VAHDET-İ VÜCUD

Cevapla
Kullanıcı avatarı
nisa77
Aktif Üye
Aktif Üye
Mesajlar: 133
Kayıt: 01 Ağu 2007, 02:00

VAHDET-İ VÜCUD

Mesaj gönderen nisa77 »

Vahdeti vücud bir tasavvuf terimidir ve onun felsefesi Allah'tan başka varlık olmadığına, mevcud olan tek varlığın Allah olduğuna, var gibi gözüken ne varsa Allah'ın parçaları olduğuna inanmaktır. Bu inanış tasavvufun amentüsünün ilk şartıdır. Bu felsefenin künhüne vakıf olan mutasavvıflar Lâ ilâhe illallah demeyi terk edip la mevcude illallah diyerek bu amentüyü ikrar ederler.

Allah'tan başka mevcud, varlık olmadığına inanmayı gerektirecek ne bir ayet, ne bir hadis vardır. Allah'ın isimlerinden bahsettiği, bütün varlıkları yok saymak, her nasılsa -inançlarına göre- varlık olmayan şeylerin yaşadığını ve öldüğünü söylemek, meleklere iman ettim demek fakat onlar varlık değildir, Allah'ın parçalarıdır diyerek her parçayı ilah saymak, cennete ve cehenneme iman ettim demek, sonra onların varlık olmadığını, Allah'ın parçaları olduğunu söylemek, önünde secde edilen putun bile Allah'ın bir parçası olduğu bu sebeple zahirde tapılan put olsa da aslında o secdenin Allah'a yapıldığı gibi saçma ve delilsiz iddialarda bulunanların asıl gayesi İslam dinini tahrif etmek ve müntesiplerini yoldan çıkarmaktır. İşte bu inanışa göre bir tasavvuf şeyhi Allah'ın bir parçası olduğu gibi yolda duran taş, ağaçtaki kuş, kovalanan kedi ve kovalayan köpek ve o köpeği vuran bir zabıta eri dahi (haşa) onlara göre Allah'ın parçasıdır ve dolayısıyla onlara Allah demek doğru bir sözdür. İsmi tasavvufçular tarafından veliler listesine alınan müşriklerin "Ben Allah'ım" demeleri ve benzeri sözleri sarfetmeleri bu sapık inanışlarından kaynaklanmaktadır. Bu sapkın söylem ve inanışlar üzerinde tevhid ehli olanlar için te'vil edecek yol aramaya ve hatta düşünmeye bile gerek yoktur. Çünkü bir Müslüman kabul veya red etmek için Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) in böyle bir şeyi öğretip öğretmediğine bakması yeterlidir. Hiç akletmezler ki durum onların dediği gibi olsa, inanan kimdir, inanılan kim? Yaratan kimdir, yaratılan kim? Hüküm koyan kimdir, mükellef kim, mükafat ve ceza veren kimdir, ödüllendirilen veya cezalandırılan kim? Ateşe koyan kimdir, ateşte yanan kim?

İşte vahdeti vücut gibi bir iddiayı ortaya atan kafirler, İslam ümmetini yüzyıllarca oyalayacak bir işi başarmışlar ve maalesef gözlerinden yaş gelesiye, karınları ağrıyasıya halimize gülmekteler.

Birilerinin aslında küfür olduğunu bildikleri, fakat o bunu söylemişse bir hikmeti vardır kabilinden te'vil etmeye çalıştığı, bu cümleler nasıl söylenmişse kastedilen mana odur, çünkü inanç öyledir. Sizin taptığınız benim ayağımın altında diyen adam toprağı kastetmiştir, çünkü ona göre çiğnenen, o toprak Allah'tır (haşa). Böyle olunca birinin çıkıp ben Allah'ım demesi onlara göre gayet tabi bir durumdur, sırf o değil onlara göre kafir biri dahi bu sözü söylese doğru söylemiş olur çünkü o da Allah'tan bir parçadır! Bu cümleleri vecde, aşka gelince, kendinden geçince söylemenin sebebi nedir derseniz, can pazarı bu kolay değil. Müslümanlar bu sözden pek hoşlanmazlar ve insanın başına kötü şeyler gelebilir. Nitekim tarih bu müşriklerin nasıl taşkınlık ettiğini ve nasıl öldürüldüklerini zaptetmiştir
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/berivan.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
toprak
Yeni Üye
Yeni Üye
Mesajlar: 10
Kayıt: 08 Eki 2008, 02:00

Mesaj gönderen toprak »

Öncelikle konuyu başlatan nisa77 kardeşime teşekkürlerimi iletir ve zahidanın anlayamadığı, ehl-i hakikate iftira sebebi sayılan Vahdet-i vucud idrakının, yukarda sayılan deliller ile haşa küfür sebebi olmadığını açıklamayı şahsıma borç biliyorum.

Bir çok şeriat ehli Aşk ile yanan hak aşıklarının sözlerini anlayamamış, yahut yanlış anlamış ve bu sebeple iftiralarını ileri götürerek Ehlullahı zındıklık ve kafirlikle, Allaha şirk koşmak ile suçlamışlar, tan etmişlerdir.

En başta şunu söylemek gerekir ki, hiçbir hakikat ehli, tevhid ehli tasavvuf ehli ben Allahım dememiştir, diyemez. Çok ça yerilen HAllac-ı Mansur hazretlerinin Enel HAKK sözü haşa ben Allahım demek değildir. ben HAKK ım demektir, ben hakikatim demektir. Bu da Allahın zatı ile HAKK arasındaki bilinemeyen sırdan ileri gelir. Pirimiz Muhyiddin-i Arabi hazretleri Celal ve Cemal risalesinde, Allah'ın zatının herşeyden münezzeh olduğunu, hiçbir kulun bu zatı idrak edemeyeceği, hiçbirşeye benzemediği uzun uzadıya anlatılmaktadır. Öyle ise öncelikle İnsan Allah ın zatından başka HAKK denirken ne anlatılmak istendiği iyi bellemelidir.

HAKK yeryüzünde her bir cisimden Allah-u tealanın ortaya çıkan sıfat ve efal mazhariyetleridir. Haşa hiç bir Aşık eşyayı Allahın parçası görmez, kimseye Allahlık vermez. Ama her eşya ve suretin HAKK olduğuna iman eder. Bizim HAKK dır diyerek iman ettiğimiz, Allahın Efal ve sıfatlarının zuhura gelmesidir. Ve buna göre HAKK dan gayrı bu alemde hiçbir şey yoktur. Eşyaya bir varlık vermek, ona irade, güç isnat etmek ALLaha şirk koşmaktır. Çünkü Allahtan başka, güç, kuvvet ve irade sahibi yoktur.

