İSLAMda TESETTÜR
Gönderilme zamanı: 30 Ara 2017, 12:11
ANADOLumda..
İSLAM’da TESETTÜR.:
Yeryüzünde insanca ve müslümanca bir hayat sürdürmemiz için kendi katında bize şeriat nizamını gönderen Mutlak Hâkimiyet sahibi ALLAHu TEÂLÂ’ya sonsuz hamd ve senâlar olsun.
Cihanşümul bir şeriat ile gönderilen ebedî önder Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e, Âline, Ashabına ve İslam nizamının yeryüzüne hâkim olması için kanının son damlasına kadar azgın/tağutî güçlere karşı amansız bir şekilde cihad ibâdetini sürdüren tüm dünya Müslümanlarına salat-u selâm olsun. Âmin!.
إِنَّ الْمُسْلِمِينَ وَالْمُسْلِمَاتِ وَالْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ وَالْقَانِتِينَ وَالْقَانِتَاتِ وَالصَّادِقِينَ وَالصَّادِقَاتِ وَالصَّابِرِينَ وَالصَّابِرَاتِ وَالْخَاشِعِينَ وَالْخَاشِعَاتِ وَالْمُتَصَدِّقِينَ وَالْمُتَصَدِّقَاتِ وَالصَّائِمِينَ وَالصَّائِمَاتِ وَالْحَافِظِينَ فُرُوجَهُمْ وَالْحَافِظَاتِ وَالذَّاكِرِينَ اللَّهَ كَثِيرًا وَالذَّاكِرَاتِ أَعَدَّ اللَّهُ لَهُم مَّغْفِرَةً وَأَجْرًا عَظِيمًا
---“İnne’l- muslimîne ve’l- muslimâti ve’l- mu’minîne ve’l- mu’minâti ve’l- kânitîne ve’l- kânitâti ve’s- sâdikîne ve’s- sâdikâti ve’s- sâbirîne ve’s- sâbirâti ve’l- hâşiîne vel hâşiâti ve’l- mutesaddikîne ve’l- mutesaddikâti ve’s- sâimîne ve’s- sâimâti ve’l- hâfızîne furûcehum vel hâfızâti ve’z- zâkirînallâhe kesîran ve’z- zâkirâti eaddallâhu lehum magfiraten ve ecran azîmâ (azîmen).: Gerçekten İslâm olan (ALLAH’a teslim olan) erkekler ve İslâm olan kadınlar ve mü’min erkekler ve mü’min kadınlar, kanitin olan erkekler ve kanitin olan kadınlar, sadık erkekler ve sadık kadınlar, sabreden erkekler ve sabreden kadınlar, (Rabbine) huşû’ duyan erkekler ve huşû duyan kadınlar, sadaka veren erkekler ve sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadınlar, ırzlarını koruyan erkekler ve ırzlarını koruyan kadınlar ve ALLAH’ı çok zikreden erkekler ve (çok) zikreden kadınlar! ALLAH, onlar için mağfiret ve azîm bir ecir (mükâfat) hazırladı.” (Ahzâb 33/35)
İslam düşmanı Siyonist ve emperyalistler, bir milleti yıkmak, çürütmek ve İslam’ı bozmak için daima kadını en güçlü silah olarak kullanmış ve halen de kullanmaktadırlar. İslam’ı ve Müslümanları maddî güç ve silahlarla yok edemeyen düşman, çağdaş silah olarak Müslüman kadınımızın ahlâkını bozmayı ve ona İslam’ın kazandırdığı kudsal ve yüce değerini yitirtip, şehvetperestlerin metağı haline getirtip, sokaklara dökmüş, kişiliğini, ahlâkını ve namusunu kaybettirmiştir. Düşman, kadınımızı modanın ve şehvetin kölesi haline getirip istediği şekle ve maskaralığa sokabilmekte ve soyabilmektedir. Bununla beraber bizim asıl üzerinde durmak istediğimiz konu Müslüman kızlarımızda görülen yozlaşma ve bozulmalardır. Başörtüsü bir kimlik, bir tercih, bir semboldür. İslamî şahsiyetin kimliği, müslümanca bir hayatın tercihi, iffet ve hayatın sembolü. Ama ne yazık ki bugün taktığı başörtüyü, büründüğü tesettürü taşıyamayanlar âdeta onu rencide edercesine hakaret edenler var. Başörtülü kızlarımız tıpkı açık saçık bayanlar gibi erkeklerle el ele, kol kola, sarmaş dolaş bir vaziyette çarşı-pazarda, parklarda, duraklarda, sahillerde dolaşıyorlar. Tabii İslami olarak da hiçbir sakınca görmeden parmaklarına yüzük takan iki genç artık toplumun arkasında her şeyi yapmayı kendilerine mubah sayıyor. Tabi ki kadınlarımızın bu hale gelişinde çevre kültürünün yanı sıra, tesettürün mahiyeti ve gerekliliği hususunda yeterince bilgi sahibi olmamaları da büyük rol oynamaktadır.
