KELÂMULLAH’ta-RESÛLULLAH’ta SEVGi-AŞKk II..

Cevapla
Kullanıcı avatarı
rüzgargülü
Aktif Üye
Aktif Üye
Mesajlar: 187
Kayıt: 02 Haz 2011, 14:51

KELÂMULLAH’ta-RESÛLULLAH’ta SEVGi-AŞKk II..

Mesaj gönderen rüzgargülü »

Resim

KELÂMULLAH’ta-RESÛLULLAH’ta,
==->SEVGi=>MUHABBEt=>AŞKk-II..


İSLÂM DÎNİnde SEVgi..

=>AKLımızın===>TePe<=>DiBi,
=>SEVen<=>SEViLen=>SEVGiLi,
NEFREt->NâZ-NiYâZ DÜŞMÂNı;
EN BÜYük-TEk SERVEt=>SEVgi!.

=>ŞE’ÂNULLAH=>İLe’L-EBED,
=>SEBEB-i SeBBeHa==>ELBEt!.
MuHABBEtten==>MuHaMMED,
MuHaMMED’den=>MuHABBEt!.

HAKk’ı GÖRen=>GÖNÜL GÖZü,
SIRR-ı MEVEDDettir===>SÖZü,
AŞKkın ASLı=->fASLı İHVÂNİ’m,
=>MuHABBEttir=>SÖZün>ÖZü!.


sallallahualeyhi vesellem.

Resim VûDD -u- HûBB..

SEVgi.: MuHABBEt, MEVEDDet..
SEVgiLi.: HaBîb-HaBîbe, MahBûb-MahBûbe..
SEVdâ.: f. Fazla SEVgi sebebiyle meydana gelen bir çeşit HAYyRet..AŞKk… Arapçada=>AŞKk, HUBb..
SEVdâLı.: ÂŞIKk..
SEVinç.: SüRûR..
SEViye.: DÜZey.
Hubb.: (Hibâb - Hibb - Mehabbet) SEVgi, MuHABBEt, bağlılık, dostluk. Bir şeyi birisine SEVdirmek..
Hubb-u EhL-i BEYt.: f. Ehl-i Beyt'e olan SEVgi ve bağlılık. Resûlullah sallallahuu aleyhi vesellem Neslinden gelenleri, onun izinden gidenleri ve O’nun YOLUnda sâdık olup sebat edenleri SEVmek..
VeDûD.: Çok şefkatli. Kendisine çok SEVgi beslenen. Cenâb-ı HAKk celle celâlihu.
Vedûd İsmine mazhar olan Yaratılışın hakikatını ve İç yüzünü araştırıp bulan büyük İslâm Âlimleri ve Velîler.: "Bütün kâinatın mâyesi, MuHABBEttir. Bütün mevcudatın harekâtı MuHABBEtledir. Bütün mevcudattaki =>İncizab/(merkez çek) ve Cezbe/ (Meczubiyet, istiğrak. ALLAH'ı hatırlayıp ALLAH SEVgisi ile kendinden geçer bir hâle gelme.) ve =>Câzibe Kanunları, MuHABBEttendir." demişlerdir..
MEVEDDet.: Dostluk. SEVgi. MuHABBEt. MuHABBEt etmek. SEVmek.

Resim

Sözlükte “MuHABBEt” (mahabbet) kelimesinin “hub” (hubb) kökünden isim olduğu belirtilmekte, hub ise kısaca “buğzun zıddı” olarak tanımlanmaktadır (Lisânü’l-ʿArab, “hbb” md.; Tâcü’l-ʿarûs, “hbb” md.).
Buğz.: SEVmeme. Birisi hakkında gizli ve kalbi düşmanlık hissetme. Kin, husûmet..

Literatürde =>“MuHABBEt” ve “hub” ile “MEVEDDet” ve “vüd” (vüdd) yaygın biçimde “SEVgi” anlamında kullanılmakta, SEVginin coşkulu şekli ise “AŞKk” kelimesiyle ifâde edilmektedir..
Zamanla SEVgi-MuHABBEt =>Tasavvufun Temeli haline gelmiştir.
Tehânevî’nin “vüd” ile ilgili verdiği.: “SEVeni kendinden geçirecek derecede coşkulu SEVgi.” şeklindeki tanım (Keşşâf, II, 1470) daha çok AŞKk için uygun düşmektedir.
Bazı âlimlere göre MuHABBEt =>“Eğilim, meyil” mânâsında iradenin eş anlamlısı olup =>“Kişinin iyi olduğunu bildiği veya zannettiği şeyi istemesi” anlamına gelir.
Bununla birlikte “MuHABBEt”in iradeden daha güçlü bir istek mânâsı içerdiği belirtilmektedir (Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât, “hbb” md.; Tehânevî, I, 270).
Semâvî Kitaplarda özellikle İncil ve Kur’ÂN’da “MuHABBEt” üzerinde önemle durulmuş ve MuHABBEtin Dinî Hayatın temeli ve aslî unsuru olduğu ifâde edilmiştir.
Kur’ÂN-ı Kerîm’de “MuHABBEt” bir âyette;

أَنِ اقْذِفِيهِ فِي التَّابُوتِ فَاقْذِفِيهِ فِي الْيَمِّ فَلْيُلْقِهِ الْيَمُّ بِالسَّاحِلِ يَأْخُذْهُ عَدُوٌّ لِّي وَعَدُوٌّ لَّهُ وَأَلْقَيْتُ عَلَيْكَ مَحَبَّةً مِّنِّي وَلِتُصْنَعَ عَلَى عَيْنِي
“Enıkzifîhi fît tâbûti fakzifîhi fî’l- yemmi felyulkıhi’l- yemmu bis sâhıli ye’huzhu aduvvun lî ve aduvvun leh (lehu), ve elkaytu aleyke mehabbeten minnî ve li tusnea alâ aynî.: (Mûsâ’nın Annesine) O’nu (oğlunu) sandığa koymasını, sonra O’nu denize (Nil Nehri'ne) bırakmasını (vahyetmiştik). Böylece deniz, o’nu sahile atsın, BENim ve O’nun düşmanı, onu alsın. (Ey Mûsâ! SEVilmen) ve gözümün önünde (korumam altında) yetiştirilmen için SANA, KENDİMden MuHABBEt (SEVgi) verdim!.” (TâHâ 20/39)

hub” ise dokuz âyette geçmekte, yetmiş iki yerde aynı kökten isim ve fiiller yer almaktadır (M. F. Abdülbâkî, el-Muʿcem, “hbb” md.).

Bu Âyet-i Celîlelerde SEVginin hem ALLAH’a hem insana nisbet edildiği görülür.:

“ALLAH onları, onlar da ALLAH’ı SEVerler.”

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ مَن يَرْتَدَّ مِنكُمْ عَن دِينِهِ فَسَوْفَ يَأْتِي اللّهُ بِقَوْمٍ يُحِبُّهُمْ وَيُحِبُّونَهُ أَذِلَّةٍ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ أَعِزَّةٍ عَلَى الْكَافِرِينَ يُجَاهِدُونَ فِي سَبِيلِ اللّهِ وَلاَ يَخَافُونَ لَوْمَةَ لآئِمٍ ذَلِكَ فَضْلُ اللّهِ يُؤْتِيهِ مَن يَشَاء وَاللّهُ وَاسِعٌ عَلِيمٌ
“Yâ eyyuhâllezîne âmenû men yertedde minkum an dînihî fe sevfe ye’tîllâhu bi kavmin yuhıbbuhum ve yuhıbbûnehû ezilletin alâ’l- mu’minîne eizzetin alâ’l- kâfirîn (kâfirîne), yucâhidûne fî sebîlillâhi ve lâ yehâfûne levmete lâim (lâimin) zâlike fadlullâhi yu’tîhi men yeşâ (yeşâu) vallâhu vâsiun alîm (alîmun).: Ey iman edenler! Sizden kim dîninden dönerse, o zaman ALLAH onun yerine (başka) bir kavim getirecektir öyle ki, (ALLAH) onları SEVer ve onlar da O'nu (ALLAH'ı) SEVerler. Mü'minlere karşı daha alçak gönüllü, kâfirlere karşı daha izzetlidirler (başları dik, vakarlı, şereflidirler). ALLAH'ın yolunda cihad ederler. Hiçbir kınayanın kınamasından korkmazlar. İşte bu, ALLAH'ın fazlıdır, onu dilediğine (lütfedip) verir. ALLAH Vâsi'dir (fazlı ve lütfu geniştir), Alîm'dir (herşeyi en iyi bilendir).” (Mâide 5/54)

İfâdesi ALLAH’la kullar arasındaki karşılıklı SEVgiyi vurgulamaktadır.

ALLAHu zü’L-CeLÂL’in İsimlerinden olan El VeDûD celle celâlihu;

وَاسْتَغْفِرُواْ رَبَّكُمْ ثُمَّ تُوبُواْ إِلَيْهِ إِنَّ رَبِّي رَحِيمٌ وَدُودٌ
“Vestagfirû rabbekum summe tûbû ileyh (ileyhi), inne rabbî rahîmun vedûd (vedûdun).: Ve Rabbinizin mağfiretini isteyin (dileyin). Sonra O'na (Resûl veya mürşid önünde) tövbe edin. Muhakkak ki benim Rabbim, rahmet eden (rahmet nuru gönderen) dir, Vedûd'dur (SEVen).” (Hûd 11/90)

وَهُوَ الْغَفُورُ الْوَدُودُ
“Ve huve’l- gafûru’l- vedûd (vedûdu).: Ve O, Gafur'dur (mağfiret edendir), Vedûd'dur (çok SEVendir).” (Burûc 85/14)

ALLAHu zü’L-CeLÂL’in kullarını çok SEVdiğini ifâde eder.

SEVginin =>ALLAHu zü’L-CeLÂL’e nisbet edilen yerlerde O’nun Takvâ Sâhiblerini, İyilik SEVerleri, maddî ve mânevî temizliğe önem verenleri, tevekkül ehlini, sabırlı davrananları, adaletli olanları, kahramanları, Peygamberimiz Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e uyanları SEVdiği; inkârcıları, zulüm ve haksızlık yapanları, günahlarda ısrar edenleri, böbürlenip övünenleri, büyüklük taslayıp gerçeklere karşı çıkanları, nankörleri, hâinleri, aşırılığa sapanları, şımarıkları SEVmediği bildirilir.

SEVginin =>İnsana nisbet edildiği âyetlerde ALLAH SEVgisi, İman SEVgisi, Mü’minler arasındaki SEVgi gibi SEVgi türlerinden övgüyle söz edilmekte, buna karşılık insanın dünyaya, mala mülke, geçici hazlara aşırı düşkünlüğü, hak etmediği halde övülmeyi ve çirkin olan şeyleri ifşâ’ etmeyi SEVmesi eleştirilmektedir.

Diğer bazı âyetlerde ALLAH SEVgisinin bütün SEVgilerden daha güçlü olması gerektiği;

وَمِنَ النَّاسِ مَن يَتَّخِذُ مِن دُونِ اللّهِ أَندَاداً يُحِبُّونَهُمْ كَحُبِّ اللّهِ وَالَّذِينَ آمَنُواْ أَشَدُّ حُبًّا لِّلّهِ وَلَوْ يَرَى الَّذِينَ ظَلَمُواْ إِذْ يَرَوْنَ الْعَذَابَ أَنَّ الْقُوَّةَ لِلّهِ جَمِيعاً وَأَنَّ اللّهَ شَدِيدُ الْعَذَابِ
“Ve mine’n- nâsi men yettehızu min dûnillâhi endâden yuhıbbûnehum ke hubbillâh (hubbillâhi), vellezîne âmenû eşeddu hubben lillâh (lillâhi), ve lev yerâllezîne zalemû iz yeravne’l- azâbe, enne’l- kuvvete lillâhi cemîan, ve ennellâhe şedîdu’l- azâb (azâbi).: Ve insanlardan bir kısmı, ALLAH'tan başka “eş ve ortak (putlar)” edinenler, onları (eş ve ortak edindikleri şeyleri), ALLAH'ı sever gibi SEVerler. (Oysa) İman edenlerin ALLAH'a olan SEVgileri çok daha kuvvetlidir. Ve zulmedenler, azap görecekleri (azaba uğrayacakları) zaman, bütün kuvvetin tamamen ALLAH'a ait olduğunu ve ALLAH'ın şiddetli azabı olduğunu keşke görselerdi (bilselerdi).” (Bakara 2/165)

ALLAH’ı SEVmenin başlıca alâmetinin Peygamberimiz Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e bağlılık ve onun yolunu izlemek olduğu bildirilmekte;

قُلْ إِن كُنتُمْ تُحِبُّونَ اللّهَ فَاتَّبِعُونِي يُحْبِبْكُمُ اللّهُ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَاللّهُ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
“Kul in kuntum tuhibbûnallâhe fettebiûnî yuhbibkumullâhu ve yagfir lekum zunûbekum, vallâhu gafûrun rahîm (rahîmun).:(Resûlüm!) De ki: “Eğer siz ALLAH'ı SEViyorsanız, o taktirde bana tâbi olunuz ki ALLAH da sizi sevsin ve sizin günahlarınızı mağfiret etsin (SEVaba çevirsin). Ve ALLAH "Gafur"dur, "Rahîm"dir.” (Âl-i İmrân 3/31)

ALLAH’ı SEVen, ALLAH’ın da kendilerini SEVdiği kulların mü’minler karşısında alçak gönüllülüklerinden, inkârcılar karşısında onurlu duruşlarından övgüyle bahsedilmektedir;

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ مَن يَرْتَدَّ مِنكُمْ عَن دِينِهِ فَسَوْفَ يَأْتِي اللّهُ بِقَوْمٍ يُحِبُّهُمْ وَيُحِبُّونَهُ أَذِلَّةٍ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ أَعِزَّةٍ عَلَى الْكَافِرِينَ يُجَاهِدُونَ فِي سَبِيلِ اللّهِ وَلاَ يَخَافُونَ لَوْمَةَ لآئِمٍ ذَلِكَ فَضْلُ اللّهِ يُؤْتِيهِ مَن يَشَاء وَاللّهُ وَاسِعٌ عَلِيمٌ
“Yâ eyyuhâllezîne âmenû men yertedde minkum an dînihî fe sevfe ye’tîllâhu bi kavmin yuhıbbuhum ve yuhıbbûnehû ezilletin alâ’l- mu’minîne eizzetin alâ’l- kâfirîn (kâfirîne), yucâhidûne fî sebîlillâhi ve lâ yehâfûne levmete lâim (lâimin) zâlike fadlullâhi yu’tîhi men yeşâ(yeşâu) vallâhu vâsiun alîm (alîmun).: Ey iman edenler! Sizden kim dîninden dönerse, o zaman ALLAH onun yerine (başka) bir kavim getirecektir öyle ki, (ALLAH) onları SEVer ve onlar da O'nu (ALLAH'ı) SEVerler. Mü'minlere karşı daha alçak gönüllü, kâfirlere karşı daha izzetlidirler (başları dik, vakarlı, şereflidirler). ALLAH'ın yolunda cihad ederler. Hiçbir kınayanın kınamasından korkmazlar. İşte bu, ALLAH'ın fazlıdır, onu dilediğine (lütfedip) verir. ALLAH Vâsi'dir (fazlı ve lütfu geniştir), Alîm'dir (herşeyi en iyi bilendir).” (Mâide 5/54)

Resim

MuHABBEt Konusu hem ALLAH’a hem insanlara nisbet edilerek hadislerde de geniş bir şekilde yer almıştır. (Wensinck, el-Muʿcem, “hbb”, “vdd” md.leri).
Bu hadislerde iyilik SEVerlik, hoşgörü, yumuşak huyluluk, kolaylaştırıcı olma, kusurları örtme, hayâ, iffet, zâhidlik, takvâ ve güzel davranma ALLAH’ın SEVdiği meziyetler arasında zikredilir.
İnsanların birbirini SEVmelerini isteyen çok sayıda hadis bulunmakta olup bu SEVginin sırf ALLAH Rızası için olması gerektiği belirtilmektedir.