Kuran ve hadis de bunun delili yoktur diyenler yanılgı içindedir. Benim aciz ve sınırlı aklım ve cehaletime rağmen aklıma bir kaç ayet geldi hemen belirtelim:

Hüve'l evvelü ve'l-âhirü ve'z-zahirü ve'l-bâtın»
«Evvel O' dur, Âhir O'dur, Zahir O'dur, Bâtın O'dur»
(Hâdid Sûresi; Âyet 3)

«Fe eynemâ tevellû fesemme vechullah»
«Yüzünü nereye döndürür isen Hakk'ın yüzüdür»
(Bakara Sûresi; Âyet 115)

«Allah-ü Teâlâ zahirde ve bâtında hak olanı söyler ve halkı doğru yola hidâyet eder» (Ahzab suresi / 5)

Yine, Kaf suresi 16. ayette «Bİz size Şah damarınızdan daha yakınız» buyurmaktadır.

Allah kuranda bu gerçeği açık bir şekilde bizlere bildirmektedir. Yine kudsi hadiste ALLAH teala ''Ben gizli bir hazine idim bilimekliğimi dileğimden bu alemi yarattım demesi ile İnsanın dünyaya geliş amacını bildirmektedir. Ama bu amaca vakıf olamayan, Allah ve HAKK ı başka biryerde uzaklarda bilenler için bu cehaletten daha acı ne olabilir. Allah nerededir diye sorsanız, Heryerdedir cevabını verirler ama bu heryerdeliğin nasıl olduğunu anlayamazlar ve anlatamazlar.

Tasavvuf ehlinin işi ve gücü Allah ı bilip öğrenmektir. Bu öğrenme Allahın Zatı nın tefekkürü ile olamaz, çünkü onu Zikir ehli zikri ile, sır ehli sır ile anlayamaz. Hiçbir tefekkür onu kavrayamaz, bu öğrenme ancak Allah ın zuhura gelen efal ve sıfatları ile olur ki yukarda değindiğimiz gibi bu HAKK dır.

Yani her türlü hareketi, alemde meydana getiren Allah dır, bunu da sonsuz gücü ile dilediği şekilde yerine getirir. Her bir kuldan, eşyadan işleyen yine odur.

Burada varlık irade ve güç yönünden yok sayılır. Ve ALLAHın her bir esması, bir kulunda zuhura gelir. İşleyen hakdır fakat her bir kulun kendine ait bir istidadı yani yeteneği vardır. HAKK da bu yeteneğe göre tecelli eder. Yani mümin kulundan haram işi yapmaz. Bunu bu şekilde iyice öğrenmek gerekir.

Bunlar Cehlinde ısrar edenlerin ve hepsinden öte Allahın nasip etmediklerinin anlayamayacağı, vakıf alamayacakları meselelerdir. Bunun için Şeyh-ül EKber Muhyiddin arabi hazretleri bizi anlamayan kitablarımızı okumasın demişlerdir. Kişi bilmediğinden anlamadığından korkar, bu korkma ile anlamadığını yok sanarak inkar edebilir ama anlamadan inkar etmek en büyük yanlışlardan biridir.

Tecelli ALLahtandır, eksik ve kusur zelil nefsimizden. Yanlış bir söz etti isek Affola.


Ekleme: Yukardaki sözlerimizin hiçbiri konuyu belki daha iyi anlamak belki de kardeşlerimizin daha iyi anlaması için gündeme getiren nisa77 kardeşimize değildir. Derin sevgi ve muhabbetlerimizle
En son toprak tarafından 12 Eki 2008, 22:24 tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kere düzenlendi.
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/toprak.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
nisa77
Aktif Üye
Aktif Üye
Mesajlar: 133
Kayıt: 01 Ağu 2007, 02:00

Mesaj gönderen nisa77 »

ESSELAMÜN ALEYKUM VE RAHMETULLAHÜ VE BEREKATUHÜ....

Bu sözler tasavvuf ehline değildir bunu bu şekilde algılayıp yaşayanlaradır,tasavvufun ne anlama geldiğini bilmeyenleredir....eğer bir yanlış anlamaya sebep olduysam hakkınızı helal edin....

Maksadımız, RABB'ımızın izni ile Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in ve ALLAHÜ ZÜ'L-CELÂL'in rızası için, insanların akıllarını ayıktırıp, benim düşdüğüm çukurlara düşmesinler diye âcizâne bir hasbî hizmet...

İnsan... İnsan, kâinâtın baştacı... Sistemin tek sorumlu olanı! Alçakların alçağından, yücelerin yücesine çıkabilen sonsuz yol yelpazesi... "ALLAH'a giden yol nefslerin sayısınca!" buyurulan ve mahlûkatın mükerrem gözbebeği... Hiçlik ve Hepliğin ara kesiti olan akıl sahibi... Sistemin var olmasına sebeb... Bir uçta hiç, diğer uçta hep!.. Yarım nefeslik sultân... Kendisi gülerken ağlayanları ve kendisi ağlarken gülenleri anlamakda zorluk çeken bencil câhil!.. "Bu Muhammedî hamama, Firavun giren, Musa (aleyhi's-selâm) çıkar!" diyen tümcül kâmil... RABB'ısıyla (celle celâluhu) başbaşa abd!.. Her nefesi videoya alınan oyunbaz oyuncu...Canıyla oynayan canbaz...

Dünyaya dönük beden ve nefs, âhirete dönük kalb ve ruh, letâifleriyle RABB'ine (celle celâluhu) abd olmakla sorumlu yaratık!..
Letâiflerden âcizâne anladığım şu ki insanın, maddî mânevî şahsiyetini oluşturan kısımların tümüdür. Kafa gözüyle (basar) görülen ve ortada vücûdun hazır olan bedenî vasıfları, hünerleri ve zaafları... Ancak kalb gözüyle (basîrete) hissedilebilen kalb, sır, hafî ve ahfâsı... Ve lübbü'l-lüb (özün özü) olan için içindeki sabît noktası, hable'l-veridinden de yakın olana, yakîn yolu, akdes deliği... Kudsiyet bağı...

