KUL İHVANÎ KADİR GECESİ SOHBETİ

Cevapla
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

KUL İHVANÎ KADİR GECESİ SOHBETİ

Mesaj gönderen Gariban »

Resim

(29.Salâvât-ı Şerîfe, http://www.muhammedinur.com/forum/viewt ... 158&t=3141 )

Resim
TÜRKÇESİ: Allahümme salli ve sellim alezzâtîl Muhammedîyyetil latîfetil ehadiyyeti * Şemsi semâil esrâri * Ve mazharil envâri * Ve merkezi medâril celâlî Ve kutbi felekil cemâlî * Allahümme bisirrihi ledeyke * Ve bi seyrihi ileyke âmin havfî ve âkil asreti vezheb hüznî ve hırsî * Ve kün lî ve hûznî ileyke minnî * Verzuknîl fenâe annî * Vellâ tec'alnî meftunen bi nefsî * Mahcûben bi hissî * Vekşif lî an küllü sirrin mektûmin Yâ Hayyü Yâ Kayyûm!

MÂNÂSI: "ALLAH'ım!
Sırlar Semasının güneşi, nûrların mazharı,
Celâl Dâiresinin merkezi
(dönüm noktası : akdes noktası),
Cemâl Feleğinin (yörüngesinin) kutbu (devrânda devreden cismin cihân çarkının aksı) olan;
Ahadiyyet
(her hususta mutlak teklik) lâtifetinin (Ahadiyyetten Ahmedîyyete lütûf edilen incelik ve hakikatlerin) tecellîgâhı (ilk zuhûr yeri, çoğalma ocağı olan) Zât-ı Muhammedîyyete salât-ü-selâm eyle!
ALLAH'ım! O'nun Senin yanındaki sırrı
(teslimiyet) ve Sana olan (istikamet) seyrinin hakkı için; korkumu gider emin kıl (emniyette eyle), (imkanla imtihan seyr-ü-sülûkümde, teslimiyet ve istikamet tevhidinde) ayak kaymalarımı (yolda sürçmelerimi, takılıp düşmelerimi yoldan geri kalmalarımı) azalt, hüznümü (üzüntümü, kederimi) ve hırsımı (dünyaya tamahkarlığımı) gider (bertaraf et), benden yana (lehime) ol;
Beni, benden Kendine
(Sana) al (çek), beni benden fenâ ile rızıklandır (benlik hastalığımdan kurtar, benliğimin yok olmasına izin, inâyet ve hidâyet eyle, nefs perestlikten âzâd et!).
Beni nefsime meftun kılma (nefsimin fitnesine düşürme, nefsimin hevâ ve hevesiyle sihirletme, nefsime tüm gönlümü verip ona vurulan, düşkün ve âşık olan kılma!).
Âfâkı (dış dünyayı) tanıdığım hislerimi (enfüsümü ve özümü tanıdığım duygularımı) bana (şühûdî tevhid tekemmülüme) hicâb (perde, engel, yol kesici, çeldirici) etme!
Bana her türlü, tüm gizli
(saklı) sırları aç (ifrat ve tefritten koru, i'tidal üzere ve hazımlı kıl, şaşırtma-taşırtma!)
YÂ HAYYU YÂ KAYYÛM (celle celâluhu)!"


Resim

KUL İHVANÎ 26.08.2011 KADİR GECESİ SOHBETİ

Rabbu’l- âleminin sözünü Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in sesinden duyanlar iman etmiştir.
Ve kalu semiğnâ ve agtağnâ budur. Sondur çünkü.
“Va kalu semignâ ve teslimnâ” değildir.
“Amennâ” iman ettik de değildir. Tâbi olduk” da değildir.

Ehlullah olduk demektir.
Duyuş böyle bir duyuştur.
Savm, oruç bu denli çok uctur, zirvedir ve insani ilahî ahadiyet karanlığına çeker.
Daha öncekilerin tümü basamaktır.
Bin tane gece gecer ama Kadir gecesi kendi kudreti ile gelir.


إِنَّا أَنزَلْنَاهُ فِي لَيْلَةِ الْقَدْرِ
Resim---“İnnâ enzelnâhu fî leyletilkadr: Elhak biz indirdik onu kadir gecesi (Kadir Sûresi 97/1)

Biz onu kadir gecesi inzal ettik. Hitab kime? Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e.

وَمَا اَدْرٰیكَ مَا لَيْلَةُ الْقَدْرِ
Resim---“Ve ma edrake ma leyletü’l-kadr: Ne bildirdi ki sana? Ne kadir gecesi? (Kadir Sûresi 97/29)

Sen sen olarak bilirmisin, ne olduğunu idrak ettin mi?
“Ve ma edrake.” İdrak edebildin mi? “Ma edrake”, idrak etmedin mi?
Mi? mi yi nerden soruyoruz?
Ve ma. Nedir? İdrak ettiğin nedir diye soruyor.

“Ma” o şey ki, Leyletü’l- Kadr.
“Kadir dediğimizden sen ne anladın?” Buyuruyor Allahu Zul celâl. İdrak edebildin mi? Anlayabildin mi nedir?
Cevâbı kendisi veriyor.


لَيْلَةُ الْقَدْرِ خَيْرٌ مِنْ اَلْفِ شَهْرٍ
Resim---“Leyletü’l-kadri hayrum min elfi şehr: Bin aydan hayırdır o kadir gecesi” (Kadir Sûresi 97/3)

Leylatü’l- kadri, leyl yani el-leyl değil.
El-Kadir yani kadir ve kadiyr olan Allahu Zulcelâl’e ait bir leyl dir bu.

Leyl nedir?
Lam-Ye-Lâm’dir. Zâhir ve Bâtın lütuflarıdır. Nerde?
İşte böyle bir karanlıkta. Leyl’de. Rahimiyette yani.
Ne zamanki ona güneş geldi. Asla bir daha gece olmaz.
Şimdi, hayırlıdır.Hayır nedir?

