RASÛLULLAH (sav) in İSM-i ŞERİFLERİ:

Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12883
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav) in İSM-i ŞERİFLERİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

Mevlâ isminin, Velî, Vâli, Vedûd isimlerinin anlamlarıyla ilşkisi vardır.

EL VELÎ celle celâluhu ZEVKİni hazzeden, mazhar olanlar, El Velî celle celâluhu'nun Velîsi, Evliyâullahı olurlar.
Tüm sevgililerinden ayırıp, o kimseye ebedî sevgili ve gerçek dosd O
(El Velî celle celâluhu) olur.
O'ndan gayrısına meyil verip gönül bağlamaz ve bağlayamaz.
“Sevgilimden ayıran oldu bana Sevgili!... der gezer bu ÂLemde inşae ALLAHu Teâlâ…
Şimdi BİZ BİR-İZ MuhaMMedî Şuuru içinde Kur'ân-ı KerimimİZe bakalım kimlerdir Evliyâullah..
ALLAH celle celâluhu önce kullarına Mutlak-Tek Velî-Dost olduğunu ilân buyurmakta:

نَحْنُ أَوْلِيَاؤُكُمْ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَفِي الْآخِرَةِ وَلَكُمْ فِيهَا مَا تَشْتَهِي أَنفُسُكُمْ وَلَكُمْ فِيهَا مَا تَدَّعُونَ
Resim---“Nahnu evliyâukum fîl hayâtid dunyâ ve fîl âhireh(âhireti), ve lekum fîhâ mâ teştehî enfusukum ve lekum fîhâ mâ teddeûn: "Biz, dünya hayatında da, ahirette de sizin velileriniziz- dostlarınızız. Orda nefislerinizin arzuladığı her şey sizindir ve istediğiniz her şey de sizindir."
(Fussilet 41/31)

أَلا إِنَّ أَوْلِيَاء اللّهِ لاَ خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلاَ هُمْ يَحْزَنُونَ
Resim---“E lâ inne evlîyâ allâhi lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn: Haberiniz olsun; Allah'ın velileri, onlar için korku yoktur, mahzun da olmayacaklardır.”
(Yûnus, 10/62)

الَّذِينَ آمَنُواْ وَكَانُواْ يَتَّقُونَ
Resim---“Ellezîne âmenû ve kânû yettekûn: Onlar, iman edip de takvâya ermiş olanlardır.”
(Yûnus, 10/63)

AÇış nidâsı ki أَلا: e LÂ?. Öyle değil mi uyanık olun ki, dikkat edin ki uyarısı..
إِنَّ: muhakkak ki, şüphesiz ki, tek gerçek ki..
أَوْلِيَاء اللّهِ: Allah'ın dostları.. Allah'ın Velîleri.. EVliyâuLLAH..

Bu çağrı “Bezm-i beL” ya ÇAĞrı.. en yakîn SALL Yolu.. Nefsin/AKLın keMÂLÂt Kilidi ANAhtarı Hasbî Hizmetçileri tÂRİF ve İZin İzlemeye DÂvet..

Velî:-KULca- Hayatını mücadelelerle ve azimet ve fevkalâde bir zühd ve takva ile ibadet ve taata sarfederek kendisinden ALLAH celle celâluhunun izniyle gaybdan haber vermek ve gaybî ahvali keşfetmek gibi ilmî ve kevnî hârikalar zuhura gelen zât. ALLAH celle celâluhuya manevî yakınlık kesbetmiş olan şerif zâttır..
Velî:-HaKKça- ALLAH celle celâluhu..
LUTFuLLAHın vüCÛDa geliş AYNası.. VeLâyet..

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin NüBüVVetinin, BİLElik NÛRunun VeLÂyet Kablosu Ehl-i Beyt aleyhumu's-selâmın Ezel-ebed EDEB SALLın İSÂLE Kanalı..
Muradulahın EMrullahını >Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem den AYNen alıp >Sünnetullahı Ehl-i Beyt aleyhumu's-selâmca >şe’ÂNuLLAHta YAŞAyarak ALLAH celle celâluhunun DİRİ ŞÂHİDleri..

VeLÂda el Latîfu’l- Habire LâmekÂN-Lâ zamÂN HaKKe’l- Yakînlik ve Haberdârlık vardır..
Ben-sen-o -> PîR -> Ehl-i Beyt aleyhumu's-selâm -> Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ELİ -> YEDuLLAH…
Para PUTunun Tevhid Tüccarlarını ve Tasavvur Simsarlarını bir tarafa atıp, NASSa-Kur'ân-ı Kerim ki RABBBu’l-ÂLEMîn SÖZünü RAHMetenli’l- ÂLEMîn SESinden ÂYET veyâ Sahih Hadis-i Şerîf olarak DUYar Uyarsak KİM dir VELîyuLLAH?..


MuhaMMEdî İnanç-Amel-Ahlâk-HÂLlerinin vasıfları nicedir?..

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Muhakkak Allah şöyle buyurdu: ‘Her kim benim bir velî (kuluma) düşmanlık ederse, ben de ona harp ilan ederim. Kulum bana, ona farz kıldığım şeylerden bana daha sev¬gili olan birşeyle yaklaşamaz. Kulum bana nafile ibadetlerle yaklaşmaya devam eder. Nihayet ben onu severim. Ben onu sevince, artık onun işittiği kulağı, gördüğü gözü, tuttuğu eli, yürüdüğü ayağı olurum. Benden (ne) isterse muhakkak ona veririm. Bana sığınmak isterse muhakkak onu korurum…”

(Buhârî, Rikâk 38)

ALLAH celle celâluhu BUYurur ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem DUYurur ki;

الَّذِينَ آمَنُواْ وَكَانُواْ يَتَّقُونَ
Resim---“Ellezîne âmenû ve kânû yettekûn: Onlar, iman edip de takvâya ermiş olanlardır.”
(Yûnus, 10/63)

Onlar iman etmişlerdir ve ittikâ eder olmuşlardır..
İman, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selemin i’tikadını AYNen Kalben tasdik, dillen açıklamaktır ilan etmektir. Ve de YAŞAmaktır..


أَلا إِنَّ أَوْلِيَاء اللّهِ لاَ خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلاَ هُمْ يَحْزَنُونَ
Resim---“E lâ inne evlîyâ allâhi lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn: Haberiniz olsun; Allah'ın velileri, onlar için korku yoktur, mahzun da olmayacaklardır.”
(Yûnus, 10/62)

Bu âyette ki VELÎ KALBindeki “iman” ın mazi siğa-geçmiş zaman kipinde gelmesi; nasıl da, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemden , Ehl-i Beyt aleyhumu's-selâmdan beri imanın değişmez zincirini GEÇmişe BAĞlamakta ve, ondan sonra GELen “Takvâ” nın, muzari sığası-şimdiki ve gelecek zamanı içine alan geniş zaman kipi üzere gelmesi de şimdiki ve gelecek zamanı içerisine alması her ÇAĞın VELÎyullahının “takva” sını kurması-koruması-kesintiye uğramadan sürdürmesi sorumluluğuna aşkça bir işarettir.

Allah’ın velîleri, CeNÂb-ı HAKK’ı ASLen yaşayıp; ne AYNı, ne GAYRı BİLmek SIRRına vakıftirlar ki bunu ANcak Yaşayanlar BİLmektedir. BİLen DEmez DEyen BİLmez SıRRI çocuk DOĞurmak gibidir ANlatılamaz..
Kur'ân-ı Kerimî-MuhaMMedî İman da KAVİ OLuş, Ehl-i Takvâ olmaz sa olmazıdır VeLâyetin..

El Kavîyyü :
Resim

يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِنَّا خَلَقْنَاكُم مِّن ذَكَرٍ وَأُنثَى وَجَعَلْنَاكُمْ شُعُوبًا وَقَبَائِلَ لِتَعَارَفُوا إِنَّ أَكْرَمَكُمْ عِندَ اللَّهِ أَتْقَاكُمْ إِنَّ اللَّهَ عَلِيمٌ خَبِيرٌ
Resim---Yâ eyyuhen nâsu innâ halaknâkum min zekerin ve unsâ ve cealnâkum şuûben ve kabâile li teârefû, inne ekremekum indallâhi etkâkum, innallâhe alîmun habîr: Ey insanlar, gerçekten, biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışmanız için sizi halklar ve kabileler (şeklinde) kıldık. Şüphesiz, Allah katında sizin en üstün (kerim) olanınız, (ırk ya da soyca değil) takvaca en ileride olanınızdır. Şüphesiz Allah, bilendir, haber alandır.”
(Hucurât 49/13)

Bunu insan oğlunun NAKİLsiz ham AKLı basite almamalı ve de birilerinden üfürük vs. ile bulunur sanmamalı elbette;
Takvâ İmanda Kavî oluştur elbette ama devamı BİRRe ULAŞım.. Beraa, berre, nedir birre?
RABB, gördüğümüz ma’nâ ve madde, hareket ve hareke diye söylediğimiz, aklın fiilen gördüğü ve içeride bâtınen anladığı şeylerin seviyelenmesi, Rahîmiyyet olarak tecellî ettiğinin anlaşılması, bunun için ALLAHu zu’l-Celâl’in bütün üreme noktalarına “rahîm” ismi verdiğini anlayış beratı ne zaman?


Resim---Kudsî hadiste ALLAH celle celâluhu şöyle buyurmaktadır: "Ben ALLAH'ım. Ben Rahmân'ım, rahmi ben yarattım, kendi ismimden bir isim ona verdim. Artık kim yakınlarıyla ilgi kurb akrabalığın hakkını yerine getirirse ona lütuflarda bulunurum, kim de akraba ile ilişkisini keserse (ilgisiz kalırsa), ben de ondan rahmetimi keserim."

(Tirmizî, Kitabu'l-Birr ve's-Sıla, 9)

El Berru:
Resim

Bu KENDİNİ BİLişler var ya el BeRRe İştirak Birr Ehli oluş ÜSTÜNLÜĞÜ-KAVİliği İttikâsı!.
Sizin üstünlüğünüz takva ile denilirken, buyurulur ki: "En sevdiklerinizi vermedikçe birre ulaşamazsınız."


لَن تَنَالُواْ الْبِرَّ حَتَّى تُنفِقُواْ مِمَّا تُحِبُّونَ وَمَا تُنفِقُواْ مِن شَيْءٍ فَإِنَّ اللّهَ بِهِ عَلِيمٌ
Resim---''Len tenâlûl birre hattâ tunfikû mimmâ tuhibbûn, ve mâ tunfikû min şey’in fe innallâhe bihî alîm: Sevdiğiniz şeylerden infak edinceye kadar asla iyiliğe eremezsiniz. Her ne infak ederseniz, şüphesiz Allah onu bilir.”
(Âl-I İmrân 3/92)

MuhaMMedî meLÂMette, “BİZ BİR-İZ” BiRRinde SABır TaKVÂsı; AKLın N-AKLen İlim-İrade-İdrak-İştirak YAŞAyışıdır ve kur’ÂNîdir.
ALLAHU ZÜ’L-CELÂL takvâ ehli olanlara Hak ile bâtılı ayıracak farkettirecek bir furkân, anlayış ve şuûru verir.


يَسْأَلُونَكَ عَنِ الأهِلَّةِ قُلْ هِيَ مَوَاقِيتُ لِلنَّاسِ وَالْحَجِّ وَلَيْسَ الْبِرُّ بِأَنْ تَأْتُوْاْ الْبُيُوتَ مِن ظُهُورِهَا وَلَكِنَّ الْبِرَّ مَنِ اتَّقَى وَأْتُواْ الْبُيُوتَ مِنْ أَبْوَابِهَا وَاتَّقُواْ اللّهَ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ
Resim---Yes’elûneke anil ehilleh(ehilleti), kul hiye mevâkîtu lin nâsi vel hacc(haccı), ve leysel birru bi en te’tûl buyûte min zuhûrihâ ve lâkinnel birre menittekâ, ve’tûl buyûte min ebvâbihâ, vettekûllâhe leallekum tuflihûn: Sana hilâllerden (ay'ın hilâle dönüşen hallerinden) soruyorlar. De ki: “O, insanlar için vakitleri ve hac zamanını bildiren bir “vakit ölçüsü”dür.” Birr (kişiyi ebrar yapan güzel davranışlar), (cahiliyet devrinde olduğu gibi) evlere arkalarından girmek değildir. Oysa BİRR, kişinin TAKV sahibi olmasıdır. Ve evlere kapılarından girin. Ve Allah'a karşı takva sahibi olun. Umulur ki böylece siz felâha erersiniz.”
(Bakra 2/189)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Haberiniz olsun ki, Allah’ın dostları namaz kılanlardır. Haberiniz olsun ki onlar, Allah’ın üzerindeki bir hakkı olduğunu düşünerek farz namazı kılan, farz kılınan zekâtı veren, Ramazan (orucunu) tutan ve büyük (günahlar)dan kaçınan kimsedir…”
(Beyhakî, Sünenü’l-Kübrâ, Şehâdât 39, c.10, s.313, h.no:20752)

VeLâyet Makamı; MuhaMMedî Gayret Edenlerin, alınteriyle-kesbiyle, Kâmil Hasbî Hizmetiyle-HiMMetiyle, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Şefâatıyla. Ve ALLAH celle celâluhu inâyetiyle ulşatığı KULLuk hakkıdır;

اللّهُ وَلِيُّ الَّذِينَ آمَنُواْ يُخْرِجُهُم مِّنَ الظُّلُمَاتِ إِلَى النُّوُرِ وَالَّذِينَ كَفَرُواْ أَوْلِيَآؤُهُمُ الطَّاغُوتُ يُخْرِجُونَهُم مِّنَ النُّورِ إِلَى الظُّلُمَاتِ أُوْلَئِكَ أَصْحَابُ النَّارِ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ
Resim---Allâhu velîyyullezîne âmenû, yuhricuhum minez zulumâti ilen nûr(nûri), vellezîne keferû evliyâuhumut tâgûtu yuhricûnehum minen nûri ilâz zulumât(zulumâti), ulâike ashâbun nâr(nâri), hum fîhâ hâlidûn: Allah, iman edenlerin velisi (dostu ve destekçisi)dir. Onları karanlıklardan nura çıkarır; inkâr edenlerin velileri ise tağut'tur. Onları nurdan karanlıklara çıkarırlar. İşte onlar, ateşin halkıdırlar, onda süresiz kalacaklardır.”
(Bakara 2/257)

إِنَّ وَلِيِّيَ اللّهُ الَّذِي نَزَّلَ الْكِتَابَ وَهُوَ يَتَوَلَّى الصَّالِحِينَ
Resim---“İnne veliyyiyallâhullezî nezzelel kitâbe ve huve yetevelles sâlihîn: Muhakkak ki; Kitab'ı (Kur'ân-ı Kerim'i) indiren Allah benim dostumdur. Ve O, salihlere velîlik yapar (dosttur).”
(A’râf 7/196)

لَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَۚ
“Onlar için hiçbir korku yoktur. Onlar mahzun da olacak değillerdir.”

Korku, gelecekle, Hüzün ise, geçmişle ilgilidir.
Dünya ise, korku ve keder yurdudur. Bu iki yönden böyledir:

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Dünya, mü'minin (adetâ) hapishanesi, kâfirin de cennetidir.”
buyurmuştur.
(Müslim, ez-Zuhd ve’r-Rekâik 1)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Cennet, zorluklarla (nefsin hoşuna gitmeyen şeylerle), cehennem de şehevat ile (nefsin arzuladığı şeylerle) kuşatılmıştır.” buyurmuştur.
(Buhârî, Rikâk 28)

Kul, Rabbısı Teâlâ’nın Rahmetinden emindir, ancak intiakamında haşyet duyar. Geleceği yartanının bileceğidir.

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem; Ümmü A’lâ radiyallahu anhu’nun, Osman İbni Maz’un’un ölümünden sonra onu tezkiye için söylediği: “ALLAH (bu imânlı, tâatli) kuluna ikrâm etmez de ya kime ikrâm eder?” demesi üzerine Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Allah’a yemin ederim ki Ben ALLAH’ın bir peygamberi iken, Bana (ve size yarın)ALLAH tarafından ne muamele yapılacağını bilemem!” buyurdu.

(Buhârî, Cenâiz 3, Tâbir 13)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12883
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav) in İSM-i ŞERİFLERİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

Hadislerinde buyrulduğu üzere mü’min, imtihanın gereği olarak kendisine isabet eden musibetlerden dolayı sıkıntıdan kurtulamaz.

MuhaMMedî min, Azametullahtan havf ve haşyet duyar.
İçerisindedir:

وَمِنَ النَّاسِ وَالدَّوَابِّ وَالْأَنْعَامِ مُخْتَلِفٌ أَلْوَانُهُ كَذَلِكَ إِنَّمَا يَخْشَى اللَّهَ مِنْ عِبَادِهِ الْعُلَمَاء إِنَّ اللَّهَ عَزِيزٌ غَفُورٌ
Resim---Ve minen nâsi ved devâbbi vel en’âmi muhtelifun elvânuhu kezâlik(kezâlike), innemâ yahşâllâhe min ibâdihil ulemâu, innallâhe azîzun gafûr: Ve bunun gibi insanlardan, davarlardan, yürüyen hayvanlardan da çeşitli renkte olanlar vardır. Ancak kullarından ulema (âlimler), Allah'a karşı huşû duyar- içleri titreyerek korkar. Muhakkak ki Allah; Azîz'dir (üstün, yüce), Gafûr'dur (mağfiret eden).”
(Fâtır 35/28)

أَفَأَمِنُواْ مَكْرَ اللّهِ فَلاَ يَأْمَنُ مَكْرَ اللّهِ إِلاَّ الْقَوْمُ الْخَاسِرُونَ
Resim---E fe eminû mekrallahi, fe lâ ye’menu mekrallahi illel kavmul hâsirûn: Allah'ın hilesinden emin miydiler? Hüsranda olan kavim, ancak onlar, Allah'ın hilesinden (Allah'ın kendilerine azap vermeyeceğinden) emin olamaz.”
(A’râf 7/99)

Buyruğundan dolayı, YAKÎN GELinceye kadar emniyet yoktur.

وَاعْبُدْ رَبَّكَ حَتَّى يَأْتِيَكَ الْيَقِينُ
Resim---“Va’bud rabbeke hattâ ye’tiyekel yakîn: Ve yakîn sana gelinceye kadar Rabbine ibadet et. Ve yakîn sana gelinceye kadar Rabbine ibadet et.” (Hicr 15/99)

Hâl böyle iken Velîler için korku ve hüznün olmaması ne demektir?
MuhaMMEdî Şuuru BİLen,
MuhaMMEdî Nuru BULan,
MuhaMMEdî Sürurunda OLan,
MuhaMMEdî ONuru YAŞAyanlar..

VelîyuLLLAH-VeliyyurRasûlullah olanlar;
Geçmiş-Gelecek Şu AN da >şe’ÂNda; Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin Geçmişe TEVBe, Geleceğe DUA, Şu ÂNa RIZA ve en son nefeste ŞehÂDEtine iştirak şefÂat şerefine UYANlardır..

* * *

VeliyuLLah; Zikr-i Dâim, Fikr-i Dâim, Şükr-ü Dâim Sabr-ı Dâimdirler.

Vehb’den rivayet edildiğine göre; Havârîler: “Ey İsa! Kendileri için hiçbir korkunun olmadığı ve mahzun da olmayacak olan Allah'ın velîleri kimlerdir?” dediler. Meryem Oğlu İsa şöyle buyurdu: “(Onlar) o kimselerdir ki; insanlar zahirine bakarken dünyanın bâtınına bakarlar, insanlar peşin nimetlerine bakarken dünyanın sonra gelecek olan nimetlerine bakarlar ve (dünya)dan kendilerini öldüreceğinden korktukları şeyi öldürürler. Kendilerini terk edeceklerini bildikleri şeyleri terk ederler… Allah’ı severler, O’nun zikrini severler, O’nun nuruyla aydınlanırlar ve onunla aydınlatırlar…”

(Vehb’den; İ.Ahmed b. Hanbel, Kitâbu’z-Zühd, s.61)

Onların her HÂLİ HAKK Teâlâyı hatırlatır:

Resim---İbn-i Abbasümâ’dan rivayet edildiğine göre, bir kimse: “Yâ Rasûlallah! Allah’ın velîleri kimlerdir?” dedi.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Görüldükleri zaman Allah hatıra gelen kimselerdir.” buyurdu.

(Bezzâr, Müsned, c.11, s.251, h.no:5034)

Resim---Saîd b. Cübeyr radiyallahuanh’dan merfu olarak rivayet edildiğine göre; “Haberiniz olsun ki, Allah'ın velîleri için hiçbir korku yoktur. Onlar mahzun da olacak değillerdir.” âyet-i hakkında: “(Allah’ın velîleri o kimselerdir ki), görülmeleriyle Allah hatıra gelir.” buyurmuştur
(İbn-i Ebî Şeybe, Musannef, Zühd 6, c.7, s.101, h.no:34325)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Muhakkak ki insanlardan Allah’ın zikrine anahtar olanlar vardır. (Onlar) görüldükleri zaman Allah zikredilir.” buyurmuştur.
(İbn Abdullah radiyallahuanh’dan; Taberânî, Kebîr, c.5, s.146, h.no:10325)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem : “Şüphesiz bu hayır, hazinelerdir. Bu hazinelerin de anahtarları vardır. Ne mutlu o kula ki; Allah onu hayra anahtar ve şerre sürgü (kilit) kılmıştır. Ve yazıklar olsun o kula ki, Allah onu şerre anahtar ve hayra sürgü (kilit) kılmıştır.” buyurmuştur.
(Sehl b. Sa'd radiyallahuanh’dan; İbn-i Mâce, Mukaddime 19)

Allah Dostları görüldüklerinde ALLAH celle celâluhunun zikredilmesini;
İbn-i Abbâs radiyallahuanhuma: “Onların Huşu ve vakar’ı”ndan dolayı görenler ZiKrullaha girer şeklinde açıklamıştır.”

(Zemahşerî, Keşşâf, c.3, s.153)

zâten yüzlerine MuhaMMedî MuhaBbet ve ALINlarında MuhaMMedî Mühür-Secde İzleri vardır:

مُّحَمَّدٌ رَّسُولُ اللَّهِ وَالَّذِينَ مَعَهُ أَشِدَّاء عَلَى الْكُفَّارِ رُحَمَاء بَيْنَهُمْ تَرَاهُمْ رُكَّعًا سُجَّدًا يَبْتَغُونَ فَضْلًا مِّنَ اللَّهِ وَرِضْوَانًا سِيمَاهُمْ فِي وُجُوهِهِم مِّنْ أَثَرِ السُّجُودِ ذَلِكَ مَثَلُهُمْ فِي التَّوْرَاةِ وَمَثَلُهُمْ فِي الْإِنجِيلِ كَزَرْعٍ أَخْرَجَ شَطْأَهُ فَآزَرَهُ فَاسْتَغْلَظَ فَاسْتَوَى عَلَى سُوقِهِ يُعْجِبُ الزُّرَّاعَ لِيَغِيظَ بِهِمُ الْكُفَّارَ وَعَدَ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ مِنْهُم مَّغْفِرَةً وَأَجْرًا عَظِيمًا
Resim---Muhammedun resûlullâh(resûlullâhi), vellezîne meahû eşiddâu alâl kuffâri ruhamâu beynehum terâhum rukkean succeden yebtegûne fadlen minallâhi ve rıdvânen sîmâhum fî vucûhihim min ESERİS SUCÛD(sucûdi), zâlike meseluhum fît tevrât(tevrâti), ve meseluhum fîl incîl(incîli), ke zer’in ahrace şat’ehu fe âzerehu festagleza festevâ alâ sûkıhî yu’cibuz zurrâa, li yagîza bihimul kuffâr(kuffâra), vaadallâhullezîne âmenû ve amilûs sâlihâti minhum magfiraten ve ecren azîmâ: Muhammed Allah'ın Resulüdür- peygamberidir-elçisidir. Onunla birlikte olanlar da inkarcılara karşı şiddetli kendi aralarında merhametlidirler. Onların rüku ve secde ederek Allah'tan bir lütuf ve hoşnutluk istediklerini görürsün. Yüzlerinde SECDE İZlerinden (meydana gelen) belirtiler vardır. İşte onların Tevrat'taki vasıfları budur. İncil'deki vasıfları da (şöyledir): Filizini çıkaran, onu güçlendiren, kalınlaşan ve böylece gövdesinin üzerine duran ekin gibi ki ekincilerin hoşuna gider. (Bu benzetme) inkarcıları onlarla öfkelendirmek içindir. Allah onlardan iman edip salih ameller işleyenlere bağışlama ve büyük bir ecir vaadetmiştir.”
(Fetih 48/29)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Onlar görüldüklerinde, üzerlerinde bulunan salah ve kendilerini kaplayan nur, heybet, huşû, hudû gibi velîlerin şiarlarından dolayı Allah hatıra gelir.” buyurmuştur.
(Münâvî, Feydu’l-Kadîr Şerhu’l-Câmiu’s-Sağîr, c.2, s.528)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Onlar Görüldüklerinde, hayır hatırlanır. Geldiklerinde zikir de beraberlerinde gelir… Her kim Rabbinin ve âhiretinin huzurunda olursa, seninle karşılaştığında kelama Allah’ın zikriyle başlar. Her kim de nefsinin ve dünyasının esiri olursa, seninle karşılaştığında kelama dünyasıyla başlar. Herkes sana kalbinin muttali olduğu şeyi anlatır.”
(Münâvî, Feydu’l-Kadîr Şerhu’l-Câmiu’s-Sağîr, c.3, s.81)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12883
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav) in İSM-i ŞERİFLERİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

Aziz kardeşlerimiz,
Günümüzde Velâyet ve VELîYYULLAH denildiğinde herkes bir yerlere çekmektedir ve İslam Dininin ana değerlerinden olan bu kavramlar ütopik ve elde edilemez veya birilerinin elinde sanılmaktadır.
İslam dini Akıl-Nakil-Mesned-Mantık Dinidir.
Kur'ân-ı Kerim, Rabbu’l-Âlemîn ALLAH celle celâluhu SÖZü ve Rahmetenli’l- Âlemîn Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin NAKLen SESidir ASLı-Astarı..
ERgin Akıllar çok rahatça vicdanlarında duyar ve ANLAR ki, Velâyet ve VELîYYULLAH kavramları da NAKLe dayanmalıdır.

Şeriat-ı GARRAyı BUYuran-DuYuran ve Kuran Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin Velâyetle ilgili EMR ve BUYrukları, Kur'ân-ı Kerim ve Ehl-i Beyt aleyhumu's-selâm Hadis-i Şerifleri açıktır.

Velâyetin ilk Zincir halkası İmam Ali kerremullahi veche ve Ehl-i Beyt aleyhumu's-selâm, Arap ve Fars ırkçılığı, Sünnî-Şiî çatışması ve Dünya Hayatının maskesi olmaktan beridir-uzaktır elhamdulillahirabbilâlemîn..
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin Nübüvveti, HATM olmuş, DÂİRe TAMMamlanmış ve VELÂyetine DERC olmuş, Ehl-i Beyt aleyhumu's-selâmın VELÂyet Kablosundaki CAN CERRyÂNı gibi ilelebed kıyamete kadar AKmaktadır her ÂN ŞeÂNullahta..


Neden bunu söyledim buyurunuz BİZ BİR-İZ-likte inceleyelim inşae ALLAHu Teâlâ..

ViLÂyet: AKLen-nAKLen cAN CeRRyÂNlarını NûR-u MÎM Merkezine BAĞlayan TEVHİD Kablosu..NübüVVetin dERc olduğu ANA iSALL HaTTı..Şeriat -ı MuhaMMediyyedeki İMAN İLMinin, Tarikat-ı MuhaMMediyyede AMEL EDEBi.. Mârifet-i MuhaMMediyyenin İRFÂN YOLu.. Hakikat-ı MuhaMMediyyenin şu ÂNda-Şe'ÂNda YAŞAM şEKLidir..

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin; Beşeriyyeti, Velâyeti, Nübüvveti ve Resûliyyeti MuhaMMed aleyhi's-selâm da CEM’dir.

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin Beşeriyyeti; her can taşıyan kul-ABDuLLah gibi, BEDENen HaKK’a yürüyünce RAVZA-yı Mutahhara’sında Rahat-ı Rahmâna çekilmiştir ve son bulmuştur.
Resûliyyeti; Ezel-Ebed Hayy olup Teslimiyyet, İman, Tâbi oluş ve İtâat edişte İRSÂL Bağımızdır.. Her CAN/Nefs için Kıyamete kadar...
Nübüvveti; HATM olmuş, Habli’l verid ilk ve tek Çemberi/Küresi TAMMamlanmış Hitam bulmuştur.
Ancak Nübüvvet NÛRu, Bâtından Zâhire GEÇişte fiilî CAN CERRyÂNIdır ve kesintisi imkansızdır.

İşte bu nedenle Nübüvvet-i MuhaMMediyye, Ehl-i Beyt aleyhumu's-selâmın ebed ITRET ZİNCİRinde VeLÂyet-i MuhaMMediyyeye DERC olmuştur ve kıyamete kadar her CANda akacaktır, cAN-Hayy verecektir..

MuhaMMedî Nübüvvet ITRET ZİNCİRi;
Canıyla, Kanıyla, Teniyle, İmanıyla ve Ameliyle Rahimiyette Fatımatu’z- Zehrâ aleyha's-selâmın göbek BAĞıyla, kıyamete kadar ŞeÂNdadır.
Velâyetin ITRET ZİNCİRinde ilk baş Rahmâniyette Ali kerremullahi vechedir.

“KûN:OL!” EMRinin “feye KûN: OLur” tecellîsi, Maddî-Manevî oluş lar Âlemi Şe’ENullahta Sünnetullah üzere her ÂN yeniden yaratılış HÂLinin her ÂN Mutlak Mazharı MuhaMMed aleyhi's-selâmın NÛRudur.
EMRullahın bize ULAŞÂNı KeLÂmuLLah;
Rabbu’l-âlemîn SÖZÜ/ Rahmetenli’l- âlemîn SESİ, Nebiyullah NEFESİ, Velîyullah NEŞ’esi olarak her soluğumuzda HAYYdır şükürler olsun..

Diri Kur'ân-ı Kerim olan Ehl-i Beyt aleyhumu's-selâm, ırkçılık hastası insanların kendilerince değerlendirmelerinden de beridir-uzaktır.

Şu ANda Türkiyemizde diyelim ki Elektiriğin Üretim Merkezi Keban gibi, Hakikat-ı MuhaMMediyet Merkezine tüm ÂLETleri/KULLarın Kalblerini BAĞlayan ANA İSÂLE/SALL HaTTı Kablosu Ehl-i Beyt aleyhumu's-selâmdır..

Arap-Fars Irkçılığı artıklarından, Sünnî-Şiî sevdalılığından ve de NAKiL (NaSS: Kur'ân-ı Kerim ve Sahihi Hadis-i Şerif)siz AKıL oyunbazlığından SOYunmuş,
Hak olan Ehl-i Beyt aleyhumu's-selâm ANLAyışı için Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizi DUYmalı ve de UYmalıyız
inşae ALLAH..

Yüzlerce Hadis-i Şeriften bazılarında MuhaMMedî Ehl-i Beyt aleyhumu's-selâmın gerçek kimliğini arzedelim:

Hamm ve yoz akıllarının kısır labirentlerinde, Velâyetin ASLen fASLı Ali kerremullahi veche hakkında mübalağa yaptığımı ZaNNedenler iyi okusun ki;

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Bana iman eden ve beni tasdik eden Ebû Talib’in oğlu Ali’yi Velî edinsin. Çünkü; onun Velâyeti Benim Velâyetimdir ve Benim velayetim de Allah’ın Velâyetidir.” buyurdu

(Ammar Bin Yasir (ra)’den; Suyutî Câmiu’l Kebir)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Ben ve Ali, ALLAH’ın kulları üzerine ALLAH’ın hüccetiyiz” buyurdu.
(Buharî, Ebu Muhammed B. İsmail. Tecrid-i Sarih Terc. Diy. İşl. Bşk. Yayın. Hz. Peygamberin Dilinden Dört Halifesi. Çev. A. Fikri Yavuz, Sönmez Neşr. S. 246.)

Hüccet: Senet. Vesika. Delil. Bir iddiânın doğruluğunu isbat için gösterilen resmi vesika. Şâhid.

Resim---İmam Ali Keremullahiveche: “Ben Allah’ın kulu, Rasûlü’nün kardeşiyim ve ben Sıddık-ı Ekber’im. Benden sonra Sıddık-ı Ekber olduğunu söyleyen yalancıdan başkası değildir. İnsanlardan 7 yıl önce namaz kıldım!” buyurdu.
(Kütüb-ü Sitte Muhtasarı C. 16 S. 516 Hadis No: 6021.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Ali Kur’ân ile beraberdir; Kur’ân da Ali iledir.” (cennetteki) havuzda bana gelmelerine kadar asla ayrılmazlar” buyurdu.
(Ümmü Selleme annemiz’den; Taberânî Mucemu’s-Sağir.)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Ey Müslümanlar! Ben ancak bir insanım! Rabbimin elçisi gelip de ona icabet etmem yakındır. Ben size iki kıymetli ve ağır şey bırakıyorum. Onlar birbirinden ayrılamaz. Eğer bunlara uyarsanız yolunuzu sapıtmazsınız. Bu iki kıymetli şeyden biri içinde Nur ve doğru yol bulunan Allah’ın Kitabı’dır ki O’nun gökten yere sarkıtılmış ipidir. Ona tutulan doğru yolu bulur Ondan ayrılan sapar. Diğeri de Ehl-i Beyt-i Itret’imdir. Ehl-i Beytim hakkında sizi uyarırım; Ehl-i Beyt’im hakkında sizi uyarırım; Ehl-i Beytim hakkında sizi uyarırım!" buyurdu.
(Sahih-i Müslim 2: 325; Tirmizi H. No: 4036 4038; İ.Hanbel Müsned 5: 182 189 3: 26.)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Ben sizlere iki şey bırakıyorum eğer bunlara bağlanırsanız hiçbir vakit yolunuzu benden sonra kaybetmezsiniz. Biri diğerinden büyüktür. Biri Allah’ın Kitabıdır. Diğeri Ehl-i Beyt’imdir. Bunlar birbirinden ayrılmazlar. Havz-ı Kevser’de beraberce bana gelirler. Dikkat ediniz benden sonra bu iki “Emanete” ne yapacaksınız?” buyurdu.
(Zeyd b. Erkam’dan; Tirmizî C. 2 S. 308.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Ehl-i Beyt’im Nuh’un gemisi gibidir. O gemiye dahil olan kurtulur muhalefet eden boğulur.” buyurdu.
(Sahih-i Müslim Ve Buharî cilt 2 shf. 343.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Kıyametin kopması için zamanda sadece bir günden başka vakit kalmamış olsa da Allah Benim Ehl-i Beytimden bir zatı gönderecek, yer yüzü zulümle dolduğu gibi O yer yüzünü adaletle dolduracak.” buyurdu.
(Hz.Ali (Keremullahiveche)’den; Sünen-i Ebu Davûd 4283.)

Resim--- Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Ey Müslümanlar! Ben bütün Mü’minlere öz canlarından daha evlâ değil miyim? Öyleyse ben kimin Mevlâsıysam Ali de onun mevlâsıdır. Ya Rabb! Onu Velî edinenlerin Velîsi ol düşmanlarına da düşman ol!” buyurdu. ”
(İ. Hanbel Müsned 4: 281 Buhari Tarih 1: 375 İ. Mace Sünen H. No:116)

Resim---İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Nimetleriyle sizi beslediği için Allah'ı sevin. Beni de Allah sevgisi için sevin. Ehl-i Beytimi de benim sevgim için sevin." buyurdu.
(Tirmizî, Menakıb, (3792).


Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Ali’yi bırakın! (bunu üç kere buyurdular). Ali, Bendendir ve Ben de O'ndanım! O, benden sonra her Mü’minin Velîsidir!” buyurdu
(İmran bin Hüseyn (r.a.)’den; Ahmed bin Hanbel Müsned)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Ben ilmin şehriyim, Ali onun kapısıdır. “ buyurdu
(Suyutî, Câmiu’l-Kebîr; Bekrî, 672/150)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Ali ilmimin kapısıdır ve benden sonra Allah’tan getirdiğimi Ümmet’ime beyan edendir. Onu sevmek İman’dır. Ona buğzetmek nifaktır ve kendisine bakmak şefkattir”. buyurdu.
(Ebu Zer r.a.dan; Deylemî Müsnedü’l-Firdevs).

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Ben hikmet eviyim Ali kapısıdır” buyurdu.
(Tirmizî Sahih C.2 S. 399.)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Ben ilmin şehriyim Ali kapısıdır. Şehre girmek isteyen kapıdan dahil olmalıdır” buyurdu.
(Hz. İbn-i Abbas’dan; Hâkim-i Nişaburî Müstedrek C. 3 S. 126)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Ya Büreyde! Gerçekten Ali Ben'den sonra Velînizdir. O halde Ali’yi sev! Çünkü O emredildiği şeyi yapar” buyurdu
(Hz. Ali (Keremullahiveche)’den; Deylemî Müsnedü’l- Firdevs)


Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Bana iman eden ve beni tasdik eden Ebû Talib’in oğlu Ali’yi Velî edinsin. Çünkü; onun Velâyeti Benim Velâyetimdir ve Benim velayetim de Allah’ın Velâyetidir.” buyurdu
(Ammar Bin Yasir (ra)’den; Suyutî Câmiu’l Kebir)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem:“Şüphe yok ki benim Vasîm Sırrımın sahibi, Benden sonra bıraktığım kimselerin hayırlısı ve vâdimi yerine getirecek borcumu ödeyecek Ebû Talib’in oğlu Ali’dir”. buyurdu.
(Selman (ra)’ dan; Suyutî Câmiu’l-Kebir)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Yâ Ali! Rabbim bana seni din incelikleriyle iyice eğitmemi ve öğretmemi emretti ki sen iyice kavrayıp kalbini dolduracak bir kudrete erişesin. Bunun üzerine de Kur'ân-ı Kerim’in: “Onu kavrayıp belleyecek kulak kavrar ve korur.” (Hakka-12) Âyeti nazil oldu. İşte bu yüzden sen Âyette geçen “iyice kavrayıp belleyecek kudret oldun.” buyurdu.
(Ebu Nuaym Hilye C. 1 S. 80.)

Resim---Amir b. Sa’d b. Ebi Vakkas babasından naklediyor: “Muaviye b. Ebi Süfyan Sa’d’e Hz. Ali’ye küfretmesini emretti. Küfretmeyince O’na: “Senin Ali’ye sövmene mani olan nedir?” diye sordu.
Sa’d: “Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in onun hakkında söylediği üç şey vardır ki birine sahip olmam benim için kızıl tüylü deve sürüsüne sahip olmamdan daha iyidir hatırladığım sürece ona asla sövemem! Bu üç şey şunlardır:
1- Vahiy indiği zaman Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem Ali, iki oğlu ve Fâtıma aleyhia's-selâmı alıp onları elbisesinin altına koyup şöyle buyurdu: “Rabbim! İşte bunlar benim Ehlim Ehl-i Beyt”imdir.''
2- Savaşlarından birine çıktığı zaman Ali Ona dedi ki: “Beni çocuklar ve kadınlarla bıraktın.” Bunun üzerine şöyle buyurdu: “Benim katımda Sen Hârûn’un Mûsâ’nın katında ihrâz ettiği dereceyi ihrâz etmekten hoşlanmaz mısın? Ne var ki Benden sonra peygamber yoktur!” İşte bunu da hatırladığımda Ona katiyen sövemem!
3- Hayber günü Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: şöyle buyurdu: “Mutlaka sancağı Allah’ı ve Resûlünü seven bir adama vereceğim. Allah onun elinde Hayber’in fethini müyesser kılacaktır”. Hepimiz heyecanla bekledik: Derken “Ali nerede?” diye sordu. “Gözü ağrıyor” dediler.
“Çağırın gelsin!” buyurdu (çağırdılar geldi ve) Gözlerine mübarek tükürüğünü sürdü. (Hemen iyileşti) ve Sancağı ona verdi. Onun eliyle Allah fethi müyesser kıldı.
Vallahi (bundan sonra) Muaviye Medine’den çıkıncaya kadar Ali (Keremullahiveche) hakkında tek kelime bile söyleyemedi.
(Amir b. Sa’d b. Ebi Vakkas o da babasından; Hadislerle Müslümanlık - M.Yusuf Kandehlevî S. 1049-1050.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: Ali’ye şöyle dedi: “Sen katımda Harun’un derecesine sahipsin. Ben sendenim”
Cafer’e de şöyle dedi: “Sen benim hilkatıma ve ahlâkıma benzedin”” buyurdu.
(El Kasım el-Cermi’den O da İsrail’den o da Ebu İshak’dan O da hubeyre bin Yerim ile Hâni bin hani’den ikisi de Ali (Keremullahiveche)’den; Hadislerle Hz. Ali Nesâî, S. 60 H. 68.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Ali (Keremullahiveche) günahları düşürmeye sebep olan bir yoldur (Onun yolunu takip etmek lazım gelir). O yoldan giren Mü’min olur Ondan çıkan ise kafir olur” buyurdu. ”
(Buharî, Ebu Muhammed B. İsmail. Tecrid-i Sarih Terc. Diy. İşl. Bşk. Yayın. Hz. Peygamberin Dilinden Dört Halifesi. Çev. A. Fikri Yavuz, Sönmez Neşr. Halifesi. Çev. A. Fikri Yavuz, Sönmez Neşr, S. 251)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Mi’raca çıkarıldığım gece nurdan bir taht üzerine oturan bir melek gördüm. Ayaklarının biri doğuda diğeri de batıdaydı. Önünde ise bakmakta olduğu bir levha vardı. Bütün dünya gözleri önündeydi. Hep halk dizleri arasındaydı eli de doğu ve batıya ulaşıyordu. Dedim ki: “Ey Cibril(a.s.)! Bu kimdir?” O şöyle dedi: “Bu Azrail (a.s.)” dir. Öne geç ve ona selâm ver. Ben de öne geçtim ve selâm verdim. O şöyle dedi: “Ve Aleyke Selâmı Ya Ahmed! Amcanın oğlu ne yapıyor?” Dedim ki: “Amcamın oğlu Ali’yi tanıyor musun?” Şöyle cevap verdi: “Onu nasıl tanımayayım ki ancak senin Ruhunla amcanın oğlu Ali İbni Ebû Talib’in Ruhu müstesna olmak üzere bütün mahlukatın Ruhlarını almaya Allah beni vekil etti. Zira Allah her ikinizi dileği ile kabz edecek (Ruhlarınızı alacaktır)”. buyurdu.
(Ebû Zer (ra)’den; Buharî, Ebu Muhammed B. İsmail. Tecrid-i Sarih Terc. Diy. İşl. Bşk. Yayın. Hz. Peygamberin Dilinden Dört Halifesi. Çev. A. Fikri Yavuz, Sönmez Neşr.S. 308.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Hayatım gibi yaşamak ölümüm gibi ölmek isteyen ve (ağaçlarını) Rabbim diktiği Adn Cennetlerinde oturmayı seven kimse benden sonra Ali’yi Velî edinsin. Onun dostunu da dost edinsin ve benden sonra Ehl-i Beyt’ime BAĞlansın çünkü onlar benim soyumdur. Tıynetimden yaratıldılar anlayışımla ve ilmimle rızıklandılar. Ümmetimden onların faziletini inkar edenlere ve onlar hakkında selâmı kesenlere azab olsun! Allah şefeatımı onlara ulaştırmasın!” buyurdu.
(İbni Abbas (ra)’den; Taberanî Mü’emül Kebir)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “İnsanlar arasında ayrılık ve ihtilaf olacaktır. Bu (Hz. Ali k.v.) ve arkadaşları Hak üzere bulunacaklardır.” buyurdu.
(Kâ’b (r. a.)’dan; Taberanî Müsnedü’l- Kebir).

Resim---Hz. Ali (Keremullahiveche) Küfe’de bulunan Rehbe’de iken yanına bir grup geldi ve: “Esselâmü aleyke yâ Mevlâna (Selâm Sana Ey Efendimiz)!” dediler.
Hz. Ali (Keremullahiveche): “Siz Arabsınız Ben nasıl sizin Efendiniz olurum?” dedi.
Onlar: Biz (Mekke ile Medine arasında) Gadir- i Humm Kuyusu başında iken Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemden duymuştuk: şöyle buyuruyordu: “Ben kimin Mevlâsı (Efendisi) isem Ali de Onun Mevlâsıdır” buyurdular.
Rebah diyor ki: “Adamlar kalkıp gidince peşlerine takıldım kim olduklarını sordum. Ensardan bir cemaat aralarında Ebu Eyüp El Ensari de var.” dediler.
(Rebah b. Haris’den; Ahmed b. Hanbel Müsned; Taberanî.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Ey Ali! Senden ayrılan beni terk etmiş olur ve beni de terk eden Allahı terk etmiştir” buyurdu.
(Ebu Zer’den; Hâkim el Müstedrek)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Ya Ali! Cenâb-ı ALLAH Seni ve Neslini bağışlamıştır” buyurdu.
(Buharî, Ebu Muhammed B. İsmail. Tecrid-i Sarih Terc. Diy. İşl. Bşk. Yayın. Hz. Peygamberin Dilinden Dört Halifesi. Çev. A. Fikri Yavuz, Sönmez Neşr.S. 249)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Ali Bendendir Ben de Ondanım. Cenab-ı Allah ise bütün Mü’minlerin yardımcısıdır.''
(Buharî, Ebu Muhammed B. İsmail. Tecrid-i Sarih Terc. Diy. İşl. Bşk. Yayın. Hz. Peygamberin Dilinden Dört Halifesi. Çev. A. Fikri Yavuz, Sönmez Neşr.S 244.)

