Günahlar ve Sonuçları!!!

İslamiyet'de İ'tikad, İbâdet, Ahlâk, İtâat Hükümleri.
Cevapla
Misafir

Günahlar ve Sonuçları!!!

Mesaj gönderen Misafir »

Günah ne demektir, günah ve isyanın sonuçları nelerdir?

ALLAH Teâlâ’nın yasakladığı bir işi yapmaya günah denmektedir. ALLAH Teâlâ’yı tanımaya, kulluğa engel olan, ALLAH Teâlâ ile kulun arasına perde olan herşey günâhtır. Günahlar, kebair yani büyük ve sagair yani küçük olmak üzere iki türlüdür. Genelde Kur’an-ı Kerim veya Sünnetle yasak olduğu belirtilen ve cezasından söz edilen suçlara büyük günah denıniştir. ALLAH Teâlâ’yı tanımaya engel olan ve yapılması hâlinde şer’î ceza gereken veya ALLAH Teâlâ’nın cehennem azabıyla tehdit ettiği günâhlar kebairdir. Dünyada cezayı, ahirette de azabı gerektirmeyen küçük suçlar da sagairdir. Ancak buradaki büyüklük, kendinden küçük olanına yol açma anlamında değildir. Bir günahın büyük veya küçük diye anılması, kul açısından küçüğüne karşı gevşeklik hakkı doğurmamaktadır. Kimi durumlarda küçük günahlarda ısrar etmek de büyük bir günah olarak görülmüştür. Yani devamlı işlendiğinde küçük günâh küçük olmaktan çıkar. Nitekim Abdullah b. Abbas (R.A.) den rivayete göre Hz.Peygamber (S.A.V.) efendimiz:

“Israr etmekle beraber küçük günah kalmaz, yani küçük günahlar ısrarla işlenmeye devam edilirse, onlar da büyük günah olur. Tevbe ve istiğfar etmekle de büyük günah kalmaz, yani affedilir.” (Deylemi, Firdevs, No:7944, 5/199; Camiu’l-ulûm ve’l-Hikem, 1/179) Buyurdu. Küçük de olsa günahlarda ısrar etmek, hakkın aynası olmak için yaratılan iman yeri olan kalbi karartır. Günah kalbe işleyip onu karartarak iman nurunu oradan çıkarıncaya kadar katılaştırır. Her bir günahın içinde küfre gidecek bir yol vardır. Günah istiğfar tevbe ile hemen yok edilmezse, kalbi kötülüğe sürükler ve ALLAH Teâlâ’nın itaatinden çıkmış bir kalp hâline getirir. Bu bakımdan: “Günâhın küçüklüğüne-büyüklüğüne bakma, kime karşı suç işlediğine bak!” Nevvas b. Sem’an el-Ensarî (R.A.) diyorki: Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimize, iyilik ve günah hakkında sordum. Şöyle buyurdular:

“İyilik, ahlâk güzelliğidir. Günah ise kalbinde gıcık yapan, içini rahatsız eden ve insanların muttali yani haberdar olmasından hoşlanmadığın, istemediğin şeydir.”

(Müslim, Birr: 14, 15; Tirmizî, Zühd: 52; Darimî, Rikak: 73; Ahmed b. Hanbel, 4/182, 227, 228, 5/251, 252)

Vabisa b. Ma’bed el-Esdî (R.A.)ya, Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz:
“Birr yani iyilik ve ism yani günahı sormaya geldin, değil mi? buyurmuş. Vabisa:

- Evet, dedim, dedi. Bunun üzerine Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz parmaklarını bir araya getirdi, onunla göğsüne vurdu ve üç kerre:

“Ey Vabisa! Nefsine danış, kalbine danış, buyurdu. Devamla da: Birr, iyilik: Nefsin sükûnet bulduğu, yatıştığı ve kalbin mutmain olduğu şeydir. İsm, günah ise: Müfti olan insanlar sana fetva verseler bile, nefsinde gıcıklık yapan ve kalbinde tereddüd meydana getiren şeydir.” buyurdu.

(Darîmî, Buyu: 2.)

