ŞEYH HAMDİ VELİ (SOMUNCU BABA) ks. DAN...

Şeyh Hamidî Veli Aksarayî (Somuncu Baba) hayatı ve eserleri.
Cevapla
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

ŞEYH HAMDİ VELİ (SOMUNCU BABA) ks. DAN...

Mesaj gönderen Hakan »

Biz ol Uşşak-ı serbâziz
Akıl, rüşd bize yâr olmaz
Mey-i aşk ile sermestiz
Bize hergis humâr olmaz!.

Diriyiz dâim, ölmeyiz
Karanlıklarda kalmayız
Çürüyüp toprak olmayız
Bize leyl-ü-nehâr olmaz!.

...

Bırak Ey Hamidâ varı
Görsem desen sen ol yârı
Göricek ol tecallâyı
Ondan özge kemâl olmaz!.


Rüşd: Doğru yol bulup bağlanmak. Hak yolunda salabet, metanet ve kemal-i isabetle dosdoğru gitmek. * Hayra isabet etmek. * Büluğa ermek. * İstikamette olmak. Dinine ve malına zarar gelecek şeyi bilmek, doğru düşünmek. * Kişinin akıl ve idraki kavi ve tedbiri metin olmak.
Mey-i aşk: Aşk şarabı.
Sermest: f. Başı dönmüş, kendinden geçmiş.
Hergis: herkes.
Humâr: Sarhoşluk veren ve haram olan içkiden sonra gelen baş ağrısı. * Sersemlik. * Bir şeyin acısı burnundan gelmesi.
Leyl-ü-nehâr: Gece gündüz.
Göricek: görünce.. gördükten sonra.
Özge: Bilinenden ayrı, değişik, farklı, başka.
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: ŞEYH HAMDİ VELİ (SOMUNCU BABA) ks. DAN...

Mesaj gönderen Hakan »

Aşktı beni benden eden, aşktı beni ben eden. Yandım yakıldım. Çamurdum can oldum. Hamurdum nan oldum. Yürek alevsiz yanar, ocak ateşsiz. İnsan, ateşi; aşk, insanı yakar. Nanı ateş pişirir insanı aşk.
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: ŞEYH HAMDİ VELİ (SOMUNCU BABA) ks. DAN...

Mesaj gönderen Hakan »

Aşk, defterde kitap sayfalarında yazılı değildir. Aşk, kendinde kendini bilmek, ateş içinde kalem olmaktır.
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: ŞEYH HAMDİ VELİ (SOMUNCU BABA) ks. DAN...

Mesaj gönderen Hakan »

Biraz nazarın var ise gözünden uykuyu gider.
Bu, aşk derdinin sofrasına bir dâvettir.
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: ŞEYH HAMDİ VELİ (SOMUNCU BABA) ks. DAN...

Mesaj gönderen Hakan »

Beyazıd Hazretleri şöyle der: Kalbime bir süvari gibi indim. Bütün ellerimle hakkın kapısını çaldım, belâ eliyle çalmadıkça bu kapı açılmadı.

Bela eli ne demek?

Canın minneti altında kalmadan, canla değil aşkla diri olmaktır. Sefadan cefa çekip cefadan sefa duymaktır. âşıklar sevgiliden gelen bela ve mihnete âşık olmuşlardır.
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: ŞEYH HAMDİ VELİ (SOMUNCU BABA) ks. DAN...

Mesaj gönderen Hakan »

Kayseri'den çıkıp Aksaray'a gidiyorduk. İrili ufaklı ağaçların kenarlarına dizildiği yollardan ilerliyorduk. Nihayet önümüzü kesen ırmağı geçince etrafta gördüklerimizden sorarak Melih Mahmut Zaviyesine ulaşmıştık. (Halen darphane kalıntısı olarak bilinir) Sabah namazını Ulucami de kılmaktı isteğim. Kimseyi bilmediğim, kimsenin de beni bilmediği sadece mevlamla hemhal öylece bir namaz kılmanın gönül memnuniyetiyle mihrabın yanındaki minberin sağına oturdum.
...

Medresenin Başmüderrisi Mahmut Mazdekâni Hazretleri beni medresenin fırınında vazifelendirmişti.
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: ŞEYH HAMDİ VELİ (SOMUNCU BABA) ks. DAN...

Mesaj gönderen Hakan »

Babam her zaman "Gitmeden gelinmez oğlum. Ölmeden olunmaz. Gurbetin hüznünü tatmayan, kavuşmanın sevincini yaşayamaz. Sen arayansın. Gitmeden bulunmaz git bul ki ateş tabiatın yansın." derdi.
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: ŞEYH HAMDİ VELİ (SOMUNCU BABA) ks. DAN...