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Amellerin en üstünü ALLAH için SEVmektir” buyurmuştur.
(Ebû Dâvûd, “Sünnet”, 2)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: SEVdiğini ALLAH için SEVmek, yerdiğini de ALLAH için yermek imandandır” buyurmuştur.
(Buhârî, “Îmân”, 1)

Bir kudsî hadiste,
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: ALLAH celle celâlihu.: “Benim için birbirini SEVenlere, benim için bir araya gelenlere MuHABBEtim vâcib olmuştur” buyurmuştur.
(el-Muvatta, “Şaʿr”, 16; Müsned, IV, 386; V, 229, 233)

Diğer bir hadiste, ALLAH için birbirini SEVen ve bu SEVgiyle buluşup bu SEVgiyle ayrılanlar mahşer gününde ALLAH’ın özel konukları olarak ağırlanacak yedi zümre içinde gösterilmiştir. (Buhârî, “Ezân”, 36; Müslim, “Zekât”, 91; Tirmizî, “Zühd”, 53).
“Sizden biriniz kendisi için SEVip istediğini kardeşi için de istemedikçe iman etmiş sayılmaz” meâlindeki hadis bütün kaynaklarda geçmekte..
(meselâ bk. Müsned, I, 89; Buhârî, “Îmân”, 7; Müslim “Îmân”, 71, 72) ve ahlâkın temel ilkelerinden biri kabul edilmektedir.

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “İman etmedikçe CeNNete giremezsiniz, birbirinizi SEVmedikçe de iman etmiş sayılmazsınız” buyurmuştur.
(Müslim, “Îmân”, 94, Ebû Dâvûd, “Edeb”, 130, 131)

Bu hadis de İslâm Kardeşliğinin önemini dile getirmektedir. Hadislerde ayrıca gerçek anlamda mü’min olabilmek için ALLAHı ve Resûlünü her şeyden ve herkesten daha fazla SEVmenin gerektiğine dikkat çekilmiştir..
(meselâ bk. Buhârî, “Îmân”, 8, 9, 14; Müslim, “Îmân”, 67-70; Tirmizî, “Îmân”, 10; Nesâî, “Îmân”, 3-4).

Tasavvufta Mânevî Hâl olarak kabul edilen “MuHABBEt”in üç çeşidinden bahsedilir.:
1-) Halkın MuHABBEtidir.:
SEVenin SEVdiğini gönlünde tutup ona itaat etmesi bu tür MuHABBEtin şartıdır.
2-) Hakikat Ehli dürüst Mü’minlerin MuHABBEtidir.:
Bu türde MuHABBEt Ehli arzu ve heveslerinden arınarak SEVdiğinin iradesine göre hareket etmeyi esas alır.
3-) Sıddıklar Ve Âriflerin MuHABBEtidir.
Sırf ALLAH’ın Kadîm olan SEVgisine yönelmekten ve bu konudaki mârifetten kaynaklanan bu MuHABBEtte, Cüneyd-i Bağdâdî’nin dediği gibi.: SEVen kendi vasıflarının yerine =>SEVgilisinin Vasıflarına bürünür.” (Serrâc, s. 86-87)

İlâhî SEVgiyi =>Tevhid, Fenâ ve Elest Bezmi kapsamında açıklayan Cüneyd-i Bağdâdî’ye göre Tevhidi gerçekleştiren kişi Fenâ Mertebesine ermiş ve “Aynü’l-Mahabbe” denilen “SEVgi”ye ulaşmıştır.
Bu SEVgi ALLAH’ın insanlar için SEVdiğini SEVmek, SEVmediğini SEVmemektir (Sülemî, s. 163), böylece İlâhî SEVgiyi O’nunla paylaşmaktır.

Zünnûn el-Mısrî’nin MuHABBEt anlayışı ilâhî tecellileri temâşadan kaynaklanan ZEVKe dayanır; bunun için o, HAKk celle celâlihu ile kendisi arasındaki perdelerin kalkması için niyâzda bulunur (Ebû Nuaym, IX, 342-343).
Zünnûn’a göre HAKk celle celâlihu ile insan arasındaki en kalın perde kişinin “bENLik TUTKUsu”dur. Kulun ALLAH’ı SEVmesinin belirtisi =>ALLAH’ın SEVgiLisi MuhaMMed aleyhisselâm’ın Ahlâkına ve Sünnetine tâbi olmaktır. (Sülemî, s. 21).

MuHABBEt Ehli nezdinde CeNNetin önemli olmadığını söyleyen Bâyezîd-i Bistâmî =>biri MEVEDDet Meyi’nden, diğeri MuHABBEt Kadehi’nden kaynaklanan iki tür SEVgiden bahseder.
Birincisi.: Ni’meti GÖRmekten,
İkincisi.: Ni’meti vereni temâşadan hâsıl olur.. (Hücvîrî, s. 133).

Hallâc-ı Mansûr MuHABBEt anlayışını.: “-ALLAH ve ben- bir BEDENde iki RÛHuz”; “RÛHumu =>RÛHunla mezcettim/ Katma. Karıştırma.” gibi ifâdelerle dile getirmiş ve,
İ. Gazzâlî’nin halkın yanlış anlamasına yol açacak tehlikeli sözler olarak gördüğü bu sözleri (İḥyâʾ, I, 36; IV, 307) İbn Teymiyye hulûle dayandığını söyleyerek reddetmiştir (et-Tuhfetü’l-ʿIrâkıyye, s. 44)..

VÛD/SEVgi ESMÂsı =>El VeDûDu celle celâlihu.:
Resim


AŞKk ESMÂsı =>El MüHeYMiNu celle celâlihu.:
Resim
Resim

ŞeytÂNı'nı =>MüslümÂN etmek için =>Vaktini, Aktini, Zamanını/ÂNını/ NeFeSini, NEFSini ve RABBini TANImak =>Ancak N/AkLen D/UYuş TeFeKKüRüyle mümkündür..


Resim---Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem de: "Sizden her birinizin bir ŞeytÂNı'ı vardır. Evet, benim de ŞeytÂNı'ım var, fakat ALLAHu TeâÂL bana yardım etti ve ŞeytÂNı'ım müslümÂN oldu, bana yalnız iyiliği emreder!" buyurdu.
(İbn-i Mes'ud’dan; Müslim)

İKİLİK = ŞEY-t-ÂN-Lık kalkarsa..


Resim---Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “Men arefe nefsehu fekad arefe Rabbehu: Nefsini BİLen/Tanıyan RABBisini BİLir/Tanır.” buyurmuştur.
(Aclunî, Keşfü’l-Hâfâ II/343 (2532)

Tahkik Tevhid Güneşi doğar İnşâe ALLAHu TeÂLÂ!.

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: ALLAH celle celâlihu.: “Yere göğe sığmadım, ancak bir mü’min'in gönlüne sığdım!.” buyurdu.
(Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ, Beyrut 1985; Sadreddin Konyevi, 40 hadis, sy 82 vahdet Yayınl. İst)
Resim
Kullanıcı avatarı
rüzgargülü
Aktif Üye
Aktif Üye
Mesajlar: 187
Kayıt: 02 Haz 2011, 14:51

Re: KELÂMULLAH’ta-RESÛLULLAH’ta SEVGi-AŞKk II..

Mesaj gönderen rüzgargülü »

Resim

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “ÜÇ ÖZELLik vardır; bunlar KİMde bulunursa o, İMÂNın tadını tadar.:
1-) ALLAH ve RESÛLÜnü, (bu ikisinden başka) herkesden fazla SEVmek.
2-) SEVdiğini ALLAH için SEVmek.
3-) ALLAH kendisini küfür bataklığından kurtardıktan sonra tekrar küfre dönmeyi, ateşe atılmak gibi çirkin ve tehlikeli görmek.”
buyurmuştur.
(Enes İbni Mâlik radıyallahu anh’den; Buhârî, Îmân 9, 14, İkrah 1, Edeb 42; Müslim, Îmân 67.Ayrıca bk. Tirmizî, Îmân 10.)

Resim

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:ALLAH’ı =>RABB, İSLâM’ı =>DİN, MuhaMMed’i =>Peygamber olarak benimseyip onlardan râzı olan kimse İMÂNın tadını tatmıştır” buyurmuştur.
(Abbas radiyallahu anhu’dan; Müslim, İmân 56.)

Resim

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “ÜÇ ÖZELLik vardır; kimde bunlar bulunursa, cehennem o’na, o da cehenneme haram olur.:
1-) ALLAH’a İNANmak,
2-) ALLAH’ı =>SEVmek ve,
3-) ATEŞe atılıp yanmayı, küfre dönmeye tercih etmek”
buyurmuştur.
(Enes İbni Mâlik radıyallahu anh’den; Ahmed İbni Hanbel, Müsned III, 114.)

Resim

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Hiçbiriniz, duyguları BENim getirdiklerime TÂBİ OLmadıkca, İMÂNın Zevkine varan Kâmil Mü’min OLamaz” buyurmuştur.
(Beğavi, Şerhu’s-sünne, I, 160.)

Resim

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:
ALLAHım!.
İMÂNı bize =>SEVdir.
KALBLerimizi =>İMÂNla SÜSLe.
Küfrü, Fıskı ve İsyânı =>Bize çirkin göster.
Bizi =>doğruyu BULanLardan KIL!.”
diye DUÂ etmiştir..
(Ahmed İbni Hanbel, Müsned , III,424.)
Resim
Kullanıcı avatarı
rüzgargülü
Aktif Üye
Aktif Üye
Mesajlar: 187
Kayıt: 02 Haz 2011, 14:51

Re: KELÂMULLAH’ta-RESÛLULLAH’ta SEVGi-AŞKk II..

Mesaj gönderen rüzgargülü »

Resim

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Başka bir gölgenin bulunmadığı Kıyamet Gününde ALLAH TeALÂ =>7 İnsÂNı =>ARŞı’nın GÖLgesinde BARINdıracaktır.:
1-) Âdil Devlet BAŞKANı,
2-) RABBına KULLuk ederek temiz bir hayat içinde serpilip büyüyen GENç,
3-) Kalbi mescidlere bağlı MÜSLÜMÂN,
4-) Birbirlerini ALLAH için SEVip BULUŞmaları da AYRILmaları da ALLAH için olan İKİ İnsÂN,
5-) Güzel ve Mevki Sâhibi bir kadının beraber olma isteğine.: “Ben ALLAH’tan korkarım!.” diye yaklaşmayan YİĞİt,
6-) Sağ ELinin VERdiğini Sol ELinin BİLemeyeceği kadar gizLi SADAKA VERen KİMse,
7-) Tenhâda/ISsızda ALLAH’ı ANıp GÖZ YAŞI DÖKen Kişi!.”
buyurmuştur.
(Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den; Buhâri, Ezan 36, Zekât 16, Rikak 24, Hudûd 19; Müslim, Zekât 91. Ayrıca bk. Tirmizî, Zühd 53; Nesâî, Kudât 2.)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Hiç şüphesiz ALLAH TeALÂ Kıyâmet Günü.: “Nerede BENim Rızâm için birbirlerini SEVenler? Gölgemden başka gölgenin bulunmadığı bugün onları, Kendi ARŞımın GÖLgesinde GÖLgelendireceğim” buyurur.” buyurmuştur.
(Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den; Müslim, Birr 37. Ayrıca bk. Tirmizî, Zühd 53.)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Canım Kudret Elinde olan ALLAH’a yemin ederim ki sizler İMÂN etmedikçe =>CeNNete giremezsiniz. Birbirinizi SEVmedikçe de =>İMÂN etmiş olmazsınız. Yaptığınız takdirde birbirinizi SEVeceğiniz bir şey söyleyeyim mi?. =>ARAnızda SELÂMı YAYınız!” buyurmuştur.
(Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den; Müslim, Îmân 93-94. Ayrıca bk.Tirmizî, Et’ime 45, Kıyamet 56; İbni Mâce, Mukaddime 9, Edeb 11.)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Adamın biri, bir başka köydeki (din) kardeşini ziyâret etmek için yola çıktı. ALLAH TeALÂ, adamı gözetlemek için onun yolu üzerinde bir meleği görevlendirdi.” buyurmuştur.
Ebû Hüreyre önceki konuda geçen 362 numaralı hadisi “Sen onu nasıl SEViyorsan ALLAH da seni öylece SEViyor” buyurmuştur.
(Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den; Müslim, Birr 38.)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: Medineli müslümânlar hakkında.: “Ensarı (Medineli müslümânları) ancak mü’min olan SEVer, onlara ancak münâfık olan düşmanlık eder. Ensarı SEVeni, ALLAH da SEVer; onlara düşmanlık edene de ALLAH düşmanlık eder.” buyurmuştur.
(Berâ İbni Âzib radıyallahu anhümâ’dan; Buhârî, Menâkıbu’l-ensâr 4; Müslim, Îmân 129. Ayrıca bk. Tirmizî, Menâkıb 65.)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:ALLAH TeALÂ.: “Benim Rızâm uğrunda birbirlerini SEVenler için Peygamberlerin ve Şehidlerin bile imreneceği nurdan minberler vardır.” buyurmuştur.
(Muâz radıyallahu anh’den; Tirmizî, Zühd 53.)

