TEFEKKür NE kİ?..

Cevapla
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12889
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

TEFEKKür NE kİ?..

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

TEFEKKür NE kİ?..

>ZiKiR: AKLın, “OLsun!. OLmasın!”ı dışında o ANda OLAN ı; görmesi, duyması, tadması, koklaması ve ellemesi BİLMesi yeteneği/melekesidir.. ESERi ve RESmi BİLmek İLMidir/ GÖRmektir

>FiKiR: AKLın, o ANda OLAN ı, ANLAmayı BULması yeteneği/melekesidir.. ESERin USTAsı ve RESmin RESSAMını BULmak İRADEsidir/DUYmaktır.

>ŞüKüR: AKLın, o ANdaOLAN la, OLması/YAŞAması yeteneği/melekesidir..
ESERin USTAsıyla MERKEZde şahdamarından Yakın,
ve RESmin RESSAMıyla MUHİTte YUTulmuş OLmak İDRAKidir..

>SaBıR:OLANın Samedî Sahibliğinde, “OLANı YAŞAması yeteneği/melekesidir..
HABBe/Tohumdaki Rububiyyet bİLEliği SıRRıdır.. “ANı ANLAyış Ahkamında izâfi-iğreti-gelgeç-gölge benlikle, “MUTLAK BENde ŞÂHİDini YAŞAmak İŞTİRAKIdır inşâe ALLAH!..

Şeriat-ı MuhaMMediyye -> ZiKRin ZiKRi
Tarikat-ı MuhaMMediyye -> FiKRin FiKRi
Mârifet-ı MuhaMMediyye -> ŞüKRün ŞüKRü
Hakikat-ı MuhaMMediyye -> SaBR SaBRı...

4X4=16 16.000 ÂLEMe 4.lü SiStemde AKLen/nAKLen DAĞılımı DEterminantı:


Resim

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin; Tebliğ, Tenzir, Tebşir, TeŞHiD Temâşâsında TeFeKküR

Resim--- Resûllulah SALLallahu aleyhi ve SELLem: “Kim ki benim üzerime Cuma günü 80 defa Salâvât getirirse ALLAH onun 80 yıllık günâhını bağışlar.”Ashabı Güzin soruyor: Yâ Resûlullah! Bu nasıl bir salâvâttır?” Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem):''Allahümme salli âlâ Muhammed’in abdike ve nebîyyike ve resûlike ve’n- nebîyyü’l-ümmiyyi” salâvâtını (bir oturuşta 80 kere) okur.''” buyurmuştur.
(Hâkim-i Tirmizî-Nevâdirü’l-Usûl)

Resim--- Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Cana, mala, ırza dokunmayıp, içkiden de sakınarak, İhlâs sûresini yüz kere okuyan müslümanın elli yıllık günahı affolur.” buyurdu.
(Beyhekî)

İbn Abbas ve Ebu’d-Derda’dan da “Bir saat tefekkür altmış yıl ibadetten hayırlıdır.” bilgisi rivâyet edilmiştir.
(Aliyyu’l-Kārî, Esrâru’l-Merfû‘a, 175; Aclûnî, 1/310)

Resim--- Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Bir saat tefekkür bir sene ibadetten daha hayırlıdır” buyurmuştur.
(Suyutî, Camiu’s-sağir, 2/127; Aclûnî, I/310)

Resim--- Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Bir saat tefekkür bin sene nafile ibadetten daha hayırlıdır.” buyurmuştur.
(Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ, 1/370)

İbn Hibban, Deylemî bunu bir hadis olarak rivâyet etmiştir. İbn Hibban “el-azamet” adlı eserinde bir yıl yerine altmış yıl, Deylemî ise seksen yıl tabirini kullanmıştır.
(Zeynu’l-Irakî, Tahricu ahadisi’l-İhya -ihya ile birlikte - 4/409-410)

Zeynu’l-Irakî, bu rivâyetlerin zayıf olduğuna işaret etmiş, fakat asla mevzu’ dememiştir.
İbn Abbas ve Ebu’d-Derda’dan da: “Bir saat tefekkür altmış yıl ibadetten hayırlıdır.” bilgisi rivâyet edilmiştir.

(Aliyyu’l-Kārî, Esrâru’l-Merfû‘a, 175; Aclûnî, 1/310)

Resim--- Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Allah’ın mahlukatını tefekkür edin. Zatını tefekkür etmeyin” buyurdu.
(Cami-üs- Sağir)

Resim--- Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Allah’ın yarattıkları hakkında düşünün. Allah’ın zatını düşünmeyin. Allah’ın zâtı hakkında düşünmeye güç yetiremezsiniz.” buyurdu
(Suyûtî, el Cami’us-Sağîr, Mısır ts., C., I, s. 136; Aclûnî, Keşful Hafâ ve Mizanu’l-İlbas, Kahire, ts., C. I, s. 371)

Başka bir hadis-i şerifte: “Bir saat tefekkür bir gece nafile ibadetten hayırlıdır”,
Bir başka rivâyette ise: “Bir saat tefekkür altmış sene nafile ibadetten hayırlıdır”,
Diğer bir rivâyette ise: “Bir saat tefekkür yetmiş sene nafile ibadetten hayırlıdır” buyurmuşlardır.