Resim---Hz. Enes (r.a.)’den: “Şu âyet indiği zaman (meâlen): “… Ey Peygamber ailesi Allah günahlarınızı giderip sizi tertemiz yapmak istiyor” (Ahzab-33) Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem sabah namazına giderken altı aya yakın bir müddette Hz. Fatıma kapısına uğrayıp:“Namaz (a kalkın) ey Ehl-i Beyt! Allah günahlarınızı giderip sizi tertemiz yapmak istiyor!” buyurdu.
(Kütüb-ü Sitte Muhtasarı C.13 S 56 Hadis No: 4495.)

وَقَرْنَ فِي بُيُوتِكُنَّ وَلَا تَبَرَّجْنَ تَبَرُّجَ الْجَاهِلِيَّةِ الْأُولَى وَأَقِمْنَ الصَّلَاةَ وَآتِينَ الزَّكَاةَ وَأَطِعْنَ اللَّهَ وَرَسُولَهُ إِنَّمَا يُرِيدُ اللَّهُ لِيُذْهِبَ عَنكُمُ الرِّجْسَ أَهْلَ الْبَيْتِ وَيُطَهِّرَكُمْ تَطْهِيرًا
Resim---Ve karne fî buyûtikunne ve lâ teberrecne teberrucel câhiliyyetil ûlâ ve ekımnes salâte ve âtînez zekâte ve atı’nallâhe ve resûleh(resûlehu), innemâ yurîdullâhu li yuzhibe ankumur ricse ehlel beyti ve yutahhirekum tathîrâ(tathîran) : Evlerinizde vakarla oturun (evlerinizi karargah edinin), ilk cahiliye (kadınları)nın süslerini açığa vurması gibi, siz de süslerinizi açığa vurmayın; namazı dosdoğru kılın, zekatı verin, Allah'a ve elçisine itaat edin. Ey Ehl-i Beyt! Gerçekten Allah, sizden kiri (günah ve çirkinliği) gidermek ve sizi tertemiz kılmak ister.” (Ahzâb 33/33)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem: Ama bundan sonra: “Hz. Ali’nin kapısından başka diğer şu kapıları kapamakla emrolundum”. Onun hakkında sözcünüz diyeceğini dedi. Ben Allah’a yemin ederim ki: “Ben (kendiliğimden) hiçbir şey kapamadım ve açmadım. Ancak emredildiğim Şeye tabi oldum” buyurdu.
(Hz. Zeyd b. Erkam (r.a.)’dan; Ahmed bin Hanbel Müsned)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Ali insanların hayırlısıdır. (Bundan) yüz çeviren nimete küfretmiş olur!” buyurdu.
(Hz. Cabir (r.a.)’den; Buharî, Ebu Muhammed B. İsmail. Tecrid-i Sarih Terc. Diy. İşl. Bşk. Yayın. Hz. Peygamberin Dilinden Dört Halifesi. Çev. A. Fikri Yavuz, Sönmez Neşr. S. 246)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem:
“Ben ve bu (Ali kerremullahi veche) Kıyamet gününde ümmetim üzerine hüccetiz (delil aracı)”
buyurdu.
(Hz. Enes radiyallahu anhu’dan; Buharî, Ebu Muhammed B. İsmail. Tecrid-i Sarih Terc. Diy. İşl. Bşk. Yayın. Hz. Peygamberin Dilinden Dört Halifesi. Çev. A. Fikri Yavuz, Sönmez Neşr. S. 247.)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Ali’den ne istiyorsunuz? Ali’den ne istiyorsunuz? Ali’den ne istiyorsunuz? Doğrusu Ali Bendendir ve Ben de Ondanım. O, Benden sonra bütün Mü’minlerin Velîsidir” buyurdu.
(Hz. İmran İbn-i Hüseyn’den; Buharî, Ebu Muhammed B. İsmail. Tecrid-i Sarih Terc. Diy. İşl. Bşk. Yayın. Hz. Peygamberin Dilinden Dört Halifesi. Çev. A. Fikri Yavuz, Sönmez Neşr. S. 247)

Sayısız hadis-i Şerîf vardır ki hepisi de Ehl-i Beyt aleyhumu's-selâmın Kanlarıyla, Canlarıyla, İmanlarıyla, Amelleriyle, Ahlâklarıyla ve HÂLLeriyle;
Rabbanî, Kur'ânî, MuhaMMedî ve Ehl-i Beytî bir HAYYat Yaşadılar, Yaşıyorlar ve Kıyamete kadar da ÜMMet-i MuhaMMedi Hasbî Hizmetinde YAŞAyıp YAŞAtacaklardır, gökyüzündeki RAHMet BULutları, onları getiren Rıza-Ravza RüzGÂRları, Ağaçalar, Kuşlar, ZeRReler, KÜRReler gibi HûDÂ-yı NÂBit-DOĞal olarak inşae ALLAHu Teâlâ..
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12883
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav) in İSM-i ŞERİFLERİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

ANAsı RAHminden tek doğan, tek yaşayan, tek ölen ve tek HESABa çekilecek her AKLı BAŞında her NEFS; vicdanında, gerçek Velâyeti ve VELîYYULLAHı BİLmeli-BULmalı-Olmalı ve YAŞAmalı inşae ALLAHu Teâlâ..

Kısacası Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin Fırka-yı NÂCİyye YOLU Ehl-i Beyt aleyhumu's-selâmı Hayyatında YAŞAmalı ki bunun için iyi TANImalıdır..


Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:Ali’nin yüzüne bakmak ibadettir.”
(İmrân b. Husayn’dan; İbn-i Esîr, Nihâye’de; Taberânî)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Ali'nin yüzüne bakmak ibadettir" buyurmuştur.
(Cabir bin Abdullah el-Ansari, Ayşe, İmran bin Husayn, Muaz bin Cebel ve Abdullah bin Mesut'tan; el-Hakim'in "Müstedrek es-Sahihayn" c.3, s.142 / İbn-i Asakir'in "Tarih-i Dimaşk" c.2, s.394 ; el-Bağdadi'nin "Tarih-i Bağdat" c.2, s.51 ; el-Zehebi'nin "Mizan'ül İtidal" c.3, s.483; Ebu Naim'in "Hilyet'ül Evliya" c.2, s.182 ; el-Müttaki el-Hindi'nin "Muntahab' ul Kenz" c.5, s.30 ve "Kenz'ul Ummal" c.11, s.601; İbn-i Kesir'in "el-Bidaye ven-Nihaye" c.7, s.357 / İbn-i Hacer'in "Sevaik'ül Muhrika" s.175; Tabari'nin "Riyad'ul Nadara" c.2, s.219; Suyuti'nin "Tarih'ül Hulefa" s.66)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Ali bin Ebi Talip mağfiret kapısıdır, her kim içinden geçerse mümin, her kim dışında kalırsa kâfirdir." buyurmuştur.
(el-Suyuti'nin "Cami us-Sağir" c.2, s.56 / el-Müttaki el-Hindi' nin "Kenz'ul Ummal" c.6, s.153 ve "Muntahab'ul Kenz" c.5, s.20 / el-Nebehani'nin "Feth'ül Kebir" c.2, s.242 / İbn-i Hacer'in "Seva-ik'ül Muhrika" s.75 / el-Kunduzi el-Hanefi'nin "Yenabi'ül Meved-de" s.247,284 / el-Bedhaşi'nin "Miftah'ün Neca fi Menakıb al Aba" / Esn'el Metalip s.37 / ed-Derakutni'nin "el-Afrad" / ed-Deylemi'nin "Firdevs'il Ahbar" )

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Ben ilmin kentiyim, Ali de kapısıdır, her kim ilim isterse kapıya gelsin"
(Hz. Ali, Cabir bin Abdullah el-Ansari ve Mücahit'ten; el-Hakim'in "Müstedrek es-Sahihayn" c.3, s.126 / el-Müttaki el-Hindi'nin "Kenz'ul Ummal" c.11, s.600 / el-Münavi'nin "Fayd'ül Kadir" c.3, s.46 / İbn-i Hacer'in "Lisan'ül Mizan" c.1, s.191 / el-Suyuti'nin "Cami us-Sağir" c.1, s.108 / el-Bağdadi'nin "Tarih-i Bağdat" c.4, s.348 / İbn-i Asakir'in "Tarih-i Dimaşk" c.2, s.459 / İbn-i Hacer'in "Sevaik'ül Muhrika" s.120 / İbn-i Kesir'in "el-Bida-ye ven-Nihaye" c.7, s.358 / Menakıb-ı Hüvarezmi s.40 / el-Mes' udi'nin "Müruc el-Zeheb" c.2, s.437 / İbn'ül Esir'in "Üsd'ül Gabe" c.4, s.100)

Resim---İmam Ali kerremullahi veche'den naklen, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Ey Ali, seni ancak mümin sever ve ancak sana münafık buğzeder" buyurdu.
(Sünen-i Nisai c.8, s.117 / Müsned-i Ahmet bin Hanbel c.1, s.95 / Ebu Naim el-Asbahani'nin "Hilyet'ül Evliya" c.4, s.185 / el-Müttaki el-Hindi'nin "Kenz'ul Ummal" c.2, s.598)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Ali'yi sevmek iman, onu buğzetmek nifaktır" buyurdu.
(Sahih-i Müslim c.1, s.61 / Sünen-i Tirmizi c.8, s.306 / Sünen-i Nisai c.6, s.117)

Resim---Bir adam Selman-ı Farisi'ye sordu ki : "Ali'yi neden aşırı derecede seversin?" Selman dedi ki :"Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin şöyle buyurduğunu duydum: “Her kim Ali'yi severse beni sevmiş olur ve kim Ali'yi buğzederse bana buğzetmiş olur "
(el-Hakim Nişaburî'nin "Müstedrek es-Sahihayn" c.3, s.130 / Menakıb-ı Hüvarezmi s.30 / el-Müttaki el-Hindi'nin "Kenz'ul Ummal" c.6, s.157-158 /el-Münavi'nin "Künüz el-Hakaik" s.188 / el Heysemi'nin "Mecma'üz Zevaid" c.9, s.132 / Tabari'nin "Riyad'ul Nadara" c.2, s.2, s.166)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Ey Ali, seni sevip doğrulayana ne mutlu ve seni yalanlayıp sana buğzedenin vay haline" buyurdu.
(Abdullah bin Abbas'tan; el-Hakim'in "Müstedrek es-Sahihayn" c.3, s.145 Hadis no: 4657 / İbn'ül Esir'in "Üsd'ül Gabe" c.4, s.101 Hadis no : 3783)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem amcalarına hitaben şöyle buyurdu: "Ali benim kardeşim, vasim ve içinizde halifemdir, onu dinleyin ve ona itaat edin!" buyurdu.
(Müsned Ahmet bin Hanbel c.1, s.159 / el-Askalani'nin "el-İsabe fi Temyiz es-Sahabe" c.1, cz.2, s.217 / el-Müttaki el-Hindi'nin "Muntahab'ul Kenz" c.5, s.42 ve "Kenz'ul Ummal" c.13, s.131 / El-Suyuti'nin "Cami'ül Ahadis"c.16, s.251 / Tefsir'ül Hazen c.3, s.371 / İbn-i Esir'in "el-Kamil fit-Tarih" c.1, s.487 / Tarih'üt Tabari c.2, s.63 / İbn-i Kesir'in "el-Bidayetü ven-Nihaye" c.3, s.352)


Aziz KardeşlerimİZ,
Tıpkı İnsanoğlunun bir ana-babadan doğup merhamet-muhabbet yardımlarıyla Bedenen-Madden yetişmeleri gibi, Nefsen-Mânen de livechillah-Allah için, Allah nâmına, Allah aşkına sırf saff sufî MuhaMMedî bir Kâmil, Âlim, Ârif, Âşığın Ehl-i Beytî ERENler İlim, Edeb, İrfÂN ve ERkÂNında MuhaMMedî Tâlim-Terbiyeyi AKLen-NAKlen GÖRmesi şarttır..

Bu YOLdur ki;
Şeriat-ı MuhaMMedîyye, Târikat-ı MuhaMMedîyye, Mârifet-i MuhaMMedîyye, Hakikat-ı MuhaMMedîyyeyi YAŞAyarak, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin;
Geçmiş için Tevbe-İstiğfar BİZ BİR-iZini BİLme İLMini,
Şu ÂNda Şe’ÂNullahda RIZA BİZ BİR-iZini BULma İRADEsini,
Gelecek ÖMRümüz için DUÂ BİZ BİR-iZinde OLma İDRAKini,
Ve de SON Nefeste ŞeHÂdet BİZ BİR-iZini YAŞA İŞTİRAK Şefaat Şerefini İmek İlmek HÂLI gibi OKUmak-DOKUmak YOLu…

MuhaMMedî hasbî-Habibî HİZMet YOLu, YOLcusu, YOLluğu, YOLdaşı olan VELîYYULLAH-EVLÎYAULLLAHı iyi tanımalı ve seçme TERCİHimizi iyi KULLanmalıyız ALLAH celle celâluhu YÂRdımcımız, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem YÂRimiz Olsun inşae ALLAHu Teâlâ..

Onlar tüm KİMlik KİŞİlik-BENliğimizi VECHimizi, Vechullaha ÇEViren ALLAH DOSTlarımızdır..


بَلَى مَنْ أَسْلَمَ وَجْهَهُ لِلّهِ وَهُوَ مُحْسِنٌ فَلَهُ أَجْرُهُ عِندَ رَبِّهِ وَلاَ خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلاَ هُمْ يَحْزَنُونَ
Resim---"Belâ men esleme vechehu lillâhi ve huve muhsinun fe lehû ecruhu inde rabbihî, ve lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn: Hayır, (öyle değil), kim vechini (kendini-yüzünü-özünü) Allah'a teslim ederse, o muhsin olur. Artık Rabbinin katında onun ecri vardır. Onlara korku yoktur ve onlar mahzun olmazlar.”
(Bakara 2/112)

Onlarla EL ELe EL YEDuLLAHa İKİlikte kalma ŞEY-tÂNlığımızı Müslüman eder de Şeytan ve şeytanlaşmışların SAPtırıcılık Şerrinden kurtuluruz, Hakkı ve Hayrı TERCİH ederiz ki TECELLîmiz Olsun inşae ALLAHu Teâlâ..

إِنَّمَا ذَلِكُمُ الشَّيْطَانُ يُخَوِّفُ أَوْلِيَاءهُ فَلاَ تَخَافُوهُمْ وَخَافُونِ إِن كُنتُم مُّؤْمِنِينَ
Resim---"İnnemâ zâlikumuş şeytânu yuhavvifu evliyâ’eh(evliyâ’ehu), fe lâ tehâfûhum ve hâfûni in kuntum mu’minîn: Fakat şeytan, böylece ancak kendi dostlarını (onu dost edinenleri) korkutur. Artık onlardan korkmayın ve eğer sizler mü'min iseniz, (sadece) Ben'den korkun.”
(Âl-i İmrân 3/175)

وَالَّذِينَ اتَّخَذُوا مِن دُونِهِ أَولِيَاء اللَّهُ حَفِيظٌ عَلَيْهِمْ وَمَا أَنتَ عَلَيْهِم بِوَكِيلٍ
Resim---"Vellezînettehazû min dûnihî evliyâllâhu hafîzun aleyhim ve mâ ente aleyhim bi vekîl: Ve onlar, O'ndan (Allah'tan) başka dostlar edindiler. Allah, onların üzerine Hafîz'dir (yaptıklarını hayat filmlerinde muhafaza eder). Ve sen, onlara vekil değilsin.”
(Şûrâ 42/6)

أَمِ اتَّخَذُوا مِن دُونِهِ أَوْلِيَاء فَاللَّهُ هُوَ الْوَلِيُّ وَهُوَ يُحْيِي المَوْتَى وَهُوَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ
Resim---"Emittehazû min dûnihî evliyâe, fallâhu huvel velîyyu ve huve yuhyîl mevtâ ve huve alâ kulli şey’in kadîr: Yoksa O'nun dışında birtakım veliler mi edindiler? İşte Allah; veli O'dur, ölüleri dirilten O'dur. O, her şeye güç yetirendir.”
(Şûrâ 42/9)

إِنَّ الَّذِينَ يُبَايِعُونَكَ إِنَّمَا يُبَايِعُونَ اللَّهَ يَدُ اللَّهِ فَوْقَ أَيْدِيهِمْ فَمَن نَّكَثَ فَإِنَّمَا يَنكُثُ عَلَى نَفْسِهِ وَمَنْ أَوْفَى بِمَا عَاهَدَ عَلَيْهُ اللَّهَ فَسَيُؤْتِيهِ أَجْرًا عَظِيمًا
Resim---"İnnellezîne yubâyiûneke innemâ yubâyiûnallâh(yubâyiûnallâhe), yedullâhi fevka eydîhim, fe men nekese fe innemâ yenkusu alâ nefsih(nefsihî), ve men evfâ bi mâ âhede aleyhullâhe fe se yu’tîhi ecren azîmâ: Şüphesiz sana biat edenler, ancak Allah'a biat etmişlerdir. Allah'ın eli, onların ellerinin üzerindedir. Şu halde, kim ahdini bozarsa, artık o, ancak kendi aleyhine ahdini bozmuş olur. Kim de Allah'a verdiği ahdine vefa gösterirse, artık O da, ona büyük bir ecir verecektir.”
(fetih 48/10)

Şeytanı Tercih öylesine bir felaket ”İKİ-liği ve TEVHİDsizliği olup Hizbuşşeytalık cehenneminde kalıştır peşinen;

Resim--- Rasûlullah sallallahu aleyhi vessellem: "Şeytan, insan oğlunun çeşitli yollarında oturur. Önce İslâm yolu üzerinde durur ve (Ananın, babanın dinini terk edip müslüman mı olmak istersin?" der. (kandıramaz ise) ... Hicret yolu üzerine oturur... Sonra cihad yolu üzerine oturur... İnsan bunu da dinlemez ve mücahedesini yapar. Kim bu şekilde hareket ederek ölürse, Allah-u Teâlâ'nın Cerınetini hak etmiş olur." buyururdu.
(Sübre b. Ebi Fâkih’den; Nesaî)

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemi Tercih ise Nefsi ve şeytanı öldürme derdi cehâletinden kurtulup onu Müslüman ediş Rameti Tevhidi olup Hizbullah Cennetinde ebediliği şimdiden yaşayıştır peşinen:

Resim--- Rasûlullah sallallahu aleyhi vessellem: "Sizden her birinizin bir şeytanı vardır. Evet, benim de şeytanım var, fakat Allah-u Teâlâ bana yardım etti ve şeytanını müslüman oldu, bana yalnız iyiliği emr eder!" buyurdu.
(İbn-i Mes'ud’dan; Müslim)

Bunun için çok önemlidir MuhaMMEdî İLİM-EDEB-İRFÂN-ERKÂN öğreten-eğiten MuhaMMEdî Âlim-Kâmil-Ârif-Âşıklar ki ERENler KervÂNı.. ki bu yüce kervÂNın Köpeği-TesciLLi KıtMÎRi olmaktan ebeden şeref DUYmaktayım çok şükür olsun ALLAH celle celâluhumuza..

EvliyâULLAH, her ÂNda yeniden YARATılış SeBBahası SıRRını yaşamakta ve yaşatmaktadır.. gül yüzünde Nûr-u M MuhaMMEd-> NÛRULLAH balkır durur ve DİLLeri kıpır kıpır her ÂN fiilen Zikrullahtadır.. böylesi ZÂTları dağda, daşta, Deli, Velî bana YOLdaş eden Rabbım Teâlâya hamdederim dâima..


Resim--- Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Âlim ile oturmak, yüzüne bakmak ibadettir.” buyurmuştur.
(Hâkim)


EvliyâULLAH bu günkü gibi petrol yeşili giyecekler içinde benlik derdinde olanlar değil,
ÜMMet-i MuhaMMEdin bu ÇAĞdaki HAKKı DUYuş HAYRa UYuş ANAhtarlarıdır.


Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Size en hayırlılarınızı haber vermeyeyim mi?” (Sahâbeler): “Evet (bildir yâ Rasûlallah)!” dediler. (Rasûlullah): “Görüldükleri zaman Allah hatıra gelen kimselerdir…” buyurmuştur.
(Esmâ binti Yezîd radiyallahu anhâ’dan; Buhârî, el-Edebu’l-Mufred, Bâbu’n-Nemmâm, c.1, s.168, h.no:323)

Resim---İbn-i Abbâs radiyallahu anhümâdan;rivayet etti ki Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selleme : “Yâ Rasûlallah! Arkadaşlık yaptıklarımızın hangisi daha hayırlıdır?” denildi. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Görülmesi size Allah’ı hatırlatan, konuşması ilminizi artıran, ameli size âhireti hatırlatan kimsedir.” buyurdu.
(Ebû Ya’lâ, Müsned, c.2, s.432, h.no:2431)

EvliyâULLAH, bu ÇAĞın DİRİden DİRİye MuhaMMEdî Gayret-Merhamet-MuhaBBet-Hakikat zİNCİRidirler. Sırf ALLAH celle celâluhu İÇin SEVerler ve İŞ İşlerler:

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Allah'ın kullarından öyle insanlar vardır ki, onlar ne peygamberlerdir, ne de şehitlerdir. (Ancak) kıyamet günü peygamberler ve şehitler Allah Teâlâ katındaki (üstün) mevkileri dolayısıyla onlara gıpta ederler.” (Sahâbeler): “Yâ Rasûlallah! Bize onların kim olduğunu bildir?!” dediler. (Rasûlullah): “Onlar, aralarında alıp verdikleri bir mal ve akrabalık olmadığı halde Allah'ın ruhu (Kur’ân’ı) ile birbirlerini seven kimselerdir. Vallahi onların yüzleri nurdur ve onlar nur üzerindedirler. İnsanlar korktuğu zaman onlar korkmaz, insanlar üzüldüğü zaman onlar üzülmez.” buyurdu ve:
أَلا إِنَّ أَوْلِيَاء اللّهِ لاَ خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلاَ هُمْ يَحْزَنُونَ
Resim---“E lâ inne evlîyâ allâhi lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn: Haberiniz olsun; Allah'ın velileri, onlar için korku yoktur, mahzun da olmayacaklardır.”
(Yûnus, 10/62) âyetini okudu.
(Ömer b. el-Hattâb radiyallahu anhu’dan; Ebû Dâvûd, Buyû’ 78)

Buyrulan “gıbta” hased Pisliğinden değil de ÜMMeti-i MuhaMMEdin HAYRda yarış MİSSliğindendir elbette..

EvliyâULLAH, SEVmemesi de livechiilah-ALLAH celle celâluhu içindir:


Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Kul, Allah Teâlâ için sevip Allah için buğzedinceye kadar sarih imana müstehak olamaz. Allah Tebârake ve Teâlâ için sevip Allah Tebârake ve Teâlâ için buğzettiği zaman, muhakkak Allah’tan velîliğe (yakınlığa) müstehak olur. (Allah Teâlâ şöyle buyurdu): Muhakkak kullarımdan velîlerim ve mahlûkatımdan sevdiklerim o kimselerdir ki, benim zikrimle hatırlanırlar ve (ben de) onların hatırlanmasıyla zikredilirim.

(Amr b. Cemûh radiyallahu anhu’dan; İ. Ahmed b. Hanbel, Müsned, s.1090, h.no:15634)

Kur'ân-ı Kerîm'imizin EMRiyle, Teslim olmaya, Îman etmeye, Tâbi olup İtâat etmeye Muhtaç-Mecbur-Me’mur ve Mahkum olduğumuz şu hayatımızda izafî Sıhhat ve VAKT sahibliğimizde EvliyâULLAH kaddesallahu sırrahumun, ÜMMet-i MuhaMMED MUHİTine ÇAĞın SEVGİ MERKEZi oluşları;
MuRaDullahı, EMRullahı, Sünnetullahı, şimdi şuÂNda Şe’ÂNullahta bi’z- ZÂTihi Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemden el VeDÛD CÛDunda DUYuş-UYuş Şefaat Şereflerindendir:


قُلْ إِن كُنتُمْ تُحِبُّونَ اللّهَ فَاتَّبِعُونِي يُحْبِبْكُمُ اللّهُ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَاللّهُ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
Resim---Kul in kuntum tuhibbûnallâhe fettebiûnî yuhbibkumullâhu ve yagfir lekum zunûbekum, vallâhu gafûrun rahîm: (Rasûlüm), De ki: "Eğer siz Allah'ı SEViyorsanız bana uyunuz-tâbi olunuz; Allah da sizi SEVsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah bağışlayandır, esirgeyendir."
(Âl-i İmrân 3/31)

El Vedûdü :
Resim

er RahîM:
Resim

El Gâfuru:
Resim

EvliyâULLAH, Kur'ân-ı Kerimdeki Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin 4 ANA GÖREVini, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ADına, Hesabına ve Şerefine, ÜMMet-i MuhaMMede, MuhaMMedî İlim-Edeb-İrfÂN-ERkÂNı Tâlim-Terbiye yani Öğretim-Eğitimi ANA kAYNağından Akıtan ÇEŞMEleridir..

İnsanları ceheNNeMdem KAÇmaya -> ceNNetler KOŞmaya çAĞırıken Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin Ezel-Ebed El ÂN CÂRİ 4 İlahî Görevi Kur'ân-ı KerimimİZde:


1- Şeriat-ı MuhaMMedîyyede TEBLİĞ olup, Beden ve Aklen Rüşde eren, hür olan her İnsanın Kur’ân-ı Kerimde ALLAH celle celâlihunun: Allah ve REsûlune TeSLİm Olunuz! Buyrukları: Âl-i İmrân 3/20; Ahzâb 33/56..

2- Tarikat-ı MuhaMMedîyyede TENZİR OLUP, doğrudan NEFSe Kur’ân-ı Kerimde ALLAH celle celâlihunun: Allah ve REsûlune İMAN EDiniz! Buyrukları: A'raf 7/158; Nur 24/47, 62; Fetih 48/9, 13; Hucurât 49/15; Hadid 57/7, 19, 21; Mücâdile 58/4; Saff 61/11..

3- Mârifet-i MuhaMMedîyyede TEBŞİR olup, doğrudan NEFSe Kur’ân-ı Kerimde ALLAH celle celâlihunun: Allah ve REsûlune TÂBİ OLunuz! Buyrukları: Âl-İ İmrân 3/172; Enfâl 8/24..

4- Hakikat-ı MuhaMMedîyyede TEŞHİD-Şahid olmak olup, doğrudan NEFSe Kur’ân-ı Kerimde ALLAH celle celâlihunun: Allah ve REsûlune İTÂAT EDiniz! Buyrukları: Âl-İ İmrân 3/32, 132; Nisâ 4/13, 59, 69, 80; Mâide 5/92; Enfâl 8/1, 20, 46; Tevbe 9/71; Nûr 24/47, 52, 54; Ahzâb 33/31, 33, 66, 71; Muhammed 47/33; Feth 48/17; Hucûrat 49/14; Mücâdile 58/13; Tegâbûn 64/12..

Zavallı Nefsimin;
ASLen-ZÂTen ALLAH celle celâluhuya ait “BENlik-Tevhid DAVAsı” ndan,
EMRen-fASLen Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemle ait “BİZlik-Tevhid DÂVETi”nden vaz geçip,
AYNen-Fiilen KUL olarak Muhtaç, Mecbur, Me’mur ve Mahkum olduğum MuhaMMedî DUÂ DURağında KALarak,
Ham AKLımın İKİlik ŞEY-t-ÂNlığının, Hizbu’ş-Şeytanlığından ve Evliyâu’ş- Şeytanlığından ALLAHu zü’l- ceLÂLe sığınırım inşae ALLAHu Teâlâ..

Es SALLât ü ve’s- SELLâm Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemle, ve O’na Teslim OLup, İman EDip, Tâbi Olup, İtâat EDen Müslim, Mü’min, Velîyullah ve Ehlullaha olsun dâimen Ebeden inşae ALLAHu Teâlâ..


Resim
Resim

ResimEs-selâmu aleykum ve rahmetullâhi ve berekâtuhu.

Eûzubillâhi's-semî'u'l-alîmu mine'ş-şeytânirracîm.
Bismillâhirrahmânirrahîm.

Es-selâtu ve's-selâmu aleyke Ya Rasûlullah

اللّٰهمَّ صَلِّ وَ سَلِّمْ وَ بَارِكْ عَلَى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ نُورُ الذَّاتْ سِرِّ سَارِيِّ الصِّفَاتُ فِي الْجَمِيعِ الأْسْمَأِ وَ لأَشْيَاءِ نُورُالْأَرْصِ وَ السَّمَوَاتِ

"ALLAHUmme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ Muhammedin Nûruz-ZÂT, SıRRı Sâriyus-SIFAT, fil-Cemil- ESMÂu ve EŞYÂu Nûrul Arz ves Semâvât!"

MÂNÂSI:
ALLAH'ım!
ZÂTullah Nûrundan İLK VAR OL-AN NûR-u MiM ki;
SIFATullah, cümle ESMÂullah ve Yer ve Gökler gözüken ALLAHın Nûrunun Eşyâullah Mazharı, Masdarı, Menba’ı, Mecrâ’ı, Mansabı ve de Merci’i OL-AN,
Efendimiz MUHAMMED sallallâhu aleyhi ve sellem'e ve Efendimiz Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellem'in Aziz Âilesine Salât u Selâmımızı Ulaştır!
Teslîmiyyet SELLimizi ve İstikâmet SALLımızı BİZe Nasib ve bereketli kıl!


BaRRa: iyilik ve İhsan kaynağı.. Zâhir Bâtında El RaBB, El Berru , El Birru, El Bâriu celle celâluhu zuhurâtı..

MuhaMMedî MuhaBBetlerimle
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12883
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav) in İSM-i ŞERİFLERİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

84- ZiKRuLLaH sallallahu aleyhi ve sellem

ZiKRuLLaH sallallahu aleyhi ve sellem: ZATÎ NÛRundan NÛR-u MuhaMMedi Yaratan ve O’ndan da tüm mevCÛDatı her ÂN Yaratıp durmakta olan ALLAHu zü’l- Celâlin Mâlikiyyet-Merhametiyyet (Rahmâniyyet-Rahîmiyyet)-Rububiyyet-Uluhiyyet Azamaeti ve Kudretini asla unutmamak ve hatırda tutmakta tek BAĞımız olan MuhaMMed aleyhi's-selâm..

Ze-ke-re: bir şeyi zihinde tutmak, ezberlemek. Unutmamak çabası. Yâd etmek, şükretmek, tesbih etmek, her ÂN ANmak, hatırlatmak..
Ze-ke-re: ÖZümüzdeki Hakikat-ı MuhaMMediyyemizin, Rububiyyet KEVNiyeetine her ÂN Şe’ÂNullahta SAHİB çıkış BİZ BİR-İZliğidir.

Zikr: (Zikir) Anmak, hatırlamak. Anılmak. ALLAH celle celâluhuyu çok çok anıp azametini düşünmek ve esmâ-i hüsnâsını okuyup tefekkür etmek. Kur'ân-ı Kerim'in ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin bir ismi.

Zikr-i alenî: Aşikâr ve açıktan toplanıp Allah'ı zikretmek.
Zikr-i cehrî: Yüksek sesle yapılan zikir.
Zikr-i hafî: İçten ve kalbden yapılan gizlice olan zikir.
Zikr-i kalbî: Kalb ile yapılan, sessiz zikir.
Zikirhâne: Allah'ın çok çok zikredildiği yer. Mescid, câmi. Ehl-i tarikatın toplanıp Allah'ı zikrettikleri yer. Tekke. Zikrullahın MERKEZi Kalb.
Zikrâ: Anma, hatırlama. Nasihat, öğüt. * İbret. Örnek.
Zükrâ: Kalbdeki fikir, düşünce..

Her ÂN Kâinâtın KÛN feyeKÛN yeniden yaratılışında AKLen-nAKLen iki UÇta -> Abd ve RaBB celle celâluhu… ve istenen HATM-i HaBîBuLLaH MuhaMMediyyedir...

abd.. ayn-be-del.. dirençsizlik-yumuşaklık-baş eğiş-zillet.. güçlük, şiddet ve sertliğin zıddı.. birisine bağlı kul ki, HÜRRün zıddı..
âbid: sâdece-sırf ALLAH celle celâluhu'ya ibâdet eden…
KULun-Abdin yaratılış sebebi tektir ve Yaratanı ALLAHu zü’l- Celâli ZİKRdir.
Zikir; temelde, Unutmamaki unutursan hatırlamaya çalışmak ve sürekli kalb atışına ZİKRen iştiraktir.
Zikir; KULun ana sıfatları olan Fakriyet , Acziyet , Zillet ve İlletini BİLişi, BULuşu, OLuşu ve gereğini son nefese-YakÎN gelenedek YAŞAması san’atıdır..

Yaratan ile Yaratılanlar AYNı-AYRı değil “BİZ BİR-İZ” dirler.. SUyun TEStisi BUZdandır..
abd.. ASLî İlâhî DÂİMiyyet BİLEliğini AYNen YAŞAyış ANLAyışıdır..
ASLından (BEN), AYNen-fASLen (ben) ALınan i’tibarî-izafî-iğreti-geçici-gölge “benlik” kendi başına dâimâ Yaratanına -> Muhtaç-Mecbur-Me’mur-Mahkumdur.. kul->MMMM…

Akıl Nûrullahıyla şereflenen İnsanoğluna “abdî-kulum!” buyurulması elbette bir şereftir.
Ancak küllî ŞEY-Âlem-Âdem.. >Abdullah'tır.. >mâsivâllah'tır..

Kur'ân-ı Kerîm'imiz baştan sona RABB Teâlâ ile Abdullah ANLAtımıdır ve ALLAHu zü’l- Celâli İNDinde tek ABDuLLah ise, SAHİBimiz Rasûlullah MuhaMMed sallallahu aleyhi ve sellemdir :

وَمَا خَلَقْتُ الْجِنَّ وَالْإِنسَ إِلَّا لِيَعْبُدُونِ
---“Ve mâ halaktu'l-cinne ve'l-inse illâ li ya'budûni: Ve Ben, insanları ve cinleri (başka bir şey için değil, sâdece) Bana kul olsunlar diye yarattım.” (Zâriyât 51/56)

Zikir YARADANı YÂDediş olup türlü türlüdür:

1- Cehrî Zikir-Bedenen- Dille, söylemekle yapılan zikir:
Söylerken, kalb birlikte hatırlamaz. Yalnız dille söylenen zikrin, kalbi temizlemekte faydası pek az olur. İbadet sevabı hâsıl olur. Aşağıdaki âyet-i kerime kalben zikredemeyenler içindir:

أَفَمَن شَرَحَ اللَّهُ صَدْرَهُ لِلْإِسْلَامِ فَهُوَ عَلَى نُورٍ مِّن رَّبِّهِ فَوَيْلٌ لِّلْقَاسِيَةِ قُلُوبُهُم مِّن ذِكْرِ اللَّهِ أُوْلَئِكَ فِي ضَلَالٍ مُبِينٍ
“E fe men şerehallâhu sadrehu lil islâmi fe huve alâ nûrin min rabbih(rabbihi), fe veylun lil kâsiyeti kulûbuhum min zikrillâh(zikrillâhi), ulâike fî dalâlin mubîn: Allah, kimin göğsünü İslam'a açmışsa, artık o, Rabbinden bir nur üzerinedir, (öyle) değil mi? Fakat Allah'ın zikrinden (yana) kalpleri katılaşmış olanların vay haline. İşte onlar, apaçık bir sapıklık içindedirler.” (Zümer 39/22)

2- Hafî Zikir-İçten-Yalnız kalble yapılan zikirdir. Dil söylemez, Özünü İZler-dinler:

ادْعُواْ رَبَّكُمْ تَضَرُّعًا وَخُفْيَةً إِنَّهُ لاَ يُحِبُّ الْمُعْتَدِينَ
Ud'û rabbekum tedarruan ve hufyeh(hufyeten), innehu lâ yuhıbbul mu'tedîn: Rabbinize yalvara yalvara ve için için dua edin. Şüphesiz O, haddi aşanları sevmez.” (A’râf 7/55)

وَاذْكُر رَّبَّكَ فِي نَفْسِكَ تَضَرُّعاً وَخِيفَةً وَدُونَ الْجَهْرِ مِنَ الْقَوْلِ بِالْغُدُوِّ وَالآصَالِ وَلاَ تَكُن مِّنَ الْغَافِلِينَ
Vezkur rabbeke fî nefsike tedarruan ve hîfeten ve dûnel cehri minel kavli bil guduvvi vel âsâli ve lâ tekun minel gâfilîn: Rabbini, sabah akşam, yüksek olmayan bir sesle, kendi kendine, ürpertiyle, yalvara yalvara ve için için zikret. Gaflete kapılanlardan olma.” (A’râf 7/205)

الَّذِينَ آمَنُواْ وَتَطْمَئِنُّ قُلُوبُهُم بِذِكْرِ اللّهِ أَلاَ بِذِكْرِ اللّهِ تَطْمَئِنُّ الْقُلُوبُ
Ellezîne âmenû ve tatmainnu kulûbuhum bi zikrillâh(zikrillâhi) e lâ bi zikrillâhi tatmainnul kulûb: Bunlar, iman edenler ve kalpleri Allah'ın zikriyle mutmain olanlardır. Haberiniz olsun; kalbler yalnızca Allah'ın zikriyle mutmain olur.” (Ra’d 13/28)

وَمَنْ أَعْرَضَ عَن ذِكْرِي فَإِنَّ لَهُ مَعِيشَةً ضَنكًا وَنَحْشُرُهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ أَعْمَى
Ve men a’rada an zikrî fe inne lehu maîşeten danken ve nahşuruhu yevmel kıyâmeti a’mâ.: "Kim de benim zikrimden yüz çevirirse, artık onun için sıkıntılı bir geçim vardır ve biz onu kıyamet günü kör olarak haşredeceğiz." (TâHâ 20/124)

Ve en büyük ni’met ALLAHu zü’l- Celâli Zikirdir ve şükrü gerektirir..

فَاذْكُرُونِي أَذْكُرْكُمْ وَاشْكُرُواْ لِي وَلاَ تَكْفُرُونِ
Fezkurûnî ezkurkum veşkurû lî ve lâ tekfurûn: Öyleyse (yalnızca) Beni anın, Ben de sizi anayım; ve (yalnızca) Bana şükredin ve (sakın) nankörlük etmeyin.” (Bakara 2/152)

Sadakat-Samimiyyet-Sabırla Selâmeti arayan ÜMMet-i MuhaMmed CeM’ası ilk başta Sadıklarla her ÂNdır..

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ اتَّقُواْ اللّهَ وَكُونُواْ مَعَ الصَّادِقِينَ
Yâ eyyuhâllezîne âmenûttekûllâhe ve kûnû meas sâdikîn: Ey iman edenler, Allah'tan sakının ve doğru (sadık)larla birlikte olun.” (Tevbe 9/119)

Es Sadiku ALLAH celle celâluhu ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selemdir ki;
Lâ ilâhe illallahu’l- Meliku’l- Hakku’l- Mubîn.. MuhaMMedü’r- Resulullahu’l- Sadiku’l va’du’l- emîn!..
İşte gerçek Halis-muhlis-sıddıık ve âdil MuhaMmedî Hakk Âşıklar her zaman her yerde her HÂLde ve her NEFeste Zikr-i Dâimîdirler..

فِي بُيُوتٍ أَذِنَ اللَّهُ أَن تُرْفَعَ وَيُذْكَرَ فِيهَا اسْمُهُ يُسَبِّحُ لَهُ فِيهَا بِالْغُدُوِّ وَالْآصَالِ
Fî buyûtin ezinallâhu en turfea ve yuzkere fîhesmuhu yusebbihu lehu fîhâ bil guduvvi vel âsâl: (Bu nur,) Allah'ın, onların yüceltilmesine ve isminin zikredilmesine izin verdiği evlerdedir; onların içinde sabah akşam O'nu tesbih ederler.” (Nûr 24/36)

رِجَالٌ لَّا تُلْهِيهِمْ تِجَارَةٌ وَلَا بَيْعٌ عَن ذِكْرِ اللَّهِ وَإِقَامِ الصَّلَاةِ وَإِيتَاء الزَّكَاةِ يَخَافُونَ يَوْمًا تَتَقَلَّبُ فِيهِ الْقُلُوبُ وَالْأَبْصَارُ
Ricâlun lâ tulhîhim ticâratun ve lâ bey’un an zikrillâhi ve ikâmis salâti ve îtâiz zekâti yehâfûne yevmen tetekallebu fîhil kulûbu vel ebsâr: (Öyle) Adamlar ki, ne ticaret, ne alışveriş onları Allah'ı zikretmekten, dosdoğru namazı kılmaktan ve zekatı vermekten 'tutkuya kaptırıp alıkoymaz'; onlar, kalplerin ve gözlerin inkılaba uğrayacağı (dehşetten allak bullak olacağı) günden korkarlar.” (Nûr 24/37)

Hilkatın İLK ve SON NOKTAsı Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Adına, Hesabına Şerefine Ezelî-Ebedî Zikrine İlim-İrade-İdrak ve İştirakle ZiKRuLLAHımıza YAKÎnen gÖZ atalım inşae ALLAHu Teâlâ..
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12883
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav) in İSM-i ŞERİFLERİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim ZİKRULLAH..

Resim

''Allâhumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ Muhammedin
Abdike ve
Nebiyyike ve
Rasûlike ve
Nebiyyi'l- Ummiyi ve alâ âlihi, ehl-i beytihi ve's-sahbihi ve ummetihi...''


Benden gAYR-ET!
PîRden hiMM-ET!.
El AmaNN! ım ÜMM-ET!
DâRüs- SeLÂm da SeLÂM-et!...

Vel- hamdu lillâhi rabbil- âlemîn!..


Resim

SıRR-ı Ali Resim SüveyDÂsın
Be SîN NukTA-sın Sev-dÂsın
ResimKûN feyeKûN KıtMÎRiyiz
mecNÛN
-u NÛN Resim MîM leyLÂsın

Resim


BİZ her ÂN BİR-İZ Resim bİSMi ile
cÂN cihÂNda Resim cİSMi BİLE
GÜN
-Resim gÖLge ReSMi Resim Çile
Resim OKU!”nsun AŞK Resim dilden DİL-e

Resim

GEÇmiş-GELecek TEK-BiR ÂN
OLsun! OLmasın!”sız ResimOL-ÂN
Resim kervÂN KeLBi Resim kul ihvÂNi
HALKı bırak Resim HAKK
-ını ÂN!..

Resim

Resim MuhaMMedî MeLâMeti
Kur
'ân-da gÖR KeLÂme ET!”i
AKLın NAKlen BUZun SU et
!
Şu ÂN YAŞA SeLÂme ET!”i

Resim

Eren Zincirinde hER ER
sÖZün ÖZün Özünde dER
RaBBın sÖZü ReSÛLL SeSi
ve le ZİKRULLÂHİ EKBER
!!!...
HaYYY Dost HUuu!..


اتْلُ مَا أُوحِيَ إِلَيْكَ مِنَ الْكِتَابِ وَأَقِمِ الصَّلَاةَ إِنَّ الصَّلَاةَ تَنْهَى عَنِ الْفَحْشَاء وَالْمُنكَرِ وَلَذِكْرُ اللَّهِ أَكْبَرُ وَاللَّهُ يَعْلَمُ مَا تَصْنَعُونَ
Utlu mâ ûhıye ileyke minel kitâbi ve ekımıs salâte, innes salâte tenhâ anil fahşâi vel munkeri, ve le ZİKRULLÂHİ EKBERU, vallâhu ya’lemu mâ tasneûne..: Ey Muhammed! Sana vahiy yolu ile indirilen Kitab'ı oku ve namazı kıl. Hiç kuşkusuz namaz, insanı iğrenç işlerden, kötülüklerden alıkor, Allah'ı anmak en büyük ibadettir. Allah ne yaptığınızı bilir. (Ankebût 29/45)


Zikr-i dâim Ebdâllarla
Fikr-i dâim Ehyârlarla
Şükr-ü dâim Ebrârlarla
Sabr-ı dâim Ehrârlarla HUuu!..


ResimMuhaMMedî Me--Me-tte Zikir;
zekere.. kıtmircede YÂRi yÂDetmek.. hiç unutmamak.. unutursan hep hatırlamak…

إِلَّا أَن يَشَاء اللَّهُ وَاذْكُر رَّبَّكَ إِذَا نَسِيتَ وَقُلْ عَسَى أَن يَهْدِيَنِ رَبِّي لِأَقْرَبَ مِنْ هَذَا رَشَدًا
İllâ en yeşâallâhu vezkur rabbeke izâ nesîte ve kul asâ en yehdiyeni rabbî li akrabe min hâzâ reşedâ(reşeden) :
Ancak İnşâe ALLAH-ALLAH dilerse (yapacağım de). Unuttuğun zaman ALLAH'ı AN ve "Umarım Rabbim beni, doğruya daha yakın olana-RÜŞDe ERİŞtirir."de. (Kehf 18/24)

Her ÂN yeniden YARATılış Şe’ÂNına MuhaMMedî Şuurla Katılış NEŞ’esi..
Rububiyyet TeCELLÎlerine, Resûliyyet Sahibliğine “BİZ-BİR-İZ”liğinde İŞTİRAK şerefi..
Resûl-i EKREM aleyhi's-selâm kerâmet sahibliği İKRÂ’mına mazhariyet ZEVKi..