Mesaj gönderen Hakan »

Aslında biz hepimiz can denizinin içindeyiz Böyle olmasa gönül denizinden birbiri ardınca dalgalar gelir miydi? Biz bu manevi zevkleri duyabilir miydik?
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: ŞEYH HAMDİ VELİ (SOMUNCU BABA) ks. DAN...

Mesaj gönderen Hakan »

Şam'da Hankah-ı Beyazıd'da kaldğım zamanda, tenhalara gitmeyi arzuluyordu gönlüm. En çok keyif aldığım ve yalnızlığımı yaşadığım yerlerin başında mezarlıklar gelirdi. Şam'ın Ervah kabristanında gönlüme, ölülerin yattığı yer değil dirilerin beklediği yer gibi bir duygu dolar, adeta ruhum yeniden dirilirdi.

Ervah, ruhlar demektir. Ruh ölen değil bekleyendir. Dünyada sayılıdır ervahlar. Biri burada Şam'da, biri Cennetül Baki'dir Medine'de. Diğeri Rumdadır. Aksaray karyesinde...
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: ŞEYH HAMDİ VELİ (SOMUNCU BABA) ks. DAN...

Mesaj gönderen Hakan »

Bilirsin ki gecenin en karanlık olduğu an aydınlığın en yakın olduğu andır.
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: ŞEYH HAMDİ VELİ (SOMUNCU BABA) ks. DAN...

Mesaj gönderen Hakan »

Hicret hiç bitmez. Her daim oradan oraya deveran eder. Kur'an-ı Kerim bir kez inmedi. Asırlardır durmadan iner durur. Gece her gün hicret eder. Gündüz her gece... Ayın hicreti aylar sürer. Hilalden dolunaya, dolunaydan hilale...
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: ŞEYH HAMDİ VELİ (SOMUNCU BABA) ks. DAN...

Mesaj gönderen Hakan »

İnsanlar namazı bir yük gibi kılıyorlar. İbadetleri bir vazifeyi yerine getirip sorumluluktan kurtulma niyetiyle yapıyorlar. Oysa ibadet yükü sırtından atmak değil bizzat yüke sırt olmaktır.
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: ŞEYH HAMDİ VELİ (SOMUNCU BABA) ks. DAN...

Mesaj gönderen Hakan »

Seni yeniden yoğurmayan amel, amel değil demek ki.
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: ŞEYH HAMDİ VELİ (SOMUNCU BABA) ks. DAN...

Mesaj gönderen Hakan »

Gönlüm bu aşk ateşiyle her ne kadar yanıyorsa da mecazi bir şeyin sevgisiyle değil mutlak güzellik sahibi Allah cc. için yanıyor.
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: ŞEYH HAMDİ VELİ (SOMUNCU BABA) ks. DAN...

Mesaj gönderen Hakan »

Çok kimse yoktan var edenin bizi var ederken kalbimize koyduğu aşkın izini süren ve bir yol arayan yitik bir derviş olduğumuzu bilmez.
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: ŞEYH HAMDİ VELİ (SOMUNCU BABA) ks. DAN...

Mesaj gönderen Hakan »

Bu yol, bilmiyorum yoludur. Bu yola girenin zikri bilmiyorum demektir. İnsanın içinde yankılanıp duran pek çok ses vardır. O sesler gizli yolculuklarını sürdürür ve bir gün mutlaka karşına çıkarlar.
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: ŞEYH HAMDİ VELİ (SOMUNCU BABA) ks. DAN...

Mesaj gönderen Hakan »

Aşk ki ancak yanmakla ölçülür. Yok olmakla doğrulanır. Ateş aşka, yok olmak cana misaldir.
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: ŞEYH HAMDİ VELİ (SOMUNCU BABA) ks. DAN...

Mesaj gönderen Hakan »

Senden dolu iki cihan
Oldum zuhurundan nihan
Ger bulayam seni ayan
Ya Rab n'ola halüm benüm?

Dilde kanaat olmaya
Züht ile taat olmaya
Senden hidayet olmaya
Ya Rab n'ola halüm benüm?

Şol gün ki mizan kurula
Hak kapusunda durula
Halayık oda sürüle
Ya Rab n'ola halüm benüm?

Ağlarım işte zar ile
Kaldum diriğ ağyar ile
Bilişmedim sen yar ile
Ya Rab n'ola halüm benüm?