Bu sahada yazılmış birçok kitap olmasına rağmen, biz tekrarda fayda olduğuna inandığımızdan dolayı bu meseleyi yeniden gündemimize alıp, İslam Fıkhına göre içeriğini kıymetli eserlerden araştırıp, yazmayı uygun gördük. Hayırlara vesile olması temennisiyle..[1]
[1] Bakınız: Ebu’l-A’lâ Mevdudî, Hicab, Hilal Yayınları; M.Ali Haşimi, Kur’ân ve Sünnete Göre Müslüman Kadının Şahsiyeti, Ravza Yayınları; Hasan Çalışkan, Örtünme ve Çıplaklık, Tekin Yayınları; Asım Uysal, İzahlı Kadın İlmihali, Uysal Yayınları; Mü’mine Yüksel, Mücahideye Notlar, Ölçü Yayınları.
TESETTÜRÜN MAHİYETİ.:
Örtünmek, bir şeyin içinde veya arkasında gizlenmek mânâsına gelen tesettür, “STR” kökünden “tefe’ul” vezninden bir mastardır. Bir fıkıh terimi olarak, erkek ve kadının şer’an örtülmesi gereken yerlerini örtmesi demektir. Bir kimsenin örtmesi gereken ve başkasının bakması haram olan yerlerine “Avret Yeri” denir.. [2]
[2] Şamil İslam Ansiklopedisi, “Tesettür” maddesi, c.6, s.194, Şamil Yayınları, İstanbul,1994.
Tesettür, hem Müslüman kadına, hem de Müslüman erkeğe farz kılınmıştır. Örtünmenin amacı başkasının bakışlarından korunmak ve ırzı meşru olmayan cinsel isteklerden sakınmaktır. ALLAHu TEÂLÂ’nın şu İlahî Emri, insanı hayvandan ayıran en önemli özelliklerden birisinin örtünme olduğunu bildirmektedir:!.
يَا بَنِي آدَمَ قَدْ أَنزَلْنَا عَلَيْكُمْ لِبَاسًا يُوَارِي سَوْءَاتِكُمْ وَرِيشًا وَلِبَاسُ التَّقْوَىَ ذَلِكَ خَيْرٌ ذَلِكَ مِنْ آيَاتِ اللّهِ لَعَلَّهُمْ يَذَّكَّرُونَ
---“Yâ benî âdeme kad enzelnâ aleykum libâsen yuvârî sev’âtikum ve rîşâ (rîşâen) ve libâsu’t- takvâ zâlike hayr (hayrun), zâlike min âyâtillâhi leallehum yezzekkerûn (yezzekkerûne).: Ey Âdemoğulları! Sizlere ayıp yerlerinizi gizleyip örtecek elbise ve süslenecek şeyler (elbise) ve takva elbisesini indirdik. Bu daha hayırlıdır. İşte bu ALLAH’ın âyetlerindendir. Böylece onlar tezekkür ederler/ öğüt alırlar.” (A’râf 7/26)
İnsanın örtünme ihtiyacının ilk insan Hz. Âdem ve Hz. Havva aleyhumusselâm ile başladığı, çıplaklığın çirkin bir şey olduğu da âyette şöyle belirtilir:!.
يَا بَنِي آدَمَ لاَ يَفْتِنَنَّكُمُ الشَّيْطَانُ كَمَا أَخْرَجَ أَبَوَيْكُم مِّنَ الْجَنَّةِ يَنزِعُ عَنْهُمَا لِبَاسَهُمَا لِيُرِيَهُمَا سَوْءَاتِهِمَا إِنَّهُ يَرَاكُمْ هُوَ وَقَبِيلُهُ مِنْ حَيْثُ لاَ تَرَوْنَهُمْ إِنَّا جَعَلْنَا الشَّيَاطِينَ أَوْلِيَاء لِلَّذِينَ لاَ يُؤْمِنُونَ
---“Yâ benî âdeme lâ yeftinennekumu’ş- şeytânu kemâ ahrace ebeveykum mine’l- cenneti yenziu anhumâ libâsehumâ li yuriyehumâ sev’âtihimâ innehu yerâkum huve ve kabîluhu min haysu lâ terevnehum innâ cealnâ’ş- şeyâtîne evliyâe lillezîne lâ yu’minûn (yu’minûne).: Ey Âdemoğulları! Şeytan, sizin ebeveyninizi (anne ve babanızı), onların ayıp yerlerinin görünmesi için elbiselerini soyarak, cennetten çıkardığı gibi sakın sizleri de fitneye düşürmesin. Muhakkak ki; o ve onun kabilesi (topluluğu), sizin onları göremeyeceğiniz yerden sizi görürler. Muhakkak ki; Biz şeytanları mü’min olmayanlara dost kıldık.” (A’râf 7/27)
Erkeklerin gözlerini sakınması, kadınların iffetini korumak içindir. Âyette şöyle buyrulur: !.