Ebû İdris el-Havlânî rahımehullah’dan şöyle dediği nakledilmiştir.:
Dımaşk Mescidine girmiştim. Bir de ne göreyim, güleç yüzlü bir Delikanlı ve başına toplanmış bir grup İnsÂN. Bunlar bir konuda görüş ayrılığına düştüler mi hemen o Delikanlıya başvuruyor ve fikrini kabulleniyorlardı. Bu gencin kim olduğunu sordum. “Bu Muâz İbni Cebel radıyallahu anh’tır” dediler. Ertesi gün erkenden Mescide koştum. Baktım ki o Genç benden evvel gelmiş namaz kılıyor. Namazını bitirinceye kadar bekledim sonra önüne geçerek selâm verdim ve.:
- ALLAH’a yemin ederim ki ben seni SEViyorum!.” dedim.
- ALLAH için mi SEViyorsun?.” dedi.
- “Evet ALLAH için!.” dedim. O yine.:
- “(Gerçekten )ALLAH için mi SEViyorsun?.” dedi. Ben de.:
- “Evet,( gerçekten) ALLAH için SEViyorum!.” dedim.
Bunun üzerine elbisemden tutarak beni kendisine doğru çekti ve şöyle dedi.:
- “Kutlarım seni. Zirâ ben Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken dinledim.:
ALLAH TeALÂ.: “Sırf BENim için birbirini SEVen, BENim Rızâm için toplanan, BENim Rızâm uğrunda birbirini ziyâret eden ve sâdece BENim Rızâm için sadaka verip iyilik edenler, BENim SEVgimi hakederler!.” buyurdu." buyurdu.
(Muvatta’, Şa’r 16.)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Din Kardeşini SEVen kişi, ona SEVdiğini bildirsin!.” buyurmuştur.
(Ebû Kerîme Mikdâd İbni Ma’dîkerib radıyallahu anh’den; Ebû Dâvûd, Edeb 113 ; Tirmizî, Zühd 54.)

Muâz İbni Cebel radıyallanu anh’den; rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, Muâz’ın elini tutmuş ve.: “Ey Muâz!. ALLAH’a yemin ederim ki, ben seni gerçekten SEViyorum. Sonra da ey Muâz sana her namazın sonunda.: “ALLAHım! SENi ANmak, SANA şükretmek ve SANA güzelce kulluk etmekte bana yardım et!.” DUÂsını hiç bırakmamanı tavsiye ediyorum.” buyurmuştur.
(Ebû Dâvûd, Vitr 26; Nesâî, Sehv 60. Ayrıca bk. Tirmizî, Zühd 30.)

Enes İbni Mâlik radıyallahu anhu.: Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in huzurunda bir Adam vardı. Bir başka Şahıs ona uğrayıp geçti. (Arkasından, Peygamber aleyhisselâm’in huzurundaki kimse).: Yâ Resûlullah! Ben bu kişiyi gerçekten SEViyorum!.” dedi.
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Peki, SEVdiğini ona bildirdin mi?.” buyurdu.
Adam.: “Hayır!” dedi.
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “O'na bildir” buyurdu.
Adam derhal kalkıp o şahsın arkasından yetişti ve.: “Ben seni ALLAH için SEViyorum!.” dedi.
O da.: “Beni kendisi için SEVdiğin ALLAH da =>Seni SEVsin!.” karşılığını verdi.

(Ebû Dâvûd, Edeb 113.)
Resim
Kullanıcı avatarı
rüzgargülü
Aktif Üye
Aktif Üye
Mesajlar: 187
Kayıt: 02 Haz 2011, 14:51

Re: KELÂMULLAH’ta-RESÛLULLAH’ta SEVGi-AŞKk II..

Mesaj gönderen rüzgargülü »

Resim

Kur'ÂN-ı Kerîm’de SEVgi İLe İLgiLi Âyetler...:

DOStLğun KuyuSU Kur'ÂN,
MuHABBEt DUYguSU Kur'ÂN,
CİHÂNda==>ÇİLLe ÇÖLÜnde,
BiR DAMLA-YUDUM SU Kur'ÂN!.


Meveddet.: Dostluk.SEVgi. Muhabbet. Muhabbet etmek. SEVmek..
Muhabbet.: SEVgi, SEVme. RÛHun, kendisinden lezzet duyduğu şeye meyletmesi..
Hubb.: (Hibâb - Hibb - Mehabbet) SEVgi, muhabbet, bağlılık, dostluk. Bir şeyi birisine SEVdirmek..
Vudd.: Çok şefkat. Çok SEVgi..


Bakara 2/165,177; Âl-i İmrân 3/31,81; Mâide 5/82; Tevbe 9/24; Yûsuf 12/8,30; Meryem 19/13,96; TâHâ 20/39; Enbiyâ 21/90; Nûr 24/31; Ankebût 29/25; Rûm 30/21; Sâd 38/32; Şûrâ 42/23; Vâkı’a 56/37; Mücâdele 58/7,22; Mümtehine 60/1,7. Cum'a 62/6; İnsan 76/8; Âdiyât 100/8..

وَمِنَ النَّاسِ مَن يَتَّخِذُ مِن دُونِ اللّهِ أَندَاداً يُحِبُّونَهُمْ كَحُبِّ اللّهِ وَالَّذِينَ آمَنُواْ أَشَدُّ حُبًّا لِّلّهِ وَلَوْ يَرَى الَّذِينَ ظَلَمُواْ إِذْ يَرَوْنَ الْعَذَابَ أَنَّ الْقُوَّةَ لِلّهِ جَمِيعاً وَأَنَّ اللّهَ شَدِيدُ الْعَذَابِ
“Ve mine’n- nâsi men yettehızu min dûnillâhi endâden yuhıbbûnehum ke hubbillâh (hubbillâhi), vellezîne âmenû eşeddu HUBBen lillâh (lillâhi), ve lev yerâllezîne zalemû iz yeravne’l- azâbe, enne’l- kuvvete lillâhi cemîan, ve ennellâhe şedîdul azâb (azâbi).: Ve insanlardan bir kısmı, ALLAH'tan başka “eş ve ortak (putlar)” edinenler, onları (eş ve ortak edindikleri şeyleri), ALLAH'ı SEVer gibi SEVerler. (Oysa) imân edenlerin ALLAH'a olan SEVgileri çok daha kuvvetlidir. Ve zulmedenler, azâb görecekleri (azâba uğrayacakları) zaman, bütün kuvvetin tamamen ALLAH'a ait olduğunu ve ALLAH'ın şiddetli azâbı olduğunu keşke görselerdi (bilselerdi).” (Bakara 2/165)

قُلْ إِن كُنتُمْ تُحِبُّونَ اللّهَ فَاتَّبِعُونِي يُحْبِبْكُمُ اللّهُ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَاللّهُ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
“Kul in kuntum TUHİBBûnallâhe fettebiûnî YUHBİBkumullâhu ve yagfir lekum zunûbekum, vallâhu gafûrun rahîm (rahîmun).: De ki.: “Eğer siz ALLAH'ı SEViyorsanız, o takdirde bana tâbi olunuz ki ALLAH da sizi SEVsin ve sizin günahlarınızı mağfiret etsin (SEVaba çevirsin). Ve ALLAH "Gafûr"dur, "Rahîm"dir.” (Âl-i İmrân 3/31)

إِنَّ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ سَيَجْعَلُ لَهُمُ الرَّحْمَنُ وُدًّا
“İnnellezîne âmenû ve amilu’s- sâlihâti se yec’alu lehumu’r- rahmânu VUDDâ (vudden).: Muhakkak ki İman edenleri ve amilü’s-sâlihât (nefs tezkiyesi) yapanları, Rahmân, MUHABBet duyulanlar (SEVilenler) kılacak.” (Meryem 19/96)

وَمِنْ آيَاتِهِ أَنْ خَلَقَ لَكُم مِّنْ أَنفُسِكُمْ أَزْوَاجًا لِّتَسْكُنُوا إِلَيْهَا وَجَعَلَ بَيْنَكُم مَّوَدَّةً وَرَحْمَةً إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ لِّقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ
“Ve min âyâtihî en halaka lekum min enfusikum ezvâcen li teskunû ileyhâ ve ceale beynekum MEVEDDEten ve rahmeh (rahmeten), inne fî zâlike le âyâtin li kavmin yetefekkerûn (yetefekkerûne).: Ve O'nun âyetlerinden olarak sizin için nefslerinizden zevceler yaratmıştır ki, onunla sukûn bulasınız. Ve sizin aranızda SEVgi ve Rahmet (merhamet) kıldı (oluşturdu). Muhakkak ki bunda, tefekkür eden (düşünen) bir kavim için mutlaka âyetler (deliller) vardır.” (Rûm 30/21)

وَمِنْ آيَاتِهِ أَنْ خَلَقَ لَكُم مِّنْ أَنفُسِكُمْ أَزْوَاجًا لِّتَسْكُنُوا إِلَيْهَا وَجَعَلَ بَيْنَكُم مَّوَدَّةً وَرَحْمَةً إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ لِّقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ
“Ve min âyâtihî en halaka lekum min enfusikum ezvâcen li teskunû ileyhâ ve ceale beynekum MEVEDDEten ve rahmeh (rahmeten), inne fî zâlike le âyâtin li kavmin yetefekkerûn (yetefekkerûne).: Ve O'nun âyetlerinden olarak sizin için nefslerinizden zevceler yaratmıştır ki, onunla sukûn bulasınız. Ve sizin aranızda SEVgi ve Rahmet (merhamet) kıldı (oluşturdu). Muhakkak ki bunda, tefekkür eden (düşünen) bir kavim için mutlaka âyetler (deliller) vardır.” (Şûrâ 42/23)

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَتَّخِذُوا عَدُوِّي وَعَدُوَّكُمْ أَوْلِيَاء تُلْقُونَ إِلَيْهِم بِالْمَوَدَّةِ وَقَدْ كَفَرُوا بِمَا جَاءكُم مِّنَ الْحَقِّ يُخْرِجُونَ الرَّسُولَ وَإِيَّاكُمْ أَن تُؤْمِنُوا بِاللَّهِ رَبِّكُمْ إِن كُنتُمْ خَرَجْتُمْ جِهَادًا فِي سَبِيلِي وَابْتِغَاء مَرْضَاتِي تُسِرُّونَ إِلَيْهِم بِالْمَوَدَّةِ وَأَنَا أَعْلَمُ بِمَا أَخْفَيْتُمْ وَمَا أَعْلَنتُمْ وَمَن يَفْعَلْهُ مِنكُمْ فَقَدْ ضَلَّ سَوَاء السَّبِيلِ
“Yâ eyyuhâllezîne âmenû lâ tettehızû aduvvî ve aduvvekum evliyâe, tulkûne ileyhim bil meveddeti ve kad keferû bi mâ câekum mine’l- hakk (hakkı), yuhricûne’r- resûle ve iyyâkum en tû’minû billâhi rabbikum, in kuntum harectum cihâden fî sebîlî vebtigâe merdâtî tusirrûne ileyhim bi’l- MEVEDDEti ve ene a’lemu bi mâ ahfeytum ve mâ a’lentum, ve men yef’alhu minkum fe kad dalle sevâe’s- sebîl (sebîli).: Ey iman edenler! BENim ve sizin düşmanlarınızı dostlar edinmeyin! Ve onlar, HAKk'tan size geleni inkâr etmiş oldukları halde onlara MUHABBEt besliyorsunuz (dostluk ilka ediyorsunuz). RABBiniz olan ALLAH'a inanmanızdan dolayı Resûlü ve sizi yurdunuzdan çıkarıyorlar. Şâyet siz, BENim YoLumda, BENim Rızamı aramak için cihada çıktı iseniz (buna rağmen niçin), onlara SEVgi gösterip sır veriyorsunuz. Ve BEN, sizin gizlediğinizi de, açıkladığınızı da bilirim. Ve sizden kim onu (bunu) yaparsa, o takdirde doğru yoldan (ALLAH'a ulaştıran yoldan, Sıratı Mustakîm'den) sapmış olur.” (Mümtehine 60/1)

عَسَى اللَّهُ أَن يَجْعَلَ بَيْنَكُمْ وَبَيْنَ الَّذِينَ عَادَيْتُم مِّنْهُم مَّوَدَّةً وَاللَّهُ قَدِيرٌ وَاللَّهُ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
“Asâllâhu en yec’ale beynekum ve beynellezîne âdeytum minhum MEVEDDeh (meveddeten), vallâhu kadîr (kadîrun), vallâhu gafûrun rahîm (rahîmun).: ALLAH'ın sizinle ve onlardan düşman olduğunuz kimseler arasında DOSTLuk (MUHABBet, SEVgi) yaratması umulur. Ve ALLAH; KADÎR 'dir (herşeye gücü yetendir). Ve ALLAH; GAFÛR'dur (mağfiret edendir), RAHÎM'dir (Rahîm Esmâsı ile tecellî edendir).” (Mümtehine 60/7)
Resim
Kullanıcı avatarı
rüzgargülü
Aktif Üye
Aktif Üye
Mesajlar: 187
Kayıt: 02 Haz 2011, 14:51

Re: KELÂMULLAH’ta-RESÛLULLAH’ta SEVGi-AŞKk II..

Mesaj gönderen rüzgargülü »

Resim

RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem’in,
=>SEVgi İLe İLgiLi HADiS-i ŞeRîFLERinden..


