmek.
İctemaa : Toplanmak. Birikmek.
İctimâu : Cemiyyet. Toplantı.
Kelâmü câmiu : Lâfzı az mânâsı çok kelâm.
Cemâatü : Cemâat. Topluluk. Zümre.
Cem'u : Cem'. Topluluk.

NûR-undan VaR olan tüm mahlukatı;
Davette, İrşadda, Gayrette, Hizmette, Merhamette, Muhabbette, AıYRmadan Kayırmadan, Gübre-Gül demeden, beşeriyet ve Ümmetine karşı;
İNANÇta, AMELde, AHLAKta ve HÂLlerde, en iyi-en doğru-en güzel-en hayra ÇAĞrıyı Kudsal CEM’iyyetindeTESLİMİYYETte-İSTİKÂMETte Câmi kılmış olan Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efemdimize sonsuz SALLat ve es Selâm Olsun...


Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav)’in İSM-i ŞERİFLERİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

29-CeBBâR sallallahu aleyhi ve sellem

Nefsin hevâ ve Hevese Tapıcılık özelliği fıtrîdir ve imtihanın püf noktası da buradadır.
Nefs, İç âlemde ve İnsanın doğrudan doğruya-fiziken değiştiremeyeceği soyuttur.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem; NEFSin, ALLAH celle celâluhu’ya DÖNmesinde CEBRedeci tek görevli, etkili ve yetkilidir. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem; NEFSin Reddedilen-Recmedilen ve ALLAH celle celâluhu’ya sığınılan Şeytan’a yönelmemesinde de tek CEBR kullanma yetkisi olandır.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem; İlk ve Tek El CEBBÂR ALLAH celle celâluhu ya Uyan ve UYULMasında CeBBâR olandır.
Bu CEBR edişi zor kullanış sanmamalıyız.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in; Özde ve SÖZde, Enfüs ve Âfaktaki RASÛLÎ Hakaik ve Dekaiklerindeki Kemâlât ve Letâfet AKIŞı Kalbden kalbe Can CERRyanı gibidir.
Başını kesmeye gelen Ömer radiyallahu anhu, 7 adım kala CeRRyÂNa kapılmış gibi: “Lebbeyke Yâ Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem EMRet!” buyurmuştur.
Bu CeBRRdir ve BİRR “CEM” iyyet Tecellîsidir.

EL CEBBÂRU ALLAH celle celâluhu...

Resim

Kırık Dökük ve bozuk olanşeyleri zorla ya da zorlamadan düzeltip onaran Her şeyi tasarrufu altına alan ve iradesini her hâlde yürüten. Cebr (bozuk olan bir şeyi isla edip düzeltmek, birine zor kullanarak iş yaptırmak) kökünden mübâlâğa sıfat ismidir. Câbir: Kırıkları onaran, nizâmından çıkanı islah eden, güç olanı kolaylaştıran demektir.
İnsanlar için kullanıldığında; bencil, haksız, kibirli, zorba, fiziken ve ruhen kaba, ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL'e boyun eğmeyen mânâlarını anlatır. Kur'ân-ı Kerîm'de 51 âyette cebbâr, 2 âyette ise çoğulu olan cebbârin şeklinde geçmektedir. 1 âyette ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL'e nisbet edilmiştir

هُوَ اللَّهُ الَّذِي لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ الْمَلِكُ الْقُدُّوسُ السَّلَامُ الْمُؤْمِنُ الْمُهَيْمِنُ الْعَزِيزُ الْجَبَّارُ الْمُتَكَبِّرُ سُبْحَانَ اللَّهِ عَمَّا يُشْرِكُونَ
Resim---Huvallâhullezî lâ ilâhe illâ huve, elmelikul kuddûsu’s- selâmul mû’minu’l- muheyminu’l- azîzu’l- cebbâru’l- mutekebbir(mutekebbiru), subhânallâhi ammâ yuşrikûn(yuşrikûne) : O Allah ki, O'ndan başka ilah yoktur. Melik'tir; Kuddûs'tur; Selam'dır; Mü'min'dir; Müheymin'dir; Aziz'dir; Cebbar'dır; Mütekebbir'dir. Allah, (müşriklerin) şirk koştuklarından çok yücedir.”
(Haşr 59/23)

Cebera : Kırılan kemiği düzeltmek. Fâkirin ihtiyacını gidermek. Zenginleştirmek. Yetime ihsan etmek.
Ecbera : Zorlamak, zorla yaptırmak.
İlmü'l-cebr : Cebir ilmi.
Ceberût : Kudret, azamet, kahr, üstünlük.

EL CEBBÂRU celle celâluhu ZEVKİ :

Bu İsm-i Şerîfin insan olarak zuhûr yeri sadece ve sadece Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemdir.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem de Rabbü'lâlemîn'e tâbi olmaya meCBuRdur.
Ancak bütün insanlar ise önce Beşer (Abdullah) ve Resûl (Rasûlullah ) olarak Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e teslim olmaya, İman etmeye, Tâbi' olmaya ve İtâat etmeye meCBuRdur.
Rasûlullah allallahu aleyhi ve sellem, dâvetine icâbetin meCBuR olduğunu ilân eder.
Başka hiçbir insan, Hakkın kullarını dâvetlerine mecburî gibi çağıramaz...
Bizim nâsibimiz ise, nefsimizin RABB'ımıza kulluktan başka bir fereci (çıkış yolu) olmadığını AN-lamamız ve YAŞA-mamız olur İnşae ALLAH..

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selem namazda ilk “TEK-BİR” den önce:“Zü’l Melekütü ve’l Ceberutu ve’l- Kibriyâyu ve’lAzameh!” buyurmuştur.

Mülk Âlemi şu Şehâdet Âlemi olup KULLUK İbâdeti burada fiilen yapılır ki Azamet Âlemi’nin Fiilen ve Bedenen ve Zâhiridir ve artık İşlem biter. KUL için İLİM Sahasıdır.
Meleküt Âlemi, Azamet Âlemi’nin NEFSen-Kâimîsi ve Bâtınîsidir. KUL için İRADE Sahasıdır.
Ceberut Âlemi, Azamet Âlemi’nin Kalben-Dâimîsi ve Âhirîsidir. KUL için İDRAK Sahasıdır.
Kibryâ ve Azamet Âlemi, Kudretullahın ÂLEMe yansımasıdır ve EVVElidir. KUL için İŞTİRAK Sahasıdır.

Ceberut Âlemi, ALLAH celle celâluhu’nun; Büyüklük, Hâkimlik, Kudret, Celâdet. Fart-ı Kibriyâyı CEBReden MuhaMMedî Şuurdur.
Ceberut Âlemi; Sıfat-ı İlahiyedendir, İstediğini mutlak yapan, dilediğine muktedir olan, Büyüklük, Azamet ve Kudret sahibi, İmar eden Cenab-ı HAKK’ın kullarını ıslah edip tevbeye götürüş SİSTEMidir.