ResimMuhaMMedî Me--Me-tte Zikir;
SÖZde MuhaMMedî Sadakatı DUYmak
SOHBETteMuhaMMedî Samimiyyete UYmak
ZEVKte MuhaMMedî SABIRda OLmak
HAZZda MuhaMMedî SeLÂmeti her ÂN her YER ve her HÂLde YAŞAmak İLEliği-BİLEliği-ÇİLEliğidir…


VeLÂyet ŞAHımız İmâM Ali kerremullahi veche: İLK SÖZümü verdim korkmam SON SÖZüm-son nefeste- Korkarım! buyurur..

Zikir o ki MuhaMMedî Me--Me-tte, NEFSin-AKLın;
FAKRiyyet-ACZiyyet-ZiLLet-İLLetini,
MuhaMMedî Gayrete ehil olmuş kendi İLMiyle BİLerek,
MuhaMMedî Merhamet ehli Hasbî Hizmetçisi Kâmil EDEBiyle BULarak,
MuhaMMedî MuhaBbetin Hakikatı MuhaMMed aleyhi's-selâmın İRFÂN Kevseri Yüreğinde OLarak,
MuhaMMedî Hakikatın YARATICIsı ALLAH celle celâluhu ERKÂNında YAŞAyarak ŞÂHiDi OLUŞ ŞARKISIna,
KESRET (Çokluk-Yokluk) ÂLEMindeki feyeKÛN KOROsuyla “BİZ-BİR” likte KATILış insÂNlığıdır
..
Beşeriyyet-i MuhaMMede İLİM ŞUURUyla KESRETTe KESRETdevrÂN deVRidir..


İLK NOKTA NÛR-u MîM den; NEŞR DOĞuşu, HAŞR BATışını, GÜNEŞin gölgesi gece-gündüz VAR-YOKluğunu..
TEK-BİR, “1-BİR” SAYısından DOĞ-ÂN ÂNlık VAHDET HAKEMliğini, “2-3-4-5-6-7-8-9” RAKAMlığındaki “tekte 1 lerin” KESRET YOK-ÇOKluğunu..
veLÂyet-i MuhaMMedi KÂMİL Kalbinde İRADE NURUyla,
KESRETTe VAHDETT seyrÂN seYRidir..

Eşyâ-Olay-Zaman-Zann zincirin ZEVKinde Aklın NAKLen;


كُلُّ مَنْ عَلَيْهَا فَانٍ
Kullu men aleyhâ fânn: (Yer) Üzerindeki her şey yok olucudur; (RahmÂN 55/26)

HüKMünü FUADıyla DUYuşun,

ارْجِعِي إِلَى رَبِّكِ رَاضِيَةً مَّرْضِيَّةً
İrciî ilâ rabbiki râdıyeten mardıyyeh(mardıyyeten): Razı olmuş ve kendisinden razı olunmuş bir halde Rabbine dön. (Fecr 89/28)

HüKMünü RUHuyla UYuşun, ancak ve ancak NüBüVVet-i MuhaMMedi İMaM-ı MUTLAKlığı İDRAKı SÜRURuyla, VAHDETTe KESRETT cevlÂN ceVLidir..

Muhtaç-Mecbur-Me’mur ve de Mahkum olarak, ZIDlık ZEVKi tüm ESMÂuLLAHı EMM-ÂNeten YÜKlenen “benlik AKLı”nın BUZ DAĞı Oluşunun fARKına VARışı;
Rahmetenli’l- ÂLEMîn Güneşinde ER-iyerek, ARKına VARışı;
DOĞum-ÖLüm DENEmesinde ÇİLLe çARKına VARışı;


الَّذِي خَلَقَ الْمَوْتَ وَالْحَيَاةَ لِيَبْلُوَكُمْ أَيُّكُمْ أَحْسَنُ عَمَلًا وَهُوَ الْعَزِيزُ الْغَفُورُ
Ellezî halakal mevte vel hayâte li yebluvekum eyyukum ahsenu amelâ, ve huvel azî zul gafûr: O ki, ölümü ve dirimi yarattı, sizi imtihana çekip hanginizin davranış bakımından daha güzel olduğunu bildirmek için. O öyle güçlü, bağışlayandır(Mülk 67/2)

Dönen FELEKler Değirmeninde her AKLın teke TEK, İKİlik taşlarında “UN” Edilişi.. Ölüşü.. ve yeniden nice cİSİMlere cÂN DOĞuşu gARKına VARışı;

AHadiyyet ÂmÂlığının AHmediyyet AYNında “ÜMM” AnAlığı ResÛLiyyet RAHMinde
VAHDETTe VAHDET hayrÂN haYRıdır..


Zikir, çeşitli türevleriyle, zekere kökünden üreyen yeni kelimeleriyle Kur'ân-ı Kerim’de 250′den fazla yerde geçmektedir.

ResimMuhaMMedî Me-LÂ-Me-tte Zikir;
Ezeldeki Elest BEZMindeki “elestu bi RABBikum!” KÛN tecellîsinin “kÂLu beLÂ!” feyeKÛN bestesinin şu ÂN ŞeÂNdaki nefesi-SeSidir..
Ezel SÖZlerine Sâdık olan NEFSler, her ÂN HaYY olan RABBu’l-ÂLEMîn SÖZünü şu ÂNda da HaYY olan RaHMetenli’l- ÂLEMîn SESinden LüBBü’l- LÜB'ünde DUYarsa,
ATOMun ve ÂLEMîn ezel-ebed devrÂNına Sebbaha RAKSına ESMÂ SEMÂ’ına gark olur..
İLK baştaki MERKEZine MUHİT Tavafını Hatırlayıp cİSİM-cÂN CEM’ini Nûr-u MîMde CUMÂ-lar in şâe ALLAH..
SeBBaha”: yerde-bedende gökte-ruhta sonsuz yüzüş-döngüsü sürer gider AŞKın MEŞKi ve ASLın fASLı baştan sona..


يُسَبِّحُ لِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ الْمَلِكِ الْقُدُّوسِ الْعَزِيزِ الْحَكِيمِ

YUSEBBİHU lillâhi mâ fî's-semâvâti ve mâ fî'l-ardı'l-meliki'l-kuddûsi'l-azîzi'l-hakîm(hakîmi) : Göklerde ne var, yerde ne varsa (HEPSİ) O mülk-ü melekûtun eşsiz hükümrânı, noksaanı mucib herşeyden pâk ve münezzeh, gâlib-i mutlak, yegâne hukûm ve hikmet sâhibi ALLÂHI TESBÎH (VE TENZÎH) ETMEKDEDİR.
(Cuma 62/1)

Yusebbihu: tesbih eder.
Sebbaha: yüzmek..
Yerdeki göklerdeki ZeRReler yâni ATOMlar;
“NeşR” lerinden “HaŞR” lerine kadar DÖNdüler, DÖNmekteler ve DÖNecekler. RABBlarına DÖNene kadar..
Bu SeBBaHa yüzüş RAKSı hep sürecek, her AN yeniden Yaratılanlara ŞEENULLAHta..
Ve ne zamAN AKILlarımız DEVR-ÂNı Anlarsa ve DEVRe İştirak ederse Yusebbihu Zikr-i Dâimindeyiz in şâe ALLAH..


ResimMuhaMMedî Me-LÂ-Me-tte ZiKRi AN-ışı ANlayış;
MeKke Merkezinde Nazîr Neyzenin, Naz NEYYini “KâBE DUY” uşu, Medine Muhitinde Nazar EsMÂsın Niyaz ŞEYYini “KâBe kavseyn UY”uşudur..

ResimMuhaMMedî Me-LÂ-Me-tte ZiKiRi Aklen-Naklen;

AkvÂL-i MuhaMMedde Şariat-ı MuhaMMedi KOYuşu,
AMÂL-i MuhaMMedde Tarikat-ı MuhaMMedî DUYuşu,
AhLÂk- MuhaMMedde Mârifet-i MuhaMMedle YUYuşu,
AhvÂL-i MuhaMMedde Hakikat-ı MuhaMMede UYuşudur

ResimMuhaMMedî Me-LÂ-Me-tte ZiKRi YAŞAyış;
HâKlen TeN MeVKi-nde bir avuç Toprağın
AKLen cAN FeVKi-nde bir kıvılcım Ateşin
NaKlen AN ZeVKi-nde bir yudum SUyun
HaKlen şeÂN ŞeVKi-nde bir solu Havanın BİZ-Bir-İZ halak-yı ZİKRidir..

şuÂN Şe’Ânda;
Matbaada “CiM” le, Mâbedde “LâM” la, MuhaMMedde “MîM” le, Mâbudda “KiM?” le Hayy Kur'ân-ı Kerimimizle;

Terbiyeli-Müteddib Beden ZARFında “BEN” in “ben Bestesi” nde
Tezkiyeli-Mütezekkâ Nefis SARFında “SEN” “sen Nefesi” nde
Tasfiyeli-Müteayyib Kalb HARFında “O” nun SÖZün Resûl SESinde
Tecliyeli-Mutahhar RuH TARFında “BİZ” in “liVeCHillah” her ŞEY-rerKESinde BİZ-BİR-İZ “iKRÂ!”;
Tedrisi, TiLÂveti, TertiLÂsı ve de Te’KRÂasın küLLî ŞEYden DUYuş-UYUşu…


وَلِلّهِ الْمَشْرِقُ وَالْمَغْرِبُ فَأَيْنَمَا تُوَلُّواْ فَثَمَّ وَجْهُ اللّهِ إِنَّ اللّهَ وَاسِعٌ عَلِيمٌ

Ve lillâhi’l- meşriku ve’l- magribu fe eynemâ tuvellû fe semme vechullâhi innallâhe vâsiun alîm: Doğu da Allah'ındır batı da. Nereye dönerseniz Allah'ın VeCHi (zâtı) oradadır. Şüphesiz Allah'(ın rahmeti ve nimeti) geniştir, O her şeyi bilendir.
(Bakara 2/115)

ResimMuhaMMedî Me-LÂ-Me-tte ZiKr-i dâiM, ÂLeMde ÂDeM AKLının;
BEDEN BUZ-luğun zAHMETin-zıdlar zevkin BİLmesi,


إِنَّا عَرَضْنَا الْأَمَانَةَ عَلَى السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَالْجِبَالِ فَأَبَيْنَ أَن يَحْمِلْنَهَا وَأَشْفَقْنَ مِنْهَا وَحَمَلَهَا الْإِنسَانُ إِنَّهُ كَانَ ظَلُومًا جَهُولًا

İnnâ aradnel emânete ales semâvâti vel ardı vel cibâli fe ebeyne en yahmilnehâ ve eşfakne minhâ ve hamelehal insân(insânu), innehu kâne zalûmen cehûlâ(cehûlen): Biz emaneti, göklere, yere ve dağlara teklif ettik de onlar bunu yüklenmekten çekindiler, (sorumluluğundan) korktular. Onu insan yüklendi. Doğrusu o çok zalim, çok cahildir.
(Ahzâb 33/72)

NEFİS SU-luğun, cAHMETin-cehenNNem fevkin BULması,


وَاللَّهُ خَلَقَ كُلَّ دَابَّةٍ مِن مَّاء فَمِنْهُم مَّن يَمْشِي عَلَى بَطْنِهِ وَمِنْهُم مَّن يَمْشِي عَلَى رِجْلَيْنِ وَمِنْهُم مَّن يَمْشِي عَلَى أَرْبَعٍ يَخْلُقُ اللَّهُ مَا يَشَاء إِنَّ اللَّهَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ

Vallâhu halaka kulle dâbbetin min mâin, fe minhum men yemşî alâ batnih(batnihi) ve minhum men yemşî alâ ricleyn(ricleyni) ve minhum men yemşî alâ erba’(erbain), yahlukullâhu mâ yeşâu, innellâhe alâ kulli şey’in kadîr(kadîrun): Allah, her canlıyı sudan yarattı. İşte bunlardan kimi karnı üzerinde yürümekte, kimi iki ayağı üzerinde yürümekte, kimi de dört (ayağı) üzerinde yürümektedir. Allah, dilediğini yaratır. Hiç şüphesiz Allah, her şeye güç yetirendir.
(Nûr 24/45)

KaLB BUHAR-lığının, rAHMETin-Resûlî SEViye sıRRında OLması,


وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا رَحْمَةً لِّلْعَالَمِينَ

Ve mâ erselnâke illâ rahmeten lil âlemîn:BİZ, Seni sadece bütün kainata rahmet olarak göndermişizdir.
(Enbiyâ 21/107)

RUH BULutluğun, el AHAD AHMEDinde-şimdi Şe’ÂNda YAŞAması,
Zâtullah Nurundan Eşya Nurunun zuhuru kademelerini-aşamalarını iyi anlamalamak,
“SUyun TESDİsi BUZdan” İNANmak,
En dış ZÂHİR Şehadet Âlemindeki EŞYâ-ŞEYler Bazarındakileri kendi başlarına buyruk nesneler sanmamak,
ALLAH celle celâluhu Ez Zâhir ALLAH celle celâluh yu ANmak;


اللَّهُ نُورُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ مَثَلُ نُورِهِ كَمِشْكَاةٍ فِيهَا مِصْبَاحٌ الْمِصْبَاحُ فِي زُجَاجَةٍ الزُّجَاجَةُ كَأَنَّهَا كَوْكَبٌ دُرِّيٌّ يُوقَدُ مِن شَجَرَةٍ مُّبَارَكَةٍ زَيْتُونِةٍ لَّا شَرْقِيَّةٍ وَلَا غَرْبِيَّةٍ يَكَادُ زَيْتُهَا يُضِيءُ وَلَوْ لَمْ تَمْسَسْهُ نَارٌ نُّورٌ عَلَى نُورٍ يَهْدِي اللَّهُ لِنُورِهِ مَن يَشَاء وَيَضْرِبُ اللَّهُ الْأَمْثَالَ لِلنَّاسِ وَاللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ

ALLÂHU NÛRUS SEMÂVÂTİ VEL ARD (ardı), meselu nûrihî ke mişkâtin fîhâ mısbâh(mısbâhun), el mısbâhu fî zucâceh(zucâcetin), ez zucâcetu ke ennehâ kevkebun durrîyyun, yûkadu min şeceratin mubâraketin zeytûnetin lâ şarkîyetin ve lâ garbiyyetin, yekâdu zeytuhâ yudîu ve lev lem temseshu nâr(nârun), nûrun alâ nûr(nûrin), yehdîllâhu li nûrihî men yeşâu, ve yadribullâhul emsâle lin nâs(nâsi), vallâhu bi kulli şey’in alîm(alîmun) : ALLAH, GÖKLERİN VE YERİN NURUDUR. O'nun nurunun misali, içinde çerağ bulunan bir kandil gibidir; çerağ bir sırça içerisindedir; sırça, sanki incimsi bir yıldızdır ki, doğuya da, batıya da ait olmayan kutlu bir zeytin ağacından yakılır; (bu öyle bir ağaç ki) neredeyse ateş ona dokunmasa da yağı ışık verir. (Bu,) Nur üstüne nurdur. Allah, kimi dilerse onu kendi nuruna yöneltip iletir. Allah insanlar için örnekler verir. Allah, her şeyi bilendir.
(Nûr 24/35)

Ve ASLa unutmamak ki;
Nurulllahın Tecellî Teknesi Mazharı NûR-u MuhaMMed aleyhi's-selâm dır. NûR-u MîMMdir mekÂNda,

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem bir hadisi kudsîde: "ALLAH celle celâluhu: "Seni kendi nûrumdan, diğer şeyleri de senin nûrundan yarattım."buyurdu" buyurmuştur.
(Îmân Ahmed, Müsned IV-127; Hâkim, Müstedrek II-600/4175; İbni Hibban, El İhsân XIV-312/6404; Aclûnî, Keşfü'l-Hâfâ I-265/827)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12883
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav) in İSM-i ŞERİFLERİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

ŞaŞkınken Resim İŞâret İZinde
TaŞkınken, TeVHİDuLLAH BİZinde
HaKKın: “bi’l- aşiyyi ve’l- ibkâr” i
DAMlayız Resim “BİZ-BİR DEnİZi” nde…

قَالَ رَبِّ اجْعَل لِّيَ آيَةً قَالَ آيَتُكَ أَلاَّ تُكَلِّمَ النَّاسَ ثَلاَثَةَ أَيَّامٍ إِلاَّ رَمْزًا وَاذْكُر رَّبَّكَ كَثِيرًا وَسَبِّحْ بِالْعَشِيِّ وَالإِبْكَارِ
Resim---Kâle rabbic’al lî âyeh(âyeten), kâle âyetuke ellâ tukellimen nâse selâsete eyyâmin illâ remzâ(remzan), vezkur rabbeke kesîran ve sebbih bil aşiyyi vel ibkâr(ibkâri): (Zekeriya) "Rabbim, bana bir alamet (ayet) ver." dedi. "Sana alamet, işaretleşme dışında, insanlarla üç gün konuşmamandır. Rabbini çokça zikret ve akşam sabah O'nu tesbih et." dedi.”
(Âl-i İmrân 3/41)

فَإِذَا قُضِيَتِ الصَّلَاةُ فَانتَشِرُوا فِي الْأَرْضِ وَابْتَغُوا مِن فَضْلِ اللَّهِ وَاذْكُرُوا اللَّهَ كَثِيرًا لَّعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ
Resim---Fe izâ kudiyetıs salâtu fenteşirû fîl ardı vebtegû min fadlillâhi vezkurûllâhe kesîren leallekum tuflihûn(tuflihûne): Artık namazı kılınca, yeryüzünde dağılın. Allah'ın fazlını isteyip arayın ve Allah'ı çokca zikredin; umulur ki felaha (kurtuluşa ve umduklarınıza) kavuşmuş olursunuz.”
(Cuma 62/10)

ResimMuhaMMedî Me-LÂ-Me-tte ZiKir;

Ağız ÂLetinin Cehrî-Vızıltısı,
Kafa Tasının Hançerî-Sızıltısı,
Kalb Hazanın İZZî -Cızırtısı,
RuH Ravzasın harfsiz-SeSSiz-SÖZsüz-Sonsuz SıRR-ı Sıfır SeSSizliği süKÛN-u…

ResimMuhaMMedî Me-LÂ-Me-tte, ŞüKRen, FiKRen ZiKR;

CeHRî Resim CüMMle CeMMde KeRRe
Resim HançERe-de Resim ZiKR-i ERRe
Kalbî Resim MuhaMMedî MeRRe
RUHî ZiKiR Resim zÂHİR ZeRRE…

MeRRe: Mürur etmek.. gölge GELip-GEÇmesi ÖMÜRü.. ZiKR-i EZiZ LeZZeti..

Resim---Muttârif bin Abdullah bin Eş-Şihhir babasından naklen diyor ki: “Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’i namaz kılarken gördüm: göğsünde ağlamaktan meydana gelen ve tıpkı değirmen iniltisi (sesi) gibi bir inilti (eziz) vardı.”
(Ebu Dâvud, Sünen, Salât 157-904)

ResimMuhaMMedî Me-LÂ-Me-tte, ZiKiR;

Kafadaki BASAR objektifini, Kalbdeki BASÎRET Okuleriyle ReSÛLLî SEViyede HaYYlayıp,
EşYÂda Gafletten, OLAYda Cehâletten, Zamanda Dalaletten, ZaNNda İhanetten GEÇip,
Her yerde gayretle, her zaman merhametle, her hâlde muhabbetle, her şey/keste hakikatı SEÇmektir Kur'ân-ı Kerimce…

وَاذْكُرِ اسْمَ رَبِّكَ وَتَبَتَّلْ إِلَيْهِ تَبْتِيلًا
Resim---Vezkurisme rabbike ve tebettel ileyhi tebtîlâ: Rabbinin ismini zikret ve her şeyden kendini çekerek-keserek yalnızca O'na yönel.”
(MüzeMMil 73/8)

وَاذْكُرِ اسْمَ رَبِّكَ بُكْرَةً وَأَصِيلًا
Resim---Vezkurisme rabbike bukreten ve asîlâ: Ve sabah, akşam Rabbinin adını zikret.”
(İnsÂN 76/25)

Zikir Bilmektir; PîR ŞAHı,
Vesile Resim RASÛLULLAHı,
Yüz kERRE Subâanallahı
Resim LÂ İlâhe ilLÂ ALLAHı…

Resim---Ebû Talib'in kızı Ümmühâhî şöyle anlatıyor: "Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bir gün evimizi teşrif etmişti. Ben kendisine: "Yâ Rasûlallah, artık yaşlandım ve zayıfladım. Bana oturduğum yerden yapabileceğim bir amel tavsiye etseniz." dedim. Şöyle buyurdular: "Yüz kere sübhanallah de!.. Yüz kerre elhamdu lillah de!.. Yüz kerre de la ilahe illallah de!.."
(Ahmed b. Hanbel, Müsned, VI, 344)

ResimMuhaMMedî Me-LÂ-Me-tte, ZiKiR;

ŞaRRden HaYRa Kaçmak İçin,
SıRRın SEYRe SAÇmak İçin,
Resim EL ELe RASÛLULLAHa
KöR gÖZünü Açmak için…

Resim---Gözleri kapanan bir adam Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e gelerek: "Ya Rasulallah gözlerim kapandı. Benim için dua buyur." dedi. Peygamberimiz şu karşılığı verdi: "Abdest al, iki rek'at namaz kıl, sonra da şöyle de: “Allah'ım peygamberin Muhammed ile sana tevessül ediyorum. Ey Muhammed, gözümün açılması için senin şefaatçi olmanı istiyorum. Allah'ım onun hakkımdaki şefaatını kabul buyur." Ardından Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle ilave etti: "Bir ihtiyacın olduğu zaman hep aynısı yap!" Bu olaydan sonra adamın gözleri açılmıştır.
(Tirmizi, Deavat, 49; İbn Mace, İkame, 5; İbn Hanbel, IV, 138)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12883
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav) in İSM-i ŞERİFLERİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

ResimMuhaMMedî Me--Me-tte, ZiKiR;

cÂN EVİmde cÂN CeRR-y-ÂN-ım
NûR-u MÎMde CeMM tek ÂN-ım
ZiKR etmekten utÂNırımmm,
Ben deki BEN-im.. SultÂNım!.. SuS maktır..


فِي بُيُوتٍ أَذِنَ اللَّهُ أَن تُرْفَعَ وَيُذْكَرَ فِيهَا اسْمُهُ يُسَبِّحُ لَهُ فِيهَا بِالْغُدُوِّ وَالْآصَالِ
Fî buyûtin ezinallâhu en turfea ve yuzkere fîhesmuhu yusebbihu lehu fîhâ bil guduvvi vel âsâl: (Bu nur,) Allah'ın, onların yüceltilmesine ve isminin zikredilmesine izin verdiği evlerdedir; onların içinde sabah akşam O'nu tesbih ederler. (Nûr 24/36)

رِجَالٌ لَّا تُلْهِيهِمْ تِجَارَةٌ وَلَا بَيْعٌ عَن ذِكْرِ اللَّهِ وَإِقَامِ الصَّلَاةِ وَإِيتَاء الزَّكَاةِ يَخَافُونَ يَوْمًا تَتَقَلَّبُ فِيهِ الْقُلُوبُ وَالْأَبْصَارُ
Ricâlun lâ tulhîhim ticâratun ve lâ bey’un an zikrillâhi ve ikâmis salâti ve îtâiz zekâti yehâfûne yevmen tetekallebu fîhil kulûbu vel ebsâr(ebsâru) : (Öyle) Adamlar ki, ne ticaret, ne alışveriş onları Allah'ı zikretmekten, dosdoğru namazı kılmaktan ve zekatı vermekten 'tutkuya kaptırıp alıkoymaz'; onlar, kalplerin ve gözlerin inkılaba uğrayacağı (dehşetten allak bullak olacağı) günden korkarlar. (Nûr 24/37)

ResimMuhaMMedî Me--Me-tte, ZiKiR;

ceheNNeMde CeLÂlinde
DeM bu DeM de KemÂLinde
cÂNa ceNNet CemÂLinde
Hâ-i Hazır HeM-HÂLinde.. HuZuRda HaZıR-HıZıR Olmaktır..

ResimMuhaMMedî Me--Me-tte, ZiKiR;

Zikir, VARını SATmaktır
fASLın ASLına KATmaktır
YAŞAyarak YAŞAtarak
ANLAdığın ANLATmaktır
Resim
IpıSSız dAĞlar BAŞInda
Dönen DEĞirMENN Taşında
Bir YETîMin gÖZ YAŞInda
RaSÛLullah ah! ı OLmaktır..


Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Her kim bir yetimin başını silerse elinin geçtiği her kıla karşılık ona kıyamet günü bir nur olur." buyurur.
(İbn Mesud radiyallahu anhu’dan, Ahmed b. Hanbel, Müsned: 5/250, 265.)

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:“Yetim ağladığı zaman onun ağlamasından Rahmân'ın Arş'ı titrer. Yüce Allah meleklerine buyurur ki: Ey meleklerim! Şu babası toprakta kaybedilmiş olan yetimi ağlatan kimdir? Melekler: "Sen en iyi bilensin ey Rabbimiz! derler. Yüce Allah buyurur ki: "Şahit olunuz, her kim bunu susturur, hoşnut ederse ben de onu kıyamet günü hoşnut etmeye garanti veriyorum." Buyurdu.
(Ömer radiyallahu anhu’dan, Kurtubi, Camiu li Ahkâmi’l-Kur’an: 20/101.)

ResimMuhaMMedî Me--Me-tte, ZiKiR;

KeVSeR BİZin BİR OLmaktır
VeKiL-i VeZiR OLmaktır
Öksüzü - YETİMine Kefil
Hizmette KıtmîR Olmaktır..


Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Ben ve yüce olan Allah'tan korktuğu takdirde, yetime kefil olan şu ikisi gibiyiz" buyurmuş ve şehadet parmağıyla orta parmağını göstermiştir.”
(Buhari, Talak: 25; Edeb: 24; Müslim, Zühd: 42; Ebu Davud, Edeb: 123; Tirmizi, Birr: 14; Muvatta, Şiir: 5; Ahmed b. Hanbel, Müsned: 2/375; 5/333; Beyhaki, Sunenu’l-Kubrâ: 6/283.)

ResimMuhaMMedî Me--Me-tte, ZiKiR Âşıkçadır;

Desinler ZıRR deLi KAÇık
SîNesizin SıRRı SAÇık
HİÇte HEPte gİZli-AÇIK
Şu ÂN ŞeÂN ŞAHI OLmaktır..


Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Allah’ı öyle çok zikredin ki, tâ -insanlar- size mecnun/deli desinler.” Buyurmuştur.
(Ebu Said el-Hudrî radiyallahu anhu’dan, Ahmed b. Hanbel, 3/68; Hâkim, 1/499; Mecmau’z-Zevaid, 10/16).

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: Allah (c c ) şöyle buyurmuştur: Ben kulumun Beni sandığı gibiyim ve Bana dua ettiği , Beni zikrettiği zaman onunla beraberim Kim Beni kendi nefsinde zikrederse (içinden geçirirse), Ben de onu kendi nefsimde zikrederim (içimden geçiririm) Kim Beni kalabalıkta, bir cemaat içinde zikrederse, Ben de onu, ondan daha hayırlı bir cemaat içinde zikrederim O, Bana bir karış yaklaşırsa Ben ona bir arşın (adım) yaklaşırım O Bana bir arşın yaklaşırsa, Ben ona bir kulaç yaklaşırım O Bana yürüyerek gelirse Ben ona koşarak giderim Kim Bana şirk koşmaksızın bir arz dolusu günahla gelse, Ben de onu bir o kadar mağfiretle karşılarım Buyurmuştur.
(Buhârî, Tevhid 15, 35, 50; Müslim, Zikir 2, hadis no: 2675, 4/2061, Tevbe 1; Tirmizî, Deavât 142, hadis no: 3598)


ResimMuhaMMedî Me--Me-tte, ZiKiR;

Coşmak Gönül GÖLÜ gibi
Koşmak ÇİLE ÇÖLÜ gibi
Bir Nefes Kalmamak HAKKsız
cÂN CeRRyÂNsızResim ÖLÜ gibi..

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Allah’ı zikredenle zikretmeyen, diri ile ölü gibidirler ” buyurmuştur.
(Buhârî, Deavât 67)

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “İçerisinde Allah zikredilen evlerin misali ile içerisinde Allah zikredilmeyen evlerin misali, diri ile ölünün misali gibidir ” buyurmuştur.
(Buhârî, Deavât 66; Müslim, Salâtü’l-Müsâfirîn 211, hadis no: 779)

ResimMuhaMMedî Me--Me-tte, ZiKiR;

Bir DAMLa lık Resim AŞK TASında
Hasul- HASS MîM Ortasında
BİZ BİR-İZ BiRlik-Dirliği
ResimHâL-i Hazır HALKASInda..

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Bir topluluk Allah’ı zikretmek üzere otururlarsa, melekler onları kuşatır, rahmet onları kaplar, üzerlerine sekîne (huzur, feyiz) iner ve Allah onları yanındakilere (meleklere) zikreder ” buyurmuştur.
(Müslim, Zikir 25, 30, hadis no: 2689, 2700, 4/2069; Tirmizî, Deavât 7, hadis no: 3375)

ResimMuhaMMedî Me--Me-tte, ZiKiR;

Gübresiyle GÜLü ile
Ateşiyle KÜLü ile
Ayırmadan Gayırmadan
HaMMı-TaMMı TÜLü ile

Resim

DuÂnın Niyaz NAZında
NâRdan NûRa Avazında
HaKKın Eli-tELi OLmak
AŞKın BİZ BİR-İZ SAZında

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Allah’ın, yollarda dolaşıp zikredenleri araştıran melekleri vardır Allah Teâlâ’yı zikreden bir cemaate rastlarlarsa, birbirlerini 'aradığınıza gelin' diye çağırırlar (Hepsi gelip) onları kanatlarıyla kuşatarak dünya semâsına kadar arayı doldururlar Allah, -onları en iyi bilen olduğu halde- meleklere sorar: ‘Kullarım ne diyorlar?’ ‘Seni tesbih ediyorlar, Sana tekbir okuyorlar, Sana tahmîd (el-hamdü lillâh) okuyorlar Sana ta’zim (temcid) ediyorlar’ derler Rab Teâlâ sormaya devam eder: ‘Onlar Beni gördüler mi?’ ‘Hayır!’ derler ‘Ya görselerdi ne yaparlardı?’ ‘Eğer Seni görselerdi ibâdette çok daha ileri giderler; çok daha fazla ta’zim, çok daha fazla tesbihde bulunurlardı’ derler Allah tekrar sorar: ‘Onlar ne istiyorlar?’ ‘Senden cennet istiyorlar ’ ‘Cenneti gördüler mi?’ der ‘Hayır Ey Rabbimiz!’ derler ‘Ya görselerdi ne yaparlardı?’ der ‘Eğer görselerdi, derler, ‘cennet için daha çok hırs gösterirler, onu daha ısrarla isterler, ona daha çok rağbet gösterirlerdi ’ Allah Teâlâ sormaya devam eder: ‘Neden istiâze ediyorlar (sığınıyorlar)?’ ‘Cehennemden istiâze ediyorlar’ derler ‘Onu gördüler mi?’ der ‘Hayır Rabbimiz, görmediler!’ derler ‘Ya görselerdi ne yaparlardı?’ der ‘Eğer cehennemi görselerdi ondan daha şiddetli kaçarlar, daha şiddetli korkarlardı’ derler Bunun üzerine Rab Teâlâ şunu söyler: ‘Sizi şâhid kılıyorum, onları affettim!” Rasûlullah (s a s ) sözüne devamla şunu anlattı: “Onlardan bir melek der ki: ‘Bunların arasında falanca günahkâr kul da var Bu onlardan değil O başka bir maksatla uğramıştı, oturuverdi ’ Allah Teâlâ; ‘Onu da affettim, onlar öyle bir cemaat ki, onlarla oturanlar da onlar sâyesinde bedbaht olmazlar’ buyurur ” Buyurmuştur.
(Buhârî, Deavât 66; Müslim, Zikr 25, hadis no: 2689; Tirmizî, Deavât 140, hadis no: 3595)

ResimMuhaMMedî Me--Me-tte, ZiKiR;

GÖRüp gönül GÜZELini
SÎNede SehER YELini
NûR-u MîM göBEk BAĞında
Ehl-i Beyt EREen Elini..

Resim

ZiRR-i DÂim seni-beni
leyLÂ Eder mecNÛN Eder
Fatma aNa DEĞirMENi
ÖĞÜTür VARın UN Eder..
aleyhumu's-selâm

İmam Ali kerremullahi veche anlatıyor: Fâtımanın, değirmen kullanmaktan elleri yara oldu, kırba ile su taşımaktan da omuzları incinmişti Peygambere hizmetçi getirilmişti Ben Fâtımaya dedim ki: “Babana gidip Ondan bir hizmetçi ister misin?” O da babası Rasûlullahın yanına gitti O, yanındaki bazı adamlarla konuşuyordu Fâtıma da (bir şey söylemeden) geri döndü Ertesi gün Rasûlullah Fâtımaya gelerek: “Kızım, ihtiyacın ne idi?” diye sordu Fâtıma sükût edip cevap vermedi Ben araya girip: “Ben anlatayım Ey Allahın Rasûlü!” dedim ve açıkladım: “Fâtımanın değirmen kullanmaktan elleri yara oldu, kırba ile su taşımaktan da omuzları incindi Köleler gelince ben kendisine, size uğramasını, sizden bir hizmetçi istemesini ve böylece biraz rahata kavuşmasını söyledim Bu açıklamam üzerine Rasûlullah: “Ey Fâtıma, Allah’tan kork! Allah'a olan farzlarını edâ et, âilenin işlerini yap Yatağına girince otuz üç kere sübhânellah, otuz üç kere elhamdü lillâh, otuz dört kere Allahu ekber de; Böylece hepsi yüz yapar Bu zikir, senin için hizmetçiden daha hayırlıdır ” buyurdular Fâtıma (as): “Allahtan ve Allahın rasûlünden râzıyım dedi Rasûlullah ona hizmetçi vermedi

(Buhârî, Fedâilu’l-Ashâb 9, Humus 6, Nafakaat 6, 7, Deavât 11; Müslim, 80 hadis no: 2727; Tirmizî, Deavât 24, hadis no: 3405; Ebû Dâvud, Harâc 20, hadis no: 2988, 2989, Edeb 109, hadis no: 5062-5063)

Resim MuhaMMedî Me--Me-tte, EREN ELLerinde ZiKRullah;

ARZdan ARŞa AĞmak ZiKiR
HaLKa HaYRı SAĞmak ZiKiR
GüL-Gübreyi Ayırmadan
RAHMet OLup YAĞmak ZiKiR

Resim

AŞKı DUY-ÂN bir Kuyu
UYarır bin KUYUyu
Şeker Şerbet BAL keser
Bin-BİRkUYUnun SUyu.. ER-DEMM-in EDEe BİLMektir..


إِنَّ الَّذِينَ يُبَايِعُونَكَ إِنَّمَا يُبَايِعُونَ اللَّهَ يَدُ اللَّهِ فَوْقَ أَيْدِيهِمْ فَمَن نَّكَثَ فَإِنَّمَا يَنكُثُ عَلَى نَفْسِهِ وَمَنْ أَوْفَى بِمَا عَاهَدَ عَلَيْهُ اللَّهَ فَسَيُؤْتِيهِ أَجْرًا عَظِيمًا
İnnellezîne yubâyiûneke innemâ yubâyiûnallâhe, yedullâhi fevka eydîhim, fe men nekese fe innemâ yenkusu alâ nefsihî, ve men evfâ bi mâ âhede aleyhullâhe fe se yu’tîhi ecren azîmâ: “Muhakkak ki sana biat edenler ancak Allah'a biat etmektedirler. Allah'ın eli onların ellerinin üzerindedir. Kim ahdini bozarsa, ancak kendi aleyhine bozmuş olur. Kim de Allah ile olan ahdine vefa gösterirse Allah ona büyük bir mükâfat verecektir. (Fetih 48/10)

ResimMuhaMMedî Me--Me-tte, ZiKRullah;

kul ihvÂNi SÖZü kes!
cÂN Dediğin bir nefes
bir nefeslik nâsibin
gün gelir BULur herkes..

Yüce RABBımız ALLAH celle celâluhu;
Şeriatın Şekil-Beden Terbiyesinde Âlimleriyle
Tarikatın Akıl-Nefis Tezkiyesinde Âlim-Kâmilleriyle
Mârifetin Vekil-Kalb-Vekil Tasfiyesinde Âlim-Kâmil-Ârifleriyle
Hakikatın Nakil-RUH Tecliyesinde Âlim-Kâmil-Ârif-Âşık İNSAN-larıyla,
Zİkr-i Dâim-ilk Ahdine Hâmil kılsın!
Fİkr-i Dâim Hayatına Kâmil kılsın!
Şükr-ü Dâim İmanına Âmil kılsın!
SAbr-ı Dâim Şefâatın Şâmil kılsın!
Affatsin, Bağışlasın ve RAHMetine Garketsin!

Âmin!..

Âmin Yâ Latîf Yâ Kerîm ALLAH celle celâluhu!
Âmin Yâ Rahîm Yâ Vedûd ALLAH celle celâluhu!
Âmin Yâ Fettâh Yâ Gaffâr ALLAH celle celâluhu!
Âmin Yâ Settâr Yâ ALLAH ALLAH celle celâluhu!..

MuhaMMedî MuhaBBetlerimİZle!..
Kul İhvâni
Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12883
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav) in İSM-i ŞERİFLERİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

AKLen ZİKİR KAVramı
nAKLen ZİKİR KIVamı

Kavram, ÖZün-sÖZün SESini, Sahibinin Nefesini, Nefsinde DUYmak-UYmak-ANlamak..
Kıvam ise, Anladığını her AN, ANmak, ANmak, ANmak!
Zikir, ANdığını unutmamak ki unutursa hatırlayıp yine ANmak..

AYNen ANla ASLın ANmak
ASLın fASLın ASLı sANmak
ZÂTen AYNen ASLen en NÛR
KeReM KEVSERİne kANmak

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin: “Men arefe nefsehu fekad arefe Rabbehu: Nefsinin Bilen RABBini BİLir”” buyurmuştur.

(Aclunî, Keşfü’l-Hâfâ II/343 (2532)

Buyruğunu YAŞAmak.. “YAŞAnmayan Yalan sözümüzü ANlamaktır Zikrin zÂHİR Düzen Kavramı her yerde her zamAN-AN

Zikrin BÂtın Denge Kıvamı ise her HÂLde hep yanan bir AMPÜL-Keban gibi, Merkez-Muhit BİZ BİR-iZliği Zikr-i Dâiminde Kâim OL-uş ŞEÂNına, her ÂN İştirak şerefi Şefaatından Şifâ Şarabıdır ceNNetten ki NuR-u MiMdir hamdolsun..

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “ALLAH celle celâluhu şöyle buyurmuştur: “Ben kulumun Beni sandığı gibiyim ve Bana dua ettiği, Beni zikrettiği zaman onunla beraberim Kim Beni kendi nefsinde zikrederse, Ben de onu kendi nefsimde zikrederim Kim Beni kalabalıkta, bir cemaat içinde zikrederse, Ben de onu, ondan daha hayırlı bir cemaat içinde zikrederim O, Bana bir karış yaklaşırsa Ben ona bir arşın yaklaşırım O Bana bir arşın yaklaşırsa, Ben ona bir kulaç yaklaşırım O Bana yürüyerek gelirse Ben ona koşarak giderim Kim Bana şirk koşmaksızın bir arz dolusu günahla gelse, Ben de onu bir o kadar mağfiretle karşılarım!”

(Buhârî, Tevhid 15, 35, 50; Müslim, Zikir 2, hadis no: 2675, 4/2061, Tevbe 1; Tirmizî, Deavât 142, hadis no: 3598)

Durmadan atan kalblerimiz gibi sürekli DUYuş-UYuş, ANış-ANılış, SEViş-SEViliş HaYYatını ANlamak Zikrin İlliyin kavramı..
Suskun mezar taşları gibi diri gözüken ÖLÜlük MeYYiti Zikrin Esfelin susuş kıvamı
Bedenen-Nefsen İSLAH oluş Kavramı ve Kalben RUHen İFLAH Oluş Kıvamı..

Nemrud ceheNNeminde İbrahim gülü AÇış AŞKı..
Ebu Cehil cehâletinde Ölüp MuhaMMed aleyhi's-selâm kemâletınde Diriliş meşki..
Şimdi şu ÂNdaki Zikir SESinin SÖZü İlmi, Zikir Nefesinin Sohbeti AYNen ZÂTını İrade ediş Zevki ve Zikir Neşesinin İdrak-İştirak Hazzının KEVSER KIVAMI....

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Mutü kable en temutü: ÖLmeden önce ÖLünüz!”

(Aclunî, Keşfü’l-Hâfâ II-291-2669)

bUYurdu ve DUYurdusuna UYdum UYANIşı-UYUmayış kıvamı..
Zâhir-Bâtın Mıknatısı AKLın, Evvel-Âhir Uçlarını HATM ile NAKLen ZiKrullahı ZeRRe-KüRRede Zikir ZeMZeMi Kıvamı

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Allah’ı zikredenle zikretmeyen, diri ile ölü gibidirler ” buyurmuştur.

(Buhârî, Deavât 67)

cAN CeRRyÂNın her AN Yaratanından habersiz ASLına ÖLÜ, fASLına diri Bedenler-Evler ile,
cAN-cÂNÂN CEMinde ceNNet yaşayan yaşatan Nefislerin, Kalblerin Ruhların cihÂNda ZİKRULLAH cünbüşü kıvamı..

“İçerisinde Allah zikredilen evlerin misali ile içerisinde Allah zikredilmeyen evlerin misâli, diri ile ölünün misâli gibidir ” buyurmuştur.

(Buhârî, Deavât 66; Müslim, Salâtü’l-Müsâfirîn 211, hadis no: 779)

Zemheri-Tefrit CeheNNemimde Zikirsiz DONan Bedenim benim!..
Câhim-İfrat CeheNNemimde Zikirsiz YANan Nefsim benim!..
ZıTları zevkedemediğim kefere kavramlarım!..

Ebû Hureyre (r.a.)'dan. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem: "Sıcak şiddetlendiğinde namazı serinliğe bırakın. Çünkü sıcağın şiddetlenmesi cehennemin kaynamasından dolayıdır. Cehennem Rabb'ine: "Ey Rabb'im bir kısmım bir kısmımı yedi" diye şikayette bulunmuş, bunun üzerine cehenneme, bir nefes kış ayında, bir nefes de yaz ayında olmak üzere iki nefese izin verilmiştir. Duyduğunuz sıcağın en şiddetlisi ile soğuğun en şiddetlisi işte budur." buyurmuştur.
(Sahîh-i Buhârî, Kütüb-i Sitte Serisi:1, Hadis No:332, sf:115)

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selleme Teslimiyyet-İstikamet SEViyesinde,
Müslüman Olan ceheNNemlerimin CAN Cenneti Kıvamım!..
Tevhid takvimim, ALLAHa AKış ARKım, aHSeN-i taKViMim, gönül kıvamım ve AK-AN ZİKRimm İnşae ALLAH


لَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ فِي أَحْسَنِ تَقْوِيمٍ
“Lekad halaknel insâne fî ahseni takvîm(takvîmin) : Biz insanı en güzel KIVAMda yarattık.” (Tîn 95/4)


Zikir; hatırlamak, yad etmek, zihinde tutmak, unutmamaya çabalamak, unutursa tezce hatırlamaktır.. Hakça ise Rububiyyet kevniyyeti sahibliği gibi Şu ÂNdaki ŞEÂNa fiilen SEBBEHA İştirakiz hazzıdır ki Zikr-i Dâim Allah Dostlarının hemdemHÂLLeridir…

Zikir ve türecleri Kur'ân-ı Kerimimizde 250 den çok yerde zikredilir.
Zikrin İLKi ve Temeli ve de Şu ÂNdaki Tecellisi;

وَإِذْ أَخَذَ رَبُّكَ مِن بَنِي آدَمَ مِن ظُهُورِهِمْ ذُرِّيَّتَهُمْ وَأَشْهَدَهُمْ عَلَى أَنفُسِهِمْ أَلَسْتَ بِرَبِّكُمْ قَالُواْ بَلَى شَهِدْنَا أَن تَقُولُواْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ إِنَّا كُنَّا عَنْ هَذَا غَافِلِينَ

Ve iz ehaze rabbuke min benî âdeme min zuhûrihim zurriyyetehum ve eşhedehum alâ enfusihim, E LESTU BİRABBİKUM, KÂLÛ BELÂ, ŞEHİDNÂ, en tekûlû yevmel kıyâmeti innâ kunnâ an hâzâ gâfilîn: Hani Rabbin, Adem oğullarının sırtlarından zürriyetlerini almış ve onları kendi nefislerine karşı şahidler kılmıştı: "BEN SİZİN RABBİNİZ DEĞİL MİYİM?" (DEMİŞTİ DE) ONLAR: "EVET (RABBİMİZSİN), ŞAHİD OLDUK" demişlerdi. (Bu,) Kıyamet günü: "Biz bundan habersizdik" dememeniz içindir. (A’râf 7/172)

Elset Bezmindeki-O AN ki SÖZe, şu ÂN ŞeÂNuLLAHta Aklen, NAklen ve Fiilen ŞeHÂDEtimizdir ZİKRimiz-ZiKRuLLAH!..