قُلْ إِن كُنتُمْ تُحِبُّونَ اللّهَ فَاتَّبِعُونِي يُحْبِبْكُمُ اللّهُ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَاللّهُ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
“Kul in kuntum TUHİBBûnallâhe fettebiûnî YUHBİBkumullâhu ve yagfir lekum zunûbekum, vallâhu gafûrun rahîm (rahîmun).: De ki.: “Eğer siz ALLAH'ı SEViyorsanız, o takdirde BaNa tâbi olunuz ki =>ALLAH da sizi SEVsin ve sizin günahlarınızı mağfiret etsin (SEVaba çevirsin). Ve ALLAH "Gafûr"dur, "Rahîm"dir.” (Âl-i İmrân 3/31)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Nefsim kudret elinde olan ALLAH’a yemin ederim ki hiçbiriniz, BEN kendisine ebeveyninden, çocuğundan ve bütün İnsÂNlardan daha SEVgili olmadıkça, İMÂN etmiş olamaz!.” buyurmuştur.
(Müslim, İman 69-70.)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Nesebinizden SıLa-i RaHiM yapacaklarınızı öğrenin. Zirâ SıLa-i RaHiM akrabalarda SEVgi, malda bolluk, ömürde uzamadır!.” buyurmuştur.
(Tirmizî, Birr 49.)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Dâvûd Peygamber şöyle DUÂ ederdi.: ALLAH"ım!. SENden SENİ SEVmeyi, SENİ SEVen kişiyi SEVmeyi, SENİN SEVgine ulaştıran ameli isterim. ALLAH"ım, SENİN SEVgini bana kendimden, ailemden ve soğuk SUdan daha SEVimli EYyLe!.” buyurmuştur.
(Ebu"d-Derdâ radiyallahu anhu’dan; T3490 Tirmizî, Deavât, 72.)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Kişi SEVdiğiyle beraberdir.” buyurmuştur.
(Abdullah b. Mes’ûd radiyallahu anhu’dan; B6168 Buhârî, Edeb, 96.)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Amellerin en faziletlisi ALLAH için SEVmek ve ALLAH için NEFRet etmektir.” buyurmuştur.
(Ebû Zer radiyallahu anhu’dan; D4599 Ebû Dâvûd, Sünnet, 2.)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:ALLAH TeALÂ (kıyamet günü) şöyle buyurur.: "Nerede BENİM RIZAM için birbirlerini SEVenler! GöLgem dışında hiçbir gölgenin olmadığı böyle bir günde onları kendi gölgemde gölgelendireceğim. (BENim himâyemden başka hiçbir himâyenin olmadığı böyle bir günde onları, özel himâyeme alacağım).” buyurmuştur.
(Ebû Hüreyre radiyallahu anhu’dan; HM8436 İbn Hanbel, II, 338.)

Enes b. Mâlik radiyallahu anhu.: “Bir Adam Peygamberimiz aleyhisselâm’ın yanında iken oradan birisi geçti. Adam.: “Yâ Resûlullah, ben bu Adamı SEViyorum!.” dedi. Peygamberimiz aleyhisselâm da o’na.: “Bunu ona söyledin mi?” diye sordu. Adam.: “Hayır.” cevâbını verdi. Peygamberimiz aleyhisselâm.: “Git, ona söyle!.” buyurdu. Bunun üzerine Adam o Kimsenin yanına gitti ve.: “Ben seni ALLAH için SEViyorum!.” dedi. Öteki Adam da.: “Beni KENDİsi içinSEVdiğin ALLAH da seni SEVsin!.” cevâbını verdi.
(D5125 Ebû Dâvûd, Edeb, 112-113)
Resim
Kullanıcı avatarı
rüzgargülü
Aktif Üye
Aktif Üye
Mesajlar: 187
Kayıt: 02 Haz 2011, 14:51

Re: KELÂMULLAH’ta-RESÛLULLAH’ta SEVGi-AŞKk II..

Mesaj gönderen rüzgargülü »

Resim RASÛL ALLAH..

Yüce RABBimiz ALLAH celle celâlihu, Kur’ÂN-ı Kerîm’in pek çok yerinde muhtelif vesîlelerle KuLLarına olan MuHABBEtini/SEVgisin ifâde buyurur.:

İhsân Sâhiblerini SEVer.:

وَأَنفِقُواْ فِي سَبِيلِ اللّهِ وَلاَ تُلْقُواْ بِأَيْدِيكُمْ إِلَى التَّهْلُكَةِ وَأَحْسِنُوَاْ إِنَّ اللّهَ يُحِبُّ الْمُحْسِنِينَ
“Ve enfikû fî sebîlillâhi ve lâ tulkû bi eydîkum ile’t- tehluketi, ve ahsinû, innallâhe yuhıbbu’l- muhsinîn (muhsinîne).: Ve (mallarınızı) ALLAH YOLUnda infâk edin (başkalarına verin)! Ve de kendi elinizle (kendinizi) tehlikeye atmayın! Ve ahsen olun! Muhakkak ki ALLAH, muhsinleri SEVer.” (Bakara 2/195)

Çok tevbe edenleri, çok temizlenenleri SEVer.:

وَيَسْأَلُونَكَ عَنِ الْمَحِيضِ قُلْ هُوَ أَذًى فَاعْتَزِلُواْ النِّسَاء فِي الْمَحِيضِ وَلاَ تَقْرَبُوهُنَّ حَتَّىَ يَطْهُرْنَ فَإِذَا تَطَهَّرْنَ فَأْتُوهُنَّ مِنْ حَيْثُ أَمَرَكُمُ اللّهُ إِنَّ اللّهَ يُحِبُّ التَّوَّابِينَ وَيُحِبُّ الْمُتَطَهِّرِينَ
“Ve yes’elûneke ani’l- mahîd (mahîdi), kul huve ezen, fa’tezilûn nisâe fî’l- mahîdi, ve lâ takrabûhunne hattâ yathurn (yathurne) fe izâ tetahherne fe’tûhunne min haysu emerekumullâh (emerekumullâhu) innallâhe yuhıbbu’t- tevvâbîne ve yuhibbu’l- mutetahhirîn (mutetahhirîne).: Sana hayz halinden (kadınların belirli günlerinden) soruyorlar. De ki.: “O bir ezâdır. Bu yüzden hayz zamanında (belirli günlerinde) kadınlardan (cinsel olarak) uzak durun ve temizleninceye kadar onlara yaklaşmayın. Temizlendikleri zaman ise artık ALLAH'ın emrettiği yerden onlarla biraraya gelin. Muhakkak ki ALLAH, tevvabin olanları (tövbe edenleri) SEVer ve temizlenenleri SEVer.” (Bakara 2/222)

Takvâ Sâhinlerini SEVer.:

بَلَى مَنْ أَوْفَى بِعَهْدِهِ وَاتَّقَى فَإِنَّ اللّهَ يُحِبُّ الْمُتَّقِينَ
“Belâ men evfâ bi ahdihî vettekâ fe innallâhe yuhibbu’l- muttekîn (muttekîne).: Hayır, (öyle değil)! Kim (ALLAH ile olan) ahdini yerine getirir ve takvâ sâhibi olursa, o taktirde muhakkak ki ALLAH, takvâ sâhibilerini SEVer.” (Âl-i İmrân 3/76)

Sabredenleri SEVer.:

وَكَأَيِّن مِّن نَّبِيٍّ قَاتَلَ مَعَهُ رِبِّيُّونَ كَثِيرٌ فَمَا وَهَنُواْ لِمَا أَصَابَهُمْ فِي سَبِيلِ اللّهِ وَمَا ضَعُفُواْ وَمَا اسْتَكَانُواْ وَاللّهُ يُحِبُّ الصَّابِرِينَ
“Ve keeyyin min nebiyyin kâtele, meahu rıbbiyyûne kesîr (kesîrun), fe mâ vehenû li mâ asâbehum fî sebîlillâhi ve mâ daufû ve mestekânû vallâhu yuhibbu’s- sâbirîn (sâbirîne).: Ve Peygamberlerden niceleri var ki; onlarla birlikte birçok rıbbıyyun (ilim, irfan sahibi mürşid) de savaştı. ALLAH YOLUnda, kendilerine isabet eden şeyler (elem ve sıkıntılar) sebebiyle gevşemediler, zayıflık göstermediler ve boyun da eğmediler. ALLAH, sabredenleri SEVer.” (Âl-i İmrân 3/146)

Tevekkül Ehlini SEVer.:

فَبِمَا رَحْمَةٍ مِّنَ اللّهِ لِنتَ لَهُمْ وَلَوْ كُنتَ فَظًّا غَلِيظَ الْقَلْبِ لاَنفَضُّواْ مِنْ حَوْلِكَ فَاعْفُ عَنْهُمْ وَاسْتَغْفِرْ لَهُمْ وَشَاوِرْهُمْ فِي الأَمْرِ فَإِذَا عَزَمْتَ فَتَوَكَّلْ عَلَى اللّهِ إِنَّ اللّهَ يُحِبُّ الْمُتَوَكِّلِينَ
“Fe bimâ rahmetin minallâhi linte lehum, ve lev kunte fazzan galîza'l- kalbi lenfaddû min havlik (havlike), fa’fu anhum vestagfir lehum ve şâvirhum fî'l- emr (emri), fe izâ azamte fe tevekkel alâllâh (alâllâhi), innallâhe yuhibbu'l- mutevekkilîn (mutevekkilîne).: O zaman, ALLAH'tan bir rahmet sebebiyle onlara yumuşak davrandın. Ve eğer sen, kaba, katı yürekli olsaydın, mutlaka senin etrafından dağılırlardı. Artık onları affet ve onlar için mağfiret dile ve işler konusunda onlarla muşavere et (danış). Azmettiğin zaman, artık ALLAH'a tevekkül et. Muhakkak ki ALLAH, tevekkül edenleri (Allah'a güvenenleri) SEVer.” (ÂL-i İmrân 3/159)

Âdil Davrananları SEVer.:

سَمَّاعُونَ لِلْكَذِبِ أَكَّالُونَ لِلسُّحْتِ فَإِن جَآؤُوكَ فَاحْكُم بَيْنَهُم أَوْ أَعْرِضْ عَنْهُمْ وَإِن تُعْرِضْ عَنْهُمْ فَلَن يَضُرُّوكَ شَيْئًا وَإِنْ حَكَمْتَ فَاحْكُم بَيْنَهُمْ بِالْقِسْطِ إِنَّ اللّهَ يُحِبُّ الْمُقْسِطِينَ
“Semmâûne lil kezibi ekkâlûne li’s- suht (suhti) fe in câuke fahkum beynehum ev a’rıd anhum, ve in tu’rıd anhum fe len yedurrûke şey’â (şey’en) ve in hakemte fahkum beynehum bi’l- kıst (kıstı) innallâhe yuhıbbu’l- muksıtîn (muksıtîne).: Yalan söylemek için dinleyenler, çok haram yiyenler, sonra da (Tevrat'ın hükmüne razı olmayıp) eğer sana gelirlerse, o taktirde onların arasında hüküm ver veya onlardan yüz çevir. Ve eğer, onlardan yüz çevirecek olursan artık sana asla (hiç) bir şeyle zarar veremezler. Ve şâyet, aralarında hükmedecek olursan, o takdirde adalet ile hükmet. Muhakkak ki ALLAH muksıtîn (âdil) olanları SEVer.” (Mâide 5/42)

RASÛLULLAH sallâllahu aleyhi ve sellem Efendimiz de Hadis-i ŞerifLerinde;

Cenâb-ı HAKk;

* Rıfkla, yumuşaklıkla muâmele eden KuLLarıSEVer. (Buhârî, Edeb, 35.)

* Takvâ Sâhibi, gönül zengini, kendisini ibâdete verip şan ve şöhretten uzak duran, nefsinin ıslâhı ile meşgul olan KuLLarıSEVer. (Müslim, Zühd, 11.)


* Hayâ sâhibi olan KuLLarıSEVer. (Ebû Dâvûd, Hammâm, 1/4012.)

* Hayır ehli, itaatkâr, iyi ve mütevâzı olan KuLLarıSEVer. (İbn-i Mâce, Fiten, 16.)

* Dilencilik ve haram kazançtan kaçınan KuLLarıSEVer. (İbn-i Mâce, Zühd, 5.)

* Ehlini geçindirmek için çalışıp kazanan KuLLarıSEVer. (Deylemî, Müsned, I, 155.)

* Helâl peşinde koşmaktan yorulan KuLLarıSEVer. (Süyûtî, el-Câmiu’s-Sağîr, I, 65.)

* Dünyâya karşı zâhid davranan KuLLarıSEVer. (İbn-i Mâce, Zühd, 1.)

* Bir şey satarken, alırken, borcunu öderken ve borcunu isterken müsâmaha gösteren KuLLarını ver. (Muvatta’, Büyû, 46.)

* Farz ve Nâfile ibadetlerle kendisine yaklaşan KuLLarıSEVer. (Buhârî, Rikâk, 38; İbn-i Mâce, Fiten, 16.)

* İşini en güzel yapan KuLLarıSEVer. (Deylemî, Müsned, I, 157.)

* İnsanlara faydalı olan KuLLarıSEVer. (Heysemî, VIII, 191.)

* Cömerd olan KuLLarıSEVer. (Süyûtî, el-Câmiu’s-Sağîr, I, 60.)

* DUÂda ısrar eden KuLLarıSEVer. (Süyûtî, el-Câmiu’s-Sağîr, I, 65.)

* ALLAH için birbirini SEVen, ziyâretleşen, dost ve akrabalarıyla iyi geçinen KuLLarıSEVer. (Ahmed, V, 229.)


ALLAH celle celâlihu’nun KuLLarına SEVgisi =>FAZÎLET EHLİ KuLLarına MuHABBEtle muâmeLe etmesidir.
Cenâb-ı HAKk, KuLLarıSEVmek için pek çok sebepler halketmiştir. Bir vesîleyle onları MuHABBEt ve MeRHaMet Deryâsına daldırmaktadır.
Zâten O’nun güzel isimlerinden biri de el-VEDÛD’dur. Yâni =>Çok çok SEVen ve =>çok çok SEVilen…

El Vedûdu celle celâlihu.:
Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
rüzgargülü
Aktif Üye
Aktif Üye
Mesajlar: 187
Kayıt: 02 Haz 2011, 14:51

Re: KELÂMULLAH’ta-RESÛLULLAH’ta SEVGi-AŞKk II..

Mesaj gönderen rüzgargülü »

Resim

İslâm Ordusu Bedir Savaşı’ndan büyük bir zaferle çıkmıştı. Ebû Bekir radiyallahu anhu, müşrik esirlerin fidye karşılığı serbest bırakılmasından yanaydı. Bu teklif Resûlullah’a da uygun gelmişti. Kararı duyan Mekkeliler esirlerini kurtarmak için fidye göndermeye başlamışlardı bile. Gönderilen fidyelerin arasındaki bir gerdanlık Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in dikkatini çekti. Evet, bu hiç şüphesiz eşi Hatice aleyhasselâm’nin gerdanlığıydı. SEVgili kızı Zeyneb idi bu gerdanlığı gönderen. MuhaMMed aleyhisselâm’e Peygamberlik verilmeden önce Zeyneb, teyzesi Hâle bnt. Huveylid’in oğlu Ebu’l-Âs b. Rebî’ ile evlenmişti. Düğün günü Hatice aleyhasselâm, boynundaki gerdanlığı çıkarıp kızına hediye etmişti. (Ebû Dâvûd, Cihad, 121.)