Evet, Hz.Peygamber (S.A.V.) Efendimizin, iyilik ve günahı tefsir edişindeki şumûle dikkat etmek gerekir. Ebu Hureyre (RA.)’den rivayete göre Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimiz şöyle buyurdu:

“Yedi helâk ediciden sakının!”

- Onlar nelerdir, Ya Resûlellah! Bunun üzerine Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz:

“ALLAH’a şirk koşmak, sihir, ALLAH’ın öldürülmesini haram kıldığı bir canı haksız yere, şer’i bir hüküm olmaksızın öldürmek, faiz yemek, yetim malı yemek, cihaddan kaçmak ve her şeyden habersiz namuslu mü’min bir kadına zina iftirasında bulunmak.” Buyurdu.

(Buhârî, Vesaya: 24, No: 2615, 3/ 1017; Müslim, İman:145, No:89, 1/92)
Misafir

Mesaj gönderen Misafir »

DEVAM EDİYORUZ.

Resûlullah (S.A.V.) Efendimizin “Yedi helâk ediciden sakının!” diye buyurması karşısında, sahabe-i kirâmın:

- Onlar nelerdir, Ya Resûlullah! diye sormalarına karşılık, Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz büyük günahlardan yedi tanesini saymıştır. ALLAH Teâlâ’nın yasaklarının her biri muhlik yani helâk edicidir. Bu hadis-i şerifte sadece yedi tanesinin böyle sıfatlandırılması, bunların helâk eden günahların en şiddetlileri olduğunu göstermektedir. Bu, toplumu ve ferdi mahvedecek suçları birkaç maddede sıralamıştır:

1- İnanca yönelik haramlar. Şirk bunların en başındadır. Sihir de duruma göre buna dahildir. Sihir yapmak, Kıyamete kadar haramdır. ALLAH Teâlâ şöyle buyurdu:

“Süleyman’ın hükümranlığı hakkında onlar, şeytanların uydurup söylediklerine tâbi oldular. Halbuki Süleyman büyü yapıp kâfir olmadı. Lâkin şeytanlar kâfir oldular. Çünkü insanlara sihri ve Babil’de Hârut ile Mârut isimli iki meleğe indirileni öğretiyorlardı. Halbuki o iki melek, herkese: Biz ancak imtihan için gönderildik, sakın yanlış inanıp da kâfir olmayasınız, demeden hiç kimseye sihir ilmini öğretmezlerdi. Onlar, o iki melekden, karı ile koca arasını açacak şeyleri öğreniyorlardı. Oysa büyücüler, ALLAH Teâlâ’nın izni olmadan hiç kimseye zarar veremezler. Onlar, kendilerine fayda vereni değil de zarar vereni öğrenirler. Sihri satın alanların, ona inanıp para verenlerin ahiretten nasibi olmadığını çok iyi bilmektedirler. Karşılığında kendilerini sattıkları şey ne kötüdür! Keşke bunu anlasalardı!”

Görüldüğü gibi âyet-i kerimede: “Halbuki Süleyman asla sihir yapmadı.” yerine, “Halbuki Süleyman asla kâfir olmadı.” buyuruluyor. Bu da sihrin kötü ve çirkinliğini göstermektedir. Burada küfürden gaye, sihirdir. Ayrıca âyet-i kerimede “sihir” yerine “küfür” kelimesinin kullanılması, halkı sihirden nefret ettirmek ve insanı küfre götürebilecek günahlardan olduğunu belirtmek içindir. Hârut ile Mârut’un sihir öğrettiği kişilere:

- Biz ancak imtihan için gönderilmişizdir. Sakın sihir, büyü yapıp da kâfir olma! diye ikazda bulunmaları, sihrin küfre götüren sebeplerden olduğunu göstermektedir.

2- Ahlaki noktadaki haramlar. Cana kıymak, cihaddan kaçmak ve iftira gibi. İnsan öldürmek Kıyamete kadar haramdır. ALLAH Teâlâ şöyle buyurdu:

“ALLAH Teâlâ’nın haram kıldığı cana, haklı bir sebep olmadıkça kıymayın.”

