ÖLECEKLERİNİ BİLSİNLER...
-
- Dost Üye
- Mesajlar: 98
- Kayıt: 30 Eyl 2007, 02:00
ÖLECEKLERİNİ BİLSİNLER...
ÖLECEKLERİNİ BİLSİNLER...
2008 yılının Kadir Gecesi günü, Ramazanın son günlerini daha bir feyizli yaşamak, ALLAH dostları ve sahâbe türbelerini ziyâret etmek için eşim ve oğlumla İstanbul'a gitmiştik. Her vakit namazı farklı câmilerde eda ettik. İlk durağımız Sultanahmet câmii idi. Orada cuma namazını kıldık. Cumâ namazını ilk kez kılıyordum.Müezzinin ezanıyla sanki rûhum yıkanmıştı. Ne muhteşem kıraati vardı. Tüylerim ürperdi ve gözyaşlarıyla namaza durdum. Ertesi gün yatsı ve terâvih namazı için Süleymâniye Câmisindeydik. Yatsının sünnetini kılıp, farz için kâmet okunmasını beklerken bir an dalıp gitmişim. Büyük oğlumu kaybetmeden önce İstanbul'da Ramazan ayında geçirdiğimiz anlar canlandı gözümün önünde... Onları, Eyüp Sultan'a , Topkapı'ya ve Üsküdar'da Aziz Mahmud Hüdâi Hazretlerinin türbesine götürmüştüm. Rahmetli oğlum ilk kez 4 yaşındayken Hüdâi Hazretlerinin türbesini ziyâret etmişti. O gün türbeye girişte, oğlumun ayakkabısını çıkarırken izdihamdan bunalmış ve bir an öfke gâlip gelip oğlumu "Öff!! "diye hafifçe sarsmıştım ki, başıma nerden geldiğini anlayamadığım bir küçük taş çarpmıştı. Canım yanmış ve yerde dikkatle aramıştım başıma çarpan şeyi. Bakmıştım ki, yerde hiç bir şey yoktu. Bu RABBimin bir uyarısı dedim kendime...İlk aklıma gelen "EDEP YA HUU!!" sözü idi. Bir ALLAH Dostunu ziyârete gelmişken nefse uyup öfkeye kapılmakta ne oluyordu?? Türbeye girdiğimde içimi yakan bir pişmanlıkla, göz yaşlarıyla duâ etmiştim. Dilerim, RABBim bu edebe aykırı davranışımı bağışlamıştır.
Aradan 5 yıl geçmişti ve biz yine tüm âilece bir Ramazan ayında Hüdâi Hazretlerinin türbesindeydik. Rahmetli oğlum 9, küçük oğlum 7 yaşındaydı. Onlara Aziz Mahmud Hüdâi Hazretlerinin menkîbelerini anlattım. Edeple dinleyip, fâtiha ve ihlas surelerini okuyup Hazretin rûhuna bağışladılar. Rahmetli oğlum, türbenin girişindeki levhada yazan Aziz Mahmud Hüdâi'ye âit duâyı okuyordu. Duâda, Hazret "Yâ RABBî! Kıyâmete kadar bizim yolumuza katılan, bizi sevenler ve ömründe bir kere türbemize gelip rûhumuza fâtiha okuyanlar bizimdir. Onlar, ömürlerinde fakîrlik görmesinler. Îmânlarını kurtararak gitsinler, öleceklerini bilip haber versinler ve ölümleri asla denizde olmasın." diye niyazda bulunuyordu.
Aziz Mahmud Hüdâi, bir gün Sultan 1.Ahmet'i ziyârete gitmişti. Pâdişâh; "Efendim! Seyyid Abdulkadir Geylâni Hazretleri'nin, kıyâmet günü talebelerine ve pekçok günahkâr mümine şefâat edeceği hakkında rivâyetler var. Bu rivâyetlerin doğruluğu hakkında ne buyurursunuz? diye suâl eyledi. Azîz Mahmûd Hüdâî hemen cevap vermedi. Bir müddet murâkabe hâlinde kaldıktan sonra; "Bu söz doğrudur." buyurdu. Sonra Padişâh; "Efendim! Acabâ zât-ı âlinizin bizlere bir vâdiniz ve müjdeniz yok mudur?" diye sorunca, Mahmûd Hüdâî ellerini kaldırarak, işte levhada yazılı bu duâyı etmişti. Âlimler ve evliyâ bu duânın kabûl olduğunu, bu yola mensup kimselerin hiç denizde boğulmadıklarını ve pekçok kimsenin de vefât günlerine yakın, öleceklerini haber verdiklerini bildirdiler.Oğlum, sormuştu "Anne gerçekten öleceklerini bilmişler mi onu sevenler? "diye. Bende cevap vermiştim "Sultan 1.Ahmet onun talebesiydi ve öleceğini yakınlarına önceden haber vermişti" diye...
Oğlum da öleceğini 2 gün önce haber vermişti ama biz tabii ki hiç üstünde durmamıştık. Kardeşiyle kavga etmişlerdi. Kardeşi biraz yaramaz, kızıp âbisinin sırtını hafifçe ısırmış. Oğlum ağlayarak yanıma geldi. İlginç olan ağlaması değil "Anne, Ben ölücem." demesiydi. Ben, oğlum bir ısırıkla ölünür mü? diye geçiştirirken "Hayır anne ben ölücem, gerçekten diyordu." Halbuki birbirleriyle arada hep ufak tartışmaları olurdu ama canı yansa da hiç böyle demezdi. Gerçekten 2 gün sonra kazâda vefât etmişti. Bunu anlattığım arkadaşlarım hep "Tesâdüf" dediler. Derman Hocamdan öğrendim ki tek tesâdüf lügatlerde geçen tesâdüf kelimesidir. Bense, Aziz Mahmud Hüdâi'nin duâsının kabûlünün bir eseri olduğunu düşünüyorum. Çünkü Hazret "Öleceklerini bilsinler ve haber versinler" diye duâ etmişti türbesine gelip, rûhuna fatiha okuyanlar için.
Bunları düşünürken İçim dalgalı bir denize dönmüş, hüzün bulutları gönlümü kaplamıştı ki müezzinin kâmet sesiyle irkildim. Yatsı namazının farzına niyet ederken de, gönlümden RABBime sessiz sözsüz niyazda bulundum. Siz dostlarımda şâhit olmuştur kendilerinde böyle niyâza. Hiç dudaklar kıpırdamadan özüne dönerek, meleklerin dâhi işitmediği niyazlar...Dedim ki RABBime, "Ey beni yoktan var eden, sayısız nimetlerle donatan, belâ ve musîbet ânında sabırla kuşatan Güzeller Güzeli RAHMÂN! Ne olur şimdi imamın dilinden bana "Ey Îman Edenler " diye başlayan bir âyetle nasihat et de, gönlüm o âyetin nûruyla aydınlanıp, huşû bulsun." İmam Fatihayı bitirirken, büyük bir heyecanla bekledim ardınca gelecek âyetleri. Acaba RABBim niyâzıma icâbet edecek miydi??