Zeyneb ile Ebu’l-Âs arasında olağanüstü bir SEVgi vardı. Ne var ki Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e, Peygamberlik verildikten sonra, Zeyneb ilk inananlar arasında yerini alırken Ebu’l-Âs hâlâ Müslümân olmamıştı. Üstelik Bedir Savaşı’nda Peygamber aleyhisselâm’in karşısında, müşrik saflarında savaşmış, neticede Müslümânlara esir düşmüştü. Gerdanlığın fidye olarak gönderilmesi, Zeyneb’in Ebu’l-Âs’a duyduğu SEVginin bir işâretiydi. Ebu’l-Âs da Zeyneb’e duyduğu SEVgiden hiçbir şey kaybetmemişti. Mekke müşriklerinin onca baskısına rağmen Zeyneb’i boşamamış, vefakâr bir eş olduğunu göstermişti. Zeyneb de diğer Müslümânlarla beraber hicret edememiş, Mekke’de eşinin yanında kalmıştı..

RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem hem Ebu’l-Âs’ın iyi bir damat olduğunun hem de Zeyneb’in ona olan SEVgisinin farkındaydı. Müslümânlara dönerek bir teklifte bulundu.: “Eğer uygun görürseniz kızım Zeyneb"in esirini serbest bırakın, şu gönderdiği gerdanlığı da ona geri verin!.” Müslümânlar elbette Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in talebini geri çevirmeyeceklerdi. Ebu’l-Âs derhâl serbest bırakıldı. Ancak Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, henüz hicret etmemiş kızının artık Medine’ye gelmesini istiyordu. Öte yandan eşi müşrik olduğu sürece evli kalmaları da mümkün değildi. Ebu’l-Âs’a bu talebini iletti. Ebu’l-Âs, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e karşı gelmedi, Zeyneb’i göndereceğini söyledi. (Ebû Dâvûd, Cihâd, 121.)

Birbirini SEVen iki İnsÂN, aynı dinde birleşemeyince yollarını ayırmak zorunda kaldılar. Zeyneb, kızı Ümâme ile birlikte Medine’de, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in yanında yaşamaya başladı. Her ne kadar Ebu’l-Âs’ı SEVse de, ALLAH’ın ve RESÛLÜ’nün SEVgisi her SEVginin üstündeydi. Mü’min kadınların ancak mü’min erkeklerle evlenebileceği çok açık bir dinî hükümdü.:


وَلاَ تَنكِحُواْ الْمُشْرِكَاتِ حَتَّى يُؤْمِنَّ وَلأَمَةٌ مُّؤْمِنَةٌ خَيْرٌ مِّن مُّشْرِكَةٍ وَلَوْ أَعْجَبَتْكُمْ وَلاَ تُنكِحُواْ الْمُشِرِكِينَ حَتَّى يُؤْمِنُواْ وَلَعَبْدٌ مُّؤْمِنٌ خَيْرٌ مِّن مُّشْرِكٍ وَلَوْ أَعْجَبَكُمْ أُوْلَئِكَ يَدْعُونَ إِلَى النَّارِ وَاللّهُ يَدْعُوَ إِلَى الْجَنَّةِ وَالْمَغْفِرَةِ بِإِذْنِهِ وَيُبَيِّنُ آيَاتِهِ لِلنَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ
“Ve lâ tenkihû’l- muşrikâti hattâ yu’minn (yu’minne), ve le emetun mu’minetun hayrun min muşriketin ve lev a’cebetkum, ve lâ tunkihû’l- muşrikîne hattâ yu’minû ve le abdun mu’minun hayrun min muşrikin ve lev a’cebekum, ulâike yed’ûne ile’n- nâr (nâri), vallâhu yed’û ile’l- cenneti ve’l- magfireti bi iznih (iznihi), ve yubeyyinu âyâtihî li’n- nâsi leallehum yetezekkerûn (yetezekkerûne).: Müşrik (ALLAH'a ortak koşan) kadınları, (onlar) mü'min oluncaya kadar nikâhlamayın. Mü'min bir câriye müşrik (hür) bir kadından elbette daha hayırlıdır, hoşunuza gitse bile. (Kadınlarınızı da) müşrik erkeklerle, (onlar) mü'min oluncaya kadar nikâhlamayın. Mü'min bir köle, müşrik (hür) birinden hoşlansanız bile elbette daha hayırlıdır. ışte onlar, (sizi) ateşe davet ederler. ALLAH ise kendi izni ile (sizi) cennete ve mağfirete davet ediyor ve insanlara âyetlerini açıklıyor. Umulur ki onlar böylece tezekkür ederler.” (Bakara 2/221)

Öte taraftan SEVgilerin en büyüğü olan ALLAH SEVgisi, ALLAH’a ve RESÛLÜ’ne itaati gerektiriyordu.:

قُلْ إِن كُنتُمْ تُحِبُّونَ اللّهَ فَاتَّبِعُونِي يُحْبِبْكُمُ اللّهُ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَاللّهُ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
“Kul in kuntum TUHİBBûnallâhe fettebiûnî YUHBİBkumullâhu ve yagfir lekum zunûbekum, vallâhu gafûrun rahîm (rahîmun).: De ki.: “Eğer siz ALLAHSEViyorsanız, o takdirde bana tâbi olunuz ki ALLAH da sizi SEVsin ve sizin günahlarınızı mağfiret etsin (SEVaba çevirsin). Ve ALLAH "Gafûr"dur, "Rahîm"dir.” (Âl-i İmrân 3/31)

ALLAH’ın SEVgilisi olmaktan daha değerli ne vardı?.
Zeyneb her ne kadar ayrılığı seçmiş olsa da aradan birkaç sene geçti ve Ebu’l-Âs bu ayrılığı bitirmeye karar verdi. Ebu’l-Âs, Mekkelilere olan tüm borçlarını kapattıktan sonra herkesin önünde Kelime-i Şehâdet getirerek Müslümân oldu ve Medine’ye hicret etti. Artık Zeyneb ile Ebu’l-Âs’ı ayıracak hiçbir engel kalmamıştı. (İbn Hacer, İsâbe, VII, 665.)

Zeyneb ve Ebu’l-Âs’ın nikâhlarının yenilendiğine veya eski nikâhlarının üzerine evliliklerini devam ettirdiklerine dair farklı rivâyetler bulunmakla birlikte, neticede Zeyneb, ALLAH’ın ve RESÛLÜ’nün rızası için ayrıldığı eşine, yine ALLAH’ın ve RESÛLÜ’nün rızasıyla kavuşmuş oldu.. (Tirmizî, Nikâh, 43)

Böylece o, gerçek bir mü’minin kalbinde, ALLAH SEVgisinin üstünde hiçbir SEVgiye yer olamayacağını gösterdi.
Zeyneb ve Ebu’l-Âs’ın gönüllerini birleştiren o mukaddes bağ, SEVgidir. SEVgiyi KuLLarının kalblerine yerleştiren ise Cenâb-ı HAKk’tır.
ALLAH celle celâlihu, bütün SEVgilerin kaynağı, varlık sebebidir, SEVgisi sonsuz olandır. O, VEDÛD’dur. Hem SEVen hem SEVilendir. VEDÛD İsminin ifâde ettiği SEVgi, lütüfkâr ve merhamet dolu bir SEVgidir. Bu sonsuz SEVgi sâyesinde O, tüm varlıklara rızık verir. Bu sınırsız SEVgi ile KuLLarının da KENDİsini tanımasına, SEVmesine yardımcı olur ve bu SEVgi ile KuLLarını bağışlar.
Zirâ ALLAH celle celâlihu.:
“Çok mağfiret eden, pek SEVendir.”

وَهُوَ الْغَفُورُ الْوَدُودُ
“Ve huve’l- gafûru’l- vedûd (vedûdu).: Ve O, Gafûr'dur (mağfiret edendir), Vedûd'dur (çok SEVendir).” (Bürûc 85/14)

El Gâfuru celle celâlihu.:
Resim

El Vedûdü celle celâlihu.:
Resim

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Sen ALLAHı hoşnut etmek için o Adamı SEVdiğinden dolayı, ALLAH da seni SEViyor." buyurmuştur.
(Müslim, Birr, 38).

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "ALLAH bir kulu SEVdiği zaman Cebrâil'e.: “ALLAH falan Kulu SEViyor, sen de onu SEV!" diye seslenir. Cebrâil de o Kulu SEVer. Sonra Cebrâil Gök Halkı içinde.: “ALLAH falanı SEViyor, o’nu sizler de SEVin!.” diye nidâ eder. Bunun üzerine o Kulu Gök Ehli de SEVer. Sonra Yeryüzündeki insanların gönlüne o kimsenin SEVgisi yerleştirilir." buyurmuştur.
(Buhari, Edeb, 41).

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "ALLAH TeALÂ .(kıyamet günü) şöyle buyurur: “Nerede BENİM Rızam için birbirlerini SEVenler! Gölgem dışında hiçbir gölgenin olmadığı böyle bir günde onları KENDİ Gölgemde gölgelendireceğim. (BENim himâyemden başka hiçbir himayenin olmadığı böyle bir günde onları, özel himâyeme alacağım)." buyurmuştur.
(Hüreyre radiyallahu anhu'den; İbn Hanbel, ll, 338).

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:Dâvûd Peygamber (aleyhisselâm) şöyle DUÂ ederdi.:
ALLAH'ım!.SENden SENi SEVmeyi, SENi SEVen kişiyi SSEVmeyi, SENin SEVgine ulaştıran ameli isterim.
ALLAH'ım!. SENin SEVgini bana kendimden, âilemden ve soğuk SUdan daha SEVimli eyle!.”
buyurmuştur.
(Ebu’d-Derdâ radiyallahu anhu'den; T3490 Tirmizî, Deavât, 72).

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Kişi SEVdiğiyle beraberdir.” buyurmuştur.

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Amellerin en faziletlisi ALLAH (celle celâlihu) için SEVmek ve ALLAH (celle celâlihu) için nefret etmektir.” buyurmuştur.
Ebû Zer radiyallahu anhu'den; D4599 Ebû Dâvûd, Sünnet, 2.).

Enes b. Mâlik radiyallahu anhu.: “Bir adam Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in yanında iken oradan birisi geçti. Adam.: "Yâ Resûlullah, ben bu adamı SEViyorum." dedi. Peygamber aleyhisselâm da ona.: “Bunu ona söyledin mi?” diye sordu. Adam.: "Hayır." cevabını verdi. Peygamber aleyhisselâm.: “Git, ona söyle.” buyurdu. Bunun üzerine Adam o kimsenin yanına gitti ve.: "Ben seni ALLAH (celle celâlihu) için SEViyorum." dedi. Öteki Adam da.: "Beni Kendisi için SEVdiğin ALLAH (celle celâlihu) da seni SEVsin!." cevâbını verdi.
(D5125 Ebû Dâvûd, Edeb, 112-113)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "KuLLarını bağışlamak O’nu SEVindirir!" buyurmuştur.
Müslim, Tevbe, 3.).

Dolayısıyla canlı cansız varlıklarıyla tüm evren ALLAH’ın SEVgi ve MERHAMEti ile ayakta durur.
KuLLarını SEVmek, ALLAH’ın büyük bir İhsÂNıdır. ALLAH’ın KuLLarına duyduğu SEVgi ve Şefkat =>Annenin yavrularına duyduğundan çok daha fazladır..
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, kayıp çocuğunu telaşla arayan, bu arada, yavrusuna duyduğu özlemle bulduğu her bir çocuğu bağrına basıp emzirmeye çalışan bir anneyi ashâbına göstererek.:
“Bu kadının çocuğunu ateşe atabileceğini düşünebilir misiniz? (İşte) ALLAH’ın KuLLarına merhameti bu annenin yavrusuna duyduğundan çok daha fazladır.” buyurmuştur.
(Müslim, Tevbe, 22.).

ALLAH TeALÂ, kulunu SEVdiği zaman, âdeta o’nun işiten kulağı, gören gözü, tutan eli, yürüyen ayağı (mesâbesinde) olduğunu, kendisinden istediği zaman ona İhsÂNda bulunduğunu, kendisine sığındığı zaman da kulunu koruduğunu bildirmiştir. (Buhârî, Rikâk, 38.)

SEVgili Peygamberimiz aleyhisselâm, kulun (farz ve nâfile) ibâdetlerde bulunarak ALLAH’ın SEVgisini kazanabileceğini haber vermiş (Buhârî, Rikâk, 38.)
Ve ALLAH’ın SEVdiği KuLLarını ni’metleriyle mükâfatlandıracağını müjdelemiştir. (İbn Hanbel, I, 388.)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:ALLAHbir İnsÂNı SEVdiği zaman, birinizin hastasını (soğuk) su içmekten koruduğu gibi onu Dünyânın (kötülüklerinden) korur.” buyurmuştur.
(Tirmizî, Tıb, 1.).

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ALLAH’ın, SEVdiği KuLLarını cehennem ateşinden de koruyacağını bildirmiştir. (İbn Hanbel, III, 236.)

Cenâb-ı HAKk’ın varlıklara duyduğu bu sonsuz SEVgi ve Şefkatin BİLincinde olan bir Müslümân’ın yüreğinde en çok yer verdiği SEVgi ALLAH SEVgisidir. Bu SEVginin üstünde hiçbir SEVgiye yer vermez. Diğer bütün SEVgiler =>ALLAH’ı SEVmenin, O’na boyun eğmenin bir gereğidir. İnsÂNın YARATANI’na duyduğu bu içten SEVgi ve BAĞLılık, yalnız O’na İMÂNı gerektirir ve İMÂN O’na olan eşsiz MuHABBEti ifâde eder. İmanlı olmak =>İnsÂNın gönlünde büyüttüğü bütün sahte SEVgileri yıkarak yalnız ALLAH’a teslim olmasıdır.
Zirâ İMÂN eden kimseler her şeyden çok O’nu SEVerler.:

وَمِنَ النَّاسِ مَن يَتَّخِذُ مِن دُونِ اللّهِ أَندَاداً يُحِبُّونَهُمْ كَحُبِّ اللّهِ وَالَّذِينَ آمَنُواْ أَشَدُّ حُبًّا لِّلّهِ وَلَوْ يَرَى الَّذِينَ ظَلَمُواْ إِذْ يَرَوْنَ الْعَذَابَ أَنَّ الْقُوَّةَ لِلّهِ جَمِيعاً وَأَنَّ اللّهَ شَدِيدُ الْعَذَابِ
“Ve mine’n- nâsi men yettehızu min dûnillâhi endâden yuhıbbûnehum ke hubbillâh (hubbillâhi), vellezîne âmenû eşeddu hubben lillâh (lillâhi), ve lev yerâllezîne zalemû iz yeravne’l- azâbe, enne’l- kuvvete lillâhi cemîan, ve ennellâhe şedîdu’l- azâb (azâbi).: Ve insanlardan bir kısmı, ALLAH'tan başka “eş ve ortak (putlar)” edinenler, onları (eş ve ortak edindikleri şeyleri), ALLAHSEVer gibi SEVerler. (Oysa) imân edenlerin ALLAH'a olan SEVgileri çok daha kuvvetlidir. Ve zulmedenler, azâb görecekleri (azâba uğrayacakları) zaman, bütün kuvvetin tamamen ALLAH'a ait olduğunu ve ALLAH'ın şiddetli azâbı olduğunu keşke görselerdi (bilselerdi).” (Bakara 2/165)

Kalblere SEVgiyi yerleştirecek olan şey davranışlardır. Dolayısıyla SEVginin teşvik edilmesinde temel gaye aslında kâmil İMÂNı elde edebilmektir. Zirâ İnsÂN, SEVgi sayesinde olgun bir İMÂNa sâhib olur, İMÂNın lezzetini alır. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, İnsÂNın hakiki SEVgilere gönlünde yer vererek İMÂNın tadına varabileceğini şu şekilde ifâde eder.:

RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem.: “Şu üç özellik kimde bulunursa o kişi İMÂNın tadına erer: ALLAH’ın ve RESÛLÜ’nü herkesten çok SEVmek, SEVdiği kişiyi sadece ALLAH için SEVmek, İMÂNdan sonra küfre dönmekten, ateşe atılmaktan çekindiği gibi çekinmek.” buyurmuştur.
(Buhârî, Îmân, 9.).