(Camiü’s-Sağir)

Önemli nOT:

الجامع الصغير

el-Camiu's-Sağir:


İmam Muhammed b. Hasan eş-Şeybanî(189/805)

Muhammed b. Hasan eş-Şeybanî’nin (ö.189) Zahirü’r-Rivaye diye bilinen ve Hanefî mezhebinin ana kaynaklarını oluşturan altı eserden biri.
Hanefi fıkhının ilk yazılı kaynaklarından olup İmam Muhammed'in, hocası Ebu Hanife'den Ebu Yusuf vasıtasıyla kendisine ulaşan görüşleri bir araya getirerek telif ettiği bir eserdir. Kaynaklarda Şeybanî'nin el-Camu's-Sağir'i Ebu Yusuf'un isteği üzerine kaleme aldığı belirtilmektedir. Tamamlanmasından sonra eserini Ebu Yusuf'a okuyan İmam Muhammed onun iltifatına mazhar olmuştur. Bazı kaynaklarda el-Cami'us-Sağîr'in İmam Muhammed'le Ebû Yûsuf'un müştereken kaleme aldıkları bir kitap olduğu ileri sürülmekteyse de gerek eserin Ebû Yûsuf'un isteği üzerine yazıldığı ve onun tarafından takdir edildiği rivayeti, gerekse her bölümün başında "Muhammed, Ya'küb'dan (Ebû Yûsuf), o da Ebû Hanîfe'den rivayet etmektedir ki" ifadesi, el-Câmiu's-Sağir'in tek başına Şeybânî tarafından telif edildiği görüşünü kuvvetlendirmektedir. Eseri İmam Muhammed'den İsâ b. Ebân ve İbn Semâa rivayet etmişlerdir.

Fürû'a ait olan el-Câmiu's-Sağir 1532 fıkhı meseleyi ele almakta ve bunlar hakkındaki hükümleri delillerini belirtmeksizin nakletmektedir. Şeybânî eserini, muhtemelen muhtasar oluşu sebebiyle bölüm ve alt bölümlere ayırmadan kaleme almışsa da daha sonra Ebû Tâhir ed-Debbâs kitabı bablar halinde tertip ve tasnif etmiştir. Hasan b. Ahmed ez-Za'ferânî tarafından ayrı bir tasnifinin daha yapıldığı bilinmektedir. Debbâs'ın tasnifinin baş tarafında İmam Muhammed'in eseri kırk kitap halinde kaleme aldığı belirtilmekte, ancak onun tasnifi otuz üç kitabı ihtiva etmektedir. Bu farklılığa, birbirine yakın konulan işleyen bazı kitapların Debbâs tarafından birleştirilmesi yol açmış olmalıdır.

Seybânî'nin daha önce telif etmiş olduğu el-Mebsut'un aksine, bu eserinde Ebû Hanîfe ile Ebû Yûsuf ve kendisinin görüş birliği içinde oldukları meseleleri bir araya getirmek istediği ileri sürülmüşse de 170 kadar meselede ihtilâfların da zikredilmiş olması, bu hedefin her zaman göz önünde bulundurulmadığını ortaya koymaktadır. Bununla birlikte bazı bölümlerde İmam Züfer'in görüşlerinin de belirtilmesi bir tarafa bırakılacak olursa eserin esas olarak Ebû Hanîfe ile iki talebesinin fıkhı görüşlerini ihtiva ettiği görülmektedir.

Ebû Yûsuf'un el-Câmiu's-Sağir'i yanından hiç ayırmadığı belirtilmekte, özellikle ilk dönemlerde kadı ve müftü olmak isteyenlerin bu eseri ezberlemeleri gerektiği bilinmektedir. el-Câmiu's-Sağîr küçük hacmine rağmen Hanefi fıkıh literatürü içerisinde önemli bir yer tutmuş, üzerine çok sayıda şerh ve haşiye yazılmıştır. Leknevî bunlardan otuz üç kadarını zikretmektedir.


Fikir, insan AKLının tâlim-öğretim ve terbiye-eğitimle bilinenlerle o hususta, belli-bilinene tam/doğru ulaşmak gücünü taşır olmaktır.
Tefekkür, Fikrî GÜCünü Fiilen KULLanış KULLuğudur. Tefekkürün zıddı, fikirsizlik ve düşüncesizlik demektir.

Usülsüz-Vusülsüz BİLişlerin sonu -> İSTİDRAC/Derece derece Sapıştır.
Usülle-Vusülle, Edeble-İlimle BİLerek BULuşların sonuysa -> İSTİDLAL/Delillerle Varış Tasavvurudur.. Vahdet-i MevCÛD ve Vahdet-i ŞuHÛD ehli..

Usülle-Vusülle, Edeble-İlimle BİLerek BULuşlarını Elden ELe Zâhiren ve Gönülden Gönüle Bâtınen elektirik direkleri gibi CAN CERRyÂNı BİLiş-BULuş-OLuş-YAŞAyış TasaVVufudur.. Vahdet-i SüCÛD ve Vahdet-i uHÛD ehli..

Edebsiz ilim ise İblis’inkidir İslâm Dininde.. İBLis ->küfrün eLBiSesidir..

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i en çok etkileyen Kur'ân-ı Kerim
âyetleri incelendiğinde;

Şu ÂNda Şe’ENuLLAHta SüNNetULLAH üzere OLup DURan “KûN feyeKûN” NaBZ Atışları;
MuhaMMedî BİLiş-BULuş-OLuş-YAŞAyış Sistematiği İÇinde SüNNeTince DUYulur Uyulur inşâe ALLAH!.


Resim---Aişe radiyallahu anha Annemizi ziyarete gelen iki kişiden birisi: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’de gördüğünüz etkileyici bir şeyi bize anlatır mısınız?” diye sorunca Aişe radiyallahu anha Annemiz: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, bir gece kalktı, abdest alıp namaz kıldı. Namazda çok ağladı. Gözlerinden akan yaşlar sakallarını ve secde esnasında yerleri ıslattı. Sabah ezanı için gelen Bilal: “Yâ Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem! Geçmiş ve gelecek bütün günahlarınız affedildiği halde, sizi ağlatan nedir?” deyince, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Bu gece Yüce ALLAH celle celâluhu bir âyet indirdi. Beni bu âyet ağlatmaktadır.” buyurdu ve âyeti okudu:
إِنَّ فِي خَلْقِ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ وَاخْتِلاَفِ اللَّيْلِ وَالنَّهَارِ لآيَاتٍ لِّأُوْلِي الألْبَابِ
Resim---“İnne fî halkıs semâvâti vel ardı vahtilâfil leyli ven nehâri le âyâtin li ulîl elbâb(ulîl elbâbı).: Muhakkak ki, göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün ardarda gelişinde, ulûl elbab için elbette âyetler (deliller) vardır.”
(Âl-i İmran 3/190.)
Ondan sonra Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Bu âyeti okuyup da üzerinde tefekkürde bulunmayan, düşünmeyen kişilere yazıklar olsun!.” dedi.
(İbn Hibbân, Sahîh, II, s. 386; Gazâlî, İhyâu Ulûmu’d-Dîn, çev.: Mustafa Müftüoğlu, İstanbul 1988, I-IV, C. IV, s. 878.)
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4965
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: TEFEKKür NE kİ?..