İmam "Ya Eyyuhellezîne Âmenû" ( Ey İman Edenler! ) diye başladığında hıçkırıklarımı yanımdakiler duymasın diye kendimi o kadar sıktım ki... Bütün vücûdum sarsılıyordu sanki.. RABBim'den gelen Nasihat "Ey Îman Edenler! Sabır ve namaz ile yardım isteyin. Şüphe yok ki ALLAH sabredenlerle berâberdir."âyetiydi.(Bakara Suresi 153.Ayet) "ALLAHuekber" deyip, rükûya vardığımda sanki rûhum eğiliyordu. RABBu'l-Âlemîn'in azâmeti karşısında, kulluğun acziyetini ve hiçliğini bilerek vardım secdeye. ALLAH'ım, ne güzeldi secde!! Bir çocuğun annesinin koynunda bulduğu şefkat ve güven vardı secde de. Sanki RABBinin koynuna dayamışsın alnını tüm teslîmiyetinle...ALLAH'ım keşke her namazımız, her ânımız böyle olabilse, keşke "ALLAH kuluna şah damarından daha yakındır" (Kaf 50/16) ayetini hayâtımıza geçirebilsek. Her ânımızı son ânımız, her namazımızı son namazımızmış gibi yaşasak, her an RABBimizin huzûrunda olduğumuz idrâkine vararak yalancı dünyâya kapılıp, boş hayaller ve hırslar peşinde koşmasak keşke...
Mukarreb
- MINA
- Özel Üye
- Mesajlar: 2740
- Kayıt: 25 Eki 2008, 02:00
TESLİMİYETin İÇindeki TESSELLİniz ne güzelll CANım kardeşim...
Rabbim sevdiklerinden eylesin inşallah...
Muhammedi Muhabbetle...
///
Sabır yüregin çiçegi
Sevmek yürek ister
Gül yüreklim
Sabır hayatın gercegi
Sevmek emek ister
Gül yüreklim
Sabır alev alev yakar yüregi
Sevgiyle acar ateş çiçegi
Gül yüreklim
Sabır miras kaldı Hz Yusuf`tan
Sevgi ihtiras oldu gömlegin yırttı arkasından
Sabır Mecnun oldu düştü cöllere
Sevgi Leyla oldu beyhude kaşı gözü kara
Sabır umman oldu Hz Nuh`un tufanında
Sevgi cile oldu inanmayan oglu Kenan`da
Sabırla büyüdü yüreklerde Hz Muhammed (s.a.v.)
Sevgi nur oldu, gül actı muştulandı çiçek çiçek
Sabır kırmızı gül, elvan elvan sevgilinin gönlünde
Sevgi ile actı, yediveren gülleri bahar yelinde
Sabır eden yürekler, bulur aşk ile felah
Sevgi ile dile gelir kalb La ilahe illallah
Sevgi bulut,sevgi yagmur, sevgi bereket,
Aşk ve sevgiyle bu yolu umutla takip et.
Gül yüreklim.
Hoşgörüyle oluşur sevgi seli
Fedakarlıkta acar sabır çiçegi
Gül yüreklim
Sabır yüregin boynu bükük çiçegi
Sevmek sabır ister
Gül yüreklim...
Rabbim sevdiklerinden eylesin inşallah...
Muhammedi Muhabbetle...
///
Sabır yüregin çiçegi
Sevmek yürek ister
Gül yüreklim
Sabır hayatın gercegi
Sevmek emek ister
Gül yüreklim
Sabır alev alev yakar yüregi
Sevgiyle acar ateş çiçegi
Gül yüreklim
Sabır miras kaldı Hz Yusuf`tan
Sevgi ihtiras oldu gömlegin yırttı arkasından
Sabır Mecnun oldu düştü cöllere
Sevgi Leyla oldu beyhude kaşı gözü kara
Sabır umman oldu Hz Nuh`un tufanında
Sevgi cile oldu inanmayan oglu Kenan`da
Sabırla büyüdü yüreklerde Hz Muhammed (s.a.v.)
Sevgi nur oldu, gül actı muştulandı çiçek çiçek
Sabır kırmızı gül, elvan elvan sevgilinin gönlünde
Sevgi ile actı, yediveren gülleri bahar yelinde
Sabır eden yürekler, bulur aşk ile felah
Sevgi ile dile gelir kalb La ilahe illallah
Sevgi bulut,sevgi yagmur, sevgi bereket,
Aşk ve sevgiyle bu yolu umutla takip et.
Gül yüreklim.
Hoşgörüyle oluşur sevgi seli
Fedakarlıkta acar sabır çiçegi
Gül yüreklim
Sabır yüregin boynu bükük çiçegi
Sevmek sabır ister
Gül yüreklim...
En son MINA tarafından 11 Nis 2010, 18:54 tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kere düzenlendi.
''Ve Allah'a Sımsıkı Sarılın...''
Hacc / 78
Hacc / 78
- kulihvani
- Site Admin
- Mesajlar: 12886
- Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00
Aziz kardeşim Mukarreb,
BİZlere Güzel Gönlünüzün RıZa rAHMETini,
MuHaMMeDî Sadakatla ÂNlayıp
MuHaMMeDî Samimiyetle cÂNlayıp
MuHaMMeDî Sabırla YAŞA-dıklarınızı
MuHaMMeDî Selâmet SILAmıza SALL-manıza,
âcizÂNe şükr-ÂN!..
ZEVK 4092
Şeenullahta Küllî ŞEY!. Yaratılmakta ÂN be ÂN!
ÂN ın Kaderi-Kadarı!. İÇi-DıŞı, OL-ÂN, İnsÂN!.
MuHaMMeDî OKU-yucu! SîNe SıRRı-TûRun SûRu
cÂN KardeşİZ-MukaRReb-İZ!. BİZ-BİR-İZ HaYY da YAŞA-n-ÂN!..
11.04 10. 19:19
O NoKTa-da..
- MINA
- Özel Üye
- Mesajlar: 2740
- Kayıt: 25 Eki 2008, 02:00
Ey zerreden kürreye kainatı kudret parmağında tutan Rabbim
Ey eşya aynasında hakikatı görmek isteyenlere Zatını yansıtan Rahman
Ey kendine muhtaç olanlara ilahi azametini titreyen ruha hissettiren Rahim
Ey Zatına aşık olanları , kendini sevenlerle tanıştırarak teselli eden Allahım
Verdiğin nimetlere şükür etme gücünü bulmak için , sağanak yağmurdaki damla adedince şükür etsek , işlediğimiz günah deryasındaki kiri temizlemez ama , asla ümidimizi kaybetmeyeceğiz.
Sevdiklerinin muhabbetine düştük , aşk şerbeti içersinde , acılığımız görünmez oldu, onların hürmetine bizi de dahil eyle.Lütfunla yaşattığın bu kalbe zatına perde olacak sevgiyi koma.
Hüzün çiçeği gibi boynu bükük , kalbi kırık , dili titrek , gözü yaşlı , boynu bükük bir dille duadan başka birşey gelmez elimizden. Muhkem dağlar kadar günahla kapında duran bu mücrim , rahmetinden öylesine ümidvar ki Züleyhanın Yusufu özlemesinden daha çok bir aşkla beklemekte eşyanın hakikatını görmek için.
Hasretinden yanan gönüllerin ateşi can olanları yaksa dahi , dumanı götüren rüzgar ırak yüreklere ulaşır diye rahmetinin peşine düştük.
Bizi seni sevenlerin sevgisinden uzak tutma.
amin.amin.amin
''Ve Allah'a Sımsıkı Sarılın...''
