MERYEM aleyhasselâm..
Meryem aleyhasselâm, Ulul-Azm Peygamberlerimizden biri olan İsâ aleyhasselâm’ın annesidir. Meryem aleyhasselâm’ın babası, Dâvûd aleyhisselâm'ın soyundan ve Benî İsrâil'in büyüklerinden İmrân adında bir zâttır;
وَمَرْيَمَ ابْنَتَ عِمْرَانَ الَّتِي أَحْصَنَتْ فَرْجَهَا فَنَفَخْنَا فِيهِ مِن رُّوحِنَا وَصَدَّقَتْ بِكَلِمَاتِ رَبِّهَا وَكُتُبِهِ وَكَانَتْ مِنَ الْقَانِتِينَ
---“Ve meryemebnete ımrânelletî ahsanet fercehâ fe nefahnâ fîhi min rûhınâ ve saddekat bi kelimâti rabbihâ ve kutubihî ve kânet mine’l- kânitîn (kânitîne).: İmran'ın kızı Meryem'i de. Ki o kendi ırzını korumuştu. Böylece Biz ona ruhumuzdan üfledik. O da Rabbinin kelimelerini ve kitaplarını tasdik etti. O, (Rabbine) gönülden bağlı olanlardandı.” (Tahrîm 66/12)
Annesinin adı da Hanna'dır. Hanna'nın kızkardeşi İşâ (Elisa, Elizabeth) da Zekeriyya aleyhisselâm'ın zevcesi ve Yahya aleyhisselâm'ın annesidir.
"Meryem", kelime anlamı olarak "ALLAHu zü’L- CeLÂL’in kulu", "ibâdet eden" (Zemahşerî, I, 142; Beğavî, I, 295; Beydâvî, II, 31.) ya da "dindar kadın" anlamlarına gelmektedir. Erkeklerden sakınan, iffetli anlamında "Betül" adıyla da adlandırılır. Ona “Meryem” ismini veren, annesidir.:
فَلَمَّا وَضَعَتْهَا قَالَتْ رَبِّ إِنِّي وَضَعْتُهَا أُنثَى وَاللّهُ أَعْلَمُ بِمَا وَضَعَتْ وَلَيْسَ الذَّكَرُ كَالأُنثَى وَإِنِّي سَمَّيْتُهَا مَرْيَمَ وِإِنِّي أُعِيذُهَا بِكَ وَذُرِّيَّتَهَا مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ
---“Fe lemmâ vadaathâ kâlet rabbi innî vada’tuhâ unsâ vallâhu a’lemu bi mâ vadaat ve leyse’z- zekeru ke’l- unsâ, ve innî semmeytuhâ meryeme ve innî uîzuhâ bike ve zurriyyetehâ mine’ş- şeytâni’r- racîm (racîmi).: Fakat onu doğurduğunda -Allah onun ne doğurduğunu daha iyi bilirken- dedi ki: "Rabbim, doğrusu bir kız (çocuğu) doğurdum. Erkek ise, kız gibi değildir. Ona Meryem adını koydum. Ben onu ve soyunu o taşa tutulmuş (kovulmuş) şeytandan Sana sığındırırım." (Âl-i İmrân 3/36)
Bu ismin “istemeyen, bir yerden ayrılan”, “hizmet eden” (Ebûbekr er-Râzî, Muhtâru's-sıhâh I, 112.) anlamlarında kullanıldığı söylenmişse de o dönemde Âramca “ibâdet eden” anlamına geldiği görüşü daha uygun görünmektedir.
Yeni Ahid'deki adı ise "Mariam", bazen de "Maria"dır.
