FUTÛHU'L- GAYB-ABDULKADÎR GEYLÂNÎ (KS)

Abdulkadir Geylani (k.s.) hazretlerinin hayatı ve eserleri.
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

FUTÛHU'L- GAYB-ABDULKADÎR GEYLÂNÎ (KS)

Mesaj gönderen Gul »

Resim


1. Makale:VAZÎFE


ALLAHu Teâlâ’ya Celle Celâluhu ve Hz. Rasûlullah’a Sallallâhu Aleyhi ve sellem îman eden şu üç şeyi yapmakla vazîfelidir.


1- ALLAH’ın Celle Celâluhu emirlerini tutmak….

2- Yasak ettiği şeyleri yapmamak…

3- Hiç kimsenin elindekine göz dikmemek, doğru çalışmak, hâline râzı olmak…


İnsan, hayâtı boyunca, emir, yasak ve kader çizgisi içindedir. Hiçbir zaman bunların dışına çıkamaz. Dışını HAKK’ın Celle Celâluhu emirlerine uydurduktan sonra, iç âlemi için 3 vazîfe başlar. Onları da şöyle sıralamak mümkündür:


1- İnsan öz varlığı olan kalbine, iç âlemine dönmeli…

2- Ruh, iyilik taraftarı olarak, kötülüğe meyilli duran nefsini muhasebe etmeli…

3- Böylece bütün gidişâtını, yolunu ALLAH Celle Celâluhu yolunun hakîki yolcularına uydurmalıdır…
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: FUTÛHU’L- GAYB-ABDULKADÎR GEYLÂNÎ (KS)

Mesaj gönderen Gul »

Resim

2. Makale: HAYRI TAVSİYE

ALLAHın Celle Celâluhu ve Peygamberin Sallallâhu Aleyhi ve Sellem emirlerine uyun; şahsî arzularınıza ve hissiyatınıza mağlup olarak bidat yoluna sapmayın! İtaat edin; türlü ve bozuk yollara ayrılmayın!… ALLAHı Celle Celâluhu tevhid edin; hiçbir zaman şirk koşmayın!… HAKKı Celle Celâluhu tenzih edin; itham etmeyin

Doğruluk karşısında şüpheye düşmeyin; tasdik edin. Hep birden kardeş olun, aranıza düşmanlık sokmayın. Doğruluktan nefret etmeyin, dâimâ HAKK Celle Celâluhu yolu ve yolcularını arayın, usanmayın Sonuna kadar çalışın; bekleyin ümitsizliğe düşmeyin Dâimâ doğru yolda toplanın, sevişin aranıza sevimsizlik girmesin Yaptığınız kötülükleri bırakın; tevbe edin; bir defâ yaptığınız hatâyı ikinci defâ yapmayın!.. İçinizi dışınızı temiz tutun. Uğursuz, çıkmaz, karanlık bataklıklara düşmeyin

RABB'ınızın Celle Celâluhu taatiyle rûhunuzu bezeyin. Onun Celle Celâluhu kapısından ayrılmayın. Ondan Celle Celâluhu yüz çevirmeyin. Tevbenizi bozmayın Gece gündüz ALLAHa Celle Celâluhu yalvarmaktan bıkmayın. Çünkü rahmet kapıları ancak bu yolda açılır. Hakîki saadeti bu yolda bulmanız mümkündür. Şu bataklık âleminden ulvî rûhânî âleme bu yoldan gitmeniz mümkündür. HAKKa Celle Celâluhu vuslat bu yoldadır. Rahat, huzur ve selâmet evine buradan girilir. Öyle bir selâmet evi ki, her çeşit binek orada, gözün görmediği her türlü hoşluk oradadır Bu nîmetlerden bıkmaz, usanmaz, bol bol yer içersiniz. O yerde sizin arkadaşlarınız Peygamberler Aleyhimu's-selâm, sıddîklar, şehitler ve sâlihler olur. ALLAH Celle Celâluhu cümlemize nasib etsin…(ÂMİN!)
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: FUTÛHU’L- GAYB-ABDULKADİR GEYLÂNÎ (KS)

Mesaj gönderen Gul »

Resim

3. Makale: İPTİLA


İnsan, başına bir gelirse… Önce, kendi kendine kurtulmaya çabalar… Muvaffak olamayınca, etraftan yardım istemeye koyulur… Pâdişahlara gider; rütbe sâhiplerine yalvarır. Zenginlere koşar… Hâl sâhiplerine gider; duâ ister, himmet ister… Eğer hasta ise doktora gider, şifâ arar. Bununla da kurtulamayacağını anlayınca, ALLAH’a Celle Celâluhu döner.

Eğer kendi işini yapabilseydi, halka dönmeyecekti… İşini halkta bitirebilseydi, HAKK’a Celle Celâluhu dönmezdi. Burada da arzusu biraz geç kalmaya başlar; fakat gidecek başka yeri kalmamıştır… Durur yalvarmaya başlar… Duâ eder; senâ eder. İhtiyaçlarını teker teker sayar, yalvarır… Bunları yaparken bir yandan da reddolunmaktan korkar; bir yandan da, isteği yerine geleceğini ümit ederek sevinir…

Sonra, bu halden de usanır, yaptığı duâ ve niyazın işe yaramadığını zanneder… Bu sefer dua da dâhil her şeyi bırakır… Saf, temiz bir halde beklemeye başlar… Bu kez kader-i İlâhi (ALLAH’ın Celle Celâluhu emri) ne ise o zuhûra gelir… Olacak olur… Herşeyde ALLAH’ın Celle Celâluhu kudretini, kuvvetini sezer. Hareket, sükûn… her ne varsa, O’ndan Celle Celâluhu olduğunu anlar. Hayır, şer, iyilik, kötülük, vermek, almak, genişlik, darlık, ölmek, dirilmek, izzet, zillet, bunların hepsinin Hakk’tan (CC) geldiğini mânâ gözü ile görür…


Bu halleri görür… Ve bu hâliyle süt anasının elindeki çocuk gibi olur… Yıkayıcı elindeki meyyite benzer; kendinden bîhaber… Onlar istediğini yapar… Velhâsıl, bir top gibi olur, gayri ihtiyâri sağa sola yuvarlanır… Bukalemun gibi renkten renge geçer. Ne kendisi için, ne de başkası için hiçbir hareket yapamaz… HAKK’ın Celle Celâluhu işinden başka şey görmez. Gözü O’nu Celle Celâluhu görür, kulağı O’ndan Celle Celâluhu işitir. Başka şey görse veyâ işitse, O’nun Celle Celâluhu için görür veyâ O’nun Celle Celâluhu için işitir. O’nun Celle Celâluhu nîmeti ile beslenir ve O’na Celle Celâluhu yakın olmakla ferahlar… Bu halle güzelleşir… Bununla hoş olur… Sâkinleşir…

Her halde HAKK’la Celle Celâluhu mutmain olur. O’nun Celle Celâluhu sözü ile ünsiyet peydâ eder. O’ndan Celle Celâluhu başka her şeyden çekinir ve hoşlanmaz… Dâimâ O’nun Celle Celâluhu zikrine koşar… Ve öylece kalmak ister. Bu halde kendinde yükseklik duyar. Kuvvetini HAKK’tan Celle Celâluhu alır. O’na Celle Celâluhu tevekkül eder. Yolunu O’nun Celle Celâluhu marifet nûru ile bulur. O’nunla Celle Celâluhu giyer, O’nunla Celle Celâluhu kuşanır. Böylece HAKK’ın Celle Celâluhu çeşitli ilimlerini öğrenir. O’nun Celle Celâluhu kudreti ile şereflenir. O’ndan Celle Celâluhu işitir. O’na Celle Celâluhu yaklaşır. Duâ eder, hamd eder. Öylece kalır…
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: FUTÛHU’L- GAYB-ABDULKADİR GEYLÂNÎ (KS)

Mesaj gönderen Gul »

Resim

4. Makale: MÂNEVÎ ÖLÜM


Halkın malına göz dikmez, onların elindekinden kendini mustağni kılarsan, kötü isteklerin ölmeğe başlar. Böyle olunca sende hiçbir kötülüğe karşı meyil kalmaz. Bunlar hep ALLAHın Celle Celâluhu yardımı ile olur. Bu inâyet ve yardım sâyesinde öyle bir hayâta kavuşursun ki ondan sonra ölüm yoktur. Bundan bulacağın zenginlik tükenmez; verilen alınmaz Rahatın bozulmaz Hiçbir sevdiğinden mahrum olmazsın. Öğrendiğini unutmaz, sonundan korkmazsın

Bu yeni varlıkla bambaşka bir âleme geçersin; saadeti bitmez tükenmez Sultanlığın bir türlü sonu gelmez. Yüksekliği bir türlü nihâyete ermez. Burada yalnız tazim olunur, tahkir olunmazsın

Çünkü sende artık bir meniyet vardır. Ve doğruluk zâtında mevcuttur. Söylediğin hak, yaptığın doğrudur. Sen artık eşsiz bir cevher hâline gelmişsin. Tekle tek, birle bir olmuşsun. Gizlinin gizlisi, sırrın sırrı oldun; yetmez mi?

Bu hal ve bu âlemde sen, Peygamberlerin Aleyhimu's-selâm vekîlisin demektir. Velâyet sırrı sende biter. Ebdallarvelîlerden bir kısım- şekline bürünür. Her dert seninle biter. Her ihtiyaç seninle görülür. Yağmur arzunla yağar. Bitkiler sevginle biter Yeşerirİster sultan, isterse çoban, ister imam ister cemaat hepsinin belâsını sen def edersin

Sen bundan böyle ibâdın ve bilâdın âmirisin; eller sana yardıma gelir Ayaklar sana hediyeler taşır. Diller seni övmeğe başlar. Bunlar ALLAHın Celle Celâluhu izni ile olur. İki kişi dahî, aleyhinde söylenecek tek kelime bulamaz

Ey bunca inam ve ihsan yapan ALLAH Celle Celâluhu, bunlar hep senin vergilerindir. İkrâmındır

ALLAH Celle Celâluhu büyük ihsan sâhibidir.
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: FUTÛHU’L- GAYB-ABDULKADİR GEYLÂNÎ (KS)

Mesaj gönderen Gul »

Resim

5. Makale: DÜNYÂ VE HÂLİ

Dünyâ tuzağı, öldürücü zehirleri ile düşkünlerine verilmiştir. Gafletle Dünyâyı, zâhirdeki güzelliği ile görürsen aldanma... O, hîlesi, dokunanı derhal öldürür. Onda sadâkat, onda vefâ diye bir şey yoktur. Ona iyi gözle bakıp hoşlanma; şöyle ol: Sahrada bir adam çırılçıplak kazây-ı hâcete oturmuş. Hem edep yeri görünüyor, hem de koku geliyor. Sen mecbursun; hem burnunu tutacak, hem de gözünü kapayacaksın. İşte dünyânın hâli. Ondan kurtulmak için hem gözünü kapa, hem de burnunu tut...

Dünyâya ihtiyacın kadar bağlan! kalpten sevme; Nasibin ne ise gelir üzülme..!
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: FUTÛHU’L- GAYB-ABDÜLKADİR GEYLÂNÎ (KS)

Mesaj gönderen Gul »

Resim

6. Makale: HALKI BIRAKMAK

Halkı ALLAH’ın Celle Celâluhu izni ile bırak, yine O’nun Celle Celâluhu emri ile arzularından geç. Bir Âyet-i Kerîmede şöyle buyrulur:

- “Eğer inanıyorsanız, ALLAH’a Celle Celâluhu güvenin…”

Kendini ALLAH'ın Celle Celâluhu fiiline, irâdesine terket. Saydıklarımızı yaparsan, ilâhi emirlere bir kab olursun.

Halkı bırakmak; onların elinde hiçbir iyilik veyâ kötülük olmadığına ve olamayacağına inanmakla olur. Bütün kuvveti ALLAH’tan Celle Celâluhu görüp, halkın elinde mevcut olan bir şey görmeden ALLAH’ın Celle Celâluhu kudretini tasdik etmekle mümkün olur.

Kendini bırakmana gelince: HAKK’a Celle Celâluhu teslim olman ve sebepleri bir yana atmanla olabilir.

Kendinden hiçbir hareket görme, gücüne kuvvetine mağrur olma. Bu hâlinde kendini hor görüp, özünden nefret etme. HAKK'a Celle Celâluhu teslim ol; O’nun Celle Celâluhu emirlerine göre hareket et. Şunu iyi bil ki, her şeyi evvel âhir yapan ALLAH’tır Celle Celâluhu…

Sen ana karnında bilinmez bir nesne iken, O Celle Celâluhu besledi ve bu âleme getirdi. Ve yine sen, beşikte her şeyden habersiz yatarken esirgeyen O Celle Celâluhu oldu. İşte o eski hallerini düşün ve HAKK’a Celle Celâluhu güven.

