HaSeD HASTALIĞI

Cevapla
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12888
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

HaSeD HASTALIĞI

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

HaSeD HASTALIĞI

HıRS->HaSeD->İBLiS->Hizbu’ş- ŞeytÂN..
HıRs->İMÂN->Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem–>HizbuLLAH..


RuBubiyyet: Hakkı bUYurmak-DUYurmak Sıfatı..
Ubudiyyet: Hakkı DUYup HaYRa UYmak İŞi..

قَالَ أَنَا خَيْرٌ مِّنْهُ خَلَقْتَنِي مِن نَّارٍ وَخَلَقْتَهُ مِن طِينٍ
Resim---“Kâle ene hayrun minh (minhu), halaktenî min nârin ve halaktehu min tîn(tînin).: (İblis): "Ben, ondan daha hayırlıyım. Beni ateşten, onu tînden (nemli topraktan, balçıktan) yarattın." dedi.” (Sâd 38/76)

Hırs: Şiddetli istek, arzu. Olumsuzu, aç gözlülük, tamahkârlık, kızgınlık.
HaSeD: Başkasının iyi hâllerini veya zenginliğini istemeyip, kendisinin o hâllere veya zenginliğe daha lâyık olduğuna inanıp kavuşmasını istemek. Çekememezlik. Kıskançlık. Kıskanmak..
İMÂN: İnanmak. İtikad. Hakkı kabul, tasdik ve iz'ân etmek. İslâmiyeti kabul edip amel etmek. Dini bütün hakikatleri kabul edip gereğini yerine getirmek.
İBLiS: İnsanları Allah yolundan çıkarmağa çalışan şeytan.
Hannâs: (Hunus. dan) Geri çekilerek veya büzülerek, sinerek fırsat bulunca vesvese vermek için dönüp gelen. Sinsi şeytan. Besmeleyi işitince kaçan, gaflete dalınca musallat olan şeytan.
ŞeytÂN: İblis. Cenab-ı Hakk'ın emrine isyan ettiğinden rahmetinden kovulmuş, şerleri ve muzır şeyleri temsil eder ve ateşten yaratılmıştır. Bütün melekler Cenab-ı Hakk'ın emriyle Hazret-i Âdem'e secde ettiği halde Şeytan: "O, topraktan yaratılmıştır, ben ateşten yaratıldım. Ben ondan daha kıymetli ve yükseğim" diye kibirlenerek, Cenab-ı Hakk'ın emrine karşı gelmiş ve Hazret-i Âdem'e secde etmediğinden, Allah'ın rahmetinden kovulmuştur.
HiZB: Cemaat. Takım, kısım, fırka. Parti. Âlim ve sâlih bir zâtın re'yine tâbi olup onunla bir gaye uğrunda beraber çalışanlar.
Hizbu’ş- ŞeytÂN: Şeytana ve nefislerine tâbi olanların grubu. Allah'ın kanun ve nizamına tâbi olmadan kafalarına güvenerek ve nefsanî arzularına uyarak gitmek isteyenler. Milleti, memleketi ve mukaddesatı yıkmağa çalışan ve ahlâksızlığa alıştıranların ve dinsizlerin topluluğu ve cereyanı.

اسْتَحْوَذَ عَلَيْهِمُ الشَّيْطَانُ فَأَنْسَاهُمْ ذِكْرَ اللَّهِ ۚ أُولَٰئِكَ حِزْبُ الشَّيْطَانِ ۚ أَلَا إِنَّ حِزْبَ الشَّيْطَانِ هُمُ الْخَاسِرُونَ

Resim---
“İstahveże ‘aleyhimu-şşeytânu fe-ensâhum żikra(A)llâh(i)(c) ulâ-ike hizbu-şşeytân(i)(c) elâ inne hizbe-şşeytâni humu-lḣâsirûn(e): Şeytan onları sarıp-kuşatmıştır; böylelikle onlara Allah'ın zikrini unutturmuştur. İşte onlar, şeytanın fırkasıdır. Dikkat edin; şüphesiz şeytanın fırkası, hüsrana uğrayanların ta kendileridir.” (Mücâdile 58/19)

HizbuLLAH..: Allah için din uğrunda ciddi gayret sâhibi olan ve din düşmanlarıyla aslâ hakiki dost olmayan mücahid cemaat. "Hizb-ül Kur'an" tabiri de aynı mânada kullanılır.

وَمَنْ يَتَوَلَّ اللَّهَ وَرَسُولَهُ وَالَّذِينَ آمَنُوا فَإِنَّ حِزْبَ اللَّهِ هُمُ الْغَالِبُونَ
Resim---
Vemen yetevella(A)llâhe verasûlehu velleżîne âmenû fe-inne hizba(A)llâhi humu-lġâlibûn(e): Kim Allah'ı, Resûlü'nü ve iman edenleri dost (veli) edinirse, hiç şüphe yok, galip gelecek olanlar, Allah'ın taraftarlarıdır.” (Mâide 5/56)

لَا تَجِدُ قَوْمًا يُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ يُوَادُّونَ مَنْ حَادَّ اللَّهَ وَرَسُولَهُ وَلَوْ كَانُوا آبَاءَهُمْ أَوْ أَبْنَاءَهُمْ أَوْ إِخْوَانَهُمْ أَوْ عَشِيرَتَهُمْ ۚ أُولَٰئِكَ كَتَبَ فِي قُلُوبِهِمُ الْإِيمَانَ وَأَيَّدَهُمْ بِرُوحٍ مِنْهُ ۖ وَيُدْخِلُهُمْ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا ۚ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُمْ وَرَضُوا عَنْهُ ۚ أُولَٰئِكَ حِزْبُ اللَّهِ ۚ أَلَا إِنَّ حِزْبَ اللَّهِ هُمُ الْمُفْلِحُونَ
Resim---
“Lâ tecidu kavmen yu/minûne bi(A)llâhi velyevmi-l-âḣiri yuvâddûne men hâdda(A)llâhe ve rasûlehu velev kânû âbâehum ev ebnâehum ev iḣvânehum ev ‘aşîratehum(c) ulâ-ike ketebe fî kulûbihimu-l-îmâne ve eyyedehum birûhin minh(u)(s) ve yudḣiluhum cennâtin tecrî min tahtihâ-l-enhâru ḣâlidîne fîhâ(c) radiya(A)llâhu ‘anhum ve radû ‘anh(u)(c) ulâ-ike hizbu(A)llâh(i)(c) elâ inne hizba(A)llâhi humu-lmuflihûn(e): Allah'a ve ahiret gününe iman eden hiç bir kavim (topluluk) bulamazsın ki, Allah'a ve elçisine başkaldıran kimselerle bir sevgi (ve dostluk) bağı kurmuş olsunlar; bunlar, ister babaları, ister çocukları, ister kardeşleri, isterse kendi aşiretleri (soyları) olsun. Onlar, öyle kimselerdir ki, (Allah) kalplerine imanı yazmış ve onları kendinden bir ruh ile desteklemiştir. Onları, altlarından ırmaklar akan cennetlere sokacaktır; orada süresiz olarak kalacaklardır. Allah, onlardan razı olmuş, onlar da O'ndan razı olmuşlardır. İşte onlar, Allah'ın fırkasıdır. Dikkat edin; şüphesiz Allah'ın fırkası olanlar, felah (umutlarını gerçekleştirip kurtuluş) bulanların ta kendileridir.” (Mücâdile 58/22)

Fırka-yı Nâciyyeyinin İrSALLci Sefiney-i Nâciyyesi bize, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin tek EmÂnetidir.. Sanki, cÂN CeRRyÂnımız Kur'ân-ı Kerim ve Kablosu Ehl-i Beyt aleyhumu's-selâm giBidir hamdolsun!.

Resim---Yezid İbnu Hayyan, Zeyd İbnu Erkam radıyallâhu anh'tan naklen anlatıyor:Rasûlullah aleyhi's-salâtu ve's-selâm buyurdular ki:"Haberiniz olsun! Ben size iki ağırlık bırakıyorum. Bunlardan biri ALLAHu Teâlâ'nın KİTABı'dır. O, ALLAH'ın (semâ-arz arasına uzanmış) ipi olup, kim ona tutunursa hidâyet üzere olur, kim de onu terkederse dalâlete düşer. İkincisi Itret'im, Ehl-i Beytim'dir." Biz, Zeyd İbnu Erkam'a sorduk:"Kadınları da EHL-İ BEYT'inden midir?" "Hayır! dedi, ALLAH'a yemin olsun, kadın bir müddet erkekle berâber olur. Sonra (kocası) onu boşar, o da babasına ve kavmine döner. "Rasûlullah aleyhissalâtu ve's-selâm'ın Ehl-i Beyt'i aslı ve kendinden sonra sadaka haram olan asâbesi'dir."
(Müslim, Fezailu's-Sahâbe 37, (2408)

Resim---“Zeyd ibn-u-Erkâm radiyallâhu anhu’dan Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “Ben size temessük edip (tutunup) sıkı sarıldığınız takdirde dalâlete (sapıklığa) düşmekten korunacağınız iki şey (emânet) bırakıyorum: Bunlardan biri diğerinden daha büyüktür: Kitâbullah. Bu, semâdan arza uzanan ALLAH’ın ipidir. Diğeri Ehl-i Beytim olan yakınlarımdır. Bu iki şey, Kevser Havzının başında buluncaya kadar birbirlerinden ayrılmayacaktır. Bu iki şey hakkında benden sonra nasıl davranacağınıza iyi bakın.”
(Kütüb-i Sitte, Muhtasar C.12/499)

Resim---“Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Ey Müslümanlar! Ben ancak bir insanım! Rabbimin elçisi gelip de ona icabet etmem yakındır. Ben size iki kıymetli ve ağır şey bırakıyorum. Onlar birbirinden ayrılamaz. Eğer bunlara uyarsanız yolunuzu sapıtmazsınız. Bu iki kıymetli şeyden biri içinde Nur ve doğru yol bulunan Allah’ın Kitabı'dır ki O’nun gökten yere sarkıtılmış ipidir. Ona tutulan doğru yolu bulur Ondan ayrılan sapar. Diğeri de Ehl-i Beyt-i Itret’imdir. Ehl-i Beyt’im hakkında sizi uyarırım; Ehl-i Beyt’im hakkında sizi uyarırım; Ehl-i Beyt’im hakkında sizi uyarırım!" buyurdu.
(Sahih-i Müslim 2: 325; Tirmizi H. No: 4036 4038; İ.Hanbel Müsned 5: 182 189 3: 26.)