Hayır, her yerde hazır ve nazır olan, tıpkı üzerinde hep durduğum ve israrla söyleyeceğim, kesilmeyen bir elektrik gibi her AN ŞE’ENinde şimdi külli şeyiyle birlikte yaratıp duran, “suyun testisi buzdan” olan Rabbu’l- âleminin bu Rububiyet yaratılışını yaratışındaki halk edişe iştiraktır. Hayr bu dur.

Şerr ise, zâhir bâtın Rububiyet tecellîlerinin tümünü kendi şehâdetinde toplar, ne der?
Lâ ilâhe illâ hevâ der. “Ben yapıyorum bunları” der.
Demez mi? Der. Ben de diyorum ve yapıyorum. Neyi?
Şeytanlığımı. Hizbuşşeytanlığımı.
Tersi hayr. Halk eden Rabbu’l- Âlemiyndir.
Ben ceryandan dolayı konuşuyorum.
Rabbu’l- âlemiyn’den her AN gelmekte olan ceryandan dolayı konuşuyorum, sen bakma benim yandırdığıma dondurduğuma, ceryan kesilsin bir bak, buzdolabı ile fırının aynı demirden yapıldığını göreceksin çöplükte.
Ne dondurabilecekler, ne yandıra bilecekler.
Git mezarlıga bak Hümeyra, git bak!
30 milyon insanı öldüren Hitler ile ölenlerin hepsine bir sor bakalım, kiminmiş ceryan, yani yaptıran yakan, hiçmiş hiç.

Min Elfi Şehr. Elf nedir?
Elf, bin demektir. Elf, bin dir. Ama Elif, eliftir.

Elif, insan seması olan akıl âleminin açtıgı o muhteşem iç gönül âleminin lütfunun Allah adına oluşudur.
Ülfettir, bağlılıktır, ülfet varya, dostluktan daha ileri olan bağlılıklar varya.
Çocukla anasının arasındaki ülfet-göbek bağı varya.
Şehrun: ay, şehirde ay mıdır? Şehir de aynı kelimedir. Şühur (şuhur)?
Yani demek istiyorum ki kelimelerde bir şeye takılı kalmamız, leyl gecedir, şehirde aydır, o zaman demekki bin gece yaşayacağımıza mıdır burdaki, yoksa “herre”” ye şehâdet midir şehir?
“Herre” dedigimiz, zâhir bâtın bize öyle gözüken Rububiyetlerine şühud mudur? Şahid oluşmudur, şehir?

Elf’te bu bağlantıyı kurmak mıdır?
Bundan daha hayırlı mıymış demekki, el Kadîr olan ALLAH celle celâluhu kudretiyle bağlılıklar.
Ne zaman ki ona kader leyli geldi.
Zâhir ve bâtın lütuflar Rahimiyetten zuhur etti ortaya çıktı, artık yenilir içilir hale geldi, bu bu muhteşemlik, bu harikalık, can cereyanının, Rabbu’l- Âlemin’in sözünün su gibi içilmesi ne demek ya? NE demek?
Kendi damarlarımızda dolaşan bir Kur'ân-ı Kerim kanı düşünebiliyormusun?

Başka bir Kur’ân-ı Kerim olabilir mi? Olursa neye yarar?
Dünya ekmekle dolu, yiyecek içecekle dolu, her şey var ama ben yiyip içemiyorum, ben hapsolmuşum buraya.
Buz gibi donmuşum, ne yapıcam ben? Onlardan bana ne.
Yaşanmayan yalan.
Kudret gecesi bu gece.
Kudretullahın azametullaha çıkış kaderlerin tecellîye dönüş gecesi, bin ay, elfi şehr, bu hürriyet şehâdeti, buzun hür oluşunun şehâdetligini, şahidligini yaşayış ülfeti.
Ah şu zerrelerimin zincirleri bir çözülse de.
Ben şu buzluktan bir kurtulsam ALLAH’ım.
Bu katılıktan, kastlıktan, kalpazanlıktan, bu kahhariyetten beni kahretsen yani, eritsen atsan,bir ülfet olsa bende yolsam buharla bulutla yüceler yücesine çıkışta, benimde cennetlerim doğsa!
1000 ay dedigimiz 83 yıl dört ay yapıyor. Bu nedir?
Tam yaşamış insanın tümü, geceyle geçmiş güneşi doğmamış bir şeyin güneşinin doğması gecesidir.

Çünkü Kur’ân geldi.
Leyletu’l kadir, bin geceye kadir ve kudret veren nedir?
Kur’ân dır. Kadir ile Kur'ân-ı Kerim’in arasında bir D harfi vardır.
Rububiyet daimiyetinin kudretullah olarak kahhariyet olarak gelişidir.
Gelir mi?
Gelir tâbiya, gelir.
O nasıl gelir buraya?
İşte Keban’dan geldigi gibi gelir. 30000 çıkar, trafoya uğrar, oraya buraya uğrar, gelir her âletin zarar vermeden faydasında çalışır.
Kudretulllah geldi çünkü, El-Kadir, kadiyr olarak kudretini icra ediyor.
Kûn diyor, Kûn dedigi bir de baktım ki ekmekmiş meğer.
“ALLAH celle celâluhu tarlayı yarattı, tohumu yarattı işte tohumu yaratmasaydı çıkmazdı v.s.” bunları geç geç, geç oraları, oraları geç! Nereyi geçeyim?
Aklın labirentlerini geç!
Öyle olsaydı böyle olurdu, böyle olmasaydı şöyle olurdu, kendi kısır döngüsünde dönen, gördüğüm kördügümdür diyen kördür, gözü bağlı dolap beygiridir o, kendi anutluğu etrafında dönecektir ALLAH korusun. Çare?
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’me teslim olacaksın.
Demin okuduk başta, sana tâbi olanlar, ALLAH’a tâbi olmuş, teslimiyet, teslimiyetin şahı padişahı o âyet.

Allah’ın eli onların eli üzerinde dir, Keban buradadır.
Keban ampüldedir, yanıyorsa.
Ampülde keban dadır yanıyorsa, arada makas yok çünkü, makas yemedi, kesilmedi çünkü, iyi anlamak lâzım ve iyi yaşamak lâzım.