İlâhi tecellîler önünde yok olmak şöyle olur: Başta hiçbir istek sâhibi olmamak gerekir. Bunu yaptığın an, her arzun yavaş yavaş ölmeye başlar. Dileklerin yok olur. Daha sonra irâden ölmeye başlar. İşte bundan sonradır ki, ilâhi tecelli seni kaplar. Hiçbir merâmın olmaz. HAKK’ın Celle Celâluhu isteğinden başkası sende hüküm süremez olur. Kalbin sâkin, vücûdun rahat, gönlün geniş, yüzün nurlu… Her şeyden elini çeker, yalnız Yaratanla Celle Celâluhu meşgul olursun. HAKK Celle Celâluhu varlığı ile zengin olursun…

Bu hâlinle seni kudret eli çevirir, ezel dili seni çağırır. HAKK Celle Celâluhu sana bilgiler öğretir. Türlü nevî kisveler giydirir. Ezelî ilimlerden sana nasip gelir. Gönlün açık olur. Kötülükler onda eğlenmez. Her kötülük onda erir. Varlığın HAKK Celle Celâluhu arzusu ile dolar. Böylece senden çeşitli kerâmetler zuhûra gelir. O haller senden görünür, ama aslında HAKK’tan Celle Celâluhu gelir. İşte böylece, HAKK Celle Celâluhu için gönlü kırıklar zümresine dâhil olursun. Bunlara, “Munkesîretu'l Kulûb” tabiri kullanılır. Mânâsı: gönlü HAKK Celle Celâluhu için mahzun, demektir. Zikrettiğimiz o değerli insanlar için ALLAHu Teâlâ Celle Celâluhu şöyle buyurur:

- “Benim için kalbi mahzun olanlarla olurum.”

Bu Kudsi bir hadistir.

Muayyen bir zaman için hâlin böyle gider, aradan zaman geçer; evvelce mahrumu olduğun pekçok dünyâca hoş tanınan nefsi zararsız isteklerine kavuşursun. Peygamber Sallallâhu Alyehi ve Sellem Efendimiz bu duruma işâret ederek şöyle buyurur:

- “ Bana dünyânızdan üç şey sevdirildi. Kadın, güzel koku, gönlümü hoş eden namaz…”

Bütün kötü arzun, hevesin kırılmadıkça, HAKK Celle Celâluhu, seninle olmaz. Bu hevan ve hevesin yok olunca da sende hiçbir şey durmaz olur artık. Sende ne iyilik eğlenebilir, ne de kötülük. Ne akıl kalır, ne de fikir. Hiçbir şeyi seçemez olursun. Varla yok arasında bir hal alırsın. ALLAH Celle Celâluhu seni öldürür, yeniden diriltir. Sende, yeni ve bambaşka bir irâde zuhûra getirir. Her isteğini o irâde ile istersin. Bu hâle ki geldin ve her isteğin buna ki uydu; HAKK Teâlâ Celle Celâluhu kendine izâfe ettiğin mevhum varlığını alır, seni yok eder. Bu halle sonunda: Munkesîretu'l kulûb zümresine dâhil olursun… Bu makamda haberin olmadan çeşit çeşit hikmetli işler olur. Sonra benliğin erimeye başlar. Böylece iş sonuna varmış olur. Ve HAKK'a kavuşmuş olursun; yâni, likâ hâsıl olur… Her iş tamam olur. Bütün çalışmalar bunun içindi zâten… İşte: Munkesîretu'l kulûb’un asıl mânâsı budur.

Yukarıda bahsedilen “bâkiye kalan varlık” cümlesini biraz îzah edelim: Bunun mânâsı, tam bir sükûn ve tumaninet hâlidir… Yâni yukarıda arzedilen hâle girmek ve onda tam bir olgunluk peydâ etmek demektir. Bunu daha açık anlatmak için ALLAHu Teâlâ’nın Celle Celâluhu Peygamberi Sallallâhu Aleyhi ve Sellem lisânı ile buyurduğunu dinleyelim:

- “Kulum bana ibâdet etmekle yaklaşır, ve onu severim… Sevince de tutan eli, işiten kulağı, gören gözü, yürüyen ayağı olurum, hep işlerini benimle görür…”

Diğer bir rivâyette şu cümleler de vardır.

- “Benimle işitir, benimle tutar, benimle aklı erer…”

Bu hal ancak “Fenâ” - kendinden geçiş – ile başlar. Bu iş, güç değildir, halkı bırakman kâfî…

Halk; hayır ve şerden ibârettir. Sen de böylesin, hem hayırlısın hem de şerli… Halkın hayrını ve şerrini isteme… Yalnız HAKK’ı Celle Celâluhu tut, ötesini bırak. Yine Kader-i İlâhî’de hayır ve şer vardır. Sen bu halde bulunmadıkça ALLAH Celle Celâluhu seni şerrinden korur, hayır denizine atar. O zaman hayrına kab olur, her çeşit nîmete kavuşursun… Sükûna rahata, hoşluğa ve nihâyet her güzelliğe kaynak olursun…

Fenâ, Münâ, Mübtegâ bunlar ayrı ayrı tasavvuf mertebesidir. Velîlerin son durağı buralardır. Bunlara yönelmek öyle bir istikâmettir ki, geçmişteki evliyâ ve ebdal hep bunları istediler. Tâ ki, irâdelerini ALLAH’a Celle Celâluhu bırakalar ve O’nun Celle Celâluhu irâdesine göre hareket edeler. Zâten bu yolun yolcularına “Ebdal” demek, bu mânâyı anlatmak içindir…

Bunların günâhı nefsânî arzularını HAKK’ın Celle Celâluhu irâdesine ortak etmektir. Haddi zâtında onlar bunu unutarak yaparlar. Mânevî bir hâle kapılır, dehşete düşerler, bu arada kendilerini kaybederler. İsteklerine kapılma neticesi HAKK’a Celle Celâluhu şirk koşmuş olurlar. Sonra, ALLAH Celle Celâluhu tarafından kendilerine bir ayıklık gelir; ALLAH’ın Celle Celâluhu rahmeti, merhâmeti yetişir, blundukları halden uyandırır. Onlar da hatâlarını anlar, istiğfar eder, tevbe ederler… ALLAH Celle Celâluhu da tevbelerini kabul eder. Çünkü yalnız melekler irâdeden mâsumdur… Peygamberler de Aleyhimu's-selâm irâdeden değil, kötülükten mâsumdur. Geri kalan mükellef insan ve cinler, ne irâdeden, ne de kötülükten mâsumdur. Şu var ki; velîler, kötü arzudan, ebdal de irâdeden mahfuzdur, ama mâsum değildir. Bu şu mânâya gelir; bâzen ufak tefek meyil ederler, sonra ALLAH Celle Celâluhu merhâmeti îcâbı onlara yine doğru yolu nasib eder…
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: FUTÛHU’L- GAYB-ABDULKADİR GEYLÂNÎ (KS)

Mesaj gönderen Gul »

Resim

7. Makale: KALBİN HASTALIĞI

Nefsini bırak! Ve ondan uzaklaş!.. Nisbî olarak kendine izâfe ettiğin mülkten ayrıl!.. Hepsini ALLAH’a Celle Celâluhu teslim et!.. Ve kalbin kapısında bekçi ol!.. ALLAH’ın Celle Celâluhu “gönlüne sakla” dediklerini içeri al ve “alma” dediklerini kalbine sokma!.. Kötü istekleri kalbinden çıkardıktan sonra bir daha yaklaştırma!.. Bu şeytâni arzuları kalbten çıkarmak, her halde ona uymamak ve dâimâ muhalefet etmekle olur.

ALLAH’ın Celle Celâluhu irâdesi dışında bir şey isteme!.. O’ndan Celle Celâluhu başka bir şey istemek boş bir temennîdir. Akılsızlıktır. Sakın böyle bir hevese düşme!.. Telef olursun.. Helak olursun!.. HAKK’ın Celle Celâluhu merhâmetinden uzak kalırsın.

Sonuna kadar
ALLAH’ın Celle Celâluhu emirlerini tut!.. Sonuna kadar yasak ettiği şeylerden kaç!.. Sonuna kadar O’nun Celle Celâluhu kaderine teslim ol!.. Yarattığı şeylerden hiç birini O’na Celle Celâluhu ortak yapma. Şirk koşma!..

İsteğin, arzun, şehvetin, hepsi
O’nun Celle Celâluhu yarattıklarıdır…

İsteme! Kötü arzularına kapılma! Şehvete düşkün olma!.. Tâ ki müşrik olmayasın!..


Âyetten: “Bir kimse RABB'ına Celle Celâluhu kavuşmayı istiyorsa, yarar iş yapsın. RABB'ı Celle Celâluhu için yaptığı ibâdetlere şirk katmasın.

Şirk, yalnız putlara tapmak değildir. Kendi şahsî arzu ve isteklerinde tesir görerek, uyman da bir nevi şirk ve putperestliktir. Dünyâ ve onun metâından, âhiret ve onun nimetlerinden herhangi birine gönül kaptırarak, seni YARATANın Celle Celâluhu sevgisini değil, bunlardan her hangi birinin sevgisini üstün tutarsan, şirk etmiş olursun…

Bunlardan herhangi birine kapılman, gizli şirktir. Bunun için, dâimâ sakın, onlara yanaşma, kork, emniyet etme. Gâfil olma!…

Her şeyi iyice tahkik et! Ancak bu halle rahata kavuşursun. Kendini hiçbir hal ve makâma sâhip yapma. Ama bir makâma sâhip bulunuyorsan bırakıp da kaçma! Sana mânevi bir vazîfe verilirse ve bir makâma çıkarılırsan herhangi birini seçme! Çünkü
ALLAHu Teâlâ (CC) her an bir iş yapar! Tağyir eder, tebdil eder… Âyetten: “Kişi ile kalbi arasında gelip geçeni O Celle Celâluhu idâre eder.

Uçsuz bucaksız bir varlık bul, kendini muayyen ölçülere kaptırma. Muayyen bir çerçeve içersinde kalırsan, doğruluğunu haber verdiğin yanlış olabilir. Kalacağını haber verdiğin nesne, bakarsın ki kaybolmuş…HAKK’ın Celle Celâluhu irâdesine tâbi ol ve hiçbir şeye karışma!.. Keşif ve kerâmet nevinden sayarak, bir şeyler söylersin, ama aksi olunca utanır, rüsvâ olursun… Sana bu halde yine bir vazîfe düşer; hâlini saklamak… Ve senden başkasına bunları duyurmamak… İşte bu, tam sebat ve bekâ hâlidir. Bunların ALLAH Celle Celâluhu tarafından, sana bir hediye olarak verildiğini bil. Bu hâle şükür etmek için O’ndan Celle Celâluhu yardım iste. Başkasına göstermemek için ört. Eğer bu haller gider de, yerine başka bir hal gelirse, üzülme; onda da çeşitli bilmediğin nimetler gizlidir… İlim vardır… İrfan, marifet vardır; ayıklığını arttırır ve edep terbiye öğretir sana… Bir Âyet-i Kerîm'de şöyle buyurulur:

- “Biz hiçbir âyeti, ondan daha iyisini veyâ benzerini getirmemek şartı ile değiştirmeyiz… ALLAH’ın Celle Celâluhu her şeye kâdir olduğunu bilmiyor musun?

ALLAH’ın Celle Celâluhu kudretini küçük görme!.. Takdir ve tedbirde, O’nu Celle Celâluhu itham etme… O’nun Celle Celâluhu vaadinin doğruluğunda şüpheye düşme… Hz. Peygamber Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'i kendine örnek al… O büyük insana Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'e inen ve mushaflarda yazılan, dillerde okunan bâzı âyetler kaldırıldı… Bâzısı değişti, yerine başka âyet geldi… Biraz önce haber verdiğinin aksini az sonra söyledi. Ama bu hal zâhirde böyle oldu. Öbür yönünü,ancak, ALLAH’la Celle Celâluhu kendi arasında bir iş olarak kabul ederiz…

İşte yukarıda anlatılan hâle işâret ederek
Peygamber Sallallâhu Aleyhi ve Sellem Efendimiz şöyle buyurur:

- “Kalbimde değişik haller olur, bu yüzden her gün yetmiş defâ istiğfar ederim. Diğer rivâyette “Yüz defâ.”

Peygamber Sallallâhu Aleyhi ve Sellem Efendimiz, dâiâ hal değiştirirdi. Bir halden diğer hâle geçer ve olgunluğa doğru ilerlerdi. Gayb âleminin hazînelerine ererdi. Çeşitli mânevi süslerle süslendi. İşte efendimiz sallallâhu aleyhi ve sellem böyle yükselirdi. Her yükseldikçe de evvelkinin noksanlığını anlar; mahdut bir halde kalmayı noksan sayar, istiğfar ederdi. Kendisi yaptığı gibi Ashâbına radıyallâhu anhum da istiğfar telkin ederdi. Çünkü istiğfar ve tevbe hâlinde bulunmak kulun vazîfesidir. İnsana en çok yakışan şey, istiğfar ve tevbe etmektir. Bütün kötülükleri, bir daha yapmamak şartı ile bırakmak babası Hz. Âdem’den Aleyhi's-selâm, Hz. Rasûlullah’a Sallallâhu Aleyhi ve Sellem, O’ndan da Sallallâhu Aleyhi ve Sellem bizlere verâset yolu ile geldi… Ki Âdem aleyhi's-selâm’ın her yanını zulmet kaplamıştı; işte o zaman istiğfar etti, sonra karanlık açıldı, her yanı nur kapladı; kurtuldu. Çünkü O Aleyhi's-selâm bir zamanlar ahdi unuttu. Dâr-ı Selâm’da dâimi kalacağını, RAHMAN ve MENNAN olan ALLAH Celle Celâluhu, kendisini Cennetten çıkarmayacağını sandı… Melekler kendisini dâimâ selâmlar, övmelerle geleceğini tahmin etti. Böylece nefsine uydu ve her şeyi unuttu… İş değişti. O güzel süslerden soyundu, saltanat gitti. Derecesi düştü… O nurlu âlem, ânîden karanlığa gömüldü. Önceki sâfiyet bozuldu.