(KUL İHVANİ divanı-AKIL bölümünden alıntı)


SELAMÜN ALEYKUM.....
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/berivan.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
dostemin
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 530
Kayıt: 19 May 2007, 02:00

Mesaj gönderen dostemin »

yapılan alıntı nereden ve kimden alındı bilmiyorum ama böyle bir yazı beni çok üzdü.
Dikkat edilmez ise art niyetlilere yardımcı olunur.
Allah doğru yoldan ayırmasın, hakikat ehlinden eylesin. Âmin
Resim
Kullanıcı avatarı
toprak
Yeni Üye
Yeni Üye
Mesajlar: 10
Kayıt: 08 Eki 2008, 02:00

Mesaj gönderen toprak »

nisa77 yazdı:ESSELAMÜN ALEYKUM VE RAHMETULLAHÜ VE BEREKATUHÜ....

Bu sözler tasavvuf ehline değildir bunu bu şekilde algılayıp yaşayanlaradır,tasavvufun ne anlama geldiğini bilmeyenleredir....eğer bir yanlış anlamaya sebep olduysam hakkınızı helal edin....
SELAMÜN ALEYKUM.....
Ve Aleyküm selam kardeşim. Her kime hitap ederse etsin ve ne anlatırsa anlatsın . Vahdet-i vucud un reddi manasına gelen, bu biliş ve idraki anlatarak bizlere HAKK yolun kapılarını açan sayısız Ehlullah ı kafirlik ve zındıklıkla itham eden bu gibi yazılara katılmamaklığınız tabiki bize ayandır.

Herne kadar Hakikati akıl ile idrak etmeye çalışıp yanlış yollara düşen, kamil olmayan mürşid elinde küfre girebilen kardeşlerimize rastlasak da onların bu yanlışı vahdet-i vucud ve tasavvufa bir reddiye malumunuz olduğu üzere sayılamaz. Konu hassas olduğumuz bir konu olduğundan ve yanlış anlamaya çok müsait olduğundan Yanlıştan HAKK a sığınırız. Var ise Hakkımız Helal olsun, bilmeyerek de olsa kalbinizi kırdı isek Hakkınızı helal ediniz.


dostemin yazdı: yapılan alıntı nereden ve kimden alındı bilmiyorum ama böyle bir yazı beni çok üzdü.
Dikkat edilmez ise art niyetlilere yardımcı olunur.
Allah doğru yoldan ayırmasın, hakikat ehlinden eylesin. Âmin


Amin kardeşim. Ne yazıkki bir takım çevrelerde ehlullahı reddiye adet halini aldı. İslamiyetin doğuşundan beri bu takım insanlar bulunmakta, hakikat ehli o insanların da hakk ın bir mazharı ve sureti olduğu gerçeğini bilmekte ve tüm yaratılmışa karşı sevgi beslemektedir. Sonuçta her şey Allahtan gelmekte bizim bunlara hiçbir itiramız olamaz. Ancak yine Allah tan aldığımız emir nedeni ile HAKK ile batını birbirinden ayırmakta bizim görevimizdir. HAKK yoldaki kardeşlerimizin eğer karşılaşır iseler bu meseleleri tefekkürlerinde çözeceklerine eminiz. Selam sevgi ve muhabbet ile.
En son toprak tarafından 13 Eki 2008, 12:11 tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kere düzenlendi.
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/toprak.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12888
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Mesaj gönderen kulihvani »

"Vahdeti vücud bir tasavvuf terimidir ve onun felsefesi Allah'tan başka varlık olmadığına, mevcud olan tek varlığın Allah olduğuna, var gibi gözüken ne varsa Allah'ın parçaları olduğuna inanmaktır. Bu inanış tasavvufun amentüsünün ilk şartıdır. Bu felsefenin künhüne vakıf olan mutasavvıflar Lâ ilâhe illallah demeyi terk edip la mevcude illallah diyerek bu amentüyü ikrar ederler."

Bu söz, söyleyen için açık-seçik küfür,
Hakk Erenler için ise hayâsızca bir iftiradır.
Toprak kardeşimizin de kısmen belirttiği gibi çok uzun cevab verilebilir.
Sap yiyip saman eden bu zavallıya değer mi bilmem…
Yine de değerli kardeşlerim açıklamalar yapacaklardır bilgi için..

Şüphesiz ki çok değerli ve genç kardeşimiz nizsa77 bu konu da açıklık isteme amacıyla alıntı yaptı. Bizim işimiz ise zaten Nisalarımıza İlahi İlim ve Muhammedi Edeb hizmetçiliğidir..
Ancak alıntı yerini ve kişiyi de bildirmelidir ki bilelim kimdir?

Bu kişi ya zom uykuda neresinden konuştuğunu bilmeyen zır cahil birisidir.
Veya özel yetişitirlmiş islam gözüken ama islama düşman şeytanlaşmış bir uşaktır...

Elbette 40 yıldır içinde olduğumuz Tasavvuf Âleminde ne saçmalıklar gördük ve görmekteyiz..
Ne var ki tümüne birden deyip, kendisi hüküm koyup, yargılıyor ve mahkum ediyor..
Hep yapa geldikleri gibi FIRINI, Fırıncının çocuklarına yıktıracaklarını mı sanıyor bu ahmaklar..

Oysa Hamd olsun Rabbımıza ki;
Muhammedi Şuur,
Muhammedi Nur,
Muhammedi Sürur ve
Muhammedi Onura Sahib Nesl-i Cedid Hasbi Hizmette..

Vahdet-i Mevcud
Vahdet-i Şühud
Vahdet-i Sücud
Vahdet-i Ühud
Vahdet-i Vücud
Müslümanların işidir, düşmanlarının asla değil..
Resimler içinde RESSAM arayan bağnaz küfürcüler küfürleri içinde boğulacaktır..

Gece bitti İslamda..
Çünkü Nur-u Muahmmed Güneşi doğdu yüreklerimize..

Bu nedenle biribirinden değerli kardeşlerimiz gece gündüz;
Muhammedi Merhamet
Muhammedi Muhabbet
Muhammedi Hakikat içinde
Muhammedi Gayretle
Muhammedi Hasbî Hizmetteler..

Rabbımıza hamd olsun..
Allah cc yardımcımız olsun..
Resûlullah sav Yârimiz olsun..
Hakk Erenler varımızdır Hak Yolda..

Muhammedi Muhabbetle..
Resim
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

Mesaj gönderen Gariban »

Selamün Aleyküm Sevgili Kardeşlerim
Bu meseleye karşı hassasiyetinizi idrak etmekteyim.
Bunun benzeri bir konuşma ingilizce olarak youtube'da ve dünyada müslüman kardeşlerimize ateşli konuşmalar yapan meşhur Amerikalı Fanatik Vaiz Bilal tarafından internette yayınlandığında ve bir Özbek arkadaşım bunu bana e-mail edip bana bunun doğru olup olmadığını sorduğunda kalbim çok incinmiş ve bu müteessirlikten ötürü ingilizce bir cevap yazıp gerekli açıklamayı yapmıştık. Maalesef birileri Panteizm ile Vahdet-i Vücudu birbirine karıştırmış bu yeni bir mesele değil sürekli tekerrür eden bir husus.
Özellikle islamı bölmek isteyenlerin yahut bazende tasavvuf ilimlerinde cahil olan vaizlerin yaptığı tarzdan bir konuşmadır.