Hamidi'nin gözü yaşı
Doldurur dağ ile taşı
Bilmem n'idem garip başı
Ya Rab n'ola halüm benüm?
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: ŞEYH HAMDİ VELİ (SOMUNCU BABA) ks. DAN...

Mesaj gönderen Hakan »

Bizim gülşendeki güller
Dururlar taze solmazlar
Hazan olup dökülmezler
Zemistan ü bahar olmaz...
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: ŞEYH HAMDİ VELİ (SOMUNCU BABA) ks. DAN...

Mesaj gönderen Hakan »

Somuncu Baba'dan;

Mikat Sınırı: Bu sınırlar ilk şu olay ile belirlenmiştir; Âdem (a.s.) şeytanın şerrinden korkamaya başlayıp Allah'a sığınınca, Yüce Allah koruyucu melekler göndermiş ve bu melekler Mekke'yi her taraftan kuşatmışlardı. Melekler, Kâbe'nin çevresinde, nerelerde durmuşlarsa, oralar Mekke'nin Haremin sınırını oluşturmuştur. Bu sınırlar sonradan unutulmuş, bilinmez olmuş ancak Rasulullah (s.a.v.) Efendimiz sınırları, Cebrail (a.s.)'ın yardımıyla yeniden belirlemiştir.
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Re: ŞEYH HAMDİ VELİ (SOMUNCU BABA) ks. DAN...

Mesaj gönderen nur-ye »

http://www.muhammedinur.com/forum/viewt ... 82&t=11033

KulihvÂNi KEHF SoHBeTinden alıntıdır.

Resim

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e salâvât;

Resim

İnşâe ALLAHu’r- RAHMÂN biz, genellikle sohbetlerimizin başlarında bir salâvât işliyorduk bu epeyden beri aksadı.. Ama yine de şöyle bir giriş ve onun devamı olması için Şeyhu’l- Hazîn kaddesallahu sırrahu Hazretlerinin 12 beyitlik salâvâtının birinci kısmını okuyalım İnşâe ALLAH..

Şeyhu’l- Hazîn kaddesallahu sırrahu, 1819-1890 yıllarında yaşamış Abdulkadir Geylanî kaddesallahu sırrahu Efendimizin torunlarındandır. Siirt civarında yaşamıştır. iyi bir tahsil görmüştür. Bağdatta en büyük bir zât yetiştirmiştir kendisini.. Devrin en büyük insanlarından birisidir.. Meşhur insan diye biliniyor, anılıyor, kendisi özellikle tasavvufun hakikatı konusunda büyük bir zât..
Çocukları, torunları tarafından yolları yürütülmüştür.. Ancak pek çok yollar gibi, o yollar da neticede siyasete vs. bulaşmıştır..
Ama ALLAH celle celâlihu yardım etsin..
Siirtli Azîz Hocam Muhammed Sıddık kaddesallahu sırrahu da, Şeyhu’l- Hazîn kaddesallahu sırrahu'nun oğlu Şeyh Alaaddin kaddesallahu sırrahu tarafından yetiştirilmiş bir zât idi..

Şeyhu’l- Hazin Hazretleri 1819 yılında doğmuştur.
Miladi 1890-hicrî 1308’de vefât eden Şeyhü’l Hazîn kaddesallahu sırrahu, Sultan Abdulhamid devrinde hacca gitmiştir.. Büyük bir kervanla ve kalabalıkla gitmiştir.. Medine’ye ulaştıkları zaman kendisi girmemiştir.. Siiertli Hocamdan bildiğim kadarıyla pazartesi sabahı varmıştır ama, perşembe akşamına kadar Medine dışarılarda hurmalıklarda dolaşmıştır.. İnsanlar telâş etmişlerdir.. Sanki deli bir mecnun hali gibi hâl gözükmüştür.. 12 beyitlik "Gayatu’l- Hayrat" o’nun Salâvât-ı Şerifidir.. Bu salâvâtı Medine’de o hurma bahçeleri arasında, bizim tâbirimizle türkü çağırır gibi söylemiştir durmadan.. Ve pek çok insanın şehâdetiyle cuma sabah namazından önce, Mescid-i Nebî’den selâ edilerek okunmaya başlanmıştır..