Hadislerde Meryem aleyhasselâm için “اَلْعَذْرَاءُ الْبَتُولُ” el-azrâ el-betûl (Ahmed b. Hanbel el-Müsned I 202 461 V 291; et-Tayâlisî el-Müsned s. 46; Abd b. Humeyd el-Müsned s. 193) tâbirleri geçmektedir. Rivâyetlerin bir kısmında bu tâbirler “kendisine hiçbir beşer dokunmamıştır” (Ahmed b. Hanbel el-Müsned I 461; et-Tayâlisî el-Müsned s. 46; İbn Ebî Şeybe el-Musannef VII 350). ve “ İsâ aleyhasselâm dışında bir çocuğa hamile kalmamıştır” (Ahmed b. Hanbel el-Müsned I 461; et-Tayâlisî el-Müsned s. 46; Saîd b. Mansûr Kitâbü's-sünen II 228) şeklindeki ilâvelerle açılmış durumdadır. Bu kelimelerden el-azrâ, “bekâr kız”ı ifâde ederken (İbnü'l-Esîr en-Nihâye III 196; İbn Manzûr Lisânü'l-Arab “ب ك ر” mad. (IV 78); el-betûl ise “evlenmeyen.. dünyevî lezzetlerden elini-eteğini çekip kendisini ALLAHu zü’L- CeLÂL’e ve ibâdete vermiş kız” (İbn Manzûr Lisânü'l-Arab “ب ت ل” mad. (XI 43); el-Fîrûzâbâdî el-Kâmûs I 1246) gibi anlamlara gelmektedir.
Meryem aleyhasselâm, doğum öncesinden başlamak sûretiyle dâima göz önünde olmuş, dâima tartışıla gelmiş büyük bir kadındır. Kur'ÂN-ı Kerîm onu, " ALLAHu zü’L- CeLÂL’in seçtiği, bütün âlemlere tafdil edilen, sıddîka, kerameti zâhir, ikrama mazhar, Kendi ruhundan üflediği ve "Kûn" emrinin tecellîsine mazhariyetle müşerref bir kadın" olarak anmasına, İsâ aleyhasselâm gibi Ulü'l-Azm bir Nebî'yi dâima ona nisbet ederek zikretmesine rağmen, Hıristiyanlar, onu şanına yakışır anmamışlardır. Ona iftiraların en büyüğünü yapagelmişlerdir. Onu evlenmiş veya nişanlanmış gibi göstermektedirler. Kur'ÂN-ı Kerîm, Meryem aleyhasselâm’ın bâkireliğini defaatle tekrar etmesine rağmen, Yusuf isimli birisini Meryem aleyhasselâm’ın nişanlısı gibi göstermektedirler. Yahudiler ise, yine Kur'ÂN-ı Kerîm'in şehâdet ettiği şekilde, ona iftiraların en ağırını yapmaktan çekinmemişlerdir. Belki bunda da, Meryem aleyhasselâm’ın bakım-görümünün kendilerine değil de Hz. Zekeriya aleyhisselâm'a verilmesinin rolü vardır. Oysa Kur'ÂN-ı Kerîm;
فَتَقَبَّلَهَا رَبُّهَا بِقَبُولٍ حَسَنٍ وَأَنبَتَهَا نَبَاتًا حَسَنًا وَكَفَّلَهَا زَكَرِيَّا كُلَّمَا دَخَلَ عَلَيْهَا زَكَرِيَّا الْمِحْرَابَ وَجَدَ عِندَهَا رِزْقاً قَالَ يَا مَرْيَمُ أَنَّى لَكِ هَذَا قَالَتْ هُوَ مِنْ عِندِ اللّهِ إنَّ اللّهَ يَرْزُقُ مَن يَشَاء بِغَيْرِ حِسَابٍ
