DÜŞÜNDÜREN? NÜKTELER!
- nur-ye
- Özel Üye
- Mesajlar: 9092
- Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00
- nur-ye
- Özel Üye
- Mesajlar: 9092
- Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00
- nur-ye
- Özel Üye
- Mesajlar: 9092
- Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00
- nur-ye
- Özel Üye
- Mesajlar: 9092
- Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00
DÜŞÜNDÜREN? NÜKTELER!
Üstüne Etme!
Bir gün, Necip Fazıl hoşlanmadığı birisiyle yemek yemek zorunda kalmış.Yemek için bir lokantaya gidip, normal bir masaya oturmuşlar. Garson siparişleri almak üzere masalarına gelip;
- Hoş geldiniz efendim, ne alırsınız, ne arzu etmiştiniz? diye sorar.
Necip Fazıl ile yemeğe gelen adam siparişini verir;
- Pilavın üstüne et!
Bunun üzerine garson Necip Fazıl dönerek siparişini sorar; Üstad da şöyle der;
- Benim, pilavın üstüne etme!
Üstüne Etme!
Bir gün, Necip Fazıl hoşlanmadığı birisiyle yemek yemek zorunda kalmış.Yemek için bir lokantaya gidip, normal bir masaya oturmuşlar. Garson siparişleri almak üzere masalarına gelip;
- Hoş geldiniz efendim, ne alırsınız, ne arzu etmiştiniz? diye sorar.
Necip Fazıl ile yemeğe gelen adam siparişini verir;
- Pilavın üstüne et!
Bunun üzerine garson Necip Fazıl dönerek siparişini sorar; Üstad da şöyle der;
- Benim, pilavın üstüne etme!
- nur-ye
- Özel Üye
- Mesajlar: 9092
- Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00
- nur-ye
- Özel Üye
- Mesajlar: 9092
- Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00
- nur-ye
- Özel Üye
- Mesajlar: 9092
- Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00
DÜŞÜNDÜREN NÜKTELER!
TEDBiR
İnsan tedbiri sayesinde huzurlu bir hayat geçirir.
Derede abdest almaya hazırlanan adam, Nasreddin Hocaya sorar:
Hocam, abdest alırken yüzümü ne tarafa döneyim.
Hoca hiç düşünmeden cevabı yapıştırmış:
Papuçlarının olduğu yöne dön.
Ne güzel hazır cevap.
Düşündürücü, güldürücü, tedbir öğretici bir cevap.
Müslüman, bütün tedbirlerini alarak işini sağlama bağlar. Bu ne güzel haslettir.
TEDBiR
İnsan tedbiri sayesinde huzurlu bir hayat geçirir.
Derede abdest almaya hazırlanan adam, Nasreddin Hocaya sorar:
Hocam, abdest alırken yüzümü ne tarafa döneyim.
Hoca hiç düşünmeden cevabı yapıştırmış:
Papuçlarının olduğu yöne dön.
Ne güzel hazır cevap.
Düşündürücü, güldürücü, tedbir öğretici bir cevap.
Müslüman, bütün tedbirlerini alarak işini sağlama bağlar. Bu ne güzel haslettir.
- Mecnun
- Özel Üye
- Mesajlar: 681
- Kayıt: 23 Ara 2007, 02:00
Kadınları kilitlemek değil, içeri alamıyoruz
Üstad Âkif, Büyük Harbin ilk yıllarında Berline gider. Orada kendisiyle tanışan asilzâde bir Alman kadını ile konuşurken kadın:
Affedersiniz, der, sizin bir şair olduğunuzu duydum. O halde merhametli bir kalbiniz olmak lâzım. Diyorlar ki siz, memleketinizde kadınları kilitler, ondan sonra sokağa çıkarmazmışsınız. Onlara acımaz mısınız?
Bu acayip sual karşısında Âkif, acı acı gülümser ve:
Yalanınız yok, yanlışınız var madam, demişti, biz kadınları içeriden dışarıya bırakmıyor değiliz; fakat dışarıdan içeriye alamadığımız çoktur!
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/imza4.gif[/img]
- nur-ye
- Özel Üye
- Mesajlar: 9092
- Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00
DÜŞÜNDÜREN NÜKTELER!