Kelâmullah keremince Onlar o kimselerdir ki;

لَا تَجِدُ قَوْمًا يُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ يُوَادُّونَ مَنْ حَادَّ اللَّهَ وَرَسُولَهُ وَلَوْ كَانُوا آبَاءهُمْ أَوْ أَبْنَاءهُمْ أَوْ إِخْوَانَهُمْ أَوْ عَشِيرَتَهُمْ أُوْلَئِكَ كَتَبَ فِي قُلُوبِهِمُ الْإِيمَانَ وَأَيَّدَهُم بِرُوحٍ مِّنْهُ وَيُدْخِلُهُمْ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُمْ وَرَضُوا عَنْهُ أُوْلَئِكَ حِزْبُ اللَّهِ أَلَا إِنَّ حِزْبَ اللَّهِ هُمُ الْمُفْلِحُونَ
Resim---
“Lâ tecidu kavmen yû’munûne billâhi vel yevmil âhîri yuvâddûne men hâddallâhe ve resûlehu ve lev kânû âbâehum ve ebnâehum ve ihvânehum ev aşîretehum, ulâike ketebe fî kulûbihimul îmâne ve eyyedehum bi rûhin minhu, ve yudhıluhum cennâtin tecrî min tahtihâl enhâru hâlidîne fîhâ, radıyallâhu anhum ve radû anhu, ulâike hizbullâh(hizbullâhi), e lâ inne hizbullâhi humul muflihûn(muflihûne): Allah'a ve ahiret gününe (ölmeden önce Allah'a ulaşmaya) îmân eden bir kavmi, Allah'a ve O'nun Resûl'üne karşı gelenlere muhabbet duyar bulamazsın. Ve onların babaları, oğulları, kardeşleri veya kendi aşiretleri olsa bile. İşte onlar ki, (Allah) onların kalplerinin içine îmânı yazdı. Ve onları, Kendinden bir ruh ile destekledi . Ve onları, altından nehirler akan cennetlere dahil edecek. Onlar orada ebediyyen kalacak olanlardır. Allah, onlardan razı oldu. Ve onlar da O'ndan (Allah'tan) razı oldular. İşte onlar, Allah'ın taraftarlarıdır. Gerçekten Allah'ın taraftarları, onlar, felâha erenler değil mi?” (Mücâdele 58/22)

Çünki onlar ALLAH celle celâluhu ve İmam-ı Mutlak ve Mürşid-i Mutlak MuhaMmed aleyhi's-selâma Teslim olmuşlar, İman etmişler, Tâbi olmuşlar ve İtaat etmişlerdir.
Tıpkı Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ZÂT-ı Şerifinde EMRolundukları gibi dosdoğru:


فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ وَمَن تَابَ مَعَكَ وَلاَ تَطْغَوْاْ إِنَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ
Resim---
“Festekim kemâ umirte ve men tâbe meake ve lâ tatgav, innehu bi mâ ta’melûne basîr(basîrun): Artık sen, sana tövbe ederek, tâbî olanlarla birlikte emrolunduğun gibi istikamet üzere ol. Ve azgınlık yapmayın (aşırı gitmeyin). Muhakkak ki O, yaptıklarınızı görendir.” (Hûd 11/112)

Allah-u Teâlâ Âyet-i kerimesinde;

وَلَوْ شَاء رَبُّكَ لَجَعَلَ النَّاسَ أُمَّةً وَاحِدَةً وَلاَ يَزَالُونَ مُخْتَلِفِينَ

Resim---
“Ve lev şâe rabbuke le cealen nâse ummeten vâhideten ve lâ yezâlûne muhtelifîn(muhtelifîne): Ve Rabbin, şâyet dileseydi insanları tek bir ümmet yapardı. Oysa ihtilâflar devam edecek.” (Hûd 11/118)

إِلاَّ مَن رَّحِمَ رَبُّكَ وَلِذَلِكَ خَلَقَهُمْ وَتَمَّتْ كَلِمَةُ رَبِّكَ لأَمْلأنَّ جَهَنَّمَ مِنَ الْجِنَّةِ وَالنَّاسِ أَجْمَعِينَ
Resim---
“İllâ men rahime rabbuk(rabbuke), ve li zâlike halakahum, ve temmet kelimetu rabbike le emleenne cehenneme minel cinneti ven nâsi ecmaîn(ecmaîne): Rabbinin rahmet ettiği (Rahîm esmasıyla tecelli ederek rahmet nuru gönderdiği) kimseler (ihtilâfa düşmeyip Allah'a ulaşmayı dileyenler) hariç. Ve onları (insanları), bunun için (ihtilâfa düşenlerle düşmeyenleri ayırmak için) yarattı. Rabbinin (ihtilâfa düşenler yani Allah'a ulaşmayı dilemeyenler için) sözü tamamlandı: Cehennemi mutlaka tamamen insanlar ve cinlerle dolduracağım” (Hûd 11/119)

İnsanoğlunun kendisine tanınan İMKÂNla KULLuk İmtihÂNında -> KûN feyeKûN -> OL-ÂN OYUNUnda hakkı DUYup Hayra UYmayı TERCİH edenler için;
İnsanları Allah ve Resul’üne dâvet edip gönüllerine Allah ve Resul’ünün MuhaBBetini sokmaya MuhaMMedî Gayret göstererek BİZ BİR-İZ RAVZAsında RIZauLLaha toplamaya-CEMM’e MuhaMMedî Hasbî Hizmetçi olan bu gönüllü bu tâife için;


Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Ümmetimden bir tâife, kıyamet kopuncaya kadar Allah’ın yardımı ile muzaffer olmakta devam edecek, muhalefette bulunanlar onlara zarar veremeyecektir.” buyurmuştur.
(Tirmizî)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12888
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: HaSeD HASTALIĞI

Mesaj gönderen kulihvani »

Yukarda geçen Hadis-i Şerifi önemi gereği başka kaynaklardan verelim:

عن جابر بن عبدالله قال كنا جلوسا عند النبي صلى الله عليه وسلم فخط خطا هكذا أمامه فقال: هذا سبيل الله عز وجل وخط خطا عن يمينه وخط خطا عن شماله وقال هذه سبل الشيطان ثم وضع يده في الخط الأوسط ثم تلا هذه الآية :
وَ أَنَّ هَـذَا صِرَاطِي مُسْتَقِيماً فَاتَّبِعُوهُ وَلاَ تَتَّبِعُواْ السُّبُلَ فَتَفَرَّقَ بِكُمْ عَن سَبِيلِهِ ذَلِكُمْ وَصَّاكُم بِهِ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ


Resim--- Câbir İbni Abdillah radiyallahu anhu: Bir gün Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in yanında otururken parmağı ile kumlar üzerine bir çizgi çekti, sonra : “İşte bu Allah’ın dosdoğru yoludur” dedi. Daha sonra o çizginin sağına ve soluna çizgiler çizdi ve tekrar şöyle buyurdu: “Bu da şeytanın yoludur, bunların her birinin kavşağında bir şeytan oturuyor ve o yollara davet ediyor “Ve daha sonra Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şu âyet-i celîleyi okudu:

وَأَنَّ هَذَا صِرَاطِي مُسْتَقِيمًا فَاتَّبِعُوهُ وَلاَ تَتَّبِعُواْ السُّبُلَ فَتَفَرَّقَ بِكُمْ عَن سَبِيلِهِ ذَلِكُمْ وَصَّاكُم بِهِ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ
Resim---
Ve enne hâzâ sırâtî mustekîmen fettebiûh(fettebiûhu), ve lâ tettebiûs subule fe teferreka bikum an sebîlih(sebîlihi), zâlikum vassâkum bihî leallekum tettekûn(tettekûne): Ve muhakkak ki; bu, Benim mustakîm olan yolumdur. Öyleyse ona tâbî olun. Ve (başka) yollara tâbî olmayın ki; o taktirde sizi, onun yolundan ayırır. İşte böyle size onunla vasiyet etti(emretti). Umulur ki böylece siz takva sahibi olursunuz.” (En’âm 6/153)
(Darimî, Sünen 1.c. 208.n – İ. Ahmed, Müsned 1 / 435 – 465 - Hakim : 2 / 318 - M. Zevaid : 7 / 22 - Es – Sünne :16 .17. n; Bezzâr : 2210 –2211)

İslâm Milleti için Sırat-ı Mustakîm budur.. Onun bunun uydurduğu asla değildir.
İmanda ve Amelde Sünnetullah ve Sünnet-i Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemi İzlemektir..

O halde kimlerdir Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem YOLunca Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin ÇİZdiği YOLda YÜRÜyen Fırka-yı Nâciyye YOLcuları?.


Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:

ما أنا عليه اليوم وأصحابي
Resim---“Onlar, bu gün benim ve ashabımın yolunda yürüyenlerdir “ buyurmuştur.

(Hakim, 1 / 129 – 444.n)

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:

قال العرباض : رسول اللّه صلى اللّه عليه وسلم قال :........... أوصيكم بتقوى اللّه والسمع والطاعة ، وإن عبداً حبشيّاً فإِنه من يعش منكم بعدي فسيرى اختلافاً كثيرا ، فعليكم بسنتي وسنة الخلفاء المهديِّين الراشدين تمسكوا بها وعضُّوا عليها بالنَّواجذ، وإياكم ومحدثات الأمور، فإِنَّ كلَّ محدثةٍ بدعةٌ، وكلُّ بدعةٍ ضلالةٌ .
Resim---Ben size Allah’tan korkmanızı ve dinleyip itaat etmenizi emrediyorum. İçinizde yaşayanlar ileride bir çok ihtilaflarla karşılaşacaklardır. Sizler, benim ve benden sonraki raşid halifelerin yolundan ayrılmayın. O yola azı dişlerinizle sımsıkı sarılın. Sonradan meydana gelen işlerden sakının, çünkü bunlar bid’at’tır. Ve her bid’at dee dalalettir.”
(İrbad bin Sariye radiyallahu anhu’dan; Ebu Davud , 5.C.4607.n ; İbni Mâce; 1. Cilt 42.n ; Tirmizî : 4. Cilt 2815.no)


Fırka-yı Nâciyyeyinin İrSALLci Sefine-yi Nâciyyesi bize, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin tek EmÂnetidir.. sanki cÂN CeRRyÂnımız Kur'ân-ı Kerim ve Kablosu Ehl-i Beyt aleyhumu's-selâm giBidir hamdolsun!.

Resim---Yezid İbnu Hayyan, Zeyd İbnu Erkam radıyallâhu anh'tan naklen anlatıyor: Rasûlullah aleyhi's-salâtu ve's-selâm buyurdular ki:"Haberiniz olsun! Ben size iki ağırlık bırakıyorum. Bunlardan biri ALLAHu Teâlâ'nın KİTABı'dır. O, ALLAH'ın (semâ-arz arasına uzanmış) ipi olup, kim ona tutunursa hidâyet üzere olur, kim de onu terkederse dalâlete düşer. İkincisi Itret'im, Ehl-i Beytim'dir." Biz, Zeyd İbnu Erkam'a sorduk:"Kadınları da EHL-İ BEYT'inden midir?" "Hayır! dedi, ALLAH'a yemin olsun, kadın bir müddet erkekle berâber olur. Sonra (kocası) onu boşar, o da babasına ve kavmine döner. "Rasûlullah aleyhissalâtu ve's-selâm'ın Ehl-i Beyt'i aslı ve kendinden sonra sadaka haram olan asâbesi'dir."

(Müslim, Fezailu's-Sahâbe 37, (2408)

Resim---“Zeyd ibn-u-Erkâm radiyallâhu anhu’dan Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “Ben size temessük edip (tutunup) sıkı sarıldığınız takdirde dalâlete (sapıklığa) düşmekten korunacağınız iki şey (emânet) bırakıyorum: Bunlardan biri diğerinden daha büyüktür: Kitâbullah. Bu, semâdan arza uzanan ALLAH’ın ipidir. Diğeri Ehl-i Beytim olan yakınlarımdır. Bu iki şey, Kevser Havzının başında buluncaya kadar birbirlerinden ayrılmayacaktır. Bu iki şey hakkında benden sonra nasıl davranacağınıza iyi bakın.”
(Kütüb-i Sitte, Muhtasar C.12/499)

Resim---“Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Ey Müslümanlar! Ben ancak bir insanım! Rabbimin elçisi gelip de ona icabet etmem yakındır. Ben size iki kıymetli ve ağır şey bırakıyorum. Onlar birbirinden ayrılamaz. Eğer bunlara uyarsanız yolunuzu sapıtmazsınız. Bu iki kıymetli şeyden biri içinde Nur ve doğru yol bulunan Allah’ın Kitabı'dır ki O’nun gökten yere sarkıtılmış ipidir. Ona tutulan doğru yolu bulur Ondan ayrılan sapar. Diğeri de Ehl-i Beyt-i Itret’imdir. Ehl-i Beyt’im hakkında sizi uyarırım; Ehl-i Beyt’im hakkında sizi uyarırım; Ehl-i Beyt’im hakkında sizi uyarırım!" buyurdu.
(Sahih-i Müslim 2: 325; Tirmizi H. No: 4036 4038; İ.Hanbel Müsned 5: 182 189 3: 26.)