تَنَزَّلُ الْمَلَائِكَةُ وَالرُّوحُ فِيهَا بِإِذْنِ رَبِّهِم مِّن كُلِّ أَمْرٍ
Resim---“Tenezzelulmelaiketu verruhu fîha biizni rabbihim min kulli emr: İner peyderpey melâike ve ruh onda, izniyle rablarının her bir emirden” (Kadir Sûresi 97/4)

Meleküt âlemi tenezzül eder, ve ruh da gelir, ruh da tenezzül eder.
Ruh nedir?
Hakku’l- HAKK olan ALLAH’ın hakikatının vücuda gelişinin rüşdiyetidir ruh.
Beni iyi dinleyin, ben bir şey söylüyorum, elektrigi üreten Kebanın ampülde oluşunu söylüyorum.
Keban Haklığının ampülde rüşde çıkışını söylüyorum.
“Buna şehâdet etmeyen şeytandır!” diyorum.
Donmuş akıldır, anut akıldır, zâlim akıldır, kahrolası akıldır, böyle âyetler var.
“Allah kahr etsin diye, yerin dibine batsın!” dercesine.


وَقَالُوا لَوْ كُنَّا نَسْمَعُ أَوْ نَعْقِلُ مَا كُنَّا فِي أَصْحَابِ السَّعِيرِ
Resim---“Ve kâlû lev kunnâ nesmeu ev na'kılu mâ kunnâ fî ashâbis saîr(saîri) : Ve derler ki: "Eğer dinlemiş olsaydık ya da akıl etmiş olsaydık, şu çılgınca yanan ateşin halkı arasında olmayacaktık." (Mülk 67/10)

فَاعْتَرَفُوا بِذَنبِهِمْ فَسُحْقًا لِّأَصْحَابِ السَّعِيرِ
Resim---“Fa’terefû bi zenbihim, fe suhkan li ashâbis saîr(saîri) : Böylece kendi günahlarını itiraf ettiler. Çılgınca yanan ateşin halkına (Allah'ın rahmetinden) uzaklık olsun.” (Mülk 67/11)

suhkan li ashâbis saîr”, yerin dibine batsın alçaklar.
Sairde olanlar yani, buna ragmen, “ben de kebirim Sen kebirsen!” diyenler, “ben, ben” gerçekten ben.
Ben böyle vuruyorum başıma ama siz görmüyorsunuz, işaret ediyorum “ben” diye.
Doğru söyluyorum, yemin ediyorum.
Yakin gelinceye kadar da böyle yemin edeceğim, asla emin olmayacağım. Çünkü şehâdet âlemin deyiz, her an damla donmaya hazırdır.
Bak her an donmaya hazırdır, her an erimeye hazır değildir ama, şartlar dondurur eritir.
Melekler, meleküt âlemi.. Nedir melek?
Kûnfeyekûn lütfunun mâsivaya gelişidir.
Kûn feyekûn letaifinin, iç yüzü anlaşılamayan oluş tarzının, stilinin, Sünnetullahın mâsivaya gelişidir.
Su diyorum su ortaya çıkıyor, hokuspokus yapmıyorum, ALLAH celle celâluhu
KûN! buyuruyor SU çıkıyor ortaya, benim için akıl için su iste gel.
Soruyorum akla, su demekle akıl mı olur?
Elbette senin sözünle olmaz yaratanın sözüyle olur diyor akıl, nakille.
Yani Senin sözün doğurmaz, senin sözünü yaratan, size kim yaptıysa işte bunu o yapıyor, bunu anlayabilmek çok zor, melekeyi melekeyi sende böyle bir meleke var, sende bu program var mı?
Bak ne yapıyor bana Ahmet, kurbağa (imageshack resim yükleme sitesi) bana yükletmiyor resimleri, beni ambargoya almış, neyi almışsa almış, adres değiştirsek de almıyor, makinamı gördüğü zaman yükletmiyor. Ahmet de sagolsun makine ye girdi bizim PC’nin kumandasını eline aldı, bir program yükledi, yine kurbağaya yükletiyorum işte, ne adres soruyor ne bir şey, doğrudan doğruya yüklüyor, demek ki o proğram bende yok muş, meleke yokmuş benim makinada.
Ama benimkini yükleyince yollar dümdüz oldu daglar.
Meleke, melekiyet, dikkat et, asla ALLAH, Resulullah, Rabb oldu demiyor. Resulullah’tan ALLAH konuştu demiyor.
Allah ve Cebrâil giriyor, “âil” giriyor araya!..
Mikâil, israfil, cebrâil,“âil” varya tüm girişlere bak.
Ve ilginç şeyler vardır.

“Tenezzelül melaiketi”; Allah kûn feyekûn lütfunun mâsivaya geçisinde, HAKK’ın hakkı ne ise Muradullahta, o rüyete çıktı.
Rüşden rüyete çıktı, rizaen rüyete çıktı.

Ruhumuzdan üfürdük”. Ruh emr âlemindendir.
Bu cereyan Kebandandır. Kebandan değil mi kardeşim?.
Eee Kebandan olursa ben de Keban olurum.
E ol!. Sende Keban olursun ama!.
Sende kendi başına Keban olmazsın, Kebandan olursun.
Allah’ın Nuru olursun, Allah olmazsın, zaten öylesin farkında değilsin, şirk böyle garibdir!
Hevâ ile Hüve arasında, bir tek Vav’ın üzerindeki ben çizgisini
(وَالرُّوحُ ), elini havaya açmaktır, sensin demektir.
“Ben dedigim sensin Yâ Rabbi” demektir.
Hevâ ile Hüve arasındaki harf harfi demek değildir.
OKuyuş harfidir, “ben” diyorsun “ben”.“Kimsin sen” diyorum.
“Vallahi ben” diyorum işte gördüğün buza benziyorum, erise eser kalmaz, aslına döner ayn, fihâ, bu gece içinde işte, bu anlayış içinde.
LEyletü’l- kadr anlayışı içerisinde.
Leyletü’l- kadr diye bir gece yok, Allah’ın her gecesi Leyletü’l- kadrdir! Leyletü’l- Kadr diye, aklın bir gecesi vardir.
Kadir ve kiymeti bilen akıl, bin gece, bilmeyen, ülfet kuramamış, şehre (şehre) ülfet kuramamış, şühura (şuhura).
Hürriyet şehâdetine, Allah’ta hürr olunacağını anlayamamış yani.
Hürriyet dedigimiz, basbayağı açık herre fiili.
Kur’ân-ı Kerim’de
Harra sücceden deyimi vardır.
“Allah’a öyle burnunuz üzerine yere yatın” derken, “secde yapın” derken, “al kendimi yere çaldım, parçaladım” demek değildir.
“Buzluktan vaz geçtim Su oldum” demektir. “Hürriyete kavuştum” demektir.
Ben buz ken hürriyette miydim sanıyorsun?