Hacc / 78
Hacc / 78
-
- Dost Üye
- Mesajlar: 98
- Kayıt: 30 Eyl 2007, 02:00
- MINA
- Özel Üye
- Mesajlar: 2740
- Kayıt: 25 Eki 2008, 02:00
-
- Dost Üye
- Mesajlar: 98
- Kayıt: 30 Eyl 2007, 02:00
Mina Canımızın kırmızı gülünün kokusu gönlümüzü bir hoşetti. O hoşlukla nette ararken Mevlana'dan bu dizeleri buldum ve Muhammedinur'unGül Kokan Gül Yüzlü Aşıklarınasunmak istedim...
GÜLÜNAŞKI
GönlünbaharındaNisanyağmuruyla
SulananAşkTarlası,
Gültohumunuiçineatar.
Yârınilkbaştafarkındasızlığıiçinde
Gafilavlanır!.
Heyhat,negüzelbiravlanıştır,
Ahederbugönülyavaşyavaş,
Tohumpatlar,subulur.
Kendindenhabersizkaranlıkiçindeyükselir.
Şemsileilkbuluşma,onusonsuzadeksarhoşeder.
Herdem,heran,onakavuşmaarzusuyla,
Yükselir,yineyükselir.
Bilmezki,odenliYüksekveYücedir.
Ümitsizcedüşmüştüriçinehasret,
Acıçeker,Aheder,Ahıperdeeder.
Nafile,ümitsizdirbuvuslat!.
Güniçindeonunladansederken,
Gecekaranlığındaayileavunurgönül.
Onunilkışığıiledansetmekiçin,
Beklerdurur,sabreder,haziçinde.
Güngelir,VakitTamamolur.
Onunohaliiçinde,
Yeşillerinbağrından,
KıpkırmızıYAKUTrenkli
SonsuzluğunsimgesiGÜL,
BirNazaretsinkendinediyeŞems,
Aşkınıntesirlerinisunarona.
Açar,açar,yanar,yanar,
Coşar,coşar.
Heyhatnafile!..
Şemsdirbu,herkeseveriradaletiyle.
BucoşkuarttıkçaKendinde,
Gül,renginialırtamhaliyle.
Kokusunualır,cezbeyegirerAŞKiçinde.
Buvuslatbitmeznafile.
AmanevarkiGüneş,oGülileövünür.
İşteGülYüzlülerinhaliböylebiline!.
Aşk-ıMuhammediyeileyanan
GönüllerinBitmezTükenmezSevgisi,
VeKokusu,böyleneşredergönüllere.
SIRRAerensusmalı!.
Gülgibikokmalı.
Mevlânadan
GÜLÜNAŞKI
GönlünbaharındaNisanyağmuruyla
SulananAşkTarlası,
Gültohumunuiçineatar.
Yârınilkbaştafarkındasızlığıiçinde
Gafilavlanır!.
Heyhat,negüzelbiravlanıştır,
Ahederbugönülyavaşyavaş,
Tohumpatlar,subulur.
Kendindenhabersizkaranlıkiçindeyükselir.
Şemsileilkbuluşma,onusonsuzadeksarhoşeder.
Herdem,heran,onakavuşmaarzusuyla,
Yükselir,yineyükselir.
Bilmezki,odenliYüksekveYücedir.
Ümitsizcedüşmüştüriçinehasret,
Acıçeker,Aheder,Ahıperdeeder.
Nafile,ümitsizdirbuvuslat!.
Güniçindeonunladansederken,
Gecekaranlığındaayileavunurgönül.
Onunilkışığıiledansetmekiçin,
Beklerdurur,sabreder,haziçinde.
Güngelir,VakitTamamolur.
Onunohaliiçinde,
Yeşillerinbağrından,
KıpkırmızıYAKUTrenkli
SonsuzluğunsimgesiGÜL,
BirNazaretsinkendinediyeŞems,
Aşkınıntesirlerinisunarona.
Açar,açar,yanar,yanar,
Coşar,coşar.
Heyhatnafile!..
Şemsdirbu,herkeseveriradaletiyle.
BucoşkuarttıkçaKendinde,
Gül,renginialırtamhaliyle.
Kokusunualır,cezbeyegirerAŞKiçinde.
Buvuslatbitmeznafile.
AmanevarkiGüneş,oGülileövünür.
İşteGülYüzlülerinhaliböylebiline!.
Aşk-ıMuhammediyeileyanan
GönüllerinBitmezTükenmezSevgisi,
VeKokusu,böyleneşredergönüllere.
SIRRAerensusmalı!.
Gülgibikokmalı.
Mevlânadan
- MINA
- Özel Üye
- Mesajlar: 2740
- Kayıt: 25 Eki 2008, 02:00
BAK CANım kardeşim, BİR GÖNÜLdaşımız ne HOŞ dua buyurmuş BİZce...
Elhamdülillâhi Rabbil âlemîn..
BİZe de CAN-ı gönülden aminn demek düşer inşallah...HAS-AN yazdı:ACI VE TATLI LOKMADA BU SİTEDE BİZİ BİR ARAYAN GETİREN İNSAN GİBİ İNSANLARA ALLAH'IM C.C HER DAİM RAHMETİNDE BULUNSUN
Elhamdülillâhi Rabbil âlemîn..
''Ve Allah'a Sımsıkı Sarılın...''
Hacc / 78
Hacc / 78
-
- Dost Üye
- Mesajlar: 98
- Kayıt: 30 Eyl 2007, 02:00
Bu güzel duaya amin..amin..Allah razı olsun, gönülden kopup gelmiş ne içten bir dua...
Muhammed Suresi 7.Ayette Yüce Allah
"Ey iman edenler! Eğer siz Allah'a (Allah'ın dinine) yardım ederseniz O da size yardım eder, ayaklarınızı kaydırmaz." der.
Sanki Muhammedinur sitemiz, bu ayetin tecelli ettiği eşsiz bir mekan. Tüm mensupları Allah'ın dinine hizmet etme gayret ve çabasında.Allah'ın dinine en güzel nasıl yardımcı olabilirim, Allah Aşkının, Onun Resulünün ve Resulünün Varisi olan evliyaullahın sevgisinin tohumlarını nasıl gönüllere saçabilirim kaygısında.Şükründen acizim Rabbim, layık olmadığım halde, beni böyle nadide bir toplulukla tanıştırdı.
Allah cümlenizden razı olsun, hizmetlerinizi daim eylesin.
Muhammedi muhabbetlerimle
Muhammed Suresi 7.Ayette Yüce Allah
"Ey iman edenler! Eğer siz Allah'a (Allah'ın dinine) yardım ederseniz O da size yardım eder, ayaklarınızı kaydırmaz." der.
Sanki Muhammedinur sitemiz, bu ayetin tecelli ettiği eşsiz bir mekan. Tüm mensupları Allah'ın dinine hizmet etme gayret ve çabasında.Allah'ın dinine en güzel nasıl yardımcı olabilirim, Allah Aşkının, Onun Resulünün ve Resulünün Varisi olan evliyaullahın sevgisinin tohumlarını nasıl gönüllere saçabilirim kaygısında.Şükründen acizim Rabbim, layık olmadığım halde, beni böyle nadide bir toplulukla tanıştırdı.
Allah cümlenizden razı olsun, hizmetlerinizi daim eylesin.