قُل لِّلْمُؤْمِنِينَ يَغُضُّوا مِنْ أَبْصَارِهِمْ وَيَحْفَظُوا فُرُوجَهُمْ ذَلِكَ أَزْكَى لَهُمْ إِنَّ اللَّهَ خَبِيرٌ بِمَا يَصْنَعُونَ
---“Kul li’l- mu’minîne yaguddû min ebsârihim ve yahfezû furûcehum, zâlike ezkâ lehum, innallâhe habîrun bimâ yasneûn (yasneûne).: Mü’min erkeklere söyle, bakışlarını indirsinler (haramdan sakınsınlar), ırzlarını korusunlar. Bu, onlar için daha temizdir. Muhakkak ki ALLAH, yaptıkları şeylerden haberdardır.” (Nûr 24/30)
Âyetteki “Gözlerini sakınsınlar” emri, her şey için değil, yalnız ALLAHu zü’L- CeLÂL’in haram kıldıklarına aittir. Gözü sakınmanın birçok faydaları vardır:.ALLAHu zü’L- CeLÂL’in emri tutulmuş olur. Bir ok gibi kalbi yaralayan manzaralardan korunulmuş olur. Kalb kuvvetlenir. Kalb kötü şeylerle meşgul olmaz. ALLAHu zü’L- CeLÂL ile meşgul olmaya alışkanlık peyda eder. Kalbe nur kazandırır. Kalbe feraset verir. Şeytanın giriş yolların kapatılması sağlanmış olur.
Hanefi Mezhebine göre insanların birbirlerinin mahrem yerlerine bakması dört kısımda toplanır:
1-) Erkeğin erkeğe karşı avreti: Diz kapağından göbeğe kadar olan kısmıdır.
2-) Erkeğin kadına karşı avreti: İster namahremi, ister mahremi olsun, erkeğin kadına karşı avreti, erkeğe karşı olduğu gibi, diz kapağı ile göbeği arasıdır. Yalnız karı-koca arasında avret mahalli yoktur.
3-) Kadının kadına karşı avreti: Erkeklerde olduğu gibi diz kapakları ile göbekleri arasıdır.
4-) Kadının erkeğe karşı avreti: Sahih olan görüşe göre, kadının erkeğe karşı avreti bütün vücududur.
“Gözleri sakınma” hususunda hitab, erkeklere olduğu gibi kadınlara da yapılmış ve tesettürü ne şekilde, kimlere karşı uygulayacakları şu âyet-i kerime ile beyân edilmiştir:
وَقُل لِّلْمُؤْمِنَاتِ يَغْضُضْنَ مِنْ أَبْصَارِهِنَّ وَيَحْفَظْنَ فُرُوجَهُنَّ وَلَا يُبْدِينَ زِينَتَهُنَّ إِلَّا مَا ظَهَرَ مِنْهَا وَلْيَضْرِبْنَ بِخُمُرِهِنَّ عَلَى جُيُوبِهِنَّ وَلَا يُبْدِينَ زِينَتَهُنَّ إِلَّا لِبُعُولَتِهِنَّ أَوْ آبَائِهِنَّ أَوْ آبَاء بُعُولَتِهِنَّ أَوْ أَبْنَائِهِنَّ أَوْ أَبْنَاء بُعُولَتِهِنَّ أَوْ إِخْوَانِهِنَّ أَوْ بَنِي إِخْوَانِهِنَّ أَوْ بَنِي أَخَوَاتِهِنَّ أَوْ نِسَائِهِنَّ أَوْ مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُهُنَّ أَوِ التَّابِعِينَ غَيْرِ أُوْلِي الْإِرْبَةِ مِنَ الرِّجَالِ أَوِ الطِّفْلِ الَّذِينَ لَمْ يَظْهَرُوا عَلَى عَوْرَاتِ النِّسَاء وَلَا يَضْرِبْنَ بِأَرْجُلِهِنَّ لِيُعْلَمَ مَا يُخْفِينَ مِن زِينَتِهِنَّ وَتُوبُوا إِلَى اللَّهِ جَمِيعًا أَيُّهَا الْمُؤْمِنُونَ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ
---“Ve kul li’l- mu’minâti yagdudne min ebsârihinne ve yahfazne furûcehunne, ve lâ yubdîne zînetehunne illâ mâ zahera minhâ, velyadribne bi humurihinne alâ cuyûbihinne, ve lâ yubdîne zînetehunne illâ li buûletihinne ev âbâihinne ev âbâi buûletihinne ev ebnâihinne ev ebnâi buûletihinne ev ıhvânihinne ev benî ıhvânihinne ev benî ehavâtihinne ev nisâihinne ev mâ meleket eymânuhunne evit tâbiîne gayri ulî’l- irbeti mine’r- ricâli evi’t- tıflillezîne lem yazharû alâ avrâtin nisâi, ve lâ yadribne bi erculihinne li yu’leme mâ yuhfîne min zînetihinn (zînetihinne), ve tûbû ilâllâhi cemîan eyyuhâl mu’minûne leallekum tuflihûn (tuflihûne).: Ve mü’min kadınlara söyle, bakışlarını indirsinler (haramdan sakınsınlar) ve ırzlarını korusunlar. Zâhir olan kısımlar (görünen el, yüz ve ayaklar) hariç, ziynetlerini açmasınlar. Ve başörtülerini yakalarının üzerine koysunlar (örtsünler). Ve ziynetlerini, kocaları veya babaları veya kocalarının babaları veya oğulları veya kocalarının oğulları veya erkek kardeşleri veya erkek kardeşlerinin oğulları veya kız kardeşlerinin oğulları veya kadınlar veya ellerinin altında sahib oldukları (cariyeler) veya erkeklerden, kadına ihtiyaç duymayan hizmetliler veya kadının avret yerlerinin farkına varmayan çocuklar hariç, açmasınlar. Ve gizledikleri ziynetleri bilinsin diye ayaklarını vurmasınlar. Ey mü’minler, hepiniz ALLAH’a tövbe edin! Umulur ki, böylece felâha eresiniz.” (Nûr 24/31)
“…Ziynetlerini açmasınlar…” âyeti kadınların yabancı erkekler karşısında fitneye sebebiyet vermemek için ziynetlerini açmalarının haram olduğuna delâlet eder.
Ziynet; aslında, kadının giydiği elbise, takındığı süs eşyası ve kullandığı makyaj malzemesidir. Zirâ ziynet iki çeşittir. Birisi yaratılıştan olan ziynet, diğeri kazanılan ziynettir. Yaratılıştan olan ziynet kadının teninin, boy ve endamının ve yüzünün güzelliğine denir.
Açıktır ki, elbise, küpe, gerdanlık gibi ziynetlere kadının vücudundan ayrı olarak bakılması haram değildir. Haram olan, kadın vücuduna takıldıktan sonra onlara bakmaktır. Kadına takılan ziynete bakmak haram olursa, tabiatıyla ziynetin takıldığı uzva bakmak da haramdır..[7]
[7] M.Ali es-Sabunî, Ahkâm Tefsiri (terc: M.Taşkesenlioğlu), c.2 s.173 Şamil Yayınları, İst.-ty.
Âyette, Müslüman kadının diz kapağı ile göbeği arası, karın ve sırtı dışında diğer yerlerini yanlarında örtmek zorunda bulunmadığı hısımları ya da birlikte yaşanacak durumda olduğu kimseler sayılmıştır. Bu kimseler şunlardır:
1-) Kocası: Kadın kocasının yanında dilediği gibi giyinebilir. Eşler arasında örtünme bakımından bir sınır söz konusu değildir.
2-) Babası (Dedeleri).
3-) Kayınpederi.
4-) Oğlu.
5-) Kocasının oğlu.
6-) Erkek kardeşi.
7-) Erkek kardeşinin oğlu.
8-.) Kız kardeşinin oğlu (daha aşağıdaki yeğenler).
9-) Müslüman kadın. Çünkü mü’mine kadın, gayri Müslim kadınların yanında diğer yakın hısımlarının yanında açıldığı gibi açık oturamaz. Bunda gayri Müslim kadınların (ayrıca fâsık olan ve huyundan emîn olunamayan Müslüman kadınların bile) kendi erkeklerinin yanında Müslüman kadını tasvir etmesi ve onu anlatması engellenmek istenmiştir.!.