Kelâmullah keremince Onlar o kimselerdir ki;

لَا تَجِدُ قَوْمًا يُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ يُوَادُّونَ مَنْ حَادَّ اللَّهَ وَرَسُولَهُ وَلَوْ كَانُوا آبَاءهُمْ أَوْ أَبْنَاءهُمْ أَوْ إِخْوَانَهُمْ أَوْ عَشِيرَتَهُمْ أُوْلَئِكَ كَتَبَ فِي قُلُوبِهِمُ الْإِيمَانَ وَأَيَّدَهُم بِرُوحٍ مِّنْهُ وَيُدْخِلُهُمْ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُمْ وَرَضُوا عَنْهُ أُوْلَئِكَ حِزْبُ اللَّهِ أَلَا إِنَّ حِزْبَ اللَّهِ هُمُ الْمُفْلِحُونَ
Resim---
“Lâ tecidu kavmen yû’munûne billâhi vel yevmil âhîri yuvâddûne men hâddallâhe ve resûlehu ve lev kânû âbâehum ve ebnâehum ve ihvânehum ev aşîretehum, ulâike ketebe fî kulûbihimul îmâne ve eyyedehum bi rûhin minhu, ve yudhıluhum cennâtin tecrî min tahtihâl enhâru hâlidîne fîhâ, radıyallâhu anhum ve radû anhu, ulâike hizbullâh(hizbullâhi), e lâ inne hizbullâhi humul muflihûn(muflihûne): Allah'a ve ahiret gününe (ölmeden önce Allah'a ulaşmaya) îmân eden bir kavmi, Allah'a ve O'nun Resûl'üne karşı gelenlere muhabbet duyar bulamazsın. Ve onların babaları, oğulları, kardeşleri veya kendi aşiretleri olsa bile. İşte onlar ki, (Allah) onların kalplerinin içine îmânı yazdı. Ve onları, Kendinden bir ruh ile destekledi. Ve onları, altından nehirler akan cennetlere dahil edecek. Onlar orada ebediyyen kalacak olanlardır. Allah, onlardan razı oldu. Ve onlar da O'ndan (Allah'tan) razı oldular. İşte onlar, Allah'ın taraftarlarıdır. Gerçekten Allah'ın taraftarları, onlar, felâha erenler değil mi?” (Mücâdele 58/22)

Çünki onlar ALLAH celle celâluhu ve İmam-ı Mutlak ve Mürşid-i Mutlak MuhaMmed aleyhi's-selâma Teslim olmuşlar, İman etmişler, Tâbi olmuşlar ve itaat etmişlerdir. Tıpkı Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ZÂT-ı Şerifinde EMRolundukları gibi dosdoğru:

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ وَمَن تَابَ مَعَكَ وَلاَ تَطْغَوْاْ إِنَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ
Resim---
“Festekim kemâ umirte ve men tâbe meake ve lâ tatgav, innehu bi mâ ta’melûne basîr(basîrun): Artık sen, sana tövbe ederek, tâbî olanlarla birlikte emrolunduğun gibi istikamet üzere ol. Ve azgınlık yapmayın (aşırı gitmeyin). Muhakkak ki O, yaptıklarınızı görendir.” (Hûd 11/112)

Allah-u Teâlâ Âyet-i kerimesinde;

وَلَوْ شَاء رَبُّكَ لَجَعَلَ النَّاسَ أُمَّةً وَاحِدَةً وَلاَ يَزَالُونَ مُخْتَلِفِينَ
Resim---
“Ve lev şâe rabbuke le cealen nâse ummeten vâhideten ve lâ yezâlûne muhtelifîn(muhtelifîne): Ve Rabbin, şâyet dileseydi insanları tek bir ümmet yapardı. Oysa ihtilâflar devam edecek.” (Hûd 11/118)

إِلاَّ مَن رَّحِمَ رَبُّكَ وَلِذَلِكَ خَلَقَهُمْ وَتَمَّتْ كَلِمَةُ رَبِّكَ لأَمْلأنَّ جَهَنَّمَ مِنَ الْجِنَّةِ وَالنَّاسِ أَجْمَعِينَ
Resim---
“İllâ men rahime rabbuk (rabbuke), ve li zâlike halakahum, ve temmet kelimetu rabbike le emleenne cehenneme minel cinneti ven nâsi ecmaîn(ecmaîne): Rabbinin rahmet ettiği (Rahîm esmasıyla tecelli ederek rahmet nuru gönderdiği) kimseler (ihtilâfa düşmeyip Allah'a ulaşmayı dileyenler) hariç. Ve onları (insanları), bunun için (ihtilâfa düşenlerle düşmeyenleri ayırmak için) yarattı. Rabbinin (ihtilâfa düşenler yani Allah'a ulaşmayı dilemeyenler için) sözü tamamlandı: Cehennemi mutlaka tamamen insanlar ve cinlerle dolduracağım” (Hûd 11/119)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12888
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: HaSeD HASTALIĞI

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Ehl-i Beytim Nuh’un gemisi gibidir; ona binen kurtulur; uzak duran boğulup helâk olur.” buyurmuştur.
(Hâkim, Müstedrek, III, 151; İ. Ahmed, Müsned, III, 157; Tabarânî, el-Kebîr, No:2636-2638.)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Rabbim bana, Ehl-i Beytim içinde kim Allah’ın birliğini ve benim peygamberliğimi kabul ederse ona azab etmeyeceğini vaadetti.” buyurmuştur.
(Hâkim, Müstedrek, III, 150.)

İlmine ve Edebî Ahlâkına hayran olduğum Fahreddin Râzî kaddesallahu sırrahu, Tefsir-i Kebirinde:
“Bir kimse sağlam bir gemiye biner ve parlak yıldızlarla yönünü belirlerse, hedefine selâmet içinde ulaşır. Bunun gibi, biz ehl-i sünnet cemaati de Hz Peygamberin Ehl-i Beyt’inin muhabbet gemisine bindik ve gözlerimizi hidayet semasının yıldızlan olan Ashâb-ı Kirama diktik; böylece yol alıyoruz. Bu durumda Allah Teâlâ’dan ümidimiz bizleri dünya ve ahirette selâmete ulaştırmasıdır.” Buyurmaktadır.
(Râzî, Tefsir-i Kebir, XXVII, 143.)

Fırka-yı Nâciyyeyinin İrSALLci Sefiney-i Nâciyyesi bize, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin tek EmÂnetidir.. sanki cÂN CeRRyÂnımız Kur'ân-ı Kerim ve Kablosu Ehl-i Beyt aleyhumu's-selâm giBidir hamdolsun!.

Resim---Yezid İbnu Hayyan, Zeyd İbnu Erkam radıyallâhu anh'tan naklen anlatıyor:Rasûlullah aleyhi's-salâtu ve's-selâm buyurdular ki:"Haberiniz olsun! Ben size iki ağırlık bırakıyorum. Bunlardan biri ALLAHu Teâlâ'nın KİTABı'dır. O, ALLAH'ın (semâ-arz arasına uzanmış) ipi olup, kim ona tutunursa hidâyet üzere olur, kim de onu terkederse dalâlete düşer. İkincisi Itret'im, Ehl-i Beytim'dir." Biz, Zeyd İbnu Erkam'a sorduk:"Kadınları da EHL-İ BEYT'inden midir?" "Hayır! dedi, ALLAH'a yemin olsun, kadın bir müddet erkekle berâber olur. Sonra (kocası) onu boşar, o da babasına ve kavmine döner. "Rasûlullah aleyhissalâtu ve's-selâm'ın Ehl-i Beyt'i aslı ve kendinden sonra sadaka haram olan asâbesi'dir."

(Müslim, Fezailu's-Sahâbe 37, (2408)

Resim---“Zeyd ibn-u-Erkâm radiyallâhu anhu’dan Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “Ben size temessük edip (tutunup) sıkı sarıldığınız takdirde dalâlete (sapıklığa) düşmekten korunacağınız iki şey (emânet) bırakıyorum: Bunlardan biri diğerinden daha büyüktür: Kitâbullah. Bu, semâdan arza uzanan ALLAH’ın ipidir. Diğeri Ehl-i Beytim olan yakınlarımdır. Bu iki şey, Kevser Havzının başında buluncaya kadar birbirlerinden ayrılmayacaktır. Bu iki şey hakkında benden sonra nasıl davranacağınıza iyi bakın.”
(Kütüb-i Sitte, Muhtasar C.12/499)

Resim---“Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Ey Müslümanlar! Ben ancak bir insanım! Rabbimin elçisi gelip de ona icabet etmem yakındır. Ben size iki kıymetli ve ağır şey bırakıyorum. Onlar birbirinden ayrılamaz. Eğer bunlara uyarsanız yolunuzu sapıtmazsınız. Bu iki kıymetli şeyden biri içinde Nur ve doğru yol bulunan Allah’ın Kitabı'dır ki O’nun gökten yere sarkıtılmış ipidir. Ona tutulan doğru yolu bulur Ondan ayrılan sapar. Diğeri de Ehl-i Beyt-i Itret’imdir. Ehl-i Beyt’im hakkında sizi uyarırım; Ehl-i Beyt’im hakkında sizi uyarırım; Ehl-i Beyt’im hakkında sizi uyarırım!" buyurdu.
(Sahih-i Müslim 2: 325; Tirmizi H. No: 4036 4038; İ.Hanbel Müsned 5: 182 189 3: 26.)

Kelâmullah keremince Onlar o kimselerdir ki;

لَا تَجِدُ قَوْمًا يُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ يُوَادُّونَ مَنْ حَادَّ اللَّهَ وَرَسُولَهُ وَلَوْ كَانُوا آبَاءهُمْ أَوْ أَبْنَاءهُمْ أَوْ إِخْوَانَهُمْ أَوْ عَشِيرَتَهُمْ أُوْلَئِكَ كَتَبَ فِي قُلُوبِهِمُ الْإِيمَانَ وَأَيَّدَهُم بِرُوحٍ مِّنْهُ وَيُدْخِلُهُمْ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُمْ وَرَضُوا عَنْهُ أُوْلَئِكَ حِزْبُ اللَّهِ أَلَا إِنَّ حِزْبَ اللَّهِ هُمُ الْمُفْلِحُونَ
Resim---“Lâ tecidu kavmen yû’munûne billâhi vel yevmil âhîri yuvâddûne men hâddallâhe ve resûlehu ve lev kânû âbâehum ve ebnâehum ve ihvânehum ev aşîretehum, ulâike ketebe fî kulûbihimul îmâne ve eyyedehum bi rûhin minhu, ve yudhıluhum cennâtin tecrî min tahtihâl enhâru hâlidîne fîhâ, radıyallâhu anhum ve radû anhu, ulâike hizbullâh(hizbullâhi), e lâ inne hizbullâhi humul muflihûn(muflihûne): Allah'a ve ahiret gününe (ölmeden önce Allah'a ulaşmaya) îmân eden bir kavmi, Allah'a ve O'nun Resûl'üne karşı gelenlere muhabbet duyar bulamazsın. Ve onların babaları, oğulları, kardeşleri veya kendi aşiretleri olsa bile. İşte onlar ki, (Allah) onların kalplerinin içine îmânı yazdı. Ve onları, Kendinden bir ruh ile destekledi (orada eğitilmiş olan, devrin imamının ruhu onların başlarının üzerine yerleşir). Ve onları, altından nehirler akan cennetlere dahil edecek. Onlar orada ebediyyen kalacak olanlardır. Allah, onlardan razı oldu. Ve onlar da O'ndan (Allah'tan) razı oldular. İşte onlar, Allah'ın taraftarlarıdır. Gerçekten Allah'ın taraftarları, onlar, felâha erenler değil mi?”
(Mücâdele 58/22)