KeLÂMuLLAH olan Kur'ân-ı Kerimimizin Temeli Esası Uluhiiyyeti ZİKRdir ve kendisi de ZÂTen şu ÂNda BiZZÂTihi ZiKRUllahtır
ZiKiRdir:


ذَلِكَ نَتْلُوهُ عَلَيْكَ مِنَ الآيَاتِ وَالذِّكْرِ الْحَكِيمِ
Zâlike netlûhu aleyke minel âyâti vez zikril hakîm: Bunları biz sana âyetlerden ve hikmetli ZİKR'den (KUR'ÂN'dan) okuyoruz. (Âl-i İmrân 3/58)

İnsanoğlu Ya Mezkûrdur.. Zikretmiş geçmiş ama el ÂN gaflette Mâsiva peşine DÜŞmüştür ki ALLAH celle celâluhu UYanıp AYıkmasını Uyarmakta ve ZİKR etmesini EMRetmektedir;

إِلَّا أَن يَشَاء اللَّهُ وَاذْكُر رَّبَّكَ إِذَا نَسِيتَ وَقُلْ عَسَى أَن يَهْدِيَنِ رَبِّي لِأَقْرَبَ مِنْ هَذَا رَشَدًا
İllâ en yeşâallâhu vezkur rabbeke izâ nesîte ve kul asâ en yehdiyeni rabbî li akrabe min hâzâ reşedâ: Ancak Allah'ın dilemesiyle (yapacağım de). Ve unuttuğun zaman Rabbini zikret ve de ki: “Rabbimin beni (Allah'a) bundan daha yakın (daha üstün) bir irşad seviyesine ulaştırmasını umarım. (Kehf 18/24)
Rüşd: Doğru yol bulup bağlanmak. Hak yolunda salabet, metanet ve kemal-i isabetle dosdoğru gitmek. * Hayra isabet etmek. * Büluğa ermek. * İstikamette olmak. Dinine ve malına zarar gelecek şeyi bilmek, doğru düşünmek. * Kişinin akıl ve idraki kavi ve tedbiri metin olmak.
İrşâd: Doğru yolu göstermek. Akli ve kalbi, mukni ve te'sirli eserler veya sözlerle gafletten uyandırıp hidâyet yolunu göstermek. Cadde-i kürba-yı Kur'aniye yolunda selâmetle devam ettirmek. Allah'a ibadet ve itaata kavuşturmak. Veli bir zâtın, bir kimsenin hidâyete ermesine vesile olması. * Ist: Hak ve hakikatı arayan kimselere bir mürşid-i ekmelin Kur'ânî ve İslâmî eserleriyle veya sözüyle Sırat-ı Müstakim olan İslâmiyet yolunu tanıtması ve tarif etmesi. İmanı kuvvetlendiren ve inkişaf ettiren tahkikî ve yakînî delillerle hak ve hakikatı talim ve tedris etmesi.
Mürşid: (Rüşd. den) İrşad eden, doğru yolu gösteren, gafletten uyandıran. Peygamber vârisi olan, kılavuz. Tarikat piri, şeyhi.

MuhaMMedî MeLÂMetin ANA İlkesi Mürşid-i MUTLAK MuhaMMed aleyhi's-selâmdır ve her ÂN ReSÛLiyyeti Hayydır.. Önümüzdeki tüm PÎRlerimiz ise. Saff ve SûFî MuhaMMedî Hasbî Hizmetçileridir ÜMMet-i MuhaMMed aleyhi's-selâmın..

İnsanoğlu Ya da ZÂKİRdir. Sürekli Zikreden-zikredicidir ki, ALLAH celle celâluhu bazı âyet-i celîlerinde mutlak kayıdsız ZİKRi EMReder ki bu KALBî Zİkİrdir ve Kalbin her Nabız ATIŞındaki “ALLAH!” vuruşunu DUYuş ve UYUş ZİKridir.. Böylesi BÜYÜKlerimizin bizzât Şâhidiyim hamdolsun!..


قَالَ رَبِّ اجْعَل لِّيَ آيَةً قَالَ آيَتُكَ أَلاَّ تُكَلِّمَ النَّاسَ ثَلاَثَةَ أَيَّامٍ إِلاَّ رَمْزًا وَاذْكُر رَّبَّكَ كَثِيرًا وَسَبِّحْ بِالْعَشِيِّ وَالإِبْكَارِ
Kâle rabbic’al lî âyeh(âyeten), kâle âyetuke ellâ tukellimen nâse selâsete eyyâmin illâ remzâ(remzan), vezkur rabbeke kesîran ve sebbih bil aşiyyi vel ibkâr: (Zekeriya) "Rabbim, bana bir alamet (ayet) ver." dedi. "Sana alamet, işaretleşme dışında, insanlarla üç gün konuşmamandır. Rabbini çokça zikret ve akşam sabah O'nu tesbih et." dedi. (Âl-i İmrân 3/41)

Aşiyy: Akşam, akşam üzeri. Geç olunca.
İbkâr: Fecirden kuşluğa kadar olan vakit. Bekr, bekir, bekâr da aynı kökten..

MâsiVÂ ile 3 gün İç Bağlantıyı kesip İçerde ZİKrullaha Dışradaysa fiilen Sünnetullah üzere şeÂNullah SeBBehasıan İştirak TÜMMlüğü muhtşem ANLAtımda..

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اذْكُرُوا اللَّهَ ذِكْرًا كَثِيرًا
Yâ eyyuhâllezîne âmenûzkûrullâhe zikren kesîrâ: Ey iman edenler, Allah'ı çokça zikredin. (Ahzab 33/41)

Kesret-Çokluk İçinde Vahdet Zikri.. ve ÇOKluğu TEKte BİLip-BULup-OLup Fiilen Yaşayarak Rububiyyet KEVNine-Yeniden Yaratılış ANLAyışını her ÂN YAŞAmak Şefâat-ıRasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Şerefi..

فَإِذَا قُضِيَتِ الصَّلَاةُ فَانتَشِرُوا فِي الْأَرْضِ وَابْتَغُوا مِن فَضْلِ اللَّهِ وَاذْكُرُوا اللَّهَ كَثِيرًا لَّعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ
Fe izâ kudiyetıs salâtu fenteşirû fîl ardı vebtegû min fadlillâhi vezkurûllâhe kesîren leallekum tuflihûn: Artık namazı kılınca, yeryüzünde dağılın. Allah'ın fazlını isteyip arayın ve Allah'ı çokca zikredin; umulur ki felaha (kurtuluşa ve umduklarınıza) kavuşmuş olursunuz. (Cum’a 62/10)

Vahdet CEM’i CUMÂsından Kesret CEMMiyyetine ÇIKışta tıpkı CerryÂNa Bağlı ÂLET gibi her ÂN Zikrullahta OLuş NEŞ’esi..

Bu şak-şuka ve herc ü merc Dünyasında sürekli Kalbî-İÇ ZİKİr temposuna uyamayan gaflete düşenler için ise ALLAH celle celâluhu Kur'ân-ı Keriminde Dille-Lisanî Zikri EMRetmektedir;


وَاذْكُرِ اسْمَ رَبِّكَ وَتَبَتَّلْ إِلَيْهِ تَبْتِيلًا
Vezkurisme rabbike ve tebettel ileyhi tebtîlâ: Rabbinin ismini zikret ve her şeyden kendini çekerek yalnızca O'na yönel., (Müzzemmil 73/8)

Tebettel- tebtîlen: Gönülden bağlan, ona yönel, ona ulaş öyle ki, tam bir yönelişle, herşeyden kesilerek..

وَاذْكُرِ اسْمَ رَبِّكَ بُكْرَةً وَأَصِيلًا
Vezkurisme rabbike bukreten ve asîlâ: Ve sabah, akşam Rabbinin adını zikret.(Dehr 76/25)

Kısacası her KULu için Zikrullah kesinlikle Emredilmiştir ve Zâkirun-Mezkurun Oluş ZİKReden-ZİKredilen ve ZİKRin Fiili-Şeenî ve Şahhidî Tecellîsi VADedilmiştir:

فَاذْكُرُونِي أَذْكُرْكُمْ وَاشْكُرُواْ لِي وَلاَ تَكْفُرُونِ
Fezkurûnî ezkurkum veşkurû lî ve lâ tekfurûn: Öyle ise Beni zikredin ki Ben de sizi zikredeyim. Ve Bana şükredin ve Beni inkâr etmeyin-nankörlük etmeyin. (Bakara 2/152)

Her zaman her yer ve her HALde Rabbımız teâlânın SÖZü-Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selemin SESi olan Kur'ânî ZİKrULLAHı; her şu ÂNında şiâr edinenler-MuhaMmedî İzi, belirtisi, işareti, nişanı, ayırt edici iyi âdeti ZİKrULLAH OLanlar Kur'ân-ı Kerim Övülmüştür:

فِي بُيُوتٍ أَذِنَ اللَّهُ أَن تُرْفَعَ وَيُذْكَرَ فِيهَا اسْمُهُ يُسَبِّحُ لَهُ فِيهَا بِالْغُدُوِّ وَالْآصَالِ
Fî buyûtin ezinallâhu en turfea ve yuzkere fîhesmuhu yusebbihu lehu fîhâ bil guduvvi vel âsâl: Allah'ın, içinde İsmi'nin yükseltilmesine ve zikredilmesine izin verdiği evlerin içinde (Allah'ın nuru) vardır. Orada O'nu, sabah akşam tesbih ederler. (Nûr 24/36)

رِجَالٌ لَّا تُلْهِيهِمْ تِجَارَةٌ وَلَا بَيْعٌ عَن ذِكْرِ اللَّهِ وَإِقَامِ الصَّلَاةِ وَإِيتَاء الزَّكَاةِ يَخَافُونَ يَوْمًا تَتَقَلَّبُ فِيهِ الْقُلُوبُ وَالْأَبْصَارُ
Ricâlun lâ tulhîhim ticâratun ve lâ bey’un an zikrillâhi ve ikâmis salâti ve îtâiz zekâti yehâfûne yevmen tetekallebu fîhil kulûbu vel ebsâr: Ticaretin ve alışverişin, onları Allah'ın zikrinden, namazı ikame etmekten ve zekâtı vermekten alıkoymadığı adamlar ki (onlar), kalplerin ve gözlerin (dehşetten) döneceği günden korkarlar.” (Nûr 24/37)


ALLAH celle celâluhu Kalblerimize gelebilecek ZİKrULLAHtan yüzçevirme ilhamını kurutsun ki, ZİKrULLAHtan yüz çevirenler için Dünya Yokluk ceheNNemi ahreti ise KÖRlük Gayya Kuysu olacağı açıkça BUYurulmuştur:

وَمَنْ أَعْرَضَ عَن ذِكْرِي فَإِنَّ لَهُ مَعِيشَةً ضَنكًا وَنَحْشُرُهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ أَعْمَى
Ve men a’rada an zikrî fe inne lehu maîşeten danken ve nahşuruhu yevmel kıyâmeti a’m: Ve kim Benim zikrimden yüz çevirirse, o taktirde mutlaka onun için sıkıntılı bir geçim (hayat) vardır. Ve kıyâmet günü onu, kör olarak haşredeceğiz.(Tâ-Hâ 20/124)

Derunî ve devamlı Kalbî-Hafî Zikrin elde edilmesinde Tarikatlar oluşmuş ve sistemler kurulmuştur..
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selemin her gün okuduğu Kur'ân-ı Kerim virdleri, esma zikirleri, salvatları, istiğfarlarına ait sahih-doğru rivayetler vardır… ve genel olarak sahabe ve ÜMMetine buyurmuştur ki:


Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in bizzat kendisinin, günde 70 veya 100 defa tevbe ve istiğfar çektiği bildirilmiştir.
(Buhari, Deavat, 3; Tirmizî, Tefsiru sûre, 47; İbn Hanbel, IV, 261)

Nerdeyse tüm Hadis İmamları kitablarında olan, kendilerinin malları olmadığından sadaka gibi imkanları olamayan fakir sahabîlere özel olarak, daha sonra diğer sahabîlere ve bütün ÜMMete buyurduğu tesbîhat: “33 kerre sübhanallah, 33 kerre elhamdu lillah, 33 kerre Allahu ekber!” her namaz sonunda çekilip durmaktadır.

Bazende yaşanan olaylar içinde belli sahabelerine özel zikirler buyurmuştur;


Ebû Talib’in kızı Ümmühâhî radiyallahu anha: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bir gün evimizi teşrif etmişti. Ben kendisine: “Ya Rasûlallah, artık yaşlandım ve zayıfladım. Bana oturduğum yerden yapabileceğim bir amel tavsiye etseniz.” dedim. Şöyle buyurdular: “100 kere sübhanallah de! 100 kerre elhamdu lillah de! 100 kerre de la ilahe illallah de!”
(Ahmed b. Hanbel, Müsned, VI, 344)

Yine gözleri kör olan-gözleri kapanan bir adam Peygamberimiz’e gelerek: “Ya Rasûlallah gözlerim kapandı. Benim için dua buyur.” dedi. Peygamberimiz şu karşılığı verdi: “Abdest al, iki rek’at namaz kıl, sonra da şöyle de: Allah’ım peygamberin Muhammed ile sana tevessül ediyorum. Ey Muhammed, gözümün açılması için senin şefaatçi olmanı istiyorum. Allah’ım onun hakkımdaki şefaatını kabul buyur.” de!” buyurup ardından Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle ilâve etti: “Bir ihtiyacın olduğu zaman hep aynısı yap!” Bu olaydan sonra adamın gözleri açılmıştır.
(Tirmizî, Deavat, 49; İbn Mace, İkame, 5; İbn Hanbel, IV, 138)

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, Zikrullahın fiilî hayatımızdaki drekt etkisini buyurmaktadır:

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “ALLAH celle celâluhu şöyle buyurmuştur: “Ben kulumun Beni sandığı gibiyim ve Bana dua ettiği, Beni zikrettiği zaman onunla beraberim. Kim Beni kendi nefsinde zikrederse (içinden geçirirse), Ben de onu kendi nefsimde zikrederim (içimden geçiririm). Kim Beni kalabalıkta, bir cemaat içinde zikrederse, Ben de onu, ondan daha hayırlı bir cemaat içinde zikrederim. O, Bana bir karış yaklaşırsa Ben ona bir arşın (adım) yaklaşırım. O Bana bir arşın yaklaşırsa, Ben ona bir kulaç yaklaşırım. O Bana yürüyerek gelirse Ben ona koşarak giderim. Kim Bana şirk koşmaksızın bir arz dolusu günahla gelse, Ben de onu bir o kadar mağfiretle karşılarım. ” buyurdu.
(Buhârî, Tevhid 15, 35, 50; Müslim, Zikir 2, hadis no: 2675, 4/2061, Tevbe 1; Tirmizî, Deavât 142, hadis no: 3598)

ALLAH celle celâluhu Yaratanımızı unutmamak insanlık hali unutursa derhal hatırlamak olan ZİKRULLAH gerçek yaşam olarak bildirilmiştir:

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Allah’ı zikredenle zikretmeyen, diri ile ölü gibidirler ” buyurdu.
(Buhârî, Deavât 67)

Zikredilen evler Beytü’r- Rabb gibi, zikredilmeyen evler mezarlar gibi:

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “İçerisinde Allah zikredilen evlerin misali ile içerisinde Allah zikredilmeyen evlerin misali, diri ile ölünün misali gibidir ” buyurdu.
(Buhârî, Deavât 66; Müslim, Salâtü’l-Müsâfirîn 211, hadis no: 779)

İnsan oğluna İzafî-İ’tibarî-Geçici verielen Sıhhat ve VAKTın nasıl en uygun kullanılacağı:

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Allah'ı unutarak lüzumsuz konuşmalara dalmayın. Çünkü Allah hatırlanıp zikredilmeden yapılan uzunca konuşmalar, kalbi katılaştırır. Allah'tan en uzak olan kimse, kalbi katı olandır. " buyurdu.
(Tirmizî, Zühd, 62)

Hakkı DUYuş-Hayra UYuş CEMM’Aatlarının fazileti:

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Bir topluluk Allah’ı zikretmek üzere otururlarsa, melekler onları kuşatır, rahmet onları kaplar, üzerlerine sekîne (huzur, feyiz) iner ve Allah onları yanındakilere (meleklere) zikreder. ” buyurdu.
(Müslim, Zikir 25, 30, hadis no: 2689, 2700, 4/2069; Tirmizî, Deavât 7, hadis no: 3375)

Zikrullasız bekleyiş ve hareketlerin geri dönmeyen VAKTın Kaybınının telafisi imkansız noksanlık olduğu ve Yaratılış sebebi olan ZİKRullahı terkin kötü karşılığı-azabı :

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Kim bir yere oturur ve orada Allah’ı zikretmez (ve hiç zikretmeden kalkar) ise Allah’tan ona bir noksanlık vardır. Kim bir yere yatar, orada Allah’ı zikretmezse, ona Allah’tan bir noksanlık vardır. Kim bir müddet yürür ve bu esnâda Allah’ı zikretmezse, Allah’tan ona bir noksanlık vardır ” buyurdu.
(Ebû Dâvud, Edeb 31, 107, hadis no: 4856, 5059; Tirmizî, Deavât 8, hadis no: 3377)

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Bir cemaat bir yerde oturur ve fakat orada Allah’ı zikretmez ve peygamberlere salât okumazlarsa, üzerlerine bir ceza vardır (Allah) Dilerse onlara azab eder; dilerse mağfiret eder ” buyurdu.
(Tirmizî, Deavât 8, hadis no: 3377)

KULun MuhaMMedî Teslimiyyet-İstikâmet İMANı içinde halisNiyyeti ile her ÂN İşlemekte olan Şe’ÂNullahta her İŞinin ZİKRULLAH Olduğu:

Bazı fukara sahabeler gelerek : "Yâ Rasûlallah! Mal mülk sahibi kimseler, ecirlerin tamamını alıp götürdüler. Onlar bizim gibi namaz kılıyorlar, bizim gibi oruç tutuyorlar. (Ayrıca) mallarının fazlasını da tasadduk ediyorlar " Bunun üzerine Efendimiz Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Allah sizin için de tasadduk edeceğiniz şeyler hazırlamamış mı? Şüphesiz her bir tesbih bir sadaka, her bir tekbir bir sadaka, her bir tahmîd bir sadaka, her bir tehlîl bir sadaka, iyiliği emretmek, birinizin eşi ile cinsî münâsebette bulunması bir sadakadır " Bu söz üzerine ashâb: "Yâ Rasûlallah, birimiz şehvetinden dolayı hanımı ile münâsebette bulunur; bundan da sevap olur mu?" deyince Efendimiz şöyle buyurdu: "Şâyet o kimse şehvetini haram bir yolla tatmin etseydi bir günah işlemiş olmaz mıydı? Aynı şekilde helâl bir yolla da şehvetini tatmin ederse ona bir sevap vardır " buyurdu.
(Müslim, Zekât 53, hadis no: 1006)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12883
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav) in İSM-i ŞERİFLERİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

ZİKRULLAH terk ederek Mâsivâ-Hakktan gayrıya-Dünya Hayatına Tapıcılığın Lânetlenişi ve istisnaları:

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Dünya mel’undur, içindekiler de mel’undur; ancak Allah Teâlâ’yı zikir ve zikrullah’a yardımcı olanlarla âlimler ve ilim öğrenenler hâriç ” buyurdu.
(Tirmizî, Zühd 14, hadis no: 2323; İbn Mâce, Zühd 3, hadis no: 4112)

Bu hadis, farklı şekillerde de rivâyet edilmiştir:

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Dünya mel’undur, Allah için olanlar hâriç ”,
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Dünya mel’undur, içindekiler de mel’undur; emr-i bi’l-ma’ruf ve nehy-i ani’l-münker ve zikrullah hâriç ”,
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Dünya mel’undur, içindekiler de mel’undur; Allah’ın rızâsı için yapılanlar hâriç ” şeklinde buyurulan rivayetler de vardır.

(Kütüb-i Sitte Tercümesi 7/238-239)

Tek Kurtuluş ÇıKış Kapısı ZİKRULLAH:

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Kul, kendini Allah’ın azâbından kurtarmada zikrullahtan daha etkili bir ameli işlememiştir ” buyurdu.
(Muaz bin Cebel’den; İmam Mâlik, Muvattâ, Kur’an 24, hadis no: 1, 211; Tirmizî, Deavât 6, hadis no: 3374; İbn Mâce, Edeb 53, hadis no: 3790)

ZİKRULLAHın gece-gündüz sürekliliği ve Duanın kabulu yolu olduğu:

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Kim akşamdan temizlik üzere (abdestli olarak) zikredip uyursa (uyku bastırıncaya kadar Allah’ı zikrederse) ve geceleyin de uyanıp Allah’tan dünya veya âhiret hayırlarından bir şey isterse, Allah Teâlâ, istediğini mutlaka ona verir ” buyurdu.
(Ebû Dâvud, Edeb 105, hadis no: 5042; Tirmizî, Deavât 100, hadis no: 3525)

İçinde yaşadığımız şu ÂLEMde Mânevî Radarlar olan MELEKlerin çekilen ZİKRULLAH haber alışı kayde geçişi ALLAH celle celâluhuya ARZedişleri ve ZİKRULLAHın hayatî önemi:

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Allah’ın, yollarda dolaşıp zikredenleri araştıran melekleri vardır Allah Teâlâ’yı zikreden bir cemaate rastlarlarsa, birbirlerini “aradığınıza gelin” diye çağırırlar (Hepsi gelip) onları kanatlarıyla kuşatarak dünya semâsına kadar arayı doldururlar Allah, -onları en iyi bilen olduğu halde- meleklere sorar: “Kullarım ne diyorlar?” “Seni tesbih ediyorlar, Sana tekbir okuyorlar, Sana tahmîd (el-hamdü lillâh) okuyorlar Sana ta’zim (temcid) ediyorlar” derler Rab Teâlâ sormaya devam eder: “Onlar Beni gördüler mi” “Hayır!” derler “Ya görselerdi ne yaparlardı?” “Eğer Seni görselerdi ibâdette çok daha ileri giderler; çok daha fazla ta’zim, çok daha fazla tesbihde bulunurlardı” derler Allah tekrar sorar: “Onlar ne istiyorlar?” “Senden cennet istiyorlar ” “Cenneti gördüler mi?” der “Hayır Ey Rabbimiz!” derler “Ya görselerdi ne yaparlardı?” der “Eğer görselerdi, derler, “cennet için daha çok hırs gösterirler, onu daha ısrarla isterler, ona daha çok rağbet gösterirlerdi ” Allah Teâlâ sormaya devam eder: ‘Neden istiâze ediyorlar (sığınıyorlar)?” “Cehennemden istiâze ediyorlar’ derler “Onu gördüler mi?” der “Hayır Rabbimiz, görmediler!” derler “Ya görselerdi ne yaparlardı?” der “Eğer cehennemi görselerdi ondan daha şiddetli kaçarlar, daha şiddetli korkarlardı” derler Bunun üzerine Rab Teâlâ şunu söyler: “Sizi şâhid kılıyorum, onları affettim!” Rasûlullah (s a s ) sözüne devamla şunu anlattı: “Onlardan bir melek der ki: ‘Bunların arasında falanca günahkâr kul da var Bu onlardan değil O başka bir maksatla uğramıştı, oturuverdi ” Allah Teâlâ; “Onu da affettim, onlar öyle bir cemaat ki, onlarla oturanlar da onlar sâyesinde bedbaht olmazlar” buyurur ” buyurdu.
(Buhârî, Deavât 66; Müslim, Zikr 25, hadis no: 2689; Tirmizî, Deavât 140, hadis no: 3595)

Sabah namazından sonra gün doğuncaya kadar ZİKRULLAH ile olmak fazileti:

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Allah’ı zikreden bir cemaatle sabah namazı vaktinden güneş doğuncaya kadar birlikte oturmam, bana İsmâil’in oğullarından dört tanesini âzâd etmemden daha sevimli gelir Allah’ı zikreden bir cemaatle ikindi namazı vaktinden güneş batışına kadar oturmam dört kişi âzâd etmemden daha sevimli gelir ” buyurdu.
(Ebû Dâvud, İlm 13, hadis no: 3667)

ZİKRULLAH-Allah’ı zikirden maksat, her çeşit zikir olabilir: Kur’an tilâveti, tesbih, tehlil, tahmid, salevât, ilimle meşgul olmak, tefsir, hadis gibi şer’î ilimlerin öğrenilmesi ve hatta bilinçli olarak hem Rabbımız zikir hemde rızıkını temin çalışmasıdır.
(Kütüb-i Sitte, cilt 6, sayfa 520)

Sürekli abdestli zikirlerin fazileti:

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Abdest imanın yarısıdır Elhamdü lillâh mizanı (amel terazisini) doldurur; sübhânallahi ve’lhamdü lillâh arz ve semâ arasını doldurur Namaz nurdur; sadaka burhandır; sabır ziyâdır; Kur’an ise, lehine veya aleyhine bir hüccettir Herkes sabahleyin kalkar, nefsini (Allah'a veya şeytana) satar; kimisi kurtarır, kimisi de helâk eder ” buyurdu.
(Müslim, Tahâret 1, hadis no: 223; Tirmizî, Deavât 91, hadis no: 3512; Nesâî, Zekât 1)

Yine Tesbih, Tahmid, Tekbir üçlüsünün fazileti:

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Tesbih mîzânın yarısıdır; elhamdü lillâh mîzan doldurur; tekbir ise gökle yer arasını doldurur Oruç sabrın yarısıdır; temizlik imanın yarısıdır ”
(Tirmizî)

Hiçbir canlının rızkına göz dikmeden kanaat içinde kendi yağıyla kavrularak yaşayan, köle kullanmayan Ehl-i Beyt aleyhumu's-selâmın ANAsı Fatıma aleyha's-selâmın patlayan elleri havada HİZMETÇİ istemeye gidişi ve ZİKRULLAHla geri evine dönüşü şimdi dahi eHLince uygulanmaktadır hamdolsun:

İmam Ali kerremullahi veche anlatıyor: “Fâtıma’nın, değirmen kullanmaktan elleri yara oldu, kırba ile su taşımaktan da omuzları incinmişti Peygamber’e hizmetçi getirilmişti Ben Fâtıma’ya dedim ki: “Babana gidip O’ndan bir hizmetçi ister misin?” O da babası Rasûlullah’ın yanına gitti O, yanındaki bazı adamlarla konuşuyordu Fâtıma da (bir şey söylemeden) geri döndü Ertesi gün Rasûlullah Fâtıma’ya gelerek: “Kızım, ihtiyacın ne idi?” diye sordu Fâtıma sükût edip cevap vermedi Ben araya girip: “Ben anlatayım Ey Allah’ın Rasûlü!” dedim ve açıkladım: “Fâtıma’nın değirmen kullanmaktan elleri yara oldu, kırba ile su taşımaktan da omuzları incindi Köleler gelince ben kendisine, size uğramasını, sizden bir hizmetçi istemesini ve böylece biraz rahata kavuşmasını söyledim Bu açıklamam üzerine Rasûlullah: “Ey Fâtıma, Allah’tan kork! Allah'a olan farzlarını edâ et, âilenin işlerini yap Yatağına girince otuz üç kere sübhânellah, otuz üç kere elhamdü lillâh, otuz dört kere Allahu ekber de; Böylece hepsi yüz yapar Bu zikir, senin için hizmetçiden daha hayırlıdır ” buyurdular Fâtıma aleyha's-selâm: “Allah’tan ve Allah’ın rasûlünden râzıyım” dedi Rasûlullah ona hizmetçi vermedi ” buyurdu.
(Buhârî, Fedâilu’l-Ashâb 9, Humus 6, Nafakaat 6, 7, Deavât 11; Müslim, 80 hadis no: 2727; Tirmizî, Deavât 24, hadis no: 3405; Ebû Dâvud, Harâc 20, hadis no: 2988, 2989, Edeb 109, hadis no: 5062-5063)

1 çekişe 700 kat ECRR Alış Müjdesi:

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Namaz, oruç ve zikir; Allah yolunda infak (harcama) üzerine yedi yüz misli katlanır ” buyurdu.
(Ebû Dâvud, Cihad 14, hadis no: 2498)

Ve Kur'ân-ı Kerimimizin BUYruğu:

مَّثَلُ الَّذِينَ يُنفِقُونَ أَمْوَالَهُمْ فِي سَبِيلِ اللّهِ كَمَثَلِ حَبَّةٍ أَنبَتَتْ سَبْعَ سَنَابِلَ فِي كُلِّ سُنبُلَةٍ مِّئَةُ حَبَّةٍ وَاللّهُ يُضَاعِفُ لِمَن يَشَاء وَاللّهُ وَاسِعٌ عَلِيمٌ
"Meselullezîne yunfikûne emvâlehum fî sebîlillâhi ke meseli habbetin enbetet seb’a senâbile fî kulli sunbuletin mietu habbeh(habbetin), vallâhu yudâifu li men yeşâu, vallâhu vâsiun alîm: Mallarını Allah yolunda harcayanların durumu, her sünbülünde (başağında) yüz adet tane (tohum) olmak üzere, yedi sünbül (başak) veren bir tek tohumun durumu gibidir. Allah, dilediği kimse için (onun rızkını) kat kat artırıp verir. Ve Allah Vâsi'dir, Alîm'dir. (Bakara 2/261)

Bu hadisin izahında İbn Kayyim, zikir ile cihad ilişkisi konusunda üç mertebe olduğunu ifade ederek, hem zikir ve hem cihadın birlikte yapılmasının en üst mertebe olduğunu belirtir Âyetten delil getirir:

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ إِذَا لَقِيتُمْ فِئَةً فَاثْبُتُواْ وَاذْكُرُواْ اللّهَ كَثِيرًا لَّعَلَّكُمْ تُفْلَحُونَ
"Yâ eyyuhâllezîne âmenû izâ lekîtum fieten fesbutû vezkurullâhe kesîran leallekum tuflihûn(tuflihûne): Ey iman edenler, düşman bir grupla karşılaştınızmı sebat edin ve Allah’ı çok zikredin ki başarıya erişesiniz (Enfâl 8/45)

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “İkinci mertebe, cihad etmeksizin zikretmek Bu, önceki mertebeden düşüktür Üçüncü mertebe ise, zikretmeden cihad etmek; Bu her ikisinden de düşüktür Çünkü cihad, zikir sebebiyle konulmuştur Cihaddan maksat, Allah’ın zikri ve ibâdetin sadece O’na yapılması, O’nun bir bilinmesi, O’nun zikri, sadece O’nun ma’bud kılınmasıdır Zikir, mahlûkatın yaratıldığı gâyeyi teşkil etmektedir” buyurdu.
(Kütüb-i Sitte, 13/251)

Issız, sessiz, gurbet ellerde garib kalıp RaBBısına sığınıp göz yaşı dökerek ZİKRedenler de 7 KURTULMUŞlar içindedir:

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Yedi sınıf insan vardır ki Allah onları kendi (arş'ının) gölgesinden başka hiçbir gölge bulunmayan (kıyâmet) gün(ün)de (arş'ının) gölgesinde gölgelendirecektir Bunlar;
1- Âdil imam (yönetici),
2- Allah'a ibâdet ede ede yetişen genç,
3- Kalbi mescidlere bağlı olan kimse,
4- Allah için sevişen, O'nun için bir yere gelen; O'nun için birbirinden ayrılan iki kimse,
5- Kendisini mevkî sahibi ve güzel bir kadın (fenâlığa) dâvet ettiği halde: “Ben Allah'tan korkarım!” diyen adam,
6- Sol elinin verdiğini sağ eli duymayacak derecede gizli sadaka veren kimse ve
7- Tenha bir yerde Allah'ı zikrederek gözleri boşanan kimselerdir " buyurdu.

(Müslim, Zekât 91, hadis no: 1031)

MuhaMMedî HaKK YOLUnda MuhaMmedî Kardeşlerin ZİKRULLAH Meclisleri.. Sözleri-Sohbetleri-Zevkleri-Hazları kısacası Zikrullahlarının-Fikrullahlarının-Şükrüllahlarının CENNET-i ÂLÂ oluşu:

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Cennet bahçelerini gördüğünüz zaman orada otlayınız " “Cennet bahçeleri nedir?” diye soruldu "Zikir halkalarıdır" buyurdu
(Tirmizî, Deavât 83; Ahmed bin Hanbel, 3/150)

En son hayat belirtisi olan ZİKRULLAH:

Muaz bin Cebel, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem den duyduğu son sözün şu olduğunu bildiriyor: “Allah'a hangi amel daha hoş gelir?' dedim "Dilin, Allah'ı zikirle ıslanmış olarak ölmen!" buyurdu
(Muaz bin Cebel’den; et-Terğîb 2/395, Taberânî'den)

Enlerin Eni EN büyüğü ZİKRULLAH:

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Her şeyin bir cilâsı vardır; kalplerin cilâsı da Allah'ı zikretmektir İnsanı Allah'ın azâbından en çok koruyacak şey, ancak zikrullahtır " “Allah yolunda cihad da mı (zikirden hayırlı) değil?' dediler "Hayır, kesilinceye kadar vuruşsa dahi" dedi
(Buhârî, Deavât 5)

Aziz kardeşlerim,
Hülasa-yı KELÂM o ki,
Her türlü ŞEYden EN BÜYÜK-EKBER olan ZİKRULLAH:


Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Size amellerinizin en iyisini, Rabbinizin huzurunda en temizini ve derecelerinizde en yükseğini, altın ve gümüş infak etmekten daha hayırlısını, düşmanla karşı karşıya gelip siz onların, onlar sizin boyunlarınızı vurmaktan daha iyisini söyleyeyim mi?" buyurdu “Evet” dediler "Allah'ı zikir" buyurdu.
(Tirmizî, Deavât 6)

اتْلُ مَا أُوحِيَ إِلَيْكَ مِنَ الْكِتَابِ وَأَقِمِ الصَّلَاةَ إِنَّ الصَّلَاةَ تَنْهَى عَنِ الْفَحْشَاء وَالْمُنكَرِ وَلَذِكْرُ اللَّهِ أَكْبَرُ وَاللَّهُ يَعْلَمُ مَا تَصْنَعُونَ
Utlu mâ ûhıye ileyke minel kitâbi ve ekımıs salâte, innes salâte tenhâ anil fahşâi vel munkeri, ve le ZİKRULLÂHİ EKBERU, vallâhu ya’lemu mâ tasneûne..: Ey Muhammed! Sana vahiy yolu ile indirilen Kitab'ı oku ve namazı kıl. Hiç kuşkusuz namaz, insanı iğrenç işlerden, kötülüklerden alıkor, Allah'ı anmak en büyük ibadettir. Allah ne yaptığınızı bilir. (Ankebût 29/45)

ZİKRULLAH

ALLAHU AZİMÜŞŞANI zikir, biat etmek ve rabıta ile ilgili âyet, kudsi hadis ve hadis-i şerifleri dikkatlerinize sunuyoruz. KAZİM YARDIMCI çalışması.. 23.6.2005

KUR'ÂN-I KERİMimizde ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizde ALLAH celle celâluhuyu/RaBBul-âlemini ZİKR..

ZiKRet -> FİKRet ->ŞÜKRet -> SABRet!..

KUR'ÂN-I KERİM’imizde ZİKRULLAH:


فَاذْكُرُونِي أَذْكُرْكُمْ وَاشْكُرُواْ لِي وَلاَ تَكْفُرُونِ
Fezkurûnî ezkurkum veşkurû lî ve lâ tekfurûn(tekfurûni): Öyle ise Beni zikredin ki Ben de sizi zikredeyim. Ve Bana şükredin ve Beni inkâr etmeyin.
(Bakara 2/152)

لَيْسَ عَلَيْكُمْ جُنَاحٌ أَن تَبْتَغُواْ فَضْلاً مِّن رَّبِّكُمْ فَإِذَا أَفَضْتُم مِّنْ عَرَفَاتٍ فَاذْكُرُواْ اللّهَ عِندَ الْمَشْعَرِ الْحَرَامِ وَاذْكُرُوهُ كَمَا هَدَاكُمْ وَإِن كُنتُم مِّن قَبْلِهِ لَمِنَ الضَّآلِّينَ
Leyse aleykum cunâhun en tebtegû fadlan min rabbikum fe izâ efadtum min arafâtin fezkurûllâhe inde'l-meş’ari'l-harâm(harâmi), vezkurûhu kemâ hedâkum, ve in kuntum min kablihî le mine'd-dâllîn(dâllîne).: RABBinizden fazl istemeniz size günah değildir. Artık Arafat'tan akın akın geldiğiniz zaman Meş'ari'l-Haram'ın yanında ALLAH'ı zikredin. Ve sizi hidâyete erdirdiği şekilde siz de O'nu zikredin. Ve siz ondan (hidâyetten) önce ise, elbette dalâlette kalanlardandınız.
(Bakara 2/198)

فَإِذَا قَضَيْتُم مَّنَاسِكَكُمْ فَاذْكُرُواْ اللّهَ كَذِكْرِكُمْ آبَاءكُمْ أَوْ أَشَدَّ ذِكْرًا فَمِنَ النَّاسِ مَن يَقُولُ رَبَّنَا آتِنَا فِي الدُّنْيَا وَمَا لَهُ فِي الآخِرَةِ مِنْ خَلاَقٍ
Fe izâ kadaytum menâsikekum fezkurûllâhe ke zikrikum âbâekum ev eşedde zikrâ(zikren), fe mine'n-nâsi men yekûlu rabbenâ âtinâ fî'd-dunyâ ve mâ lehu fî'l-ahirati min halâk(halâkın).: Böylece (hacca âit) ibâdetlerinizi (ve kuralları) tamamladığınız zaman, artık atalarınızı zikrettiğiniz gibi, hattâ daha kuvvetli bir zikirle ALLAH'ı zikredin. Fakat insanlardan kim: “RABBimiz bize dünyâda ver.” derse, âhirette onun bir nasibi yoktur.
(Bakara 2/200)

وَاذْكُرُواْ اللّهَ فِي أَيَّامٍ مَّعْدُودَاتٍ فَمَن تَعَجَّلَ فِي يَوْمَيْنِ فَلاَ إِثْمَ عَلَيْهِ وَمَن تَأَخَّرَ فَلا إِثْمَ عَلَيْهِ لِمَنِ اتَّقَى وَاتَّقُواْ اللّهَ وَاعْلَمُوا أَنَّكُمْ إِلَيْهِ تُحْشَرُونَ
Vezkurûllâhe fî eyyâmin ma’dûdât(ma’dûdâtin), fe men teaccele fî yevmeyni fe lâ isme aleyh(aleyhi), ve men teahhara fe lâ isme aleyhi, li menittekâ ve't-tekûllâhe va’lemû ennekum ileyhi tuhşerûn(tuhşerûne).: Ve sayılı günlerde ALLAH'ı (tekbir ile) zikredin. Fakat kim, iki gün içinde (Mina'dan dönmek için) acele ederse, bundan sonra onun üzerine bir günah yoktur. Ve kim de tehir ederse (geriye kalırsa), o taktirde de onun üzerine bir günah yoktur. (Tabii bu) takvâ sâhibi (olan) kimseler içindir. Ve, ALLAH'a karşı takvâ sâhibi olun. Ve sizin, O'na (ALLAH'a) haşrolunacağınızı (huzurunda toplanacağınızı) bilin!
(Bakara 2/203)

فَإنْ خِفْتُمْ فَرِجَالاً أَوْ رُكْبَانًا فَإِذَا أَمِنتُمْ فَاذْكُرُواْ اللّهَ كَمَا عَلَّمَكُم مَّا لَمْ تَكُونُواْ تَعْلَمُونَ
Fe in hıftum fe ricâlen ev rukbânâ(rukbânen), fe izâ emintum, fezkurûllâhe kemâ allemekum mâ lem tekûnû ta’lemûn(ta’lemûne).: Fakat eğer (hayâtî bir tehlikeden) korkarsanız, o zaman yaya yürürken veyâ binekte iken (namazınızı kılın). Nihâyet emin olduğunuz zaman, (ALLAH'ı nasıl zikredeceğinizi) siz bilmiyorken size öğrettiği şekilde, artık ALLAH'ı zikredin.
(Bakara 2/239)

قَالَ رَبِّ اجْعَل لِّيَ آيَةً قَالَ آيَتُكَ أَلاَّ تُكَلِّمَ النَّاسَ ثَلاَثَةَ أَيَّامٍ إِلاَّ رَمْزًا وَاذْكُر رَّبَّكَ كَثِيرًا وَسَبِّحْ بِالْعَشِيِّ وَالإِبْكَارِ
Kâle rabbic’al lî âyeh(âyeten), kâle âyetuke ellâ tukellime'n-nâse selâsete eyyâmin illâ remzâ(remzan), ve'zkur rabbeke kesîran ve sebbih bi'l-aşiyyi ve'l-ibkâr(ibkâri).
(Zekeriyâ A.S): "RABBim bana bir alâmet (işâret) kıl" dedi. (ALLAH): "Senin alâmetin üç gün insanlarla rumuzdan (işâretten) başka bir şekilde konuşmamandır. Ve RABBini çok zikret ve O'nu, akşam ve sabah tesbih et." buyurdu.”
(Âl-i İmran 3/41)

وَاعْتَصِمُواْ بِحَبْلِ اللّهِ جَمِيعًا وَلاَ تَفَرَّقُواْ وَاذْكُرُواْ نِعْمَةَ اللّهِ عَلَيْكُمْ إِذْ كُنتُمْ أَعْدَاء فَأَلَّفَ بَيْنَ قُلُوبِكُمْ فَأَصْبَحْتُم بِنِعْمَتِهِ إِخْوَانًا وَكُنتُمْ عَلَىَ شَفَا حُفْرَةٍ مِّنَ النَّارِ فَأَنقَذَكُم مِّنْهَا كَذَلِكَ يُبَيِّنُ اللّهُ لَكُمْ آيَاتِهِ لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ
Va’tasımû bihablillâhi cemîân ve lâ teferrekû, vezkurû ni’metallâhi aleykum iz kuntum a’dâen fe ellefe beyne kulûbikum fe asbahtum bi ni’metihî ihvânâ(ihvânen), ve kuntum alâ şefâ hufretin mine'n-nâri fe enkazekum minhâ, kezâlike yubeyyinullâhu lekum âyâtihî leallekum tehtedûn(tehtedûne).: Ve hepiniz, ALLAH'ın ipine sımsıkı tutunun, fırkalara ayrılmayın! Ve ALLAH'ın sizin üzerinizdeki ni'metini hatırlayın; siz (birbirinize) düşman olmuştunuz. Sonra sizin kalplerinizin arasını birleştirdi, böylece O'nun (ALLAH'ın) nimeti ile kardeşler oldunuz. Ve siz ateşten bir çukurun kenarında iken sizi ondan kurtardı. İşte ALLAH, âyetlerini size böyle açıklıyor. Umulur ki böylece siz hidâyete erersiniz.
(Âl-i İmran-103)

وَالَّذِينَ إِذَا فَعَلُواْ فَاحِشَةً أَوْ ظَلَمُواْ أَنْفُسَهُمْ ذَكَرُواْ اللّهَ فَاسْتَغْفَرُواْ لِذُنُوبِهِمْ وَمَن يَغْفِرُ الذُّنُوبَ إِلاَّ اللّهُ وَلَمْ يُصِرُّواْ عَلَى مَا فَعَلُواْ وَهُمْ يَعْلَمُونَ
Vellezîne izâ fealû fâhişeten ev zalemû enfusehum zekerûllâhe festağferû li zunûbihim, ve men yağfiru'z-zunûbe illâllâhu ve lem yusırrû alâ mâ fealû ve hum ya’lemûn (ya’lemûne). : Ve onlar (takva sâhipleri), bir kötülük yaptıkları veya nefslerine zulmettikleri zaman ALLAH'ı zikrederler, hemen günahları için mağfiret dilerler. Ve ALLAH'tan başka kim günahları mağfiret eder. Ve onlar, yaptıkları şeylerde (hatalarda), bilerek ısrar etmezler.
(Âl-i İmran 3/135)

الَّذِينَ يَذْكُرُونَ اللّهَ قِيَامًا وَقُعُودًا وَعَلَىَ جُنُوبِهِمْ وَيَتَفَكَّرُونَ فِي خَلْقِ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ رَبَّنَا مَا خَلَقْتَ هَذا بَاطِلاً سُبْحَانَكَ فَقِنَا عَذَابَ النَّارِ
Ellezîne yezkurûnallâhe kıyâmen ve kuûden ve alâ cunûbihim ve yetefekkerûne fî halkı's-semâvâti ve'l-ard(ardı), rabbenâ mâ halakte hâzâ bâtılâ(bâtılan), subhâneke fe kınâ azâbe'n-nâr(nârı).: Onlar (ulû'l-elbab, lüblerin, ALLAH'ın sır hazÎnelerinin sâhipleri), ayaktayken, otururken, yan üstü yatarken (dâimâ) ALLAH'ı zikrederler. Ve göklerin ve yerin yaratılışı hakkında tefekkür ederler (ve derler ki): "Ey RABBimiz! Sen bunları bâtıl olarak (boşuna) yaratmadın. Sen Subhan'sın, artık bizi ateşin azabından koru.”
(Al-i İmran 3/191)

فَإِذَا قَضَيْتُمُ الصَّلاَةَ فَاذْكُرُواْ اللّهَ قِيَامًا وَقُعُودًا وَعَلَى جُنُوبِكُمْ فَإِذَا اطْمَأْنَنتُمْ فَأَقِيمُواْ الصَّلاَةَ إِنَّ الصَّلاَةَ كَانَتْ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ كِتَابًا مَّوْقُوتًا
Fe izâ kadaytumu's-salâte fezkurûllâhe kıyâmen ve kuûden ve alâ cunûbikum, fe izatma’nentum fe ekîmu's-salât(salâte), inne's-salâte kânet alâ'l-mu’minîne kitâben mevkûtâ(mevkûten).: Böylece namazı bitirdiğiniz zaman, artık ayaktayken, otururken ve yan üstü iken (yatarken), (devamlı) ALLAH'ı zikredin! Daha sonra güvenliğe kavuştuğunuz zaman, namazı erkânıyla kılın. Muhakkak ki namaz, mü'minlerin üzerine, “vakitleri belirlenmiş bir farz “ olmuştur.
(Nisa 4/103)