MuhaMMedî Cebbâriyat yansımasından habersiz olan NEFS, ALLAH celle celâluhu ANlayışını mülâhaza etmekten eksiktir.

Kırık KALblerimizin Şefâat Şifâsı Cebredicisi-Sarıcısı olan Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efemdimize sonsuz SALLat ve es Selâm Olsun..


Resim''Allahümme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ Muhammedîn abdike (Muhammedîyyeti) ve nebîyyike (Mahmudîyyeti) ve Resûlike (Ahmedîyyeti) ve Nebîyyûl-ümmîyyi (Habibîyyeti) ve alâ âlihi ves-sahbihi ve Ehl-i Beytihi...''Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav)’in İSM-i ŞERİFLERİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

CEMÎL-CEMÂL-KEMÂL sallallahu aleyhi ve sellem

30-CEMÎLuLLaH sallallahu aleyhi ve sellem
31-CEMÂLuLLaH sallallahu aleyhi ve sellem
32-KEMÂLuLLaH sallallahu aleyhi ve sellem

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin bu Muhteşem İSİMlerini İyice İnceleyip Anlayalım İnşae ALLAH!..

Celle: açığa çıkarıp açıklamak, zuhûra çıkarmak.
Tecellî: El HAKK Teâlâ’nın, halk için zuhûru...

1- Hemhâlî Celâ:
Aklın algılaması; hissî, dışında.
Ahaddiyet A’mâsında, bilinemezlik, karanlığındaki Zâtü’l-Zâtı’nda dâim ve Kâim olan El AHAD celle celâluhu...
Kendi Zâtında, kendi Zâtıyla ve kendi Zâtı için MUTLAKiyyet zuhûru...
HABİBullah sallallahu aleyhi ve sellem’in HABBEsinin kokularını getirdiği Zât Âlemi... El EVVEL Celle Celâluhu.
İnsan anlayışından uzak âlem. Zâtî Zuhûr...

2- Cemâlî Celâ:
Lâtif, hissî, çok gizli.
ALLAHU ZÜ’L-CELÂL’in Ulûhiyyetinin bilinmesinin, mutlak olarak Zâtına ait olan Kaza, Kader, İrade ve Meşiyyeti ile kendi Sıfatî Taayyünatında kendi Zâtı için Merhameten, Muhabbeten Sıfatî Zuhûru... El ÂHİR Celle Celâluhu.. Sıfatî Zuhûr...

3- Celâlî Celâ:
Daha kesif, daha belirgin, insan hissine daha yakın.
RABBü Teâlâ’nın Rübûbiyyetinin bilinmesini Kaza, Kader, İrade ve Dilemesiyle, ZÜ’L CELÂLÎ VE’l-İKRÂM celle celâluhu’nun Esmâî Zuhûru... El BÂTIN Celle Celâluhu

4- Kemâlî Celâ:
Vücûd-i Mutlâkin; cem’i şuunât-ı ilâhîyye ve kevniyyede ve ebeden Eşyâî Zuhûru... (EL ZÂHİR Celle Celâluhu).
İlerde İnşae ALLAH yine döneriz ama ALLAHU-ZÜ’L-CELÂL, Kur’ân-ı Kerîm’inde “Sizi ve fiillerinizi yaratan benim” buyuruyor.
Hatta iki âyette de: “Ben dilemezsem siz dileyemezsiniz bile...” buyurmuştur.

وَمَا تَشَاؤُونَ إِلَّا أَن يَشَاء اللَّهُ إِنَّ اللَّهَ كَانَ عَلِيمًا حَكِيمًا
Resim---Ve mâ teşâûne illâ en yeşâallâh(yeşâallâhu), innallâhe kâne alîmen hakîmâ(hakîmen) : Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz. Gerçekten Allah, bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
(İnsân 76/30)

وَمَا تَشَاؤُونَ إِلَّا أَن يَشَاء اللَّهُ رَبُّ الْعَالَمِينَ
Resim---Ve mâ teşâûne illâ en yeşâallâhu rabbul âlemîn(âlemîne) : Âlemlerin Rabbi olan Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz.
(Tekvir 81/29)

İşte Tecellî Tezgâhı...
Ben-Sen-BİZ ise Tevhid Tarlası olan Eşyâ Bazarındayız,
Şu Şe’en Şehrindeki manzarayı seyretmekte ve KULluk İmtihandayız!

Kirli, Tatlı, Tuzlu, Ekşi, Acı olan SUya; MuhaMMedî Merhamet ve Muhabbet güneşi vurdu mu:
Lâ ilâhe + illâ Allah” = Tevhid kanatlarıyla semâ’ya Cevlân eyler.

Resim

İkilik - Teklik

İKİ-lik CELÂLîyyetini TEK-lik CEMÂLîyyeti SîNesinde CEM’ eder de HaYYat kaynağı kılar. BULutlar OLuşur...
R-AHMET olarak, Hakku’l- HAKK olan küllî ŞEY’e YAĞar da YAĞar!..

Bu cihânda Celâl, Kemâl, Cemâl ve Hemhâl CeNNeti olan;
Can-ı Cânân, Yâr-i Yezdan ve Habib-i Hannân-ü Mennân olan MuhaMMed sallallahu aleyhi ve sellem’in Kalb Kâbesinde Tevhid Tavafı,
Ârifler Arafatında Derûn Duası,
Merhamet MEş’arî’l-Haram’ında Hürmet Hüşû’unu ve
Muhabbet Minâ’sında Kulluk Kurbanını (yakînliğini) diriltelim “BİZ BİR-İZ” likte İnşae ALLAH!

cİSİM ve cANlarımızı,
Cümle Mevcudat için Cemâlullah CEM’iyyeti olan MuhaMMed MaHViyyette Gark ederek;

Bedeni İbâdetullahla,
Dili Zikrullahla,
Kalbi Mârifetullahla,
Ruhu Celâlullahla,
Sırrı Rızâullahla,
Hafîsi İhsânullahla,
Ahfâsı Habibullahla.
Akdes’i ise Zâten CEMÂLullahla.
İşte EHLULLAH-RASÛLULLAH sallallahu aleyhi ve sellemle,
BİZ BİR-İZ” likte İnşae ALLAH!..
Ve’l-HAMDullillâhi RABBu’l- ÂLEMîn!..