AKLIN VARSA GÖLE KOŞ
Hoca, bir gün kırlardan topladığı çalı çırpıyı eşeğine yükleyip evine götürürken :
-Acaba, yaş çırpı da kurusu gibi yanar mı? diye düşünür ve şeytana uyarak çakmağını çakar ve alevi çalı çırpıya dokundurur. Aralarında kuruları da bulunan çalı çırpı hemen alev alır. Eşekte bir korku, bir telaş, huzursuzluktur başlar. Anıra anıra, çifte ata ata dört nala koşmağa başlar. Hoca da arkasından olanca gücüyle bağırır :
-Aklın varsa göle koş!
AKLIN VARSA GÖLE KOŞ
Hoca, bir gün kırlardan topladığı çalı çırpıyı eşeğine yükleyip evine götürürken :
-Acaba, yaş çırpı da kurusu gibi yanar mı? diye düşünür ve şeytana uyarak çakmağını çakar ve alevi çalı çırpıya dokundurur. Aralarında kuruları da bulunan çalı çırpı hemen alev alır. Eşekte bir korku, bir telaş, huzursuzluktur başlar. Anıra anıra, çifte ata ata dört nala koşmağa başlar. Hoca da arkasından olanca gücüyle bağırır :
-Aklın varsa göle koş!
- sdemir
- Kıdemli Üye
- Mesajlar: 487
- Kayıt: 24 Mar 2008, 02:00
Leyla'yı İncitirsin
Bir gün Mecnun hasta olup yatağa düşer. Tedavî için bir doktor çağırırlar. Doktor "Damardan kan almak gerek'" diyerek Mecnun' un kolunu bağlar. Tam iğneyi batıracağı sırada Mecnun bağırır;
"-Ey doktor, bırak! Ücretini al ve git. Bu hastalıktan öleyim, zararı yok. Vazgeç kan almaktan. "
Doktor Mecnun'a
"-Sen çöllerde kükremiş arslanlardan korkmuyorsun da koluna bir iğne batmasından mı korkuyorsun?"
diye sorar.
Mecnun'un cevabı şu olur;
"-Ben neşterden korkmuyorum. Benim vücudum,
varlığım Leyla ile doludur. Korkarım ki benim kolumu
yararken Leyla'yı incitirsin, işte ben bundan
korkuyorum."
Alıntı
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/sdemirimza.gif[/img]
- nur-ye
- Özel Üye
- Mesajlar: 9092
- Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00
DÜŞÜNDÜREN NÜKTELER!
Ölüden e-mail gelirse...
Adamın biri iş seyahati nedeniyle gittiği uzak bir yerde otele kaydını yaptırır ve odasına çıkar. İşleri uzun süreceğinden, bir müddet sonra eşi de yanına gelecektir. Odasına yerleştiğinde masada internet bağlantısı hazır bir bilgisayar görür. Eşi yola çıkarken kendisine, varıp yerine yerleştiğinde beni hemen haberdar et diye ısrarlı tembihte bulunmuştur. Odada hazır bilgisayar varken, karısına e-mail atmaya karar verir. Fakat yazdığı mesajı farkında olmadan eşine değil, yanlış bir adrese gönderir...
Tam bu sırada farklı bir yerde bir başka kadın, kocasının cenaze töreninden evine yeni dönmüştür. Bir ara bilgisayarını açtığında kocasının e-mail adresinden kendisine e-mail geldiğini görür. E-maili okumayı bitirmeye kalmadan yere yığılır kalır. Bayılan kadını, kendisini oda ortasında yerde yatar vaziyette bulan yaşlı annesi kendine getirmeye çalışır.
Ölmüş kocasından geldiğini sandığı e-mailde okudukları karşısında bayılıp kalan kadının e-mailinde şunlar yazılıdır;
Kime: Sevgili karıma
Konu: Yeni ulaştım
Tarih: 16 Mayıs 2004
Benden haber aldığına şaşıracağından eminim. Burada bilgisayar var. Dışarıyla haberleşebiliyoruz. Buraya yeni ulaştım ve kaydımı yaptırdım. Her şey yarın senin buraya geleceğini düşünülerek hazırlanmış. Seninle buluşmayı dört gözle bekliyorum. Umarım benim gibi sorunsuz bir yolculuk geçirirsin.