“Kim bir canı, bir can karşılığında veya yeryüzünde bir fesat çıkarmaktan dolayı olmaksızın, öldürürse, bütün insanları öldürmüş gibi olur.”

“Kim bir Mü’mini kasden öldürürse, cezası içinde ebedî kalıcı olmak üzere cehennemdir. ALLAH ona gazabetmiş ve lânet etmiştir. Ve ona büyük bir azap hazırlamıştır.”

Cihaddan kaçmak kıyamete kadar haramdır. ALLAH Teâlâ şöyle buyurdu: “Ey iman edenler! Size ne oldu ki: ALLAH Teâlâ yolunda savaşa çıkın! denildiği zaman yere çakılıp kalıyorsunuz? Dünya hayatını ahirete tercih mi ediyorsunuz? Fakat dünya hayatının faydası ahiretin yanında pek azdır. Eğer gerektiğinde savaşa çıkmazsanız, ALLAH Teâlâ sizi pek elem verici bir azap ile cezalandırır ve yerinize sizden başka bir kavim getirir; siz savaşa çıkmamakla O’na hiçbir zarar veremezsiniz. ALLAH Teâlâ her şeye kadirdir. Eğer siz O’na yani Resûlullah’a yardım etmezseniz, bu önemli değil; O’na ALLAH Teâlâ yardım etmiştir: Hani, kâfirler O’nu, iki kişiden biri olarak yani Ebu Bekir ile birlikte Mekke’den çıkarmışlardı; hani onlar mağaradaydı; O, arkadaşına: Üzülme, çünkü ALLAH Teâlâ bizimle beraberdir, diyordu. Bunun üzerine ALLAH Teâlâ O’na sükûnet sağlayan emniyetini indirdi, O’nu sizin görmediğiniz bir ordu ile destekledi ve kâfir olanların sözünü alçalttı. ALLAH Teâlâ’nın sözü ise zaten yücedir. Çünkü ALLAH Teâlâ üstündür, hikmet sahibidir.”
Misafir

Mesaj gönderen Misafir »

DEVAM EDIYORUZ.

Hicret esnasında müşrikler tarafından ısrarla takip edilen Hz. Peygamber (S.A.V.) efendimiz ve Hz. Ebu Bekir (R.A.) bir ara Sevr mağarasına sığınınışlardı. Müşriklerin ayak seslerini duyuyorlardı. Hz. Ebu Bekir (R.A.) korkmuştu. Rivayete göre müşrikler, mağaranın girişindeki örümcek ağı ve güvercin yuvasını görünce, içeride kimse yoktur, diye bırakıp gittiler.

“Ey Mü’minler! Gerek hafif, gerek ağır olarak savaşa çıkın, mallarınızla ve canlarınızla ALLAH yolunda cihad edin. Eğer bilirseniz, bu sizin için daha hayırlıdır.”[10] Âyet-i kerimede ifade edilen hafiflik ve ağırlıktan maksat, şartlar ne olursa olsun, savaş kolay da olsa zor da olsa, binekli de olsanız, yaya da olsanız; zayıf da olsanız, kuvvetli de olsanız; zengin de olsanız, fakir de olsanız; ihtiyar da olsanız, genç de olsanız savaşa çıkınız demektir. Ancak daha sonra inen 91. âyetle zayıflar, hastalar ve savaşta harcayacak bir şey bulamayacak kadar fakir olanlar bu hükmün dışında bırakılmışlardır.