Dâvûd aleyhisselâm da ALLAH’tan SEVgisini şöyle istemektedir.: ALLAH’ım, SENden SENi SEVmeyi, SENi SEVen kişiyi SEVmeyi, SENin SEVgine ulaştıran ameli isterim. ALLAH’ım, SENin SEVgini bana kendimden, âilemden ve soğuk SUdan daha SEVimli eyle!” buyurmuştur.
(Tirmizî, Deavât, 72.).

Dâvûd aleyhisselâm’ın ALLAH’tan talebi SEVgi olduğu gibi,
RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem’in DUÂsı da =>O’nun SEVgisidir.

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: ALLAH’ım beni SEVginle rızıklandır.” buyurmuştur..
(Tirmizî, Deavât, 73.)
Resim
Kullanıcı avatarı
rüzgargülü
Aktif Üye
Aktif Üye
Mesajlar: 187
Kayıt: 02 Haz 2011, 14:51

Re: KELÂMULLAH’ta-RESÛLULLAH’ta SEVGi-AŞKk II..

Mesaj gönderen rüzgargülü »

Resim

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:ALLAH’ım beni SEVginle rızıklandır.” buyurmuştur.. (Tirmizî, Deavât, 73.)

Çünkü SEVgi =>İMÂNın ÖZÜdür. SEVgiyi ÖĞRENmemiş, SEVgiye kapılarını AÇmamış, SEVmeye yeteneksiz bir KALB =>Mü’min Kalbi OLamaz.:

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “İman etmedikçe CeNNete giremezsiniz. Birbirinizi SEVmedikçe de İMÂN etmiş olmazsınız.” buyurmuştur.. (Müslim, Îmân, 93.)

Bu nedenle mü’minin kalbi, kemâle ermiş bir İMÂNı elde etmek uğruna SEVgiyi arar, SEVmeyi ister. ALLAH’ın ve RESÛLÜ’nün SEVgisi nihâyetinde CeNNete girmeye vesile olur. Zirâ kıyamet günü için ALLAH’ın ve RESÛLÜ’nün SEVgisini hazırladığını söyleyen sahâbîye,
beraberdir.” buyurmuştur.. (Buhârî, Edeb, 96.)

Hayatını ALLAH SEVgisi ile yoğurmuş bir İnsÂNın kalbinde ALLAH SEVgisini, ALLAH’ın Habîbi Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in SEVgisi izler. Zirâ Hz. MuhaMMed aleyhisselâm, Hz. İbrâhim aleyhisselâm gibi HaLîLuLLAH’tır, ALLAH Dostudur. (Müslim, Mesâcid, 23.)
“HaLîLuLLAH” olacak kadar ALLAH’a yakındır. (Müslim, Fedâilü’s-sahâbe, 7.)

ALLAH’ın KuLLarına olan SEVgisinin en açık işâreti olarak yaratılmıştır. İşte bu nedenle bir mü’min, herkesten çok Peygamberi aleyhisselâm’ı SEVer.:

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Hiçbiriniz BENi babasından, evlâdından ve bütün İnsÂNlardan daha çok SEVmedikçe Mü’min olamaz.” buyurmuştur.. (Buhârî, Îmân, 8.)

ALLAH TeALÂ da, Mü’minlerin =>ALLAH’ı ve RESÛLÜ’nü babalarından, oğullarından, kardeşlerinden, eşlerinden, mallarından hulâsa Dünyâdaki her şeyden daha fazla SEVmeleri gerektiğini bildirmiştir.:

قُلْ إِن كَانَ آبَاؤُكُمْ وَأَبْنَآؤُكُمْ وَإِخْوَانُكُمْ وَأَزْوَاجُكُمْ وَعَشِيرَتُكُمْ وَأَمْوَالٌ اقْتَرَفْتُمُوهَا وَتِجَارَةٌ تَخْشَوْنَ كَسَادَهَا وَمَسَاكِنُ تَرْضَوْنَهَا أَحَبَّ إِلَيْكُم مِّنَ اللّهِ وَرَسُولِهِ وَجِهَادٍ فِي سَبِيلِهِ فَتَرَبَّصُواْ حَتَّى يَأْتِيَ اللّهُ بِأَمْرِهِ وَاللّهُ لاَ يَهْدِي الْقَوْمَ الْفَاسِقِينَ
“Kul in kâne âbâukum ve ebnâukum ve ıhvânukum ve ezvâcukum ve aşîretukum ve emvâlunıktereftumûhâ ve ticâratun tahşevne kesâdehâ ve mesâkinu terdavnehâ ehabbe ileykum minallâhi ve resûlihî ve cihâdin fî sebîlihî fe terabbesû hattâ ye'tiyallâhu bi emrihî, vallâhu lâ yehdî’l- kavmel fasikîn (fasikîne).: De ki: “Şâyet babalarınız ve oğullarınız ve kardeşleriniz ve zevceleriniz ve aşîretiniz ve kazandığınız mallarınız, kesada uğramasından (satışının durmasından) korktuğunuz ticaret ve razı olduğunuz (hoşunuza giden) evler, ALLAH'tan ve O'nun RESÛLÜnden ve O'nun (ALLAH'ın) yolunda cihad etmekten size daha SEVgili ise artık ALLAH, Emrini getirinceye kadar bekleyin. Ve ALLAH, fasıklar kavmini (topluluğunu) hidayete erdirmez.” (Tevbe 9/24)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Size verdiği ni’metlerden ötürü ALLAH’ı SEVin. ALLAH’ı SEVdiğim için BENi SEVin; BENi SEVdiğiniz için de ÂİLEMi SEVin.” buyurmuştur.. (Tirmizî, Menâkıb, 31.)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, ALLAH’ı SEVmenin ve O’na olan İMÂNın gereği kendisinin SEVilmesini istemiştir.
Mü’minlere canlarından daha yakın olan RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem’in.:

النَّبِيُّ أَوْلَى بِالْمُؤْمِنِينَ مِنْ أَنفُسِهِمْ وَأَزْوَاجُهُ أُمَّهَاتُهُمْ وَأُوْلُو الْأَرْحَامِ بَعْضُهُمْ أَوْلَى بِبَعْضٍ فِي كِتَابِ اللَّهِ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ وَالْمُهَاجِرِينَ إِلَّا أَن تَفْعَلُوا إِلَى أَوْلِيَائِكُم مَّعْرُوفًا كَانَ ذَلِكَ فِي الْكِتَابِ مَسْطُورًا
“En nebiyyu evlâ bi’l- mu’minîne min enfusihim ve ezvâcuhu ummehâtuhum, ve ûlû’l- erhâmi ba’duhum evlâ bi ba’dın fî kitâbillâhi mine’l- mu’minîne ve’l- muhâcirîne illâ en tef’alû ilâ evliyâikum ma’rûfâ (ma’rûfen), kâne zâlike fî’l- kitâbi mestura (mestûren).: Nebî (Peygamber), mü'minler için kendi nefslerinden daha evlâdır (yakındır). Ve O'nun (Nebî'nin) zevceleri, onların anneleridir. Ve RAHİM sâhibleri (AKRABAlar), onlar birbirlerine, ALLAH'ın Kitab'ında, mü'minlere ve muhacirlere yakın olduklarından daha yakındır. Ancak dostlarınıza iyilik yapmanız hariç. İşte bunlar, Kitab'ta satır satır yazılıdır.”(Ahzâb 33/6)

MuHABBEti, O’nunla hemhâl olan Ashâbını kuşatmıştır. Sahâbenin Peygamberimiz aleyhisselâm’a hitâben.: “Anam babam sana fedâ olsun!” deyişlerinden daha güzel bir SEVgi ifâdesi olabilir mi?. Onların Peygamber SEVgisi, hayatlarının gâyesiydi. Bu SEVginin büyüklüğü, a’mâ bir sahâbînin dudaklarından dökülen şu sözlerle ifâde edilmişti.: “Ben, Peygamber’e bakmak, onu görmek için gözlerimi istiyordum, fakat şimdi Peygamber vefât etti. ALLAH’a yemin ederim ki eğer (Yemen’deki) Tübâle Beldesi’nin ceylanlarından bir ceylanın gözü dahi bende olsa, artık buna SEVinmem!.” (Buhârî, el-Edebü’l-müfred, 188.)

Sahâbe Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e duydukları bu derin SEVgilerini, ona cân-ı gönülden hizmet ederek sergilerlerdi. RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem’e hizmet için âdeta birbirleriyle yarışırlardı. Vedâ Haccı esnâsında Bilâl ve Üsâme, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in yanından ayrılmamış, biri devesini doyururken diğeri Peygamber’i elbisesiyle gölgelendirmeye çalışmıştı. (Müslim, Hac, 311.)

Kaybetme korkusu ve endişesiyle yüreği titreyerek SEVmek, sahâbenin, Resûl-i Ekrem’e duyduğu SSEVginin göstergelerinden biridir. Zirâ SEVgilinin yanında olmak, uğruna pek çok şeyden vazgeçilebilecek kadar değerli görülür ve SEVen kişinin yüreğinde ayrılık endişesi oluşmaya başlar. Onun için Abdurrahman b. Avf, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem secdede uzun bir süre kalınca korkuya kapılmış, RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem’in vefât ettiğini zannetmişti. (İbn Hanbel, Müsned I, 192.)

Samimî ve Kâmil bir SEVgi besleyen kişi, SEVdiğinden ayrılmaya katlanamaz. Bu yüzden ashâbdan Enes b. Mâlik, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in Medine’ye geldiği gün her yerin apaydınlık olduğunu ancak vefât ettiği zaman karanlıklara gömüldüklerini ifâde etmiştir. (Tirmizî, Menâkıb, 1.)

SEVgi, kişide şefkat ve merhamet duygularını güçlendirir. Kişi, SEVdiğinin sıkıntıya uğramasına dayanamaz hatta onu kendi canından çok SEVer hâle gelir. Ashâbı kendisini her şeyden çok SEVen Rahmet Peygamberi aleyhisselâm da engin merhametiyle bütün ümmetine kucak açmıştır. Kur’ân-ı Kerîm’de Peygamber’in ümmetine olan SEVgisi şöyle anlatılır.: “Andolsun size öyle bir peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya uğramanız ona pek ağır gelir. O, size çok düşkün, mü’minlere karşı çok şefkatli ve merhametlidir.”

لَقَدْ جَاءكُمْ رَسُولٌ مِّنْ أَنفُسِكُمْ عَزِيزٌ عَلَيْهِ مَا عَنِتُّمْ حَرِيصٌ عَلَيْكُم بِالْمُؤْمِنِينَ رَؤُوفٌ رَّحِيمٌ
Resim---"Lekad câekum resûlun min enfusikum azîz (azîzun), aleyhi mâ anittum harîsun aleykum bi’l- mu’minîne RAÛFun RAHÎM (rahîmun).: Andolsun ki; size, sizin içinizden azîz bir Resûl geldi. Sizin üzüldüğünüz şey, O'na ağır gelir (O'nu üzer). Size çok düşkün, mü’minlere şefkatli ve merhametlidir.” (Tevbe 9/128)

Peygamberimizin ümmetine SEVgisinin ve düşkünlüğünün ne düzeyde olduğunu anlatan en çarpıcı örnek, kıyamet gününün dehşetinde RABBine ümmeti için DUÂ edeceğini bildirmesidir. (Müslim, Îmân, 327.)
Çünkü gerçek SEVgi, en zorlu ve dehşetli anlarda dahi kendinden önce SEVgiliyi düşünebilmektir.

SEVgi ni’metini KuLLarının fıtratına yerleştirmiş olan Cenâb-ı HAKk, Elçileri vasıtasıyla SEVgiye dâir mesajları bütün zaman ve mekânlara ulaştırmıştır. Asr-ı Saadet, SEVginin İnsÂNı nasıl değiştirebileceğinin müthiş örneklerine sahne olmuştur. Birbirlerini hiç acımadan öldüren, birbirlerine zulmeden, birbirleriyle düşman olan topluluklar, Neseb Kardeşliğini geride bırakan ulvî bir kardeşlik bağına sâhib olmuşlardır.
ALLAH TeALÂ, bu durumu şöyle bildirir.: “ALLAH’ın size olan ni’metini hatırlayın; hani siz birbirinize düşman kişiler idiniz de O, gönüllerinizi birleştirmişti ve O’nun ni’meti sayesinde kardeşler olmuştunuz.