Böylece her şey elinden alındıktan sonra işin nereden geldiğini anladı. İçinde bulunduğu büyük sâfiyeti düşündü… Îtiraf yolunu tuttu. Unuttuğunu, hatâ işlediğini îtiraf etti. Kendi kendine istiğfar telkin etti:

- “Ya RABB'i Celle Celâluhu! Biz nefsimizi kötüledik, kirlettik, bizden mağfiretini, merhâmetini esirgersen, sonumuz fenâ olur.”

Bu tevbe ve îtirafa karşı kendisine hidâyet yolları göründü. Nasıl işler yapacağı bildirildi. Ve
O Aleyhi's-selâm, o tevbedeki gizli marifet nurları ve bundan evvel kendisine keşfolunmayan iyilikleri öğretildi. Ve netîcede şuna kâni oldu:

- “Bütün kaybettiğim haller bana tevbe yolu ile açılacaktır.”

Her şey değişti… İstek şimdi başka oldu. Hal başka hal oldu. Büyük bir saltanat geldi. İlk önce dünyâda bir velâyet-i Kubra; sonrası da âhirette… Dünyâ kendine ve evlâdına yer oldu. Âhiret ise ebedî bir yuva… Ve sonsuz bir sığınak…

Ey mü'min! Senin için
Hz. Âdem (AS) ve Hz. Muhammed Sallallâhu Aleyhi ve Sellem de dostluk ve muhabbet için iyi âdetler var… Herhalde hatânı bil, tevbe et!
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: FUTÛHU’L- GAYB-ABDULKADİR GEYLÂNÎ (KS)

Mesaj gönderen Gul »

Resim

8. Makale: ALLAH'A YAKINLIK

Mânevî bir hal içinde bulunduğun zaman başkasını isteme. İster daha altını, ister daha üstünü. Hiçbir makam arzu etme

Pâdişahın kapısına geldiğinde hemen içeri girmeği isteme Zorla içeri alınıncaya kadar bekle Kendi isteğinle değil zorla içeri alınmalısın. Tekrar, tekrar istemelisinPek nazlı da olma

İçeri girmek için mücerret izinle de yetinme. Seni tecrübe için olabilir, belki de pâdişah tarafından deneniyorsundur Koşma; bekle. Tâ ki seni zorla içeri alsınlar. Bu şekilde içeri alınman senin için bir fazîlet olur. Pâdişah tarafından sana bir ikram olur.

Saraya bu şekilde girdikten sonra, seni kimse tekdir etmez Tekdir ancak yapacağın kusurdan sonra gelir. O Celle Celâluhu, seni bizzat içeri aldıktan sonra, korku da olmaz. Pâdişahın yaptığından mesul olmazsın. Ancak kendi isteğinle yaptığın şey sonunda mesul duruma düşersinYaptığın hareket neticesi, sana taarruz vâki olur.

Bu makamda senin için iyi olmayan şey kendi arzunla hareket etmendir Sabrın azlığı, edebe riâyetsizliğin, bulunduğun hâle rızâ göstermemen senin için hiç de iyi olmayan hareketlerdir

Saraya girmek sana nasib olunca; başını önüne eğ, gözlerini etrafta gezdirmekten sakın. Edepli terbiyeli olarak, verilen her hizmet ve vazîfeyi yapmaya çalış. Daha fazla yükselmeyi isteme

Âyet: “Onlara verdiğimiz dünyâlıklara gözlerini çevirme, onları tecrübe etmek için, dünyâ süsü olarak kadın verdik. RABB'inin Celle Celâluhu sana verdiği rızık, hem hayırlı hem de devamlıdır…”

ALLAH-u Teâlâ Celle Celâluhu , bu âyetle seçkin Peygamberine Sallallâhu Aleyhi ve Sellem edep öğretiyor, dolayısıyla bize

- “Hâlini muhafaza et, verilene râzı ol…” buyrulmasındaki Murad:

- “Sana verdiğim pek çok hayır, peygamberlik, ilim kanaat, sabır, İslâm dîni üzerindeki saltanat ve o yoldaki mücâdele senin için en büyük nimettir Ötekilere verdiklerimden daha iyi ve güzeldir…”

Bütün hayır haddi bilmekte ve ona râzı olmaktadır. Bununla berâber başkalarının hiçbir şeyine göz dikmemektedir. Başka bir şeye iltifat etmemektedir. Çünkü o baktığın ve arzu ettiğin şey üç kısma ayrılır. Birincisi, senin nasîbin olmasıdır. İkincisi başkasının nasîbi olma ihtimâli. Üçüncüsü, ne senin ne de başkasınındır. İhtimal ki; ALLAH-u Teâlâ Celle Celâluhu, onu bir tecrübe vâsıtası olarak yaratmıştır

Baktığın şey her ne ise Eğer o, sana nasip olmuşsa ihtirasa düşüp ardından koşsan da gelir koşmasan da İstesen de gelir, istemesen deBu hâle göre, mutlaka onu elde etmek için çırpınman ve edebe uymayan bâzı hareketler yapman sana yakışmaz. Bu hal, ilim ve akıl ölçüsüne vurulursa hiç de sevilen bir şey olarak meydana çıkmaz

Eğer o şey, başkasının nasibi ise Çırpınman niçin?.. Çünkü o şey sana hiçbir zaman gelmez.

Yine o şey, ihtimal ki hiç kimsenin nasîbi değildir, fitne ve tecrübe için yaratılmıştır. Böyle olduğuna göre, akıllı olan kimse nasıl nefsi için, böyle bir fitneyi ister Ve kendine celb etmeği arzu eder?..

Bu îzahlardan anlaşılıyor ki; bütün selâmet ve iyilik, mânevî âli muhafazada ve haddi tecâvüz etmemededir

Avuç içi kadar dar yerde de kalsan, geniş sahalara da çıksan, her ikisi de sana göre müsâvi olmalı Ve yukarıda anlattığımız hâlini ve edebini muhafaza etmeğe çalışmalısın. Başını önüne eğ. Çok edepli ol Daha da üstün vazîfe görmeğe çalış. Çünkü pâdişaha en çok sen yakınsın, senin kabahatin de çabuk görülür. Bu sebepten senin için tehlike daha fazladır.

Bulunduğun hâlin daha üstüne ve daha aşağısına geçmeği isteme Orada sâbit kalmayı, bâki olmayı arzu etme Bulunduğun vazîfenin şeklini değiştirmeğe yeltenme Böyle bir şey yapmağa senin bir selâhiyetin yoktur. Böyle bir şey yaparsan nîmetleri inkar yolunu tutmuş olursun; bu ise, dünyâ âhirette sâhibini utandırır

Sonuna kadar, anlattığımız şeyleri yapmağa çalış Netîcede öyle bir hâle gelirsin ki, o halde senin için bir makam verilir Seni ondan hiç ayırmazlar Sen de onun, ALLAH Celle Celâluhu tarafından bir vergi olduğunu anlarsın. Böyle oluşun delili ve beyânı meydandadır,bunu bilir ve o hâlin devâmına çalışırsın

Velîler için haller vardır. Ebdal için makamlar vardır Ve sana hidâyeti ALLAH Celle Celâluhu nasib edecektir
Resim
Kullanıcı avatarı
habibi
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1059
Kayıt: 26 Eki 2008, 02:00

Re: FUTUHU’L- GAYB-ABDÜLKÂDİR GEYLÂNÎ (KS)

Mesaj gönderen habibi »

DİSİPLİN YOLUNA GİRMEK



Resim
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/hbbi.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: FUTÛHU’L- GAYB-ABDULKADİR GEYLÂNÎ (KS)

Mesaj gönderen Gul »

*BİSMİLLÂHİRRAHMÂNİRRAHÎM

**Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâhi'l-Aliyyi'l-Azîm,ya HAYYu,ya KAYYÛM,ya DÂİMU,ya EHADU,ya SAMEDU.


Resim

9. Makale: KEŞİF VE MÜŞAHEDE

ALLAH Celle Celâluhu sevgililerine ve bunlardan bir kısım olan Ebdale, akıllara durgunluk veren, âdet ve resmiyeti ortadan kaldıran Ef’al-i İlâhi’nin tecellîsi açılır… Bu tecelli iki kısma ayrılmıştır: Cemal, Celâl sıfatlarının tecellisidir. Celâl, aynı zamanda azâmet mânâsına da gelir. Bunların tecellîsi kalbe çok giran gelir. İnsanı müthiş sarsar. Bu hal kalpde olur fakat zâhirî duygulara da sirâyet eder. Bâzen görülür ve işitilir. Bu hâli, bir râvi, Peygamber Sallallâhu Aleyhi ve Sellem Efendimiz’den nakletmiştir: Namazda, yemek kabının kaynamasına benzeyen bir ses işitilirdi. Bu ses kalbden gelmiş ve zâhirde de işitilmiştir. Bu hâle sebep, ALLAH’ın Celle Celâluhu Celâl sıfatının tecellisini görmesi ve azâmet-i İlâhi’nin keşfolmasıdır… Bu hâle benzer şeyler Hz. İbrâhim’den Aleyhi's-selâm kezâ, Hz. Ömer Radıyallâhu Anhu'dan rivâyet edilmiştir…

Cemal sıfatının tecellîsine gelince: Bu sıfatın tecellîsinde kalb nurla dolar ve bununla boş olur. Bu halde kalb rahat eder. Lütuflara erer. Güzel konuşmaları burada duyar. Güzel sözleri bu halde işitir. Bununla berâber, kendisine yüksek hediye müjdeleri burada verilir. Ve yüksek derecelere çıktığı kendisine burada haber verilir. Bu öyle bir makamdır ki; bundan sonrasında kulun hiçbir dahli olmaz. Her şey ezelî nisbete bağlanır. Kalem kurur. Artık taksim ne ise o gelmeğe başlar. ALLAH Celle Celâluhu fazlını ve rahmetini istidatlar nisbetinde verir, rahmet ve şefkatini onlara ispatlar. Bu hal ecel gelinceye kadar devam eder. Ki, bu mâlum olan ölüm zamânıdır. Bundan sonra daha fazla açılır. Perdeler kalkar. Yükseldikçe yükselir. Bunun dünyâda verilmemesinin sebebi, ALLAH’a Celle Celâluhu karşı olan sevgi ve muhabbetlerinin onları bir tehlikeye götürmemesi içindir. Sonra tâkatları kesilir. Helak olurlar, zayıf düşer, ibâdetlerini yapamazlar. Halbuki onlar ölünceye kadar ibâdet etmekle mükelleftirler. Bunlara, bu maddî hayatta tam tecellî etmemesi ve tam tecellîyi öteki âleme bırakması O’nun Celle Celâluhu merhâmetinin eseridir. Böyle yapmakla sevdiklerinin kalplerini tedâvi eder. Terbiye eder ve madde âlemi ile mânevi âlemi bu şekilde idâre eder. İncelikleri bilen ve hüküm veren O’dur Celle Celâluhu. Kullarına lütfunu, merhâmetini esirgemeyen O’dur Celle Celâluhu…

Bu halleri anlatan bir rivâyet Hz. Rasûlullah’tan Sallallâhu Aleyhi ve Sellem şöyle nakledilmiştir:

Efendimiz Sallallâhu Aleyhi ve sellem, maddî âlemle biraz meşgul olduğu zaman:


- “Ey Bilâl! Bizi biraz dinlendir. Ezan oku da namaza kalkalım…”

Buyurmuştur. Bunu, anlattığımız güzellikleri görmek için söylemiştir… Yine bu sebeple şöyle buyurmuştur:

- “Namaz, gönlümün sürûrudur…”
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: FUTÛHU’L- GAYB-ABDULKADİR GEYLÂNÎ (KS)

Mesaj gönderen Gul »

Resim

10. Makale: NEFİS VE HALLERİ

Bu kadar külfetler içerisinde, varlığını gösteren yalnız ALLAHu Teâlâ’dır Celle Celâluhu . Bundan sonra nefsin gelir. Muhatap olarak meydanda da sen varsın.

Nefis; başta
ALLAH’ın Celle Celâluhu zıddıdır. Halbuki her şey sâhiplidir. Böyle olduğu için nefis, hem yaradılış îtibariyle, hem de mülk olarak ALLAH’ındır Celle Celâluhu… Bu arada nefse boş iddia ve arzu, bir de kötülükleri ile sevinmesi kalır…

İş böyle olduğuna göre, sen,
HAKK’a Celle Celâluhu uyarak nefsine muhalefet edersen; ALLAH Celle Celâluhu için nefsine hasım olmuş olursun… ALLAHu Teâlâ Celle Celâluhu, Dâvud’a Aleyhi's-selâm şöyle buyurdu:

- “Yâ Dâvud (AS)! Ben dâimi kuvvetinim, bu kuvvetini nefsine düşman olarak ibâdete vermeye çalış.”

Ey mümin, eğer sen de böyle yapar ve bu halde kalırsan, kulluğun ve ALLAH’a Celle Celâluhu karşı olan bağlılığın doğru olur. Rızkın ne ise… rahat,güzel, hoş olarak gelir; aziz ve mukerrem olursun. Ve her şey sana hizmet etmeğe başlar. Sana tazim ederler, hürmet ederler… Çünkü onlar yaratanına bağlıdır. Sen ise O’nun Celle Celâluhu sevgili kulusun. Onları HAKK Celle Celâluhu yaratmıştır. Onlar da bunu ikrar etmektedirler. Nasıl ki; ALLAHu Teâlâ Celle Celâluhu bunu şu âyetlerde haber vermiştir.

