EL-HİKEMܒL-ATÂİYYE (Tâcüddîn Atâullah İskenderî ks)

Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Re: EL-HİKEMܒL-ATÂİYYE (Tâcüddîn Atâullah İskenderî ks)

Mesaj gönderen nur-ye »

HİKMET : CXCV

عَلِمَ قَلَّتَ نهوضِ العباد إلى معامِلَتِهِ ، قأوْجَبَ عليهم وجودَ طاعتِهِ ، قاساقَهم إليهِ بسلاسلِ الإيجابِ : عَجَبَ رَبُّكَ من قومٍ يُساقُونَ إلى الجَنَّةِ باسَّلاسِلِ


Hak Teâlâ kullarının kendi işlerine davranışlarının yavaşlığını bildiği için kendi muamelâtına doğru onları icâb zincirleriyle sevk etti.
Zincirler ile Cennete sevk edilen cemaatten Rabbin taaccübeyledi.


Hak Teâlâ kulları üzerine vâcib olan ibâdet­lerin ifâsında gevşek davrandıklarını bildiği için ubudiyeti yerine getirmek ve Rububiyetin müşa­hedesinde bulunmak hususunda onları korkuttuğun­dan korkunun zincirleri bunları nimetlerin bulun­duğu mahalle doğru sevk eyledi ve çocuğa yapılan muamele gibi muamelede bulundu.
Çocuğun nasıl terbiye edildiğini, dayak bile yediğini görüyorsun.
Çocukluğu icâbı hoşlanmadığı şeylere katlanıyor.
Bunlar hep kendileri için olduğunu ancak büyüdükten sonra anlıyabiliyorlar.
Zincirler ile Cennete sevk cümlesi Peygamberimizden zabıt ve tesbit edilen şerefli hadise işarettir :


عَجَبَ رَبُّكَ من قومٍ يُساقُونَ إلى الجَنَّةِ باسَّلاسِلِ


“Zincirler ile Cennete çekilen cemaatlerden Allah taaccübeyledi” meâlinde olan bu hikmet hadis kitablarında rivâyet edilmiştir.
Allah'a nisbet edilen taaccübün mânâsı böylece acayip bir keyfiyeti halkına bildirmiş olmasıdır.


Zabıt : Mahkeme, meclis gibi yerlerde söylenenlerin olduğu gibi yazılmışı. * Alâkalılarca yazılarak karşılıklı imzalanan, karşılıklı anlaşmayı bildiren yazı. * Yazı varakası. * Birçok kimselerce imzalanan rapor.
Taaccüb : şaşma, hayret etme. Tahayyür.
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Re: EL-HİKEMܒL-ATÂİYYE (Tâcüddîn Atâullah İskenderî ks)

Mesaj gönderen nur-ye »

HİKMET : CXCVI

أوِجَبَ عليك وجودَ خِدْمتِهِ ، و ما أوِجَبَ عليك إلا دُخُثولَ جَنَّتِهِ


Hak Teâlâ hizmeti senin üzerine vâcib kılmıştır. Sana vâcib eylemediği ancak Cennete duhulündür.

Bu hikmetin ibaresi daha evvelki mânâya pek güzel muvafâkat etmektedir.
Asıl maksat şudur: Allahu Teâlâ bütün halkından ganîdir.
Ne halkın taâtlerinden bir faydası, ne de masiyetlerinden bir zararı vardır.
Halkı bir takım teklifler ile mükellef etmesi ise ancak kendilerine yarıyacak maslahatlarından başka bir şey için değildir.
Umumiyetle halkın ahahvaline bakılırsa emirlerin
ve nehiylerin hükümlerine inkıyadlarında teenni ve terkettikleri bile görülür.
Bunun için tekliflerde nihayet hesab ve azab ile korkutmağa muhtaç olmuşlardır.
Umum halkın arasında Has kulların korkutulmağa ihtiyaçları yoktur.
Bunların basiret­leri nurlandırılmış ve kalblerine iman yazılmış ve tâat ve ibâdet kendilerine sevdirilmiş ve isyana şeyşı nefret ettirilmiştir.
Bunlar ne yaparlarsa bütün işleri Allah’ın rızasını kazanmaktan ibarettir.
Halkın böyle bahtiyarlarından biri sahabeden Suhayb-i Rumî'dir ki Peygamberimiz bu zât hakkında :

نعم العبد صهيب تو لم يخخف اﷲ لم يعصه

“Subayb ne güzel kuldur. Allah'tan korkmamış olsaydı bile Allah'a âsi olmazdı!” buyurmuşlardır.