Muhammedi muhabbetlerimle
-
- Dost Üye
- Mesajlar: 98
- Kayıt: 30 Eyl 2007, 02:00
İş yerinde Lodosla kabarıp, yükselen dalgaların kıyıya vuruşlarını dinlerken, Hayatı düşündüm, dedim ki hayat, böyle dalgalı, fırtınalı bir deniz gibi
Kimi zaman ürkütücü, endişe verici, ama bu delirmiş denizin ortasında, sükut içinde Hüdai Yolunda ilerleyebilenler var. Aziz Mahmud Hüdai Hazretleri, bir Cuma kayıkla Üsküdardan Sultanahmet camiine vaaz vermek için geçmek ister. Hava fırtınalıdır ve deniz adeta delirmiştir. Hiçbir kayıkçının, o havada denize çıkmayı gözü kesmez. Ancak, birisi Efendim der, ben sizi geçirmek istiyorum. Kayığa bindiklerinde, Besmele ile çıkarlar yola. Kayıkçı, Hüdai Hazretlerinin söylediği istikamette gider ve hayretler içinde kalır. Kayığın her iki tarafında deniz fırtına ile çalkalanırken, onların geçtiği güzergah sütlimandır. O tarihten sonra o istikamet Hüdai Yolu diye anılır olur.
Hayat ta böyle, bazen süt liman, bazen de fırtınalarla bizi alabora edercesine delirmiş bir deniz. Ama, bu denizin ortasında Hüdai Yolunu seçenlerdenseniz, yani Hakka Teslimiyetiniz tamsa ne yıkılır, ne de alabora olursunuz. Güven içinde, UKBA limanına ulaşırsınız. Ne mutlu Şeksiz, şüphesiz HAKKA TESLİM OLANLARA Bir gün abdest alırken, Allahı düşündüm. O an içimden taa derinlerden bir ses sanki bana nasihat ediyordu. Olur ya bazen, nefsinizin sustuğu anlarda, içten birinin konuştuğunu hissedersiniz. Kimileri ona vicdanın sesi derler Halbuki, vicdanın sesi denilen içinizdeki, özünüzdeki ALLAHın seslenişidir. O ses bana diyordu ki; Kendine güvenenler yolda kaldı, yalnız Allah a güvenenler, Ona teslim olanlar maksuda erdi.
Bazen, o kısıtlı aklımızla, sınırlı kudretimizle her şeyin, üstesinden geleceğimizi sanıyor, bilmeden eleştiriyor, yargılıyor, kendimizi bir adam sanıp, ahkamlar kesiyoruz. Mevlana mesnevisinde Gökler ve yeri elma farzet ki, Allahın kudret ağacından yetişir.Sen elmanın içindeki kurt gibisin.Ne ağaçtan haberin var, ne bahçıvandan. Elmayı del çık da etrafına bak der. Bizde bu misal, elmanın içindeki kurt gibi yaşayıp gidiyoruz. Baş gözümüz açık, görüyoruz diyoruz. Aslında, sadece bakıyoruz. Bakmakla görmek arasında dağlar kadar fark var. Ama, ne yazıktır ki biz bunu hala fark edemedik. Resulullah, Bu dünyada ama olan, ahirette de amadır der. Henüz bilemedik, henüz göremedik ve maalesef henüz olamadık Bunları düşünürken gönlüme bazı mısralar düştü:
Cevizi kırmayan, hepsini kabuk sanır.
Hakikatini bilmeyen, kendini et kemik tanır.
MUKARREB sen gör hakikati, bul can içre canı,
Bulmadan göçer isen ol canı,
Ardınca derler, Ama geldi, Ama gider.
Dilerim ki, Yüce Allah bizleri son nefesimizi vermeden, amalıktan kurtarır ve kendisine hakiki KUL olanlardan eyler, inşallah.
Muhammedi Muhabbetle
Mukarreb
Hayat ta böyle, bazen süt liman, bazen de fırtınalarla bizi alabora edercesine delirmiş bir deniz. Ama, bu denizin ortasında Hüdai Yolunu seçenlerdenseniz, yani Hakka Teslimiyetiniz tamsa ne yıkılır, ne de alabora olursunuz. Güven içinde, UKBA limanına ulaşırsınız. Ne mutlu Şeksiz, şüphesiz HAKKA TESLİM OLANLARA Bir gün abdest alırken, Allahı düşündüm. O an içimden taa derinlerden bir ses sanki bana nasihat ediyordu. Olur ya bazen, nefsinizin sustuğu anlarda, içten birinin konuştuğunu hissedersiniz. Kimileri ona vicdanın sesi derler Halbuki, vicdanın sesi denilen içinizdeki, özünüzdeki ALLAHın seslenişidir. O ses bana diyordu ki; Kendine güvenenler yolda kaldı, yalnız Allah a güvenenler, Ona teslim olanlar maksuda erdi.
Bazen, o kısıtlı aklımızla, sınırlı kudretimizle her şeyin, üstesinden geleceğimizi sanıyor, bilmeden eleştiriyor, yargılıyor, kendimizi bir adam sanıp, ahkamlar kesiyoruz. Mevlana mesnevisinde Gökler ve yeri elma farzet ki, Allahın kudret ağacından yetişir.Sen elmanın içindeki kurt gibisin.Ne ağaçtan haberin var, ne bahçıvandan. Elmayı del çık da etrafına bak der. Bizde bu misal, elmanın içindeki kurt gibi yaşayıp gidiyoruz. Baş gözümüz açık, görüyoruz diyoruz. Aslında, sadece bakıyoruz. Bakmakla görmek arasında dağlar kadar fark var. Ama, ne yazıktır ki biz bunu hala fark edemedik. Resulullah, Bu dünyada ama olan, ahirette de amadır der. Henüz bilemedik, henüz göremedik ve maalesef henüz olamadık Bunları düşünürken gönlüme bazı mısralar düştü:
Cevizi kırmayan, hepsini kabuk sanır.
Hakikatini bilmeyen, kendini et kemik tanır.
MUKARREB sen gör hakikati, bul can içre canı,
Bulmadan göçer isen ol canı,
Ardınca derler, Ama geldi, Ama gider.
Dilerim ki, Yüce Allah bizleri son nefesimizi vermeden, amalıktan kurtarır ve kendisine hakiki KUL olanlardan eyler, inşallah.
Muhammedi Muhabbetle
Mukarreb
- Gariban
- Moderatör
- Mesajlar: 2834
- Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00
Sevgili Can Kardeşimiz Mukarreb,
Kıymetli yazınızı tüylerimiz ürpererek okuduk, Allah razı olsun. Ailenize ve size duacıyız inşaallah.
Aziz Mahmud Hudai hz.nin TGRT de yayınlanan filmini seyrettiğimde 1993 yılları idi sanırım. Çok etkilenmiş bu tesir altında Üsküdarda türbesini ziyaret etmiş ve orada kendisinin talebesi olmak istediğimi söylemiş idim. Filmi kare kare ezberlemiş yaşadıklarını tanıştığım herkese anlatır olmuş idim. O göğsüne guyumu dayadıkça benimde içime bir kor düşmüş idi.