Belki biz gariplerin yaptığı bu açıklamalara saygı duyan olmaz diye bu hususta memleketimizin büyük tefsir âlimlerinden Elmalılı Hamdi Yazır'ın [Bakara 2/ 165] tefsirindeki yazısını aşağıda verelim ki bunu internette araştıran bazı kardeşlerimiz belkim Kulihvani, Dostemin ve Toprağı tanımaz onlarında doğruyu söyleyen bir kişi olduğundan şüphe duyabilirler, ama hiç değilse belki Elmalılı Merhumu bilirler onu tanır dinlerler.
Halbuki bu can dostlarımızın düşünceleri ne kadar kiymetlidir bir bilinse.

Öncelikle şunu ifade etmeliyim ki Nisa77 kardeşimiz gibi bazı kardeşlerimiz bu tarz yazıları muhakkak bizim Özbekistanlı dostumuz gibi öğrenmek maksatlı siteye getirmiştir ve yazımızın bu kardeşimize yönelik değil bu alıntıyı yaptığı şahsa yönelik olduğunu belirtirim.
Bazende kardeşlerimiz bilmez bizden açıklama beklerler, hocamın dediği gibi açıklanmasıda bu hususta bilgisi olan kardeşlerimiz için gereklidir.
Ama hocamın dediği gibi alıntı yaparken referansı eklersek daha güzel olur.
Şimdi sözu Elmalılı Hamdi Yazır'a bırakıyorum:


Fakat ilâhlık felsefesi ve vahdet-i vücud adı altında gizlenen bir metrût (ateist) felsefe vardır ki, din ve ahlâk adına ilmî ve hikemî şekilde en büyük zarar bundan doğagelmiştir.
Her nerede bir şirk varsa bununla az çok bir alakası vardır.

Önce şunu kaydedelim ki, "Sizin ilâhınız bir tek ilâhtır. Ondan başka hiçbir ilâh yoktur." (Bakara, 2/163) âyetinde de açıkça belirtildiği üzere İslam dininde emredilen genel iman konusu:
"Allah'tan başka hiçbir ilâh yoktur." tevhidi, yani Allah'ı BİR bilmektir.
Yoksa: "Allah" tan başka hiçbir mevcud yoktur." diye ifade edilen mevcudu, varlığı bir bilmek değildir.
Bu olsa olsa mârifet yolunda merhaleler katetmiş olan seçkin şahıslar için bahis konusu olabilir.

Bizim nazarımızda vücud birliği genel olarak olumsuz değil, belki keşif yoluyla olumludur.
Fakat "Allah'tan başka mevcud yoktur." demekle "Her mevcud Allah'tır." demek arasında pek büyük fark vardır.
Birincisi sırf tevhid olabilir, fakat ikincisi sırf şirktir.
"Allah'tan başka mevcud yoktur." dendiği zaman, Allah'tan başkasına isnad edilen varlığın gerçek olmayıp hayalde ve vehme bağlı, şuura akseden bir gölge işi olduğu ve gerçek varlığın ancak Allah'a mahsus bulunduğu ikrar edilmiş; âlemin zâtı ile ve zâtı için gerçek varlığı yok sayılmış olur ki bu vahdet-i vücuddur.
Çünkü keşif yoluyla sabit olduğu üzere biz âlem adına ne biliyorsak hepsi, hissettiklerimizden, hayâlimizden, zihnimizdeki şekillerden ve ruhî izlenimlerimizden ibarettir.

Bunları hakikat tasavvur etmemiz ve izafî olarak hak diyebilmemiz, zâtında mükemmel ve tek olan Hakk kavramının ezelî ve ebedî gerçekleşmesini tasdik sayesinde mümkün olabilir.
Bunu Fâtiha'da açıklamıştık.

Bu bakımdan vahdet-i vücud, varlık tevhidi; âlemdeki benzer şeylerin gölge ve hayal olduğunu görmek ve onları silip arkasındaki açık gerçeğin varlığına iman etmekle mümkün olur.

Nitekim: "Allah'tan başka hiçbir ilâh yoktur." dediğimiz zaman da birtakım putların, birçok kimseler tarafından mabud edinildiğini inkar etmiş olmuyoruz da bunların hak olmadıklarını ilan ve ancak bir Allah'ı ispat ve kabul etmiş oluyoruz.
Fakat "Her mevcud Allah'tır." dendiği zaman varlıkta gerçek bir çokluk, kabul edilmiş ve hepsinin Allah olduğu iddia edilmiş oluyor ki, bunda tevhid yoktur.
Tersine Allah'ı çoğaltma ve ona ortak koşma vardır.
Bu bir vahdet-i vücud değil, varlığın birleştirilmesi veya hulûl teorisidir.
Yahut da Allah'ı inkar etmek suretiyle yalnız âlemi ispattır, "Bir"e "her" demektir.

Ortağı ve benzeri olmayan Allah'a sonsuz ortaklar isnad etmek, hayalî varlıkları, gerçek varlık saymaktır.
Buna daha çok "panteizm" yani "birleşmiş ilâhcılık" denir ki, bu teoride Allah ve varlık gerçekten her şeyle birleşmiştir veya her şeyin içine girmiştir.
Haşâ Ali ilâh, Veli ilâh, Firavun ilâh, Nemrud ilâh ilâh... her şey ilâhtır.
Bunda âlemin isbatı, onu yapanın yokluğu vardır.