Çünki onlar ALLAH celle celâluhu ve İmam-ı Mutlak ve Mürşid-i Mutlak MuhaMmed aleyhi's-selâma Teslim olmuşlar, İman etmişler, Tâbi olmuşlar ve itaat etmişlerdir. Tıpkı Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ZÂT-ı Şerifinde EMRolundukları gibi dosdoğru:

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ وَمَن تَابَ مَعَكَ وَلاَ تَطْغَوْاْ إِنَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ
Resim---“Festekim kemâ umirte ve men tâbe meake ve lâ tatgav, innehu bi mâ ta’melûne basîr(basîrun): Artık sen, sana tövbe ederek, tâbî olanlarla birlikte emrolunduğun gibi istikamet üzere ol. Ve azgınlık yapmayın (aşırı gitmeyin). Muhakkak ki O, yaptıklarınızı görendir.”
(Hûd 11/112)

Allah-u Teâlâ Âyet-i kerimesinde;

وَلَوْ شَاء رَبُّكَ لَجَعَلَ النَّاسَ أُمَّةً وَاحِدَةً وَلاَ يَزَالُونَ مُخْتَلِفِينَ
Resim---“Ve lev şâe rabbuke le cealen nâse ummeten vâhideten ve lâ yezâlûne muhtelifîn(muhtelifîne): Ve Rabbin, şâyet dileseydi insanları tek bir ümmet yapardı. Oysa ihtilâflar devam edecek.”
(Hûd 11/118)

إِلاَّ مَن رَّحِمَ رَبُّكَ وَلِذَلِكَ خَلَقَهُمْ وَتَمَّتْ كَلِمَةُ رَبِّكَ لأَمْلأنَّ جَهَنَّمَ مِنَ الْجِنَّةِ وَالنَّاسِ أَجْمَعِينَ
Resim---“İllâ men rahime rabbuk(rabbuke), ve li zâlike halakahum, ve temmet kelimetu rabbike le emleenne cehenneme minel cinneti ven nâsi ecmaîn(ecmaîne): Rabbinin rahmet ettiği (Rahîm esmasıyla tecelli ederek rahmet nuru gönderdiği) kimseler (ihtilâfa düşmeyip Allah'a ulaşmayı dileyenler) hariç. Ve onları (insanları), bunun için (ihtilâfa düşenlerle düşmeyenleri ayırmak için) yarattı. Rabbinin (ihtilâfa düşenler yani Allah'a ulaşmayı dilemeyenler için) sözü tamamlandı: Cehennemi mutlaka tamamen insanlar ve cinlerle dolduracağım”
(Hûd 11/119)

İnsanoğlunun kendisine tanınan İMKÂNla KULLuk İmtihÂNında -> KûN feyeKûN -> OL-ÂN OYUNUnda hakkı DUYup Hayra UYmayı TERCİH edenler için;
İnsanları Allah ve Resul’üne dâvet edip gönüllerine Allah ve Resul’ünün muhabbetini sokmaya MuhaMMedî Gayret göstererek
BİZ BİR-İZ RAVZAsında RIZauLLaha toplamaya-CEMM’e MuhaMMedî Hasbî Hizmetçi olan bu gönüllü bu tâife için;


Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Ümmetimden bir tâife, kıyamet kopuncaya kadar Allah’ın yardımı ile muzaffer olmakta devam edecek, muhalefette bulunanlar onlara zarar veremeyecektir.” Buyurmuştur.
(Tirmizî)

Yukarda geçen Hadis-i Şerifi önemi gereği başka kaynaklardan verelim:

عن جابر بن عبدالله قال كنا جلوسا عند النبي صلى الله عليه وسلم فخط خطا هكذا أمامه فقال: هذا سبيل الله عز وجل وخط خطا عن يمينه وخط خطا عن شماله وقال هذه سبل الشيطان ثم وضع يده في الخط الأوسط ثم تلا هذه الآية :
وَ أَنَّ هَـذَا صِرَاطِي مُسْتَقِيماً فَاتَّبِعُوهُ وَلاَ تَتَّبِعُواْ السُّبُلَ فَتَفَرَّقَ بِكُمْ عَن سَبِيلِهِ ذَلِكُمْ وَصَّاكُم بِهِ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ

Resim--- Câbir İbni Abdillah radiyallahu anhu: Bir gün Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in yanında otururken parmağı ile kumlar üzerine bir çizgi çekti, sonra : “İşte bu Allah’ın dosdoğru yoludur” dedi. Daha sonra o çizginin sağına ve soluna çizgiler çizdi ve tekrar şöyle buyurdu: Bu da şeytanın yoludur, bunların her birinin kavşağında bir şeytan oturuyor ve o yollara davet ediyor “Ve daha sonra Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şu âyet-i celîleyi okudu:


وَأَنَّ هَذَا صِرَاطِي مُسْتَقِيمًا فَاتَّبِعُوهُ وَلاَ تَتَّبِعُواْ السُّبُلَ فَتَفَرَّقَ بِكُمْ عَن سَبِيلِهِ ذَلِكُمْ وَصَّاكُم بِهِ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ
Resim---Ve enne hâzâ sırâtî mustekîmen fettebiûh(fettebiûhu), ve lâ tettebiûs subule fe teferreka bikum an sebîlih(sebîlihi), zâlikum vassâkum bihî leallekum tettekûn(tettekûne): Ve muhakkak ki; bu, Benim mustakîm olan yolumdur. Öyleyse ona tâbî olun. Ve (başka) yollara tâbî olmayın ki; o taktirde sizi, onun yolundan ayırır. İşte böyle size onunla vasiyet etti(emretti). Umulur ki böylece siz takva sahibi olursunuz.”
(En’âm 6/153)
(Darimî, Sünen 1.c. 208.n – İ. Ahmed, Müsned 1 / 435 – 465 - Hakim : 2 / 318 - M. Zevaid : 7 / 22 - Es – Sünne :16 .17. n; Bezzâr : 2210 –2211)

İslâm Milleti için Sırat-ı Mustakîm budur.. Onun bunun uydurduğu asla değildir.
İmanda ve Amelde Sünnatullah ve Sünnet-i Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemi İzlemektir..

O halde kimlerdir Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem YOLunca Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin ÇİZdiği YOLda YÜRÜyen Fırka-yı Nâciyye YOLcuları?.

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:


ما أنا عليه اليوم وأصحابي
Resim--- “Onlar, bu gün benim ve ashabımın yolunda yürüyenlerdir “ buyurmuştur.

(Hakim, 1 / 129 – 444.n)

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:

قال العرباض : رسول اللّه صلى اللّه عليه وسلم قال :........... أوصيكم بتقوى اللّه والسمع والطاعة ، وإن عبداً حبشيّاً فإِنه من يعش منكم بعدي فسيرى اختلافاً كثيرا ، فعليكم بسنتي وسنة الخلفاء المهديِّين الراشدين تمسكوا بها وعضُّوا عليها بالنَّواجذ، وإياكم ومحدثات الأمور، فإِنَّ كلَّ محدثةٍ بدعةٌ، وكلُّ بدعةٍ ضلالةٌ .

Resim---Ben size Allah’tan korkmanızı ve dinleyip itaat etmenizi emrediyorum. İçinizde yaşayanlar ileride bir çok ihtilaflarla karşılaşacaklardır. Sizler, benim ve benden sonraki raşid halifelerin yolundan ayrılmayın. O yola azı dişlerinizle sımsıkı sarılın. Sonradan meydana gelen işlerden sakının, çünkü bunlar bid’at’tır. Ve her bid’at dee dalalettir.”

(İrbad bin Sariye radiyallahu anhu’dan; Ebu Davud , 5.C.4607.n ; İbni Mâce; 1. Cilt 42.n ; Tirmizî : 4. Cilt 2815.no)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12888
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: HaSeD HASTALIĞI

Mesaj gönderen kulihvani »

Fırka-yı Nâciyyeyinin İrSALLci Sefine-yi Nâciyyesi bize, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin tek EmÂnetidir.. sanki cÂN CeRRyÂnımız Kur'ân-ı Kerim ve Kablosu Ehl-i Beyt aleyhumu's-selâm giBidir hamdolsun!.

Resim---Yezid İbnu Hayyan, Zeyd İbnu Erkam radıyallâhu anh'tan naklen anlatıyor: Rasûlullah aleyhi's-salâtu ve's-selâm buyurdular ki:"Haberiniz olsun! Ben size iki ağırlık bırakıyorum. Bunlardan biri ALLAHu Teâlâ'nın KİTABı'dır. O, ALLAH'ın (semâ-arz arasına uzanmış) ipi olup, kim ona tutunursa hidâyet üzere olur, kim de onu terkederse dalâlete düşer. İkincisi Itret'im, Ehl-i Beytim'dir." Biz, Zeyd İbnu Erkam'a sorduk:"Kadınları da EHL-İ BEYT'inden midir?" "Hayır! dedi, ALLAH'a yemin olsun, kadın bir müddet erkekle berâber olur. Sonra (kocası) onu boşar, o da babasına ve kavmine döner. "Rasûlullah aleyhissalâtu ve's-selâm'ın Ehl-i Beyt'i aslı ve kendinden sonra sadaka haram olan asâbesi'dir."
(Müslim, Fezailu's-Sahâbe 37, (2408)

Resim---“Zeyd ibn-u-Erkâm radiyallâhu anhu’dan Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “Ben size temessük edip (tutunup) sıkı sarıldığınız takdirde dalâlete (sapıklığa) düşmekten korunacağınız iki şey (emânet) bırakıyorum: Bunlardan biri diğerinden daha büyüktür: Kitâbullah. Bu, semâdan arza uzanan ALLAH’ın ipidir. Diğeri Ehl-i Beytim olan yakınlarımdır. Bu iki şey, Kevser Havzının başında buluncaya kadar birbirlerinden ayrılmayacaktır. Bu iki şey hakkında benden sonra nasıl davranacağınıza iyi bakın.”
(Kütüb-i Sitte, Muhtasar C.12/499)

Resim---“Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Ey Müslümanlar! Ben ancak bir insanım! Rabbimin elçisi gelip de ona icabet etmem yakındır. Ben size iki kıymetli ve ağır şey bırakıyorum. Onlar birbirinden ayrılamaz. Eğer bunlara uyarsanız yolunuzu sapıtmazsınız. Bu iki kıymetli şeyden biri içinde Nur ve doğru yol bulunan Allah’ın Kitabı'dır ki O’nun gökten yere sarkıtılmış ipidir. Ona tutulan doğru yolu bulur Ondan ayrılan sapar. Diğeri de Ehl-i Beyt-i Itret’imdir. Ehl-i Beyt’im hakkında sizi uyarırım; Ehl-i Beyt’im hakkında sizi uyarırım; Ehl-i Beyt’im hakkında sizi uyarırım!" buyurdu.
(Sahih-i Müslim 2: 325; Tirmizi H. No: 4036 4038; İ.Hanbel Müsned 5: 182 189 3: 26.)