Ne ilginç bir hadisedir ki, seneler sonra 8 yıl önce bir yakınımızın Hakk dostu bir ağabeyi vardı, onun vefatı üzerine evine baş sağlığına gitmiş idik. Evinde doğru dürüst bir eşyası olmayan , bir kaç sandalye ve bir kanepeden başka salonda hiç bir şeyi olmayan mütevazi bir ev idi. Vitrinli bir dolab vardı ve duvarda bir kabe resmi asili idi, dolabın içinde sadece bir tek kitap vardı çok ilgimi çekti, baktığımda Aziz Mahmud Hudai hz.nin isminin kitap üzerinde olduğunu gördüm. Bu mübareğin vefat ettiği gün hanimi olanları söyle anlatmakta idi: "Ben aygaz katalitik sobayı yakmaya çalışıyor. sobanın çakmağı düğmeye defalarca basmama rağmen çalışmıyordu. beyim vefat etmiş odada uzanıyordu, ne edeceğimi şaşırmış idim, dışarıda kar yağıyordu, hava çok soğuk idi, bir den iki genç adam kapıyı çaldılar, açtım kimsiniz siz dedim, biz elektrik idaresinden geliyoruz dediler. Oğlum beyim vefat etti, çok soğuk bu sobayı da yakamadım. Böyle deyince içeri girdiler, birisi sobaya yürüdü, oburu beyime doğru gitti, sobaya giden düğmeye bir kez bastı ve soba yani verdi, diğeri beyimi sarmaladı, çenesini usulüne Göre bağladı ve onu hazırlamıştı. Sonra selam verip gittiler. Arkalarından dışarı baktığımızda sokakta kimseyi göremedik."
Bu hadise beni çok düşündürmüş idi. Hemen oradan yakinimiz olan Hasan Bey'e geldik. Ağabeyinin vefatına çok üzülmüştü. Sordum: Nasıl bir insandı Hasan Bey dedim.
Hasan Bey: Hakk dostu idi. Ömrü boyunca kimseyi kırmamıştır. Çocukluğundan beri namazını bırakmamış ve yürüdüğü çizgide sürekli ilerleme göstermiş hep daha iyiye gitmişti. Bir yerde bir kasabada tesbihat var dediler mi, ne yapar eder oraya gider, uzak yakin demez, muhakkak oraya giderdi. Allah deseniz biraz Hakk Teala'dan bahsetseniz, çok duygulanır çocuk gibi bir köşeye çekilir duygulanır ağlar idi. Son zamanlarında , bir gün dedi ki: Ya Hasan, annemizi ve babamızı bugünlerde evin içinde birden görmekteyim. Bir gün sordum, anne baba orda ne yer içersiniz? Dediler ki oğlum "MELEKLER NE YER İÇER Kİ?"...
Hasan Bey'i ilk defa ağlarken görmüş idim, gözlerim dolmuş , sözler içime işlemişti. Ateşim daha da alevlenmiş idi. İngiltereye dönünce, aklim sürekli bu hadiseler ile meşgul olmaya başladı. Aklımdan çıkmıyordu, kendi kendime düşünüyordum yaşamı çok hafife almış, kariyer peşinde kosan birimi olacaktım yoksa kendi kimliğimi ve içimde yanan ateşin sebebini mi araştıracaktım? Bir Kur'an-ı Kerim meali vardı onu açtım başladım okumaya, hanıma da arada okuyordum, sonra tatil için İstanbul a geldim bir haftalığına. Sahaflara gittim, 3 ciltlik mesneviler vardı, hemen satın aldım. İngiltereye getirdim, sabahları namaza kalkıyordum, arada tek tuk namaza başlamıştım. Geceleri ve sabahları kılıyordum ve bunu beş vakide çıkarmıştım, sabahları kalkıp erkenden mesneviyi okurdum, 4 ayda kitapları bitirmiş idim. Geceleri rüya görür ve tabirini mesnevinin bir gün sonraki okuyacağım yerlerinde buluyordum. Daha sonra sade ALLAH dostlarının eserlerini okumak azmi içinde oldum. Kur'an ve hadis ve Hakk dostlarının kitapları dışında bir kitap okumuyordum. Dediğiniz camideki Fatiha sonrasındaki "Eyyuhellezine Amenu " hitabı, hep içimi titretir ve Türkiyedeki camilerde okunan Kur'an ve kıldığım namazlar hep başkadır. Sözleriniz bana bunları anımsattı .
Selam sevgi ve Dua ile
GaribAN
-
- Dost Üye
- Mesajlar: 98
- Kayıt: 30 Eyl 2007, 02:00
Allah razı olsun Gariban Kardeşim;
Sayenizde, bir Hak dostunu Hasan Bey'in kıymetli ağabeyini de tanımış olduk. Ruhuna fatihalar gönderelim inşallah...Kendisine Yüce Rabbim gani gani rahmet eylesin.
Sizin de "Hakiki Kul" olma yolundaki gayretinize hayran oldum. Allah sevdikleri zümresine sizi de dahil eylesin,inşallah...
Muhammedi muhabbetle...
- halimkok
- Özel Üye
- Mesajlar: 3843
- Kayıt: 09 Ağu 2007, 02:00
Değerli Mukarreb Kardeşimiz, sözleriniz;Mukarreb yazdı:Ama, bu denizin ortasında Hüdai Yolunu seçenlerdenseniz, yani Hakka Teslimiyetiniz tamsa ne yıkılır, ne de alabora olursunuz. Güven içinde, UKBA limanına ulaşırsınız. Ne mutlu Şeksiz, şüphesiz HAKKA TESLİM OLANLARA
Aziz Mahmud Hüdâi Hazretlerinin (Allah' ın selâmı üzerine olsun)
isminin (gönlümüzce) açılımı gibi...
HUDAİ ; HU ile DAİM' iyete ulaşanlar... HU ile DAİM OL-ANlar...
Evladınızı kaybetmiş olmanız (mekanı cennet olsun) ne kadar üzdü ise gönlümüzü...
Yaşadıklarınızı OKUmak öylesine mutlu etti.
Gariban CANımızın dediği gibi; Ailenize ve size duacıyız inşallah...
Muhammedi Muhabbetle...
[img]http://www.muhammedinur.com/photos/galleries/avatars/muhammedinurimza.jpg[/img]
- MINA
- Özel Üye
- Mesajlar: 2740
- Kayıt: 25 Eki 2008, 02:00
-
- Dost Üye
- Mesajlar: 98
- Kayıt: 30 Eyl 2007, 02:00
Halim Kök Kardeşim demiş ki
"Değerli Mukarreb Kardeşimiz, sözleriniz;
Aziz Mahmud Hüdâi Hazretlerinin (Allah' ın selâmı üzerine olsun)
isminin (gönlümüzce) açılımı gibi...
HUDAİ ; HU ile DAİM' iyete ulaşanlar... HU ile DAİM OL-ANlar... "
O pak gönlünüzde oluşan açılım, sözlerimle anlatmak istediklerimden daha öz ve daha manalı olmuş, Halim Kardeşim..."Hu ile Daim Olanlar" ne güzel bir ifade. Allah razı olsun.
Nasıl ki denize teslim olan yüzmeyi öğrenir, Allah'a teslim olan da her neyle karşılaşırsa karşılaşsın hayatı cennet gibi yaşamayı öğrenir. Allah'a teslim olan için O'nun cefası da , Lütfu da hoştur. Mevlana "Aşk; davaya benzer, cefa çekmek de şahide, şahidin yoksa davayı kazanamazsın." der. Ben de hep ilahi aşkı arzuladığımdan, hayatta yaşadığım cefayı hep şahidim olarak gördüm, razı oldum. Tek Dileğimiz AŞK DAVASINI kazananlardan olabilmek...