İşte birtakım cahiller veya inkarcılar, Allah'ın hikmeti adıyla imkansız olan bu birleşmeyi veya hulûl ya da ta'tıl (ateizm, ilâhsızlık) teorisini vahdet-i vücud ve sırf tevhid diye ele alarak "O'ndan başka ilâh yoktur."
demek "O'ndan başka mevcud yoktur." demek olduğunda ısrar ederler.
Bunu da: "Her mevcud O'dur." mânâsıyla açıklarlar.
Hatta külli mecmuî ile külli ifradîyi birbirinden ayırmayarak "Hepsi O'dur." derler.
Her şeyden ötede Allah'ı görecek yerde, her şeyde ve hatta her şeyi Allah görmek isterler.
"İlk ve son olan, açık ve gizli olan O'dur." (Hadid, 57/3) âyetinin açıkladığı birleşme mertebesini ayrılma mertebesinde ayrı ayrı söylerler ve böylece kendilerini Allah görmek ve göstermek için kâmil insanları, bizzat Allah gösterirler.
Artık erenler, veliler, bir ilâhlar topluluğu manzarasında hayal edilir, oysa bu görüşün esasına göre şeytanların velilerden, kâfirlerin müminlerden farkı kalmaması gerekir.
Çünkü her varlık O sayılır.
İşte: "İnsanlardan kimi de Allah'tan başka şeyleri O'na eşler tutuyorlar da onları, Allah'ı sever gibi seviyorlar." âyet-i kerimesi özellikle bunları da red ve iptal içindir.

Zaten İsa'ya "Allah" veya "Allah'ın oğlu" denmesi de Mısır'dan, Hind'den, Yunan'dan, Roma'dan gelen bu birleşme teorisinin bir koludur.
Bu aşırılıktan ve meseleyi karıştırmaktan kaçınmak için son zamanlarda İslâm dünyasında Hanbelîler içinden Vahhabî mezhebi ortaya çıkmıştır. Bu mezheb Allah'tan başka her kim olursa olsun ona hürmet göstermenin ve muhabbet beslemenin şirk olduğunu ilan etmiştir.
Buna dayanarak kabirlere hürmet etmeyi bile şirk kabul etmiştir.

Bu hürmet ve muhabbet "Onları, Allah'ı sever gibi severler" mânasına uygun olacak derecede olursa, bizim de buna şirk gözüyle baktığımızda şüphe yoktur.
Ancak bundan genel olarak hürmet ve muhabbetin inkârı mânâsını çıkarmak ve müminlerin kalbinden peygamberlerin ve salih kulların sevgisini söküp almaya çalışmak da bir aşırılık ve Allah sevgisiyle uyum sağlaması mümkün olmayan tehlikeli bir iştir.
Bunun böyle olduğunda da şüphe etmeyiz.

Sünnete uygun bir şekilde kabir ziyaret etmek, ölülere Allah rızası için hürmet etmek, ölülerin gerçek olan eserlerinden, fikirlerinden istifade etmek, ruhlarını hayır ile anarak memnun etmek, onlar için Allah'a dua etmek ve bu dua ile feyiz kazanmak, onları Allah'ı sever gibi sevmek değil, Allah için Allah'ın kullarını ve yaratıklarını sevmek olduğu açıktır.
Elmalılı Hamdi Yazır , Bakara Tefsiri, 165.Ayet.

Selâm Sevgi ve Muhammedi Muhabbetle
Gariban
Resim
Kullanıcı avatarı
fatmaana
Aktif Üye
Aktif Üye
Mesajlar: 199
Kayıt: 15 Eki 2006, 02:00

Mesaj gönderen fatmaana »

sevgili garibanımız ellerine sağlık,
bundan sonrası herkesin niyyetine kalmıştır.
isteyen istediği yola gitmekte zaten.
Allah cc Ümmet-i Muhammedi Hakka ve Hayr ulaştırsıın..
[url=http://www.muhammedinur.com][img]http://www.muhammedinur.com/photos/galleries/mesajresimleri/ftm11fh9.gif[/img][/url]
786

Mesaj gönderen 786 »

MÜBAREKLER İNŞAALLAH AFİYETTESİNİZDİR.
YOĞUNLUĞUMUZDAN PEK FORUM KONULARINI TAKİP EDEMEMİŞTİK AMA ÖNCELİKLE SAMİMİ VE İYİ NİYETİYLE BÖYLE HASSAS BİR KONUYU SİTEMİZE ALINTI OLARAK TAŞIYAN NİSA77 KARDEŞİMİZ BÖYLECE ÖNCEDEN BERİ SÜREGELEN BİR KONUYU TAŞIMIŞ OLDU.
KENDİSİNİ TANIMIŞ OLDUĞUMUZ KADARIYLA ALINTI YAZISINA TARAFTAR OLAN BİRİ DEĞİLDİR...
BİZ DE ACİZANE ALINTIYI GOOGLE'DAN TARAYARAK BULDUK Kİ CENNETYOLU DOT COM DENEN BİR SİTEKİ NE AMACA HİZMET ETTİĞİ BİLİNMEYEN BİR SİTE BELKİDE...
ALINTI YAZININ YAZARI MALESEF O SİTEDE VERİLMEMİŞTİR...
AMA ALLAH CC GANİCE RAZI OLSUN KULİHVANİ OLAN LATİF HOCAMIZ VE GARİBAN KARDEŞİMİZ BİR NEBZEDE OLSA TOPRAK KARDEŞİMİZ VERİLMESİ GEREKEN CEVABI VERMİŞLERDİR.
VAKTİNİZ OLDUĞUNDA VE KAFANIZ ÇOK SAKİNKEN TEKRARDAN BİLİMSEL BİR ÇALIŞMA GİBİ SUNULAN GARİBAN KARDEŞİMİZİN YAZISINI OKUYUNUZ Kİ KONU HAKKINDA DAHA GÜÇLÜ BİR FİKRE SAHİP OLASINIZ.
SİZ SİZE EMANET İNŞAALLAH.
EN GÜZEL MUHAMMEDİ DUALARIMIZLA...
786
Kullanıcı avatarı
kariyb
Üye
Üye
Mesajlar: 36
Kayıt: 04 Ağu 2007, 02:00

Mesaj gönderen kariyb »