- “ALLAH’ı Celle Celâluhu tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur, lâkin siz onların tesbihini anlayamazsınız.”

- “ Göğe ve yere isteyerek veyâ zorla geliniz…” diye buyurdu. Onlar da dediler:

- “İsteyerek geldik…”

İbâdetin başı nefse muhalefet etmektir. ALLAHu Teâlâ Celle Celâluhu buyurdu:

- “Nefsine uyma; nefs seni ALLAH Celle Celâluhu yolundan ayırır.”

Dâvud Aleyhi's-selâm'a da şöyle buyurmuştur:

- “Ey Dâvud Aleyhi's-selâm! Nefsini bırak, çünkü o, dâimâ münâzaa çıkarır.”

Beyazid-i Bestâmi Radiyallâhu anhu'dan bir rivâyet vardır. Beyazid Radıyallâhu anhu mânâ âleminde tecellî-i ilâhiye nâil olur ve sorar:

- “Ya RABB'i Celle Celâluhu! Sana nasıl gelinir?” Şu cevâbı alır….

- “Nefsini bırak da gel…”

Beyazid Radıyallâhu anhu der ki:

- “Nefsimi bıraktım, yılan soyunduğu gibi ben de nefsimden soyundum… Her hayrın ve her güzelliğin onu bırakmakta olduğunu gördüm…”

Eğer takvâ hâlinde isen, nefsine dâimâ muhalefet et… Halkın varlığını kalbinden çıkar. Onlardan her hangi bir şey bekleme. Onlara minnet etme. Onlara güvenme, onların elindeki dünyâlığa göz atma. Onların iyiliği seni sevindirmesin, kötülükleri de gücendirmesin. Onların hediyesini, sadakasını, zekatlarını, adaklarını bekleme. Şayet senin mal, mülk sâhibi bir adamın varsa sakın mîrasına konmak için ölümünü isteme…

Halkı hakîkaten kalbinden çıkar. Onları kâh açılan, kâh kapanan bir kapı bil. Onları, meyvesi bâzen var, bâzen de yok olan ağaçlar gör… Bu işlerin hepsini bir fâile bağla ve bir müdebbirin tedbiri kabul et. Bu fâil ve müdebbirin de
ALLAH Celle Celâluhu olduğuna inan ki, muvahhid olasın.

Bu anlattığımız şeyleri kabul etmekle berâber kulların çalışmasını da inkâr etme… Sonra cebriye mezhebine girmiş olursun. Her ikisini birleştirirsen cebriye mezhebinden kurtulursun.
ALLAH Celle Celâluhu'nun yardımı olmadan onların işi tamam olmayacağını iyi bil. ALLAH Celle Celâluhu'yu unutarak onlara tapma. Bunların yaptığı, ALLAH Celle Celâluhu'nun işinden ayrıdır, deme. HAKK Celle Celâluhu'yu inkar etmiş olursun. Kadriye mezhebine girmiş olursun. ALLAH Celle Celâluhu, gücü kuvveti verir, kullar da yapar, de… Nasıl ki cezâ ve sevap bâbında yazılan kitaplar da bunu ifâde ederler…

Bu hükümlerde
ALLAH Celle Celâluhu'nun emri ne ise ona bağlan. Bunlardan haddi aşmayarak kısmetin ne ise onu al. ALLAH Celle Celâluhu'nun hükmü, sana ve bütün mahlûkata kendi verdiği hükmü ile olur. Sakın sen hâkim olmaya kalkmayasın. Sen de onlar gibi kader-i ilâhinin çizgisi dâhilindesin. Kader ise karanlıktır. Karanlığa lamba ile gir. Bu lamba da ALLAH Celle Celâluhu'nun kitabı, Peygamber Sallallâhu Aleyhi ve Sellem'in sünnetidir. Sakın bu ikisinden ayrılma… Eğer bir hâtıra kalbine gelirse ve sıkışık durumda kalırsan, onu derhal kitap ve sünnet ölçüsüne vur… Meselâ, zîna etmek, gösteriş yapmak gibi şeylerden olduğunu görürsen, fâcir[1] ve fâsıklarla[2] birleşmek gibi şeyler olursa –ki bunlar haramdır- sakın yapma… Derhal bu gibi düşünceleri bırak… Bunlardan başka haram şeyler olursa hemen ört… kaç… Kabul etme, amel etme… Bu gibi şeylerin şeytan tarafından sana hatırlatıldığını bil.

O sana gelen hâtıranın, mübah olan arzulardan, evlenmek, yemek, içmek nev’inden bâzı şeyler… yine yapma. İhtimal ki aklın ermediği bâzı kötülükler onda gizlidir. Meselâ bakarsın sana bir fikir gelir:


- “Bu müşkülün için falan yere git; oradaki falan zâta arz et…”

Halbuki senin o zâta ihtiyacın yoktur. Belki de senin ilmin, irfânın daha üstündür. Bunları da onunla anlıyorsun. Burada biraz dur. Hemen oraya koşma…

Bâzen de kendi kendine dersin:


- “Herhalde bu ALLAH Celle Celâluhu tarafından ilhamdır, bununla amel edeyim…”

Hayır bunu da yapma! Bu işte de hayırlısını bekle… Bunun HAKK Celle Celâluhu tarafından olduğunu anlamak için, o ilhamın sana tekerrür hâlinde gelmesi lâzımdır… Yâhut sana, o işi yapman için mânevî bir emir verilir, o zaman yaparsın. ALLAH Celle Celâluhu için bilgi sâhibi olanlara bu gibi şeylerde bâzı alâmetler zuhur eder; bunu da ancak akıllı velîler ve ebdal zümresi bilir…

Niçin, acaba bu yolda hissiyatına göre hareket ve hâlini yukarıdaki gibi bir sâlih kişiye gidip anlatman sana yasaktır, bilir misin? Çünkü sen onun sonu nereye varır bilemezsin… Ondaki fitneyi, helâki, mekri sezemezsin. Belki de büyük bir imtihan geçiriyorsun.
Celle Celâluhu sende tam tecellîsini gösterinceye kadar sabret… HAKK Celle Celâluhu fiili kendini gösterdiği ve seni istediği yere götürdüğü zaman fitne sana karşı gelse de bir şey yapamaz. Çünkü HAKK Celle Celâluhu seni muhafazası altına almıştır. Kendi yaptığı işle seni mesul tutup bir belâya veyâ fitneye çarptırmaz. Ancak belâ, sen kendi mevhum varlığını ortaya koyup keyfine göre hareket ettiğin zaman gelir…

Velâyet hâli olan hakîkate erdiğin zaman hevâna, nefsânî arzularına uyma… Tamâmen
HAKK Celle Celâluhu'nun emirlerine uy. Bu emirlere uymak da iki kısma ayrılır.

Birinci kısım: Aç kalmayacak kadar gıda almak ki, bu nefsin hakkıdır. Bunun dışında kalan keyfî şeyleri terketmektir. Farzları dâimâ edâ etmeli, gizli ve âşikar günahları terk etmelisin.

İkinci kısma gelice: Ki bu mânevi emirlerdir. ALLAHu TeâlâCelle Celâluhu'nun kuluna herhangi bir işi yapması veya yapmaması için emir vermesidir. Bu da ancak hakkında şer’i bir hüküm olmayan mübah şeylerde olur. Yâni, şunu anlatmak istiyoruz: hakkında haramdır, yâhut helaldir gibi kesin hükümler olmayan şeylerde bu emir makbuldur. Kul o işi yapmakla yapmamak arasında muhayyerdir. Buna, mübah ismi verilmiştir. Hakîkaten kendini ALLAH Celle Celâluhu'ya ve emirlerine veren bu gibi şeyleri emir almadan yapmaz. Emir bekler, emredilirse yapar. Aksi halde çekinir. Bunları yapmakla, çalışması durması ALLAH Celle Celâluhu için olur. Şeriatta olanı ona göre yapar, olmayanı da vicdânından duyduğu emirle yaparsa, tam ehl-i hakâkatten olur. Eğer vicdânî bir duygusu yoksa ve yalnız uhurata tâbi oluyorsa… bu da çok beğenilen teslîmiyet hâlidir… güzeldir…

Büyük insanların düşüncesi beylerin sultanıdır. Hürmet isterler. Ve halkın efendisidir, ona tâbi olurlar. O efendiler
RAHMAN Celle Celâluhu'nun halîfeleridir. ALLAH Celle Celâluhu'nun gözdesi, dostu, sevgilisi olmuşlardır… Onlara selâm olsun…

Bunlara uymak, kendini bırakmakla olur. Bunlara uymak için gücü kuvveti terk etmek yerinde olur. Dünyâ ve âhirete âit sende hiç bir arzu olmamalı. MÂLİK Celle Celâluhu'nun kulu olmasılın. Mümkün değil… ALLAH Celle Celâluhu'nun emirlerine uymalısın, şahsî arzularına değil…

Süt anasının emzirdiği çocuk gibi ol… Yıkayıcının elindeki ölüye benze. Doktorun önüne serilen hasta gibi ol…

Bu anlatılan şeyleri sakın yanlış anlama. Bunlar, emir ve yasakların hâricindeki şeylere âittir… Şer’i hükümlere uyman ve tamâmıyla tatbik etmen lazımdır. Aksi halde mânevî âlemden hiç nasib alamazsın…


Doğruyu bilen ve o yola hidâyet eden ALLAH Celle Celâluhu'dur…

[1] Fenâ huylu

[2] ALLAH Celle Celâluhu'nun emirlerini tutmayan
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: FUTÛHU’L- GAYB-ABDULKADİR GEYLÂNÎ (KS)

Mesaj gönderen Gul »

Resim

11. Makale: ŞEHVETİN BEYANI


Fakirlik hâlinde, geçim durumundan âciz kaldığın zamanda, nikah işiyle karşılaşırsan, bu hâlinde de sabreder beklersen; HAKK Teâlâ Celle Celâluhu, ya senin başından bu işi giderir, yâhut sana bir kolaylık verir evlenirsin, yâhut muhafazası altına alır geçimini kolaylaştırır. Böylece dünyâda güçlük göstermeden, âhirette de sıkıntıya sokmadan istediğini sana verir ve sabrından dolayı sana: Sabırlı, hâline şükreden ismini verir

Eğer evlenmek senin nasîbinde varsa, ister istemez olur; olunca yaptığın sabır şükre çevrilirALLAHu Teâlâ Celle Celâluhu Hz.leri ise şükredenlere bol ihsanlar vereceğini şöyle vaad etmiştir:

- “Eğer şükrederseniz nîmetimi arttırırım, küfür yoluna saparsanız azâbım şiddetlidir.”

Eğer evlenmek sana nasib değilse, o arzu kalbden çıkar gider. Nefis istese de istemese de bu yazılan olur.

Her hâlinde sabra devam et. Kötü arzularına muhalif ol. İlâhî emirlere boyun eğ. Kazâya râzı ol. Bu hâlinden dolayı da ALLAH’tan Celle Celâluhu iyilik um. Çünkü, ALLAHu Teâlâ Celle Celâluhu şöyle buyurdu:

- “Sabredenlerin mükâfatı bol verilecektir.”
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: FUTÛHU’L- GAYB- ABDULKADİR GEYLÂNÎ (KS)

Mesaj gönderen Gul »

Resim

13. Makale: ALLAH'IN EMRİNE TESLİM OLMAK

İyiliğin gelmesini, kötülüğün gitmesini isteme… Eğer kısmetinde sana gelecek bir nîmet varsa, istesen de gelir, istemesen de…. Belâ da aynı… Eğer sana gelecek bir belâ varsa, kaçsan da gelir, dursan da… İstersen o belânın kalkması için duâya sarıl… İstersen sabret. İstersen ALLAH Celle Celâluhu için kendini bir yere attır; elbette gelecek olan gelir…

Sana lâzım olan bunların hepsinde HAKK Celle Celâluhu'ya teslim olmaktır. Hepsini O’na Celle Celâluhu teslim et. Eğer nîmet gelirse şükretmeye başla!.. Belâ da gelirse sabretmeye çalış. Belâyı hoş gör… Onu da bir nevi nîmet bil. Gizlemeğe çalış! Gücün yettiği kadar gidermeğe gayret et. Hele onu her yerde anlatmaktan sakın. ALLAH Celle Celâluhu'nun sana verdiği mânevî hâlin kuvveti ile ve gittiğin yolun îcâbı olarak bunları yapmak mecbûriyetindesin. Öyle bir yoldasın ki, HAKK Celle Celâluhu'ya taatla ve her şeyi hoş görmekle emrolunmuşsun. Ancak böyle refik-i A’lâ’ya çıkabilirsin. Bu hâle gelince senden evvelkilerin yerine, makâmına varırsın. Senden evvel pâdişaha gidenleri ve yaklaşanları orada bulursun. O’nun Celle Celâluhu yanında her iyilik yolunu, rahatı, kerâmeti ve nîmeti görürsün; kavuşursun.

Belâyı bırak gelsin, seni ziyâret etsin… Yolunu aç. Kapama. Önünde durma. Sana gelmesinden ve seni yoklamasından korkma. Nasıl olsa, onun ateşi cehennemin ateşinden daha şiddetli değildir.

