ALLAH'I (C.C.) BİLİP HALKI BIRAKMAK

Abdulkadir Geylani (k.s.) hazretlerinin hayatı ve eserleri.
Cevapla
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

ALLAH'I (C.C.) BİLİP HALKI BIRAKMAK

Mesaj gönderen aNKa »

Resim

ResimALLAH'I (C.C.) BİLİP HALKI BIRAKMAKResim


Allah’ı (C.C.) aradığın zaman halkı yok bil.
Halk arasına karıştığın zaman nefsini uzak tut.
Halkı bırakıp Hakk’ı (C.C.) düşündüğün zaman varlığın sana yok olduğunu görürsün.
Nefsini karıştırmadan halk arasına girersen adil olursun.
Sana uyanlar da senden emin olurlar.

İç alemine çekildiğinde her şeyi bırak.
Yalnız gir; o zaman asıl arkadaşını sır gözünle, bu gözlerden başka gözlerle hikmetten görürsün.

Nefsin erir; yerine Allah’ın (C.C.) emri gelir.
O’na (C.C.) yakınlık gelir.
O zaman görürsün.
Bilgisizlik bilgi, uzak yakın; sessizlik huzur; korku ünsiyet olmuştur.

Ev şurada duran, sadece iki şey vardır:
Yaradan ve yaradılan.
Yaradanı (C.C.) kabul edersen geri kalanlara söyle:

- “Alemlerin sahibinden başkası benim düşmanımdır.”

Bu işler kolay bilinmez. Tadan bilir.
Safrası bozuk olan tad alamaz.
Ancak tedavi sonunda tadabilir.

Ey karşımda duran, dinle:
İman sahibi yarar iş tutarsa nefsi iyiliğe döner.
Kalbin anladığını anlar.
Sonra sır olur.
Sonra fena bulur.
Daha sonra varlık olur.
Dostlara kapılar açıktır.
Nefsini yola getir, dost ol, oradan gir.

Ey şurada duran, dinle:
Fena şey, yaratıkları Yaratana (C.C.) karşı görmektir.
Tabiatın melek sıfatına bürünmesidir.
Bir zaman sonra bu da yok olur; ilk yaratılış şeklini bulursun.
İşte o zaman suyunu Hakk (C.C.) verir.
Varlığında filizlenen ekeneği o eker.
Eğer bunu istiyorsan İslam ol; Hakk’a (C.C.) bağlan.
Sonra bu yolumuzu arzu et.
Daha sonra ilahi ilimleri öğrenmeye koyul.
Marifet yollarını bundan sonra ara.
Bundan vücut bul; var ol, varlığın onunla olsun.

Zahid ol, ilk iş zahidliktir.
Bu, bir anlık iştir.
Vefa sahibi ol, bu da az zamanda elde edilir.
Sonu olmayan güzel iş ise marifet yoludur.




Kaynak: Gavsulazam Abdulkadir-i Geylani (K.S.) - Fütûh-ul Gayb (Gizliden Sesler)
Resim
Kullanıcı avatarı
canan
Aktif Üye
Aktif Üye
Mesajlar: 145
Kayıt: 28 Eki 2008, 02:00

Mesaj gönderen canan »

Resim

NAZAR BER KADEM GÖZ AYAKTA GÖNÜL ALLAH'TA (C.C)

Göz, gönlün dışa açılan penceresi ve habercisidir. Gönül en çok gözden etkilenir. Gözün her hareketi gönlü ilgilendirir. Gönül göz yüzünden pek çok şey kazanır veya kaybeder. Gözden gelen şeylerle gönül sevinir veya ah eder. Onun için gönlünü düşünen kimse gözüne sahip olmalıdır.

Arifler göz ile gönül arasındaki irtibata çok önem vermişlerdir. Her insanın asıl niyeti, gerçek sevgisi, ulaşmak istediği hedefi gönlünde gizlidir. Gönülle kalp aynı şeydir. Gönül, değerini ölçemeyeceğimiz bir cevherdir. Çünkü gönül, kainatta Yüce Allah(celle celalüh)’ın nazar ettiği çok özel bir yerdir. İnsan gönlü ile Yüce Allah(celle celalüh)’ı tanır, sever ve O’nun yakınlığını hisseder.

Allah(celle celalüh) dostları bu konuda bütün hak yolcularını uyarmışlardır. Hedefe ulaşmak için bir çok usül öğretmişlerdir. Bu usüller, Kur’an ve Sünnet edebinden alınmıştır. Bu usüllerin hepsi, hedefi Allah(celle celalüh) rızası olan herkesi yakından ilgilendirir. İşte bu usullerden birisi de “nazar ber kadem”dir.