Şeyh Muhammed Hazretleri Mescid-i Nebî’ye girdiğinde ise, bizzât insanlarca görüldüğü üzere Mescid-i Nebevî Türbedârı olan zât tarafından kapıda karşılanılmıştır.
İçeri girdiğinde Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e.: “Es Selâmu aleyküm yâ Ceddî!.:Es Selâm SANA OLsun Eyy ATAm!. ” buyurduğunda,
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin de: “Ve aleyküm es selâm yâ Şeyhu’l- Hazîn!.” buyurmuştur.
Esas ismi MuhaMMeddir ve o zamana kadar “Şeyhu’l- Hazin” diye bir kelime duyulmamıştır..

Ama, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin o mübârek sesi ve sözü duyulmuştur ve “Hazîn” ismini almıştır o gündür bu gündür.. Doğuda meşhurdur çocuklarına şeyhlerin ismi verilir.. Ama asla “Hazin” ismi verilmemiştir, verilenler de telef olmuştur yaşamamıştır.. Ve bu ismi kimseye verilememiştir..
Şehmuz “Şeh Musa” demektir.. Mardinli meşhur bir zâttır.. “Şeyh Musa”yı =>“Şehmuz” yapmışlardır ve bu ismi veriyorlar, güneydoğuda pek çok Şehmuz ismi vardır.. Fakat, "Şeyhu’l- Hazîn" ismi verilemez, verildiği takdirde zayiat olmuştur ve yaşamamışlardır..
Hazin, hüzünlü anlamında ya da hazine anlamında bir kelimedir..

Hazîn.: Hüzünlü. Keder meydana getiren. Acı uyandıran..
Hazin.: (Hızane. den) Hazine nâzırı. Bekçi.
Hazine.: Define. Kıymetli şeyleri saklayacak sağlam yer.

Şeyhü’l Hazîn kaddesallahu sırrahu Hazretlerinin bu salâvâtını vird edinmiş özellikle bizim yolumuzda olanlardan, bizden kadın erkek çekmektedirler ve çekerizz.. Antalya’da Yaşar can, mutlaka her sabah namazından önce çekmektedir çeken kızlarımız da vardır..
Meselâ Aksaray'da Hacı Mahmud ve Almanya'da Yiğenim Zehrâ onlardandır..

Ben kendimin de bizzât yaşadığım, Şeyhü’l Hazîn kaddesallahu sırrahu Hazretlerinin Gayatu’l- Hayrat Salâvât-ı Şerifi ile ilgili ilginç bir hatıram vardır..
Biz yaz aylarında Lara Sahilindeki DSİ Kampında, tahta barakalarda kalmaktaydı. Benim hazırladığım, Siirtli Hocamın Kitapları yeni basılmıştı ve yenilerini hazırlamakta idim..
Gayatu’l- Hayrat Salâvât-ı Şerifi’nin olduğu kısmı her gün okuyordum.. Vird edinmiştim..
Ama bir gün, bir cumartesi gecesi, çok sevdiğim bir kovboy filmi olduğu için okuyamadım, daha doğrusu vakit çok geçti, çok uykum vardı ve hemen uyumam lâzımdı.. Yattım.. Ama, ben tam uyumaya hazırlanırken içerde, iç odada ahşaptan yapılmış bir rafımız vardı, kendimiz yapmıştık tahtalardan felân.. Rafların üzerinde yanyana değil üst üste duran kitapların orta yerinde bulunan kitapların birazı gürültüyle döküldü.. Kalkıp koştum ki, Gayatu’l- Hayrat Salâvât-ı Şerifi olan kitap da düşmüş ve Şeyhu’l- Hazin Hazretlerinin salâvât sayfası açıktı.. Halbuki o yeni basılmış kitaptaki bu sayfayı insan eliyle açsa bile anında kapanmaktaydı.. Çünkü öyle bir ayrım yok, yeni basılmış bir kitap.. Ama o salâvât sayfası ayrık duruyordu.. Hemence abdest alıp salâvâtı ALLAH celle celâlihu’nun izniyle okudum..

Bir gün sonra Siirtli Hocamın meşhur ikindi sohbetine gittiğimde, MuhaMMed Sıddık kaddesallahu sırrahu Hocam sohbetine başlamadan önce her zaman yaptığı gibi bu salâvâtla başladı..
Sonra bana baktı ve gözlerinin içinden gülerek-gülümseyerek.: “Abdullatiiif gördün değil mi Mübârek Şeyhü’l Hazîn kaddesallahu sırrahu Hazretlerinin kendi salâvâtına sahıp çıkmasına ne dersin!?.” dedi.. Kimseler bir şey anlamadı ama benim feleğim şaştı ve anladım ki =>GÖRene VAR!. KÖRe=>Ne Var?!.

