ALLAHÜ ZܒL-CELÂL’İN SIFATLARI

Cevapla
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

ALLAHÜ ZܒL-CELÂL’İN SIFATLARI

Mesaj gönderen aNKa »

Resim

ALLAHÜ ZܒL-CELÂL’İN SIFATLARI

Latif YILDIZ


Zihnen, kalben ve fiilen EL HAKK (celle celâluhu) olan Rabbü’l-âlemin’in Zâtı ile ilgili kavramlardır.
İnsanoğlu; İlim, İrade ve İdrakle oluşturduğu tahkik imânını sâlih amelleri ile isbat ederken-İştirakle sistemin Sahibini tanır.
Îmân ve kulluğun sâlih amellerini, tanıdığı RABB’ısına yapar.

Cibril (Aleyhi’s-Selâm) sorular sorduğu hadisinde:
Resim--- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’ e: “İhsân nedir?” sorusuna Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) cevâbında: “ALLAH’ ı görüyormuş gibi O’na ibâdet etmendir; gerçekte sen O’nu görmüyorsan da O seni görmektedir.” buyurmuştur.
(Buhârî, Îmân 37; Müslim, Îmân 1,5,7)

Rabbü’l-âlemin’i Kur’ân-ı Kerîm’ de niteleyen kavramlara sıfat veya isim denilmesi terminolojik olup, mâhiyet ve mânâ açısından bir şey değiştirmeyeceği açıktır.
Kur’ân-ı Kerîm’de ALLAH Teâlâ, kendisini anlatmaktadır.
Burada da önemli olan İslâm Dininin sıratı müstakîmi olan i’tidâl üzere olmaktır.
İfrata götürüp, Zât-ı İlâhîye’yi mahlûkatına benzeterek teşbih; tefrite götürüp, Zât-ı İlâhîye’yi niteleyen sıfatlardan tecrid edip ta’til hatasına düşmemektir.
Mâhiyeti ve keyfiyeti bildirildiği kadar bilinebilen sıfatlar hususunda kopan fırtınalar aslında normal bir müslümanı ise pek fazla ilgilendirmemektedir.
Fikir edinmek için sıfat tasniflerini de verelim.

8.4.1. Tenzihi Sıfatlar

Selbî (olumsuzlukla ilgili) sıfatlar olup, ALLAHÜ Zܒl-CELÂL’in Zât’ını ve Ulûhiyyet akidesini belirleyen ve nisbeti mümkün olmayan âcizlik, eksiklik, hata, yaratılmışlık v.s. kavramları Zâtullah’dan uzaklaştırıp tenzih etmektir.
Tenzih: İnsan vasıflarından olup RABB’ımızın her türlü eksiklik ve noksanlıktan uzak olduğuna inanmaktır.

Resim--- “Hiçbir şey O’nun benzeri değildir.” (Şurâ 42/11 bkz.)

Âyeti celîlesinde ALLAHÜ Zܒl-CELÂL ilâhî kuralını koymuştur:

1-Vücûd:yokluğu asla düşünülemez ve varlığı mutlakadır.
EL HAYYUMU’l-KAYYUM (cc)dur.
2-Kıdem: varlığının başlangıcı olmayıp ezelin ezelidir.
EL EVVEL (cc)dur.
3-Bekâ: varlığının sonu olmayıp ebedîn ebedîdidir.
EL ÂHİR (cc)dur.
4-Muhalefetün li’l-havadis: yarattıklarına asla benzemez ve benzetilemez.
5-Kıyam bi nefsihi: varlığı için başkasına ihtiyacı olmayan dâim ve kaimdir.
6-Vahdaniyyet: Ulûhîyyetinde, Rübûbîyyetinde ve herşeyinde şeriki, ortağı asla olamaz.