Mesaj gönderen Hakan »

TEFEKKÜR =>NAKLin =>AKLa SAÇTIĞI NÛRDUR... diye düşünüyorum.

Hişam b. Hakem şöyle rivayet etmiştir: "Ebu’l Hasan (Musa b. Cafer aleyhisselam) bana dedi ki: "Ey Hişam! Kuşkusuz Allah Tebâreke ve Teâlâ Kitabında akıl ve anlayış sahiblerini müjdelemiş ve buyurmuştur ki: “Dinleyip de sözün en güzeline uyan kullarımı müjdele. İşte Allah’ın doğru yola ilettiği kimseler onlardır. Gerçek akıl sahipleri de onlardır.” (Zümer, 18)

Ey Hişam! Allah Tebâreke ve Teâlâ insanlar için kanıtları akıl aracılığıyla ta­mamlamıştır. Peygamberleri beyân (açıklama) ile desteklemiştir. Çeşitli kanıtlarla onlara Rabliğini göstermiş ve buyurmuştur ki: "İlâhınız bir tek Allah 'tır. Ondan başka ilâh yoktur. O, Rahmândır, Rahîmdir. Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ile gündüzün birbiri peşinden gelme­sinde, insanlara fayda veren şeylerle yüklü olarak denizde yüzüp giden gemilerde, Al­lah 'in gökten indirip de ölü haldeki toprağı canlandırdığı suda, yeryüzünde her çeşit canlıyı yaymasında, rüzgârları ve yer ile gök arasında emre hazır bekleyen bulutları yönlendirmesinde düşünen bir toplum için birçok deliller vardır." (Bakara 2/163-164)

Ey Hişam! Allah bunu, bilinmesinin ve insanların kendilerini yöneten bir ilâhî gücün olduğunu anlamasının kanıtı olarak gözler önüne sermektedir. Nitekim Allah, bu hususla ilgili olarak şöyle buyurmuştur: "Ve râm etmiştir size geceyle gündüzü, güneşle ayı; yıldızlar da râm olmuştur emriyle. Şüphe yok ki akıl eden topluluk için deliller var." (Nahl, 12) "Öyle bir mâbuddur ki sizi topraktan, sonra bir katre sudan, sonra bir pıhtı kandan yaratmıştır, sonra sizi bebek olarak dünyâya çıkarmıştır, sonra ergenlik çağına erişmeniz, sonrada ihtiyar olmanız için sizi yaşatmadadır ve sizden daha önce öldürülen de var ve hepinizi de muayyen ve mukadder bir zamana dek ya­şatır ve bütün bunlarda akıl edesiniz diye olup biter." (Mü'min, 67) "Gecenin ve gündü­zün ar darda gelmesinde Allah 'in gökten indirip ölü haldeki yeri canlandırdığı rızıkta, (Casiye, 5) rüzgârları estirmesinde, göklerle yer arasında emre hazır bekleyen bulut­larda aklın kullanan bir topluluk için kanıtlar vardır." (Bakara, 163) "Biliniz ki Allah, yeryüzünü, Ölümünden sonra diriltir; andolsun ki akıl edesiniz diye size delillerimizi apaçık bildirdik." (Hadid, 17) "Üzüm bağları, ekinler, bir kökten ve çeşitli köklerden dallanmış hurma ağaçları vardır. Bunların hepsi bir su ile sulanır. (Böyle iken) Yemiş­lerinde onların bir kısmını bir kısmına üstün kılarız, işte bunlarda akıllarını kullanan bir toplum için ibretler vardır."(Ra''d, 4) "Yine O'nun delillerindendir ki, size korku ve ümit vermek üzere şimşeği gösteriyor, gökten su indirip ölümünün ardından arzı onunla diriltiyor. Doğrusu bunda, aklını kullanan bir kavim için dersler vardır." (Rûm, 24) "De ki: Gelin Rabbiniz size neleri haram etti, ben okuyup anlatayım: Sakın O'na hiçbir şeyi eş ve ortak saymayın, ana-babaya iyilik edin, yoksulluk korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin. Sizi de ancak biz rızıklandırırız, onları da ve açığa çıkan kö­tülüklere de yaklaşmayın, gizli kalan kötülüklere de ve hiçbir cana kıymayın, çünkü Allah haklı olmadıkça haram etmiştir bunu. İşte aklınızı başınıza alasınız diye size bunları emretmiştir O." (Enam, 151) "Mülkiyetiniz altında bulunan köleler içinde, size verdiğimiz rızıklarda -Birbirinizden çekindiğiniz gibi kendilerinden çekineceğiniz derecede sizinle eşit (haklara sahip)- ortaklarınız var mı? İşte biz âyetlerimizi, aklını kullanacak bir kavim için böyle açıklıyoruz." (Rûm, 28)

Ey Hişam! Sonra Allah, akıl sahiblerine öğüt vermiş ve onları âhiretteki ni­metleri arzulamaları için teşvik etmiş ve şöyle buyurmuştur: "Dünya hayatı bir oyun ve eğlenceden başka bir şey değildir. Muttaki olanlar için ahiret yurdu muhakkak ki daha hayırlıdır. Hala akıl erdiremiyor musunuz?"(En'am, 32)