bu konu anlaşılması güç olduğundan ve cevaplayan kardeşlerinde belirttiği üzre tasavvuf cahillerinin sözleri ve veya panteist düşünce ile vahdeti vücud anlayışının karıştırılmasındandır.
nacizane anlayışıma göre la mevcuda görüşünü savunanlardan olduğum için fitneye sebebiyet vermemek adına bu forumda pek paylaşım yapmamaktayım.
çünkü inandığımı savunmak durumunda olduğumdan yanlış anlaşılmalara vesile olmaktan çekiniyorum.
la mevcuda görüşünün dayanağı elbetteki ayet ve hadislerdir.
bu görüş tenzihi ve teşbihi birleştiren muhammedi tevhid anlayışıdır.
la ilahe kelimeyi tevhidi yok kelimesi ile başlamakta ve bu tevhid kelimesi meal edilirken başka diye ekleme bir kelime kullanılmaktadır.
oysa ki orjinali yok ilahlar illa allah şeklindedir.
ALLAH tan gayrına gerçek manada varlık atfetmek tasavvuf anlayışına göre gizli şirktir.
çünkü gayrına varlık vermek mutlak varlığa eş koşmak olur.
diğer taraftan la mevcuda görüşünü kabul etmemek ehadiyeti ve semadiyeti kabul etmemek anlamına gelir.
mevcudatın izafi varlığının hammaddesi esma-ül hüsnadır.
dolayısı ile mevcudat esma manalarıdır.
tüm tahkik ehli zevatın belirttiği gibi gölgedir.
mevcudatın kendine has bağımsız, müstakil bir varlığı olması imkansızdır.
bunların yanısıra ihlas suresindede açıkça bildirildiği gibi O ahad dir,sameddir.
sonsuz sınırsız, kendisinden başka varlığın olması imkansız olandır.
zatı itibari ile mutlak gayb tır.
bizim sözlerimizden ,her türlü kayıtlamadan da münezzehtir.
bununla beraber esmasının tecellisi ile zahir, zatı itibari ile batındır.
O nun için cüzleri olması, parçaları olması asla söz konusu olmaz.
bu itibarla mevcudatın O nun parçaları olması haşa gibi bir anlayış vahdeti vücud anlayışı değil, panteist anlayıştır.
çünkü O doğmamış doğurmamıştır.
kendisini meydana getiren bir başkası olmadığı gibi kendisinden başka bir varlıkta olmamıştır.
sonsuz olanın haricinde başka bir varlık olabilir mi?
burada ki ince çizgi şudur; sadece ve ancak O vardır.
harici olmadığı halde mevcudat olarak tecelli edenin varlığı izafidir, gölgedir.
hem alemlerden gani dir, hem de şah damarından yakın.
bunun insan zihnini hayrete düşürmesi gayet doğaldır.
meramımızı daha anlaşılır kılmak için misal verecek olur isek; aynadaki suret ve suretin sahibi ilişkisini verebiliriz.
aynadaki suretin varlığı izafidir.
aynadaki suret göstereceği biri ve görecek biri olmadan var olamaz.
bu suretin varlığı kendisi ile kaim olduğu varlıktandır.
suret ne o dur ne de ondan gayrı müstakil, bağımsız bir varlıktır...

birde yanlış anlaşıldığını düşündüğüm bir husustan daha bahsetmeden geçemeyeceğim.
madem kelimeyi tevhid ilah yok kelimeleri ile başlıyor.
öyle ise ilahınız birdir gibi ayetleri nasıl anlayacağız.
bunu şöyle cevaplayabiliriz; kuranı kerimde iki türlü anlatım şekli vardır.
birincisi ALLAH ın bizatihi kendi anlayışına göre anlatım, ikincisi beşerin anlayışına göre anlatım. ahad ve samed gibi ayetler bizatihi kendi anlayışına göre anlatıma örnek.
ayetel kürsideki uyuklama tutmaz mealinde olduğu gibi beşerin anlayışına göre anlatım. sözü daha fazla uzatmayalım.
anlayışımızda isabet varsa ALLAH tan hata bizdendir...
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

Mesaj gönderen Gariban »

Sevgili Kariyb kardeşim,
Güzel yorumunuz için teşekkür ederiz, ALLAH razı olsun bizlerde hemen hemen ayni şeyleri söyledik, bu husus ne yazikki islam dinine zedeleme vermek isteyen kişiler tarafından internette yayılmakta bunun yüzünden Şeyhül Ekber Muhyiddin İbn Arabi hazretlerine hakaret eden onu kafir ilan eden cahil kitlelerde mevcut. Ülkemizde hemen cevaplarını alıyorlar ama ingilizce sitelerde ne yazikki bu hususta açık yazılar çok az. Daha önce Elmalılı Tefsirinden eklediğim bölümü ingilizceye çevirdim ve şimdi hazır sen konuyu yeniden açmışken buraya ekleyelim, yabancılar içinde bu yazı referans olsun inşaallah.


Ibn Arabi’s works are confused a lot with Pantheist philosophy as some people do not understand his books. That is why it is quite common to see even some muslims attacking to his works by introducing him as a disbeliever to the world. In fact the ones who know his work will know that what he mentions as Wahdat Al-Wujud in his works is nothing to do with Pantheizm. I would like to share my translation here showing the difference between Wahdat al Wujud of Ibn Arabi and Pantheizm. Because whenever I see a person attacking Ibn Arabi(K.S) because of his illiteracy, it hurts me as well.

“Translated from the Turkish Tafseer of Quran by Elmalili Hamdi Yazir, Surah Al-Bakara (2/165). It sheds light on the matters related to Wahdat al Wujud and panteist philosophies. Elmalili explains the difference of Wahdat al Wujud and the Panteist opinions. Elmalili is saying the panteist and atheist are hiding themselves behind Wahdat al Wujud by twisting the meaning of Wahdat al Wujud and hiding themselves behind that name. However, real Wahdat al Wujud is not what atheist market to the public.


Fakat ilâhlık felsefesi ve vahdet-i vücud adı altında gizlenen bir metrût (ateist) felsefe vardır ki, din ve ahlâk adına ilmî ve hikemî şekilde en büyük zarar bundan doğagelmiştir. Her nerede bir şirk varsa bununla az çok bir alakası vardır.

There is an atheist philosophy which is hiding it’s self behind the uluhiyyat(divinity or Godhood) and Wahdat al Wujud. Worst damage in the name of religion and morality has been done because of this philosophy.

Önce şunu kaydedelim ki, “Sizin ilâhınız bir tek ilâhtır. Ondan başka hiçbir ilâh yoktur.” (Bakara, 2/163) âyetinde de açıkça belirtildiği üzere İslam dininde emredilen genel iman konusu: “Allah’tan başka hiçbir ilâh yoktur.” tevhidi, yani Allah’ı bir bilmektir. Yoksa “Allah”tan başka hiçbir mevcud yoktur.” diye ifade edilen mevcudu, varlığı bir bilmek değildir. Bu olsa olsa marifet yolunda merhaleler katetmiş olan seçkin şahıslar için bahis konusu olabilir.

Firstly we should record this here that,”Your God is One God; there is no God save Him, the Beneficent, the Merciful..”(Bakara, 2/163)states this clearly that subject of general faith(iman) in the religion of islam: tawheed,”La ilahe illallah” means knowing that Allah is one. It does not mean like saying“There is no mawjud(existence) other than Allah” then accepting the mewjuud (existence) as one . This(there is no mevjuud other than Allah) can be valid only for some elite people(people with wisdom) who passes some levels in the path of marifat(gnosis).