Pisimi pasımı içime kitlemişim, bir anut inatçılık yapıp, “Lâ ilâhe” içeride gizli şirk olarak,“Allah’ı sever gibi seviyorsunuz” âyeti nedir?
İçinizdeki hevâlıgı, hüve olarak Allah adına sevmektesiniz demektir, açık âyetler var.
Tüm bunları bi iznillah, Allah’ın izniyle, inşaallah kaldırdıgınızda yani,
“Tenezzelülmelaiketü verruhu fîha biizni rabbihim” Bak şimdi; Rabbinin işte emir ile izni ile.
İzin ne demek?
Nurullah’ın sahibi Allah’tır demektir.

Allahu nurus semavati vel ard vardı ya?
Evet!. Cümle şey, bunlar Nurulllahtır.
Doğru “Allahu nurus semavati vel ard.”dır.
İçindekiler kimin?
Vallaha onlarda O’nun zaten.
Hah, Rabbimin izni budur.
“Min küllü emr”, bütün emirler iner durur artık.
Bildigimiz emirler yani, emirler, ömürler hep aynıdır.
Sen bunu işte güçte, bırak işi gücü kader kader, kudretullah kaderi, azametullahta Emrullah olarak icraya gelir tecellîye gelir, takdir tecellîye gelir, projeler tatbikata başlar, bu gece kadir gecesinde takdir edilen emirler küllihu nereye iner, uluhiyetten melekiyete, rububiyetten ruh olarak ...

Resim
(devam edecek)
Resim
Kullanıcı avatarı
HAYY-DOST
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1856
Kayıt: 16 May 2009, 02:00

Re: KUL İHVANÎ KADİR GECESİ SOHBETİ

Mesaj gönderen HAYY-DOST »

Resim

Ucsuz bucaksız, kocaman bir okyanusa daldım.
Alışmışım karada yaşamaya, karanın şartlarında yaşamaya.
Yüzme de bilmiyorum, savruluyoum, bir o yana bir bu yana.
Boğmuyor da Rabbül Alemin.
Aklım şaşkın.
Alabula olmuş durumda.
Diplere doğru kayıyorum.
Vurgun üstüne vurgun yemekte yim.
Neredeyse kalıbım çatlamak üzere.
Bildiğim, yaşadığım her şey siliniyor hafızamdan.
BEN liğim eriyor çaresizlik ve kaba cahilliğimde.
BEN BEN diye diretmekten vaz geçiyorum neredeyse.
Az kaldı yokluk ve hiçlik alemine geçmek üzereyim.
Okyanus beni yuttu, yutacak...
Derken birden üstlere doğru çıkarılıp, sahile atılıyorum.
Tüm duyularım uyuşuk.
Sanki bedenimin içi boşalmış.
Yavaş yavaş kendime dönüyorum.
Bana BEN dedirten varlığıma dönüyorum.
Okyanusta ki su, balık için ne ise, karadaki hava da benim için o...
Bunu fark ediyorum.
Tıpki ben de balık gibi, okyanusu bilmeyen haliyle,
Şu yaşadığm alemin, ucunu bucağını, önünü arkasını, altını üstünü bilemiyorum.
Kavrıyamıyorum, küçücük bir kısır döngünün içinde...
Ben kendimi ne sanıyorum....?

Hacı Ahmet Kayhan Efendi'min, bir sohbetini okudum geçenlerde. Aynen şöyle:
"İlahi vahdaniyet ilimlerden, ilm-i ledüne kadar, Allah CC kapıları açık bırakmış.
AllahCC hepinize nasib etsin. Amin...
İnşallah, mümkün mertebe, gece uyumayarak, gündüz fırsat bularak, birkaçtana ayet, birkaçtane hadis ezberleyelim.
Ku'ran öğrenmeye nerden başlıyoruz?
Elif be..Tahsile, ilk okuldan başlıyoruz; orta okul, lise.. sonra üniversiteye geçiriliyorsun.
Şimdi, ilm-i ledün de böyle inşallah.
İlmel Yakin, Aynel Yakin, Hakkel Yakin , sırayla...
Eğer, ilm-i zahiri tam söylersen inşallah, Ku'ran dan, Ayet'ten, Hadis'ten söylersen, meleklerin arkasına düşersen, evliyaların arkasına düşersen,
ziyaret edersek, hocaları, camileri de boş bırakmazsak, onlardan toplarsak, iLM-İ ledün kapısı da bize her an açıktır inşallah...."

Şimdi ben kendime bakıyorum..
Elif beyi öğrenmeden, Kuran-ı Kerim okumaya, Allahcc ın muhabbet ve sevgisini celbedecek , ibadetler, hayırlar
hasenatlar, yapmadan , içimdeki kibir ve ukâlalığı yıkmadan, cennete talib olmaya, nefsi emmaremi kırmadan, evliya yoluna koyulmaya, sevmeden sevilmeyi
ummaya, razı olmadan, rıza beklemeye kalkışıyorum.
Vah bana ki ne vah...