3- İktisadi haramlar; yetim malı ve faiz yemek gibi. Bu üç maddedeki sıralamaya baktığımızda Resûlullah (S.A.V.) Efendimizin toplumu ve ferdi mahvedecek üç noktaya parmak bastığını görürüz. Faiz yemekten maksat, genelde faiz yenildiği için böyle ifade edilse de, faizin her türlüsünün içinde olmayı, almayı, vermeyi, faizli müesseselerde çalışmayı kapsar. Hele hele günümüzde nerdeyse her şey faizli hale gelmiştir. Faizi insanlar gayet normal görmeye başlamışlardır. İslam’a tam inanan insanlar bile alış verişlerinde faize dikkat etmemişlerdir. Kısacası: Her bir haram insanı helâka insanı helâka götürür ve ahiretini zararla sonuçlandırır. Şirk, sihir, cana kıymak, faiz ve yetim malı yemek, cihaddan kaçmak bu günahların en başında gelenidir. Kurallara uyulduğu müddetçe insanlar felaha ulaşabilir. İnsana zarar veren her şeyden uzak durmak gerekir. Bu yedi maddede sayılanlardan zarar vermeleri ve helâka sürüklemeleri sebebiyle sakınılmak emredildiği gibi, zarar verme özelliği olan her şeyden kaçınınak gerekir. Sünnetin bir hayat sistemi olduğunu unutmamak gerekir. Özellikle büyük olarak zikredilen günahların bir toplumda yaygınlaşması, o toplumda İslam’ın etki kaybına uğradığını gösterir. En az, farzların yerine getirilmesi kadar haramlardan kaçınılması da Müslümanlık göstergesidir. Hatta haramlardan kaçınmak, farzları yapmaktan daha önemli olup, farzları yapmaktan önce gelir. Önce haramlardan arınınak, haramlardan arınmış bir bünyede farzları eda etmek istenınektedir. Çünkü önce kalp günâhlardan temizlenir, sonra farzları yapmakla süslenir. Günâhlar ve haramlar dinî duyguyu helâl helâk eder, zehirler. Ancak bu zehirler görünürde bal gibidir; tatlı gelebilir fakat insanın manevî duygularını öldürür.

Bir toplumda haramların işlenmesine karşı bir nevi otokontrol demek olan nehy-i anil-münkerin icra edilmemesi, duaların kabul edilmemesinden, afetlerin çoğalmasına kadar bir yığın musibeti beraberinde getiren bir suç olarak gösterilmiştir. Huzeyfe b. Yeman (R.A.)’den rivayete göre Hz.Peygamber (S.A.V.) Efendimiz:

“Canımı gücü ve kudretiyle elinde tutan ALLAH’a yemin ederim ki, ya iyilikleri emreder ve kötülüklerden nehyedersiniz, ya da ALLAH kendi katından yakın zamanda üzerinize bir azab gönderir. Sonra ALLAH’a yalvarıp dua edersiniz ama duanız kabul edilmez” buyurdu
.


Misafir

Mesaj gönderen Misafir »

KONUYU BAĞLIYORUZ.

Allah Teâlâ’nın yasaklarından bir yasağın aleni bir şekilde işlenmesi, oldukça ağır bir erime ve çürüme işaretidir.
Müslüman bir toplumda şu sayacağım kötülükler çok yaygın ise, orada huzur, barış, rahat, güvenlik olmaz; felâket ve musibetler birbirini kovalar durur:
Riba=faiz yaygın hale gelirse...
Salavat-ı mefruze terk edilirse...
Cemaat terk edilirse...
Haram yeme yaygınlaşırsa...
Para put haline gelirse...
Taife-i nisa şer’î sınırları aşarsa...
Birlik kaybolur, tefrika ve parçalanma olursa...
Lüks, israf, gurur, kibir, gösteriş anormal şekilde artarsa...
Fısk, fücur, günah, isyan cebren, açıkça ve küstahça yapılırsa...
Din ve mukaddesat sömürüsü büyük boyutlara erişirse...
Adalet kalkar, zulüm ve haksızlık normal hale gelirse...
Fakirler aç yatarken zenginler ve tuzu kurular tok sabahlarsa...
Ayaklar baş, başlar ayak olursa...

Haramlara cür’etin artması ve alenileşmesi iman zafiyetinin derinleştiğine delalettir.
Bu nedenle büyük günahları işleyenlere ve küçük günahlarda süreklilik gösterenlere fasık denmiştir.
Müslüman şahsiyet olarak, her günahı kaçınılması gereken bir veba olarak görmek durumundayız.
Özellikle medya yoluyla teşhir edilen, kimi zamanlarda da teşvik edilen haramlara karşı Müslümanların ALLAH Teâlâ’nın ve Hz.Peygamber (S.A.V.) Efendimizin ikazlarını hatırlatmaları, gerekiyorsa sivil toplum örgütleri yoluyla kötü gidişata, haramların yaygınlaşmasına set olmaları imanlarının gereğidir.
Bunu yaparken eliyle gücü yetenin eliyle, diliyle gücü yetenin diliyle, hiçbir şeye gücü yetmeyenin de en azından kalbiyle tepki göstermesini bilmesi gerekmektedir.