Not: Burası çok sıcak
-osman özsoy-
- uyku
- Üye
- Mesajlar: 32
- Kayıt: 15 May 2008, 02:00
Necip Fazıl'a "Allah deveyi iğnenin deliğinden geçirebilir mi?"diye sormuşlar."Evet geçirir" demiş. Bunun üzerine "deveyi mi küçültür yoksa iğneyi mi büyültür" demişler. Necip Fazıl İlahi Kudretin sonsuzluğunu ifade babında şu cevabı vermiş.
" - Ne deveyi küçültür,ne iğneyi büyültür.Gökteki yıldızları senin gözbebeğine sığdırdığı gibi,vızır vızır geçirir."
" - Ne deveyi küçültür,ne iğneyi büyültür.Gökteki yıldızları senin gözbebeğine sığdırdığı gibi,vızır vızır geçirir."
Önce yap, sonra açıklarsın!
- islaminesil
- Aktif Üye
- Mesajlar: 111
- Kayıt: 01 Haz 2008, 02:00
Hazreti Ömer döneminde bir suçluyu huzura getirmişler ve had cezası uygulanması gerekiyormuş. Adam yalvarmış ve demiş ki: Bu benim ilk suçum ne olur affedin
Bunun üzerine Hazreti Ömer şöyle söylemiş: Kimbilir adaletin pençesine düşünceye kadar kaç kere Allahın affından geçmişsindir..
Yani insan ilk hamlesinde günaha veya adalete yakalanmaz. İtiyad ettikten sonra artık onu şefkat tokatına çarptırır ve kendisinin selahı ve toplumun ıslahı için cezaya çarptırılır. Bu ceza artık kaçınılmazdır. Toplumun düzeni buna bağlıdır.
Bunun üzerine Hazreti Ömer şöyle söylemiş: Kimbilir adaletin pençesine düşünceye kadar kaç kere Allahın affından geçmişsindir..
Yani insan ilk hamlesinde günaha veya adalete yakalanmaz. İtiyad ettikten sonra artık onu şefkat tokatına çarptırır ve kendisinin selahı ve toplumun ıslahı için cezaya çarptırılır. Bu ceza artık kaçınılmazdır. Toplumun düzeni buna bağlıdır.
[img]http://www.muhammedinur.com/photos/galleries/avatars/imzamnwi1.jpg[/img]
- nur-ye
- Özel Üye
- Mesajlar: 9092
- Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00
DÜŞÜNDÜREN NÜKTELER!
Kuyruklu Yalan
Birgün, Nasrettin Hoca, camide bir vaaz veriyordu. Cemaatten bir kısmının esnediğini ve bir kısmının uyukladığını farketti. Bunun üzerine şöyle konuşmaya başladı:
-Bir sabah, Akşehir`den dışarı çıkmıştım. Çayın kenarında dört ayaklı ördekler su içiyorlardı...
Dört ayaklı ördek sözünü işiten cemaat, gözlerini açarak Nasrettin Hoca`yı dikkatle dinlemeye başladı. Bunun üzerine Nasrettin Hoca:
-Yahu!... Siz nasıl adamlarsınız. Deminden beri size vaaz ediyorum, uyukluyorsunuz da, kuyruklu bir yalan uydurunca hepinizin gözleri açıldı...
- nur-ye
- Özel Üye
- Mesajlar: 9092
- Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00
DÜŞÜNDÜREN NÜKTELER!
Hoca merhum, bir gün camide vaaz etmek için kürsüye çıkmıştı. O anda cemaate anlatacak bir şey gelmedi aklına ve beklemeye başladı:
Ey cemaat! Benim nasıl konuştuğumu ve ilmî dirayetimi hep bilirsiniz. Fakat hikmeti ilâhî şu anda aklıma tek bir kelime bile gelmiyor, diyor ve hâlâ kürsüde oturuyordu.
Hocanın oğlu daha babasının sözleri bitmeden kürsüye doğru yaklaştı ve:
Baba biliyoruz aklına bir şey gelmedi ama, kürsüden inmek de aklına gelmiyor mu? dedi.