Dualarınıza ihtiyacım var, kardeşim...Sizler de dualarımdasınız.
Allah cümlemizin yar ve yardımcısı olsun...
Muhammedi Muhabbetle...
"Değerli Mukarreb Kardeşimiz, sözleriniz;
Aziz Mahmud Hüdâi Hazretlerinin (Allah' ın selâmı üzerine olsun)
isminin (gönlümüzce) açılımı gibi...
HUDAİ ; HU ile DAİM' iyete ulaşanlar... HU ile DAİM OL-ANlar... "
O pak gönlünüzde oluşan açılım, sözlerimle anlatmak istediklerimden daha öz ve daha manalı olmuş, Halim Kardeşim..."Hu ile Daim Olanlar" ne güzel bir ifade. Allah razı olsun.
Nasıl ki denize teslim olan yüzmeyi öğrenir, Allah'a teslim olan da her neyle karşılaşırsa karşılaşsın hayatı cennet gibi yaşamayı öğrenir. Allah'a teslim olan için O'nun cefası da , Lütfu da hoştur. Mevlana "Aşk; davaya benzer, cefa çekmek de şahide, şahidin yoksa davayı kazanamazsın." der. Ben de hep ilahi aşkı arzuladığımdan, hayatta yaşadığım cefayı hep şahidim olarak gördüm, razı oldum. Tek Dileğimiz AŞK DAVASINI kazananlardan olabilmek...
Dualarınıza ihtiyacım var, kardeşim...Sizler de dualarımdasınız.
Allah cümlemizin yar ve yardımcısı olsun...
Muhammedi Muhabbetle...
- Gariban
- Moderatör
- Mesajlar: 2834
- Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00
- Gariban
- Moderatör
- Mesajlar: 2834
- Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00
Az daha unutyordum. Cerrahi tarikatını incelerseniz, Pir Nureddin Cerrahi (k.s) ismine rastlarsınız. O mubaregin de öleceklerini önceden bilmek ile ilgili bir duası var söyle demekte:
"Ya Rabbi,
Benim dervişlerim öleceklerini bilsinler ve
hatta etrafindakilerede bildirsinler."
diye hatırlamaktayım. Bu yüzden Cerrahi şeyhlerinin bununla ilgili bazı hadiselerini duymustum. Şeyh Muzaffer Özak Efendi 'nin talebesinin anlattıklarından hatırladıgım kadarıyla:
Bir gün eve iki zat geldiler, gözlerime öyle bir baktılarki birden cok tesirinde kaldim. Efendim onları görünce hemen iceriye gecip ikindi namazına koyuldu, bende gittim ikindinin farzını kılmaya başladım ve farz bitince hemen hizmet etmek icin yanına gittim. O ise o sırada eve telefon actı ve onlara telefonda ailesine benim şeylerimi hazırlayın, yani ceyizlerimi der gibi yani, Edirne Kapı gözüktü dedi...
Sonra bana döndü: "Nerde o zatlar dedi" . Efendim gittiler kayboldular dedim. Kalktı, paltosunu giydirdim, bizlerle kucaklaştı ve döndü dükkana dogru baktı Allah'a emanet dedi. Eve gittikten sonra ordakilerle helalleşiyor ve sabaha karsı vefat ediyor. Dünyanın dört bir yanından talebeler geliyor, degişik yabancı ülkelerden insanlar geliyor cenazesine. Kabre cesedini indirmeden önce, gecmişte gözlerinin üzerine Kerbela'dan getirilmiş Ehlibeyt topragından yapılmış mühürlü bir taş vardı , onun vasiyeti üzerine ufalanıp göz oyuklarına koyulmasını istemişti. Ufalayıp gözünün üzerine koyuldu bu taş, sonra gozlerinden aşagı yönde agzına dogru(yercekiminden etkisiz istikamette) iki damla yaş geliyor.Yüzü pespembe olup parlamıştı. Bunu görunce, Şeyh Nazım naaşına yönelerek, Muzaffeeer kendine gel ! Örtün cabuk ! deyip onu örtüyorlar. Sonra kabre indirdiklerinde, oglu Cüneyt dediki bana: "Ibrahim Amcacım, o senin gördügün gözyaşı kabre indirdigimiz zaman kan rengine döndü."
Bu hadiseyi Ibrahim beyin agzından şu linkte dinleyebilirsiniz:
Selam ve sevgiyle
GaribAN
"Ya Rabbi,
Benim dervişlerim öleceklerini bilsinler ve
hatta etrafindakilerede bildirsinler."
diye hatırlamaktayım. Bu yüzden Cerrahi şeyhlerinin bununla ilgili bazı hadiselerini duymustum. Şeyh Muzaffer Özak Efendi 'nin talebesinin anlattıklarından hatırladıgım kadarıyla:
Bir gün eve iki zat geldiler, gözlerime öyle bir baktılarki birden cok tesirinde kaldim. Efendim onları görünce hemen iceriye gecip ikindi namazına koyuldu, bende gittim ikindinin farzını kılmaya başladım ve farz bitince hemen hizmet etmek icin yanına gittim. O ise o sırada eve telefon actı ve onlara telefonda ailesine benim şeylerimi hazırlayın, yani ceyizlerimi der gibi yani, Edirne Kapı gözüktü dedi...
Sonra bana döndü: "Nerde o zatlar dedi" . Efendim gittiler kayboldular dedim. Kalktı, paltosunu giydirdim, bizlerle kucaklaştı ve döndü dükkana dogru baktı Allah'a emanet dedi. Eve gittikten sonra ordakilerle helalleşiyor ve sabaha karsı vefat ediyor. Dünyanın dört bir yanından talebeler geliyor, degişik yabancı ülkelerden insanlar geliyor cenazesine. Kabre cesedini indirmeden önce, gecmişte gözlerinin üzerine Kerbela'dan getirilmiş Ehlibeyt topragından yapılmış mühürlü bir taş vardı , onun vasiyeti üzerine ufalanıp göz oyuklarına koyulmasını istemişti. Ufalayıp gözünün üzerine koyuldu bu taş, sonra gozlerinden aşagı yönde agzına dogru(yercekiminden etkisiz istikamette) iki damla yaş geliyor.Yüzü pespembe olup parlamıştı. Bunu görunce, Şeyh Nazım naaşına yönelerek, Muzaffeeer kendine gel ! Örtün cabuk ! deyip onu örtüyorlar. Sonra kabre indirdiklerinde, oglu Cüneyt dediki bana: "Ibrahim Amcacım, o senin gördügün gözyaşı kabre indirdigimiz zaman kan rengine döndü."
Bu hadiseyi Ibrahim beyin agzından şu linkte dinleyebilirsiniz:
Selam ve sevgiyle
GaribAN
- halimkok
- Özel Üye
- Mesajlar: 3843
- Kayıt: 09 Ağu 2007, 02:00
Muhyiddin Arabi Hazretleri
Fûsusu'l - Hikem' de
Üzeyr Kelimesindeki Kader Hikmeti
Başlıklı kısımda buyurur ki;
Bilinmelidir ki, KAZA Allah ın eşyadaki hükmüdür.
Allah ın şeylerdeki hükmü ise o eşyayı ve onların durumunu bilmesine bağlıdır.
Bu bilgiyi ise gerçekte bulundukları duruma göre bilinenler Allah a vermiştir.