8.4.2.Subûti Sıfatlar

ALLAHÜ Zܒl-CELÂL’in Zât-i Âlisine mahsus sıfatları olup esmâü’l-hüsnânın zâtî subûtî kısmını oluşturur.
ALLAH Teâlâ ile kâinât arasındaki münâsebetleri ve özellikle Rabbü’l-âlemin ile abdi (kulu) arasındaki ilgi ve alâkayı bildiren Sani’ (sanatını icr⒠eden) nin mânevî- subûtî sıfatlarıdır.
Sabit, ısbatlanmış ve anlaşılmış sıfatlardır:

1- Hayy: ALLAH Teâlâ diridir.
2- Alîm: ALLAH Teâlâ bilendir.
3- Semî’: ALLAH Teâlâ işitendir.
4- Basîr: ALLAH Teâlâ görendir.
5- Kadîr: ALLAH Teâlâ herşeye gücü yetendir.
6- Mürîd: ALLAH Teâlâ dilemesinde mutlak tektir.
7- Mütekellim: ALLAH Teâlâ kelâm eden, konuşandır.

8.4.3. Fiilî Sıfatlar

Hânefi (amelde imâmımız) -Mâtürîdî (i’tikadda imâmamız) anlayışında olanlar;
ALLAH Teâlâ ile kâinât ve insan ilişkilerini ifâde eden sıfatları kadim kabul ederek Zât-ı İlâhîyye’ye nisbet ederek tekvîn (yaratmak oluşturmak, yapmak) terimi ile ifâde etmişler ve bunu subûtî sıfatlara 8. Sıfat olarak eklemişlerdir.
Rabbü’l-âlemin Kaza-Kader, İrade ve Meşiyeti (dilemesi) ile sistemini var edip adâletle saltanatını sürdürmektedir.
İnsanoğlunu, sınırlı ve sorumlu olan akıl ve seçenek yapma (tercih) imkanlarıyla imtihan yapmaktadır.
İhtiyarî fiillerinden iki âlemde de sorumludur.
Kur’ân-ı Kerîm bunu baştan başa her kademedeki akıllara anlatmaktadır.
Pek çok münâkaşa ve problem yaşanmasına rağmen akl-ı selim sahibleri insanın aklı, fikri, dilemesi ve fiillerinin, sınırlı ve sorumlu olduğunu anlar.
Hanefi-Maturîdî sistemde;
Kader: Kâinâtta olacak herşeyin yaratıcı olan ALLAH Teâlâ tarafından ezelde bilinip takdir edilmiş olmasıdır.
Kaza ise zamanı gelince hayat sahnesine çıkmasıdır.
İnsana herşeyi veren ALLAH Teâlâdır.
Hakk ve hayr ile bâtıl ve şer ikililerinden birisini seçme ve ihtiyarî fiille uygulama imkanını insanoğluna tanıyan Rabbü’l-âlemin’in, bâtıl ve şerre rızası yoktur ve yasağı vardır.
Hakk ve hayra ise rızası olup yapılması için emri vardır.
İmtihan da budur...
Bu imtihan öylesine kişisel ve özeldir ki hiçbir nefs bir başkasının imtihanını ve hesabını veremez.
Geçmişin kader konusundaki münâkaşaları teorik (nazarî) olup, pratikte ise önemli olan neticedir.
Bu şehirde binlerce anahtar vardır.
Ancak biz, bizim evimizin kapısını açacak anahtarı temin etmeliyiz...
Biz kulları olarak; Fakîr, Âciz, Zelil ve Âliliz.
ALLAH Teâlâ ise hazır- nazır ve murakıb olarak bizim hayrımızı murad edendir.
Bütün hücre ve zerreler ALLAH Teâlâ’yı;
heran, her yer ve her halde tesbih etmektedir:
İnsan sûretinde yaratılan ve aklı olan her insan, enfüsü (iç) ve âfâkı (dış) seyrederse görür ki bu hayatta yaşarken, ölümsüzlük sırrına ulaşabilmek için Habibullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in MUHAMMEDÎ oluş şuûruna kavuşmalı, sıla etmelidir.
İnsan için seçme ve imtihan olma sınır ve sorumluluğu vardır. Seçeneklerini hakka ve hayra kullanıp İlâhî davayı (tevhid) ve Nebevî Dâveti (tebliğ) duyan ve uyanlar ile geri kalan tüm sistem:

Resim--- “Görmezmisin ki göklerde olanlar ve yerde olanlar, güneş, ay, yıldızlar, dağlar, ağaçlar, hayvanlar (debelenenler) ve insanların bir çoğu (hakkı ve hayrı tercih edenler) ALLAH’a secde ediyor; bir çoğunun (bâtılı ve şerri tercih edenlerin) üzerine de azab hakk olmuştur (hak etmişlerdir) ALLAH kimi hor ve hakir kılarsa, artık onu değerli kılacak (ikrâm edecek) bir kimse yoktur. Şüphesiz ki ALLAH dilediğini yapar...” (Hacc 22/18)

Elbette akıl, şuûr ve imkan sahibi olan insan ve cinler seçim yaparak imtihan olurken; imkan verilmeyen herşey, herşeyce RABB’ısını tesbihine devâm etmektedir.
Yaratılış gayesine uygun ve kuralları sabittir.
Serçe, hep serçece; gül, gülce; demir, demirce...
Herşey, herşeyce...
Herkes, herkesce...

Resim--- “Yedi gök, yer ve bunlarda bulunan herkes O’nu tesbit etmektedir. O’nu hamd (övgü) ile tesbih etmeyen hiçbirşey yoktur. Ne varki siz onların tesbihini anlamazsınız. O, hâlimdir, bağışlayıcısıdır.” (İsrâ 17/44)

Cansız sanılan atomun çekirdeği etrafındaki sonsuz döngü ve tesbih sesini dinle...

Azîz kardeşim,
Muhakkak ki bizler sıradan insanlarız.
Allâme-i cihân olmak için değil de RABB’ımıza kulluğumuzu; emir ve murad edildiği, Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in tebliğ ve tatbik ettiği gibi yapabilmenin ilmi, iradesi, idraki ve iştiraki için canla başla çabalıyoruz...
Bizim yaptığımız; âhir zaman şartlarının; dini, dünyası ve âhireti konusunda insanların akıllarını ve gönüllerini karıştırdığını ve canlarından bıktırdığını görerek mütevâzi ve Muhammedî bir müslim ve mü’min olarak; bilebildiğim, bulabildiğim, duyabildiğim, görebildiğim ve anlayabildiğim kadarıyla ALLAH Teâl⠑nın rızası ve Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimizin gönül hoşnutluğunu temin için hasbî hizmet azmimizi arzdan ibârettir.

Maddî- mânevî çileli bir hayat yolcusu ve aşk mübtelâsı olarak özellikle ve mutlaka Kur’ân-ı Kerîm ve sahih hadisi şerîflere bağlı kalarak,
ALLAH Dostlarının bizlere mîrâs bıraktıkları ve ulaşabildiğimiz her eserden arının çiçek özü topladığı gibi, geleceğin İlâhî Âşıklarına:
“HAKK’ ta, HAKK’ tan, HAKK’ a, HAKK’ la” düstüruyla tıpkı bir elektrik direği gibi el ele ve gönül gönüle Nur-u Muhammed’i taşımaya hasbî hizmet inancı ve hâliyle takdime çalıştım...