إِنَّ الَّذِينَ قَالُوا رَبُّنَا اللَّهُ ثُمَّ اسْتَقَامُوا تَتَنَزَّلُ عَلَيْهِمُ الْمَلَائِكَةُ أَلَّا تَخَافُوا وَلَا تَحْزَنُوا وَأَبْشِرُوا بِالْجَنَّةِ الَّتِي كُنتُمْ تُوعَدُونَ
Resim---İnnellezîne kâlû rabbunâllâhu summeSTEKÂMÛ tetenezzelu aleyhimul melâiketu ellâ tehâfû ve lâ tahzenû ve ebşirû bil cennetilletî kuntum tûadûn(tûadûne): “Şüphesiz, RABB’imiz ALLAH’tır deyip, sonra DOSDOĞRU YOLda YÜRÜyenlerin üzerine melekler iner. Onlara: Korkmayın, üzülmeyin size va’dolunan CeNNetle SEVinin!”derler!”
(Fussilet 41/30)


**

Bu âlemde benim, gerçek câhil olarak yakînen bildiğim tek varlık kendi NEFSimdir!
MuhaMMedî HaSBî-HaBiBî Hizmetçiler için her Câhile hizmetçi olmak ise,
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem'in SALL san’atıdır.

"Hizmet ile dest-i kemâl,
Himmet ile seyr-i cemâl"

Buyurulmuş da ne güzel buyurulmuş efendim...
Kemâlin elde edilişi ancak ve ancak MuhaMMedî Muhabbetle ve MuhaMMedî Merhâmetle HAKK'ın Halkına MuhaMMedî HaSBî-HaBiBî Hizmet İle-BİLEdir.

ALLAH celle celâluhu NÛRu olan Aklımızı, Kur'ân-ı Kerim NAKLimizle BULuşturup kullanarak KULluk yapmak ve Hasbî Hizmet etmek ANA GÖRevimizdir inşâe ALLAH!

Akıl, insan letâifleri için bir fabrikada ya da evimizde elektrik ne ise öyle bir şeydir.
Varsa ve 220 volt ise tefritsiz, ifratsız ve i'tidâl üzere öğretilmiş, eğitilmiş ve rüşdüne erdirilmiş ise tüm âlet edevat çalışır hâle gelir.
Aydınlık veren ampullerle (basar ve basîret) zerreyi, kürreyi ve kıbleyi görebiliriz.
Nûrumuza kavuşunca fırın yandırmaya, buzdolabı dondurmaya ve kalb televizyonu da binbir âlemi esmâ kanallarından seyrettirmeye başlar. Onun için akıl, NÛR-u MuhaMMed'dir.
Aslında ise NÛRullahtır.
Kudsî ve ilâhîdir.
Kulluk imtihanı için ana şarttır.
Akıl;ALLAHU ZU'L-CELÂL'in sonsuz esmâ tecellîsi olan celâl, cemâl, kemâl ve hemhâl cümbüşünün aksettiği SIRR-ı SIFIR perdesidir.

ZEVK 1987

Âyet-Hikmet-Kudret-Vahdet.. ALLAH-LİLLAH-LEHU ve HU!
Zâhir-Bâtın-Âhir-Evvel, “CEM”in “MİM”in MÂNÂ-sı Bu!
Söz-Sohbet-Zevk-Hazz” Bazarı; “BİLen DEmez-Diyen BİLmez!”
“MîM” AYNA-sındaki CEMÂL “ÖZ”de DUYulan bir DUYgu!..



RABB-u-BİRRÛN celle celâluhu;
İBRET Sahnesinde CELÂLîyyetini, HİKMET Sahnesinde CEMÂLîyyetini oynatır ki,
NûR-u MuhaMMed Mazharında GÖZüken Mâsivâ SEVİYE KEMÂLÂTı Bazarındaki CELÂLÎler yüzlerini, İbret Sahnesinde SeYRedip saçlarını tararken;
CEMÂLÎler (meşrebi) yüzlerini Hikmet Sahnesinde SeYReder de KeMâL bulurlar...
“Hemhâlî”ler ise bilye gibi yüzsüz, baş ayaksız ve her zerresi yüz olan yüzsüzler...

Resim---Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem “Mûtû kable en temûtu!” Ölmeden önce ölünüz!”
(Keşfu’l-Hâfâ II 291 hadis 2669)

ALLAH celle celâluhu'ya ve Rasûlu sallallâhu aleyhi ve sellem'e inanan ve tâbi' olanlara emredilen ve sonuçda murad edilen yol bu Sırât-ı mustakîm YOLU-dur...
MuhaMMedîoluş şuûruna eriş, MuhaMMedî yaşayış, MuhaMMedî diriliş ve MuhaMMedî CeNNet ve CEMÂL de budur...
Ve her nefeste her NEFSe açık bir KEVSER KAPISI-dır.

Mesele, Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemin Yüce isimlerini ezberlemek değil de,
Mânâsını ANlayıp fiilen Ahlâkıyla yaşamaktır inşâe ALLAH!..


**

Cemül : Ahlâkı, şekli ve yaratılışı güzel olmak.
Cemmele : Güzelleştirmek. Tezyîn etmek. Süslemek.
Tecemmele : Güzelleşmek. Süslenmek.
Cemâl : Güzellik, cemâl.

Yüz güzelliği. Fertteki güzellik.
Cenâb-ı Hakk'ın lütuf ve ihsânı ile tecellisi.
Hak ile söylenen doğru söz. Hüsün.


El Cemîlü : Çok güzel olan ve herkese herşeye güzelliğini veren. Mutlak güzellik sahibi olan ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL...
Celâl Tecellîsinden, Cemâliyyetini halkınada yaşatan CEMÎL ALLAH celle celâluhu.

Resim

Cemâl: Zâtında, sıfatlarında, isimlerinde, fiillerinde ve şeylerindeki güzelliğin aslen ve zâten sahibi Subhân ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL'e samimî senâ ve gönül eğilimi tasavvufun Ana Direğidir.
Tüm Celâl tecellîleri (Emrullah), Cemâl (Muradullah) zuhûru içindir.

Elbetteki İlahî Esmanın Ezel-Ebed Mâsivâ Zuhuruna MAZHAR, Nur-u MuhaMMeddir, NuR-u MîMdir..

CELÂLden CEMÂLe GEÇişte ikisi arasındaki kulluk KEMÂLi Hakiki Hayat olup TAMM CEMÂL Tecellîsi ancak ve ancak Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem de TAMM-TÜMM OLuşla münkündür.

Ayni şeyin iki yüzünü "BİLE" kılıp birleştirmek için AKLın HAMM-lık SıRRını SİL-mesi serüveni ve Seyr ü Sülûk Seferidir.
Bu silme işlemi ve sistemi ise NAKİL (Kur'ân-ı Kerim ve Sünnet-i Seniyye) İlâcı ile mümkündür.
KEMÂLâtın zıddı CEHÂLet olduğu gibi GÜZEL-liğin zıddı ÇİRKİN-lik de haktır.
Kulları için ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL'in Hikmet ve İbret Sahneleri, müşteri beklemekte ve insanlar cüz’i akılları ve özgür iradeleriyle ROL-lerini kendileri seçip OYnamakta ve hesaba doğru koşmaktadırlar…

Güzeller güzeli
ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL'in;
Çirkini ve çirkinliği yaratmasındaki hikmeti, insanoğlunun Kulluk İmtihanı gereği TERCİH-iyle buluşturmasıdır ki bunda bile güzele dönüş, tevbe ve istiğfâr fırsatı olduğu açıktır.
İnsan aklı, Cüz'i Cemâl anlayışıyla Küllî Cemâlin peşine düşer;
Yürümesi gereken YOLun Nakil (Kur'ân-ı Kerîm),
REHBERinin Vekil (Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem) ve,
Hedefinin ASL (livechillah) olduğunu ANlar.
Zıdlar Âleminde AKIL, her güzeli ve güzelliği zıddı olan çirkin ve çirkinlikle
BİLir, BULur, OLur ve YAŞAr.