KADER ise (İlahi ilimdeki bulunuşlarına) herhangi bir ilave olmaksızın
eşyanın bulundukları durumun (dışta var olmak üzere) zamanlamasını yapmaktır.
O halde kaza ya da eşya hakkında verilen hüküm, eşyanın kendisine göre verilmiştir.
Bu ise;
kalbi olan ya da gördüğü halde kulak veren" (50:37)
kimse için kader sırrının ta kendisidir.
Böylece Allah için yetkin kanıt sabit olmuştur.(6:149)
Gerçekte hüküm veren kişi zatının gerektirdiği şekilde hakkında hüküm verdiği meseleye uyar.
Hükme konu olan şey ise bulunduğu durum itibariyle hakkında belirli bir şekilde hüküm veren kimsede hüküm sahibidir.
O halde her hakim, verdiği hüküm nedeniyle hükme konu olur.
Bu meseleyi iyice öğren!
Çünkü kader, ancak çok açık olduğu için bilinmemiş dolayısıyla anlaşılmamış,
onu araştırma ve öğrenme ısrarı ise artmıştır.
İnsanın öleceğini bilebilmesinden açılınca konu yararlı olacağı düşüncesiyle aktarmak istedim.
Muhammedi Gönüllerinize Muhammedi Mutluluklar dilerim
Cumamız Mübarek olsun inşallah
Fûsusu'l - Hikem' de
Üzeyr Kelimesindeki Kader Hikmeti
Başlıklı kısımda buyurur ki;
Bilinmelidir ki, KAZA Allah ın eşyadaki hükmüdür.
Allah ın şeylerdeki hükmü ise o eşyayı ve onların durumunu bilmesine bağlıdır.
Bu bilgiyi ise gerçekte bulundukları duruma göre bilinenler Allah a vermiştir.
KADER ise (İlahi ilimdeki bulunuşlarına) herhangi bir ilave olmaksızın
eşyanın bulundukları durumun (dışta var olmak üzere) zamanlamasını yapmaktır.
O halde kaza ya da eşya hakkında verilen hüküm, eşyanın kendisine göre verilmiştir.
Bu ise;
kalbi olan ya da gördüğü halde kulak veren" (50:37)
kimse için kader sırrının ta kendisidir.
Böylece Allah için yetkin kanıt sabit olmuştur.(6:149)
Gerçekte hüküm veren kişi zatının gerektirdiği şekilde hakkında hüküm verdiği meseleye uyar.
Hükme konu olan şey ise bulunduğu durum itibariyle hakkında belirli bir şekilde hüküm veren kimsede hüküm sahibidir.
O halde her hakim, verdiği hüküm nedeniyle hükme konu olur.
Bu meseleyi iyice öğren!
Çünkü kader, ancak çok açık olduğu için bilinmemiş dolayısıyla anlaşılmamış,
onu araştırma ve öğrenme ısrarı ise artmıştır.
İnsanın öleceğini bilebilmesinden açılınca konu yararlı olacağı düşüncesiyle aktarmak istedim.
Muhammedi Gönüllerinize Muhammedi Mutluluklar dilerim
Cumamız Mübarek olsun inşallah
[img]http://www.muhammedinur.com/photos/galleries/avatars/muhammedinurimza.jpg[/img]
- nur-ye
- Özel Üye
- Mesajlar: 9091
- Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00
- nur-ye
- Özel Üye
- Mesajlar: 9091
- Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00
mukarreb yazdı:
Kulihvanım,MinaCanımvebütünMuhhammedinurYÂRÂNLARIM,
ŞuHüzünlüDünyaGurbetinde,aynıdilikonuşabildiğimCandaşlarım,
MuhammediYoldayoldaşlarım,
MuhammediHâldeHâldaşlarım,
YücelerYücesiAllahcümlenizdenrazıolsun
Muhammedimuhabbetlerimle...
***''HayrDUAn,DOSTununDudağındadır!..''
Kulİhvani
SEVgiliKardeşimمقرب,
ÇİLEÇÖLÜndekikumfırtınasınatutuluşunuzu
İçimiztitreyetitreyegÖZyAŞImızlaOKUduk
zAHMETçekeçekeOrAHMETANılıyor.
ODERYAdadamlaOLduğumuzuANLAdıkça
İnsanANcakİNSANlığınıBİLebiliyor-BULabiliyor.DeğilMi?
ALLAHuZü'lCELALivelİKRAMımızİzniveİNAYETiyle,
RESULULLAHSALLallahualeyhiveselleminŞİFAlıŞEFAATıhürmetine,
HAKKDOSTuPİRimİZinHİMMETiyleuzaklarımızYAKÎNOlsunİNŞAALLAH!....
ALLAHÜMMESALLİALASEYYİDİNAMUHAMMEDİNVEALAALİSEYYİDİNAMUHAMMED
ElhamdülillahiRabbilalemin
MuhaMMediMuHABBEtlerimİZle!....
- Gariban
- Moderatör
- Mesajlar: 2834
- Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00
Sevgili Halim Canım,
Ibn Arabi (k.s) hep SEK icmekte bu yüzden bu garib ondan bir nakil oldugunda hazmetmekte acziyete duşmekte. Acizane anladıgım :
Haklarında bilerek bilmeyerek EL-Hakim olan ALLAH'tan hüküm talebinde bulunanlar , hükmü verecek olanı hüküm vermek durumunda bırakır. O halde her OL-AN da verilen hükümler yani Emrullah , Şeenullah halinde ZAMAN algisinda dizilip, cereyan ederken , OL-AN oluşlarının hükümleri, haklarında hüküm verilen eşyayı ve hükme tabi olan hilkati maddeten ve manen kapsar. Kaza Muradullah'tır. Yaşanan olan La ilahe illa Allah tarlası ise Emrullah'ın ve Kader'in işledigi yerdir.
Tum hilkat yaşamlarını sürdürmek egilimindedirler, daimiyetleri icin sürekli Hakk Teala'dan talebde bulunurlar. Bunun icinde aklı olan bir insanın kendi dille yaşamının daimiyetinin talebini dilemesi dahil oldugu gibi, o insanin vücudu azalarında yaşam sürdüren mikrop ve bakterilerin de kendi halleri ile Rabblerinden talebi olmaktadır. Bu taleb ise hakklarinda hüküm verecek olan Rabblerine yonelik olup, bu hükümler ise Muradullah'a uyarak verilir.
O halde olecek olan kişinin ölüm hükmü, icinde olecek olanı kapsadıgından dolayı, emrullah'ı kalben duyan ve buna şahid olan kişi Allah dilerse bunu bile bilir. O âyeti kerimeyi tam olarak verirsek :
Kaf Suresi [50/37]:
إِنَّ فِي ذَلِكَ لَذِكْرَى لِمَن كَانَ لَهُ قَلْبٌ أَوْ أَلْقَى السَّمْعَ وَهُوَ شَهِيدٌ
İnne fi zalike le zikra li men kane lehu kalbun ev elkas sem'a ve huve şehid: Şübhesiz ki bu söylenende kalbi olan yâhud şuhud halinde kulak tutan kimse için uyandıracak bir ıhtar vardır
ALLAH c.c en dogrusunu bilir...