Kelâmullah keremince Onlar o kimselerdir ki;

لَا تَجِدُ قَوْمًا يُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ يُوَادُّونَ مَنْ حَادَّ اللَّهَ وَرَسُولَهُ وَلَوْ كَانُوا آبَاءهُمْ أَوْ أَبْنَاءهُمْ أَوْ إِخْوَانَهُمْ أَوْ عَشِيرَتَهُمْ أُوْلَئِكَ كَتَبَ فِي قُلُوبِهِمُ الْإِيمَانَ وَأَيَّدَهُم بِرُوحٍ مِّنْهُ وَيُدْخِلُهُمْ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُمْ وَرَضُوا عَنْهُ أُوْلَئِكَ حِزْبُ اللَّهِ أَلَا إِنَّ حِزْبَ اللَّهِ هُمُ الْمُفْلِحُونَ
Resim---
“Lâ tecidu kavmen yû’munûne billâhi vel yevmil âhîri yuvâddûne men hâddallâhe ve resûlehu ve lev kânû âbâehum ve ebnâehum ve ihvânehum ev aşîretehum, ulâike ketebe fî kulûbihimul îmâne ve eyyedehum bi rûhin minhu, ve yudhıluhum cennâtin tecrî min tahtihâl enhâru hâlidîne fîhâ, radıyallâhu anhum ve radû anhu, ulâike hizbullâh(hizbullâhi), e lâ inne hizbullâhi humul muflihûn(muflihûne): Allah'a ve ahiret gününe (ölmeden önce Allah'a ulaşmaya) îmân eden bir kavmi, Allah'a ve O'nun Resûl'üne karşı gelenlere muhabbet duyar bulamazsın. Ve onların babaları, oğulları, kardeşleri veya kendi aşiretleri olsa bile. İşte onlar ki, (Allah) onların kalplerinin içine îmânı yazdı. Ve onları, Kendinden bir ruh ile destekledi. Ve onları, altından nehirler akan cennetlere dahil edecek. Onlar orada ebediyyen kalacak olanlardır. Allah, onlardan razı oldu. Ve onlar da O'ndan (Allah'tan) razı oldular. İşte onlar, Allah'ın taraftarlarıdır. Gerçekten Allah'ın taraftarları, onlar, felâha erenler değil mi?” (Mücâdele 58/22)

Çünki onlar ALLAH celle celâluhu ve İmam-ı Mutlak ve Mürşid-i Mutlak MuhaMmed aleyhi's-selâma Teslim olmuşlar, İman etmişler, Tâbi olmuşlar ve itaat etmişlerdir. Tıpkı Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ZÂT-ı Şerifinde EMRolundukları gibi dosdoğru:

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ وَمَن تَابَ مَعَكَ وَلاَ تَطْغَوْاْ إِنَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ
Resim---
“Festekim kemâ umirte ve men tâbe meake ve lâ tatgav, innehu bi mâ ta’melûne basîr(basîrun): Artık sen, sana tövbe ederek, tâbî olanlarla birlikte emrolunduğun gibi istikamet üzere ol. Ve azgınlık yapmayın (aşırı gitmeyin). Muhakkak ki O, yaptıklarınızı görendir.” (Hûd 11/112)

Allah-u Teâlâ Âyet-i kerimesinde;

وَلَوْ شَاء رَبُّكَ لَجَعَلَ النَّاسَ أُمَّةً وَاحِدَةً وَلاَ يَزَالُونَ مُخْتَلِفِينَ
Resim---
“Ve lev şâe rabbuke le cealen nâse ummeten vâhideten ve lâ yezâlûne muhtelifîn(muhtelifîne): Ve Rabbin, şâyet dileseydi insanları tek bir ümmet yapardı. Oysa ihtilâflar devam edecek.” (Hûd 11/118)

إِلاَّ مَن رَّحِمَ رَبُّكَ وَلِذَلِكَ خَلَقَهُمْ وَتَمَّتْ كَلِمَةُ رَبِّكَ لأَمْلأنَّ جَهَنَّمَ مِنَ الْجِنَّةِ وَالنَّاسِ أَجْمَعِينَ

Resim---
“İllâ men rahime rabbuk (rabbuke), ve li zâlike halakahum, ve temmet kelimetu rabbike le emleenne cehenneme minel cinneti ven nâsi ecmaîn(ecmaîne): Rabbinin rahmet ettiği (Rahîm esmasıyla tecelli ederek rahmet nuru gönderdiği) kimseler (ihtilâfa düşmeyip Allah'a ulaşmayı dileyenler) hariç. Ve onları (insanları), bunun için (ihtilâfa düşenlerle düşmeyenleri ayırmak için) yarattı. Rabbinin (ihtilâfa düşenler yani Allah'a ulaşmayı dilemeyenler için) sözü tamamlandı: Cehennemi mutlaka tamamen insanlar ve cinlerle dolduracağım” (Hûd 11/119)

İnsanoğlunun kendisine tanınan İMKÂNla KULLuk İmtihÂNında -> KûN feyeKûN -> OL-ÂN OYUNUnda hakkı DUYup Hayra UYmayı TERCİH edenler için;
İnsanları Allah ve Resul’üne dâvet edip gönüllerine Allah ve Resul’ünün muhabbetini sokmaya MuhaMMedî Gayret göstererek BİZ BİR-İZ RAVZAsında RIZauLLaha toplamaya-CEMM’e MuhaMMedî Hasbî Hizmetçi olan bu gönüllü bu tâife için;


Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Ümmetimden bir tâife, kıyamet kopuncaya kadar Allah’ın yardımı ile muzaffer olmakta devam edecek, muhalefette bulunanlar onlara zarar veremeyecektir.” Buyurmuştur.
(Tirmizî)

Yukarda geçen Hadis-i Şerifi önemi gereği başka kaynaklardan verelim:


عن جابر بن عبدالله قال كنا جلوسا عند النبي صلى الله عليه وسلم فخط خطا هكذا أمامه فقال: هذا سبيل الله عز وجل وخط خطا عن يمينه وخط خطا عن شماله وقال هذه سبل الشيطان ثم وضع يده في الخط الأوسط ثم تلا هذه الآية :
وَ أَنَّ هَـذَا صِرَاطِي مُسْتَقِيماً فَاتَّبِعُوهُ وَلاَ تَتَّبِعُواْ السُّبُلَ فَتَفَرَّقَ بِكُمْ عَن سَبِيلِهِ ذَلِكُمْ وَصَّاكُم بِهِ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ

Resim--- Câbir İbni Abdillah radiyallahu anhu: Bir gün Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in yanında otururken parmağı ile kumlar üzerine bir çizgi çekti, sonra : “İşte bu Allah’ın dosdoğru yoludur” dedi. Daha sonra o çizginin sağına ve soluna çizgiler çizdi ve tekrar şöyle buyurdu:“Bu da şeytanın yoludur, bunların her birinin kavşağında bir şeytan oturuyor ve o yollara davet ediyor “Ve daha sonra Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şu âyet-i celîleyi okudu:


وَأَنَّ هَذَا صِرَاطِي مُسْتَقِيمًا فَاتَّبِعُوهُ وَلاَ تَتَّبِعُواْ السُّبُلَ فَتَفَرَّقَ بِكُمْ عَن سَبِيلِهِ ذَلِكُمْ وَصَّاكُم بِهِ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ
Resim---
Ve enne hâzâ sırâtî mustekîmen fettebiûh(fettebiûhu), ve lâ tettebiûs subule fe teferreka bikum an sebîlih(sebîlihi), zâlikum vassâkum bihî leallekum tettekûn(tettekûne): Ve muhakkak ki; bu, Benim mustakîm olan yolumdur. Öyleyse ona tâbî olun. Ve (başka) yollara tâbî olmayın ki; o taktirde sizi, onun yolundan ayırır. İşte böyle size onunla vasiyet etti(emretti). Umulur ki böylece siz takva sahibi olursunuz.” (En’âm 6/153)
(Darimî, Sünen 1.c. 208.n – İ. Ahmed, Müsned 1 / 435 – 465 - Hakim : 2 / 318 - M. Zevaid : 7 / 22 - Es – Sünne :16 .17. n; Bezzâr : 2210 –2211)

İslâm Milleti için Sırat-ı Mustakîm budur.. Onun bunun uydurduğu asla değildir.
İmanda ve Amelde Sünnatullah ve Sünnet-i Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemi İzlemektir..

O halde kimlerdir Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem YOLunca Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin ÇİZdiği YOLda YÜRÜyen Fırka-yı Nâciyye YOLcuları?.


Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:

ما أنا عليه اليوم وأصحابي
Resim---“Onlar, bu gün benim ve ashabımın yolunda yürüyenlerdir “ buyurmuştur.

(Hakim, 1 / 129 – 444.n)

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:

قال العرباض : رسول اللّه صلى اللّه عليه وسلم قال :........... أوصيكم بتقوى اللّه والسمع والطاعة ، وإن عبداً حبشيّاً فإِنه من يعش منكم بعدي فسيرى اختلافاً كثيرا ، فعليكم بسنتي وسنة الخلفاء المهديِّين الراشدين تمسكوا بها وعضُّوا عليها بالنَّواجذ، وإياكم ومحدثات الأمور، فإِنَّ كلَّ محدثةٍ بدعةٌ، وكلُّ بدعةٍ ضلالةٌ .
Resim---Ben size Allah’tan korkmanızı ve dinleyip itaat etmenizi emrediyorum. İçinizde yaşayanlar ileride bir çok ihtilaflarla karşılaşacaklardır. Sizler, benim ve benden sonraki raşid halifelerin yolundan ayrılmayın. O yola azı dişlerinizle sımsıkı sarılın. Sonradan meydana gelen işlerden sakının, çünkü bunlar bid’at’tır. Ve her bid’at de dalalettir.”
(İrbad bin Sariye radiyallahu anhu’dan; Ebu Davud , 5.C.4607.n ; İbni Mâce; 1. Cilt 42.n ; Tirmizî : 4. Cilt 2815.no)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12888
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: HaSeD HASTALIĞI

Mesaj gönderen kulihvani »

HASED İle İlgili Âyetler:

وَدَّ كَثِيرٌ مِّنْ أَهْلِ الْكِتَابِ لَوْ يَرُدُّونَكُم مِّن بَعْدِ إِيمَانِكُمْ كُفَّاراً حَسَدًا مِّنْ عِندِ أَنفُسِهِم مِّن بَعْدِ مَا تَبَيَّنَ لَهُمُ الْحَقُّ فَاعْفُواْ وَاصْفَحُواْ حَتَّى يَأْتِيَ اللّهُ بِأَمْرِهِ إِنَّ اللّهَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ
Resim---
“Vedde kesîrun min ehlil kitâbi lev yeruddûnekum min ba’di îmânikum kuffârâ(kuffâran), HASEDen min indi enfusihim min ba’di mâ tebeyyene lehumul hakk(hakku), fa’fû vasfehû hattâ ye’tiyallâhu bi emrih(emrihî), innallâhe alâ kulli şey’in kadîr(kadîrun).: Ehli kitaptan çoğu, hak kendilerine apaçık beyan olduktan sonra, nefslerindeki HASEDten dolayı, sizi îmânınızdan sonra küfre döndürebilmeyi (fıska düşürmeyi) isterler. Artık, Allah (bu husustaki) emrini getirinceye kadar bağışlayın ve hoşgörün. Muhakkak ki Allah, herşeye kaadirdir.” (Bakara 2/109)