إِنَّ الْمُنَافِقِينَ يُخَادِعُونَ اللّهَ وَهُوَ خَادِعُهُمْ وَإِذَا قَامُواْ إِلَى الصَّلاَةِ قَامُواْ كُسَالَى يُرَآؤُونَ النَّاسَ وَلاَ يَذْكُرُونَ اللّهَ إِلاَّ قَلِيلاً
İnne'l-munâfikîne yuhâdiûnallahe ve huve hâdiuhum, ve izâ kâmû ilâ's-salâti kâmû kusâlâ yurâune'n-nâse ve lâ yezkurûnallâhe illâ kalîlâ(kalîlen).: Muhakkak ki münâfıklar, ALLAH'a hile yaparlar. Oysa O (ALLAH), onlara hile yapandır. Ve onlar, namaza kalktıkları zaman, üşenerek kalkarlar, insanlara gösteriş yaparlar. Ve ALLAH'ı pek az zikrederler.
(Nisa 4/142)


HADİS-i ŞERÎFlerimizde ZİKRULLAH:

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Allah'ı unutarak lüzumsuz konuşmalara dalmayın Çünkü Allah hatırlanıp zikredilmeden yapılan uzunca konuşmalar, kalbi katılaştırır Allah'tan en uzak olan kimse, kalbi katı olandır " buyurmuştur.
(Tirmizî, Zühd, 62)

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Bir topluluk Allah’ı zikretmek üzere otururlarsa, melekler onları kuşatır, rahmet onları kaplar, üzerlerine sekîne (huzur, feyiz) iner ve Allah onları yanındakilere (meleklere) zikreder ” buyurmuştur.
(Müslim, Zikir 25, 30, hadis no: 2689, 2700, 4/2069; Tirmizî, Deavât 7, hadis no: 3375)

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Kim bir yere oturur ve orada Allah’ı zikretmez (ve hiç zikretmeden kalkar) ise Allah’tan ona bir noksanlık vardır Kim bir yere yatar, orada Allah’ı zikretmezse, ona Allah’tan bir noksanlık vardır Kim bir müddet yürür ve bu esnâda Allah’ı zikretmezse, Allah’tan ona bir noksanlık vardır ”
(Ebû Dâvud, Edeb 31, 107, hadis no: 4856, 5059; Tirmizî, Deavât 8, hadis no: 3377)

Bu hadis, Tirmizî’de şu şekilde gelmiştir: “Bir cemaat bir yerde oturur ve fakat orada Allah’ı zikretmez ve peygamberlere salât okumazlarsa, üzerlerine bir ceza vardır (Allah) Dilerse onlara azab eder; dilerse mağfiret eder ” (Tirmizî, Deavât 8, hadis no: 3377)

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ashâbından bir grup Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e şöyle demişlerdi: "Yâ Rasûlallah! Mal mülk sahibi kimseler, ecirlerin tamamını alıp götürdüler Onlar bizim gibi namaz kılıyorlar, bizim gibi oruç tutuyorlar (Ayrıca) mallarının fazlasını da tasadduk ediyorlar " Bunun üzerine Efendimiz Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Allah sizin için de tasadduk edeceğiniz şeyler hazırlamamış mı? Şüphesiz her bir tesbih bir sadaka, her bir tekbir bir sadaka, her bir tahmîd bir sadaka, her bir tehlîl bir sadaka, iyiliği emretmek, birinizin eşi ile cinsî münâsebette bulunması bir sadakadır " Bu söz üzerine ashâb: "Yâ Rasûlallah, birimiz şehvetinden dolayı hanımı ile münâsebette bulunur; bundan da sevap olur mu?" deyince Efendimiz şöyle buyurdu: "Şayet o kimse şehvetini haram bir yolla tatmin etseydi bir günah işlemiş olmaz mıydı? Aynı şekilde helâl bir yolla da şehvetini tatmin ederse ona bir sevap vardır "
(Müslim, Zekât 53, hadis no: 1006)

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Dünya mel’undur, içindekiler de mel’undur; ancak Allah Teâlâ’yı zikir ve zikrullah’a yardımcı olanlarla âlimler ve ilim öğrenenler hâriç ”
(Tirmizî, Zühd 14, hadis no: 2323; İbn Mâce, Zühd 3, hadis no: 4112)

Bu hadis de, farklı şekillerde de rivâyet edilmiştir:
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Dünya mel’undur, Allah için olanlar hâriç ”, “Dünya mel’undur, içindekiler de mel’undur; emr-i bi’l-ma’ruf ve nehy-i ani’l-münker ve zikrullah hâriç ”,
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Dünya mel’undur, içindekiler de mel’undur; Allah’ın rızâsı için yapılanlar hâriç ”
(K Sitte Terc 7/238-239)

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Kim akşamdan temizlik üzere (abdestli olarak) zikredip uyursa (uyku bastırıncaya kadar Allah’ı zikrederse) ve geceleyin de uyanıp Allah’tan dünya veya âhiret hayırlarından bir şey isterse, Allah Teâlâ, istediğini mutlaka ona verir ”
(Ebû Dâvud, Edeb 105, hadis no: 5042; Tirmizî, Deavât 100, hadis no: 3525)

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “ALLAH celle celâluhu’nun, yollarda dolaşıp zikredenleri araştıran melekleri vardır Allah Teâlâ’yı zikreden bir cemaate rastlarlarsa, birbirlerini “aradığınıza gelin” diye çağırırlar
(Hepsi gelip) onları kanatlarıyla kuşatarak dünya semâsına kadar arayı doldururlar ALLAH celle celâluhu, -onları en iyi bilen olduğu halde- meleklere sorar: “Kullarım ne diyorlar?”
“Seni tesbih ediyorlar, Sana tekbir okuyorlar, Sana tahmîd (el-hamdü lillâh) okuyorlar Sana ta’zim (temcid) ediyorlar” derler
Rabb Teâlâ sormaya devam eder: “Onlar Beni gördüler mi?”
“Hayır!’ derler
“Ya görselerdi ne yaparlardı?”
“Eğer Seni görselerdi ibâdette çok daha ileri giderler; çok daha fazla ta’zim, çok daha fazla tesbihde bulunurlardı” derler
Allah tekrar sorar: “Onlar ne istiyorlar?”
“Senden cennet istiyorlar ”
“Cenneti gördüler mi?” buyurur
“Hayır Ey Rabbimiz!” derler
“Ya görselerdi ne yaparlardı?” buyurur.
“Eğer görselerdi, cennet için daha çok hırs gösterirler, onu daha ısrarla isterler, ona daha çok rağbet gösterirlerdi ” derler.
Allah Teâlâ sormaya devam eder: “Neden istiâze ediyorlar (sığınıyorlar)?” “Cehennemden istiâze ediyorlar” derler
“Onu gördüler mi?” buyurur
“Hayır Rabbimiz, görmediler!” derler
“Ya görselerdi ne yaparlardı?” buyurur
“Eğer cehennemi görselerdi ondan daha şiddetli kaçarlar, daha şiddetli korkarlardı” derler
Bunun üzerine Rab Teâlâ şunu buyurur: “Sizi şâhid kılıyorum, onları affettim!” Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem sözüne devamla şunu anlattı: “Onlardan bir melek der ki: ‘Bunların arasında falanca günahkâr kul da var Bu onlardan değil O başka bir maksatla uğramıştı, oturuverdi ”
Allah Teâlâ: “Onu da affettim, onlar öyle bir cemaat ki, onlarla oturanlar da onlar sâyesinde bedbaht olmazlar” buyurur ”

(Buhârî, Deavât 66; Müslim, Zikr 25, hadis no: 2689; Tirmizî, Deavât 140, hadis no: 3595)

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Allah’ı zikreden bir cemaatle sabah namazı vaktinden güneş doğuncaya kadar birlikte oturmam, bana İsmâil’in oğullarından dört tanesini âzâd etmemden daha sevimli gelir Allah’ı zikreden bir cemaatle ikindi namazı vaktinden güneş batışına kadar oturmam dört kişi âzâd etmemden daha sevimli gelir ” (Ebû Dâvud, İlm 13, hadis no: 3667)
(Burada, Allah’ı zikirden maksat, her çeşit zikir olabilir: Kur’ân tilâveti, tesbih, tehlil, tahmid, salevât, ilimle meşgul olmak, tefsir, hadis gibi şer’î ilimlerin öğrenilmesidir.
(K Sitte, c 6, s 520)

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Abdest imanın yarısıdır Elhamdü lillâh mizanı (amel terazisini) doldurur; sübhânallahi ve’lhamdü lillâh arz ve semâ arasını doldurur Namaz nurdur; sadaka burhandır; sabır ziyâdır; Kur’ân ise, lehine veya aleyhine bir hüccettir Herkes sabahleyin kalkar, nefsini (Allah'a veya şeytana) satar; kimisi kurtarır, kimisi de helâk eder ”
(Müslim, Tahâret 1, hadis no: 223; Tirmizî, Deavât 91, hadis no: 3512; Nesâî, Zekât 1)
Bu hadisin Tirmizî’de gelen başka bir vechi şöyledir: “Tesbih mîzânın yarısıdır; elhamdü lillâh mîzan doldurur; tekbir ise gökle yer arasını doldurur Oruç sabrın yarısıdır; temizlik imanın yarısıdır ”

İmam Ali kerremullahi veche anlatıyor: “Fâtıma’nın, değirmen kullanmaktan elleri yara oldu, kırba ile su taşımaktan da omuzları incinmişti Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e hizmetçi getirilmişti Ben Fâtıma’ya dedim ki: “Babana gidip O’ndan bir hizmetçi ister misin?” O da babası Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in yanına gitti O, yanındaki bazı adamlarla konuşuyordu Fâtıma da (bir şey söylemeden) geri döndü Ertesi gün Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Fâtıma’ya gelerek: “Kızım, ihtiyacın ne idi?” diye sordu Fâtıma sükût edip cevap vermedi Ben araya girip: “Ben anlatayım Yâ Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem!” dedim ve açıkladım: “Fâtıma’nın değirmen kullanmaktan elleri yara oldu, kırba ile su taşımaktan da omuzları incindi Köleler gelince ben kendisine, size uğramasını, sizden bir hizmetçi istemesini ve böylece biraz rahata kavuşmasını söyledim Bu açıklamam üzerine Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Ey Fâtıma, Allah’tan kork! Allah'a olan farzlarını edâ et, âilenin işlerini yap Yatağına girince otuz üç kere sübhânellah, otuz üç kere elhamdü lillâh, otuz dört kere Allahu ekber de; Böylece hepsi yüz yapar Bu zikir, senin için hizmetçiden daha hayırlıdır ” buyurdular Fâtıma radiyallahu anha: “Allah’tan ve Allah’ın rasûlünden râzıyım” dedi Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ona hizmetçi vermedi ”
(Buhârî, Fedâilu’l-Ashâb 9, Humus 6, Nafakaat 6, 7, Deavât 11; Müslim, 80 hadis no: 2727; Tirmizî, Deavât 24, hadis no: 3405; Ebû Dâvud, Harâc 20, hadis no: 2988, 2989, Edeb 109, hadis no: 5062-5063)

Bu hadisin bazı vecihlerinde, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Suffe ashâbı ihtiyaç içerisinde kıvranırken ben size hizmetçi veremem” şeklinde cevap vermiş, “fazla köle olsa satıp parasıyla Suffe ashâbının bazı ihtiyaçlarını karşılamaya çalışacağını” belirtmiştir
Bazı rivâyetlerde ise:
“Bedir yetimleri (ihtiyaçta) sizi geçti”,
Bir başka rivâyette: “Ey Fâtıma sabret! Kadınların en hayırlısı, âilesine faydalı olandır ” buyurmuştur


Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Namaz, oruç ve zikir; Allah yolunda infak (harcama) üzerine yedi yüz misli katlanır ”
(Ebû Dâvud, Cihad 14, hadis no: 2498)

Bu hadisin izahı sadedinde İbn Kayyim, zikir ile cihad ilişkisi konusunda üç mertebe olduğunu ifade ederek, hem zikir ve hem cihadın birlikte yapılmasının en üst mertebe olduğunu belirtir Âyetten delil getirir:

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ إِذَا لَقِيتُمْ فِئَةً فَاثْبُتُواْ وَاذْكُرُواْ اللّهَ كَثِيرًا لَّعَلَّكُمْ تُفْلَحُونَ
Yâ eyyuhâllezîne âmenû izâ lekîtum fieten fesbutû vezkurullâhe kesîran leallekum tuflihûn(tuflihûne): Ey iman edenler! Herhangi bir topluluk ile karşılaştığınız zaman sebat edin ve Allah'ı çok anın ki başarıya erişesiniz.” (Enfâl 8/45)

İkinci mertebe, cihad etmeksizin zikretmek Bu, önceki mertebeden düşüktür
Üçüncü mertebe ise, zikretmeden cihad etmek; Bu her ikisinden de düşüktür Çünkü cihad, zikir sebebiyle konulmuştur Cihaddan maksat, Allah’ın zikri ve ibâdetin sadece O’na yapılması, O’nun bir bilinmesi, O’nun zikri, sadece O’nun ma’bud kılınmasıdır Zikir, mahlûkatın yaratıldığı gâyeyi teşkil etmektedir” der

(K Sitte, 13/251)

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Yedi sınıf insan vardır ki Allah onları kendi (arş'ının) gölgesinden başka hiçbir gölge bulunmayan (kıyâmet) gün(ün)de (arş'ının) gölgesinde gölgelendirecektir (Bunlar; Âdil imam (yönetici), Allah'a ibâdet ede ede yetişen genç, kalbi mescidlere bağlı olan kimse, Allah için sevişen, O'nun için bir yere gelen; O'nun için birbirinden ayrılan iki kimse, kendisini mevkî sahibi ve güzel bir kadın (fenâlığa) dâvet ettiği halde: “Ben Allah'tan korkarım!” diyen adam, sol elinin verdiğini sağ eli duymayacak derecede gizli sadaka veren kimse ve tenha bir yerde Allah'ı zikrederek gözleri boşanan kimsedir "
(Müslim, Zekât 91, hadis no: 1031)

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Size amellerinizin en iyisini, Rabbinizin huzurunda en temizini ve derecelerinizde en yükseğini, altın ve gümüş infak etmekten daha hayırlısını, düşmanla karşı karşıya gelip siz onların, onlar sizin boyunlarınızı vurmaktan daha iyisini söyleyeyim mi?" buyurdu 'Evet' dediler "Allah'ı zikir" dedi (Tirmizî, Deavât 6)

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Cennet bahçelerini gördüğünüz zaman orada otlayınız " 'Cennet bahçeleri nedir?' diye soruldu "Zikir halkalarıdır" buyurdu (Tirmizî, Deavât 83; Ahmed bin Hanbel, 3/150)

Muaz bin Cebel, Allah'ın Rasûlünden duyduğu son sözün şu olduğunu anlatıyor: “Allah'a hangi amel daha hoş gelir?' dedim "Dilin, Allah'ı zikirle ıslanmış olarak ölmen!" buyurdu
(et-Terğîb 2/395, Taberânî'den)

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Her şeyin bir cilâsı vardır; kalplerin cilâsı da Allah'ı zikretmektir İnsanı Allah'ın azâbından en çok koruyacak şey, ancak zikrullahtır "
“Allah yolunda cihad da mı (zikirden hayırlı) değil?' dediler
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
"Hayır, kesilinceye kadar vuruşsa dahi!" buyurdu

(Buhârî, Deavât 5)

Hz Muaz bin Cebel radiyallahu anhu anlatıyor: “Kul, kendini Allah’ın azâbından kurtarmada zikrullahtan daha etkili bir ameli işlememiştir ”
(İmam Mâlik, Muvattâ, Kur’ân 24, hadis no: 1, 211; Tirmizî, Deavât 6, hadis no: 3374; İbn Mâce, Edeb 53, hadis no: 3790)



Abdullah İbni Büsr radıyallâhu anh şöyle dedi: “Bir adam Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem‘e hitâben: “Yâ Resûlallah! İslâmiyet’in emirleri çoğaldı. Bana sıkı sıkıya yapışacağım bir şey söyle.” dedi.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem de:
“Dilin hep Allah’ı zikretsin!” buyurdu.

(Tirmizî, Daavât 4. Ayrıca bk. İbni Mâce, Edeb 53)

Ebû Hureyre radıyallâhu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Müferridler öne geçti.” buyurdu. Bunun üzerine sahâbîler: “Müferridler ne demektir, yâ Resûlallah?” diye sordular. Resûl-i Ekrem de: “Allah’ı çok anan erkeklerle kadınlardır.” buyurdu.
(Müslim, Zikir 4. Ayrıca bk. Tirmizî, Daavât 128)

İbni Mes’ûd radıyallâhu anh‘den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “İsrâ gecesinde İbrâhim aleyhisselâm’a rastladım. Bana şunu söyledi: “Yâ Muhammed! Ümmetine benden selâm söyle ve onlara cennetin toprağının çok güzel, suyunun tatlı, arazisinin son derece geniş ve dümdüz, ağaçlarının da sübhânallahi ve’l-hamdü lillâhi velâ ilâhe illallâhü vallâhü ekber’den ibaret olduğunu haber ver.”
(Tirmizî, Daavât 59)

Ebu Hureyre'nin (radiyallahu anhu) rivayet ettiğine göre:
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
"Allah'ın kendine has doksan dokuz ismi vardır. Her kim bunları ezberlerse Cennete girer. Şüphesiz Allah tektir, teki sever" buyurmuştur.

(Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4835)

Ebu Hureyre'nin (radiyallahu anhu) rivayetinde Hz. Peygamber (aleyhi’s-selâm) şöyle buyurdu: "Allah Teala'nın yeryüzünde seyahat eden bir takım fazla melekleri vardır. Bunlar zikir meclislerini araştırırlar. İçinde Allah'ın zikredildiği bir meclis bulduklarında onlarla beraber otururlar ve birbirlerini kanatları ile kuşatırlar. Ta ki onlarla sema arasındaki mesafeyi doldururlar. Cemaat dağıldığında, yükselip semâya çıktıkları zaman Aziz ve Celil olan Allah onları pek iyi bildiği halde meleklere: "Sizler nereden geldiniz?" diye sorar. Melekler: “Biz yeryüzünde senin bir takım kullarının yanından geldik ki onlar seni tesbih ediyorlar, seni tekbir ediyorlar, tehlilde bulunuyorlar, sana hamd ediyorlar ve senden istiyorlar” derler. ALLAH celle celâluhu: “Benden ne istiyorlar? buyurur. Melekler: “Senden Cennetini istiyorlar” derler. ALLAH celle celâluhu: “Onlar benim Cennetimi görmüşler mi?” buyurur. Melekler: “Hayır”. Rabbimiz: “Eğer onlar Cennetimi görmüş olsalardı nasıl olurdu?” buyurur. Melekler: “Senden emân dilerler” derler. Rabbimiz: “Benden niçin emân diliyorlar?” diye sorar. Melekler: “Senin Cehenneminden Ya Rabbi!” diye cevap verirler. Rabbimiz: “Onlar benim Cehennemimi görmüşler mi?” der. Melekler: “Hayır” cevabını verirler. Rabbimiz: “Acaba Cehennemimi görmüş olsalar ne yaparlar?” der. Melekler: “Senin mağfiretini talep etmektedir” derler. Bunun üzerine ALLAH celle celâluhu: “Ben onlara mağfiret eyledim. Onlara bütün istediklerini ihsan ettim ve emân istedikleri şeyden de kendilerine emân verdim” buyurur. Melekler: “Ya Rabbî! O zikredenlerin içinde günahı çok olan filan kimse de vardı. Sadece oradan geçiyordu da onlarla beraber oturuvermiştir” derler. ALLAH celle celâluhu: “Ben onu da mağfiret ettim. O cemaat öyle kemâl sahibi kimselerdir ki onlarla beraber oturan kimseler şâki olamaz!” buyurur."
(Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4854)


Sadakallahul-Azîm.. elhamdulillahi yâ ALLAH celle celâluhu
Es SaLÂt u ves- SeLÂM yâ Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem..



Resim

TÜRKÇESİ: Allahümme salli ve sellim ve bârik ve terahham ve tehannen alâ Seyyidinâ ve Mevlânâ Muhammedin Resim Kemâ yelîku biazîmi şânı şerefihi Resim Ve kemâlihi ve rızâke anhu ve mâ tuhibbu ve terzâ lehu dâimen ebeden Resim Bi adedi ma’lûmâtike Resim Ve midâde kelimâtike Resim Ve rızâe nefsike vezinete Arşike Resim Efdale salâtin ve ekmeleha ve etemmehâ Resim Küllemâ zekereke ve zekerehu’z-zâkirûn Resim Ve kullemâ gafele an zikrike ve zikrihi’l-gâfilûn Resim Ve sellim teslîmen kesîren kezâlike Resim Ve alâ cemî’il-Enbiyâi ve’l-murselîn Resim Ve alâ melâiketike’l-mukarrebîn Resim Ve alâ sâdâtina ve’l-enbiyâi ve’ş-şuhedâi ve’s-sâlihîn Resim Ve aleynâ mâahum ve’l-mü’minîne ve’l-mü’minâti ve’l-müslimîne ve’l-müslümât ecmaîn Âmîn!

MÂNÂSI : “ALLAH’ım! ALLAH’ım! Sahibimiz ve Efendimiz Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)’e salât ve selâm et ve bereket ihsân buyur ve rahmet, merhamet ve şefkat et! Şerefinin-şanının azameti ve kemâlinin lâyıkınca... Ebeden-dâimen onun için seveceğin ve razı olacağın şekilde ondan razı ol! Ma’lûmatının adedince... Sözlerini yazacak kelimelerinin boyasınca (mürekkeb miktarınca) ... Nefsinin rızasınca ve Arş’ının ağırlığınca! Salâtın; en fazîletlisi en mükemmeli ve en tam (eksiksiz) olanınca! Seni zikreden zâkirler zikirlerine devâm ettikçe, Senin zikrinden gafil olanlar zikrinden gaflet ettiği sürece! Ve işte böylece, çokça ve gerçek teslimiyetle kâmil olan selâmımızı ilet! Selâmet ver! Bütün nebîlere ve mürsellere de! Yakın meleklere de! Sâdâtlarımıza (seyyidlerimize) ve evliyâlara ve şehîdlere ve sâlihlere de! Onlarla beraber bizlere ve mü’minlerin ve mü’min hanımların ve müslümanların ve müslüman hanımların cümlesine de! Bizden kabul buyur! (Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’e ulaşımımıza ve sılamıza izin, inâyet ve hidâyet buyur!)”

MîM MuhaBBetlerimle..
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12883
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav) in İSM-i ŞERİFLERİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

Nebiyyu’l- ÜMMî Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem İsimleri:

İslam Dinimizi temel kaynağı NASS olna âyet-i celiler ve hadis-i şerifler başta olmak üzere binlerce İsm-i MuhaMMed aleyhi's-selâm tesbit edilmiştir. Kelimelerin kimisi doğrudan hitapla kimisi taşıdığı anlam itibariyle İsm-i Şerifi olmuşlardır..

Prof. Dr. Emine Yeniterzi’nin kıymetli tesbitlerinden de yararlanarak:

1- Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in Kur'ân-ı Kerim'deki İsimleri:
Ahmed, Emin, Beşîr, Burhan, Hâtem, Dâî, Rauf, Rahim, Rasûlu'r-Rahme, Sirâc, Münîr, Sırât-ı Müstakim, Tâ-Hâ, Yâ-Sîn, Hâ-Mîm, Abd, Urvetü'l-Vüskâ, Kademü's-Sıdk, Muhammed, Müddesir, Müzzemmil, Mustafa, Müctebâ, Nebiyyü'l-Ümmî, Nezîr, Nimetullah, Hâdî.

2- Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in Diğer kitap ve sayfalardaki isimleri:

İncil'deki İsimleri: Ahmed, Baraklit, (veya Faraklit), Hanbatâ, Rûhu'l-Hâk, Rûhu'l-Kuds, Sâhîbü'l-Kâdîb, Sâhîbü'n-Naleyn.
Tevrat'taki İsimleri: Ahyed, Bidbid, Dahûk, Mütevekkil, Muhtar.
Zebur'daki İsimleri: İklîl, Cebbar, Hamyâtâ, Hâthât, Kayyim, Mukîmü's-Sünne.
Diğer peygamberlere indirilen suhuftaki İsimleri: Ehûnâh, Tâbtâb, Müşeffih, Ecîr, Hâtem, Mâzmâz, Munhaminnâ'.

3- Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in Hadislerde belirtilen isimleri:

Ahmed, Ahyed, Emîn, İmâmü'l Muttakîn, Haşir (haşreden, toplayan, cem'eden.), Habîbullâh, Râkibül-Burak (Burağın Binicisi), Rasulü'r-Rahme (Rahmet Resûlü), Rasûlü'r-Râhe (Üzüntüsüzlük, tasasızlık, kedersizlik, Rahatlık Resûlü) , Rasûlu'l-Melâhim (Kulluk İmtihanı savaşı Resûlü), Seyyidü'l-Mürselîn (Gönderilenlerin Efendisi), Seyyid-i Veled-i Âdem Âdemoğlunun Efendisi), Sâbık Ên önceki), Şeff (Gönül İlacı), Şâfı' (Şifâ Verici) , Müşeffa' (Şifa Kaynağı), Sâhîbü'l-Hâtem (Hitamın-SONun sahibi), Tâ-Hâ, Zâhir, Âkıb (En son âkibet olan), Abdullah, Kâidü'l Gurri'l-Muhaccelîn (Aşk Kervanın ak ışıklı baş sekeni-sürcüsü), Kuşem (uzletkaynağı köşesi-yeri), Mâhî ( Bâtıl-Şeri mahveden), Muhammed, Müddessir (bâtınen örtünen), Müzzemmil(zâhiren bürünen), Muktefî (kendisine uyulan, yeterli olan kâfi gelen), Mukaffa (kendisini Hakk’a vakfeden, hakka ve hayra tâbi olan), Nebiyyü't-Tevbe (Tevbe Peygamberi), Nebiyyü'r-Rahme (Rahmet Peygamberi), Nebiyyü'l-Melhame (Kulluk Savaşında İlham Peygamberi), Yâ-Sîn.

4- Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in Esmâ-i Hüsna ile ortak olan isimleri:

Evvel, Âhir, Cebbar, Hâmid, Hamîd, Hâk, Habîr, Ra'ûf, Rahim, Şâhid, Şehîd, Şekûr, Sâdık, Azız, Azîm, Afüvv, Alîm, Fettâh, Kuddûs, Kavı, Zû-Kuvve, Kerim, Ekrem, Mübeşşir, Mübîn, Mahmûd, Mümin, Müheymin, Nûr, Velî, Mevlâ, Hâdî, Yâ-Sîn.

5- Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in diğer Peygamberlerle ortak olan isimleri:

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in; Ahmed, Muhammed, Âkıb, Haşir, Mukaffa, Nebiyyü'l-Melhame gibi isimleri yalnızca kendisine hastır. Ancak Rasûlullah, Nebiyyullah, Abdullah, Şâhid, Mübeşşir, Nezîr, Nebiyyü'r-Rahme, Nebiyyü't-Tevbe gibi isimleri diğer peygamberlere de verilmiştir.

Âdem aleyhi's-selâm'ın Safıyyullâh, Hz. İbrahim aleyhi's-selâm'ın Halîlullâh, Hz. Musa aleyhi's-selâm'ın Kelîmullâh, Hz. İsa aleyhi's-selâm'ın Rûhu'l-Kuds, İmam Ali kerremullahi veche'nin Murtezâ ve Müctebâ, İmam Gazzali'nin Hüccetü'l-İslam isimleri aynı zamanda Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in de ismidir.

6- Yalnızca Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem için kullanılan tâbirler:

Dinî ve edebî metinlerde geçen; Fahr-i Kâinât (Kâinât övünç kaynağı), Fahr-i Âdem (Âdemoğlunun övünç kaynağı), Mefhar-ı Âlem (Âlem övünç vesilesi), Ebü'l-Müminîn (Mü’minlerin Babası), Hayru'l-Mürselin (Gönderilenlerin en hayrlısı), Kân-ı Şefaat (Şefaat Kâynağı) , Mahbûb-ı Hâk (Hakk teâl’a’nın Sevgilisi), Muîn-i Beşer (İnsanlığın yardımcısı, iane edeni), Rasûlü's-Sakaleyn (İnsanların ve cinlerin Rasûlü), Seyyidü's-Sâdât (Efendilerin Efendisi), Seyyidü'l-Mürselîn(Gönderilenlerin Efendisi), Sultânı Enbiyâ (Peygamberlerin Sultanı) gibi terkibler doğrudan Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e işaret eden tâbirlerdir.

Kültürümüzde ve edebiyatımızda Yüce Peygamber için kullanılan bu tâbirlerin, sıfat mânâsı dikkate alınmadan birer özel isim olarak telakki edilmeleri ve imlâda da büyük harflerle yazılmasının daha doğru olacağı kanaatindeyiz.

7- Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in edebî mâhiyetteki isimleri:

Edebî metinlerde, özellikle naatlarda Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem için; Sultan, ay, güneş, deniz, inci, gül, bülbül, servi, çerağ, tabib gibi motifler ele alınırken; bu teşbih ve istiarelere bağlı terkibler çoğu zaman birer isim olarak kullanılmıştır.
Bunlardan bazıları: Meh-i Burc-i Fezâyil (fezâ burcunun Ay’ı), Bedr-i Dücâ (Karanlıkların Dolunayı), Mâh-ı Münîr (Nur saçan Ay), Sadr-ı Bedr-i Kâinat (Kâinatın tümünün Nur sudur-ortyaya çıkış npktası) , Âyîne-i Ezel (Ezeliin AYNası), Mir'ât-ı Huda (hudâ AYNası), Cevher-i Zât (Zâtullah’ın cevherinin tek zuhur mücevheri), Dürre-i Beyzâ (Bembeyaz, parlak, büyük İnci), Dürr-i Yetîm (Sadef içinde tek olan İnci), Şems-i Kevneyn (İki cihan Güneşi), Şems-i Sübhân (Sübhân Güneşi), Âfitâb-ı Evc-i Dîn (Dinin en yüce zirvedeki Güneşi), Neyyir-i A'zam ( Enbüyük cisimleşmiş şekle girmiş NÛR), Sehâb-ı Rahmet (Rahmet Bulutu), Tabîb-i Marîz-i İsyân (İsyan hastalarının tek Tabibi), Menba-ı Âb-ı Hayât (hayat Suyu Kaynağı), Nizâmü'l-Âlemîn (âlemin Nizamı), Rûh-i-A'zam (en büyük Ruh), Ser-Çeşme-i Kerem (keremin Baş Çeşmesi), Serv-i Bostan-ı Dîn Din Bağını Selv boylusu), Şâhenşâh-ı Asfiyâ (kemalat ve Takvâda padişahlar padişahı), Ukde-Güşâ (sözleri Kulak Küpesi olan)

Bunların dışında da çağlar boyunca en güzel vasıflar İsim edilmiş Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimize; İmamü’l Müttekîn (Takvâ sahiblerinin İmamı), Miftâhü’l Cennet (Cennetin Anahtarı), Sultan-ı Müeyyed (te’yid edici-doğrulayıcıların Sultanı), Dürr-i İstifâ (Seçilmiş Mustafa aleyhi's-selâm İncisi), Dürr-i yektâ (Tek, biricik, eşsiz İnci), Efsah’ül- Kelâm (Kelâmı-sözü en fasîh-hatasız, açık, anlaşılır konuşan), Bahr-i Kerem (İkramların Deryası), Bâis-i Hilkat-ı Kâinat (Kâinatın halkediliş sebebi), Fahrü’l-Verâ ( Allah korkusunda en ileri olanaların övünç kaynağı), Habîb-i Kibriyâ (Büyük, yüce ve ulu olan ALLAH celle celâluhu’nun sevgilisi), Hâtemü’l-Vahy (Vahyin son getircisi), Hayrü’l-Beriyye (Halkın Hayırlısı), Hulasâ-i Mevcûdât (Mevcudların özü-esası), İki Cihân Serveri, Kâbe Kavseyn (Rabbul’âleminin en yakîni), Melce-i Âsi (Âsilerin sığınağı), Melce-i Fukara (Fakirlerin sığınağı), Şefi’-i Rûz-i Cezâ (Kıyamet Günü Şefaatçısı), Ravdâ-ı Cennet (Cennet bahçesi), Resûl-i Müctebâ (Beğenilmiş-kıymetli Resûl), Resûl-i Muhtâr(Seçilmiş Resûl), Resûl-i Mutlak (Şeksiz- şüphesiz, kayıtsız-şartsız Resûl), Seyyidü’l-Ebdâl (Bedel Ehli Halkın yardımcılarının Efendisi), Seyyidü’l-Ebrâr (Birr Ehli İYİlerin Efendisi), Seyyidü’l-Ehyâr (Hayr Ehli Hayırlıların Efendisi), Seyyidü’l-Ehrâr (Hürr Ehli Hürriyetçilerin Efendisi), Zübde-i Kâinât (Kainatın özü) Ahmed-i Muhtâr: Seçilmişlerin tek Hamd edeni)…
*

''Allahümme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ Muhammedîn abdike (Muhammedîyyeti) ve nebîyyike (Mahmudîyyeti) ve Resûlike (Ahmedîyyeti) ve Nebîyyûl-ümmîyyi (Habibîyyeti) ve alâ âlihi ves-sahbihi ve Ehl-i Beytihi ve ümmetihi.''

İnşallahurahman

Âmin Yâ Latîf Yâ Kerîm ALLAH celle celâluhu!
Âmin Yâ Rahîm Yâ Vedûd ALLAH celle celâluhu!
Âmin Yâ Fettâh Yâ Gaffâr ALLAH celle celâluhu!
Âmin Yâ Settâr Yâ ALLAH ALLAH celle celâluhu!..

Âmin... Âmin... Âmin... Âmin!.. Yâ Muîn Celle Celâluhu.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12883
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav) in İSM-i ŞERİFLERİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

Es sâlatu ve's-selâmu aleyke Yâ Dâin
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem


Resim

85- ed Dâin sallallahu aleyhi ve sellem..

HALKını HaKk'a çağırıcı-DUÂcısı, davet EDicisi AZîZ EfendimİZ aleyhisselâm..

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Bizim ezel-ebed DUÂcımız-DÂİmiz-Dâvetçimiz Efendimizdir elhamduLiLLAHiraBBilâlemînn!.. Kur'ÂN'ı Kerimimizde;


Dâîyen-Munîrâ (Çağırıcı-Nur Saçıcı): (Ahzâb 33/46)

وَدَاعِيًا إِلَى اللَّهِ بِإِذْنِهِ وَسِرَاجًا مُّنِيرًا
Resim---Ve dâîyen ilâllâhi bi iznihî ve sirâcen munîrâ(munîren) :
Ve kendi izniyle Allah'a çağıran ve nur saçan bir çerağ olarak (gönderdik).” (Ahzâb 33/46)

Dâvetçi- Fed’u- Davet Et!: (Şûrâ 42/15)

فَلِذَلِكَ فَادْعُ وَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ وَلَا تَتَّبِعْ أَهْوَاءهُمْ وَقُلْ آمَنتُ بِمَا أَنزَلَ اللَّهُ مِن كِتَابٍ وَأُمِرْتُ لِأَعْدِلَ بَيْنَكُمُ اللَّهُ رَبُّنَا وَرَبُّكُمْ لَنَا أَعْمَالُنَا وَلَكُمْ أَعْمَالُكُمْ لَا حُجَّةَ بَيْنَنَا وَبَيْنَكُمُ اللَّهُ يَجْمَعُ بَيْنَنَا وَإِلَيْهِ الْمَصِيرُ
Resim---Fe li zâlike fed’u vestekım kemâ umirt(umirte), ve lâ tettebi’ ehvâehum, ve kul âmentu bi mâ enzelallâhu min kitâb(kitâbin), ve umirtu li a’dile beynekum, allâhu rabbunâ ve rabbukum, lenâ a’mâlunâ ve lekum a’mâlukum, lâ huccete beynenâ ve beynekum, allâhu yecmeubeynenâ, ve ileyhil masîr(masîru) :
(Ey Rasûlüm), onun için sen onları tevhîde davet et ve emrolunduğun gibi, sebat üzre doğru git. Onların heveslerine uyma ve de ki: “- Ben, Allah’ın indirdiği her kitaba iman ettim. Aranızda adaleti yerine getirmekle emrolundum. Allah bizim de Rabbimizdir, sizin de Rabbinizdir. Bizim amellerimiz (karşılığı) bize, sizin amelleriniz (karşılığı) size... Sizinle aramızda bir husumet yok. (Bu ayet-i kerime, kıtal ayeti ile nesh edilmiştir - Hâzin tefsiri). Allah hepimizi (kıyamette) bir araya toplayacak ve dönüş de ancak O’nadır.” (Şûrâ 42/15)

Dava TEVHİDde ALLAHu zü’l- CeLÂLe âittir Celle Celâluhu.
Dâvet Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem Efendimize âittir.
Duâ ise Hakk ta ve hayr da duâ BİZ-KULLara âittir.
Daha aşaığılık arayanlara-belhum edallun-hayvandan da aşağılık olanlara ise alçaklık DENÂETi kalmaktadır!


Onun için bize buyuruyor: "Duânız olmasaydı ne işe yarardınız. Neye yarardınız?."
ALLAHu zü’l- CeLÂLimiz, Kur'ÂN'ı Kerimimizde;

قُلْ مَا يَعْبَأُ بِكُمْ رَبِّي لَوْلَا دُعَاؤُكُمْ فَقَدْ كَذَّبْتُمْ فَسَوْفَ يَكُونُ لِزَامًا
Resim---“Kul mâ ya’beu bikum rabbî lev lâ duâukum, fe kad kezzebtum fe sevfe yekûnu lizâmâ(lizâmen):
De ki: "Sizin duanız olmasaydı Rabbim size değer verir miydi? Fakat siz gerçekten yalanladınız; artık (bunun azabı da) kaçınılmaz olacaktır." (Furkân 25/77)

KULLUK DUÂmızda HİDÂYET REHBERİmiz Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:

Munzirun- Uyarıcı ve Hâd-: (Ra’d 13/7)

وَيَقُولُ الَّذِينَ كَفَرُواْ لَوْلآ أُنزِلَ عَلَيْهِ آيَةٌ مِّن رَّبِّهِ إِنَّمَا أَنتَ مُنذِرٌ وَلِكُلِّ قَوْمٍ هَادٍ
Resim--- "Ve yekûlullezîne keferû lev lâ unzile aleyhi âyetun min rabbih(rabbihî), innemâ ente munzirun ve li kulli kavmin hâd(hâdin) :
Kâfirler diyorlar ki: Ona Rabbinden bir mucize indirilseydi ya! (Halbuki) sen ancak bir uyarıcısın ve her toplumun bir rehberi vardır.” (Ra’d 13/7)

Beşiren-Neziren-Daiyen-DUYurucu Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:

وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا كَافَّةً لِّلنَّاسِ بَشِيرًا وَنَذِيرًا وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ
Resim---"Ve mâ erselnâke illâ kâffeten lin nâsi beşîren ve nezîren ve lâkinne ekseren nâsi lâ ya’lemûn:
Biz seni ancak bütün insanlara bir müjde verici ve uyarıcı olarak gönderdik. Ancak insanların çoğu bilmiyorlar.” (Sebe’ 34/28)

ALLAHu zü’l- CeLÂLimiz cÜMMle ÜMMet-i MuhaMMed’e Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemi DUYmak ve de UYmak NASÎB ü MüyeSser EYylesin inşae ALLAHU TeâLÂ!..


46. SALÂVÂT-I ŞERÎFE : SALÂVÂT-I SEYYİDİNÂ
Kerkük Türkmenlerinden Arapça Hocam kâmil insan Fatih Bayraktar’ın verdiği ve her namaz sonunda 1 defa çekilmesinde faydalar olan Salâvât..

Resim

ResimEs-selâmu aleykum ve rahmetullâhi ve berekâtuhu.

Eûzubillâhi's-semî'u'l-alîmu mine'ş-şeytânirracîm.

Bismillâhirrahmânirrahîm.

Es-selâtu ve's-selâmu aleyke Ya Rasûlullah


الّلهُمَّ صَلِّ عَلَى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ وَ عَلَى آلِه ِسَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ
Allahümme salli alâ Seyyidinâ Muhammedin ve alâ âlihi Seyyidinâ Muhammed.
Allah’ım!
Efendimiz Muhammed’e ve Efendimiz Muhammed’in âilesine salât ve selâm et!



الّلهُمَّ صَلِّ عَلَى قَاءِدِنَا سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ وَ عَلَى آلِه ِسَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ
Allahümme salli alâ Kâidinâ Seyyidinâ Muhammedin ve alâ âlihi Seyyidinâ Muhammed.
Allah’ım!
Biz Müslümanları çekip götüren Başkomutanımız, Efendimiz Muhammed’e ve Efendimiz Muhammed’in âilesine salât ve selâm et!



الّلهُمَّ صَلِّ عَلَى رَاءِدِنَا سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ وَ عَلَى آلِه ِسَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ
Allahümme salli alâ Râidinâ Seyyidinâ Muhammedin ve alâ âlihi Seyyidinâ Muhammed.
Allah’ım!
Dünyada, dinde ve âhirette doğru duraklarımızı göstermek için önceden gönderdiğin Önderimiz, Efendimiz Muhammed’e ve Efendimiz Muhammed’in âilesine salât ve selâm et!



الّلهُمَّ صَلِّ عَلَى بَدْرُ الدُّجَى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ وَ عَلَى آلِه ِسَيِّدِنَا مُحَمَّدٍٍ
Allahümme salli alâ Bedrü'd- Dücâ Seyyidinâ Muhammedin ve alâ âlihi Seyyidinâ Muhammed.
Allah’ım!
Bizi kandırıcı ve yutucu zulmet ve karanlıkların Dolunay’ı Efendimiz Muhammed’e ve Efendimiz Muhammed’in âilesine salât ve selâm et!



الّلهُمَّ صَلِّ عَلَى شَمْسُ الضُّحَى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ وَ عَلَى آلِه ِسَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ
Allahümme salli alâ Şemsü'd-Duha Seyyidinâ Muhammedin ve alâ âlihi Seyyidinâ Muhammed.
Allah’ım!
Maddî-mânevî en parlak zamanın ve beyânın tek ve eşsiz Güneşi Efendimiz Muhammed’e ve Efendimiz Muhammed’in âilesine salât ve selâm et!



الّلهُمَّ صَلِّ عَلَىنُورُ الحُدَى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ وَ عَلَى آلِه ِسَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ
Allahümme salli alâ Nûru'l- Huda Seyyidinâ Muhammedin ve alâ âlihi Seyyidinâ Muhammed.
Allah’ım!

Nurundan Nûrunu yarattığın Huda Nûru Efendimiz Muhammed’e ve Efendimiz Muhammed’in âilesine salât ve selâm et!



الّلهُمَّ صَلِّ عَلَى عَبْدِكَ سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ وَ عَلَى آلِه ِسَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ
Allahümme salli alâ Abdike Seyyidinâ Muhammedin ve alâ âlihi Seyyidinâ Muhammed.
Allah’ım!
Sana dönük hâlliyle Resûlullah, bize dönük yüzüyle Abdullah Kulun Efendimiz Muhammed’e ve Efendimiz Muhammed’in âilesine salât ve selâm et!


الّلهُمَّ صَلِّ عَلى نَبِيِّنَا سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ وَ عَلَى آلِه ِسَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ
Allahümme salli alâ Nebiyyinâ Seyyidinâ Muhammedin ve alâ âlihi Seyyidinâ Muhammed.
Allah’ım!
Bize Hakkın ve hayrın haberlerini getiren Peygamberimiz Efendimiz Muhammed’e ve Efendimiz Muhammed’in âilesine salât ve selâm et!


الّلهُمَّ صَلِّ عَلَى رَسُولِنَا وَ أَكْرَمِنَا سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ وَ عَلَى آلِه ِسَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ
Allahümme salli alâ Resûlinâ ve Ekreminâ Seyyidinâ Muhammedin ve alâ âlihi Seyyidinâ Muhammed.
Allah’ım!
Risâlet Tâcı giydirdiğin ve tek kerem ve ikram kaynağımız Efendimiz Muhammed’e ve Efendimiz Muhammed’in âilesine salât ve selâm et!


الّلهُمَّ صَلِّ عَلَى شَافِعِنَا وَ شَافِعِ الذُّنُبِنَا سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ وَ عَلَى آلِه ِ سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ
Allahümme salli alâ Şefî'inâ ve Şefîi'z- zünübinâ Seyyidinâ Muhammedin ve alâ âlihi Seyyidinâ Muhammed.
Allah’ım!
Günahlarımızın affı için tek yardımcımız ve her hususta şefâatçımız Efendimiz Muhammed’e ve Efendimiz Muhammed’in âilesine salât ve selâm et!