Ey Hişam! Sonra Allah, akıllarını kullanmayanları azabından korkutmuş ve şöyle buyurmuştur: "Sonra diğerlerini yok ettik. Elbette siz de sabah ve akşam onlara uğruyorsunuz. Hala akıllanmayacak mısınız?" (Saffat, 136-137-138)

Ve buyurmuştur: "Biz, şüphesiz bu memleket halkının üzerine, yoldan çıkmala­rına karşılık gökten feci bir azab indireceğiz. Andolsun ki biz, aklını kullanacak bir kavim için oradan apaçık bir ibret nişanesi bırakmışızdır." (Ankebût, 34-35)

Ey Hişam! Akıl ilimle beraberdir. Nitekim Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: "İşte biz, bu misâlleri insanlar için getiriyoruz; fakat onları ancak bilenler düşünüp anlayabilir." (Ankebût, 43) Ey Hişam! Sonra Allah, akıllarını kullanmayanları şöyle yermiştir: "Onlara: Allah'ın indirdiğine uyun, denildiği zaman onlar, "Hayır! Biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz yola uyarız. " dediler. Ya ataları bir şey anlamamış, doğruyu da bulamamış idiyseler?" (Bakara, 170) Ve şöyle buyurmuştur: "Kâfirlerin durumu, sadece çobanın bağırıp çağırmasını işiten hayvanların durumuna benzer. Çünkü onlar sağırlar, dilsizler ve körlerdir. Bu sebeple düşünmezler." (Bakara, 171)

Ve buyurmuştur: "Onlardan seni (dinleyen (Ayetin metni "yestemiun:) dinleyen­ler" (şeklindedir.) vardır. Fakat sağırlara, üstelik akılları da ermiyorsa sen mi duyura­caksın?" (Yunus, 42) Ve buyurmuştur: "Yoksa sen, onların çoğunu dinleyenler veya akledenler mi sanıyorsun? Aksine onlar hayvanlar gibidirler, hatta onlardan daha sa­pık bir yoldadırlar." (Furkan, 44) Ve buyurmuştur: "Onlar müstahkem şehirlerde veya siperler arkasında bulunmaksızın sizinle toplu halde savaşamazlar. Kendi aralarında­ki savaşları ise çetindir. Sen onları derli toplu sanırsın, hâlbuki kalpleri darmadağı­nıktır. Böyledir; çünkü onlar, aklını kullanmayan bir topluluktur." (Haşr, 14)

Ve buyurmuştur: "Kitabı okuduğunuz halde, İnsanlara iyiliği emredip kendini­zi unutuyormusunuz? Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız?" (Bakara, 44)

Ey Hişam! Sonra Allah çoğunluğu yermiş ve şöyle buyurmuştur: "Yeryüzünde bulunanların çoğuna uyarsan seni Allah yolundan saptırır." (En'am, 116)

Ve buyurmuştur: "Onlara, andolsun ki, "Gökleri ve yeri kim yarattı?" diye sor­san, "Allah " derler mutlaka... De ki: Hamd Allah 'a mahsustur. Hayır, onların çoğu bilmezler." (Lokman, 25) Ve buyurmuştur: "Andolsun ki onlara, "kim yağdırır gökten yağmuru da onunla, ölümünden sonra diriltir yeryüzünü " diye sorsan "Allah " derler mutlaka; de ki: Hamd Allah 'a, fakat çoğu akletmezler." (Ankebût, 63)

Ey Hişam! Sonra Allah, azınlığı övmüş ve şöyle buyurmuştur: "...Kullarım­dan pek azı şükreder." (Sebe, 13) Ve buyurmuştur: "Bunlar da ne kadar az!" (Sâd, 24)
Ve buyurmuştur: "Firavun hanedanından imanını gizleyen bir mümin: Rabbim Allah'tır, dediği için mi adam öldüreceksiniz-.." (Mü'min, 28) Ve buyurmuştur: "Ve inananları gemiye yükle dedik; Zaten mahiyetinde bulunan inanmış kişiler de pek az­dı..." (Hûd, 40) Ve buyurmuştur: "Fakat onların çoğu bilmezler." (En'am, 37)

Ve buyurmuştur: "Onların çoğu aklını kullanmaz." (Mâide, 103)
Ve buyurmuştur: "Onların çoğu farkında değildir." (Yunus, 60)

Ey Hişam! Allah, temiz akıl sahiplerini en güzel niteliklerle anmıştır. Onları en göz alıcı süslerle bezemiş ve şöyle buyurmuştur: "Dilediğine hikmet verir. Kime hikmet verilmişse büyük bir hayır verilmiştir. Temiz akıl sahiplerinden başkası, öğüt alıp düşünmez." (Bakara, 269) "İlimde derinleşenler; ona inandık hepsi Rabbimizdendir derler. Temiz akıl sahiplerinden başkası öğüt alıp düşünmez." (Âl-i İmran, 7)

Ve buyurmuştur: "Göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ve gündüzün ard ar­da gelmesinde, temiz akıl sahipleri için ayetler vardır." (Âl-i İmran, 190)
Ve buyurmuştur: "Sana Rabbin tarafından indirilen kitabın hak olduğunu bi­len, kör gibi olur mu? Ancak temiz akıl sahipleri öğüt alıp düşünür." (Ra'd, 19)
Ve buyurmuştur: "Yoksa geceleyin secde ederek ve kıyamda durarak ibadet eden, ahiretten çekinen ve Rabbinin rahmetini dileyen kimse (O inkârcı gibi midir?). De ki: Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Doğrusu ancak temiz akıl sahipleri bunları hakkıyla düşünür." (Zümer, 9) "Sana bu mübarek kitabı, ayetlerini düşünsün­ler ve aklı olanlar öğüt alsınlar diye indirdik." (Sâd, 29)
Ve buyurmuştur: "Andolsun ki biz, Musa'ya doğru yolu gösteren kitabı verdik ve İsrailoğullarını da mirasçı ettik o kitaba ki, aklı başında olanları doğru yola sevk eder, onlara ibrettir, hatırlatmadır." (Mü'min, 53-54) Ve buyurmuştur: "Sen, yine de hatırlat. Çünkü hatırlatmak, mü'minlere fayda verir." (Zâriyat, 55)