İSLAM’da TESETTÜR.:
Yeryüzünde insanca ve müslümanca bir hayat sürdürmemiz için kendi katında bize şeriat nizamını gönderen Mutlak Hâkimiyet sahibi ALLAHu TEÂLÂ’ya sonsuz hamd ve senâlar olsun.
Cihanşümul bir şeriat ile gönderilen ebedî önder Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e, Âline, Ashabına ve İslam nizamının yeryüzüne hâkim olması için kanının son damlasına kadar azgın/tağutî güçlere karşı amansız bir şekilde cihad ibâdetini sürdüren tüm dünya Müslümanlarına salat-u selâm olsun. Âmin!.
إِنَّ الْمُسْلِمِينَ وَالْمُسْلِمَاتِ وَالْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ وَالْقَانِتِينَ وَالْقَانِتَاتِ وَالصَّادِقِينَ وَالصَّادِقَاتِ وَالصَّابِرِينَ وَالصَّابِرَاتِ وَالْخَاشِعِينَ وَالْخَاشِعَاتِ وَالْمُتَصَدِّقِينَ وَالْمُتَصَدِّقَاتِ وَالصَّائِمِينَ وَالصَّائِمَاتِ وَالْحَافِظِينَ فُرُوجَهُمْ وَالْحَافِظَاتِ وَالذَّاكِرِينَ اللَّهَ كَثِيرًا وَالذَّاكِرَاتِ أَعَدَّ اللَّهُ لَهُم مَّغْفِرَةً وَأَجْرًا عَظِيمًا
---“İnne’l- muslimîne ve’l- muslimâti ve’l- mu’minîne ve’l- mu’minâti ve’l- kânitîne ve’l- kânitâti ve’s- sâdikîne ve’s- sâdikâti ve’s- sâbirîne ve’s- sâbirâti ve’l- hâşiîne vel hâşiâti ve’l- mutesaddikîne ve’l- mutesaddikâti ve’s- sâimîne ve’s- sâimâti ve’l- hâfızîne furûcehum vel hâfızâti ve’z- zâkirînallâhe kesîran ve’z- zâkirâti eaddallâhu lehum magfiraten ve ecran azîmâ (azîmen).: Gerçekten İslâm olan (ALLAH’a teslim olan) erkekler ve İslâm olan kadınlar ve mü’min erkekler ve mü’min kadınlar, kanitin olan erkekler ve kanitin olan kadınlar, sadık erkekler ve sadık kadınlar, sabreden erkekler ve sabreden kadınlar, (Rabbine) huşû’ duyan erkekler ve huşû duyan kadınlar, sadaka veren erkekler ve sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadınlar, ırzlarını koruyan erkekler ve ırzlarını koruyan kadınlar ve ALLAH’ı çok zikreden erkekler ve (çok) zikreden kadınlar! ALLAH, onlar için mağfiret ve azîm bir ecir (mükâfat) hazırladı.” (Ahzâb 33/35)
İslam düşmanı Siyonist ve emperyalistler, bir milleti yıkmak, çürütmek ve İslam’ı bozmak için daima kadını en güçlü silah olarak kullanmış ve halen de kullanmaktadırlar. İslam’ı ve Müslümanları maddî güç ve silahlarla yok edemeyen düşman, çağdaş silah olarak Müslüman kadınımızın ahlâkını bozmayı ve ona İslam’ın kazandırdığı kudsal ve yüce değerini yitirtip, şehvetperestlerin metağı haline getirtip, sokaklara dökmüş, kişiliğini, ahlâkını ve namusunu kaybettirmiştir. Düşman, kadınımızı modanın ve şehvetin kölesi haline getirip istediği şekle ve maskaralığa sokabilmekte ve soyabilmektedir. Bununla beraber bizim asıl üzerinde durmak istediğimiz konu Müslüman kızlarımızda görülen yozlaşma ve bozulmalardır. Başörtüsü bir kimlik, bir tercih, bir semboldür. İslamî şahsiyetin kimliği, müslümanca bir hayatın tercihi, iffet ve hayatın sembolü. Ama ne yazık ki bugün taktığı başörtüyü, büründüğü tesettürü taşıyamayanlar âdeta onu rencide edercesine hakaret edenler var. Başörtülü kızlarımız tıpkı açık saçık bayanlar gibi erkeklerle el ele, kol kola, sarmaş dolaş bir vaziyette çarşı-pazarda, parklarda, duraklarda, sahillerde dolaşıyorlar. Tabii İslami olarak da hiçbir sakınca görmeden parmaklarına yüzük takan iki genç artık toplumun arkasında her şeyi yapmayı kendilerine mubah sayıyor. Tabi ki kadınlarımızın bu hale gelişinde çevre kültürünün yanı sıra, tesettürün mahiyeti ve gerekliliği hususunda yeterince bilgi sahibi olmamaları da büyük rol oynamaktadır.