Hoca efendi oğlunun bu yerinde sözlerine diyecek bulamadı ve kürsüden indi.
- nur-ye
- Özel Üye
- Mesajlar: 9092
- Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00
DÜŞÜNDÜREN? NÜKTELER!
TEDBiR
İnsan tedbiri sayesinde huzurlu bir hayat geçirir.
Derede abdest almaya hazırlanan adam, Nasreddin Hocaya sorar:
Hocam, abdest alırken yüzümü ne tarafa döneyim.
Hoca hiç düşünmeden cevabı yapıştırmış:
Papuçlarının olduğu yöne dön.
Ne güzel hazır cevap.
Düşündürücü, güldürücü, tedbir öğretici bir cevap.
Müslüman, bütün tedbirlerini alarak işini sağlama bağlar. Bu ne güzel haslettir.
- nur-ye
- Özel Üye
- Mesajlar: 9092
- Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00
DÜŞÜNDÜREN NÜKTELER!
BİR OKULDA, okul müdürü üç öğretmeni çağırıp şöyle dedi:
Siz üç öğretmen, sistemde en iyi ve en uzman kişiler olduğunuz için, doksan tane seçkin üstün zekâlı öğrenciyi size vereceğiz. Bu öğrencilerin gelecek yıl da aynı hızla çalışıp çok iyi bir eğitim almalarını bekliyoruz.
Üç öğretmen, öğrenciler ve öğrencilerin anne ve babaları bunun çok iyi bir fikir olduğunu düşünüyorlardı. O okul dönemi hepsinin özellikle hoşuna gitti. Okul bittiği zaman öğrenciler şehirdeki diğer öğrencilere göre yüzde 20- 30 daha başarılıydı. Yıl sonu geldiğinde müdür üç öğretmeni çağırıp onlara:
Bir itirafta bulunmak istiyorum. En zeki öğrencilerin 90ı sizde değildi. Onlar ortalamanın biraz üstünde öğrencilerdi. O 90 öğrenciyi listeden tesadüfen seçtik dedi.
Bu gerçeği duyan öğretmenler, öğrencilerde görülen yüksek başarının kendi öğretme kabiliyetleriyle ortaya çıktığını düşünmeye başladılar.
Ama okul müdürü:
Bir itirafım daha var dedi. Siz de en başarılı öğretmenler değilsiniz! İsimlerinizi bir torbanın içine doldurduğum kâğıtların arasından rasgele seçtim. Siz inandığınız için başarılı oldunuz. Onlar da öyle
BİR OKULDA, okul müdürü üç öğretmeni çağırıp şöyle dedi:
Siz üç öğretmen, sistemde en iyi ve en uzman kişiler olduğunuz için, doksan tane seçkin üstün zekâlı öğrenciyi size vereceğiz. Bu öğrencilerin gelecek yıl da aynı hızla çalışıp çok iyi bir eğitim almalarını bekliyoruz.
Üç öğretmen, öğrenciler ve öğrencilerin anne ve babaları bunun çok iyi bir fikir olduğunu düşünüyorlardı. O okul dönemi hepsinin özellikle hoşuna gitti. Okul bittiği zaman öğrenciler şehirdeki diğer öğrencilere göre yüzde 20- 30 daha başarılıydı. Yıl sonu geldiğinde müdür üç öğretmeni çağırıp onlara:
Bir itirafta bulunmak istiyorum. En zeki öğrencilerin 90ı sizde değildi. Onlar ortalamanın biraz üstünde öğrencilerdi. O 90 öğrenciyi listeden tesadüfen seçtik dedi.
Bu gerçeği duyan öğretmenler, öğrencilerde görülen yüksek başarının kendi öğretme kabiliyetleriyle ortaya çıktığını düşünmeye başladılar.
Ama okul müdürü:
Bir itirafım daha var dedi. Siz de en başarılı öğretmenler değilsiniz! İsimlerinizi bir torbanın içine doldurduğum kâğıtların arasından rasgele seçtim. Siz inandığınız için başarılı oldunuz. Onlar da öyle
- nur-ye
- Özel Üye
- Mesajlar: 9092
- Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00
DÜŞÜNDÜREN? NÜKTELER!