Aşk-ı Mecâzi'den Aşk-ı Hakikiye geçiş insan nefsinin, Bedenî Oluştan Ruhî Buluşa Geçiş Şuûru ve Yaşayışıdır.
İşte bu Muhteşem ve Mübârek Sılâ Seyâhatı, SALL ve SECDE Zevkinin zîneti (süsü);
İnsan nefsinin aklıyla, Mutlak Güzeli
(ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL'i) ve Mukayyed (kayıdlı, kısıtlı, sınırlı, sorumlu) Güzeli, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin CEMÂL CEM’inde (mâsivâ olan kâinâtın her zerresinde) BİLmesi, BULması, OLması-ANlaması ve YAŞAmasıyla MüMkündür.
Gerisi boş ve kuru laftır sadece…


Namaz, iSALLdır ASLa-SILAYA..
SECDE, CûD-u MuhaMMed SALLâvâtıyla YAKLaşımdır Şah Damarımızdan da Yakın AKRABA OL-AN-a
inşae ALLAH!..

يَا بَنِي آدَمَ خُذُواْ زِينَتَكُمْ عِندَ كُلِّ مَسْجِدٍ وكُلُواْ وَاشْرَبُواْ وَلاَ تُسْرِفُواْ إِنَّهُ لاَ يُحِبُّ الْمُسْرِفِينَ
Resim---“Yâ benî âdeme huzû zînetekum inde kulli mescidin ve kulû veşrebû ve lâ tusrifû, innehu lâ yuhıbbul musrifîn(musrifîne): "Ey âdemoğulları! Her secde edişinizde güzel elbiselerinizi giyin. Yiyin için, fakat israf etmeyin; çünkü ALLAH israf edenleri sevmez." (A'raf 7/31)

Resim--- Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem : " ALLAH cemîldir-güzeldir, -cemâl sahiblerini-güzeli sever." buyurmuştur.
(Müslim, İmân, 147; İbni Mâce, Dua, 10)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem : “Hayrı, iyiliği güzel yüzlü olanların yanında arayınız!” buyurmuştur.
(Beyhekî)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem : “Güzellik, kiminde daha güzeldir; Adâlet güzeldir, fakat idârecide daha güzeldir Cömertlik güzeldir, zenginde daha güzeldir. Verâ âlimde, sabır fakîrde, tevbe gençte daha güzeldir. Hayâ güzeldir, kadında daha güzeldir ”
(Deylemî)


**

El Celîlü ve El Celâlü Tecellisinde Resulî SEViye “CEMÂL” dir.

ZÜ'L-CELÂL (Celâlet); Cenâb-ı HAKK celle celâluhu'nun Kahrının ve Azametinin tecellîsi olup tüm varlık, Celâl Tecellîsi ile kendisine ihsân edilen ikrâmdan emredildiği şekilde faydalanır.
Aksine davrananlar ise mahvolurlar.
Ateş-Nâr, Sünnetullah Kuralları Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selemden DUY-UYulunca, ocakta Aşı-NûRu PİŞİR-ir.
Ancak DUY-UYulmazsa değil AŞı, İnsanın NEFSini de ebeden da yakar HÜSRÂNa sokar Maazallah!.
İnkâr edene NâR-Celâl Tecellîsi, ikrâr edene NûR-Cemâl Tecellîsi...

Cenâb-ı HAKK celle celâluhu'nun; Vahdaniyetine delil olarak yarattığı şeylerin künhü, ihata ve hislerle idrakten uzak ve CELÎL (celadet sahibi, âzim, mertebesi anlaşılamaz) oluşuna CELÂL denilir.
Bir yanda CELÂL bir yanda İKRÂM (CEMÂL : Lütûf ve İhsânla Tecellî)..
Cenâb-ı HAKKIN Sıfat-ı Ezelîyesinde Celâlî ve Cemâlî Tecellîsi; Sıfat-ı Efaliyesinin (bu âlemde) Tecellîsinde;
Kahr (lânet) -lütuf, hüsn-heybet, inkâr-ikrâr, haram-helâl, yalan-sıdk, tenzih-tezyîn v.s.vardır.
Âhiret Âleminde ise Cehennem-Cennet, Nar-Nûr, olarak TeCELLÎ eder...

MuhaMMedî Tasavvuf Âleminde;
Terhib (korku)-Tergib (rağbet), tenzir-tebşir, havf-recâ ki havf ile celâl tecellîsinden korunurken, recâ ile cemâl tecellîsine rıza ve İhsânullah aranır....

ZÜ'L İKRÂM; İnsanoğlunu mükerrem kılan Cenâb-ı Hakk celle celâluhu, imkan (maddî-manêvi tüm ni'metleri) ile imtihan (tevhid-i tahkikî bilip anlayıp, yaşayıp, şâhid olup öyle hesaba gelmek) da karşılıksız ve sonsuz ni'met veren ikrâm sahibidir.

CELÎL: Celâlet ve Celâdet (eşsiz kuvvet, şiddet, muhkemlik, metanet, salâbet) sahibi olup kuvvet ve kudretinde (potansiyel güc) mertebesi büyük ve Azîm ve kimseye muhtaç olmayan tek.

Celâl ve celâle (azamet sahibi, büyük, yüce, münezzeh olmak. Uzun ömürlü olmak.) kökünden türeyen bir sıfat isismdir.
El Celâlü ismi; kayıdsız şartsız azamet sahibi, kadr ü kıymeti ve mertebesi en yüce olan ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL.
Kur'ân-ı Kerîm'de Zü'l-Celâl terkibiyle Rahman 55/27,78 âyetlerinde geçmektedir.

Celle : Büyük ve ulu olmak.
Cellü : Gül, yasemin
Celâ : Açıklamak. Gelini süslemek. Cilâlamak. Pasını gidermek.
Cellâ : Açık. Vâzıh. Cilâlı.

El Celîlü : Mutlak büyük ve ulu olan ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL.

Resim

El Celâlü : Kayıdsız ve kıyassız azamet ve celâliyyet sahibi, kadr ü kıymeti ve mertebesi en yüce olan ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL.