بِعَدَدَ مَا فِي عِلْمُ الّلهِ صَلَاةً دَاءِمَةَ بِدَوَامِ مُلْكُ الّلهِ وَ عَلَى آلِه ِوَ اَصْحَبِهِ وَ أُمَّةِهِ أجْمَاءِينَ
Bi adade mâ fî İlmillahi salâten daimeten bi devami Mülkillahi ve alâ âlihi ve ashabihi ve ümmetihi ecmâîn..
Allah’ım!
Sonsuz İlminde var olanlar adedince ve muhteşem Mülküyün devamınca Efendimiz Muhammed’e,
Azîz âilesine,
Kendisine sahib çıkan ve sahib çıktığı sahabelerine,
Çilekeş ümmetinin cümlesine-hepsine salât ve selâm et!


الصَّلَاةُ وَ السَّلَامُ عَلَى سَيِّدِنَا الْأوَّلِينَ وَ الْآخِيرٍ سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ صَلَاوَاتُ الرَّحْمَانَ
Es Salâtü ve's-Selamü alâ seyyide'l- Evvelin Ve'l- Âhirin Seyyidinâ Muhammedin Salâvâtü'r-Rahmân...
Allahu zü’l- Celâl’in Salât ve Selâmı,
Er Rahmân’ın salâvâtları Evvel ve âhirin seçilmiş Efendisi
ve Efendimiz olan Muhammed’e olsun!


الْحَمْدُ لِلًّلهِ رَبِّ الْعَلَمِينْ
Elhamdülillahi rabbi'l-âlemin..
Hamd âlemlerin Rabb’ı Allah’a mahsustur!
Âlemlerin Rabbına hamdolsun!
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12883
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav) in İSM-i ŞERİFLERİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

86- el Akîb sallallahu aleyhi ve sellem:

Kendisinden sonra takib eden bir peygamber daha gelmeyen Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.

Lugatta, en son gelen, bir kavmin liderine halef olan, selefinin hayır ve faziletlerini devam ettiren kimse anlamında kullanılmaktadır. (İsmail Lütfü Çakan, “Âkıb”, DİA, II, İstanbul 1989, 238.)

Akîb: Bir şeyin ardından gelen. Arkası sıra giden.
Akîbetü’l- akîbe: Akibetin âkibeti. Neticenin sonu. Âhiret.
Akîbet: Bir şey, iş veya durumun sonu. nihayet. netice, sonuç.
Eninde sonundakişilerin, kötülüğün/lerin ya da iyiliğin/lerin sonu.


قُلْ سِيرُواْ فِي الأَرْضِ ثُمَّ انظُرُواْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُكَذِّبِينَ
Resim---“Kul sîrû fîl ardı summenzurû keyfe kâne âkıbetul mukezzibîn(mukezzibîne).: De ki: Yeryüzünde dolaşın, sonra (peygamberleri) yalanlayanların sonunun nasıl olduğuna bakın!”
(En'âm 6/11)

تِلْكَ مِنْ أَنبَاء الْغَيْبِ نُوحِيهَا إِلَيْكَ مَا كُنتَ تَعْلَمُهَا أَنتَ وَلاَ قَوْمُكَ مِن قَبْلِ هَذَا فَاصْبِرْ إِنَّ الْعَاقِبَةَ لِلْمُتَّقِينَ
Resim---“Tilke min enbâil gaybi nûhîhâ ileyk(ileyke), mâ kunte ta'lemuhâ ente ve lâ kavmuke min kabli hâzâ, fasbır, innel âkıbete lil muttekîn(muttekîne).: (Resûlüm!) İşte bunlar sana vahyettiğimiz gayb haberlerindendir. Bundan önce onları ne sen biliyordun ne de kavmin. O halde sabret. Çünkü iyi sonuç (sabredip) sakınanlarındır.”
(Hûd 11/49)

Âkıb isminin türevlerinden birisi Kur'ÂN-ı Kerîmde;

وَإِنْ عَاقَبْتُمْ فَعَاقِبُواْ بِمِثْلِ مَا عُوقِبْتُم بِهِ وَلَئِن صَبَرْتُمْ لَهُوَ خَيْرٌ لِّلصَّابِرينَ
“Ve in âkabtum fe âkıbû bi misli mâ ûkıbtum bih(bihî), ve le in sabertum le huve hayrun lis sâbirîn(sâbirîne).:
Ve şâyet siz, ikab edecekseniz (ceza verecekseniz), o taktirde onların sizi onunla cezalandırdıklarının misliyle cezalandırın! Ve eğer gerçekten sabrederseniz elbette o (sabırları), sabredenler için daha hayırlıdır.” (Nahl 17/126)

87- el İklîlun sallallahu aleyhi ve sellem:

Müslim-Mü’min başların tâcı Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin, Dâvud aleyhi's-selâm'a vahiy ile gelen mukaddes kitab Zebur'da geçen bir ismidir. Müzeyyen tâç manâsına da gelir.

İklil: Baş tâcı... ayın o ilk, en ince hali... bi de hurmanın içindeki ince iplik..

88- İMaMul-MuTTaKîN sallallahu aleyhi ve sellem:

ALLAH celle celâluhu kulları ÜMMetine Hakkı duyup hayra uymada ve Amel-i sâlih işlemede kavî /sağlam, metin, zorlu, kuvvetli, güçlü, güvenilir oluşta iMâM/önder, önde ve ileride olan, delil ve rehber olan Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem..

İttikâ: Sakınmak. Çekinmek. Günahlardan ve bütün kötülüklerden kendini çekmek. Takvâ ile amel etmek.
Muttakî: Ehl-i takva. İttika eden. Haramdan ve günahtan çekinen, kendisini Allah'ın sevmediği fena şeylerdan koruyan. Amel-i sâlih işleyen.
Amel-i sâlih: Allah rızâsına uyan hayırlı amel. Günahlardan uzak olan iş, fiil. Maddi veya mânevi hukuk-u ibâdı ifâ etmek.

يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِنَّا خَلَقْنَاكُم مِّن ذَكَرٍ وَأُنثَى وَجَعَلْنَاكُمْ شُعُوبًا وَقَبَائِلَ لِتَعَارَفُوا إِنَّ أَكْرَمَكُمْ عِندَ اللَّهِ أَتْقَاكُمْ إِنَّ اللَّهَ عَلِيمٌ خَبِيرٌ
Resim---“Yâ eyyuhen nâsu innâ halaknâkum min zekerin ve unsâ ve cealnâkum şuûben ve kabâile li teârefû, inne ekremekum indallâhi etkâkum, innallâhe alîmun habîr(habîrun).: Ey insanlar, gerçekten, biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışmanız için sizi halklar ve kabileler (şeklinde) kıldık. Şüphesiz, Allah katında sizin en üstün (kerim) olanınız, (ırk ya da soyca değil) takvaca en ileride olanınızdır. Şüphesiz Allah, bilendir, haber alandır.”
(Hucurât 49/13)

89- İMâMul- Mutlak sallallahu aleyhi ve sellem:

ALLAHu zü’l- CeLÂL’in tüm Mevcûdat için mutlak olarak, Yaratılış, Yaşayış ve HaKk’a DÖNüşte ÖNde/İlk ve son Önder kıldığı Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem..

Mutlak: Salıverilmiş. Itlak olunmuş. Serbest. Kat'i. Şüphesiz. Aslâ bir şarta bağlı olmayan. Yalnız, tek.
İmâm: Öne geçmek. Önde ve ileride olan. Delil ve rehber. Cemaate namaz kıldıran. İçtihad sahibi zat. Mezheb sahibi olan. Bir mahallenin lüzumlu işlerine ve içtimaî vazifelerine nezaret eden. Müslümanların imamı olan halife ve askerlerin başı. Sultan. Hâkim. Reis. Ümmetin reisi. İslâm hükümetlerinde Devlet Reisi. Ali kerremullahi veche neslinden gelen zât.

90- Mürşidul- Mutlak sallallahu aleyhi ve sellem:

ALLAHu zü’l- CeLÂL’in Nûrundan yarattığı her kulunun;
Nefsini/Kendini BİLip RaBBısını BİLmesinde, Şehâdeten YAŞAmasında, rüşde erip irşad olmasında mutlak olarak tek etkili/yetkili kıldığı Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.


Rüşd: Doğru yol bulup bağlanmak. Hak yolunda salabet, metanet ve kemal-i isabetle dosdoğru gitmek. Hayra isabet etmek. Büluğa ermek. İstikamette olmak. Dinine ve malına zarar gelecek şeyi bilmek, doğru düşünmek. Kişinin akıl ve idraki kavi ve tedbiri metin olmak.
İrşad: Doğru yolu göstermek. Akli ve kalbi, mukni ve te'sirli eserler veya sözlerle gafletten uyandırıp hidâyet yolunu göstermek. Cadde-i kürba-yı Kur'aniye yolunda selâmetle devam ettirmek. Allah'a ibadet ve itaata kavuşturmak. Veli bir zâtın, bir kimsenin hidâyete ermesine vesile olması. Ist: Hak ve hakikatı arayan kimselere bir mürşid-i ekmelin Kur'ânî ve İslâmî eserleriyle veya sözüyle Sırat-ı Müstakim olan İslâmiyet yolunu tanıtması ve târif etmesi. İmanı kuvvetlendiren ve inkişaf ettiren tahkikî ve yakînî delillerle hak ve hakikatı talim ve tedris etmesi.
Mürşid: İrşad eden, doğru yolu gösteren, gafletten uyandıran. Peygamber vârisi olan, kılavuz MuhaMMedî Tarikat Piri, Şeyhi.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12883
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav) in İSM-i ŞERİFLERİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim


91- HaŞiR sallallahu aleyhi ve sellem
92- NEŞiR sallallahu aleyhi ve sellem


HaŞiR sallallahu aleyhi ve sellem: Tüm mevcûdat ve aklı olan insan ve cinlerin Nûr-u MîM-inden yaratıldığı ve “küllünefsin zâikatü’l- mevet” kıyameti sonunda yine Nûr-u MîM-inde CEM’ eden-haşr olan/toplayan Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem..

NEŞiR sallallahu aleyhi ve sellem: Bütün mevt olanların NÛRunda tekrar DİRİlip yayılıp mahşere koştuğu Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem..

Haşreden, toplayan. Cem' eden Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin bir ismi. Haşir meydanında bütün insanlar mübarek izlerinde haşr olup toplanacaklarından Delâili Hayrat'ta bu isimle zikredilmiştir.

Sözlükte, çok sayıda insanı toplayan anlamlarına gelir.
Mevlüt Sarı, “Hâşir”in Hz. Peygamber aleyhisselâm’in İsimlerinden birisi olduğunu kaydeder. (Mevlüt Sarı, Arapça-Türkçe Lügat, İstanbul 1982, 307.)

Geleneksel inanca göre bütün ümmetler kendi Peygamber’inin önderliğinde hasredileceği, en önde de ümmetiyle birlikte Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in bulunacağı için ona Hâşir (حاشر) adı da verilmiştir.
(Toprak, Süleyman, “Haşr”, DİA, XVI, İstanbul 1997, 416; Kastalânî, a.g.e., 205.)

Asım Köksal ise şu bilgileri verir.: Bir hadiste Peygamberimizin şöyle buyurdukları rivayet edilmektedir.:
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Ben Hâşir’im ki halk kıyamet gününde benim izimce haşrolunacaktır.” buyurmuştur.
(Köksal, a.g.e., 15.)

Hâşir, Kur’ÂN-ı Kerîm’de çoğul olarak geçmekte ve Sad Sûresinde şöyle buyrulmaktadır.:


فَأَرْسَلَ فِرْعَوْنُ فِي الْمَدَائِنِ حَاشِرِينَ
“Fe ersele fir’avnu fî’l- medâini hâşirîn (hâşirîne).: Bunun üzerine Firavun, şehirlere toplayıcılar gönderdi.” (Şu’arâ 26/53)

Haşr: Haşir: Toplanmak, bir yere birikmek. Toplama, cem'etmek. Kıyametten sonra bütün insanların bir yere toplanmaları. Allahın, ölüleri diriltip mahşere çıkarması. Kıyamet. Bir tohumun içinden büyük ağaçlar çıktığı gibi, her bir insanın acb-üz zeneb denilen bir nevi çekirdeğinden diriltilerek bütün insanların Haşir Meydanında toplanmaları.

Acb: Kuyruk sokumu. "Us'us" denilen küçük kemik. Her şeyin kuyruk dibi ve nihâyeti. Fâtiha-i hilkat olan küçük kemik.Acb-üz zeneb diye Hadis-i Şerifte ismi geçen ve insanın kuyruk sokumundaki en küçük kemik.

Terim olarak "haşr"; insanların öldükten sonra dirilip dünyada iken yaptıkları işlerden ve söyledikleri sözlerden dolayı sorguya çekilmek üzere "mahşer" denilen yere sürülmeleri, burada toplanmalarıdır. Nitekim kıyamet gününe "yevmü'l-ba's" (tekrar dirilme günü) ve " yevmü'n-neşr" denildiği gibi, "yevmü'l-haşr" (toplanma günü) de denir.

Neşr: yaymak, dağıtmak manasına yahut "nuşûr yapmak" yani ölüleri diriltmek anlamındadır.

Buna "neşr", öldükten sonra insanları tekrar diriltmek; "haşr" de onları mezarlarından çıkararak, "mahşer" denilen yere sevkedip orada toplamaktır:

قُلْ هُوَ الَّذِي ذَرَأَكُمْ فِي الْأَرْضِ وَإِلَيْهِ تُحْشَرُونَ
Resim---“Kul huvellezî zereekum fîl ardı ve ileyhi tuhşerûn(tuhşerûne).: De ki: "Sizi yeryüzünde üretip türeten O'dur. Siz O'na toplanıp götürüleceksiniz."
(Haşr 67/24)

وَضَرَبَ لَنَا مَثَلًا وَنَسِيَ خَلْقَهُ قَالَ مَنْ يُحْيِي الْعِظَامَ وَهِيَ رَمِيمٌ
Resim---“Ve darebe lenâ meselen ve nesiye halkah(halkahu), kâle men yuhyil izâme ve hiye remîm(remîmun).: Kendi yaratılışını unutarak bize bir örnek verdi; dedi ki: "Çürümüş bozulmuşken, bu kemikleri kim diriltecekmiş?"
(Yâsîn 36/78)

قُلْ يُحْيِيهَا الَّذِي أَنشَأَهَا أَوَّلَ مَرَّةٍ وَهُوَ بِكُلِّ خَلْقٍ عَلِيمٌ
Resim---“Kul yuhyîhellezî enşeehâ evvele merreh(merretin), ve huve bi kulli halkın alîm(alîmun).: De ki: "Onları, ilk defa yaratıp inşa eden diriltecek. O, her yaratmayı bilir."
(Yâsîn 36/79)

وَاللَّهُ الَّذِي أَرْسَلَ الرِّيَاحَ فَتُثِيرُ سَحَابًا فَسُقْنَاهُ إِلَى بَلَدٍ مَّيِّتٍ فَأَحْيَيْنَا بِهِ الْأَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا كَذَلِكَ النُّشُورُ
Resim---“Vallâhullezî, erseler rîyâha fe tusîru sehâben fe suknâhu ilâ beledin meyyitin fe ahyeynâ bihil arda ba’de mevtihâ, kezâliken nuşûr(nuşûru).: Allah, rüzgarları gönderir, onlar da bulutu kaldırır, böylece biz onu ölü bir beldeye sürükleriz, onunla, yeri ölümünden sonra diriltiriz. İşte (ölümden sonra) dirilip yayılma da böyledir.”
(Fâtır 35/9)

ثُمَّ أَمَاتَهُ فَأَقْبَرَهُ
Resim---“Summe emâtehu fe akberah(akberahu).: Sonra onu öldürdü, böylece kabre gömdürdü.”
(Abese 80/21)

ثُمَّ إِذَا شَاء أَنشَرَهُ
Resim---“Summe izâ şâe enşerah(enşerahu).: Sonra dilediği zaman onu diriltir.”
(Abese 80/22)

O'nun (asm), Hz. İsa'nın (as) ağzıyla "Geleceği Müjdelenen Peygamber" adıyla İncil'de geçen adı Ahmed'dir. (Nevevî, Tehzib'ül Esma, I/I, 22)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
"Benim birtakım isimlerim vardır:
Ben Muhammed'im!
Ben Ahmed'im!
Ben Mâhî'yim ki, Yüce Allah, küfrü benimle yok edecektir!
Ben Hâşır'ım ki, insanlar, Kıyamet günü benim izimce haşr olunacaklardır!
Ben Âkıb'ım ki, benden sonra peygamber yoktur!"
buyurdu.

(Mâlik, Muvatta, c. 2, s. 1004, İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 105, Buhârî, Sahih, c. 4, s. 162, Müslim, Sahih, c. 4, s. 1828, Tirmizî, Sünen, c. 4, s. 135, Dârimî, Sünen, c. 2, s. 225)

Cübeyr b. Mut’im (ra) rivayet ettiği hadiste ise, altıdır: “Muhammed, Ahmed, Hatim, Akıb, Haşır, Mahi.” (Şifa-i Şerif Tercümesi)

Resim---Muhammed ibn Cubeyr ibn Mut'im babasından şunu rivayet etmiştir: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Benim beş adım vardır. Ben Muhammed'im, ben Ahmed'im, ben Manî'yim ki ALLAH küfrü benimle yok edecektir. Ben insanların benden hemen sonra haşrolacakları Haşir'im. Ben Akıb'ım." Buyurdu.
(Buharî, Sahih, kitabu'l-menakıb, bab: 17 macae esmai rasulillah (s.a.v.); Müslim, Sahih, kıtabu'l-fedaıl, babu esmai rasulillah (s.a.v.) hadis: 124; Tirmizî, Sünen, kitabu'l-edeb, babu macae fi esmai'n-nebiyyi (s.a.v.), V/135; Daremi, Sünen, kitabu'r-rikak, babu fi esma-i'n-nebiyyi (s.a.v.), 11/317; Malık, Muvatta', fi esmaı'n-nebiyyı (s.a.v.), 11/1004; İmam Ahmed, Musned, İV/80, 81, 84; Beyhakî, Delaılu'n-Nubuvve, 1/152; 153; Ebu Nuaym, Delailu'n-Nubuvve, S. 26.)

Resim---Cübeyr İbnu Mut'im'in rivayetine göre Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: "Benim beş ismim vardır: Ben Muhammed'im (çok övülmüş), ben Ahmed'im (çok hamd eden, sevilmiş), ben Allah'ın benimle küfrü mahvedeceği el-Mâhî'yim (mahvedici). Ben Hâşir'im (toplayıcı), insanlar benim arkamda haşredilecektir. Ben Âkıb'ım (en son gelen), benden sonra peygamber gelmeyecektir." Buyurdu.
(Buharî, Menakıb 17, Tefsir, Saff 1; Müslim, Fezail 125, (2354); Muvatta, Esmau'n-Nebi 1, (2, 1004); Tirmizi, Edeb 67, (2842)

Resim---Huzeyfe ibnu’l-Yemân radıyallahu anh‘ten rivayet edildiğine göre o, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken işitmiştir: “Ben Muhammed’im, ben Ahmed’im. Ve (ben) Rahmet peygamberiyim, tevbe peygamberiyim, Hâşir’im, Mukaffî’yim, savaşlar peygamberiyim.”
(İ. Ahmed b. Hanbel, V, 405)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12883
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav) in İSM-i ŞERİFLERİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

93- KaDEM-ü SIDK sallallahu aleyhi ve sellem

Sıdkın akdemi, Doğruluk Makamı, Kademe-Yüksek mertebe, Eksiksiz bir mükafat, Hüsn-ü istikbâl sahibi Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem..

ALLAHU zü’l- CeLâL’in, es sadık esmasının ve ALLAHU zü’l- CeLâL’in, ebedî-evveli bulunmamak, ezelî olmak "Kıdem" sıfatının feyeKÛN Masdarı..

Faziletin, yüksek mertebenin, cennetin, salih amelin, şefaatin, mükafatı gibi temel Kulluk sonuçlarının tecellîgâhı NûR-u MuhaMMed sahibi Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in İZinde doğruluk yürüyüş ve ayağıyla HaKk’a ve Hayra yürümektir..


KaDEM: Ayak. Öncelik/önde bulunmak, fazilet ve yüksek mertebede olmak.

Sıdk: Doğru söz. Hakikata muvâfık olan. Bir şeyin her hususu tam ve kâmil olması. Ahdinde sâbit olmak. Peygamberlere mahsus en mühim beş hasletten birisi. Kalb temizliği. Gizli - açık bütün iyi fiiller sıdktır.

"Sa-Da-Ka" fiilinden masdar olan "Sıdk", "konuşanın inancı itibariyle gizli-açık her faziletli söz ve fiilinin birbirine uygun olması"dır. Sıddık ise, müblağada, çok fazla doğru söyleyendir.
ALLAHU zü’l- CeLâL, Kur'ân-ı Kerim’de birçok peygamber için doğruluk vasfı kullanarak, bazılarına "sıddîk" buyurmuştur.
"Kitap'ta (İsmâil’i de an. Çünkü o va'de sadık rasul bir nebi idi"
(Meryem 19/54).
"Yûsuf, ey sadık kimse!. " (Yûsuf 12/46).
"Kitap'ta İbrahim'i de an. Çünkü o sıddîk nebi idi" (Meryem 19/41).
"Kitap'ta İdris'i de an: Çünkü o sıddîk bir nebi idi" (Meryem 19/56).
Meryem as için: "Annesi de gayet doğru bir kadındır" (Mâide 5/75)
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in de sadık olduğu, yalancılardan olmadığı Kur'an-ı Kerim'in bir çok yerinde anlatılmakta, İslâm tarihine, özellikle risaletin Mekke dönemine bakıldığında Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, gerçeğin şehadeti, inananların ve düşmanların şehadetiyle "Sadıkul-Va'dul-Emin" olduğu ortaya çıkmaktadır.

وَلَمَّا جَاءهُمْ رَسُولٌ مِّنْ عِندِ اللّهِ مُصَدِّقٌ لِّمَا مَعَهُمْ نَبَذَ فَرِيقٌ مِّنَ الَّذِينَ أُوتُواْ الْكِتَابَ كِتَابَ اللّهِ وَرَاء ظُهُورِهِمْ كَأَنَّهُمْ لاَ يَعْلَمُونَ
Resim---“Ve lemmâ câehum resûlun min indillâhi musaddikun limâ meahum nebeze ferîkun minellezîne ûtûl kitâb(kitâbe), kitâballâhi verâe zuhûrihim ke ennehum lâ ya’lemûn: Onlara, Allah katından yanlarındakini doğrulayıcı bir peygamber gelince kendilerine kitap verilmiş olanlardan bir topluluk sanki hiç bilmiyorlarmış gibi Allah'ın Kitabı'nı arkalarına attılar.”
(Bakara 2/101)

Müslüman kimse, sözde, niyette ve amelde sadakatı gerçekleştirince, sıddıkiyet derecesine ulaşır. Bu derece ise, Cenâb-ı Hakkın mü'min kullarından istediği ve âyette Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e hitab ile yönelttiği bir derecedir:

وَقُل رَّبِّ أَدْخِلْنِي مُدْخَلَ صِدْقٍ وَأَخْرِجْنِي مُخْرَجَ صِدْقٍ وَاجْعَل لِّي مِن لَّدُنكَ سُلْطَانًا نَّصِيرًا
Resim---“Ve kul rabbi edhılnî mudhale sıdkın ve ahricnî muhrece sıdkın vec’al lî min ledunke sultânen nasîrâ: Ve de ki: "Rabbim, beni (girilecek yere) doğru bir girdirişle girdir ve (çıkarılacak yerden) doğru bir çıkarışla çıkar ve katından bana yardımcı bir kuvvet ver."
(İsrâ 17/80)

أَكَانَ لِلنَّاسِ عَجَبًا أَنْ أَوْحَيْنَا إِلَى رَجُلٍ مِّنْهُمْ أَنْ أَنذِرِ النَّاسَ وَبَشِّرِ الَّذِينَ آمَنُواْ أَنَّ لَهُمْ قَدَمَ صِدْقٍ عِندَ رَبِّهِمْ قَالَ الْكَافِرُونَ إِنَّ هَذَا لَسَاحِرٌ مُّبِينٌ
Resim---“E kâne linnâsi aceben en evhaynâ ilâ reculin minhum en enzirin nâse ve beşşirillezîne âmenû enne lehum KADEME SIDK-ın inde rabbihim, kâlel kâfirûne inne hâzâ le sâhırun mubîn(mubînun).: İçlerinden bir adama: İnsanları uyar ve iman edenlere, Rableri katında onlar için yüksek bir doğruluk makamı olduğunu müjdele, diye vahyetmemiz, insanlar için şaşılacak bir şey mi oldu ki, o kâfirler: Bu elbette apaçık bir sihirbazdır, dediler?”
(Yûnus 10/2)

Ebu Sa'id el-Hudri'den "o, Rabb'leri katında kendileri için doğru/yüce bir şefaatçi olan Muhammed (aleyhi's-selâm)'in şefaatidir" diye rivayet edilmiştir.

Kısacası, Kulluk tevbesini yapıp, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem İLE/bİLE, doğru düşünce, doğru söz, doğru davranış içinde dosoğru YOLdaş olan SÂDIKlarla BİRLikte olmaktır inşae ALLAH!.


فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ وَمَن تَابَ مَعَكَ وَلاَ تَطْغَوْاْ إِنَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ
Resim---“Festekim kemâ umirte ve men tâbe meake ve lâ tatgav, innehu bi mâ ta’melûne basîr: Seninle birlikte tevbe edenlerle birlikte emrolunduğun gibi dosdoğru davran. Ve azıtmayın. Çünkü O, yaptıklarınızı görendir.”
(Hûd 11/112)

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ اتَّقُواْ اللّهَ وَكُونُواْ مَعَ الصَّادِقِينَ
Resim---“Yâ eyyuhâllezîne âmenûttekûllâhe ve kûnû meas sâdikîn: Ey iman edenler, Allah'tan sakının ve doğru (sadık)larla birlikte olun.”
(Tevbe 9/119)

Es Sâdiku :
Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12883
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav) in İSM-i ŞERİFLERİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim94- KâFi sallallahu aleyhi ve sellem:

KâFi sallallahu aleyhi ve sellem: Muradullahın EMRuLLaH gereğince SuNNetULLAH üzere Şe’NuLLah uygulamasında; Tebliğ, Tenzir, Tebşir ve Teşhidde kâfi-yeterli-lâzım ve lâyık olan Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem..

El Kâfî celle celâluhu esmasının masdar ve mazhar NOKTAsı, Nur-u MuhaMMed mecra’sı Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem..

El Kâfî celle celâluhu: Her hususta kifâyet eden; elverişli, yeterli olan; elverip yetişen. Azamet ve kudreti zâtına mahsus olup mahlükatına el veren, yetişen ve yeterli olan ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL.

Kifâyet (yeterli oluş) masdarından isim olan Kâfî (yeten, muradına eren) Kur'ân-ı Kerîm'de 29 yerde geçmekte ve 1 âyette sıfattan isimdir.

" وَتَوَكَّلْ عَلَى اللَّهِ وَكَفَى بِاللَّهِ وَكِيلًا
Resim---“Ve tevekkel alâllâh(alâllâhi) ve kefâ billâhi vekîlâ(vekîlen).: ALLAH'a güven. Vekil olarak ALLAH yeter."
(Ahzâb33/3)

Kefâ : Bir şeyi birine yetiştirmek. Yettirmek. ALLAH korumak.
İktefâ : Bir şeyle yetinmek, onunla kanaat etmek.
Küfy : Yeten şey, kifâyet.
Kafî: Birine uyup peşinden giden.
Kâfi: Kifayet eden. Vâfi, başka şeye ihtiyaç bırakmayan. Yeten, yetişen, elveren. Yeterli, varlığı mevcudatın bütün ihtiyaçlarına yeten
Vâfi: (Vefâ. dan) Tam, elverişli, kâfi, yeter. * Sözünün eri. * Va'dini mutlak yerine getiren.

Tüm özellik ve güzellikleri zâtına mahsus olan ALLAHÜ ZÜ'LCELÂL'in kullarına kâfiliği, kula kemâlât kerâmetidir.:

أَلَيْسَ اللَّهُ بِكَافٍ عَبْدَهُ وَيُخَوِّفُونَكَ بِالَّذِينَ مِن دُونِهِ وَمَن يُضْلِلِ اللَّهُ فَمَا لَهُ مِنْ هَادٍ
Resim---“E leysallâhu bi kâfin abdeh(abdehu), ve yuhavvifûneke billezîne min dûnih(dûnihî), ve men yudlilillâhu fe mâ lehu min hâd: Allah, kuluna yeterli değil mi? Seni O'ndan başkalarıyla korkutuyorlar. Allah, kimi saptırırsa, artık onun için bir yol gösterici yoktur.”
(Zümer 39/36)

Böylesi sağlam inancın garantisi yine Kur'ân-ı Kerimdedir:

رَبِّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا إِن كُنتُم مُّوقِنِينَ
Resim---“Rabbis semâvâti vel ardı ve mâ beynehumâ, in kuntum mûkinîn: Eğer kesin bir bilgiyle inanıyorsanız (Allah), göklerin, yerin ve bu ikisi arasında bulunanların Rabbidir.”
(Duhân 44/7)

لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ يُحْيِي وَيُمِيتُ رَبُّكُمْ وَرَبُّ آبَائِكُمُ الْأَوَّلِينَ
Resim---“Lâ ilâhe illâ huve yuhyî ve yumît(yumîtu), rabbukumve rabbu âbâikumul evvelîn: O'ndan başka ilah yoktur; diriltir ve öldürür. Sizin de Rabbinizdir, geçmiş atalarınızın da Rabbidir.”
(Duhân 44/8)

وَلَئِن سَأَلْتَهُم مَّنْ خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ لَيَقُولُنَّ اللَّهُ قُلْ أَفَرَأَيْتُم مَّا تَدْعُونَ مِن دُونِ اللَّهِ إِنْ أَرَادَنِيَ اللَّهُ بِضُرٍّ هَلْ هُنَّ كَاشِفَاتُ ضُرِّهِ أَوْ أَرَادَنِي بِرَحْمَةٍ هَلْ هُنَّ مُمْسِكَاتُ رَحْمَتِهِ قُلْ حَسْبِيَ اللَّهُ عَلَيْهِ يَتَوَكَّلُ الْمُتَوَكِّلُونَ

Resim---Ve le in seeltehum men halakas semâvâti vel arda le yekûlunnallâh(yekûlunnallâhu), kul e fe raeytum mâ ted’ûne min dûnillâhi in erâdeniyallâhu bi durrin hel hunne kâşifâtu durrihi ev erâdenî bi rahmetin hel hunne mumsikâtu rahmetihi, kul hasbiyallâh(hasbiyallâhu), aleyhi yetevekkelul mutevekkılûn(mutevekkılûne).: Andolsun, onlara: "Gökleri ve yeri kim yarattı?" diye soracak olsan, elbette "Allah" diyecekler. De ki: "Gördünüz mü, haber verin; Allah'tan başka taptıklarınız, eğer Allah bana bir zarar dileyecek olsa, O'nun zararını kaldırabilirler mi? Ya da bana bir rahmet vermeyi istese, O'nun rahmetini tutup önleyebilecekler mi" De ki: "Allah, bana yeter. Tevekkül edecek olanlar, O'na tevekkül etsinler."
(Zümer 39/38)

ALLAH celle celâluhunun sebebler “İNAYET”i, her şeyin dizginini elinde tuttuğunu gösteren sonuçlar “KİFÂYET”iyle Sünnetullahta uyumludur ve de Peygamberlerinin şehâdetinde ve sünnetinde uygulayıcıdır:

وَيَقُولُ الَّذِينَ كَفَرُواْ لَسْتَ مُرْسَلاً قُلْ كَفَى بِاللّهِ شَهِيدًا بَيْنِي وَبَيْنَكُمْ وَمَنْ عِندَهُ عِلْمُ الْكِتَابِ
Resim---Ve yekûlullezîne keferû leste murselâ(murselen), kul kefâ billâhi şehîden beynî ve beynekum ve men indehu ilmul kitâb(kitâbi).: Kâfir olanlar: Sen resûl olarak gönderilmiş bir kimse değilsin, derler. De ki: Benimle sizin aranızda şahit olarak Allah ve yanında Kitab'ın bilgisi olan (Peygamber) yeter.”
(Ra'd 13/43)

Kur'ân-ı Kerimde geçen kâfi:

ve kefâllahü’l- mü'minine: Ahzâb 33/25.
kefâ billahi şehida: Nisâ 4/79, 166; Yûnus 10/29; Ra'd 13/43; İsrâ 17/96; Ankebut 29/52; Fetih 48/28.
kefa billahi alima: Nisâ 4/70.
kefa billahi hasiba: Nisâ 4/6; Ahzâb 33/39
kefâ bihi şehidem: Ahkaf 46/8.
kefâ billahi vekila: Nisâ 4/81, 132, 171; Ahzâb 33/3, 39, 48
kefâ bi rabbike: İsrâ 17/17, 65; FurkâN 25/31.
kefâ bi nefsike’l- yevme: (İsrâ 17/14.
kefâ bina hasibin: (Enbiyâ 21/47.
kefâ billahi hasiba: (Ahzâb 33/39.
bi hamdih ve kefâ bihi: FurkâN 25/58.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12883
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav) in İSM-i ŞERİFLERİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

RaHîMsin yâ RasLuLLah!
>Nebiyyül- ÜMMî ÂLEMe
KeRîMsin yâ RasûLuLLah!
TeCELLÎde DEM bu DEMe!.
sallallahu aleyhi ve sellem..

ZEVK 6078

KüLLî ŞEY’in HüLÂsası.. >HÂLin HASLar HASı SENsÎn!
HÂL-i HaZıR seBeB-SONuç.. HÂLin MünteHASı SENsÎn!
ZÂTtan >SıFaT-ESMÂ SENsÎn! TeCELLÎ EŞyÂsı SENsÎn!
RAHMETenlil -ÂLEM SENsÎn! -> ÂLEMLer AYNası SENsÎn!.
Ebden dâimen sallallahu aleyhi ve sellem..


09.05.14 18:13
brsbrsbzr..tktktrsçlls..
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12883
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav) in İSM-i ŞERİFLERİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

95- KâŞiFul-KuReB sallallahu aleyhi ve sellem:

KûN feyeKûNun TeceLLî-yi Mazhar NOKTASı, Oluşumu AÇan, MekÂNa ÇIKaran, VaHYin BUYurup-DUYurucusu, KuLLuk DERDlerinin DermÂNI ve Şifâsı, Hakk âşıkların İlhâm Kapısı, MevCÛDatın iCÂD İlk-SONu ve ASLen FASLı.. El KâŞiF celle celâluhu esmâsının TeCeLLî Tahtası Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem..

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem tüm esmâ-yı hüsnânın Kâşifidir. NÛRuLLAHın Masdarı ve Mazharıdır.


Keşf: Açmak. Olacak bir şeyi evvelden anlamak. Gizli kalmış bir şeyin Cenab-ı Hak tarafından birisine ilham olunması ile o gizli şeyin meydana çıkarılması. Vahiy. İcâd.
Keşefe: Bir şeyi örten perdeyi kaldırarak açığa çıkarmak, ortaya dökmek.
اَلْكَاشِف-KâŞiF: Keşfedici. Keşfeden. Gizli bir şeyi meydana çıkarıp açan, izâh eden. Açıklayan. Var olan ancak bilinmeyen bir şeyi bulan, ortaya çıkaran, keşfedendir.
Keşşâf: Kâşif, İzci, Öncü.
Kerb: (C.: Kurub-Küreb) Yeri sürüp aktarmak. Dar etmek. Yakın olmak. Gam, tasa, keder, endişe.
Küreb: (Kerb. den) Sıkıntı. Tasa. Keder. Belâ. Musibet.

Kaşif'ul- kerbi an vech-i Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in Yüzünden dâima gamı-kederi gideren ve ömrünün tÜMMünü Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e vakfeden İmam Ali kerremullahi veche’nin de bir lakabıdır..

El KâŞiF ALLAH celle celâluhu: KûN Muaradını, EMRiyle feyeKûNun kılıp NÛR-u MuhaMMEd aleyhi's-selâmda TeceLLîyle her ÂN yeniden Yaratış Şe’ÂNuLLahında seyre sayrÂN eden ALLAH celle celâluhu..

Kur'ân-ı Kerimimizde ALLAH celle celâluhu’ya nisbetle kâşif, keşefnâ, yekşif ve ikşif olarak geçmektedir:

وَإِن يَمْسَسْكَ اللّهُ بِضُرٍّ فَلاَ كَاشِفَ لَهُ إِلاَّ هُوَ وَإِن يَمْسَسْكَ بِخَيْرٍ فَهُوَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدُيرٌ
Resim---“Ve in yemseskellâhu bi durrin fe lâ kâşife lehu illâ huve, ve in yemseske bi hayrın fe huve alâ kulli şey’in kadîr(kadîrun).: Eğer Allah seni bir zarara uğratırsa, onu kendisinden başka giderecek yoktur. Ve eğer sana bir hayır verirse, (bunu da geri alacak yoktur). Şüphesiz O herşeye kadirdir.”
(En’âm 6/17)

بَلْ إِيَّاهُ تَدْعُونَ فَيَكْشِفُ مَا تَدْعُونَ إِلَيْهِ إِنْ شَاء وَتَنسَوْنَ مَا تُشْرِكُونَ
Resim---“Bel iyyâhu ted’ûne fe yekşifu mâ ted’ûne ileyhi in şâe ve tensevne mâ tuşrikûn(tuşrikûne): Hayır, yalnızca O'nu çağırırsınız, dilerse kendisini çağırdığınız şeyi açar (giderir) ve şirk koşmakta olduklarınızı unutursunuz.”
(En’âm 6/41)

وَإِذَا مَسَّ الإِنسَانَ الضُّرُّ دَعَانَا لِجَنبِهِ أَوْ قَاعِدًا أَوْ قَآئِمًا فَلَمَّا كَشَفْنَا عَنْهُ ضُرَّهُ مَرَّ كَأَن لَّمْ يَدْعُنَا إِلَى ضُرٍّ مَّسَّهُ كَذَلِكَ زُيِّنَ لِلْمُسْرِفِينَ مَا كَانُواْ يَعْمَلُونَ
Resim---Ve izâ messel insâned durru deânâ li cenbihî ev kâiden ev kâimâ(kâimen), fe lemmâ keşefnâ anhu durrehu merre ke’en lem yed’unâ ilâ durrin messeh(messehu), kezâlike zuyyine lil musrifîne mâ kânû ya’melûn(ya’melûne).: İnsana bir zarar dokunduğunda, yan yatarken, otururken ya da ayaktayken bize dua eder; zararını üstünden kaldırdığımız zaman ise, sanki kendisine dokunan zarara bizi hiç çağırmamış gibi döner gider. İşte, ölçüyü taşıranlara yapmakta oldukları böyle süslenmiştir.”
(Yûnus 10/12)

وَإِن يَمْسَسْكَ اللّهُ بِضُرٍّ فَلاَ كَاشِفَ لَهُ إِلاَّ هُوَ وَإِن يُرِدْكَ بِخَيْرٍ فَلاَ رَآدَّ لِفَضْلِهِ يُصَيبُ بِهِ مَن يَشَاء مِنْ عِبَادِهِ وَهُوَ الْغَفُورُ الرَّحِيمُ
Resim---“Ve in yemseskallâhu bidurrin fe lâ kâşife lehu illâ hû(hûve), ve in yuridke bi hayrin fe lâ râdde li fadlih(fadlihi), yusîbu bihî men yeşâu min ibâdih(ibâdihi), ve huvel gafûrur râhîm: Allah sana bir zarar dokunduracak olsa, O'ndan başka bunu senden kaldıracak yoktur. Ve eğer sana bir hayır isterse, O'nun bol fazlını geri çevirecek de yoktur. Kullarından dilediğine bundan isabet ettirir. O, bağışlayandır, esirgeyendir.”
(Yûnus 10/107)

أَمَّن يُجِيبُ الْمُضْطَرَّ إِذَا دَعَاهُ وَيَكْشِفُ السُّوءَ وَيَجْعَلُكُمْ خُلَفَاء الْأَرْضِ أَإِلَهٌ مَّعَ اللَّهِ قَلِيلًا مَّا تَذَكَّرُونَ
Resim---“Emmen yucîbul mudtarra izâ deâhu ve yekşifus sûe ve yec’alukum hulefâel ard(ardı), e ilâhun meallâh(meallâhi), kalîlen mâ tezekkerûn(tezekkerûne).: (Onlar mı hayırlı) yoksa darda kalana kendine yalvardığı zaman karşılık veren ve (başındaki) sıkıntıyı gideren, sizi yeryüzünün hakimleri kılan mı? Allah'tan başka bir tanrı mı var! Ne kadar da kıt düşünüyorsunuz!
(Neml 27/62)

وَلَئِن سَأَلْتَهُم مَّنْ خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ لَيَقُولُنَّ اللَّهُ قُلْ أَفَرَأَيْتُم مَّا تَدْعُونَ مِن دُونِ اللَّهِ إِنْ أَرَادَنِيَ اللَّهُ بِضُرٍّ هَلْ هُنَّ كَاشِفَاتُ ضُرِّهِ أَوْ أَرَادَنِي بِرَحْمَةٍ هَلْ هُنَّ مُمْسِكَاتُ رَحْمَتِهِ قُلْ حَسْبِيَ اللَّهُ عَلَيْهِ يَتَوَكَّلُ الْمُتَوَكِّلُونَ

Resim---“Ve le in seeltehum men halakas semâvâti vel arda le yekûlunnallâh(yekûlunnallâhu), kul e fe raeytum mâ ted’ûne min dûnillâhi in erâdeniyallâhu bi durrin hel hunne kâşifâtu durrihi ev erâdenî bi rahmetin hel hunne mumsikâtu rahmetihi, kul hasbiyallâh(hasbiyallâhu), aleyhi yetevekkelul mutevekkılûn(mutevekkılûne).: Andolsun ki onlara: Gökleri ve yeri kim yarattı? diye sorsan, elbette "Allah'tır" derler. De ki: Öyleyse bana söyler misiniz? Allah bana bir zarar vermek isterse, Allah'ı bırakıp da taptıklarınız, O'nun verdiği zararı giderebilir mi? Yahut Allah, bana bir rahmet dilerse, onlar O'nun bu rahmetini önleyebilirler mi? De ki: Bana Allah yeter. Tevekkül edenler, ancak O'na güvenip dayanırlar.”
(Zümer 39/38)

رَبَّنَا اكْشِفْ عَنَّا الْعَذَابَ إِنَّا مُؤْمِنُونَ
Resim---“Rabbenekşif annel azâbe innâ mû’minûn(mû’minûne).: "Rabbimiz, azabı üstümüzden açıp gider; çünkü biz (artık) iman edicileriz."
(Duhân 44/12)

إِنَّا كَاشِفُو الْعَذَابِ قَلِيلًا إِنَّكُمْ عَائِدُونَ
Resim---“İnnâ kâşifûl azâbi kalîlen innekum âidûn(âidûne).: Biz azabı birazcık kaldıracağız, ama siz yine (eski halinize) döneceksiniz.”
(Duhân 44/15)

Allahu zü’l- CeLâL Kâşif'tir. Onun için gayb ve gizlilik söz konusu değildir. Allah bilinmeyeni bilir, görünmeyeni görür, işitilmeyeni işitir, gizlilikleri keşfeder, güzellikleri açar. Kalbin sıkıntılarını giderir. Kalbleri İslâmiyete açar, hidâyet nûru lütfeder, ruhlara inkişaf verir ve gönülleri ferahlatır.

Tohum ve çekirdekler denilen sandukçaların içerisine kudretiyle ve sadece “KÛN:OL!!” EMRiyle milyonlarca kantar gıda yerleştiren ve bu latîf sandukçalarda sayılamayacak kadar nîmetleri depolayan Cenab-ı Hakkın her şeye bedel, kadir ve kâfî olduğunu kaydeden Bedîüzzaman said Nursî kaddesallahu sırrahu, tohumların açılmasının, filizlerin büyümesinin, hayatın inkişâfının ve hayattan zorlukların ve tehlikelerin giderilmesinin ancak Allah'ın kudretiyle mümkün olduğunu beyan eder.


el-Halîmî der ki: “Kâşif ismi tamlama olarak kullanılmadıkça yalnız olarak onunla dua edilmez. “Kâşife’d-dur” (zararı gideren, kaldıran) veya “Kâşife’l-kerb” (sıkıntı ve zorluğu gideren, kaldıran) şeklinde dua edilebilir. Anlamı, sıkıntı ve zorluğu veya bir zararı giderip kalbe ferahlık veren, üzüntü ve kederi kaldırıp yerine sevinç ve mutluluk getirendir.”
(Beyhakî, a.g.e., s. 62; Kurtubî, a.g.e., 1/ 228)


Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12883
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav) in İSM-i ŞERİFLERİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

96- KaYYıM sallallahu aleyhi ve sellem:

İnsanları birbirine kardeşlikte ve sevgide bir araya toplayan, dünya ve âhirette necat ve iyilikler yolunda cem' edici; bütün iyilikleri haseneleri toplayıcı ve muhtaçlara çok ihsan edici Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem..

Kayyim, kıyâm, kayyûm, kâim, VARlığı KENDinden olan ve mahlükâtına geçici yaşamak kudretini lâzım ve lâyıkınca veren ve vermeye devam eden, varlığı bâkî olup fenâ erişemeyen ve dâim olan ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL…
Kıyâm (doğrulup ayakta durmak, devâm ve sebat etmek, bir işin idaresini üzerine almak, gözetip korumak) kökünden mübâlâğa sıfatıdır. Kıyamdan türeyen Kayyum sıfatı, Kur'ân-ı Kerîm'de 5 âyette (İbrâhîm 14/14, Tâhâ 20/111, Rahmân 55/46, Bakara 2/255, Al-i imran 3/2 bkz.) ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL'e nisbet edilmiştir.

