Re: NIYAZİ MISRİ DİVANI ŞERHİ
Gönderilme zamanı: 11 Oca 2014, 15:40
XLIII ŞİİR
Kandedir cehl ile zulmet nefs-i sûbanındadır
Kandedir ilm ile hikmet bil anı cânındadır..
Ne zaman nerede ve her nasılsa sen/nefsin; bir cehâlet/bilinip çâresi bulunamazlık BİLgisizlik KARAnlığı içinde kalırsa ve bu zifiri karanlıkta Yönsüz-Yansız kalırsa tüm bunlar senin MuhaMmedî Tâlim-öğretim ve MuhaMmedî Terbiye-eğitiminden mahrum kalmış 7 başlı ejderhaya dönüşmüş zâlim NEFSiyin yüzündendir.
Ve ne zamanki içinde bir İlim-Hikmet - TEVHİD NÛRu güneşi DOĞduğunu Anlarsan o da senin ezel-ebed RUHundandır-CÂNındandır ve yaratılış sebebib HAKK’a dönüş yolundur.
İşte o zamÂN sen cÂN CeNNetindesin gülüm..
Zulmet-i cehli bırak sen iste nûr-ı hikmeti
Cennetin zevkin dilersen cümle irfanındadır..
Senin nefsine gösterilen iki yoldan birisi olan Cehâletin/bâtılın-şerrin Karanlık Yolundan -> Hikmetin/hakkın-hayrın Aydınlık Yoluna geç/KULLuk Tercihini Hakk ve Hayra yap!.
Azîz kardeşim, Beled sûre-i celilesinde:
أَلَمْ نَجْعَل لَّهُ عَيْنَيْنِ
---“E lem nec’al lehu ayneyn(ayneyni).:Biz ona iki göz vermedik mi?” (Beled 90/8)
وَلِسَانًا وَشَفَتَيْنِ
---“Ve lisânen ve şefeteyn(şefeteyni).:Bir dil ve iki dudak?” (Beled 90/9)
وَهَدَيْنَاهُ النَّجْدَيْنِ
---“Ve hedeynâhun necdeyn(necdeyni).:Bir de ona, (hak ve bâtılı) iki yol gösterdik.” (Beled 90/10)
Sûreta bu harmân-ı âlemde sen bir dânesin
Mânâ yüzünde ne kim var cümle harmanındadır..
ZÂTtan->Sıfat->Esmâ-Eşyâ ki Sûretler Harmanı-CeMm'iyyeti ÂLEMindeyiz ve her NEFS gibi sen de bir DÂNe-varlık tohumusun..
Oysa senin MÂNÂ/İÇ/GELecek Açılımında NEler var insan AKLı buna EREmez. Ancak yine hepsi el ÂN senin ÖZünde/Kaderindedir ve bu feyeKÛN dâiresi içinde CERRyÂN edip gitmektedir..
Bir tavuk yumurtasına, bir buğday dânesine ya da bir insan spermine bakarsanız içinde HAYy Zinciri halinde sonsuz GELecek Nesillerini görebilirisiniz.. her birisi DİRiden DİRİye ->iskeleye yanaşacaklar ve HaYyat SAHNEsine ineceklerdir.. Bu Hayatta her NEFS, ŞAHÂNE FİLİKe-Gemilerde Aktarmayla Akıp gitmektedir..
Ve unutmamalıyız ki bu HAYyat HARMANInın ŞAH DÂNEleri İnsÂN-ı KÂMİLLerdir.. Harmancılarımız da EL ELE gönül gönüle HAP DİRİ Onlardır..Nefislerin ŞeHâdet şeffâtı Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemden şu ÂN YAŞA/YAŞAt Şerefi fiilen onların ellerindendir..
وَآيَةٌ لَّهُمْ أَنَّا حَمَلْنَا ذُرِّيَّتَهُمْ فِي الْفُلْكِ الْمَشْحُونِ
---Ve âyetun lehum ennâ hamelnâ zurriyyetehum fîl fulki'l- meşhûn: Onların zürriyetlerini dopdolu bir gemide taşımamız da onlar için büyük bir ibrettir.” (Yâsîn 36/41)
İşte MuhaMMedî Tasavvuf ise, bunu BİLiş-BULuş-OLuş ve ANLAyış YAŞAyışıdır..
Zâhirâ ahkâm-ı eflâkin velî muhkûmusun
Bâtınâ ay gün felekler cümle fermanındadır..
Zâhirân-dış yönden, bu hayatta Sünnetullah-ALLAH celle celâluhunun Madde-MÂnâ Âlemindeki Sünneti-tavrı-tarzı-sitili içindeki eflâk/felekler hep dönen ZeRReler-KüRReler, gökler, dünyalar, âlemlerin fizikî Kanunları içindesin.. ve buna Muhtaç-Mecbur-Me’mur ve de Mahkumsun.. bunu iyi ANLA ki savaşı kess!..
Bâtınen- iç yönden de bu bÖYLEdir SANNma sakın “BİZ BİR-İZ” SIRRIN fASLen-ASLen MuhaMMedî Metodla SOYunca, DAMmla DENİZe DÜŞünce..
DIŞARıda DÖNMekte ZANNettiğin; günler, aylar, zerreler, küreler ve tüm feLEKElerin SENin-İnsÂN-ı KÂMİLin fermÂN-EMR-TEBLiğinde olduğunu görürsün MuhaMMed Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ADına Hesabına Şerefine gülüm..
Atom yaratılalı beri AYNen, ASLen-fASLen DÖNmekte sanmaktalar..
Oysa ki her AN Şe’Endedir ve yeniden yaratılıp durmaktadır… materyalist Batının Bâtinen gözleri kördür.. hoş şark da UYkuda ya olsun ne edelim..
Hiç duramadan Yeniden Yartılmakta-ATOMlarla dönmekteyiz ya da öyle SANmaktlar BİZi..
“SeBBeHA!” SeYRinde SistemuLLAH..
يُسَبِّحُ لِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ الْمَلِكِ الْقُدُّوسِ الْعَزِيزِ الْحَكِيمِ
---“YUSEBBİHU lillâhi mâ fî's-semâvâti ve mâ fî'l-ardı'l-meliki'l-kuddûsi'l-azîzi'l-hakîm(hakîmi) : Göklerde ne var, yerde ne varsa (HEPSİ) O mülk-ü melekûtun eşsiz hükümrânı, noksanı mûcib herşeyden pâk ve münezzeh, gâlib-i mutlak, yegâne hüküm ve hikmet sâhibi ALLÂHI TESBÎH (VE TENZÎH) ETMEKDEDİR.” (Cuma 62/1)
Yusebbihu: tesbih eder.