Bizim nazarımızda vücud birliği genel olarak olumsuz değil, belki keşif yoluyla olumludur. Fakat “Allah’tan başka mevcud yoktur.” demekle “Her mevcud Allah’tır.” demek arasında pek büyük fark vardır. Birincisi sırf tevhid olabilir, fakat ikincisi sırf şirktir.

In our opinion , wahdat al wujud is not negative in general, but it is positive with the way of Kashf(divine knowledge and discovery). However,there is a very big difference between saying“There is no mawjuud(existence) other than Allah” and saying “Every mawjuud(existence) is Allah”.First one can be Tawheed but the second one is pure SHIRK(associating partnership to ALLAH or blasphemy).

“Allah’tan başka mevcud yoktur.” dendiği zaman, Allah’tan başkasına isnad edilen varlığın gerçek olmayıp hayalde ve vehme bağlı, şuura akseden bir gölge işi olduğu ve gerçek varlığın ancak Allah’a mahsus bulunduğu ikrar edilmiş; âlemin zatı ile ve zatı için gerçek varlığı yok sayılmış olur ki bu vahdet-i vücuddur. Çünkü keşif yoluyla sabit olduğu üzere biz âlem adına ne biliyorsak hepsi, hissettiklerimizden, hayâlimizden, zihnimizdeki şekillerden ve ruhî izlenimlerimizden ibarettir.

When it is said “There is no mawjuud other than Allah”,reality of any existence shown other than Allah is accepted as not real and it is like a shadow reflecting on the conscious with Hayal(phantom) and Wahm(illusory), and the real existence belongs to Allah only. Essence of the universe compared to existence of ALLAH is regarded as nothing and this is called vahdet al vujud. Because with the way of Kashf(discovering with divine knowledge) we know that whatever we know under the name of Alam(universe) , everything is the impression of our Rooh(spirit), what we get with our senses, our imagination and our conscious.

Bu bakımdan vahdet-i vücud, varlık tevhidi; âlemdeki benzer şeylerin gölge ve hayal olduğunu görmek ve onları silip arkasındaki açık gerçeğin varlığına iman etmekle mümkün olur.

In this way, Wahdat Al Wujud, tawheed(unity) of existence; is possible only by seeing the similar things in Alam as shadow and illusion then believing the existence of clear reality behind(beyond) them.

Nitekim “Allah’tan başka hiçbir ilâh yoktur.” dediğimiz zaman da birtakım putların, birçok kimseler tarafından mabud edinildiğini inkar etmiş olmuyoruz da bunların hak olmadıklarını ilan ve ancak bir Allah’ı ispat ve kabul etmiş oluyoruz. Fakat “Her mevcud Allah’tır.” dendiği zaman varlıkta gerçek bir çokluk, kabul edilmiş ve hepsinin Allah olduğu iddia edilmiş oluyor ki, bunda tevhid yoktur. Tersine Allah’ı çoğaltma ve ona ortak koşma vardır. Bu bir vahdet-i vücud değil, varlığın birleştirilmesi veya hulûl teorisidir. Yahut da Allah’ı inkar etmek suretiyle yalnız âlemi ispattır, “Bir”e “her” demektir.

Hence,when we say “There is no God but Allah : La ilahe illallah”, we will not have denied that some idols were accepted as mabud(the one who is worshipped to) by some people, but we will have stated that those idols are not Haqq(truth), and will have proved and accepted “Allah” , Who is the One only, instead.

But when said “Every mawjuud is Allah”, manyness(plurality) is accepted in reality and everything is claimed to be “Allah”, then there is no tawheed(unity) on this. In contrast, there is a multiplying Allah and Shirk in that saying. This is not Wahdat al Wujud but the theory of Hulul(getting inside of something e.g painter getting in to the paint) or ittihad(joining to eachother e.g painter and paint join together). Or proving the reality of Alam(universe) by denying the reality of Allah and saying “every” to the“One”.


Ortağı ve benzeri olmayan Allah’a sonsuz ortaklar isnad etmek, hayalî varlıkları, gerçek varlık saymaktır. Buna daha çok “panteizm” yani “birleşmiş ilâhcılık” denir ki, bu teoride Allah ve varlık gerçekten her şeyle birleşmiştir veya her şeyin içine girmiştir. Haşâ Ali ilâh, Veli ilâh, Firavun ilâh, Nemrud ilâh ilâh… her şey ilâhtır. Bunda âlemin isbatı, onu yapanın yokluğu vardır.

Or associating infinite partners with Allah who has no partner or equivalence and accepting illusory existence as real existence. This is more like “Panteism” or “joined godship”. In this theory, Allah and existence are joined to each other or entered in to everything. Godforbid, it is like saying Ali is God, Wali is God, Pharoh is God, Nemrud is God,…everything is God. There is a proof of alam(universe) and nonexistence of the One who made it, in this statement.

İşte birtakım cahiller veya inkarcılar, Allah’ın hikmeti adıyla imkansız olan bu birleşmeyi veya hulûl ya da ta’tıl (ateizm, ilâhsızlık) teorisini vahdet-i vücud ve sırf tevhid diye ele alarak “O’ndan başka ilâh yoktur.” demek “O’ndan başka mevcud yoktur.” demek olduğunda ısrar ederler. Bunu da: “Her mevcud O’dur.” mânâsıyla açıklarlar.

That is why some illiterates(jaheels) and deniers insist on accepting the theory of Hulul or Atheism, which is impossible by the name of Allah’s hiqmat(Divine Wisdom), as Wahdat Al-Wujud. They explain the meaning of “Wahdat Al-Wujud” as “Every mawjud(existent) is HIM”.