Hoca vaaz vermek istediği salona girmiş. Salon,vön
sırada oturan seyis dışında boşmuş. Konuşup konuşmama
konusunda düşünen hoca sonunda seyise sormuş:
"Buradaki tek kişi sensin. Sana göre konuşmalı mı,
yoksa konuşmamalı mıyım?"
Seyis cevap vermiş:"Hoca ben basit bir insanım, bu
konulardan anlamam.Fakat ahıra gelseydim ve bütün
atların kaçıp birtanesinin kaldığını görseydim, yine
de onu beslerdim."
Bu sözlere hak veren hoca duaya başlamış.İki saatin
üzerinde konuşmuş durmuş, duadan sonra kendini mutlu
hissetmiş, dinleyicisinin de vaazın çok iyi olduğunu
onaylanmasını isteyerek sormuş:
"Vaazımı nasıl buldun?"
Seyis cevap vermiş:"Sana daha önce basit bir adam
olduğumu ve bu konulardan pek anlamadığımı
söylemiştim. Gene de eğer ahıra gelip biri dışında tüm
atların kaçtığını görseydim, onu beslerdim, ama
elimdeki tüm yemi ona verip hayvanı çatlatmazdım."
Hoca vaaz vermek istediği salona girmiş. Salon,vön
sırada oturan seyis dışında boşmuş. Konuşup konuşmama
konusunda düşünen hoca sonunda seyise sormuş:
"Buradaki tek kişi sensin. Sana göre konuşmalı mı,
yoksa konuşmamalı mıyım?"
Seyis cevap vermiş:"Hoca ben basit bir insanım, bu
konulardan anlamam.Fakat ahıra gelseydim ve bütün
atların kaçıp birtanesinin kaldığını görseydim, yine
de onu beslerdim."
Bu sözlere hak veren hoca duaya başlamış.İki saatin
üzerinde konuşmuş durmuş, duadan sonra kendini mutlu
hissetmiş, dinleyicisinin de vaazın çok iyi olduğunu
onaylanmasını isteyerek sormuş:
"Vaazımı nasıl buldun?"
Seyis cevap vermiş:"Sana daha önce basit bir adam
olduğumu ve bu konulardan pek anlamadığımı
söylemiştim. Gene de eğer ahıra gelip biri dışında tüm
atların kaçtığını görseydim, onu beslerdim, ama
elimdeki tüm yemi ona verip hayvanı çatlatmazdım."
- safa-merve
- Özel Üye
- Mesajlar: 649
- Kayıt: 16 Eki 2008, 02:00
padişahlardan bir padişah bir gün
'' acaba hiç karısından korkmayan bir koca var mı şu cihanda ?? ''
diye merak etmiş.
&
ülkenin dört bir yanına ferman ederek
beylerin bir meydanda toplanmalarını
sualine cevap vermelerini emir buyurmuş.
Derken beyler o meydanda toplandığında şöyle demiş;
'' Karısından korkanlar çizginin o tarafında,
korkmayanlar bu tarafında dursun. ''
Bir de bakmış ki bir bey istisna
tüm beyler korkanlar tarafında...
Korkmayanlar tarafındaki o beyi yanına çağırtmış.
Ona
''Sen gerçekten hanımından korkmuyor musun ??
Gerçeği söyle yoksa şuracıkta boynunu vurdururum. !!.''
demiş...
O bey çaresiz şöyle demiş..
''Şeyy padişahım ..Gerçeği söylerim de bi şartım var.''
Padişah
''Neymiş bu şartın ??'' demiş.
Adam ''Bizim hanım duymıcak ...'' demiş..
Padişah '' Peki öyle olsun.Söyle bakalım '' demiş.
Adam da
''Valla padişahım buraya gelmeden kapıdan çıkarken
bizim hanım
'' Eğer korkuyorum karımdan dersen, bir daha gözüme gözükme ''
dediydi.
Ben de ondan korktuğum için ,
mecburenn
__Korkmuyanlar tarafına geçtim...__
'' acaba hiç karısından korkmayan bir koca var mı şu cihanda ?? ''
diye merak etmiş.