Ey Hişam! Allah-u Teâlâ, kitabında şöyle buyurmuştur: "Bu kitapta kalbi olan kimse için bir hatırlatma vardır." (Kaf, 37) Ayette geçen kalp kelimesinden maksat, akıldır. Bir ayette de şöyle buyurmuştur: "Andolsun ki biz, Lokman 'a hikmet vermiş­tik." (Lokman, 12) Yani anlayış ve akıl vermiştik.

Ey Hişam! Lokman oğluna şunları söyledi: "Hak karşısında mütevâzi ol ki, in­sanların en akıllısı olasın. Zekâ, hak karşısında çok basit kalır. Oğulcuğum! Dünya derin bir denizdir. Orada nice âlemler batıp gitmiştir. O halde bu denizde takva, se­nin gemin olsun. Bu gemiyi yürüten enerji iman olsun. Geminin yelkeni tevekkül ol­sun. Kaptanı akıl olsun. Kılavuzu ilim olsun. Demir atması da sabır olsun."

Ey Hişam! Hiç kuşkusuz her şeyin bir kılavuzu vardır. Aklın kılavuzu da dü­şüncedir. Düşüncenin kılavuzu da suskunluktur. Her şeyin bir bineği vardır. Akim bineği de tevâzudur. Yasaklandığın şeyleri işliyor olman, senin cahil biri olduğunun en belirgin kanıtıdır.

Ey Hişam! Allah, nebi ve resullerini, kullarına Allah ile ilgili olarak sırf akıl­larını kullansınlar diye göndermiştir. Bu bağlamda peygamberlere en güzel karşılığı verenler, en güzel marifet mertebelerine ulaşanlar olmuşlardır. Allah'ın emrini en iyi bilenler, akıl bakımından en güzel olanlar olmuşlardır. Akıl bakımından en olgun ve en kusursuz olanları, dünya ve ahirette en yüce mertebelere erişenler olmuşlardır.

Ey Hişam! Allah'ın insanlara sunduğu iki kanıtı vardır. Biri açık, biri de gizli­dir. Açık kanıt, resuller, nebiler ve imamlardan (selâm üzerlerine olsun) oluşur. Gizli kanıt ise akıldır. Ey Hişam! Akıllı insan o kimsedir ki, helâl işlerle uğraşmak, onu şükretmekten alıkoymaz, haramlar da sabrını kıramaz.

Ey Hişam! Üç şeyi üç şeye musallat kılan kimse, aklını yıkmaya yardım etmiş gibidir;
Uzun dünyevî beklentilerle düşünce nurunu karartanlar...
Çok konuşup boşboğazlık etmekle hikmetinin tomurcuklarını mahvedenler...
Nefsinin şehevî arzularıyla öğüt alma yeteneklerinin aydınlığını söndürenler...
Böyle kimseler akıllarını yıkmak için nevalarına yardım etmiş olurlar. Aklını yıkan bir kimse de dinini ve dünyasını ifsad etmiş olur.

Ey Hişam! Sen kalbini Rabbinin emrini yerine getirmekten alıkoyduğun ve aklını yenilgiye uğratsın diye hevânın isteklerine uyduğun halde amelin Allah katın­da gelişir (arınır) mı?

Ey Hişam! Yalnızlığa karşı sabır göstermek, aklı gücünün belirtisidir. Kim Allah-ı tanırsa, Onu bilirse, dünya ehlini ve dünyayı arzulayanları terk eder, Allah katında olanları arzular. Allah, yalnızlıkta onun yoldaşı, birlikte onun arkadaşı, yok­sullukta onun zenginliği olur. Ve kimi kimsesi olmadan onu izzetlendirir.

Ey Hişam! Hak, Allah'a itaat olunsun diye konmuştur; kurtuluş da ancak ita­atle olur. İtaat ilimle, ilim öğrenmeyle, öğrenmek ise ancak akıl ile sağlama alınır. Ancak rabbani âlimden edinilen bilgiye bilgi denir. İlmi tanımak da akıl ile olur.

Ey Hişam! Bir âlimin işlediği az bir amel kabul görür ve katlanarak artar. Hevâ ve heveslerinin peşinden gidenlerin, câhillerin işledikleri çok amel ise geri çevrilir.

Ey Hişam! Akıllı insan, dünyadan az bir şeye ama hikmete sahip olmak koşu­luyla razı olur. Fakat dünyaya sahip olmakla beraber hikmetten az bir şeye razı ol­maz. Bu yüzden kârlı bir ticaret yapmıştır. Ey Hişam! Akıllı insanlar dünyanın fazla­lıklarını terk etmişlerdir, günahları mı terk etmeyecekler? Kaldı ki, dünyayı terk et­mek erdemlilik, günahları terk etmekse zorunluluktur.

Ey Hişam! Akıllı insan, dünyaya ve dünyalıklara baktı ve gördü ki, bunlar; ancak meşakkatle elde edilebiliyor. Sonra âhirete baktı ve gördü ki, onu elde etmek de ancak meşakkatle mümkündür. O zaman bunlardan en kalıcı olanını tercih etti.

Ey Hişam! Akıllı insanlar, dünyadan uzaklaşıp ahirete yöneldiler. Çünkü dün­ya, hem isteyen hem istenendir. Ahiret de hem isteyendir hem de istenendir. Bir kimse ahireti isterse, dünya da onu ister. Böylece dünyadan payına düşen rızkı ek­siksiz alır. Bir kimse dünyayı isterse, ahiret de onu ister. Böylece ölüm gelip çatar, hem dünyasını hem de ahiretini altüst eder, planlarını bozar.