Ben; tek başıma dağlarda hebâ olmaya mahkûm bir damla, şeytânın ve nefsin hevâsı elinde oyuncak ve netice olarak içimdeki emânete hâin ve dışımdaki ni’mete zâlim birisi iken beni gaflet uykusundan uyandıran ve MUHAMMEDÎ deryaya kavuşturan herkese ve herşeye medyûn-i şükrânım...
Bu, bir inanç, anlayış ve şuûr işidir.
“Semiğnâ ve ateğnâ yâ Rabbenâ! İyyake na’büdü ve iyyake nestain yâ Rabbenâ!”
“Ben”lik, i’tirazdır! “Biz” ise, rızadır...
“Biz” buyuran Sahibimiz ve herşeyimiz Habibullah (sallallahu aleyhi ve sellem) dir.
“Biz Ak Deniz”inde “Ben” damlasını arayıp soran zavallıya Ak Deniz’in cevâbı: “Biz Muhammedîyiz... Senin aradığın “Ben”damlası dağlardaki türkü idi... Sahilde sıla buldu ve Muhammedî oldu Elhamdülillahi Rabbü’l-âlemin!” olacaktır.
Unutma!.. Yaşamın şakası ve mühlet vermesi yoktur...
Anladığımız kadarını yaşarız...
Az ve öz ile Muhammedî oluş şuûruna ulaşabiliriz.
Gerisine Sahibimizi ve Rabbü’l-âlemin’imizi vekil ederiz...

Bu satırları karalarken ben de sizlerle birlikte neler öğrendim neler...
ALLAHÜ Zܒl-CELÂL tıpkı insanın nabız atışı gibi sonsuz küçük zaman içinde “Küllî şeyi” yok eder ve var eder.
Birşeyi iki kere kullanmaktan münüzzehtir.
Bir nefes önceki sen, değilsin sen...
İyi düşün...
Hiçbir şey, bir önceki şey değildir...
Herkes ve herşey her an yepyepi bir nesl-i cedid...
Çok bilmek mesele değil.
Muhammedî Metodun esaslarını aklımız kadar anlayıp hemence uygulamak önemli olan...
Dikkat etmeliyiz ki nefsin mayasında imtihan gereği; heran, her yer ve herhalde; haktan ve hayırdan, bâtıla ve şerre kayıcılık özelliği vardır.
Tıpkı akan suyun daha aşağısını bulunca akıverdiği gibi, kaşla göz arasında akıp gider...

Nefs; gizli arzu, heves ve hükmünü çaktırmadan icr⒠ettiriverir.
En fazîletlisi ile en rezili karmakarışık ve iç içe girmiş olan dünya lezzetleri; geçici ve sonucu kesinlikle acı olduğu ve yenilenmezse bıktırıcı ve saldırıcı yaptığı halde nefs; kandırıcı arkadaşı (şeytân) nın teşvikiyle her an fırsat kollar durur...
Bunları ümitsizlikle söylemiyorum!
El İblâs: Şaşkınlık içinde ümit kesmedir.
İblis ise ümitsizliğin ta kendisidir...
Bizler ise hamdolsun Muhammedîyiz.
4 unsur (Toprak, Su, Ateş, Hava) ve letâiflerimizi tevhid üzere tutan Kâhrullah’ı biliriz...
Mü’miniz; ni’mete şükreder, derte sabreder, âdil hükmeder ve hakkı söyleriz.
Kalble tevbe ve dille istiğfâr ederiz.
Rabbü’l-âlemin’e şükretmekteki eksiklik ve âcizliğimizin idraki olarak hamdimizi arzederiz.
Onun için İslâm’ın 5 şartı gibi (Elhamdülillahi) ile başlayan 5 sûre-i şerîfeyi (Fâtiha, En’âm, Kehf, Sebe’, Fâtır) Muhammedî hamd ile meşkederiz.
Denaet (alçaklık), gaflet, cehâlet, dalalet ve ihânet ehlinin zulmünden kurtarıp Muhammedî Şuûra ulaşmamızı ilhâm, izin, inâyet, ve hidâyet edişinedir hamd meşkimiz...

Resim--- “Bizi zâlimler topluluğundan kurtaran ALLAH’a hamd olsun!” (Mü’minun 23/28) deriz...