NAZAR GÖNÜLÜN BAKIŞIDIR
“Nazar ber kadem” Farsça bir tabirdir. Kelime manası, nazar ayak üzerinde olacak; göz, önüne bakacak demektir. Nazar, gönlün bakışıdır. Bu, gözün tabii görüşünden farklıdır. Nazarda niyet ve ciddiyet vardır. Nazar, gelişigüzel bir bakış değil, gönülle iradeli bir yöneliştir. Bu yöneliş iyi olursa iyi sonuç verir, kötü olursa kötü sonuç verir. Mesela Allah(celle celalüh) dostlarının nazarı kalbi diriltir, hasetçinin nazarı kemikleri eritir. Birisi saadet, diğeri felakettir.

Kadem, ayak ve adım demektir. Ayak yürüyüşü, adım davranışı anlatır. Adımını dikkatli at demek, gidişat ve davranışlarına dikkat et, sakat iş yapma demektir. “Şeytanın adımlarına uymayın” (Bakara, 164, 208) ayeti de bu manadadır. Kadem uğur ve bereket manalarına da gelir. Bereket ve huzura sebep olan kimseye “kademi uğurlu geldi” denir. Kadem denge, sağlamlık ve sebatı da çağrıştırır. Sözünden caymayan, işinde sağlam olan, sabırlı ve güvenilir kimseler için “sabit kadem bir insandır” denir.

Arifler, “nazar ber kadem” tabiriyle hak yolcusunun hem zahirine hem de batınına ait pek çok edebi anlatmak isterler. Bunları şu şekilde özetlemek mümkündür:

EDEP İÇİNDE YÜRÜMEK

Hak yolcusu, yolda yürürken gözü ayağı üzerinde ve yolunca yürümeli, edepli olmalı, adımlarını sakin atmalı, sevimsiz hal ve hareketlerden, kibirli tavırlardan şiddetle sakınmalıdır. Bu konuda Sünnet’e uymalıdır.

Alemlere rahmet olan Rasulullah s.a.v. Efendimiz(aleyhissalatu vesselam) yolda yürürken sağa sola bakmazdı. Önüne nazar buyurur, gideceği yöne yönelirdi. Yürüyüşü çok dengeli ve intizamlı idi. Kibirli bir şekilde, el kol hareketi yaparak ve sallanarak yürümezdi. Adımlarını hızlı fakat sakince atardı. Yüksekçe bir yerden iniyormuş gibi yürürdü. Adımlarını atarken yeryüzü saadetli ayakları altında dürülüyormuş gibi olurdu. Bir kimseye yöneleceği zaman sadece mübarek başını çevirmez, bütün vücuduyla ona yönelirdi. Kimseye arkasından ve uzaktan seslenmez, yanına varınca konuşurdu.

GÖZÜ VE GÖNLÜ HARAMDAN ÇEKMEK

Hak yolcusu, gözünü haramdan ve kalbini karıştıracak şeylerden korumalıdır. Kendisini ilgilendirmeyen şeylere takılmamalıdır. Gözünü haramdan korumayanın gönlü ilâhi muhabbetten mahrum kalır. Bu yolda ciddi olmayan kimseden ciddi işler çıkmaz.

Allahu Tealâ, bu konuda bizlere şu emri vermiştir: “Rasulüm! Mümin erkeklere söyle gözlerini harama bakmaktan çeksinler, namus ve iffetlerini korusunlar. Böyle yapmaları kendileri için daha temiz bir davranıştır. Hiç şüphesiz, Allah(celle celalüh) bütün yaptıklarınızdan haberdardır. Mümin kadınlara da söyle, gözlerini harama bakmaktan çeksinler. Namus ve iffetlerini korusunlar.” (Nur, 30-31)

Hazreti Rasulullah s.a.v. Efendimiz(aleyhissalatu vesselam), harama bakmayı şeytanın kalbe fırlattığı zehirli bir ok olarak tanıtmıştır. Kalbi bu okların zehirinden ve zararından korumanın tek yolu gözü muhafaza etmektir. Bunun için kalbe katılık verecek işlerden, görüntülerden, şekil ve suretlerden gözü uzak tutmalıdır. Gözünü ve dilini haramdan korumayan kimse veli olamaz.

TEK HEDEFE YÖNELMEK

Hak yolcusunun gözü ve gönlü aynı hedefte toplanmalıdır. Buna himmetini bir noktaya toplamak, işine yoğunlaşmak, hedefine kilitlenmek denir. Dünya ve ahiret işlerinde başarılı olmak isteyen herkes, bu hali elde etmelidir. Yoksa yolda kalır. Aklı, fikri, kalbi ve kalıbı aynı noktaya yönelmeyen kimselerin bütün işleri verimsiz olur. Kalp ve kalıbın birleşmediği ibadet tatlı olmaz, hizmet başarıya ulaşmaz, iş güzel sonuç vermez.