Sebbaha: yüzmek..
Yerdeki göklerdeki ZeRReler yâni ATOMlar;
NeşRlerinden HaŞRlerine kadar döndüler, dönmekteler ve dönecekler.
Bu SeBBaHa yüzüş RAKSı hep sürecek her AN yeniden Yaratılır ŞEENULLAHta..
Ve ne zamAN AKILlarımız DEVR-ÂNı Anlarsa ve DEVRe İştirak ederse Yusebbihu Zikr-i Dâimindeyiz in şâe ALLAH..
"Şimdi, şimdi, şimdi!..."deyip dursak dahi, her "Şimdi!"dediğimizin son "i" harfi ile geçer gider...
Sistemullah de her YARATIK kendi kaderince-Kadarınca, Müsbet (pozitif) veya menfi (negatif) Tekemmüle-GELişime; Muhtaç-Mecbur-Me’mur-Mahkum yaratılmıştır.
Sürekli DURuş, BEKLEyiş ve çakılıp kalış (sükûn ve sükût) asla olamaz, bundan dolayıdır ki her ZeRRe-Atom yaratılalı beri sonsuz dönmesine daha doğrusu her AN yeniden YARATILIŞına devam edip gitmektedir... Sünnetullah böyledir. İlâhî Sistemindeki Sünneti, tavrı, tarzı, stili ve kıvamı böyledir.
Denge ve Düzeni, maddî ve mânevî hareket üzeredir... Duramayan yolcudur küLLî ŞEYy...
Çünü ALLAH celle celâluhu;
Her ÂN ->Şe’ÂN-da ->feyeKÛN!.
-> Şe’ÂN -> şu ÂN-da -> OL-ÂNlar zinciri…
يَسْأَلُهُ مَن فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ كُلَّ يَوْمٍ هُوَ فِي شَأْنٍ
---“Yes’ eluhu men fis semâvâti vel ard(ardı), kulle yevmin huve fî şe’nin.: Göklerde ve yerde olanlar, O'ndan isterler (dilerler). O hergün (her an) bir şe'n (ayrı bir tecellî, yeni bir oluş-YENİden yaratış) üzerindedir.” (Rahmân 55/29)
Al ele çevkân-ı zikri hem süvâr ol nefsine
Kapa gör tevhîd topunu çünkü meydânındadır..
çevkÂN OYuNu: Yörük dünyasında ıssız dağlarda yağız atlıların göklere atılan sert topu, SıRR Süvarisi, ATını topun peşinden koşturup keçeden yapılan çevkÂN (AKIL) kepçesiyle-elleriyle o HEDEF TOPu-TEVHİDi yakalaması esaslıdır..
NiYAZî BaBa bana buyuruyor ki kul ihvÂNim sen de;
Nefs Kıratına bin de çevkÂN OYNar gibi, Gönül göklerine sAVVURduğun ZİKR TOPunu ATTığın gibi TUT yere düşürmeden inşa ALLAH..
Elbette bunun için RUHî NEFSiyin Nefsî NEFs-i EMMÂRene binmesi/süvarisi olması –ki bu nEFSin Habibî HATMiyle mümkündür.- şarttır unutma!
ELES BEZMinde Senden ÇIKan BeLÂ TEVHİDi TOPunu, bu MuhaBBet-MuhaMMed Meydânında ŞEHÂDETle hemen kap/ yakala YUTtt.. İLK SÖZünü son Kez TUTt!..
Bu KULLuk İmtihanı Hayatı, NEFSini BİLiş-BULuş-OLuş ve ANLAyış YAŞAyışıdır.. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemi DUY ve UYy!..
---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin: “Men arefe nefsehu fekad arefe Rabbehu: Nefsinin Bilen RABBini BİLir” buyurmuştur. (Aclunî, Keşfü’l-Hâfâ II/343 (2532)
Saykal ur mir'at-ı kalbe taşraya bakmağı ko
Sen sana bak cümle âlem halkı divanındadır..
Bilirsin ki İnkÂR-İkrÂR Savaşının KILICI NEFStir.. ve her ÂN Pas-Pis tutar.. İLETken, YALITkan OLuVERir neçâre!..
Sen de bu KULLUK sAVaşında Nefs Kılıcına ve Kalb AYNana ZİKruLLah saykalı-ÇİLE vur.. pas sökücü ÇİLEsiyle parlat!..
Bedenini Terbiye et, Nefsini Tezkiye et-Temizle ve de,
İKİ YÜZ/Kapılı Kalb AYNayın NEFSe Bakan YÜZünü Tasfiye et-ARIT!. RUHUna baka FUADınıysa TECLiye et CİLÂla da artık sözsüzluk âlemi BAŞlasın ki, DIŞARIda bir ŞEYyler arayıp durma.. RABBımız İÇERİdende İçeride AKRABAmızıdır..
وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ وَنَعْلَمُ مَا تُوَسْوِسُ بِهِ نَفْسُهُ وَنَحْنُ أَقْرَبُ إِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَرِيدِ
---“Ve le kad halaknel insane ve na'lemu ma tuvesvisu bihi nefsuh ve nahnu akrabu ileyhi min hablil verid :Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin kendisine fısıldadıklarını biliriz ve biz ona şah damarından daha yakınız.” (Kaf 50/16)
Eğer MuhaMMedî RÜŞDe Erersen;
---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin: “Men arefe nefsehu fekad arefe Rabbehu: Nefsinin Bilen RABBini BİLir” buyurmuştur. (Aclunî, Keşfü’l-Hâfâ II/343 (2532)
SıRRını fiilen yaşarsan, göreceksin İmam Ali kerremullahi veche buyuruğunca görceksin ki meğer CÜMMle cihan NÛR-U MîM yüreğinde ki sendeki Habli’l- VERîdde son KÜRRede HUZURunda HAZIRındaymış ve de HIZIRınmış GÜLüMmm.. HAKK’ın cÜMMle Halkı SENde CEMM’dir.. Dışarıda İŞin Kalmadı gülüm..
SÖZ ki buyurdu İmam Ali ŞÂH kerremullahi veche:
İnsAN KiM ki?
CiM de CiM ki!