Biz bunları bizzat yaşadık ALLAH celle celâlihu rızası için söylüyorum.. Bunlar gerçekten HAYy insanlardır.. Bunlar için; yokluk, ölmek, doğmak yokktur!.

Bu gün cumâyı, Aksarayımızın gÖZ BeBeği Somuncu Babada kıldık.. her taraf dolu tâbi.. Her taraf cadde dolusu insan..Türbenin ve câmisinin önünden geçen yola halılar seriliyor, orda kılınıyor cumâ..

Yazıyor Levhada kapıdan girerken bilirsiniz:

Somuncu Babam kaddesallahu sırrahu, Nâz-NiYâZ NEFes’ine şöyle girer:


Biz ol uşşak-ı serbâzız
Akıl rüşd bize yâr olmaz..
Mey-i aşk ile sermestiz
Bize hergiz humâr olmaz..


Biz MuhaMMedî HAKk ÂŞIKLarız ki, Serbâzız/korkusuz, cesur, cesâretli, yiğitleriz..
Rüşdüne/Nakle ERmemiş Ham Akıl Mürşid bozuntularının verceği safsata ve hayale dayalı bilgilerine ihtiyacımız yoktur ve bize yâr olmaz..
Biz, Rüşde/Nakle ERmiş, NURLanmış, Silm Akıl ve VicdÂN Sâhibi; MuhaMMedî İlim, İrade, İdrak ve Fiilen İştirakte, Kendini ve RABBını BİLip-TANımakta =>MuhaMMedî Hasbî-Habibî Hizmetçilerle BİZ BİR-İZ Hamd OLsun!.

Biz, AŞKuLLAH’a yön BULuş Meylimizden dolayı SERmestiz/Başı dönmüş ve kendinden geçmiş hÂLdeyiz..
Bize asla ve asla HAKk TeÂLÂ AŞKından bAŞKa bir nesne/şeyy, humâr olmaz, kendimizden geçiremez..


Diriyiz dâim, ölmeyiz
Karanularda kalmayız
Çürüyüp toprak olmayız
Bize leyl ü nehâr olmaz..


Biz Ezel-Ebed ElHAYyu’l HUu OLan ALLAH celle celâlihu NÛRuyuz hep DİRİyiz dâimîyiz ve ÖLüp yok olmayız.
Kabir Karanlıklarında da kalamyız.. Çürüyüp toprak daolmayız.. ve bizim asla gece gündüz zaman DİLimi olmaz hep NURULLAH Işığıyız..


Bizim illerde ay ü gün
Sebat üzre durur dâim
Televvün erişip ona
Gehi bedr ü hilâl olmaz…


Bizim AŞKuLLAH DiYÂRında günler ve aylar değişken değildir TEKBİR-Likte sabit durur dâimâ.
Televvün/Bu HÂLe hâle, enkten renge girme, renk değiştirme dönekliği ve kararsızlığı asla olamaz.
Ve ondandır ki BİZim AŞKuLLAH ÂY’ımız beder/Ayın en parlak olduğu dolunay veya en az ışık verdiği hilâl hâli olamaz…

“Somuncu Baba” olarak da bilinen Şeyh Hamid-i Velî Hazretleri, Osmanlı Padişahı Yıldırım Bayezid Han zamanında yaşamıştır. Miladi 1331 tarihinde Kayseri’nin Akçakaya Köyünde doğmuştur.
Anadolu’yu manevî fetih için gelen Horasan erenlerinden Şemseddin Musa Kayseri’nin oğludur. Soyu Peygamber Efendimiz Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e ulaşır, 24. kuşaktan torunudur, Seyyiddir.
Şeyh Hamid-i Velî Hazretleri ilk tahsilini babası Şemseddin Musa Kayserî’den almıştır. Bilge kişiliği olan Şeyh Hamid-i Velî Hazretleri, ilim alanındaki çalışmalarını Şam, Tebriz ve Erdebil’de sürdürmüştür. Alaaddin Erdebili’den ve Bayezid-i Bistami’nin ruhaniyetinden manevî terbiye almıştır. Dinî ve dünyevî ilimlerle ilgili icâzet alarak, irşad vazifesi için Anadolu’ya dönmüş Bursa’ya yerleşmiştir. Bursa’da çilehânesinin yanında yaptırdığı ekmek fırınında somun pişirip çarşı pazar dolaşarak “Somunlar Müminler!.” nidâsıyla insanlara ekmek dağıtmıştır. Bu sebeple Şeyh Hamid-i Velî Hazretleri, “Somuncu Baba” ve “Ekmekçi Koca” olarak da tanınmıştır. Zamanın Padişahı Yıldırım Beyazıd Han Niğbolu Zaferini kazanınca Allah’a şükür nişânesi olarak Bursa Ulu Camiini yaptırmıştır. Ulu Cami’nin açılış hutbesini Şeyh Hamid-i Velî Hazretleri okumuş, hutbede Fatiha Sûresini yedi farklı şekilde yorumlamıştır. Bu olağanüstü hutbeyi dinleyen cemaat Şeyh Hamid-i Velî Hazretlerine büyük bir teveccüh ve tazim göstermiştir. Manevî kişiliği ve bilgelik yönü ortaya çıkan Şeyh Hamid-i Velî Hazretleri şöhretten korktuğu için talebeleriyle birlikte Bursa’dan ayrılarak Aksaray’a gelmiştir.