Hak yolcusunun kilitleneceği biricik hedefi Allah(celle celalüh) rızası olmalıdır. Bütün gayretini bu yolda kullanmalıdır. Allah(celle celalüh)’tan gayri şeylere iltifat etmemelidir. İbadet, zikir ve hizmetinde insanlardan bir şey beklememelidir. Hatta ahiret nimetlerini bile düşünmemelidir. Hayır olarak her ne yaparsa, sadece Yüce Allah(celle celalüh)’ın rızası ve sevgisi için yapmalıdır. Gönlünü keşif, keramet, cezbe gibi manevi nimetlere takmamalıdır.

DEVAMLI HAREKET VE İLERLEME HALİNDE OLMAK

İmam Rabbanî k.s. der ki:

Nazar ber kadem, hak yolcusunun gözü ayağını ileri geçmez şeklinde anlaşılmamalıdır. Bu anlayış vakıaya aykırıdır. Bundan anlaşılması gereken şudur: Göz devamlı ileri bakmalı, ayak da onu takip etmelidir. Çünkü yüksek makamlara önce göz dikilir, sonra adım atılır. İnsan gözünü yükseklere dikmeli ki, gayretini ona göre kullansın. Maneviyat yolunda aza kanaat eden az kazanır. Oturan yol alamaz. Çalışan mahrum olmaz.”

Hak yolcusu, ibadet, vazife ve hizmetlerinde adım adım ilerlemeli, bir noktaya çakılıp kalmamalıdır. “İki günü eşit olan kimse zarardadır” hadisi, hak yolunda yürüyenleri ve ebedi saadetini kazanmak isteyenleri uyarmak içindir. Çünkü Yüce Allah(celle celalüh)’ı tanımanın, manevi makamların ve güzel ahlâkın bir sonu yoktur. Bu yolculuk ölene kadar sürer, ahirette farklı bir şekilde devam eder. Her gün yapılan ibadet ve amelin miktarı devamlı değişmez, fakat kalbin muhabbeti, huzuru, edebi, Yüce Allah(celle celalüh)’a yöneliş şekli her an değişip artabilir. Bütün vazifeler az da olsa devamlı yapılmalıdır. Başlanmadan iş bitmez, adım atmadan yol gidilmez.

Hak yolcusu, bu yolda kendinden ileri gidenleri örnek almalıdır. Zayıf ve geride kalanlara ise şefkat gösterip yardım etmelidir.

ADIMINI SAĞLAM ATMAK

Hak yolcusu, bütün gidişatının ve manevi hallerinin Kur’an ve Sünnet’e uyup uymadığına çok dikkat etmelidir. Çünkü, Rasul-i Ekrem s.a.v. Efendimiz(aleyhissalatu vesselam)’in gösterdiği ve öğrettiği edeblere uymayan hiçbir fikir, fiil, hal ve gidişatın sonu Yüce Allah(celle celalüh)’a çıkmaz. İtikadı sağlam olmayanın ameli salih olmaz. Hak yolcusu Ehl-i Sünnet inancının dışında bir inanca sahip olmamalıdır. Seyr u sülûk esnasında elde ettiği bütün manevi halleri ancak Kur’an ve Sünnet’le kontrol edip kabul etmelidir. Onlara uymayan bütün tevil, yorum ve izahlardan kaçınmalıdır.

REHBERE SIKI SARILMAK

Hak yolcusu, manevi terbiye esnasında gözünü ve gönlünü önündeki kâmil mürşidine dikmelidir. Onun adımlarını güzel takip etmeli, emir ve işaretlerini yerine getirmeli, mürşidinin gösterdiği usülden ve çizdiği yoldan çıkmamalıdır. Ayrıca peşinden gittiği rehberine güvenmeli, onun izini takip etmeden kendi başına hedefe gidemeyeceğini bilmelidir.

Müridin kademi mürşidin kademine uygun olmalıdır. Mürşidin kademi, onun hal ve ahlâkıdır. Buna meşrep de denir. Meşrep, su kaynağı demektir. Hak yolcusunun gidip-gelip su alacağı tek kaynağı önündeki mürşididir. Bütün alem mürşid dolu olsa, hak yolcusu gönlünü önündeki kâmil mürşidinde toplamalıdır. Gönlü bir ona bir buna kayan, her gördüğü veya duyduğu mürşidin peşine takılan kimse hiçbirinden doğru dürüst istifade edemez; ancak kalbini dağıtır, yolda kalır. Bir de kâmil ve mükemmil olmayan kimseye mürşid diye tabi olmamalıdır.