Muvafâkat : Uygunluk. Uymak. Anlaşmak. Karşılıklı anlaşma. Râzı olma. Müsâade.
Maslahat : İş, mes'ele. * Sulh yolu. * Fayda, maksad, keyfiyet. (Zıddı; mefsedettir)
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Re: EL-HİKEMܒL-ATÂİYYE (Tâcüddîn Atâullah İskenderî ks)

Mesaj gönderen nur-ye »

HİKMET : CXCVII

من اسْتَغْرَبَ أن يُنْقذه اﷲُ مِنْ شهوتِهِ و أنْ يُخْرجَهُ من وجود غَفْلَتِهِ ، فقد اسْتعْجَزَ الققدرةَ : وَكَانَ اللَّهُ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ مُّقْتَدِرًا


Her kim şehvetine düşkün bir adamı Allahu Teâlâ'nın onu bu şehvet ve gafletten çıka­rıp kurtaracağını istiğrab ederse Allah’ın kudretine âciz isnâdetmiş olur.
O her şeyi yapmağa mukte­dirdir.


Şehvetinin esiri olan bir adam şehvetinin
tamamiyle hükmü altına geçmiş olduğundan Allah'ın bu esaret ve gafletten kendini kurtara­cağını garib görmesi Allah'ın kudretine aczi nisbet etmek gibidir.
Halbuki Mukaddes kitabımız


وَاضْرِبْ لَهُم مَّثَلَ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا كَمَاء أَنزَلْنَاهُ مِنَ السَّمَاء فَاخْتَلَطَ بِهِ نَبَاتُ الْأَرْضِ فَأَصْبَحَ هَشِيمًا تَذْرُوهُ الرِّيَاحُ وَكَانَ اللَّهُ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ مُّقْتَدِرًا

Resim ---Onlara şunu da misal göster: Dünya hayatı, gökten indirdiğimiz bir su gibidir ki, bu su sayesinde yeryüzünün bitkisi (önce gelişip) birbirine karışmış; arkasından rüzgârın savurduğu çerçöp haline gelmiştir. Allah, her şey üzerinde iktidar sahibidir.”
(Kehf 18/45)


Allah her bir şeyi yapmağa muktedirdirbuyuruyor.
Şehvetine düş­kün ve esir bir adamın şehvetinden kurtanlması dahi şeylerden bir şeydir ve şu hakikati iyice bilmelidir ki kulların kalbleri ve bütün varlıkları Allah'ın kudreti elindedir.
Her ne olursa olsun yeise düşmemeli ve zillet ve iftikar ile Mevlâ'nın kapısına iltica etmelidir.
Olabilir ki kendinin çetin gördüğünü Hak Teâlâ kolaylaştırmış olur.
Allah'ın azamet ve kudretine göre bunlar olamıyacak şeyler değildir.
Bu gün tebcil ve takdis ettiğimiz aizze arasında tövbelerinden evvel işlemiş oldukları birçok zelle ve kabahatlerini tövbekâr olduktan sonra Hak Teâlâ lütuf ve keremiyle düşmüş olduk­ları çukurlardan çıkarmış; amellerini islah ve hâllerini tasfiye eylemiş ve bütün çirkinliklerini güzelliklere çevirmiş ve mertebelerini en aşağı derekeden en yüksek dereceye çıkarmıştır.