Aksaray’da, Hacı Bayramı Velî Hazretlerini dünyaya ve âhirete ait ilimlerde eğiterek yetiştirmiş, irşad vazifesi için Ankara’ya görevlendirmiştir. Şeyh Hamid-i Velî Hazretleri, 1412 (h. 815) tarihinde AKSARAY’da ebedi âleme göç etmiştir. Kabri şerifleri, kendi zamanında halvethane olarak kullanılan, misk ü anber kokulu, şimdiki Şeyh Hamid-i Velî Câmii bahçesi içerisindedir.. Şeyh Hamid-i Velî Hazretlerinin Yusuf Hakiki ve Halil Taybi adında iki oğlu bilinmektedir. Yusuf Hakiki Aksaray’da yaşamış burada vefât etmiştir. Diğer oğlu Halil Taybi ise, hacdan döndükten sonra Darende’ye gelerek yerleşmiş ve burada vefât etmiştir.

Somuncu Baba, Nefes’ine şöyle girer:


Biz ol uşşak-ı serbazız
Akıl rüşd bize yar olmaz
Mey-i aşk ile sermestiz
Bize hergiz humar olmaz..


Burada “akl”ı, rasyonel yetiyi, İlahî hakikat’i bulmak bakımından eksik gören, geleneksel irfanî cevhere bir gönderme buluyoruz. Akıl, İbn Arabi’nin dediği gibi, insanı “nihai yakîne ulaştıramaz” Bunun için ham aklı aşmak, onu terk etmek, onun, bir sınırlama, bağlama, kayıt altına alma olduğunu bilmek, idrak etmek gerekir. Bu bağlamda Nasrettin Hoca’nın, “bindiği dalı kesmesi” veya merkebe ters binmesi hatırlanabilir. Merkebe ters binmekle, Hoca, aklın ancak, geride kalanı, olup biteni görebileceğini, geleceği ve olmakta olanın ilerisine geçemeyeceğini, bunun yolunun ancak gönülden geçtiğini imâ etmektedir. Kezâ bindiği dalı kesmek, insanın akıl bağından kurtulması, aşk iklimine kanatlanması anlamına gelmektedir.

Prof. Dr. Yalçın Koç’un “Anadolu Mayası” adlı kitabında belirttiği üzere insan bindiği dalı kesmeden zemine, toprağa inemez. Toprağa inmeyen, zemin bulamaz ve toprak üzerinde gerçekleşecek olan yola giremez. Akıl, bağdır. Gerçeği bir esasa bağlamaya, onu sınırlamaya çalışır. Oysa İlahi Hakikat sınırlanamaz, o sonsuz ve mutlaktır. O halde, akıl bağını terk etmek ve kanatlanmak gerekir. Aşk, uçmaktır, hakikat semasına doğru kanatlanmaktır..

Şeyh Hamid-i Velî Hazretleri: “Akıl rüşd bize yar olmaz” derken, Şeyh Galib’in ifadesiyle: “Tedbirini terk et!. Takdir, Hüda’nındır!.” demek istemektedir. AKLını, NAKLine terk eden, İlahî Aşk’ın şarabından içer, onunla sarhoş olur, dolayısıyla sarhoşluktan da kurtulur, zirâ, o, ilahî sarhoşluğa erişmiştir. İnsanın benliğini terk etmesi halinde kendisinde tecellilerin olacağı, müşâhadelere mazhar edileceği, bu durumda da, ALLAH celle celâlihu’ya ulaşma yollarının irade ve tedbiri dışında açılacağı söylenir.
Şeyh Hamid-i Velî, tıpkı Hz. Mevlâna gibi: “Üzüm sarhoşluğu değil benim sarhoşluğum/benim sarhoşluğumun sonu yok!.” demektedir.