Bu yazıyı niye yazdım?
Kıymetli Hocamız KULİHVANİnin "Kadir Gecesi Sohbeti" ni okudum.
Kıt ilmimle, yetersiz kabiliyetimle, akılsız aklımla anlamaya çalıştım.
Zahiri ilimlerin ötesinde,
Ledün ilmiyle alakalı derinlik arz eden , hikmet dolu bir anlatım.
İnşae Allah yakinliğimiz artar ..
İnşae Allah anlayışımız gelişir.
İnşae Allah Hocamızın mübarek sohbetlerinden biz de nasibimizi alırız..
Erenler evliyalar duasında,
Resulallah sav Efendi'mizin davasında,
Allah ccın rızasında olmak dilek ve duasıyla.....
Muhammedi Muhabbetlerle ....
Hayırlı bayramlar dilerim
Resim
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

Re: KUL İHVANÎ KADİR GECESİ SOHBETİ

Mesaj gönderen Gariban »

Sevgili Gulizar Ablacım, bazen Hocam "yanımdaki Yemen'de Yemen'deki yanımda" hadisini söyler de ben derim ki "eyvah ben Hocamın sürekli yanındayım da, yanında olup Yemen'de olan ben miyim, uyuyor muyum yine?" diye düşünürüm. Allah yardım etsin bize, size de hayırlı bayramlar, garibi uyandıran güzel ifadeleriniz ve Kayhan Dede den naklettiginiz güzel sözler için ALLAH razı olsun.

Es Selâm ve Sevgiyle
garibAN
Resim
Kullanıcı avatarı
HAYY-DOST
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1856
Kayıt: 16 May 2009, 02:00

Re: KUL İHVANÎ KADİR GECESİ SOHBETİ

Mesaj gönderen HAYY-DOST »

Kıymetli GARİB-AN (garibleri anan) Kardeşim,
Allah cc sizden de razı olsun. Hizmetleriniz için de ayrıca razı olsun.
Evlad ıyalinizle, bayramınız mutluluk ve huzur dolu olsun inşae allah
...
Resim
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

Re: KUL İHVANÎ KADİR GECESİ SOHBETİ

Mesaj gönderen Gariban »

Rububiyyete, Rububiyetten Nur-u Muhammed’e çıkıp geliyor buraya doğru dolaşa dolaşa.
Efendim işte ne bileyim ben, bir genç bir gençle tanıştı da arada düğün oldu da efendim evlendiler ve sonra ne oldu?
Sonra ne olacak "Meriç Bebek" doğdu, çok güzel!
Tecellî takdir etti yani, ortaya çıktı.
Bunların oluşum geçesidir Kadir Gecesi.
Ruh Emr Âlemindendir
:

وَيَسْأَلُونَكَ عَنِ الرُّوحِ قُلِ الرُّوحُ مِنْ أَمْرِ رَبِّي وَمَا أُوتِيتُم مِّن الْعِلْمِ إِلاَّ قَلِيلاً
Resim---“Ve yes'eluneke anir ruh, kulir ruhu min emri rabbi ve ma utitum minel ilmi illâkalila : Bir de sana ruhtan soruyorlar, de ki : ruh rabbımın emrindendir ve size ılimden ancak az bir şey verilmiştir” (Isra 17/85)

Sana ruhtan soruyorlar, Kulir ruhu min emri rabbi deki ruh Rabbimin bir emridir.
Yani, Allah sana Rabb’lik vermedi.
Sana Keban’dan cereyan verdi sadece, sana “Keban ol!” diye vermedi buzdolabı, fırın kardeşim!
“Fırınlık yap!” diye, “buz dolablığı yap!” diye cereyan verdi.
Keban olduğunu sanma, keban olunmaz!.
Bu gelen, ruh diye gelen cereyan sana, ilâhî bağlantıdır.
İnsan başı boş bırakıldığını mı sanıyor?
Bizsiz yaşadığını mı sanıyor?


اَيَحْسَبُ الْاِنْسَانُ اَنْ يُتْرَكَ سُدًى
Resim---"Eyahsebul'insanu ey yutreke suda : İnsan sanır mı ki, başıboş bırakılacaktır? (Kıyamet 75/36)

ve ma utitum minel ilmi illâkalila
Size ilimden yalnızca az bir şey verilmistir bu konuda yani, ruh konusunda.
“minel ilmi” ilimden verilen, “ illâkalila” ancak ve ancak “kalila”, az birşey yani.
Soruyorlar Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e:
Bundan ne anlayalım? diye,
Cevap
: aklınız kadar anlayın. Değil mi?
Aklınız kadar anlayın! Başka ne olabilir di?
Ne yapacaktık yani.
Benim bir fincanım var, senin bir tenceren var.
Öbürünün bir dev bidonu var, otekinin barajı var, ne diyeydi? Herkes bin metrekup mu alacak diyeydi?

Herkes kabı kadar mı alacak diyeydi? Herkes kaderi kadar mı yaşayacak diyecekti?
Kaderi kadar mı? Kadarı, kader miydi?
İşte bu. Ne yapalım, hepimiz susadık, fil de susadı, karınca da susadı, ben de susadım, çeşmeye geldik. Sorun ne?
Üçümüzde ortak bir sorun var, susuzluk seviyemizi giderin lütfen!.
"Buyrun için!."
Fil diyor ki: "Ben on teneke su içerim! Buyurdum. Tatmin oldum tamam!"
Benise bir bardak içtim tamam.
"Karınca kardeşim sen ne diyorsun?"
"Vallahi benim içtiğim sizin ölçülere sığmaz ki ne anlatayım!.

Ne komik değil mi?
Ne komiği!. Susuzluk yok kardeşim susuzluk!
Muhammedi Seviyeye bak , Resuli seviyeye bak sen!.
Susuzluk yok. Üçündeki can da aynı can!.
Ya eyyetuhennefsulmutmeinneh

Hevâ sını Hüve yapan yok!.
ilâhe-Hevâ illâALLAH-Hüve değil miydi?

يَا اَيَّتُهَا النَّفْسُ الْمُطْمَئِنَّةُ
Resim---“Ya eyyetuhennefsulmutmeinneh : Ey o rabbına muti' olan nefs-i mutmeinne! (Fecr 89/27)

Sen çokluğu yokluğu nereden çıkardın?
Kahr olası akıldan. Seviyelenmemis, şeytanlığı kalkmamış akıldan.
AKIL ne için her an verilen Manevî nimetti?