Ebû Seidi’l-Hudri (R.A.)den rivayete göre Hz. Peygamber (S.A.V.) efendimiz:

“Sizden her kim bir münker, kötülük, çirkin, dine aykırı bir iş görürse, onu eliyle, fiilen değiştirsin. Şayet eliyle değiştirmeye gücü yetmezse, diliyle ve kalemiyle değiştirsin, kötülesin. Diliyle değiştirmeye de gücü yetmezse, kalbiyle buğz etsin, düzeltme cihetine gitsin ki, bu imanın asgarîsi, en zayıf derecesidir.” [12] Buyurdu.

Böyle bir görev fazilet değildir.
Bir iman görevidir. Sorumluluk taşımanın, cemaat ehli ve cennet talibi olmanın en tabii sonuçlarındandır.
Müslümanların camilerle ve minarelerle övünürken, camilere komşu olmaya kadar varan yaygınlığı ile meyhaneleri ve diğer münkerat merkezlerini görmezden gelmeleri makul bir gerekçeyle izah edilebilir değildir.
Haramlara karşı sessizliği, çağımızın bize aşıladığı bazı kavramlarla geçiştiremeyiz.
Hak, hürriyet ve benzeri şehvetleri delirten parolalar ilahi azabtan kurtulmaya yeten deliller değildir.
Haramların helallerden daha serbest ve daha cazip hale gelmesi, en iğrenç günahların bile hürriyet ve hak panoları ile gizlenmesi kabullenilemez.
Eski ümmetlerin helak süreci olan bir sürece girmiş bulunuyoruz.
Dini ve ahireti anlatma mevkiinde olanlar bile sessizliği tercih ederek, bu vahim gidişe dolaylı yolla da olsa destek olmaktadırlar.
İslam toplumu bu olamaz.
ALLAH Teâlâ’nın gazab ettiği ve en ağır azabı uygun gördüğü suçlar sağımızı solumuzu, elimizi ve beynimizi etkisi altına almışken biz, namazla ve hacla gönlümüzü oyalayamayız.

Her azan haram iki hakikati dillendirmiş olur:

Birincisi:
ALLAH Teâlâ’nın hükümlerinden bir hüküm unutulmuş veya görmezden gelinmiştir.
Bu bir eksiklik, Müslümanlığımız adına üzüntü kaynağımızdır.

İkincisi:
Her işlenen haram, ALLAH Teâlâ’nın azabına doğru ilerleyen bir insan demektir.
Bu bir kayıptır.
Ateşe karşı Müslümanların kendilerini, aile efradını ve Mü’min kardeşlerini düşünüp kollamaları kardeş olmanın en tabii gereklerindendir.
Haramlara karşı bilinçli ve tepkili bir Mü’min olmak istiyoruz.
Haramlardan ve harama sessiz kalma haramından ALLAH Teâlâ’ya sığınırız.
Misafir

Mesaj gönderen Misafir »

KONUYA GÜNAH VE İSYANIN SONUÇLARININ NELER OLDUĞU İLE DEVAM EDİYORUZ.

Günah ve isyanın sonuçları nelerdir?

İlimden yoksun kalmak: Zira ilim, günahkâra verilmez.

Rızkın kesilmesi: Günahkârın rızkı harama gider, ALLAH Teâlâ’nın bereket ve ihsanı kalkar.

Kalp ve ruhun bozulması: Fıtrata uygun hal bozulur, hissizlik, vicdansızlık, korkusuzlukla tövbeden uzaklaşır. İç dünya kararır, kalp paslanır, hayâ duygusu ve ahlâk kalkar.

İnsanlardan uzaklaşma: Nefsi ve en yakınlarıyla, toplumla yabancılaşan günahkâr yalnız kalmaya mahkûm olur.