كَانَ النَّاسُ أُمَّةً وَاحِدَةً فَبَعَثَ اللّهُ النَّبِيِّينَ مُبَشِّرِينَ وَمُنذِرِينَ وَأَنزَلَ مَعَهُمُ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ لِيَحْكُمَ بَيْنَ النَّاسِ فِيمَا اخْتَلَفُواْ فِيهِ وَمَا اخْتَلَفَ فِيهِ إِلاَّ الَّذِينَ أُوتُوهُ مِن بَعْدِ مَا جَاءتْهُمُ الْبَيِّنَاتُ بَغْيًا بَيْنَهُمْ فَهَدَى اللّهُ الَّذِينَ آمَنُواْ لِمَا اخْتَلَفُواْ فِيهِ مِنَ الْحَقِّ بِإِذْنِهِ وَاللّهُ يَهْدِي مَن يَشَاء إِلَى صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ
Resim---
“Kânen nâsu ummeten vâhıdeten fe beasallâhun nebiyyîne mubeşşirîne ve munzirîne, ve enzele meahumul kitâbe bil hakkı li yahkume beynen nâsi fî mâhtelefû fîh(fîhi), ve mâhtelefe fîhi illellezîne ûtûhu min ba’di mâ câethumul beyyinâtu bagyen beynehum, fe hedâllâhullezîne âmenû li mâhtelefû fîhi minel hakkı bi iznih(iznihî), vallâhu yehdî men yeşâu ilâ sırâtın mustakîm(mustakîmin).: İnsanlar bir tek ümmetti. Sonra Allah, müjdeleyici ve uyarıcı peygamberler beas etti (gönderdi). Ve onlarla birlikte, insanların aralarında, ayrılığa düştükleri şey hakkında hüküm vermeleri için hak ile kitap indirdi. Kendilerine (apaçık) beyyineler (belgeler) geldikten sonra kendi aralarındaki çekememezlik (ve HASED yüzünden) onun hakkında ayrılığa düşenler, kendilerine (kitap) verilenlerden başkası değildir . Bu sebeple âmenû olan (Allah'a ulaşmayı dileyen) o kimselerin, haktan yana ayrılığa düştükleri şeyi (hidayeti) açıklamaları için Allah, Kendi izniyle onları hidayete erdirdi. Ve Allah, dilediği kimseyi Sıratı Mustakîm'e ulaştırır.” (Bakara 2/213)

أَمْ يَحْسُدُونَ النَّاسَ عَلَىٰ مَا آتَاهُمُ اللَّهُ مِنْ فَضْلِهِ ۖ فَقَدْ آتَيْنَا آلَ إِبْرَاهِيمَ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَآتَيْنَاهُمْ مُلْكًا عَظِيمًا
Resim---
“Em yahsudûne-nnâse ‘alâ mâ âtâhumu(A)llâhu min fadlih(i)(s) fekad âteynâ âle ibrâhîme-lkitâbe velhikmete veâteynâhum mulken ‘azîmâ(n): Yoksa onlar, Allah'ın kendi fazlından insanlara verdiklerini mi kıskanıyorlar? Doğrusu biz, İbrahim ailesine kitabı ve hikmeti verdik; onlara büyük bir mülk de verdik.” (Nisâ 4/54)

الَّذِينَ يَبْخَلُونَ وَيَأْمُرُونَ النَّاسَ بِالْبُخْلِ وَيَكْتُمُونَ مَا آتَاهُمُ اللّهُ مِن فَضْلِهِ وَأَعْتَدْنَا لِلْكَافِرِينَ عَذَابًا مُّهِينًا
Resim---
“Ellezîne yebhalûne ve ye’murûnen nâse bil buhli ve yektumûne mâ âtâhumullâhu min fadlıhî. Ve a’tednâ lil kâfirîne azâben muhînâ(muhînen).: Onlar ki, cimrilik ederler ve insanlara cimriliği emrederler. Ve Allah'ın kendilerine fazlından verdiği şeyi gizlerler. Ve kâfirler için “alçaltıcı azap” hazırladık.” (Nisâ 4/37)

وَإِنِ امْرَأَةٌ خَافَتْ مِن بَعْلِهَا نُشُوزًا أَوْ إِعْرَاضًا فَلاَ جُنَاْحَ عَلَيْهِمَا أَن يُصْلِحَا بَيْنَهُمَا صُلْحًا وَالصُّلْحُ خَيْرٌ وَأُحْضِرَتِ الأَنفُسُ الشُّحَّ وَإِن تُحْسِنُواْ وَتَتَّقُواْ فَإِنَّ اللّهَ كَانَ بِمَا تَعْمَلُونَ خَبِيرًا
Resim---
“Ve in imraetun hâfet min ba’lihâ nuşûzen ev ı’râdan fe lâ cunâha aleyhimâ en yuslıhâ beynehumâ sulhâ(sulhan). Ves sulhu hayr(hayrun). Ve uhdıratil enfusuş şuhh(şuhha). Ve in tuhsinû ve tettekû fe innallâhe kâne bi mâ ta’melûne habîrâ(habîran).: Ve şâyet bir kadın kocasının ilgisizliğinden veya ondan yüz çevirmesinden korkarsa, artık ikisinin arasında sulh (anlaşma) yapılarak ıslah edilmesinde (uzlaşmasında) onların ikisine de bir günah yoktur ve sulh (anlaşma) daha hayırlıdır. Nefsler cimriliğe (kıskançlığa ve hırsa) hazır kılınmıştır (meyilli yaratılmıştır). Ve eğer ihsanla davranır ve takva sahibi olursanız, o taktirde, muhakkak ki Allah, yaptıklarınızdan haberdar olandır.” (Nisâ 4/128)

أَشِحَّةً عَلَيْكُمْ فَإِذَا جَاء الْخَوْفُ رَأَيْتَهُمْ يَنظُرُونَ إِلَيْكَ تَدُورُ أَعْيُنُهُمْ كَالَّذِي يُغْشَى عَلَيْهِ مِنَ الْمَوْتِ فَإِذَا ذَهَبَ الْخَوْفُ سَلَقُوكُم بِأَلْسِنَةٍ حِدَادٍ أَشِحَّةً عَلَى الْخَيْرِ أُوْلَئِكَ لَمْ يُؤْمِنُوا فَأَحْبَطَ اللَّهُ أَعْمَالَهُمْ وَكَانَ ذَلِكَ عَلَى اللَّهِ يَسِيرًا
Resim---
“Eşıhhaten aleykum fe izâ câel havfu reeytehum yenzurûne ileyke tedûru a’yunuhum kellezî yugşâ aleyhi minel mevt(mevti), fe izâ zehebel havfu selekûkum bi elsinetin hıdâdin eşıhhaten alel hayr(hayrı), ulâike lem yu’minû fe ahbetallâhu a’mâlehum, ve kâne zâlike alallâhi yesîrâ(yesîren).: Size karşı cimridirler. Fakat korku gelince, ölümden dolayı üstüne baygınlık çökmüş kimse gibi gözleri dönmüş olarak sana baktıklarını görürsün. Hayra karşı, keskin dilleri ile (yaralayıcı sözlerle) sizi incitirler. İşte onlar mü'min değildirler. Bu sebeple Allah, onların amellerini heba etti (yok etti). Ve işte bu, Allah'a göre çok kolay oldu.” (Ahzab 33/19)

قُلْ أَعُوذُ بِرَبِّ الْفَلَقِ
Resim---
“Kul eûzu bi rabbil felak(felakı).: De ki: “Ben, Felâk'ın Rabbine sığınırım.” (Felâk 113/1)

مِن شَرِّ مَا خَلَقَ
Resim---
“Min şerri mâ halak(halaka).: Yarattıklarının şerrinden.” (Felâk 113/2)

وَمِن شَرِّ غَاسِقٍ إِذَا وَقَبَ
Resim---
“Ve min şerri gâsikın izâ vekab(vekabe).: Ve karanlığı çöktüğü zaman gecenin şerrinden.” (Felâk 113/3)

وَمِن شَرِّ النَّفَّاثَاتِ فِي الْعُقَدِ
Resim---
“Ve min şerrin neffâsâti fîl ukad(ukadi). : Ve düğümlere üfleyenlerin şerrinden.” (Felâk 113/4)

وَمِن شَرِّ حَاسِدٍ إِذَا حَسَدَ
Resim---
“Ve min şerri hâsidin izâ HASED(hasede).: Ve HASED ettiği zaman, HASED edenin şerrinden.” (Felâk 113/5)
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9091
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Re: HaSeD HASTALIĞI

Mesaj gönderen nur-ye »

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Size ümem-i kadime hastalığı sirayet etti: Bu, hased ve buğzdur. Bu kazıyıcıdır. Bilesiniz; kazıyıcı derken saçı kazır demiyorum; o dini kazıyıcıdır.
Nefsimi kudret edlinde tutan Zât-ı Zülcelâl'e yemin ederim, sizler iman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız. Birbirinizi sevmeye yardımcı olacak şeyi haber vereyim mi; aranızda selâmı yaygınlaştırınız
."

(Zübeyr radiyallahu anh’dan; Tirmizî, Sıfatu'l- Kıyâme 57)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12888
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: HaSeD HASTALIĞI

Mesaj gönderen kulihvani »

HASED İle İlgili Bazı Hadis-i Şerifler:

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Hasedden kaçının. Çünkü o, ateşin odunu -râvi dedi ki: Veya kuru otu- yiyip tükettiği gibi, bütün hayırları yer tüketir." buyurdu
(Ebu Hüreyre radiyallahu anh’dan; Ebu Dâvud, Edeb 52, (4903)

HASED (çekememezlik) hayırları yer, bitirir, tıpkı ateşin odunu yiyip tükettiği gibi. Sadaka hataları söndürür, tıpkı suyun ateşi söndürmesi gibi. Namaz müminin nurudur. Oruç ateşe karşı perdedir.

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Her hata ve günahın esası olan şu üç şeyden korunun: Kibirden sakının; çünkü şeytanı Adem’e secde etmemeye sevk eden kibirdi. İhtirastan sakının; zira Adem’i cennette ağaçtan yemeye sevk eden hırstı. HASEDten de sakının; çünkü Adem’in iki oğlundan birini, öbürünü katletmeye HASED sevk etmiştir.”
(İbni Asakir)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Şu iki kişi dışında hiç kimseye gıpta etmek caiz değildir: Biri Allah’ın kendisine verdiği hikmetle hükmeden ve bunu başkasına da öğreten hikmet sahibi kimse. Diğeri de Allah’ın kendisine verdiği malı hak yolda sarf eden zengin kimse.”
(Buharî, Müslim)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Size ümem-i kadime hastalığı sirayet etti: Bu, HASED ve buğzdur. Bu kazıyıcıdır. Bilesiniz; kazıyıcı derken saçı kazır demiyorum. O dini kazıyıcıdır. Nefsimi kudret elinde tutan Zât-ı Zülcelâl'e yemin ederim, sizler iman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız. Birbirinizi sevmeye yardımcı olacak şeyi haber vereyim mi: Aranızda selâmı yaygınlaştırın." buyurdu.
(Zübeyr radiyallahu anh’dan; Tiırmizî, Sıfatu'1-Kıyâme 57, (2512).

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "İki kişiye karşı HASED caizdir: Birincisi o kimsedir ki, Allah kendisine Kur'ân-ı Kerim'i nasib etmiştir, o da onu, gece ve gündüz boyu ikame eder. İkincisi de o kimsedir ki, Allah Teâla ona mal vermiştir de o da gece ve gündüz (hak yolda) infak eder." buyurdu
(Abdullah b. Ömer radiyallahu anh’dan; Buhârî, Fedâilu'l-Kur'ân 20, Tevlıid 45; Müslim, Mûsâfrin 266 (815); Tirmizî, Bir 24, (1937).

HASED kalbin en büyük hastalıklarından biridir. Kalbi kemirir ve o insanı etkisi altına alır. HASEDçiyi memnun etmek mümkün olmaz. Çünkü o ancak nimetin zevâli ile razı olur.
HASEDçi zalimdir, gaddardır, onda iyi huylar durmaz. O, Allah’ın taksimine razı olmaz, nimeti yok etmek için başvurmadık çare bırakmaz. Ne kendisi rahat eder, ne de başkasına huzur verir. HASED, HASEDçiyi maddeten ve manen yer bitirir. HASEDçinin alâmeti, yanındaki kimseye yaltaklanmak, ayrıldığı zaman onu gıybet etmek, felakete uğradığı vakit şamata ve sevinç gösterileri yapmaktır.
Kötü huylar arasında HASEDten daha adil olanı yoktur. Zira kıskançlık, HASED edilenden önce HASED edeni mahveder. HASEDçinin şerrinden selamette kalmak isteyen Allah’a sığınmalıdır.
Derler ki, Allah bir kuluna merhametsiz bir düşman musallat kılmak istediği zaman, HASEDçisini başına bela kılar.


Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “İnsanların gizli şeylerini araştırmayın, kusurlarını görmeyin, düşmanlık ve HASED etmeyin, birbirinizi kardeş gibi sevin, çekiştirmeyin. Müslüman Müslümanın kardeşidir, ona zulmetmez, yardım eder. Onu, kendinden aşağı görmez.” buyurdu.
(Buharî)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Müminin kalbinde imanla HASED bir arada bulunmaz.” buyurdu.
(Beyhekî)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Müslüman hayırlı olur. HASED edince hayır kalmaz.” buyurdu.
(Taberanî)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “HASEDten kurtulmak zordur. HASED ettiğiniz kimseyi incitmeyiniz!” buyurdu.
(İ. Ahmed, Müsned)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “HASEDten sakınınız! Ateş odunu yakıp yok ettiği gibi, HASED de hasenatı yok eder.”
(Ebu Davud)

HASED, başkasının sahip olduğu maddî veya manevî bir imkanın yok olmasını istemektir. Dilimizde kıskançlık ve çekememezlik diye ifade edilen HASED, kalbe ait ayıplanmış-kötülenmiş bir vasıftır.

Kur'an-ı kerîm, bu menfi tutumun kişi ve toplumların imanî boyutunu zedeleyebileceğini şöyle vurgulamaktadır:


وَدَّ كَثِيرٌ مِنْ أَهْلِ الْكِتَابِ لَوْ يَرُدُّونَكُمْ مِنْ بَعْدِ إِيمَانِكُمْ كُفَّارًا حَسَدًا مِنْ عِنْدِ أَنْفُسِهِمْ مِنْ بَعْدِ مَا تَبَيَّنَ لَهُمُ الْحَقُّ ۖ فَاعْفُوا وَاصْفَحُوا حَتَّىٰ يَأْتِيَ اللَّهُ بِأَمْرِهِ ۗ إِنَّ اللَّهَ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ
Resim---“Vedde keśîrun min ehli-lkitâbi lev yeruddûnekum min ba’di îmânikum kuffâran haseden min ‘indi enfusihim min ba’di mâ tebeyyene lehumu-lhakk(u)(s) fa’fû vesfehû hattâ ye/tiya(A)llâhu bi-emrih(i)(s) inna(A)llâhe ‘alâ kulli şey-in kadîr(un): Kitap Ehlinden çoğu, kendilerine gerçek (hak) apaçık belli olduktan sonra, nefislerini (kuşatan) kıskançlıktan dolayı, imanınızdan sonra sizi inkâra döndürmek arzusunu duydular. Fakat, Allah'ın emri gelinceye kadar onları bırakın ve (onlara ne sözle, ne de eylemle) ilişmeyin. Hiç şüphesiz Allah, her şeye güç yetirendir.” (Bakara 2/109)

Âyet-i kerîme, bilhassa yahûdilerin Müslümanları imandan vazgeçirme yönündeki isteklerinin altında HASED duygusunun yattığını açıkça belirtmektedir.

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Bir kulun kalbinde îmânla HASED bir arada bulunmaz" buyurdu.
(Nesâî, Cihâd, 8.)


Dinimizde kötü huylardan biri olarak addedilen hasedin yasaklandığını belirten pek çok delil bulunmaktadır. Bir âyet-i kerîme'de:

وَلَا تَتَمَنَّوْا مَا فَضَّلَ اللَّهُ بِهِ بَعْضَكُمْ عَلَىٰ بَعْضٍ ۚ لِلرِّجَالِ نَصِيبٌ مِمَّا اكْتَسَبُوا ۖ وَلِلنِّسَاءِ نَصِيبٌ مِمَّا اكْتَسَبْنَ ۚ وَاسْأَلُوا اللَّهَ مِنْ فَضْلِهِ ۗ إِنَّ اللَّهَ كَانَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمًا
Resim---“Velâ tetemennev mâ faddala(A)llâhu bihi ba’dakum ‘alâ ba’d(in)(c) lirricâli nasîbun mimmâ-ktesebû velinnisâ-i nasîbun mimmâ-ktesebn(e)(c) ves-elû(A)llâhe min fadlih(i)(k) inna(A)llâhe kâne bikulli şey-in ‘alîmâ(n): Allah'ın kendisiyle kiminizi kiminize göre üstün kıldığı şeyi (malı) temenni etmeyin. Erkeklere kazandıklarından pay (olduğu gibi), kadınlara da kazandıklarından pay vardır. Allah'tan onun fazlını (ihsanını) isteyin. Gerçekten, Allah her şeyi bilendir.” (Nisâ 4/32)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Birbirinize HASED etmeyinız, alış verişte müşteri kızıştırmayınız, birbirinize buğz etmeyiniz, birbirinizden yüz çevirmeyiniz!... Ey Allah'ın kulları! kardeş olunuz! Müslüman müslümanın kardeşidir: Ona zulmetmez, onu yardımsız bırakmaz, onu küçük görmez. (Göğsüne işâret ederek) Takvâ buradadır, takvâ buradadır, takvâ buradadır! Kişiye kötülük olarak müslüman kardeşini hor görmesi yeter. Her Müslümanın kanı, malı ve namusu diğer müslümana haramdır. Allah, sizin bedenlerinize ve sûretlerinize değil, ancak kalplerinize bakar." buyurdu.
(Müslim, Birr, 32-33)


HASEDin haram kılınması ve kötü karşılanmasının sebebi, HASEDçinin itirazının ve muhalefetinin gerçekte Allah'a karşı olmasıdır. Çünkü insana her türlü nimeti, mevki ve makamı, üstünlüğü ve hayrı veren Allah Teâlâ'dır. O hâlde bir kimsenin sahip olduğu nimetlere karşı HASED etmek, kıskançlık beslemek, Allah'ın iradesine müdahale anlamına gelir. Yukarıda naklettiğimiz, kulun kalbinde îmânla HASEDin bir arada bulunamayacağını beyan eden hadîs-i şerîfte de bu duruma işaret edilmektedir. Ayrıca HASEDin zararı da HASEDçiden başkasına değildir. Zira îmân, kalbe huzur ve sükûn verirken HASED, gönlün sıkıntıya düşmesine sebep olmaktadır. Bunun yanında kalplerini îmânla süsleyen hakiki mü'minlerin HASED gibi kötü bir huydan kurtulmuş olacağını da söylemek mümkündür.

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Şimdi buraya cennet ehlinden bir şahıs gelecek!" buyurdu. Tam o esnada nalinlerini sol eline almış, sakalından abdest suları damlayan Ensar'dan bir adam geldi. Ertesi gün Peygamberimiz bu sözü tekrarladığı sırada yine aynı şahıs aynı şekilde çıkageldi. Üçüncü gün de benzer durum tekrar etti. Allah Resûlü oradan kalkınca Abdullah bin Amr adamı takip etti ve ona: “Babamla münakaşa ettim ve üç gün eve gitmemeye yemin ettim. Bu müddet içinde beni misafir edebilir misin?” dedi. O zat da kabul etti. Bunun üzerine Abdullah, onun evinde üç gece misafir oldu. Fakat adamın geceleyin ibadete kalktığını görmedi. Onun sadece yatağında sağa sola dönerken Allah Teâlâ'yı zikrettiğini, tekbir getirdiğini, vakit girince de sabah namazına kalktığını gördü. Abdullah bin Amr devamla diyor ki: “Ondan güzel ve hayırlı sözden başka bir şey işitmedim. Fakat bu üç gece geçince yaptığı amelleri biraz küçümser gibi oldum. Ona: “Ey Allah'ın kulu! Doğrusunu söylemek gerekirse babamla benim aramda bir dargınlık ve kırgınlık mevcut değildi. Ancak Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'den üç gün üst üste: "Şimdi cennet ehlinden biri çıkıp gelecek!" buyurduğunu işittik. Her üçünde de sen çıkıp geldin. Bu yüzden senin yanında kalarak amellerini görüp, ben de senin gibi yapayım istedim. Ne var ki senin çok amel işlediği görmedim. Acaba, seni Peygamberimizin buyurduğu mertebeye ulaştıran sebep nedir, dedim. O da: “Benim hâlim senin gördüğünden ibarettir” dedi. Sonra dönüp gitmek üzere iken beni geri çağırdı ve şöyle dedi: “Benim hâlim senin gördüğünden ibarettir. Ancak kalbimde herhangi bir MÜSLÜMANA karşı HİLE yoktur. Allah Teâlâ'nın kendisine iyilikler ihsan ettiği bir kimseye de HASED etmem.” Bunun üzerine Abdullah bin Amr şöyle dedi: “İşte seni bu dereceye ulaştıran, bizim kolay kolay başaramadığımız bu husûsiyettir.
(İbn-i Hanbel, Müsned, III, 166)


İslâm ahlakıyla ilgili eserlerde HASED hastalığının ilim ve amelle tedavi edileceği belirtilmektedir. Şöyle ki ilim sayesinde kişi bu duygunun mahiyeti hakkında bilgi edinir. Amelle de HASED duygusuna yol açan sebeplerin aksi istikametindeki davranışlara kendini zorlayarak kıskançlık temayüllerini ortadan kaldırır veya hafifletir, ya da bu temayüllerin baskısından kurtulma imkanına kavuşur. Zira âyet ve hadislerin dikkat çektiği üzere HASED fiilin değil kalbin niteliğidir. Dolayısıyla insan, içindeki HASED duygusuna rağmen, düşünce ve davranışlarını bu duygunun etkisinde kalmadan dinin gerekli gördüğü ölçüler içerisinde düzenlemeye gayret etmelidir.

Diğer taraftan bir yönüyle HASEDe benzeyen ancak dinimizde meşru sayılan bir başka duygu daha vardır ki bu gıbtadır. Gıbta, bir kişinin, hayır işleyen ve iyilikler yapan bir kimsenin elindeki nimetin yok olmasını düşünmeden, aynı imkâna sahip olmayı arzu etmesi demektir. Bir nevi "hayırda yarış yapma" diyebileceğimiz bu duruma Kur'ân-ı Kerîm " Yarışanlar onda (hayırda) yarışıp dursunlar" (el-Mutaffifîn 83/26) âyetiyle dikkat çekmektedir.


Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "(Bilhassa) şu iki kimseye gıpta edilmelidir: Biri, Allah'ın kendisine verdiği malı hak yolunda harcayıp tüketen kimse, diğeri, Allah'ın kendisine verdiği ilimle yerli yerince hükmeden ve onu başkalarına öğreten kimse." buyurdu.(Buhârî, İlim 15; Müslim, Müsâfirîn, 268) buyrularak ilim ve infak gibi hayır işlerinde bizzat gıpta edilmesi istenmiştir.

İyilik ve Allah'a itaat yolunda yarışılması böyle teşvik edilirken, kötülük, bencillik ve kıskançlık hususundaki yarışlar Peygamber Efendimiz'in
"lâ-tenâfesû: Dünyaya bağlanarak bir şeyin yalnız sizde bulunmasını istemeyiniz" (Müslim, Birr, 31) hadisiyle yasaklanmaktadır.

Öte yandan HASED eden kimsenin şerrinden korunmak için bazı tedbirlerin alınması gerekir. Bir kısım âyetlere dayanarak bu tedbirlerden bazısını şöyle zikredebiliriz:


1) HASEDçinin şerrinden Allah'a sığınmak:

"HASED ettiğinde HASEDçinin şerrinden sabahın Rabbine sığınırım" (el-Felak, 113/5) âyet -i kerîmesinden bu hususa vurgu yapılmaktadır.