İmâmı Alî (keremullahi veche): Eyâ insan: Ve tezeimu inneke cismissâgir ve fike intivael-âlemil kebir: Ey insan, sen cismi sagirsin, zum edersin!... Hâlbuki Âlemûl-Ekber sende müntâvidir (intiva etmiştir, katlanmıştır).
Zum etmek: Bâtıl zann, sanı, şüphe.
Müntâvi, Mültevî:İhtivâ eden, bükülüp sarılıp sokulan.
Ey insanoğlu; sen kendini, küçücük bir şey, bir C-İSİM mi sanıyorsun? Hâlbuki en büyük âlem (evvel-âhir-zâhir-bâtın) sende dürülüp C-AN olup toplanmıştır...
Azîz efendim İmâm-ı Alî (keremullahi veche)nin:
Ey insan! Senin cirmin (cüssen, cismin) küçücüktür, fakat Âlemi Ekber (evvel-âhir-zâhir-bâtın sırları) sende tâva (dürülüp, yerleştirilmiş) dır.
Buyurmasını DUYunca İÇ-im AÇ-ıldı doğru-SU!
Âlem-i Sagir olan ins-ANda Âlem-İ Kebir (kâinât) dercedilmiş.
Kâinâtta, Hakikat-İ Câmia sadece insANmış.
İnsANın Mânevî Yapısında KALB, ARŞ hükmündeymiş.
SîNe(Sadr) ise KURSÎ hükmünde gibiymiş.
İşte böyle buyurmuş ŞAHım, Şahbâzlarına aziz cANlar!..
Belki vech-i Hakk’a mir'attır özün bir hoş gözet
Men aref sırrındaki mâden senin kânındadır..
Sendeki
En İÇ/ÖZ/Habli’l- VERîd Hakikat-ı MuhaMMediyye KÜRREn HAKK’ın CüMMle HALKInı gösteren A’YÂN-ı Sabite AYNAndır..
ÂYET, Hadis ve de ŞAHımızın Hakk SÖZün İYİce ANLAdıysan ÖZüyün-ŞAH DAMARıyın;
Vech-i Hakk’a/ El HaKK Esması TeCELLîsin GÖSTERen AYNA-yı SABİTe A’yÂN-ı Sabitesi Olduğunu gözetle-GÖRr!.
---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin: “Men arefe nefsehu fekad arefe Rabbehu: Nefsinin Bilen RABBini BİLir” buyurmuştur. (Aclunî, Keşfü’l-Hâfâ II/343 (2532)
NefSinin KULLUK İmtihÂNındaki imKÂNlarını, Fâkir-Muhtaç, Âciz-Mecbur, Zelil-Me’mur, Âlil-Mahkum Yaratıldığını ve bu KÖR/GÖRdüğümü ÇÖZmen gerektiğini Unutma gülüm..
ResûLî SıRRının senin kaderinde nasib-kısmetin kadarlık Kalb dağında maden yatağın Hakikat-ı MuhaMMed “kân” ın- her ÂN yeniden “OL!”uşun ve sen ne AYNı ne de AYRı HAK ALLAH celle celâluhu ile bİLEsin GÖR Artık ey GÜLümm..
KüLLî Halkı-TüMM ÜMMet için Vech-i Hakk’a YÖNeliş MiLLet-i İBrahîm -ki Ebu RAHÎM; RAHmet BaBası- için son-UÇta TEVHİDuLLAHtır:
Uydurdukları IRKlarını Milletleri sananlar için ne acı ki MİLLEt-i İbrahim aleyhi's-selâm:
وَمَن يَرْغَبُ عَن مِّلَّةِ إِبْرَاهِيمَ إِلاَّ مَن سَفِهَ نَفْسَهُ وَلَقَدِ اصْطَفَيْنَاهُ فِي الدُّنْيَا وَإِنَّهُ فِي الآخِرَةِ لَمِنَ الصَّالِحِينَ
---“Ve men yergabu an milleti ibrâhîme illâ men sefihe nefseh(nefsehu), ve lekadistafeynâhufîd dunyâ, ve innehu fîlâhireti le mines sâlihîn: Kendi nefsini aşağılık kılandan başka, İbrahim'in dininden kim yüz çevirir? Andolsun, biz onu dünyada seçtik, gerçekten ahirette de O salihlerdendir.” (Bakara 2/130)
وَقَالُواْ كُونُواْ هُودًا أَوْ نَصَارَى تَهْتَدُواْ قُلْ بَلْ مِلَّةَ إِبْرَاهِيمَ حَنِيفًا وَمَا كَانَ مِنَ الْمُشْرِكِينَ
---“Ve kâlû kûnû hûden ev nasârâ tehtedû kul bel millete ibrâhîme hanîfâ(hanîfen), ve mâ kâne minel muşrikîn: Dediler ki: "Yahudi veya Hristiyan olun ki hidayete eresiniz." De ki: "Hayır, (doğru yol) Hanif (muvahhid) olan İbrahim'in dini(dir); O müşriklerden değildi." (Bakara 2/135)
وَمَنْ أَحْسَنُ دِينًا مِّمَّنْ أَسْلَمَ وَجْهَهُ لله وَهُوَ مُحْسِنٌ واتَّبَعَ مِلَّةَ إِبْرَاهِيمَ حَنِيفًا وَاتَّخَذَ اللّهُ إِبْرَاهِيمَ خَلِيلاً
---“Ve men ahsenu dînen mimmen esleme vechehu lillâhi ve huve muhsinun vettebea millete ibrâhîme hanîfâ(hanîfen). Vettehazallâhu ibrâhîme halîlâ: İyilik yaparak kendini Allah'a teslim eden ve hanif (tevhidi) olan İbrahim'in dinine uyandan daha güzel din'li kimdir? Allah, İbrahim'i dost edinmiştir.” (Nisâ 4/125)
قُلْ إِنَّنِي هَدَانِي رَبِّي إِلَى صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ دِينًا قِيَمًا مِّلَّةَ إِبْرَاهِيمَ حَنِيفًا وَمَا كَانَ مِنَ الْمُشْرِكِينَ
---“Kul innenî hedânî rabbî ilâ sırâtın mustekîm(mustekîmin) dînen kıyamen millete ibrâhîme hanîfâ(hanîfen), ve mâ kâne minel muşrikîn: De ki: "Rabbim gerçekten beni doğru yola iletti, dimdik duran bir dine, İbrahim'in hanif (muvahhid) dinine... O, müşriklerden değildi." (En'âm 6/161)
Küntü kenz'in remzini buldunsa sende Mısrî’yâ
“Küllü yevmin hu” yu anla kim senin şânındadır...