Ey Hişam! Malsız zenginlik, kıskançlıktan kurtulmuş huzurlu kalp ve dinde esenlik isteyen bir kimse, olgun ve eksiksiz bir akıl vermesi için Allah Azze ve Celle'ye yakarmalıdır. Çünkü akleden insan, kendisine yetene kanaat getirir. Kendisine yeterli olana kanaat getiren, kendini başkasına muhtaç görmez. Ama kendisine ye­terli olan şeye kanaat getirmeyen, ebediyen zenginlik bulamaz.

Ey Hişam! Allah, sâlih toplulukların: "Ey Rabbimiz! Bizi hidayete erdirdikten sonra kalplerimizi haktan saptırma. Katından bize bir rahmet bahşet. Hiç şüphesiz sen çok bahşedensin." (Âl-i İmran, 8 ) dediklerini anlatıyor. Çünkü onlar kalplerin haktan saptıklarını ve eski körlüklerine ve alçaklıklarına geri döndüklerini biliyorlardı.

"Allah tarafından kendisine akıl bahşedilmeyen kimse, Allah'tan korkmaz."
"Bir kimse Allah tarafından akılla ödüllendirilmemişse o kimse, kalbinde algı­layacağı ve gerçekliğini hissedeceği sarsılmaz bir bilgi üzere sebat göstermez."
Zaten "sözleri fiillerini doğrulayan ve gizlisi açığına uygun olan kimselerden başkası bu dereceye erişmez."
Çünkü Allah Tebareke, "aklın gizlisini onun açığıyla gösterir, akim açığını onun gizlisinin ifadesi kılmıştır."

Ey Hişam! Emîr'ül-Mü'minin (Ali b. Ebu Tâlib aleyhisselâm) şöyle derdi:
"Allah'a akıldan daha üstün bir şeyle ibadet edilmiş değildir. Şu çeşitli hasletle­re sahip olmadıkça bir insanın aklı tamamlanmış olmaz. Küfür ve kötülükten yana ondan emin olunur. Ondan doğruluk ve hayır umulur. Malının fazlasını dağıtır. Sö­zünün fazlasını içinde tutar. Dünyadan aldığı pay ise sadece beslenmektir. Yaşamı boyunca kesinlikle ilme doymaz. Allah ile beraberken zelîl olmak, onun için başka­larının yanında aziz olmaktan daha iyidir. Tevazu, ona göre şereften daha iyidir. Başkasının sergilediği az miktardaki iyilikleri çok görür, kendisinin sergilediği çok miktardaki iyilikleri ise azımsar. Bütün insanları kendisinden daha iyi görür. Kendi yanında kendinin, insanların en kötüsü olduğunu düşünür... İşte bu, dinin özüdür.

Ey Hişam! Akıllı insan, içinde yalana karşı bir eğilim olsa da yalan söylemez.

Ey Hişam! İnsanlığı, kişiliği olmayanın, dini de olmaz. Aklı olmayanın da in­sanlığı, kişiliği olmaz. En yüksek mertebede olan insan, dünyayı kendisi için bir de­ğerli pay olarak görmeyen kimsedir. Sizin bedenlerinizin asıl fiyatı cennettir. Beden­lerinizi cennetten başka bir fiyata satmayın.

Ey Hişam! Emîr'ül-Mü'minin şöyle derdi: «Bir insanın akıllı olduğunun belir­tisi şu üç hasleti üzerinde taşıyor olmasıdır: Bir soru sorulduğu zaman cevap verir. İnsanların konuşmakta güçlük çektikleri durumlarda konuşur. Ailesinin yararına olan görüşler ortaya koyar... Bu üç özelliği üzerinde taşımayan insan ahmaktır.»

Emîr'ül-Mü'minin devamla şunları söyledi: «Bir meclisin başköşesine ancak bu üç özelliği ve özelliklerden birini üzerinde taşıyan kimse oturur. Bir kimsede bu özellikler yoksa ve gidip meclisin başköşesine oturursa, o kimse ahmaktır.» Hasan b. Ali (aleyhisselâm) şöyle demiştir: «Bir ihtiyacınızı gidermek istediğinizde, onu ehlinden isteyin.» Orada hazır bulunanlar dediler ki: "Ey Resûlullah'ın oğlu, ehli kimdir?" Dedi ki: «Allah'ın kitabında kıssalarını anlattığı, andığı ve haklarında: "Ancak temiz akıl sahipleri öğüt alıp düşünürler" (Zümer, 9) dediği, akıl sahibi kimselerdir.»

Ali b. Hüseyin (Zeyn'ül-Abidin aleyhisselâm) şöyle der:
"Sâlihlerle oturmak, sâlih olmaya götürür. Âlimlerin davranışları, aklı artırıcı etkinliğe sahiptir. Âdil valilere itaat etmek, onur ve izzeti artırır. Malı verimli kılmak da, kişiliğin tamam oluşunun göstergesidir. Doğruyu öğrenmek isteyenlere doğruyu göstermek, nimetin hakkını vermektir. Başkasına eziyet etmekten vazgeçmek, akim olgunluğunun göstergesidir. Bedenin dünya ve ahirette rahat etmesi de akıldandır.»

Ey Hişam! Akıllı insan, kendisini yalanlamasından endişe ettiği kimseyle ko­nuşmaz. Vermemesinden korktuğu bir kimseden, bir şey istemez. Güç yetiremeyeceği şeyi vaat etmez. Hak ettiğinden fazlasını ummaz. Üstesinden gelemeyip elden ka­çıracağından korktuğu şeyi, gerçekleştirmeye kalkışmaz.»
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12889
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: TEFEKKür NE kİ?..