2) Sabr etmek ve takvaya yönelmek: Nitekim Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:


إِنْ تَمْسَسْكُمْ حَسَنَةٌ تَسُؤْهُمْ وَإِنْ تُصِبْكُمْ سَيِّئَةٌ يَفْرَحُوا بِهَا ۖ وَإِنْ تَصْبِرُوا وَتَتَّقُوا لَا يَضُرُّكُمْ كَيْدُهُمْ شَيْئًا ۗ إِنَّ اللَّهَ بِمَا يَعْمَلُونَ مُحِيطٌ
Resim---“İn temseskum hasenetun tesu/hum ve-in tusibkum seyyi-etun yefrahû bihâ(s) ve-in tasbirû vetettekû lâ yadurrukum keyduhum şey-â(en)(c) inna(A)llâhe bimâ ya’melûne muhît(un):"Size bir iyilik dokunsa, bu onları tasalandırır. Başınıza bir musibet gelse, buna da sevinirler. Eğer sabreder ve takva sahibi olursanız, onların hilesi size hiçbir zarar vermez." (Al-i İmrân 3/120)

3) Mümkün olduğu kadar ihsan ve ikramda bulunarak HASEDçinin zararından korunmak, HASEDçi ve muzır kimselerin kalblerindeki kötülük ateşini onlara iyilik ederek söndürmek. Âyet-i kerîmelerde şöyle buyrulmaktadır:

أُولَٰئِكَ يُؤْتَوْنَ أَجْرَهُمْ مَرَّتَيْنِ بِمَا صَبَرُوا وَيَدْرَءُونَ بِالْحَسَنَةِ السَّيِّئَةَ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنْفِقُونَ
Resim---“Ulâ-ike yu/tevne ecrahum merrateyni bimâ saberû veyedraûne bilhaseneti-sseyyi-ete vemimmâ razeknâhum yunfikûn(e): İşte onlar; sabretmeleri dolayısıyla ecirleri iki defa verilir ve onlar kötülüğü iyilikle uzaklaştırıp kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak ederler.” (Kasas, 28/54)

وَلَا تَسْتَوِي الْحَسَنَةُ وَلَا السَّيِّئَةُ ۚ ادْفَعْ بِالَّتِي هِيَ أَحْسَنُ فَإِذَا الَّذِي بَيْنَكَ وَبَيْنَهُ عَدَاوَةٌ كَأَنَّهُ وَلِيٌّ حَمِيمٌ
Resim---“Velâ testevî-lhasenetu velâ-sseyyi-e(tu)(c) idfa’ billetî hiye ahsenu fe-iżâ-lleżî beyneke ve beynehu ‘adâvetun ke-ennehu veliyyun hamîm(un): İyilikle kötülük eşit olmaz. Sen, en güzel olan bir tarzda (kötülüğü) uzaklaştır; o zaman, (görürsün ki) seninle onun arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki sıcak bir dost(un) oluvermiştir.” (Fussilet 41/34)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12888
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: HaSeD HASTALIĞI

Mesaj gönderen kulihvani »


Hased pisliği insan içinde en gizli ve kötülüklerin baş üreticisi-anası kaynaktır..
Allah Dostları kaddesallahu sırrahum bu uğurda soyut somut çok çabalar harcadılar ve hamdolsun harcamaktalar.. Müslümanların en tehlikeli kalb hastalığı, gizli şirkin anası Hasedin tedavisi ancak EvliyâULLAH-ALLAH Dostlarının Duâsı ve edebiyle mümkündür.. Onlar Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin Rüşd Rehberleri Halka Hasbî Hizmetçileridir ve Onlar ki;
EvliyâULLAH bu günkü gibi petrol yeşili giyecekler içinde benlik derdinde olanlar değil,
ÜMMet-i MuhaMMEdin bu ÇAĞdaki HAKKı DUYuş HAYRa UYuş ANAhtarlarıdır.


Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Size en hayırlılarınızı haber vermeyeyim mi?” (Sahâbeler): “Evet (bildir yâ Rasûlallah)!” dediler. (Rasûlullah): “Görüldükleri zaman Allah hatıra gelen kimselerdir…” buyurmuştur.
(Esmâ binti Yezîd radiyallahu anhâ’dan; Buhârî, el-Edebu’l-Mufred, Bâbu’n-Nemmâm, c.1, s.168, h.no:323)

Resim---İbn-i Abbâs radiyallahu anhümâdan;rivayet etti ki Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selleme : “Yâ Rasûlallah! Arkadaşlık yaptıklarımızın hangisi daha hayırlıdır?” denildi. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Görülmesi size Allah’ı hatırlatan, konuşması ilminizi artıran, ameli size âhireti hatırlatan kimsedir.” buyurdu.
(Ebû Ya’lâ, Müsned, c.2, s.432, h.no:2431)

EvliyâULLAH, bu ÇAĞın DİRİden DİRİye MuhaMMEdî Gayret-Merhamet-MuhaBBet-Hakikat zİNCİRidirler. Sırf ALLAH celle celâluhu İÇin SEVerler ve İŞ İşlerler:

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Allah'ın kullarından öyle insanlar vardır ki, onlar ne peygamberlerdir, ne de şehitlerdir. (Ancak) kıyamet günü peygamberler ve şehitler Allah Teâlâ katındaki (üstün) mevkileri dolayısıyla onlara gıpta ederler.” (Sahâbeler): “Yâ Rasûlallah! Bize onların kim olduğunu bildir?!” dediler. (Rasûlullah): “Onlar, aralarında alıp verdikleri bir mal ve akrabalık olmadığı halde Allah'ın ruhu (Kur’ân’ı) ile birbirlerini seven kimselerdir. Vallahi onların yüzleri nurdur ve onlar nur üzerindedirler. İnsanlar korktuğu zaman onlar korkmaz, insanlar üzüldüğü zaman onlar üzülmez.” buyurdu ve:
أَلا إِنَّ أَوْلِيَاء اللّهِ لاَ خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلاَ هُمْ يَحْزَنُونَ
Resim---“E lâ inne evlîyâ allâhi lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn: Haberiniz olsun; Allah'ın velileri, onlar için korku yoktur, mahzun da olmayacaklardır.”
(Yûnus, 10/62) âyetini okudu.
(Ömer b. el-Hattâb radiyallahu anhu’dan; Ebû Dâvûd, Buyû’ 78)

Buyrulan “gıbta” hased Pisliğinden değil de ÜMMeti-i MuhaMMEdin HAYRda yarış MİSSliğindendir elbette..

EvliyâULLAH, SEVmemesi de livechiilah-ALLAH celle celâluhu içindir:


Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Kul, Allah Teâlâ için sevip Allah için buğzedinceye kadar sarih imana müstehak olamaz. Allah Tebârake ve Teâlâ için sevip Allah Tebârake ve Teâlâ için buğzettiği zaman, muhakkak Allah’tan velîliğe (yakınlığa) müstehak olur. (Allah Teâlâ şöyle buyurdu): Muhakkak kullarımdan velîlerim ve mahlûkatımdan sevdiklerim o kimselerdir ki, benim zikrimle hatırlanırlar ve (ben de) onların hatırlanmasıyla zikredilirim.

(Amr b. Cemûh radiyallahu anhu’dan; İ. Ahmed b. Hanbel, Müsned, s.1090, h.no:15634)

Kur'ân-ı Kerîm'imizin EMRiyle, Teslim olmaya, Îman etmeye, Tâbi olup İtâat etmeye Muhtaç-Mecbur-Me’mur ve Mahkum olduğumuz şu hayatımızda izafî Sıhhat ve VAKT sahibliğimizde EvliyâULLAH kaddesallahu sırrahumun, ÜMMet-i MuhaMMED MUHİTine ÇAĞın SEVGİ MERKEZi oluşları;
MuRaDullahı, EMRullahı, Sünnetullahı, şimdi şuÂNda Şe’ÂNullahta bi’z- ZÂTihi Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemden el VeDÛD CÛDunda DUYuş-UYuş Şefaat Şereflerindendir:


قُلْ إِن كُنتُمْ تُحِبُّونَ اللّهَ فَاتَّبِعُونِي يُحْبِبْكُمُ اللّهُ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَاللّهُ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
Resim---Kul in kuntum tuhibbûnallâhe fettebiûnî yuhbibkumullâhu ve yagfir lekum zunûbekum, vallâhu gafûrun rahîm: (Rasûlüm), De ki: "Eğer siz Allah'ı SEViyorsanız bana uyunuz-tâbi olunuz; Allah da sizi SEVsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah bağışlayandır, esirgeyendir."
(Âl-i İmrân 3/31)

El Vedûdü :
Resim

er RahîM:
Resim

El Gâfuru:
Resim

EvliyâULLAH, Kur'ân-ı Kerimdeki Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin 4 ANA GÖREVini, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ADına, Hesabına ve Şerefine, ÜMMet-i MuhaMMede, MuhaMMedî İlim-Edeb-İrfÂN-ERkÂNı Tâlim-Terbiye yani Öğretim-Eğitimi ANA kAYNağından Akıtan ÇEŞMEleridir..

İnsanları ceheNNeMdem KAÇmaya -> ceNNetler KOŞmaya çAĞırıken Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin Ezel-Ebed El ÂN CÂRİ 4 İlahî Görevi Kur'ân-ı KerimimİZde:


1- Şeriat-ı MuhaMMedîyyede TEBLİĞ olup, Beden ve Aklen Rüşde eren, hür olan her İnsanın Kur’ân-ı Kerimde ALLAH celle celâlihunun: Allah ve REsûlune TeSLİm Olunuz! Buyrukları: Âl-i İmrân 3/20; Ahzâb 33/56..

2- Tarikat-ı MuhaMMedîyyede TENZİR OLUP, doğrudan NEFSe Kur’ân-ı Kerimde ALLAH celle celâlihunun: Allah ve REsûlune İMAN EDiniz! Buyrukları: A'raf 7/158; Nur 24/47, 62; Fetih 48/9, 13; Hucurât 49/15; Hadid 57/7, 19, 21; Mücâdile 58/4; Saff 61/11..

3- Mârifet-i MuhaMMedîyyede TEBŞİR olup, doğrudan NEFSe Kur’ân-ı Kerimde ALLAH celle celâlihunun: Allah ve REsûlune TÂBİ OLunuz! Buyrukları: Âl-İ İmrân 3/172; Enfâl 8/24..

4- Hakikat-ı MuhaMMedîyyede TEŞHİD-Şahid olmak olup, doğrudan NEFSe Kur’ân-ı Kerimde ALLAH celle celâlihunun: Allah ve REsûlune İTÂAT EDiniz! Buyrukları: Âl-İ İmrân 3/32, 132; Nisâ 4/13, 59, 69, 80; Mâide 5/92; Enfâl 8/1, 20, 46; Tevbe 9/71; Nûr 24/47, 52, 54; Ahzâb 33/31, 33, 66, 71; Muhammed 47/33; Feth 48/17; Hucûrat 49/14; Mücâdile 58/13; Tegâbûn 64/12..

Zavallı Nefsimin;
ASLen-ZÂTen ALLAH celle celâluhuya ait “BENlik-Tevhid DAVAsı” ndan,
EMRen-fASLen Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemle ait “BİZlik-Tevhid DÂVETi”nden vaz geçip,
AYNen-Fiilen KUL olarak Muhtaç, Mecbur, Me’mur ve Mahkum olduğum MuhaMMedî DUÂ DURağında KALarak,
Ham AKLımın İKİlik ŞEY-t-ÂNlığının, Hizbu’ş-Şeytanlığından ve Evliyâu’ş- Şeytanlığından ALLAHu zü’l- ceLÂLe sığınırım inşae ALLAHu Teâlâ..

Es SALLât ü ve’s- SELLâm Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemle, ve O’na Teslim OLup, İman EDip, Tâbi Olup, İtâat EDen Müslim, Mü’min, Velîyullah ve Ehlullaha olsun dâimen Ebeden inşae ALLAHu Teâlâ..
Resim
Cevapla

“Divanında Muhammedi Tasavvuf” sayfasına dön