Resim ---İmam-ı Buharî gibi hadis imamlarından İmam-ı Müslim sahihinde Ebu Said-i Hudrî rivâyetiyle Peygam­berimizden bu şerefli hadisi nakleylemişlerdir.
Sizden evvelki zamanlarda bir adam doksan dokuz kimseyi öldürmüş oluyor, sonra yeryüzünde en ziyâde âbid olanı araştırıyor, bir rahibe delâlet ediyorlar.
Rahibe gidiyor ve doksan dokuz insanı öldürdüğünü ve bu cinâyetlerin tövbesi olup olmadığını soruyor. Rahib bu katillerin tövbesi olmadığını söyleyince rahibi dahi öldürüyor.
Öl­dürdüğü insanlar yüz nefer oluyor.
Sonra yeryü­zünde en bilgin adamı araştırıyor.
En bilgin kim­seyi gösteriyorlar.
Bu en bilgine yüz insan öldür­düğünü ve bunun tövbesi olup olmadığını sual edince: Evet tövbesi vardır, seninle tövbe arasına kim girebilir? diyor. Sonra kendine bir mekan târif ediyor, orada Allah'a ibâdet eden kimseler var, git onlarla beraber ibâdet et, bir daha kendi yerine dönme diye sözünü bitiriyor.
Bu adam ibâdet edenlerin yerlerine doğru giderken yarı yolda ölüyor.
Bunun üzerine Rahmet ve Azab melekleri muhasamaya düşüyürlar.
Rahmet melek­leri tövbe niyetiyle geldi, kalbi Allah'a müteveccih idi diyorlar.
Azab melekleri ise hiçbir hayır işle­memiştir diye kabul etmiyorlar.
Melekler bu muhasamada iken bir melek insan sûretinde yanlarına geliyor ve bunu aralarında hakem olarak kabul ediyorlar.
Hakem olan melek, yolu ölçün hangi tarafa yakınsa o tarafa aittir diyor.
Dediği gibi yolu ölçüyorlar, ibâdet edenlerin yerlerine daha yakın olduğu anlaşılıyor.
Rahmet melekleri bu adamı almış oluyorlar.”



İstiğrab : Şaşırmak, garib bulmak, taaccüb etmek, tahayyür.
Mukte­dir : Güçlü, kuvvetli, becerikli. İşe gücü yeten. İktidarlı.
Tebcil : Ağırlamak. Yüceltmek. Birisine ta'zim etmek. Hürmetle hareket etmek.
Takdis : Büyük hürmet göstermek. Mukaddes bilmek. * Cenab-ı Hakk'ın kusursuz, pâk ve her hususta noksansız olduğunu bildirmek, söylemek ve Allah'a (C.C.) şükretmek.
Zelle : Sürçme, sürçüp kayma. * Yanılma. Yanlış. Ufak suç.
Tasfiye : Saflaştırmak. Olduğundan daha temiz bir hâle getirmek. Temizlemek. * Hesabı kapatmak.
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Re: EL-HİKEMܒL-ATÂİYYE (Tâcüddîn Atâullah İskenderî ks)

Mesaj gönderen nur-ye »

HİKMET : CXCVIII

رُبَّما وردتِ الظُّلَمُ عليك ، ليُعَرِّفَكَ ، قدْرَ ما منَّ بِهِ عليك

Olabilir ki sana minnetin kadrini bildirmek için karanlıklar gelir.

Karanlıklar nurların zıdlarıdır.
Her nurun karşılığında bir karaltı vardır.
Her karaltı nurun miktarıncadır.
Hicran ve ayrılık gecelerinde sana iras eylediği hicab karanlıkları; vuslat ve kurbette sana in'am eylediği huzur ve tecellî nurlarının kadrini bildirmek içindir.

Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Re: EL-HİKEMܒL-ATÂİYYE (Tâcüddîn Atâullah İskenderî ks)

Mesaj gönderen nur-ye »

HİKMET : CXCIX

منْ لم يَعْرِفْ قَدْرَ النَّعَمِ بِوجودِ فِقْدانها .


Nimetlerin varlıklarında kadirlerini bilmiyen yokluklarında kadirlerini anlamış olur.

Nimetlerin varlığı zamanında halkın çoğu gafletleri sebebiyle kadirlerini bilmezler.
Ancak nimetler ellerinden gidince anlıyabilirler.


Seri-ü Sakatî: “Kadrini bilmiyen nimeti elinden nasıl gittiğini bilemez!” demiştir.

İmam-ı Gazalî: “Ta­savvuf ehlinden bir zâtın üzerine aldığı vazifeleri anlatırken diyor ki: “Bu zât her gün hastahânelere gider, hastaların türlü türlü hastalıklara mübtela olduklarını görür.
Oradan hapishânelere gider.
Cinâyetlerin irtikabiyle cânilerin çekmekte olduk­ları ukubetleri temaşa eder ve oradan kabristana gider, defnedilen cenazeleri ve oraya gelen cenaze sahiblerinin ah ve figanlarını gördükten sonra ikametgâhına kapanarak akşama kadar görmüş olduğu belâlardan muaf olduğu için Hak Teâlâ'ya şükreylerdi
” demiştir.