&
ülkenin dört bir yanına ferman ederek
beylerin bir meydanda toplanmalarını
sualine cevap vermelerini emir buyurmuş.
Derken beyler o meydanda toplandığında şöyle demiş;
'' Karısından korkanlar çizginin o tarafında,
korkmayanlar bu tarafında dursun. ''
Bir de bakmış ki bir bey istisna
tüm beyler korkanlar tarafında...
Korkmayanlar tarafındaki o beyi yanına çağırtmış.
Ona
''Sen gerçekten hanımından korkmuyor musun ??
Gerçeği söyle yoksa şuracıkta boynunu vurdururum. !!.''
demiş...
O bey çaresiz şöyle demiş..
''Şeyy padişahım ..Gerçeği söylerim de bi şartım var.''
Padişah
''Neymiş bu şartın ??'' demiş.
Adam ''Bizim hanım duymıcak ...'' demiş..
Padişah '' Peki öyle olsun.Söyle bakalım '' demiş.
Adam da
''Valla padişahım buraya gelmeden kapıdan çıkarken
bizim hanım
'' Eğer korkuyorum karımdan dersen, bir daha gözüme gözükme ''
dediydi.
Ben de ondan korktuğum için ,
mecburenn
__Korkmuyanlar tarafına geçtim...__
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/safa_merve.jpg[/img]
- nur-ye
- Özel Üye
- Mesajlar: 9092
- Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00
DÜŞÜNDÜREN NÜKTELER
Akşam netten birkaç fıkra okudum, en çok beğenilenlerden bir tanesini de sizlerle paylaşayım istedim.
"Zift mi kesildin be mübarek!''
OSMANLI döneminde, liman cüzdanını kaybeden kaptan yenisini çıkarmak için Liman Reisliği'ne gitmiş...
Memur başlamış sormaya:
"Adın ne?"
"Kara Ali!"
"Nerelisin?"
"Karabigalı!"
"Geminin adı ne?"
"Kara Yunus!"
"Nereden geliyorsun?"
"Karadeniz'den!"
"Yükün ne?"
"Karalâhana!"
"Nereye gideceksin!"
"Karamürsel'e!"
MEMUR, ya sabır demiş:
"Dönüşte bizim limana uğrayacak mısın?
"Hayır. Orada gemiyi karaya çekeceğim, Karaman'da Karadağlı, Karamustafa'yı gördükten sonra, karadan Mekke - i Mükerreme'ye gidip, Baytullah'a yüz süreceğim!"
Memur lahavle çekmiş:
"İnşallah oradan yüzünün akıyla dönersin!"
"Yüzümüz ak mı kara mı çıkar, bu ancak kara toprağa girdikten sonra belli olur!"
Memur dayanamamış:
"Zift mi kesildin be mübarek!''
Akşam netten birkaç fıkra okudum, en çok beğenilenlerden bir tanesini de sizlerle paylaşayım istedim.
"Zift mi kesildin be mübarek!''
OSMANLI döneminde, liman cüzdanını kaybeden kaptan yenisini çıkarmak için Liman Reisliği'ne gitmiş...
Memur başlamış sormaya:
"Adın ne?"
"Kara Ali!"
"Nerelisin?"
"Karabigalı!"
"Geminin adı ne?"
"Kara Yunus!"
"Nereden geliyorsun?"
"Karadeniz'den!"
"Yükün ne?"
"Karalâhana!"
"Nereye gideceksin!"
"Karamürsel'e!"
MEMUR, ya sabır demiş:
"Dönüşte bizim limana uğrayacak mısın?
"Hayır. Orada gemiyi karaya çekeceğim, Karaman'da Karadağlı, Karamustafa'yı gördükten sonra, karadan Mekke - i Mükerreme'ye gidip, Baytullah'a yüz süreceğim!"
Memur lahavle çekmiş:
"İnşallah oradan yüzünün akıyla dönersin!"
"Yüzümüz ak mı kara mı çıkar, bu ancak kara toprağa girdikten sonra belli olur!"
Memur dayanamamış:
"Zift mi kesildin be mübarek!''