وَاعْتَصِمُواْ بِحَبْلِ اللّهِ جَمِيعًا وَلاَ تَفَرَّقُواْ وَاذْكُرُواْ نِعْمَةَ اللّهِ عَلَيْكُمْ إِذْ كُنتُمْ أَعْدَاء فَأَلَّفَ بَيْنَ قُلُوبِكُمْ فَأَصْبَحْتُم بِنِعْمَتِهِ إِخْوَانًا وَكُنتُمْ عَلَىَ شَفَا حُفْرَةٍ مِّنَ النَّارِ فَأَنقَذَكُم مِّنْهَا كَذَلِكَ يُبَيِّنُ اللّهُ لَكُمْ آيَاتِهِ لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ
Resim---“Va’tasımû bihablillâhi cemîân ve lâ teferrekû, vezkurû ni’metallâhi aleykum iz kuntum a’dâen fe ellefe beyne kulûbikum fe asbahtum bi ni’metihî ihvânâ (ihvânen), ve kuntum alâ şefâ hufretin minen nâri fe enkazekum minhâ, kezâlike yubeyyinullâhu lekum âyâtihî leallekum tehtedûn (tehtedûne).: Ve hepiniz, ALLAH'ın ipine sımsıkı tutunun, fırkalara ayrılmayın! Ve ALLAH'ın sizin üzerinizdeki ni'metini hatırlayın; siz (birbirinize) düşman olmuştunuz. Sonra sizin kalplerinizin arasını birleştirdi, böylece O'nun (ALLAH'ın) nimeti ile kardeşler oldunuz. Ve siz ateşten bir çukurun kenarında iken sizi ondan kurtardı. İşte ALLAH, âyetlerini size böyle açıklıyor. Umulur ki böylece siz hidayete erersiniz.” (Âl-i İmrân 3/103)

Ensar ve Muhacir, aralarındaki bu MuHABBEtten dolayı (din) kardeşlerini kendilerine tercih edecek SEViyeye gelmişlerdir.:[/b]

وَالَّذِينَ تَبَوَّؤُوا الدَّارَ وَالْإِيمَانَ مِن قَبْلِهِمْ يُحِبُّونَ مَنْ هَاجَرَ إِلَيْهِمْ وَلَا يَجِدُونَ فِي صُدُورِهِمْ حَاجَةً مِّمَّا أُوتُوا وَيُؤْثِرُونَ عَلَى أَنفُسِهِمْ وَلَوْ كَانَ بِهِمْ خَصَاصَةٌ وَمَن يُوقَ شُحَّ نَفْسِهِ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ
“Vellezîne tebevveû- dâre ve’l- îmâne min kablihim yuhıbbûne men hâcere ileyhim ve lâ yecidûne fî sudûrihim hâceten mimmâ ûtû ve yû’sirûne alâ enfusihim ve lev kâne bihim hasâsah (hasâsatun), ve men yûka şuhha nefsihî fe ulâike humu’l- muflihûn (muflihûne).: Kendilerinden önce o yurdu (Medine'yi) hazırlayıp imanı (gönüllerine) yerleştirenler ise, hicret edenleri SEVerler ve onlara verilen şeylerden dolayı içlerinde bir ihtiyaç (arzusu) duymazlar. Kendilerinde bir açıklık (ihtiyaç) olsa bile (kardeşlerini) öz nefislerine tercih ederler. Kim nefsinin “cimri ve bencil tutkularından” korunmuşsa, işte onlar, felah (kurtuluş) bulanlardır.” (Haşr 59/9)

Şüphesiz İnsÂNlarda meydana gelen bu değişimde onların ALLAH için birbirlerine duydukları MuHABBEt etkili olmuştur. Zirâ, bütün SEVgiler, menfaat için değil ALLAH için olduğunda bir anlam ifâde eder bu yüzden.:

RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem.: “Amellerin en faziletlisi ALLAH için SEVmek ve ALLAH için nefret etmektir.” buyurmuştur.. (Ebû Dâvûd, Sünnet, 2.)

ALLAH TeALÂ, bu şekilde Kendi Rızasını gözeterek birbirini SEVen ve bir araya gelen kişilere MuHABBEtinin vâcib olduğunu bildirmiştir.
(Muvatta’, Şa’r, 5.)

Ebû İdris el-Havlânî şöyle dedi.: "Şam Mescidi'ne girmiştim. Orada güler yüzlü bir delikanlı ve etrâfına toplanmış bir grup insan dikkatimi çekti. Bir konuda görüş ayrılığına düştüklerinde hemen o delikanlıya başvuruyor ve onun fikrini kabulleniyorlardı. Bu gencin kim olduğunu sordum: Muâz b. Cebel -radıyallahu anh-’dır. dediler. Ertesi gün erkenden mescide koştum. Baktım ki o genç benden evvel gelmiş namaz kılıyor. Namazını bitirinceye kadar bekledim, sonra önüne geçerek selâm verdim ve.: "ALLAH’a yemin ederim ki ben seni ALLAH için SEViyorum” dedim. “Gerçekten ALLAH için mi?” dedi. Ben; “Gerçekten, ALLAH için SEViyorum.” dedim. “Gerçekten ALLAH için mi?” dedi. Ben “Gerçekten ALLAH için SEViyorum”, deyince hırkamdan tuttu, beni kendine doğru çekti. Daha sonra; “Müjdeler olsun! Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'den ALLAH TeÂLÂ’nın şöyle buyurduğunu işittim.: “Benim için birbirini SEVenlere, BENİM Rızâmı kazanmak için bir araya gelenlere, BENİM için birbirlerini ziyâret edenlere ve infak edenlere MuHABBEtim vâcib oldu.”
(İ. Mâlik Muvatta’, Şa’r, 5.; İ. Ahmed, Müsned.)
Resim
Kullanıcı avatarı
rüzgargülü
Aktif Üye
Aktif Üye
Mesajlar: 187
Kayıt: 02 Haz 2011, 14:51

Re: KELÂMULLAH’ta-RESÛLULLAH’ta SEVGi-AŞKk II..

Mesaj gönderen rüzgargülü »

Resim

SEVgiyi değerli ve anlamlı hâle getiren, dünyevî çıkar ya da gâye gütmeksizin yaşanması, ALLAH’ın vereceği karşılık dışında hiçbir karşılık aranmamasıdır. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in anlattığı bir kıssada, sırf ALLAH için kardeşini ziyârete giden bir kişinin karşısına çıkan melek ona şu müjdeyi vermiştir.: “Sen ALLAH’ı hoşnut etmek için o adamı SEVdiğinden dolayı, ALLAH da seni SEViyor.” (Müslim, Birr, 38.)

ALLAH tarafından SEVilmenin bir işâreti de, Dünyâda İnsÂNlar tarafından SEVilmektir. Buna dâir Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur.: ALLAH bir kulu SEVdiği zaman Cebrâil’e.: "ALLAH falan kulu SEViyor, sen de onu SEV!." diye seslenir. Cebrâil de o kulu SEVer. Sonra Cebrail gök halkı içinde, "ALLAH falanı SEViyor, onu sizler de SEVin!" diye nidâ eder. Bunun üzerine o kulu Gök Ehli de SEVer. Sonra yeryüzündeki İnsÂNların gönlüne o kimsenin SEVgisi yerleştirilir.” (Buhârî, Edeb, 41.)
Böylece hem gökte melekler hem de yeryüzünde İnsÂNlar tarafından SEVilme bahtiyarlığına erişir. Ve kıyamet gününde ALLAH TeALÂ şöyle nidâ eder.: “Nerede BENİM Rızam için birbirlerini SEVenler! Gölgem dışında hiçbir gölgenin olmadığı böyle bir günde onları kendi gölgemde gölgelendireceğim. (Benim himâyemden başka hiçbir himâyenin olmadığı böyle bir günde onları, özel himâyeme alacağım).” (İbn Hanbel, II, 338.)

Gönülleri RABBlerinin SEVgisinde birleşen mü’minlerin birbirlerine karşı duydukları MuHABBEt şüphesiz, diğer SEVgilerden daha kuvvetlidir. Nitekim Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, ruhları askerî birliklerden meydana gelmiş ordulara benzeterek, birbirlerini tanıyıp kaynaşanların birbirlerini SEVdiğini, aksi durumdakilerin ise birbirlerine muhalefet ettiklerini bildirmiştir. (Buhârî, Enbiyâ, 2.)
Böylece inançları, amelleri, gâyeleri ve davaları ortak, mizaçları, düşünme tarzları ve davranışları birbiriyle uyumlu İnsÂNların birbirlerini SEVeceklerini haber vermiştir.
Ortak bir gâyede birleşen inananlar birbirlerinin kardeşidirler..


إِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ إِخْوَةٌ فَأَصْلِحُوا بَيْنَ أَخَوَيْكُمْ وَاتَّقُوا اللَّهَ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ
“İnneme’l- mû’minûne ihvetun fe aslihû beyne ehaveykum vettekûllâhe leallekum turhamûn(turhamûne).: Mü'minler ancak kardeştir. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin. Ve ALLAH'a karşı takvâ sâhibi olun. Umulur ki, böylece siz rahmet olunursunuz.” (Hucurât 49/10)

Ve Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, mü’minlerin SEVgi ve bağlılıklarını onları tek bir vücuda benzeterek dile getirmiştir. (Buhârî, Edeb, 27.)
Bir varlığın bir başkasının acı ve hüznünü kendisine aitmiş gibi hissedebilmesi ancak “SEVgi” diye adlandırılan İlâhî His sâyesinde mümkündür. Böylece, İnsÂNlar birbirlerinin sıkıntısı karşısında ilgisiz ve kayıtsız kalamazlar.
İnsÂNların birbirlerini SEVmelerini İMÂNın bir gereği olarak gören ALLAH’ın Elçisi,4 (Tirmizî, Sıfatü’l-kıyâme, 56.)
SEVgiyi devamlı kılmanın ve yüce bir değer hâline getirmenin yolunu da göstermiştir. O da şu veciz hadisinde ifâdesini bulmuştur.: “Hiçbiriniz kendisi için istediğini kardeşi için de istemedikçe hakkıyla İMÂN etmiş sayılmaz.” (Buhârî, Îmân, 7.)
Bu davranış olgunluğu, kâmil bir İMÂNın göstergesi olduğu gibi kalıcı ve değerli SEVgi ilişkileri sürdürmede de önemli bir rol oynar. Her birey tüm SEVdiklerine bu olgunlukla davrandığı sürece uzun süreli, huzurlu ve SEVgi dolu ilişkiler yaşamak hiç de zor olmayacaktır. Çünkü SEVginin başlıca düşmanı BENCİLLiktir. Oysa SEVgi, paylaşmayı, el ele vermeyi ve SEVdiğini kendine tercih etmeyi gerektirir.
RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem, mü’minlere aralarında SEVgiyi yaygınlaştırmalarını emretmiş ve bunun yöntemleriyle ilgili bilgiler vermiştir. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, SEVginin sağlam temellere oturtulması ve böylece gelişmesine zemin sağlanması için İnsÂNların önce birbirlerini tanımaları gerektiğini ifâde etmiştir. Bu bağlamda, Müslümânların birbirlerinin ismini, babalarının ismini, hatta mensup oldukları kabileyi sorarak öğrenmelerini istemiş, böylece aralarında SEVgi ve bağlılığın gerçekleşeceğini söylemiştir. (Tirmizî, Zühd, 53.)

Tanışıp kaynaşan İnsÂNların karşılıklı olarak birbirlerini SEVebilmelerinin yolu ise selâmlaşmaktır. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Size, yaptığınız takdirde birbirinizi SEVeceğiniz bir şey öğreteyim mi? Aranızda SELÂMı yayın.” buyurmuştur. (Müslim, Îmân, 93.)
Selâmlaşma, kişinin kendisini güvende ve selâmette hissetmesini sağlar. Kişi kendisine güven ve sükûnet sağlayana meyleder ve böylece SEVgi hâsıl olur.
İyilik görmek de SEVmeye, SEVgiyi pekiştirmeye sebep olur. Bu doğrultuda gerek İnsÂNların SEVgisini kazanmada gerekse onlara duyduğumuz SEVgiyi ifâde etmede iyilik ve ikram önemli rol oynar. Abdullah b. Mes’ûd, kalblerin kendisine iyilikte bulunanlara SEVgi, kötülük edenlere nefret duyacak yapıda yaratıldığını söylemiştir. (Beyhakî, Şuabü’l-îmân, VI, 481.)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in hediyeleşmeye önem vermesi de İnsÂN fıtratındaki bu özellikten hareketle SEVgiyi tesis etme amacına yöneliktir. “Birbirinize hediye verin, böylece birbirinizi SEVersiniz ve aranızdaki düşmanlık gider.” buyurmuş (Muvatta’, Hüsnü’l-hulk, 4.)
ve kendisi de hediyeleşerek İnsÂNlara örnek olmuştur. (Buhârî, Büyû’, 31.)

SEVgideki derinliği hissettirebilmek için SEVginin ifâde edilmesi büyük önem arz eder. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem de SEVginin dile getirilip paylaşılmasını istemiştir. (Ebû Dâvûd, Edeb, 112-113.)

RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem, SEVdiğini söylemeyi ümmetine tavsiye etmesinin yanında kendisi de SEVgisini sunmaktan kaçınmazdı.
Bir gün Muâz b. Cebel’in elini tutarak ona.: “Ey Muâz, ben seni SEViyorum.” demişti. Bunun üzerine Muâz da.: “Ben de seni SEViyorum, ey ALLAH’ın Elçisi!” diye karşılık vermişti. (Ebû Dâvûd, Vitr, 26.)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in Kur'ÂN-ı Kerîm’den bir sûre öğretmek için yanına çağırdığı Ebû Saîd b. Muallâ’nın elini tutması, (Buhârî, Tefsîr, (Fâtiha) 1.)
kalbindeki kasvetten şikâyet eden bir adama kalbinin yumuşaması için yetimin başını okşamasını tavsiye etmesi, (İbn Hanbel, II, 264.)
tokalaşmanın İnsÂNlar arasındaki kini gidereceğini bildirerek bunu teşvik etmesi,5454 (Muvatta’, Hüsnü’l-hulk, 4.)
O’nun SEVgiyi ifâde etmeye verdiği önemi göstermektedir.

İnsÂNın yüreğine anne baba SEVgisini, kardeş SEVgisini, eş SEVgisini, çocuk SEVgisini yerleştiren de ALLAH’tır. Zirâ O.:


وَمِنْ آيَاتِهِ أَنْ خَلَقَ لَكُم مِّنْ أَنفُسِكُمْ أَزْوَاجًا لِّتَسْكُنُوا إِلَيْهَا وَجَعَلَ بَيْنَكُم مَّوَدَّةً وَرَحْمَةً إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ لِّقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ
“Ve min âyâtihî en halaka lekum min enfusikum ezvâcen li teskunû ileyhâ ve ceale beynekum meveddeten ve rahmeh (rahmeten), inne fî zâlike le âyâtin li kavmin yetefekkerûn (yetefekkerûne).: Ve O'nun âyetlerinden olarak sizin için nefslerinizden zevceler yaratmıştır ki, onunla sukûn bulasınız. Ve sizin aranızda SEVgi ve rahmet (merhamet) kıldı (oluşturdu). Muhakkak ki bunda, tefekkür eden (düşünen) bir kavim için mutlaka âyetler (deliller) vardır.” (Rûm 30/21)
Resim
Kullanıcı avatarı
rüzgargülü
Aktif Üye
Aktif Üye
Mesajlar: 187
Kayıt: 02 Haz 2011, 14:51

Re: KELÂMULLAH’ta-RESÛLULLAH’ta SEVGi-AŞKk II..