Yaratılmışın hayırlısı, yerin yüklendiği, semânın gölgelendirdiği, varlığın gözdesi Efendimiz Muhammed Mustafa Sallallâhu Aleyhi ve Sellem’den şöyle bir Hadis-i Şerif rivâyet edilmiştir.


- “Kıyâmet günü cehennemin üzerinden geçildiği zaman, cehennem bağıracak, çabuk geç! Ey mümin nûrun alevimi söndürdü.”

O cehennemin ateşini söndüren nur, ancak dünâda kazandığın ve berâber götürdüğün îman nûrudur. O nur, hem isyan eden, hem de itaat edende vardır. Ama isyan eden ondan faydalanamaz…

İşte dünyâdaki belâ ateşini de söndüren bu nurdur. Sen de eğer sabreder HAKK Celle Celâluhu'ya uyarsan mükâfatını görürsün. Belânın sana gelmesi seni heyecana düşürmesin. Yaklaşması seni çekindirmesin. Çünkü belâ seni öldürmek için gelmez, seni tecrübe etmek için gelir, îmânın sıhhatini ölçmek için gelir. HAKK Celle Celâluhu'ya olan bağlılığını kuvvetlendirmek ister. Senden memnun olur. Seni HAKK Celle Celâluhu müjdeler… ALLAHu Teâlâ Celle Celâluhu buyurdu:


- “Biz sizi imtihan ederiz. Tâ ki, içinizdeki mücâhitleri anlayalım… Ve işlerinizden haberdar olalım.”

HAKK Celle Celâluhu'ya karşı îmânın doğru olması ve O’nun Celle Celâluhu işlerine boyun eğmek muvafakat göstermen yine O’nun Celle Celâluhu sana bir lütfu ve merhâmetidir. Bunu böyle bil ve sonuna kadar sabra devam et. HAKK Celle Celâluhu'ya uyar bir müslüman ol. Artık bu halle bezendikten sonra, senden ve başkasından ALLAH Celle Celâluhu'nun emirlerini yapmaktan başka bir şey bekleme. Ve yasaklarından kaçmaktan başka bir şey umma.

Her hangi bir yerde dîni emirlere dâir bir şey olursa derhal ona koş. Onları doğru işitmeğe çalış. Yerine getirmeğe gayret et. Derhal harekete geç, miskin miskin oturma. Kadere teslim olup kalma… Zuhûrata uyup durma. ALLAH Celle Celâluhu'nun emirlerini yerine getirmek için bütün gücünü kuvvetini sarf et. Aciz kalırsan ALLAH Celle Celâluhu'dan yardım iste. O’na Celle Celâluhu tazarru et, yalvar. Acaba:


- “Niçin ibâdetten geri kaldım?”

De ve sebebini araştır. Belki de buna sebep senin bâzı lüzumsuz şeyler istemen olmuştur. Belki de bâzı edebe uymayan hareketler yapmışsındır. İhtimal ki, ibâdete gevşek davrandın, gücüne kuvvetine güvendin… Ve nihâyet bilgine güvendin, nefsi ve halkı, ALLAH Celle Celâluhu'ya karşı ortak yaptın. Netîce, bunların hepsi senin helâkına sebep oldu. MEVLÂ Celle Celâluhu'da sana bu yüzden rahmet kapılarını kapadı. Taatından azletti. Hizmetinden kovdu. Yardımını kesti. İyilik yüzünü senden çevirdi. Ve nihâyet sana kızdı, darıldı. Dünyâyı, nefsî, şahsî arzuları senin başına belâ etti…

İyi bilmelisin ki, bu gibi âdi işlerle uğraşmak, iyi meşgûliyet değildir. Bunlarla uğraşmak seni YARATAN Celle Celâluhu'nun, besleyenin rahmetinden uzaklaştırır…

Sakın MEVLÂ Celle Celâluhu'ya ibâdet etmekten, seni MEVLÂ Celle Celâluhu'nun gayri alıkoymasın. ALLAH Celle Celâluhu'dan başka ne varsa hepsini gayri olarak bil. Ve bunları HAKK Celle Celâluhu'ya tercih etme… Çünkü seni onlar değil ALLAH Celle Celâluhu yarattı. Sakın kötülükleri yaparak nefsine zulmetme. Eğer, YARATAN Celle Celâluhu'nun emirlerini bırakıp, başkasıyla uğraşırsan seni ateşe atar. Öyle ateş ki; onu tutuşturan insanlar ve küfür taşıdır. Sonra pişman olursun fakat beyhûde. Özür dilersin kabul olunmaz. İtap
[1] olunmaya râzı olursun fakat yine hiç. Tekrar iyilik yapmak için dünyâya dönmek istersin, kimse seni gönderemez.

Özüne acı, acı… Ona merhâmet et. Sana verilen duygularını îman yolunda, iyi işlerde, taat ve ibâdet yolunda kullan. Bunlarla marifet kazan, ilim öğren. Bu ibâdet ve marifet nûru ile karanlıkları aydınlatmağa çalış. Emri tut. Yasaklardan kaç. Hak yolda bu ikisi ile yürü. Seni, ilk önce topraktan insan yapan HALIK Celle Celâluhu'yu inkâra kalkışma!..

O’nun Celle Celâluhu emrinden başka bir şey isteme. Ve O’nun Celle Celâluhu kötülediği şeylerden başkasını kötü görme. Dünyâ ve âhiret için elindekiyle yetin. Dünyâ ve âhiret için kötülediğimiz şeyleri kötü olarak bil.

Her sevilen, istenen ALLAH Celle Celâluhu için istenmeli. Ve her istenilmeyen yine, O’nun Celle Celâluhu için istenmemeli.

Eğer sen, ALLAH Celle Celâluhu emrinde olursan, bütün canlılar da senin emrinde olur. Ve eğer ALLAH Celle Celâluhu'yu yasak ettiği şeylerden kaçarsan bütün kötülükler de senden kaçar. Nerede bulunursan bulun dâimâ iyilikle karşılaşırsın.

ALLAHu Teâlâ Celle Celâluhu Hz.leri Peygamberlerine Aleyhimu's-selâm gönderdiği bâzı kitaplarda şöyle buyurmuştur:


- “Ey âdemoğlu! Ben öyle ALLAH’ım ki Celle Celâluhu benden başka ilah yoktur; bir şeye ‘ol’ dersem, olur. Bana itaat edersen, seni de benim gibi yaparım. Her neye ‘ol’ desen olur!..”

Yine buyurmuş:

- “Ey dünyâ! Bana ibâdet edene sen yardım et… Sana koşanı da yor!..”

ALLAH Celle Celâluhu'nun yasak ettiği bir şeyi yapmakla karşılaşırsan şöyle ol: Mafsalların birbirinden ayrılmış, duygun yok olmuş, kalbin kırılmış, cesedin ölü, ümitlerin kırılmış, adet ve resmiyeti unutmuşsun. Gözünde bütün sahra karanlık ve bulunduğun yeri yıkılıyormuş gibi gör. Binâ eskimiş, tavan çökmek üzere. Böylece oturduğun yerde hissiz, duygusuz kal. Kulağın sağır olsun, sanki öyle yaratılmışsın bil. Dudakların oynamaz olsun, lisanında lâllik olan gibi ol. Dişlerin bir güçlük karşısında kalmış, dökülüyormuş farzet. Kolları çolak gibi, bir şeyi tutamaz olsun. Ayakların çaprazlaşmış, bir yere gidemiyor, yürüyemiyor gibi gör. Kendini cinsi münâsebetten âciz bil. Öyle, sanki, cinsi hiçbir şeyle meşgul olmamışsın…

Karnın hiçbir şey yiyemiyecek kadar dolu olsun. Yemeğe ihtiyaç duyma. Aklın bozulmuş olsun, kendini mecnuna benzet. Kabre doğru gidiyormuşsun gibi düşün…

Hülâsa olarak şunları söylemek isterim ki: ALLAH Celle Celâluhu'nun emirlerini derhal duymaya çalış ve koş!.. Yasaklarına karşı olduğun yerde kal, gitme!.. İlâhi kader karşısında cansız ol, yokluğa gömül, fâni ol…

Bu şerbeti hoşlukla iç… Kendini bununla tedâvi et. Bundan gıdâ al… Günahın verdiği mânevî hastalıklardan bununla kurtulursun. Nefsin illetini ancak böyle temizleyebilirsin.


Bu işler, ALLAHın (CC) izni ve dilemesiyle olur


[1]Azarlama,darılma
Resim
Kullanıcı avatarı
sdemir
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 487
Kayıt: 24 Mar 2008, 02:00

Re: FUTÛHU’L- GAYB-ABDULKADÎR GEYLÂNÎ (KS)

Mesaj gönderen sdemir »

Gul yazdı:Resim



Bu işler, ALLAHın (CC) izni ve dilemesiyle olur

Gul kardeşim Ellerinize sağlık Allah razı olsun inşaallah...
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/sdemirimza.gif[/img]
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: FUTÛHU’L- GAYB-ABDULKADÎR GEYLÂNÎ (KS)

Mesaj gönderen Gul »

sdemirkardeşimizSAĞOLasınızinşâeALLAH




14.Makâle:VELÎLEREUYMAK

Sennefsine,kötüarzularınataptıkça,velîlerinderecesineçıkmayıisteme…HalbukionlaryalnızMEVLÂ'ya(CC)kullukederler.Seninistediğindünyâ,onlarınkiiseukbâ…

Senyalnızbudünyâyıgörürsün,onlaryerin,göğünsâhibinigörürler.

Senhalklaünsiyetedersin,onlardâimâHAKK’la(CC)olurlar…

Seninkalbin,yerdekilerebağlı;onlarınkalbleriarşabağlıdır…

Sengördüğünütuzağadüşürmekistersin,onlaragelince,seningördüklerineiltifatetmezler.YalnızYaratanı(CC)görürlerveO’nun(CC)emirlerineuymayabakarlar…

OALLAH(CC)dostları,bulacaklarınıHAKK’la(CC)buldular,ereceklerineerdiler.Sanagelince;zavallıbirhalde,şehvetineuydunkaldın…Yalnızdünyâyıvearzularınıgördün.Halbukionlar;halkı,arzularını,temennilerinibırakarakbuyolagirdiler…Yüksekderecelerebusâyedeerdiler.Onlarıbumakâma,yaptıkları,ibâdet,taat,senâgötürdü.BudaonlaraALLAH’ın(CC)ihsânıdır,kiistediğineverir.

Onlar;ibâdete,taata;ALLAH’ın(CC)yardımıveverdiğikolaylıkla,bıkmadanusanmadankoştular.

İbâdetonlararuholdu…Mânevîbirgıdâoldu…

Onlar,buhâledevamettiklerindedünyâbaşlarınabelâoldu.Birfelâkethâlinialdı.Fakatonlarbunuduymadılar.Kendilerinicennetevindegördüler.Onlarherşeyinevveliniaradılar,şimdikihâlinealdanmadılar.HAKKTeala(CC)onlarıevveldenniçinyarattıveneyianlattıysaonuöğrenmeyeçalıştılar.

Yeronlarınhürmetindedurur.Semâonlarınduâsıileaçılır.Ölüm,onlarınkarârıileolur.BusalâhiyetionlaraMEVLÂ(CC)vermiştir.

Pâdişahonlarıyerindüzeniiçinyaratmıştır,yeryüzünüonlarlabezetmiştir.Onlarhepbirdendağlargibidirler.HAKK’a(CC)gidenyollarbunlararasındanaçılmıştır.


Malı,mülkügâyeedinip,bunlardankaçanamerhâmetyoktur.

Onlar,yeryüzündekilerinhayırlısıdır.Yer,gökbâkikaldıkçaonlaraselâmvesaygılarolsun…
Resim
Kullanıcı avatarı
sdemir
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 487
Kayıt: 24 Mar 2008, 02:00

Re: FUTÛHU’L- GAYB-ABDULKADÎR GEYLÂNÎ (KS)

Mesaj gönderen sdemir »

*** ''Sakın yaptığın işlerde ve bulduğun manevi halde kendi gücünü görmeyesin. Bu hal kişiyi azdırır ve YARATAN’ın rahmet nazarından uzak kılar. Sakın sözünü dinletme ve kabul ettirme hevesine de kapılmayasın. Önce temeli at sonra üzerine binayı çık. Kalbini derin kaz ki oradan hikmet pınarları fışkırsın, sonra ihlas ve iyi işlerle o binayı yükselt. Bu işlerden sonra halkı o köşke davet et.''

Gavsı A'zâm ABDULKÂDİR GEYLANÎ
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/sdemirimza.gif[/img]
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: FUTÛHU’L- GAYB-ABDULKADÎR GEYLÂNÎ (KS)

Mesaj gönderen Gul »

Resim

15. Makâle: KORKU VE ÜMİD
Rûyamda, mescide benzer bir yerde bulundum. Orada, her şeyden elini çekmiş insanlar vardı. Kendi kendime; bir zâtı kastederek şöyle dedim:

- “Eğer o bunlar arasında olsaydı, bu hallerini ıslah ederdi…”

O cemaat etrafıma toplandı. Bana:

- “Niçin konuşmuyorsun?”

Diye sordu, ben de şöyle dedim:

- “Eğer konuşmaya râzı ederseniz konuşurum.”

Sonra onlara şöyle bir konuşma yaptım:

- “Halkı bırakıp hak yolu tuttuğunuz zaman halktan dilinizle bir şey istemeyin.”

Devam ettim:

- “Buna muvaffak olursanız, kalbinizle de bir şey istemeyin. Çünkü kalble istemek, dille istemek gibidir.”