اللّهُ لاَ إِلَهَ إِلاَّ هُوَ الْحَيُّ الْقَيُّومُ لاَ تَأْخُذُهُ سِنَةٌ وَلاَ نَوْمٌ لَّهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الأَرْضِ مَن ذَا الَّذِي يَشْفَعُ عِنْدَهُ إِلاَّ بِإِذْنِهِ يَعْلَمُ مَا بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ وَلاَ يُحِيطُونَ بِشَيْءٍ مِّنْ عِلْمِهِ إِلاَّ بِمَا شَاء وَسِعَ كُرْسِيُّهُ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضَ وَلاَ يَؤُودُهُ حِفْظُهُمَا وَهُوَ الْعَلِيُّ الْعَظِيمُ
Resim---Allâhu lâ ilâhe illâ huvel hayyul kayyûm(kayyûmu), lâ te’huzuhu sinetun ve lâ nevm(nevmun), lehu mâ fîs semâvâti ve mâ fil ard(ardı), menzellezî yeşfeu indehû illâ bi iznih(iznihî) ya’lemu mâ beyne eydîhim ve mâ halfehum, ve lâ yuhîtûne bi şey’in min ilmihî illâ bi mâ şâe, vesia kursiyyuhus semâvâti vel ard(arda), ve lâ yeûduhu hıfzuhumâ ve huvel aliyyul azîm: Allah... O'ndan başka ilah yoktur. Diridir, kâimdir. O'nu uyuklama ve uyku tutmaz. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O'nundur. İzni olmaksızın O'nun katında şefaatte bulunacak kimdir? O, önlerindekini ve arkalarındakini bilir. (Onlar ise) Dilediği kadarının dışında, O'nun ilminden hiç birşeyi kavrayıp kuşatamazlar. O'nun kürsüsü, bütün gökleri ve yeri kaplayıp kuşatmıştır. Onların korunması O'na güç gelmez. O, pek yücedir, pek büyüktür.” (Bakara 2/255)

اللّهُ لا إِلَهَ إِلاَّ هُوَ الْحَيُّ الْقَيُّومُ
Resim---Allâhu lâ ilâhe illâ huvel hayyul kayyûm: Allah... O'ndan başka ilah yoktur. Diridir, kâimdir.” (Âl-i İmrân 3/2)
Kaim sıfatı ise Kur'ân-ı Kerîm'de 52 âyette (Ra'd 13/13, Al-i imran 3/18 bkz.) ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL'e nisbet edilmiştir.

El Kayyûmü : Başlangıç, nihâyet ve yeniden oluş gibi hâllerden beri' ve münezzeh olan. Ezelden ebede kaim (ayakta duran) ve dâim (devâmlı) ve hep var olan, bütün mahlûkat (varlık)'ın varlığı (kıyamı) kendisiyle kaim olan ve idâre eden. Mahlükâtını muradınca var edip, mevcûdiyyetlerini kendi sıfatları içinde kudretiyle tutan ve koruyan, zâtî varlığı âşikâr, ezelî, ebedî ve ortada olan ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL…

El Kâimü : Varlığı başka bir varlığa bağlı ve muhtaç olmayan, mahlûkata varlık veren. Ezel-ebed var olup, zâtî varlığıyla duran ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL.

ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL’in El Kayyûmu ve El Kâimu esmalarının mazhar ve masdar noktası olan NÛR-u MuhaMmed, insanlığın din, dünya ve âhiret hayatında hakta ve hayırda Kayyım aleyhi's-selâm ismiyle cEM’ edici ve tecellî tahtasıdır.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır’ın TirmiZi, Ebû Dâvud ve Nesâî’den aldığı bir hadise göre namaz kılan birisinin: “Allahümme inni es’elüke bienne leke’l-hamdü lâ ilâhe illa ente’l Mennân Bediü’s-semâvat ve’l-ard Zü’l-celâli ve’l-ikrâm ya Hay ya Kayyum!” diye dua ettiğini duyan Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Biliyor musunuz ne ile dua etti?”diye sormuş, ashabın: “Allah ve Rasûlü bilir” demeleri üzerine: “Nefsim kudret elinde bulunan Zât-ı Ecell’e yemin ederim ki, Allah’a en büyük ismi (ism-i a’zâm) ile dua etti. O ism-i a’zâm ki, onunla çağırıldığı vakit icâbet buyurur ve onunla istenildiği vakit verir” buyurmuştur.
(Hamdi Yazır, Hak Dini, Kur’an Dili, VI, 4678)

Hasan Basri kaddesallahu sırrahu: "Kayyûm, iyi ya da kötü yaptıklarının karşılığını vermek için her canlının başında duran ve onu gözetleyendir. O, her şeyi bilir ve hiçbir şey O'na gizli kalmaz."
(Hasan-ı Basri, Tâbiînin büyüklerinden. Zâhid, muhaddis, fakîh ve müfessir. Adı, Ebû Sâid el-Hasan b. Ebi'l-Hasan Yesâr el-Basrîdir)

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem duâ ederken: “Yâ Hayyu yâ Kayyûm!” buyururdu. (Tirmizî)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12883
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav) in İSM-i ŞERİFLERİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

97- KeFîL sallallahu aleyhi ve sellem:
Rabbu’l-âlemîn SÖZünü Kendi SESinden DUYup UYan ÜMMetine Sahib çıkıp Kefîl Olan Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem..

El Kefîlü celle celâluhu:

Resim
Kefel : Birine kefil olmak. Beslemek. Bakmak.
Tekeffel : Kefil olmak.
Kifl: Nâsib. Kat. Misil. Kefâlet.
Kefîl: Kefil. Garantör.
Kefâlet : Kefâlet. Garanti.
Kefâlet-i binnefs: Birinin şahsına kefil olma.

İslam Dininde Kur'ân-ı Kerim, ALLAH celle celâluhu ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin kefil olma şartlarını içeren bir KefâletNÂME gibidir.
Fiilin KEVNiyyete-OLUŞUMa Çıkışı ANındaki; İçte İMAN-Niyyetin, DIŞta AMEL-Fiiliyyata GEÇişinin, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'i DUYup UYması KEYFiyetidir kısacası..

Her cÂNın Rızkına ALLAH celle celâluhu’a el KefîLdir. Ancak sebeb yolları da her CÂNın Hayat Ana Kartına yüklenmiştir sebeb olarak.. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ise bunun; getireni, tercümanı ve ÖRNEK uygulayıcısıdır hamdolsun!.


وَمَا مِن دَآبَّةٍ فِي الأَرْضِ إِلاَّ عَلَى اللّهِ رِزْقُهَا وَيَعْلَمُ مُسْتَقَرَّهَا وَمُسْتَوْدَعَهَا كُلٌّ فِي كِتَابٍ مُّبِينٍ
Resim---“Ve mâ min dâbbetin fil ardı illâ alâllâhi rızkuhâ ve ya'lemu mustekarrehâ ve mustevdeahâ, kullun fî kitâbin mubîn: Yeryüzünde hiç bir canlı yoktur ki, rızkı Allah'a ait olmasın. Onun karar (yerleşik) yerini de ve geçici bulunduğu yeri de bilir. (Bunların) Tümü apaçık bir kitapta (yazılı)dır.”
(Hûd 11/6)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Rızık için üzülme! Takdir edilen rızık seni bulur!.” buyurdu.
(İsfehanî)

Mübrem Kader: Kaçınılmaz olan. Vazgeçilmez olan. Acele yapılması lüzumlu bulunan. Elzem.
Muallak Kader: Askıda. Hakkında karar verilmemiş, hallolunmamış. Havada boşta duran. Sürüncemede kalmış iş..

Nasib: Ezel Âleminde her Nefsin Tecellî Takdirinde, Şahsî Kaderinde ki bu kader Mübrem-kesin olmayıp muallak-bazı şartlara bağlı olarak var olan RIZKıdır.
Kısmet: Nefsin Tecellî Takdirinde kendinse ait RIZKı için yapılması şart olanı yaparsa o RIZKını ele geçirip kendinin kılmasıdır..

Ben, bu hususu şöyle ANLAyaBİLmekteyim ki, bir Irmak kenarında BALIK tutmaktayım, ve o ırmakta sırtlarında “kul ihvÂNi” mühürlü sadece benim Nasibim olan BALIKLar geçmekte.. ve ben bu RIZK BALIKlarıma kesinlikle ve KULLuk gereği Kısmet OLTALarımı atmalıyım ve Rabbımın SEBEB ile SON-UÇ Kapısını ÇaLmaLıyım!.

إِنَّا مَكَّنَّا لَهُ فِي الْأَرْضِ وَآتَيْنَاهُ مِن كُلِّ شَيْءٍ سَبَبًا
Resim---“İnnâ mekkennâ lehu fîl ardı ve âteynâhu min kulli şey’in sebebâ: Gerçekten biz onu yeryüzünde iktidar ve kudret sahibi kıldık, ona (muhtaç olduğu) her şey için bir sebeb (bir vasıta ve yol) verdik.”
(Kehf 18/84)

Gerek ALLAHu zü’l- CeLâL’in KULLarı, ve gerekse Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in ÜMMeti için kefâletini her mü’min çok iyi ANLAyıp BİLmeli ve Uymalı ki;

Resim---Ebu Hureyre (radiyallahu anhu): “(Önce) en yakın akrabanı uyar!”(Şuarâ 26/214) âyeti celîlesi inince Resûlullah (sav) Kureyş’i dâvet etti ve (konuşmasının bir yerinde): “Yâ Fatmâ! Nefsini ateşten kurtar! Ben sizin için ALLAH yanında hiçbir şeye sahib değilim!” buyurmuştur.

(Müslim, Îmân 348)

وَأَنذِرْ عَشِيرَتَكَ الْأَقْرَبِينَ
Resim---“Ve enzir aşîretekel akrebîn: (Önce) en yakın akrabanı uyar.”
(Şuarâ 26/214)

Resim---Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem); Ümmü A’lâ (radiyallahu anhu)’nun, Osman İbni Maz’un’un ölümünden sonra onu tezkiye için söylediği: “ALLAH (bu imânlı, tâatli kuluna ikrâm etmez de) ya kime ikrâm eder?” demesi üzerine Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “ALLAH’a yemin ederim ki Ben ALLAH’ın bir peygamberi iken, Bana (ve size yarın) ALLAH tarafından ne muamele yapılacağını bilemem!” buyurdu.
(Buhârî, Cenâiz 3, Tâbir 13)

Resim---Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem sabah namazından sonra kıznın evine gelerek yattıklarını görüp, iki parmağını kaldırıyor ve ne diyor Fâtıma Vâlidemizle, Ali Efendimize?.
fatımatü’z- Zehrâ aleyha's-selâm: “İkimizin kafasının arasına oturdu dizleriyle, dedi ki:
“Fâtıma, Fâtıma!. Eğer şunu kılmadıysan. Sabah namazının farzını.. Vallâhi baban Muhammed’e güvenme!.”


Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, Medine döneminde kızı Fatıma aleyha's-selâm ile damadı Ali kerremullahi veche'nin evlerine, her gün sabah namazına kalktığı zaman, uğrayıp onları namaza kaldırmaktaydı. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, III/259. )

Resim---Hz. Fâtıma Vâlidemiz (aleyha's-selâm) henüz süt emmekte olan Hazret-i Hüseyin hastalandığı için sabaha kadar uyuyamamıştı.
Evlâdının inleyişi karşısında gözlerine sabaha kadar uyku girmedi.
Hz. Hüseyin sabaha doğru bir ara uyur gibi olduğunda, Hz. Fâtıma bulduğu ilk fırsatta kâinatın sâhibine yönelerek sabah namazını edâ etmişti.
Kendisini çâresiz bırakan uykuya ancak bundan sonra vakit ayırabilmişti.
Sonra, mescid-i şerifte sabah namazını kıldıran Peygamber Efendimiz (aleyhi's-selâm), âdeti üzere onun evine teşrif etmişlerdi.
Hazret-i Fâtıma Vâlidemizi uyur vaziyette görünce, onun sabah namazını kılmadığını sandı.

Ey kızım Fâtıma, Peygamber kızıyım diye sakın namazı terk etme! Beni hak peygamber olarak gönderen ALLAH’a yemin ederim ki, namazını vaktinde kılmadıkça cennete gireceğini zannetme, diyerek, namazın hiçbir şekilde ihmal edilemeyeceğini belirtti.
Buna karşılık Hz. Fâtıma aleyha's-selâm: “Canım babacığım, sabaha kadar uyumadım. Sabah namazını kılıp yattım!” deme gereği duydu.
O zaman Efendimiz (aleyhi's-selâm), sevgili kızını şöyle müjdeledi:
“Müjdeler olsun sana kızım! Âhirette böyle sıkıntılar görmeyeceksin!”

Kısacası kefâlet karşılıklıdır:

Birisi Muâz bin Cebel radiyallahu anhu’ya: “Bana öğüt ver!” deyince.
Muâz bin Cebel radiyallahu anhu: “Merhametli ol ki, ben de senin Cennet’e girmene kefil olayım” buyurdu..
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12883
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav) in İSM-i ŞERİFLERİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

98-Med'uvvün sallallahu aleyhi ve sellem

Dâvet olunmuş sallallahu aleyhi ve sellem
Dâvetçi- Çağırıcı sallallahu aleyhi ve sellem..


Dâîyen-ilâllâh : ALLAHa Çağırıcı..

وَدَاعِيًا إِلَى اللَّهِ بِإِذْنِهِ وَسِرَاجًا مُّنِيرًا
Resim---Ve dâîyen ilâllâhi bi iznihî ve sirâcen munîrâ(munîren) : Ve kendi izniyle Allah'a çağıran ve nur saçan bir çerağ olarak (gönderdik).”
(Ahzâb 33/46)

Dâvetçi- Fed’u- Tevhide Davet Et!:

فَلِذَلِكَ فَادْعُ وَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ وَلَا تَتَّبِعْ أَهْوَاءهُمْ وَقُلْ آمَنتُ بِمَا أَنزَلَ اللَّهُ مِن كِتَابٍ وَأُمِرْتُ لِأَعْدِلَ بَيْنَكُمُ اللَّهُ رَبُّنَا وَرَبُّكُمْ لَنَا أَعْمَالُنَا وَلَكُمْ أَعْمَالُكُمْ لَا حُجَّةَ بَيْنَنَا وَبَيْنَكُمُ اللَّهُ يَجْمَعُ بَيْنَنَا وَإِلَيْهِ الْمَصِيرُ
Resim---Fe li zâlike fed’u vestekım kemâ umirt(umirte), ve lâ tettebi’ ehvâehum, ve kul âmentu bi mâ enzelallâhu min kitâb(kitâbin), ve umirtu li a’dile beynekum, allâhu rabbunâ ve rabbukum, lenâ a’mâlunâ ve lekum a’mâlukum, lâ huccete beynenâ ve beynekum, allâhu yecmeubeynenâ, ve ileyhil masîr(masîru) : (Ey Rasûlüm), onun için sen onları tevhîde davet et ve emrolunduğun gibi, sebat üzre doğru git. Onların heveslerine uyma ve de ki: “- Ben, Allah’ın indirdiği her kitaba iman ettim. Aranızda adaleti yerine getirmekle emrolundum. Allah bizim de Rabbimizdir, sizin de Rabbinizdir. Bizim amellerimiz (karşılığı) bize, sizin amelleriniz (karşılığı) size... Sizinle aramızda bir husumet yok. (Bu ayet-i kerime, kıtal ayeti ile nesh edilmiştir - Hâzin tefsiri). Allah hepimizi (kıyamette) bir araya toplayacak ve dönüş de ancak O’nadır.”
(Şûrâ 42/15)


99- MaNSûR sallallahu aleyhi ve sellem:
Cenâb-ı Hak Teâlâ tarafından yardım olunmuş ve zafere kavuşmuş Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem..



100- MeKîN sallallahu aleyhi ve sellem:
Değişmez yüksek rütbe sâhibi, vakarlı, temkinli, İlahî nüfuz sahibi-sözü geçerli ve iktidar sahibi.. Yerleşmiş, oturmuş, sâkin ve muhkem makam sahibi Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem..


وَمِنَ اللَّيْلِ فَتَهَجَّدْ بِهِ نَافِلَةً لَّكَ عَسَى أَن يَبْعَثَكَ رَبُّكَ مَقَامًا مَّحْمُودًا
Resim---“Ve minel leyli fe tehecced bihî nâfileten lek(leke), asâ en yeb’aseke rabbuke makâmen mahmûdâ: (Ey Rasûlüm), sana mahsus fazla bir namaz olarak, gece uykudan kalk da, Kur’ân ile teheccüd (gece namazı) kıl. Rabbinin, seni bir Makam-ı Mahmud’a (ahiretteki Şefaat Makamına) göndermesi yakındır.”
(İsrâ 17/79)

Makâm-ı Mahmûd; Peygamberimizin aleyhi's-selâm âhirette ümmetine şefaat makâmıdır ve Mekîndir. (Tecrid, XI/128).
Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Bu, ümmetime şefaat edeceğim makâmdır" buyurmuştur. (Tecrid, II/574).
Ezandan sonra okunan duada geçen makâm-ı mahmûd da bu makamdır.
Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Kim müezzinin ezanını işittiği zaman: "ey bu tam çağrının (ezanın) ve dünya durdukça duracak olan namazın Rabbi Allah'ım! Muhammed'e vesileyi (cennette özel bir makâmı) ve fazîleti ver, onu kendisine vadettiğin makâm-ı mahmûd'a eriştir" diye dua ederse, kıyamette şefâatıma müstahak olur." buyurmuştur.
(Tirmizî, Salat, 175. No: 211; Ebû Dâvûd, Salat, 38).
Bu Mekîn Makâmda bütün halk Peygamberimizi över (Tecrid, XI/128)


101- MeşHûD sallallahu aleyhi ve sellem:

Her hususta Edebi, İlmi, İrfÂNı ve ErkÂNı herkesçe görülen ve şehâdet edilen-Şâhid OLunan Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem..

Resûl-u Ekrem aleyhi's-selâm'ın dünyaya teşrifinden ve risâletinden önce meleklerce ve enbiyâ hazerâtının dilinde nübüvvet ve risâletlerine şehâdet edilmiş olduğundan kendilerine verilen bir isimdir.



102- MeTîN sallallahu aleyhi ve sellem:

ALLAHu zü’l- CeLÂL’in el MeTîN celle celâluhu İsminin tecelligâhı mastarı-mazharı; Sağlam, şedid, metin, metanet (sözünde ve kararında sağlam, zaafsız) sahibi.
Hiçbir şeyde meşakkati olmayan.
Kendine mutlak güvenen, güvenilen ve güvenilir olan...
Mutlak sağlam, sabit, kavî, güclü, kuvvetli, ve zâtı itibâriyle her hususta sıkıntı, zorluk, yorgunluk ve noksanlıktan münezzeh kudret sahibi olan ALLAHu zü’l- CeLÂL’in MeTîN Rasûlullahı sallallahu aleyhi ve sellem..


El Metînü :
Resim

إِنَّ اللَّهَ هُوَ الرَّزَّاقُ ذُو الْقُوَّةِ الْمَتِينُ
Resim---“İnnallâhe huve’r- rezzâku zu’l- kuvveti’l- metîn: Şüphesiz rızık veren, güç ve kuvvet sahibi olan ancak Allah'tır.”
(Zâriyât 51/58)

El Metînü : Sağlam, şedid, metin, metanet (sözünde ve kararında sağlam, zaafsız) sahibi.
Hiçbir şeyde meşakkati olmayan.
Kendine mutlak güvenen, güvenilen ve güvenilir olan...
Mutlak sağlam, sabit, kavî, güclü, kuvvetli, ve zâtı itibâriyle her hususta sıkıntı, zorluk, yorgunluk ve noksanlıktan münezzeh kudret sahibi olan ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL.


Metüne : Sert ve kuvvetli olmak.
Mettene : Yay'a kiriş sarmak. Sağlam kılmak.
Metn : Sırt. Sert, kuvvetli ve dayanıklı adam. kitabın aslı, metnidir.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12883
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav) in İSM-i ŞERİFLERİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim


103- MeVSuL sallallahu aleyhi ve sellem:

Hakkı ve Hayrı DUYup/UYan her KULu RABBısına RüCÛ Ettirmekle-Ulaştırıp Kavuşturmakla İlahî Görevli Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem..


VUSL: Ulaşma, erişme, varma, yetişme.
VUSLat: Visal. Sevdiğine kavuşma, ulaşma, bitişme. Bitiştiren.
MeVSiL: (Vusulden) Kavşak. Kavuşacak yer. Ek yeri. ARA kESit..
MeVSuL: Erişen. Vasıl olan. Birleşmiş. Kendine başka şey vasıl olmuş olan. Bitirmiş. Vasledilmiş.. VUSLAT YERi ki NÛR-u MuhaMMed..
SILA: Ana vatan. Kavuşmak, ulaşmak, vuslat. Âşıkın mâşukuna kavuşması. Samedî LutfuLLAH Sahibliği.
SALÂT: fASLın ASLIna ULAŞımı.. KULun RABBına RÜCÛ’u..
SALÂVÂT: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selemle BİZ BİR-İZ OLuş Kavuşumu..
SeLâ: Hakka ve Hayra Dost çağrısı.
SALL: Ulaşım, vuslat yolu, SILA yolu, isale hattı..
SALL: geldiği Gurbet elden, Sıladaki ASLını SeSlemek. Gönül Bağıyla yönelmek.
SALL: ASL-a SILA YOLu. İstikâmet İSÂLEsi.. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem de Zâhir Bâtın Lutfullaha Samedî Sahiblik sıfatı.. Naz-Niyaz Namazı.. Derunî DoST DUÂsı DUYuşu ve de UYuşu..
SALL: İlahî AŞKın Akış İsâle…si..
SALL : Dönen MUHİTin ->DÖNDÜRen MERKEZe BAĞlantısı…..
SALL: binbir çile içinde SILA'ya vuslat bulmak, kavuşmak..
ASL: Temel, esas, kök. Bidâyet. Mebde', dip, hakikat. Hâlis, sâfi. Haseb ve neseb. Soy sop. Zâten, en ziyâde.. SALL Edilen SILA..
fASL: (Fasıl) İki şey arasındaki ek yeri. Mafsal. * Hak söz. Hak ile bâtılın arasını fark ve temyiz ile olan hüküm ve kaza.. KÛN ASLının feyeKÛn fASLı.. AŞKın >MEŞK EDiLişi..
“Olsun!. OLmasın!.” ->feyeKÛN hASLının Sebeb-SoNUÇu-ASLı “KÛN” ->MuraduLLaHdır..
hASL: hUSL: Peydâ olma. Hasıl olma. Meydana gelmek. Üremek, türemek.
hASL: Her ÂN Şe’ÂNuLLahta YENİden OLuş-Yaratış KÛN feyeKÛNu hUSLü..


KÛN feyeKÛN:

إِنَّمَا أَمْرُهُ إِذَا أَرَادَ شَيْئًا أَنْ يَقُولَ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ
Resim---“İnnemâ emruhû izâ erâde şey’en en yekûle lehu kun fe yekûn(yekûnu).: Bir şeyi dilediği zaman, O'nun emri yalnızca: "Ol" demesidir; o da hemen oluverir.
(Yâsîn 36/82)

AKIL sahibi ve bedenen RÜŞDüne ERmiş her Kul BİLir ki, Şahdamarından da AKRABa-en YAKIN RaBBısına RüCÛ’da en İÇ Küre HaBLi'l- VERîD ki NÛR-u MuhaMMed OL-ÂN YAKLaşım YOLU Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem..

HaBLi'l- VERîD: KûN feyeKÛN OLUŞumu-TEK İP-Bağ.. KİMlik-kİŞiliğin tek ÖZü ve nAKLin AKRABası >AKIL İPi.. HaBL, ip demektir arapçada.. VERîD: Vâridatın-OLUŞların tümünü Toplayan TEKtir.. kırmızı GÜLe de denir.. toplar damar da denmesi bundandır..


وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ وَنَعْلَمُ مَا تُوَسْوِسُ بِهِ نَفْسُهُ وَنَحْنُ أَقْرَبُ إِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَرِيدِ
Resim---''Ve lekad halaknel insâne ve na’lemu mâ tuvesvisu bihî nefsuh(nefsuhu), ve nahnu akrebu ileyhi min HABLi’l- VERÎDi: Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin kendisine fısıldadıklarını biliriz ve biz ona şah damarından daha yakınız.”
(Kaf 50/16)

VUSLattan kasdımız hayattayken EBEDî DİRİliğe ULAŞım-SALL Şehadetidir:

Resim ---Mukarreb Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem : “ Mutü kable en temutu: Ölmeden önce ölünüz! ” buyurmuştur.
(Aclunî, Keşfü’l-Hâfâ II-291-2669)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12883
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav) in İSM-i ŞERİFLERİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

104- MiFTaHul RAHMETsallallahu aleyhi ve sellem
105- MiFTaHul CENNET sallallahu aleyhi ve sellem


Rahmetullahın ve ceNNetin ANAhtarı Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem… CeNnet NûRu ve RaHMEt ise bizzât Kendisi olan Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem…
RaHMeh-RaHMet: Herşey ve herkes MuhaMMedî Mâsivâ Hüviyetinin Hakikatine ERiş RÜŞdü..
CeNNeh-CeNNet: Herşey ve herkes hüviyetinin NÛR-u MuhaMMed ->NÛRuLLAH CEM’i..

Aziz kardeşlerim,
RaHMet ve CeNNet öylesine İÇ İçedir ki, ancak ALLAHu zü’l- CeLÂL’in SÖZünü ki Kur'ân-ı Kerimi, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in SESinden ki Sünnet-i Seniyyesini DUYup UYarak Bilip-BULup-OLup da YAŞAyarak ANLAyaBİLiriz inşâe ALLAHu Teâlâ..

Cennetin ANAhtarı ve RAHMetuLLAHın tâa kendisi olan Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemi DUYup/UYmak Kur'ân-ı Kerim EMRince Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ve ALLAHu zü’l- CeLÂL’e ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e TESLİm Olup-İmân Edip-Tâbi Olup-İtâat ederek Hakikat-ı MuhaMMediyyemizin RÜŞDüne ERip, ceNNetin ANAhtarına Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selemin pâk ve yüce yüreğinde ULAŞırız inşâe ALLAHu Teâlâ..
Çünkü cENnette Yaratıktır ve NûR-u MuhaMMeddir..
Halis, Muhlisi Sıddık ve Âdil MuhaMMedîlerde vâristir..
AKLı İlahî-MuhaMMedî RÜŞDe ERip NAKLen DUYup-UYanlar için RABBımız Teâlâ’ya RÜCÛ’nun SON-UÇu CeNNet-i Âlâdır..


Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Cennetin kapısına gelip çalarım. Cennetin bekçisi: “senden evvel hiç kimseyi cennete koymamakla emir olundum” der.” buyurmuştur.
(Müslim)

Onun için Merhamet-i MuhaMMediyyemizi cÂN-cÂNÂN CeNnetimizin ANAhtarı konusunu daha kapsamlı incleyelim inşâe ALLAHu Teâlâ..

MiFTaH:
Açan âlet. Anahtar. Kilidleri açan anahtar.
RAHMET: Merhamet, acımak, şefkat etmek, ihsan etmek, esirgemek.
Merhamet: (Rahm. den) Acımak, şefkat göstermek. Korumak, iyilik etmek. Biçârelere yardımda bulunmak. Esirgemek.
CeNNet: ALLAHu zü’l- CeLÂL’e inanan ve O'na ibadet ve itaat edenlerin, iman ve İslâmiyyet'e ihlâs ve sadâkatle hizmet edenlerin, Kur'ana bir hizb-ül Kur'ân olarak mücâhidâne bir sûrette hizmetkâr olan mücâhidlerin, cihâd-ı diniyye erlerinin âhirette fazl-i İlâhî ile gidip ebediyyen içinde kalacakları mekân ve mesken. Cennet'in varlığını bütün peygamberler, onların yolundan giden âlimler ve ermiş kişiler, evliyalar ittifakla haber vermişlerdir. Esasen Allah'ın adaleti, Cehennem gibi Cennet'in de varlığını gerektirir. İnananlar, ölümün; ebedî bir hiçlik değil, ölümsüzlüğe geçiş, sevdikleriyle buluşacakları âhiret âlemine bir yolculuk olduğuna inanıyorlar ve bunalım içinde değil; mutluluk içindedirler. İnananların ve iyilerin bu hâlleri Cennet'in varlığını gösteren hayattaki belirtilerinden biridir.
Cennetin tabakaları : Dârü’l- Celâl, Dârüs- Selâm, Cennetül- Me'va, Cennetül- Huld, Cennetün- Nâim, Cennetül- Firdevs, Cennetül- Adn, Cennetül- Vesile..

Resim---NÛR-u MuhaMMed’den yaratılan CenNnetin kapısında ise: Lâ İlâhe İllallah, MuhaMMedün Resulullah!yazılı olduğu hadislerinde Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem tarafından bildirilmiştir.
(İbn-i Asakir)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “ مَنْ كانَ أخِرُ كَلامِهِ لآإلَهَ إلاّ اللّهُ دَخلَ الجَنّة َ son sözü Lâ ilâhe illâllah olan kişi Cennet e girer” buyurmuştur.

(Ebu Davud, Cenâiz , 20)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Kim samimi olarak “Lâ İlâhe İllallâh” derse Cennet e girer - الجنّة مَنْ قالَ لآإلهَ إلاّالله”buyurmuştur.
(Süyutî, Fethu l-Kebîr, 3:220)

Resim---Ebû Zer radiyallahu anhu anlatıyor: Bir gün Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Ey Ebû Zer! “Lâ İlâhe İllallâh” deyip sonra da bu söz üzerine ölen her kul Cennet e girecektir” buyurunca Ebû Zer hayretle: “(Büyük günahlardan) zinâ etse ve hırsızlık yapsada mı ya Rasûlüllah!” demiş, bunun üzerine Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem de: “Evet, zinâ etse ve hırsızlık yapsa da” şeklinde karşılık vermiştir.

(Müslim, İman , 154)

Resim---ALLAH celle celâluhu, kıyamet günü ümmetinden bir adamı mahlûkatın arasından seçer ve onun için doksan dokuz büyük defter açar. Allah Teâla adama sorar: “Bu defterde yazılı olanlardan bir şey inkar ediyor musun? Kirâmen Kâtibin melekleri sana yapmadıklarını yazmış mı?”
Kul: “Hayır Ey Rabbim, hepsi doğrudur” der. Allah Teâla tekrar: “herhangi bir özrün var mı?” diye sorar. Kul: “Hayır, ey Rabbim!” der. Bunun üzerine Allah Teâla: “Ey kulum, bugün sana zulüm yoktur. Senin Bizim yanımızda makbul ve büyük bir iyiliğin var” der ve yazılı bir kart çıkartılır. Üzerinde “Eşhedü en Lâ İlâhe İllallâh ve Eşhedü enne MuhaMMeden Resûlullâh -Şahâdet ederim ki, Allah tan başka ilâh yoktur ve yine şehâdet ederim ki MuhaMMed Allah ın elçisidir” yazılıdır. Bunun üzerine Allah-u Teâla kulundan bu yazılı kağıdı teraziye koymasını ister. Kul da: “Ey Rabbim, benim bu defterlerin (günahların) yanında bu kağıdın ne ağırlığı olabilir ki?” der. Fakat kağıt terazinin bir kefesine konulunca, diğer kefedeki defterler hafif kalır. Böylece şehâdet kelimesi yazılı kart ağır basar..

(Tirmizî, İman , 17).

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Yer gök yaratılmadan iki bin yıl önce, Cennetin kapısında “Lâ ilâhe illâllah MuhaMMedün Resulullah” yazılmıştır.” buyurmuştur.
(Ukayl, İ. Neccar)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Kim “lâ ilâhe illâllah” derse Cennete girer!” buyurmuştur.
(Buhârî, Îmân 33, İlim 33, Salât 46, Teheccüd 36, Et’ıme 15, Rikâk 51, Tevhîd 36, 51; Müslim, Îmân 8, 84, Mesâcid 47; Tirmizî, Îman 17; Ahmed İbn-i Hanbel, Müsned 45/483; Tayâlisî, Müsned 1/356; Bezzâr, Müsned 17/314; İbn-i Huzeyme, Sahîh 3/304. Bazı rivâyetlerde bu beyanın, “Her kim, “Lâ ilâhe illâllah, MuhaMMedün Resûlullah’” derse Cennete girer” ilâvesiyle rivâyet edildiği de vakidir. Bkz. Taberânî, Kebîr 20/41)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Dünyadan son sözü “lâ ilâhe illâllah” olan Cennete girer!” buyurmuştur.
(Ebû Dâvûd, Cenâiz 15, 16; Hâkim, Müstedrek 1/503, 678)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Sadece O’nun rıza ve hoşnutluğunu düşünerek kim “lâ ilâhe illâllah’ derse ALLAH celle celâluhu ona Cehennem’i haram kılar.” buyurmuştur.
( Buhârî, Salât 46, Teheccüd 36, Et’ıme 15; Müslim, Mesâcid 47; Tayâlisî, Müsned 2/357)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Kim “lâ ilâhe illâllah” derse, bu sözünden dolayı ALLAH celle celâluhu ona Cennet’i vâcib kılar ve yine bu sözü sebebiyle onu Cehennem’den kurtarır!” buyurmuştur.
Hadisi rivâyet eden Süheyl İbn-i Beydâ, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in arkasında olduğu bir sırada O’nun, sesini yükselterek defalarca bunu söylediğini ve bu cümleyi arkadaki herkesin duyduğunu ifade etmektedir.
(Bkz. Ahmed İbn-i Hanbel, Müsned 25/164)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Ölmek üzere olanlarınıza “lâ ilâhe illâllah”ı telkin edin; zira dünyadan ayrılırken son sözü bu olan Müslüman bir kimseye ALLAH celle celâluhu, Cehennem’i haram kılar.” buyurmuştur.
(İbn-i Ebî Şeybe, Musannef 2/447. Aynı muhtevayı anlatan başka bir rivâyet: “Kim, Allah’ın hoşnutluğunu murâd ederek gönülden “lâ ilâhe illâllah’” derse Allah ona Cehennem’i haram kılar!” şeklindedir.
(Bkz. Buhârî, Salât 46, Et’ıme 15; Müslim, Mesâcid 47; Ahmed İbn-i Hanbel, Müsned 4/44, 5/449, 450; Taberânî, Kebîr 18/29, 31; İbn-i Huzeyme, Sahîh 3/77; İbn-i Hıbbân, Sahîh 1/457)

Resim--- Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Kalbinde imandan zerre miskal olan kimse Cehennem’den çıkar!” buyurmuştur.
(Tirmizî, Sıfâtü Cehennem 10)

Resim---Başka bir rivâyette bu hadis: “Kalbinde zerre miskal iman olan kimseyi Cehennem’den ..!” şeklinde geçerken
(Bkz. Tirmizî, Sıfâtü Cehennem 9)

Resim---Başka rivâyetlerde ise Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Lâ ilâhe illâllah’ diyen ve kalbinde bir buğday tanesi kadar hayır olan kimse Cehennem’den çıkar; “Lâ ilâhe illâllah” diyen ve kalbinde zerre ölçüsünde bir hayır olan kimse Cehennem’den çıkar!” buyurmuştur.
(Bkz. Buhârî, Îmân 33, Tevhîd 19)

Resim--- Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Kim, Allah’a şirk koşmadan O’na mülakî olursa Cennete girer!” buyurmuştur.
Bazı rivâyetlerde: “Allah’a şerik koştuğunda hasenatı ona nasıl fayda vermiyorsa bu durumda ona, hatasının da bir zararı dokunmaz!” ilâvesi vardır.
(Bkz. Ahmed İbn-i Hanbel, Müsned 2/170 (6586)
Mülakî: Buluşan. Yüz yüze gelen. Görüşen. Kavuşan.

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Kim “lâ ilâhe illâllah” der ve Allah’tan gayrı her türlü ma’budu inkar ederse, mal ve kanı masumdur; hesabı ise Allah’a aittir.” buyurmuştur.
(Müslim, Îmân 37, 38)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Kim “lâ ilâhe illâllah’a şehâdet ederek ölürse Cennete girer!” buyurmuştur.
(Ahmed İbn-i Hanbel, Müsned 3/131)
Muâz İbn-i Cebel’den gelen rivayetin birisinde: “MuhaMMedün Resûlullah” kaydı da vardır.
(Bkz. Ahmed İbn-i Hanbel, Müsned 5/229)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Allah’a şirk koşmadan O’na mülakî olan Cennete girer!” buyurmuştur.
(Müslim, Îmân 152; Ahmed İbn-i Hanbel, Müsned 3/157)
Başka bir rivayette: Her kim de Allah’a şirk koşarak mülakî olursa o da Cehennem’e girer!” ilâvesi vardır.
(Bkz. Ahmed İbn-i Hanbel, Müsned 3/374)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Kim “lâ ilâhe illâllah”ı bilerek ölürse Cennete girer.” buyurmuştur.
(Müslim, Îmân 43; Ahmed İbn-i Hanbel, Müsned 1/65)

Resim--- Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Kim, içten bir yakîn ve kalbden bir ihlasla “lâ ilâhe illâllah” diye şehâdet ederse Cehennem’e girmez veya Cennete girer. (Cennete girer ve ona Cehennem dokunmaz!)” buyurmuştur.
(Ahmed İbn-i Hanbel, Müsned 5/236; İbn-i Hibbân, Sahîh 1/429)

Kur'ân-ı Kerimimizde ALLAH celle celâluhu, MiFTaHu’l RAHMET ve MiFTaHu’l CENNET olan Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin kadr ü kıymetini buyurur:

وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا رَحْمَةً لِّلْعَالَمِينَ
Resim---“Ve mâ erselnâke illâ rahmeten li'l-âlemîn(âlemîne): (Rasûlum!) Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.”
(Enbiyâ 21/107)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Allah beni hidayet ve âlemlere rahmet olarak gönderdi.” buyurmuştur.
(Ebu Nuaym)

وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا كَافَّةً لِّلنَّاسِ بَشِيرًا وَنَذِيرًا وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ
Resim---“Ve mâ erselnâke illâ kâffeten lin nâsi beşîren ve nezîren ve lâkinne ekseren nâsi lâ ya’lemûn: (Ey Rasûlüm), biz, seni ancak bütün insanlara cenneti müjdeleyici, azabı haber verici olarak peygamber gönderdik. Fakat insanların çoğu bilmezler (bunu tasdik etmezler).”
(Sebe’ 34/28)

Sadakallahu’l- Azîm.. Âmennâ Yâ Rabbenâ Teâlâ..

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Kıyâmet günü tebaası en çok olan peygamber benim. Cennetin kapısını ilk açacak olan benim.” buyurmuştur.
(Müslim)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Cennetin kapısını ilk açacak olan benim. O kapıdan gelecek olan sesten daha güzel bir sesi hiçbir kulak işitmemiştir.” buyurmuştur.
(İbni Neccâr)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Yâ Âişe! Vallahi ben hem yeryüzünde, hem gökyüzünde “Emîn” kimseyim.” buyurmuştur.
(Taberânî)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Kim Cuma günü bana seksen salât ü selâm getirirse, seksen yıllık günahı affolunur.” buyurmuştur.
(Dârekutnî)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Cuma günü bana çok salât ü selâm getiriniz. Çünkü Cuma günü meleklerin şâhid olduğu bir gündür. Kim bana salât ü selâm getirirse, daha bitirmeden bana ulaşır.” buyurmuştur.
(İbni Mâce)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Kıyâmet günü tebaası en çok olan peygamber benim. Cennetin kapısını ilk açacak olan benim.”
(Müslim; Kenz ü’l-Ummal C. 1)

Kenzül-Ummal: Ali Müttekî El-Hindî'nin eşsiz eseridir. Kütübü Sitte'nin tamamını, Beyhakî, Deylemî, Dârekutnî ve Sa'd bin Mansur Rh. A. sünenlerini Ebu Ya'lâ, Taberânî, Ahmed bin Hanbel, İbni Hibban v.s. müsnedlerini ve daha bir çok hadis kitabları toplamıştır 18 cilt Beyrut baskısı Arapça bir eserdir. 46624 hadis-i şerif bildirmiştir..

Rahmet; "incelik, acıma, şefkat etme, merhamet etme, affetme ve mağfiret" mânâlarına gelmektedir.
Âlem ise; "duyu ve akıl yoluyla kavranabilen veya mevcudiyeti düşünülebilen, Allah'ın dışındaki varlık ve olayların tamamı"nı ifade eder.

(İbn Manzur, Lisanu'l-Arab, XII, 230)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Ben bir rahmet ve hidayet rehberiyim." buyurmuştur.

(Dârimî, Sünen, Mukaddime, 3)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Ben lânetçi olarak değil, âlemlere rahmet olarak gönderildim.” buyurmuştur.
(Müslim, Birr, 87)

Resim---"Ben bir rahmet ve hidayet rehberiyim" buyurmuştur.
Müşriklere beddua etmesini teklif edenlere, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in cevâbı:
"Ben lânetçi olarak değil, âlemlere rahmet olarak gönderildim" buyurmuştur.

(Müslim, "Bin", 87)

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin, MuhaMMedî Merhametini, Muhabbetini ve Hakikatini ve Hasbî-Habibî Hizmetini; İlim-İrade-İdrak ve İştirakle ANLayıp yaşayan mü’minlere karşı şefkat ve merhameti hakkında Kur'ân-ı Kerimimiz:

فَبِمَا رَحْمَةٍ مِّنَ اللّهِ لِنتَ لَهُمْ وَلَوْ كُنتَ فَظًّا غَلِيظَ الْقَلْبِ لاَنفَضُّواْ مِنْ حَوْلِكَ فَاعْفُ عَنْهُمْ وَاسْتَغْفِرْ لَهُمْ وَشَاوِرْهُمْ فِي الأَمْرِ فَإِذَا عَزَمْتَ فَتَوَكَّلْ عَلَى اللّهِ إِنَّ اللّهَ يُحِبُّ الْمُتَوَكِّلِينَ
Resim---“Fe bimâ rahmetin minallâhi linte lehum, ve lev kunte fazzan galîzal kalbi lenfaddû min havlike, fa’fu anhum vestagfir lehum ve şâvirhum fîl emr(emri), fe izâ azamte fe tevekkel alâllâh(alâllâhi), innallâhe yuhibbul mutevekkilîn: Uhud savaşında sen, Allah’dan gelen bir merhamet sayesindedir ki, onlara (Ashaba) yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, muhakkak onlar etrafından dağılıp gitmişlerdi. Artık onları bağışla ve kendilerine Allah’dan mağfiret dile. İş hususunda fikirlerini al (müşavere et). Müşavereden sonra da bir şeyi yapmağa karar verdin mi, artık Allah’a güven ve dayan. Gerçekten Allah tevekkül edenleri sever.”
(Âl-i İmrân 3/159)

لَقَدْ جَاءكُمْ رَسُولٌ مِّنْ أَنفُسِكُمْ عَزِيزٌ عَلَيْهِ مَا عَنِتُّمْ حَرِيصٌ عَلَيْكُم بِالْمُؤْمِنِينَ رَؤُوفٌ رَّحِيمٌ
Resim---“Lekad câekum resûlun min enfusikum azîz(azîzun), aleyhi mâ anittum harîsun aleykum bil mu’minîne raûfun rahîm: Andolsun size, içinizden sıkıntıya düşmeniz O'nun gücüne giden, size pek düşkün, mü'minlere şefkatli ve esirgeyici olan bir elçi gelmiştir.”
(Tevbe 9/128)

ALLAH celle celâluhu Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e:

وَإِنَّكَ لَعَلى خُلُقٍ عَظِيمٍ
Ve inneke le alâ hulukın azîm: Ve şüphesiz sen, pek büyük bir ahlak üzerindesin.” buyurmuştur.
(Kalem 68/4)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem kendisinin “hediye edilmiş bir rahmet” olduğunu bildirmiştir.
(Hakim, Müstedrek, 1:38; Darimî, Mukaddime: 3)

Ve son SÖZü buyuran İLK SÖZün Sahibi ALLAHu zü’l- CeLÂL:

لَقَدْ مَنَّ اللّهُ عَلَى الْمُؤمِنِينَ إِذْ بَعَثَ فِيهِمْ رَسُولاً مِّنْ أَنفُسِهِمْ يَتْلُو عَلَيْهِمْ آيَاتِهِ وَيُزَكِّيهِمْ وَيُعَلِّمُهُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَإِن كَانُواْ مِن قَبْلُ لَفِي ضَلالٍ مُّبِينٍ
Resim---Lekad mennallâhu alâl mu’minîne iz bease fîhim resûlen min enfusihim yetlû aleyhim âyâtihî ve yuzekkîhim ve yuallimuhumul kitâbe vel hikmete, ve in kânû min kablu le fî dalâlin mubîn: Andolsun ki Allah, mü'minlere, içlerinde kendilerinden onlara bir peygamber göndermekle lütufta bulunmuştur. (Ki O) Onlara ayetlerini okuyor, onları arındırıyor ve onlara Kitabı ve hikmeti öğretiyor. Ondan önce ise onlar apaçık bir sapıklık içindeydiler.”
(Âl-i İmran 3/164)

menne allâhu: Allah ni'metlendirdi..