Mübtela : (Bel'. den) Yenilmiş. Yutulmuş.
İrtikab : Bekleme, gözleme. * Ümit etme, umma
Ukubet : (C.: Ukubât) İşkence, azab, eziyet. * Ceza.
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Re: EL-HİKEMܒL-ATÂİYYE (Tâcüddîn Atâullah İskenderî ks)

Mesaj gönderen nur-ye »

HİKMET : CC

لا تُدْهِشْكَ وارداتُ النَّعَمِ عن القيامِ بحقوقِ شُكْرِكَ ، فإنَّ ذلكَ مما يَحُطُّ من وجودِ قَدْرِكَ


Nimetlerin gelişleri şükür haklarını yerine getiremiyeceğim endişesiyle seni endişelendirmesin.
Nefsini şükürden âciz görmekle kadrini indirmiş olursun.


Allahu Teâlâ'nın nimetleri birbiri ardınca gelirken şükründen âciz olmak düşüncesiyle dehşetlenmek gerekmez.
Çünkü Hak Teâlâ senin kadrini yükseltmekte ve senden sadır olan az bir şeyi çok görmektedir. Nefsinin hakkını küçültüp kadrini indirme.


Sehl bin Abdullah: “Herhangi bir nimete hamdetmek o nimetten daha değerlidir, kendiyle hamdetmek ilham edilen nimet, evvel­kinden efdaldir. Çünkü şükretmek nimetin ziyâ­deliğini mucibdir demiştir.”
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Re: EL-HİKEMܒL-ATÂİYYE (Tâcüddîn Atâullah İskenderî ks)

Mesaj gönderen nur-ye »

HİKMET : CCI

تَمَكُّنُ حَلاوةِ اللهوى من القلْبِ هو الداءُ العُضَالُ

Dünya şehvet­leri zevkinin kalbde yerleşmesi çaresiz dertler­dendir.

Kalb: iman ve mârifet ve yakînin mahallidir ki, bunlar nefsin hevâsı ve şehvetin istilası dertlerinin ilâçlarıdır.
Eğer hevâ ve hevesin şirinliği kalbde yerleşecek olursa tedâvî çaresizleşmiş ve kurtuluş güçleşmiş olur.
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Re: EL-HİKEMܒL-ATÂİYYE (Tâcüddîn Atâullah İskenderî ks)

Mesaj gönderen nur-ye »

HİKMET : CCII

لا يُخْرِجُ الشهوةَ من القلْبِ إلا خوفٌ مزعجٌ شوقٌ مُقْلِقٌ

Şehveti, kalbinden ancak âciz düşürecek bir korkudan yahut tahammül edilmez bir şevkten gayri bir şey çıkaramaz.

Kalbde yerleşmiş şehveti ancak kâhir ve galib bir kuvvetin melekût âleminden gelişi çıkarabilir böyle kâhir ve galip kuvvetin zuhuru Allah'ın cemâl ve celâl sıfatlarının tecellîsi ile olur.
Cemâl sıfatının tecellîsi ile amansız ve pek sıkıcı bir iştiyakın istilası ve celâl sıfatının tecellîsiyle karşılanmıyacak müthiş bir korku belâsiyle gelir.


Şevk : Çok istek, şiddetli arzu. * Neş'e. *Bir şeyi bir yere şeye sağlamca bağlama. * Memnun. Şâduman. (Bak: Himmet, Şavk)
Kâhir : (A, uzun okunur) Üstün gelen. Yenen. Galip gelen. * Zorlayan. Mecbur eden.
İştiyak : Fazla arzu ve şevk. Tahassür. Hasret çekmek. Özlemek. Göreceği gelmek.
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Re: EL-HİKEMܒL-ATÂİYYE (Tâcüddîn Atâullah İskenderî ks)

Mesaj gönderen nur-ye »

HİKMET : CCIII

كما لا يُجِبُّ العملَ المُشْتَرَكَ ، كذلك لا يُحِبُّ القلْبَ المُشْتَرَكَ . العملُ ال المُشْتَرَكُ لا يَقْبَلُهُ ، و اللقلْبُ المُشْتَرَكُ لا يُقْبِلُ عليهِ .