İlim, İrade, İdrak ve son UÇunda İŞTİRAK edecektik hepsi de AKL-ı SİLM ile idi?

“Tenezzelulmelaiketu verruhu fîha biizni rabbihim min kulli emr”

İdrak edebildin mi bunu?
İşte idrakı buyuruyor Allahu Zul celâl.
İşte öyle bir gecedir ki, doruk noktasında iyi dinle beni, dağın zirvesinde , çıkacak yerin yok artık!


Firavun, Haman’a: Sen âlimsin, bana bir piramit yap da tepesine çıkayım, şu Musa’nın Rabbısına bir ok atayım!.
Oku göklere çekip fırlatıp, okta kendi taktığı bir balık.
Ve insanların önüne düşünce:
Bakın vurdum indirdim onu!
Bu hal ise, donmuş nefsin heva hezayanı ve ölü bir gönül âlemi!.

وَقَالَ فِرْعَوْنُ يَا أَيُّهَا الْمَلَأُ مَا عَلِمْتُ لَكُم مِّنْ إِلَهٍ غَيْرِي فَأَوْقِدْ لِي يَا هَامَانُ عَلَى الطِّينِ فَاجْعَل لِّي صَرْحًا لَّعَلِّي أَطَّلِعُ إِلَى إِلَهِ مُوسَى وَإِنِّي لَأَظُنُّهُ مِنَ الْكَاذِبِينَ
Resim---“Ve kale fir'avnu ya eyyuhel meleu ma âlimtu lekum min ilâhîn ğayri, Fe evkid li ya hamanu âlet tîni fec'al li sarhal lealli ettaliu ila ilâhî musa ve inni le ezunnuhu minel kazibîn : Fir'avn ise dedi ki: Ey millet, ben sizin için benden başka bir tanrı bilmiyorum, haydi benim için çamura ocağı yak da ya Hâmân bana bir kule yap belki Muşânın tanrısına muttali' olurum, maamafih ben onu her halde yalancılardan sanıyorum (Kasas 28/38)

Sanki gökler denizmişte donmuş, vurduğu kendi canı Firavun’un okundaki, Musa’nın Rabbi değil hâşâ!..
Musa’nın Rabbi, oku atan Firavun’un şah damarından daha yakın Firavun’a!.
Sadece , aklının bir ucundaki Firavun, öbür ucundaki Musa’ya ok atıyor.
Aklın kendi içindeki zâlimlik ve bu donmuşluk, anutluk, inatta ALLAH celle celâluhu’yu tanımamak, Rabbi tanımamak, kimseyi tanımamak. Kendini de tanımamak, değil mi?

Bu öyle bir gecedir ki, bakıyormuşunuz ne olmuş?
Tenezulullahı değil! Allah tenezzul etti değil!.
Ne kadar ilginç bak. Ruh tenezzul etti. Ruh nedir?
Hakkın vücûda gelişinin Rububiyet zuhurudur.
Zat’tan sıfat gelişi, sıfatın esmalaşmaya başlâmasıdır.
Ne buyuruyor bu dikkat ediyormusun Barbaros?
“Bi izni rabbihim”, Rabbin izniyle, Rabbin müsadesi ile, “min kulli emr” ne olur?
Çeşmeden su fırlâmaya başlar, durmadan akar akar.
Yani Esma Çeşmesinden eşyâ akmaya başladı.
Bu tarafta sözdü , şimdi ses oldu, ses ne?
Su oldu, ekmek oldu, aş oldu, taş oldu, kuş oldu, şu oldu, bu oldu.
Kader tecellîsi, kaderin tecellî edişi ne kadar da muhteşem anlatılmıştır.


سَلَامٌ هِىَ حَتّٰى مَطْلَعِ الْفَجْرِ
Resim---Selâmun hiye hatta matle'ilfecr : Bir selâmdır o tâ tan atana kadar (Kadir 97/5)

“Selâmun” bu bir selâmdır.
Dârus Selâm”, Selâm”, Selâmun Aleykum”,
Allahumme entesselâm ve min kesselâm, tebârekte ya ze’l- celâli ve’l- ikram”.
Başta, sonda, Selâm ALLAH celle celâluhu.
Tek fiile dayalı kökenli olan tek esma,
Es-Selâm esmasıdır.
Yani fiilîdir, fiiliyattır.
Kendi oluşu, doğrudan doğruya fiiliyattir.
Es-Selâm, bir selâmdır, buna “selâmettir v.s” dir dersin ama,
Dârus Selâm’a ne diyeceksin?
Ordaki selâm başka bir selâm mı?
Es Selâm’a ne diyeceksin?
Dârus Selâm’ın dâr’ını kaldırırsan es-Selâm kalır.
E, cennete soktuk herkesi maşaallah, birbilerine “selâm selâm!” diyorlar, İKİ-lik devam ediyor halen, bir cennet var, bir de Rabbu’l- âlemin var!

Vahidu’l- Kahhara ne oldu peki?
Ne zamandır peki, cennetin de yok olup ancak Kahhar olan ALLAH celle celâluhu’nun kaldığı o AN ne olacak?
Vahdetullah ne olacak? Tevhidullah ne olacak?
Bunlar insanların akılları anlasın diye böyle söyleniyor, doğru söyleniyor ama biraz da biz böyle bakmayalım mı?
Nedir “tulu”? “Selâmun hiye”!
Âyetteki “hiye” kelimesine bakın hiye kelimesine!
O demek, hangisi?
Tefsir İmamalarımız bir sürü uğraşmışlardır;