MeRHaMet-i MuhaMMed aleyhi's-selâm ki;

1- Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in Müminlere Merhameti:


لَقَدْ جَاءكُمْ رَسُولٌ مِّنْ أَنفُسِكُمْ عَزِيزٌ عَلَيْهِ مَا عَنِتُّمْ حَرِيصٌ عَلَيْكُم بِالْمُؤْمِنِينَ رَؤُوفٌ رَّحِيمٌ
Resim---“Lekad câekum resûlun min enfusikum azîz(azîzun), aleyhi mâ anittum harîsun aleykum bil mu’minîne raûfun rahîm: Andolsun size, içinizden sıkıntıya düşmeniz O'nun gücüne giden, size pek düşkün, mü'minlere şefkatli ve esirgeyici olan bir elçi gelmiştir.”
(Tevbe 9/128)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Hiç şüphesiz ben size bir babanın evlâdına olan durumu gibiyim."
buyurmuştur.

(Ebu Davud, Taharet, 4)

Resim---Nitekim Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bir gün ellerini kaldırmış: "Allah'ım, ümmetimi koru, ümmetime acı!" diyerek ağlayarak dua ederken, ALLAHu zü’l- CeLÂL, Cebrâil'e: "Ey Cebrâil! Git MuhaMMed'e niçin ağladığını sor!" buyurur. Cebrâil, geldiğinde Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ümmeti için ağladığını söyler. Cebrâil, Allah'ın huzuruna döner ve durumu anlatır. ALLAHu zü’l- CeLÂL buyurur ki: "Ey Cebrâil! MuhaMMed'e git ve şunu söyle: Biz seni ümmetin hakkında hoşnut edeceğiz, asla üzmeyeceğiz!."
(Müslim, İman, 346.)

2- Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in Kadınlara Merhameti:


Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Size hanımlarınıza iyi davranmanızı tavsiye ediyorum." buyurmuştur.
(Tirmizî, Rada, 11; İbn Mace, Nikâh, 3.),

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "En hayırlınız hanımlarına karşı iyi davrananınızdır." buyurmuştur.
(Canan, İbrahim, Hadis Ansk, XVII, 212.)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Müminlerin iman bakımından en mükemmeli ahlâkı en iyi olanıdır. Hayırlınız, kadınlara karşı hayırlı olanınızdır." buyurmuştur.

(Tirmizî, Rada, 11; Ebu Davud, Sünen, 14.)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Sizden biriniz hanımına karşı kin beslemesin, onun bir huyunu beğenmezse bir başka huyunu beğenir." buyurmuştur.
(Tirmizî, Rada, 61)

İşte bu ve daha nice hadîslerde Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, kadınlara anlayışlı davranmayı tavsiye/EMR etmektedir.

3- Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in Yetimlere Merhameti:


Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Kim sırf Allah rızası için şefkatle yetimin başını okşarsa, elinin değdiği saçlar sayısınca ecir ve sevap kazanır. Yanındaki yetime iyilik yapan kimse ile ben şu iki parmak gibi Cennet'te beraber olacağız." Buyurup ve daha sonra da orta parmağı ile işaret parmağının aralarını açarak göstermiştir.
(Ahmed b.Hanbel, el-Müsned, V, 250.)

Resim---Nitekim katı kalbli oluşundan şikâyet eden bir kimseye Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem; yoksulları doyurmasını, yetimleri sevindirmesini, başlarını okşamasını tavsiye buyurmuşlardır.
(Ahmed b.Hanbel, el-Müsned, II, 263, 387.)

4- Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in Çocuklara Merhameti:

Aziz kardeşlerimiz,
Çocuklarımız bizlere Allah'ın bir emânetidir. Emânetlere gereken değeri vermemiz İslam oluşumuzun gereğidir.
Nitekim ALLAHu zü’l- CeLÂL bu hususta şöyle buyuruyor:


يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا قُوا أَنفُسَكُمْ وَأَهْلِيكُمْ نَارًا وَقُودُهَا النَّاسُ وَالْحِجَارَةُ عَلَيْهَا مَلَائِكَةٌ غِلَاظٌ شِدَادٌ لَا يَعْصُونَ اللَّهَ مَا أَمَرَهُمْ وَيَفْعَلُونَ مَا يُؤْمَرُونَ
Resim---Yâ eyyuhâllezîne âmenû kû enfusekum ve ehlîkum nâren vakûduhân nâsu vel hicâretu aleyhâ melâiketun gılâzun şidâdun lâ ya’sûnallâhe mâ emerehum ve yef’alûne mâ yu’merûne: Ey iman edenler! Kendinizi ve yakınlarınızı/ aile halkınızı ateşten koruyun ki onun yakıtı insanlar ve taşlardır; üzerinde oldukça sert, güçlü melekler vardır. Allah kendilerine neyi emretmişse ona isyan etmezler ve emredildiklerini yerine getirirler.”
(Tahrim 66/6)

Resim---Peygamberimiz Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, ailesine ve çocuklarına karşı insanların en şefkatlisi idi.
(Münavî, Feyzu'l-Kadir, V, 167)

Resim---Enes b. Malik radiyallahu anhu Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin çocuklarla karşılaştığı zaman onlara: "es-Selâmü aleyküm yâ sıbyân" (Selâm size ey çocuklar) diye selâm verdiğini; çok sevdiği küçük kuşu ölmüş olan kardeşine ise: "Yâ Ebâ Umeyr, küçük kuşun ne oldu?" diye hal hatır sorduğunu, onu üzgün görünce de teselli ettiğini nakleder.
(Bkz., Buharî, Edeb, 81; Müslim, Edeb, 30)

Resim---Yıllarca hizmetinde bulunan Enes b. Malik radiyallahu anhu: "Aile fertlerine karşı Allah Resulü'nden daha şefkatlisini görmedim." buyurmuştur.
(Müslim, Fazail, 63; Ahmed b.Hanbel, age., III, 112)

Resim---Nitekim Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem kendisine: "Ey Allahın Resulü! Siz çocuklarınızı öper misiniz?" diyen bir bedeviye karşı: "Allah senin gönlünden şefkat ve merhameti çekip çıkarmışsa ben ne yapabilirim?" buyurmuştur.(Buharî, Edeb, 18, 112; Müslim, Fazail, 64; İbn Mace, Edeb, 3)

5- Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in Düşmanlarına Merhameti:

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, kendisine düşmanlık edenlere, ezâ, cefâ edenlere beddua et, denilince: “Ben lânetçi olarak değil, rahmet olarak gönderildim” cevâbını vermiştir.
(Müslim, Birr, 87)

Resim---Bir gün, İslâm'ı yaymak ve davasını anlatmak için, azatlı kölesi Zeyd ile Mekke'nin yakınındaki Tâif'e gitmişti. Tâifliler, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemi çok çirkin bir şekilde karşıladılar. Oranın ileri gelenlerinden Amr b. Umeyr oğulları, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ile alay ettiler. Onlardan biri: "Allah, peygamber olarak gönderecek Senden başka birini bulamadı mı?" derken, diğeri: "Vallahi ben Seninle kesinlikle konuşmam. Çünkü Sen gerçekten peygambersen, sana hitap edemeyeceğim kadar benden yücesin. Eğer Allah adına yalan söylüyorsan, yani olmadığın halde peygamber olduğunu söylüyorsan, Seninle konuşmayı kendime yakıştıramam." diyordu. Bununla da kalmadılar... Peygamberimiz Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz, onların Mekke kâfirlerinden farklı olmadığını anlayıp geri dönerken, elleri titremeden çocuklara ve kölelere, üç mil (5 km) boyunca O âlemlere rahmet vesilesini taşlattırdılar, her tarafını kan revan içinde bıraktılar. Yorulup oturdukça, taşlayarak, yola devama mecbur bıraktılar. Ayakkabısı kanla dolmuş iken gelip: "Ey Allah'ın Resulü, beni Rabbin gönderdi, emrindeyim, istersen bunları şehirleriyle birlikte tarumar edeyim." diyen Cebrâil aleyhi's-selâm'a: "Hayır, Ey Cebrâil! Ben insanları helâk etmek için değil, helâkten kurtarmak için geldim. Olur ki bunların neslinden zamanla bir tek de olsa Müslüman çıkar." cevâbını verdi ve Rabbine ellerini açıp: "Ey Rabbim! Sen bunlara hidayet eyle!. Onlar bilmiyorlar, onun için böyle yapıyorlar!." diye dua etti.
(Buharî, Enbiya, 54; Müslim, Cihad, 104, 105; Ahmed b.Hanbel, age., I, 380)

7- Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in Kâfirlere Merhameti:

وَمَا كَانَ اللّهُ لِيُعَذِّبَهُمْ وَأَنتَ فِيهِمْ وَمَا كَانَ اللّهُ مُعَذِّبَهُمْ وَهُمْ يَسْتَغْفِرُونَ
“Ve mâ kânallâhu li yuazzibehum ve ente fîhim, ve mâ kânallâhu muazzibehum ve hum yestagfirûn: Halbuki sen onların içinde iken Allah, onlara azap edecek değildir. Ve onlar mağfiret dilerlerken de Allah onlara azap edici değildir.”
(Enfâl 8/33)

Mekke fethedildiğinde ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bir fâtih olarak Mekke’ye girdiğinde, kendisine onca zulüm ve eden kişilere merhmaetle:


Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Ey Kureyş! Size ne yapmamı beklersiniz?"
onlar da: “Hayır umarız, zira Sen kerim olan bir kardeşsin ve kerem sahibi kardeşimizin de oğlusun.” dediler. Bunun üzerine, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Bugün hiçbiriniz, eski yaptıklarınızdan dolayı hesaba çekilmeyeceksiniz. Haydi, gidiniz, hepiniz serbestsiniz. Bugün size kınama yoktur!." buyurdu.

(Taberî, MuhaMMed b. Cerir, Câmiu'l-Beyan an Tevili Âyil-Kur'ân, Daru'l-Fikr, Beyrut, 1995, X, 141.
İbn Hişam, Sire, IV 55; İbn Kesir, el-Bidaye, IV, 344; Azzam, age., s.82-83; Canan, İbrahim, Kütüb-i Sitte, XII, 240)


8- Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in Hayvanlara Merhameti:


Resim---Abdullah b. Abbas anlatıyor: "Allah Resulüyle bir yere gidiyorduk. Birisi, kesmek üzere bir koyunu bağlamış, hayvanın gözü önünde bıçağını biliyordu. Allah Resulü bu şahsa: ‘Onu defalarca mı öldürmek istiyorsun?' diyerek o şahsı bu yaptığından dolayı azarladı."
(Hâkim, Müstedrek, IV, 231, 233.)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimize: “Yâ Rasûlullah! Hayvanları sulamakta bize ecir var mıdır?” diye soranlara şu cevâbı vermiştir: “Evet kendisinde, hayat olan her yaş ciğeri sulamakta ecir vardır ” buyurmuştur.
(Buharî, Edeb, 27)

9- Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in Cansız Varlıklara, Bitkilere ve Ağaçlara Merhameti:

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Biz Uhudu severiz. Uhud da bizi sever." buyurmuştur.
(Buharî, Cihad, 71; Müslim, Hac, 504)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Kim bir sidre ağacını keserse, Allah onun başını cehenneme uzatır." buyurmuştur.
(Ebu Davud, Edeb, 158-159)

nOt: Miftahu’l- Cennet duası diye bir dua dillerde dolaşmaktadır kaynağını bulamadım ancak mânâ itibâriyle güzeldir:

Miftahu’l- Cennet Duâsı ARABçası:


Resim

Bismillâhirrahmânirrahîm.
Ve ilâhüküm ilâhün vahıd*
Lâ ilâhe illâ Hüve’r- Rahmânü’r- Rahîm.
Allahümme edhıli’l- cennete lâ ilâhe illâllah, MuhaMMedün rasûlüllah.
Ve kul rabbi euzü bike min hemezati’ş- şeyatiyni ve euzü bike rabbi en yahdurun.
Allahümme edhıli’l- cennete lâ ilâhe illâllah, MuhaMMedün rasûlüllah.
Kul rabbi enzilni münzelen mübaraken ve ente hayru’l- münzilin.
Allahümme edhıli’l- cennete lâ ilâhe illâllah, MuhaMMedün rasûlüllah.
Rabbi c’alni mükıyme’s- salatî ve min zürriyetî rabbena ve tekabbel düa’.
Allahümme edhıli’l- cennete lâ ilâhe illâllah MuhaMMedün rasûlüllah..


MÂNÂsı:

Rahman ve Rahim Olan Allah'ın Adıyla
Ve sizin ilâhınız tek olan el İLÂH ALLAH celle celâluhudur.
O, Rahmân ve Rahîm Olandan başka el İLÂH yoktur.
ALLAHım “lâ ilâhe illâllah, MuhaMMedün rasûlüllah” diyen ÜMMet-i MuhaMMedi cennete sok!.
Ve deki: “Rabbim! Şeytanın hemezesinden/ vesvese, desise ve kuruntu sokuşturmasından ve de yakınımda bulunmasından da sana sığınırım!”.
ALLAHım: “lâ ilâhe illâllah, MuhaMMedün rasûlüllah” diyenleri cennete sok!.
De ki: “Her ÂN İndirmekte olduğun mübârek/ İlâhi Hak ve Hayrın bulunduğu bereketlenmiş, çoğalmış ihsanından beni de nâsiblendir ki SENsin inzal edenlerin en hayırlısı!
ALLAHım “lâ ilâhe illâllah, MuhaMMedün rasûlüllah” diyen ÜMMet-i MuhaMMedi cennete sok!.
RaBBim! Beni ve zürriyetimi, SALÂT/SANA ULAŞımımızı, ayakta tut, devam ettir ve kayyumiyet sırrınla bir an bile SENden alâkasız kılma!
RABBImız! Ve DuÂMızı Kabul buyur!
ALLAHım “lâ ilâhe illâllah, MuhaMMedün rasûlüllah” diyen ÜMMet-i MuhaMMedi cennete sok!.


Âmin.. Âmin!.
Âmin!..Âmin!.
Yâ Muin celle celâluhu!
Yâ Lâtif celle celâluhu!
Yâ kerîm celle celâluhu!
Yâ Rahîm celle celâluhu!
Yâ Rahmâ celle celâluhu!
Yâ Hannân celle celâluhu!
Yâ Mennân celle celâluhu!
Yâ Deyyân celle celâluhu!
Yâ Furkân celle celâluhu!
Yâ Sultân celle celâluhu!
Yâ ALLAH celle celâluhu...

Yâ RaBbeNÂ!. Şu Muhteşem Ramazan Gününümüzde 23.07. 2014 Gününde Kadîr GECEmiz Kıyam Kandilimiz hürmetine Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selemle SALÂVÂT/ULAŞımlarımızı ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in “BİZ BİR-İZ KEVSERi”ne ve de ZÂTın ALLAH celle celâluhu Kerem ve İhsanına SALÂT/ULAŞımlarımızı LUTF ü KEREM kıl inşâe ALLAHu Teâlâ..


21. SALÂVÂT-I ŞERÎFE :

Resim
Esselâtü vesselâmü aleyke yâ Hatemennebîyyîn
sallallahu aleyhi ve sellem


Resim

Meşhur MuhaMMed Şemseddin ibni Ebi'l-Hasani'l- Bekri Hazretlerinin salâvâtıdır.
Hasani'l- Bekri, Ebu Bekir (ra) nın torunlarındandır. Gerçekten çok faziletli bir salâvâttır.
Özellikle Afrika ülkelerinde hatmesi yapılır.
Yani insanlar bir araya cem’ olurlar. Birlikte yaparlar.
Ve sabah akşam 3 er defâ okunması büyükler tarafından tavsiye edilmiştir.
İçerdiği mânâ bakımından böyledir.


TÜRKÇESİ: Allâhümme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ ve Mevlânâ Muhammedinil fâtihi limâ uğlika vel hâtimi limâ sebeka Resim Vennâsiril hakki bilhak vel hâdi ilâ sırâtikel müstekimResim Sallallahu aleyhi ve alâ âlihi ve ashâbihi hakka kadrihi ve mikdârihil azim

MÂNÂSI : Ey Rabbim, kilitlerin anahtarı, öncekilerin hâtimi, hakkı hakla zafere çıkaran, hakka hakla yardım eden, Senin dosdoğru yoluna hidâyet eden, Seyyidimiz, Efendimiz Muhammed (salallahu aleyhi ve sellem)'e Sen salât ediver, selâm ediver, mübârek kıl onu!. Ona, ailesine ve ashabına, yüce olan o kadri ve kıymetine göre salât ediver!
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12883
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav) in İSM-i ŞERİFLERİ:

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

106- MİSBaH sallallahu aleyhi ve sellem..

MİSBaH sallallahu aleyhi ve sellem: Hidayet Nuru, NÛR-u MuhaMMedi âlemi güneş gibi parlatan Letâfet Lambamız Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.. MuhaMMedî Sabah Güneşimiz Ahmed aleyhi's-selâm..
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin mevCÛD gözüken Maddî-Manevî tüm Âlemlerin ki küllî ŞEY’in ÜMMmü-ANAsı NÛRuLLAHtan NÛR-u-> MuhaMMed İLK NOKTa OLuşu..
İzafî VARLığın NÛRu OLuşu, gözükmekten münezzeh OLANın görünür OLduğu ilk/son NÛR ANAlığı açıktır AKL-ı SİLMi olnalara.
Misabah NÛRuLlahın EŞYÂlaşmış KABıdır..


Resim---Câbir radiyallâhu anhu: "Babam anam sana feda olsun ya Resulullah, Allah'ın eşyadan önce yarattığı ilk şeyin ne olduğunu bana haber ver" dedim: Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle dedi: Ey Câbir! ALLAH Teâlâ, eşyâyı yaratmadan evvel kendi nûrundan senin nebinin nûrunu yarattı. Bu nur, ALLAH'ın dilediği şekilde onun kudretiyle deveran ediyordu. Bu vakitte, Levh, Kalem, Cennet, Cehennem, Mülk, Semâ, Yer, Güneş, Ay, Cin ve İnsan ortalarda yoktu. Ne zaman ki ALLAH, mahlûkatı yaratmayı diledi; bu nûru dört parçaya böldü. Birinci bölümden kalemi, ikincisinden levh'i, üçüncüsünden de Arş'ı yarattı. Sonra da dördüncü bölümü tekrar dört parçaya ayırdı. Bunun ilk parçasından Hameletu'l-Arş'ı, ikincisinden Kürsi'yi, üçüncüsünden de kalan melekleri yarattı. Sonra da dördüncü parçayı tekrar dört kısma ayırdı. Bunların ilkinden gökleri, ikincisinden yerleri; üçüncüsünden de Cennet'i ve Cehennem'i yarattı. Dördüncü kısmı tekrar dörde böldü. Birinci bölümle mü’minlerin gözlerinin nûrunu, ikincisiyle ma'rifetullah (ALLAH bilgisi) olan kalblerin nûrunu, üçüncüsüyle de Kelime-i Tevhîdi yarattı".

(Aclûnî'nin Keşful-Hafâ’da naklettiği bu hadisi Abdurrezzak, İbn Câbir'den rivâyet etmiştir. Aclûnî, Mevâhib'de de hadisin aynı şekilde rivâyet edildiğini kaydetmektedir.)

Biraz daha detaylı incelersek ve düşünürsek;

Euzübillahimineşşeytânirracîm!
Bismillâhirrahmânirrahîm!

Şefâat Yâ Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem!
Allahümme salli âlâ seyyidinâ ve mevlânâ Muhammedîn abdike ve nebîyyike ve resûlüke ve nebîyyü’l-ümmîyyi ve âlâ âlihi ve ehl-i beytihi ve ashabihi! Bi rahmetike Yâ erhame’r rahîmin! İrhamnâ!

Subhâneke Allahümme ve bi hamdike eşhedu en lâ ilâhe illâ ente vahdeke lâ şerike leke! Estağfirruke veetevbileyke! El hamdü lillahi rabbilâlemîn!

Salat, selâm, teslimiyet Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vesselleme olsun inşallah. Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vessellem, Rasûlullah derken zaten biz Allah’tan başlamayız. Rasûlden başlarız Rasûlullah yani.
Rasûl irsal eden demektir. İrsaliye kesilir, nakliyelerde, nakledilen malzemeleriçin.
Büyük su kanallarına, en büyüklerine ya da Keban dan elektrik getiren hatlara da İsale Hatları denir. Elektirik taşıyan ana hatlra da NUR Taşıyıcı İsale Hatları denir, SALL hatları yani. Oradan başkaları ayrılır çünkü ana damar anlamındadır.
Sall bütün özellikleriyle bir şeyi bir yere taşıyorsa o SALLdır. Yani o aldığını aynen verecek. Faturalardan önce kesilen irsaliye de yol için verilir zaten yolda kaçak vs. olmadığı tespit edilsin diye irsaliye kesilir.
Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vessellem, Rasûlullah Allah’a irsal edici.
Her bakımdan aldığını aynen verici getirici ve rücuda da tekrar götürücü anlamında risal. Türkçedeki gibi basit bir şey değil elçi değil yani devletin elçisi gibi elçi değil.
O işte yetkili ve etkili Tebliğ Edici.
Belağatle Açıklayarak Tatbikat Yaparak Sorunları Çözerek Tebliğ Edici, Tenzir Edici, İnzar Edici, Uyarıcı, Uyandırıcı, Ayıktırıcı.
Tebşir Edici böyle bir teslimiyet ve istikamet üzere yaşandığında nasıl bir hayatta nihâyet bulacak bitmeyen bu hayat nasıl bir şekle dönüşecek.
Bunu müjdeleyen, iyilere iyi, kötülere kötü haber veren yani müjde veren sonuçları bildiren anlamında Tebşir Edici.
Bir âyette birkaç âyette de şâhid olucu. Onlara şâhid olasın diye.
İşte burada insanların bir kısmıyla şey yapamıyoruz.
Onlar Abdullah aleyhisselâm ile bedeni olar bir zaman Arabistan’da doğan Rasûlullahlığın en mükemmeli olan beden içerisinde her türlü en son aşamayı da yaparak.
Bir İnsan beşer bir şekilde yaşayan Abdullah Aleyhisselâm ile kâinatın yaratıldığı gün ilk yaratılan Allah’ın dışında ilk şey olan mâsivâ dediğimiz ana tohum ondan madde ve mânâ doğmuştur.
Yaratılan her şey doğmuştur.
O ise Nur-u Mimdir yani Rasûlullahlık Nurudur o.
Priz yani merkezden alıp prize kadar getiren irsal hakkı olan bu hususta yetkisi ve etkisi olan, görevli olan Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vessellem. Rasûlullah, Allah’ın Rasûlü irsal edicisi anlamında.
Ona sonsuz salat ve selâm olsun. Bu demek ne demek?
SALL olsun demek. İnsanlar yazıyorlar Peygamber Efendimize dua ettik.
Kendisi Rahmetenlil Âlemin zaten. Ona dua etmedik kendimize dua ettik yani. Biz de bize verilen bu akıl nimeti, yaşadığı sürece onu tanısın, yani bilsin, bulsun, olsun yaşasın da gerçek şâhidi olsun.
“Eşhedu enla ilahe illallah ve eşhedu enne Muhammeden Rasûlullah” sözü yerini bulsun.
Yalıncı şâhidi olmasın, hakikat şâhidi olsun.
Yaşasın çünkü. Yaşanmayan yalandır bu âlemde.
Bilmek şarttır, bulmak da şarttır, olmakta şarttır ama yaşamak da şarttır bu âlemde.
Onun için de sall zahirde ve batındaki Lütfullahın sahipliğidir.
Zahir ve batın Allahu Zülcelâlin nimetlerini, ikramlarını, güzelliklerini yaşamaktır ve çok önemlidir. Çünkü zaman çok hızlı akan bir şeydir.
Çabuk geçer ve insanlar bir sürü, hepimiz bir sürü kargaşanın içinde beklemediğimiz bir zamanda beklemediğimiz bir şekilde geçeriz öbür tarafa. Ölmüş oluruz. Bu ise çok ağır bir zarar verir.
Bu bakımdan Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vessellem Efendimizi selâmla saygıyla anarız.
Bu aynı zamanda emirdir. Allahu Zülcelâl kullarını kulluğa mecbur etmiştir. Zorla zoradan kastım yapmak zorundadır.
Muhtaçtır. Kulluk yapması ihtiyacı var zaten. Başka bir şeylikler yaparsa bunun ağır bedelini öder.
Memurdur emredilmiştir ve mahkumdur hükmedilmiştir insanoğlu.
Çünkü insan Allahu Zülcelâlin esmâları yüklü bir bilgisayar ana diski gibidir. Bütün esmâlar yüklenmiştir.
Allah Âdeme esmâyı öğretti âyeti vardır.


وَعَلَّمَ آدَمَ الأَسْمَاء كُلَّهَا ثُمَّ عَرَضَهُمْ عَلَى الْمَلاَئِكَةِ فَقَالَ أَنبِئُونِي بِأَسْمَاء هَـؤُلاء إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ

Resim---“Ve alleme ademel esmâe külleha sümme aradahüm alel melaiketi fe kale embiuni bi esmâi haülai in küntüm sadikiyn: Allah Âdem'e bütün isimleri, öğretti. Sonra onları önce meleklere arzedip: Eğer siz sözünüzde sadık iseniz, şunların isimlerini bana bildirin, dedi.”
(Bakara 2/31)

Esmâdan kastım bütün esmâlar öğretilmiştir. Neden esmâ?
Çünkü Allahu Zülcelâlin Zatı kendine mahsustur. Bilinemezliktedir. Nasıldır, nicedir, ne olmuştur filan yoktur. O, O dur. Sıfatları ona çok yakındır. Sanki güneş diyelim ki güneş var güneş en yakın sıfatları. Güneşi olan ısı, ışık vs. geldiği için onları görüyoruz ama neler geliyor Allah bilir. Ultra geliyor başka şeyler. Bir sürü daha bilinmeyen şeyler geliyor. Bu sıfatlar aşama geçirip esmâ halinde yoğuşmaya başlar.
Bu esmâlar tecelli içerisinde takdir içerisinde maddeye dönüştüğünde, madde olarak gözüktüğünde eşya ismini alır. Bu integral türev gibidir. Eşya, esmâdan, esmâ sıfattan, sıfat zattan yaratılmıştır. Bu doğrumudur?. Doğrudur. Eşya dediğimiz zahir âlem yerler ve göklerdir. Ve böyle âyet vardır.
Allahu nuru’s semâvati vel ard.


اللَّهُ نُورُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ مَثَلُ نُورِهِ كَمِشْكَاةٍ فِيهَا مِصْبَاحٌ الْمِصْبَاحُ فِي زُجَاجَةٍ الزُّجَاجَةُ كَأَنَّهَا كَوْكَبٌ دُرِّيٌّ يُوقَدُ مِن شَجَرَةٍ مُّبَارَكَةٍ زَيْتُونِةٍ لَّا شَرْقِيَّةٍ وَلَا غَرْبِيَّةٍ يَكَادُ زَيْتُهَا يُضِيءُ وَلَوْ لَمْ تَمْسَسْهُ نَارٌ نُّورٌ عَلَى نُورٍ يَهْدِي اللَّهُ لِنُورِهِ مَن يَشَاء وَيَضْرِبُ اللَّهُ الْأَمْثَالَ لِلنَّاسِ وَاللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ

Resim---“Allahü nurus semâvati vel ard meselü nurihi ke mişkatin fiha MİSBAH el MİSBAHu fi zücaceh ezzücacetü ke enneha kevkebün dürriyyüy yukadü min şeceratim mübaraketin zeytunetil la şerkiyyetiv ve la ğarbiyyetiy yekadü zeytüha yüdiy'ü ve lev lem temseshü nar nurun ala nur yehdillahü li nurihi mey yeşa' ve yadribüllahül emsale lin nas vallahü bi külli şey'in alim: Allah, göklerin ve yerin nûrudur. O'nun nûrunun temsili, içinde lamba bulunan bir kandillik gibidir. O lamba kristal bir fanus içindedir; o fanus da sanki inciye benzer bir yıldız gibidir ki, doğuya da, batıya da nisbet edilemeyen mübarek bir ağaçtan, yani zeytinden (çıkan yağdan) tutuşturulur. Onun yağı, neredeyse, kendisine ateş değmese dahi ışık verir. (Bu,) nûr üstüne nûrdur. Allah dilediği kimseyi nûruna eriştirir. Allah insanlara (işte böyle) temsiller getirir. Allah her şeyi bilir.”
(Nur 24/35)

Allah semâların ve yerin nurudur. “Allahu nuru’s semâvati vel ard.”
Allah göklerde ve yerde ne görüyorsanız tümü bunların tümü Allahın nurudur.
Allah tır bunların nuru yani. “Allahu nuru’s semâvati vel ard.”
Allah bütün halk edilenleri yutmuştur. İhate etmiştir.
İşte Bu NÛRun, gözükür/EŞyâ KILınışı HÂLi ise Misbahu’l- MuhaMMeddir..

وَللّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الأَرْضِ وَكَانَ اللّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ مُّحِيطًا

Resim--- “Ve lillahi ma fis semâvati ve ma fil ard ve kanellahü bi külli şey'im mühiyta: Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah'ındır ve Allah her şeyi kuşatmıştır. (Hiçbir şey O'nun ilim ve kudretinin dışında kalamaz).”
(Nisâ 98/126)

Allah her şeye muhittir yani kapsar.
Yutmuştur çünkü bütün resimler ressamın her bakımından kontrolundadır.
Böyle bir Allahu Zülcelâl sistemin merkezindede böyledir.
Yani Şah damarınızdan yakınım âyeti. Kaf Sûresinin 16. âyeti.


وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ وَنَعْلَمُ مَا تُوَسْوِسُ بِهِ نَفْسُهُ وَنَحْنُ أَقْرَبُ إِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَرِيدِ

Resim--- “Ve le kad halaknel insane ve na'lemu ma tuvesvisu bihi nefsuh ve nahnu akrabu ileyhi min hablil verid: Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin kendisine fısıldadıklarını biliriz ve biz ona şah damarından daha yakınız.”
(Kaf 50/16)

Bu “yakınım-akrabım-akrabayım” diyor “ordayım” demiyor.
Çünkü “ordayım” dese uzanımı olur.
Yakinim diyor. Hable’l verid. Tek ipinizki her KULun ÖZündeki hakikat-ı MuhaMMediyyesidir..
Habl ip demek verid tek demek. Tek ipinizin içindeyim.
İnsanı insan yapan tek ip nedir diye mesela düşünüyoruz.
Şah damarı diye tercüme edilmiştir.
Ama Arapça’da şah damarı, bir doktor hable’l verid demez ona onun adı vardır. Ama hablu’l veridi özellikle bizim İslam türk tefsirciler insanın en kıymetli yeri neresidir?.
Şah damarıdır. O zaman buna şah damarı diyelim diye tercüme etmişlerdir. Habl, ip demektir Verid de varid varidat olan olay demektir.
Her şeyin olduğu ip. Şah damarı.
Bende akıl diyorum mesela. Bu şah damarı akıl diyorum.
Çünkü akılı çektiğiniz zaman hiçbir şey kalmıyor ortada. Ne yaratan ne yaratılan kalıyor. Şah damarı yerinde durduğu halde..
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12883
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: RASÛLULLAH (sav) in İSM-i ŞERİFLERİ:

Mesaj gönderen kulihvani »


Resim107- MuCîB sallallahu aleyhi ve sellem:
ALLAHU zü’l- CeLÂL’in dâvetine herkesten önce/ilk icâbet eden boyun eğen MuhaMMed aleyhi's-selâm.

Resim108- MuCâB sallallahu aleyhi ve sellem:
Dâvetine icâbet edilmiş olan Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.

MÜCÂB =>Arap Dili kaidesine göre; ism-i mef’uldür.
Yerleri ve gökleri Ketm-i Âdemden vücuda getiren, hacetleri bitiren ALLAHu zü'L- CeLÂL, Resûlullah Sallallâhü ve Sellem Efendimizin bütün DUÂlarını kabul buyurdu. Tazarru ve Niyâzlarını katında makbul kıldı. Bütün temennileri kendisine ihsân olundu. İnsi ve cini imânâ dâvet, imânâ irşad, taat ve ibâdete dâvet ve irşad işinde kendisine icâbet olundu. Getirdiği DÎN, kıyamete kadar sabit kalacaktır. DÎNi sâir Dinlere üstün gelecektir. Şeriatının Ahkâmı da cümleye icrâ olunacaktır. Bütün anlatılan işlerde kendisine itaat olunduğundan, pâk isimlerine =>MÜCâB sallallahu aleyhi ve sellem denildi. ALLAHu-ü TeALÂ O'na SaLât ve SeLâm eyLesin.

El MuCîBu celle celâluhunun İcâbetgâh-Kabul etme yeri ilk noktası giriş kapısı MuCîB ü MuCâB olan Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemdir.. El MuCîBu celle celâluhunun KULLarına yansıma noktası Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemdir..

Muceb.: İcâb etmiş, lâzım gelmiş. Bir söz veya emrin icâb ettiği şey, netice..

*

...El MuCîBu celle celâluhu

Resim

El MuCîBu celle celâluhu: İcâb eden, lâzım gelen; icâbını, gereğini ve uygununu yapan. Dileklere icâbet eden, karşılık veren. Kullarının dualarına icâbet eden, kabul eden ve lâzım ve lâyıkını yerine lûtfen getiren ALLAHu zü’l- CeLÂL.

El Mücîbü :
Resim

El MuCîBu celle celâluhu: Kulların duasını kabul edip, cevap veren. ALLAHu zü’l- CeLÂL, canlı cansız akıl sahibi veya buna kabiliyeti olmayan mahlukatın istek ve ihtiyaçlarını onlardan daha iyi bilir ve görür. Kullarından biri, ister hal diliyle ister konuşma diliyle istek ve ihtiyacını arz edip, istekte bulunsa, kulun duasını işitir ve istediği cevâbı verir.

MuCîB: (Mucibe) İcâb eden, lâzım gelen. Bir şeyin peydâ olmasına vesile ve sebep olan. Gereken. Gerektiren, lâzım gelen.
Mucibe: İcâb eden, lâzım gelen. *Bir şeyin peydâ olmasına vesile ve sebep olan. Gereken. Gerektiren, lâzım gelen.
Ecebe : Soruya ve isteğe cevab vermek ve karşılamak.
İstecâbe : Cevab vermek.
Cevâb : Karşılık. Cevab.
İcâb: Lâzım. Gerekli. Lüzum. Sebeb olmak. olumlu, müsbet, sebeb ve gerekçe..
İcâbe-i duâ: Duânın kabul olması. Duâya cevap verilmesi. Muvafakat edilmesi.
İcabî: Müsbet. İcaba âit, icaba dair. Lâzım, gerekli, zarurete müteallik.
İcâbetgâh: Kabul etme yeri.

Yere düşmek, kesmek, yırtmak, delmek, oymak anlamındaki "c-v-b" kökünden türeyen ve ecâbe fiilinin ismi fâili olan mücîb, soruya cevap veren, ihtiyacı ve isteği gideren ve karşılayan demektir.
ALLAHu zü’l- CeLÂL'in sıfatı olarak mücîb, kullarının dualarını, dileklerini, isteklerini kabul eden, ihtiyaçlarını karşılayan, darda ve sıkıntıda kalanların sıkıntılarını gideren demektir.
Mücîb sıfatı, tekil ve çoğul şekliyle birer âyette geçmiştir:


وَإِلَى ثَمُودَ أَخَاهُمْ صَالِحًا قَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُواْ اللّهَ مَا لَكُم مِّنْ إِلَهٍ غَيْرُهُ هُوَ أَنشَأَكُم مِّنَ الأَرْضِ وَاسْتَعْمَرَكُمْ فِيهَا فَاسْتَغْفِرُوهُ ثُمَّ تُوبُواْ إِلَيْهِ إِنَّ رَبِّي قَرِيبٌ مُّجِيبٌ
Resim---Ve ilâ semûde ehâhum sâlihâ(sâlihan), kâle yâ kavmi'budûllâhe mâ lekum min ilâhin gayruhu, huve enşeekum minel ardı vesta'marakum fîhâ festagfirûhu summe tûbû ileyhi, inne rabbî karîbun mucîb: Semud (halkına da) kardeşleri Salih'i (gönderdik). Dedi ki: "Ey kavmim, Allah'a ibadet edin, sizin O'ndan başka ilahınız yoktur. O sizi yerden (topraktan) yarattı ve onda ömür geçirenler kıldı. Öyleyse O'ndan bağışlanma dileyin, sonra O'na tevbe edin. Şüphesiz benim Rabbim, yakın olandır, (duaları) kabul edendir."
(Hûd 11/61)

وَلَقَدْ نَادَانَا نُوحٌ فَلَنِعْمَ الْمُجِيبُونَ
Resim---“Ve lekad nâdânâ nûhun fe le ni’mel mucîbûn: Andolsun, Nuh bize (dua edip) seslenmişti de, ne güzel icabet etmiştik.”
(Sâffât 37/75)

Mücîbûn, azamet çoğuludur. Mücîb sıfatı, ALLAHu zü’l- CeLÂL'in, kullarının dualarına, isteklerine, tevbe edenlere, sıkıntıdan kurtulmak isteyenlere cevab veren, dilekleri ve tevbeleri kabul eden, sıkıntıları gideren olduğunu ifade eder.
Bu husus, Kur'ân'da "ecâbe - yücîbü" fiiliyle de beyan edilmiştir:


وَإِذَا سَأَلَكَ عِبَادِي عَنِّي فَإِنِّي قَرِيبٌ أُجِيبُ دَعْوَةَ الدَّاعِ إِذَا دَعَانِ فَلْيَسْتَجِيبُواْ لِي وَلْيُؤْمِنُواْ بِي لَعَلَّهُمْ يَرْشُدُونَ
Resim---“Ve izâ seeleke ıbâdî annî fe innî karîb(karîbun) ucîbu da’veted dâi izâ deâni, fel yestecîbû lî vel yu’minû bî leallehum yerşudûn: Kullarım Beni sana soracak olursa, muhakkak ki Ben (onlara) pek yakınım. Bana dua ettiği zaman dua edenin duasına cevap veririm. Öyleyse, onlar da Benim çağrıma cevap versinler ve bana iman etsinler. Umulur ki irşad (doğru yolu bulmuş) olurlar.”
(Bakara 2/186)

وَقَالَ رَبُّكُمُ ادْعُونِي أَسْتَجِبْ لَكُمْ إِنَّ الَّذِينَ يَسْتَكْبِرُونَ عَنْ عِبَادَتِي سَيَدْخُلُونَ جَهَنَّمَ دَاخِرِينَ
Resim---“Ve kâle rabbukumud’ûnî estecib lekum, innellezîne yestekbirûne an ibâdetî se yedhulûne cehenneme dâhırîn: Rabbiniz dedi ki: "Bana dua edin, size icabet edeyim. Doğrusu Bana ibadet etmekten büyüklenen (müstekbir)ler; cehenneme boyun bükmüş kimseler olarak gireceklerdir."
(Mü’min 40/60)

BİLiyoruz ki;
DAVA ALLAHu zü’l- CeLÂL'in
Dâvet Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selemin,
DUÂ ise BİZ Kullarını idi;


قُلْ مَا يَعْبَأُ بِكُمْ رَبِّي لَوْلَا دُعَاؤُكُمْ فَقَدْ كَذَّبْتُمْ فَسَوْفَ يَكُونُ لِزَامًا
Resim---“Kul mâ ya’beu bikum rabbî lev lâ duâukum, fe kad kezzebtum fe sevfe yekûnu lizâmâ: De ki: "Sizin duanız olmasaydı Rabbim size değer verir miydi? Fakat siz gerçekten yalanladınız; artık (bunun azabı da) kaçınılmaz olacaktır."
(Furkân 25/77)

ALLAHu zü’l- CeLÂL'i DUYuş ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e UYuşun karşılığı-ölçüsü-ECRi yücedir:

اللّهُ يَعْلَمُ مَا تَحْمِلُ كُلُّ أُنثَى وَمَا تَغِيضُ الأَرْحَامُ وَمَا تَزْدَادُ وَكُلُّ شَيْءٍ عِندَهُ بِمِقْدَارٍ
Resim---“Allâhu ya’lemu mâ tahmilu kullu unsâ ve mâ tegîdul erhâmu ve mâ tezdâd(tezdâdu), ve kullu şey’in indehu bi mıkdâr: Allah, her dişinin neyi yüklendiğini (neye hamile kaldığını) ve döl yataklarının neyi eksiltip neyi eklediğini bilir. O'nun katında her şey bir miktar (ölçü) iledir.”
(Ra’d 13/8)

Zâten başka da bir çıkış kapısı yoktur biz kulları için:

إِنَّ الَّذِينَ تَدْعُونَ مِن دُونِ اللّهِ عِبَادٌ أَمْثَالُكُمْ فَادْعُوهُمْ فَلْيَسْتَجِيبُواْ لَكُمْ إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ
Resim---“İnnellezîne ted’ûne min dûnillâhi ıbâdun emsâlukum fed’ûhum felyestecibû lekum in kuntum sâdıkîn: Allah'tan başka taptıklarınız sizler gibi kullardır. Eğer doğru iseniz, hemen onları çağırın da size icabet etsinler.”
(A’râf 7/194)

ALLAHu zü’l- CeLÂL'in icâbet vasfı, Kur'ân'da "istecâbe - yestecîbü" fiiliyle de ifade edilmiştir:

إِذْ تَسْتَغِيثُونَ رَبَّكُمْ فَاسْتَجَابَ لَكُمْ أَنِّي مُمِدُّكُم بِأَلْفٍ مِّنَ الْمَلآئِكَةِ مُرْدِفِينَ
Resim---“İz testegîsûne rabbekum festecâbe lekum ennî mumiddukum bi elfin minel melâiketi murdifîn: O vakıt siz, rabbınızdan istimdad ediyordunuz da size ben işte ardı ârdına bin Melâike ile ımdad ediyorum diye icabet buyurmuştu”
(Enfâl 8/9)

فَاسْتَجَبْنَا لَهُ فَكَشَفْنَا مَا بِهِ مِن ضُرٍّ وَآتَيْنَاهُ أَهْلَهُ وَمِثْلَهُم مَّعَهُمْ رَحْمَةً مِّنْ عِندِنَا وَذِكْرَى لِلْعَابِدِينَ
Resim---“Festecebnâ lehu fe keşefnâ mâ bihî min durrin ve âteynâhu ehlehu ve mislehum meahum rahmeten min ındinâ ve zikrâ lil âbidîn: Böylece onun duasına icabet ettik. Kendisinden o derdi giderdik; ona katımızdan bir rahmet ve ibadet edenler için bir zikir olmak üzere ailesini ve onlarla birlikte bir katını daha verdik.”
(Enbiyâ 21/84)

أَمَّن يُجِيبُ الْمُضْطَرَّ إِذَا دَعَاهُ وَيَكْشِفُ السُّوءَ وَيَجْعَلُكُمْ خُلَفَاء الْأَرْضِ أَإِلَهٌ مَّعَ اللَّهِ قَلِيلًا مَّا تَذَكَّرُونَ
Resim---“Emmen yucîbul mudtarra izâ deâhu ve yekşifus sûe ve yec’alukum hulefâel ard(ardı), e ilâhun meallâh(meallâhi), kalîlen mâ tezekkerûn: Ya da sıkıntı ve ihtiyaç içinde olana, kendisine dua ettiği zaman icabet eden, kötülüğü açıp gideren ve sizi yeryüzünün halifeleri kılan mı? Allah ile beraber başka bir ilah mı? Ne az öğüt alıp düşünüyorsunuz.”
(Neml 27/62)

El-Mucîbu celle celâluhu ism-i şerifine bütün canlılar, bilhassa insanlar muhtaçtır ve mecburdur. Her nefeste bize icâbet etmektedir. Sünnetullah, Âdetullah, Murad-ı İlâhî icâbı kul maddî manevî sebeblere sarılıp diler de ALLAHu zü’l- CeLÂL bize lutfuyla icâb et eder tecellî buyurur.

“Dert ve belâlar gelince, Allahü teâlâya sığınmalı, âfiyet vermesi, kurtarması için duâ etmeli, O'na yalvarmalıdır. Allahü teâlâ duâ edenleri, sıhhat ve selâmet isteyenleri sever. O mücîbdir.”
(İmâm-ı Rabbânî kaddesallahu sırrahu)

Resim---Aişe radiyallahu anha Annemiz şöyle dedi:
“Ben: “Yâ Rasulallah! Kadir gecesini bilirsem, o gece ne söyleyeyim?” dedim. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:

اللَّهُمَّ إِنَّكَ عَفُوٌّ تُحِبُّ الْعَفْوَ فَاعْفُ عَنِّي
“Ey Allah’ım! Sen çok affedicisin, affetmeyi seversin beni affet de!” buyurdu.”

(Tirmizî 3742)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Rabbimiz Tebâreke ve Teâlâ her gece, gecenin son üçte biri kaldığı vakit dünya semâsına iner ve şöyle buyurur: “Dua eden yok mu icâbet edeyim? İsteyen yok mu vereyim? Bağışlanma dileyen yok mu bağışlayayım.” buyurdu

(Buharî 1096, Müslim 758/168)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Ezan ile kâmet arasındaki dua reddedilmez, dua ediniz!” buyurdu.

(Tirmizî, 3595)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e hangi duanın icâbete mazhar olduğu soruldu.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem de şöyle buyurdu:

“Gecenin yarısından sonraki ve farz namazlardan sonra yapılan duadır.”

(Tirmizî, 3728)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Kulun Rabbine en yakın olduğu yer secde mahallidir. Bu sebeple siz secdede duayı çoğaltın.” buyurdu.

(Ebû Davud 875)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:“Şu üç duaya icâbet edilir:
1) Mazlumun duası,
2) Yolcunun duası ve
3) Babanın oğluna yaptığı dua.” buyurdu.

(Tirmizî, 3671; Ebû Davud 1536)
Resim
Cevapla

“Divanında Muhammedi Tasavvuf” sayfasına dön