Biliniz ki ALLAHu Teâlâ (CC) her an bir iş yapar, bozar, yeniden yapar… Yükseltir, alçaltır…

Bir kısım velîleri en yüksek dereceye çıkarır, diğer bir kısmı en aşağı tabakaya indirir.

Yüksektekilerin korkusu aşağıya düşmektir… İstedikleri de bulundukları halde kalmaktır.

Aşağıdakilerin korkusu da, bulundukları hâlin devam etmesidir. İstedikleri ise daha yüksek makâma çıkmaktır… Bunları söyledim sonra uyandım…
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: FUTÛHU’L- GAYB-ABDULKADÎR GEYLÂNÎ (KS)

Mesaj gönderen Gul »

Resim

16. Makâle: TEVEKKÜL VE DERECELERİ

Seni ALLAH’ın (CC) fazlından ve her işe, O’nun (CC) nîmetini görerek başlamaktan ne alıkoydu?.. Ancak seni bu hâle koyan, HÂLIKı (CC) bırakıp mahluka güvenmen olmuştur. Yaratanı (CC) unuttun; yaptığın kâra güvendin, MEVLÂ (CC) seni nîmetlerini görmekten mahrum etti.

Halk seni, Peygamberin (SAV) çalıştığı gibi çalışıp helal yemekten alıkoyuyor. Sen bu halle kaldıkça, onlardan iyilik bekledikçe, kapılarına gidip ihsan ümit edip dilendikçe, müşrik sayılırsın. ALLAHu Teâlâ (CC), seni bu hâlinden dolayı helal yemekten mahrum eder. Helal kazançtan, HAKK’a (CC) güvenerek çalışmaktan, seni geri koyar, azarlar.

Sonra… Hele bir zaman halkı bırak. Yaptığın büyük günahtan dön. Helal kazan, helal ye. Yaptığın işlere güvenme, ALLAH’ın (CC) fazlını gör. ALLAH’ın (CC) sana verdiği ihsânı unutma. O’nun (CC) ihsânını unutursan yine şirk yolunu tutmuş olursun. İlki kadar büyük olmaz, ama yine de şirktir. Bir gün büyür. Hâfi iken, açık ve büyük şirk olur.

Bu hâline de tevbe et, şirkin bu derecesini de kaldır. Kârına, kesbine
[1] güven, ama asıl kuvvet vereni gör. Bu işleri sana kolaylıkla yaptırana ve sebepleri yaratana bağlan, seni her hayra muvaffak eder. Çünkü her hayra O (CC) götürür, rızık O’nun (CC) elindedir.

Sen devam et, yâni O’na (CC) güven, rızkını O’ndan (CC) bil; nasîbini çeşitli yollardan sana gönderir. Bâzen seni halka gönderir istetir ama bu senin için bir iptilâ, ya da riyâzet nevinden bir şey olur. Bu halde çok dikkatli olmak lâzım gelir. Bâzen de rızkını, sana bir mükâfat olarak, vâsıtaları göstermeden, onları hakîki sebep göstermeden gönderir. Sen de rahatça O’na (CC) dönersin. O’nun (CC) kudreti önünde ta’zimle eğilirsin. Bu kere perde kalkar O’nun (CC) fazlını görürsün. Mevlâ (CC) sana bir doktordan daha çok, mîzâcına uyanı fazlı ve ihsânı îcâbı verir. Bunları yapmakla seni kötü huylardan muhafaza eder. Başkasına meyil etmekten esirger. Nihâyet sana verdiği güzel, büyük nimetlerle gönlünü alır.

Kalbinden cümle kötü istek, şehvet, matlup
[2], mahbup[3]… her ne varsa çıktığı zaman ve sende, O’nun (CC) arzusundan başka bir şey kalmadığı vakit, vereceği nîmeti çok rahat verir.

Senin için gönderdiği bir rızkı, mutlaka sen alacaksın, başkası el süremez… Çünkü rızkın, senden başkasına nasip değildir. Şehvetini teskin için sana bir ihsan yapar, ihtiyacını onunla giderirsin. Ve sen bunları sana göndereni bilir, anlarsın. Bunları sana nasip edenin HAKK (CC) olduğunu anlar, şükür yolunu tutarsın… Dolayısıyla irfanın artar, ilmin çoğalır. ALLAH (CC) seni halkın külfetinden uzaklaştırır. Rûhunu mâsivâdan temiz tutmaya seni muvaffak eder.

Sonra kalbin nurlanır, hakîki ilimleri anlamaya kâbiliyetin artar. Gönül gözün açılır, kalbin nurlanır. HAKK’a (CC) yakınlığın ilerler, tam o âlemin malı olursun.

O mânevî, büyük ilmin sırlarını muhafaza edebilecek hâle gelirsen, sana rızık ne zaman ve ne vakit gelecekse bilirsin. Bu hal sana ALLAH’ın (CC) fazlı, keremi olarak verilir. Şânını ta’zim
[4] etmek için bu hâle getirilirsin. Netîce olarak, bunların hepsi sana ALLAH’ın (CC) bir ihsânıdır. ALLAHu Teâlâ (CC) bak bu mânâda neler buyuruyor:

- “Biz onların içinden işlerimizin hakîkatına eren imamlar yaptık, sabrettikleri takdirde buna ererler. Onlar bizim âyetlerimize inanırlar.”

- “Yolumuzda gerçekten çalışanlara yollarımızı açarız.”

- “ALLAH’a (CC) karşı ittika[5] sâhibi olunuz ki size öğrete.”

Bu hallere erdikten sonra tekvin sıfatı tecellîsi gelir. Açık bir emirle o işi yapmaya başlarsın. Bu emirde hiçbir şüphe yoktur. Güneş gibi açık meydandadır. Bu emir sana verilir ki; her tatlıdan daha hoş ve her güzelden daha tatlı… Bu vazîfeyi yapmak için, sana gelen ilhamda karşılık bulunmaz. Bu ilham nefsin kirlerini eritir. ALLAHu Teâlâ (CC), Peygamberlerine (AS) gönderdiği bâzı kitaplarda şöyle buyurmuştur:

- “Ey Âdemoğlu, ben öyle bir ALLAH’ım ki (CC), benden başka ilah yoktur; ancak ben varım. Ben her neye ‘ol’ desem, olur. Bana itaat et ki, seni de benim gibi kılayım; bir iş için ‘ol’, diyesin ola…”

Bu haller hayret edilecek haller değildir. Bunu Peygamberler (AS) çok yapmıştır. Velîlerin de (RA) bir kısmında bunlara benzeyen haller zuhûra gelmiştir. Bâzan havas tabakasına da bu vergi, HAKK (CC) tarafından bir ihsan olarak verilmiştir…


[1] Çalışıp kazanma

[2] istenilen, aranılan

[3] sevgili, muhabbet olunan

[4] ululama, büyük sayma, saygı

[5] sakınma, korkma
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: FUTÛHU’L- GAYB-ABDULKADÎR GEYLÂNÎ (KS)

Mesaj gönderen Gul »

Resim

17. Makale: ALLAH'A VASIL OLMANIN YOLU

Her şey ALLAH’a (CC) kavuşmakla son bulur. Sen de HAKK’a (CC) vâsıl olduğun zaman mânen ve maddeten tekâmülünü tamâma erdirmiş sayılırsın.

MEVLÂ'ya (CC) vâsıl olmanın mânâsı: Halkı kalben bırakmış olmandır. Hevâ ve hevesin kötü yolunu terk etmendir. İrâde ve şahsî arzularını bırakmış olmandır; irâde ile gitmek, bu yolda iyi sayılmaz. Bu iyi olmayan ahvâli bırakıp ALLAH’ın (CC) emirlerine bağlandığın gün, mânevî yollar artık sana açılmış demektir. Bu hâle erdikten sonra iyi olmayan eski huylara doğru hiçbir kıpırdanma olmamalı. Başkası da seni alâkadar etmemeli… HAKK’ın (CC) emri ve O’nun (CC) hikmetli işlerini görmelisin. Bu zikrettiğimiz hal fenâ hâlidir. HAKK’ın (CC) hikmetlerinde kendini kaybetmek makâmıdır. Bu makâma: Vuslat, ta'birini kullanırlar.

HAKK’a (CC) kavuşmak, vâsıl olmak; bilinen belli başlı halkın birbirine kavuşmasına benzemez. HAKK’ı (CC) bu gibi şeylerden tenzih etmek lazımdır. O’na (CC) hiçbir şey benzemez. O (CC) hakîkaten gören ve işitendir. Ama bizim gibi değil. O (CC) yücedir, mahlûkatın hiç biri ile kıyas olunamaz. Bu âlemi, ona kavuşan ehl-i vuslat bilir. HAKK’a (CC) kavuşmanın ne demek olduğunu ALLAH (CC) onlara bildirmiş ve göstermiştir…

Bu ehl-i vuslattan her birinin ayrı makâmı vardır. Biri, diğerinin yerine geçemez. Aynı zamanda ALLAHu Teâlâ (CC) her velî ve Peygambere (AS) değişik yönlerden tecelli eder. Hiçbir Peygamber (AS) diğerinin; hiçbir veli diğer velinin sırrına eremez, vâkıf olamaz… Ve yine bu misalden olarak bir mürid şeyhinin hâline akıl erdiremez. Aynı zamanda müridin de şeyhden ayrı çeşitli halleri vardır. Bunu da şeyh bilemez. Müridin yolu bâzen şeyhin sırrına yaklaşır, yine de anlayamaz. İşte burada şeyhinden ayrılır. O müridi bundan sonra MEVLÂ (CC) idâre eder…

Artık o mürid HAKK’a (CC) teslim olmuştur. HAKK (CC) onu halktan keser. Önce şeyh onun için bir mürebbi vazîfesi görüyordu, o da mahluk olduğuna göre mürid ondan kesilir. İki yılı geçtikten sonra çocuğa süt verilmez. Bu da bir bakıma onun gibidir. Nefis ezildikten sonra halka ihtiyaç kalmaz. İstek gittikten sonra kimseden bir şey beklenilmez.

Şimdi o mürid yükselmiştir. Şâyet şeyh, hevâ ve nefisle kaldıysa müride muhtaç olur…


Sonra nefis ve irâdeye gelince: Bunları MEVLÂ (CC) yola getirir, yok olmak olmaz. Çünkü yok olmak bir nevi noksan sayılır. Bu yolda ise noksanlık yoktur. Nefis ölmez, ıslah olur.

Böylece HAKK’a (CC) vâsıl olduktan sonra, kendini mâsivâdan emin gör, huzur içinde bil. Hak ve hakikatten başka bir şey görme, ondan başkasına bir varlık tanıma… Bu yolun îcâbı elbette bunu gerektirir.

Bulunduğun makamda iyilik, kötülük, vermek, almak, korku, ümit, hiç birinde HAKK’tan (CC) başkasının tesiri olmaz. Çünkü kendinden korkanlara yine kendisi sâhip olur. Hatâları örtecek yine O’dur (CC).

Kendini bu mertebeye getirdikten sonra, MEVLÂ’nın (CC) hikmetli işlerini görmeğe çalış… Çok hikmet taşıyan emirlerini yapmaya gayret et. Tâkib edeceğin yol bu olmalı. O’nun (CC) taatıyla meşgul ol. İster dünyâya, isterse âhirete âit olsun; bütün mahluk şeylerden elini çek. Hepsinden kalben ayrıl.

Bütün mahlûkatı topla. Aşağıda hikâyesi anlatılacak adam gibi zavallı ve çâresiz olduklarını tahayyül et.


Şânı, şöhreti her tarafa korkunç bir şekilde yayılmış, emirleri kesin, saltanatı tam bir pâdişah… Bir adamı yakalatıyor, ayaklarına ve boynuna zincir vurduruyor. Sonra dalgası dehşetli, derinliğine derin, akıntısı şiddetli bir nehir üzerindeki ağaca astırıyor.

Sonra; çok kıymetli, yüce ve maddî değer biçilmesi imkânsız olan tahtına oturuyor. Yanına da bir çok oklar, silahlar, mızraklar ve daha nice elemeli, paralayıcı ve öldürücü âletler alıyor…

Şimdi, pâdişah, o asılmış adama, rastgele okları, kurşunları yağdırmağa başlamıştır.

Hal böyle olunca… O korkunç manzarayı temâşâ eden biri için o pâdişahtan korkmadan, merhâmet nazarına sığınmamak ve korkmamak, o saltanatı görmeden geçip, asılmış adama bakmak ve ondan korkmamak doğru olur mu? Sonra böyle şeyi, akıl mantık nasıl doğru bulur? Hayır, hiçbir zaman doğru bulmaz ve seyircinin hâline şu hükmü verir:

- “Aklı gitmiş, hissiyatı bozulmuş ve netîcede bir hayvandır, ki; insana benzemez.”


Her şeyin hakîkatına erdikten sonra, basîretsiz, görmez olmaktan ALLAH’a (CC) sığınırız. HAKK’a (CC) vardıktan sonra ayrılmaktan, HAKK’a (CC) yaklaştıktan sonra tekrar mâneviyatın kapanmasından, îmandan sonra küfre, hidâyetten delâlete düşmekten yine O’na (CC) sığınırız…

Dünyâ, anlattığımız o büyük ırmaktır. O her gün taşmakta olan su ise, insanoğlunun şehveti ve lezzetidir. İnsanlara çarpan, kötü mahluklar da dalgalardır. Kader-i İlâhinin cereyan eden belâ ve mihnetleri ise, o oklar ve silahlardır.