Her günah iz bırakır: Günahların sonucu vücud, akıl ve diğer organlarda bir kötülük doğurur. Her günah bir başka günaha yol açar.

Her günah, İslâm dışı gelmiş geçmiş bütün çirkin ulusların mirasıdır. Kibirlenınek Firavun’un; eşcinsellik Lût kavminin mirasıdır. Günah ve isyan, ALLAH Teâlâ’nın azabının hak olmasına yol açar. Bela ve musibet gelir. Günahın geçmişe, şimdiye ve gelecek kuşaklara zararı dokunur. Günahkârlar, meleklerin tövbe ve istiğfarlarından, Hz. Peygamber (S.A.V.) efendimizin şefaatinden mahrum kalırlar.

Bütün bu fırtınalar, fitne ve fesatlar bitecek ve mutluluk ve huzur günleri başlayacak... Kurtlarla kuzular çayırlarda birlikte hoplayıp zıplayıp oynayacak. Her yer güllük gülistanlık olacak... Pembelik pembelik pembelik...

Sakın böyle ham hayallere ve kuruntulara kapılmayınız. Sakın gevşemeyiniz. Sakın yan gelip yatmayınız. Bu dünyanın fitnesi fesadı bitmez. Biri gider, yenisi gelir. Ne zamana kadar? Dünya batıncaya, Kıyamet kopuncaya kadar.

Âhir zamanda yaşıyoruz, bu zamanın fitnesi ve fesadı, önceki devirlere göre kat kat çoktur.

Dünya imtihanı çok zorlaştı. Küfür, dalâlet, sapıklık, isyan, tuğyan kasırgaları içinde imanı söndürmemek için çok dikkatli olmak gerek.

Eskiden iman ile küfür, fısk ile salâh, kötülükle iyilik bu derece birbirine karışmamıştı. Şimdi her şey iç içe, her şey karmakarışık.

Şeytanlar hiç boş durmaz. İki türlü şeytan var. Cinnî şeytanlar, insî şeytanlar. Bu devirde, insî şeytanlar cinnîlere taş çıkartıyor.

Namaz, oruç, zekât, hac... Bütün bunlar kesin farz. Yapamasan bile sakın bunları hafife alma, yapamıyorum diye inkâra kalkışma.

Hem namazla, oruçla, zekatla, hacla bitmiyor vazifelerimiz. Cihad farz, doğruluk dürüstlük farz, ihlâs farz, Peygambere itaat ve Sünnetine yapışmak farz... Sakın bunları hafife alma, ihmal etme. İslâm’da yalan söylemek haram... Müslümanları kandırmak ve aldatmak haram... Gıybet katmerli haram... Emanetlere hıyanet etmek çok büyük haram... İnsanlar arasında, onları birbirine düşürecek, üzecek, fitne ve fesat çıkartacak söz taşımak haram...

Riba haram, faiz haram, bâtıl alış veriş büyük günah... Haram kazanç Cehenneme götürür. Haram yemek Müslümana yakışmaz. Haram yiyenin sonu iyi olmaz.

İsraf, savurganlık haram. Dinimiz kanaati, orta halli yaşamayı, tevâzuyu, zühdü emr ediyor. Gösteriş, gurur, kibir, aşırı tüketim hep haram. Bu dünya yalan dünya... Sakın ona güvenıne. Gençlik gider, ömür biter. Bir yolcusun sen burada. Doğumla başlayan, ölümle birinci merhalesi sona eren bir yolculuk. Ölümle bitmez o. Fanî dünyadan baki bir âleme göçersin. Dünyada iman edip iyilik yaptıysan berzahta rahat edersin. Yoksa orası sana Cehennem çukurlarından bir çukur olur.

Hesap var, kitap var, sorgu sual var. Yanılmaz bir Mahkemede muhakeme edileceksin. Bunları hiç unutma ve hazırlan.

Kendine azık topla. ALLAH yolunda harcamak azıktır. Hayır hasenat yapmak azıktır. ALLAH’ın sana verdiği nimetleri yoksullarla paylaşmak azıktır. İbadet azıktır, güzel ahlak azıktır. Günahlarına pişman olup tevbe istiğfar etmek hep azıktır. Azık topla azık topla

Misafir

Mesaj gönderen Misafir »

DEVAM EDİYORUZ.