- MINA
- Özel Üye
- Mesajlar: 2740
- Kayıt: 25 Eki 2008, 02:00
- nur-ye
- Özel Üye
- Mesajlar: 9092
- Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00
OL der OLur inşallah...OLuruz inşallah...
İNŞAALLAH mina kardeşim
DÜŞÜNDÜREN NÜKTELER
SEN BU PİSLİĞİ YENİ YEMEYE BAŞLAMADIN!
Nasreddin Hoca'nın bir gün canı sıkılır ve atmacasını alıp ava çıkar. Atmaca'yı uçurur ve atmaca belirli bir süre gezdikten sonra av aramaktan yorulur. Ve gider bir ineğin başına konar.
Nasrettin Hoca :
"Hah ! Benim atmaca bir inek yakaladı" der ve hayvancağızı getirip kendi ahırına bağlar. Bir süre sonra ineğin sahibi gelir ineğini geri ister.
NasrettinHoca :
"Onu bizim atmaca yakaladı veremem"
"Ama nasıl olur Hoca, küçücük bir kuş kocaman bir ineği nasıl yakalar."
"Orasını ben bilmem der Hoca ve adama ineği vermez, geri gönderir. İneğin sahibi hocayı mahkemeye verir. Orada da rüşvet yiyen bir kadı vardır.
Nasrettin Hoca Kadı'ya gider :
"Kadı bey sen benden yana ol, sana ineğin yağından, çökeleğinden gönderirim" der. Kadı da bu teklifi kabul eder. Ve mahkeme kurulur. İneğin sahibi ne kadar haklı olsada, haksız gösterilir mahkemede ve inek Hoca'da kalır. İleriki bir zamanda Hoca bir kova alır, kovanın dibine yarıya kadar inek pisliği doldurur, geri kalanına ise yağ koyar ve kadıya götürür. Kadı sevinir bu işe , kabul eder. Kadının evinde, kovadaki yağ yarı olunca inek pisliği çıkmaya başlar .
Kadı hemen Hoca'yı çağırtır;
"Ne bu rezalet Hoca! Bana fışkı mı yedirecektin" der.
Nasrettin Hocada ;
"Sen bu pisliği yeni yemeye başlamadın ki" der. Hoca ineği sahibine tekrar verir. Kadı da bunun bir ders olduğunu anlar bir daha hiç rüşvet yemez .
- nur-ye
- Özel Üye
- Mesajlar: 9092
- Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00
DÜŞÜNDÜREN NÜKTELER!
HEPSİ BİRDEN!
Oymak beyi, izci adaylarını karşısına toplamış, onlara izciliğin ilkelerini anlatmaya çalışıyordu:
- Bakın çocuklar, dedi. Bir izci, her gün, hiç olmazsa bir kez birine yardımcı olmalıdır. Hastalara...Yaşlılara...Muhtaçlara... Her sabah okula geldiğiniz zaman size bir gün önce nasıl bir iyilik yaptığınızı soracağım. Tamam mı?
Ertesi sabah oymak beyi çocukları toplayıp sordu :
- Söyleyin bakalım... Dün ne gibi bir iyilik yaptınız?
Bütün çocuklar, hep bir ağızdan :
- Yaşlı bir kadının karşıdan karşıya geçmesine yardım ettik efendim.
Adamcağız şaşırdı :
- Hepiniz mi?
- Evet efendim, hepimiz birden.
- Neden?
Çocuklardan biri cevap verdi :
- Kadın karşıdan karşıya geçmek istemiyordu, ondan efendim!
kaynak= hikayearşivi
HEPSİ BİRDEN!
Oymak beyi, izci adaylarını karşısına toplamış, onlara izciliğin ilkelerini anlatmaya çalışıyordu:
- Bakın çocuklar, dedi. Bir izci, her gün, hiç olmazsa bir kez birine yardımcı olmalıdır. Hastalara...Yaşlılara...Muhtaçlara... Her sabah okula geldiğiniz zaman size bir gün önce nasıl bir iyilik yaptığınızı soracağım. Tamam mı?
Ertesi sabah oymak beyi çocukları toplayıp sordu :
- Söyleyin bakalım... Dün ne gibi bir iyilik yaptınız?