Selam ve sevgiyle
GaribAN
Ibn Arabi (k.s) hep SEK icmekte bu yüzden bu garib ondan bir nakil oldugunda hazmetmekte acziyete duşmekte. Acizane anladıgım :
Haklarında bilerek bilmeyerek EL-Hakim olan ALLAH'tan hüküm talebinde bulunanlar , hükmü verecek olanı hüküm vermek durumunda bırakır. O halde her OL-AN da verilen hükümler yani Emrullah , Şeenullah halinde ZAMAN algisinda dizilip, cereyan ederken , OL-AN oluşlarının hükümleri, haklarında hüküm verilen eşyayı ve hükme tabi olan hilkati maddeten ve manen kapsar. Kaza Muradullah'tır. Yaşanan olan La ilahe illa Allah tarlası ise Emrullah'ın ve Kader'in işledigi yerdir.
Tum hilkat yaşamlarını sürdürmek egilimindedirler, daimiyetleri icin sürekli Hakk Teala'dan talebde bulunurlar. Bunun icinde aklı olan bir insanın kendi dille yaşamının daimiyetinin talebini dilemesi dahil oldugu gibi, o insanin vücudu azalarında yaşam sürdüren mikrop ve bakterilerin de kendi halleri ile Rabblerinden talebi olmaktadır. Bu taleb ise hakklarinda hüküm verecek olan Rabblerine yonelik olup, bu hükümler ise Muradullah'a uyarak verilir.
O halde olecek olan kişinin ölüm hükmü, icinde olecek olanı kapsadıgından dolayı, emrullah'ı kalben duyan ve buna şahid olan kişi Allah dilerse bunu bile bilir. O âyeti kerimeyi tam olarak verirsek :
Kaf Suresi [50/37]:
إِنَّ فِي ذَلِكَ لَذِكْرَى لِمَن كَانَ لَهُ قَلْبٌ أَوْ أَلْقَى السَّمْعَ وَهُوَ شَهِيدٌ
İnne fi zalike le zikra li men kane lehu kalbun ev elkas sem'a ve huve şehid: Şübhesiz ki bu söylenende kalbi olan yâhud şuhud halinde kulak tutan kimse için uyandıracak bir ıhtar vardır
ALLAH c.c en dogrusunu bilir...
Selam ve sevgiyle
GaribAN
- MINA
- Özel Üye
- Mesajlar: 2740
- Kayıt: 25 Eki 2008, 02:00
- halimkok
- Özel Üye
- Mesajlar: 3843
- Kayıt: 09 Ağu 2007, 02:00
Sevgili Gariban Canım
Muhyiddin Arabi gibi bir ilim deryasını Anladım diyebilmek bizim için ancak cehaletimizin vesikası olur
Ben de acizane senin gibi Kaderimce kadarımca HÂLimce yani
Anladığımı anlatayım inşallah
Sen bir şey düşünüyorsun Bunu senden başka bilen olması mümkün değil
İşte bu KAZA dır
Ne zaman ki sen aklındaki düşünceyi aynen fiiliyata geçirdin
İşte bu da KADER dir
Yaptığın fiil sonucu ortaya çıkan ŞEY
Düşüncenin AYNI dır
O halde sen o şeye bakıp daha önce ne düşündüğünü OKU-yabilirsin
Muhammedi Muhabbetle
Muhyiddin Arabi gibi bir ilim deryasını Anladım diyebilmek bizim için ancak cehaletimizin vesikası olur
Ben de acizane senin gibi Kaderimce kadarımca HÂLimce yani
Anladığımı anlatayım inşallah
Sen bir şey düşünüyorsun Bunu senden başka bilen olması mümkün değil
İşte bu KAZA dır
Ne zaman ki sen aklındaki düşünceyi aynen fiiliyata geçirdin
İşte bu da KADER dir
Yaptığın fiil sonucu ortaya çıkan ŞEY
Düşüncenin AYNI dır
O halde sen o şeye bakıp daha önce ne düşündüğünü OKU-yabilirsin
Muhammedi Muhabbetle
[img]http://www.muhammedinur.com/photos/galleries/avatars/muhammedinurimza.jpg[/img]
-
- Dost Üye
- Mesajlar: 98
- Kayıt: 30 Eyl 2007, 02:00
Doğum ne kadar olağansa ölümde öyle. Hepimiz ölümü göze alarak geldik dünyaya. Hem her şeyin değeri zıddıyla anlaşılmıyor mu?Çirkinin yanında güzelin , hastalıkta sağlığın kıymeti, ihtiyarlıkta da gençliğin kıymetinin anlaşıldığı gibi..Aslolan zıtlıkları cem edebilmekte. Aslında tüm kainatta her şey yerli yerince. Biz olumluya nispeten olumsuz demişiz. Mesela hidrojen patlayıcı, oksijense yanıcıdır.Suyun yapısını bilmeyen der kendi kendine "Allahım bu hidrojeni niye yarattın insanlara zararı dokunsun diye mi?? Ama ne bilsin ki o patlayan gaz o yanan gazla birleşip, tüm canlılara hayat veren suyu oluşturur.Biri patlayıcıdır , biri yanıcıdır ama ikisi birleşir. Ne patlayan ne de yanan hatta yanan şeyleri bile söndüren bir maddeye dönüşür. Su tevhidi haykırmakta, işitecek kulak gerek. Alemde öyle değilmidir ki ne zalimler yanında nice müşfik merhamet sahipleri vardır. Demekki alemin zalimede alime de ihtiyacı vardır. Gereksiz bir şey yoktur.Her şey yerli yerincedir. Gübre denen o hayvan pisliği olmasa o topraktan o mis kokulu güller fışkırır mı??? Biz bazen kainat resminin ucundaki ayrıntıya takılıp bütünü göremiyoruz. Sonra, bu ayrıntı hakkında Rabbimize sui zan ediyoruz. Halbuki bütünü görmeye çalışsak ne çelişki var ne de zıtlık. Allah cümlemize böyle bir bakışı nasip etsin.
Zıtlıkları cem etmiş, tevhide ulaşıp her zerrede O'nun vechini seyredebilmişlerden olalım inşallah.
Zıtlıkları cem etmiş, tevhide ulaşıp her zerrede O'nun vechini seyredebilmişlerden olalım inşallah.
- MINA
- Özel Üye
- Mesajlar: 2740
- Kayıt: 25 Eki 2008, 02:00
Güzel demiş diyen sair;
Kim bilir ol bir bahara kim ölüp kim kala sağ
Bu can bize temelli verilmedi
Alır bir gün yalan dünya
Belli mi yarına çıkacağımız
Nerde kaldı sonraki baharlar
Der de gene şaşmaz bildiğinden
Su eğreti yerde nice insanlar
Gözünüzde büyüttüğünüz şeyler
İlerde güleceksiniz!
İçindeyken
Anlaşılmaz gençliğin geçtiği
Ve telaşlar yıpratır kalbi..
***
Kim bilir ol bir bahara kim ölüp kim kala sağ
Bu can bize temelli verilmedi
Alır bir gün yalan dünya
Belli mi yarına çıkacağımız
Nerde kaldı sonraki baharlar
Der de gene şaşmaz bildiğinden
Su eğreti yerde nice insanlar
Gözünüzde büyüttüğünüz şeyler
İlerde güleceksiniz!
İçindeyken
Anlaşılmaz gençliğin geçtiği
Ve telaşlar yıpratır kalbi..
***
''Ve Allah'a Sımsıkı Sarılın...''
Hacc / 78
Hacc / 78