---“Fe tekabbelehâ rabbuhâ bi kabûlin hasenin ve enbetehâ nebâten hasenen, ve keffelehâ zekeriyyâ kullemâ dehale aleyhâ zekeriyya’l- mihrâbe, vecede indehâ rızkâ (rızkan), kâle yâ meryemu ennâ leki hâzâ kâlet huve min indillâh (indillâhi), innallâhe yerzuku men yeşâu bi gayri hısâb (hısâbın).: Bunun üzerine Rabbi onu güzel bir kabulle kabul etti ve onu güzel bir bitki gibi yetiştirdi. Zekeriya'yı ondan sorumlu kıldı. Zekeriya her ne zaman mihraba girdiyse, yanında bir yiyecek buldu: "Meryem, bu sana nereden geldi?" deyince, "Bu, Allah katındandır. Şüphesiz Allah, dilediğine hesapsız rızık verendir" dedi.” (Âl-i İmrân 3/37)
Güncel Hıristiyanlığın, İsâ aleyhisselâm'ın hakîkatinden tamamen uzaklaştırılarak, Pavlus'un elinde amentüleri yeniden şekillenen beşerî bir dine dönüştürüldüğü malumdur. Hâlbuki İsâ aleyhisselâm’ın ve doğal olarak Meryem aleyhasselâm’ın hakîkati, dinimiz tarafından çok farklı va'z edilmektedir. Her şeyden önce, dinimiz, îmânın vazgeçilmez şartları arasında "hiçbir peygamberi dışarıda bırakmasızın tümüne inanmak" bulundurmaktadır.
آمَنَ الرَّسُولُ بِمَا أُنزِلَ إِلَيْهِ مِن رَّبِّهِ وَالْمُؤْمِنُونَ كُلٌّ آمَنَ بِاللّهِ وَمَلآئِكَتِهِ وَكُتُبِهِ وَرُسُلِهِ لاَ نُفَرِّقُ بَيْنَ أَحَدٍ مِّن رُّسُلِهِ وَقَالُواْ سَمِعْنَا وَأَطَعْنَا غُفْرَانَكَ رَبَّنَا وَإِلَيْكَ الْمَصِيرُ
---“Âmener resûlu bimâ unzile ileyhi min rabbihî ve’l- mu’minûn (mu’minûne), kullun âmene billâhi ve melâiketihî ve kutubihî ve rusulih (rusulihî), lâ nuferriku beyne ehadin min rusulih (rusulihî), ve kâlû semi’nâ ve ata’nâ gufrâneke rabbenâ ve ileyke’l- masîr (masîru).: Resûl, Rabbinden kendisine indirilene îmân etti ve mü’minler de, hepsi ALLAHu zü’L- CeLÂL’e , O’nun meleklerine, kitaplarına ve resûllerine îmân etti. “Biz, O’nun resûlleri arasından (hiç) birini, diğerinden ayırmayız.” Ve “ışittik ve itaat ettik! Ve Rabbimiz, Senin mağfiretini (dileriz). Ve masîr (varış) Sana’dır (Sana doğru yola çıkarız ve Sana ulaşırız).” dediler.” (Bakara 2/285)
Kur'ÂN-ı Kerîm, peygamberler arasında fark görmez ve üstelik de Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, İsâ aleyhisselâm aleyhisselâm'ı "Ulü'l-Azm" peygamberler arasında gösterir.