Mesaj gönderen rüzgargülü »

Resim

Dolayısıyla SEVgi, ALLAH’ın VARLığının delili olacak kadar değerlidir.
Hanımlarına karşı SEVgisini esirgemeyen ve her zaman nâzik bir eş olan RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem, ilk eşi Hatice aleyhasselâm ile ilgili.: “Bana o’nun SEVgisi bahşedildi.” buyurmuştur.
Onun vefâtından sonra hatırasına hürmeten eşinin SEVdiği İnsÂNlarla ilişkisini devam ettiren Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem (Müslim, Fedâilü’s-sahâbe, 75.) zaman zaman Hz. Hatice’ye karşı duyduğu özlemi de dile getirmiştir. Hz. Hatice’nin vefâtından yıllar sonra kız kardeşi Hâle, Resûlullah’ı ziyârete geldiğinde, Hâle’nin sesinin Hatice’ninkine benzerliği karşısında bir an ürperen RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem, onu Hz. Âişe’yi kıskandıracak SEVinç ve heyecanla karşılamıştı. (Buhârî, Menâkıbü’l-ensâr, 20.)

SEVgili Peygamberimiz aleyhisselâm, Hz. Âişe’yi çok SEVerdi. Amr b. Âs bir gün Peygamberimize.: “Sana İnsÂNların en SEVimlisi kimdir?” diye sormuş ve.: “Âişe” cevabını almıştı.(Müslim.)
Bir defasında Hz. Âişe, mescidde kılıç kalkan gösterisi sunan Habeşli grubu seyretmek istediğinde Resûlullah, Hz. Âişe gösteriden sıkılana kadar, yanağı Âişe’nin yanağında gösteriyi izlemişlerdi. (Buhârî, Cihâd, 81.)
RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem’in Hz. Âişe’ye olan bu MuHABBEtinin farkında olan hanımlarından Hz. SEVDe, Peygamber’in kendisine ayırdığı günü Âişe’ye hibe etmişti. (Buhârî, Hibe, 15.)
Böylelikle SEVde, SEVgide fedâkârlığın hangi boyutlara varabileceğini göstermesi bakımından emsalsiz bir davranış sergilemişti.
Dinimizde SEVgi ve SAYgı gösterilmesi emredilen varlıklar arasında anne ve baba her zaman özel bir yere sâhib olmuş, onlara karşı “öf” bile demek yasaklanmıştır.

وَقَضَى رَبُّكَ أَلاَّ تَعْبُدُواْ إِلاَّ إِيَّاهُ وَبِالْوَالِدَيْنِ إِحْسَانًا إِمَّا يَبْلُغَنَّ عِندَكَ الْكِبَرَ أَحَدُهُمَا أَوْ كِلاَهُمَا فَلاَ تَقُل لَّهُمَآ أُفٍّ وَلاَ تَنْهَرْهُمَا وَقُل لَّهُمَا قَوْلاً كَرِيمًا
“Ve kadâ rabbuke ellâ ta’budû illâ iyyâhu ve bi’l- vâlideyni ihsânâ (ihsânen), immâ yebluganne indeke’l- kibere ehaduhumâ ev kilâ humâ fe lâ tekul lehumâ uffin ve lâ tenher humâ ve kul lehumâ kavlen kerîmâ (kerîmen).: RABBin, ondan başkasına kul olmamanızı ve anne ve babaya ihsânla davranmanızı kaza etti (takdir etti, hükmetti). Eğer ikisinden birisi veya her ikisi senin yanında yaşlanırlarsa onlara (ikisine) “öf!.” deme. Ve onları (ikisini) azarlama ve onlara kerim (güzel, yumuşak) söz söyle!” (İsrâ 17/23)

Ayrıca akrabalarla SEVgi bağlarının devam ettirilmesi (Sıla-i Rahîm) konusuna da önem verilmiştir. RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem, kişinin çocuklara karşı da her zaman SEVgi ve Merhametle davranmasını emretmiş, onları öpüp (Müslim, Fedâil, 65.)
yanaklarını okşamış, (Müslim, Fedâil, 80.) sırtına bindirmiş, (Müslim, Fedâilü’s-sahâbe, 67.)
hatta namazdayken bile kucağında taşımıştır. (Buhârî, Salât, 106.)

SEVgili Peygamberimiz, çocuklarına karşı her zaman oldukça ince ve zârif bir şekilde SEVgisini ifâde etmiştir. Kızı Fâtıma aleyhasselâm, yanına girdiği zaman Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem onun için ayağa kalkar, elinden tutar, onu öper ve kendi yerine oturturdu. Hz. Fâtıma aleyhasselâm bu zârif SEVgi gösterisini kendisine örnek edinir ve babasına aynı şekilde davranırdı. (Ebû Dâvûd, Edeb, 143-144.)
Bu tavır SEVginin SAYgıdan ayrılmaması gerektiğini de göstermektedir. Aksi hâlde, kaba ve saygısız davranışlar, İnsÂNların incinmesine, zamanla SEVgilerini yitirmelerine sebep olmaktadır.
Rahmet Peygamberi, canlı cansız bütün mahlûkata karşı SEVgiyle yaklaşmış, hayvanlara, bitkilere, doğaya hulâsa bütün âleme MuHABBEt nazarıyla bakmış ve en güzel şekilde bunu dile getirmiştir. Peygamberimiz, dağlara, şehirlere duyduğu SEVgiyi bile dillendirmiştir. Nitekim Mekke’ye, Medine’ye, Uhud Dağı’na olan SEVgisini ifâde ettiği bilinmektedir. (Buhârî, Meğâzî, 28.)

İnsÂN, kalbinde en çok ALLAH SEVgisine yer verip bütün SEVgilerinde O’nun hoşnutluğunu gözetince, daha önce nefret ettiği kişileri dahi SEVmeye başlayabilir. Asr-ı Saadette Hz. Hamza’yı şehîd ettiren Hind ile Resûlullah arasında yaşanan hadise bunun en güzel örneğidir.
Hz. Âişe’nin naklettiğine göre bir gün Hind geldi ve Hz. Peygamber’e.: “Yâ Resûlallah! Vaktiyle yeryüzünde senin ev halkın kadar zelîl ve harap olmalarını istediğim hiçbir ev halkı yoktu. Oysa bugün, yeryüzünde senin ev halkın kadar azîz olmalarını istediğim hiçbir ev halkı yoktur.” dedi. Resûlullah da Hind’e kendisiyle aynı hisleri paylaştığını söyledi. (Buhârî, Menâkıbü’l-ensâr, 23.)
Her zaman olduğu gibi SEVgi konusunda da ölçülü olmayı emreden RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur.: SEVdiğin kimseyi ölçülü SEV ki bir gün SEVmeyeceğin bir kişi olabilir. SEVmediğin bir kimseyi de ölçülü şekilde SEVme ki günün birinde çok SEVdiğin bir kimse olabilir.” (Tirmizî, Birr, 60.)

SEVgi, İnsÂN RûHunun derinlerine işleyen bir duygudur. Hz. Peygamber aleyhisselâm, SEVginin İnsÂN tabiatı ve davranışları üzerindeki derin tesirlerini ifâde etmek üzere.: “Bir şeyi SEVmen seni kör ve sağır eder.” buyurmuştur. (Ebû Dâvûd, Edeb, 115-116.)
Bu yoğun duygu atmosferi içinde SEVen kimse, SEVdiğinin hatalarını, çirkin davranışlarını göremez, duyamaz hâle gelebilir. Bu nedenle SEVilecek kimsenin ALLAH’ı SEVen, dolayısıyla ALLAH’ın hoşnut olmayacağı davranışlardan kaçınan birisi olması önem arz eder. Resûlullah.: “Kişi, dostunun dini/ahlâkı üzerinedir.” diyerek (Tirmizî, Zühd, 45.)
SEVgi ve Dostluğun amellere ne ölçüde tesir ettiğini ifâde etmiştir.
SEVginin Yurdu olan KALB, farklı SEVgilere meyledebilecek tarzda yaratılmıştır. KALB, güzellik, zerâfet, asalet veya zenginlik gibi dünyevî değerlere meyillidir ve Dünyâ Hayatının geçici zevklerinin câzibesine kapılabilir. İnsÂNın Dünyâ ni’metlerine olan SEVgisi tabiî olmakla birlikte, ALLAH’ın ve RESÛLÜ’nün SEVgisini gölgede bırakacak veya ona asıl yaratılış amacını unutturacak derecede olmamalıdır. Bu nedenle, KuLLarını çok iyi tanıyan Cenâb-ı HAKk, İnsÂNın tabiatında bulunan çeşitli zaaflara işâret ederek onları uyarmıştır. ALLAH TeALÂ, İnsÂNın malı çok SEVdiğini bildirmiş,

وَإِنَّهُ لِحُبِّ الْخَيْرِ لَشَدِيدٌ
“Ve innehu li hubbi’l- hayri le şedîd (şedîdun).: Ve muhakkak ki, onun hayır (mal) SEVgisi gerçekten kuvvetlidir.” (Âdiyât 100/8)

RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem de.:
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Âdemoğlunun iki vadi dolusu altını olsa üçüncüsünün de olmasını ister.” şeklinde bu düşkünlüğe dikkat çekmiştir. (M2415 Müslim, Zekât, 116.)

SEVdiğiniz şeylerden ALLAH yolunda harcamadıkça iyiliğe asla erişemezsiniz.”

لَن تَنَالُواْ الْبِرَّ حَتَّى تُنفِقُواْ مِمَّا تُحِبُّونَ وَمَا تُنفِقُواْ مِن شَيْءٍ فَإِنَّ اللّهَ بِهِ عَلِيمٌ
“Len tenâlû’l- birre hattâ tunfikû mimmâ tuhibbûn (tuhibbûne), ve mâ tunfikû min şey’in fe innallâhe bihî alîm (alîmun).: SEVdiğiniz şeylerden infâk etmedikçe (ALLAH için vermedikçe), asla BİRR'e nâil olamazsınız. (ALLAH'ın size verdiklerinden, ALLAH için) bir şey infâk ettiğiniz zaman muhakkak ki ALLAH, onu en iyi bilendir.” (Âl-i İmrân 3/92)

Buyuran Cenâb-ı HAKk, ALLAH Rızasının Dünyâ ni’metlerinin üzerinde olduğunu KuLLarına hatırlatmıştır. Kur’ÂN’da İnsÂNların eşlerine, çocuklarına, altın ve gümüşe, Dünyâ malına karşı düşkün oldukları, ancak tüm bu dünyevî SEVgilerin geçici olduğu bildirilmiş,

زُيِّنَ لِلنَّاسِ حُبُّ الشَّهَوَاتِ مِنَ النِّسَاء وَالْبَنِينَ وَالْقَنَاطِيرِ الْمُقَنطَرَةِ مِنَ الذَّهَبِ وَالْفِضَّةِ وَالْخَيْلِ الْمُسَوَّمَةِ وَالأَنْعَامِ وَالْحَرْثِ ذَلِكَ مَتَاعُ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَاللّهُ عِندَهُ حُسْنُ الْمَآبِ
“Zuyyine li’n- nâsi hubbu’ş- şehevâti minen nisâi ve’l- benîne ve’l- kanâtîri’l- mukantarati mine’z- zehebi ve’l- fıddati ve’l- hayli’l- musevvemeti ve’l- en’âmi ve’l- hars (harsi), zâlike metâu’l- hayâti’d- dunyâ, vallâhu indehu HUSNU’L- MEÂB (meâbi).: İnsanlara, "kadınlara, oğullara, kantar kantar biriktirilmiş altın ve gümüşe, salma atlara, hayvanlara ve ekinlere olan SEVgiden oluşan" şehvetleri (aşırı düşkünlükleri) güzel gösterildi. Bunlar, dünya hayatının menfaatleridir. Ve ALLAH, O'nun katındaki en güzel sığınaktır.” (Âl-i İmrân 3/14)

Ve bunların âhireti unutturmaması gerektiği şu şekilde hatırlatılmıştır: “Şu İnsÂNlar, hemen ellerine geçebilecek Dünyâlıkları SEViyorlar da önlerindeki çetin bir günü (âhireti) ihmal ediyorlar.”

إِنَّ هَؤُلَاء يُحِبُّونَ الْعَاجِلَةَ وَيَذَرُونَ وَرَاءهُمْ يَوْمًا ثَقِيلًا
“İnne hâulâi yuhıbbûne’l- âcilete ve yezerûne verâehum yevmen sekîlâ (sekîlen).: İşte onlar, muhakkak ki çabuk geçen (dünya hayatını) seviyorlar. Zor, çetin günü arkalarına atıyorlar (umursamıyorlar).” (İnsÂN 76/27)

Oysa nitelikli ve kalıcı SEVgi, ALLAH Katında kıymetli olan hususlara değer verildiği sürece elde edilebilir. Böyle bir SEVgi, ALLAH’ı anmaktan alıkoyucu bir nitelik taşımayacak, ALLAH’ın Rızasını kaybettirmeyecektir. Hiçbir zaman unutulmaması gereken husus, ALLAH’a karşı olan sorumlulukların yerine getirilmesine engel olan bir SEVgiden ALLAH’ın Razı olmadığıdır: “Ey İMÂN edenler! Mallarınız ve çocuklarınız sizi ALLAH’ı anmaktan alıkoymasın. Kim bunu yaparsa işte onlar ziyâna uğrayanlardır.”

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تُلْهِكُمْ أَمْوَالُكُمْ وَلَا أَوْلَادُكُمْ عَن ذِكْرِ اللَّهِ وَمَن يَفْعَلْ ذَلِكَ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الْخَاسِرُونَ
“Yâ eyyuhâllezîne âmenû lâ tulhikum emvâlukum ve lâ evlâdukum an zikrillâh (zikrillâhi), ve men yef'al zâlike fe ulâike humu’l- hâsirûn (hâsirûne).: Ey imân edenler! Mallarınız ve evlâdlarınız sizi ALLAH'ın Zikrinden alıkoymasın. Ve kim bunu yaparsa, o takdirde işte onlar, onlar hüsrânda olanlardır.” (Münâfikûn 63/9)


MuhaMMedî MuhaBBetLerimLe...

Resim RÜZGÂRGÜLÜ
Resim
Cevapla

“Divanında Muhammedi Tasavvuf” sayfasına dön