Celâlet; nihâyet derecede büyüklük, Azamet, Hiddetlilik. ALLAH celle celâluhu'nun kahrının ve azametinin tecellîsi, Cenâb-ı Hakk'ın nev' (her çeşit, sınıf, cins) deki tecellîsi.
ALLAH celle celâluhu VAHDANİYYETine delil olarak yaratmakta olduğu küllî şeyce madden ve manen, aklı ve hislerle, ihata ve idrak edilmekten münezzeh, âli ve celil olduğundan Celâl denir ve her ismin sonuna “celle celâlihu” eklenir..

Zü'l-Celâli Ve'l- İkrâmü : Sonsuz kereminden ikrâmını kullarından şükredene lütûf, küfredene ise lânet etme (celâliyyet) hakkının mutlak sahibi olan ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL. Celâl ve ikrâm sahibi olan Cenâb-ı HAKK celle celâluhu.

Resim

Aklı olan insanın, tercih ve cüz'i irade imtihanı dolayısıyla yapılan bu târif, diğer varlıklar (hayvan, bitki ve cansızlar) da ise kendilerine fıtraten yüklenen ne ise "o şeylik" dışına asla çıkamama İlâhî Engelidir.
Koyun, asla kurtluğa kalkışamaz…
Şartları oluşan tohum, çimlenmek zorundadır…
Oksijen YAKıcı, Hidrojen YANıcı ve SU ise daima SÖNdürücü OL-mak zorunda gibi…

İclâl masdarından doğan celâlden doğan Celîl ise;
Zâtî Sıfatlarından tecrid (soyutlanmış) etmenin mümkün olmadığı (ta'til),
Zâtına izâfe edilecek sıfatların yaratılmışlık özelliklerini asla taşımadığı (teşbih),
Akıl ve duyularla mâhiyetini tanımanın ve anlamanın imkânsızlığı (tesbih).
Ulühiyyetinin aşkınlığının bilinmesi ve şâhid olunması zâtî hakkı olduğu (tâzim),
varlığının başlangıcı olmadığı (kıdem), sonunun da gelmeyeceği (bekâ).
KUL-luk imtihanında hakka inanıp hayrı işleyen kısacası Muradullahı DUYan ve Emrullaha UYan kullarını sonsuz merhameti ve muhabbeti gereği yücelteceği (kemâl),
Küllî şey'in üzerinde geçerli ve ezici olan Celâliyyetiyle her zerreyi insanoğlunun Tevhid Kemâlinde hizmetçi kılarak nimetlerini sayısız yollardan lûtfen ikram etmekte olduğu (yaşam) ve
sonunda daha nice ihsanını bahşedeceği vaadi (cemâl) mânâlarını da cem' eder.

El Celîlü ism-i şerîfi ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL'in tüm sıfatlarının mutlak kemâlini bildirirken, El Kebiru ismi zâtının, El Azîmü ismi ise zât ve sıfatlarında Azametullah kemâlini ilân eder ve yaşatır.

Onun için her şey, her şeyliğini yaparken insan aklından dolayı tercih ve cüz'i iradesiyle kulluk imtihanı içinde sınırlı sorumlu olarak kısmî, izâfi ve geçici bir serbestlik içinde bırakılacak şekilde yaratılmıştır.
Ve su gibi azîz ve kâmil bir kişi olabileceği gibi zehir gibi zelil ve câhil bir kişi olmayı da tercih edip seçebilir.
Sünnetullahın bu hârika ve ince sırrı sebebiyle kimisi, Ebu Kemâl olan Rahmetenli'l-âlemîn Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'i mutlak imâm bilir, bulur, olur ve uyar; kimisi ise kulluk imtihanı gereği halkedilen İblis'e ve onun Ebu Cehillerine uyar ve kölesi olur, iki âlemde de bulacağını bulur, olacağını olur.
Celîl'in mâzi fiili olan "celle" ile Azîz'in mâzi fiili olan "azze" birlikte "azze ve celle" sözü ile ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL'in maddî-mânevî tecllîlerini azametiyle ortaya çıkarışı (zühûrat) ululanır, yüceltilir ve şâhidi oluş şerefi yaşanır.


**

Burada bir nebzecik de olsa Söz Zevki ve Hâl Hazzı-na girelim İnşâallah.

El azîz ismi şerîfindeki, özdeki "ze" nin mânevî sahib oluş, "ye"nin kul yaşamındaki, "ze" maddî sahib oluş, "ayn" ı ise Zâtullah'a mahsus AYNiyyet olarak zevkedersek, "azze" dediğimiz zaman sınırlı-sorumlu sahib oluşlarımızın yok olduğunu anlarız ve hakku'l- HAKK'ı (HAKK'ın hakkı) teslim etmiş oluruz.
"Celle" dediğimiz de ise; ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL'in Muradullah hikmeti gereği, sanki bir usturanın bir yüzü "" lâneti diğer yüzü ise "lâm" İlâhî lûtfü olmuş da usturanın agzında "cem" olup kulluk imtihanı olarak biz insanların alın yazısı ve parmak izi olmuş gibi…
Muradullah ile Emrullah arasındaki Kulluk Kemâli Köprüsü…
Sistemin sahibini tanıyışın Tevhid Türküsü…
İnanışın yaşayış şâhidliği…
Nârın Nûra DÖNüş DEVR-ÂNı…

Livechillah Cemâlullah'a vechen cehd ediş erdemi ve SEYR-ÂNı…

İki cihân cennetinde hâl-i hazır ve Huzurullah'da, Habîbullah havzasında ve de ravzasında, açıkçası rızasında ebedî oluş şuûru, onuru ve CEVL-ÂNı…

"ASL" a şükür ve "Vekil" e teşekkür kulluk kıvancı ve HAYR-ÂNı…

"Celle celâlihu: Azameti yüce ve ulu olan" demek olup Esmâü'l-Hüsnâ sonlarında söylenir ki saygı, bilinç ve samîmiyyetimizi ifâde edip, söylediğimizi kulağımız duyup ve de kalbimiz uygulama emrini versin de teyp bandı gibi boşu boşuna söylenip durmayalım.
Her esmânın kendisine mahsus sır, bereket ve hünerlerinden faydalanalım kulluk kemâlâtımızı tamamlayalım İnşâallah…
El Celâlü ism-i şerîfini ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL'in kahr ve gazabına tahsis etmeyi asla doğru bulmuyoruz.
Celâlde, Zâtullah'ın izzet perdesi oluşu vardır ve bu mutlak hakkıdır da…
Kulları yönünden ise kulluk kemâlâtı oluşmasında tıpkı yazı tahtası gibi ana unsurdur.