Ey gül gönüllü Mısrî BaBamız kaddesallahu sırrahu,
Essalâtü vesselâmü aleyke YÂ AHMED
sallallahu aleyhi ve sellem
---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: ALLAH celle celâluhu: “Ben kenz-i mahfi-gizli bir hazine idim. Bilinmek istedim, mahlukatı yarattım.” buyurdu.
(Aclunî , Keşfu’l-Hafa, Aclunî, 2:133; Ed-Dürerü’l-Müntesire, Celâlettin-i Suyuti,125)
ResÛLî REMZini/ÖZde gİZli ehline âşikâr SıRRını ÇÖZdüysen BİLdiysen BULduysan o zaman hamdolsun ki;
Her ÂN Yeniden YARAtış/Yaratılış ŞE’ÂNına şimdi şu ÂN fiilen İştirak şerefi Şefaatına SALLolldun-ULAŞtın maşae ALLAHu teâlâ..
Her ÂN ->Şe’ÂN-da ->feyeKÛN!.
-> Şe’ÂN -> şu ÂN-da -> OL-ÂNlar zinciri…
يَسْأَلُهُ مَن فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ كُلَّ يَوْمٍ هُوَ فِي شَأْنٍ
---“Yes’ eluhu men fis semâvâti vel ard(ardı), kulle yevmin huve fî şe’nin.: Göklerde ve yerde olanlar, O'ndan isterler (dilerler). O hergün (her an) bir şe'n (ayrı bir tecellî, yeni bir oluş-YENİden yaratış) üzerindedir.” (Rahmân 55/29)
Ve Mârifet-i MuhaMMediye RÜŞDüne ERmeden KÂLBî KEVSERinden iÇmeden kupkuru LAFlarla elbette olmaz BU ŞE’nler-İşlerki;
YEDULLAH-ALLAH’ı MuhaMMedî ANLAyış ve YAŞAyış RüŞDü..
---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Dengeler Allah’ın elindedir. Dilediğini yükseltir, dilediğini zelil eder. Âdem oğlunun kalbi de Rahmânın iki parmağı arasındadır. Dilediğini saptırır, dilediğini dinde sabit kılar.” buyurdu.
(Deylemî)
---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Allahü Teâlâ: “Her iş benim elimdedir. Gece ve gündüzü ben döndürürüm.” buyurdu.
(Buharî, Müslim)
HaKK’ın Hakk Âşığı Aziz Niyazî Mısrî kaddesallahu sırrahu BaBamın şahsında Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimize gülce salavat:
18. SALÂVÂT-I ŞERÎFE :
Sultan Muhammedi’l-Gazzevî Hazretlerinin salâvâtı olup,
sabah 3 akşam 3 okunması gönül ehlince tavsiye edilmiştir.
TÜRKÇESİ:
Allâhümme salli ve sellim alâ seyyidinâ ve Mevlânâ
Muhammedin mahtelefel melevâni Ve teâkabel aserâni
Ve kerrerel cedidâni Vestekbelel ferkadân
Ve belliğ ruhahu ve ervâha ehli beytihi minna ettehiyyete vesselâm.
MÂNÂSI :
Allahım! Ey Rabbim! Sabahtan öceki şafaklar ayrılıp gitikçe,
akşamdan önceki gurublar onları takib ettikçe,
gündüz ve gece tekrarlanıp mevcûd oldukça,
yıldızlar (kutup yıldızı ve diğerleri) istikbâlde durup (yüzünü) döndükçe
Seyidimiz Efendimiz Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)'e salât ve selâm ediver!
Bizim tahiyyemizi (hakta ve hayırda diriliş duamızı)
ve selâmımızı (sılaya ulaşım arzumuzu)
O'nun ruhuna ve Ehl-i Beyt'inin ruhuna ulaştırıver!
الله أكبر كبيرا و الحمد لله كثيرا و سبحان الله بكرة و أصيلا
"Allahu ekber kebirâ, velhamdülillahi kesirâ ve subhanallahi bükraten ve âsilâ"
---Biz, Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem ile birlikte namaz kılarken, cemaatten biri aniden: "Allahu ekber kebirâ, velhamdülillahi kesirâ, subhanallahi bükraten ve asilâ (Allah, büyükte büyüktür, Allah'a hamdimiz çoktur, sabah akşam tesbihimiz Allaha'dır!") dedi. Resulullah (sav) efendimiz: "Bu sözleri kim söyledi?" diye sordu. Söyleyen adam: "Ben, ey Allah'ın Resulü" dedi. Resulullah (sav) efendimiz: "O sözler hoşuma gitti. Sema kapıları onlara açıldı" buyurdu. İbnu Ömer (ra) der ki: "Söylediği günden beri o zikri okumayı hiç terketmedim."
(Nesai, bir rivayette şu ziyadede bulunmuştur: "On iki adet meleğin, bu sözleri (yükseltmek üzere) koşuştuklarını gördüm.")
(Müslim, Mesacid 150, (601); Tirmizi, Da'avat 137, (3586); Nesai, İftitah 8, (2,125))
Sûban (A.): Büyük yılan, ejderha.
Cümle (A.): Hepsi.
Sûreta (A.): Görünüşte.
Zâhirâ (A.): Dış yönden.
Bâtınâ (A.): İç yönden.
Çevkân (F.): Dedikleri, cirit gibi beygirle oynanan bir oyundur.
Bu oyunda bir top ve bir de çevkâna ihtiyaç vardır. Anlatıldığına göre çevkân, keçe gibi bir şeydir. Oyuncu, bir ata biner; topu o keçe ile tutarak hızla yere vurur, atı koşturur. Ona yetişir ve topu o keçe ile tutar. Böylece hünerli sayılır. İşte sen de onun gibi zikir çevkânını ele al, nefs atına bin, tevhîd topunu tutmağa çalış. (Mısrî Şerhi)
Saykal (A.): Cilâ.
Saykal urmak: Cilâ vurmak, cilâlamak. parlatmak.
Mir'at (A.): Ayna.
Taşra (T.): Dışarı.
Hadis: “Men arefe nefsehıı fekad arefe Rabbehu - Nefsini tanıyan kimse Rabbini tanımış olur.”
Mâden (A.): Bütün kıymetli cevherlerin kendisinden elde edildiği bir madde.