“Hiye” Kuran-ı kerim midir, Kadir Gecesi midir, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem midir?
Diye akılların anlayışı için..
“Hiye”, o bir selâmdır, bu hiye nedir?
Meleklerin ruhun tenezzülü müdür?
Böyle Kadir Geçesi oluş, bir Selâm’dır, hatta ne kadar peki? “ıncaya kadar”!.
“matle'il”
Tulu’ edinceye kadar, doğuncaya kadar, “el-fecir” yani fecir doğuncaya kadar.
“Fecir” nedir?
İnsanın içindeki cerr dir. Cerr nedir?
Rububiyet Cem’idir.
Yani, Rabbısıyla “BiRR OL” uştur kardeşim.
“Benim buna aklım ermedi yani!” der birisi.
“Ben nerde bulurum o zaman Rabbımı?” der.
Cevabı basit ve en doğrusu:”Rabbını bulmana gerek yok zaten Onunlasın!..”
Anlamıyormusun, “Keban Âlette, Âlet Keban!” da diyorum!
İşte budur anlaşılmayan şey , aklın illâ putçuluğudur bu! Put arayışıdır.
Donmuş ya, ben BUZ-dan başka kuş tanımam diyor.
“Kargam kustur, başka kuş yoktur!” derdinde ve elinden gelse RABB teâlâ’yla oturup konuşacak put edinecek hâşâ!
Bunlar akla yüklü hayatta İmtihan sorularıdır KULlukta aziz canlarım!

“matle'ilfecr”
Anut buzluğunun erimesidir.
Sahtekâr, Gizli Benligin, Gölge Benliğin. Buz Benliğinin, Nefsin Hevâ Benliğinin kalkışıdır ERİmekten kasdım
inşâe ALLAH!.
BYaratıldığımız bir DAMLA SU-yun ANAsı ASLı fazilat FORMülü, “H2O” ya eriştir.
RuH budur, Hakikatın Rüşde çıkışı budur.
Ahmet can, budur işte kendini BİLen NEFSin şah damarından daha yakın olan Rabbül Âlemin’ini BİLişi!..


وَللّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الأَرْضِ وَكَانَ اللّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ مُّحِيطًا
Resim---“Ve lillâhi mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ard(ardı). Ve kânallâhu bi kulli şey’in muhîtâ(muhîtan) : Allah'ındır ne varsa göklerde ve ne varsa yeryüzünde ve Allah, her şeyi kavramış, kuşatmıştır.” (Nisâ 4/126)

Ve kânallâhu bi kulli şey’in muhîtâ
Allah her şeyi sanki hava gibi yutmuştur.
Böylesine içimizden de “YAKîN-MERKEZ” bir RABBu’l-ÂLEMîn ile,
Böylesine dışımızdan da en uzakken “YAKIN-MUHİT” bir ALLAH celle celâluhu!..
oysa ALLAH, ALLAH celle celâluhu’dur.
Gayrısı-gerisi akla anlatmak için imtihan sorularından ibarettir.

“Tulu’” Doğuş, “Tebliğ” Belaga.
Ayniyet lutfunun ALLAH’a taraf oluşudur Tulu’.
Gecenin gündüze tam teslimiyetidir, çünkü GÜNeş DOĞmuştur. Gece diye bir kelimeden bahsetmek mümkün değildir.
“Güneş yoksa Gündüz yok!” demektir GECE...

“Selâmun hiye hatta matle'ilfecr”
Fecir doğuncaya kadar İnşae ALLAH!.
Fecir tulu’ edinceye kadar.
Fecir İÇ CERReyÂNıdır biliyorsunuz aynı zamanda.
Cerre köküdür, ulaşımdır, sall gibidir.
Böyle bir kader ve kadar içerisinde güneşin doğuşunu beklemek, inşallahu Rahman, Allah’ın izni ile, inâyetiyle ve hidâyetiyledir SON-UÇ SELÂMeti İnşae ALLAH!.
Allahu zü’l- Celâl’in bu KADİR GEÇE-sinin, bu gecemizin, gündüze, Kudret Geçesinin, Şehadet Gündüzüne çıkması için Allahu Zul Celâl’e dua edelim.
Allahu Zul Celâl bizi affetsin bağışlasın.
Şu kalan nefeslerimizde, bizim nefislerimizi, kendi akıllarımızın kendi ayaklarını ellerini yiyen bir canavar gibi kendi kendini yiyişlerini ALLAH celle celâluhu bir durdursun!


lâ taknetû min rahmetillâh
Yâ Muhammed! Benden onlara de ki kullarıma, de ki: “Ey kullarım, asrafu ala enfusukum nefislerinizi aleyhlerinize israf etmayin! buyurucasına...

Biz ise ölçümüzü taşırdık ve yolumuzu şaşırdık!.
“Bulut olun!” EMRini DUYup-UYamadık da “BUZ” yaptık!
Böylece BİZ, EŞYÂ Bazarında nefsimizin HEVÂ BUZluğunda RUHumuzu ESİR Bıraktık!
Biz buzluğu çok SeVdikde herbirimiz BUZ DAğlarımızın Tepseinde: “yandım ANAM Yandım! SU Nerde?” haykırık hıçkırığı çınlatmaktayız!
SESimize İmdad ELİ ise;

lâ taknetû min rahmetillâh
Allah’ın rahmetinden umut kesmeyin! Rahmeti yağmaya başlamakta hem BUZumuzu eritecek hemde NEFES vercek!

قُلْ يَا عِبَادِيَ الَّذِينَ أَسْرَفُوا عَلَى أَنفُسِهِمْ لَا تَقْنَطُوا مِن رَّحْمَةِ اللَّهِ إِنَّ اللَّهَ يَغْفِرُ الذُّنُوبَ جَمِيعًا إِنَّهُ هُوَ الْغَفُورُ الرَّحِيمُ
Resim---Kul yâ ıbâdiyellezîne esrefû alâ enfusihim lâ taknetû min rahmetillâh(rahmetillâhi), innallâhe yagfiruz zunûbe cemîâ(cemîan), innehu huvel gafûrur rahîm(rahîmu) : De ki: Ey kendi nefisleri aleyhine haddi aşan kullarım! Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin! Çünkü Allah bütün günahları bağışlar. Şüphesiz ki O, çok bağışlayan, çok esirgeyendir.” (Zumer 39/53)