İkinci bentte,


Diriyiz dâim, ölmeyiz
Karanularda kalmayız
Çürüyüp toprak olmayız
Bize leyl ü nehar olmaz..


Derken de, ancak tenlerin öleceğini, canların ebediyen diri kılınmış olduğunu söylemekte ve örtük olarak da, “ölmeden evvel ölünüz” hadisine atıfta bulunmaktadır.
Bu durumda insanın ruhunun karanlıklarda kalmayacağı, En Nûr olan ALLAHu zü’L- CELÂL’in İlahî Nuruyla ışıyacağını, çevresine de ışıklar saçacağını ifâde etmektedir..

Böyledir, Şeyh Hamid-i Velî kaddesallahu sırrahu gibi zâtlar, Eşrefoğlu Rumî kaddesallahu sırrahu’nun da dediği gibi: “Kendi derdin söyler, gayrı hikayet etmez”ler..
Bu nefeste olduğu gibi, onların şiirleri, İnsan-ı Kâmil olarak kendi hikayeleridir. Kendi Hakikatleri ve Sırlarıdır.
Zirâ, Şeyh Hamid-i Velî Hazretleri: “Yapmayacağınızı ne söylersiniz” uyarısının ne anlama geldiğini iyi bilir.
Sözleri de bir nevi salih amelleridir..
Bu mısrada buyurduğu gibi, karanlıklarda kalmaz, çürüyüp toprak olmaz onlar.
Onların katında ne gece vardır ne gündüz.
Onlar ne Doğu’dandır ne de Batı’dan, onlar güneş gibidir, Güneş ne Doğuludur ne Batılı.:


Bizim illerde ay ü gün
Sebat üzre durur daim
Televvün erişip ona
Gehi bedr ü hilal olmaz..


Bu bent, önceki bendin devamı mahiyetindedir.
“Bize leyl ü nehar olmaz” ifadesindeki sırlar bu bentte açılmaktadır..
Bizim katımızda, bizim ilimizde, bizim mekânımızda, hakikatimizde ne ay vardır ne gün. Biz, daima sebat üzere dururuz..
Burada yine örtük biçimde “Sekine(t)” Hakikatine atıf vardır.
“Sebat üzre durur dâim”, aynı zamanda: “Göz ne şaştı, ne de başka bir yana baktı” âyetine de atıf bulmak mümkündür. Pir Sultan Abdal’ın bir dizesi de aynı sırrı söyler : “Gözlerim de Şah Yolundan ayrılmaz!.”
Sekine’nin sözlük anlamı: Karar, rahat, sakinlik, dinlenme, yerleşme, gönül rahatlığı, kendisine güven, düşmanlarına korku vermedir..
“Büyük Huzur” anlamına gelen ıstılahî yönünü ise doğru yansıtabilmek için Guénon’un bir belirlemesine başvurmak yerinde olacaktır.
“İslâm Maneviyatı ve Taoculuğa Giriş” adlı eserinde Guénon şöyle der: “Kozmik çarkın merkezine yerleşmiş olan bilge kişi, bu çarkı, görülüp fark edilemez bir biçimde, onun hareketine katılmaksızın, yalnızca varlığıyla hareket ettirir. Onun mutlak ilgisizliği, kendini herşeye egemen kılar, çünkü artık hiçbir şeyle etkilenemez. “Mükemmel Sessizlik”e ulaşmıştır. HAYyat ve ÖLüm onun için birdir. Evrenin çökmesi hiçbir şekilde onun telâşlanmasına neden olmaz. İnceden inceye, iç denetim yapa yapa, o değişmez gerçeğe ulaşmış, biricik evrensel ilkeyi tanımayı başarmıştır. Varlıkları alınyazılarına göre serbestçe hareket etmeleri için kendi kendilerine bırakır. Kendisi ise bütün yazgıların merkezinde hareketsiz durur. Bu iç durumun zahirî belirtisi, “sarsılmazlık”tır. Zafer uğruna savaş halindeki bir ordunun üzerine tek başına saldırıya geçen bir kahramanın sarsılmazlığı değil elbet, ama gökyüzünden, yeryüzünden ve bütün varlıklardan üstün olan, kendisinin hiç bağlı olmadığı bir bedende duran, duygularının kendisine sağladığı görüntülerden hiçbirisini gözönünde bulundurmayan, hareketsiz ünitesinde, evrensel bilgisiyle herşeyi bilen ruhun sarsılmazlığıdır bu.” demektedir.