Dünya malları, para pul, mal mülk, kazanç konusunda sakın azıtma, Dünya malları, para pul, mal mülk, kazanç konusunda sakın azıtma, sapıtma, kudurma. Sonra yanarsın yanarsın yanarsın.

Mallar mülkler gidecek, evler barklar gidecek, paralar servetler gidecek ve en sonunda sen de gideceksin. Sakın aldanına kârına, kendini yakma.

Hiç unutma, sen yaratılmışsın ve senin bir Yaratıcın vardır. Onun emirlerini tut, O’nunla iyi geçin, rızasını kazan. O sana bir müjdeci, uyarıcı, kılavuz göndermiş. Ona iman et, ona uy.

Yararına ve zararına olan şeyleri öğren, yararlıları yap, zararlılardan uzak dur.

Peygamberi kendine en büyük ve güzel örnek ve model olarak kabul et. Onun sünnetini tut, bid’atlerden uzak dur.

Bu fanî dünyanın müzeyyen, süslü meskenleri, pahalı ve lüks binitleri, şatafatlı eşyaları, markalı pahalı giysileri sakın seni aldatmasın, oyalamasın. Sonra çok pişman olursun.

Ribadan, vebadan kaçar gibi kaç. Haram yemektense yoksul yaşamayı tercih et. Kârlı çıkan sen olursun.

Kin tutma, kin ile din bir arada olmaz.

Kendi ayıp, günah, kusurlarına ağla. Onları düşünmekten, onlar için üzülmekten başkalarınınkileri görmeye fırsatın olmasın, insanların ayıplarına, karanlık gece gibi ol. Resul ne buyuruyor:


Muâz b. Cebel (R.A.)den rivâyete göre Resûlullah (S.A.V.) efendimiz şöyle buyurdu:

“Kim Müslüman kardeşini işlediği bir suçtan dolayı ayıplarsa kendisi de o suçu işlemeden ölmez.”

“ Düşün, iyi düşün, çok iyi düşün.

Çeneni tut. Ya hayır söyle ya sus.


Bil ki senin en büyük düşmanın yine sensin. Nefs-i emmârendir. Yularını onun eline verme. Seni en kısa yoldan Cehenneme götürür.

Her gün bir sürü yol ayrımı ile karşılaşacaksın. Bazısında Mevla’ya gider, bazısında belaya gider yazılıdır. Seçim sana ait, seçim sana ait... Sakın bela yollarını seçme.

Merhametli ol. Merhamet edene merhamet edilir, etmeyene merhamet edilmez. Sen merhamete çok muhtaçsın.

Çok gülme, ağla, ağlamakta senin için hayır var.

Dişini sık, zahmetlere dayan, baskılara göğüs ger. Yolculuk bitince rahat edersin.

Sakın dünya için âhiretini satma, zararın büyük olur.

Cinnî ve insî şeytanlara aldanına. Rabbani ve ‘âmil alimlere ve mürşidlere tâbi ol. Kötü bilginlere kulak verme.

İyi bil, aklının baş köşesine yaz: Kur’an’a, Sünnete, icmâ-i ümmete aykırı hiçbir şeyde hayır yoktur.

Dehşetli bir sınavdasın. Bunu hiç unutma.

Günahlar insanların imanını zayıflatır. Unutulmamalıdır ki her nimet külfet karşılığıdır.
Cennet ve Cemâlullah’ı isteyenler nefse tatlı gelen günahlara girmemek için birtakım külfet ve zorluklara katlanmak ve ALLAH Teâlâ’ya sığınmak zorundadır.
Mü’minler ihsan sırrı ile Rabblerine kendilerini görüyormuş gibi kulluk ederler.
Sol omuzlarında günahlarını yazan bir meleğin olduğunun şuuru içinde hareket ederler.

Güç yettiğince günahlardan sakınıldığında ALLAH Teâlâ küçük günahları affedecektir.
Cevapla

“►Fıkıh ~ İlmihal ~ Hukuk ~ Akaid◄” sayfasına dön