Bu sahada yazılmış birçok kitap olmasına rağmen, biz tekrarda fayda olduğuna inandığımızdan dolayı bu meseleyi yeniden gündemimize alıp, İslam Fıkhına göre içeriğini kıymetli eserlerden araştırıp, yazmayı uygun gördük. Hayırlara vesile olması temennisiyle..[1]
[1] Bakınız: Ebu’l-A’lâ Mevdudî, Hicab, Hilal Yayınları; M.Ali Haşimi, Kur’ân ve Sünnete Göre Müslüman Kadının Şahsiyeti, Ravza Yayınları; Hasan Çalışkan, Örtünme ve Çıplaklık, Tekin Yayınları; Asım Uysal, İzahlı Kadın İlmihali, Uysal Yayınları; Mü’mine Yüksel, Mücahideye Notlar, Ölçü Yayınları.
TESETTÜRÜN MAHİYETİ.:
Örtünmek, bir şeyin içinde veya arkasında gizlenmek mânâsına gelen tesettür, “STR” kökünden “tefe’ul” vezninden bir mastardır. Bir fıkıh terimi olarak, erkek ve kadının şer’an örtülmesi gereken yerlerini örtmesi demektir. Bir kimsenin örtmesi gereken ve başkasının bakması haram olan yerlerine “Avret Yeri” denir.. [2]
[2] Şamil İslam Ansiklopedisi, “Tesettür” maddesi, c.6, s.194, Şamil Yayınları, İstanbul,1994.
Tesettür, hem Müslüman kadına, hem de Müslüman erkeğe farz kılınmıştır. Örtünmenin amacı başkasının bakışlarından korunmak ve ırzı meşru olmayan cinsel isteklerden sakınmaktır. ALLAHu TEÂLÂ’nın şu İlahî Emri, insanı hayvandan ayıran en önemli özelliklerden birisinin örtünme olduğunu bildirmektedir:!.
يَا بَنِي آدَمَ قَدْ أَنزَلْنَا عَلَيْكُمْ لِبَاسًا يُوَارِي سَوْءَاتِكُمْ وَرِيشًا وَلِبَاسُ التَّقْوَىَ ذَلِكَ خَيْرٌ ذَلِكَ مِنْ آيَاتِ اللّهِ لَعَلَّهُمْ يَذَّكَّرُونَ
---“Yâ benî âdeme kad enzelnâ aleykum libâsen yuvârî sev’âtikum ve rîşâ (rîşâen) ve libâsu’t- takvâ zâlike hayr (hayrun), zâlike min âyâtillâhi leallehum yezzekkerûn (yezzekkerûne).: Ey Âdemoğulları! Sizlere ayıp yerlerinizi gizleyip örtecek elbise ve süslenecek şeyler (elbise) ve takva elbisesini indirdik. Bu daha hayırlıdır. İşte bu ALLAH’ın âyetlerindendir. Böylece onlar tezekkür ederler/ öğüt alırlar.” (A’râf 7/26)
İnsanın örtünme ihtiyacının ilk insan Hz. Âdem ve Hz. Havva aleyhumusselâm ile başladığı, çıplaklığın çirkin bir şey olduğu da âyette şöyle belirtilir:!.
يَا بَنِي آدَمَ لاَ يَفْتِنَنَّكُمُ الشَّيْطَانُ كَمَا أَخْرَجَ أَبَوَيْكُم مِّنَ الْجَنَّةِ يَنزِعُ عَنْهُمَا لِبَاسَهُمَا لِيُرِيَهُمَا سَوْءَاتِهِمَا إِنَّهُ يَرَاكُمْ هُوَ وَقَبِيلُهُ مِنْ حَيْثُ لاَ تَرَوْنَهُمْ إِنَّا جَعَلْنَا الشَّيَاطِينَ أَوْلِيَاء لِلَّذِينَ لاَ يُؤْمِنُونَ
---“Yâ benî âdeme lâ yeftinennekumu’ş- şeytânu kemâ ahrace ebeveykum mine’l- cenneti yenziu anhumâ libâsehumâ li yuriyehumâ sev’âtihimâ innehu yerâkum huve ve kabîluhu min haysu lâ terevnehum innâ cealnâ’ş- şeyâtîne evliyâe lillezîne lâ yu’minûn (yu’minûne).: Ey Âdemoğulları! Şeytan, sizin ebeveyninizi (anne ve babanızı), onların ayıp yerlerinin görünmesi için elbiselerini soyarak, cennetten çıkardığı gibi sakın sizleri de fitneye düşürmesin. Muhakkak ki; o ve onun kabilesi (topluluğu), sizin onları göremeyeceğiniz yerden sizi görürler. Muhakkak ki; Biz şeytanları mü’min olmayanlara dost kıldık.” (A’râf 7/27)
Erkeklerin gözlerini sakınması, kadınların iffetini korumak içindir. Âyette şöyle buyrulur: !.