Bütün çocuklar, hep bir ağızdan :
- Yaşlı bir kadının karşıdan karşıya geçmesine yardım ettik efendim.
Adamcağız şaşırdı :
- Hepiniz mi?
- Evet efendim, hepimiz birden.
- Neden?
Çocuklardan biri cevap verdi :
- Kadın karşıdan karşıya geçmek istemiyordu, ondan efendim!
kaynak= hikayearşivi
- nur-ye
- Özel Üye
- Mesajlar: 9092
- Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00
DÜŞÜNDÜREN NÜKTELER!
İNDİRGEME
Bir matematikçi ve fizikçi fakültenin dinlenme salonun da oturup kahvelerini yudumlarken bakarlar ki kahve makinası tutuşmuş, fizikçi hemen koşarak eline aldığı kovayı doldurarak ateşi söndürür. İkinci gün olacak ya aynı olay tekrar vuku bulur. Bunun üzerine matematikçi koşar kovayı alır getirir ve fizikçinin eline tutuşturarak problemi daha önce çözümlenmiş olanına indirger.
İNDİRGEME
Bir matematikçi ve fizikçi fakültenin dinlenme salonun da oturup kahvelerini yudumlarken bakarlar ki kahve makinası tutuşmuş, fizikçi hemen koşarak eline aldığı kovayı doldurarak ateşi söndürür. İkinci gün olacak ya aynı olay tekrar vuku bulur. Bunun üzerine matematikçi koşar kovayı alır getirir ve fizikçinin eline tutuşturarak problemi daha önce çözümlenmiş olanına indirger.
- nur-ye
- Özel Üye
- Mesajlar: 9092
- Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00
DÜŞÜNDÜREN NÜKTELER!
ÜÇGENİN TANIMI
İlkokulda, matematik dersinde öğretmen üçgenin alanını, cocuklara
şu şekilde öğretmiş: Bir üçkenarlının alanı, yatayımı ile diklesiminin
vuruşumunun, ikiye bölümüdür. Çocuk bunu güzelce ezberlemiş.
Akşam babası evde sormuş:
- Bu gün okulda ne öğrendiniz?
- Matematik dersinde, bir üçkenarlının alanını öğrendik babacığım.
- Ya öyle mi, peki nasıl öğrendiniz?
- Bir üçkenarlının alanı, yatayımı ile dikleşiminin vuruşumunun,
ikiye bölümüdür.
- Yavrum, yanlıs öğretmişler size. Doğrusu : Bir üçgenin alanı,
tabanı ile yüksekliğinin çarpımının yarısına eşittir.
O sırada, bir yandan gazetesini okuyan, bir yandan da torunuyla
oğlunun konusmasını dinleyen dede, dayanamayıp söze girmiş :
- İkinizin de tanımı yanlış! Bir müsellesin mesaha-i sathiyesi,
kaidesiyle irtifaının hasıl-ı darpının nısfına müsavidir.
ÜÇGENİN TANIMI
İlkokulda, matematik dersinde öğretmen üçgenin alanını, cocuklara
şu şekilde öğretmiş: Bir üçkenarlının alanı, yatayımı ile diklesiminin
vuruşumunun, ikiye bölümüdür. Çocuk bunu güzelce ezberlemiş.
Akşam babası evde sormuş:
- Bu gün okulda ne öğrendiniz?
- Matematik dersinde, bir üçkenarlının alanını öğrendik babacığım.
- Ya öyle mi, peki nasıl öğrendiniz?
- Bir üçkenarlının alanı, yatayımı ile dikleşiminin vuruşumunun,
ikiye bölümüdür.
- Yavrum, yanlıs öğretmişler size. Doğrusu : Bir üçgenin alanı,
tabanı ile yüksekliğinin çarpımının yarısına eşittir.
O sırada, bir yandan gazetesini okuyan, bir yandan da torunuyla
oğlunun konusmasını dinleyen dede, dayanamayıp söze girmiş :
- İkinizin de tanımı yanlış! Bir müsellesin mesaha-i sathiyesi,
kaidesiyle irtifaının hasıl-ı darpının nısfına müsavidir.