Instead of seeing Allah beyond everything, they want to see Allah in everything or even seeing everything as Allah. ”

I am hoping that We clarified the difference between Wahdat Al Wujud of Ibn Arabi and the Pantheist philosphy. Ibn Arabi is a blessed waliullah who is believed to author approx. 800 books not 350. The one should have sincerity, patience and loyalty to Prophet Muhammad (PBUH) to understand Ibn Arabi’s work. They do not open the doors to anybody. This is a difficult path full of traps…

With Peace, Love and Muhammadi Muhabbat
Gariban
Resim
Kullanıcı avatarı
kuloglan
Aktif Üye
Aktif Üye
Mesajlar: 156
Kayıt: 26 Kas 2007, 02:00

Mesaj gönderen kuloglan »

Adamlar erenler herşeyde Hakkı gördü diye panteizm sanıyorlar, o yaratılanları Hakk yaratmadımı o zaman Hakkın güzelliğinden ketreden katre (belki o bile değil) değil mi?
Kısacası Vahdet-i Vücu bir haldir, Mecnunun Herşeyde Leylayı görmesi gibi aşkın bir halidir.
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/118-119kr.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
yeliz
Üye
Üye
Mesajlar: 21
Kayıt: 11 Kas 2008, 02:00

Mesaj gönderen yeliz »

Vahdet-i vücut başlığını görünce ,bir zamanlar vahdeti şuhud ile ayrımını anlamak için yaptığım MEKTUBAT okumalarım geldi ,aklıma.Evet, insan ehli şuhud olmayınca, geriye o hakikatı ilimle yakalamak kalıyor,ama ne kadarını ve nasıl.Herneyse,o zamanlar en sonunda şöyle bir yazı ortaya çıktı .başka bir siteyle de bunu paylaşmıştım:

Evet, bir fiilin iki yüzü var: bir yönü ‘Faile’(özne)bakar; diğer yönü ise ‘mef’ule’ (nesne) bakar. Eğer özne ile nesne birbirinden çok uzak, çok farklı vasıflara sahip ve hatta iki ayrı âlemden iseler; ikisi arasında paralel bir ilişkiden bahsedemeyiz. Bu, ancak bir alt üst ilişkisi yani dikey bir ilişki olabilir. Çünkü bir tarafta, öznenin kendi fiilini ortaya çıkarttığı yer olan camid bir nesne; diğer tarafta ise fiillerine aynalık etmesi dışında nesne ile hiç birebir ilişkisi olmayan ve hatta onla ilişkisi noktasında tenzihi isteyen ÖZNE… Şimdi asıl problem şu; ortada aşikâr gözüken fiili, öznenin konumunu sarsmadan ve nesnenin had ve hududunu bildirerek nasıl ifade edeceğimizdir. Ancak şu ifadeler kullanılabilir: Fiil özne tarafından ‘YARATILDI’,bunu üzerinde gösteren nesne, eğer şuur sahibi ise, o fiili ’İŞLEDİ’ yani fail oldu ( Türkçe dilbilgisine göre biri ‘’gizli özne’’ diğeri ise ‘sözde özne’ oldu).

Mesela,‘TAŞ HAREKET ETTİ’ cümlesinde, Türkçe dilbilgisi kaidelerini bir yana bırakırsak, şunlar bulunabilir. Özne: Ali, Ahmet vs; Nesne: taş; Fiil: hareket etmek… Özne ile nesneyi bir düşünün: Birisi hayat sahibi, canlı; diğeri ise hayat ve onun vasıflarından uzak camid bir şey. Yani Ali ile taş arasında yatay bir ilişki söz konusu olamaz. Peki, onlar nasıl oluyor da bir cümlede beraberler. Birkaç soruyla bu beraberliğin ancak, tabiri caizse, yaratma eksenli olduğunu görebiliriz:
Taş mı hareket etmiştir? HAYIR, çünkü cansız bir şey hareket edemez
Ali mi hareket etmiştir? HAYIR, çünkü biz Ali’nin kendisinin bizzat hareket ettiğini görmedik.
Doğrusu ne? Ali taşı hareket ETTİRDİ.(Rabbani,18.Mektup)
Evet, Ali kendine ait olan hareket etme fiilini, hareket etme noktasında ademi bulunan taş nesnesi üzerinde, tabiri caizse yarattı yani açığa çıkardı. Şunu kolaylıkla ifade edebiliriz ki, görünen bu fiil, ne Ali’den ayrı, ne de Ali’den gayrı; yani taş şuur sahibi olsa ve Ali’ye ulaşmak istese, kendindeki ademi yani yokluğu müşahede edecek ve şunu diyecek: bu fiil, Ali’nin değil ama ALİ’DEN.

Şimdi bunu hakikate uyarlarsak şu açığa çıkıyor. Cenabı Hakk vücub aleminden, mevcudat ise imkanat aleminden. Yani, bir tarafta Halık; diğer tarafta ise mahluk… Mahlukatın hakikati ise ademdir, yani yokluklardır(İŞİTMENİN OLMAYIŞI GÖRMENİN OLMAYIŞI, KURETİN OLMAYIŞI VS.);zannedildiği gibi Allahın esma ve sıfatı değildir. Bu ademlerin üzerine yaratılmış esma ve sıfat mevcuttur. Esma ve sıfat ise Zat’ın aynısı değildir. Evet, Cenabı Hakk mutlak vücut sahibi olduğundan, ayinesi ancak bunun tam mukabili olan mutlak adem olabilirdi. İşte, bir örnek vermek gerekirse, mümkinin kudreti, kudretin ademi olan acz’de yaratılan, kudretin zıllıdir veya mahlûkatta işitme vasfını ele alalım: işitme sıfatını mahlûktaki ‘’işitmeme’’ ademi üzerinde yaratan, sonra işitilen şeye teveccühü yaratan, sonra işitmenin kendisini ve sonunda da işitilen şeyin idrakini yaratan O’dur. Bu yüzden hakkıyla işiten O’dur. Yani kullarda görülen işler Sübhan Zatın yarattığı işlerdir(18.M).Yaratma sıfatı ‘’ADEM’’’i iktiza ediyor. O zaman, nasıl olurda ademde inikâs eyleyen esma ve sıfat zılalleri, Cenabı Hakk, ya da O’nun hakiki esması olabilir? O OLMADIĞI GİBİ, Onun esması da değildir; ancak esma ve sıfatının kalıblarıdır.(314.mektup).Yani ONDANDIR…
İmamı Rabbani:’’Sofiyenin pek çoğu mümkinin sıfatını ve fiillerini Yüce zatın fiil ve sıfatının aynı sanırlar.Bu büyükler her ne kadar ikilikten kaçmışlar ise de vücud olmayanı vücud olarak bulmuşlar…Bu işte onların dayandıkları yol KEŞİF ve MÜŞAHEDEdir.Bunlar gayb aleminden kendilerine ne zahir olduysa onu buldular’der(314.Mektup)…Demek ki keşif edilen kadar bilinebiliyor,bu da her makamda farklı oluyor…Neyse bu yüzden,bence nefsini bilen Rabbini bilirden kasıt.,nefsini bilen Rabbini değil de ,Rabbinden olduğunu bilir demektir.’’Ali’yi bilen, annesini de bilir’’demek Alinin annesi ile aynı özelliklere sahip olduğunu değil de,Ali’nin ancak bu anneden olduğunun keşfi söz konusudur............
Cevapla

“Tasavvuf” sayfasına dön