قُل لِّلْمُؤْمِنِينَ يَغُضُّوا مِنْ أَبْصَارِهِمْ وَيَحْفَظُوا فُرُوجَهُمْ ذَلِكَ أَزْكَى لَهُمْ إِنَّ اللَّهَ خَبِيرٌ بِمَا يَصْنَعُونَ
---“Kul li’l- mu’minîne yaguddû min ebsârihim ve yahfezû furûcehum, zâlike ezkâ lehum, innallâhe habîrun bimâ yasneûn (yasneûne).: Mü’min erkeklere söyle, bakışlarını indirsinler (haramdan sakınsınlar), ırzlarını korusunlar. Bu, onlar için daha temizdir. Muhakkak ki ALLAH, yaptıkları şeylerden haberdardır.” (Nûr 24/30)
Âyetteki “Gözlerini sakınsınlar” emri, her şey için değil, yalnız ALLAHu zü’L- CeLÂL’in haram kıldıklarına aittir. Gözü sakınmanın birçok faydaları vardır:.ALLAHu zü’L- CeLÂL’in emri tutulmuş olur. Bir ok gibi kalbi yaralayan manzaralardan korunulmuş olur. Kalb kuvvetlenir. Kalb kötü şeylerle meşgul olmaz. ALLAHu zü’L- CeLÂL ile meşgul olmaya alışkanlık peyda eder. Kalbe nur kazandırır. Kalbe feraset verir. Şeytanın giriş yolların kapatılması sağlanmış olur.
Hanefi Mezhebine göre insanların birbirlerinin mahrem yerlerine bakması dört kısımda toplanır:
1-) Erkeğin erkeğe karşı avreti: Diz kapağından göbeğe kadar olan kısmıdır.
2-) Erkeğin kadına karşı avreti: İster namahremi, ister mahremi olsun, erkeğin kadına karşı avreti, erkeğe karşı olduğu gibi, diz kapağı ile göbeği arasıdır. Yalnız karı-koca arasında avret mahalli yoktur.
3-) Kadının kadına karşı avreti: Erkeklerde olduğu gibi diz kapakları ile göbekleri arasıdır.
4-) Kadının erkeğe karşı avreti: Sahih olan görüşe göre, kadının erkeğe karşı avreti bütün vücududur.
“Gözleri sakınma” hususunda hitab, erkeklere olduğu gibi kadınlara da yapılmış ve tesettürü ne şekilde, kimlere karşı uygulayacakları şu âyet-i kerime ile beyân edilmiştir:
وَقُل لِّلْمُؤْمِنَاتِ يَغْضُضْنَ مِنْ أَبْصَارِهِنَّ وَيَحْفَظْنَ فُرُوجَهُنَّ وَلَا يُبْدِينَ زِينَتَهُنَّ إِلَّا مَا ظَهَرَ مِنْهَا وَلْيَضْرِبْنَ بِخُمُرِهِنَّ عَلَى جُيُوبِهِنَّ وَلَا يُبْدِينَ زِينَتَهُنَّ إِلَّا لِبُعُولَتِهِنَّ أَوْ آبَائِهِنَّ أَوْ آبَاء بُعُولَتِهِنَّ أَوْ أَبْنَائِهِنَّ أَوْ أَبْنَاء بُعُولَتِهِنَّ أَوْ إِخْوَانِهِنَّ أَوْ بَنِي إِخْوَانِهِنَّ أَوْ بَنِي أَخَوَاتِهِنَّ أَوْ نِسَائِهِنَّ أَوْ مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُهُنَّ أَوِ التَّابِعِينَ غَيْرِ أُوْلِي الْإِرْبَةِ مِنَ الرِّجَالِ أَوِ الطِّفْلِ الَّذِينَ لَمْ يَظْهَرُوا عَلَى عَوْرَاتِ النِّسَاء وَلَا يَضْرِبْنَ بِأَرْجُلِهِنَّ لِيُعْلَمَ مَا يُخْفِينَ مِن زِينَتِهِنَّ وَتُوبُوا إِلَى اللَّهِ جَمِيعًا أَيُّهَا الْمُؤْمِنُونَ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ
---“Ve kul li’l- mu’minâti yagdudne min ebsârihinne ve yahfazne furûcehunne, ve lâ yubdîne zînetehunne illâ mâ zahera minhâ, velyadribne bi humurihinne alâ cuyûbihinne, ve lâ yubdîne zînetehunne illâ li buûletihinne ev âbâihinne ev âbâi buûletihinne ev ebnâihinne ev ebnâi buûletihinne ev ıhvânihinne ev benî ıhvânihinne ev benî ehavâtihinne ev nisâihinne ev mâ meleket eymânuhunne evit tâbiîne gayri ulî’l- irbeti mine’r- ricâli evi’t- tıflillezîne lem yazharû alâ avrâtin nisâi, ve lâ yadribne bi erculihinne li yu’leme mâ yuhfîne min zînetihinn (zînetihinne), ve tûbû ilâllâhi cemîan eyyuhâl mu’minûne leallekum tuflihûn (tuflihûne).: Ve mü’min kadınlara söyle, bakışlarını indirsinler (haramdan sakınsınlar) ve ırzlarını korusunlar. Zâhir olan kısımlar (görünen el, yüz ve ayaklar) hariç, ziynetlerini açmasınlar. Ve başörtülerini yakalarının üzerine koysunlar (örtsünler). Ve ziynetlerini, kocaları veya babaları veya kocalarının babaları veya oğulları veya kocalarının oğulları veya erkek kardeşleri veya erkek kardeşlerinin oğulları veya kız kardeşlerinin oğulları veya kadınlar veya ellerinin altında sahib oldukları (cariyeler) veya erkeklerden, kadına ihtiyaç duymayan hizmetliler veya kadının avret yerlerinin farkına varmayan çocuklar hariç, açmasınlar. Ve gizledikleri ziynetleri bilinsin diye ayaklarını vurmasınlar. Ey mü’minler, hepiniz ALLAH’a tövbe edin! Umulur ki, böylece felâha eresiniz.” (Nûr 24/31)
“…Ziynetlerini açmasınlar…” âyeti kadınların yabancı erkekler karşısında fitneye sebebiyet vermemek için ziynetlerini açmalarının haram olduğuna delâlet eder.
Ziynet; aslında, kadının giydiği elbise, takındığı süs eşyası ve kullandığı makyaj malzemesidir. Zirâ ziynet iki çeşittir. Birisi yaratılıştan olan ziynet, diğeri kazanılan ziynettir. Yaratılıştan olan ziynet kadının teninin, boy ve endamının ve yüzünün güzelliğine denir.
Açıktır ki, elbise, küpe, gerdanlık gibi ziynetlere kadının vücudundan ayrı olarak bakılması haram değildir. Haram olan, kadın vücuduna takıldıktan sonra onlara bakmaktır. Kadına takılan ziynete bakmak haram olursa, tabiatıyla ziynetin takıldığı uzva bakmak da haramdır..[7]
[7] M.Ali es-Sabunî, Ahkâm Tefsiri (terc: M.Taşkesenlioğlu), c.2 s.173 Şamil Yayınları, İst.-ty.
Âyette, Müslüman kadının diz kapağı ile göbeği arası, karın ve sırtı dışında diğer yerlerini yanlarında örtmek zorunda bulunmadığı hısımları ya da birlikte yaşanacak durumda olduğu kimseler sayılmıştır. Bu kimseler şunlardır:
1-) Kocası: Kadın kocasının yanında dilediği gibi giyinebilir. Eşler arasında örtünme bakımından bir sınır söz konusu değildir.
2-) Babası (Dedeleri).
3-) Kayınpederi.
4-) Oğlu.
5-) Kocasının oğlu.
6-) Erkek kardeşi.
7-) Erkek kardeşinin oğlu.
8-.) Kız kardeşinin oğlu (daha aşağıdaki yeğenler).
9-) Müslüman kadın. Çünkü mü’mine kadın, gayri Müslim kadınların yanında diğer yakın hısımlarının yanında açıldığı gibi açık oturamaz. Bunda gayri Müslim kadınların (ayrıca fâsık olan ve huyundan emîn olunamayan Müslüman kadınların bile) kendi erkeklerinin yanında Müslüman kadını tasvir etmesi ve onu anlatması engellenmek istenmiştir.!.