Kân (A.): Olmaktan “Ol!” emrini veren varlık.
Kandedir cehl ile zulmet nefs-i sûbanındadır
Kandedir ilm ile hikmet bil anı cânındadır..
Ne zaman nerede ve her nasılsa sen/nefsin; bir cehâlet/bilinip çâresi bulunamazlık BİLgisizlik KARAnlığı içinde kalırsa ve bu zifiri karanlıkta Yönsüz-Yansız kalırsa tüm bunlar senin MuhaMmedî Tâlim-öğretim ve MuhaMmedî Terbiye-eğitiminden mahrum kalmış 7 başlı ejderhaya dönüşmüş zâlim NEFSiyin yüzündendir.
Ve ne zamanki içinde bir İlim-Hikmet - TEVHİD NÛRu güneşi DOĞduğunu Anlarsan o da senin ezel-ebed RUHundandır-CÂNındandır ve yaratılış sebebib HAKK’a dönüş yolundur.
İşte o zamÂN sen cÂN CeNNetindesin gülüm..
Zulmet-i cehli bırak sen iste nûr-ı hikmeti
Cennetin zevkin dilersen cümle irfanındadır..
Senin nefsine gösterilen iki yoldan birisi olan Cehâletin/bâtılın-şerrin Karanlık Yolundan -> Hikmetin/hakkın-hayrın Aydınlık Yoluna geç/KULLuk Tercihini Hakk ve Hayra yap!.
Azîz kardeşim, Beled sûre-i celilesinde:
أَلَمْ نَجْعَل لَّهُ عَيْنَيْنِ
---“E lem nec’al lehu ayneyn(ayneyni).:Biz ona iki göz vermedik mi?” (Beled 90/8)
وَلِسَانًا وَشَفَتَيْنِ
---“Ve lisânen ve şefeteyn(şefeteyni).:Bir dil ve iki dudak?” (Beled 90/9)
وَهَدَيْنَاهُ النَّجْدَيْنِ
---“Ve hedeynâhun necdeyn(necdeyni).:Bir de ona, (hak ve bâtılı) iki yol gösterdik.” (Beled 90/10)
Sûreta bu harmân-ı âlemde sen bir dânesin
Mânâ yüzünde ne kim var cümle harmanındadır..
ZÂTtan->Sıfat->Esmâ-Eşyâ ki Sûretler Harmanı-CeMm'iyyeti ÂLEMindeyiz ve her NEFS gibi sen de bir DÂNe-varlık tohumusun..
Oysa senin MÂNÂ/İÇ/GELecek Açılımında NEler var insan AKLı buna EREmez. Ancak yine hepsi el ÂN senin ÖZünde/Kaderindedir ve bu feyeKÛN dâiresi içinde CERRyÂN edip gitmektedir..
Bir tavuk yumurtasına, bir buğday dânesine ya da bir insan spermine bakarsanız içinde HAYy Zinciri halinde sonsuz GELecek Nesillerini görebilirisiniz.. her birisi DİRiden DİRİye ->iskeleye yanaşacaklar ve HaYyat SAHNEsine ineceklerdir.. Bu Hayatta her NEFS, ŞAHÂNE FİLİKe-Gemilerde Aktarmayla Akıp gitmektedir..
Ve unutmamalıyız ki bu HAYyat HARMANInın ŞAH DÂNEleri İnsÂN-ı KÂMİLLerdir.. Harmancılarımız da EL ELE gönül gönüle HAP DİRİ Onlardır..Nefislerin ŞeHâdet şeffâtı Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemden şu ÂN YAŞA/YAŞAt Şerefi fiilen onların ellerindendir..
وَآيَةٌ لَّهُمْ أَنَّا حَمَلْنَا ذُرِّيَّتَهُمْ فِي الْفُلْكِ الْمَشْحُونِ
---Ve âyetun lehum ennâ hamelnâ zurriyyetehum fîl fulki'l- meşhûn: Onların zürriyetlerini dopdolu bir gemide taşımamız da onlar için büyük bir ibrettir.” (Yâsîn 36/41)
İşte MuhaMMedî Tasavvuf ise, bunu BİLiş-BULuş-OLuş ve ANLAyış YAŞAyışıdır..
Zâhirâ ahkâm-ı eflâkin velî muhkûmusun
Bâtınâ ay gün felekler cümle fermanındadır..
Zâhirân-dış yönden, bu hayatta Sünnetullah-ALLAH celle celâluhunun Madde-MÂnâ Âlemindeki Sünneti-tavrı-tarzı-sitili içindeki eflâk/felekler hep dönen ZeRReler-KüRReler, gökler, dünyalar, âlemlerin fizikî Kanunları içindesin.. ve buna Muhtaç-Mecbur-Me’mur ve de Mahkumsun.. bunu iyi ANLA ki savaşı kess!..
Bâtınen- iç yönden de bu bÖYLEdir SANNma sakın “BİZ BİR-İZ” SIRRIN fASLen-ASLen MuhaMMedî Metodla SOYunca, DAMmla DENİZe DÜŞünce..
DIŞARıda DÖNMekte ZANNettiğin; günler, aylar, zerreler, küreler ve tüm feLEKElerin SENin-İnsÂN-ı KÂMİLin fermÂN-EMR-TEBLiğinde olduğunu görürsün MuhaMMed Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ADına Hesabına Şerefine gülüm..
Atom yaratılalı beri AYNen, ASLen-fASLen DÖNmekte sanmaktalar..
Oysa ki her AN Şe’Endedir ve yeniden yaratılıp durmaktadır… materyalist Batının Bâtinen gözleri kördür.. hoş şark da UYkuda ya olsun ne edelim..
Hiç duramadan Yeniden Yartılmakta-ATOMlarla dönmekteyiz ya da öyle SANmaktlar BİZi..
“SeBBeHA!” SeYRinde SistemuLLAH..
يُسَبِّحُ لِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ الْمَلِكِ الْقُدُّوسِ الْعَزِيزِ الْحَكِيمِ
---“YUSEBBİHU lillâhi mâ fî's-semâvâti ve mâ fî'l-ardı'l-meliki'l-kuddûsi'l-azîzi'l-hakîm(hakîmi) : Göklerde ne var, yerde ne varsa (HEPSİ) O mülk-ü melekûtun eşsiz hükümrânı, noksanı mûcib herşeyden pâk ve münezzeh, gâlib-i mutlak, yegâne hüküm ve hikmet sâhibi ALLÂHI TESBÎH (VE TENZÎH) ETMEKDEDİR.” (Cuma 62/1)
Yusebbihu: tesbih eder.