Mesaj gönderen kulihvani »

Kur'ân-ı Kerimimizdeki pek çok tefekkür âyetlerinden bazıları:

الَّذِينَ يَذْكُرُونَ اللّهَ قِيَامًا وَقُعُودًا وَعَلَىَ جُنُوبِهِمْ وَيَتَفَكَّرُونَ فِي خَلْقِ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ رَبَّنَا مَا خَلَقْتَ هَذا بَاطِلاً سُبْحَانَكَ فَقِنَا عَذَابَ النَّارِ
Resim---“Ellezîne yezkurûnallâhe kıyâmen ve kuûden ve alâ cunûbihim ve yetefekkerûne fî halkıs semâvâti vel ard(ardı), rabbenâ mâ halakte hâzâ bâtılâ(bâtılan), subhâneke fekınâ azâben nâr(nârı).: Onlar (ulûl elbab, lüblerin, Allah'ın sır hazinelerinin sahipleri), ayaktayken, otururken, yan üstü yatarken (daima) Allah'ı zikrederler. Ve göklerin ve yerin yaratılışı hakkında tefekkür ederler (ve derler ki): "Ey Rabbimiz! Sen bunları bâtıl olarak (boşuna) yaratmadın. Sen Subhan'sın, artık bizi ateşin azabından koru.”
(Âl-i İmrân 3/191.)

يُنبِتُ لَكُم بِهِ الزَّرْعَ وَالزَّيْتُونَ وَالنَّخِيلَ وَالأَعْنَابَ وَمِن كُلِّ الثَّمَرَاتِ إِنَّ فِي ذَلِكَ لآيَةً لِّقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ
Resim---“Yunbitu lekum bihiz zer’a vez zeytûne ven nahîle vel a’nâbe ve min kullis semerât(semereti), inne fî zâlike le âyeten li kavmin yetefekkerûn(yetefekkerûne).: Onunla sizin için; ekinler, zeytinler, hurmalıklar ve bağlar ve bütün ürünlerden (ürünleri, meyveleri) yetiştirir. Muhakkak ki bunda, tefekkür eden kavim için elbette âyet (delil) vardır.”
(Nahl16/11)

ثُمَّ كُلِي مِنْ كُلِّ الثَّمَرَاتِ فَاسْلُكِي سُبُلَ رَبِّكِ ذُلُلًا ۚ يَخْرُجُ مِنْ بُطُونِهَا شَرَابٌ مُخْتَلِفٌ أَلْوَانُهُ فِيهِ شِفَاءٌ لِلنَّاسِ ۗ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ
Resim---“Śumme kulî min kulli-śśemerâti feslukî subule rabbiki żululâ(en)(c) yaḣrucu min butûnihâ şerâbun muḣtelifun elvânuhu fîhi şifâun linnâs(i)(k) inne fî żâlike leâyeten likavmin yetefekkerûn(e): Sonra meyvelerin tümünden ye, böylece Rabbinin sana kolaylaştırdığı yollarda yürü-uçuver. Onların karınlarından türlü renklerde şerbetler çıkar, onda insanlar için bir şifa vardır. Şüphesiz fikreden/düşünen bir topluluk için gerçekten bunda bir ayet vardır.”
(Nahl16/69)

وَهُوَ الَّذِي مَدَّ الأَرْضَ وَجَعَلَ فِيهَا رَوَاسِيَ وَأَنْهَارًا وَمِن كُلِّ الثَّمَرَاتِ جَعَلَ فِيهَا زَوْجَيْنِ اثْنَيْنِ يُغْشِي اللَّيْلَ النَّهَارَ إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ لِّقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ
Resim---“Ve huvellezî meddel arda ve ceale fîhâ revâsiye ve enhârâ(enhâren), ve min kullis semerâti ceale fîhâ zevceynisneyni yugşil leylen nehâr(nehâre), inne fî zâlike le âyâtin li kavmin yetefekkerûn(yetefekkerûne).: Yeryüzünü uzatıp, yayan O'dur. Orada dağlar ve nehirler kıldı (yarattı, oluşturdu). Orada bütün ürünlerden ikili çiftler (zıt cinsli eşler) yarattı (oluşturdu). Geceyi, gündüze örter. Muhakkak ki; bunda tefekkür eden kavim için elbette âyetler (deliller) vardır.”
(Ra’d 13/3)

وَمِنْ آيَاتِهِ أَنْ خَلَقَ لَكُم مِّنْ أَنفُسِكُمْ أَزْوَاجًا لِّتَسْكُنُوا إِلَيْهَا وَجَعَلَ بَيْنَكُم مَّوَدَّةً وَرَحْمَةً إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ لِّقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ
Resim---“Ve min âyâtihî en halaka lekum min enfusikum ezvâcen li teskunû ileyhâ ve ceale beynekum meveddeten ve rahmeh(rahmeten), inne fî zâlike le âyâtin li kavmin yetefekkerûn(yetefekkerûne).: Ve O'nun âyetlerinden olarak sizin için nefslerinizden zevceler yaratmıştır ki, onunla sukûn bulasınız. Ve sizin aranızda sevgi ve rahmet (merhamet) kıldı (oluşturdu). Muhakkak ki bunda, tefekkür eden (düşünen) bir kavim için mutlaka âyetler (deliller) vardır.”
(Rûm /21)

اللَّهُ يَتَوَفَّى الْأَنْفُسَ حِينَ مَوْتِهَا وَالَّتِي لَمْ تَمُتْ فِي مَنَامِهَا ۖ فَيُمْسِكُ الَّتِي قَضَىٰ عَلَيْهَا الْمَوْتَ وَيُرْسِلُ الْأُخْرَىٰ إِلَىٰ أَجَلٍ مُسَمًّى ۚ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَاتٍ لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ
Resim---“(A)llâhu yeteveffâ-l-enfuse hîne mevtihâ velletî lem temut fî menâmihâ(s) feyumsiku-lletî kadâ ‘aleyhâ-lmevte ve yursilu-l-uḣrâ ilâ ecelin musemmâ(en)(c) inne fî żâlike leâyâtin likavmin yetefekkerûn(e): Allah, ölecekleri zaman canlarını alır; ölmeyeni de uykusunda (bir tür ölüme sokar). Böylece, kendisi hakkında ölüm kararı verilmiş olanı(n ruhunu) tutar, öbürüsünü ise adı konulmuş bir ecele kadar salıverir. Şüphesiz bunda, fikreden/düşünebilen bir kavim için gerçekten ayetler vardır.”
(Zümer /42)