Ortaklıklı işi sevmediği gibi ortaklıklı kalbi dahi sevmez.
Ortaklıklı işi kabul etmez ve ortaklıklı kalbe dahi
yüz dönmez.

­
Ortaklıklı iş: Yapmacık, gösteriş ve riyâ ile
bulaşık iştir.
Ortaklıklı kalb dahi içinde Allah'ın gayrinin muhabbeti bulunan kalbdir.
Şu hâlde ortaklıklı iş sahibinin gözü halkta olduğu için illetlidir ve ortaklıklı kalb sahibinin gözü kendi nefsinde olduğundan çürüktür.
Ortaklıklı kalbi ne sever, ne de ondan razı olur.
Her kim işlerini ihlas ile doğrultur ve ahvalini sadakatle idare ederse Allah’ın sevgili kulu olur. Yoksa başka türlü asla olamaz.
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Re: EL-HİKEMܒL-ATÂİYYE (Tâcüddîn Atâullah İskenderî ks)

Mesaj gönderen nur-ye »

HİKMET : CCIV

أنْوارٌ أُذِنَ لها في الوُصُولِ ، و أنْوارٌ أُذِنَ لها في الدُّخُولِ .


Bir takım nurlara erişmek ne' bir takımlarına erişip İçeri girmek için izin verilmiştir.

Gaybin hazinelerinden gelen nurlar iki kısımdır.
Bir kısmına kalbin dışına erişmek ve bir kısmına kalbin tam içine girmek izni verilmiştir.
Kalbin dışına erişen nur ile kul nefsini ve Rabbini ve dünya ve âhireti görür.
Bu sûretle kâh nefsi ile ve kâh Rabbi ile beraber bulunur.
Bazı kere âhiret için çalışır ve bazı kerre dünya işleriyle uğraşır ve kalbin tam içine girip yerleşen nur ile kalbte Allahu Teâlâ'nın varlığından gayri hiçbir şey kalmaz.
Onun için kalb sahibi kul Allah’ın gayrini sevmez ve ancak Allah'a kulluk eder.

Bu bahis­lerde âriflerden bir zât diyor ki: “Kalbin zâhîri İslâmın mahalli ve bâtını imanın mekânıdır. İman İslâmdan ve bâtın zâhirden üstün olduğun­
dan Allahu Teâlâ'yı sevenler derecelere ayrılmış­
lardır .”

.
Gayb : Gizli olan. Görünmeyen. Belirsiz. * Güman. Hislerle veya akıl ile bilinmeyen şey.
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Re: EL-HİKEMܒL-ATÂİYYE (Tâcüddîn Atâullah İskenderî ks)

Mesaj gönderen nur-ye »

HİKMET : CCVI

فرَّغْ قلْبَكَ من الأغْيارِ ، يَمْلأْهُ بالمعارفِ والأسْرارِ


Olabilir ki nurlar senin üzerine gelirler ve kalbini kâinat içindeki eserlerin sûretleriyle dopdolu görünce geldiği gibi giderler.
Kalbini ağyarın sûretlerinden boşalt ki maârif ve esrar ile doldurasın.


Allahu Teâlâ'nın nurları kalbe gelebilir.
Beşeriyetin üstün isteklerinden ve dünyanın karışık eserlerinden yerleşecek boş yer bulamayınca geri döner ve giderler.
Bunların gelir gelmez yerleş­melerini istiyor isen kalbin içini ağyardan boş bulundurmağa çalış. Mukaddes kitabımız :


وَالَّذِينَ جَاهَدُوا فِينَا لَنَهْدِيَنَّهُمْ سُبُلَنَا وَإِنَّ اللَّهَ لَمَعَ الْمُحْسِنِينَ
Resim ---Ama bizim uğrumuzda cihad edenleri elbette kendi yollarımıza eriştireceğiz. Hiç şüphe yok ki Allah iyi davrananlarla beraberdir.” (Ankeb3ut 29/69)

Bizim için mücahede edenleri elbette yollarımıza eriştireceğizbuyuruyor.
Resim
Cevapla

“►Allah Dostları Divan Şerhleri◄” sayfasına dön