Evet nefsinizi buz gibi yaptınız, inatçılığınıza devam ediyorsunuz ama AKLedin ve GÖRün ki;
Allah’tan umudunuzu kesmeyin!.
Neden kesmiyecekmişiz?
Çünkü
innallâhe yagfiruz ALLAH gafr eder!.
Yani,
Rahmâna GEL!
Rabba Rücu’ ET!
ALLAH’a firar ET!
Yaşattırır Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem
Kevserinde
İnşae ALLAH!.
ALLAH celle celâluhu yaratır her şeyi!
“ez zunûb” yani sizin zunublarınız varya BUZluğunuz, Pisiniz-pasınız.
Bilelik Nurunu kendinizde sanmalarınızı, buzluklarınızı eritir!
“cemîâ” tek âyettir bu,
“Allah bütün günahları bağışlar âyeti” budur işte.

innehu huvel gafûrur rahîm
Allah Rahimden yarattıklarının cümlesine gafurdur, bağışlar, “ferre” galibiyeti verir.
Zİçindeki Rububiyyet tecellîlerini bâtın-zâhir
Bilir, Bulur, Olur ve Yaşar İnşae ALLAH!.

Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: KUL İHVANÎ KADİR GECESİ SOHBETİ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

ZEVK 4587

Zâhir-Bâtın AKLa İKİ-lik.. Madde Mânâ, Somut-Soyut
TEKte TEKten TEKe TEKle.. ÂLEMde TEK MekÂN Boyut
Zât Sıfat Esmâ - EşyÂsı.. RABBe Rücû’ İÇin Düzen!
Ölmeden ÖL DİRİl ÂŞIK!.. Resim
UYanıp Uykunu UYut!..


26.08.11 00:40
Gkkşğ.. lyl-kdr..


Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in: “Mutü kable en temutü: Ölmeden önce ölünüz!” buyurmuştur.
(Aclunî, Keşfü’l-Hâfâ II-291-2669)

Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
simurg
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 928
Kayıt: 01 Haz 2009, 02:00

Re: KUL İHVANÎ KADİR GECESİ SOHBETİ

Mesaj gönderen simurg »

kulihvani yazdı:ZEVK 4587

Zâhir-Bâtın AKLa İKİ-lik.. Madde Mânâ, Somut-Soyut
TEKte TEKten TEKe TEKle.. ÂLEMde TEK MekÂN Boyut
Zât – Sıfat – Esmâ - EşyÂsı.. RABBe Rücû’ İÇin Düzen!
Ölmeden ÖL DİRİl ÂŞIK!.. UYanıp Uykunu UYut!..

26.08.11 00:40
Gkkşğ.. lyl-kdr..


Zat-Sıfat-Esma-Eşya --- RABB'be Rücu ise,
Tevhidi anlama ve tevhidin içine girme yolunda

Eşya-Esma-Sıfat-Zat --- şeklinde anlama aşaması bizim için yürüdüğümüz yol basamakları mı acaba?

Eşyanın özde tevhidini anlamamız
Esmaların tevhid halinde anlayışımıza tezahür edecek,
Esmalarda tevhid idrakimiz
Sıfat tevhidini idrakimize yol bulduracak,
"Fail-i Mutlak" ve "mevcud-u mutlak" manasını en son belki tam bir mana ile anlamak gerçekleşecek.

Böyle bir yolda yürümekteyiz ve ehl-i tevhid aşamalarımız ve seyr-ü sülukumuz bu şekilde gitmekte gibi anladım bir anda.

Aklıma geldi diye yazdım gereksiz ve yanlıştır büyük ihtimal ile.
Düşünmeden edemedim. yanlışsa affola inşaallah.
Kullanıcı avatarı
YA HAY
Dost Üye
Dost Üye
Mesajlar: 70
Kayıt: 18 Eyl 2011, 08:15

Re: KUL İHVANÎ KADİR GECESİ SOHBETİ

Mesaj gönderen YA HAY »

herşeyin durduğu, sustuğu bir nokta bu konu... keşke sözcük olsa da anlatılabilse dile getirilebilse diyorum, lâkin dil bile yok konuşmaya,telaffuz etmeye...susuyoruz sadece, susuyorum... idrak etmeye anlmaya çalıştığım an, kendi kendime zulüm başlıyor, idrakı sustuyorum... ben demek kahrediyor, Allah demek bile sırtında kocaman bir dağ oluveriyor... eziliyorsun altında, koskoca bir enkazın altında ölüyorsun sessizce... 30 yıl var arkamda, lakin arkama baktığımda hiçbirşey göremiyorum, âlem koskoca bir boşluğa büründü sanki.... ampül ile Keban arasındaki fark bile anlamını kaybetti, bir şey var o hem Keban hem ampül... ortada şu yazıyı yazan varlığa bir ad bulamıyorum; ortada bir varlık kalmıyor; var olan sadece O.. bunun adı ne bilmiyorum; aynaya baktığında içinde kocaman bir boşluk görür mü insan, bir balon gibisin, bir an gelecek paatlayacksın ve rahatlayacaksın, O balonun içindeki her neyse tüm âleme göstereceksin... belki çok saçma gelecek bu yazılanlar, lâkin siz güzel esmalar bunun ne olduğunu bilenlersiniz, adını bilenlersiniz... var zannnedilen herşey bir tozbulutu gibi yok oldu... gördügün duyduğun herşey O... adını sesslenenlere dönüp bakamıyorsun bile; yoksun, onlar seni var zannediyor... yaşadığımızı sandığımız bu alem, düşsel bir mekan gibi, uyanmak istiyorsun artık, bu oyun bitsin istiyorsun; bunca zama gerçek sandığın, senin sandığın herşey, bir anda bir depremle yokoluyor... sanki kıyamet kopmuş ve alemde bir tek sen kalmışsın... O demek bile ayrılık getiriyor sanki.... anlatamıyorsun içindekileri.... susuyorsun sadece... muhabbet ve aşk ile.... eyvallah...
Ey gönül! Ne tuhaf değil mi? Bir ömür, şah damarından daha yakın bir Sevgiliyi aramakla geçiyor.
Cevapla

“►Sohbetleri◄” sayfasına dön