Evet, insan oğlunun başına bu dünyâda en çok gelen şey, belâ ve mihnettir. İyilik ara sıra gelir, fakat zahmetler, incitici şeyler o ara sıra gelen iyiliği unutturur. Ara sıra gelen hoşluklar olsa bile, yine onda çeşitli felâketler gizlidir. Eğer insan, ibret nazarı ile bakacak olsa, hayâtı ve iyi geçimin yalnız öbür âleme mahsus olduğunu anlayacaktır. İyi inanmış olan bunu böyle bilir. Çünkü bu hâli bilip anlamak, içinde yaşatmak ehli îmana mahsustur.

Peygamber (SAV) Efendimiz buyuruyor:


- “ Hayat ancak âhiret hayâtıdır.”

Yine buyuruyor:

- “Mümin ALLAH’ına (CC) kavuşmadıkça rahata eremez.”

Bu sözler îmanlı hakkındadır. Yine buyuruyor:

- “Dünyâ müminin zindanı, kâfirin cennetidir. “

Yine buyuruyor:

- “ALLAH (CC) korkusu ile dolan kalb, HAKK’a (CC) bağlıdır.”

Bu âyan beyan haberlerle birlikte, bu dünyâda nasıl rahatlık iddia edilir? Şu muhakkak ki; bütün rahatlık ALLAH’a (CC) bağlanmakta, O’nun (CC) emirlerini yerine getirmektedir. Her halde O’na (CC) uymaktır. O’nun (CC) yolunda boynu eğik olmaktadır.

Kul, ancak anlattığımız şekilde dünyâ belâsından kurtulabilir. Kurtulunca da gönlü merhâmetle dolar, kendisine lutuflar, ihsanlar olur. Her işi ve her yaptığı doğru olur. Bu da ALLAH (CC) tarafından ona bir iyilik olarak verilir.
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: FUTÛHU’L- GAYB-ABDULKADÎR GEYLÂNÎ (KS)

Mesaj gönderen Gul »

Resim

18. Makale: HAKKI ŞİKAYET ETMEMEK

Sana tavsiye: İhsan edildiğin hiçbir hayrı kimseye söyleme… İsterse bu dostun olsun…

Sonra… Hikmeti icabı sende yapacağı ve tecrübe için vereceği bazı belalardan dolayı Allah’ı (CC) ithama kalkışma… Bil ki; sana düşen vazife, bela olursa sabır göstermektir, hayra da şükretmek…

Nimeti bulmadan bulmuş gibi görünüp şükretmek, içinde bulunduğun bir felaketi şikayet etmekten daha iyidir…

Nimet-i İlâhiye’den mahrum olan tek kişi gösterebilirmisin? Hayır!.. İşte ayet:


- “Allah’ın (CC) nimetlerini saymağa kalksanız bitiremezsiniz…”

Sende o kadar Nimet-i İlâhiye var ki; hiç birini görmek istemiyorsun…

Kalben hiçbir mahluka gönül verme. Ve, kalben hiçbir kimse ile ünsiyet etme… Bulunduğun hali kimseye anlatma. Ülfetin Allah’a (CC) olsun. O’na (CC) güven. Derdini O’nun (CC) kuvvetiyle O’na (CC) açarsın… Arada ikinci bir varlık göremezsin… Çünkü başkası varlığını ispat edip zarar veya menfaat vermeğe haklı değildir. Belayı senden yine O (CC) defeder. İzzeti ve zilleti O (CC) meydana getirir… O’ndan (CC) başkası ne yükseklik vaad eder; ne de aşağı derecelere indirir. Başkası ne zengin edebilir, ne de fakir. Ve hiçbir şeyi hareket ettiremez ve durduramaz. Hepsini HakK (CC) yaratır ve hepsi O’nun (CC) yed’inde ve O’nun (CC) iznindedir. Her şey O’nun (CC) emriyle cereyan eder ve yürür. Her şey muayyen vakte bağlıdır. Kafi derecede gelir. Sonra gelecek evvel gelmez. Evvel gelecek de sonraya kalmaz. Allah-ü Teala (CC) şöyle buyuruyor:

- “Allah (CC) sana bir zarar verecekse alacak yine O’dur (CC). Şayet sana bir hayır murat edecekse, o hayrı senden çevirecek yoktur.”

İhsanını istediği kullara verir. O (CC) hem Rahîm (CC), hem de Gafûr’dur (CC)…

Afiyette bulunduğun halde Hakk’ı (CC) şikayete kalkışma. Yanında Allah’ın (CC) bol nimeti olduğu halde fazlasını isteme. Sana verdiği nimeti görmez olup inkar yoluna sapma. Bu halin bir nevi istihza olur. Sonra, Allah-ü Teala (CC) seni inceden inceye hesaba çeker. Dünyada belanı arttırır, ahirette ise seni azarlar. Cehenneme atar. Sonra, seni manevi halden soyar, rahmet nazarını senden çeker.

Hakikaten şekva
[1] etmekten sakın. Etlerin makaslarla parça parça doğransa da itiraz yoluna sapma.

Sakın ha sakın itiraz etme:


- “Allah (CC), Allah(CC)…”

De… Kurtuluş iste. Fakat şekva etmekle değil. Hazer[2] et… Yanlış yola sapmaktan kork. Şekva yolunu tutmaktan çekin. Çünkü ademoğlunun başına gelecek belalar ancak itirazından dolayı gelir…

O (CC), Erhamerrâhimîn olduğu halde, nasıl O’ndan (CC) şikayet edilir? Hakîm (CC), Habîr (CC); kullarına en çok acıyan ve lütfunu esirgemeyen O (CC) olduğu halde, nasıl O’ndan (CC) dert yanılır? O (CC), kullarına zulmetmez. Kuvvetli, işinden iyi anlayan bir doktora kızılır mı? Evladına acıyan bir ana cinayetle itham edilir mi?

Peygamber (sav) Efendimiz şöyle buyuruyor:


- “Allah-ü Teala (CC) kuluna çok merhamet eder; bir ananın evladını o kadar esirgemesi imkansızdır.”

Ey zavallı, Allah’a (CC) karşı edep tavrını takın. Zorla gelen belaya sabret, sabretmeye çalış. Güçlükle de olsa kendini bu yola uydurmaya alıştır. Rıza ve muvafakat yolunu tut. Maneviyattan az buçuk nasibin varsa, bu yolu tutarsın. Hakikaten bu yola devam edersen eşi bulunmaz bir cevher olursun. Aksi halde her şey elinden gider, artık bir daha bulmana da imkan kalmaz.

Allah-ü Teala’nın(CC) şu ayetini dinle:


- “Kıtâl[3] size farz oldu. Halbuki siz bundan hoşlanmazsınız… Bununla beraber sizin sevdiğiniz şey iyi olabilir, sevdiğiniz şey belki de fenadır; bunu siz anlayamazsınız, ancak Allah (CC) bilir.”

Çünkü hakikat ilimleri gizlidir. Böyle olunca, her hangi bir şeyi hissiyatına göre iyi veya kötü görerek uygunsuz bir yola sapma.

Eğer takva halinde isen, Allah’ın (CC) emirlerine uymaya bak. Böyle olmak, yolumuzda ilk basamağı teşkil eder. İkincisi velayet halidir. Burada da sakin ol. Hiçbir işe karışma. Nefsini güzelleştirmeye bak. Haddi hiçbir zaman aşma.

Son mertebe gavs’lık, bedeliyet hallerine vardığın zaman, kader yolunda sıddıkiyet mertebesine çıktığın zaman, bütün yolları gönlüne aç. Yalnız, nefsine meydan verme. Kötü isteklerini araya sokma.

Dilini şikayetten sakla… Bu halleri özüne benimsettikten sonra, her şey sana hoş gelir. Gelecek hayır olursa senin için güzelleşir. Şer gelirse korkma; seni, taat ibadet yolunda felaketlerden Hakk (CC) saklar. Seni o beladan dolayı halka rüsvay etmez. Hatta, o belanın, gelip gidişinden senin haberin bile olmaz. Bir karanlığın gelişi gibi, akşam gelir; gün doğunca gider. Gidince de her taraf ışıkla dolar. Ve o bela, senin için sıcak karşısında yok olan soğuk gibi olur.

Bu anlatılan güzel işleri, kendine örnek al ve misallerden ibret almaya çalış. Bu bela geldikten sonra günaha, kötülüğe yaklaşma… Kerim olan Mevlanın (CC) huzuruna günahla giremezsin. Oraya ancak iyiler girerler. O (CC), kapısına ancak temizleri sokar. Kapısına ancak bütün manevi hastalıklardan beri olanları alır. Nasıl ki, bir padişahın huzuruna, bütün koku ve kirlerden temiz olanların girmesi icap eder. Hak’ka da (CC) ancak saf, temiz olanlar gider.

Beladan korkma…. Onlar günahlara kefaret olur. Nasıl ki; Peygamber (SAV) Efendimiz bu hali işaret ederek:


- “Bir günlük sıtma, bir yıllık günaha kefaret sayılır.”

Buyurmuştur. Zahirde bela gibi görünen haller, seni daha da olgunlaştırır; bulunduğun hali muhafaza hakkı sana tanınır. İlahi sırları saklamaya emin görünürsün. Kalbin nurlanır, gönlün açılır. Lisanında bir fesahet olur. Bu fesahetin sebebiyle hikmetli konuşmalar yaparsın. Sana muhabbet, sevgi yolları açılır, hep bunları anlatırsın… Sendeki bu üstünlük sebebi ile herkesin sevdiği bir varlık olursun. İnsanlar da seni sever, başka yaratılmışlar da… Dünya da sana koşar, ahiret de….

Sen artık Allah’ın (CC) sevgilisi oldun. Her şey seni sevmeğe başlar. Mahlukatın sevgisi, Hakk’ın (CC) sevgisine bağlıdır. Aynı şekilde buğzu da, O’nun (CC) buğzuna bağlıdır.

Allah (CC) seni sevince; seni her şey sever. Buğzedince de her varlık sana düşman olur.

Bu makama yetiştiğin zaman Hakk’a (CC) kavuşmuş olursun. Kendi varlığın gider. Bir şey dileyemez olursun. Yanılıp da istekte bulunacak olsan, alacağın zaman bir de bakarsın ki, o şey kaybolmuş gitmiş.

Bu halinde, dünyadan sana pek az nasip verilir. Asıl çoğu senin için öteki aleme saklanır. Burada isteyip alamadığını ötede bol bol alırsın. Bunların arasında o kadar büyük nimetler vardır ki, akıl bir türlü onun aslına eremez… Yükseğin yükseği ve gönlün mesrur olacağı her büyük nimet orada bulunur…

Eğer bunları beklemeden, bu meşekkâtli teklif evinde onlara kavuşmak istersen, az bir şey alabilirsin, fakat buna mukabil kalbin safiyeti gider, basiretin söner. Asıl istenen ve tahakkuku ahirete kalan nimetlere kavuşmaktan mahrum edilirsin. Halbuki senin isteyeceğin ne dünyaya ne de ahirete ait olmalı; sebepleri yaratan, yeri seren, semayı yükselten Mevla (CC) olmalı. Halbuki sen, ne buranın, ne de öteki alemin nimetini beklemeden az bir dünyalığa razı oluyorsun.

Kullarına doğru yolu O (CC) nasip eder, O (CC) Sübhân’dır (CC), en iyiyi bilen O’dur (CC)…



[1] şikayet, hoşnutsuzluk, sızlanma

[2] sakınma, korunma, kaçınma

[3] savaş, birbirini öldürme
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: FUTÛHU'L- GAYB-ABDULKADÎR GEYLÂNÎ (KS)

Mesaj gönderen Gul »

Resim

19. Makale: AHDİ YERİNE GETİRMEK, SÖZDEN DÖNMEMEK

Henüz iman bakımından olgunlaşmadığın ve yakîn hali yönünden hakikate ermediğin bir zamanda; bir kimseye her hangi bir şeyi vaad edersen sakın dönme; ta ki; imanın yokluğa gömülmesin ve yakîn halin elinden gitmesin.

İmanın kalbinde kuvvetlendiği, yakîn halin de hakikate erdiği zaman, sana manen şu hitap gelir:


- Sen bugün bizim devletimizde kararlı ve eminsin.

Bu hitap sana tekrar tekrar ve her tekrarında ayrı bir şekilde söylenir…

Sen artık bu hallerden sonra seçkin olursun, belki daha üstün. Varlığın Hakk (CC) varlığına kavuşur, iraden kalmaz. Aradığın her şeyi sende bulursun. Hayrete düşecek acaiplik görmezsin. Bu hallerin hiç biri seni şaşırtmaz… Ne gördüğün Hakk’a (CC) yakınlık gözlerini kamaştırır, ne de bulunduğun derece seni hayrete düşürür.

Himmetin yükseldikçe yükselir, maddi varlığın akar gider. Dileğini Hakk’a (CC) teslim edersin, yaratılmış şeylere değil. Gönlünü onların sahibine verirsin. Ne dünya ne de ahiret, hiç birini arzu etmezsin. Gönlünü Mevlaya (CC) verir, kalbini O’ndan (CC) gayri her şeyden temizlersin. Çünkü; Allah’ın (CC) rızasına kavuştun; cennetine vaat aldın… Netice: Hakk (CC) işlerdeki manevi tecelliyi anladın ve onlardan hoşlandın… İşte, bu in’am
[1] ve ihsanlar imanından dolayı sana yapılıyor.