Sebbaha: yüzmek..
Yerdeki göklerdeki ZeRReler yâni ATOMlar;
NeşRlerinden HaŞRlerine kadar döndüler, dönmekteler ve dönecekler.
Bu SeBBaHa yüzüş RAKSı hep sürecek her AN yeniden Yaratılır ŞEENULLAHta..
Ve ne zamAN AKILlarımız DEVR-ÂNı Anlarsa ve DEVRe İştirak ederse Yusebbihu Zikr-i Dâimindeyiz in şâe ALLAH..
"Şimdi, şimdi, şimdi!..."deyip dursak dahi, her "Şimdi!"dediğimizin son "i" harfi ile geçer gider...
Sistemullah de her YARATIK kendi kaderince-Kadarınca, Müsbet (pozitif) veya menfi (negatif) Tekemmüle-GELişime; Muhtaç-Mecbur-Me’mur-Mahkum yaratılmıştır.
Sürekli DURuş, BEKLEyiş ve çakılıp kalış (sükûn ve sükût) asla olamaz, bundan dolayıdır ki her ZeRRe-Atom yaratılalı beri sonsuz dönmesine daha doğrusu her AN yeniden YARATILIŞına devam edip gitmektedir... Sünnetullah böyledir. İlâhî Sistemindeki Sünneti, tavrı, tarzı, stili ve kıvamı böyledir.
Denge ve Düzeni, maddî ve mânevî hareket üzeredir... Duramayan yolcudur küLLî ŞEYy...
Çünü ALLAH celle celâluhu;
Her ÂN ->Şe’ÂN-da ->feyeKÛN!.
-> Şe’ÂN -> şu ÂN-da -> OL-ÂNlar zinciri…
يَسْأَلُهُ مَن فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ كُلَّ يَوْمٍ هُوَ فِي شَأْنٍ
---“Yes’ eluhu men fis semâvâti vel ard(ardı), kulle yevmin huve fî şe’nin.: Göklerde ve yerde olanlar, O'ndan isterler (dilerler). O hergün (her an) bir şe'n (ayrı bir tecellî, yeni bir oluş-YENİden yaratış) üzerindedir.” (Rahmân 55/29)
Al ele çevkân-ı zikri hem süvâr ol nefsine
Kapa gör tevhîd topunu çünkü meydânındadır..
çevkÂN OYuNu: Yörük dünyasında ıssız dağlarda yağız atlıların göklere atılan sert topu, SıRR Süvarisi, ATını topun peşinden koşturup keçeden yapılan çevkÂN (AKIL) kepçesiyle-elleriyle o HEDEF TOPu-TEVHİDi yakalaması esaslıdır..
NiYAZî BaBa bana buyuruyor ki kul ihvÂNim sen de;
Nefs Kıratına bin de çevkÂN OYNar gibi, Gönül göklerine sAVVURduğun ZİKR TOPunu ATTığın gibi TUT yere düşürmeden inşa ALLAH..
Elbette bunun için RUHî NEFSiyin Nefsî NEFs-i EMMÂRene binmesi/süvarisi olması –ki bu nEFSin Habibî HATMiyle mümkündür.- şarttır unutma!
ELES BEZMinde Senden ÇIKan BeLÂ TEVHİDi TOPunu, bu MuhaBBet-MuhaMMed Meydânında ŞEHÂDETle hemen kap/ yakala YUTtt.. İLK SÖZünü son Kez TUTt!..
Bu KULLuk İmtihanı Hayatı, NEFSini BİLiş-BULuş-OLuş ve ANLAyış YAŞAyışıdır.. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemi DUY ve UYy!..
---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin: “Men arefe nefsehu fekad arefe Rabbehu: Nefsinin Bilen RABBini BİLir” buyurmuştur. (Aclunî, Keşfü’l-Hâfâ II/343 (2532)
Saykal ur mir'at-ı kalbe taşraya bakmağı ko
Sen sana bak cümle âlem halkı divanındadır..
Bilirsin ki İnkÂR-İkrÂR Savaşının KILICI NEFStir.. ve her ÂN Pas-Pis tutar.. İLETken, YALITkan OLuVERir neçâre!..
Sen de bu KULLUK sAVaşında Nefs Kılıcına ve Kalb AYNana ZİKruLLah saykalı-ÇİLE vur.. pas sökücü ÇİLEsiyle parlat!..
Bedenini Terbiye et, Nefsini Tezkiye et-Temizle ve de,
İKİ YÜZ/Kapılı Kalb AYNayın NEFSe Bakan YÜZünü Tasfiye et-ARIT!. RUHUna baka FUADınıysa TECLiye et CİLÂla da artık sözsüzluk âlemi BAŞlasın ki, DIŞARIda bir ŞEYyler arayıp durma.. RABBımız İÇERİdende İçeride AKRABAmızıdır..
وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ وَنَعْلَمُ مَا تُوَسْوِسُ بِهِ نَفْسُهُ وَنَحْنُ أَقْرَبُ إِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَرِيدِ
---“Ve le kad halaknel insane ve na'lemu ma tuvesvisu bihi nefsuh ve nahnu akrabu ileyhi min hablil verid :Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin kendisine fısıldadıklarını biliriz ve biz ona şah damarından daha yakınız.” (Kaf 50/16)
Eğer MuhaMMedî RÜŞDe Erersen;
---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin: “Men arefe nefsehu fekad arefe Rabbehu: Nefsinin Bilen RABBini BİLir” buyurmuştur. (Aclunî, Keşfü’l-Hâfâ II/343 (2532)
SıRRını fiilen yaşarsan, göreceksin İmam Ali kerremullahi veche buyuruğunca görceksin ki meğer CÜMMle cihan NÛR-U MîM yüreğinde ki sendeki Habli’l- VERîdde son KÜRRede HUZURunda HAZIRındaymış ve de HIZIRınmış GÜLüMmm.. HAKK’ın cÜMMle Halkı SENde CEMM’dir.. Dışarıda İŞin Kalmadı gülüm..
SÖZ ki buyurdu İmam Ali ŞÂH kerremullahi veche:
İnsAN KiM ki?
CiM de CiM ki!