وَإِذْ أَخَذْنَا مِنَ النَّبِيِّينَ مِيثَاقَهُمْ وَمِنكَ وَمِن نُّوحٍ وَإِبْرَاهِيمَ وَمُوسَى وَعِيسَى ابْنِ مَرْيَمَ وَأَخَذْنَا مِنْهُم مِّيثَاقًا غَلِيظًا
---“Ve iz ehaznâ minen nebîyyîne mîsâkahum ve minke ve min nûhın ve ibrâhîme ve mûsâ ve îsâbni meryeme ve ehaznâ minhum mîsâkan galîzâ (galîzan).: Hani biz peygamberlerden kesin sözlerini almıştık; senden, Nuh'tan, İbrahim'den, Musa'dan ve Meryem oğlu İsa'dan. Biz onlardan sapasağlam bir söz almıştık.” (Ahzâb 33/7)
شَرَعَ لَكُم مِّنَ الدِّينِ مَا وَصَّى بِهِ نُوحًا وَالَّذِي أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ وَمَا وَصَّيْنَا بِهِ إِبْرَاهِيمَ وَمُوسَى وَعِيسَى أَنْ أَقِيمُوا الدِّينَ وَلَا تَتَفَرَّقُوا فِيهِ كَبُرَ عَلَى الْمُشْرِكِينَ مَا تَدْعُوهُمْ إِلَيْهِ اللَّهُ يَجْتَبِي إِلَيْهِ مَن يَشَاء وَيَهْدِي إِلَيْهِ مَن يُنِيبُ
---“Şerea lekum mined dîni mâ vassâ bihî nûhan vellezî evhaynâ ileyke ve mâ vassaynâ bihî ibrâhîme ve mûsâ ve îsâ, en ekîmûd dîne ve lâ teteferrakû fîhi, kebure alâl muşrikîne mâ ted’ûhum ileyhi, allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb (yunîbu).: O: "Dini dosdoğru ayakta tutun ve onda ayrılığa düşmeyin" diye dinden Nuh'a vasiyet ettiğini ve sana vahyettiğimizi, İbrahim'e, Musa'ya ve İsa'ya vasiyet ettiğimizi sizin için de teşri' etti (bir şeriat kıldı). Senin kendilerini çağırdığın şey, müşriklere ağır geldi. Allah, dilediğini buna seçer ve içten kendisine yöneleni hidayete erdirir.” (Şûrâ 42/13)
Kur'ân-ı Kerim'in Meryem aleyhasselâm ve oğlu İsâ aleyhisselâm'a verdiği bu büyük öneme rağmen, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'den bir önce gelen İsâ aleyhisselâm'a ve annesi Meryem aleyhasselâm'a dönük araştırma ve çalışmalar çok sınırlıdır. Bu çalışmaların çoğunluğunda ise ilgi, daha çok İsâ aleyhisselâm ile Kıyâmet arasındaki ilişki üzerinde yoğunlaşmış ve Meryem aleyhasselâm’ın da, İsâ aleyhisselâm’ın da taşıdığı sır, yüklendikleri vizyon biraz geri plana itilmiştir.
Kur'ÂN-ı Kerîm’in; Âl-i İmrân 3/33,36,37, 42,43,44, 45; Nîsâ 4/156,171; Meryem 19/16,27; Enbiyâ 21/91 ve Tahrîm 66/12. âyetleri, Meryem aleyhasselâm’dan bahseder.
وَمَرْيَمَ ابْنَتَ عِمْرَانَ الَّتِي أَحْصَنَتْ فَرْجَهَا فَنَفَخْنَا فِيهِ مِن رُّوحِنَا وَصَدَّقَتْ بِكَلِمَاتِ رَبِّهَا وَكُتُبِهِ وَكَانَتْ مِنَ الْقَانِتِينَ
---“Ve meryemebnete ımrânelletî ahsanet fercehâ fe nefahnâ fîhi min rûhınâ ve saddekat bi kelimâti rabbihâ ve kutubihî ve kânet mine’l- kânitîn (kânitîne).: İmran'ın kızı Meryem'i de. Ki o kendi ırzını korumuştu. Böylece Biz ona ruhumuzdan üfledik. O da Rabbinin kelimelerini ve kitaplarını tasdik etti. O, (Rabbine) gönülden bağlı olanlardandı.” (Tahrîm 66/12)
Kur'an-ı Kerim'de iffetin sembolü Meryem aleyhasselâm’ın zikredilmesi; erkek eğemenliğini savunan, kadınların, kişiliğine değil dişiliğine değer verenlere İslam'ın verdiği en güzel cevab olmuştur.
İffet: Namus. Temizlik. Perhizkârlık. Nefsi behimî temayüllerden men etmek. Helâla razı olup haramdan kaçınmak..