Şah-ı Nakşibend k.s., Seyyid Emir Külal Hz.lerinin terbiyesinde iken, mürşidi kendisini bir işe gönderdi. Yolda önüne Hazreti Hızır a.s. çıkıp, kendisiyle konuşmak ve arkadaşlık yapmak istedi. Şah-ı Nakşibend k.s. ona hiç iltifat etmedi, arkadaşlık kurmaya da yanaşmadı. Hazreti Hızır a.s. kendisini tanıtınca, Şah-ı Nakşibend k.s. dedi ki:

- Ben senin Hazreti Hızır olduğunu biliyorum. Fakat seninle muhabbet edemem. Benim bir gönlüm var, onu da mürşidim Seyyid Emir Külal Hz.lerine verdim. Artık ondan başka kimseye verecek bir gönlüm ve sevgim yok. Sen işine bak, ben de kendi işime bakayım.

Dönüşte durumu mürşidine anlattı, Hazret memnun oldu ve:

- Güzel etmişsin, buyurdu.

HER HALDE EDEPLİ VE MÜTEVAZİ OLMAK

Hak yolcusu, manen ilerledikçe nefsin afetlerinden korkmalıdır. Bunun için her halde edebe sarılmalı, boynunu bükmeli, kibirden ve benlikten Yüce Allah(celle celalüh)’a sığınmalıdır. Bir başarıdan sonra bunu kendine mal eden ve insanlara burun büken nice başlar, baş aşağı gitmiştir.

Arifler der ki: Bir insanın ilmi artar da edebi artmazsa, onun Allah(celle celalüh)’dan uzaklığı artar. İbadeti çoğaldığı halde tavazusu çoğalmayan kimsenin benlik deresinde boğulmasından korkulur. İnsan, işin başından çok sonunu düşünmelidir. Onun için devamlı yalvarış içinde olmalıdır. Kalp ümit ve korku içinde bulunmalıdır. Ümidin korkudan biraz fazla olması iyidir, fakat ben artık kurtuldum, cenneti garantiledim, insanlar helâk oldu demek, tehlikenin ta kendisidir.

Hak yolcusu ibadet ve ameline değil, Yüce Allah(celle celalüh)’ın rahmetine güvenmelidir. İlâhi destek olmadan kendi başına bir yol alamayacağını bilmelidir. Bu yolda asıl sermaye, kendinde bir varlık görmemektir.

Bütün alemlere rahmet kılınan Rasulullah s.a.v. Efendimiz(aleyhissalatu vesselam)’in her gün yüz defa istiğfar etmesi, onun izinden gidenlere çok şey öğretir. Allah(celle celalüh)’a giden yol bu edeple başlar, bu edeple devam eder. Bu edep hiçbir zaman terk edilemez. Edebi terk eden kimse, kendi haline terk edilir. Her konuda biricik rehberimiz ve örneğimiz olan Hazreti Muhammed s.a.v. Efendimiz(aleyhissalatu vesselam), Miraç’ta manevi yolculuğu esnasında bu edebe bürünmüştü.

Büyük arif İmam Sühreverdî k.s. bu mühim edebe şöyle dikkat çeker:

“Bütün edepler Rasulullah s.a.v. Efendimiz(aleyhissalatu vesselam)’den öğrenilir. Çünkü O, zahiren ve batınen bütün edeplerin kaynağıdır. Allahu Tealâ, O’nun Miraç gecesinde ilâhi huzurdaki edebini bize şöyle haber vermiştir: “Onun gözü (sağa sola) kaymadı, haddi de aşmadı.” (Necm, 17)

Allah(celle celalüh) Rasülü s.a.v. ilâhi huzura yükselirken kalb-i şerifleri bütünüyle Yüce Allah(celle celalüh)’a bağlanmıştı. Gözü, o yüce makamlarda sağa sola kaymamış, hep önüne bakmış, ulaştığı güzellikler karşısında haya ve edebinden terlemiş, başını önüne eğmiş ve bu hal içinde bütün makamları geçip ilâhi huzura alınmıştı. Ulaştığı manevi makam ve güzellikler onun sadece tavazu ve edebini artırmıştı. İşte onun izinden giden arifler de böyledir. Edebi korumayan kimse, geldiği yere geri gönderilir.”

Hak yolcusu edeple Hakk’a yaklaşır. Bu yolun her geçit ve durağında tek levha asılıd
ır: Edep Ya Hû...
Alıntı
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/sg_1.jpg[/img]
Cevapla

“►Abdulkadir Geylani◄” sayfasına dön