Sözde tasavvuf ehli geçinip Celâl-Cemâl münâkaşası açanlar, altın tozu dolu tasta hayal GÜL-leri yetiştirmeye ugraşıp da GÜBRE-yi taşa tutan ve midesiyle kalbi arasının dört parmak olduğundan habersiz lâf ebeleridir…

Cemâldeki MuhaMMedî lütûf CEM'i elbette celâldeki; lânet-lütûf, inkâr-ikrâr imtihanı tecellîlerinden sonraki MuhaMMedî meyvedir ki ezelî Ahdullah tohumunu ebedî Şehâdetullah tohumuna (âhiret âleminin tohumuna) SILÂ ettirip ulaştırmıştır.
İşte Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in Rahmetenli'l-âlemîn ve Şâfîü'l- Âlemîn oluş Şerefiini anlayış-BİLiş Şuûru ve MuhaMMedî Nûr'u BULuş-ulaşım , MuhaMMedî Sürûrda OLuş ve MuhaMMedî O-Nuru YAŞAyış onuru…
Onun için celâlde insan için haşyet, dehşet ve heybet hissedilmesi doğaldır.
Çocuğunu çok seven anne, dayanılmaz agrı ve acılar içinde doğurmadan nasıl olacak da bağrına basıp anlatılmaz bebek kokusunu ve sevgisini tadabilecek ve yaşayabilecektir…
Zâten insan aklı fıtrî proğramı gereği mutlak celâli anlayamaz, kadarınca-kaderince izâfî celâli anlar ve kemâlât yoluna devâm eder.

ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL, Sünnetullah'ı gereği Emrullah doğrultusunda Muradullah'ı gözeten kullarına; celâl-kemâl-cemâl yolu olan Sırat-ı Müstakîm hidâyetini nâsib eder ve vaadidir, vaadinden de hâşâ dönmez.
Cemâl peşinde koşanların ilk anlaması gereken şey, cemâlin tecellî noktası olan Nûr-u Mim (Nûr-u MuhaMMed)'i iyice bilmesi, anlaması, özünde bulması ve de hayatında yaşaması şuûrudur.
İlk halkedilen "şey" i bilelim ve bulalım ki O'nunla olalım.
Ve o ilk noktanın hareketinden (devrânından, mevcûdiyyetinden) tüm şekiller, harekesinden (seyrânından, masdarından) tüm mânâlar türesin…


**

Akıl, Nakille buluştuktan sonra cisime can ceryânı bağlanır da dışa bakar şekili (cisim-cihân), içe bakar Vekil'i (Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'i) görür, Hayat İmâmına uyar, kısacası kendini (nefsinin Abdullah oluşunu) bilir ve RABB'ini bilir de MuhaMMedî; İnanç, Amel, Ahlâk ve Hâl içinde Her Zaman, Her Yer ve Her Hâlde HAKK'ın ŞÂHİDi olur…
"ASL" ı ise "hable'l-verid" vuslatında bâsîretle Rabbü'l-âlemîn olarak yakînü'l-yakîn BİLir, BULur, OLur ve YAŞAr gider…
Hayal ile hakikât, ırak ile yakîn arasındaki "sır" aklın hamlığı ve tek yönlü "BENlik" yansıtmasıdır.
Akl-ı Selîm cem' camında ise "dış-" ve "olsun-olmasın" yoktur ve sadece "olan" vardır ki o da "hükm-ü HAKK" tır.

Onun içindir ki MuhaMMedî; Salih, Ârif, Âşık ve Kâmillerin Kemâlât Kâbesi'nin;
DÖRT YÜZünde; Aşk ü Cezbe, Zühd ü Takvâ, Sıdk u Huşû ve Havf ü Recâ;
TAVANında Üns ü Heybet,
TABANında ise Hayret ü Dehşet yazmaktadır.

Elbette sözümüz, ÖZündekini OKUyanı DUYana ve UYanadır…
Yakıştırıp takıştırdığımızı zannetme de özünden dinle ki;
Şekil-Akıl-Vekîl-Asıl dörtlüsü bizzâtihi "TEVHİD"dir.
"-ilâhe-illâ-ALLAH"…

Gerçek olmayıp izâfi, geçici ve kısacası "" olan "şekil" dir.
Mevcûdatın masdar vekîli olan Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in tebliğ, tenzir ve tebşir buyurduğu nakle tenezzül etmeyip, öğretimsiz ve eğitimsiz kaldığı için nefsini "ilâh" sanan "akıl"dır.
Ham aklın "hiç bir ilâh yoktur" inat ve direnmesi karşısında, İlâhî Vekîl: "illâ: ancak" itiraz ve "ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL hariç" rızasını, rahmet kaynağı olduğu kâinâta haykırınca, eserler "usta"sını, resimler "ressam"ını, abdler "RABB"ini bilir ve de şah damarından da yakîn bulur ve emîn bir şâhidi olarak ebedî yaşar.
Cehâlette ölür de kemâlâtta doğar ki bir daha ölmez, olsa olsa ölümü tadar ve zevk eder..
"Zâikatü'l- mevt" Neş'esini de meşk etmiş olur kulluğu gereği şu Esmâullah'ın Şe'n Şehrinde inşae ALLAH!..

Kul İhvânî'm "Sır" Serilmez
Çilesiz "Sır" Ra Erilmez
"Ölü" ler Ölür Dirilmez
Sağlar Hüseyin Hüseyin...


Azîz kardeşim, uyanık ve ayık ol ki;
Cemâl Cennetlerinin Kemâl yolu, kulluk imtihanının ÇİLE ÇÖLÜ olan "Celâl" den geçmektedir..
Ve Cennetlerimizi-NurLarımızı doğuran ANA gibidir. Güle Lâzım ve Lâyık OL-AN Gübre gibidir…
Ve sanki üzerindeki Sırat Köprüsü de Hayatımızda ANA Emrullah Olan Sırat-ı Mustakîm ÖMRümüz gibidir.

وَإِن مِّنكُمْ إِلَّا وَارِدُهَا كَانَ عَلَى رَبِّكَ حَتْمًا مَّقْضِيًّا
Resim---Ve in minkum illâ vâriduhâ, kâne alâ rabbike hatmen makdıyyâ(makdıyyen) : İçinizden oraya- CeheNNeme uğramayacak hiç kimse yoktur. Bu, Rabbinin icrası kesinleşmiş bir hükmüdür.
(Meryem 19/71)

Ne acıdır ki, hesab-kitab, Cennet-Cehennem ve hatta Hâşâ RaBBımız Teâlâ-yı bile sadece gelecekteki Kıyamette sanmak; MuhaMMedî CELÂLi, KEMÂLi ve CEMÂLi BİLemeyiş, BuLamayış , OLamayış ve YAŞAyamayış Gafletidir Hamm Akıllar için..

Zihnini boşuna yorma kul olan herkes için Sünnetullah budur…
Celâl ile Cemâl'in ara kesiti; inkâr ile ikrârın da ara kesiti olan; insan aklının, tercihini hakka imân ve cüz'i iradesini hayr işleme yönünde kullanış şuûrudur ki bunun Rahmetenli'l-âlemin ve Şâfîü'l- âlemîn olan tek eşsiz örneği MuhaMMedî ŞUÛR'dur.
Elbette insan sûretinde yaratılıp, aklı olup, hür olup, rüşde ulaşıp da yitiğni aramayan ahmaktır ve bulduğu hâlde arayan da ahmaktır.
Bulma yolları kasden kapatılan, el atma dalları budanan ve fitneler içinde mânen yapayalnız kalan MuhaMMedî Gençlerimize, nefislerini ve RABB'lerini BİLmeleri, BULmaları ve OLmaları hususunda Hasbî ve Habibî Hizmete YAŞAmak ise,
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in adına, hesabına, şerefine ve de sadece "livechillah" için hâlisen, sıddîken ve adîlen kulluk kemâlâtımızdır..