وَسَخَّرَ لَكُمْ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ جَمِيعًا مِنْهُ ۚ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَاتٍ لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ
Resim---“Ve seḣḣara lekum mâ fî-ssemâvâti vemâ fî-l-ardi cemî’an minh(u)(c) inne fî żâlike leâyâtin likavmin yetefekkerûn(e): Kendinden (bir nimet olarak) göklerde ve yerde olanların tümüne sizin için boyun eğdirdi. Şüphesiz bunda, fikreden/düşünebilen bir kavim için gerçekten ayetler vardır.”
(Câsiye 45/13)

وَلَقَدْ ذَرَأْنَا لِجَهَنَّمَ كَثِيرًا مِنَ الْجِنِّ وَالْإِنْسِ ۖ لَهُمْ قُلُوبٌ لَا يَفْقَهُونَ بِهَا وَلَهُمْ أَعْيُنٌ لَا يُبْصِرُونَ بِهَا وَلَهُمْ آذَانٌ لَا يَسْمَعُونَ بِهَا ۚ أُولَٰئِكَ كَالْأَنْعَامِ بَلْ هُمْ أَضَلُّ ۚ أُولَٰئِكَ هُمُ الْغَافِلُونَ
Resim---“Velekad żera/nâ licehenneme keśîran mine-lcinni vel-ins(i)(s) lehum kulûbun lâ yefkahûne bihâ velehum a’yunun lâ yubsirûne bihâ velehum âżânun lâ yesme’ûne bihâ(c) ulâ-ike kel-en’âmi bel hum edall(u)(c) ulâ-ike humu-lġâfilûn(e): Andolsun, cehennem için cinlerden ve insanlardan çok sayıda kişi yarattık (hazırladık). Kalbleri vardır bununla kavrayıp-anlamazlar, gözleri vardır bununla görmezler, kulakları vardır bununla işitmezler. Bunlar hayvanlar gibidir, hatta daha aşağılıktırlar. İşte bunlar gafil olanlardır.”
(A’raf, 179.)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12889
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: TEFEKKür NE kİ?..

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

“AN”lar… “cAN”lar
“NuN”dan “AyN”a geçişler…

“DEVR-AN” da “DeVR”e İştirak…
“SEYR-AN” da “SeYR”i İdrak…
“CEVL-AN” da “CeVL”e İrade…
“HAYR-AN” da “HaYR”a İlim… İnşâallah…

Yüreklerimizdeki hiç-hep, dert-neşe de O’nun işi…
Saçta ekmek pişirir gibi çifte kavrulmuş yapmakta… Şükür…

Ne olacak, İNSAN dediğin bir Nefeslik cAN… Maddesi de Mânâsı da…

Kul İhvanî SÖZü Kes
cAN dediğin Bir NEfes
Bir Nefeslik Nasibin ->
Gün Gelir Bulur Herkes…

Yarım NEfes aslında ya ALdığın ya da VERdiğin güyâ SENindi...
İnsan NEFSine çok zalim ve RABBİNe çok nankör…

EmÂNet, nedir yüklenen insANa?..

إِنَّا عَرَضْنَا الْأَمَانَةَ عَلَى السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَالْجِبَالِ فَأَبَيْنَ أَنْ يَحْمِلْنَهَا وَأَشْفَقْنَ مِنْهَا وَحَمَلَهَا الْإِنْسَانُ ۖ إِنَّهُ كَانَ ظَلُومًا جَهُولًا
“İnna aradnel emanete ales semavati vel erdi vel cibali fe ebeyne ey yahmilneha ve eşfakne minha ve hamelehel insan innehu kane zalumen cehula: Şüphesiz biz emaneti göklere, yere ve dağlara teklif ettik de onlar onu yüklenmek istemediler, ondan çekindiler. Onu insan yüklendi. Çünkü o çok zalimdir, çok cahildir.”
(Ahzâb 33/72)

NEdir sen/bence bu emanet?..
Bir ŞEY olmalı ki her şeyi yutsun!..

Neyle BİLeceksin, BULacaksın, OLacaksın da YAŞAyacaksın cAN sırrında…

ASLın AYNası AKIL... Bağ yani... Akl-ı Selim...
Nakle teslim olmuş AKIL... KİM, Kime bağlı?

Eşya – Olay – Zaman – Zann.. Hepsi AKILdadır…

Beyin.. Bilgi.. Bilinç tümü de…
Yaratılan Yaratan hepsi de… AKIL varsa vardır…

ASL.. AYNası.. AKL..

AKIL, Nur-u MİMdir…
ASLen ise Nurulllahtandır…

BEN deki ucu dur Esfeline inişi…
RABBülâlemin UCu ise İlliyin…

Şimdi soru?..

Aradaki Bağ – ip – Hablil Verid – Ürevtül Vüska vs. nedir?..

İşte budur “SAV SALL”i…

RESUL..
İrSALL eden, alıp götüren…

BİZ BİR-İZ…

Ben-Sen,
Ayrı gayrı,
Benim senin olmaz…
Sadece bileşik kaplar gibi MuhaMMedî bağla kalblerimiz BİRleşir BİZleşir de;
Sırat-ı Müstakim SEViyesine SALL eder ULAşırız inşaallah!..
Resim
Cevapla

“Divanında Muhammedi Tasavvuf” sayfasına dön