İmâmı Alî (keremullahi veche): Eyâ insan: Ve tezeimu inneke cismissâgir ve fike intivael-âlemil kebir: Ey insan, sen cismi sagirsin, zum edersin!... Hâlbuki Âlemûl-Ekber sende müntâvidir (intiva etmiştir, katlanmıştır).
Zum etmek: Bâtıl zann, sanı, şüphe.
Müntâvi, Mültevî:İhtivâ eden, bükülüp sarılıp sokulan.
Ey insanoğlu; sen kendini, küçücük bir şey, bir C-İSİM mi sanıyorsun? Hâlbuki en büyük âlem (evvel-âhir-zâhir-bâtın) sende dürülüp C-AN olup toplanmıştır...
Azîz efendim İmâm-ı Alî (keremullahi veche)nin:
Ey insan! Senin cirmin (cüssen, cismin) küçücüktür, fakat Âlemi Ekber (evvel-âhir-zâhir-bâtın sırları) sende tâva (dürülüp, yerleştirilmiş) dır.
Buyurmasını DUYunca İÇ-im AÇ-ıldı doğru-SU!
Âlem-i Sagir olan ins-ANda Âlem-İ Kebir (kâinât) dercedilmiş.
Kâinâtta, Hakikat-İ Câmia sadece insANmış.
İnsANın Mânevî Yapısında KALB, ARŞ hükmündeymiş.
SîNe(Sadr) ise KURSÎ hükmünde gibiymiş.
İşte böyle buyurmuş ŞAHım, Şahbâzlarına aziz cANlar!..
Belki vech-i Hakk’a mir'attır özün bir hoş gözet
Men aref sırrındaki mâden senin kânındadır..
Sendeki
En İÇ/ÖZ/Habli’l- VERîd Hakikat-ı MuhaMMediyye KÜRREn HAKK’ın CüMMle HALKInı gösteren A’YÂN-ı Sabite AYNAndır..
ÂYET, Hadis ve de ŞAHımızın Hakk SÖZün İYİce ANLAdıysan ÖZüyün-ŞAH DAMARıyın;
Vech-i Hakk’a/ El HaKK Esması TeCELLîsin GÖSTERen AYNA-yı SABİTe A’yÂN-ı Sabitesi Olduğunu gözetle-GÖRr!.
---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin: “Men arefe nefsehu fekad arefe Rabbehu: Nefsinin Bilen RABBini BİLir” buyurmuştur. (Aclunî, Keşfü’l-Hâfâ II/343 (2532)
NefSinin KULLUK İmtihÂNındaki imKÂNlarını, Fâkir-Muhtaç, Âciz-Mecbur, Zelil-Me’mur, Âlil-Mahkum Yaratıldığını ve bu KÖR/GÖRdüğümü ÇÖZmen gerektiğini Unutma gülüm..
ResûLî SıRRının senin kaderinde nasib-kısmetin kadarlık Kalb dağında maden yatağın Hakikat-ı MuhaMMed “kân” ın- her ÂN yeniden “OL!”uşun ve sen ne AYNı ne de AYRı HAK ALLAH celle celâluhu ile bİLEsin GÖR Artık ey GÜLümm..
KüLLî Halkı-TüMM ÜMMet için Vech-i Hakk’a YÖNeliş MiLLet-i İBrahîm -ki Ebu RAHÎM; RAHmet BaBası- için son-UÇta TEVHİDuLLAHtır:
Uydurdukları IRKlarını Milletleri sananlar için ne acı ki MİLLEt-i İbrahim aleyhi's-selâm:
وَمَن يَرْغَبُ عَن مِّلَّةِ إِبْرَاهِيمَ إِلاَّ مَن سَفِهَ نَفْسَهُ وَلَقَدِ اصْطَفَيْنَاهُ فِي الدُّنْيَا وَإِنَّهُ فِي الآخِرَةِ لَمِنَ الصَّالِحِينَ
---“Ve men yergabu an milleti ibrâhîme illâ men sefihe nefseh(nefsehu), ve lekadistafeynâhufîd dunyâ, ve innehu fîlâhireti le mines sâlihîn: Kendi nefsini aşağılık kılandan başka, İbrahim'in dininden kim yüz çevirir? Andolsun, biz onu dünyada seçtik, gerçekten ahirette de O salihlerdendir.” (Bakara 2/130)
وَقَالُواْ كُونُواْ هُودًا أَوْ نَصَارَى تَهْتَدُواْ قُلْ بَلْ مِلَّةَ إِبْرَاهِيمَ حَنِيفًا وَمَا كَانَ مِنَ الْمُشْرِكِينَ
---“Ve kâlû kûnû hûden ev nasârâ tehtedû kul bel millete ibrâhîme hanîfâ(hanîfen), ve mâ kâne minel muşrikîn: Dediler ki: "Yahudi veya Hristiyan olun ki hidayete eresiniz." De ki: "Hayır, (doğru yol) Hanif (muvahhid) olan İbrahim'in dini(dir); O müşriklerden değildi." (Bakara 2/135)
وَمَنْ أَحْسَنُ دِينًا مِّمَّنْ أَسْلَمَ وَجْهَهُ لله وَهُوَ مُحْسِنٌ واتَّبَعَ مِلَّةَ إِبْرَاهِيمَ حَنِيفًا وَاتَّخَذَ اللّهُ إِبْرَاهِيمَ خَلِيلاً
---“Ve men ahsenu dînen mimmen esleme vechehu lillâhi ve huve muhsinun vettebea millete ibrâhîme hanîfâ(hanîfen). Vettehazallâhu ibrâhîme halîlâ: İyilik yaparak kendini Allah'a teslim eden ve hanif (tevhidi) olan İbrahim'in dinine uyandan daha güzel din'li kimdir? Allah, İbrahim'i dost edinmiştir.” (Nisâ 4/125)
قُلْ إِنَّنِي هَدَانِي رَبِّي إِلَى صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ دِينًا قِيَمًا مِّلَّةَ إِبْرَاهِيمَ حَنِيفًا وَمَا كَانَ مِنَ الْمُشْرِكِينَ
---“Kul innenî hedânî rabbî ilâ sırâtın mustekîm(mustekîmin) dînen kıyamen millete ibrâhîme hanîfâ(hanîfen), ve mâ kâne minel muşrikîn: De ki: "Rabbim gerçekten beni doğru yola iletti, dimdik duran bir dine, İbrahim'in hanif (muvahhid) dinine... O, müşriklerden değildi." (En'âm 6/161)
Küntü kenz'in remzini buldunsa sende Mısrî’yâ
“Küllü yevmin hu” yu anla kim senin şânındadır...