Anlattığımız hallerden birine erdiğin vakit, en ufak şahsi şey düşünecek olursan öteye geçemezsin; düşünmezsen bir evvelki halin daha ilerisine, daha üstün ve güzeline kavuşursun. Evvelkinden hoşlanmaz öbürüne koşarsın… Sana bütün ilim ve anlayış kapısı açılır, bu sayede içinden çıkılmayacak en ince meseleleri çözersin. O meselelerdeki hikmet kapılarını açar, saklı iyilikleri meydana çıkarırsın…


[1]Nimet verme, iyilik yapma
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: FUTÛHU'L- GAYB-ABDULKADÎR GEYLÂNÎ (KS)

Mesaj gönderen Gul »

Resim

20. Makale:"Sana Şüphe Vereni Bırak"

Biri şüpheli, diğeri şüphesiz iki şey arasında kalırsan şüphesiz tarafı al, öteki tarafı bırak. Mümkün olduğu kadar şüpheli şeylerden kaç…

Herhangi bir şeyin şüpheli tarafı kalmasa dahi kalbin razı değilse yine alma, bekle. Zuhurata tabi ol. Bilhassa manevi emirle yasak olduğu bildirilen şeyi yapma, emre uy. Sanki o yapacağın şeyle hiç karşılaşmadın. Rabbına (CC) dön, rızkını ondan bekle. Eğer O’nun (CC) kapısına gitmek istemezsen seni hatırına bile getirmez.

Hakk Teala (CC) seni unutmaz. Kafirlerin bile rızkını verir. Seni hiç unutur mu? Yeter ki, sen O’nun (CC) emirlerine uyasın. Gece gündüz O’nun (CC) yolunda gitmeye gayret et. Sen mümin, muvahhid gece gündüz O’nun (CC) kulluğuna bağlı olursan seni unutmaz ve rızkını bol bol gönderir…


Başka mana: Halkın sahip olduğu malı bırak, onlardan bir şey bekleme… Kalbini onlara bağlama, ne onlardan kork ne de bir şey bekle. Senin için haram olmayan şüpheden de berî olan Allah’ın (CC) helal gösterdiği şeyi al…

Her şeyi O büyük varlığa (CC) bağlamalısın. İsteyeceğini O’ndan (CC) istemelisin. Sonra, her şeyini O varlık (CC) verebilir. Ümidin ve korkun da O’ndan (CC) olmalı. O büyük varlık (CC) da Hakk Teala (CC) olduğunu bil…

Her varlığın yakasını O (CC) tutmuştur. Halkın kalbi O’nun (CC) emri ile çarpar. Şu, ayakta gezen varlıklara O (CC) hayat verir. Onlardan sana bir iyilik gelirse, onlardan değil Hakk’tan (CC) bil. Onlar mallarının başına Hakk (CC) tarafından bekçi olarak konmuşlardır. Onlar bir nevi Hakk (CC) tarafından vekil olarak, mallarının başında beklerler…

Sana herhangi bir şey verilirse Hakk’ın (CC) emri ile geldiğini anla. Verdiren ve verdirmeyen O’dur (CC). Aziz Mevla (CC) şöyle buyuruyor:


- “Allah’ın (CC) ihsanını isteyiniz. Allah’tan (CC) başka çağırdığınız putlar size gıda vermezler. Rızkınızı Allah’tan (CC) isteyiniz. O’na (CC) yalvarınız. O’na (CC) şükrediniz. Çünkü O’na (CC) döneceksiniz. Kullarım benden sorarlarsa, yakın olduğumu söyle… Ben dua edenin duasını işitirim, bana dua ediniz ki, kabul edeyim.”

Sizi besleyen Allah’tır (CC). O (CC) metindir. Kuvvet sahibidir. Allah (CC) dileğine hesapsız rızık verir.
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: FUTÛHU'L- GAYB-ABDULKADÎR GEYLÂNÎ (KS)

Mesaj gönderen Gul »

Resim

21. Makale: ŞEYTANLA BİR KONUŞMA

Rüya gördüm: Büyük bir topluluk içindeydim. Şeytan da orada idi. Onu öldürmek istedim. Bana şöyle dedi:

- “Beni neden öldürmek istiyorsun? Benim ne günahım var? Eğer bir şey şer olacaksa, onu hayra çeviremem. Yine bir şey hayır olarak kalacaksa, onu da şer yapmağa gücüm yetmez. Benim elimde ne var?

Tipi erkekle kadın arası bir halde idi. Güzel konuşması (!) vardı. Yüzü buruşuktu. Çenesinde biraz kıl vardı. Görünüşü çirkindi. Biçimi sevilecek gibi değildi.

Sora yüzüme baktı, hafifçe utanarak gülümsedi.

Bu vaka: Hicri 12. Zilhiccenin 516 Pazar gecesi oldu.
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: FUTÛHU'L- GAYB-ABDULKADÎR GEYLÂNÎ (KS)

Mesaj gönderen Gul »

Resim

22. Makale: İMAN SAHİBİNİ TECRÜBE

Allah (CC), kulunu imanı nispetinde dener. Bu böyledir. İman yükseldikçe deneme nispeti o derece artar. Büyür. Çoğalır.

Resulün imtihanı, nebininkinden büyüktür. Çünkü imanı üstündür. Nebinin başına gelen de bedelin başına gelenden ağırdır. Bedelin iptilası da velininkinden zordur. Çünkü iman bakımından veliden ileridir.

Velhasıl herkes imanı nispetinde denenir.

Şu Hadis-i Şerif bu durumu çok güzel anlatır:


- “Biz Peygamberler (AS) zümresiyiz. Belanın en çoğu bize verilmiştir. Sonra sıra ile…”


Allah-ü Teala (CC) bunların gaflet yoluna sapmalarını istemez. Daima huzur içinde olmalarını arzu eder. Bu sebeple büyüklere belaya karşı tahammül verir. Çünkü, Hakk’a (CC) koşarlar. Seven, sevdiğinden başka bir şey istemez. Bela bunların kalbinde bekçidir. Nefislerinin de bağıdır. Onları asıl matlup olan, Hakk’tan (CC) başkasına meyletmekten korur. Yaratandan (CC) başkasına sığınmaktan esirger…

Bu hallerinde o büyük insanların kötülüğe karşı meyilleri kalmaz. Nefisleri kırılır. Hakk (CC) batıldan böylelikle ayrılır. Şehvet ve şahsi arzu hisleri bertaraf olur. Onlar, nefislerinin hoşuna giden şeylere meyletmekten çok korkarlar. O nefsin hoşuna giden, ister dünya işi olsun, isterse ahiret…

Bu güzel halle onlar daima Hakk’ın (CC) rızası yoluna koşmaya çalışır. O’nun (CC) hükmüne razı olurlar. Hak ne verdiyse onunla yetinirler…

Onlar, imtihan yolu ile gelen belalara sabreder, böylelikle halkın şerrini görmezler. Her şeyden emin olarak yaşarlar. Onlar bu hallerinde nefislerini kırar, Hakk’a (CC) götürmeye gayret ederler.

İnsan kendine böyle bir yol tuttuktan sonra, kalben gideceği hakiki yolda kuvvet bulur. Diğer azaların da kötü yola gitmesini önler.

Çünkü, bela imtihan için gelir. Kalbi kuvvetlendirir. Vicdani kanaati arttırır. İmanı hakikate erdirir. Hak yolda sabrı çoğaltır. Nefsi kötü arzuları zayıflatır. Her bela geldikte, mümin de sabır ve Hakk’ın (CC) hikmetli işlerine karşı teslim ve rıza olur. Ona her işinde yardım eder. Bol nimet gönderir. Kula, her yaptığı işte muvaffakiyet ihsan eder. Ayet:


- “Eğer şükrederseniz, biz de ihsanımızı arttırırız.”

Nefis, kötülüklerden her hangi birine hoşlanarak giderse, şehvet yolunda harekete geçtiği zaman da, kalp ona yersiz olarak uyarsa, Hakk’tan (CC) gafil olur. Bu gafletin bir neticesi olarak, Hakk Teala (CC) hem nefse, hem de kalbe felaketli işleri verir, aleme rüsvay eder. Çeşitli felaketlere uğratır. Halkı başına musallat eder. Aç bırakır. Hasta eder. Bunların sonu, karasız bir durum alırlar. Böylece hem kalp, hem de nefis bulacaklarını bulurlar.

Eğer kalp, nefsin isteğine uymaz, dini bir emir almadan hareket etmezse -bu emir Velilere (RA) ilham, Peygamberlere de (AS) vahiy yolu ile, diğerlerine işaretle gelir- Hakk (CC) Teala (CC) mükafat olarak kalbe ihsanlar yapar. Rahmetine bol kılar. Bereketini arttırır. Afiyet ihsan eder. Her şeyden razı olma tadını verir. Nur, marifet ve kendine yakınlık verir. Kalbin zenginliği ve bütün belalardan kurtulmak yolunu gösterir. Aynı zamanda düşmanlara karşı yardım eder.

Bu anlattıklarımızı iyi anla…Kendini hak yolda muhafaza et… Nefsine icabet etme… Belaya girmekten sakın. Hak yolda Allah’ın (CC) emrini gözet. Dünya ve ahiret işlerinde O’na (CC) teslim ol…


Ve… Allah (CC) dilerse böyle ol!…
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: FUTÛHU'L- GAYB-ABDULKADÎR GEYLÂNÎ (KS)

Mesaj gönderen Gul »

Resim

23. Makale: ALLAH'IN VERDİĞİNE RAZI OLMAK

Azla yetin ve ciddi olarak böyle kal… Daha yüksek dereceye çıkıncaya kadar haline şükret. İyisine kavuştuğun zaman da elinde bulunanın kıymetini bil… İlk başta sabırlı ol. Sabırsız insana iyilik yakışmaz. Sabır, insanın kıymetini arttırır. Dünyanın nimeti her an değişir. Sabırlı olursan durmadan yükselirsin, iyiliklere kavuşursun.

Şunu iyi bil ki; her şeyin ardından koşmak, ele bir şey geçirmez. Yalnız, kısmet olan gelir. Sabırla kısmetini beklemen, nasibini eksiltmez. Ne her şeye hırsla koş, ne de gelecek olan gelir diye, otur. Yat….

Geleni al. Giden için de üzülme. Eğer bir şey nasip değilse yıllarca didinsen eline geçmez. Hırsı bırak, sabırlı ol. Halini muhafaza et. Kalbine sahip ol, Kötülük koyma. Allah’tan (CC) afiyet iste. Sebebe yapışmayı da ihmal etme.

Allah’ın (CC) emri dışında kimseden bir şey alma. Yine O’nun (CC) emri dışında kimseye bir şey verme. Kendi hevesine kapılıp çeşitli işler yapma. Kendine bu kadar fazla güvenme. Allah’a (CC) güven. Mağrur olma. Sonra senden daha şerli kimseleri başına bela eder. Her şeye hakkını ver. Zalim olma. Zalim Allah’ı (CC) aldatamaz. Kahrından kurtulamaz. Hakk Teala (CC) şöyle buyurdu:

- “Biz, zalimleri birbirine düşürürüz.”

Allah’ın (CC) emri kat’i, askerleri kuvvetli, saltanatı sonsuzdur. Her emri, istisnasız yerine gelir. Bunlara iyice inan. Böyle bir padişahın mülkünde yaşadığını bil. O’nun (CC) mülkü devam eder. İlmi, bütün kainatı kuşatmıştır. Hükmü her yerde geçer. Her yaptığı işte adalet vardır. Ne yerde, ne de gökte O’ndan (CC) saklanan bir şey olmaz. Hiçbir zalimin kötülüğü yanına kalmaz. İnsanın kendi mevhum varlığını ortaya atması da bir zulümdür. Allah’ı (CC) bırakıp mahluka güvenmek de şirk olur. Nefsini ve halkı bırak yalnız Allah’a (CC) kul ol. Şirkin büyük zulüm olduğunu Allah-ü Teala (CC), şu Ayet-i Kerimelerle bize haber verir.

- “Şirk koşma, şirk büyük zulümdur.”

- “Allah (CC) şirki bağışlamaz. Ondan gayrı her günahı isterse affeder.”

Şirke yanaşma, şirkten çok sakın. Bütün halinde Allah’a (CC) ortak koşmaktan kork. Kalbinle ve diğer duygularınla günah işlemekten kork. Günahın gizlisini, aşikaresini bırak. Allah’tan (CC) kaçma, nereye gitsen seni bulur. Allah’ın (CC) verdiği hükümler karşı olma, sonra seni ezer. O’nun (CC) işlerine karışma, rezil olursun. O’ndan (CC) gafil olma, uyandırırsa utanırsın. O’nun (CC) sırlarını yabancılara açma, mahvolursun. Allah’ın (CC) gösterdiği yolu keyfine göre tefsir etme, yerin dibine batarsın. Kalbin kapkara olur. İman nurun söner. Anlayışın yok olur. Şeytanlar üzerine atılır. Nefsin seni boğar. Bütün dostların düşman olur. Komşuların seni sevmez. Arkadaşların senden uzaklaşır. Evinde bulunan yılan, akrep, cinler ve bütün hayvanat sana hıyanet eder. Dünyada kısmetin kesilir. Ahirette ise en çetin azaba girersin.
Resim
Cevapla

“►Abdulkadir Geylani◄” sayfasına dön