Cennetteki Muhammedîlerin; kıldan ince kılıçtan keskin imkanla tevhid İmtihanı olan sırat-ı müstakîm sıratını geçtiklerinde “Bizden tasayı gideren ALLAH’a hamd olsun!”

Resim--- “... Bizi buna (cennet ni’metine) kavuşturan ALLAH’a hamd olsun...” (A’râf 7/43 bkz.). “... Bize verdiği sözde sadık olan ve bizi dilediğimiz yerinde oturacağımız bu cennet yurduna vâris kılan ALLAH’a hamd olsun. Sâlih amelde bulunanların mükâfâtı ne güzelmiş!”
Hamdlerini, ruhen duyup; kalben, nefsen ve lisanen iştirak ederiz...

Delikanlı bir genç gibi duran, yaşlanmayan ve uslanmayan nefsimizin MUHAMMEDÎ Metodla öğretim ve eğitimine önem verip; Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’e, İlmullaha, Tâatullaha, Haşyetullaha, Muhabbetullaha, Mârifetullaha ve İhsânullah olan Rızaullaha kendi rızasıyla; İlim, İrade, İdrak ve İştirakle kavuşmasını temin ve tekemmül için her nefeste çabalar ve kontrol ederiz...

EL HAYYU’l-KAYYUM (celle celâluhu) (çok faâl, mutlak idrak sahibi ve kendi Zâtıyla kaim diri) olan Rabbü’l-âlemin’i hazır, nazır ve murakıb bilen mü’minler olarak:

Resim--- Resûllullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “Euzu Billahi mine’ş- şeytâni’r-racim min hemezâtîhi (: Şeytânın vesvese, dış sokuşturması, dürtüştürmesi ve tuzaklarından) ve nefhahi (: iç üfürmeleri) ve nefsihi (: bizzât kendisinden ALLAH’a sığınırım)” buyurduğu gibi söyleriz.
(Tirmizî, Mevâkid 66-2/10; İbni Mâce, İkâme 21-265,266)

Resim--- “Euzu bike Rabbi en yehduruni: Yanımda bulunmalarından RABBim Sana sığınıyorum” (Mü’minun 23/98) âyeti celîlesiyle diyoruz.

Elbiseleri kefenleri olan ölüler halindeki inadî câhillerden ve şeytânın yandaşlarından da RABBımıza sığınırıyoruz.
Zîrâ İblisi, takvâsız ilmi, şerefsiz şeytân yapmıştır.
Mütevâzı Muhammedîler olarak emredilenleri i’tidal üzere yerine getirmeye çabalarken Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in kullukla ilgili;
Akvâline, Amellerine Ahlâkına ve Hallerine ulaşmayı maksad ve hedef biliyoruz.
Bunun için de Bedenimizi Terbiye, Nefsimizi Tezkiye (temizleme) Kalbimizi Tasfiye (arıtma) ve tıpkı cam bir ampülün üstündeki lekeler gibi islenmiş olup içine emmeden aslî paklığını yüzeysel olarak yitirmeye yüz tutmuş Ruhumuzu, gerçeği olduğu gibi gösterebilmesi ve HAKK’ın Tecellîsine uygun hale gelmesi için cilâlayıp Tecliyesine canla başla tevhid (i’tidal) üzere Muhammedî Tasavvufla uğraşıyoruz.

Bu “Bel┠bazarında ne alıcı ne de satıcıyız, geçerken uğradık. Çırılçıplak, pak ve bebek olarak girdiğimiz bu çile çarşısından yine çırılçıplak, pak ve dede olarak çıkmaya azmimiz ve duamız vardır.
Nefsimizin kendi traşını önüne indirip, saçı ve suçu ak mı kara mı görsün diye, âcizâne çalışma çabamızın sonucu tevhiddir...
Resim
Cevapla

“Divanında Muhammedi Tasavvuf” sayfasına dön