Guénon’un anlattığı bu hikmet, insanlara egemen olan ruh’la ilgilidir.
Nitekim, gerçek ârif, kendine rağmen hareket etmeme fiili içinde bulunarak gücünü üstlenmemeye özen gösterecek olsa, hiçbir şeye karışmamaktan doğacak zamanlarını, “doğal” eğilimlerini serbestçe akmaya bırakmada kullanırdı. Kuşkusuz kudret, bu bilgenin ellerine düşmüş olmaktır. Organlarını devreye sokmadan, bedeni duyularından yararlanmadan hareketsiz şekilde konumlanmışken, manevî gözle herşeyi görebilecektir. Tefekküre dalmış bir durumda gök gürültüsü gibi her şeyi sarsıp inletecektir. Fizikî gökyüzü, hava, uysalca onun ruhunun hareketlerine uyarlanacaktır. Bütün varlıklar tozun rüzgârı takip ettiği gibi, onun hiçbir şeye karışmama eğilimini izleyecektir.
Bu bize örneğin şeylerin, ârif ve bilgelerin fiziksel olarak da sürekli aynı konumda ve sessiz bir biçimde oturuşlarını da açıklar. Gerçi o maddî bir duruştur ama, o duruşu da manevî konum belirlemektedir.
Bir şeyh veya bilge ile karşılaşan herkes bu gözleme sahip olacaktır..
Martin Lings’in, ünlü Şazelî şeyhi Şeyh el-Alevî’yi anlattığı “Yirminci Yüzyılda Bir Velî” kitabında bu hikmetle ilgili bir bahis yer alır.
Şeyhin bir süre hekimliğini üstlenen Fransız agnostik Dr. Marcel Carret’in gözlemleri konuya ışık tutar niteliktedir: “Onu ilk gördüğümde edindiğim izlenim, karşımda alelâde bir şahsiyetin olmadığıydı. Dâvet edildiğim oda diğer bütün Müslüman odaları gibi mobilyasızdı. Yalnızca sonradan kitap ve elyazmalarıyla dolu olduğunu öğrendiğim iki sandık vardı. Yer, boydan boya halı ve hasırla kaplıydı. Bir köşede kilimle kaplı bir şilte vardı; Şeyh, burada arkasında birkaç yastık, dimdik, elleri dizlerinin üstünde, aynı anda tamamen doğal olan hareketsiz bir şekilde bağdaş kurmuş oturuyordu..
Ertesi gün ve ondan sonraki birkaç gün iyileşinceye kadar onu görmeye gittim. Her seferinde onu aynı şekilde hareketsiz, aynı durumda, aynı yerde, gözlerinde uzak bir bakış, dudaklarında hafif bir tebessüm, bir gün öncesine göre sanki bir santim bile hareket etmemiş, zamanın etkileyemediği bir heykel gibi dururken buldum.”
Carret’in bu gözlemi tümüyle gerçektir ve sözünü etmeye çalıştığımız hali, “sekine(t)”yi ifâde etmektedir.
Çünkü bilge kişi, kozmik çarkın merkezindedir ve İlâhî Hakikat’le arasında ya çok az perde kalmıştır veya gözlerinden o perdeler tümüyle giderilmiştir..

Her iki durumda da onu, dışsal olaylar ve formlar heyecanlandırmayacak ve etkilemeyecektir.
Son olarak merhum Zahid Kotku Hazretlerinin halinden bir örnek aktaralım. Ersin Gürdoğan’dan öğrendiğimize göre, Ay’a inişin gerçekleştiği ve televizyondan yayınlandığı akşam bir grup talebe şeyhin huzurundadır. Mutad hadis dersleri yapılıyordur. Birazdan, yani aya ilk adımın naklen yayınlanacağı an, Kotku Hazretlerinin çevresindeki herkes üst kata, televizyonun olduğu daireye gider. Şeyh yalnız kalır. Döndüklerinde ise mübârek hiçbir şey sormaz ve söylemez, derse kaldığı yerden devam eder..

Şeyh Hamid-i Velî kaddesallahu sırrahu Hazretleri: “Sebat üzre durur daim” derken bu büyük sırrın denizine dalmaktadır. Sonrasında:


Televvün erişip ona
Gehi bedr ü hilal olmaz..


İfâdesiyle bunu taçlandırmaktadır. Televvün, renklenmek, renkten renge girmek, halin farklılaşmasıdır. Sabit’in karşıtı olan bu hal, henüz seyr-i sülukunu tamamlamamış kişilere özgüdür..


Resim
Resim
Cevapla

“►Somuncu Baba◄” sayfasına dön