Ey gül gönüllü Mısrî BaBamız kaddesallahu sırrahu,
Essalâtü vesselâmü aleyke YÂ AHMED
sallallahu aleyhi ve sellem
---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: ALLAH celle celâluhu: “Ben kenz-i mahfi-gizli bir hazine idim. Bilinmek istedim, mahlukatı yarattım.” buyurdu.
(Aclunî , Keşfu’l-Hafa, Aclunî, 2:133; Ed-Dürerü’l-Müntesire, Celâlettin-i Suyuti,125)
ResÛLî REMZini/ÖZde gİZli ehline âşikâr SıRRını ÇÖZdüysen BİLdiysen BULduysan o zaman hamdolsun ki;
Her ÂN Yeniden YARAtış/Yaratılış ŞE’ÂNına şimdi şu ÂN fiilen İştirak şerefi Şefaatına SALLolldun-ULAŞtın maşae ALLAHu teâlâ..
Her ÂN ->Şe’ÂN-da ->feyeKÛN!.
-> Şe’ÂN -> şu ÂN-da -> OL-ÂNlar zinciri…
يَسْأَلُهُ مَن فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ كُلَّ يَوْمٍ هُوَ فِي شَأْنٍ
---“Yes’ eluhu men fis semâvâti vel ard(ardı), kulle yevmin huve fî şe’nin.: Göklerde ve yerde olanlar, O'ndan isterler (dilerler). O hergün (her an) bir şe'n (ayrı bir tecellî, yeni bir oluş-YENİden yaratış) üzerindedir.” (Rahmân 55/29)
Ve Mârifet-i MuhaMMediye RÜŞDüne ERmeden KÂLBî KEVSERinden iÇmeden kupkuru LAFlarla elbette olmaz BU ŞE’nler-İşlerki;
YEDULLAH-ALLAH’ı MuhaMMedî ANLAyış ve YAŞAyış RüŞDü..
---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Dengeler Allah’ın elindedir. Dilediğini yükseltir, dilediğini zelil eder. Âdem oğlunun kalbi de Rahmânın iki parmağı arasındadır. Dilediğini saptırır, dilediğini dinde sabit kılar.” buyurdu.
(Deylemî)
---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Allahü Teâlâ: “Her iş benim elimdedir. Gece ve gündüzü ben döndürürüm.” buyurdu.
(Buharî, Müslim)
HaKK’ın Hakk Âşığı Aziz Niyazî Mısrî kaddesallahu sırrahu BaBamın şahsında Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimize gülce salavat:
18. SALÂVÂT-I ŞERÎFE :
Sultan Muhammedi’l-Gazzevî Hazretlerinin salâvâtı olup,
sabah 3 akşam 3 okunması gönül ehlince tavsiye edilmiştir.
TÜRKÇESİ:
Allâhümme salli ve sellim alâ seyyidinâ ve Mevlânâ
Muhammedin mahtelefel melevâni Ve teâkabel aserâni
Ve kerrerel cedidâni Vestekbelel ferkadân
Ve belliğ ruhahu ve ervâha ehli beytihi minna ettehiyyete vesselâm.
MÂNÂSI :
Allahım! Ey Rabbim! Sabahtan öceki şafaklar ayrılıp gitikçe,
akşamdan önceki gurublar onları takib ettikçe,
gündüz ve gece tekrarlanıp mevcûd oldukça,
yıldızlar (kutup yıldızı ve diğerleri) istikbâlde durup (yüzünü) döndükçe
Seyidimiz Efendimiz Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)'e salât ve selâm ediver!
Bizim tahiyyemizi (hakta ve hayırda diriliş duamızı)
ve selâmımızı (sılaya ulaşım arzumuzu)
O'nun ruhuna ve Ehl-i Beyt'inin ruhuna ulaştırıver!
الله أكبر كبيرا و الحمد لله كثيرا و سبحان الله بكرة و أصيلا
"Allahu ekber kebirâ, velhamdülillahi kesirâ ve subhanallahi bükraten ve âsilâ"
---Biz, Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem ile birlikte namaz kılarken, cemaatten biri aniden: "Allahu ekber kebirâ, velhamdülillahi kesirâ, subhanallahi bükraten ve asilâ (Allah, büyükte büyüktür, Allah'a hamdimiz çoktur, sabah akşam tesbihimiz Allaha'dır!") dedi. Resulullah (sav) efendimiz: "Bu sözleri kim söyledi?" diye sordu. Söyleyen adam: "Ben, ey Allah'ın Resulü" dedi. Resulullah (sav) efendimiz: "O sözler hoşuma gitti. Sema kapıları onlara açıldı" buyurdu. İbnu Ömer (ra) der ki: "Söylediği günden beri o zikri okumayı hiç terketmedim."
(Nesai, bir rivayette şu ziyadede bulunmuştur: "On iki adet meleğin, bu sözleri (yükseltmek üzere) koşuştuklarını gördüm.")
(Müslim, Mesacid 150, (601); Tirmizi, Da'avat 137, (3586); Nesai, İftitah 8, (2,125))
Sûban (A.): Büyük yılan, ejderha.
Cümle (A.): Hepsi.
Sûreta (A.): Görünüşte.
Zâhirâ (A.): Dış yönden.
Bâtınâ (A.): İç yönden.
Çevkân (F.): Dedikleri, cirit gibi beygirle oynanan bir oyundur.
Bu oyunda bir top ve bir de çevkâna ihtiyaç vardır. Anlatıldığına göre çevkân, keçe gibi bir şeydir. Oyuncu, bir ata biner; topu o keçe ile tutarak hızla yere vurur, atı koşturur. Ona yetişir ve topu o keçe ile tutar. Böylece hünerli sayılır. İşte sen de onun gibi zikir çevkânını ele al, nefs atına bin, tevhîd topunu tutmağa çalış. (Mısrî Şerhi)
Saykal (A.): Cilâ.
Saykal urmak: Cilâ vurmak, cilâlamak. parlatmak.
Mir'at (A.): Ayna.
Taşra (T.): Dışarı.
Hadis: “Men arefe nefsehıı fekad arefe Rabbehu - Nefsini tanıyan kimse Rabbini tanımış olur.”
Mâden (A.): Bütün kıymetli cevherlerin kendisinden elde edildiği bir madde.
Kân (A.): Olmaktan “Ol!” emrini veren varlık.