**

Kemâl; Türkçemizde zât, vücûd ve sıfat bakımından olgun, ergin ve yetkin olma hâli diye târif edilebilen kemâl, bir şeyin veya hususun lâzım ve lâyıkınca tamlığı ve tümlüğüdür.
Bu TAMM-lık ve tümM-lük NİTE-lik ve NİCE-likçe yeterli ve yerinde ise KÂMİL-dir.

MuhaMMedî Tasavvufta ise kemâl;
Kul için takdir edilen hayat imtihanının, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in vahyî Emrullah'ı tebliğini, tenzirini, tebşirini duyup ve ayni zamanda bizim gibi bir Abdullah olarak harfiyyen tatbikine iştirak edip uyarak Muradullah'a ulaşıma lâyık ve müstehak olmak hâlidir.

Elbette Zâtı, Sıfatı, İsimleri ve Fiilleri itibâriyle Mutlak Kemâl, ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL'in ve Resûl’ünün hakkıdır.
Biz kulluk kemâlinden bahsediyoruz .
Birilerinin ortaya çıkıp da kâinâttaki resimlerin ReSSaMı olma arzu ve hayaline bu günkü bilgisayar gençliği değil de kargalar bile gülerler.
Ve yine birisi Firavunluğunu ilân edip: "Bu âlemi ve insanları ben yarattım!" dese ona sadece acınır.
Ancak, kişilerin özlerindeki; gizli, bencil ve şirke çekici özel firavunluk kör düğümleri ve çözüm yolları MuhaMMedî Tasavvufun Öğretim ve Eğitim (tâlim-terbiye) Metodları ile mümkündür ve emredilmiştir.
Onun içindir ki MuhaMMedî çizgiden sapmadan, yakıştırıp- sokuşturmadan, ifratsız (aşırısız), tefritsiz(yeterince) ve i'tidal (adalet) üzere hakkı ve hayrı, akıl-nakil imkanları içinde gençlerimizle konuşmak, anlaşmak ve yaşamak arzumuz ve amacımız ALLAH rızası içindir hamdolsun!.

İlk işimiz ise, ham aklın; MuhaMMedî mektebde öğretim (ilim tâlimi) ve eğitim (edeb terbiyesi) ile kemâlini temindir ki aklın bu hâline akl-ı selim denir.
HAKK'a imân eden ve hayra azmeden akl'a "AŞK" diyoruz.
Akıl-Nakil Hattının taşıdığı NûR-u MuhaMMed ve onunda aslı olan Nûrullah, bizim tüm âletlerimizi çalışır ve iş görür hâle getirecektir.
Kemâlât; bu hâle ulaşımı BİLiş, BULuş, OLuş-ANlayış ve YAŞAyış Şuûrunun GELişimidir.
Bu gelişim, insan nefsinin dışarda bir şey arayış ve ulaşımı olmayıp bizzât kendisinin kemâlâtı (olgunlaşması, erginliği ve yetkinliği) dir.
Esfeli Sâfilinden İlliyyine SALL-ULAŞım seyr ü sülûküdür.
Ve kulluk imtihani kemâlâtıdır.
Muradullah ve Emrullah bunun içindir.

Bu muhteşem sistemin ve göz bebeği insanın yaratılışı da bunun içindir.
Her hâlde hedef ise Canımız-Cânânımız MuhaMMED aleyhisselâm NûR-u MîM-inde “CEMÂLULLAH”tır.

Zevkin HaZZı ise, MuhaMMedî KULun;
Celâl sıfatlarının tecellîsine MuhaMMedî Mazhariyetten nâsibi olup;
Fakriyet, Acziyet, Zillet ve İlletle Sıfatlanıp ve sırf kulluk yapmaya mutmaîn olunca;
Kalbi tecellî ile cilâlanıp, canlanıp ve cıvıl cıvıl nûrlanınca; Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem CEMÂLinde, CEMÂLULLAH'a can atar ve sevinç, bilinç ve bilelikle kulluk yapar, umar ve bekler...
Her güzellikte gerçek Celîl ve Cemil olanı görür de, ilâhî aşkla MâŞuKuna Âşık OL-urlar...
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav)’in İSM-i ŞERİFLERİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

33-DeLiLu’l-HaYRaT sallallahu aleyhi ve sellem

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem in Kudsî Varlığı HAYRın Temeli-Anasıdır.
Hayr kendisidir ve hayrı kendinden kendine delilidir.
Ümmet-i MuhaMMed ise bu HAYR isimine Hakkı DUYuş ve HYRa Uyuşla fiilen Şâhid olan DELİLLeridir.
Nur-u MuhaMMed’den yaratılan Küllî ŞEY’e; Bâtında Masdar, Menba’, Merkez-İÇ oluşu ve Habli’l-Verid oluşuyla RABBü’l- Âlemine EN YAKÎNliği..
Nur-u MuhaMMed’den yaratılan Küllî ŞEY’e; Zâhirde NURULLAH’ın Mazhar Yeri, Mezhebi, Mesleki, Melce’i, Merci’i, Muhit Mazharı-Dış OLuşuyla FİİLEN ve Her AN DeLiLu’l-HaYRaTımız Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem!..

Resim

Bürhan: Delil, Hüccet, isbat vasıtası red ve inkâr için itiraz kabul edilmeyecek surette isbat-ı hakikat eden kavi-sağlam hüccet.

Bürhan-ı Nâtık: yaratan ADına Konuşan Bürhan Maddî-Somut ve Manavî-Soyut Bütün Hakikatları isbat ve izhar eden ve etmekte OL-AN Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem!

Bürhan-ı Nübüvvet-Risâlet: Zât-Sıfat-Esmâ-Eşya OLuşumunda-OLmaktalığında GETİRici-GÖTÜRücü OLarak ALLAH celle celâluhu’nun SALL-İsaLLe-ReSuLL GÖRevlisi Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem!

Bürhan-ı Satı’: Aşikâr, Şeksiz ve Şüphesiz, Parlak ve Nûr-u MîMini SAÇan, Yüce ve Yücelten, MükeMMel TaMM olan ve MükeMMiL TüMM EDen Delilimiz Yedullah ELİmiz Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem!

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem
Her Topluma Her zaman Her yer ve Her halde,
Hidâyet Rehberi, Tevhid Bürhanı, Umut İmâmı ve DİN DİLİLİdir.

وَيَقُولُ الَّذِينَ كَفَرُواْ لَوْلآ أُنزِلَ عَلَيْهِ آيَةٌ مِّن رَّبِّهِ إِنَّمَا أَنتَ مُنذِرٌ وَلِكُلِّ قَوْمٍ هَادٍ
Resim---Ve yekûlullezîne keferû lev lâ unzile aleyhi âyetun min rabbih(rabbihî), innemâ ente munzirun ve li kulli kavmin hâd(hâdin) : İnkâr edenler derler ki: "Ona Rabbinden bir ayet (mucize) indirilseydi ya." Sen, yalnızca bir uyarıcısın ve her topluluk için bir hidayet önderisin.”
(Ra'd 13/7)

فَتَوَكَّلْ عَلَى اللَّهِ إِنَّكَ عَلَى الْحَقِّ الْمُبِينِ
Resim---Fe tevekkel alâllâh(alâllâhi), inneke alel hakkıl mubîn(mubîni) : Sen, artık Allah'a tevekkül et; çünkü sen apaçık olan hak üzerindesin.”
(Neml 27/79)

وَآخَرِينَ مِنْهُمْ لَمَّا يَلْحَقُوا بِهِمْ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ
Resim---Ve âharîne minhum lemmâ yelhakû bi him, ve huvel azîzul hakîm(hakîmu) : (Peygamberi) müminlerden henüz kendilerine katılmamış bulunan diğer insanlara da göndermiştir. O, azîzdir, hakîmdir.”
(Cuma 62/3)

Delil; Beyyine, Bürhan, Hücccet, Vuslat Vesikası, Yol Kılavuzu, Doğru yolu gösteren Şâhid, Hamm AKLımızın Bilmediği meçhulü keşfetmekte ve bilidiği malumun doğruluğunu-sıhhatını tesbit ve isbat etmekte tek vasıta ve ana âletimiz OLduğu İlahî Emirle kabul edilmesi istenen Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem!.

Delil-i AKLî: Akıl yolu ile bulunan delil. Nakil yolu ile olmadan, düşünülerek bulunan delilde AKLımızın kemâl ANASI Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.

Delil-i Naklî: RABBu’l-Âlemin SÖZünü-Kur'ân-ı Kerimimizi, RaHMetenli’-l Âlemin SESinden DUYup Uyduğumuz Her sözünün İlahî EMR ile NUTKundan olmadığı buyurualn SAĞlam NASSın-NAKLin KAYNAğı her sözü VHY OL-AN Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem!

وَمَا يَنطِقُ عَنِ الْهَوَى
Resim---Ve mâ yentıku anil hevâ: O, hevadan (kendi istek, düşünce ve tutkularına göre) konuşmaz.
(Necm 53/3)

إِنْ هُوَ إِلَّا وَحْيٌ يُوحَى
Resim---İn huve illâ vahyun yûhâ: O (söyledikleri), yalnızca vahyolunmakta olan bir vahiydir.”
(Necm 53/4)

Delil-i İhtira’: Cenâb-ı Hakk'ın her AN yeniden icâd ederek yarattığı şeylerden meydana gelen, kendi Zâtına Mahsusluğu Delilini fiilen yarşayarak aktaran ve bir gece boyu ağlayarak ve tek ÂYETle SALL eden Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:

الَّذِينَ يَذْكُرُونَ اللّهَ قِيَامًا وَقُعُودًا وَعَلَىَ جُنُوبِهِمْ وَيَتَفَكَّرُونَ فِي خَلْقِ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ رَبَّنَا مَا خَلَقْتَ هَذا بَاطِلاً سُبْحَانَكَ فَقِنَا عَذَابَ النَّارِ
Resim---Ellezîne yezkurûnallâhe kıyâmen ve kuûden ve alâ cunûbihim ve yetefekkerûne fî halkıs semâvâti vel ard(ardı), rabbenâ mâ halakte hâzâ bâtılâ(bâtılan), subhâneke fekınâ azâben nâr(nârı) : Onlar, ayakta iken, otururken, yan yatarken Allah'ı zikrederler ve göklerin ve yerin yaratılışı konusunda düşünürler. (Ve derler ki:) "Rabbimiz, sen bunu boşuna yaratmadın. Sen pek yücesin, bizi ateşin azabından koru."
(Âl-i İmrân 3/191)

Delil-i İmkanî: İmkânla İMTİHAN Olan NEFSlerimizin OL-ANa Rıza Rehberi; Her ŞEYde her ŞEYce HAKKın ve HAYRın Göstericisi, GÜBRE ile GÜLü CAN NOKtasında RESÛLÎ SEViyede SEVdiren OL-ANI KOKlatan Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem!

Delil-i İnayet: Allah'ın inâyetinin tecellisinden gelen ve kâinatta görülen hikmet ve maslahatlara uygun en mükemmel nizam ve tam esaslı san'at; ve kâinattaki eşyaların menfaat ve faydalarını bildiren;
Kur'ân-ı Kerim, Kâinat Kur'ân’ı, Bedenin BENlik ve Kalb Kur'ân’ı Âyetlerinin, İnâyetlerinin, Hidâyetlerinin ve Selâmetlerinin DOST Delili Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem !

Delil-i Süllem: İnsanoğlu Nefsinin Seyr ü Sülûk Seferinde, Hizbüşşeytan Esfelin Derekelerine İNİŞ yollarını Keserken, Hizbullahın İlliyyin Dercelerini 7 Nefs Letâilerinde Yaşatarak Mutahharun ve mutmâin KILdıran KILAVUZumuz Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem!

Delil-i İnnî: Âfaktan-Dıştan-Bedenden, Enfüse-İçe-Ruha; Hâdiselerden Kanunlarına, Neticelerden Sebeblerine ve Eserden Müessire-Ustaya, Lâ İlâheden İllâ ALLAH’a, ANlaTIŞ VE ANlayış Delilimiz Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem!

Delil-i Limmî: Enfüsten-İçten-Ruhtan, Âfaka-Dışa-Bedene, Kanunlardan Hâdiselerine, Sebeblerden Neticelerine ve Ustadan-Ressamdan Esere-Resime İllâ ALLAH’tan Lâ İlâheye İstidlâlle Muahaze Muhakeme Melce’imiz Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem!

Yıkılmakta olan Beden, Şaşkın-Taşkın Nefs, Kırık KALb ve Bakakalan Ruhumuzun Hidâyet ve Selâmet REHBERi, Şefâat Şifâsı DELİLi olan Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efemdimize sonsuz SALLat ve es Selâm Olsun..


Resim''Allahümme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ Muhammedîn abdike (Muhammedîyyeti) ve nebîyyike (Mahmudîyyeti) ve Resûlike (Ahmedîyyeti) ve Nebîyyûl-ümmîyyi (Habibîyyeti) ve alâ âlihi ves-sahbihi ve Ehl-i Beytihi...''Resim
Resim
Cevapla

“Divanında Muhammedi Tasavvuf” sayfasına dön